La dottrina del fascismo (Türkçe: Faşizmin Doktrini), Giovanni Gentile tarafından Benito Mussolini için yazılmış; faşizmin temel ilkeleri, öğretileri, faşist devlet yapısı ve faşizmin İtalyan toplumu için uygulanış biçiminin açıklandığı bir denemedir. İlk kez 1932 yılında Enciclopedia Italiana isimli ansiklopedide yayımlanmıştır.
İçerik ve söylemler
Doktrin, ilk olarak şu İtalyanca yazıyla başlamaktadır:
FASCISMO - Movimento politico italiano creato da Benito Mussolini (v.).
DOTTRINA
Idee Fondamentali.
Doktrindeki önemli söylemler şunlardır:
1. (…) Hiçbir devlet kavramı yoktur ki aslında temel olarak hayatın da kavramı olmasın: felsefe ya da sezgi, mantıksal olarak gelişim arz eden veya bir görüş yahut inançta bir araya getirilen, fakat neredeyse her zaman organik bir dünya algısı olan düşünceler sistemi.
2. Bu nedenle, eğer faşizme her zaman, onun hayatı algılayış biçiminin ışığında, manevileştirilmiş bir yolla bakılmamış olsaydı, bir parti organizasyonu, bir eğitim sistemi, bir disiplin olarak onun gerçekçi tezahürleri anlaşılamazdı. Faşizmin dünyası; yüzeysel, bireyin diğer herkesten soyutlanıp tek başına durduğu, kişiye içgüdüsel, anlık zevklerle dolu bencilce bir hayat sürdüren doğa kanunlarının bireyi yönettiği, maddeci bir dünya değildir. Faşizmde birey, bireyin basit zevkler etrafındaki bir hayat içgüdüsünü, zaman ve mekânın sınırlarından bağımsız, daha yüce bir hayat kurmak amacıyla bastırarak, bireyleri ve nesilleri beraberce bir gelenek ve misyona bağlayan bir ahlak kanunu konumundaki ulus ve vatandır. Bahsi geçen hayatta birey, kendini yok saymakla, kişisel çıkarlarını feda etmekle, bizzat ölümün kendisiyle, insan olarak değerinin yer aldığı bu tam anlamıyla manevi varoluşun farkına varır.
3. Yani bu, manevi değer kazanmış bir kavramdır, bizzat kendisi, On Dokuzuncu yüzyılın iradesiz materyalist pozitivizmine karşı modern zamanların gösterdiği genel tepkinin bir sonucudur. Anti-pozitivisttir, fakat pozitiftir: septik değildir, ne agnostik, ne kötümser, ne de pasif olarak iyimserdir, genel anlamda doktrinler (ki hepsi negatiftir) gibi. Söz konusu doktrinler, hayatın merkezini, özgür iradesiyle kendi dünyasını yaratabilecek ve de yaratmak zorunda olan insandan uzağa koyar. Faşizm ise bütün enerjisiyle faaliyette olan, aktif bir insan ister: eylemde olan zorlukların tamamen farkında olup onlarla yüzleşmeye hazır bir insan ister. Hayatı bir mücadele olarak görür ve insana yakışanın, kendisi için gerçekten değerli o hayatı ele geçirmek olduğunu düşünür ve hayatını inşa etmek için gerekli (fiziksel, ahlaki, entelektüel) araçları kendi içinde yaratır. Bu, tek bir birey için böyledir, ulus için böyledir, insanlık için böyledir. Böylece, kültürün her biçimdeki (sanat, din, bilim) yüce değerleri ve eğitimin büyük önemi ortaya çıkar. Böylece, insanın onun vasıtasıyla doğayı fethettiği ve insanlık dünyasını (ekonomik, siyasal, ahlaki, entelektüel) yarattığı işin esas değeri ortaya çıkar.
