Otopoietik sosyal sistemler teorisi, Niklas Luhmann kendi toplum teorisinde, herhangi bir devrimci tasarıya adanmamış olmakla birlikte devrimci olan bir içerik bulur; ona göre onun toplum teorisi böyle bir iddiayı taşımamakla birlikte kapitalizm tenkidine dayalı birçok eleştirel kuramdan daha devrimci olarak ortaya çıkmaktadır.
Sistem teorisi - Autopoiesis
Luhmann’ın sosyal teorisinin birincil hedefi, toplum teorisindeki Batı felsefî geleneğinin içsel hatalarından kaynaklanan özcü kalıntıları temizlemek ve otantik ve orijinal olarak değerlendirilen bireyin kurucu unsur olarak tasarlandığı toplum kuramlarının hâkimiyetini geriletmektir. İnsânî gerçeklik, insan gibi antropolojik yahut hümanist kavramlarla açıklanamaz ya da o ruhun veya bedenin tekil motivasyonlarına indirgenemez. Bu ışıkta Luhmann’ın temel teorik gayretinin, insânî deneyimin çoğulluğunu belirli teorik tasarımların dayatılmasına fedâ etmeyen bir politik tasarım yaratmak olduğu gözlemlenir. Luhmann, insanın politik dünyasını oluşturan tarihsel ufukların içinde kendini sürdüren problemleri ya da yapıları belirlemek amacıyla sıradan deneyimi politik-teorik tasarımların elinden kurtarmak misli fenomenolojist yaklaşımlara meylediyor olmaktan ziyade bir düzenli birlik, bir formel birlik ya da yapı olarak tasavvur edilen insanı karmaşık bir assemblage olarak tasarlamaya elverişli bir yeni poietik yapıntı önermektedir. Çünkü O, bu türden sıradan deneyimin merkeziliğine dayanan bir politik insan arayışının yeni tarzda bir öz bulmak güdüsünden başka bir şey olmadığını düşünürdü, yahut insan doğasını anti-hümanist (güya) tarafsızlığın şevkiyle salt bir sistemle ikâme etmek de yeni bir öz arayışının kusurlarından münezzeh değildi. Bütün bu özcülük karşıtı yaklaşımına rağmen Luhmann, kendi teorisinin gerçekliği diğer yaklaşımlardan daha özsel bir şekilde kavrayabileceği ya da tanımlayabileceği iddiasından kolayca sarf-ı nazar edemez. Onun mevcut toplumun olumsallığını kanıtlamaya yönelmiş teorisi de belirli politik niyetlerle sevk edilmiş olarak görünmektedir. Toplumu belirli bir ufku, kanılar dünyasını, hatta belirli bir hayat tarzını paylaşan insanlar topluluğu olarak gören Platon’dan, üyelerinin öz-korunumları ve hazlarının temin edilmesinin gerektiği topluluk olarak gören liberal geleneğe ve hatta toplumu fertlerinin rasyonel iletişimsel eylemlerinin topluluğu olarak gören eylem kuramcılarına kadar egemen olan insan merkezci gelenek boşa düşürülmeliydi.
Toplumu; onu karakterize eden iletişim olgusunun kurucu ayrık failleri olarak anlaşılan insanlar yoluyla anlamak girişiminin sonuçsuzluğu karşısında Luhmann, iletişimi birey, teolojik bir çağrı, dolayımsız ve başlangıçsal güdüler, nihâi insânî gayeler gibi belirli kurucu unsurların faaliyeti olarak anlamak yerine iletişimi ve toplumu autopoietik olarak anlamayı önerdi. İletişim ve böylelikle toplum insanlarla sürdürülmekten çok, kendi kendini sürdürmekteydi. Dolayısıyla toplumun üyelerinden çok, onun süreğenliğinden kesitler olarak olaylar vardır. Bu bakımdan, örneğin, satın alma kendini sürdüren (ekonomik) iletişimin bir etkinliğidir ya da oy atma kendini sürdüren (politik) iletişimin bir etkinliği ya da olayıdır. Bu durumlarda iletişim kuran insanlar değildir, iletişimin kendisi iletişim kurmaktadır. Dolayısıyla bir autopoietik sistem olarak iletişim sisteminden bahsetmek gerekir. Kuşkusuz bu sistem satın alma ve oy atma vakalarında izlenebileceği üzere belirli alt sistemler olarak işler, yani aynı şekilde autopoietik olmak üzere ekonomik, politik, hukuki, eğitimsel vd. alt sistemlerden bahsetmek mümkündür, Luhmann bu alt sistemleri işlevsel olarak farklılaşmış modern toplumda ortaya çıkan işlevlere tekâbüliyeti nedeniyle fonksiyon (işlev) sistemleri olarak adlandırır .
Luhmann teorisini; salt toplumu kavramsallaştırmaya yönelmiş, şeylerin toplumsallık ya da politik olma karakterine uygun bir teori olarak anlamaktan ziyade kendine gönderimde bulunan autopoietik sistemler temelinde her şeyi anlamaya ve açıklamaya elverişli bir teorik çerçeve olarak sunmaktadır. Autopoietik sistem teorisi yeni bir mathesis universalis gibidir. Luhmann teorisini, bir süperteori olarak anlamaktadır. Bu doğrultuda bütün her şeyi kuşatan yeni bir bilme düzeni olarak (bilme düzenini ve düzenlerini de bilmeye elverişli bir bilme düzeni olarak) autopoietik sistemler üç genosa ayrılır. Bunlar canlı sistemleri (hücre, beyin, organizma), rûhî sistemler (bilinç sistemleri) ve sosyal sistemler (iletişim sistemleri)’dir. Bu sistemlerin bir sistem olarak tanımlanabilmesine el veren onların yine bir sistem olan çevreye sahip olmalarıdır; yani sosyal sistemin çevresi canlı ve rûhî sistemlerdir ve bu sistemler arasında hiçbir hiyerarşi yahut merkez yoktur. Modern toplumda artık insan çok boyutluluğu, biricik bir sisteme bağlanmasının imkânsızlığı ve toplumsal farklılaşma ile rûhî sistem arasındaki yeni tahrişler nedeniyle hiçbir sisteme ait değildir. İnsan tekil bir birlik olmadığı için, insanın bir evi yoktur. Luhmann’a göre insana ilişkin liberal nosyon, insânî varlığı basitleştirmektedir. İletişimin kendisini yarattığı ve sürdürdüğünü değil de, insanların iletişim kurduğunu iddia eden konvansiyonel varsayım, Batı metafiziğinin ve Hint-Avrupa dillerinin gramerinin etkisidir. Bu konvansiyonel varsayım daha çok iletişim sistemleri ile rûhî ya da mental sistemler arasında bir tekâbüliyet bulur; fakat bunların ikisi de aslında ayrık ve autopoietik sistemlerdir. Batı metafiziği, her şey uçurumun eşiğine ilerlerken insanların işleri ele alıp, şeylerin düzenini yeniden kurabileceği yollu iyimser bir mitle güdülenmiştir. Antik Yunan’dan bu yana Batı metafiziğini tanımlayan; insânî etkinliğin politik toplumu yeniden tasarlayabilmek doğrultusundaki öz-güveni yahut kibri olmuştur. Bu iyimser ve cüretkâr inanç, bütün tarihi boyunca rûhî ya da mental sistemlerin hem iletişim ya da toplum sistemi hem de canlı ya da beden sistemleri üzerinde dolayımsız tesirler oluşturabileceği varsayımına dayanmıştır. Bu varsayım ve bu varsayımla beslenen metafizik yönelimler, sadece bu hümanist ya da antropolojik yaklaşımın sebebi değil, aynı zamanda bu hümanist kibrin sonucudur. Luhmann bu uzun hata döneminin ardından, toplumun ve toplumun işleyişinin onu daha en başından aşan ve yöneten ilke ve kavramlarla açıklamanın bir açıklama olmadığını, toplumsal sistemin hiçbir metasosyal kavrama ya da yönetici ilkeye indirgenemeyeceğini, onun sadece kendi (autopoietik) işlemleri üzerinden anlaşılabileceğini savunmuştur.
Luhmann autopoietik sistem kavramını biyolog ’nın autopoiesis kavramından almıştır. Maturano daima kendisine dışsal bir ürün ortaya çıkaran etkinlik olarak poiesis kavramıyla, öz gönderimde bulunan ve böylece kendi maksadını fiilinde içeren praxis kavramını birleştirerek autopoiesise ulaştığını söylemektedir. Yine biyolog Francisco Varela bir canlı sistemini bizatihi kendi organizasyonunun sonucu olarak kendini sürdüren bir organizasyon olarak tanımlamıştı; enzimler enzimleri üretirdi. Bir ilk muharrik neden (primum moven), bir dışsal üretici tesir, sürece içkin olmayan bir form, üretimden ayrık bir nihâî gaye ya da bir demiurgos (akl-ı faal) ya da demiurgosun kendisinden ilhamla düzeni yeniden üreteceği idealar gereksizdi. Dolayısıyla bu biyolojik yaklaşım çoktan gerçekliği bir tasarımsal karmaşıklık olarak ele almaya müsaitti. Her sistem kendini ve kendi gerçekliğini üretmekteydi, bu artık gerçekliği bir kuşatıcı bütün olarak tasarlayan, dünyada herkes için müşterek bir anlaşılabilirlik yapısı olduğunu îmâ eden, şeylerin yaratıcı olmayan doğal anlamlarına göndermede bulunan felsefeler için yıkıcı bir tenkitti. Bu tenkit, erken modernizm tarafından, Makyavelyen-Kartezyen politik kozmolojinin Platoncu-Aristotelesçi bir dünya tahayyülüne karşı meydan okumasında ilan edilmişti. Bu bakımdan sadece kendi silahlarına dayanarak yaratan prens ve onun özne ardıllarının autopoietik karakterleri, gerçekliğin bu tarzda bir kavrayışını çoktan haber vermiş görünürler. Müşterek bir dünya yoktu, gerçeklik sistemik autopoiesisin etkisiydi.
Luhmann autopoiesisin gerektirdiği özerkliği, işlemsel kapanma olarak ifade etmektedir. Luhmanncı sistemler, geleneksel girdi-çıktı işlemiyle nitelenen, işlemlerin sistemik sınırları ihlal edebildiği geleneksel sistemlerin aksine bütünüyle özerk, kendisini üretmekle kendisi ve çevresi arasındaki sınırı da üreten sistemlerdir. Luhmann işlemsel kapanmayı hücre biliminde bulur; hücrenin zarını üretmesi onun kendi organizasyonunu ve kendisini yeniden üretmesidir. Yahut canlı sistemleri alanında görülebileceği üzere, bağışıklık sistemi antijen-antikor gibi sistemik sınırları ihlal eden girdi-çıktı modelleriyle tanımlanmak yerine sistem ve çevresi arasında bir alışverişi reddeden, işlemsel olarak kapalı sistemler olarak düşünülmeye başlanmıştır. İşlemsel kapalılık kavramsallaştırması, felsefeye ve politik felsefeye modern dönüşle birlikte derinlemesine nüfuz edecek insânî etkinliğin içkin ve mutlak kurucu ve yaratıcı yetkinliğine duyulan entelektüel güveni sürdürür. İşlemsel kapalılık, Makyavelyen prensin mutlak özerkliği ya da Schmitt’in Nasyonal Sosyalist devletinin kendi teşekkülünde Weimar Anayasası’ndan mutlak bağımsızlığının çizgilerini tâkip eder. Dolayısıyla sistem ve çevre arasındaki doğrudan ilişkilerin Luhmanncı bir tarzda yasaklanmasında îmâ edilen, iki sistem (sistem ve çevre) için de geçerli müşterek bir gerçekliğin olmaması, yani temsil edilebilecek müşterek bir gerçekliğin olmaması durumu, Makyavelyen prensi, Kantçı özneyi, Nasyonal Sosyalist devleti, Derridacı metni, Luhmanncı sistemi vd. bütünüyle özgür kılar.
Sistemin çevresine ait gerçekliği kendisinin oluşturuyor olması, her sistemin bir diğerinin çevresi oluşu, sistemlerin yarattığı gerçeklikler arasında sürekli bir perspektivist rekabeti ortaya çıkarır. Fakat bu sistemler hiyerarşik olmadıkları için Luhmann bu çoğulluktan rahatsız değildir. Ayrıca Luhmann, özerkliğin sınırlarının ihlal edilmesini her ne kadar yasaklamış olsa da, çevredeki değişmenin içsel bir cevap oluşturmadığını söylememektedir. Sadece bu cevabın işlemsel yollardan yapıldığını söylemektedir. Ayrıca çevrenin gerçekliği sistemce yaratılmış olduğu için, çevredeki bir değişmeye işlemsel cevap üretmenin anlamı, sisteme dışsal olarak görünen bütün tahriklerin aslında onun yaratımı olduğudur. Bu ise, daima bütünü kendine asimile eden sistemlerin rekabetini îmâ eder. Luhmann bu perspektifler çoğulluğundan memnundur, fakat bu memnuniyet onun kendi perspektifinin nasıl diğer perspektiflerin hakikatini böyle kuşatıcı bir şekilde kavrayabildiği sorusunu bertaraf etmez. Bu problem karşısında O, kendi kapsayıcı teorisinin (süper-teori) evrensel değil, fakat olumsal olduğunu iddia ettiğinde, bu kez neden onun teorisine bağlanım göstermek gerektiği şüpheli kalır. Bütün sistemler için müşterek bir çevre yoktur, bir sistem kendisini sistem olarak oluştururken çevreyi kavrayışını da oluşturur. Dolayısıyla doğada bir düzen değil kaos vardır, gerçeklik her bir durumda özgül olan sistem-çevre tasarımlarının çoğulluğudur; gerçeklik perspektivizmdir.
İşlemsel kapanmanın özerk işleyişine örnek vermek gerekirse, bir canlı sistemi olarak beyin göz önüne getirilebilir. Fakat bilindiği gibi, beyin bir sistem olarak işlemsel kapanma ile nitelenebilirse de göz yoluyla dışarıdan tahrik(ş) edilmelidir, fotokimyasal olarak kışkırtılmalıdır. Bununla birlikte Luhmann’a göre, bu sistemin çevre ile ilişki kurması değildir, bu bir dışarıklılığa başvuru olarak özerkliği lekelemez. Göz orada olanı görmez, o bir stimulus’u kendi tarzında alır ve içsel sistemik bir karmaşıklık inşa eder. Bu Kantçı aşkın öznenin olumsal ve ampirik veriler karşısındaki entelektüel işlemine benzerlik gösterir, bir stimulus’un, dışarıklılığın bir stimulus olarak alınması onun özne tarafından böyle alınmasıyla koşulludur. İşlemsel kapanma sistemin kendisini ve çevresini yaratmak bakımından Kantçı spontanlık gibi işler, sistemik işlemlerin özerk karakteriyse aklın teorik etkinliğinin formalist özgürlüğünü tâkip eder. Daha önce vurgulandığı gibi Luhmann için müşterek, nesnel bir gerçeklik aramak anlamsızdır, kimin, hangi gözün dünyayı daha iyi gördüğü sorusu geçersiz bir sorudur. Ancak, hangi gözün dünyayı daha iyi gördüğü sorusunun geçersizliğini gören bir göz, aslında daha iyi gördüğü iddiasını taşımaz mı? Luhmann en derin hakikate vukûfiyetini, hiçbir şekilde tarihin istisnaî bir momentinde tamamlanacak evrensel bir bilmeye atıfla ya da kendi olumsal bilişinin evrenselliğini retro-aktif bir tarzda göstermeye yönelik Hegelci bir mantıkla açıklamak istemediğinden, Nietzsche’nin bile isteye bir mit üretmesi gibi, kolayca elden çıkarılabilecek bir hakikati bile isteye teklif eder.
