Bu maddedeki bilgilerin için ek kaynaklar gerekli.Aralık 2020) () ( |
Toplumsallaşma, sosyalizasyon ya da sosyalleşme, toplumun mevcut değer ve normlarının bireylere öğretilmesi süreci olarak tanımlanabilir. Bu süreç içerisinde birey ferdi olduğu toplum içerisinde nasıl davranacağını öğrenir. Aynı zamanda, bireyin sahip olduğu ya da toplum tarafından verilen rollerin ve sahip olunan statülerin gerektirdiği davranış biçimlerini, toplumun kendilerinden beklentilerini öğrenir. Toplumsallaşma sürecinde birey kendi toplumunun bir üyesi olmayı, toplumu tarafından kabul gören davranış örüntülerini, insanın davranışlarına yön veren, bunları belirleyip şekillendiren temel toplumsal ve kültürel değerleri (normları) öğrenir. Öğrenmekle de kalmayıp bunları içselleştirip kendisine mal eder ve bu değer ve normlar doğrultusunda davranmaya başlar. Daha öz bir anlatımla, birey toplumu ile bütünleşir ve toplumunun bir parçası haline gelir.
Bu süreç bireylerin varlığı kadar toplumların da varlığı açısından oldukça önemlidir. Toplumun sağlıklı bir şekilde büyümesi ve hayatını devam ettirebilmesi toplumsallaşma sisteminin sağlıklı bir şekilde sürmesi ile mümkündür. Bir başka şekli ile toplumsallaşma yeni nesile toplumun sahip olduğu kültürel mirasın aktarılması da denilebilir. Bu açıdan bakılacak olursa ulusal ve evrensel kültür mirası toplumsallaşma süreci sayesinde yeni nesillere aktarılmaktadır.
Toplumsallaşma (Sosyalizasyon)
Toplumsallaşma (Sosyalizasyon, Latince “sociare”, “bağlamak”), sosyal normların içselleştirilmesi yoluyla toplumsal düşünce ve duygu kalıplarına uyum sağlamaktır.
Sosyal bilimsel bir kavram olan toplumsallaşma, bir taraftan bireyin diğer bireyler ya da sosyal ve fiziksel çevre ile iletişimiyle oluşan kişisel gelişimi, diğer taraftan da bireyin sosyalleşmesi sırasında oluşan bağlarını tanımlamaktadır. Bireyin kişiliği üzerindeki kasıtlı ve sistemli önlemlerin (eğitim) yanı sıra istenmeyen etkileri de kapsamaktadır. Bu nedenle toplumsallaşma süreci, bireyin ortak yaşamdaki eylemleri (kolektifleştirme) ve eylem yönelimlerini (sosyal kimlik) oluşturan, sosyal faaliyetlerini şekillendiren normları da etkiler. Ayrıca bireylerin toplumda geçerli normlar, değerler ve değer yargılarına göre şekillenen eğilimlerinden oluşur.
Eğer toplumsallaşma bulunduğu çevrede başarılı bir şekilde gerçekleşirse; birey, sosyal normları, değer tanımlamalarını, davranış biçimlerini ve tabii ki sosyal ve kültürel çevresinde kabul gören rolleri benimseyecektir. Bunun aksine; kendini tanımayan bir bireyin, özelliklerini keşfettiği sürece ise “bireyselleşme” denir. Bu nedenle toplumsallaşma süreçleri içeriksel özelliklerine, yani; bireyin sosyal bağlılık ve bir gruba uyum sağlama şekillerine göre birbirinden çok farklı işleyebilmektedir;
“Başarılı bir toplumsallaşmanın” koşulu büyük ölçüde; nesnel ve öznel gerçeklik (buna tabii ki kimlik de dâhildir) arasındaki simetride görülmektedir. Buna bağlı olarak; “başarısız bir toplumsallaşmanın” ise nesnel ve öznel gerçeklik arasındaki asimetriden kaynaklandığı düşünülmektedir (Berger/Luckmann: Die gesellschaftliche Konstruktion der Wirklichkeit (1969), S. 175) Buna karşın; bilimsel ve toplumsal söylemde “sosyalizasyon” ve “sosyal” kavramları, “doğuştan, kalıtımsal ve genetiksel” kavramları ile açıklanmaktadır.
Toplumsallaşmanın (Sosyalizasyon) tanımı
Toplumsallaşma genellikle, bireyin belirli bir toplumda (geleneklerin devam ettirilmesi vb) yer almasını ve o toplumun kültürünü benimsemesi, yani; sosyal yaşamında yer alan ve gelişmesini etkileyen, toplum aracılığıyla gerçekleşen öğrenme sürecinin (davranış biçimleri de dâhil) bütününü tanımlamaktadır. Bu nedenle; toplumsallaşma yaşamın tüm evrelerini kapsayan bir süreçtir.
Bireyin öğrenme sürecini yöneten ve etkileyen grup, birey ve kurumlar “Toplumsallaşma Araçları” olarak tanımlanmaktadır. Bu tanımlama toplumsallaşmanın, bireylerin bir arada yaşamasından oluştuğunu (kuşak ilişkileri) ve kendini karakterlerin özel yetenekleri ile iletişim becerilerinde gösterdiğini ifade etmektedir. Bunun bir sonucu olarak, toplumsallaşma kavramının sık sık belirsiz bir anlamla kullanılması söz konusu olmaktadır. Daha somut bir söylemle, toplumsallaşma kavramının içeriği, daha net tanımlanamayan „sosyal aktarma süreçleri“ yerine geçip anlam kaybına uğratılmaktadır.
“Sosyalizasyon toplumsal, kültürel ve fiziksel çevreyle ilişki kurma çabalarında, özellikle de bireylerle karşılıklı etkileşimde ortaya çıkan kişilik gelişimidir.” D. GEULEN
Hurrelmann’a göre toplumsallaşmanın en yeni tanımlaması şöyledir. “… Bireyin kişiliğinin; bir toplumun tarihsel gelişiminin belli bir anında gerçekleşen, sosyal, maddi ve fiziksel yaşam koşullarından bağımsız ve bu koşullarla çatışan, oluşum ve gelişme sürecidir.” Sosyalizasyon bireyin, biyolojik insan organizmasından sosyal davranış yetisine sahip bir kişilik kazanma ve ömür boyunca yaşam koşulları ile çatışarak kendini geliştirme sürecini tanımlamaktadır. (Hurrelmann)
Toplumsallaşma (Sosyalizasyon) teorileri
Toplumsallaşma teorileri, toplumsallaşma fikrinin temelini oluşturmaktadır. Toplumsallaşma anlayışında, günümüzde daha popüler ve gelişmiş iki gelenek birbirinden ayrılmaktadır: Ancak, her şeyden önce taraflı olmaları nedeniyle bilimsel olarak reddedilmektedirler. Bunlardan ilki “organizmanın insani gelişimini açıklayan ve doğayı düşük ölçekte önemseyen” gelenektir (Nestvogel). Buna “olgunlaşma odaklı kuramsal, doğal, düzen odaklı, önemli ve biyolojik ırkçılık içeren” yaklaşımlar da dâhildir. (Nestvogel)
İkinci gelenek ise; toplumsallaşmayı, toplumun kendisi tarafından düzenlenen öncelikli standartlaşma süreci, yani; “uyum aracı” olarak görmektedir. Bu noktada söz konusu olan “toplum olmayı gerektiren, yapısal işlevsellik gösteren, mekanik ve teorikte etkili” yaklaşımlardır. Burada temel olan; bir biçime sokulmamış “çiğ” insan doğasına göre birey portrelerinin söz konusu toplumların ihtiyaçlarını karşılamak zorunda olmasıdır. Hobbes burada, Spencer ve Darvin’in de aynı fikirde olduğu “uysallaştırma” kavramından söz ederken, Durkheim “yeni ortaya çıkan, sosyal olmayan ve bencil bu durumu, sosyal ve ahlaki bir yaşam sürmek için; başka bir duruma sokmaktan” bahseder. Parson’ın toplumsallaşma anlayışında ise; “grupların davranış standartları ve ideallerini içine alan ve toplumun yapısına özel bir rol karakteri yerleştirmeye hazır” bir süreçten bahsedilmektedir.
