Bu madde, uygun değildir.Kasım 2019) ( |
Dalga-parçacık ikililiği teorisi tüm maddelerin yalnızca kütlesi olan bir parçacık değil aynı zamanda da enerji transferi yapan bir dalga olduğunu gösterir. Kuantum mekaniğinin temel konsepti, kuantum düzeyindeki objelerin davranışlarında ‘’parçaçık’’ ve ‘’dalga’’ gibi klasik konseptlerin yetersiz kalmasından dolayı bu teoriyi işaret eder. Standart kuantum yorumları bu paradoksu evrenin temel özelliği olarak açıklarken, alternatif yorumlar bu ikililiği gelişmekte olan, gözlemci üzerinde bulunan çeşitli sınırlamalardan dolayı kaynaklanan ikinci dereceden bir sonuç olarak açıklar. Bu yargı sıkça kullanılan, dalga-parçacık ikililiğinin tamamlayıcılık görüşüne hizmet ettiğini, birinin bu fenomeni bir veya başka bir yoldan görebileceğini ama ikisinin de aynı anda olamayacağını söyleyen Kopenhag yorumu ile açıklamayı hedefler.
Teorinin kökeni
İkililik fikrinin temeli 17. Yüzyılda Christiaan Huygens ve Isaac Newton arasında ışık ve maddenin doğası hakkındaki ışım hem dalgadan(Huygens) hem de parçacıktan(Newton) oluşur tartışmalarına dayanır. Max Planck, Albert Einstein, Louis de Broglie, Arthur Compton, Neils Bohr ve diğer birçok bilim insanının çalışmaları sayesinde şu andaki bilimsel teori olan ışığın hem parçacık hem de dalga (ya da tam tersi) olduğu teorisi geçerli. Bu olgu yalnız orta boyuttaki parçacıklar için değil ayrıca atom ve moleküllerin temel bileşenleri içinde geçerlidir. Gözle görülebilir parçacıklar için ise aşırı derecede kısa dalga boylarından dolayı dalga özelliği saptanamıyor.
Dalga ve Parçacık Görüşlerinin Kısa Tarihi
Aristoteles ışığın doğası hakkında hipotez kuran ilk kişilerden biriydi ve ışığı havadaki elementlerin ayrışması olarak düşünüyordu (dalga teorisi). Diğer bir yanda ise Demokritos ışık da dahil olmak üzere evrendeki her şeyin daha küçük ayrılamaz parçalardan oluşması yargısına karşı geldi. 11. Yüzyılın başlarında, Arap bilim insanı İbn-i Heysem optik üzerine; kırılma, yansıma ve ufak boyuttaki mercekleri kullanarak ışınların çıkış noktasından göze gelene kadarki yolunu anlatan konular hakkındaki ilk kapsamlı tezi yazdı. Bu ışınların birleşik ışığı oluşturduğu iddiasında bulundu. 1630’da René Descartes’ın Işık Üzerine yazdığı tezindeki ters dalga tanımı, ışığın davranışının dalga dağılımı modellemesiyle ışığın tekrar yaratılabileceğini gösterdi. 1670’in başlarında ve 30 yıllın üzerindeki çalışmayla Isaac Newton parçacık hipotezini sunarak ışığın yansımasının gösterdiği düz çizgiyle sadece parçacıkların böyle bir düz çizgi üzerinde gidebileceğini savundu. Işığın kırılmasını ise daha yoğun bir ortama geçen ışığın hızlandığını varsayarak açıkladı. Yaklaşık olarak aynı zamanda, Newton’un çağdaşları Robert Hooke ve Christiaan Huygens ve sonrasında Augustin-Jean Fresnel matematiksel olarak dalga görüşünü farklı ortamlarda farklı hızlarla giden ışığın kırılmasının ortama bağlı olduğunu gösterdi. Huygens-Fresnel prensibinin sonuçları ışığın davranışını belirlemede oldukça başarılıydı ve sonradan Thomas Young’un çift gişirim deneyiyle ise ışığın parçacık olduğu görüşünün sonu başlamış oldu.
Parçacık teorisini son darbe James Clerk Maxwell’ın daha önceden bulunmuş olan titreşen elektrik dalgaları ve manyetik alanlarla ilgili dört basit denklemi birleştirdiğinde vurulmuş oldu. Titreşen bu yayılma hızı hesaplandığında ışık hızı açığa çıkmış oldu. Görünür ışık, morötesi ışık ve kızıl ötesi ışığın çeşitli dalga boylarındaki elektromanyetik dalgalar olduğu açığa kavuşmuş oldu. Dalga teorisi galip geldi ya da öyle olduğu düşünüldü.
