Köstendilli Süleyman, eserlerinde Şeyhî mahlasını kullanan 18. yüzyıl sufi ve yazarı. Tam adı Mollazâde Süleyman Şeyhî-i Köstendilî-i Nakşibendî Efendi'nin adı Süleyman, Nakşibendî tarikatına intisab etmiş olması nedeniyle “Nakşibendî”, şeyh olması nedeniyle de “Şeyhî” unvanıyla anılır. “Mollazâde” ailesinden gelen bir isimdir.
Hayatı
Hayatı hakkında detaylı bilgiler bulunmayan Süleyman Şeyhi'nin kesin olmamakla birlikte 1750 tarihinde Köstendil’de doğduğu düşünülmektedir. Lakabına rağmen İstanbul’da doğmuş olma ihtimali de söz konusudur. Eserlerinde, verdiği sınırlı bilgilerle bu konuda bir fikir sahibi olunmaktadır. Doğum tarihinde olduğu gibi Süleyman Şeyhî’nin ölümü hakkında verilen tarihler de ihtilaflıdır. Kendisinin 1819 veya 1820 tarihlerinde. Köstendil’de ölmüştür.
Süleyman Şeyhî’nin babası, Köstendilli Molla-zâde Hasan Efendi, cizye kâtipliği, İstanbul’da Cizyedâr ve Başbakı Kulu görevlerinde de bulunduğunu belirtilmektedir. Hasan Efendi I. Mahmud zamanında bir teftiş sonucu suçlanarak idam edilmiştir. Babasının idam edildiği tarihte iki yaşında olan Köstendilli Süleyman Şeyhi ağabeyi Çelebi Efendi'nin himayesinde büyümüştür. Ağabeyi sebebiyle Nakşibendi tarikatına ve tasavvufa ilgi duymuş ve Şamlı Mustafa Efendi'ye intisap etmiştir. Bursalı Mehmed Tâhir'in Osmanlı Müellifleri adlı eserinde kendisinin Köstendil'de başladığı eğitimi İstanbul'da tamamladığı belirtilmektedir. Müderris Şeyh Mustafa Efendi ile Muhyiddin İbn Arabi'nin adlı eseri üzerinde çalışmış, Muhyiddin İbn Arabi'nin Vahdet-i Vücud okulundan etkilenmiş Ekberi sufilerden olan İsmail Hakkı Bursevi’nın kitaplarını okumuştur.
yapan bir aile içinde dünyaya geldiğinden Süleyman Şeyhî'de bir süre âyân olmuş fakat daha sonra bu görevden kendi isteğiyle ayrılmıştır. Terkîbât adlı eserinde 1191’de ağabeyi Çelebi İbrahim Efendi’nin, 1193’de şeyhi Şamlı Mustafa Efendi’nin vefat etmesi ile âyânlık ve ağalık görevinden nefret edip çekilmeye karar verdiğini söylemiştir.
Nakşibendî şeyhi Şamlı Mustafa Efendi’ye 1780'de bağlanmış. 1779’da hilâfetini almış, şeyhinin vefâtından sonra onun yerine geçmiştir. Halîfeleri şunlardır: Hâce Osman-ı Nevrokobî, Hâce Muhammed-i Mağribî, Hâce Mustafa el-Köstendilî.
Tasavvufi Görüşleri
Köstendilli Süleyman Şeyhi tasavvufi okullardan biri olan Nakşibendi tarikatına mensup bir sufi olmakla birlikte tasavvuf anlayışı itibarıyla Vahdet-i Vücud görüşünü benimseyen sufiler arasındadır.
Şeyhî eserinde yaratıcı ve yaralış arasındaki ilişkiyi açıklamak için sıkça ayna metaforunu kullanmıştır. Buna göre Yaratıcı evreni kendi sıfatlarını özellikle de sufi terminolojide Cemal denilen Güzellik sıfatını seyredeceği bir ayna olarak yaratmıştır. İnsanın sûretinin veya sıfatlarının Hakk’a, hakîkatinin ise mutlak zatın cemâline ayna olduğunu söyleyen Süleymân Şeyhî’ye göre, yaratılmışlar O’nun isim ve sıfatlarını gösteren birer aynadırlar.
Yaratılış Vahdet-i Vücud felsefesinde Hakk’ın mertebe mertebe tecellîleri ile nüzûl etmesiyle gerçekleşmektedir. Şeyhi de bu görüşü aynı şekilde muhafaza eder. Vahdet-i vücûd felsefesinde nüzul mertebelerinin ilki herhangi bir somut veya soyut özellikle tanımlanmayan ve tasavvuf terminolojisinde Lâ-taayyün denilen (ahadiyyet, gayb-ı mutlak, a’mâ) mertebedir. Henüz yaratılıştaki karşıt kutupluluk veya ikilik söz konusu olmadığından bu düzeyin tanımlanması mümkün değildir çünkü her tanım bir sınırı her sınır da kendi zıttını gerektirmektedir. Mutlak varlık bu düzeyde mutlak bilinmezdir. Bu sebeple Gaybu’l-Guyûb (bilinmezlerin en bilinmezi), Gayb-ı Mutlak (mutlak bilinmez) isimleriyle de bilinir.
Mutlak bilinmezlik düzeyinden sonra, zıtlıkların yine söz konusu olmadığı halde yaradılışın tüm potansiyelini taşıyan Taayyün-i evvel (vahdet mertebesi) mertebesi isim ve sıfatların ilk ortaya çıktığı ve uluhiyet mertebesi de denildiği için "Allah" ismiyle de isimlendirmenin söz konusu olduğu düzeydir.
