Çokluk (İngilizce "multitude") kavramı merkezi liderlik ile lidersiz anarşi arasında politik bir alternatif belirtir. İlk defa Machiavelli tarafından kullanılmıştır ve daha sonra Spinoza tarafından geliştirilmiştir. Son zamanlarda kavram kürsel kapitalist düzene karşı yapılan direniş hareketlerini düzenleyen model olarak Michael Hardt ve Antonio Negri tarafından İmparatorluk (2000) kitabında kullanılmıştır. Hardt ve Negri son kitaplarında, "Multitude: War and Democracy in the Age of Empire" (2004), çokluk kavramını internet ve ağlı toplumun değişen üretim yöntemleri ve toplumsal mücadelesi üzerinden geliştirmişlerdir.
Çokluk, en basit şekliyle "tekillerin" yan yana gelmesi ile oluşan "çoğulluk" anlamına gelmektedir. Çokluk, siyasetin içerisinde, siyasetle düşünebileceğimiz bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Çokluk bir ve çok arasındaki bağlantı ile anlamlandırılabilir. Bir varlığı ifade eder, ancak çokluk basit haliyle verili varlıkların sayılabilir çoğulluğunu anlatmaz. Çokluk; dile gelse de potansiyel halinde henüz varlığa dönüşmemiş, ama varlığa dönüşme edinimini ifade eder. Çokluğun sayılabilir kalabalıklara dönüşmesi için potansiyelinin edime dönüşmesi gerekmektedir. Çokluk kendinde var olan hiçbir tekil potansiyele indirgenemeyecek çoğulluğu anlatır ve çoklukta yaşamın gereksinimlerine uygun yeni bir kalabalığı tanımlayacak imkânlar her zaman vardır. Edimsel olarak varlığa dönüşmüş, sayılabilir çoklukların oluşturduğu çoğulluk, kalabalık adını alır. Sayılabilir varlıklara dönüşen ve onların birlikteliği ile ortaya çıkan kalabalık "çokluğun" siyasal literatürde kullanımına alan açar. Kalabalık çokluğun potansiyele dönüştüren belli bir söyleme maruz kalmış halidir ve söz konusu söylemin amacı, tanımladığı kalabalıktan siyaset yapmayı olanaklı bir imge oluşturabilmektir.
Günümüz siyaset felsefesinde siyasetin "yeni" öznesi olarak tartışılmaktadır. Özellikle Hardt ve Negri’nin İmparatorluk ve Çokluk kitaplarında iktidara karşı yeni bir model olarak öne sürülmüştür. Ancak kavramın kullanımı çok eskilere dayanır. 17. yüzyılda Hobbes ve Spinoza'nın eserlerinde çokluğun farklı kullanım şekilleri gözlemlenmektedir. Bu çerçevede "çokluk" kavramı o tarihten, bugüne geçirdiği evrim ve bağlantıları ile birlikte incelendiğinde anlamı daha net anlaşılacaktır. Söz konusu düşünürlerde çokluk ortak ve farklı anlamlarda kendisine yer bulmuştur. Hobbes çokluğu kontrolsüz, başıboş bir kitle olarak siyasal halkın karşısına yerleştirir. Spinoza ile Hardt ve Negri ise çokluğu yeni bir oluşa kapı aralayan indirgenemez bir potansiyele ve kurucu edime sahip siyasetin faili olarak tanımlar.
Hobbes’ta Çokluk
Hobbes çokluğu "halk" ile karşıtlık çerçevesinde ele almaktadır. Hobbes bu çerçevede çokluğu; herkesin, herkese karşı olduğu doğa durumuna yerleştirir. Çokluğu anlamlandırmak için Hobbes’un doğa durumu, siyasal durum ayrımının incelenmesi gerekmektedir. Hobbes’a göre doğa durumu; herkesin herkese eşit olduğu ve herkesin her şey üzerinde hakka sahip olduğu bir durumdur. Herkesin eşit olması ve doğal hak gereği varlıklarını sürdürme çabası insanların topluluk olarak yaşamasının önünde engel oluşturur. İnsanların bir arada yaşaması doğa yasasına (aklın yasasına) uyma koşulu ile gerçekleşmektedir. Ancak doğa yasası insanın kendi doğası gereği bozulmaya mahkûmdur. Hobbes'a göre insanlar arzuları ve istençleri doğrultusunda hareket ederler. İnsanlar arzuları ve umutları çerçevesinde doğal yasayı bozabilirler. O yüzden ceza yasası ile bireyleri kontrol eden bir güce ihtiyaç vardır. İstençler çoğuldur, ancak tek bir amaç etrafında birleşmesi barışın korunması ve kalıcı bir savunma için yeterli değildir. "Barış ve savunma için önemli konularda, hepsi tek bir istenç olması gerekmektedir. Bu sadece, herkes istencini başka tek bir istence, ortak barış ilgili konulardaki istenci tek tek herkesin istenci olarak alınacak şekilde bir insanın veya bir meclisin istencine tabi kılınması durumunda gerçekleşebilir". Tek bir istenç doğrultusunda, insanların doğal haklarından vazgeçmeleri sonucunda zenginliği ve gücünü devretmiş olur. Bireylerin ayrı, ayrı birbirleri ile yaptığı sözleşme ile güç ve zenginliklerini devretmesi sonucu açığa çıkan birlik, egemenlik veya Leviathan olarak tanımlanmaktadır. Bu çerçevede irade birliği ancak çokluğun her şeyi yapabilme hakkından vazgeçmesi, sahip olduğu tüm hakları Leviathan'a devretmesi ile mümkün olacaktır. Çokluk ancak doğa durumunda var olabilir. Leviathan'ı yaratabilmek, yasal temsilcisi yapabilmek için güç ve hak devrinde bulunduğu anda çok olmaktan çıkacaktır. Burada çokluğun birlikte hak iddia edebilmesinin önü kapatılmıştır. Ancak tek tek bireyler, kendi istençlerinden vazgeçerek sözleşme yaptıklarından dolayı bireylerin hak ve edinimleri mevcuttur. İşte temsil ve egemenlik ile birlikte "halk" kavramı kurulan bir şey olarak karşımıza çıkar. Çokluk; Leviathan'ın politik bedeni ile bütünleşerek ve egemene itaat etmekle yükümlü, toplumsal, siyasal hayatı oluşturan “halk” kavramına dönüşmektedir.
