Adam Bernard Mickiewicz (24 Aralık 1798, , Belarus; 26 Kasım 1855, İstanbul) Polonya'nın önemli şairlerindendir.
Hayatı
Adam Mickiewicz Polonya'nın, komşu devletler tarafından parçalanmasından birkaç yıl sonra, 1798 yılında, şehrinde doğdu. Küçük yaşta, haksızlığa ve baskına uğrayan vatandaşlarının, duygularını şiir olarak yazmaya başladı. Aslında çok hisli bir şairdi. Hürriyetinden yoksun kalmış ulusunun intikamını almak ve bu duyguları her Polonyalının kalbinde ve kafasında filizlendirmek için, en uygun olan vasıtayı yani şiiri seçmişti.
Adam Mickiewicz, milletine gerçeği anlattığı için, yaygın bir okuyucu kitlesi buldu ve çocuk yaşta iken meşhur oldu. Bu açıdan onun şiirleri, işgal altındaki Polonyalıların manevi gıdası gibi aranır ve gizliden gizliye okunurdu.
Ezilmiş milletin ıstıraplarını "Atalar" adlı millî destanında dile getirdiği zaman, 21 yaşındaydı. Bu manzum destan ile, diğer eserlerinden bazıları bugünün dünya klasikleri arasında yer almış ve yaygın olan batı dillerine çevrilmiştir.
Adam Mickiewicz delikanlılık çağındaki hareketli yaşantısını ölümüne kadar sürdürdü. Yalnız, herkesle anlaşamıyordu. Kendisi gibi, her gün vatanını düşünen onun bağımsızlığı çabası içerisinde bulunan kişilerle dostluk kurabiliyordu. Polonya'nın özgürlüğe kavuşturulması için 1819 yılında, okul arkadaşları ile gizli bir örgüt kurdu. Hem şair, hem hatip olan Adam Mickiewicz ilk gizli toplantılarında özetle şöyle konuşmuştu:
"Kutsal vatanı kurtarmak için gayretlerimizi - sonucu ölüm olabilecek korkunç ihtimallere karşı - birleştirmeliyiz. Hep birlikte, milletimiz ve vatanımız uğrunda enerjimizi harcamalıyız. Daha üstün bir şekilde, bütün engellere ve tehlikelere karşı koymak gücünü bulmalıyız. Despot bir hükümdarın yönetimine karşı, bu gibi örgütlerin havasında tatlı bir sihir vardır."
Okul arkadaşlarının çoğu, hürriyet aşkıyla, ülküleri uğrunda, içtikleri and'a bağlı kalarak, değişik yabancı ülkelerde ömürlerini tamamladılar. Sevdiği sınıf arkadaşlarından biri Amerika'ya, diğeri İran'a gitti. Birçoğu Fransa'ya kaçtı. Kendisi, Çarlık Rusyası'nda takibata uğradı. Almanya'ya geçti. Oradan Fransa'ya kaçtı. Çünkü Polonya'da başarısızlıkla neticelenen bir kurtuluş ayaklanması denenmişti. Bir kısım arkadaşları, Sibirya'da, sürgünde öldüler. Şair, mutsuzluk içerisinde yurdunu terk etti. Vatanın'dan uzakta fakat kalbi vatanı için çarparak yaşadı.
Siyasî hayatı
Adam Mickiewicz, bir göçmen gibi gurbet ellere sığındıktan sonra bütün varlığıyla, Polonya'nın bağımsızlığa kavuşması için çaba harcadı. Bu amaçla İtalya, Almanya, Macaristan ve Romanya'daki Polonyalı göçmenlerin toplantılarına katıldı. Yıllarının çoğunu, Paris'te profesörlük yaparak, aynı zamanda Fransa'ya sığınan Polonyalı ihtilalcilerle işbirliği yaparak geçirdi. Dünyanın dört bucağına dağılmış olan Polonyalı göçmenlerle yazışmalar yaptı, birleştirici ilişkiler kurdu.
Hayatta tek sevdiği şey, kanayan hassas kalbi ile bağlı bulunduğu vatanının kurtulması ve insanların yüceltilmesiydi. Tüm şiirlerinde bunu işliyordu. Yazılarının belli başlı konusu, esir milletlerin ve bağımlı ülkelerin savunulması ve insanlık duygularının dünyanın dört bucağını sarmasıydı.
Şiirlerinin büyük çoğunluğu, gençliğe hitabe şeklindedir. Milletine daima doğruyu anlattığı için yaygın bir okuyucu kitlesi bulmuştur. Ünlü bir şiirinde ulusunun ıstırabını şöyle dile getirmiştir: "Ben kendimi milyon sayarım. Çünkü, milyonlarca ezilmiş insanın ıstırabını çekiyorum."
Gençlik yıllarında sevdiği bir kız yüzünden hayal kırıklığına uğraması, onun kalbini, kafası gibi vatanına bağladı. Artık onun kalbi, aşkı için değil, yurdu için çarpıyordu.
Özel hayatı
Şair, çocuk yaşında 'ya aşık oldu. Ancak devrinin geleneğine göre, asil bir aile kızı olan Maria, halk tabakasından birinin oğlu olan, Mickiewicz ile evlenemezdi. Sevgilisinin ailesi, kızlarının evlenme arzusuna şiddetle karşı koydu. Birbirini içtenlikle seven gençler, toplumlarının geleneksel kurallarına boyun eğmek zorundaydılar. Gözyaşlarıyla birbirlerinden ayrıldılar. Şair Adam Mickiewicz, içinin burukluğunu, sonsuz sevgisini, şiirlerine aktararak, Wereszczakowna'nın adını, Polonya edebiyatında ebedileştirdi. Maria, babasının seçtiği, başka bir gençle zorla evlendirildi.
Şair Adam Mickiewicz bir şiirinde, 16 yaşındaki bir Polonyalı'nın ailesine haber vermeden, evden kaçarak Varşova Savaşı'na gönüllü olarak katıldığını ve büyüklerine haber vermeden bu işi yaptığı için günlerce pişmanlık duyguları içerisinde ezildiğini anlatır. Şair, yazılarında daima aile büyüklerine saygı duyulmasını, öğütler. Mickiewicz bu şiiri, belki de sevdiği kızın hareketini, kendi kalbinde, mazur göstermek amacıyla yazmıştır, bilinmez.