İşlemsel kapanmanın kesinlikle sistemik sınırları ihlal etmeyen bir tarzda çevresel değişmelere cevap ürettiği söylendikten sonra, üç sistemin kendi aralarındaki yapısal ilişkiler önem kazanır. Luhmann, iletişim sisteminin (toplum sistemi) ruh sistemiyle (zihin sistemi) bir çift (yapısal kuplaj) oluşturduğunu söylemektedir. Bu çiftin kendisi de yapısal bir tarzda beden ya da yaşam/canlı sistemleriyle bir çift oluşturmaktadır. Ruh sistemi ve toplum sistemi yekdiğerinin çevresini oluşturan çiftlerdir. Bunların yekdiğeri için tahrik (tahriş) oluşturabildiği ortam dildir. İletişim ve zihin birbirlerini dil ortamı üzerinden tahriş ederler. Bir sistem tarafından tahrik olarak alınan ve kendi işlemsel kapanması içinde karmaşıklığın artışıyla sonuçlanan süreç, bir yapısal çift oluşturan zihin sistemi ve toplum sistemi arasında da faaldir. Aslında zihin de iletişim de kendi işlemsel kapanmalarından taviz vermezler, sadece birbirlerini tahriş ederler ve karşılıklı olarak karmaşıklaşırlar. Zihin ya da bilinç sistemi iletişim sistemiyle (toplum sistemi) bir çift oluşturmuş olsa da, canlı sistemi bilinç sistemi üzerinde tahriş oluşturabilir; bilinç de canlı sistemi tarafından tahriş edilmesi nedeniyle çift oluşturduğu iletişimsel sistemi tahriş eder. Bir takım bedensel duyumlar bilincin işlemsel kapanması kapsamında duygu ve düşünceler olarak tercüme edilir ve bu duygu ve düşünceler iletişimi ve toplumu tahriş eder. Dolayısıyla iletişimle yapısal bir çift oluşturan zihin, yaşamsal sistemin (canlı sistemi) doğrudan toplumsal sistemi tahriş etmesi önünde bir filtre gibi işler. Bilinç ise iki sistemden (iki çevresinden de) de tahriş olur, iki sistemden de bilgi üretebilir. Daha önce söylendiği gibi, sistemler birbirlerini tahriş edebilirler ama nihayetinde kendi işlemlerini üretirler. Luhmanncı sosyal teori niyetine gayet uygun şekilde, toplumdan kendi sistemik alanını esirgeyen bir tarzda toplumun rûhî ve biyolojik olarak temellendirilmesini çürütmeyi böylece başarır.
Luhmann, işlemsel kapanmayı özerklik ve bir dışarıklılığın tesirinden münezzeh olma olarak anladığı için, toplum teorisinin yerleştirmeye çalıştığı toplumsal özerklik, iletişimin mutlak bağımsızlığı olarak spontanlığa ve dışarıksızlığa ve böylece olumsallığa dayanır. Luhmann, iletişimin insanlarca değil yine iletişimce sürdürüldüğünü belirledikten sonra, neyin nasıl iletişildiğinin bütünüyle olumsal olduğunu söyleyecektir. İletişim için temel ya da a priori koşul yoktur. Pekâlâ, ekonomik iletişimin ortamı olan para icad edilmemiş olabilirdi. Lâkin bugün ekonomik olmayan bir iletişimle hiç kimse hiçbir şey satın alamaz. Bir şeyi parasız alsanız bile, çalmış olsanız bile ekonomi fonksiyonunun işlemsel kapanması içinde ekonomik işlem kuruyorsunuzdur. Her sistem gibi her fonksiyon da autopoietiktir ve kendi gerçekliğine yaratır. İletişim sistemi, içinde bulundurduğu alt sistemlerle (fonksiyon) autopoietik bir bütün oluşturmadığı için ve temsil edilebilir tespit edilmiş bir gerçeklik mümkün bulunmadığı için fonksiyonlar bütünün parçaları değildir, yani autopoietik sistemler bir formel birlik oluşturmazlar. Toplum; bu fonksiyonlardan (alt-sistem) birini kaybettiğinde tamlığından bir şey kaybetmez. Bu fonksiyonların kendilerinin elemanları oldukları bir üst-sistem yoktur. Bütün alt sistemleri denetleyen yöneten bir üst sistem ya da ilke yoktur, eğer böyle bir ilke olsaydı, kısmî perspektiflerden ziyade artık perspektif olmayan bir perspektif olarak mutlak perspektiften söz edilebilirdi. Tüm resmi yansıtacak bir sosyal gerçeklik yoktur. Alt sistemler üst sistemce düzenlenmez. Eğer bu şekilde üst sisteme tâbi olsalardı, bir formel birliğe, ilkeye, ideaya, a priori sabiteye bağlı kalmış olacakları için fonksiyonlar autopoietik olmazlardı.
İletişim ya da toplum fonksiyonları kendi işlemsel kapanmaları çerçevesinde ürettikleri karmaşıklıkları içinde ve böylece gösterdikleri yüksek özelleşme içinde autopoiesislerini sürdürmek için daha gelişkin iletişim ortamlarına ihtiyaç duyarlar. Örneğin, ekonomik iletişim kendi autopoietik karakterinde sebat edebilmek için para dışında birçok finansal vasıta bulur. Bu yaratım, iletişimin olumsal karakteri içinde, olasılıksız olanın da olasıya dönüştürülmesi şeklinde işler. Bu yeni vasıtalara Luhmann “simgesel olarak genelleştirilmiş iletişim ortamı” demiştir. Bu sayede artık alıcı ve satıcı ortada para yok iken bir araya getirilebiliyordur. Ayrıca, “” belirli fonksiyonların diğerleri üzerinde evrimsel bir üstünlük sağlamasına yol açmıştır, fakat dikkat etmek gerekir ki bu eşitsizlik sistemin formel birliği tarafından ya da yönetici bir ilke tarafından verilen bir eşitsizlik değildir, tarihsel-olumsal-evrimsel bir eşitsizliktir. Ekonomi fonksiyonu din fonksiyonu aleyhine, paranın iman üzerindeki iletişimsel avantajlarından kaynaklanan bir gelişim göstermiştir .
Sosyal sistemin yegâne unsurları fonksiyonlar değildir, sosyal sistemler etkileşim ve organizasyon gibi iki kümeyi daha içerir. Herhangi bir fonksiyonca içerilmeyen, kısa süreli anarşik sosyal sistemler etkileşimler olarak adlandırılır. Etkileşimler daha çok fiziksel mevcudiyete dayanırlar. Asansörde başlayıp sonlanan bir diyalog, iki insanın fonksiyon sistemlerine geri dönmeleriyle sonuçlanır. Etkileşimler, fonksiyonların işgal etmediği bir alanda olur, bilet için sırada beklemek, otobüste oturmak, avara dolaşmak gibi oyalanmaları anlatır. Bununla birlikte etkileşimler, fonksiyonların içinde de meydana gelebilirler, pekâlâ ekonomi fonksiyonunun içinde satıcıyla ekonomik bir tarzda gevezelik etmek mümkündür. Genellikle etkileşimler, fonksiyonların üzerinde yüzdüğü bir su kütlesi gibi iken, fonksiyonlarla çok daha sıkı örülmüş bir tür sosyal sistem daha vardır, bunlar organizasyonlardır. Organizasyonlar, kararlar yoluyla kendilerini üreten sistemlerdir. Bu bakımdan karar, spesifik bir iletişim formudur. Yani kararlar iletişimdir ve nasıl iletişim kendini sürdürürse kararlar kararları sürdürür, kararlar insanlarca alınmaz. Kararların ilginç karakteristiği onların olumsallıklarını da peşi sıra sürüklemeleridir. Her karar kendisinin yerine seçilmiş başka alternatiflerin olabileceği uyarısını taşır. Bu olumsal izlenimi taşımak ödevi, ona paradoksal bir yapı verir. Bir tarafta bir karar ne kadar mecburî ve alternatifsiz olarak belirirse, daha az düzeyde bir karar karakteri arz eder, onun kararlaştırılmışlığı, mukarrer kılınmışlığı şeylerin zorunsal tarzda bir gelişiminden ayırt edilemez olur. Diğer tarafta bir karar ne ölçüde kendisini diğer alternatiflerin içinden bir alternatif olarak sunarsa o ölçüde daha az karar verilmiş, daha az mukarrer bir karar olur. Kararın her iki uçtan da tehdit edilen bu kırılganlığına bir telafi, yine sistemce oluşturulur, autopoietik tarzda oluşturulur. Karara ait bu kırılganlık pekâlâ kararın dekonstrükte edilerek organizasyonların sekteye uğramasına neden olabilecekmiş gibi görünebilir. Bununla birlikte, kararın dekonstrüksiyonu da bir karara dayanacağı için organizasyon autopoietik işlemini sürdürmüş olur. Kararın olumsallığı ve bu olumsallığa dayanan kararın bütünüyle mukarrer olmama karakterinden türeyen belirsizlik, ancak karar başka bir kararla desteklendiğinde (red ya da dekonstrüksiyon da bir desteklemedir) tüketilir. Çünkü kararı tâkip eden bir karar onun belirsizliklerini göremez, kararı tâkip eden bir karar kararı mukarrer kılar. Fakat bu sadece belirsizliği öteler, bir kararın belirsizliğini tüketen karar kendi belirsizliğini ortaya çıkarır. Bütün bu belirsizliği kuşatmak ve kararın olumsallığını hafifletmek üzere bir alternatif kararı diğerine yeğlemeye ilişkin bir temel teklif ederiz, bir karar verme kuralı seçeriz. En az riskli olanı seç, en zararsızını seç, en kolayını seç gibi bir kural belirlemeye sevk oluruz. Lakin karar verme kuralı da bir karar, tâbir-i caizse bir meta-karar olarak aynı olumsallığı ve temelsizliği taşır. Karara ait bu kırılganlık, Derrida tarafından karar verilemezlik olarak adlandırılır.
Luhmann, toplum sisteminin ve alt sistemlerinin autopoietik işleyişlerinin bağımsız ve özgür karakterini zamane politik-toplumsal değişmeleri üzerinden izlemekten kaçınmaz. Modern toplumda işlevsel farklılaşmayı tanımayan, işlevsel farklılaşmayı fonksiyonlardan (alt sistem) biri lehine bozmaya çalışan müdahaleler başarısızlığa uğrar. Luhmann’a göre, işlevsel farklılaşmanın henüz kristalize olmadığı bir zamanda bu tür hegemonik müdahaleler mümkündü, ama işlemsel kapanmanın gerçekleştiği bir dönemde, örnekse artık din bilimsel olgular için bir kanıtlayıcı kaynak olarak sunulabilir yahut din işlevsel olarak farklılaşmış politikanın ilkesi olarak iş görebilir değildir. Luhmann buna bakarak, teokratik rejimlerin düşmeye mahkûm olduğunu söyleyecektir. Doğu Avrupa’da sosyalist rejimlerin yıkılışının bu sistemlerin özgürlüksüzlüğü, yozlaşması ya da gaddarlığıyla ilişkisi yoktur; bu rejimler ekonomi fonksiyonunun politik kontrol altına alınabileceğini düşünmüşler ve işlevsel farklılaşmanın sınırlarını geçmeyi denemişlerdi. Luhmann’a göre bu rejimler uzun süre ekonomik iletişimle politik iletişim arasında yeni bir iletişim kanalının sürdürülebileceğine yanlış bir şekilde inandılar. Planlama merkezleri aslında ekonomide hiçbir zaman ne olup bittiğini bilmemişlerdi. Bununla birlikte, nasıl sistemler arası yapısal çiftler (kuplaj) mümkünse fonksiyonlar arası yapısal çiftler de mümkündür. Vergiler yoluyla politika ve ekonomi arasında, anayasa yolu ile politika ve hukuk fonksiyonları arasında yahut sözleşmeler yoluyla ekonomi ve hukuk arasında yapısal çiftler kurulur. Fonksiyonlar yekdiğerini tahriş ederler ve yankılanırlar. Bu tahriş ve yankılanma serileri daha fazla karmaşıklık yaratır. Yani politika ekonomiyi vergiler yoluyla tahriş ederken ve ekonomi buna mukabil bir yankı üretirken, ekonomi de politikayı bu yoldan tahriş eder. Bir sistemin ya da fonksiyonun diğeri üzerindeki hâkimiyetini teklif eden görüş, sadece karmaşıklığın hatalı bir tarzda basitleştirilmesine varır.
İşlevsel farklılaşma - toplumsal evrim
Luhmman’a göre, toplum bir birim değildir, dolayısıyla daha küçük birimlerden bir araya gelmiş değildir. Toplum farklardan oluşan bir farktır. Dolayısıyla sistemler teorisi birer özdeşlik olarak sistemlerin teorisi değil, sistem-çevre ayrımlarının teorisidir. Sürekli bir farkın teorisidir. Sistemin varlığından çok oluşundan söz edilebilir. Sistem böylece bir ousia (varlık ya da öz) değil, genesistir (oluş ya da hikâye), bir terminus (sınır taşı) ya da telosla (gaye, son durak) belirlenmemiş süreçtir. Sistemi olduğu şey kılan bir doğası yoktur, dolayısıyla o kendi içindeki bir kuvvete ya da kategoriye basitleştirilebilir değildir. Sistem sürekli kendisini ve çevresini yaratmak zorunda olan ve bu ayrımı yaratmak yoluyla yaşayabilen bir oluştur. Bununla birlikte sistem teorisini ve onun autopoietik işleyişinin geçerli bir örneği olan modern toplumu karakterize eden işlevsel farklılaşma toplumsal evrimin sonucudur. 16 ncı yy ila 18 inci yy arasında modern toplum yani işlevsel farklılaşmalı toplum tabakalaşmış toplumdan evrimleşmiştir. Bununla birlikte bu evrim bir ilerleme ya da gelişmeye işaret etmez. Toplum her zaman bir farktır, toplum sosyal farklılaşmadır. Sosyal evrim bir sosyal farklılaşmanın yerini başka bir sosyal farklılaşmaya bırakmasıdır. Devlet öncesi toplumlar Luhmann tarafından bölütsel farklılaşma ile nitelenen toplumlardır, bu toplumda iktidarın bir merkezi yoktur, sosyal hiyerarşi yoktur, topluluğun fertleri kendilerini akrabalık rejimi çerçevesinde tanımlarlar. Fertler arasında eşit bir farklılaşma söz konusudur. Bölütsel farklılaşmalı, demokratik kandaşlığın hâkim olduğu toplumun yerini tarihsel olarak merkez-çevre farklılaşmalı toplum alır. Eşitsizlik merkez-çevre farklılaşmasında (toplumunda) ortaya çıkar; merkez-çevre farklılaşmasıyla nitelenen toplum, kandaş topluluklarda bölütü temsil eden ailenin aşıldığı toplumlardır, merkezin kendisini merkez kıldığı bir ailenin diğerine üstün olduğu, şefin zorlayıcı iktidarının işlediği toplumlardır. Merkez-çevre farklılaşmasına dayanan toplum yerini orta zamanların tabakalaşmış farklılaşmalı toplumuna bırakmıştır. Tabakalaşmış farklılaşmalı toplumlar sıra ve mevki toplumlarıdır; bu toplumlar aristokrasi ve halk farklılaşmasına dayanırlar. 16 ncı yy ve 18 inci yy arasındaki evrimle ortaya çıkan modern toplumsa, işlevsel farklılaşma ile nitelenebilir. İşlevsel farklılaşmalı toplumlar, kandaşlık temelinde işleyen bölütsel toplumlarla eşitlikçilikleri yoluyla bir koşutluk gösterirler. İki toplum da ne bir merkez etrafında işler ne de sıra ve mevki ile farklılaşmıştır. İşlevsel farklılaşmalı toplum bölütsel toplumdan daha farklı türde eşitlikçi bir toplumdur, işlevsel farklılaşmalı toplumda fonksiyonlar eşitsizlikleri bakımından eşittirler, bütün fonksiyonlar aynı şekilde, aynı tarzda farklıdırlar.