Hobbes'ta "çokluk" ve "halk" kavramı arasında doğal durumdan, siyasal toplumsal duruma geçiş kadar keskin bir ayrım ortaya çıkmaktadır. Bu durumda devletin varlığı ile halkın varlığı birbirine sıkı sıkıya bağımlıdır. "Eğer devlet varsa, o zaman halk da vardır, Devletin yokluğunda halk da yoktur". Halk siyasal toplum ile bağlantılı iken, "çokluğun" doğa durumu ile bağı kurulmaktadır. Multidudo (çokluk) bir devlet çatısı altında birleşen insan kalabalığıdır. Hobbes'a göre bunlar tekil varlıklar olmamakla birlikte, her biri kendi istencine sahiptir. Bu çerçevede tek bir kişi haline gelmemiş kalabalıklar tehlikelidir. Çoklukların hak iddiasında bulunması, her şeyin herkese ait olduğu bir durum yaratır ki; böylelikle doğa durumu sürmeye devam eder. Çokluk birden fazla insanı imlemektedir. Her insanın kendi istenci olduğundan ona tek bir edim atfedilemez. O yüzden "çokluk" ayrı, ayrı veya bireysel bir hal almadıkça söz veremez veya bir sözleşme yapamaz, hak alıp devredemez, bir edimde bulunamaz. Hobbes'un kurgusu açık bir şekilde "çokluğa" olumsuz bir anlam yüklemektedir. Bir araya gelmiş kalabalıkların, tek başına "tekil" bir potansiyel taşımadıklarını, yani tutkuları ile hareket ettiklerinden dolayı kendi çıkarlarının, doğa yasasının farkında olamayacağını belirtir. O yüzden "çokluk" doğa durumu ile ilişkilendirilerek, yıkıcı bir güruh, kitle kategorisine yerleştirilir. Yani insan insanın kurdu olmaya devam eder.
Hobbes doğa yasasına uyacak güvenlik ve barış için istençlerini teke devredecek sınırlandırılmış, özdeş bir topluluk olarak "halk" kavramını olumlu manada siyasal toplumun içerisine yerleştirir. "Egemenlik", "halk", "çokluk" birbiri ile bağlantılı, birbirini içerdiği gibi dışlayan kavramlar olarak işlem görür. Kısacası "çokluk" bu diğer kavramlarla bağıntısı içerisinde anlam kazanmaktadır. Ancak tekil varlıkların bir bedende tekleşmeden birbiri ile iletişim kurup, "çokluk" haline gelebileceği imkânlar mümkün müdür? Spinoza bu imkân ve potansiyellerin var olabileceğini göstermeye çalışır.
Spinoza’da Çokluk
Spinoza "çokluğu", "tekilliklerin" birlikte çoğulluk halinde yaşama olanakları çerçevesinde ele alır. Spinoza aslında Hobbes'a benzer bir doğa durumu tarifi yapar. Doğa durumunda insanlar kendilerini koruma ve varlıklarını sürdürme ereği ile karşı karşıyadır. O yüzden herkesin her şey üzerinde hakkından bahsedilmektedir. Doğa durumunda bir yasadan bahsedilemez. Yasa ancak siyasal bir toplumda, doğa yasası olarak karşımıza çıkar. Ancak Spinoza siyasal toplumun oluşumunu tek bir istence indirgemez. Çünkü insanlar doğa durumunda da birlikte, topluluk halinde yaşamaktadır. Spinoza'da siyasal toplumun oluşması için herkesin bütün haklarından vazgeçmesi gerekmez. Özellikle ifade hakkı kesinlikle devredilemez. Tractatus Politicus'ta yönetim biçimlerini incelediği bölümlerde, sürekli olarak çokluğun, yönetimle birlikte ele alındığı görülmektedir. Hemen hemen yönetim meclisleri ile "çokluğun" sayısının bir olması gerektiğine işaret edilmektedir.
Spinoza "çokluğa" olumlu anlamlar yüklemekle birlikte, "çokluğa" dair endişe de duymaktadır. Özellikle Johan ve Cornelius De Witt Kardeşlerin kontrolsüzce katledilmesi, endişesinin artmasına neden olmuştur. Çokluğa dair endişesi Tractus Theologico-Politicus eserinde birçok bölüme yansımıştır. Özellikle 17. ve 18. Bölümlerde çokluk, duyguları ile hareket eden kitle, güruh anlamında kullanılmaktadır.Tractatus Politicus eserinde ise "çokluğun" kontrolsüz kitle ile ayrımını gösteren yeni bir kullanımı açığa çıkar: "Potentia multitudinis" (çokluğun gücü). Duygularıyla hareket eden bir kitleden, "çokluğa" gitmesinin nedeni "çokluğun" potansiyel gücünün açığa çıkardığı olanakları değerlendirme isteğidir. Hobbes siyasal birliğin ancak korku edimi ile birlikte kurulabileceğini ifade etmekteydi. Spinoza ise "tekillerin" tek tek içerisinde barındırdığı güç ve bu güçlerin birbirleri ile kurduğu ilişkisellik sonucu açığa çıkan çoğulluğun, korkuya karşı etkin olabileceğini tasarlamaktadır. Tasarımın sonucunda "çokluk"; felsefi bir içkinlik ve siyasal bir güç şeklinde açığa çıkmaktadır. "Çokluğun" gücünü anlamak için Ethica 'ya bakmak gerekir. Tekilliğin, çokluğa dönüşümü; Ethica'da beden-zihin bağlantısı çerçevesinde ele alınmaktadır. Öncelikle zihin ve beden iki ayrı "töz" değil bir tözün farklı "sıfatları"dır. Yani zihin ve beden kimi zaman düşünce kimi zaman uzam olarak karşımıza çıkan bir ve aynı şeydir. Ancak düşünce kendi varlığını bedenin diğer tekilliklerle girdiği ilişkiler sonucunda bilebilir. Zihin diğer varlıklara dair bilgiyi de bedenin etkileşimleri sonucu öğrenir. O halde zihnin yetkinliği, bedenin yetkinliğinden geçecektir. Spinoza bu uslamlanmasını daha da ileri taşıyarak, devinen ya da dingin bir cismin başka bir tekillikle etkileşimi içerisinde devinmeye, devam edebileceğini ya da duracağını söyler. Cisim başka bir cisim tarafından belirlenir ve sonsuzca böyle gider. Kısacası tekillikler birbirleri ile ilişkileri sonucunda varlığını devam ettirirler. Peki "tekilliklerin" birbirleri etkileme ve etkilenmeye zorlayan nedir? Spinoza bu itkiye "conatus" adını verir. "Conatus" varlığın sürme çabasıdır; bu çaba her tekil varlığın gücü ve aynı zamanda edimsel özüdür. Conatus tekil varlıkları birbirlerine fırlatan itkidir. Tekil varlıklar kendi varlık nedeni ile uyumlu karşılaşmalar yaptığında, eyleme kudreti artarken, kendi varlığı ile uyumsuz karşılaşmalar yaptığında eyleme kudreti azalır. Kısacası dışarısı olmadan her "tekillik" kendi içerisinde var olma çabasından dolayı; varlığını sürdürmeye devam edecektir. Etkilenmelerin sonucu zihnin şeylerin nedenini bilmesi aynı zamanda "tekilliklerin" kendi kudretini artıracak varlıkları aramasına neden olur. Tekilliklerin kendi varlıklarında sürme çabası ve eyleme kudretini artıracak diğer varlıklarla etkileşime girme istenci, insanları iş bölümüne ve işbirliğine iter. Bu tekilliklerin birlikteliği sonucu oluşan "çokluk" insanların doğa üzerinde daha fazla hak elde etmesini sağlar. Spinoza "çokluğu" siyasal toplumu tehdit eden bir olumsuzluk yerine, bir fırsat olarak değerlendirir.