4. Pozitif hayat kavramı, kesinlikle etik bir kavramdır ve sadece hayatı kontrol eden insan faaliyetlerini değil, tüm gerçekliği içine almaktadır. Hiçbir eylem, ahlaki bir yargıdan ayrılamaz. Dünyada hiçbir şey yoktur ki onun ahlaki amaçlarla olan ilişkisinde her şeyde bulunan değerden mahrum bırakılsın. Bu nedenle, hayat, faşistlerce algılandığı üzere, ciddi, çetin ve dinidir: bu hayatın tamamı, ruhun ahlakı ve sorumlu güçleri tarafından desteklenen dünyada dengede durmaktadır. Faşistler, “rahat” bir hayata tenezzül etmez.
5. Faşizm, dini bir kavramdır ve insan, bu dini kavram içinde, daha yüce bir kanunla ve nesnel bir İradeyle içkin bir ilişkide görülür; bu ilişki, tek bir bireyi aşkın hale gelerek, kişiyi manevi bir toplumun bilinçli üyeliğine yükseltir. Faşist rejimin dini politikalarında, saf çıkarcılıktan başka bir şey görmemiş olanlar, faşizmin bir hükümet sistemi olmasının yanı sıra, bundan da önemli olarak, bir düşünce sistemi olduğunu anlamamışlardır.
6. Faşizm tarihi bir kavramdır ve burada insan, içinde kendisini bulduğu, ailedeki ya da sosyal gruptaki ulustaki ve bütün ulusların işbirliği yaptığı tarihteki manevi süreçle ilgilendiği sürece kendisidir. Hatıralarda, dilde, göreneklerde, sosyal hayat standartlarında, bu önemli gelenek değeri kendini gösterir. Tarihsiz insan hiçbir şeydir. Sonuçta, faşizm, On Sekizinci yüzyıla ait olanlar gibi, materyalist doğanın bireysel soyutlamalarının tamamının karşısında yer alır; bütün Jakoben ütopyalar ve yeniliklere de karşıdır. On Sekizinci yüzyıl ekonomik edebiyatının arzusunda ortaya çıktığı şekilde, dünyada mutluluğun mümkün olduğunu düşünmez ve böylelikle, insanlığın tarihin belli bir evresinde belirli bir sabit duruma geleceğine yönelik bütün amaçsal teorileri reddeder. Bu, kişinin kendisini, daimi bir değişiklikler ve oluşlar zinciri olan tarihin ve hayatın dışına koyması anlamına gelir. Siyasal olarak faşizm, gerçekçi bir doktrin olmayı amaçlamaktadır; uygulamada ise, sadece tarihsel olarak ortaya çıkan problemlerini çözmeyi ve bunlara kendi çözümlerini bulmayı ya da sunmayı amaçlamaktadır. Doğada olduğu gibi, insanlar arasında da harekete geçmek için, gerçeklik sürecine girmek ve hâlihazırda eylem halinde olan güçleri tam manasıyla öğrenmek gereklidir.
7. Bireyselciliğin aksine, faşist bakış açısı devletten yanadır. Devletle uyum içinde olduğu takdirde de, insandan yanadır. Devlet, insanın tarihsel varoluşunda, insanın evrensel iradesinin ve vicdanının kendisidir. Devlet, mutlakçılığa tepki vermek gerekliliğinden doğan ve devletin vicdana ve insanların iradesine dönüştüğü anda, tarihi amacını sonlandıran klasik liberalizmin karşısındadır. Liberalizm, bireyin kişisel çıkarlarında devleti reddetmiştir. Faşizm ise devleti bireyin esas gerçekliği olarak kabul eder. Ve eğer özgürlük, bireyselci liberalizm tarafından tasarlanmış soyut bir kukla değil de gerçek insanın bir sıfatı ise, faşizm özgürlükten yanadır. Ve gerçek olan tek özgürlük ise devletin ve devlet bünyesinde bireyin özgürlüğüdür. Bu nedenle, faşistlere göre her şey, devlettedir; devletin dışında, insani veya manevi hiçbir şey var olmaz ve hiçbir şeyin az da olsa değeri yoktur. Bu bağlamda, faşizm totaliterdir. Tüm değerlerin birliği ve sentezi olan Faşist Devlet, insanların hayatının tamamını yorumlar, geliştirir ve güçlendirir.
