Christina Hoff Sommers'ın Who Stole Feminism? kitabında ortaya attığı iki terimden biri eşitlikçi feminizm diğeri cinsiyet feminizmidir.
Eşitlik feminizmi/Farklılık feminizmi
Eşitlik ve farklılık feminizmi arasındaki farklılıklar, değişik feminizm akımlar arasındaki farklılıkların belirgin özelliklerin merkezini oluşturur. Eşitlik feminizmine (radikal feminizm) göre “tipik erkekçe” ya da “tipik kadınca” diye yapılan davranış tanımları doğru değildir. Sosyalleşme ve beraberinde getirdiği görev dağılımında kadın ve erkek arasındaki davranış farklılıkları ortaya çıkar. “İnsan kadın olarak doğmaz, kadın yapılır” (Simone de Beauvoir) İkinci Dünya Savaşı’nın sonun kadar, bu cinsiyetler arsındaki rol dağılımı sorun yaratmaya devam etmiştir.
Bu fikre karşı ilk savaş adımını atan “Simone de Beauvoir: Das andere Geschlecht” adlı kitabında, Almanca olarak bu durumdan bahsetmiştir. Daha sonra da Fransızca olarak kaleme aldığı Nouvelles Questions Feministes (NQF) yazısında feministleri sınıflara ayırmıştır.
Simone de Beauvoir, 9 Ocak 1908'de Paris'te doğdu. Burjuva sınıfından geldiği için varlık içinde büyüdü ve bu onun iyi bir eğitim alıp, yeteneklerini geliştirebilmesi için güzel olanaklar sağladı. Henüz 14 yaşındayken ateist olmaya karar verdi. O zamana dek bir Katolik olarak bu dinin tüm gereklerini yerine getiren bir kız olarak büyümüştü. Ancak bu dünyanın “ölümsüz” olan dünyanın yanında önemsiz olduğunu düşünmüyor, aksine asıl olanın bu dünya olduğuna inanıyordu. Bu yüzden “ölümsüzlük” anlamına gelen Tanrı’ya inanmaktan vazgeçti. Bunu ilk kitabı olan ‘Memories d’une jeun efille rangee’de (yoldan çıkmış genç bir kızın anıları; 1958) anlatmıştır. Bu kitabı La force de lage (1960- en iyi yıllarda), La force des choses (1963- olayların akışı) ve Toute compte fait (topu topuna, 1972) izler. Bu kitaplarında hayatının belli kesitlerini ve bir türlü özdeşleşemediği “kadın” ve “evlilik” simgelerinden nasıl uzaklaştığını anlatır. Bunları anlatırken de felsefi bakış açısından vazgeçmez.
Simone de Beauvoir önce filoloji ve matematik okur. Daha sonra Sorbonne’da felsefe eğitimine başlar. Bir süre felsefe öğretmenliği yaptıktan sonra sadece yazarlık yapmaya karar verir.
Üniversitede öğrenciyken Jean Paul Sartre ile tanıştı ve Sartre ölünceye dek onunla beraber yaşadı. Aralarındaki ilişki özgürlük ve bağlılık arasındaki bir denge esasına dayanmaktaydı. Bu ilişkide önemli olan tek şey dürüstlüktü. Sartre de evlilik karşıtıydı ve hiçbir zaman tek kadınla yetinmezdi. İlişki süresince iki yılda bir yenilenen anlaşmalar yaptılar. Bu şekilde birlikteliklerini korur ve aşklarını da düzenlerler. Çok ileriki yaşlara kadar beraber yaşadıkları bir evleri ya da düzenli bir ev hayatları; dolayısıyla da çocukları olmadı. Çünkü Beauvoir, toplumda onu “kadın” rolüne sokacak her türlü şeyden kaçınırdı. “Kadın” rolüne dair hayatındaki tek olgu Sartre ile yaşamak isteğiydi. La force de l’age romanında sadece Sartre ile beraber olduğu zamanların onun için anlamlı olduğunu yazmıştı. Ancak ardından da bir başka romanında şu cümleler okunur: “Sartre ile karşılaştığım zaman her şeyi kazandığıma inanmıştım. Onun yanında benim kendimi gerçekleştirmem başarısızlığa uğrayamazdı. Şimdi kendi kendime şunu söylüyorum: Kurtuluşu bir başkasında aramak, yıkılmanın en güvenli yoludur”.