Bir halk çocuğu olan Adam Mickiewicz, Wereszczakowna ile evlenmesi yasaklanınca, bir müddet sarsıntı geçirir. Daha sonra Paris'te, profesörlük yaparken, Polonya'dan kendisi gibi kaçmayı başaran bir kızla evlenir. Bundan iki kızı bir oğlu olur. Eşi fedakâr bir kadındır. Kocasına hemfikir arkadaşlığı yapar, hem de çalışarak ev masraflarına katkıda bulunur.
Polonya'nın ünlü şairi Adam Mickiewicz 1830 ayaklanmasından sonra yurdundan kaçtığı zaman 32 yaşındaydı. Fransızcayı bir hatip gibi, olağanüstü konuşurdu. Devrin Millî Eğitim Bakanı Victor Lausen, üniversiteye Slav Edebiyat Kürsünü kurdu ve şairi bu dersi okutmakla görevlendirdi. Şairin iki profesör arkadaşı olan Michelet ve ile müşterek çalışmaları çok başarılı oldu.
Adam Mickiewicz Paris'te ders verirken, oradaki Polonyalıların örgütlenmesi ile de meşgul oluyordu. Daha sonra bu amaçla İsviçre'ye, Roma'ya gitti ve orada profesörlük yaptı. Tekrar Paris'e dönerek "Ulusların Kürsüsü" adlı bir dergi çıkardı. Bu dergiyle, ezilmiş ulusların, kahra uğrayan halkların haklarını savundu.
Adam Mickiewicz 1855 yılında İstanbul'a geldi. Bu geliş, Boğaziçi'nde eğlenmek ve dinlenmek amacıyla değildi. 1848 yılında Osmanlı Devleti'ne sığınan Polonyalıların durumunu incelemek ve 1853 yılında başlayan Kırım Savaşı'nda onların Türkiye safında aldıkları yeri güçlendirmek gayesiyle Osmanlı Devleti'ne gelmişti. Çünkü Kırım Savaşı Polonyalılar için bir fırsattı. Fransızlar, İngilizler, Sardinyalılar, Ruslara karşı Türkleri desteklemekteydiler.
O sıralarda Osmanlı Devleti'nde, Polonyalı Kazaklardan bir askerî birlik kuruldu. Kumandanlığını Polonya asılı Michal Czajkowski adlı ve müslüman olunca Sadık Paşa olarak tanınan Kont Çayka tayin edildi. Sadık Paşa, Adam Mickiewicz'in eski bir dostuydu. Hatta onun gibi bir yazar ve şairdi.
Polonya'nın millî şairi Mickiewicz cebinde, II. Napolyon'un bir mektubu ile seyahate çıkmıştı. Bu açık mektupta, Fransa imparatoru şaire her yerde saygı gösterilmesini, rica ediyordu. Adam Mickiewicz 1855 yaz sonlarında İstanbul'a gelerek şimdiki Bulgaristan'daki Burgaz'a gitti. Orada savaşa hazırlanan Polonya birliklerini ziyaret etti. Hemşerisi Çayka Paşa'nın misafiri oldu.
İstanbul'daki yaşantısı
"Gemi sabah saat beşte, güneş doğmadan İstanbul Limanı'na girmek için yavaşlıyordu. Saat altıda şehri değil, adeta bir mucizeyi gördük (...) Doğan güneş bütün pencereleri ve minareleri altın ışınlarıyla parlatıyordu. Gerçekten büyüleyici bir şehir". Mickiewicz'in Doğu seyahatinin yoldaşı Henryk Sluzalskı İstanbul'dan ilk izlenimlerini böyle anlatıyordu. Anlatılan sabah 22 Eylül 1855 gününün sabahıydı. Arkadaşlarıyla birlikte adı geçen Sluzalskı ve şairin sekreteri olan Armand Levy ile Istanbul'a gelen Mickiewicz, karşılaşacağı yaşam koşullarının ilkel nitelikte olmasını bekliyordu. Polonyalı grubun yanlarında kamp hayatında kullanılabilecek her türlü eşya vardı. Bunların gemiden indirilmesinin iki saat sürdüğü bilinmektedir.
Levy, Mickiewicz'ın oğluna yazdığı mektupta Şairin İstanbul'daki ilk dairesinin bulunuşu şöyle anlatıyordu: "Galata iskelesine bir sandalla götürüldük. Ondan sonra, babanı kendisine davet etmek için güverteye gelmiş olan bir Polonyalı tabibin evine gittik; oraya eşyalarımızı bıraktık. Sonra aynı binadaki dairelerden birinin boş olduğu anlaşıldı. Oraya yerleştik. Henryk buna gerçekten sevindi, çünkü çadırının kurulabilmesine elverişli bir avlu bulamayacağını düşünüyordu".
Tarihçilerin tespit ettiklerine göre Mickiewicz'in İstanbul'da oturduğu yer Galata'daki manastırıdır. Bugün bu adresin kesin olarak saptanması oldukça zordur. Çünkü Sluzalski'nin yazdığına göre " o yer Galata'da bulunuyor, ama ne ev numarası ne de sokağın ismi belirtilmemiş."
Daire oldukça küçüktü - Yine Levy'nin Wladyslaw Mickiewicz'e yazmış olduğu mektuba dönelim: "Bu tek odalı bir daire idi. Her köşede üçümüzden biri oturuyorduk. Kapı dördüncü köşede bulunuyordu. Karyola yerine halı üzerine şilte seriyor, yorgan yerine paltolarımızı kullanıyorduk."
Paris'ten Türkiye'ye yapılan çok pahalı yolculuktan sonra içine düştükleri maddi sıkıntılar, Şairin ve arkadaşlarının bu kadar mütevazı yaşamalarına sebep oldu. İstanbul'da ikamet eden Polonyalılar birkaç defa yardım teklif ettiler, fakat Mickiewicz bu yardımları kabul etmek istemedi. Bu ilkel göçebe hayatının bir ölçüde Şairin düşgücünü cezbettiği görülmektedir. Henryk Sluzalski 23 Eylülde şöyle yazıyordu: " Iki gündür Türk usulü yaşıyoruz. Burada ucuz olan tavuklu pilavı kendimiz pişirip yiyoruz. Herkes bize tuhaf tuhaf bakıyor".