Toplumsallaşma günümüzde yeni ve bilimsel açıdan önemli bazı gelenek çevrelerinde “bağlamdaki gelişme” olarak görülmektedir
Toplumsallaşma teorileri işlevlerine göre kendi aralarında olumlu ya da açıklayıcı ve eleştirel ya da yapı-bozumcu teoriler olarak ayrılmaktadır. Olumlu teoriler hangi tip toplumsallaşmanın gerektiğini sorgularken; açıklayıcı teoriler belirli bir toplumun, hangi tür toplumsallaşmayı ürettiğini araştırır ve yapı-bozumcu teorilerin aksine “Güç, Eşitsizlik, Hâkimiyet ve Şiddet” gibi konuları içermez.
Teoriler, tarafsız ya da objektif bilim olasılığını reddetmekte ve bu nedenle; araştırılmış bakış açılarını eleştirel bir tutumla ele alır.
Bireyler için sosyal bir çevrenin önemi
Bitkisel ve hayvansal organizmalar, kendi doğal çevrelerine uyum sağlamışlardır. Buna karşın; insan, doğal bir çevrede rekabet edebilmek için çok yetersiz bir görüntü sergilemektedir. Morfo-genetik olarak olgunlaşmamış, organik olarak özelliksiz, büyük ölçüde işlevsiz içgüdüleri olan ve yaşama elverişli bir hareket tarzı; insanın hayatta kalabilmesi için özel koşullara sahip olması gerekmektedir.
Sosyal çevre, bu koşulların arasında, insanın hayatta kalmayı öğrenebilmesi ve bunu geliştirebilmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Yeni doğan bir insan için sosyal çevre ilk başlarda onun yaşamsal koşullarıyla ilgilenecek bir grup insandan oluşmaktadır. Etrafında kümeleşen insanlar, birlikte -ilk bakışta ondan tamamen bağımsız- dengeli bir yaşam görünümü ve denenmiş görgü kurallarıyla şekillenen karmaşık bir ilişki ağı oluşturmaktadır. Bu ağ örgüsü, daha geniş sosyal ağların içine girmektedir.
Aslında her birey hayatına tıpkı bu yeni doğan gibi; böyle bir sosyal çevreden başlamaktadır. Bu sosyal ağlar ise içinde bulunduğu yaşam koşulları tarafından ayrıştırılmamaktadır. Aksine, diğer tüm canlılarda olduğu gibi, doğal koşullarında oluşurlar ve büyük çoğunlukla bireylerin kendi yaşamsal koşulları ve sürekli çatışmalarla nesiller boyu araştırdığı, gelenekselleştirdiği ve geliştirdiği, yaşamla başa çıkmanın teknikleri ve yönelimlerinden oluşur. Bir taraftan sürekli bireylerin yaşamları ve sosyal ilişkilerini şekillendirirken; diğer taraftan insani gelişme ve değişimin konusu olarak kalırlar.
İnsan yaşamının kurumsallaşması
Bireylerin çevreleri ile süregelen çatışmaları, özel yaşam ve inançların alışkanlık yoluyla kurumsal olarak dengelemektedir. Sık sık tekrarlanan her eylem, özel psikolojik gerilim ve tasarrufu adı altında azaltılabilen ve ayrıca birey tarafından normal eylem modeli olarak algılanan bir örneğe dönüşmektedir.
Bu süreçte eşzamanlı olarak dünyanın geçişsiz akışı içinden belirli oluşumlar filizlenerek; eylemin odaklandığı birer nesne ve olaylar olarak şekil ve anlam kazanmaya başlar.
Seçici algı ve haline gelmiş eylemlerin avantajı; toplumsal düzendeki bazı -ya da sadece bir tane- güvenilirliği kanıtlanmış, yaşamsal yararı olan davranış şekillerinde olası sayısız görüş ve tepki biçimleri sınırlamasında yatmaktadır. Alışkanlıklar bu nedenle yönelim ve uzmanlaşma sağlanması için bireyin biyolojik donanımlarının haricinde hayatı anlamayı ve doğru tepkileri vermeyi gerektirmektedir. Birey, bunu her durumu yeniden adım adım analiz ederek, kararlar aracılığıyla tespit ederek ve bu kararları, insan davranışlarının belirginleştiği temel olarak görüp kendi yönelimlerini belirleyici kararlar gerektiren durumlar için düşünmeyi sağlamaktadır.
Alışkanlıklar yoluyla netleşen görüş açılarından ve saf eylemlerinden insan yaşamının kurumsallaşmasına geçiş, insanların eylemlerini karşılıklı olarak birbirlerine uyumlu hale getirebildiğinde gerçekleşmektedir. Ayrıca anlaşmanın temelinde işaretler konusunda uzlaşılar ve nihayet dile giren, bütün kullanıcıları tarafından aynı biçimde kullanılan ve anlaşılan göstergeler bulunmaktadır.
"Bir bireyin tek bir hareketi, diğer bireyler için hiçbir şekilde merak ya da acil tehlike kaynağı oluşturmamaktadır. Birçok birey bunun yerine, neyin olup bittiğini, kendileri için değersiz olanın ne olduğu alımlar ki bu onların günlük hayatını şekillendirendir. (...) Sadece alakaları olmayan ya da içinde bulundukları dış eylemleri için değil; aynı zamanda tüm ruhsal ekonomileri için de zaman ve güç tasarrufu yapmaktadırlar. Bu bireylerin ortak yaşamı, artık alışılmışlık bilincinin sürekli genişleyen dünyasında biçimlenecektir."
Bu durum tek bir birey ya da grup arasında olduğu gibi gruplar ya da büyük insan toplulukları arasında da aynı şekilde kendini gösterir. Bundan sonra önemli olan; bu insan topluluklarının, gruba özel kesin bakış açıları ve davranışlarda rutinleşmeler geliştireceğidir ve bu görüş ile davranış biçimlerinin temelinde yatan şekillendirme her grubun kendi malıdır. İlgililerin belirli bir süreçte oluşturulmuş ortak görüş ve rutinleri, kendilerini doğrular biçimde ortaya çıkmakta; süreklilik ve kalıcılık eğilimi göstermektedir. Böylece çok daha fazla birey-üstü, bireyden kaynaklı öznellikten uzak nesnelliğe ulaşmaktadırlar. Bu durum her şeyden önce eski nesiller tarafından kullanılmış, artık doğal karşılanan ve böylece zaten uzun süredir kurumsal karakterler ve tarihsel, nesnel gerçekliğe sahip görüş ve rutinler için geçerlidir. Bunun karşısında duran görüşler ve bir nesil ya da birey tarafından geliştirilmiş rutinler ise onları şekillendiren bireyler için kolayca değiştirebilir olacaktır. Bu olasılık da ancak; kendisi, bu oluşumunu yaşantılamamış ve onları şekillendirmemiş yeni nesiller ortaya çıktığında yok olacaktır. Onlar için başta gelenek anlamı taşımayan bu rutinler aslında, kendilerine karşı duran nesnel gerçekliğin bir parçasıdır. Bu durum aynı zamanda ebeveyn nesline geri dönüş olarak kendini göstermektedir: Kurumlara mal olmuş görüş ve eylem rutinleri, dünyanın “doğal” düzeninin –ayrıca diğer canlıların türlerine, özel çevrelerinin yerindeki- gerçekliğine “sosyal” ve “toplumsal” hakikat olarak yansımaktadır. Ayrıca kurumsallaşmış görüş ve eylem rutinleri, insanın doğal ortamı ile çevrelerinin tutumlarında yoğunlaşmaktadır. Tüm diğer canlıların kendi çevrelerine uyumlu, büyük ölçüde eksik içgüdülerin yerini tutarlar ve birey için, kendisine yabancı olan çevreyi uyumlu hale getirmesini sağlayan araçlar niteliği taşırlar.