19. yuzyılın başlarındaki dalga teorisinin ışığı tanımlamasındaki başarıları sırasında maddeyi tanımlayan atomic teori ortaya çıkmaya başladı. 1789 yılında Antoine Lavoisier kimyayı simyadan kesin ve tutarlı yöntemlerle ayırarak maddenin korunumunu ve birçok kimyasal element ve bileşik buldu. Ancak bu temel kimyasal elementlerin doğası bilinmezliğini korudu. 1799 yılında Joseph Louis Proust elementlerin sabit oranlarla birleştiğini göstererek kimyayı atomik düzeyde ilerletmiş oldu. Bu gelişmeler Jhon Dalton’u Democritus’un atom hakkındaki görüşlerini tekrar ortaya çıkardı, elementleri görünmez bileşenler olarak tanımlaması oksijenin neden metal oksitlerin 1:2 oranında başka bir oksijenle birleştiğini açıkladı. Ancak Dalton ve o zamanın diğer kimyacıların göz önünde bulundurmadığı şey, bazı elementlerin tek atomlu (Helyum gibi) ve diğerlerinin çift atomlu (Hidrojen gibi) ya da su gibi H2O yerine daha basit ve sezgisel HO bu yüzden atomik ağırlık değişken ve çoğunlukla yanlış olarak gösterildiğiydi. Ek olarak HO oluşumu iki parça hidrojen gazı ve bir parça oksijen gazının ikiye bölünmesini gerektirmektedir. Bu problem reaksiyona giren gazların hacimlerinin üzerinde sıvı ve katı gibi çalışan Amedeo Avogadro tarafından çözüldü. Eşit hacimde element gazının eşit hacimde atom içerdiğini öne sürerek H2O nun iki parça H2 ve bir parça O2 den meydana geldiğini gösterdi. Çiftatomlu gazları bularak temel atom teorisini tamamlayan Avogadro çokça bilinen bileşiklerin doğru moleküler formüllerini ortaya koyarak daha düzenli bir şekilde olmasını sağladı. Klasik atom teorisine son darbe Dimitri Mendeleyev elementleri gösteren sıralı ve simetrik bir tablo oluşturmasıyla geldi. Ancak Mendeleyev'in tablosunda hiçbir elemental doldurulamayacak boşluklarda vardı. Ancak bu boşluklar zamanla yeni elementlerin oluşturulmasıyla giderildi. Periyodik tablodaki başarı atom teorisine karşı olanlara yanıt olmuştu, ancak laboratuvarda herhangi bir tek atom gözlemlenmemesine rağmen kimya bir atom bilimiydi.
20. yüzyılın bitmesiyle birlikte gelen paradigma değişimi
Elektrik parçacıkları
19. yüzyılın bitiminde, fizik yoluyla atomun doğasına ve kimyasal reaksiyonların işleyişine karar vermek atom teorisinde indirgemeciliğin atomun kendi içine ilerlemesini sağladı. İlk başta akışkan sanan elektrik daha sonradan elektron ismi verilen parçacıklardan oluştuğu anlaşıldı. İlk defa J. J. Thomson tarafından 1897 yılında katot ışın tüpü kullanarak vakumlu ortamda elektrik yüklerinin hareketi gözlemlendi. Vakum elektrik akışkanına hareket için ortam sağlamadığından dolayı bu buluş sadece negatif yüklü parçacığın vakumlu ortamda hareketi sayesinde açıklanabilir. Elektronlar yıllardır elektriği akışkan olarak gören klasik elektrodinamikle karşı karşıya geldi. Daha da önemlisi, elektrik yükü ve elektromanyetizma arasındaki yakın ilişki Michiael Faraday ve James Clerk Maxwell tarafından belgelenmiş oldu. Elektromanyetizmanın değişen bir elektrik veya manyetik alan tarafından oluşturulan bir dalga olarak bilinmesinden beri elektrik ve yükün atomik/parçacık tanımı yersizdi. Dahası, klasik elektrodinamik tamamlanmayan tek klasik teori değildi.
Radyasyon niceleme
Bir objenin sıcaklığından dolayı kaynaklanan elektro manyetik bir enerji yayılımı olan kara-cisim ışıması klasik yargılar tarafından tek başına açıklanamazdı. Tüm klasik termodinamik teorilerin temeli olan klasik mekaniğin eşbölüşümü teoremi, bir nesnenin enerjisinin nesnenin titreşim modları arasında eşit olarak paylaştırıldığını belirtir. Bu teori titreşim modlarını oluşturan atomların hızları olarak tanımlarken ve hız dağıtımının eşitlikçi olarak dağıtarak deneysel sonuçlarla eşleşti ve işe yaradı. Kinetik enerjinin ikinci dereceden bir denklem olmasından dolayı hız ortalama hızdan daha büyüktür ancak yüksek enerjili atomların sayısı düştüğünde aynı zamanda düşüşte o kadar çok olacaktır ve hız atomlar arasında eşit olarak dağıtılacaktır. Yavaş hız modlarında görünürde hız dağıtımı eşit olacaktır, yavaş hız modları daha az enerji istediğinden 0 hız modu hiç enerji harcamayacaktır ver sonsuz sayıda atoma dağıtılabilir. Ancak bu durum atomlar arasındaki etkileşimin yokluğunda meydana gelebilir; atomlar arası çarpışması olduğunda yavaş hız modu devreye girecektir. Ayrıca denge durumu hızın sıcaklığa oranıyla da sağlanabilir.
Ama bu durumu elektromanyetik yayılımda olaylar termal nesnelerde olduğu gibi değildir. Termal nesnelerin ışık yayılımı yaptığı uzun süredir bilinmektedir. Sıcak metaller kırmızı renkte parlar ve eğer daha fazla ısı alırlarsa renkleri beyaza döner. Işığın bir elektromanyetik dalga olarak bilinmesinden dolayı fizikçiler bu ışımayı klasik yasalarla açıklamaya çalışmıştır. Bu durum kara-cisim problem olarak bilinmektedir. Eşitdağılım teorisi termal objelerin titreşim modları için kullanıldığından beri bu durumun eşit olarak ışıması varsaymak önemsiz olacaktır. Ancak bu çıkarım ışığın titreşim modları için kullanıldığında çabucak bir sorun ortaya çıktı. Bu sorunu basitleştirmek için olabilecek en uzun dalgaboyu termal nesenin oyukları olarak tanımlandı. Herhangi bir dengedeki elektromanyetik mod yalnızda bu oyuklarının duvarlarını boğum noktası olarak kullanarak var olabilirdi. Böylece dalga boyu oyuğun(L) iki katından büyük bir dalga olamadı.