Bölütsel farklılaşmalı (Segmentary differentiation/ Segmentäre differenzierung) toplum sisteminin alt sistemleri yapısal olarak eşittir, işlevsel farklılaşmalı sistemlerin altsistemleri ise eşit şekilde eşitsizdir. Yani modern toplumdaki eşitsizlikler, merkez-çevre farklılaşmalı toplum ve tabakalaşmış farklılaşmalı toplumdaki gibi yapısal değildir; eşitsizlik bir ilke ile ya da örüntü ile yukarıdan dayatılmış değildir. İşlevsel farklılaşmanın eşit tarzdaki eşitsizliği, tabakalaşmış farklılaşmalı toplumun yapısal eşitsizliğinden farklıdır. Tabakalaşmış farklılaşmada, farkı yöneten bir ilke vardır, bütün sosyal tabakalar bir hiyerarşinin parçasıdır, aristokrat autopoietik olarak farklılaşmaz, o vassaldan farkıyla vardır, onun kendiliği bir bağımlılıktır. Bilakis, işlevsel farklılaşmalı sistem ve altsistemler özerktirler ve autopoietiktirler, hepsi aynı tarzda farklılaşırlar, aynı tarzda kendileri olurlar, sistem-çevre farklılaşması için kurucu bir ilke yoktur, bu fark bizatihi sistemce kurulur. Örnekse, ekonomi fonksiyonu eğitimle belirli ilişkisi dolayımıyla ekonomi değildir. Eğitim de eşit (aynı) bir şekilde başka bir fonksiyonla ilişkisi nedeniyle eğitim değildir. Bu işlevsel farklılaşmalı sistemlerin eşit eşitsizliğidir. Bu eşitsizlik eşit olmasaydı, yani kurucu, düzenleyici ya da denetleyici bir ilkeyle belirlenseydi, fonksiyonlar düzenlenmiş ya da formel birliğe sahip bir bütün içinde belirlenmiş birer unsur olarak kimliklerini kazanan parçalar olurlardı. Parçanın bütünün formel birliği içindeki konumu itibarıyla tanımlandığı toplum tabakalaşmış farklılaşmalı bir toplumdur, tabakalaşmış farklılaşmalı toplum içinde kişinin yeri farklılaşmayı yöneten ilkece belirlenmiştir, aristokrat hem aristokrat hem de avam olamaz. Autopoietik olan ve dışarıdan bir ilkeyle yönetilmeyen işlevsel farklılaşmalı toplumda insanlar altsistemlere ya da fonksiyonlara özgülenebilir değildirler, kişinin sadece hukukî sistemde bulunup ekonomide bulunmaması imkânsızdır. Bu nedenle işlevsel farklılaşmalı toplumun yapıtaşları yoktur, bu toplumun insanlardan oluştuğu söylenemez. Çünkü fonksiyonlar ya da altsistemler sınırları belirlenmiş ve formal birliğe sahip bir bütün olarak toplumda bulunuyor değillerdir, insanlar da toplumda hiçbir yerdedirler. Tabakalaşmış toplumda bütüne göre konumuyla mevcut olabilen bir aristokrat, işlevsel farklılaşmalı toplumda aynı dünyayı sürdürmek isteyecek olsa bu saçma görünürdü. Aristokrat, biricik iletişimi olan aristokratça davranış ile ekonomik iletişim kuramazdı ya da aristokratik vakarıyla politik iletişim kuramazdı. İşlevsel farklılaşmalı toplum, bununla birlikte, sınıfların yok olduğunu söylüyor değildir, fakat sınıf ayrımlarının sosyal düzenin bizatihi kendisi olmadığını söylemektedir. Ya da insanların Orta Çağ'da olduklarından daha eşit oldukları söyleniyor değildir, söylenen altsistemlerin (fonksiyon/işlev) eşit olduğudur.
Küreselleşme
İşlevsel farklılaşma, bize sosyal sistemin bir dünya sistemi olduğunu gösterir. Ekonomi ekonomik olarak, hukuk hukukî olarak iletişim kuruyorken ve böylece autopoietik iken, teritoryal sınırlarla müdahaleye uğrayabilir değildir. Bununla birlikte bizatihi kendi autopoietik işleyişinin bir parçası olarak, dışarıdan bir kısıtlama ya da tesir olarak değil, teritoryal sınırları kullanan bir fonksiyon söz konusudur, bu fonksiyon politikadır. Politika kendi işleyişinin en iyi yolu olarak gördüğü için sınır çekmeyi kullanır. Politika fonksiyonun işleyişinden farklı olarak, diğer bütün fonksiyonlar küresel yayılıma sahiptirler. Sosyal sistem ve toplum sınırlarla ayrılamayacağı için, modern toplumlardan ziyade modern toplumdan söz etmek gerekir, lakin bu toplum bir bütün temsiline elverişli, bir formel birlik arz eden bütün olmaktan ziyade bir fonksiyonlar çoğulluğudur, bu küresel toplum bir küresel birlik değildir. Fonksiyonların yayılmacılığı bölgesel, dinsel ve kültürel aidiyetleri ihmal eder. Fonksiyonlar bütün eskil kimliklere karşı toptan bir kayıtsızlık içindedir. Çünkü fonksiyonlar autopoietik işlemlerini kesintiye uğratmadığı sürece her tür özgül durumu tolere edebilir. Ama bölgesel, dinsel ve kültürel aidiyeti kışkırtan tam da bu kayıtsızlıktır. Bu bölgesel dirençler, fonksiyonların nüfuzuna karşı direnirler. Bölgesel dirençlerin gayelerinden söz edilebilirse, bu gaye işlevlerin (fonksiyon) onların aidiyetlerini tahriş edemediklerini göstermektir. Bu bakımdan şiddet aşırı bir iletişim edimidir. Bu bölgesel bağlılıklar, küresel fonksiyonların önerdiğinden daha özgül ve radikal bir sosyal kimliği tercih ettiklerinin sosyal olarak tanınmasını talep etmektedirler. Fonksiyonlar işlemsel kapanmalarını, legal-illegal, ekonomi için harcama-kazanma, eğitim için geçme-kalma gibi ayrımlarla sağlamış iken, Müslüman ve Sırp gibi ayrımlara gözlerini kapamıştır. Şiddet, bir takım Müslümanların ya da Sırpların hala bir takım işlevsel olmayan ayrımları koruma ya da geri kazanma teşebbüslerinin sonucudur. Şiddet ya da sabotaj, küreselleşme tarafından ihmal edilenler tarafından üretilen bir ihmaldir. İşlevsel farklılaşmanın küreselleşmesi sadece ihmal ve karşı ihmal üretmez, bir türde sosyal dışlanma da üretir. O kadar öyle ki, toplumlar bir üstün kural olarak içerme-dışlamayı kabul etmeye meyletmektedirler. Bu tâbir-i caizse üstün kural, bir tarafta fonksiyonlara başarılı ya da başarısız bir kariyerle dâhil olmuş olanlar, diğer tarafta da fonksiyondan kovulmuş olarak hayatiyetlerini idame ettirmeye çalışan bedenler sonucunu verir. Aslında prensip olarak küresel fonksiyon sistemleri herkese açıktır; küresel toplum din ve ırk ayrımı tanıyan bir sistem değildir. Ekonominin, hukukun ve eğitimin kodları bütünüyle fonksiyoneldir, bu kodlar sınıfsal, dinsel, bölgesel yahut renge ait değildir. Görünürde hiç kimseyi politikaya girmekten ya da eğitim almaktan dışlayan bir engel yoktur. İşlevsel farklılaşmalı toplumda hiyerarşik bir ilişki yoktur, bir içleme ve dışlama ilişkisi vardır, dolayısıyla hâkimiyet ilişkilerine atıfta bulunan sömürü ve baskı gibi tanımlar açıklayıcı değildir; favelalarda sömürülecek bir şey yoktur. Fonksiyon sistemlerinin ürettiği kitlesel dışlamadır. Latin Amerika favelaları, Afganistan, Irak, Kuzey Amerika gettoları kitlesel dışlama örnekleridir. Olan biteni açıklamak maksadıyla sömürü ve baskıyı öne sürmek aslında içerisinden kurtulmanın da hayli kolay olduğu negatif ütopyalardır. Artık insanlar bir fonksiyona özgülenemeyeceği için bir fonksiyondan dışlanmak çoğu zaman diğer fonksiyonlardan da kovulmaya yol açar. Bu fonksiyonların herkes dâhil açıklığının paradoksudur. Prensipte herkes dâhildir, ama yine de kriterleri karşılamayanlar dışlanırlar. Prensipte herkes eğitilir, ama okula ulaşamayan dışlanır. Prensipte herkes ekonomidedir, ama parası olmayan dışlanır. Bu bakımdan fonksiyonel sistem kitlesel sosyal dışlama yaratır. Fonksiyonel sistemler autopoietik oldukları için bir takım iyi niyetlerle iyileştirilemezler. Bir şeylerin değiştirilebileceğine dair illüzyon politikacılar tarafından, medya tarafından ateşli bir şekilde beslenir. Aslında bütün bunlar, Luhmann’a göre, insanın en sonunda her şeye el koyup işleri yoluna sokacağı misli bir Avrupaî miti sürdürür. Güya bunun için rasyonel bir şekilde sorumluluk almak yetecektir. Sistemler teorisi nazarından bu mit, insânî kibri, amour propre’ı ya da thumos’u ödüllendiren ama yine bizatihi sistemce yönetilen bir ideolojik araçtır.
Sosyal sistemler ve rûhî sistemler, dili bir ortam olarak paylaşmakla bir yapısal çiftle (kuplaj) bağlıdır. Toplum ve akıl (zihin) sürekli bir anlaşılırlık temin ederler. Sürekli anlam üretirler. Hem zihin sistemleri hem de sosyal sistemler dünyanın anlamını üretirler. İletişim ya da toplum anlam üretir, bu toplumsal mahreçli anlam zihni tahriş(k) eder ve zihin bu toplumsal tahrikle yankılanır, tersi de doğrudur, zihnin işlemi anlam üretir ve bu üretim iletişimi (toplumu) tahriş(k) eder ve böylece iletişim bu anlamla yankılanır. Zihindeki karmaşıklaşmaya iletişimdeki bir karmaşıklaşma refakat eder. Hem zihin hem toplum gerçekliklerini yaratırlar. Anlam ve anlam ufku bütünüyle bir dışsal nedene bağlı yaratım, bir orijine referansta bulunan oluşum ya da bir bahş sayesinde açılan nitelik değildir. Anlam bütünüyle zihnin ve toplumun yaratıcılığının eseridir. Anlamın spontan ve dışarıksız (her hangi bir dışsal sabiteye göndermede bulunmayan) kavranışı ve mutlak olumsallığı, onu aktüel ve olanaklı olan arasındaki birlik içindeki farkı göstermeye iter. Anlam bir fenomen olarak, deneyime ait başka olanaklara başvuru olarak ortaya çıkar. Kavranan statüsüyle anlam merkezde durur ve onun diğer olasılıkları bir ufuk olarak sınırsal bir şekilde gösterilir. Ufuk daima olanakların ufkudur. Anlam daima bir anlam ufkunda üretilir. Zihin ancak bir olanaklar ufkunda anlam üretebilir, düşünceler ancak bir anlam bağlamına yerleştirildiklerinde anlamlı olurlar. Yine iletişim ancak bir anlam bağlamı sayesinde anlam üretebilir. Yani anlam üreticisine de daima bir şeylerin anlaşılır olması gerekir. Ancak bu ufuk bir dışarıklılık ya da bahş değildir. Anlam üreticisi sistemler, kendileri ve çevreleri arasındaki ayrımın anlamını da üreterek anlam üretirler. Sistem anlam üretmenin de anlamını üretir. Kendisi için hem o şey hem de kendi olur. Onun anlam üretmesindeki ötekine referans kendisine de döner. Bu reflexif şema onun aynıyetinin ötekiliğini gösterir. Dolayısıyla sistem ve çevre farkı, sistem tarafından üretilen fark ve sistem içinde gözlemlenen fark olarak iki kez ortaya çıkar. Luhmann’a ait öteki-referanslı (gönderimli) olmayı kendine referanslı (öz-gönderimli) olmaya eşitleyen yaklaşım, Hegelci her bilinç öz bilinçtir yaklaşımına paraleldir. Dışsal bir nesnenin bilincinde olma yetkinliğim, şeyin kendisinden ayrık olmuş olacağı öznenin kendisini fark etmesini gerektirir. Bir sistem kendisini çevresinden ayırarak kendisini ve çevresini kurar. Anlam üretmek gerçekliği üretmektir. Dünyanın anlamı ya da özü sistemlerin varlığını öncelemez. Dünya sürprizler için ölçüye alınamaz bir potansiyeldir. Sürekli olumsallıktır.
Sistemin bilişsel unsurları olarak, anlam üretimi-gözlem- bilgi üretimi aynı fenomene işaret ederler. Gözlemlemek biliş üretmektir, biliş üretmek gerçekliği üretmektir. Bunu fizik de kanıtlamaktadır, fiziksel gerçeklikleri yeni gözlem araçlarıyla gözlemlemek yeni gerçeklikler üretmektir. Luhmann gözlemciyi gerçekliğin entegral bir parçası olarak sisteme dâhil etmektedir. Gözlemlemek ediminde; gözlemleneni ve gözlemlenmeyenden ayırdığım gibi, gözlemleneni gözlemciden de ayırırım. Sürekli gözlem işlemleri ile bir sistem hem gözlemlediğini oluşturur hem de kendisini bir gözlem sistemi olarak oluşturur. Renk gözlemleyen bir sistem kendi renk spektrumunu kurar, kendi renk ayrımlarını kurar ve böylece kendi renk dünyasını kurar. Ayrıca gözlemleyici sistem; renkleri gözlemleyerek, kurduğu ayrımlar temelinde renkleri gözlemleyerek kendi işlemsel autopoiesisini de sürdürür. Dünyaya ilişkin biliş sadece gözlemleneni oluşturmaz, gözlemciyi de oluşturur. Dolayısıyla tek gerçeklik yoktur, tek bir varlık diyarı yoktur, bilişle yaratılan gerçeklikler çoğulluğu vardır.