Toplumsallaşma (Sosyalizasyon) Süreci
Toplumsallaşma hiç bitmeyen bir süreçtir ve temelinde bireyin kişisel gelişimi – örneğin bir bireyin sosyal ilişkileri- vardır. Kişilik, bir taraftan bireyi diğer bireylerden ayıran özlüğü anlatırken; diğer taraftan da bir toplum ya da topluluğa ait bireylerin paylaştıkları ortak özellikleri tanımlamaktadır (örneğin; değerler, kurallar ve sosyal kimlikler). Olgunlaşmamış bir birey, sosyal çevresinde onunla da onsuz da yaşayabileceği bir dünyaya uyum sağlamıştır. Bu dünya, insanların ilgili çevrelerinin doğal koşullarıyla çoktan belirlenmiş görüş, yönelim ve yaşam biçimleri yapılarıdır. Bireyler, o anki çevrelerini anlamlandırdıkları ve kendilerine uyumlu hale getirmek için kullandıkları araçlar icat ederler. Yeni doğan bir insan, hayatta kalabilmek için ihtiyacı olan bu araçlarla iyi geçinmeyi öğrenmek durumundadır.
Henüz olgunlaşmamış bir bireyin bu dünyadaki uyumu, ona çevresindeki insanlar yoluyla sunulan ve ilk başlarda henüz çok çaresiz bir yaratık olan bu bireyin etrafını doğrudan saran bakış açılarının ve hayatla başa çıkma yollarının özümsemesi sürecinde gerçekleşir. Burada özümsemek; bireyin çevresindekileri, etrafındaki insanlar tarafından algılandığı, yorumlandığı ve ele alındığı biçimde adım adım yakalaması, anlamlandırması ve içine girmesi demektir.
Genç bir birey, dünyaya çevresindekilerin gözüyle bakmayı, onların kavramlarıyla düzenlemeyi ve tanımlamayı, yaşadıklarına onların duyguları ve değer yargılarıyla yaklaşmayı ve bu dünyanın gerçeklerine ilişkin kendi tekniklerini geliştirmeyi öğrenecektir.
Tek bir cümleyle özetlemek gerekirse; birey yavaş yavaş etrafındaki insanlarla doğal olarak birlikte yaşadığı bir dünya kurgulamaya başlar. Birey ilk başlarda; bu dünyanın, aslında başka sayısız insanın dünyasından oluştuğunu bilmiyordur. Belirli bir sosyal çevre içine girmiştir ve o an sadece bunun farkındadır. Bu, etrafında dünyanın geri kalanın, birey için gelişen ve bireyi de geliştirecek bir çevredir. Birey için dünya genel olarak budur.
Daha sonra, bir başka yaşam döneminde ise; çok farklı dünyaların olduğunu, kendi dünyasının sadece bir dizi tesadüften kaynaklı sonuç olduğunu ve etrafında –aynı zamanda geriye dönüşümlü, alın yazısıyla gelen çıkış noktalarından kaynakladığında da- kendi yaşam şekli için de farklı düşünceler olabileceğini fark edecektir.
Birincil Toplumsallaşma
Birincil toplumsallaşma ile içinde ya da dışında yaşama hakkına sahip olduğu bu dünyaya bireyi hala devam eden uyumunun temelleri atılmaktadır. Bu şekilde, bireyin çevresine ayak uydurmak için ihtiyacı olan hayat ve dünya bilgisinin de temelleri atılmış olur. Birincil toplumsallaşma ile sağlanacak olan; yeni bireyin kendi sosyal çevresine ait bakış açılarında, yaşam şekillerindeki kademeli özümseme, başlarda çok az insanın yerine getirebildiği bazı koşullara bağlıdır.
Birinci ve en önemli koşul; yeni doğan çocuğun dünyaya gelişinden itibaren çevresinde olan insanlarla güvenli bağları (temel güven duygusu) olmasıdır. Bu bağ, yeni doğan çocuğun duygusal gelişimini, neredeyse tamamen iç refah üzerine kurmuştur. Bu anlamda da, en kolay ulaşılan, ona duygusal anlamda hamilelikten beri en yakın insan olan annesi ile yeni doğan çocuk arasında gelişir. Kendisini içsel olarak, ayrıca çevresinde de en çok güvende hissetmesi, sıcaklık, beslenme, sevgi ve bakım gibi yaşamsal ihtiyaçları karşıladığı takdirde gerçekleşecektir. Bu bağlamda, diğer insanlarla bağının ne denli iyi olacağı, onların yeni doğan çocuğun refahına katkıları ile doğru orantılıdır.
Özümseme süreci için bir diğer önemli koşul ise; bağın süresi ve kalıcılığıdır; çünkü yeni doğan bireyin ilk başlarda, etrafında gelişen olayları kendisi için düzenleyebileceği ve ayrıntılaştırabileceği soyut kavramları yoktur, onun için açıkça anlamlı olan ise öncelikle, bağı olan diğer bireyin çevresindeki olaylarla, yavaş yavaş oluşur. Bu anlayış zaman alır ve sadece bağ kurulan insanların aynı olaylara karşı benzer tepkiler verdiğinde geçerlidir. Kurumsallaşmış bakış açıları ve yaşam şekillerini özümsemek için içsel hazırlık, yeni doğan çocuğun bağ kurduğu sonraki insanlarla özdeşleşmesi sonucu gelişir.
Bu durum bireyin, dünyayı tıpkı ilgili kişisinin usulünde algılamasını, anlamlandırmasını ve sonunda onun gibi yönetmesini sağladığı gibi, onu bu yönde etkilemektedir. Bu durum daha sonra, çocuğun temel sosyalizasyonunda bir diğer önemli sonucu da beraberinde getirmektedir. Çocuğun, ilgili kişisinin dünya görüşlerini ve inanç biçimlerini alması, onun yaşadığı dünyaya uyum sağlayamamasının yanı sıra kendi özelliklerini de tamamlayamamasına yol açacaktır. Oysa çocuk dünyayı kendi gözleriyle görmeyi öğrendiğinde; nesneleri, kendi duygusal ve aktif yaklaşımları sayesinde algılayacaktır.
Ayrıca, sadece kendi içinde hissettiği izlenimleri, duyguları ve ihtiyaçlarını tıpkı etrafındaki insanların onda gördüğü gibi deneyimler ve birey tüm bunları özümsediği sırada diğer etkileri de farkında olmadan içine alır. Sonuç olarak bu tanımlamalara göre çocuk, temel (birincil) sosyalizasyonu gerçekleşirken ilgili kişisinden net bir yer ve sosyal çevrede, dünyayı tanımlamasını sağlayan özel bir rol edinir. Bunların yanı sıra; sosyal çevresindeki diğer insanlarla iletişimi olan ve toplumdaki rol beklentilerini yerine getiren başka bir bireyle tanışır (kendi kişiliğinin gelişimi).
İkincil Toplumsallaşma
Birincil Toplumsallaşma ile bireyin dünyasına uyumunun esasları ortaya konmuş, yaşamını doğru şekilde sürdürebilmesi için yerine getirmesi gereken görev üzerinde durulmuştur. Bu görev, birincil toplumsallaşmanın dışında bir dünya ile ilişkilendirilmelidir ve bu ilişkilendirme süreci “İkincil Toplumsallaşma” olarak tanımlanmaktadır. Karmaşık ve emekçi toplumlarda dünya bireylerin tek tek kendileriyle çatıştıkları, içinde birbiriyle iletişimde olan birçok grup barındıran, her biri birçok özel bilgi ve beceriyle karakterize edilmiş, iç içe geçmiş alt grupların yaygın olduğu bir yerdir. Öyle ki; öğretmenler eğitimle, doktor ve hemşireler sağlıkla, çiftçiler ve alt sanayi kolları gıda ürünlerinin üretimi, sanayiciler bu ürünlerin dağıtımı, zanaatkârlar evlerin yapımı ve su tesisatlarının tamiri, askerler ülkenin huzuru, yargıçlar davaları uzlaştırma, çöpçüler günlük atıkları toplama vb. işler ile meşguldürler.