İlk birkaç mod uygulanabilir olduğundan dalga boyları 2L, L, 2L/3, L/2 vs. Dalga boyunda kısalma limiti olamamasına rağmen 2L uzunluğunu asla geçememektedir darken kısadalga boyları dağıtımda üstünlük sağladı ve oyuk neredeyse tamamıyla kısa dalga boylarıyla dolmaya başladı. Eğer her mod eşit enerji dağılımı almış olsaydı kısa dalgaboy modları bu enerjinin hepsini özümserdi. Rayleigh-Jeans yasasından sonra uzun dalgayı boyu ışımalarının yoğunluğu doğru olarak öngörülürken, sonsuz enerjinin sonsuz sayıdaki kısa dalgaboylarıyla mümkün olacağı düşünüldü. Bu durum morötesi felaketi olarak bilinmektedir.
Çözüm 1900 yılında Max Planck’ın kara cismin tarafından yapılan ışık yayılımının frekansı bu yayılımı yapan osilatörün frekansına bağlı olduğu ve bu osilatörün enerjisinin ışıkla düz orantılı olarak arttığı hipoteziyle bulunmuştur(E =hv). Görülebilir osilatörlerin aynı mantıkla çalışıtığı düşünülerek bu hipotezin yanlış olduğu çıkarılamaz ; aynı genlik ve farklı frekanstaki beş farklı harmonik osilatör kullanılarak en fazla frekansa sahip olanın en çok enerjiyede sahip olan olduğu görülmüştür. Buna dayanarak yüksek frekanslı ışık eşit frekanstaki osilatörden yayılmış olmalıdır ve buna dayanarak bu osilatör düşük frekanslılara göre daha fazla enerjiye sahiptir, böylece Plank herhangi bir felakti önlemiş oldu, böylece eşit dağılıma göre yüksek frekanslı osilatörler daha düşük frekanslı osilatörlerin birleşimiyle oluşabilir. Maxwell-Boltzmann dağılımında olduğu gibi yüksek enerjili ve yüksek frekanslı osilatörlerin baskısı altında kalan düşük frekanslı ve düşük enerjili osilatörlerinde frekansı ve enerjisi artar. Planck’ın kara-cisim ile ilgili yargısındaki en devrimsel parça termal dengedeki osilatörlerle elektromanyetik alanların doğasının aynı tam sayıya dayanıyor olması. Bu osilatörler tüm enerjilerini elektromanyetik alana verir ve elektromanyetik alan tarafından uyarıldığı kadar bir ışık kuantumu oluşturur ve bu ışık kuantumunun özümseyerek aynı frekansta osilasyona başlar. Planck istemli olarak kara-cismin atomik teorisini oluşturmasına rağmen oluşturduğu ışığın atomik teorisi istemsizdi.
Fotoelektrik olay aydınlanması
Planck’ın morötesi felaketini atom ve kuantize elektromanyetik alan kullanılarak çözmesinden sonra çoğu fizikçi çabukça Plank’ın ‘’ışık kuantumu’’ teorisinin kaçınılmaz açıkları olduğunu fark etti. Kara-cisim ışıması için daha tamamlayıcı bilgi kuantizasyonsuz tamamen sürekli, tamamen dalgasal elektromanyetik alan kullanılarak oluşturuldu. 1905 yılında Albert Einstein Planck’ın kara-cisim modelini kullanarak o zamanın çözülemeyen sorularından biri olan, enerji alan atomların elektron yaymasıyla oluşan fotoelektrik olaya çözüm buldu.
1902 yılında Philipp Lenard atomdan çıkan elektronların enerjisinin ışın yoğunluğu yerine frekansına bağlı olduğunu buldu. Böylece bir atoma düşük frekanslı az parlaklıkta bir ışık tutulmasıyla yine aynı frekanstaki parlak bir ışığın tutalmasında kopan elektronun enerjisi eşik olduğu görüldü. Daha yüksek enerjiye sahip elektronlar için daha yüksek frekanslı ışık tutulmalıdır. Ne kadar fazla ışık olursa o kadar elektron koparılmış olur. Kara-cisim ışımasında olduğu gibi ışıma ve madde arasındaki enerji transferinin başlaması teoride şanstı. Ancak maddenin kuantum mekaniği doğasına rağmen hâlâ ışığın klasilik tanımı kullanılarak açıklanabilir.