Sartre ile olan ilişkisinin yoğunluğu Beauvoir’ın eserlerinin özgünlüğünün her zaman sorgulanmasına neden oldu. Her ikisi de eleştirel ortamda, birbirlerinin yapıtlarını etkilemekteydi fakat Sartre’nin özgünlüğü hiçbir zaman sorgulanmadı. Aslında Beauvoir’da Sartre gibi dahi olmadığını ve ondan beslendiğini söyleyerek bu yargıları destekler. Fakat aslında düşüncelerini özgürce dile getirebilecek yetenektedir. Yapıtlarının sadece felsefi kurgu olmaması ve yaşanmış deneyimlere dayanıyor olması özgünlüğüne temel olan esaslardı ve onun felsefe dünyası daha çok etik ve ahlaki sorunlar düzlemindeydi.
Beauvoir’a göre özgürlük Tanrı’nın verdiği bir şey değildi. Aksine insanın onun uğruna her gün savaşması gerekirdi. Eylemleri daima “özgürlük” amacında olmalıydı. Sartre'nin II. Dünya Savaşı’nda askere alınması, daha sonra Almanlara esir düşmesi “özgürlük” ve “ben” kavramlarının dış olgulara bağlı olduğunun bir kanıtıydı. Beauvoir, bu savaş deneyimleriyle başkasının özgürlüğünü artık kendisi için bir tehdit olarak değil, kendi özgürlüğünün bir gerekliliği olarak görmeye başlamıştı. Bu durumdan çıkan ahlaki olgu da her insanın başka insanların özgürlüğü ile ilgili kaygı taşımak zorunda olduğuydu.
Beauvoir “kendini planlama” düşüncesinin kadında var olmadığını görür. Ona göre kadın özerk değil, ”göreceli” bir varlıktır yani kadınlar erkek olmadan düşünemez ve düşünülemezler. “O, erkeğe göre belirlenecek ve farklı görülecek, erkekse ona göre değil, erkek öznedir, o mutlaktır.” (Beauvoir/1989) Bu durumu kadının biyolojik bir görev olan anneliği yerine getirmesi için yetiştirilmesi, erkeğin de “dışarıya” gönderilmesi ve dünyaya egemen olmasına bağlar. Kadın ”iç”in, erkek ise ”dış”ın yaratıcısıdır. Erkek her zaman yeni şeyler yarattı ancak kadın varolanı yeniledi ve türü korudu. Yani Beauvoir’e göre de erkek egemenliği kabul edilmiş durumdaydı, ancak bu bedensel gücün değil, eylem yapan özne olmasının sonucuydu. Beauvoir, “olayların akışı” adlı yapıtında kendisinin kendi kadınlığından acı çekmekten çok uzak olduğunu; çünkü her iki cinsin da avantajlarından yararlandığını söyler. Ancak kitaplarına ve konuşmalarına bakılırsa onun da kendini “göreceli” bir varlık olarak gördüğü anlaşılır ve Sartre olmazsa olamayacağı izlenimi daha da belirginleşir.
Beauvoir Sarte’nin de benimsemiş olduğu Marksizm'i benimsedikten sonra ikili sosyalist ülkelere birçok gezi yaptı. Kapitalizm ve sosyalizmin etkisiyle 1970'li yıllardaki siyasi çalışmalarının ağırlık noktasını kadın hareketlerine verdi.
Beauvoir’in son yapıtı La cer des adieux’te (1981- vedaın töreni) 15 Nisan 1980'de ölen fiziksel çöküntüsü anlatılır. Ayrıca son yıllarda Sartre ile yaptığı konuşmalar da bu kitapta yer almaktadır. Ancak bir yandan “büyük bir adamın bedensel zayıflıklarının gereksiz yere çok ayrıntılı anlatılması”, bir yandan da “eleştirel mesafenin çok az olması” kusurlarıyla birçok eleştiriye maruz kaldı. Yeni bir şeyler yazmak için gerekli esini bulamadığından yazmayı bıraktı. 14 Nisan 1986'da öldü.