Anlam üretimi olarak gerçekliğin üretilmesi, gözlemci olarak autopoietik sistemin kendini çevresinden ayırmakla kendisini ürettiği işlemsel kapanmanın sonucudur. Bu nedenle gözlemci, yaratılan gerçeklik üzerinde kendi gözleminin de bir faktör olduğunu hesaba katarak gözlemlemelidir. Bu şekilde gözlemin dikkati gözlem nesnesinden bizatihi gözlemin üzerine değişir; yani bu değişme gerçekliğin gözlemlenmesinden gerçekliğin gözlemlenmesinin gözlemlenmesine doğrudur. Bu birinci düzey sibernetikten ikinci düzey sibernetiğe geçiştir. İkinci düzey hiçbir şekilde birinci düzeyden daha iyi ya da kötü değildir; ikinci düzey gözlem, verilerin, özlerin ve içeriklerin ontolojik kesinliğinin kaybıyla gelen karmaşıklığa bir cevap üretmekten ibarettir. Birinci düzey gözlemin şeylerin olgusallığını tespit etmesi ve ikinci düzey gözlemde gözlemcinin gerçekliği inşa etmesi arasında bir görünüş hakikat ilişkisi yoktur; ikinci tür gözlem daha hakiki bir gözlem değildir. Zira ikinci düzey gözlem birinci düzey gözlemin birinci düzey türünde gözlemlenmesidir. Doğruluk ve hakikatlilik bu bakımdan birinci düzey gözlemler arasındaki bir rekabetin argümanıdır; ikinci düzey gözlemse doğruluk yarışının rekabet halindeki birinci düzey gözlemlerin etkisi olduğunu gösterir .
Luhmann her gözlemi bir perspektivizmle tanımlamaya geldiği için, her gözlemin bir kör noktası vardır. Gözlemci gözlemlenen ayrımı yapılarak gözlemci sistem ve çevre ayrımı yapılarak sistem autopoietik faaliyetini sürdürüyorsa, yani bu ayırıcı gözlemle sistem kendi olmayan bir şeyleri gözlemlediği bilincine varmak zorunda ise, gözlemci, gözlemci ve gözlemlenen ayrımının bir unsuru olarak kendisini bir kez daha gözlemlenen yerine koyarak yansıtamaz. Bir kere kendimi gözlemci olarak aldıktan sonra kendimi bir görünmezliğe göndermeliyim. Bir nevi transandantal egonun her bilişinde kendini bir şey olarak almak zorunda olmasının kendisini ikinci kez yansıtmasına engel olması ve böylece de kendi ilksel ilkelerine dair bir vukûfiyeti sağlamaktan eksik kalması gibi.
Gözlemlerini gözlemlemek türündeki ikinci düzey gözlem, fonksiyonların işlemlerini sürdürmede tâkip ettikleri tarzdır. Fonksiyonların özerkliği, Hegel’in özerk bireyinin tarzını tâkip eder. Politikanın odağı kendi gözlemleriyle gerçekliği tanımak gibi birinci düzeyde bir gözlemden çok, kendi gözlemlerini gözlemlemektir, dolayısıyla kamuoyu ve medya politikanın ikinci düzey gözleminin odağındadır. Ya da bilim ikinci düzey gözlem temelinde işler, yani akademik yayınlar aracılığıyla kendi gözlemini gözlemler. Gerçekten bir akademik yayının birinci düzey bir gözlemle ortaya çıkması kabul görmez, araştırmacıdan beklenen, diğerlerinin gözlemlediğini gözlemlediğini göstermesidir. Yahut sanatta uzun zamandır temsile dayanan birinci düzey gözlemin kaybolarak sanatçının diğer gözlemleri gözlemler hale gelmesinden söz edilebilir. Yine hukukta artık, doğal hukukun şeyleri otantik kendiliğinde kavramak tarzındaki gözlem iddiaları çoktan boşa düşürülmüştür, yorum, içtihat ya da öngörüler; gözlemlerin gözlemlenmesidir, yani metinlerden metinlerin üretilmesidir. Artık hukukî iletişim, davaları davanın doğasıyla yargılıyor olarak göz önüne getirilemez, hukukî iletişim olguların yasal olarak nasıl gözlemlendiğini gözlemleyerek kararlarını oluşturmaktadır. Aile üretme iletişiminde kullanılan aşk vasıtası her bir üyenin diğerleri tarafından nasıl gözlemleneceğini göz önünde bulunduran bir duruma yol açar.
Toplumsallaşma
Luhmann’a göre insanlar artık tekil ve bileşik bir kendilikle değil, bedensel, rûhî ve iletişimsel işlemlerin ve performansların karmaşık bir toplamasıyla nitelenebilir. İnsan özsel bir şekilde tanımlanamaz. Bedensel olanın iletişime katılmasına, onu mental olarak işleyen zihin yardımcı olur. Bireysel kimlik edinme süreci, dil ve anlam ortamını paylaşan zihin ve toplum sistemlerinin müşterek evrimiyle ortaya çıkar. Bu şekilde, bireysel kimliğin hem bilinçte hem de iletişimde yeri vardır. Bireysel kimlikte, hem rûhî sistemin inşası hem de sosyal sisteme dâhil olma bulunur. Rûhî ya da zihinsel sistemler, kendilerini sadece autopoietik olarak geliştirebilecekleri için kendilerine ilişkin bilinçlerini sadece öz-toplumsallaşma ile başarabilirler, yani zihnin toplumsallaşması toplum sisteminin dışarıdan ona bir müdahalesiyle değil, onun autopoietik işleyişinin sonucudur, o bu kapsamda sadece toplumla tahriş edilebilir. Bu nedenle bireysel zihinsel işlemlerin autopoietik bağımsızlığı (işlemsel kapanması) onların toplumsal bir tahrik(ş) olarak belirli bir kültürel tedarikle dolayımlanmaları nedeniyle ihlal edilmiş olmaz. Kendimizi bireyler olarak zihinsel kavrayışımızda, ruhun sosyal çevresi tarafından elverişli kılınmış bir birey semantiği içerilir. Aklın öz toplumsallaşması ve böylece iletişimin kendi kendisine doğru şekilde hitap etmeyi başarabilmesi için, sosyal sistemlerce bireye ait bir semantik sunulmuş olmalıdır. Zihin sisteminin autopoietik işlemi olarak öztoplumsallaşmayı sürdürmesine elverişli kültürel tedarik, toplum sistemi ve zihin sisteminin oluşturduğu yapısal çiftin toplum sistemi tarafında içerimleme işlemiyle temin edilir. İçerimleme bu bakımdan sosyal sistemlerin kişileri tanıyabildiği tarzın adıdır. İçerimleme yoluyla sosyal sistemler kişilere bir sosyal konum atar, bir beklenti ve korkular çerçevesi sunar. Bireyler bu çerçeve içinde kendilerini evlerinde hissederler. Bununla birlikte, içerimlemeyi zihinsel temelde gerçekleşen öztoplumsallaşma ile bağlayan bireyselliğe ait sosyal semantik zamanla dönüşür ve değişir. Sosyal sistemler teorisi perspektifinden bireyselliği tanımlamak, bireyselliğe ait semantik değişimleri analiz etmektir. Dolayısıyla bireyi incelemek, tarihsel ve olumsal semantik yapıntıları incelemektir. Çünkü bireye ait tarihsel adlar (insan, ruh, özne, birey…) iletişimdeki etkinliklerinden daha fazlasını ifade etmezler. Luhmann’ın merkezîleştirdiği sorulardan biri de tabakalaşmış farklılaşmadan işlevsel farklılaşmaya geçişte zihin-iletişim (ruh-toplum) yapısal çiftindeki değişmelerdir. Açıktır ki, tabakalaşmış sosyal farklılaşmada sosyal konum aynı zamanda bireyselliğin üretim merkezidir, bireysel kimlik dolayımsız bir şekilde bu konumla sağlanır. Bu toplumda birey, tikelliği ve özgünlüğü ile değil; doğum, mertebe ve aileye sahip olmakla tanımlanabilen spesifik parçalanamaz ve değişmez kimliklerle tanımlanır. Bu nedenle Luhmann’a göre tabakalaşmış farklılaşmalı toplumda birey, doğrudan içerimlemeyle birey olmuştur.
Buna mukabil, işlevsel farklılaşmalı toplumda içerimleme bir ölçüde paradoksaldır, bu toplumda sosyal içerme bir dışlama yoluyla temin edilir. Her sosyal içerme etkinliğinde dışlanan, transandantal öznenin dünya dışı konumudur. Bu bakımdan bireysellik artık bir bölünemezlik değil, bir yegâneliktir. Özne olarak beliren bu yeni birey, kendisini herhangi bir fonksiyonda (işlev) evinde hissedemez. İşlevsel farklılaşmalı toplumda bireyselliğe ilişkin bu yeni semantiğe Alman İdealizmi katkı sağlamıştır. O zamandan bu yana bireyi bütünün parçası ya da toplumun parçası olarak anlamak imkânsızlaşmıştır. Birey kendisini ne kılarsa kılsın ve toplum da buna nasıl katkıda bulunursa bulunsun, özne toplumun dışında kendi görüş noktasına sahiptir. Birey bütün fonksiyonlara dışsaldır, katılamaz. Bu özgül dışlama, öznenin içerilmesidir. Toplumun dışında kendilerini özne olarak oluşturan bireyler, topluma seçmen, hasta, okuyucu vd. olarak girerler. Birey kimliğini; özne olarak sosyal rollerin dışında kazanırken, toplum tarafından sağlanan çoklu fonksiyonlar yeni bir dizi kısmî içermeye izin verir. Beni diğerlerinden ayıran karakteristikler daima toplumsal olarak elverişli kılınmış olmalıdır. Dolayısıyla bugün bir sosyal fail olmak, birçok fonksiyonlarda kariyer sahibi olmaktır. Başarılı kariyer kadar başarısız kariyer de bir kimlik sağlar. Bu kariyerler topluma içerilmemizi sağlar. Bununla birlikte favelalarda yaşayanların başarısız bir kariyere dahi erişimleri yoktur. Düşük gelirli değillerdir, mezun olmama şansları dahi yoktur. Modern birey işlevsel farklılaşmaya uygun olarak geliştirdiği kariyer kimliklerinin tepesinde evrensel öznelliğini sürdürür.
Luhmann’a göre politik aktivizm
Sosyal sistemler teorisi, insanlık tarihinin ya da toplumun aşkın bir ilkesi olduğunu farz etmez, toplumu tek merkezli olarak değil, bilakis çok merkezli olarak tahayyül eder. Toplumun fethedilerek sayesinde dönüştürülebileceği bir merkezi olmadığı için, sosyal sistemler teorisi epistemolojik bir karamsarlığa varır ve dolayısıyla politik aktivizmin toplumu iyileştirme olanakları konusunda ümitsizdir. Luhmann Ekolojik İletişim kitabında toplumu iyileştirmeye yönelik aktivizmi Almanya’daki Yeşiller Partisi üzerinden ele almıştır. Bu angaje politik hareketler, insanlar sanki doğru davranmaya başladıklarında her şey yoluna girecekmiş gibi bir yanılgıya düşmekle, bir sisteme hitap ettiklerinin farkında değillerdir. Topluma doğru bu tür çağrılar, toplumun autopoietik bir sistem olduğunu ıskalamaktadır. Kuşkusuz sistemler teorisi çevresel problemler konusundaki itirazların temelsiz olduğunu söylemiyordur. Fakat bu problemlere ilişkin gözlemlerin bir sistem olarak topluma ait olduğunu hatırlatıyordur. Ekolojik işlev sistemine (fonksiyon), hukuk, eğitim, politika işlevleriyle doğrudan müdahalede bulunulamaz. Diğer fonksiyonlar sadece ekoloji fonksiyonunu tahriş(k) edebilir ve ekoloji fonksiyonu bu tahriklerle yankılanır. Fakat bu yankılar onun autopoietik işlemleridir. Ekolojik problemler bir tahriş üretmiş ve bunun politikada oluşturduğu yankı ile Yeşiller Partisi kurulmuştur. Ancak bu öncelikle Almanya’nın politik manzarasında bir değişim yaratmıştır, fakat politika ayrık bir autopoietik sistem olan ekoloji işlevi (fonksiyon) üzerinden doğrudan müdahalede bulunamayacağı için bu politik işlem çevresel bir değişme yaratmamıştır, bu parti iktidarda da bulunmuş olmasına rağmen nükleer enerji üretimi durmamıştır. Diğer taraftan politik olarak Yeşiller Partisi bir başarıdır. Bir politik etkinlik olan Yeşiller Partisi politika işlevi içinde yer almasına rağmen ekolojik etkinlikte bulunabileceğini düşünmüş olmasına rağmen, onun etkinliği politika işlevinin işlemsel kapanmasının sınırlarının içinde kalmıştır. Politika işlevindeki etkinlikler ekoloji işlevi üzerinde doğrudan tesirler üretememiş, sadece tahriklerde bulunabilmiştir.
Luhmann için kuşatıcı, genel ve her şey dâhil bir sosyal değişim mümkün değildir. Ona göre Kuzey Amerika aktivizmi işlevsel farklılaşmayı Avrupa’dan daha iyi anlamış görünür. Bu bakımdan azınlık hakları, eşcinsellerin hak arayışları işlevsel farklılaşmayı gözeten hareketlerdir. Bu tür talepler işlev sistemlerine kolayca tercüme edilebilir. Afro-Amerikalıların üniversiteye erişimini arttırmak, sınıf farklarını kaldırmaktan daha kolaydır. Afro-Amerikalıların üniversiteye erişimini arttırmak yine eğitim fonksiyonu içindeki işlemlerle kolayca başarılabilir, fakat eğitim müfredatına ekoloji dersi koymak ekoloji fonksiyonu içinde doğrudan bir tesir oluşturmayacaktır. Yani işlevsel farklılaşmayı gözeten hareketler, devrimci değil, muhafazakâr hareketlerdir, işlevsel farklılaşmayı istikrarlılaştıran ve sonsuzlaştıran hareketlerdir. Sosyal sistemler teorisi de bilim fonksiyonunda işler ve toplumu tahriş(k) eder. Fakat toplumun bununla nasıl yankılanacağı toplumun autopoietik işlemi olacaktır.