Üçüncü düzey Taayyün-i Sânî, (vâhidiyyet mertebesi) belirle (taayyün) anlamında ikinci sırada geldiği için bu ikinci (Sâni) sıfatıyla adlandırılır. Bu düzeyde tüm varlıkların özleri diyebileceğimiz a’yân-ı sâbite (değişmez özler) karşımıza çıkar. İlahi bilinçte ebedi, sürekli ve sabittirler. Varlıklar henüz potansiyel halinde bu ilahi bilinçte bulunmakta ancak henüz varlık sahasına çıkmadıkları için bilfiil bulunmamaktadırlar.
Söz konusu bu üç düzey Allah’ın sıfatlarından olduğundan, ezelîdir ve kadîmdir dolayısıyla zaman mefhumu söz konusu değildir.
Bu üç düzeyden sonra dördüncü (ruhlar alemi), ruhlar alemi ile fizik alem arasındaki beşinci mertebe (misal âlemi), fizik evren (şehadet alemi) gelir.
Şeyhî vahdet-i vücud okuluna mensup diğer sufiler gibi yaratılışı yoktan (ex nihilo) varlığa gelme olarak değil, hep var olmakla birlikte varoluşun bilinmeyen üst düzeylerinden bilinir hale gelen daha alt düzeylerine geçiş olarak görürü. Buna zuhur/tezahür etme (ortaya çıkma) veya yansıma (tecelli) denir. Varlıklar asıl özleriyle ilahi bilinçteyken fizik alem düzeyinde görünür hale gelirler. Şeyhî, bu durumu dalga deniz metaforuyla açıklar. Dalga denizden meydana gelir ve yine ona döner. Denizde dalga eksik olmadığı gibi, hiçbir dalga da ebedî olarak kalmaz, sürekli yenilenir.
Manevi gelişme, olgunlaşma ve bilinç kazanma yaratılışın alt düzeylerinde üst düzeylerine (uruç etme) yükselmektir. İki çeşit ölüm vardır biri fizik ölüm denilen “mevt-i ıztırârî” (mecburi ölüm) diğeri ise “mevt-i ihtiyârî” (isteyerek ölme) denilir. İsteyerek ölüm denilen şey fizik varlığın intiharı değil "ölmeden önce ölme" denilen benliğin fizik alemle şiddetli bağını isteyerek zayıflatmak ve böylelikle yaratılışın çokluğundan, ikiliğinden ve karanlığından yaratılışın kökenindeki mutlak varlık düzeyine, İkiliksizliğe yükselmektir. Bu yükseliş esasında insanın dışındaki bir şeye erişme çabası değil onun kendi aslı olan varlıktaki özüne dönüşü ve onun bilincine varışıdır. Böylece birlik (ittihad) ve ruhsal yakınlık (ittisâl-i mânevînin) gerçekleşir. Ruhsal düzeyde bilinç sahibi olan Olgun insan ya da sufi terminolojide kullanıldığı şekliyle İnsan-ı kamil, farklı bir kişilik kazanmış veya kendisinde olmayan bir şeye erişmiş değil tüm diğer insanlarda da mevcut olan kendi asıl özüne ulaşmış insandır.
Alıntılar
- Şu sâhib-i devlet ve ma'rifet ki hakikat-i nefs zâtına ârif olur. Onda ne din kalır ve ne iman ve ne ilm kalır ve ne irfan...
- Ârif ve kâmil ile fâsık ve câhilin vücûdu ve zâtı ve sıfâtı ve kemâlâtı ve maârifi ve hakâyıkı birdir. Asla fark ve temyîz yoktur. Münker ve mu'tekid ve muvahhid ve müşrik hem yine birdir. Birinde zerre kadar terfî ve tenezzül ve noksân ve ziyâde yoktur. Ve olmak dahî tasavvur olmaz. Cümlesi bir zât ve bir hakikat ve bir evsaf ile muttasıfdır. İlmde ma'rifette ve kuvvette ve tasarrufda ve kemalde ve visalde hem yine beraberdir. Mehcûr dediğin vasıldır, nakıs dediğinde cemi'-i kemalat hasıldır. Cahil ve gafil zann ettiğin alimdir ve agahdır. Fakir ve zelil gördüğün ganidir ve muğnidir ve âlî ve padişahdır, Hâk hâk değildir, pâktan pâktır, mâr u mûr gördüğün zuhur-ı nurdur. Sen zann edersin ki bunlar ayrıdır ve hem gayrıdır. Cümlesi bir vücûd ve bir hakîkat ve bir zattır. Her hangisin bakarsan bir vücudu görürsün. Amma sen yeşil camı başka, mâî camı başka, kîzıl camı başka görürsün, demesen ki bunların levni başka başkadır, yoksa zâtı bir camdır.
- Mevcûd-ı hakîkî ezelen ve ebeden Hakk sübhânehû ve teâlâ cellet azametühû olduğuna ashâb-ı tevhîd ve ehl-i vahdet katında zâhir ve bâhirdir. Gayri yoktur dedikleri senin gayr ve mâ-sivâ zannettiğin gayr ve sivâ değildir demektir. Ve ta’rîf ve muarref ve muhâtab ve hitâb ayndan aynadır.