8. Devletin dışında ne bireyler ne de gruplar (siyasi partiler, dernekler, sendikalar ve sınıflar) var olabilir. Bu nedenle, faşizm sosyalizmin karşısında yer alır; çünkü sosyalizm tarihin hareketini sınıf çatışmalarıyla sınırlandırır ve devletin tek ekonomik ve ahlaki gerçekliğiyle kurulan sınıflar birliğini görmezden gelir. (…)
9. Bireyler, ilgi alanlarının benzerliğine göre sınıflar oluşturur. Bu ilgi alanlarındaki birbirinden farklı ekonomik aktivitelere göre sendikalar oluştururlar, fakat bütün bunların ötesinde, en başta devleti oluştururlar. Devlet, sayısal olarak, bir ulusun çoğunluğunu oluşturan bireylerin genel toplamı şeklinde düşünülmemelidir. Ve sonuç olarak, faşizm, ulusu çoğunluğa eşit tutan ve o çoğunluğun seviyesine indirgeyen demokrasiye karşıdır. Yine de faşizm, millet niceliksel değil, olması gerektiği gibi niteliksel olarak düşünülüyorsa, demokrasinin en saf halidir. Bu niteliksel düşünme, en güçlü düşüncedir (en ahlaki, en mantıklı ve en gerçek olduğu için en güçlü), bu düşünce, ulus bünyesinde birkaç kişinin ve hatta sadece bir kişinin iradesi ve vicdanıyla eyleme geçer. İşte bu noktada ideal olan, herkesin vicdanı ve iradesiyle aktif olmaya yönelir; yani, ulusu, doğanın, tarihin ya da ırkın mantığıyla olması gerektiği şekilde oluşturan, tek vicdan ve tek irade olarak, gelişim ve ruhsal oluşumla aynı çizgide yola devam edenlerin vicdanı ve iradesiyle. Bir ırk ya da coğrafi olarak belirlenmiş bir bölge değil, tarihi olarak kendini sürdüren bir toplum, varoluşa ve güce yönelik irade olan tek bir fikir tarafından birleştirilmiş çokluk: bizzat kendi bilinçliliği, kişilik.
10. Bu yüce kişilik, devlet olduğu sürece ulustur. On Dokuzuncu yüzyıl ulus devletlerinin siyasal teorilerinin temelini oluşturan eski natüralist algıya göre, devleti oluşturan ulus değildir. Aksine, ulus, kendi ahlak birliğinin farkında olarak, insanlara bir irade ve böylelikle etkin bir varoluş sağlayan devlet tarafından yaratılmıştır. Bir ulusun bağımsızlık hakkı, de facto bir durumun az ya da çok durağan ve bilinçsizce kabulünden, kendi varlığının fikri ve ideal farkındalığından kaynaklanmaz. Bir ulusun bağımsızlık hakkı, aktif bir farkındalıktan, kendi haklarını dile getirmeye hazır ve eylem halindeki siyasi bir iradeden kaynaklanır. Yani zaten var olan bir devletten kaynağını alır. Devlet, aslında evrensel etik irade olarak doğrunun yaratıcısıdır.