Günümüzde Çokluk
"Çokluk" günümüzde Michael Hardt ve Antonio Negri'nin çalışmalarında yeni dönemin siyasal faili olarak karşımıza çıkmaktadır. "Çokluk", tıpkı Spinoza'da olduğu gibi kitle ve güruhtan farklı bir kavramdır. Tekilliklerden oluşan "çokluk" conatus'tan kaynaklı edimsel ve gücül potansiyellere sahiptir. Bu özelliğiyle kendi iradesi ile hareket etmeyen, yönlendirmeye açık kitlelerden ayrılır. "Çokluk" aktif bir toplumsal özneyi anlatır; "tekilliklerin" ortak paydası temelinde hareket eden, toplumsal bir öznedir. Onun kuruluşu ve eylemi özdeşliğe değil, ortak paydaya dayanır. Kendi kendini yöneten canlı bir ettir; o yüzden demokrasi ile arasında kopmaz bağlar vardır. Tüm bu özellikleri ile klasik halk anlayışından ayrılır. Klasik anlamda halk temsil mekanizmasının içerisinde kurulan bir kategoridir. Halkın bu şekilde sınırlandırılması, hayatına dair kararların iradesini teslim ettiği kişi veya kurumlarca alınması anlamına gelir. İşte çokluk ile arasındaki fark bu düzlemde açığa çıkar.
Peki yazarlarımız "çokluk" kavramı ile ne yapmaya çalışmaktadır? Modern dönemin sınırlara dayanması ile birlikte açığa çıkan geçiş sürecinde, çözülen toplumsal yapılar yerine, siyasala müdahale edebilecek; hem var olan, hem de gelecek olan bir özneyi açığa çıkartma niyetindedirler. Postmodernizmin geri döndürülemez olduğunun farkında olan yazarlarımız, açığa çıkarttığı imkânları anlamaya, anlamlandırmaya ve göstermeye çabalamaktadır.
Postmodern dönemde ekonomik, siyasal, kültürel alanlar önemli değişimler göstermiş ve birbirleri ile içe geçmiştir. İktidar toplumsal alanın bütüne yayılma eğilimi göstermektedir. İşleyişini, bir ilişkisellik içerisinde bedenler üzerinden gerçekleştirir. Foucault iktidarın yeni yönelimini "biyo-iktidar" kavramı ile açıklar. Ancak "biyo-iktidarın" işleyişi direniş açısından yeni imkânlar da sunmaktadır. Üretimin toplumsalın bütününe yayılması, toplumsalın yeniden üretimi hep bir fazlalığı ortaya çıkaracaktır. İşte bu fazlalık "çokluğun" değiştirici, dönüştürücü potansiyelidir (biyo-politika).
Hardt ve Negri'nin çalışmalarında "çokluk" aynı zamanda bir sınıf kavramıdır. Sınıf ancak klasik işçi sınıfından ayrılır. Sermayenin idaresinde çalışan, aynı zamanda sermayeyi reddeden, sınıf olma potansiyelini taşıyan herkes anlamında kullanılmaktadır. Postmodern dönemde üretim fabrika duvarlarının dışarısında, yaşamın tüm alanlarına yayılmıştır. Emek zamanı ve boş zaman arasındaki fark ortadan kaybolmuştur. Bu çerçevede maddi emek hegemonyasını kaybederek yerini, maddi olmayan emeğe bırakmaktadır. İşte "çokluğun" bir sınıf olarak ortaya çıkmasının temel nedeni budur. Maddi olmayan emek (iletişimsel, entelektüel, duygulanımsal emek) aynı zamanda "biyo-politik" emek olarak değerlendirilir. Değerlendirme maddi olmayan emeğin yukarıda sayılan özelliklerinden kaynaklı politik, ekonomik, toplumsal ve kültürel arasındaki geleneksel ayrımın giderek bulanıklaşmasından kaynaklanır. Paralelinde "çokluk" biyo-politiktir; "tekil emek süreçleri, üretim koşulları, yerel durum ve koşullarla, emek biçimlerinin, genel üretim ve mübadele ilişkilerinin iç içe geçtiği; ayrıca bu tekillikle bu ortaklık arasında bir çelişki olmadığı" anlamında biyo-politiktir. Maddi olmayan emeğin hegemonik olması nicel birikiminden dolayı değildir. Nitelik olarak taşıdığı potansiyelden kaynaklanır. Tıpkı 19. yüzyılda işçi sınıfının yeni paradigma ile birlikte kurucu toplumsal bir özne olarak ortaya çıkmasına benzer bir durumdur. 19. yüzyılda kapitalizm işçi sınıfının gelişim koşullarını yaratmıştı. Bugünde biyo-iktidar "çokluğun" toplumsal kurucu bir özne olarak ortaya çıkışının imkânlarını yaratmaktadır. Bu çerçevede "çokluk" hem ontolojik; yani bugün var olan, aynı zamanda tarihsel; gelmekte olan zamansallığı işaretler. Maddi olmayan emeğin hegemonik olması, maddi emeğin tamamen ortadan kalktığı anlamına gelmemektedir. Maddi olmayan üretim biçimleri aynı zamanda farklı üretim tarzları arasındaki uçurumları ortadan kaldırmaktadır. Kır ve kent, kafa ve kol emeği arasındaki ayrımlar silikleşmiştir. İletişim, enformasyon ve duygulanımsal üretim tekil birimlerin çoğullaşmasına olanak sağlar. O yüzden iktidar açısından "çokluk" tehlikelidir. Tehlikeli olmalarının nedeni sadece maddi olamayan emeğin ve endüstriyel emeğin değil, tarım işçilerinin ve hatta yoksulların, göçmenlerin, kimliklerin biyopolitik üretimde aktif özne olarak müdahil olmalarındandır.