- Ve dâhi alemde alçak ve denî ve kötü ve fena hiç yoktur. Denî dediğimiz bize nisbetle i'tibaridir ve merâtibledir. Zira deni dediğin mahlukta ise ki suver-i taayyündür.
- Bilene babası kanı helâldir, bilmeyene anası sütü harâmdır.
- İşte hakāyık-ı eşyâ dahî bir hakîkat ve bir vücûd ve bir zât iken âyineleri muktezâsı her bir âyinede bir reng ve bir sûret ve tabîat ve hâssa ya’ni her birinde başka başka zuhûr edip görünür. Sırr-ı vahdet ve eşyâ ile zâtın maiyyeti ma’lûm oldu. İsterse ki eşyânın ba’zısında kerâhet ve hasâset ve ba’zısında şerâfet ve nefâset müşâhede olunursa onların şerîf ve hasîs göründüğü hakîkat ve zâtına râci’ değildir. Kimi cemâl ve kimi celâle mazhariyyetleri hasebiyledir. Gayri vecihle değildir. Ve bu tagayyürât ve ihtilâfât sûrettedir. Ma’nâ cihetiyle aslâ tagayyür ve ihtilâf yoktur. Ve ihtilâfâta nazar ve i’tibâr olunmaz. Nazar-ı i’tibâr onun hakîkatine ve zâtınadır.
- Binâenaleyh eşyânın her biri vücûhât-ı ilâhîden bir vücûddur. İster mü’min ister kâfir ister şerîf ve nefîs ister hasîs ve kerih biri cemâl biri celâl âletleridir. Maahâzâ kerâhat ve denâet sûrette ve sıfattadır. O şey’ hakîkatinde ve zâtında kerâhat asla yoktur.
- Pes bâtıl dediğimiz bâtıl gümânımız imiş. Zîrâ ashâb-ı vahdet ve ehl-i tevhîd katında zâhir ve bâtın ezelî ve ebedî Hakk’ın vücûdu varlığından gayri var ve mevcûd hiçbir nesne yokdur. Bu sûretde âlemde bâtıl hayâl etmek bâtıldır. Müşrikin vücûduyla muvahhidin vücûdunda aslâ fark yoktur. Fark zann ve hayâldedir. O ise vehimden ibârettir ki merâtib ve makāmât temyîz olsun içindir.
- ...ehl-i kemâlin lisânından yâhûd âsârları olan kütüb ve resâilden görüp işitmekle bir nesnede hâsıl olan ma’rifet nısf yâ eksik ziyâde zamânda nâil olur.
- Cümle halk ve âlem bir sûret ve taayyünle Hakk’tan imtiyâz buldu. Sen dahî bu sûret-i beşer ile Hakk’tan mümtâz olup senlik adını sana taktılar. Ve suver-i zıllî ve vücûd-i hissî beşerî gayriyyet ve enâniyyet gösterdi. Ammâ çünkü bu vücûd-i hissî ve suver-i zıllî mevhûm ve ma’dûmdur. Senin senliğin dahî ma’lûm oldu ki mevhûm ve ma’dûm imiş. Ebedî mevcûd olan hakîkatte Hakk celle ve alâ hazretidir.
- Ma’lûm oldu ki, zâhir ve bâtın ve batn-ı bâtın cümlesi insân içindir. İnsânın mertebe ve derecesine göre fehm ve idrâk ihsân olmuştur. Her mertebede bir ma’nâ yüz gösterip onunla zevk-yâb olur. Kezâlik ma’nâ-yı zâhirî dahî öyle. Bu lugat ma’nâsıdır, mecâzdır. Bunun bâtın ve hakîkat ma’nâsı vardır. Zâhirine i’tibâr yoktur, demek hatâdır. Zîrâ ibtidâ her emir zâhir ile isbât olur ve ahkâm-ı zâhir ile bâtın hıfz olur, dürr-i sedef gibidir. Pes erbâb-ı ma’rifet ve ehl-i irfâna lâzımdır ki zâhiri bâtından ve sûreti muayyenden ayırmayıp tarafeynin âdâb ve ahkâmını mahall-i mahallinde ri’ayet edip muktezâlarıyla amel ede...
- Zîrâ enâniyyetin mahv ve ifnâ edenlerde vücûd ve ihtiyâr olmadığı gibi ef’âl ve akvâl ve kâffe-i ahvâlden aslâ behre ve müdhili yoktur. Akvâli ve ef’âli ve ihtiyârı ve vücûdu olmayanın günâhı ve sevâbı ve küfrü ve îmânı ve sâir bir nesne ile bir nesnesi yoktur. Olan nesneler ki ondan müşâhede olunur, mecâzdır hakîkatte fâil ve kāil gayridir. Cemî’-i mezâhirde cilve-ger olan bir hakîkat ve bir zât onda dahî cilve-ger olmuştur. Bu sırrı bilenler her nesne ile her nesneden kurtulmuşlardır. Ammâ bunu bilmeyen mahcûblar kendilerini müttehem edip ve kendilerine isnâd edip, her şey’le her şey’i yüklenip belâ-yı enâniyyet ile azâb-ı elîme giriftâr olmuşlardır.
Eserleri
Köstendilli Süleyman Şeyhi Vahdet-i Vücudu kavramlarıyla birlikte açıkladığı eserlerinin neredeyse tamamını Türkçe olarak kaleme almıştır. Bu eserlerinden sadece Bahrü'l-Velaye sadeleştirilerek günümüz diline aktarılmıştır. Aşağıda eserleri nüshalarının bulunduğu kütüphanelerdeki kayıtlarıyla birlikte verilmektedir.