Kaynakça
- ^ (Luhmann, 1996a: 200)
- ^ Assemblage’la belirli bir ilkeye dayanamayan, dolayısıyla ait olma ve kapsama ile tanımlanabilecek bir parça-bütün ilişkisiyle kuşatılamayacak bir niteliksiz toplama kastedilmektedir.
- ^ (Moeller, 2006: 5)
- ^ (Luhmann, 2012: 33)
- ^ (Luhmann, 2012: 75)
- ^ (Luhmann, 1996b: 210)
- ^ (Moeller, 2006: 13)
- ^ (Moeller, 2006: 14)
- ^ (Moeller, 2006: 18)
- ^ (Luhmann, 2012: 59)
- ^ (Luhmann, 2012: 127)
- ^ (Luhmann, 1996b: 62)
- ^ (Moeller, 2006: 28)
- ^ (Moeller, 2006: 30-31)
- ^ (Seidl, 2004: 16)
- ^ (Luhmann, 2012: 98)
- ^ (Luhmann, 2012: 292-295)
- ^ a b (Moeller, 2006)
- ^ (Luhmann, 1997: 75-77)
- ^ (Luhmann, 1996b: 35)
- ^ (Moeller, 2006: 68)
- ^ (Moeller, 2006: 69)
- ^ (Moeller, 2006: 72)
- ^ (Moeller, 2006: 75)
- ^ (Moeller, 2006: 96)
- ^ (Moeller, 2006; 83-85)
- ^ (Moeller, 2006: 101-102)
- ^ (Moeller, 2006: 117)
- David Seidl. (2004). “Luhmann’s Theory of Autopoietic Social Systems” published presentation. Munich School of Management. Munich Business Research.
- Luhmann, N. (1996a). Protest. Frankfurt/Main: Suhrkamp.
- Luhman, N. (1996b). Social Systems. Çev. John Bcdnarz, Jr. & Dirk Baecker. ABD: Stanford University Press.
- Luhmann, N. (1997). Globalization or World Society: How to Conceive of Modern Society ? International Review of Sociology, Vol. 7, No. 1, s. 67-79.
- Luhmann, N. (2012). Theory of Society Volume 1. Çev. Rhodes Barett. ABD: Standford University Press.
- Moeller, H-G. (2006). Luhmann Explained. ABD: Open Court Publishing.
Dipnotlar
wikipedia, wiki, viki, vikipedia, oku, kitap, kütüphane, kütübhane, ara, ara bul, bul, herşey, ne arasanız burada,hikayeler, makale, kitaplar, öğren, wiki, bilgi, tarih, yukle, izle, telefon için, turk, türk, türkçe, turkce, nasıl yapılır, ne demek, nasıl, yapmak, yapılır, indir, ücretsiz, ücretsiz indir, bedava, bedava indir, mp3, video, mp4, 3gp, jpg, jpeg, gif, png, resim, müzik, şarkı, film, film, oyun, oyunlar, mobil, cep telefonu, telefon, android, ios, apple, samsung, iphone, xiomi, xiaomi, redmi, honor, oppo, nokia, sonya, mi, pc, web, computer, bilgisayar
Otopoietik sosyal sistemler teorisi Niklas Luhmann kendi toplum teorisinde herhangi bir devrimci tasariya adanmamis olmakla birlikte devrimci olan bir icerik bulur ona gore onun toplum teorisi boyle bir iddiayi tasimamakla birlikte kapitalizm tenkidine dayali bircok elestirel kuramdan daha devrimci olarak ortaya cikmaktadir Sistem teorisi AutopoiesisLuhmann in sosyal teorisinin birincil hedefi toplum teorisindeki Bati felsefi geleneginin icsel hatalarindan kaynaklanan ozcu kalintilari temizlemek ve otantik ve orijinal olarak degerlendirilen bireyin kurucu unsur olarak tasarlandigi toplum kuramlarinin hakimiyetini geriletmektir Insani gerceklik insan gibi antropolojik yahut humanist kavramlarla aciklanamaz ya da o ruhun veya bedenin tekil motivasyonlarina indirgenemez Bu isikta Luhmann in temel teorik gayretinin insani deneyimin cogullugunu belirli teorik tasarimlarin dayatilmasina feda etmeyen bir politik tasarim yaratmak oldugu gozlemlenir Luhmann insanin politik dunyasini olusturan tarihsel ufuklarin icinde kendini surduren problemleri ya da yapilari belirlemek amaciyla siradan deneyimi politik teorik tasarimlarin elinden kurtarmak misli fenomenolojist yaklasimlara meylediyor olmaktan ziyade bir duzenli birlik bir formel birlik ya da yapi olarak tasavvur edilen insani karmasik bir assemblage olarak tasarlamaya elverisli bir yeni poietik yapinti onermektedir Cunku O bu turden siradan deneyimin merkeziligine dayanan bir politik insan arayisinin yeni tarzda bir oz bulmak gudusunden baska bir sey olmadigini dusunurdu yahut insan dogasini anti humanist guya tarafsizligin sevkiyle salt bir sistemle ikame etmek de yeni bir oz arayisinin kusurlarindan munezzeh degildi Butun bu ozculuk karsiti yaklasimina ragmen Luhmann kendi teorisinin gercekligi diger yaklasimlardan daha ozsel bir sekilde kavrayabilecegi ya da tanimlayabilecegi iddiasindan kolayca sarf i nazar edemez Onun mevcut toplumun olumsalligini kanitlamaya yonelmis teorisi de belirli politik niyetlerle sevk edilmis olarak gorunmektedir Toplumu belirli bir ufku kanilar dunyasini hatta belirli bir hayat tarzini paylasan insanlar toplulugu olarak goren Platon dan uyelerinin oz korunumlari ve hazlarinin temin edilmesinin gerektigi topluluk olarak goren liberal gelenege ve hatta toplumu fertlerinin rasyonel iletisimsel eylemlerinin toplulugu olarak goren eylem kuramcilarina kadar egemen olan insan merkezci gelenek bosa dusurulmeliydi Toplumu onu karakterize eden iletisim olgusunun kurucu ayrik failleri olarak anlasilan insanlar yoluyla anlamak girisiminin sonucsuzlugu karsisinda Luhmann iletisimi birey teolojik bir cagri dolayimsiz ve baslangicsal guduler nihai insani gayeler gibi belirli kurucu unsurlarin faaliyeti olarak anlamak yerine iletisimi ve toplumu autopoietik olarak anlamayi onerdi Iletisim ve boylelikle toplum insanlarla surdurulmekten cok kendi kendini surdurmekteydi Dolayisiyla toplumun uyelerinden cok onun suregenliginden kesitler olarak olaylar vardir Bu bakimdan ornegin satin alma kendini surduren ekonomik iletisimin bir etkinligidir ya da oy atma kendini surduren politik iletisimin bir etkinligi ya da olayidir Bu durumlarda iletisim kuran insanlar degildir iletisimin kendisi iletisim kurmaktadir Dolayisiyla bir autopoietik sistem olarak iletisim sisteminden bahsetmek gerekir Kuskusuz bu sistem satin alma ve oy atma vakalarinda izlenebilecegi uzere belirli alt sistemler olarak isler yani ayni sekilde autopoietik olmak uzere ekonomik politik hukuki egitimsel vd alt sistemlerden bahsetmek mumkundur Luhmann bu alt sistemleri islevsel olarak farklilasmis modern toplumda ortaya cikan islevlere tekabuliyeti nedeniyle fonksiyon islev sistemleri olarak adlandirir Luhmann teorisini salt toplumu kavramsallastirmaya yonelmis seylerin toplumsallik ya da politik olma karakterine uygun bir teori olarak anlamaktan ziyade kendine gonderimde bulunan autopoietik sistemler temelinde her seyi anlamaya ve aciklamaya elverisli bir teorik cerceve olarak sunmaktadir Autopoietik sistem teorisi yeni bir mathesis universalis gibidir Luhmann teorisini bir superteori olarak anlamaktadir Bu dogrultuda butun her seyi kusatan yeni bir bilme duzeni olarak bilme duzenini ve duzenlerini de bilmeye elverisli bir bilme duzeni olarak autopoietik sistemler uc genosa ayrilir Bunlar canli sistemleri hucre beyin organizma ruhi sistemler bilinc sistemleri ve sosyal sistemler iletisim sistemleri dir Bu sistemlerin bir sistem olarak tanimlanabilmesine el veren onlarin yine bir sistem olan cevreye sahip olmalaridir yani sosyal sistemin cevresi canli ve ruhi sistemlerdir ve bu sistemler arasinda hicbir hiyerarsi yahut merkez yoktur Modern toplumda artik insan cok boyutlulugu biricik bir sisteme baglanmasinin imkansizligi ve toplumsal farklilasma ile ruhi sistem arasindaki yeni tahrisler nedeniyle hicbir sisteme ait degildir Insan tekil bir birlik olmadigi icin insanin bir evi yoktur Luhmann a gore insana iliskin liberal nosyon insani varligi basitlestirmektedir Iletisimin kendisini yarattigi ve surdurdugunu degil de insanlarin iletisim kurdugunu iddia eden konvansiyonel varsayim Bati metafiziginin ve Hint Avrupa dillerinin gramerinin etkisidir Bu konvansiyonel varsayim daha cok iletisim sistemleri ile ruhi ya da mental sistemler arasinda bir tekabuliyet bulur fakat bunlarin ikisi de aslinda ayrik ve autopoietik sistemlerdir Bati metafizigi her sey ucurumun esigine ilerlerken insanlarin isleri ele alip seylerin duzenini yeniden kurabilecegi yollu iyimser bir mitle gudulenmistir Antik Yunan dan bu yana Bati metafizigini tanimlayan insani etkinligin politik toplumu yeniden tasarlayabilmek dogrultusundaki oz guveni yahut kibri olmustur Bu iyimser ve curetkar inanc butun tarihi boyunca ruhi ya da mental sistemlerin hem iletisim ya da toplum sistemi hem de canli ya da beden sistemleri uzerinde dolayimsiz tesirler olusturabilecegi varsayimina dayanmistir Bu varsayim ve bu varsayimla beslenen metafizik yonelimler sadece bu humanist ya da antropolojik yaklasimin sebebi degil ayni zamanda bu humanist kibrin sonucudur Luhmann bu uzun hata doneminin ardindan toplumun ve toplumun isleyisinin onu daha en basindan asan ve yoneten ilke ve kavramlarla aciklamanin bir aciklama olmadigini toplumsal sistemin hicbir metasosyal kavrama ya da yonetici ilkeye indirgenemeyecegini onun sadece kendi autopoietik islemleri uzerinden anlasilabilecegini savunmustur Luhmann autopoietik sistem kavramini biyolog nin autopoiesis kavramindan almistir Maturano daima kendisine dissal bir urun ortaya cikaran etkinlik olarak poiesis kavramiyla oz gonderimde bulunan ve boylece kendi maksadini fiilinde iceren praxis kavramini birlestirerek autopoiesise ulastigini soylemektedir Yine biyolog Francisco Varela bir canli sistemini bizatihi kendi organizasyonunun sonucu olarak kendini surduren bir organizasyon olarak tanimlamisti enzimler enzimleri uretirdi Bir ilk muharrik neden primum moven bir dissal uretici tesir surece ickin olmayan bir form uretimden ayrik bir nihai gaye ya da bir demiurgos akl i faal ya da demiurgosun kendisinden ilhamla duzeni yeniden uretecegi idealar gereksizdi Dolayisiyla bu biyolojik yaklasim coktan gercekligi bir tasarimsal karmasiklik olarak ele almaya musaitti Her sistem kendini ve kendi gercekligini uretmekteydi bu artik gercekligi bir kusatici butun olarak tasarlayan dunyada herkes icin musterek bir anlasilabilirlik yapisi oldugunu ima eden seylerin yaratici olmayan dogal anlamlarina gondermede bulunan felsefeler icin yikici bir tenkitti Bu tenkit erken modernizm tarafindan Makyavelyen Kartezyen politik kozmolojinin Platoncu Aristotelesci bir dunya tahayyulune karsi meydan okumasinda ilan edilmisti Bu bakimdan sadece kendi silahlarina dayanarak yaratan prens ve onun ozne ardillarinin autopoietik karakterleri gercekligin bu tarzda bir kavrayisini coktan haber vermis gorunurler Musterek bir dunya yoktu gerceklik sistemik autopoiesisin etkisiydi Luhmann autopoiesisin gerektirdigi ozerkligi islemsel kapanma olarak ifade etmektedir Luhmannci sistemler geleneksel girdi cikti islemiyle nitelenen islemlerin sistemik sinirlari ihlal edebildigi geleneksel sistemlerin aksine butunuyle ozerk kendisini uretmekle kendisi ve cevresi arasindaki siniri da ureten sistemlerdir Luhmann islemsel kapanmayi hucre biliminde bulur hucrenin zarini uretmesi onun kendi organizasyonunu ve kendisini yeniden uretmesidir Yahut canli sistemleri alaninda gorulebilecegi uzere bagisiklik sistemi antijen antikor gibi sistemik sinirlari ihlal eden girdi cikti modelleriyle tanimlanmak yerine sistem ve cevresi arasinda bir alisverisi reddeden islemsel olarak kapali sistemler olarak dusunulmeye baslanmistir Islemsel kapalilik kavramsallastirmasi felsefeye ve politik felsefeye modern donusle birlikte derinlemesine nufuz edecek insani etkinligin ickin ve mutlak kurucu ve yaratici yetkinligine duyulan entelektuel guveni surdurur Islemsel kapalilik Makyavelyen prensin mutlak ozerkligi ya da Schmitt in Nasyonal Sosyalist devletinin kendi tesekkulunde Weimar Anayasasi ndan mutlak bagimsizliginin cizgilerini takip eder Dolayisiyla sistem ve cevre arasindaki dogrudan iliskilerin Luhmannci bir tarzda yasaklanmasinda ima edilen iki sistem sistem ve cevre icin de gecerli musterek bir gercekligin olmamasi yani temsil edilebilecek musterek bir gercekligin olmamasi durumu Makyavelyen prensi Kantci ozneyi Nasyonal Sosyalist devleti Derridaci metni Luhmannci sistemi vd butunuyle ozgur kilar Sistemin cevresine ait gercekligi kendisinin olusturuyor olmasi her sistemin bir digerinin cevresi olusu sistemlerin yarattigi gerceklikler arasinda surekli bir perspektivist rekabeti ortaya cikarir Fakat bu sistemler hiyerarsik olmadiklari icin Luhmann bu cogulluktan rahatsiz degildir Ayrica Luhmann ozerkligin sinirlarinin ihlal edilmesini her ne kadar yasaklamis olsa da cevredeki degismenin icsel bir cevap olusturmadigini soylememektedir Sadece bu cevabin islemsel yollardan yapildigini soylemektedir Ayrica cevrenin gercekligi sistemce yaratilmis oldugu icin cevredeki bir degismeye islemsel cevap uretmenin anlami sisteme dissal olarak gorunen butun tahriklerin aslinda onun yaratimi oldugudur Bu ise daima butunu kendine asimile eden sistemlerin rekabetini ima eder Luhmann bu perspektifler cogullugundan memnundur fakat bu memnuniyet onun kendi perspektifinin nasil diger perspektiflerin hakikatini boyle kusatici bir sekilde kavrayabildigi sorusunu bertaraf etmez Bu problem karsisinda O kendi kapsayici teorisinin super teori evrensel degil fakat