Planck'ın kuantum enerjisini kullanan ve verilen frekansta elektromanyetik radyasyon isteyen, sadece kuantum hv sinin tam katları kadar enerjiyi maddeye transfer edebilir. Bundan sonra fotoelektrik etki daha kolay açıklanabilir. Düşük frekanstaki ışık yalnızca düşük enerjili elektronları koparır çünkü her bir elektron fotonların emilimiyle uyarılır. Düşük frekanslı ışığın yoğunluğunun arttırılması, enerjileri yerine yalnızca uyarılan atomların sayısını arttırır çünkü her bir fotonun enerjisi yine aynı kalır. Yalnızca ışığın frekansı arttırılarak ve böylece fotonların enerjisini yükselterek daha yüksek enerjili elektron koparılabilir. Planck sabiti h I kullanarak fotonların frekansına bağlı olarak enerjisi bulunabilir, ayrıca koparılan atomun enerjisi de frekansa bağlı olarak lineer artış gösterir; doğrunun eğimi ise Planck sabitini gösterir. Bu sonuçlar Robert Andrews Milikan’ın 1915’te elektron yükünü Einstein’ın tahminlerinin deneysel sonuçlarını kullanarak bulmasına kadar onaylanmadı. Koparılan elektronun enerjisinin Planck sabitini göstermesine rağmen fotonların varlığı foton antigruplaşması efektinin bulunmasına kadar kesinleşmemişti. Bu fenomen yalnızca fotonlarla açıklanabilirdi. Einstein 1921 yılında Nobel Ödülünü aldığında özel ve genel görelelik teorisi matematiksel olarak zor olmamasına rağmen tamamen devrimci ve ışığın kuantizasyonundan bahsediyordu. Einstein’ın ışık kuantası 1925 yılına kadar foton olarak isimlendirilmedi ancak 1905 te bile mükemmel bir şekilde dalga-parçacık ikililiğini örnekler nitelikteydi. Elektro manyetik ışımı linear dalga denklemleri sağlamaktadır ancak yalnızca soyuk elementler tarafından yayılabilir ya da emilebilir böylece hem dalga hem de parçacık özelliği gösterir.
Kilometre taşlarındaki değişim
Huygens ve Newton
İlk kapsamlı ışık teorilerinden biri ışığın dalga teorisini öne sürüp dalgaların nasıl düzgün bir hat üzerinde girişim yaptığını gösteren Christiaan Huygens’ten gelmişti. Ancak bu teori Isaac Newton’un ışığın parçacık teorisi ile birlikte geride bırakılmış oldu. Newton bu teorisinde ışığın ufak parçacıklardan oluştuğunu öne sürerek yansıma olgusunu kolayca açıklayabilmişti. Oldukça zor olsa da ayrıca ışığın lensten kırılmasını ve güneş ışığından gökkuşağı oluşumunu da açıklamıştı. Newton’un parçacı görüşüne yüzyıldan uzun süre kimse meydan okuyamadı.
Young, Fresnel ve Maxwell
19.yüzyılın başlarında Young ve Fresnel’in çift yarık deneyi Huygens’in dalga teorisi için kaynak sağlar nitelikteydi. Çift yarık deneyinde sisteme gönderilen ışıktan su dalgalarındakine benzer gibi karakteristik bir girişim kalıbı gözlendi ve dalga boyu bu kalıplar kullanılarak ölçüldü. Dalga görüşü parçacık ve ışın görüşlerinin yerini hemen alamamasına rağmen 19. yüzyılın ortalarına doğru polarizasyon olgusuyla birlikte bilimsel düşüncelerde baskınlık kurmaya başladı.
19.yüzyılın sonlarına doğru James Clerk Maxwell, Maxwell denklemlerine göre ışığın elektromanyetik dalga yayılması olduğunu açıkladı. Bu denklemler 1887’de Heinrich Hertz’in denklemleri tarafından doğrulandı ve dalga teorisi Kabul edilmeye başlandı.
Planck’ın kara-cisim ışıması formülü
1901 yılında Max Planck parlayan bir cismin yaydığı ışığın gözlemlenen spektrumlarını yeniden oluşturmayı başaran analizini yayınladı. Bunu başarmak için Plank radyasyon yayılımı yapan osilatörün kuantize enerjisini ad hoc matematiksel varsayımını kullanarak buldu. Einstein daha sonradan elektromanyetik radyasyonun kendisinin kuantize olduğunu ve yayılan atomların enerjisi olmadığını öne sürdü.
Einstein’in fotoelektrik olay açıklaması
1905 yılında Albert Einstein dalga teorisinin eksik yönlerine fotoelektrik efekt deneyiyle açıklık getirdi. Bunu fotonun varlığını ve ışık enerjisinin kuantasının parçacık özelliklerini varsayarak yaptı. Fotoelektrik olayda bir metal üzerine düşürülen parlayan bir ışığın devrede elektrik akımı oluşturduğu gözlemlendi. Bunun sebebinin ışığın elektronları sökerek devrede bir akım oluşturduğundan dolayı olduğu düşünüldü. Örnek olarak potasyumu kullanırken loş mavi ışığın yeterli akımı oluşturmasına rağmen en güçlü ve en parlak kırmızı ışığın akım oluşturmadığı gözlemlenmiştir. Işık ve maddenin klasik teorisine bakılarak, bir ışık dalgasının gücü ve büyüklüğü parlaklığıyla orantılıdır: parlak ışık kolaylıkla yeterli akımı oluşturmalıdır. Ancak o bilinenin aksine öyle değildi.
Einstein bu karışıklığı elektronların yalnızca elektromanyetik alanlarla enerji alabilceğini var sayarak giderdi: enerjinin miktarı E is ışığın frekansı f ile bağlantılıdır.
h Planck sabiti(6.626 × 10−34 J saniye). Yalnızca yeterince yüksek frekansa sahip fotonlar elektrik koparabilirler. Örnek olarak mavi ışık fotonları elektron koparmak için yeterli enerjiye sahipken kırmızı ışık fotonları bu enerjiye sahip değildir. Gereken frekans eşiğini geçtikten sonra ışık şiddetinin arttırılması koparılan elektron sayısını arttırır. Bu yasayı çürütmek için henüz üretilmemiş yüksek yoğunluklu lazerler gerekli.yoğunluğa bağımlılık fenomeni bu sıralar detaylı bir şekilde araştırılıyor.