- Bahrü’l-Velâye : Tasavvufî büyükleri anlatan bir sufi biyografisidir. İ.Ü. Ktp. Ty., nr. 2535; Süleymaniye Ktp., H.H.P., nr. 579/1; Süleymaniye Ktp., H.M.E., nr. 5428; Almanya Berlin Devlet Ktp. 579/1.
- Lemeât-ı Nakşibendiyye : A. Ü. Dil Târih ve Coğrafya Fakültesi Ktp. Yazma Eserler, M. Özak, 570; İ. Ü. Ktp. Ty. nr. 2000.
- Divan: Yazma nüshası İ.Ü. Ktp. Ty. nr. 1784; İst. Bel. O. Ergin Yzm. nr. 758.
- Mir’âtü’l-Muvahhidîn : Tasavvufî terminolojinin Vahdet-i Vücud temellendiği açıklandığı eseridir. İ. Ü. Ktp. Serez, nr.1515; İ.Ü. Ktp. Ty. nr. 3469/ l, Süleymaniye Ktp. H.M.E., nr. 2567.
- Mektûbât-ı Erbaîn : Mektupları. İ.Ü. Ktp. Ty. 3460/ 7; Süleymaniye Ktp. M. Arif, M. Murad, nr. 213/1; İst. Bel. O. Ergin, Yzm. nr. 283.
- Zübdetü Nefâhâti’l-Üns : Süleymaniye Ktp. H.H.P. nr. 579/ 2; AÜ. D.T.C.F. Ktp. Yazma Eserler, nr. 2477/2.
- Şerh-i Kelâm-ı Kibâr : İ. Ü. Ktp. Ty. nr. 3469.
- Terkîbât-ı Erbaîn : Süleymaniye H.M.E. nr. 2710/2; Süleymaniye M. Arif- M. Murad, nr. 213/ 3; Î.Ü. Ktp. Ty, nr. 3469/ 6.
- Te’vîlât-ı Hadîs-i Erbaîn : Kırk hadis şerhi. Süleymaniye H.M.E. 2710/ l; Süleymaniye, M. Arif, M. Murad, nr. 213/ 4.
- Kûtu’l-Uşşâk : Süleymaniye Ktp., H.M.E. nr. 2462.
- Medâr-ı Sâlikân fî Etvâr-ı Hâcegân : Nakşbendiyye adabını anlatan bir risâledir. İ.Ü. Ktp., Ty. nr. 2242/ 2.
- Kitâb-ı Tâli’a (Risâle-i Metâli’): Süleymaniye Ktp., Serez, nr. 1504; Süleymaniye Ktp., H.M.E., nr. 2573; İ. Ü. Ktp., Ty, nr. 923/1
- Şerh-i Kelimât-ı Bedreddîn : Bir diğer Ekberi sufilerden olan Şeyh Bedreddin'in adlı eserinin bir bölümünün açıklaması ve yorumudur. İ.Ü. Ktp. Ty. nr. 3469, îst. Bel. Ktp. O. Ergin Yzm., nr. 283.
- Mecmau’l-Maârif : Tasavvufî ıstılahları Türkçe açıklayan bir risâledir. Süleymaniye H.M.E., nr. 2549; İ.Ü. Ktp. Ty. nr. 923/ 2.
- Şerh-i Kelâmı Cafer-i Sâdık : Ca’fer-i Sadık’ın bir sözünün tasavvufî yorumundan ibarettir. İ.Ü. Ktp. Ty. nr. 3469.
- Nikâtü’l-Hikem : Süleymaniye Ktp. Serez, nr. 1510; Süleymaniye Ktp.. H.M.E., nr. 2563; AÜ. D.T:C.F. Ktp., Yzm., M. Con., nr. 371/ 2; Almanya Tübingen Devlet Ktp. Arşivi nr.1402.
- Şerh-i Kelâmi’l-Vâsitî : Ebû Bekir Vasıtî’nm bir sözünü şerh için yazılmış risâledir. İ.Ü. Ktp. Ty. nr. 3469.
- Sakk
- Subhatü’l-Levâih
- Şerh-i Bazı Gazeliyât
- Risâle-i Hakāik-i Aşk
- Usûlu’l-Vusûl,
- Târih-i Köstendil,
- Mebâzâtü’l-İrfân,
- Mecmâ’ü’l-İrfân,
- Mecmâ’ü’l-Esrâr,
- Es’iletü’l-Esrâr,
- Risâle-i Vesâya,
- Risâle-i Şerh-i Celâliyye,
Konuyla ilgili yayınlar
- Ali Yılmaz, Mollazade Süleyman Şeyhî Köstendilî Hayatı, Şahsiyeti, Eserleri ve Bahrü’l-velâyesi, Doktora tezi (Ankara Ün. İlahiyat Fak. 1984).
- Mustafa Ejder, Köstendilli Mollazâde Süleyman Şeyhî Efendi’nin Mir’âtü’l-muvahhidîn Adlı Eseri, Yüksek lisans tezi hazırlanmıştır (Marmara Ün. İlahiyat Fak. İstanbul 1998).