İkincil toplumsallaşma bu nedenle; bu tür işle ya da görev dağılımı ile belirlenen kurumsal alt dünyaların özümsenmesine de denmektedir. Toplumsal rollere özgü bilgi ve becerilerin edinilmesiyle gerçekleşmesinin yanı sıra; her role özgü kelime dağarcığının “kendisine ait olma durumunu” da desteklemektedir. İkincil toplumsallaşma ile özümsenmiş alt dünyalar, birincil toplumsallaşmada kaydedilen “Temel Dünya”nın aksine kısmi gerçekliklerdir.
Toplumda hala büyük oranda uyum problemi olan bir birey, birincil ve ikincil toplumsallaşma ile dünya görüşlerinin, değer yargılarının ve aynı zamanda davranış biçimlerinin gittikçe artan rutinlerin farkındalığını sağlamlaştırmaktadır. Yine de diğer canlıların sabit içgüdüsel, uyumlulaştırılabilir mekanizmalarının aksine; rutin algısı değiştirilebilir kalır. Bu nedenle bu durum, birincil toplumsallaşma ile edinilen, özellikle duygusal açıdan yer edinmiş ve entelektüel yansıması daha az erişilebilir olan rutin algısı ile çok bağdaşık değildir; çünkü genellikle alternatifsiz özümsenir. Bu nedenle birey, bu tabakanın altından çok zor çıkar. Bu durum daha çok ikincil toplumsallaşma yoluyla, özellikle de başka yaşam olanaklarının da olduğu bilgisi ile edinilmiş görüş, değerlendirme ve davranış biçimleri ile bireyler için kesinlikle ulaşılmaz olmadıklarında ya da tam aksine değerlendirmeye alınmadıklarında gerçekleşir. İnsanlar dünyaya karşı tavırları değiştirebilirler: aynı mekânda kalabilir, yeni roller edinebilir ve şimdiye dek sahip olduklarının dışında, farklı bakış, değerlendirme ve davranış biçimleri edinebilirler.
Birey bir topluma ne kadar uzun süre bağlı kalırsa ve o toplumda edindiği, kendini sürekli tekrar eden deneyimleri ne denli kalıcı olursa, dünya görüşünü belirleyen bu özellikler de kendilerini o denli güçlü ve sorgusuzca kabul ettirebilir. Bu kütleleşme, insanların ileri yaşlarda görüş, değerlendirme ve davranış biçimlerinde neden bu kadar sert ve diğer görüşlere karşı da hassasiyetten de bu kadar uzak olduğunu açıklamaktadır.
İlişki Biçimi Olarak Toplumsallaşma
Toplumsallaşma kendini iki ifade şeklinde (kişisel olarak ve ortak yaşamda) gösterir:
Toplumsallaşma araştırmalarının odak noktası 1960’lı yıllardan bu yana bireylerin tek tek gelişim potansiyelleri ve davranış biçimlerine dayanmaktadır.
Ancak konu üzerindeki yoğun odaklanma, birlikte yaşamayla kendiliğinden gerçekleşen sosyal şekillenme biçimlerinde sınırlandırmayı da beraberinde getiren bir daralma ile sonuçlanır. Toplumsallaşma araştırmasının birlikte yaşam süreçlerini ikinci bir boyut olarak içermesi bağlamındaki görevi, sadece kişiliği geliştirmenin merkezi yönlerine odaklanmak değil, aynı zamanda gerçek kişilerarası ilişkiler oluşumunun analizi üzerine vurgu yapmaktır. Bu durum kendini, bireysel eylem bilgisi ve genel bir eylem yöneliminin oluşum süreçlerinde gösterir. Toplumsallaşmanın bu bakış açısının benimsenmesi için dikkate alınması gereken temel gerçeklik, toplumsallaşmanın etkileşim gerektirdiği ve bireylerin bu antropolojik, bio- psiko-sosyal oluşumlarını yansıtılmaları, koordine edilmeleri ve anlaşılmalarını yapılandırdığı yönündeki durumdur.
Toplumsallaşma; burada bahsi geçen, tutumların genel uygulama boyutuyla genişleme ve bu yeni bilginin oluşumu ile ilgili olarak, bireylerin birlikte yaşadıkları ve bu sırada deneyimlerini, bilgi ve becerilerini geliştirdikleri, paylaştıkları sosyal bir sürecin belirlenmesidir.
İnsancıllaştırma
Sosyal antropolog Dieter Claessen “Aile ve Değer Sistemi” adlı eserinde “başarılı” bir toplumsallaşma sürecinin önceden başarılmış, yeni doğan bireyin ilk yılında temel güveni kazanacağı (ya da tam tersi, kazanamayacağı), sosyal öğretileri kabulleneceği bir insancıllaştırma gerektirdiğini savunmaktadır (bkz. doğum). Ayrıca güncel antropolojik ve gelişimsel genetik çalışmalar toplumsallaşmayı, yaşamla başa çıkma yollarının dikkate alınması gereken bir cins özel formu olarak tanımlamaktadır. Bununla beraber, bu durum kendini “İnsancıllaştırma” eyleminin aksine; örneğin; algı ve karşılıklı eylem planlarının yorumlarının oluşumunda olduğu gibi temel bilgi kapasitesinde sınırlandırmaktadır..
Toplumsallaşma ve Eğitim
Toplumsallaşma, sosyalleşme etkileşimleri içinde ya da aracılığıyla, aktörlerin karşılıklı davranış biçimlerinden oluşmaktadır; fakat bu durum aynı koşullardaki bireyler arasında değil, özellikle kuşak ilişkilerinde, yani genç ve yaşlı arasında gerçekleşmektedir.
İlgili kişilerin, grupların ya da son olarak bir toplumun (hegemonialen) değer ve normları bilinçsiz kabulü (Pierre Bourdieu), toplumsallaşma etkileşimlerinin karşılıklı eylem uyumunun istenmeyen bir etkisidir. Ayrıca eğitim, Siegfried Bernfeld’e göre “gelişme gerçekliğine toplumsal bir tepki” olarak da anlaşılabilmektedir. Bu nedenle eğitim bu bağlamda; çocukların toplumun yetkin üyeleri olmalarını sağlayacak becerileri kısmen kazanması anlamına gelmektedir. Toplumsallaşmanın amacı ise; genç ve yaşlı, yani nesiller arasındaki yetkinlik boşluklarını ortadan kaldırmaktır.
Émile Durkheim (Toplumsallaşma kavramını bilimsel bir terim olarak kullanan ilk insanlardan biri) ile bağlantılı olarak; eğitim bu nedenle kendini sosyolojik anlamda “sosyalleşme metodu” yani; planlı ve maksatlı toplumsallaşma olarak tanımlamıştır. Bu tanım şu şekilde devam eder: eğitim toplumsallaşma süreçlerinde bireylerin, özellikle de çocuk ve gençlerin, değişim sürecini etkilemeyi amaç edinmiş bir alt kümesidir. Bu nedenle de ilgili kişilerin güdümlenmesinden oluşan her bir toplumsallaşma sürecini tanımlamaktadır.
1968 Hareketi sırasında, toplumsallaşmanın bireyin ve yeni doğan bebeğin gelişiminde (Genetik özelliklerin aynı olması şart değildir.)ne kadar büyük payı olduğuna dair çok ateşli bir tartışma ortaya çıkmıştır. Bu sıralar ise (2006) her şeyden önce toplumsallaşmanın bireylerin genetik sistemlerinin oluşmasında hangi nitel ve nicel etkileri olduğunu belirlemeye dayalı bir tartışma söz konusudur. Aynı zamanda, bireyin gelişiminin yeni doğan ya da toplumsal; dolayısıyla toplumsal miras ya da sosyal çevreleri yoluyla seçici edinilmiş eylem şekillerinden ne denli etkilendiği sorgulanmaktadır. Bu tartışma, gelişme, toplumsallaşma ve seçim (Daha sonra bunlar arasına eğitim de eklenmiştir.) terimlerinin değişmeyen kullanımı ile karakterize edilmiştir.
Toplumsallaşmanın Sorgulanan Tarafları
Toplumsallaşma eğitim bilimleri bağlamında tartışmalı bir kavram olarak görülmektedir. Pedagojinin klasik dönem temsilcileri olumlu olmayan yani; toplumsal normlara uyumu sağlamaktan yana olmayan bir eğitimden bahsetmişlerdir. Başarılı bir toplumsallaşma bireyi bir yandan mevcut değerleri ve normları tanıma ve kabul etme noktasına getirirken; diğer yandan da aynı norm ve kuralları sorgulamaya yöneltmektedir.