De Broglie’nin dalgaboyu
1924 yılında, Louis-Victor de Broglie de Broglie hipotezini formülleştirerek sadece ışık değil diğer tüm maddelerin dalga yapısında olduğunu ve bir dalgaboyuyla(λ ile gösterilir), momentum(p şeklinde gösterilir) sahip olduğunu gösterdi.
Einstein’ın denkleminin yukarıdaki genellenmiş hali fotonun momentumunu p = ve dalgaboyunu (vakumlu ortamda) λ = , şeklinde vakumlu ortamdaki ışık hızına c diyerek göstermiştir. De Broglie’ in formülü elektronlar için üç yıl sonra elektron kırınımının iki bağımsız deneyde gözlemlenmesiyle onaylanmış oldu. Aberdeen Üniversitesinden George Paget Thomson ince metal film içerisinden elektron geçirerek öngörülen girişim kalıplarını gözlemdi. Bell Laboratuvarında Clinton Davisson ve Lester Germer ışınlarını kristal bir düzenek bir düzenek boyunca ilerletti. De Broglie 1929 yılında tezinden dolayı Nobel Fizik Ödülünü kazanmıştır. Thomson ve Davisson ise 1937 yılında deneysel çalışmaları sonucunda Nobel Fizik Ödülünü paylaşmışlardır.
Heisenberg’ün belirsizlik ilkesi
Wener Heisenberg’in kuantum mekaniğini formülleştirmek için varsaydığı belirsizlik prensibinde
standard sapmayı, yayılımı ya da belirsizliği;
x ve p parçacığın konumunu ve lineer momentumunu.
düşürülmüş Planck sabiti (Planck sabitinin 2' bölümü)
Heisenberg temel olarak konumun ve momentumun aynı anda tutarlı olarak ölçülemeyeceğini savunarak de Broglie hipotezine bağlı örneklerle bu durumu açıklamıştır.
De Broglie-Bohm teorisi
De Broglie dalga-parçacık ikililiğini gözlemlemek için pilot dalga inşa etmiştir. Böylece her bir parçacık iyi tanımlanmış bir konum ve momentuma sahip olmuştur, ancak Schrödinger’in denkleminden yaptığı çıkarımla doğru sonuca ulaşmıştır. Pilot dalga teorisi ilk başlarda birden çok parçacık içeren sistemlere uygulandığında yersiz sonuçlar ortaya çıkardığından dolayı reddedilmişti. Yersizlik kısa süre sonra kuantum teorisinin integrali kullanılarak giderildi ve Dovid Bohm, de Broglie modelini genişleterek dahil etti. De Broglie-Bohm teorisi ya da Bohmian mekaniği, dalga-parçacık ikililiğini maddenin özelliği olarak değil, parçacığın hareketinden dolayı kuantum potansiyelinden kaynaklandığını göstermiştir.
Büyük nesnelerdeki dalga davranışı
Foton ve elektronların dalga-parçacık özelliği göstermesi üzerine aynı deneyler nötron ve protonlar üzerinde de uygulandı. Bu deneyler arasında en ünlüleri 1929’da yapılan Estermann ve Otto Stern dir. Birbirine benzer bu iki atom ve molekül kullanılarak yapılan deneylerin yazarları bu büyük parçacıklarında dalga özelliği gösterdiğini tanımlamıştır.
Yer çekiminin dalga-parçacık ikililiği üzerindeki etkisinde karar kılmak için nötron girişim sayacı kullanılarak bir dizi deneyler yapılmıştır. Atom çekirdeğinin parçalarından biri olan nötron, çekirdeğin kütlesinin büyük kısmını oluşturduğundan dolayı sıradan madde olarak kullanılmıştır. Nötron girişimölçerde, yerçekimi kuvvetinden etkilenen kuantum mekaniksel dalgalar gibi hareket ederler. Sonuçlar yerçekiminin her şey üzerinde etki ettiği bilindiğinden dolayı şaşırtıcı değildi, Yerçekimsel alandaki büyük çaptaki kuantum mekaniksel ferminyon dalgalarının kendi aralarındaki girişimi daha önceden deneysel olarak onaylanmamıştı.
1999 yılında C60 fullreneleri Vienna Üniversitesinde bulunan araştırmacılar tarafından raporlandı. Oldukça büyük ve ağır bir nesne olan fullreneler yaklaşık 720 u atomik kütlesine sahiptir. 2.5pm olan De Broglie dalga boyu 1 nm olan molekülün yarı çapından yaklaşık kat 400 küçüktür.
Modern kuantum mekaniğindeki işleyişi
Dalga-parçacık ikililiği kuantum mekaniğinin yapı taşlarından birini oluşturur. Teorinin formülleştirilmesinde, parçacık hakkındaki tüm bilgi dalga fonksiyonunda şifrelenmiştir, karmaşık değerli bir fonksiyonun değeri yaklaşık olarak uzaydaki her bir noktadaki dalgaların büyüklüğü kadardır. Bu fonksiyon diferansiyel denklemler sayesinde ortaya çıkar. Kütlesi olan parçacıklar için bu çözüm dalga denklemi kullanılarak yapılabilir. Böyle dalgaların yayılımı dalga fenomenindeki girişim ve kırınımlarla olur. Foton gibi kütlesiz parçacıkların Schrödinger denkleminde çözümü yoktur.