- Kazım Aydemir, Köstendilî Süleyman Şeyhî’nin Kütü’l-uşşak ve Huldsatü’l-esrâr Adlı Eseri, Yüksek lisans tezi (Ankara Ün. İlahiyat Fak. İstanbul 1998)
- Gönül Doğan, Köstendilli Süleyman Şeyhi'nin Nikâtü'l-Hikem İsimli Eseri, Yüksek Lisans Tezi, (Marmara Ün.İlahiyat Fak. İstanbul, 2008)
- Dr. Ali Yılmaz, Tanınmayan Bir Evliyü Tezkiresi: Bahrü'l-Velaye, İlim ve Sanat, sayı 17, Mayıs-Haziran 1987, s. 70-73.
- Dr. Ali Yılmaz, Köstendilli Süleyman Şeyhi, Kültür Bakanlığı Yayını, Ankara 1989.
- Köstendilli Süleyman Şeyhi, 1001 Sufi (Bahrü’l-velâye), Sadeleştirip Hazırlayanlar. Dr. Semih Ceylan-Sezai Küçük, İstanbul: Mavi Yayıncılık 2007.
- Engin Bedir, Köstendilli Süleyman Şeyhî'nin "Lemeât-ı Nakşbend" adlı eseri, Yüksek Lisans Tezi (Marmara Ün.İlahiyat Fak. İstanbul, 2010)
Ayrıca bakınız
Dış bağlantılar
- Bulgaristan'dan Yetişen Müellif ve Mutasavvıflar 6 Mart 2016 tarihinde Wayback Machine sitesinde .
wikipedia, wiki, viki, vikipedia, oku, kitap, kütüphane, kütübhane, ara, ara bul, bul, herşey, ne arasanız burada,hikayeler, makale, kitaplar, öğren, wiki, bilgi, tarih, yukle, izle, telefon için, turk, türk, türkçe, turkce, nasıl yapılır, ne demek, nasıl, yapmak, yapılır, indir, ücretsiz, ücretsiz indir, bedava, bedava indir, mp3, video, mp4, 3gp, jpg, jpeg, gif, png, resim, müzik, şarkı, film, film, oyun, oyunlar, mobil, cep telefonu, telefon, android, ios, apple, samsung, iphone, xiomi, xiaomi, redmi, honor, oppo, nokia, sonya, mi, pc, web, computer, bilgisayar
Kostendilli Suleyman eserlerinde Seyhi mahlasini kullanan 18 yuzyil sufi ve yazari Tam adi Mollazade Suleyman Seyhi i Kostendili i Naksibendi Efendi nin adi Suleyman Naksibendi tarikatina intisab etmis olmasi nedeniyle Naksibendi seyh olmasi nedeniyle de Seyhi unvaniyla anilir Mollazade ailesinden gelen bir isimdir HayatiHayati hakkinda detayli bilgiler bulunmayan Suleyman Seyhi nin kesin olmamakla birlikte 1750 tarihinde Kostendil de dogdugu dusunulmektedir Lakabina ragmen Istanbul da dogmus olma ihtimali de soz konusudur Eserlerinde verdigi sinirli bilgilerle bu konuda bir fikir sahibi olunmaktadir Dogum tarihinde oldugu gibi Suleyman Seyhi nin olumu hakkinda verilen tarihler de ihtilaflidir Kendisinin 1819 veya 1820 tarihlerinde Kostendil de olmustur Suleyman Seyhi nin babasi Kostendilli Molla zade Hasan Efendi cizye katipligi Istanbul da Cizyedar ve Basbaki Kulu gorevlerinde de bulundugunu belirtilmektedir Hasan Efendi I Mahmud zamaninda bir teftis sonucu suclanarak idam edilmistir Babasinin idam edildigi tarihte iki yasinda olan Kostendilli Suleyman Seyhi agabeyi Celebi Efendi nin himayesinde buyumustur Agabeyi sebebiyle Naksibendi tarikatina ve tasavvufa ilgi duymus ve Samli Mustafa Efendi ye intisap etmistir Bursali Mehmed Tahir in Osmanli Muellifleri adli eserinde kendisinin Kostendil de basladigi egitimi Istanbul da tamamladigi belirtilmektedir Muderris Seyh Mustafa Efendi ile Muhyiddin Ibn Arabi nin adli eseri uzerinde calismis Muhyiddin Ibn Arabi nin Vahdet i Vucud okulundan etkilenmis Ekberi sufilerden olan Ismail Hakki Bursevi nin kitaplarini okumustur yapan bir aile icinde dunyaya geldiginden Suleyman Seyhi de bir sure ayan olmus fakat daha sonra bu gorevden kendi istegiyle ayrilmistir Terkibat adli eserinde 1191 de agabeyi Celebi Ibrahim Efendi nin 1193 de seyhi Samli Mustafa Efendi nin vefat etmesi ile ayanlik ve agalik gorevinden nefret edip cekilmeye karar verdigini soylemistir Naksibendi seyhi Samli Mustafa Efendi ye 1780 de baglanmis 1779 da hilafetini almis seyhinin vefatindan sonra onun yerine gecmistir Halifeleri sunlardir Hace Osman i Nevrokobi Hace Muhammed i Magribi Hace Mustafa el Kostendili Tasavvufi GorusleriKostendilli Suleyman Seyhi tasavvufi okullardan biri olan Naksibendi tarikatina mensup bir sufi olmakla birlikte tasavvuf anlayisi itibariyla Vahdet i Vucud gorusunu benimseyen sufiler arasindadir Seyhi eserinde yaratici ve yaralis arasindaki iliskiyi aciklamak icin sikca ayna metaforunu kullanmistir