olumsal oldugunu iddia ettiginde bu kez neden onun teorisine baglanim gostermek gerektigi supheli kalir Butun sistemler icin musterek bir cevre yoktur bir sistem kendisini sistem olarak olustururken cevreyi kavrayisini da olusturur Dolayisiyla dogada bir duzen degil kaos vardir gerceklik her bir durumda ozgul olan sistem cevre tasarimlarinin cogullugudur gerceklik perspektivizmdir Islemsel kapanmanin ozerk isleyisine ornek vermek gerekirse bir canli sistemi olarak beyin goz onune getirilebilir Fakat bilindigi gibi beyin bir sistem olarak islemsel kapanma ile nitelenebilirse de goz yoluyla disaridan tahrik s edilmelidir fotokimyasal olarak kiskirtilmalidir Bununla birlikte Luhmann a gore bu sistemin cevre ile iliski kurmasi degildir bu bir disarikliliga basvuru olarak ozerkligi lekelemez Goz orada olani gormez o bir stimulus u kendi tarzinda alir ve icsel sistemik bir karmasiklik insa eder Bu Kantci askin oznenin olumsal ve ampirik veriler karsisindaki entelektuel islemine benzerlik gosterir bir stimulus un disarikliligin bir stimulus olarak alinmasi onun ozne tarafindan boyle alinmasiyla kosulludur Islemsel kapanma sistemin kendisini ve cevresini yaratmak bakimindan Kantci spontanlik gibi isler sistemik islemlerin ozerk karakteriyse aklin teorik etkinliginin formalist ozgurlugunu takip eder Daha once vurgulandigi gibi Luhmann icin musterek nesnel bir gerceklik aramak anlamsizdir kimin hangi gozun dunyayi daha iyi gordugu sorusu gecersiz bir sorudur Ancak hangi gozun dunyayi daha iyi gordugu sorusunun gecersizligini goren bir goz aslinda daha iyi gordugu iddiasini tasimaz mi Luhmann en derin hakikate vukufiyetini hicbir sekilde tarihin istisnai bir momentinde tamamlanacak evrensel bir bilmeye atifla ya da kendi olumsal bilisinin evrenselligini retro aktif bir tarzda gostermeye yonelik Hegelci bir mantikla aciklamak istemediginden Nietzsche nin bile isteye bir mit uretmesi gibi kolayca elden cikarilabilecek bir hakikati bile isteye teklif eder Islemsel kapanmanin kesinlikle sistemik sinirlari ihlal etmeyen bir tarzda cevresel degismelere cevap urettigi soylendikten sonra uc sistemin kendi aralarindaki yapisal iliskiler onem kazanir Luhmann iletisim sisteminin toplum sistemi ruh sistemiyle zihin sistemi bir cift yapisal kuplaj olusturdugunu soylemektedir Bu ciftin kendisi de yapisal bir tarzda beden ya da yasam canli sistemleriyle bir cift olusturmaktadir Ruh sistemi ve toplum sistemi yekdigerinin cevresini olusturan ciftlerdir Bunlarin yekdigeri icin tahrik tahris olusturabildigi ortam dildir Iletisim ve zihin birbirlerini dil ortami uzerinden tahris ederler Bir sistem tarafindan tahrik olarak alinan ve kendi islemsel kapanmasi icinde karmasikligin artisiyla sonuclanan surec bir yapisal cift olusturan zihin sistemi ve toplum sistemi arasinda da faaldir Aslinda zihin de iletisim de kendi islemsel kapanmalarindan taviz vermezler sadece birbirlerini tahris ederler ve karsilikli olarak karmasiklasirlar Zihin ya da bilinc sistemi iletisim sistemiyle toplum sistemi bir cift olusturmus olsa da canli sistemi bilinc sistemi uzerinde tahris olusturabilir bilinc de canli sistemi tarafindan tahris edilmesi nedeniyle cift olusturdugu iletisimsel sistemi tahris eder Bir takim bedensel duyumlar bilincin islemsel kapanmasi kapsaminda duygu ve dusunceler olarak tercume edilir ve bu duygu ve dusunceler iletisimi ve toplumu tahris eder Dolayisiyla iletisimle yapisal bir cift olusturan zihin yasamsal sistemin canli sistemi dogrudan toplumsal sistemi tahris etmesi onunde bir filtre gibi isler Bilinc ise iki sistemden iki cevresinden de de tahris olur iki sistemden de bilgi uretebilir Daha once soylendigi gibi sistemler birbirlerini tahris edebilirler ama nihayetinde kendi islemlerini uretirler Luhmannci sosyal teori niyetine gayet uygun sekilde toplumdan kendi sistemik alanini esirgeyen bir tarzda toplumun ruhi ve biyolojik olarak temellendirilmesini curutmeyi boylece basarir Luhmann islemsel kapanmayi ozerklik ve bir disarikliligin tesirinden munezzeh olma olarak anladigi icin toplum teorisinin yerlestirmeye calistigi toplumsal ozerklik iletisimin mutlak bagimsizligi olarak spontanliga ve disariksizliga ve boylece olumsalliga dayanir Luhmann iletisimin insanlarca degil yine iletisimce surduruldugunu belirledikten sonra neyin nasil iletisildiginin butunuyle olumsal oldugunu soyleyecektir Iletisim icin temel ya da a priori kosul yoktur Pekala ekonomik iletisimin ortami olan para icad edilmemis olabilirdi Lakin bugun ekonomik olmayan bir iletisimle hic kimse hicbir sey satin alamaz Bir seyi parasiz alsaniz bile calmis olsaniz bile ekonomi fonksiyonunun islemsel kapanmasi icinde ekonomik islem kuruyorsunuzdur Her sistem gibi her fonksiyon da autopoietiktir ve kendi gercekligine yaratir Iletisim sistemi icinde bulundurdugu alt sistemlerle fonksiyon autopoietik bir butun olusturmadigi icin ve temsil edilebilir tespit edilmis bir gerceklik mumkun bulunmadigi icin fonksiyonlar butunun parcalari degildir yani autopoietik sistemler bir formel birlik olusturmazlar Toplum bu fonksiyonlardan alt sistem birini kaybettiginde tamligindan bir sey kaybetmez Bu fonksiyonlarin kendilerinin elemanlari olduklari bir ust sistem yoktur Butun alt sistemleri denetleyen yoneten bir ust sistem ya da ilke yoktur eger boyle bir ilke olsaydi kismi perspektiflerden ziyade artik perspektif olmayan bir perspektif olarak mutlak perspektiften soz edilebilirdi Tum resmi yansitacak bir sosyal gerceklik yoktur Alt sistemler ust sistemce duzenlenmez Eger bu sekilde ust sisteme tabi olsalardi bir formel birlige ilkeye ideaya a priori sabiteye bagli kalmis olacaklari icin fonksiyonlar autopoietik olmazlardi Iletisim ya da toplum fonksiyonlari kendi islemsel kapanmalari cercevesinde urettikleri karmasikliklari icinde ve boylece gosterdikleri yuksek ozellesme icinde autopoiesislerini surdurmek icin daha geliskin iletisim ortamlarina ihtiyac duyarlar Ornegin ekonomik iletisim kendi autopoietik karakterinde sebat edebilmek icin para disinda bircok finansal vasita bulur Bu yaratim iletisimin olumsal karakteri icinde olasiliksiz olanin da olasiya donusturulmesi seklinde isler Bu yeni vasitalara Luhmann simgesel olarak genellestirilmis iletisim ortami demistir Bu sayede artik alici ve satici ortada para yok iken bir araya getirilebiliyordur Ayrica belirli fonksiyonlarin digerleri uzerinde evrimsel bir ustunluk saglamasina yol acmistir fakat dikkat etmek gerekir ki bu esitsizlik sistemin formel birligi tarafindan ya da yonetici bir ilke tarafindan verilen bir esitsizlik degildir tarihsel olumsal evrimsel bir esitsizliktir Ekonomi fonksiyonu din fonksiyonu aleyhine paranin iman uzerindeki iletisimsel avantajlarindan kaynaklanan bir gelisim gostermistir Sosyal sistemin yegane unsurlari fonksiyonlar degildir sosyal sistemler etkilesim ve organizasyon gibi iki kumeyi daha icerir Herhangi bir fonksiyonca icerilmeyen kisa sureli anarsik sosyal sistemler etkilesimler olarak adlandirilir Etkilesimler daha cok fiziksel mevcudiyete dayanirlar Asansorde baslayip sonlanan bir diyalog iki insanin fonksiyon sistemlerine geri donmeleriyle sonuclanir Etkilesimler fonksiyonlarin isgal etmedigi bir alanda olur bilet icin sirada beklemek otobuste oturmak avara dolasmak gibi oyalanmalari anlatir Bununla birlikte etkilesimler fonksiyonlarin icinde de meydana gelebilirler pekala ekonomi fonksiyonunun icinde saticiyla ekonomik bir tarzda gevezelik etmek mumkundur Genellikle etkilesimler fonksiyonlarin uzerinde yuzdugu bir su kutlesi gibi iken fonksiyonlarla cok daha siki orulmus bir tur sosyal sistem daha vardir bunlar organizasyonlardir Organizasyonlar kararlar yoluyla kendilerini ureten sistemlerdir Bu bakimdan karar spesifik bir iletisim formudur Yani kararlar iletisimdir ve nasil iletisim kendini surdururse kararlar kararlari surdurur kararlar insanlarca alinmaz Kararlarin ilginc karakteristigi onlarin olumsalliklarini da pesi sira suruklemeleridir Her karar kendisinin yerine secilmis baska alternatiflerin olabilecegi uyarisini tasir Bu olumsal izlenimi tasimak odevi ona paradoksal bir yapi verir Bir tarafta bir karar ne kadar mecburi ve alternatifsiz olarak belirirse daha az duzeyde bir karar karakteri arz eder onun kararlastirilmisligi mukarrer kilinmisligi seylerin zorunsal tarzda bir gelisiminden ayirt edilemez olur Diger tarafta bir karar ne olcude kendisini diger alternatiflerin icinden bir alternatif olarak sunarsa o olcude daha az karar verilmis daha az mukarrer bir karar olur Kararin her iki uctan da tehdit edilen bu kirilganligina bir telafi yine sistemce olusturulur autopoietik tarzda olusturulur Karara ait bu kirilganlik pekala kararin dekonstrukte edilerek organizasyonlarin sekteye ugramasina neden olabilecekmis gibi gorunebilir Bununla birlikte kararin dekonstruksiyonu da bir karara dayanacagi icin organizasyon autopoietik islemini surdurmus olur Kararin olumsalligi ve bu olumsalliga dayanan kararin butunuyle mukarrer olmama karakterinden tureyen belirsizlik ancak karar baska bir kararla desteklendiginde red ya da dekonstruksiyon da bir desteklemedir tuketilir Cunku karari takip eden bir karar onun belirsizliklerini goremez karari takip eden bir karar karari mukarrer kilar Fakat bu sadece belirsizligi oteler bir kararin belirsizligini tuketen karar kendi belirsizligini ortaya cikarir Butun bu belirsizligi kusatmak ve kararin olumsalligini hafifletmek uzere bir alternatif karari digerine yeglemeye iliskin bir temel teklif ederiz bir karar verme kurali seceriz En az riskli olani sec en zararsizini sec en kolayini sec gibi bir kural belirlemeye sevk oluruz Lakin karar verme kurali da bir karar tabir i caizse bir meta karar olarak ayni olumsalligi ve temelsizligi tasir Karara ait bu kirilganlik Derrida tarafindan karar verilemezlik olarak adlandirilir Luhmann toplum sisteminin ve alt sistemlerinin autopoietik isleyislerinin bagimsiz ve ozgur karakterini zamane politik toplumsal degismeleri uzerinden izlemekten kacinmaz Modern toplumda islevsel farklilasmayi tanimayan islevsel farklilasmayi fonksiyonlardan alt sistem biri lehine bozmaya calisan mudahaleler basarisizliga ugrar Luhmann a gore islevsel farklilasmanin henuz kristalize olmadigi bir zamanda bu tur hegemonik mudahaleler mumkundu ama islemsel kapanmanin gerceklestigi bir donemde ornekse artik din bilimsel olgular icin bir kanitlayici kaynak olarak sunulabilir yahut din islevsel olarak farklilasmis politikanin ilkesi olarak is gorebilir degildir Luhmann buna bakarak teokratik rejimlerin dusmeye mahkum oldugunu soyleyecektir Dogu Avrupa da sosyalist rejimlerin yikilisinin bu sistemlerin ozgurluksuzlugu yozlasmasi ya da gaddarligiyla iliskisi yoktur bu rejimler ekonomi fonksiyonunun politik kontrol altina alinabilecegini dusunmusler ve islevsel farklilasmanin sinirlarini gecmeyi denemislerdi Luhmann a gore bu rejimler uzun sure ekonomik iletisimle politik iletisim arasinda yeni bir iletisim kanalinin surdurulebilecegine yanlis bir sekilde inandilar Planlama merkezleri aslinda ekonomide hicbir zaman ne olup bittigini bilmemislerdi Bununla birlikte nasil sistemler arasi yapisal ciftler kuplaj mumkunse fonksiyonlar arasi yapisal ciftler de mumkundur Vergiler yoluyla politika ve ekonomi arasinda anayasa yolu ile politika ve hukuk fonksiyonlari arasinda yahut sozlesmeler yoluyla ekonomi ve hukuk arasinda yapisal ciftler kurulur Fonksiyonlar yekdigerini tahris ederler ve yankilanirlar Bu tahris ve yankilanma serileri daha fazla karmasiklik yaratir Yani politika ekonomiyi vergiler yoluyla tahris ederken ve ekonomi buna mukabil bir yanki uretirken ekonomi de politikayi bu yoldan tahris eder Bir sistemin ya da fonksiyonun digeri uzerindeki hakimiyetini teklif eden gorus sadece karmasikligin hatali bir tarzda basitlestirilmesine varir Islevsel farklilasma toplumsal evrimLuhmman a gore toplum bir birim degildir dolayisiyla daha kucuk birimlerden bir araya gelmis degildir Toplum farklardan olusan bir farktir Dolayisiyla sistemler teorisi birer ozdeslik olarak sistemlerin teorisi degil sistem cevre ayrimlarinin teorisidir Surekli bir farkin teorisidir Sistemin varligindan cok olusundan soz edilebilir Sistem boylece bir ousia varlik ya da oz degil genesistir olus ya da hikaye bir terminus sinir tasi ya da telosla gaye son durak belirlenmemis surectir Sistemi oldugu sey kilan bir dogasi yoktur dolayisiyla o kendi icindeki bir kuvvete ya da kategoriye basitlestirilebilir degildir Sistem surekli kendisini ve cevresini yaratmak zorunda olan ve bu ayrimi yaratmak yoluyla yasayabilen bir olustur Bununla birlikte sistem teorisini ve onun autopoietik isleyisinin gecerli