Maddi olmayan üretimin devrimci potansiyeli toplumsal yaşamın örgütlenmesinde oynadıkları rol ile alakalıdır. Maddi üretim toplumsal yaşamın araçlarını yaratırken; maddi olmayan üretim toplumsal yaşamın kendisini yaratır. Marx sermayenin toplumsal ilişki olduğunu söylediğinde toplumsal üretimin yeniden üretimini işaret etmektedir. Her dönem canlı emek sermaye tarafından tahakküm altına alınıp; alınıp, satılan meta ve sermaye üreten emek gücüne indirgenebilir. Ancak canlı emek her zaman için bütünün ötesine geçer. "Çokluğun" biyo-politik üretimi sermayenin üretici emeğinin kapamayacağı bir fazlalık yaratır. Bu çerçevede sermaye yaşamın tamamını ele geçiremez. Canlı emeğin ikili doğası çokluğun kurucu bir özne olarak sahne çıkmasının, çokluğun edimsel ve gücül potansiyelinin açıklanmasına zemin hazırlamaktadır. Canlı emek bir yandan mutlak yoksulluk olarak görünürken, diğer yandan tüm zenginliğin genel potansiyelini de içerisinde taşır. Yoksulluğun ve potansiyelin bu ikili doğası, maddi olmayan emek paradigmasında emeğin öznelliğini giderek artan bir şekilde belirler. "Emeğin ürettiği zenginlik elinden alınır ve zaten karşıtlığın temeli budur. Ancak emek zenginliği üretme kapasitesini elinde bulundurur ve gücü buradadır. Karşıtlığın ve gücün bu kombinasyonunda bir devrimci öznelliğin oluşumu yatar".
Hardt ve Negri’nin eserlerinde "çokluk" kavramının günümüzün ekonomik, toplumsal, kültürel ve siyasal koşullarında "biyo-iktidar, biyo-politika, maddi emek, maddi olmayan emek" kavramları ile dolayımlanarak oluşmuştur. Ancak eserlerin temel yönelimi çerçevesinde; yani toplumsalın siyasal bir faili olarak "çokluk" henüz tam manasıyla ortaya çıkmış değil. Kavramı tam anlamıyla açıklamak ve nihayete erdirmek için son bir müdahalede bulunmamız gerekmektedir. Bu çerçevede sorunsalımız "çokluk" nasıl, bir kurucu beden oluşturacaktır? "Çokluk", ortaklıklar etrafında, başka bir deyişle ortak çıkar etrafında toplumsal bir bedene kavuşacaktır. Ortak çıkar; toplumsal ve biyo-politik bir üretimle işbirliği yapan, tekilliklerce geri alınan bir genel çıkardır. Bu sadece bir hukuki mesele olarak kalmaz, ekonomik ya da biyopolitik faaliyetlerle örtüşür. Pozitif dışsallıkların ya da yeni enformasyon ağlarının oluşturduğu ortaklıkla ya da işbirliği ve iletişime dayanan emek biçimleri tarafından yaratılan ortaklıkla örtüşür. Kısacası ortak payda; yeni bir egemenlik biçimine, egemenliğin yerini alan toplumsal örgütlenme biçimine işaret eder. Toplumsal tekillikler "çokluğun" yeniden üretimini sağlayan mal ve hizmetleri kendi biyo-politik etkinlikleri ile kontrol ederler; bu durum "Res-publica'dan Res communis'e" geçişi temsil edecektir.
Bu ortak üretim yeni olanaklar yaratır, ancak olumsuz anlamda kesintiye uğradığı yerde molar düzeyde kapılma riski de taşımaktadır. "Çokluk", siyasal anlamda gücü ifade eder. Daha önce de değinildiği şekli ile güç iktidardan farklı olarak kurucu nitelikler taşımaktadır. "Posse" çokluğun meydana getirme ve olma tarzıdır. Hardt ve Negri "çokluğun" örgütlenmesine dair hazır reçeteler sunmaktan kaçınır. Ancak "çokluğun" genel taleplerini sıralarlar; herkes için yurttaşlık hakkı, iletişim kurma, diller oluşturma ve iletişim ağlarını kontrol etme ve toplumsal iktidar olarak, iktidarın temelinin herkesin ihtiyaçlarına göre belirlenmesi temel taleplerdir. Posse bu talepler etrafında yeni bir toplumun kurucu gücü ve edinimidir. "Çokluğun" örgütlenme modeli ancak, edinimleri sonucu açığa çıkan deneyler yoluyla oluşacaktır.
Özetle çokluk, felsefi anlamda bir içkinliği, ekonomik anlamda sınıfı, politik düzeyde ise gücü temsil etmektedir.
Kaynakça
- ^ Farkları bir özdeşliğe indirgenemeyecek, farklılığı baki kalan bir toplumsal özne.
- ^ Ahmet Murat Aytaç, Kitlelerin Ruhu, Ankara: Dipnot, 2011, s. 28.
- ^ A. Murat Aytaç, 2011, s. 29.
- ^ "Arşivlenmiş kopya". 30 Haziran 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 13 Temmuz 2016.
- ^ Thomas Hobbes, Yurttaşlık Felsefesinin Temelleri, Çev. Cihan Deniz Zarakolu, İstanbul: Belge, 2014, s. 29.
- ^ Hobbes, 2014, s. 34.
- ^ Hobbes, 2014, s. 83.
- ^ Hobbes, 2014, s. 83-84.
- ^ Güçlü Ateşoğlu ve Eylem Canaslan, Spinoza İle Karşılaşmalar, İstanbul: Ayrıntı, 2015, s. 205.
- ^ Ateşoğlu ve Canaslan, 2015, s. 205.
- ^ Hobbes, 2014, s. 87-88.
- ^ Hobbes, 2014, s. 88.
- ^ Baruch Spinoza, Teolojik-Politik İnceleme, Çev. Cemal Baki Akal-Reyda Ergün, Ankara: Dost, 2012, s. 231-233.
- ^ Baruch Spinoza, Politik İnceleme, Çev. Murat Erşen, Ankara: Dost, 2012.
- ^ Ateşoğlu ve Canaslan, 2015, s. 206.
- ^ Spinoza, Teolojik-Politik İnceleme, s. 243-272.
- ^ Ateşoğlu ve Canaslan, 2015, s. 207.
- ^ Töz: Kendi başına var olan ve kendisi ile tasarlanan, yani kendisini teşkil edecek başka hiçbir fikrin yardımı olmaksızın hakkında bilgi edinebildiğimiz şey. Kendi kendisinin nedeni. Detaylı bilgi için bkz. Baruch Spinoza, Ethica, Çev. Hilmi Ziya Ülken, Ankara: Dost, 2014, s. 31.
- ^ “Töz” ile ilgili detaylı bilgi için bkz. Spinoza, 2014, s. 32.
- ^ Spinoza, 2014, I. Bölüm, Ö.XXVIII, s. 59.
- ^ Spinoza, 2014, s. 137.
- ^ Ateşoğlu ve Canaslan, 2015, s. 208.
- ^ Michael Hardt ve Antonio Negri, Çokluk, Çev. Barış Yıldırım, İstanbul: Ayrıntı, 2011; Michael Hardt ve Antonio Negri, İmparatorluk, Çev. Abdullah Yılmaz: İstanbul: Ayrıntı, 2012.