Buna gore Yaratici evreni kendi sifatlarini ozellikle de sufi terminolojide Cemal denilen Guzellik sifatini seyredecegi bir ayna olarak yaratmistir Insanin suretinin veya sifatlarinin Hakk a hakikatinin ise mutlak zatin cemaline ayna oldugunu soyleyen Suleyman Seyhi ye gore yaratilmislar O nun isim ve sifatlarini gosteren birer aynadirlar Yaratilis Vahdet i Vucud felsefesinde Hakk in mertebe mertebe tecellileri ile nuzul etmesiyle gerceklesmektedir Seyhi de bu gorusu ayni sekilde muhafaza eder Vahdet i vucud felsefesinde nuzul mertebelerinin ilki herhangi bir somut veya soyut ozellikle tanimlanmayan ve tasavvuf terminolojisinde La taayyun denilen ahadiyyet gayb i mutlak a ma mertebedir Henuz yaratilistaki karsit kutupluluk veya ikilik soz konusu olmadigindan bu duzeyin tanimlanmasi mumkun degildir cunku her tanim bir siniri her sinir da kendi zittini gerektirmektedir Mutlak varlik bu duzeyde mutlak bilinmezdir Bu sebeple Gaybu l Guyub bilinmezlerin en bilinmezi Gayb i Mutlak mutlak bilinmez isimleriyle de bilinir Mutlak bilinmezlik duzeyinden sonra zitliklarin yine soz konusu olmadigi halde yaradilisin tum potansiyelini tasiyan Taayyun i evvel vahdet mertebesi mertebesi isim ve sifatlarin ilk ortaya ciktigi ve uluhiyet mertebesi de denildigi icin Allah ismiyle de isimlendirmenin soz konusu oldugu duzeydir Ucuncu duzey Taayyun i Sani vahidiyyet mertebesi belirle taayyun anlaminda ikinci sirada geldigi icin bu ikinci Sani sifatiyla adlandirilir Bu duzeyde tum varliklarin ozleri diyebilecegimiz a yan i sabite degismez ozler karsimiza cikar Ilahi bilincte ebedi surekli ve sabittirler Varliklar henuz potansiyel halinde bu ilahi bilincte bulunmakta ancak henuz varlik sahasina cikmadiklari icin bilfiil bulunmamaktadirlar Soz konusu bu uc duzey Allah in sifatlarindan oldugundan ezelidir ve kadimdir dolayisiyla zaman mefhumu soz konusu degildir Bu uc duzeyden sonra dorduncu ruhlar alemi ruhlar alemi ile fizik alem arasindaki besinci mertebe misal alemi fizik evren sehadet alemi gelir Seyhi vahdet i vucud okuluna mensup diger sufiler gibi yaratilisi yoktan ex nihilo varliga gelme olarak degil hep var olmakla birlikte varolusun bilinmeyen ust duzeylerinden bilinir hale gelen daha alt duzeylerine gecis olarak goruru Buna zuhur tezahur etme ortaya cikma veya yansima tecelli denir Varliklar asil ozleriyle ilahi bilincteyken fizik alem duzeyinde gorunur hale gelirler Seyhi bu durumu dalga deniz metaforuyla aciklar Dalga denizden meydana gelir ve yine ona doner Denizde dalga eksik olmadigi gibi hicbir dalga da ebedi olarak kalmaz surekli yenilenir Manevi gelisme olgunlasma ve bilinc kazanma yaratilisin alt duzeylerinde ust duzeylerine uruc etme yukselmektir Iki cesit olum vardir biri fizik olum denilen mevt i iztirari mecburi olum digeri ise mevt i ihtiyari isteyerek olme denilir Isteyerek olum denilen sey fizik varligin intihari degil olmeden once olme denilen benligin fizik alemle siddetli bagini isteyerek zayiflatmak ve boylelikle yaratilisin coklugundan ikiliginden ve karanligindan yaratilisin kokenindeki mutlak varlik duzeyine Ikiliksizlige yukselmektir Bu yukselis esasinda insanin disindaki bir seye erisme cabasi degil onun kendi asli olan varliktaki ozune donusu ve onun bilincine varisidir Boylece birlik ittihad ve ruhsal yakinlik ittisal i manevinin gerceklesir Ruhsal duzeyde bilinc sahibi olan Olgun insan ya da sufi terminolojide kullanildigi sekliyle Insan i kamil farkli bir kisilik kazanmis veya kendisinde olmayan bir seye erismis degil tum diger insanlarda da mevcut olan kendi asil ozune ulasmis insandir AlintilarSu sahib i devlet ve ma rifet ki hakikat i nefs zatina arif olur Onda ne din kalir ve ne iman ve ne ilm kalir ve ne irfan Arif ve kamil ile fasik ve cahilin vucudu ve zati ve sifati ve kemalati ve maarifi ve hakayiki birdir Asla fark ve temyiz yoktur Munker ve mu tekid ve muvahhid ve musrik hem yine birdir Birinde zerre kadar terfi ve tenezzul ve noksan ve ziyade yoktur Ve