Parçacık davranışı kuantum mekaniğindeki ölçümlemelerde en çok karşımıza çıkar. Parçacığın konumunu ölçerken belirsizlik ilkesinden dolayı parçacığın daha kesin bir konumu olmasına zorlar. Kütleli parçalar için parçacığın yerini belirli bir noktada saptamak için dalga fonksiyonunun o noktadaki büyüklüğünün karesinin alınması yeterlidir.
Günümüzdeki gelişmeler sayesinde kuantum alan teorisindeki belirsizlikler ortadan kalkmış oldu. Alan dalga fonksiyonlarının dalga denklemleriyle çözülmesine olanak sağlamıştır. Parçacık terimi Lorentz grubunun parçalanamaz oluşunu tanımlamaktadır.
wikipedia, wiki, viki, vikipedia, oku, kitap, kütüphane, kütübhane, ara, ara bul, bul, herşey, ne arasanız burada,hikayeler, makale, kitaplar, öğren, wiki, bilgi, tarih, yukle, izle, telefon için, turk, türk, türkçe, turkce, nasıl yapılır, ne demek, nasıl, yapmak, yapılır, indir, ücretsiz, ücretsiz indir, bedava, bedava indir, mp3, video, mp4, 3gp, jpg, jpeg, gif, png, resim, müzik, şarkı, film, film, oyun, oyunlar, mobil, cep telefonu, telefon, android, ios, apple, samsung, iphone, xiomi, xiaomi, redmi, honor, oppo, nokia, sonya, mi, pc, web, computer, bilgisayar
Bu madde Vikipedi bicem el kitabina uygun degildir Maddeyi Vikipedi standartlarina uygun bicimde duzenleyerek Vikipedi ye katkida bulunabilirsiniz Gerekli duzenleme yapilmadan bu sablon kaldirilmamalidir Kasim 2019 Dalga parcacik ikililigi teorisi tum maddelerin yalnizca kutlesi olan bir parcacik degil ayni zamanda da enerji transferi yapan bir dalga oldugunu gosterir Kuantum mekaniginin temel konsepti kuantum duzeyindeki objelerin davranislarinda parcacik ve dalga gibi klasik konseptlerin yetersiz kalmasindan dolayi bu teoriyi isaret eder Standart kuantum yorumlari bu paradoksu evrenin temel ozelligi olarak aciklarken alternatif yorumlar bu ikililigi gelismekte olan gozlemci uzerinde bulunan cesitli sinirlamalardan dolayi kaynaklanan ikinci dereceden bir sonuc olarak aciklar Bu yargi sikca kullanilan dalga parcacik ikililiginin tamamlayicilik gorusune hizmet ettigini birinin bu fenomeni bir veya baska bir yoldan gorebilecegini ama ikisinin de ayni anda olamayacagini soyleyen Kopenhag yorumu ile aciklamayi hedefler Teorinin kokeniIkililik fikrinin temeli 17 Yuzyilda Christiaan Huygens ve Isaac Newton arasinda isik ve maddenin dogasi hakkindaki isim hem dalgadan Huygens hem de parcaciktan Newton olusur tartismalarina dayanir Max Planck Albert Einstein Louis de Broglie Arthur Compton Neils Bohr ve diger bircok bilim insaninin calismalari sayesinde su andaki bilimsel teori olan isigin hem parcacik hem de dalga ya da tam tersi oldugu teorisi gecerli Bu olgu yalniz orta boyuttaki parcaciklar icin degil ayrica atom ve molekullerin temel bilesenleri icinde gecerlidir Gozle gorulebilir parcaciklar icin ise asiri derecede kisa dalga boylarindan dolayi dalga ozelligi saptanamiyor Dalga ve Parcacik Goruslerinin Kisa TarihiAristoteles isigin dogasi hakkinda hipotez kuran ilk kisilerden biriydi ve isigi havadaki elementlerin ayrismasi olarak dusunuyordu dalga teorisi Diger bir yanda ise Demokritos isik da dahil olmak uzere evrendeki her seyin daha kucuk ayrilamaz parcalardan olusmasi yargisina karsi geldi 11 Yuzyilin baslarinda Arap bilim insani Ibn i Heysem optik uzerine kirilma yansima ve ufak boyuttaki mercekleri kullanarak isinlarin cikis noktasindan goze gelene kadarki yolunu anlatan konular hakkindaki ilk kapsamli tezi yazdi Bu isinlarin birlesik isigi olusturdugu iddiasinda bulundu 1630 da Rene Descartes in Isik Uzerine yazdigi tezindeki ters dalga tanimi isigin davranisinin dalga dagilimi modellemesiyle isigin tekrar yaratilabilecegini gosterdi 1670 in baslarinda ve 30 yillin uzerindeki calismayla Isaac Newton parcacik hipotezini sunarak isigin yansimasinin gosterdigi duz cizgiyle sadece parcaciklarin boyle bir duz cizgi uzerinde gidebilecegini savundu Isigin kirilmasini ise daha yogun bir ortama gecen isigin hizlandigini varsayarak acikladi Yaklasik olarak ayni zamanda Newton un cagdaslari Robert Hooke ve Christiaan Huygens ve sonrasinda Augustin Jean Fresnel matematiksel olarak dalga gorusunu farkli ortamlarda farkli hizlarla giden isigin kirilmasinin ortama bagli oldugunu gosterdi Huygens Fresnel prensibinin sonuclari isigin davranisini belirlemede oldukca basariliydi ve sonradan Thomas Young un cift