bir ornegi olan modern toplumu karakterize eden islevsel farklilasma toplumsal evrimin sonucudur 16 nci yy ila 18 inci yy arasinda modern toplum yani islevsel farklilasmali toplum tabakalasmis toplumdan evrimlesmistir Bununla birlikte bu evrim bir ilerleme ya da gelismeye isaret etmez Toplum her zaman bir farktir toplum sosyal farklilasmadir Sosyal evrim bir sosyal farklilasmanin yerini baska bir sosyal farklilasmaya birakmasidir Devlet oncesi toplumlar Luhmann tarafindan bolutsel farklilasma ile nitelenen toplumlardir bu toplumda iktidarin bir merkezi yoktur sosyal hiyerarsi yoktur toplulugun fertleri kendilerini akrabalik rejimi cercevesinde tanimlarlar Fertler arasinda esit bir farklilasma soz konusudur Bolutsel farklilasmali demokratik kandasligin hakim oldugu toplumun yerini tarihsel olarak merkez cevre farklilasmali toplum alir Esitsizlik merkez cevre farklilasmasinda toplumunda ortaya cikar merkez cevre farklilasmasiyla nitelenen toplum kandas topluluklarda bolutu temsil eden ailenin asildigi toplumlardir merkezin kendisini merkez kildigi bir ailenin digerine ustun oldugu sefin zorlayici iktidarinin isledigi toplumlardir Merkez cevre farklilasmasina dayanan toplum yerini orta zamanlarin tabakalasmis farklilasmali toplumuna birakmistir Tabakalasmis farklilasmali toplumlar sira ve mevki toplumlaridir bu toplumlar aristokrasi ve halk farklilasmasina dayanirlar 16 nci yy ve 18 inci yy arasindaki evrimle ortaya cikan modern toplumsa islevsel farklilasma ile nitelenebilir Islevsel farklilasmali toplumlar kandaslik temelinde isleyen bolutsel toplumlarla esitlikcilikleri yoluyla bir kosutluk gosterirler Iki toplum da ne bir merkez etrafinda isler ne de sira ve mevki ile farklilasmistir Islevsel farklilasmali toplum bolutsel toplumdan daha farkli turde esitlikci bir toplumdur islevsel farklilasmali toplumda fonksiyonlar esitsizlikleri bakimindan esittirler butun fonksiyonlar ayni sekilde ayni tarzda farklidirlar Bolutsel farklilasmali Segmentary differentiation Segmentare differenzierung toplum sisteminin alt sistemleri yapisal olarak esittir islevsel farklilasmali sistemlerin altsistemleri ise esit sekilde esitsizdir Yani modern toplumdaki esitsizlikler merkez cevre farklilasmali toplum ve tabakalasmis farklilasmali toplumdaki gibi yapisal degildir esitsizlik bir ilke ile ya da oruntu ile yukaridan dayatilmis degildir Islevsel farklilasmanin esit tarzdaki esitsizligi tabakalasmis farklilasmali toplumun yapisal esitsizliginden farklidir Tabakalasmis farklilasmada farki yoneten bir ilke vardir butun sosyal tabakalar bir hiyerarsinin parcasidir aristokrat autopoietik olarak farklilasmaz o vassaldan farkiyla vardir onun kendiligi bir bagimliliktir Bilakis islevsel farklilasmali sistem ve altsistemler ozerktirler ve autopoietiktirler hepsi ayni tarzda farklilasirlar ayni tarzda kendileri olurlar sistem cevre farklilasmasi icin kurucu bir ilke yoktur bu fark bizatihi sistemce kurulur Ornekse ekonomi fonksiyonu egitimle belirli iliskisi dolayimiyla ekonomi degildir Egitim de esit ayni bir sekilde baska bir fonksiyonla iliskisi nedeniyle egitim degildir Bu islevsel farklilasmali sistemlerin esit esitsizligidir Bu esitsizlik esit olmasaydi yani kurucu duzenleyici ya da denetleyici bir ilkeyle belirlenseydi fonksiyonlar duzenlenmis ya da formel birlige sahip bir butun icinde belirlenmis birer unsur olarak kimliklerini kazanan parcalar olurlardi Parcanin butunun formel birligi icindeki konumu itibariyla tanimlandigi toplum tabakalasmis farklilasmali bir toplumdur tabakalasmis farklilasmali toplum icinde kisinin yeri farklilasmayi yoneten ilkece belirlenmistir aristokrat hem aristokrat hem de avam olamaz Autopoietik olan ve disaridan bir ilkeyle yonetilmeyen islevsel farklilasmali toplumda insanlar altsistemlere ya da fonksiyonlara ozgulenebilir degildirler kisinin sadece hukuki sistemde bulunup ekonomide bulunmamasi imkansizdir Bu nedenle islevsel farklilasmali toplumun yapitaslari yoktur bu toplumun insanlardan olustugu soylenemez Cunku fonksiyonlar ya da altsistemler sinirlari belirlenmis ve formal birlige sahip bir butun olarak toplumda bulunuyor degillerdir insanlar da toplumda hicbir yerdedirler Tabakalasmis toplumda butune gore konumuyla mevcut olabilen bir aristokrat islevsel farklilasmali toplumda ayni dunyayi surdurmek isteyecek olsa bu sacma gorunurdu Aristokrat biricik iletisimi olan aristokratca davranis ile ekonomik iletisim kuramazdi ya da aristokratik vakariyla politik iletisim kuramazdi Islevsel farklilasmali toplum bununla birlikte siniflarin yok oldugunu soyluyor degildir fakat sinif ayrimlarinin sosyal duzenin bizatihi kendisi olmadigini soylemektedir Ya da insanlarin Orta Cag da olduklarindan daha esit olduklari soyleniyor degildir soylenen altsistemlerin fonksiyon islev esit oldugudur KuresellesmeIslevsel farklilasma bize sosyal sistemin bir dunya sistemi oldugunu gosterir Ekonomi ekonomik olarak hukuk hukuki olarak iletisim kuruyorken ve boylece autopoietik iken teritoryal sinirlarla mudahaleye ugrayabilir degildir Bununla birlikte bizatihi kendi autopoietik isleyisinin bir parcasi olarak disaridan bir kisitlama ya da tesir olarak degil teritoryal sinirlari kullanan bir fonksiyon soz konusudur bu fonksiyon politikadir Politika kendi isleyisinin en iyi yolu olarak gordugu icin sinir cekmeyi kullanir Politika fonksiyonun isleyisinden farkli olarak diger butun fonksiyonlar kuresel yayilima sahiptirler Sosyal sistem ve toplum sinirlarla ayrilamayacagi icin modern toplumlardan ziyade modern toplumdan soz etmek gerekir lakin bu toplum bir butun temsiline elverisli bir formel birlik arz eden butun olmaktan ziyade bir fonksiyonlar cogullugudur bu kuresel toplum bir kuresel birlik degildir Fonksiyonlarin yayilmaciligi bolgesel dinsel ve kulturel aidiyetleri ihmal eder Fonksiyonlar butun eskil kimliklere karsi toptan bir kayitsizlik icindedir Cunku fonksiyonlar autopoietik islemlerini kesintiye ugratmadigi surece her tur ozgul durumu tolere edebilir Ama bolgesel dinsel ve kulturel aidiyeti kiskirtan tam da bu kayitsizliktir Bu bolgesel direncler fonksiyonlarin nufuzuna karsi direnirler Bolgesel direnclerin gayelerinden soz edilebilirse bu gaye islevlerin fonksiyon onlarin aidiyetlerini tahris edemediklerini gostermektir Bu bakimdan siddet asiri bir iletisim edimidir Bu bolgesel bagliliklar kuresel fonksiyonlarin onerdiginden daha ozgul ve radikal bir sosyal kimligi tercih ettiklerinin sosyal olarak taninmasini talep etmektedirler Fonksiyonlar islemsel kapanmalarini legal illegal ekonomi icin harcama kazanma egitim icin gecme kalma gibi ayrimlarla saglamis iken Musluman ve Sirp gibi ayrimlara gozlerini kapamistir Siddet bir takim Muslumanlarin ya da Sirplarin hala bir takim islevsel olmayan ayrimlari koruma ya da geri kazanma tesebbuslerinin sonucudur Siddet ya da sabotaj kuresellesme tarafindan ihmal edilenler tarafindan uretilen bir ihmaldir Islevsel farklilasmanin kuresellesmesi sadece ihmal ve karsi ihmal uretmez bir turde sosyal dislanma da uretir O kadar oyle ki toplumlar bir ustun kural olarak icerme dislamayi kabul etmeye meyletmektedirler Bu tabir i caizse ustun kural bir tarafta fonksiyonlara basarili ya da basarisiz bir kariyerle dahil olmus olanlar diger tarafta da fonksiyondan kovulmus olarak hayatiyetlerini idame ettirmeye calisan bedenler sonucunu verir Aslinda prensip olarak kuresel fonksiyon sistemleri herkese aciktir kuresel toplum din ve irk ayrimi taniyan bir sistem degildir Ekonominin hukukun ve egitimin kodlari butunuyle fonksiyoneldir bu kodlar sinifsal dinsel bolgesel yahut renge ait degildir Gorunurde hic kimseyi politikaya girmekten ya da egitim almaktan dislayan bir engel yoktur Islevsel farklilasmali toplumda hiyerarsik bir iliski yoktur bir icleme ve dislama iliskisi vardir dolayisiyla hakimiyet iliskilerine atifta bulunan somuru ve baski gibi tanimlar aciklayici degildir favelalarda somurulecek bir sey yoktur Fonksiyon sistemlerinin urettigi kitlesel dislamadir Latin Amerika favelalari Afganistan Irak Kuzey Amerika gettolari kitlesel dislama ornekleridir Olan biteni aciklamak maksadiyla somuru ve baskiyi one surmek aslinda icerisinden kurtulmanin da hayli kolay oldugu negatif utopyalardir Artik insanlar bir fonksiyona ozgulenemeyecegi icin bir fonksiyondan dislanmak cogu zaman diger fonksiyonlardan da kovulmaya yol acar Bu fonksiyonlarin herkes dahil acikliginin paradoksudur Prensipte herkes dahildir ama yine de kriterleri karsilamayanlar dislanirlar Prensipte herkes egitilir ama okula ulasamayan dislanir Prensipte herkes ekonomidedir ama parasi olmayan dislanir Bu bakimdan fonksiyonel sistem kitlesel sosyal dislama yaratir Fonksiyonel sistemler autopoietik olduklari icin bir takim iyi niyetlerle iyilestirilemezler Bir seylerin degistirilebilecegine dair illuzyon politikacilar tarafindan medya tarafindan atesli bir sekilde beslenir Aslinda butun bunlar Luhmann a gore insanin en sonunda her seye el koyup isleri yoluna sokacagi misli bir Avrupai miti surdurur Guya bunun icin rasyonel bir sekilde sorumluluk almak yetecektir Sistemler teorisi nazarindan bu mit insani kibri amour propre i ya da thumos u odullendiren ama yine bizatihi sistemce yonetilen bir ideolojik aractir Sosyal sistemler ve ruhi sistemler dili bir ortam olarak paylasmakla bir yapisal ciftle kuplaj baglidir Toplum ve akil zihin surekli bir anlasilirlik temin ederler Surekli anlam uretirler Hem zihin sistemleri hem de sosyal sistemler dunyanin anlamini uretirler Iletisim ya da toplum anlam uretir bu toplumsal mahrecli anlam zihni tahris k eder ve zihin bu toplumsal tahrikle yankilanir tersi de dogrudur zihnin islemi anlam uretir ve bu uretim iletisimi toplumu tahris k eder ve boylece iletisim bu anlamla yankilanir Zihindeki karmasiklasmaya iletisimdeki bir karmasiklasma refakat eder Hem zihin hem toplum gercekliklerini yaratirlar Anlam ve anlam ufku butunuyle bir dissal nedene bagli yaratim bir orijine referansta bulunan olusum ya da bir bahs sayesinde acilan nitelik degildir Anlam butunuyle zihnin ve toplumun yaraticiliginin eseridir Anlamin spontan ve disariksiz her hangi bir dissal sabiteye gondermede bulunmayan kavranisi ve mutlak olumsalligi onu aktuel ve olanakli olan arasindaki birlik icindeki farki gostermeye iter Anlam bir fenomen olarak deneyime ait baska olanaklara basvuru olarak ortaya cikar Kavranan statusuyle anlam merkezde durur ve onun diger olasiliklari bir ufuk olarak sinirsal bir sekilde gosterilir Ufuk daima olanaklarin ufkudur Anlam daima bir anlam ufkunda uretilir Zihin ancak bir olanaklar ufkunda anlam uretebilir dusunceler ancak bir anlam baglamina yerlestirildiklerinde anlamli olurlar Yine iletisim ancak bir anlam baglami sayesinde anlam uretebilir Yani anlam ureticisine de daima bir seylerin anlasilir olmasi gerekir Ancak bu ufuk bir disariklilik ya da bahs degildir Anlam ureticisi sistemler kendileri ve cevreleri arasindaki ayrimin anlamini da ureterek anlam uretirler Sistem anlam uretmenin de anlamini uretir Kendisi icin hem o sey hem de kendi olur Onun anlam uretmesindeki otekine referans kendisine de doner Bu reflexif sema onun ayniyetinin otekiligini gosterir Dolayisiyla sistem ve cevre farki sistem tarafindan uretilen fark ve sistem icinde gozlemlenen fark olarak iki kez ortaya cikar Luhmann a ait oteki referansli gonderimli olmayi kendine referansli oz gonderimli olmaya esitleyen yaklasim Hegelci her bilinc oz bilinctir yaklasimina paraleldir Dissal bir nesnenin bilincinde olma yetkinligim seyin kendisinden ayrik olmus olacagi oznenin kendisini fark etmesini gerektirir Bir sistem kendisini cevresinden ayirarak kendisini ve cevresini kurar Anlam uretmek gercekligi uretmektir Dunyanin anlami ya da ozu sistemlerin varligini oncelemez Dunya surprizler icin olcuye alinamaz bir potansiyeldir Surekli olumsalliktir Sistemin bilissel unsurlari olarak anlam uretimi gozlem bilgi uretimi ayni fenomene isaret ederler Gozlemlemek bilis uretmektir bilis uretmek gercekligi uretmektir Bunu fizik de kanitlamaktadir fiziksel gerceklikleri yeni gozlem araclariyla gozlemlemek yeni gerceklikler uretmektir Luhmann gozlemciyi gercekligin entegral bir parcasi olarak sisteme dahil etmektedir Gozlemlemek ediminde gozlemleneni ve gozlemlenmeyenden ayirdigim gibi gozlemleneni gozlemciden de ayiririm Surekli gozlem islemleri ile bir sistem hem gozlemledigini olusturur hem de kendisini bir gozlem sistemi olarak olusturur Renk gozlemleyen bir sistem kendi renk spektrumunu kurar kendi renk ayrimlarini kurar ve boylece kendi renk dunyasini kurar Ayrica gozlemleyici sistem renkleri gozlemleyerek kurdugu ayrimlar temelinde renkleri