11. Devlet olarak ulus, geliştikçe var olan ve yaşayan etik bir gerçekliktir. Gelişimini durdurmak, onu öldürmek demektir. Bu yüzden devlet, sadece yöneten, kanunlara şeklini veren ve manevi hayatın değerini, bireylerin kendi iradelerine bırakan otorite değildir. Kendi iradesini ülke dışında da hissettiren, duyuran ve saygı uyandıran, diğer bir deyişle gelişiminin gerekli bütün yönlerinde, kendisinin evrensellik gerçeğini de gösteren bir güçtür. Sonuç olarak devlet, örgütlenme ve genişlemedir, en azından esas itibarıyla böyledir. Bu yüzden o, gelişime sınır tanımayan ve kendi sınırsızlığını test ederek kendisini gerçekleştiren insan iradesine benzetilebilir.
12. Kişiliğin en yüce ve en kuvvetli biçimi olan Faşist Devlet bir güçtür, fakat manevi bir güçtür. Bu güç, insanın ahlaki ve entelektüel hayatının her halini kontrolü altına alır; bu yüzden Liberalizmin arzuladığı gibi, kendisini basitçe, düzen ve kontrol görevleriyle sınırlandıramaz. Bireyin sözde özgürlükler alanını kısıtlayan basit bir mekanizma değildir. Bir bütün olarak insanın biçimi, iç standardı ve disiplinidir; zekânın yanı sıra iradeyi de doygunluğa ulaştırır. Onun, sivil toplumda yaşayan insanın kişiliğindeki esas ilham olan prensibi, bilimadamlarının, sanatçıların, düşünürlerin yanı sıra, eylem adamlarının da derinliklerine işler ve onların kalbinde taht kurar. Faşizm ruhun ruhudur.
13. Kısaca faşizm, sadece kanun koyucu ve kurumların kurucusu değil, aynı zamanda manevi hayatın eğitimcisi ve yükseltenidir. İnsan hayatının biçimlerini değil, onun içeriğini, insanı, karakteri, inancı yeniden oluşturmayı amaçlar ve bu amaçla, disiplini ve insan ruhuna işleyebilen otoriteyi ve de bunların orada karşı konulmadan hüküm sürmesini gerektirir. Bu nedenle onun işareti, Liktorların (Roma imparatorlarını koruyan muhafızlar) taşıdıkları sopalarıdır, birlik, güç ve adaletin sembolüdür.
wikipedia, wiki, viki, vikipedia, oku, kitap, kütüphane, kütübhane, ara, ara bul, bul, herşey, ne arasanız burada,hikayeler, makale, kitaplar, öğren, wiki, bilgi, tarih, yukle, izle, telefon için, turk, türk, türkçe, turkce, nasıl yapılır, ne demek, nasıl, yapmak, yapılır, indir, ücretsiz, ücretsiz indir, bedava, bedava indir, mp3, video, mp4, 3gp, jpg, jpeg, gif, png, resim, müzik, şarkı, film, film, oyun, oyunlar, mobil, cep telefonu, telefon, android, ios, apple, samsung, iphone, xiomi, xiaomi, redmi, honor, oppo, nokia, sonya, mi, pc, web, computer, bilgisayar
La dottrina del fascismo Turkce Fasizmin Doktrini Giovanni Gentile tarafindan Benito Mussolini icin yazilmis fasizmin temel ilkeleri ogretileri fasist devlet yapisi ve fasizmin Italyan toplumu icin uygulanis biciminin aciklandigi bir denemedir Ilk kez 1932 yilinda Enciclopedia Italiana isimli ansiklopedide yayimlanmistir Italyan filozof Giovanni Gentile Fasizm Doktrini nin ilk bolumunu yazdi Icerik ve soylemlerDoktrin ilk olarak su Italyanca yaziyla baslamaktadir FASCISMO Movimento politico italiano creato da Benito Mussolini v DOTTRINA Idee Fondamentali Doktrindeki onemli soylemler sunlardir 1 Hicbir devlet kavrami yoktur ki aslinda temel olarak hayatin da kavrami olmasin felsefe ya da sezgi mantiksal olarak gelisim arz eden