gisirim deneyiyle ise isigin parcacik oldugu gorusunun sonu baslamis oldu Thomas Young in cift yarik deneyine dair cizimi 1803 Parcacik teorisini son darbe James Clerk Maxwell in daha onceden bulunmus olan titresen elektrik dalgalari ve manyetik alanlarla ilgili dort basit denklemi birlestirdiginde vurulmus oldu Titresen bu yayilma hizi hesaplandiginda isik hizi aciga cikmis oldu Gorunur isik morotesi isik ve kizil otesi isigin cesitli dalga boylarindaki elektromanyetik dalgalar oldugu aciga kavusmus oldu Dalga teorisi galip geldi ya da oyle oldugu dusunuldu 19 yuzyilin baslarindaki dalga teorisinin isigi tanimlamasindaki basarilari sirasinda maddeyi tanimlayan atomic teori ortaya cikmaya basladi 1789 yilinda Antoine Lavoisier kimyayi simyadan kesin ve tutarli yontemlerle ayirarak maddenin korunumunu ve bircok kimyasal element ve bilesik buldu Ancak bu temel kimyasal elementlerin dogasi bilinmezligini korudu 1799 yilinda Joseph Louis Proust elementlerin sabit oranlarla birlestigini gostererek kimyayi atomik duzeyde ilerletmis oldu Bu gelismeler Jhon Dalton u Democritus un atom hakkindaki goruslerini tekrar ortaya cikardi elementleri gorunmez bilesenler olarak tanimlamasi oksijenin neden metal oksitlerin 1 2 oraninda baska bir oksijenle birlestigini acikladi Ancak Dalton ve o zamanin diger kimyacilarin goz onunde bulundurmadigi sey bazi elementlerin tek atomlu Helyum gibi ve digerlerinin cift atomlu Hidrojen gibi ya da su gibi H2O yerine daha basit ve sezgisel HO bu yuzden atomik agirlik degisken ve cogunlukla yanlis olarak gosterildigiydi Ek olarak HO olusumu iki parca hidrojen gazi ve bir parca oksijen gazinin ikiye bolunmesini gerektirmektedir Bu problem reaksiyona giren gazlarin hacimlerinin uzerinde sivi ve kati gibi calisan Amedeo Avogadro tarafindan cozuldu Esit hacimde element gazinin esit hacimde atom icerdigini one surerek H2O nun iki parca H2 ve bir parca O2 den meydana geldigini gosterdi Ciftatomlu gazlari bularak temel atom teorisini tamamlayan Avogadro cokca bilinen bilesiklerin dogru molekuler formullerini ortaya koyarak daha duzenli bir sekilde olmasini sagladi Klasik atom teorisine son darbe Dimitri Mendeleyev elementleri gosteren sirali ve simetrik bir tablo olusturmasiyla geldi Ancak Mendeleyev in tablosunda hicbir elemental doldurulamayacak bosluklarda vardi Ancak bu bosluklar zamanla yeni elementlerin olusturulmasiyla giderildi Periyodik tablodaki basari atom teorisine karsi olanlara yanit olmustu ancak laboratuvarda herhangi bir tek atom gozlemlenmemesine ragmen kimya bir atom bilimiydi source source source source source source source Dalga parcacik ikiliginin cift yarikta girisim deneyiyle ve gozlemcinin etkisiyle animasyon olarak gosterilmesiParcalarin carpmasi gorulebilir dalga cizgileri olusturuyor Dalga paketiyle gosterilen bir kuantum parcasiKuantum parcaciginin kendisiyle girisimiAnimasyon icin goruntulere tiklayin 20 yuzyilin bitmesiyle birlikte gelen paradigma degisimiElektrik parcaciklari 19 yuzyilin bitiminde fizik yoluyla atomun dogasina ve kimyasal reaksiyonlarin isleyisine karar vermek atom teorisinde indirgemeciligin atomun kendi icine ilerlemesini sagladi Ilk basta akiskan sanan elektrik daha sonradan elektron ismi verilen parcaciklardan olustugu anlasildi Ilk defa J J Thomson tarafindan 1897 yilinda katot isin tupu kullanarak vakumlu ortamda elektrik yuklerinin hareketi gozlemlendi Vakum elektrik akiskanina hareket icin ortam saglamadigindan dolayi bu bulus sadece negatif yuklu parcacigin vakumlu ortamda hareketi sayesinde aciklanabilir Elektronlar yillardir elektrigi akiskan olarak goren klasik elektrodinamikle karsi karsiya geldi Daha da onemlisi elektrik yuku ve elektromanyetizma arasindaki yakin iliski Michiael Faraday ve James Clerk Maxwell tarafindan belgelenmis oldu Elektromanyetizmanin degisen bir elektrik veya manyetik alan tarafindan olusturulan bir dalga olarak bilinmesinden beri elektrik ve yukun atomik parcacik tanimi yersizdi Dahasi klasik elektrodinamik tamamlanmayan tek klasik teori degildi Radyasyon niceleme Bir objenin sicakligindan dolayi kaynaklanan elektro manyetik bir enerji yayilimi olan kara cisim isimasi klasik yargilar tarafindan tek basina aciklanamazdi Tum klasik termodinamik teorilerin temeli olan klasik mekanigin esbolusumu teoremi bir nesnenin enerjisinin nesnenin