3 Ekim 1855 günü Burgaz'a yolculuk ettiğinden Şairin St. Lazar Manastırı'ndaki günleri sona erdi. Bulgaristan'a yolculuk iki hafta sürdü. Mickiewicz arkadaşlarıyla beraber tekrar Galata'ya döndü. Çeşitli vakayinamelerde belirtildiği gibi İstanbul'a döndüğünde ağır hastaydı. Aynı dairede birkaç gün kaldı, ama Sluzalski ile Levy hemen yeni bir daire aramaya başladılar. Gerek şairin mektupları gerekse Ludwika Sniadecka'nın notları yaşayışlarını anlatmaktadır.
Mickiewicz bir mektubunda: "Evde yemeği kendimiz pişiriyoruz. Şu anda benim yoldaşım kamasıyla pilici kesiyor, sonra üstüne pilav koyacağız. Işte nefis bir öğle yemeği olacak. Bu akşam yaşantısı devamlı olarak iştah açıyor" şeklinde yazıyordu.
Ludwika Sniadecka ise Mickiewicz'in İstanbul'da kalmasını şöyle anıyordu:" Sadık Paşa'nın tutumundan dolayı hastalanıyor, kendisine tamamen aldırış etmiyor. Hiçbir zaman şikayetçi değil... Ama Galata'daki yoksulluğu göze çarpıyor. Mickiewicz arkadaşlarıyla birlikte müsait bir daire aradığı süre içinde yemeklerini lokantalarda yerdi".
Yeni bir daire arama çalışmaları sürdürülüyordu. 1 Kasımda mesele nihayet halledilmiş gibi görünüyordu. Şairin dostları Kalenci Kuluk sokaktaki "çok güzel, üç müstakil odası olan küçük bir evi" bir Türk vatandaşından kiraladılar, fakat yabancıların o binaya taşınması Türk uleması tarafından şiddetle protesto edildi.
Bu kadar huzursuz bir otelde uzun süre oturulmasını şaşılacak bir şey değildi. Nihayet 8 Kasımda Mickiewicz dostlarıyla birlikte Pera'nın uzak kısmındaki "oldukça temiz bina"ya taşınır. Bu daire, kocası o anda Istanbul'da bulunmayan Bayan Rudnicka'dan kiralanmıştır. Prof. Jan Reychman, Mickiewicz'in İstanbul'daki son dairesinin konumunu söyle belirler: "Semt Papaz Köprü ismini taşımaktaydı(...). Pera'nın merkezinden (Kalyancı kalenci) caddesi veya Sakız Ağaç sokaktan geçilerek bugünlerde Serdar Ömer Paşa sokağı adını taşıyan Yeni Şehir sokağında zikretmiş olduğumuz küçük binaya varılırdı. Bu semtte sokakların tam olarak planlanmadığı ve dağınık halde olan küçük binalar bulunduğu için Mickiewicz'in oturduğu binanın konumunun tam belirlenmesi mümkün değildir. 1870 yılındaki yangın sonucu bu bina tamamen yanmıştır. Sonra Belediye sokakların planını tasarladı bina halen Yeni Şehir sokak ve şimdiki adıyla Tatlı Badem sokağı denilen küçük sokağın köşesinde bulunmaktadır".
Kiralanmış olan daire mütevazı ve karanlıktı. Mickiewicz'in oturmuş olduğu odanın betimi günümüze kadar ulaşmıştır; "Sağ köşede şairin son nefesini verdiği beyaz örtülü demir karyola vardır. Yatağın yanında, çocuklarına, dostlarına ve tanıdıklarına mektuplar yazdığı ufak masa, biraz ötede divan ve hasır koltuk yer almaktadır. Kapının yanında lavabo, başka bir masa ise odanın ortasında bulunmaktadır. Duvarlarda ayna ve birkaç taşbasma asılıdır. Hepsi çok mütevazı ve ilkel...".
Kira yüksek olmadığından Mickiewicz bu karanlık daireye taşınmaya razı oldu. Ayrıca da orada uzun zaman kalmaya niyeti yoktu. Aralık başında Bulgaristan ve Sırbistan'a yolculuk edecekti. Maalesef ölümcül hastalık bu planların gerçekleşmesine imkân vermemiştir.
İstanbul'daki evi
İstanbul'un Beyoğlu semtinde (Tatlı Badem sokağı)'nda köşebaşında, 29 nolu bir bina vardır. Bu üç katlı, her katta küçük iki odası bulunan 128 yıl önce, Polonya'nın millî şairi Mickiewicz'in oturduğu ve gözlerini kapadığı evdir. Bu ev Kırım Savaşı'nda Polonyalılar'ın "toplandıkları, hararetli konuşmalar yaptıkları, bir merkezdi. Adam Mickiewicz ve arkadaşları bu evde kalırlar, yemeklerini kendileri pişirirlerdi. Polonyalı göçmenler arasında, 1830 yılındaki ayaklanma sonunda İstanbul'a gelen ve Polonezköy'ü kuran Adam Czartoryski, yazar T. T. Jez ile (Hanri) takma adıyla Sobozowski ve sonradan Müslüman olan Adam Michalowski de vardı. Şairin evinde kalan yakın arkadaşlarından Sobozowski o günlerde gönüllü olarak Kırım Savaşı'na katılacaktı. Ilk iş olarak bu savaşa katılanların giydikleri orijinal bir kalpakla, elbise satın aldı. Şair Mickiewicz, anılarında, bu arkadaşının orijinal kalpağıyla, pasaportundan başka hiçbir şeye değer vermediğini uzun uzun anlatır. Polonyalılar'ın Tarlabaşı'nda o sıralarda yadırgadıkları tek şey yangındı. Çünkü İstanbul'da sık sık yangın oluyordu. Günün birinde kendi evlerine sirayet edeceği korkusuyla, bu savaş yolcusu arkadaşının, uyurken kalpağıyla pasaportunu daima yastığının altına yerleştirdiğini, bir yangın çıktığında, önce bunları kurtarmayı tasarladığını hikâye eder.