Kaynakça
- ^ Renate Nestvogel: Sozialisationstheorien: Traditionslinien, Debatten und Perspektiven. In: Ruth Becker / Beate Kortendiek (Hg): Handbuch Frauen- und Geschlechterforschung. Theorie, Methoden, Empirie. Wiesbaden 2004. Seite 154
Dış bağlantılar
- Almanca Vikipedi'deki Sozialisation maddesi.
wikipedia, wiki, viki, vikipedia, oku, kitap, kütüphane, kütübhane, ara, ara bul, bul, herşey, ne arasanız burada,hikayeler, makale, kitaplar, öğren, wiki, bilgi, tarih, yukle, izle, telefon için, turk, türk, türkçe, turkce, nasıl yapılır, ne demek, nasıl, yapmak, yapılır, indir, ücretsiz, ücretsiz indir, bedava, bedava indir, mp3, video, mp4, 3gp, jpg, jpeg, gif, png, resim, müzik, şarkı, film, film, oyun, oyunlar, mobil, cep telefonu, telefon, android, ios, apple, samsung, iphone, xiomi, xiaomi, redmi, honor, oppo, nokia, sonya, mi, pc, web, computer, bilgisayar
Bu maddedeki bilgilerin dogrulanabilmesi icin ek kaynaklar gerekli Lutfen guvenilir kaynaklar ekleyerek maddenin gelistirilmesine yardimci olun Kaynaksiz icerik itiraz konusu olabilir ve kaldirilabilir Kaynak ara Toplumsallasma haber gazete kitap akademik JSTOR Aralik 2020 Bu sablonun nasil ve ne zaman kaldirilmasi gerektigini ogrenin Toplumsallasma sosyalizasyon ya da sosyallesme toplumun mevcut deger ve normlarinin bireylere ogretilmesi sureci olarak tanimlanabilir Bu surec icerisinde birey ferdi oldugu toplum icerisinde nasil davranacagini ogrenir Ayni zamanda bireyin sahip oldugu ya da toplum tarafindan verilen rollerin ve sahip olunan statulerin gerektirdigi davranis bicimlerini toplumun kendilerinden beklentilerini ogrenir Toplumsallasma surecinde birey kendi toplumunun bir uyesi olmayi toplumu tarafindan kabul goren davranis oruntulerini insanin davranislarina yon veren bunlari belirleyip sekillendiren temel toplumsal ve kulturel degerleri normlari ogrenir Ogrenmekle de kalmayip bunlari icsellestirip kendisine mal eder ve bu deger ve normlar dogrultusunda davranmaya baslar Daha oz bir anlatimla birey toplumu ile butunlesir ve toplumunun bir parcasi haline gelir Bu surec bireylerin varligi kadar toplumlarin da varligi acisindan oldukca onemlidir Toplumun saglikli bir sekilde buyumesi ve hayatini devam ettirebilmesi toplumsallasma sisteminin saglikli bir sekilde surmesi ile mumkundur Bir baska sekli ile toplumsallasma yeni nesile toplumun sahip oldugu kulturel mirasin aktarilmasi da denilebilir Bu acidan bakilacak olursa ulusal ve evrensel kultur mirasi toplumsallasma sureci sayesinde yeni nesillere aktarilmaktadir Toplumsallasma Sosyalizasyon Toplumsallasma Sosyalizasyon Latince sociare baglamak sosyal normlarin icsellestirilmesi yoluyla toplumsal dusunce ve duygu kaliplarina uyum saglamaktir Sosyal bilimsel bir kavram olan toplumsallasma bir taraftan bireyin diger bireyler ya da sosyal ve fiziksel cevre ile iletisimiyle olusan kisisel gelisimi diger taraftan da bireyin sosyallesmesi sirasinda olusan baglarini tanimlamaktadir Bireyin kisiligi uzerindeki kasitli ve sistemli onlemlerin egitim yani sira istenmeyen etkileri de kapsamaktadir Bu nedenle toplumsallasma sureci bireyin ortak yasamdaki eylemleri kolektiflestirme ve eylem yonelimlerini sosyal kimlik olusturan sosyal faaliyetlerini sekillendiren normlari da etkiler Ayrica bireylerin toplumda gecerli normlar degerler ve deger yargilarina gore sekillenen egilimlerinden olusur Eger toplumsallasma bulundugu cevrede basarili bir sekilde gerceklesirse birey sosyal normlari deger tanimlamalarini davranis bicimlerini ve tabii ki sosyal ve kulturel cevresinde kabul goren rolleri benimseyecektir Bunun aksine kendini tanimayan bir bireyin ozelliklerini kesfettigi surece ise bireysellesme denir Bu nedenle toplumsallasma surecleri iceriksel ozelliklerine yani bireyin sosyal baglilik ve bir gruba uyum saglama sekillerine gore birbirinden cok farkli isleyebilmektedir Basarili bir toplumsallasmanin kosulu buyuk olcude nesnel ve oznel gerceklik buna tabii ki kimlik de dahildir arasindaki simetride gorulmektedir Buna bagli olarak basarisiz bir toplumsallasmanin ise nesnel ve oznel gerceklik arasindaki asimetriden kaynaklandigi dusunulmektedir Berger Luckmann Die gesellschaftliche Konstruktion der Wirklichkeit 1969 S 175 Buna karsin bilimsel ve toplumsal soylemde sosyalizasyon ve sosyal kavramlari dogustan kalitimsal ve genetiksel kavramlari ile aciklanmaktadir Toplumsallasmanin Sosyalizasyon tanimiToplumsallasma genellikle bireyin belirli bir toplumda geleneklerin devam ettirilmesi vb yer almasini ve o toplumun kulturunu benimsemesi yani sosyal yasaminda yer alan ve gelismesini etkileyen toplum araciligiyla gerceklesen ogrenme surecinin davranis bicimleri de dahil butununu tanimlamaktadir Bu nedenle toplumsallasma yasamin tum evrelerini kapsayan bir surectir Bireyin ogrenme surecini yoneten ve etkileyen grup birey ve kurumlar Toplumsallasma Araclari olarak tanimlanmaktadir Bu tanimlama toplumsallasmanin bireylerin bir arada yasamasindan olustugunu kusak iliskileri ve kendini karakterlerin ozel yetenekleri ile iletisim becerilerinde gosterdigini ifade etmektedir Bunun bir sonucu olarak toplumsallasma kavraminin sik sik belirsiz bir anlamla kullanilmasi soz konusu olmaktadir Daha somut bir soylemle toplumsallasma kavraminin icerigi daha net tanimlanamayan sosyal aktarma surecleri yerine gecip anlam kaybina ugratilmaktadir Sosyalizasyon toplumsal kulturel ve fiziksel cevreyle iliski kurma cabalarinda ozellikle de bireylerle karsilikli etkilesimde ortaya cikan kisilik gelisimidir D GEULEN Hurrelmann a gore toplumsallasmanin en yeni tanimlamasi soyledir Bireyin kisiliginin bir toplumun tarihsel gelisiminin belli bir aninda gerceklesen sosyal maddi ve fiziksel yasam kosullarindan bagimsiz ve bu kosullarla catisan olusum ve gelisme surecidir Sosyalizasyon bireyin biyolojik insan organizmasindan sosyal davranis yetisine sahip bir kisilik kazanma ve omur boyunca yasam kosullari ile catisarak kendini gelistirme surecini tanimlamaktadir Hurrelmann Toplumsallasma Sosyalizasyon teorileriToplumsallasma teorileri toplumsallasma fikrinin temelini olusturmaktadir Toplumsallasma anlayisinda gunumuzde daha populer ve gelismis iki gelenek birbirinden ayrilmaktadir Ancak her seyden once tarafli olmalari nedeniyle bilimsel olarak reddedilmektedirler Bunlardan ilki organizmanin insani gelisimini aciklayan ve dogayi dusuk olcekte onemseyen gelenektir Nestvogel Buna olgunlasma odakli kuramsal dogal duzen odakli onemli ve biyolojik irkcilik iceren yaklasimlar da dahildir Nestvogel Ikinci gelenek ise toplumsallasmayi toplumun kendisi tarafindan duzenlenen oncelikli standartlasma sureci yani