- ^ a b Hardt ve Negri, 2011, s. 114.
- ^ Bkz. Hardt ve Negri, 2012, s. 43-49.
- ^ Bkz. Hardt ve Negri, 2012, s. 49-52.
- ^ a b Hardt ve Negri, 2011, s. 120.
- ^ Hardt ve Negri, 2011, s. 122.
- ^ Hardt ve Negri, 2011, s. 128.
- ^ Hardt ve Negri, 2011, s. 158-159.
- ^ Hardt ve Negri, 2011, s. 153.
- ^ Hardt ve Negri, 2011, s. 162.
- ^ Hardt ve Negri, 2011, s. 163.
- ^ Hardt ve Negri, 2011, s. 169.
- ^ Hardt ve Negri, 2011, s. 224-225.
- ^ Posse: Çokluğun kuvvetini ve ereğini her zaman mümkün olana açık somutlaşmış bir bilme ve olma kudretini ifade eder.
- ^ Hardt ve Negri, 2012, s. 338-339.
wikipedia, wiki, viki, vikipedia, oku, kitap, kütüphane, kütübhane, ara, ara bul, bul, herşey, ne arasanız burada,hikayeler, makale, kitaplar, öğren, wiki, bilgi, tarih, yukle, izle, telefon için, turk, türk, türkçe, turkce, nasıl yapılır, ne demek, nasıl, yapmak, yapılır, indir, ücretsiz, ücretsiz indir, bedava, bedava indir, mp3, video, mp4, 3gp, jpg, jpeg, gif, png, resim, müzik, şarkı, film, film, oyun, oyunlar, mobil, cep telefonu, telefon, android, ios, apple, samsung, iphone, xiomi, xiaomi, redmi, honor, oppo, nokia, sonya, mi, pc, web, computer, bilgisayar
Cokluk Ingilizce multitude kavrami merkezi liderlik ile lidersiz anarsi arasinda politik bir alternatif belirtir Ilk defa Machiavelli tarafindan kullanilmistir ve daha sonra Spinoza tarafindan gelistirilmistir Son zamanlarda kavram kursel kapitalist duzene karsi yapilan direnis hareketlerini duzenleyen model olarak Michael Hardt ve Antonio Negri tarafindan Imparatorluk 2000 kitabinda kullanilmistir Hardt ve Negri son kitaplarinda Multitude War and Democracy in the Age of Empire 2004 cokluk kavramini internet ve agli toplumun degisen uretim yontemleri ve toplumsal mucadelesi uzerinden gelistirmislerdir Cokluk en basit sekliyle tekillerin yan yana gelmesi ile olusan cogulluk anlamina gelmektedir Cokluk siyasetin icerisinde siyasetle dusunebilecegimiz bir kavram olarak karsimiza cikmaktadir Cokluk bir ve cok arasindaki baglanti ile anlamlandirilabilir Bir varligi ifade eder ancak cokluk basit haliyle verili varliklarin sayilabilir cogullugunu anlatmaz Cokluk dile gelse de potansiyel halinde henuz varliga donusmemis ama varliga donusme edinimini ifade eder Coklugun sayilabilir kalabaliklara donusmesi icin potansiyelinin edime donusmesi gerekmektedir Cokluk kendinde var olan hicbir tekil potansiyele indirgenemeyecek cogullugu anlatir ve coklukta yasamin gereksinimlerine uygun yeni bir kalabaligi tanimlayacak imkanlar her zaman vardir Edimsel olarak varliga donusmus sayilabilir cokluklarin olusturdugu cogulluk kalabalik adini alir Sayilabilir varliklara donusen ve onlarin birlikteligi ile ortaya cikan kalabalik coklugun siyasal literaturde kullanimina alan acar Kalabalik coklugun potansiyele donusturen belli bir soyleme maruz kalmis halidir ve soz konusu soylemin amaci tanimladigi kalabaliktan siyaset yapmayi olanakli bir imge olusturabilmektir Gunumuz siyaset felsefesinde siyasetin yeni oznesi olarak tartisilmaktadir Ozellikle Hardt ve Negri nin Imparatorluk ve Cokluk kitaplarinda iktidara karsi yeni bir model olarak one surulmustur Ancak kavramin kullanimi cok eskilere dayanir 17 yuzyilda Hobbes ve Spinoza nin eserlerinde coklugun farkli kullanim sekilleri gozlemlenmektedir Bu cercevede cokluk kavrami o tarihten bugune gecirdigi evrim ve baglantilari ile birlikte incelendiginde anlami daha net anlasilacaktir Soz konusu dusunurlerde cokluk ortak ve farkli anlamlarda kendisine yer bulmustur Hobbes coklugu kontrolsuz basibos bir kitle olarak siyasal halkin karsisina yerlestirir Spinoza ile Hardt ve Negri ise coklugu yeni bir olusa kapi aralayan indirgenemez bir potansiyele ve kurucu edime sahip siyasetin faili olarak tanimlar Hobbes ta CoklukHobbes coklugu halk ile karsitlik cercevesinde ele almaktadir Hobbes bu cercevede coklugu herkesin herkese karsi oldugu doga durumuna yerlestirir Coklugu anlamlandirmak icin Hobbes un doga durumu siyasal durum ayriminin incelenmesi gerekmektedir Hobbes a gore doga durumu herkesin herkese esit oldugu ve herkesin her sey uzerinde hakka sahip oldugu bir durumdur Herkesin esit olmasi ve dogal hak geregi varliklarini surdurme cabasi insanlarin topluluk olarak yasamasinin onunde engel olusturur Insanlarin bir arada yasamasi doga yasasina aklin yasasina uyma kosulu ile gerceklesmektedir Ancak doga yasasi insanin kendi dogasi geregi bozulmaya mahkumdur Hobbes a gore insanlar arzulari ve istencleri dogrultusunda hareket ederler Insanlar arzulari ve umutlari cercevesinde dogal yasayi bozabilirler O yuzden ceza yasasi ile bireyleri kontrol eden bir guce ihtiyac vardir Istencler coguldur ancak tek bir amac etrafinda birlesmesi barisin korunmasi ve kalici bir savunma icin yeterli degildir Baris ve savunma icin onemli konularda hepsi tek bir istenc olmasi gerekmektedir Bu sadece herkes istencini baska tek bir istence ortak baris ilgili konulardaki istenci tek tek herkesin istenci olarak alinacak sekilde bir insanin veya bir meclisin istencine tabi kilinmasi durumunda gerceklesebilir Tek bir istenc dogrultusunda insanlarin dogal haklarindan vazgecmeleri sonucunda zenginligi ve gucunu devretmis olur Bireylerin ayri ayri birbirleri ile yaptigi sozlesme ile guc ve zenginliklerini devretmesi sonucu aciga cikan birlik egemenlik veya Leviathan olarak tanimlanmaktadir Bu cercevede irade birligi ancak coklugun her seyi yapabilme hakkindan vazgecmesi sahip