Ölümü
1885 yılında İstanbul'da kolera kol geziyordu. Şair, koleralı hastalara, geçmiş olsun ziyaretinde bulundu. Oradan aldığı Kolera mikrobuyla, 10 gün içerisinde, kötüleşti. Hastalığının kolera olduğunu ve bu hastalıktan kurtuluş bulunmadığını biliyordu. Bir ülkü uğrunda, Türkiye'ye gelmiş bulunan şairin-bile bile ölüme giderken-başucundan ayrılmayan vefalı arkadaşı ve Türk ordusunda büyük hizmetleri bulunan Polonyalı İskender Paşa'ya söylediği son sözler, şu oldu:
"İstanbul'da, koleradan öleceğimi bilseydim, yine buraya gelirdim. Çünkü bu benim görevimdi. Ben, Fransa'da bir ilim akademisinin umumi katibi olmaktansa, bir Türk taburunun katibi olmayı tercih ederim."
Ölürken de belirttiği gibi, Mickiewicz'in Fransa'daki son şerefli görevi, ilim akademisi umumi kâtipliğiydi. Fakat Türk ordusunda bir kâtip olarak çalışmayı, Fransa'daki ilmi görevinin üstünde görüyordu.
26 Kasım 1855 günü şair Pera'da (bugünkü Beyoğlu) ölmüştür. Şehrin kenarındaki bu karanlık oda Şairin binbir güçlükte dolu hayatını simgelemektedir.
Adam Mickiewicz'in ölümü çok soğuk ve kapalı bir güne rastlar. Şair'in arkadaşı olan Tarih Yazarı T.T. Jez'in cenaze törenini tasvir eden yazısından anlaşıldığına göre, gurbette ölen bu Hürriyet Şair'i için, İstanbul'da çok sessiz bir tören yapılır. Bu töreni siyahlar giymiş Müslümanlar, Mollalar da hüzünlü çehrelerle izlerler. Şair'in oda arkadaşı bu hazin cenaze törenini şöyle anlatıyor:
"Beyoğlu'nun çamurlu yolları arasında, bir çift öküzün çektiği, sade bir tabut vardı. Polonyalılar'dan başka, kimse yok sanıyordum. Yanılmış olduğumuzu biraz sonra anladık. Arkamızda, sokağı kaplamış, başlarına siyahlar sarmış, sel gibi bir kalabalık akıyordu. Cenaze alayında, her ulusu temsil eden kişiler vardı. Sırplar, Dalmaçyalılar, Karadağlılar, Arnavutlar, İtalyanlar, özellikle Bulgarlar çoğunluktaydı. Ölenin şahsında, Slav şairin dehasına duydukları saygıyı böylece gösterdiler".
Adam Mickiewicz'in çıkartılan iç organları, bugün sessiz bir ev olarak duran, binanın bodrumuna gömüldü. O zamanki usule göre, tahnit edilen cesedi, Fransa'nın Türkiye'deki elçiliği vasıtasıyla Paris'e gönderildi. Çünkü şair, her yerde III. Napolyon'un misafiri sayılıyordu. Mickiewicz'in cesedi Paris'teki 'nde yapılan hüzünlü bir merasimden sonra, oracıkta toprağa verildi. 1890 yılında da Paris'teki mezarı açılarak, kemiklerinin bakiyesi Polonya'ya gönderildi. Kraków'da bulunan Wawel Kraliyet Şatosu Kilisesinin mezarlığına gömüldü. Bu suretle, Şair'in bugün, İstanbul'da, Paris'te ve Polonya'da olmak üzere üç ayrı yerde, hatırası yaşamaktadır.
Adam Mickiewicz'in ölümünden sonra Kalenci Kulluk sokağındaki bu bina İstanbul'a gelenler veya İstanbul'da devamlı oturan Polonyalılar tarafından sık sık ziyaret edilmektedir. 1861 yılında Şairin oğlu Wladyslaw da burayı ziyaret etmiştir. Öğrendiğimize göre sonra bu binada "Babamın son günlerini geçirmiş olduğu yeri görmeme izin vermiş çok anlayışlı Müslüman bir aile oturuyordu" demiştir.
1909 yılında Mickiewicz'in İstanbul'daki binasının önünde Kırım Savaşı'nda ölen Polonyalılar şerefine düzenlenen bir tören yapılmıştır. Fırkası tören düzenleme komitesi başına geçmişti. Meryem Ana Kilisesi'ndeki ayinden sonra Polonya ve Türk bayraklarıyla süslü kortej Mickiewicz binasına kadar gelmiştir. Şairin binasının önünde yapılmış olan törenin programı, binanın sahibi olan Marcin Ratynski'nin açılış konuşması ve Ittihat ve Terraki Fırkası adına, Türk Milletinin Polonyalılara karşı çok sıcak duygular beslediğini ifade eden Seyfeddin Paşa'nın (Tadeusz Gasztowtt) konuşmasını kapsamıştır. Törenin sonunda, müslüman geleneklere uygun olarak, Adam Mickiewicz şerefine kurban kesildi. Bunu müteakip diğer konuşmalar yapılmış ve nihayette törene katılanlara şairin portreleri dağıtılmıştır.
Ölümünün yüzüncü yıl dönümünde Varşova’nın Krakowskie Przedmieście caddesi üzerindeki Adam Mickiewicz Anıtı açıldı.
Müzesi
Ölmüş olduğu binada Adam Mickiewicz Müzesi'ni kurma düşüncesi Şairin ve vefatının 100. yıldönümünde, yani 1955 senesinde gerçekleştirilmiştir. Bina onarılmış ve 1984 yılında müze-ev olarak düzenlenmiştir. Polonya Kültür ve Sanat Bakanlığının gayreti ve Türk makamlarının yardımı sayesinde şairin hayatını konu alan sergi açılmıştır. Tatlı Badem Sokağındaki binanın cephesi üzerinde bulunmakta olan dördüncü hatıra levhası bu olayı anımsatmaktadır.
Geçmişte Polonya'nın komşuları tarafından yutulmak istendiği yıllarda, buna hiçbir Avrupa Devleti ses çıkartmamıştır. Bu ülkenin parçalanmasına tek itiraz sesi, Türkler'den gelmişti. Tarih, Türk ulusunun cesaretini, insancıllığını ve mazlumlara karşı yakın ilgisini gösteren böylesine göğüs kabartıcı olaylarla doludur. Büyük Şair Mickiewicz gerek Paris'te, gerekse Türkiye'ye geldiğinde bunu daima tekrarlamıştır:
"Polonya'nın, komşu düşmanlar tarafından ezilmesine hiçbir devletin ses çıkarmadığı günlerde, tek dostumuz Türkler olmuştur. Biz Türkler'i düşmanımızın önünde eğilmediği ve Polonya'nın işgalini kabul etmediği için, üstün bir millet olarak severiz."