Dış bağlantılar
wikipedia, wiki, viki, vikipedia, oku, kitap, kütüphane, kütübhane, ara, ara bul, bul, herşey, ne arasanız burada,hikayeler, makale, kitaplar, öğren, wiki, bilgi, tarih, yukle, izle, telefon için, turk, türk, türkçe, turkce, nasıl yapılır, ne demek, nasıl, yapmak, yapılır, indir, ücretsiz, ücretsiz indir, bedava, bedava indir, mp3, video, mp4, 3gp, jpg, jpeg, gif, png, resim, müzik, şarkı, film, film, oyun, oyunlar, mobil, cep telefonu, telefon, android, ios, apple, samsung, iphone, xiomi, xiaomi, redmi, honor, oppo, nokia, sonya, mi, pc, web, computer, bilgisayar
Christina Hoff Sommers in Who Stole Feminism kitabinda ortaya attigi iki terimden biri esitlikci feminizm digeri cinsiyet feminizmidir Esitlik feminizmi Farklilik feminizmiEsitlik ve farklilik feminizmi arasindaki farkliliklar degisik feminizm akimlar arasindaki farkliliklarin belirgin ozelliklerin merkezini olusturur Esitlik feminizmine radikal feminizm gore tipik erkekce ya da tipik kadinca diye yapilan davranis tanimlari dogru degildir Sosyallesme ve beraberinde getirdigi gorev dagiliminda kadin ve erkek arasindaki davranis farkliliklari ortaya cikar Insan kadin olarak dogmaz kadin yapilir Simone de Beauvoir Ikinci Dunya Savasi nin sonun kadar bu cinsiyetler arsindaki rol dagilimi sorun yaratmaya devam etmistir Bu fikre karsi ilk savas adimini atan Simone de Beauvoir Das andere Geschlecht adli kitabinda Almanca olarak bu durumdan bahsetmistir Daha sonra da Fransizca olarak kaleme aldigi Nouvelles Questions Feministes NQF yazisinda feministleri siniflara ayirmistir Simone de Beauvoir 9 Ocak 1908 de Paris te dogdu Burjuva sinifindan geldigi icin varlik icinde buyudu ve bu onun iyi bir egitim alip yeteneklerini gelistirebilmesi icin guzel olanaklar sagladi Henuz 14 yasindayken ateist olmaya karar verdi O zamana dek bir Katolik olarak bu dinin tum gereklerini yerine getiren bir kiz olarak buyumustu Ancak bu dunyanin olumsuz olan dunyanin yaninda onemsiz oldugunu dusunmuyor aksine asil olanin bu dunya olduguna inaniyordu Bu yuzden olumsuzluk anlamina gelen Tanri ya inanmaktan vazgecti Bunu ilk kitabi olan Memories d une jeun efille rangee de yoldan cikmis genc bir kizin anilari 1958 anlatmistir Bu kitabi La force de lage 1960 en iyi yillarda La force des choses 1963 olaylarin akisi ve Toute compte fait topu topuna 1972 izler Bu kitaplarinda hayatinin belli kesitlerini ve bir turlu ozdeslesemedigi kadin ve evlilik simgelerinden nasil uzaklastigini anlatir Bunlari anlatirken de felsefi bakis acisindan vazgecmez Simone de Beauvoir once filoloji ve matematik okur Daha sonra Sorbonne da felsefe egitimine baslar Bir sure felsefe ogretmenligi yaptiktan sonra sadece yazarlik yapmaya karar verir Universitede ogrenciyken Jean Paul Sartre ile tanisti ve Sartre olunceye dek onunla beraber yasadi Aralarindaki iliski ozgurluk ve baglilik arasindaki bir denge esasina dayanmaktaydi Bu iliskide onemli olan tek sey durustluktu Sartre de evlilik karsitiydi ve hicbir zaman tek kadinla yetinmezdi Iliski suresince iki yilda bir yenilenen anlasmalar yaptilar Bu sekilde birlikteliklerini korur ve asklarini da duzenlerler Cok ileriki yaslara kadar beraber yasadiklari bir evleri ya da duzenli bir ev hayatlari dolayisiyla da cocuklari olmadi Cunku Beauvoir toplumda onu kadin rolune sokacak her turlu seyden kacinirdi Kadin rolune dair hayatindaki tek olgu