oldugu tum haklari Leviathan a devretmesi ile mumkun olacaktir Cokluk ancak doga durumunda var olabilir Leviathan i yaratabilmek yasal temsilcisi yapabilmek icin guc ve hak devrinde bulundugu anda cok olmaktan cikacaktir Burada coklugun birlikte hak iddia edebilmesinin onu kapatilmistir Ancak tek tek bireyler kendi istenclerinden vazgecerek sozlesme yaptiklarindan dolayi bireylerin hak ve edinimleri mevcuttur Iste temsil ve egemenlik ile birlikte halk kavrami kurulan bir sey olarak karsimiza cikar Cokluk Leviathan in politik bedeni ile butunleserek ve egemene itaat etmekle yukumlu toplumsal siyasal hayati olusturan halk kavramina donusmektedir Hobbes ta cokluk ve halk kavrami arasinda dogal durumdan siyasal toplumsal duruma gecis kadar keskin bir ayrim ortaya cikmaktadir Bu durumda devletin varligi ile halkin varligi birbirine siki sikiya bagimlidir Eger devlet varsa o zaman halk da vardir Devletin yoklugunda halk da yoktur Halk siyasal toplum ile baglantili iken coklugun doga durumu ile bagi kurulmaktadir Multidudo cokluk bir devlet catisi altinda birlesen insan kalabaligidir Hobbes a gore bunlar tekil varliklar olmamakla birlikte her biri kendi istencine sahiptir Bu cercevede tek bir kisi haline gelmemis kalabaliklar tehlikelidir Cokluklarin hak iddiasinda bulunmasi her seyin herkese ait oldugu bir durum yaratir ki boylelikle doga durumu surmeye devam eder Cokluk birden fazla insani imlemektedir Her insanin kendi istenci oldugundan ona tek bir edim atfedilemez O yuzden cokluk ayri ayri veya bireysel bir hal almadikca soz veremez veya bir sozlesme yapamaz hak alip devredemez bir edimde bulunamaz Hobbes un kurgusu acik bir sekilde cokluga olumsuz bir anlam yuklemektedir Bir araya gelmis kalabaliklarin tek basina tekil bir potansiyel tasimadiklarini yani tutkulari ile hareket ettiklerinden dolayi kendi cikarlarinin doga yasasinin farkinda olamayacagini belirtir O yuzden cokluk doga durumu ile iliskilendirilerek yikici bir guruh kitle kategorisine yerlestirilir Yani insan insanin kurdu olmaya devam eder Hobbes doga yasasina uyacak guvenlik ve baris icin istenclerini teke devredecek sinirlandirilmis ozdes bir topluluk olarak halk kavramini olumlu manada siyasal toplumun icerisine yerlestirir Egemenlik halk cokluk birbiri ile baglantili birbirini icerdigi gibi dislayan kavramlar olarak islem gorur Kisacasi cokluk bu diger kavramlarla bagintisi icerisinde anlam kazanmaktadir Ancak tekil varliklarin bir bedende teklesmeden birbiri ile iletisim kurup cokluk haline gelebilecegi imkanlar mumkun mudur Spinoza bu imkan ve potansiyellerin var olabilecegini gostermeye calisir Spinoza da CoklukSpinoza coklugu tekilliklerin birlikte cogulluk halinde yasama olanaklari cercevesinde ele alir Spinoza aslinda Hobbes a benzer bir doga durumu tarifi yapar Doga durumunda insanlar kendilerini koruma ve varliklarini surdurme eregi ile karsi karsiyadir O yuzden herkesin her sey uzerinde hakkindan bahsedilmektedir Doga durumunda bir yasadan bahsedilemez Yasa ancak siyasal bir toplumda doga yasasi olarak karsimiza cikar Ancak Spinoza siyasal toplumun olusumunu tek bir istence indirgemez Cunku insanlar doga durumunda da birlikte topluluk halinde yasamaktadir Spinoza da siyasal toplumun olusmasi icin herkesin butun haklarindan vazgecmesi gerekmez Ozellikle ifade hakki kesinlikle devredilemez Tractatus Politicus ta yonetim bicimlerini inceledigi bolumlerde surekli olarak coklugun yonetimle birlikte ele alindigi gorulmektedir Hemen hemen yonetim meclisleri ile coklugun sayisinin bir olmasi gerektigine isaret edilmektedir Spinoza cokluga olumlu anlamlar yuklemekle birlikte cokluga dair endise de duymaktadir Ozellikle Johan ve Cornelius De Witt Kardeslerin kontrolsuzce katledilmesi endisesinin artmasina neden olmustur Cokluga dair endisesi Tractus Theologico Politicus eserinde bircok bolume yansimistir Ozellikle 17 ve 18 Bolumlerde cokluk duygulari ile hareket eden kitle guruh anlaminda kullanilmaktadir Tractatus Politicus eserinde ise coklugun kontrolsuz kitle ile ayrimini gosteren yeni bir kullanimi aciga cikar Potentia multitudinis coklugun gucu Duygulariyla hareket eden bir kitleden cokluga gitmesinin nedeni coklugun potansiyel gucunun aciga cikardigi olanaklari degerlendirme istegidir Hobbes siyasal birligin ancak korku edimi ile birlikte kurulabilecegini ifade etmekteydi Spinoza ise tekillerin tek tek icerisinde barindirdigi guc ve bu guclerin birbirleri ile kurdugu iliskisellik sonucu aciga cikan cogullugun korkuya karsi etkin olabilecegini tasarlamaktadir Tasarimin sonucunda cokluk felsefi bir ickinlik ve siyasal bir guc seklinde aciga cikmaktadir Coklugun gucunu anlamak icin Ethica ya bakmak gerekir Tekilligin cokluga donusumu Ethica da beden zihin baglantisi cercevesinde ele alinmaktadir Oncelikle zihin ve beden iki ayri toz degil bir tozun farkli sifatlari dir Yani zihin ve beden kimi zaman dusunce kimi zaman uzam olarak karsimiza cikan bir ve ayni seydir Ancak dusunce kendi varligini bedenin diger tekilliklerle girdigi iliskiler sonucunda bilebilir Zihin diger varliklara dair bilgiyi de bedenin etkilesimleri sonucu ogrenir O halde zihnin yetkinligi bedenin yetkinliginden gececektir Spinoza bu uslamlanmasini daha da ileri tasiyarak devinen ya da dingin bir cismin baska bir tekillikle etkilesimi icerisinde devinmeye devam edebilecegini ya da duracagini soyler Cisim baska bir cisim tarafindan belirlenir ve sonsuzca boyle gider Kisacasi