Ayrıca bakınız
Kaynakça
Dış bağlantılar
- , culture.pl26 Kasım 2012 tarihinde Wayback Machine sitesinde . (İngilizce)
wikipedia, wiki, viki, vikipedia, oku, kitap, kütüphane, kütübhane, ara, ara bul, bul, herşey, ne arasanız burada,hikayeler, makale, kitaplar, öğren, wiki, bilgi, tarih, yukle, izle, telefon için, turk, türk, türkçe, turkce, nasıl yapılır, ne demek, nasıl, yapmak, yapılır, indir, ücretsiz, ücretsiz indir, bedava, bedava indir, mp3, video, mp4, 3gp, jpg, jpeg, gif, png, resim, müzik, şarkı, film, film, oyun, oyunlar, mobil, cep telefonu, telefon, android, ios, apple, samsung, iphone, xiomi, xiaomi, redmi, honor, oppo, nokia, sonya, mi, pc, web, computer, bilgisayar
Adam Bernard Mickiewicz 24 Aralik 1798 Belarus 26 Kasim 1855 Istanbul Polonya nin onemli sairlerindendir Adam MickiewiczAdam MickiewiczHayatiAdam Mickiewicz Polonya nin komsu devletler tarafindan parcalanmasindan birkac yil sonra 1798 yilinda sehrinde dogdu Kucuk yasta haksizliga ve baskina ugrayan vatandaslarinin duygularini siir olarak yazmaya basladi Aslinda cok hisli bir sairdi Hurriyetinden yoksun kalmis ulusunun intikamini almak ve bu duygulari her Polonyalinin kalbinde ve kafasinda filizlendirmek icin en uygun olan vasitayi yani siiri secmisti Adam Mickiewicz milletine gercegi anlattigi icin yaygin bir okuyucu kitlesi buldu ve cocuk yasta iken meshur oldu Bu acidan onun siirleri isgal altindaki Polonyalilarin manevi gidasi gibi aranir ve gizliden gizliye okunurdu Ezilmis milletin istiraplarini Atalar adli milli destaninda dile getirdigi zaman 21 yasindaydi Bu manzum destan ile diger eserlerinden bazilari bugunun dunya klasikleri arasinda yer almis ve yaygin olan bati dillerine cevrilmistir Adam Mickiewicz delikanlilik cagindaki hareketli yasantisini olumune kadar surdurdu Yalniz herkesle anlasamiyordu Kendisi gibi her gun vatanini dusunen onun bagimsizligi cabasi icerisinde bulunan kisilerle dostluk kurabiliyordu Polonya nin ozgurluge kavusturulmasi icin 1819 yilinda okul arkadaslari ile gizli bir orgut kurdu Hem sair hem hatip olan Adam Mickiewicz ilk gizli toplantilarinda ozetle soyle konusmustu Kutsal vatani kurtarmak icin gayretlerimizi sonucu olum olabilecek korkunc ihtimallere karsi birlestirmeliyiz Hep birlikte milletimiz ve vatanimiz ugrunda enerjimizi harcamaliyiz Daha ustun bir sekilde butun engellere ve tehlikelere karsi koymak gucunu bulmaliyiz Despot bir hukumdarin yonetimine karsi bu gibi orgutlerin havasinda tatli bir sihir vardir Okul arkadaslarinin cogu hurriyet askiyla ulkuleri ugrunda ictikleri and a bagli kalarak degisik yabanci ulkelerde omurlerini tamamladilar Sevdigi sinif arkadaslarindan biri Amerika ya digeri Iran a gitti Bircogu Fransa ya kacti Kendisi Carlik Rusyasi nda takibata ugradi Almanya ya gecti Oradan Fransa ya kacti Cunku Polonya da basarisizlikla neticelenen bir kurtulus ayaklanmasi denenmisti Bir kisim arkadaslari Sibirya da surgunde olduler Sair mutsuzluk icerisinde yurdunu terk etti Vatanin dan uzakta fakat kalbi vatani icin carparak yasadi Siyasi hayatiAdam Mickiewicz bir gocmen gibi gurbet ellere sigindiktan sonra butun varligiyla Polonya nin bagimsizliga kavusmasi icin caba harcadi Bu amacla Italya Almanya Macaristan ve Romanya daki Polonyali gocmenlerin toplantilarina katildi Yillarinin cogunu Paris te profesorluk yaparak ayni zamanda Fransa ya siginan Polonyali ihtilalcilerle isbirligi yaparak gecirdi Dunyanin dort bucagina dagilmis olan Polonyali gocmenlerle yazismalar yapti birlestirici iliskiler kurdu Hayatta tek sevdigi sey kanayan hassas kalbi ile bagli bulundugu vataninin kurtulmasi ve insanlarin yuceltilmesiydi Tum siirlerinde bunu isliyordu Yazilarinin belli basli konusu esir milletlerin ve bagimli ulkelerin savunulmasi ve insanlik duygularinin dunyanin dort bucagini sarmasiydi Siirlerinin buyuk cogunlugu genclige hitabe seklindedir Milletine daima dogruyu anlattigi icin yaygin bir okuyucu kitlesi bulmustur Unlu bir siirinde ulusunun istirabini soyle dile getirmistir Ben kendimi milyon sayarim Cunku milyonlarca ezilmis insanin istirabini cekiyorum Genclik yillarinda sevdigi bir kiz yuzunden hayal kirikligina ugramasi onun kalbini kafasi gibi vatanina bagladi Artik onun kalbi aski icin degil yurdu icin carpiyordu Ozel hayatiSair cocuk yasinda ya asik oldu Ancak devrinin gelenegine gore asil bir aile kizi olan Maria halk tabakasindan birinin oglu olan Mickiewicz ile evlenemezdi Sevgilisinin ailesi kizlarinin evlenme arzusuna siddetle karsi koydu Birbirini ictenlikle seven gencler toplumlarinin geleneksel kurallarina boyun egmek zorundaydilar Gozyaslariyla birbirlerinden ayrildilar Sair Adam Mickiewicz icinin buruklugunu sonsuz sevgisini siirlerine aktararak Wereszczakowna nin adini Polonya edebiyatinda ebedilestirdi Maria babasinin sectigi baska bir gencle zorla