veya bir gorus yahut inancta bir araya getirilen fakat neredeyse her zaman organik bir dunya algisi olan dusunceler sistemi 2 Bu nedenle eger fasizme her zaman onun hayati algilayis biciminin isiginda manevilestirilmis bir yolla bakilmamis olsaydi bir parti organizasyonu bir egitim sistemi bir disiplin olarak onun gercekci tezahurleri anlasilamazdi Fasizmin dunyasi yuzeysel bireyin diger herkesten soyutlanip tek basina durdugu kisiye icgudusel anlik zevklerle dolu bencilce bir hayat surduren doga kanunlarinin bireyi yonettigi maddeci bir dunya degildir Fasizmde birey bireyin basit zevkler etrafindaki bir hayat icgudusunu zaman ve mekanin sinirlarindan bagimsiz daha yuce bir hayat kurmak amaciyla bastirarak bireyleri ve nesilleri beraberce bir gelenek ve misyona baglayan bir ahlak kanunu konumundaki ulus ve vatandir Bahsi gecen hayatta birey kendini yok saymakla kisisel cikarlarini feda etmekle bizzat olumun kendisiyle insan olarak degerinin yer aldigi bu tam anlamiyla manevi varolusun farkina varir 3 Yani bu manevi deger kazanmis bir kavramdir bizzat kendisi On Dokuzuncu yuzyilin iradesiz materyalist pozitivizmine karsi modern zamanlarin gosterdigi genel tepkinin bir sonucudur Anti pozitivisttir fakat pozitiftir septik degildir ne agnostik ne kotumser ne de pasif olarak iyimserdir genel anlamda doktrinler ki hepsi negatiftir gibi Soz konusu doktrinler hayatin merkezini ozgur iradesiyle kendi dunyasini yaratabilecek ve de yaratmak zorunda olan insandan uzaga koyar Fasizm ise butun enerjisiyle faaliyette olan aktif bir insan ister eylemde olan zorluklarin tamamen farkinda olup onlarla yuzlesmeye hazir bir insan ister Hayati bir mucadele olarak gorur ve insana yakisanin kendisi icin gercekten degerli o hayati ele gecirmek oldugunu dusunur ve hayatini insa etmek icin gerekli fiziksel ahlaki entelektuel araclari kendi icinde yaratir Bu tek bir birey icin boyledir ulus icin boyledir insanlik icin boyledir Boylece kulturun her bicimdeki sanat din bilim yuce degerleri ve egitimin buyuk onemi ortaya cikar Boylece insanin onun vasitasiyla dogayi fethettigi ve insanlik dunyasini ekonomik siyasal ahlaki entelektuel yarattigi isin esas degeri ortaya cikar 4 Pozitif hayat kavrami kesinlikle etik bir kavramdir ve sadece hayati kontrol eden insan faaliyetlerini degil tum gercekligi icine almaktadir Hicbir eylem ahlaki bir yargidan ayrilamaz Dunyada hicbir sey yoktur ki onun ahlaki amaclarla olan iliskisinde her seyde bulunan degerden mahrum birakilsin Bu nedenle hayat fasistlerce algilandigi uzere ciddi cetin ve dinidir bu hayatin tamami ruhun ahlaki ve sorumlu gucleri tarafindan desteklenen dunyada dengede durmaktadir Fasistler rahat bir hayata tenezzul etmez 5 Fasizm dini bir kavramdir ve insan bu dini kavram icinde daha yuce bir kanunla ve nesnel bir Iradeyle ickin bir iliskide gorulur bu iliski tek bir bireyi askin hale gelerek kisiyi manevi bir toplumun bilincli uyeligine yukseltir Fasist rejimin dini politikalarinda saf cikarciliktan baska bir sey gormemis olanlar fasizmin bir hukumet sistemi olmasinin yani sira bundan da onemli olarak bir dusunce sistemi oldugunu anlamamislardir 6 Fasizm tarihi bir kavramdir ve burada insan icinde