Sartre ile yasamak istegiydi La force de l age romaninda sadece Sartre ile beraber oldugu zamanlarin onun icin anlamli oldugunu yazmisti Ancak ardindan da bir baska romaninda su cumleler okunur Sartre ile karsilastigim zaman her seyi kazandigima inanmistim Onun yaninda benim kendimi gerceklestirmem basarisizliga ugrayamazdi Simdi kendi kendime sunu soyluyorum Kurtulusu bir baskasinda aramak yikilmanin en guvenli yoludur Sartre ile olan iliskisinin yogunlugu Beauvoir in eserlerinin ozgunlugunun her zaman sorgulanmasina neden oldu Her ikisi de elestirel ortamda birbirlerinin yapitlarini etkilemekteydi fakat Sartre nin ozgunlugu hicbir zaman sorgulanmadi Aslinda Beauvoir da Sartre gibi dahi olmadigini ve ondan beslendigini soyleyerek bu yargilari destekler Fakat aslinda dusuncelerini ozgurce dile getirebilecek yetenektedir Yapitlarinin sadece felsefi kurgu olmamasi ve yasanmis deneyimlere dayaniyor olmasi ozgunlugune temel olan esaslardi ve onun felsefe dunyasi daha cok etik ve ahlaki sorunlar duzlemindeydi Beauvoir a gore ozgurluk Tanri nin verdigi bir sey degildi Aksine insanin onun ugruna her gun savasmasi gerekirdi Eylemleri daima ozgurluk amacinda olmaliydi Sartre nin II Dunya Savasi nda askere alinmasi daha sonra Almanlara esir dusmesi ozgurluk ve ben kavramlarinin dis olgulara bagli oldugunun bir kanitiydi Beauvoir bu savas deneyimleriyle baskasinin ozgurlugunu artik kendisi icin bir tehdit olarak degil kendi ozgurlugunun bir gerekliligi olarak gormeye baslamisti Bu durumdan cikan ahlaki olgu da her insanin baska insanlarin ozgurlugu ile ilgili kaygi tasimak zorunda olduguydu Beauvoir kendini planlama dusuncesinin kadinda var olmadigini gorur Ona gore kadin ozerk degil goreceli bir varliktir yani kadinlar erkek olmadan dusunemez ve dusunulemezler O erkege gore belirlenecek ve farkli gorulecek erkekse ona gore degil erkek oznedir o mutlaktir Beauvoir 1989 Bu durumu kadinin biyolojik bir gorev olan anneligi yerine getirmesi icin yetistirilmesi erkegin de disariya gonderilmesi ve dunyaya egemen olmasina baglar Kadin ic in erkek ise dis in yaraticisidir Erkek her zaman yeni seyler yaratti ancak kadin varolani yeniledi ve turu korudu Yani Beauvoir e gore de erkek egemenligi kabul edilmis durumdaydi ancak bu bedensel gucun degil eylem yapan ozne olmasinin sonucuydu Beauvoir olaylarin akisi adli yapitinda kendisinin kendi kadinligindan aci cekmekten cok uzak oldugunu cunku her iki cinsin da avantajlarindan yararlandigini soyler Ancak kitaplarina ve konusmalarina bakilirsa onun da kendini goreceli bir varlik olarak gordugu anlasilir ve Sartre olmazsa olamayacagi izlenimi daha da belirginlesir Beauvoir Sarte nin de benimsemis oldugu Marksizm i benimsedikten sonra ikili sosyalist ulkelere bircok gezi yapti Kapitalizm ve sosyalizmin etkisiyle 1970 li yillardaki siyasi calismalarinin agirlik noktasini kadin hareketlerine verdi Beauvoir in son yapiti La cer des adieux te 1981 vedain toreni 15 Nisan 1980 de olen fiziksel cokuntusu anlatilir Ayrica son yillarda Sartre ile yaptigi konusmalar da bu kitapta yer almaktadir Ancak bir yandan buyuk bir adamin bedensel zayifliklarinin gereksiz yere cok ayrintili anlatilmasi bir yandan da elestirel mesafenin cok az olmasi kusurlariyla bircok elestiriye maruz kaldi Yeni bir seyler yazmak icin gerekli esini bulamadigindan yazmayi birakti 14 Nisan 1986 da oldu Dis baglantilar