uyum araci olarak gormektedir Bu noktada soz konusu olan toplum olmayi gerektiren yapisal islevsellik gosteren mekanik ve teorikte etkili yaklasimlardir Burada temel olan bir bicime sokulmamis cig insan dogasina gore birey portrelerinin soz konusu toplumlarin ihtiyaclarini karsilamak zorunda olmasidir Hobbes burada Spencer ve Darvin in de ayni fikirde oldugu uysallastirma kavramindan soz ederken Durkheim yeni ortaya cikan sosyal olmayan ve bencil bu durumu sosyal ve ahlaki bir yasam surmek icin baska bir duruma sokmaktan bahseder Parson in toplumsallasma anlayisinda ise gruplarin davranis standartlari ve ideallerini icine alan ve toplumun yapisina ozel bir rol karakteri yerlestirmeye hazir bir surecten bahsedilmektedir Toplumsallasma gunumuzde yeni ve bilimsel acidan onemli bazi gelenek cevrelerinde baglamdaki gelisme olarak gorulmektedir Toplumsallasma teorileri islevlerine gore kendi aralarinda olumlu ya da aciklayici ve elestirel ya da yapi bozumcu teoriler olarak ayrilmaktadir Olumlu teoriler hangi tip toplumsallasmanin gerektigini sorgularken aciklayici teoriler belirli bir toplumun hangi tur toplumsallasmayi urettigini arastirir ve yapi bozumcu teorilerin aksine Guc Esitsizlik Hakimiyet ve Siddet gibi konulari icermez Teoriler tarafsiz ya da objektif bilim olasiligini reddetmekte ve bu nedenle arastirilmis bakis acilarini elestirel bir tutumla ele alir Bireyler icin sosyal bir cevrenin onemiBitkisel ve hayvansal organizmalar kendi dogal cevrelerine uyum saglamislardir Buna karsin insan dogal bir cevrede rekabet edebilmek icin cok yetersiz bir goruntu sergilemektedir Morfo genetik olarak olgunlasmamis organik olarak ozelliksiz buyuk olcude islevsiz icguduleri olan ve yasama elverisli bir hareket tarzi insanin hayatta kalabilmesi icin ozel kosullara sahip olmasi gerekmektedir Sosyal cevre bu kosullarin arasinda insanin hayatta kalmayi ogrenebilmesi ve bunu gelistirebilmesi acisindan buyuk onem tasimaktadir Yeni dogan bir insan icin sosyal cevre ilk baslarda onun yasamsal kosullariyla ilgilenecek bir grup insandan olusmaktadir Etrafinda kumelesen insanlar birlikte ilk bakista ondan tamamen bagimsiz dengeli bir yasam gorunumu ve denenmis gorgu kurallariyla sekillenen karmasik bir iliski agi olusturmaktadir Bu ag orgusu daha genis sosyal aglarin icine girmektedir Aslinda her birey hayatina tipki bu yeni dogan gibi boyle bir sosyal cevreden baslamaktadir Bu sosyal aglar ise icinde bulundugu yasam kosullari tarafindan ayristirilmamaktadir Aksine diger tum canlilarda oldugu gibi dogal kosullarinda olusurlar ve buyuk cogunlukla bireylerin kendi yasamsal kosullari ve surekli catismalarla nesiller boyu arastirdigi geleneksellestirdigi ve gelistirdigi yasamla basa cikmanin teknikleri ve yonelimlerinden olusur Bir taraftan surekli bireylerin yasamlari ve sosyal iliskilerini sekillendirirken diger taraftan insani gelisme ve degisimin konusu olarak kalirlar Insan yasaminin kurumsallasmasiBireylerin cevreleri ile suregelen catismalari ozel yasam ve inanclarin aliskanlik yoluyla kurumsal olarak dengelemektedir Sik sik tekrarlanan her eylem ozel psikolojik gerilim ve tasarrufu adi altinda azaltilabilen ve ayrica birey tarafindan normal eylem modeli olarak algilanan bir ornege donusmektedir Bu surecte eszamanli olarak dunyanin gecissiz akisi icinden belirli olusumlar filizlenerek eylemin odaklandigi birer nesne ve olaylar olarak sekil ve anlam kazanmaya baslar Secici algi ve haline gelmis eylemlerin avantaji toplumsal duzendeki bazi ya da sadece bir tane guvenilirligi kanitlanmis yasamsal yarari olan davranis sekillerinde olasi sayisiz gorus ve tepki bicimleri sinirlamasinda yatmaktadir Aliskanliklar bu nedenle yonelim ve uzmanlasma saglanmasi icin bireyin biyolojik donanimlarinin haricinde hayati anlamayi ve dogru tepkileri vermeyi gerektirmektedir Birey bunu her durumu yeniden adim adim analiz ederek kararlar araciligiyla tespit ederek ve bu kararlari insan davranislarinin belirginlestigi temel olarak gorup kendi yonelimlerini belirleyici kararlar gerektiren durumlar icin dusunmeyi saglamaktadir Aliskanliklar yoluyla netlesen gorus acilarindan ve saf eylemlerinden insan yasaminin kurumsallasmasina gecis insanlarin eylemlerini karsilikli olarak birbirlerine uyumlu hale getirebildiginde gerceklesmektedir Ayrica anlasmanin temelinde isaretler konusunda uzlasilar ve nihayet dile giren butun kullanicilari tarafindan ayni bicimde kullanilan ve anlasilan gostergeler bulunmaktadir Bir bireyin tek bir hareketi diger bireyler icin hicbir sekilde merak ya da acil tehlike kaynagi olusturmamaktadir Bircok birey bunun yerine neyin olup bittigini kendileri icin degersiz olanin ne oldugu alimlar ki bu onlarin gunluk hayatini sekillendirendir Sadece alakalari olmayan ya da icinde bulunduklari dis eylemleri icin degil ayni zamanda tum ruhsal ekonomileri icin de zaman ve guc tasarrufu yapmaktadirlar Bu bireylerin ortak yasami artik alisilmislik bilincinin surekli genisleyen dunyasinda bicimlenecektir Bu durum tek bir birey ya da grup arasinda oldugu gibi gruplar ya da buyuk insan topluluklari arasinda da ayni sekilde kendini gosterir Bundan sonra onemli olan bu insan topluluklarinin gruba ozel kesin bakis acilari ve davranislarda rutinlesmeler gelistirecegidir ve bu gorus ile davranis bicimlerinin temelinde yatan sekillendirme her grubun kendi malidir Ilgililerin belirli bir surecte olusturulmus ortak gorus ve rutinleri kendilerini dogrular bicimde ortaya cikmakta sureklilik ve kalicilik egilimi gostermektedir Boylece cok daha fazla birey ustu bireyden kaynakli oznellikten uzak nesnellige ulasmaktadirlar Bu durum her seyden once eski nesiller tarafindan kullanilmis artik dogal karsilanan ve boylece zaten uzun suredir kurumsal karakterler ve tarihsel nesnel gerceklige sahip gorus ve rutinler icin gecerlidir Bunun karsisinda duran gorusler ve bir nesil ya da birey tarafindan gelistirilmis rutinler ise onlari sekillendiren bireyler icin kolayca degistirebilir olacaktir Bu olasilik da ancak kendisi bu olusumunu yasantilamamis ve onlari sekillendirmemis yeni nesiller ortaya ciktiginda yok olacaktir Onlar icin basta gelenek anlami tasimayan bu rutinler aslinda kendilerine karsi duran nesnel gercekligin bir parcasidir Bu durum ayni zamanda ebeveyn nesline geri donus olarak kendini gostermektedir Kurumlara mal olmus gorus ve eylem rutinleri dunyanin dogal duzeninin ayrica diger canlilarin turlerine ozel cevrelerinin yerindeki gercekligine sosyal ve toplumsal hakikat olarak yansimaktadir Ayrica kurumsallasmis gorus ve eylem rutinleri insanin dogal ortami ile cevrelerinin tutumlarinda yogunlasmaktadir