tekillikler birbirleri ile iliskileri sonucunda varligini devam ettirirler Peki tekilliklerin birbirleri etkileme ve etkilenmeye zorlayan nedir Spinoza bu itkiye conatus adini verir Conatus varligin surme cabasidir bu caba her tekil varligin gucu ve ayni zamanda edimsel ozudur Conatus tekil varliklari birbirlerine firlatan itkidir Tekil varliklar kendi varlik nedeni ile uyumlu karsilasmalar yaptiginda eyleme kudreti artarken kendi varligi ile uyumsuz karsilasmalar yaptiginda eyleme kudreti azalir Kisacasi disarisi olmadan her tekillik kendi icerisinde var olma cabasindan dolayi varligini surdurmeye devam edecektir Etkilenmelerin sonucu zihnin seylerin nedenini bilmesi ayni zamanda tekilliklerin kendi kudretini artiracak varliklari aramasina neden olur Tekilliklerin kendi varliklarinda surme cabasi ve eyleme kudretini artiracak diger varliklarla etkilesime girme istenci insanlari is bolumune ve isbirligine iter Bu tekilliklerin birlikteligi sonucu olusan cokluk insanlarin doga uzerinde daha fazla hak elde etmesini saglar Spinoza coklugu siyasal toplumu tehdit eden bir olumsuzluk yerine bir firsat olarak degerlendirir Gunumuzde Cokluk Cokluk gunumuzde Michael Hardt ve Antonio Negri nin calismalarinda yeni donemin siyasal faili olarak karsimiza cikmaktadir Cokluk tipki Spinoza da oldugu gibi kitle ve guruhtan farkli bir kavramdir Tekilliklerden olusan cokluk conatus tan kaynakli edimsel ve gucul potansiyellere sahiptir Bu ozelligiyle kendi iradesi ile hareket etmeyen yonlendirmeye acik kitlelerden ayrilir Cokluk aktif bir toplumsal ozneyi anlatir tekilliklerin ortak paydasi temelinde hareket eden toplumsal bir oznedir Onun kurulusu ve eylemi ozdeslige degil ortak paydaya dayanir Kendi kendini yoneten canli bir ettir o yuzden demokrasi ile arasinda kopmaz baglar vardir Tum bu ozellikleri ile klasik halk anlayisindan ayrilir Klasik anlamda halk temsil mekanizmasinin icerisinde kurulan bir kategoridir Halkin bu sekilde sinirlandirilmasi hayatina dair kararlarin iradesini teslim ettigi kisi veya kurumlarca alinmasi anlamina gelir Iste cokluk ile arasindaki fark bu duzlemde aciga cikar Peki yazarlarimiz cokluk kavrami ile ne yapmaya calismaktadir Modern donemin sinirlara dayanmasi ile birlikte aciga cikan gecis surecinde cozulen toplumsal yapilar yerine siyasala mudahale edebilecek hem var olan hem de gelecek olan bir ozneyi aciga cikartma niyetindedirler Postmodernizmin geri dondurulemez oldugunun farkinda olan yazarlarimiz aciga cikarttigi imkanlari anlamaya anlamlandirmaya ve gostermeye cabalamaktadir Postmodern donemde ekonomik siyasal kulturel alanlar onemli degisimler gostermis ve birbirleri ile ice gecmistir Iktidar toplumsal alanin butune yayilma egilimi gostermektedir Isleyisini bir iliskisellik icerisinde bedenler uzerinden gerceklestirir Foucault iktidarin yeni yonelimini biyo iktidar kavrami ile aciklar Ancak biyo iktidarin isleyisi direnis acisindan yeni imkanlar da sunmaktadir Uretimin toplumsalin butunune yayilmasi toplumsalin yeniden uretimi hep bir fazlaligi ortaya cikaracaktir Iste bu fazlalik coklugun degistirici donusturucu potansiyelidir biyo politika Hardt ve Negri nin calismalarinda cokluk ayni zamanda bir sinif kavramidir Sinif ancak klasik isci sinifindan ayrilir Sermayenin idaresinde calisan ayni zamanda sermayeyi reddeden sinif olma potansiyelini tasiyan herkes anlaminda kullanilmaktadir Postmodern donemde uretim fabrika duvarlarinin disarisinda yasamin tum alanlarina yayilmistir Emek zamani ve bos zaman arasindaki fark ortadan kaybolmustur Bu cercevede maddi emek hegemonyasini kaybederek yerini maddi olmayan emege birakmaktadir Iste coklugun bir sinif olarak ortaya cikmasinin temel nedeni budur Maddi olmayan emek iletisimsel entelektuel duygulanimsal emek ayni zamanda biyo politik emek olarak degerlendirilir Degerlendirme maddi olmayan emegin yukarida sayilan ozelliklerinden kaynakli politik ekonomik toplumsal ve kulturel arasindaki geleneksel ayrimin giderek bulaniklasmasindan kaynaklanir Paralelinde cokluk biyo politiktir tekil emek surecleri uretim kosullari yerel durum ve kosullarla emek bicimlerinin genel uretim ve mubadele iliskilerinin ic ice gectigi ayrica bu tekillikle bu ortaklik arasinda bir celiski olmadigi anlaminda biyo politiktir Maddi olmayan emegin hegemonik olmasi nicel birikiminden dolayi degildir Nitelik olarak tasidigi potansiyelden kaynaklanir Tipki 19 yuzyilda isci sinifinin yeni paradigma ile birlikte kurucu toplumsal bir ozne olarak ortaya cikmasina benzer bir durumdur 19 yuzyilda kapitalizm isci sinifinin gelisim kosullarini yaratmisti Bugunde biyo iktidar coklugun toplumsal kurucu bir ozne olarak ortaya cikisinin imkanlarini yaratmaktadir Bu cercevede cokluk hem ontolojik yani bugun var olan ayni zamanda tarihsel gelmekte olan zamansalligi isaretler Maddi olmayan emegin hegemonik olmasi maddi emegin tamamen ortadan kalktigi anlamina gelmemektedir Maddi olmayan uretim bicimleri ayni zamanda farkli uretim tarzlari arasindaki ucurumlari ortadan kaldirmaktadir Kir ve kent kafa ve kol emegi arasindaki ayrimlar siliklesmistir Iletisim enformasyon ve duygulanimsal uretim tekil birimlerin cogullasmasina olanak saglar O yuzden iktidar acisindan cokluk tehlikelidir Tehlikeli olmalarinin nedeni sadece maddi olamayan emegin ve endustriyel emegin degil tarim iscilerinin ve hatta yoksullarin gocmenlerin kimliklerin biyopolitik uretimde aktif ozne olarak mudahil olmalarindandir