evlendirildi Sair Adam Mickiewicz bir siirinde 16 yasindaki bir Polonyali nin ailesine haber vermeden evden kacarak Varsova Savasi na gonullu olarak katildigini ve buyuklerine haber vermeden bu isi yaptigi icin gunlerce pismanlik duygulari icerisinde ezildigini anlatir Sair yazilarinda daima aile buyuklerine saygi duyulmasini ogutler Mickiewicz bu siiri belki de sevdigi kizin hareketini kendi kalbinde mazur gostermek amaciyla yazmistir bilinmez Bir halk cocugu olan Adam Mickiewicz Wereszczakowna ile evlenmesi yasaklaninca bir muddet sarsinti gecirir Daha sonra Paris te profesorluk yaparken Polonya dan kendisi gibi kacmayi basaran bir kizla evlenir Bundan iki kizi bir oglu olur Esi fedakar bir kadindir Kocasina hemfikir arkadasligi yapar hem de calisarak ev masraflarina katkida bulunur Polonya nin unlu sairi Adam Mickiewicz 1830 ayaklanmasindan sonra yurdundan kactigi zaman 32 yasindaydi Fransizcayi bir hatip gibi olaganustu konusurdu Devrin Milli Egitim Bakani Victor Lausen universiteye Slav Edebiyat Kursunu kurdu ve sairi bu dersi okutmakla gorevlendirdi Sairin iki profesor arkadasi olan Michelet ve ile musterek calismalari cok basarili oldu Adam Mickiewicz Paris te ders verirken oradaki Polonyalilarin orgutlenmesi ile de mesgul oluyordu Daha sonra bu amacla Isvicre ye Roma ya gitti ve orada profesorluk yapti Tekrar Paris e donerek Uluslarin Kursusu adli bir dergi cikardi Bu dergiyle ezilmis uluslarin kahra ugrayan halklarin haklarini savundu Adam Mickiewicz 1855 yilinda Istanbul a geldi Bu gelis Bogazici nde eglenmek ve dinlenmek amaciyla degildi 1848 yilinda Osmanli Devleti ne siginan Polonyalilarin durumunu incelemek ve 1853 yilinda baslayan Kirim Savasi nda onlarin Turkiye safinda aldiklari yeri guclendirmek gayesiyle Osmanli Devleti ne gelmisti Cunku Kirim Savasi Polonyalilar icin bir firsatti Fransizlar Ingilizler Sardinyalilar Ruslara karsi Turkleri desteklemekteydiler O siralarda Osmanli Devleti nde Polonyali Kazaklardan bir askeri birlik kuruldu Kumandanligini Polonya asili Michal Czajkowski adli ve musluman olunca Sadik Pasa olarak taninan Kont Cayka tayin edildi Sadik Pasa Adam Mickiewicz in eski bir dostuydu Hatta onun gibi bir yazar ve sairdi Polonya nin milli sairi Mickiewicz cebinde II Napolyon un bir mektubu ile seyahate cikmisti Bu acik mektupta Fransa imparatoru saire her yerde saygi gosterilmesini rica ediyordu Adam Mickiewicz 1855 yaz sonlarinda Istanbul a gelerek simdiki Bulgaristan daki Burgaz a gitti Orada savasa hazirlanan Polonya birliklerini ziyaret etti Hemserisi Cayka Pasa nin misafiri oldu Istanbul daki yasantisi Gemi sabah saat beste gunes dogmadan Istanbul Limani na girmek icin yavasliyordu Saat altida sehri degil adeta bir mucizeyi gorduk Dogan gunes butun pencereleri ve minareleri altin isinlariyla parlatiyordu Gercekten buyuleyici bir sehir Mickiewicz in Dogu seyahatinin yoldasi Henryk Sluzalski Istanbul dan ilk izlenimlerini boyle anlatiyordu Anlatilan sabah 22 Eylul 1855 gununun sabahiydi Arkadaslariyla birlikte adi gecen Sluzalski ve sairin sekreteri olan Armand Levy ile Istanbul a gelen Mickiewicz karsilasacagi yasam kosullarinin ilkel nitelikte olmasini bekliyordu Polonyali grubun yanlarinda kamp hayatinda kullanilabilecek her turlu esya vardi Bunlarin gemiden indirilmesinin iki saat surdugu bilinmektedir Levy Mickiewicz in ogluna yazdigi mektupta Sairin Istanbul daki ilk dairesinin bulunusu soyle anlatiyordu Galata iskelesine bir sandalla goturulduk Ondan sonra babani kendisine davet etmek icin guverteye gelmis olan bir Polonyali tabibin evine gittik oraya esyalarimizi biraktik Sonra ayni binadaki dairelerden birinin bos oldugu anlasildi Oraya yerlestik Henryk buna gercekten sevindi cunku cadirinin kurulabilmesine elverisli bir avlu bulamayacagini dusunuyordu Tarihcilerin tespit ettiklerine gore Mickiewicz in Istanbul da oturdugu yer Galata daki manastiridir Bugun bu adresin kesin olarak saptanmasi oldukca zordur Cunku Sluzalski nin yazdigina gore o yer Galata da bulunuyor ama ne ev numarasi ne de sokagin ismi belirtilmemis Daire oldukca kucuktu Yine Levy nin Wladyslaw Mickiewicz e yazmis oldugu mektuba donelim Bu tek odali bir daire idi Her kosede ucumuzden biri oturuyorduk Kapi dorduncu kosede bulunuyordu Karyola yerine hali uzerine silte seriyor yorgan yerine paltolarimizi kullaniyorduk Paris ten Turkiye ye yapilan cok pahali yolculuktan sonra icine dustukleri maddi sikintilar Sairin ve arkadaslarinin bu kadar mutevazi yasamalarina sebep oldu Istanbul da ikamet eden Polonyalilar birkac defa yardim teklif ettiler fakat Mickiewicz bu yardimlari kabul etmek istemedi Bu ilkel gocebe hayatinin bir olcude Sairin dusgucunu cezbettigi gorulmektedir Henryk Sluzalski 23 Eylulde soyle yaziyordu Iki gundur Turk usulu yasiyoruz Burada ucuz olan tavuklu pilavi kendimiz pisirip