Tum diger canlilarin kendi cevrelerine uyumlu buyuk olcude eksik icgudulerin yerini tutarlar ve birey icin kendisine yabanci olan cevreyi uyumlu hale getirmesini saglayan araclar niteligi tasirlar Toplumsallasma Sosyalizasyon SureciToplumsallasma hic bitmeyen bir surectir ve temelinde bireyin kisisel gelisimi ornegin bir bireyin sosyal iliskileri vardir Kisilik bir taraftan bireyi diger bireylerden ayiran ozlugu anlatirken diger taraftan da bir toplum ya da topluluga ait bireylerin paylastiklari ortak ozellikleri tanimlamaktadir ornegin degerler kurallar ve sosyal kimlikler Olgunlasmamis bir birey sosyal cevresinde onunla da onsuz da yasayabilecegi bir dunyaya uyum saglamistir Bu dunya insanlarin ilgili cevrelerinin dogal kosullariyla coktan belirlenmis gorus yonelim ve yasam bicimleri yapilaridir Bireyler o anki cevrelerini anlamlandirdiklari ve kendilerine uyumlu hale getirmek icin kullandiklari araclar icat ederler Yeni dogan bir insan hayatta kalabilmek icin ihtiyaci olan bu araclarla iyi gecinmeyi ogrenmek durumundadir Henuz olgunlasmamis bir bireyin bu dunyadaki uyumu ona cevresindeki insanlar yoluyla sunulan ve ilk baslarda henuz cok caresiz bir yaratik olan bu bireyin etrafini dogrudan saran bakis acilarinin ve hayatla basa cikma yollarinin ozumsemesi surecinde gerceklesir Burada ozumsemek bireyin cevresindekileri etrafindaki insanlar tarafindan algilandigi yorumlandigi ve ele alindigi bicimde adim adim yakalamasi anlamlandirmasi ve icine girmesi demektir Genc bir birey dunyaya cevresindekilerin gozuyle bakmayi onlarin kavramlariyla duzenlemeyi ve tanimlamayi yasadiklarina onlarin duygulari ve deger yargilariyla yaklasmayi ve bu dunyanin gerceklerine iliskin kendi tekniklerini gelistirmeyi ogrenecektir Tek bir cumleyle ozetlemek gerekirse birey yavas yavas etrafindaki insanlarla dogal olarak birlikte yasadigi bir dunya kurgulamaya baslar Birey ilk baslarda bu dunyanin aslinda baska sayisiz insanin dunyasindan olustugunu bilmiyordur Belirli bir sosyal cevre icine girmistir ve o an sadece bunun farkindadir Bu etrafinda dunyanin geri kalanin birey icin gelisen ve bireyi de gelistirecek bir cevredir Birey icin dunya genel olarak budur Daha sonra bir baska yasam doneminde ise cok farkli dunyalarin oldugunu kendi dunyasinin sadece bir dizi tesaduften kaynakli sonuc oldugunu ve etrafinda ayni zamanda geriye donusumlu alin yazisiyla gelen cikis noktalarindan kaynakladiginda da kendi yasam sekli icin de farkli dusunceler olabilecegini fark edecektir Birincil Toplumsallasma Birincil toplumsallasma ile icinde ya da disinda yasama hakkina sahip oldugu bu dunyaya bireyi hala devam eden uyumunun temelleri atilmaktadir Bu sekilde bireyin cevresine ayak uydurmak icin ihtiyaci olan hayat ve dunya bilgisinin de temelleri atilmis olur Birincil toplumsallasma ile saglanacak olan yeni bireyin kendi sosyal cevresine ait bakis acilarinda yasam sekillerindeki kademeli ozumseme baslarda cok az insanin yerine getirebildigi bazi kosullara baglidir Birinci ve en onemli kosul yeni dogan cocugun dunyaya gelisinden itibaren cevresinde olan insanlarla guvenli baglari temel guven duygusu olmasidir Bu bag yeni dogan cocugun duygusal gelisimini neredeyse tamamen ic refah uzerine kurmustur Bu anlamda da en kolay ulasilan ona duygusal anlamda hamilelikten beri en yakin insan olan annesi ile yeni dogan cocuk arasinda gelisir Kendisini icsel olarak ayrica cevresinde de en cok guvende hissetmesi sicaklik beslenme sevgi ve bakim gibi yasamsal ihtiyaclari karsiladigi takdirde gerceklesecektir Bu baglamda diger insanlarla baginin ne denli iyi olacagi onlarin yeni dogan cocugun refahina katkilari ile dogru orantilidir Ozumseme sureci icin bir diger onemli kosul ise bagin suresi ve kaliciligidir cunku yeni dogan bireyin ilk baslarda etrafinda gelisen olaylari kendisi icin duzenleyebilecegi ve ayrintilastirabilecegi soyut kavramlari yoktur onun icin acikca anlamli olan ise oncelikle bagi olan diger bireyin cevresindeki olaylarla yavas yavas olusur Bu anlayis zaman alir ve sadece bag kurulan insanlarin ayni olaylara karsi benzer tepkiler verdiginde gecerlidir Kurumsallasmis bakis acilari ve yasam sekillerini ozumsemek icin icsel hazirlik yeni dogan cocugun bag kurdugu sonraki insanlarla ozdeslesmesi sonucu gelisir Bu durum bireyin dunyayi tipki ilgili kisisinin usulunde algilamasini anlamlandirmasini ve sonunda onun gibi yonetmesini sagladigi gibi onu bu yonde etkilemektedir Bu durum daha sonra cocugun temel sosyalizasyonunda bir diger onemli sonucu da beraberinde getirmektedir Cocugun ilgili kisisinin dunya goruslerini ve inanc bicimlerini almasi onun yasadigi dunyaya uyum saglayamamasinin yani sira kendi ozelliklerini de tamamlayamamasina yol acacaktir Oysa cocuk dunyayi kendi gozleriyle gormeyi ogrendiginde nesneleri kendi duygusal ve aktif yaklasimlari sayesinde algilayacaktir Ayrica sadece kendi icinde hissettigi izlenimleri duygulari ve ihtiyaclarini tipki etrafindaki insanlarin onda gordugu gibi deneyimler ve birey tum bunlari ozumsedigi sirada diger etkileri de farkinda olmadan icine alir Sonuc olarak bu tanimlamalara gore cocuk temel birincil sosyalizasyonu gerceklesirken ilgili kisisinden net bir yer ve sosyal cevrede dunyayi tanimlamasini saglayan ozel bir rol edinir Bunlarin yani sira sosyal cevresindeki diger insanlarla iletisimi olan ve toplumdaki rol beklentilerini yerine getiren baska bir bireyle tanisir kendi kisiliginin gelisimi Ikincil Toplumsallasma Birincil Toplumsallasma ile bireyin dunyasina uyumunun esaslari ortaya konmus yasamini dogru sekilde surdurebilmesi icin yerine getirmesi gereken gorev uzerinde durulmustur Bu gorev birincil toplumsallasmanin disinda bir dunya ile iliskilendirilmelidir ve bu iliskilendirme sureci Ikincil Toplumsallasma olarak tanimlanmaktadir Karmasik ve emekci toplumlarda dunya bireylerin tek tek kendileriyle catistiklari icinde birbiriyle iletisimde olan bircok grup barindiran her biri bircok ozel bilgi ve beceriyle karakterize edilmis ic ice gecmis alt gruplarin yaygin oldugu bir yerdir Oyle ki ogretmenler egitimle doktor ve hemsireler saglikla ciftciler ve alt sanayi kollari gida urunlerinin uretimi sanayiciler bu urunlerin dagitimi zanaatkarlar evlerin yapimi ve su tesisatlarinin tamiri askerler ulkenin huzuru yargiclar davalari uzlastirma copculer gunluk atiklari toplama vb isler ile mesguldurler Ikincil toplumsallasma bu nedenle bu tur isle ya da gorev dagilimi ile belirlenen kurumsal alt dunyalarin ozumsenmesine de denmektedir Toplumsal rollere ozgu bilgi ve becerilerin edinilmesiyle gerceklesmesinin yani sira her role ozgu kelime dagarciginin