Maddi olmayan uretimin devrimci potansiyeli toplumsal yasamin orgutlenmesinde oynadiklari rol ile alakalidir Maddi uretim toplumsal yasamin araclarini yaratirken maddi olmayan uretim toplumsal yasamin kendisini yaratir Marx sermayenin toplumsal iliski oldugunu soylediginde toplumsal uretimin yeniden uretimini isaret etmektedir Her donem canli emek sermaye tarafindan tahakkum altina alinip alinip satilan meta ve sermaye ureten emek gucune indirgenebilir Ancak canli emek her zaman icin butunun otesine gecer Coklugun biyo politik uretimi sermayenin uretici emeginin kapamayacagi bir fazlalik yaratir Bu cercevede sermaye yasamin tamamini ele geciremez Canli emegin ikili dogasi coklugun kurucu bir ozne olarak sahne cikmasinin coklugun edimsel ve gucul potansiyelinin aciklanmasina zemin hazirlamaktadir Canli emek bir yandan mutlak yoksulluk olarak gorunurken diger yandan tum zenginligin genel potansiyelini de icerisinde tasir Yoksullugun ve potansiyelin bu ikili dogasi maddi olmayan emek paradigmasinda emegin oznelligini giderek artan bir sekilde belirler Emegin urettigi zenginlik elinden alinir ve zaten karsitligin temeli budur Ancak emek zenginligi uretme kapasitesini elinde bulundurur ve gucu buradadir Karsitligin ve gucun bu kombinasyonunda bir devrimci oznelligin olusumu yatar Hardt ve Negri nin eserlerinde cokluk kavraminin gunumuzun ekonomik toplumsal kulturel ve siyasal kosullarinda biyo iktidar biyo politika maddi emek maddi olmayan emek kavramlari ile dolayimlanarak olusmustur Ancak eserlerin temel yonelimi cercevesinde yani toplumsalin siyasal bir faili olarak cokluk henuz tam manasiyla ortaya cikmis degil Kavrami tam anlamiyla aciklamak ve nihayete erdirmek icin son bir mudahalede bulunmamiz gerekmektedir Bu cercevede sorunsalimiz cokluk nasil bir kurucu beden olusturacaktir Cokluk ortakliklar etrafinda baska bir deyisle ortak cikar etrafinda toplumsal bir bedene kavusacaktir Ortak cikar toplumsal ve biyo politik bir uretimle isbirligi yapan tekilliklerce geri alinan bir genel cikardir Bu sadece bir hukuki mesele olarak kalmaz ekonomik ya da biyopolitik faaliyetlerle ortusur Pozitif dissalliklarin ya da yeni enformasyon aglarinin olusturdugu ortaklikla ya da isbirligi ve iletisime dayanan emek bicimleri tarafindan yaratilan ortaklikla ortusur Kisacasi ortak payda yeni bir egemenlik bicimine egemenligin yerini alan toplumsal orgutlenme bicimine isaret eder Toplumsal tekillikler coklugun yeniden uretimini saglayan mal ve hizmetleri kendi biyo politik etkinlikleri ile kontrol ederler bu durum Res publica dan Res communis e gecisi temsil edecektir Bu ortak uretim yeni olanaklar yaratir ancak olumsuz anlamda kesintiye ugradigi yerde molar duzeyde kapilma riski de tasimaktadir Cokluk siyasal anlamda gucu ifade eder Daha once de deginildigi sekli ile guc iktidardan farkli olarak kurucu nitelikler tasimaktadir Posse coklugun meydana getirme ve olma tarzidir Hardt ve Negri coklugun orgutlenmesine dair hazir receteler sunmaktan kacinir Ancak coklugun genel taleplerini siralarlar herkes icin yurttaslik hakki iletisim kurma diller olusturma ve iletisim aglarini kontrol etme ve toplumsal iktidar olarak iktidarin temelinin herkesin ihtiyaclarina gore belirlenmesi temel taleplerdir Posse bu talepler etrafinda yeni bir toplumun kurucu gucu ve edinimidir Coklugun orgutlenme modeli ancak edinimleri sonucu aciga cikan deneyler yoluyla olusacaktir Ozetle cokluk felsefi anlamda bir ickinligi ekonomik anlamda sinifi politik duzeyde ise gucu temsil etmektedir Kaynakca Farklari bir ozdeslige indirgenemeyecek farkliligi baki kalan bir toplumsal ozne Ahmet Murat Aytac Kitlelerin Ruhu Ankara Dipnot 2011 s 28 A Murat Aytac 2011 s 29 Arsivlenmis kopya 30 Haziran 2016 tarihinde kaynagindan arsivlendi Erisim tarihi 13 Temmuz 2016 Thomas Hobbes Yurttaslik Felsefesinin Temelleri Cev Cihan Deniz Zarakolu Istanbul Belge 2014 s 29 Hobbes 2014 s 34 Hobbes 2014 s 83 Hobbes 2014 s 83 84 Guclu Atesoglu ve Eylem Canaslan Spinoza Ile Karsilasmalar Istanbul Ayrinti 2015 s 205 Atesoglu ve Canaslan 2015 s 205 Hobbes 2014 s 87 88 Hobbes 2014 s 88 Baruch Spinoza Teolojik Politik Inceleme Cev Cemal Baki Akal Reyda Ergun Ankara Dost 2012 s 231 233 Baruch Spinoza Politik Inceleme Cev Murat Ersen Ankara Dost 2012 Atesoglu ve Canaslan 2015 s 206 Spinoza Teolojik Politik Inceleme s 243 272 Atesoglu ve Canaslan 2015 s 207 Toz Kendi basina var olan ve kendisi ile tasarlanan yani kendisini teskil edecek baska hicbir fikrin yardimi olmaksizin hakkinda bilgi edinebildigimiz sey Kendi kendisinin nedeni Detayli bilgi icin bkz Baruch Spinoza Ethica Cev Hilmi Ziya Ulken Ankara Dost 2014 s 31 Toz ile ilgili detayli bilgi icin bkz Spinoza 2014 s 32 Spinoza 2014 I Bolum O XXVIII s 59 Spinoza 2014 s 137 Atesoglu ve Canaslan 2015 s 208 Michael Hardt ve Antonio Negri Cokluk Cev Baris Yildirim Istanbul Ayrinti 2011 Michael Hardt ve Antonio Negri Imparatorluk Cev Abdullah Yilmaz Istanbul Ayrinti 2012 a b Hardt ve Negri 2011 s 114 Bkz Hardt ve Negri 2012 s 43 49 Bkz Hardt ve Negri 2012 s 49 52 a b Hardt ve Negri 2011 s 120 Hardt ve Negri 2011 s 122 Hardt ve Negri 2011 s 128 Hardt ve Negri 2011 s 158 159 Hardt ve Negri 2011 s 153 Hardt ve Negri 2011 s 162 Hardt ve Negri 2011 s 163 Hardt ve Negri 2011 s 169 Hardt ve Negri 2011 s 224 225 Posse Coklugun kuvvetini ve eregini her zaman mumkun olana acik somutlasmis bir bilme ve olma kudretini ifade eder Hardt ve Negri 2012 s 338 339