kendisini buldugu ailedeki ya da sosyal gruptaki ulustaki ve butun uluslarin isbirligi yaptigi tarihteki manevi surecle ilgilendigi surece kendisidir Hatiralarda dilde goreneklerde sosyal hayat standartlarinda bu onemli gelenek degeri kendini gosterir Tarihsiz insan hicbir seydir Sonucta fasizm On Sekizinci yuzyila ait olanlar gibi materyalist doganin bireysel soyutlamalarinin tamaminin karsisinda yer alir butun Jakoben utopyalar ve yeniliklere de karsidir On Sekizinci yuzyil ekonomik edebiyatinin arzusunda ortaya ciktigi sekilde dunyada mutlulugun mumkun oldugunu dusunmez ve boylelikle insanligin tarihin belli bir evresinde belirli bir sabit duruma gelecegine yonelik butun amacsal teorileri reddeder Bu kisinin kendisini daimi bir degisiklikler ve oluslar zinciri olan tarihin ve hayatin disina koymasi anlamina gelir Siyasal olarak fasizm gercekci bir doktrin olmayi amaclamaktadir uygulamada ise sadece tarihsel olarak ortaya cikan problemlerini cozmeyi ve bunlara kendi cozumlerini bulmayi ya da sunmayi amaclamaktadir Dogada oldugu gibi insanlar arasinda da harekete gecmek icin gerceklik surecine girmek ve halihazirda eylem halinde olan gucleri tam manasiyla ogrenmek gereklidir 7 Bireyselciligin aksine fasist bakis acisi devletten yanadir Devletle uyum icinde oldugu takdirde de insandan yanadir Devlet insanin tarihsel varolusunda insanin evrensel iradesinin ve vicdaninin kendisidir Devlet mutlakciliga tepki vermek gerekliliginden dogan ve devletin vicdana ve insanlarin iradesine donustugu anda tarihi amacini sonlandiran klasik liberalizmin karsisindadir Liberalizm bireyin kisisel cikarlarinda devleti reddetmistir Fasizm ise devleti bireyin esas gercekligi olarak kabul eder Ve eger ozgurluk bireyselci liberalizm tarafindan tasarlanmis soyut bir kukla degil de gercek insanin bir sifati ise fasizm ozgurlukten yanadir Ve gercek olan tek ozgurluk ise devletin ve devlet bunyesinde bireyin ozgurlugudur Bu nedenle fasistlere gore her sey devlettedir devletin disinda insani veya manevi hicbir sey var olmaz ve hicbir seyin az da olsa degeri yoktur Bu baglamda fasizm totaliterdir Tum degerlerin birligi ve sentezi olan Fasist Devlet insanlarin hayatinin tamamini yorumlar gelistirir ve guclendirir 8 Devletin disinda ne bireyler ne de gruplar siyasi partiler dernekler sendikalar ve siniflar var olabilir Bu nedenle fasizm sosyalizmin karsisinda yer alir cunku sosyalizm tarihin hareketini sinif catismalariyla sinirlandirir ve devletin tek ekonomik ve ahlaki gercekligiyle kurulan siniflar birligini gormezden gelir 9 Bireyler ilgi alanlarinin benzerligine gore siniflar olusturur Bu ilgi alanlarindaki birbirinden farkli ekonomik aktivitelere gore sendikalar olustururlar fakat butun bunlarin otesinde en basta devleti olustururlar Devlet sayisal olarak bir ulusun cogunlugunu olusturan bireylerin genel toplami seklinde dusunulmemelidir Ve sonuc olarak fasizm ulusu cogunluga esit tutan ve o cogunlugun seviyesine indirgeyen demokrasiye karsidir Yine de fasizm millet niceliksel degil olmasi gerektigi gibi niteliksel olarak dusunuluyorsa demokrasinin en saf halidir Bu niteliksel dusunme en guclu dusuncedir en ahlaki en mantikli ve en gercek oldugu