yiyoruz Herkes bize tuhaf tuhaf bakiyor 3 Ekim 1855 gunu Burgaz a yolculuk ettiginden Sairin St Lazar Manastiri ndaki gunleri sona erdi Bulgaristan a yolculuk iki hafta surdu Mickiewicz arkadaslariyla beraber tekrar Galata ya dondu Cesitli vakayinamelerde belirtildigi gibi Istanbul a dondugunde agir hastaydi Ayni dairede birkac gun kaldi ama Sluzalski ile Levy hemen yeni bir daire aramaya basladilar Gerek sairin mektuplari gerekse Ludwika Sniadecka nin notlari yasayislarini anlatmaktadir Mickiewicz bir mektubunda Evde yemegi kendimiz pisiriyoruz Su anda benim yoldasim kamasiyla pilici kesiyor sonra ustune pilav koyacagiz Iste nefis bir ogle yemegi olacak Bu aksam yasantisi devamli olarak istah aciyor seklinde yaziyordu Ludwika Sniadecka ise Mickiewicz in Istanbul da kalmasini soyle aniyordu Sadik Pasa nin tutumundan dolayi hastalaniyor kendisine tamamen aldiris etmiyor Hicbir zaman sikayetci degil Ama Galata daki yoksullugu goze carpiyor Mickiewicz arkadaslariyla birlikte musait bir daire aradigi sure icinde yemeklerini lokantalarda yerdi Yeni bir daire arama calismalari surduruluyordu 1 Kasimda mesele nihayet halledilmis gibi gorunuyordu Sairin dostlari Kalenci Kuluk sokaktaki cok guzel uc mustakil odasi olan kucuk bir evi bir Turk vatandasindan kiraladilar fakat yabancilarin o binaya tasinmasi Turk ulemasi tarafindan siddetle protesto edildi Bu kadar huzursuz bir otelde uzun sure oturulmasini sasilacak bir sey degildi Nihayet 8 Kasimda Mickiewicz dostlariyla birlikte Pera nin uzak kismindaki oldukca temiz bina ya tasinir Bu daire kocasi o anda Istanbul da bulunmayan Bayan Rudnicka dan kiralanmistir Prof Jan Reychman Mickiewicz in Istanbul daki son dairesinin konumunu soyle belirler Semt Papaz Kopru ismini tasimaktaydi Pera nin merkezinden Kalyanci kalenci caddesi veya Sakiz Agac sokaktan gecilerek bugunlerde Serdar Omer Pasa sokagi adini tasiyan Yeni Sehir sokaginda zikretmis oldugumuz kucuk binaya varilirdi Bu semtte sokaklarin tam olarak planlanmadigi ve daginik halde olan kucuk binalar bulundugu icin Mickiewicz in oturdugu binanin konumunun tam belirlenmesi mumkun degildir 1870 yilindaki yangin sonucu bu bina tamamen yanmistir Sonra Belediye sokaklarin planini tasarladi bina halen Yeni Sehir sokak ve simdiki adiyla Tatli Badem sokagi denilen kucuk sokagin kosesinde bulunmaktadir Kiralanmis olan daire mutevazi ve karanlikti Mickiewicz in oturmus oldugu odanin betimi gunumuze kadar ulasmistir Sag kosede sairin son nefesini verdigi beyaz ortulu demir karyola vardir Yatagin yaninda cocuklarina dostlarina ve tanidiklarina mektuplar yazdigi ufak masa biraz otede divan ve hasir koltuk yer almaktadir Kapinin yaninda lavabo baska bir masa ise odanin ortasinda bulunmaktadir Duvarlarda ayna ve birkac tasbasma asilidir Hepsi cok mutevazi ve ilkel Kira yuksek olmadigindan Mickiewicz bu karanlik daireye tasinmaya razi oldu Ayrica da orada uzun zaman kalmaya niyeti yoktu Aralik basinda Bulgaristan ve Sirbistan a yolculuk edecekti Maalesef olumcul hastalik bu planlarin gerceklesmesine imkan vermemistir Istanbul daki evi Istanbul un Beyoglu semtinde Tatli Badem sokagi nda kosebasinda 29 nolu bir bina vardir Bu uc katli her katta kucuk iki odasi bulunan 128 yil once Polonya nin milli sairi Mickiewicz in oturdugu ve gozlerini kapadigi evdir Bu ev Kirim Savasi nda Polonyalilar in toplandiklari hararetli konusmalar yaptiklari bir merkezdi Adam Mickiewicz ve arkadaslari bu evde kalirlar yemeklerini kendileri pisirirlerdi Polonyali gocmenler arasinda 1830 yilindaki ayaklanma sonunda Istanbul a gelen ve Polonezkoy u kuran Adam Czartoryski yazar T T Jez ile Hanri takma adiyla Sobozowski ve sonradan Musluman olan Adam Michalowski de vardi Sairin evinde kalan yakin arkadaslarindan Sobozowski o gunlerde gonullu olarak Kirim Savasi na katilacakti Ilk is olarak bu savasa katilanlarin giydikleri orijinal bir kalpakla elbise satin aldi Sair Mickiewicz anilarinda bu arkadasinin orijinal kalpagiyla pasaportundan baska hicbir seye deger vermedigini uzun uzun anlatir Polonyalilar in Tarlabasi nda o siralarda yadirgadiklari tek sey yangindi Cunku Istanbul da sik sik yangin oluyordu Gunun birinde kendi evlerine sirayet edecegi korkusuyla bu savas yolcusu arkadasinin uyurken kalpagiyla pasaportunu daima yastiginin altina yerlestirdigini bir yangin ciktiginda once bunlari kurtarmayi tasarladigini hikaye eder Olumu1885 yilinda Istanbul da kolera kol geziyordu Sair kolerali hastalara gecmis olsun ziyaretinde bulundu Oradan aldigi Kolera mikrobuyla 10 gun icerisinde kotulesti Hastaliginin kolera oldugunu ve bu hastaliktan kurtulus bulunmadigini biliyordu Bir ulku ugrunda Turkiye ye gelmis bulunan sairin bile bile olume giderken basucundan ayrilmayan vefali arkadasi ve Turk ordusunda buyuk hizmetleri bulunan Polonyali Iskender Pasa ya