gozlemleyerek kendi islemsel autopoiesisini de surdurur Dunyaya iliskin bilis sadece gozlemleneni olusturmaz gozlemciyi de olusturur Dolayisiyla tek gerceklik yoktur tek bir varlik diyari yoktur bilisle yaratilan gerceklikler cogullugu vardir Anlam uretimi olarak gercekligin uretilmesi gozlemci olarak autopoietik sistemin kendini cevresinden ayirmakla kendisini urettigi islemsel kapanmanin sonucudur Bu nedenle gozlemci yaratilan gerceklik uzerinde kendi gozleminin de bir faktor oldugunu hesaba katarak gozlemlemelidir Bu sekilde gozlemin dikkati gozlem nesnesinden bizatihi gozlemin uzerine degisir yani bu degisme gercekligin gozlemlenmesinden gercekligin gozlemlenmesinin gozlemlenmesine dogrudur Bu birinci duzey sibernetikten ikinci duzey sibernetige gecistir Ikinci duzey hicbir sekilde birinci duzeyden daha iyi ya da kotu degildir ikinci duzey gozlem verilerin ozlerin ve iceriklerin ontolojik kesinliginin kaybiyla gelen karmasikliga bir cevap uretmekten ibarettir Birinci duzey gozlemin seylerin olgusalligini tespit etmesi ve ikinci duzey gozlemde gozlemcinin gercekligi insa etmesi arasinda bir gorunus hakikat iliskisi yoktur ikinci tur gozlem daha hakiki bir gozlem degildir Zira ikinci duzey gozlem birinci duzey gozlemin birinci duzey turunde gozlemlenmesidir Dogruluk ve hakikatlilik bu bakimdan birinci duzey gozlemler arasindaki bir rekabetin argumanidir ikinci duzey gozlemse dogruluk yarisinin rekabet halindeki birinci duzey gozlemlerin etkisi oldugunu gosterir Luhmann her gozlemi bir perspektivizmle tanimlamaya geldigi icin her gozlemin bir kor noktasi vardir Gozlemci gozlemlenen ayrimi yapilarak gozlemci sistem ve cevre ayrimi yapilarak sistem autopoietik faaliyetini surduruyorsa yani bu ayirici gozlemle sistem kendi olmayan bir seyleri gozlemledigi bilincine varmak zorunda ise gozlemci gozlemci ve gozlemlenen ayriminin bir unsuru olarak kendisini bir kez daha gozlemlenen yerine koyarak yansitamaz Bir kere kendimi gozlemci olarak aldiktan sonra kendimi bir gorunmezlige gondermeliyim Bir nevi transandantal egonun her bilisinde kendini bir sey olarak almak zorunda olmasinin kendisini ikinci kez yansitmasina engel olmasi ve boylece de kendi ilksel ilkelerine dair bir vukufiyeti saglamaktan eksik kalmasi gibi Gozlemlerini gozlemlemek turundeki ikinci duzey gozlem fonksiyonlarin islemlerini surdurmede takip ettikleri tarzdir Fonksiyonlarin ozerkligi Hegel in ozerk bireyinin tarzini takip eder Politikanin odagi kendi gozlemleriyle gercekligi tanimak gibi birinci duzeyde bir gozlemden cok kendi gozlemlerini gozlemlemektir dolayisiyla kamuoyu ve medya politikanin ikinci duzey gozleminin odagindadir Ya da bilim ikinci duzey gozlem temelinde isler yani akademik yayinlar araciligiyla kendi gozlemini gozlemler Gercekten bir akademik yayinin birinci duzey bir gozlemle ortaya cikmasi kabul gormez arastirmacidan beklenen digerlerinin gozlemledigini gozlemledigini gostermesidir Yahut sanatta uzun zamandir temsile dayanan birinci duzey gozlemin kaybolarak sanatcinin diger gozlemleri gozlemler hale gelmesinden soz edilebilir Yine hukukta artik dogal hukukun seyleri otantik kendiliginde kavramak tarzindaki gozlem iddialari coktan bosa dusurulmustur yorum ictihat ya da ongoruler gozlemlerin gozlemlenmesidir yani metinlerden metinlerin uretilmesidir Artik hukuki iletisim davalari davanin dogasiyla yargiliyor olarak goz onune getirilemez hukuki iletisim olgularin yasal olarak nasil gozlemlendigini gozlemleyerek kararlarini olusturmaktadir Aile uretme iletisiminde kullanilan ask vasitasi her bir uyenin digerleri tarafindan nasil gozlemlenecegini goz onunde bulunduran bir duruma yol acar ToplumsallasmaLuhmann a gore insanlar artik tekil ve bilesik bir kendilikle degil bedensel ruhi ve iletisimsel islemlerin ve performanslarin karmasik bir toplamasiyla nitelenebilir Insan ozsel bir sekilde tanimlanamaz Bedensel olanin iletisime katilmasina onu mental olarak isleyen zihin yardimci olur Bireysel kimlik edinme sureci dil ve anlam ortamini paylasan zihin ve toplum sistemlerinin musterek evrimiyle ortaya cikar Bu sekilde bireysel kimligin hem bilincte hem de iletisimde yeri vardir Bireysel kimlikte hem ruhi sistemin insasi hem de sosyal sisteme dahil olma bulunur Ruhi ya da zihinsel sistemler kendilerini sadece autopoietik olarak gelistirebilecekleri icin kendilerine iliskin bilinclerini sadece oz toplumsallasma ile basarabilirler yani zihnin toplumsallasmasi toplum sisteminin disaridan ona bir mudahalesiyle degil onun autopoietik isleyisinin sonucudur o bu kapsamda sadece toplumla tahris edilebilir Bu nedenle bireysel zihinsel islemlerin autopoietik bagimsizligi islemsel kapanmasi onlarin toplumsal bir tahrik s olarak belirli bir kulturel tedarikle dolayimlanmalari nedeniyle ihlal edilmis olmaz Kendimizi bireyler olarak zihinsel kavrayisimizda ruhun sosyal cevresi tarafindan elverisli kilinmis bir birey semantigi icerilir Aklin oz toplumsallasmasi ve boylece iletisimin kendi kendisine dogru sekilde hitap etmeyi basarabilmesi icin sosyal sistemlerce bireye ait bir semantik sunulmus olmalidir Zihin sisteminin autopoietik islemi olarak oztoplumsallasmayi surdurmesine elverisli kulturel tedarik toplum sistemi ve zihin sisteminin olusturdugu yapisal ciftin toplum sistemi tarafinda icerimleme islemiyle temin edilir Icerimleme bu bakimdan sosyal sistemlerin kisileri taniyabildigi tarzin adidir Icerimleme yoluyla sosyal sistemler kisilere bir sosyal konum atar bir beklenti ve korkular cercevesi sunar Bireyler bu cerceve icinde kendilerini evlerinde hissederler Bununla birlikte icerimlemeyi zihinsel temelde gerceklesen oztoplumsallasma ile baglayan bireysellige ait sosyal semantik zamanla donusur ve degisir Sosyal sistemler teorisi perspektifinden bireyselligi tanimlamak bireysellige ait semantik degisimleri analiz etmektir Dolayisiyla bireyi incelemek tarihsel ve olumsal semantik yapintilari incelemektir Cunku bireye ait tarihsel adlar insan ruh ozne birey iletisimdeki etkinliklerinden daha fazlasini ifade etmezler Luhmann in merkezilestirdigi sorulardan biri de tabakalasmis farklilasmadan islevsel farklilasmaya geciste zihin iletisim ruh toplum yapisal ciftindeki degismelerdir Aciktir ki tabakalasmis sosyal farklilasmada sosyal konum ayni zamanda bireyselligin uretim merkezidir bireysel kimlik dolayimsiz bir sekilde bu konumla saglanir Bu toplumda birey tikelligi ve ozgunlugu ile degil dogum mertebe ve aileye sahip olmakla tanimlanabilen spesifik parcalanamaz ve degismez kimliklerle tanimlanir Bu nedenle Luhmann a gore tabakalasmis farklilasmali toplumda birey dogrudan icerimlemeyle birey olmustur Buna mukabil islevsel farklilasmali toplumda icerimleme bir olcude paradoksaldir bu toplumda sosyal icerme bir dislama yoluyla temin edilir Her sosyal icerme etkinliginde dislanan transandantal oznenin dunya disi konumudur Bu bakimdan bireysellik artik bir bolunemezlik degil bir yeganeliktir Ozne olarak beliren bu yeni birey kendisini herhangi bir fonksiyonda islev evinde hissedemez Islevsel farklilasmali toplumda bireysellige iliskin bu yeni semantige Alman Idealizmi katki saglamistir O zamandan bu yana bireyi butunun parcasi ya da toplumun parcasi olarak anlamak imkansizlasmistir Birey kendisini ne kilarsa kilsin ve toplum da buna nasil katkida bulunursa bulunsun ozne toplumun disinda kendi gorus noktasina sahiptir Birey butun fonksiyonlara dissaldir katilamaz Bu ozgul dislama oznenin icerilmesidir Toplumun disinda kendilerini ozne olarak olusturan bireyler topluma secmen hasta okuyucu vd olarak girerler Birey kimligini ozne olarak sosyal rollerin disinda kazanirken toplum tarafindan saglanan coklu fonksiyonlar yeni bir dizi kismi icermeye izin verir Beni digerlerinden ayiran karakteristikler daima toplumsal olarak elverisli kilinmis olmalidir Dolayisiyla bugun bir sosyal fail olmak bircok fonksiyonlarda kariyer sahibi olmaktir Basarili kariyer kadar basarisiz kariyer de bir kimlik saglar Bu kariyerler topluma icerilmemizi saglar Bununla birlikte favelalarda yasayanlarin basarisiz bir kariyere dahi erisimleri yoktur Dusuk gelirli degillerdir mezun olmama sanslari dahi yoktur Modern birey islevsel farklilasmaya uygun olarak gelistirdigi kariyer kimliklerinin tepesinde evrensel oznelligini surdurur Luhmann a gore politik aktivizmSosyal sistemler teorisi insanlik tarihinin ya da toplumun askin bir ilkesi oldugunu farz etmez toplumu tek merkezli olarak degil bilakis cok merkezli olarak tahayyul eder Toplumun fethedilerek sayesinde donusturulebilecegi bir merkezi olmadigi icin sosyal sistemler teorisi epistemolojik bir karamsarliga varir ve dolayisiyla politik aktivizmin toplumu iyilestirme olanaklari konusunda umitsizdir Luhmann Ekolojik Iletisim kitabinda toplumu iyilestirmeye yonelik aktivizmi Almanya daki Yesiller Partisi uzerinden ele almistir Bu angaje politik hareketler insanlar sanki dogru davranmaya basladiklarinda her sey yoluna girecekmis gibi bir yanilgiya dusmekle bir sisteme hitap ettiklerinin farkinda degillerdir Topluma dogru bu tur cagrilar toplumun autopoietik bir sistem oldugunu iskalamaktadir Kuskusuz sistemler teorisi cevresel problemler konusundaki itirazlarin temelsiz oldugunu soylemiyordur Fakat bu problemlere iliskin gozlemlerin bir sistem olarak topluma ait oldugunu hatirlatiyordur Ekolojik islev sistemine fonksiyon hukuk egitim politika islevleriyle dogrudan mudahalede bulunulamaz Diger fonksiyonlar sadece ekoloji fonksiyonunu tahris k edebilir ve ekoloji fonksiyonu bu tahriklerle yankilanir Fakat bu yankilar onun autopoietik islemleridir Ekolojik problemler bir tahris uretmis ve bunun politikada olusturdugu yanki ile Yesiller Partisi kurulmustur Ancak bu oncelikle Almanya nin politik manzarasinda bir degisim yaratmistir fakat politika ayrik bir autopoietik sistem olan ekoloji islevi fonksiyon uzerinden dogrudan mudahalede bulunamayacagi icin bu politik islem cevresel bir degisme yaratmamistir bu parti iktidarda da bulunmus olmasina ragmen nukleer enerji uretimi durmamistir Diger taraftan politik olarak Yesiller Partisi bir basaridir Bir politik etkinlik olan Yesiller Partisi politika islevi icinde yer almasina ragmen ekolojik etkinlikte bulunabilecegini dusunmus olmasina ragmen onun etkinligi politika islevinin islemsel kapanmasinin sinirlarinin icinde kalmistir Politika islevindeki etkinlikler ekoloji islevi uzerinde dogrudan tesirler uretememis sadece tahriklerde bulunabilmistir Luhmann icin kusatici genel ve her sey dahil bir sosyal degisim mumkun degildir Ona gore Kuzey Amerika aktivizmi islevsel farklilasmayi Avrupa dan daha iyi anlamis gorunur Bu bakimdan azinlik haklari escinsellerin hak arayislari islevsel farklilasmayi gozeten hareketlerdir Bu tur talepler islev sistemlerine kolayca tercume edilebilir Afro Amerikalilarin universiteye erisimini arttirmak sinif farklarini kaldirmaktan daha kolaydir Afro Amerikalilarin universiteye erisimini arttirmak yine egitim fonksiyonu icindeki islemlerle kolayca basarilabilir fakat egitim mufredatina ekoloji dersi koymak ekoloji fonksiyonu icinde dogrudan bir tesir olusturmayacaktir Yani islevsel farklilasmayi gozeten hareketler devrimci degil muhafazakar hareketlerdir islevsel farklilasmayi istikrarlilastiran ve sonsuzlastiran hareketlerdir Sosyal sistemler teorisi de bilim fonksiyonunda isler ve toplumu tahris k eder Fakat toplumun bununla nasil yankilanacagi toplumun autopoietik islemi olacaktir Kaynakca Luhmann 1996a 200 Assemblage la belirli bir ilkeye dayanamayan dolayisiyla ait olma ve kapsama ile tanimlanabilecek bir parca butun iliskisiyle kusatilamayacak bir niteliksiz toplama kastedilmektedir Moeller 2006 5 Luhmann 2012 33 Luhmann 2012 75 Luhmann 1996b 210 Moeller 2006 13 Moeller 2006 14 Moeller 2006 18 Luhmann 2012 59 Luhmann 2012 127 Luhmann 1996b 62 Moeller 2006 28 Moeller 2006 30 31 Seidl 2004 16 Luhmann 2012 98 Luhmann 2012 292 295 a b Moeller 2006 Luhmann 1997 75 77 Luhmann 1996b 35 Moeller 2006 68 Moeller 2006 69 Moeller 2006 72 Moeller 2006 75 Moeller 2006 96 Moeller 2006 83 85 Moeller 2006 101 102 Moeller 2006 117 David Seidl 2004 Luhmann s Theory of Autopoietic Social Systems published presentation Munich School of Management Munich Business Research Luhmann N 1996a Protest Frankfurt Main Suhrkamp Luhman N 1996b Social Systems Cev John Bcdnarz Jr amp Dirk Baecker ABD Stanford University Press Luhmann N 1997 Globalization or World Society How to Conceive of Modern Society International Review of Sociology Vol 7 No 1 s 67 79 Luhmann N 2012 Theory of Society Volume 1 Cev Rhodes Barett ABD Standford University Press Moeller H G 2006 Luhmann Explained ABD Open Court Publishing Dipnotlar