olmak dahi tasavvur olmaz Cumlesi bir zat ve bir hakikat ve bir evsaf ile muttasifdir Ilmde ma rifette ve kuvvette ve tasarrufda ve kemalde ve visalde hem yine beraberdir Mehcur dedigin vasildir nakis dediginde cemi i kemalat hasildir Cahil ve gafil zann ettigin alimdir ve agahdir Fakir ve zelil gordugun ganidir ve mugnidir ve ali ve padisahdir Hak hak degildir paktan paktir mar u mur gordugun zuhur i nurdur Sen zann edersin ki bunlar ayridir ve hem gayridir Cumlesi bir vucud ve bir hakikat ve bir zattir Her hangisin bakarsan bir vucudu gorursun Amma sen yesil cami baska mai cami baska kizil cami baska gorursun demesen ki bunlarin levni baska baskadir yoksa zati bir camdir Mevcud i hakiki ezelen ve ebeden Hakk subhanehu ve teala cellet azametuhu olduguna ashab i tevhid ve ehl i vahdet katinda zahir ve bahirdir Gayri yoktur dedikleri senin gayr ve ma siva zannettigin gayr ve siva degildir demektir Ve ta rif ve muarref ve muhatab ve hitab ayndan aynadir Ve dahi alemde alcak ve deni ve kotu ve fena hic yoktur Deni dedigimiz bize nisbetle i tibaridir ve meratibledir Zira deni dedigin mahlukta ise ki suver i taayyundur Bilene babasi kani helaldir bilmeyene anasi sutu haramdir Iste hakayik i esya dahi bir hakikat ve bir vucud ve bir zat iken ayineleri muktezasi her bir ayinede bir reng ve bir suret ve tabiat ve hassa ya ni her birinde baska baska zuhur edip gorunur Sirr i vahdet ve esya ile zatin maiyyeti ma lum oldu Isterse ki esyanin ba zisinda kerahet ve hasaset ve ba zisinda serafet ve nefaset musahede olunursa onlarin serif ve hasis gorundugu hakikat ve zatina raci degildir Kimi cemal ve kimi celale mazhariyyetleri hasebiyledir Gayri vecihle degildir Ve bu tagayyurat ve ihtilafat surettedir Ma na cihetiyle asla tagayyur ve ihtilaf yoktur Ve ihtilafata nazar ve i tibar olunmaz Nazar i i tibar onun hakikatine ve zatinadir Binaenaleyh esyanin her biri vucuhat i ilahiden bir vucuddur Ister mu min ister kafir ister serif ve nefis ister hasis ve kerih biri cemal biri celal aletleridir Maahaza kerahat ve denaet surette ve sifattadir O sey hakikatinde ve zatinda kerahat asla yoktur Pes batil dedigimiz batil gumanimiz imis Zira ashab i vahdet ve ehl i tevhid katinda zahir ve batin ezeli ve ebedi Hakk in vucudu varligindan gayri var ve mevcud hicbir nesne yokdur Bu suretde alemde batil hayal etmek batildir Musrikin vucuduyla muvahhidin vucudunda asla fark yoktur Fark zann ve hayaldedir O ise vehimden ibarettir ki meratib ve makamat temyiz olsun icindir ehl i kemalin lisanindan yahud asarlari olan kutub ve resailden gorup isitmekle bir nesnede hasil olan ma rifet nisf ya eksik ziyade zamanda nail olur Cumle halk ve alem bir suret ve taayyunle Hakk tan imtiyaz buldu Sen dahi bu suret i beser ile Hakk tan mumtaz olup senlik adini sana taktilar Ve suver i zilli ve vucud i hissi beseri gayriyyet ve enaniyyet gosterdi Amma cunku bu vucud i hissi ve suver i zilli mevhum ve ma dumdur Senin senligin dahi ma lum oldu ki mevhum ve ma dum imis Ebedi mevcud olan hakikatte Hakk celle ve ala hazretidir Ma lum oldu ki zahir ve batin ve batn i batin cumlesi insan icindir Insanin mertebe ve derecesine gore fehm ve idrak ihsan olmustur Her mertebede bir ma na yuz gosterip onunla zevk yab olur Kezalik ma na yi zahiri dahi oyle Bu lugat ma nasidir mecazdir Bunun batin ve hakikat ma nasi vardir Zahirine i tibar yoktur demek hatadir Zira ibtida her emir zahir ile isbat olur ve ahkam i zahir ile batin hifz olur durr i sedef gibidir Pes erbab i ma rifet ve ehl i irfana lazimdir ki zahiri batindan ve sureti muayyenden ayirmayip tarafeynin adab ve ahkamini mahall i mahallinde ri ayet edip muktezalariyla amel ede Zira enaniyyetin mahv ve ifna edenlerde vucud ve ihtiyar olmadigi gibi ef al ve akval ve kaffe i ahvalden asla behre ve mudhili yoktur Akvali ve ef ali ve ihtiyari ve vucudu olmayanin gunahi ve sevabi ve kufru ve imani ve sair bir nesne ile bir nesnesi yoktur Olan nesneler ki ondan musahede olunur mecazdir hakikatte