icin en guclu bu dusunce ulus bunyesinde birkac kisinin ve hatta sadece bir kisinin iradesi ve vicdaniyla eyleme gecer Iste bu noktada ideal olan herkesin vicdani ve iradesiyle aktif olmaya yonelir yani ulusu doganin tarihin ya da irkin mantigiyla olmasi gerektigi sekilde olusturan tek vicdan ve tek irade olarak gelisim ve ruhsal olusumla ayni cizgide yola devam edenlerin vicdani ve iradesiyle Bir irk ya da cografi olarak belirlenmis bir bolge degil tarihi olarak kendini surduren bir toplum varolusa ve guce yonelik irade olan tek bir fikir tarafindan birlestirilmis cokluk bizzat kendi bilincliligi kisilik 10 Bu yuce kisilik devlet oldugu surece ulustur On Dokuzuncu yuzyil ulus devletlerinin siyasal teorilerinin temelini olusturan eski naturalist algiya gore devleti olusturan ulus degildir Aksine ulus kendi ahlak birliginin farkinda olarak insanlara bir irade ve boylelikle etkin bir varolus saglayan devlet tarafindan yaratilmistir Bir ulusun bagimsizlik hakki de facto bir durumun az ya da cok duragan ve bilincsizce kabulunden kendi varliginin fikri ve ideal farkindaligindan kaynaklanmaz Bir ulusun bagimsizlik hakki aktif bir farkindaliktan kendi haklarini dile getirmeye hazir ve eylem halindeki siyasi bir iradeden kaynaklanir Yani zaten var olan bir devletten kaynagini alir Devlet aslinda evrensel etik irade olarak dogrunun yaraticisidir 11 Devlet olarak ulus gelistikce var olan ve yasayan etik bir gercekliktir Gelisimini durdurmak onu oldurmek demektir Bu yuzden devlet sadece yoneten kanunlara seklini veren ve manevi hayatin degerini bireylerin kendi iradelerine birakan otorite degildir Kendi iradesini ulke disinda da hissettiren duyuran ve saygi uyandiran diger bir deyisle gelisiminin gerekli butun yonlerinde kendisinin evrensellik gercegini de gosteren bir guctur Sonuc olarak devlet orgutlenme ve genislemedir en azindan esas itibariyla boyledir Bu yuzden o gelisime sinir tanimayan ve kendi sinirsizligini test ederek kendisini gerceklestiren insan iradesine benzetilebilir 12 Kisiligin en yuce ve en kuvvetli bicimi olan Fasist Devlet bir guctur fakat manevi bir guctur Bu guc insanin ahlaki ve entelektuel hayatinin her halini kontrolu altina alir bu yuzden Liberalizmin arzuladigi gibi kendisini basitce duzen ve kontrol gorevleriyle sinirlandiramaz Bireyin sozde ozgurlukler alanini kisitlayan basit bir mekanizma degildir Bir butun olarak insanin bicimi ic standardi ve disiplinidir zekanin yani sira iradeyi de doygunluga ulastirir Onun sivil toplumda yasayan insanin kisiligindeki esas ilham olan prensibi bilimadamlarinin sanatcilarin dusunurlerin yani sira eylem adamlarinin da derinliklerine isler ve onlarin kalbinde taht kurar Fasizm ruhun ruhudur 13 Kisaca fasizm sadece kanun koyucu ve kurumlarin kurucusu degil ayni zamanda manevi hayatin egitimcisi ve yukseltenidir Insan hayatinin bicimlerini degil onun icerigini insani karakteri inanci yeniden olusturmayi amaclar ve bu amacla disiplini ve insan ruhuna isleyebilen otoriteyi ve de bunlarin orada karsi konulmadan hukum surmesini gerektirir Bu nedenle onun isareti Liktorlarin Roma imparatorlarini koruyan muhafizlar tasidiklari sopalaridir birlik guc ve adaletin semboludur