kendisine ait olma durumunu da desteklemektedir Ikincil toplumsallasma ile ozumsenmis alt dunyalar birincil toplumsallasmada kaydedilen Temel Dunya nin aksine kismi gercekliklerdir Toplumda hala buyuk oranda uyum problemi olan bir birey birincil ve ikincil toplumsallasma ile dunya goruslerinin deger yargilarinin ve ayni zamanda davranis bicimlerinin gittikce artan rutinlerin farkindaligini saglamlastirmaktadir Yine de diger canlilarin sabit icgudusel uyumlulastirilabilir mekanizmalarinin aksine rutin algisi degistirilebilir kalir Bu nedenle bu durum birincil toplumsallasma ile edinilen ozellikle duygusal acidan yer edinmis ve entelektuel yansimasi daha az erisilebilir olan rutin algisi ile cok bagdasik degildir cunku genellikle alternatifsiz ozumsenir Bu nedenle birey bu tabakanin altindan cok zor cikar Bu durum daha cok ikincil toplumsallasma yoluyla ozellikle de baska yasam olanaklarinin da oldugu bilgisi ile edinilmis gorus degerlendirme ve davranis bicimleri ile bireyler icin kesinlikle ulasilmaz olmadiklarinda ya da tam aksine degerlendirmeye alinmadiklarinda gerceklesir Insanlar dunyaya karsi tavirlari degistirebilirler ayni mekanda kalabilir yeni roller edinebilir ve simdiye dek sahip olduklarinin disinda farkli bakis degerlendirme ve davranis bicimleri edinebilirler Birey bir topluma ne kadar uzun sure bagli kalirsa ve o toplumda edindigi kendini surekli tekrar eden deneyimleri ne denli kalici olursa dunya gorusunu belirleyen bu ozellikler de kendilerini o denli guclu ve sorgusuzca kabul ettirebilir Bu kutlelesme insanlarin ileri yaslarda gorus degerlendirme ve davranis bicimlerinde neden bu kadar sert ve diger goruslere karsi da hassasiyetten de bu kadar uzak oldugunu aciklamaktadir Iliski Bicimi Olarak ToplumsallasmaToplumsallasma kendini iki ifade seklinde kisisel olarak ve ortak yasamda gosterir Toplumsallasma arastirmalarinin odak noktasi 1960 li yillardan bu yana bireylerin tek tek gelisim potansiyelleri ve davranis bicimlerine dayanmaktadir Ancak konu uzerindeki yogun odaklanma birlikte yasamayla kendiliginden gerceklesen sosyal sekillenme bicimlerinde sinirlandirmayi da beraberinde getiren bir daralma ile sonuclanir Toplumsallasma arastirmasinin birlikte yasam sureclerini ikinci bir boyut olarak icermesi baglamindaki gorevi sadece kisiligi gelistirmenin merkezi yonlerine odaklanmak degil ayni zamanda gercek kisilerarasi iliskiler olusumunun analizi uzerine vurgu yapmaktir Bu durum kendini bireysel eylem bilgisi ve genel bir eylem yoneliminin olusum sureclerinde gosterir Toplumsallasmanin bu bakis acisinin benimsenmesi icin dikkate alinmasi gereken temel gerceklik toplumsallasmanin etkilesim gerektirdigi ve bireylerin bu antropolojik bio psiko sosyal olusumlarini yansitilmalari koordine edilmeleri ve anlasilmalarini yapilandirdigi yonundeki durumdur Toplumsallasma burada bahsi gecen tutumlarin genel uygulama boyutuyla genisleme ve bu yeni bilginin olusumu ile ilgili olarak bireylerin birlikte yasadiklari ve bu sirada deneyimlerini bilgi ve becerilerini gelistirdikleri paylastiklari sosyal bir surecin belirlenmesidir Insancillastirma Sosyal antropolog Dieter Claessen Aile ve Deger Sistemi adli eserinde basarili bir toplumsallasma surecinin onceden basarilmis yeni dogan bireyin ilk yilinda temel guveni kazanacagi ya da tam tersi kazanamayacagi sosyal ogretileri kabullenecegi bir insancillastirma gerektirdigini savunmaktadir bkz dogum Ayrica guncel antropolojik ve gelisimsel genetik calismalar toplumsallasmayi yasamla basa cikma yollarinin dikkate alinmasi gereken bir cins ozel formu olarak tanimlamaktadir Bununla beraber bu durum kendini Insancillastirma eyleminin aksine ornegin algi ve karsilikli eylem planlarinin yorumlarinin olusumunda oldugu gibi temel bilgi kapasitesinde sinirlandirmaktadir Toplumsallasma ve EgitimToplumsallasma sosyallesme etkilesimleri icinde ya da araciligiyla aktorlerin karsilikli davranis bicimlerinden olusmaktadir fakat bu durum ayni kosullardaki bireyler arasinda degil ozellikle kusak iliskilerinde yani genc ve yasli arasinda gerceklesmektedir Ilgili kisilerin gruplarin ya da son olarak bir toplumun hegemonialen deger ve normlari bilincsiz kabulu Pierre Bourdieu toplumsallasma etkilesimlerinin karsilikli eylem uyumunun istenmeyen bir etkisidir Ayrica egitim Siegfried Bernfeld e gore gelisme gercekligine toplumsal bir tepki olarak da anlasilabilmektedir Bu nedenle egitim bu baglamda cocuklarin toplumun yetkin uyeleri olmalarini saglayacak becerileri kismen kazanmasi anlamina gelmektedir Toplumsallasmanin amaci ise genc ve yasli yani nesiller arasindaki yetkinlik bosluklarini ortadan kaldirmaktir Emile Durkheim Toplumsallasma kavramini bilimsel bir terim olarak kullanan ilk insanlardan biri ile baglantili olarak egitim bu nedenle kendini sosyolojik anlamda sosyallesme metodu yani planli ve maksatli toplumsallasma olarak tanimlamistir Bu tanim su sekilde devam eder egitim toplumsallasma sureclerinde bireylerin ozellikle de cocuk ve genclerin degisim surecini etkilemeyi amac edinmis bir alt kumesidir Bu nedenle de ilgili kisilerin gudumlenmesinden olusan her bir toplumsallasma surecini tanimlamaktadir 1968 Hareketi sirasinda toplumsallasmanin bireyin ve yeni dogan bebegin gelisiminde Genetik ozelliklerin ayni olmasi sart degildir ne kadar buyuk payi olduguna dair cok atesli bir tartisma ortaya cikmistir Bu siralar ise 2006 her seyden once toplumsallasmanin bireylerin genetik sistemlerinin olusmasinda hangi nitel ve nicel etkileri oldugunu belirlemeye dayali bir tartisma soz konusudur Ayni zamanda bireyin gelisiminin yeni dogan ya da toplumsal dolayisiyla toplumsal miras ya da sosyal cevreleri yoluyla secici edinilmis eylem sekillerinden ne denli etkilendigi sorgulanmaktadir Bu tartisma gelisme toplumsallasma ve secim Daha sonra bunlar arasina egitim de eklenmistir terimlerinin degismeyen kullanimi ile karakterize edilmistir Toplumsallasmanin Sorgulanan TaraflariToplumsallasma egitim bilimleri baglaminda tartismali bir kavram olarak gorulmektedir Pedagojinin klasik donem temsilcileri olumlu olmayan yani toplumsal normlara uyumu saglamaktan yana olmayan bir egitimden bahsetmislerdir Basarili bir toplumsallasma bireyi bir yandan mevcut degerleri ve normlari tanima ve kabul etme noktasina getirirken diger yandan da ayni norm ve kurallari sorgulamaya yoneltmektedir Kaynakca Renate Nestvogel Sozialisationstheorien Traditionslinien Debatten und Perspektiven In Ruth Becker Beate Kortendiek Hg Handbuch Frauen und Geschlechterforschung Theorie Methoden Empirie Wiesbaden 2004 Seite 154Dis baglantilarAlmanca Vikipedi deki Sozialisation maddesi