fail ve kail gayridir Cemi i mezahirde cilve ger olan bir hakikat ve bir zat onda dahi cilve ger olmustur Bu sirri bilenler her nesne ile her nesneden kurtulmuslardir Amma bunu bilmeyen mahcublar kendilerini muttehem edip ve kendilerine isnad edip her sey le her sey i yuklenip bela yi enaniyyet ile azab i elime giriftar olmuslardir EserleriKostendilli Suleyman Seyhi Vahdet i Vucudu kavramlariyla birlikte acikladigi eserlerinin neredeyse tamamini Turkce olarak kaleme almistir Bu eserlerinden sadece Bahru l Velaye sadelestirilerek gunumuz diline aktarilmistir Asagida eserleri nushalarinin bulundugu kutuphanelerdeki kayitlariyla birlikte verilmektedir Bahru l Velaye Tasavvufi buyukleri anlatan bir sufi biyografisidir I U Ktp Ty nr 2535 Suleymaniye Ktp H H P nr 579 1 Suleymaniye Ktp H M E nr 5428 Almanya Berlin Devlet Ktp 579 1 Lemeat i Naksibendiyye A U Dil Tarih ve Cografya Fakultesi Ktp Yazma Eserler M Ozak 570 I U Ktp Ty nr 2000 Divan Yazma nushasi I U Ktp Ty nr 1784 Ist Bel O Ergin Yzm nr 758 Mir atu l Muvahhidin Tasavvufi terminolojinin Vahdet i Vucud temellendigi aciklandigi eseridir I U Ktp Serez nr 1515 I U Ktp Ty nr 3469 l Suleymaniye Ktp H M E nr 2567 Mektubat i Erbain Mektuplari I U Ktp Ty 3460 7 Suleymaniye Ktp M Arif M Murad nr 213 1 Ist Bel O Ergin Yzm nr 283 Zubdetu Nefahati l Uns Suleymaniye Ktp H H P nr 579 2 AU D T C F Ktp Yazma Eserler nr 2477 2 Serh i Kelam i Kibar I U Ktp Ty nr 3469 Terkibat i Erbain Suleymaniye H M E nr 2710 2 Suleymaniye M Arif M Murad nr 213 3 I U Ktp Ty nr 3469 6 Te vilat i Hadis i Erbain Kirk hadis serhi Suleymaniye H M E 2710 l Suleymaniye M Arif M Murad nr 213 4 Kutu l Ussak Suleymaniye Ktp H M E nr 2462 Medar i Salikan fi Etvar i Hacegan Naksbendiyye adabini anlatan bir risaledir I U Ktp Ty nr 2242 2 Kitab i Tali a Risale i Metali Suleymaniye Ktp Serez nr 1504 Suleymaniye Ktp H M E nr 2573 I U Ktp Ty nr 923 1 Serh i Kelimat i Bedreddin Bir diger Ekberi sufilerden olan Seyh Bedreddin in adli eserinin bir bolumunun aciklamasi ve yorumudur I U Ktp Ty nr 3469 ist Bel Ktp O Ergin Yzm nr 283 Mecmau l Maarif Tasavvufi istilahlari Turkce aciklayan bir risaledir Suleymaniye H M E nr 2549 I U Ktp Ty nr 923 2 Serh i Kelami Cafer i Sadik Ca fer i Sadik in bir sozunun tasavvufi yorumundan ibarettir I U Ktp Ty nr 3469 Nikatu l Hikem Suleymaniye Ktp Serez nr 1510 Suleymaniye Ktp H M E nr 2563 AU D T C F Ktp Yzm M Con nr 371 2 Almanya Tubingen Devlet Ktp Arsivi nr 1402 Serh i Kelami l Vasiti Ebu Bekir Vasiti nm bir sozunu serh icin yazilmis risaledir I U Ktp Ty nr 3469 Sakk Subhatu l Levaih Serh i Bazi Gazeliyat Risale i Hakaik i Ask Usulu l Vusul Tarih i Kostendil Mebazatu l Irfan Mecma u l Irfan Mecma u l Esrar Es iletu l Esrar Risale i Vesaya Risale i Serh i Celaliyye Konuyla ilgili yayinlarAli Yilmaz Mollazade Suleyman Seyhi Kostendili Hayati Sahsiyeti Eserleri ve Bahru l velayesi Doktora tezi Ankara Un Ilahiyat Fak 1984 Mustafa Ejder Kostendilli Mollazade Suleyman Seyhi Efendi nin Mir atu l muvahhidin Adli Eseri Yuksek lisans tezi hazirlanmistir Marmara Un Ilahiyat Fak Istanbul 1998 Kazim Aydemir Kostendili Suleyman Seyhi nin Kutu l ussak ve Huldsatu l esrar Adli Eseri Yuksek lisans tezi Ankara Un Ilahiyat Fak Istanbul 1998 Gonul Dogan Kostendilli Suleyman Seyhi nin Nikatu l Hikem Isimli Eseri Yuksek Lisans Tezi Marmara Un Ilahiyat Fak Istanbul 2008 Dr Ali Yilmaz Taninmayan Bir Evliyu Tezkiresi Bahru l Velaye Ilim ve Sanat sayi 17 Mayis Haziran 1987 s 70 73 Dr Ali Yilmaz Kostendilli Suleyman Seyhi Kultur Bakanligi Yayini Ankara 1989 Kostendilli Suleyman Seyhi 1001 Sufi Bahru l velaye Sadelestirip Hazirlayanlar Dr Semih Ceylan Sezai Kucuk Istanbul Mavi Yayincilik 2007 Engin Bedir Kostendilli Suleyman Seyhi nin Lemeat i Naksbend adli eseri Yuksek Lisans Tezi Marmara Un Ilahiyat Fak Istanbul 2010 Ayrica bakinizTasavvuf Vahdet i Vucud EkberilikDis baglantilarBulgaristan dan Yetisen Muellif ve Mutasavviflar 6 Mart 2016 tarihinde Wayback Machine sitesinde