soyledigi son sozler su oldu Istanbul da koleradan olecegimi bilseydim yine buraya gelirdim Cunku bu benim gorevimdi Ben Fransa da bir ilim akademisinin umumi katibi olmaktansa bir Turk taburunun katibi olmayi tercih ederim Olurken de belirttigi gibi Mickiewicz in Fransa daki son serefli gorevi ilim akademisi umumi katipligiydi Fakat Turk ordusunda bir katip olarak calismayi Fransa daki ilmi gorevinin ustunde goruyordu 26 Kasim 1855 gunu sair Pera da bugunku Beyoglu olmustur Sehrin kenarindaki bu karanlik oda Sairin binbir guclukte dolu hayatini simgelemektedir Adam Mickiewicz in olumu cok soguk ve kapali bir gune rastlar Sair in arkadasi olan Tarih Yazari T T Jez in cenaze torenini tasvir eden yazisindan anlasildigina gore gurbette olen bu Hurriyet Sair i icin Istanbul da cok sessiz bir toren yapilir Bu toreni siyahlar giymis Muslumanlar Mollalar da huzunlu cehrelerle izlerler Sair in oda arkadasi bu hazin cenaze torenini soyle anlatiyor Beyoglu nun camurlu yollari arasinda bir cift okuzun cektigi sade bir tabut vardi Polonyalilar dan baska kimse yok saniyordum Yanilmis oldugumuzu biraz sonra anladik Arkamizda sokagi kaplamis baslarina siyahlar sarmis sel gibi bir kalabalik akiyordu Cenaze alayinda her ulusu temsil eden kisiler vardi Sirplar Dalmacyalilar Karadaglilar Arnavutlar Italyanlar ozellikle Bulgarlar cogunluktaydi Olenin sahsinda Slav sairin dehasina duyduklari saygiyi boylece gosterdiler Adam Mickiewicz in cikartilan ic organlari bugun sessiz bir ev olarak duran binanin bodrumuna gomuldu O zamanki usule gore tahnit edilen cesedi Fransa nin Turkiye deki elciligi vasitasiyla Paris e gonderildi Cunku sair her yerde III Napolyon un misafiri sayiliyordu Mickiewicz in cesedi Paris teki nde yapilan huzunlu bir merasimden sonra oracikta topraga verildi 1890 yilinda da Paris teki mezari acilarak kemiklerinin bakiyesi Polonya ya gonderildi Krakow da bulunan Wawel Kraliyet Satosu Kilisesinin mezarligina gomuldu Bu suretle Sair in bugun Istanbul da Paris te ve Polonya da olmak uzere uc ayri yerde hatirasi yasamaktadir Adam Mickiewicz in olumunden sonra Kalenci Kulluk sokagindaki bu bina Istanbul a gelenler veya Istanbul da devamli oturan Polonyalilar tarafindan sik sik ziyaret edilmektedir 1861 yilinda Sairin oglu Wladyslaw da burayi ziyaret etmistir Ogrendigimize gore sonra bu binada Babamin son gunlerini gecirmis oldugu yeri gormeme izin vermis cok anlayisli Musluman bir aile oturuyordu demistir 1909 yilinda Mickiewicz in Istanbul daki binasinin onunde Kirim Savasi nda olen Polonyalilar serefine duzenlenen bir toren yapilmistir Firkasi toren duzenleme komitesi basina gecmisti Meryem Ana Kilisesi ndeki ayinden sonra Polonya ve Turk bayraklariyla suslu kortej Mickiewicz binasina kadar gelmistir Sairin binasinin onunde yapilmis olan torenin programi binanin sahibi olan Marcin Ratynski nin acilis konusmasi ve Ittihat ve Terraki Firkasi adina Turk Milletinin Polonyalilara karsi cok sicak duygular besledigini ifade eden Seyfeddin Pasa nin Tadeusz Gasztowtt konusmasini kapsamistir Torenin sonunda musluman geleneklere uygun olarak Adam Mickiewicz serefine kurban kesildi Bunu muteakip diger konusmalar yapilmis ve nihayette torene katilanlara sairin portreleri dagitilmistir Olumunun yuzuncu yil donumunde Varsova nin Krakowskie Przedmiescie caddesi uzerindeki Adam Mickiewicz Aniti acildi MuzesiOlmus oldugu binada Adam Mickiewicz Muzesi ni kurma dusuncesi Sairin ve vefatinin 100 yildonumunde yani 1955 senesinde gerceklestirilmistir Bina onarilmis ve 1984 yilinda muze ev olarak duzenlenmistir Polonya Kultur ve Sanat Bakanliginin gayreti ve Turk makamlarinin yardimi sayesinde sairin hayatini konu alan sergi acilmistir Tatli Badem Sokagindaki binanin cephesi uzerinde bulunmakta olan dorduncu hatira levhasi bu olayi animsatmaktadir Gecmiste Polonya nin komsulari tarafindan yutulmak istendigi yillarda buna hicbir Avrupa Devleti ses cikartmamistir Bu ulkenin parcalanmasina tek itiraz sesi Turkler den gelmisti Tarih Turk ulusunun cesaretini insancilligini ve mazlumlara karsi yakin ilgisini gosteren boylesine gogus kabartici olaylarla doludur Buyuk Sair Mickiewicz gerek Paris te gerekse Turkiye ye geldiginde bunu daima tekrarlamistir Polonya nin komsu dusmanlar tarafindan ezilmesine hicbir devletin ses cikarmadigi gunlerde tek dostumuz Turkler olmustur Biz Turkler i dusmanimizin onunde egilmedigi ve Polonya nin isgalini kabul etmedigi icin ustun bir millet olarak severiz Ayrica bakinizKirim SoneleriKaynakca Adam Mickiewicz Monument Warsaw 14 Subat 2016 tarihinde kaynagindan Erisim tarihi 10 Subat 2016 Onder Mehmet 1999 Turkiye Muzeleri Ankara Turkiye Is Bankasi s 235 ISBN 975 458 044 8 erisim tarihi kullanmak icin url gerekiyor yardim Dis baglantilar culture pl26 Kasim 2012 tarihinde Wayback Machine sitesinde Ingilizce