titresim modlari arasinda esit olarak paylastirildigini belirtir Bu teori titresim modlarini olusturan atomlarin hizlari olarak tanimlarken ve hiz dagitiminin esitlikci olarak dagitarak deneysel sonuclarla eslesti ve ise yaradi Kinetik enerjinin ikinci dereceden bir denklem olmasindan dolayi hiz ortalama hizdan daha buyuktur ancak yuksek enerjili atomlarin sayisi dustugunde ayni zamanda dususte o kadar cok olacaktir ve hiz atomlar arasinda esit olarak dagitilacaktir Yavas hiz modlarinda gorunurde hiz dagitimi esit olacaktir yavas hiz modlari daha az enerji istediginden 0 hiz modu hic enerji harcamayacaktir ver sonsuz sayida atoma dagitilabilir Ancak bu durum atomlar arasindaki etkilesimin yoklugunda meydana gelebilir atomlar arasi carpismasi oldugunda yavas hiz modu devreye girecektir Ayrica denge durumu hizin sicakliga oraniyla da saglanabilir Ama bu durumu elektromanyetik yayilimda olaylar termal nesnelerde oldugu gibi degildir Termal nesnelerin isik yayilimi yaptigi uzun suredir bilinmektedir Sicak metaller kirmizi renkte parlar ve eger daha fazla isi alirlarsa renkleri beyaza doner Isigin bir elektromanyetik dalga olarak bilinmesinden dolayi fizikciler bu isimayi klasik yasalarla aciklamaya calismistir Bu durum kara cisim problem olarak bilinmektedir Esitdagilim teorisi termal objelerin titresim modlari icin kullanildigindan beri bu durumun esit olarak isimasi varsaymak onemsiz olacaktir Ancak bu cikarim isigin titresim modlari icin kullanildiginda cabucak bir sorun ortaya cikti Bu sorunu basitlestirmek icin olabilecek en uzun dalgaboyu termal nesenin oyuklari olarak tanimlandi Herhangi bir dengedeki elektromanyetik mod yalnizda bu oyuklarinin duvarlarini bogum noktasi olarak kullanarak var olabilirdi Boylece dalga boyu oyugun L iki katindan buyuk bir dalga olamadi Oyukta duran dalgalar Ilk birkac mod uygulanabilir oldugundan dalga boylari 2L L 2L 3 L 2 vs Dalga boyunda kisalma limiti olamamasina ragmen 2L uzunlugunu asla gecememektedir darken kisadalga boylari dagitimda ustunluk sagladi ve oyuk neredeyse tamamiyla kisa dalga boylariyla dolmaya basladi Eger her mod esit enerji dagilimi almis olsaydi kisa dalgaboy modlari bu enerjinin hepsini ozumserdi Rayleigh Jeans yasasindan sonra uzun dalgayi boyu isimalarinin yogunlugu dogru olarak ongorulurken sonsuz enerjinin sonsuz sayidaki kisa dalgaboylariyla mumkun olacagi dusunuldu Bu durum morotesi felaketi olarak bilinmektedir Cozum 1900 yilinda Max Planck in kara cismin tarafindan yapilan isik yayiliminin frekansi bu yayilimi yapan osilatorun frekansina bagli oldugu ve bu osilatorun enerjisinin isikla duz orantili olarak arttigi hipoteziyle bulunmustur E hv Gorulebilir osilatorlerin ayni mantikla calisitigi dusunulerek bu hipotezin yanlis oldugu cikarilamaz ayni genlik ve farkli frekanstaki bes farkli harmonik osilator kullanilarak en fazla frekansa sahip olanin en cok enerjiyede sahip olan oldugu gorulmustur Buna dayanarak yuksek frekansli isik esit frekanstaki osilatorden yayilmis olmalidir ve buna dayanarak bu osilator dusuk frekanslilara gore daha fazla enerjiye sahiptir boylece Plank herhangi bir felakti onlemis oldu boylece esit dagilima gore yuksek frekansli osilatorler daha dusuk frekansli osilatorlerin birlesimiyle olusabilir Maxwell Boltzmann dagiliminda oldugu gibi yuksek enerjili ve yuksek frekansli osilatorlerin baskisi altinda kalan dusuk frekansli ve dusuk enerjili osilatorlerinde frekansi ve enerjisi artar Planck in kara cisim ile ilgili yargisindaki en devrimsel parca termal dengedeki osilatorlerle elektromanyetik alanlarin dogasinin ayni tam sayiya dayaniyor olmasi Bu osilatorler tum enerjilerini elektromanyetik alana verir ve elektromanyetik alan tarafindan uyarildigi kadar bir isik kuantumu olusturur ve bu isik kuantumunun ozumseyerek ayni frekansta osilasyona baslar Planck istemli olarak kara cismin atomik teorisini olusturmasina ragmen olusturdugu isigin atomik teorisi istemsizdi Fotoelektrik olay aydinlanmasi Planck in morotesi felaketini atom ve kuantize elektromanyetik alan kullanilarak cozmesinden sonra cogu fizikci cabukca Plank in isik kuantumu teorisinin kacinilmaz aciklari oldugunu fark etti Kara cisim isimasi icin daha tamamlayici bilgi kuantizasyonsuz tamamen surekli tamamen dalgasal elektromanyetik alan kullanilarak olusturuldu 1905 yilinda Albert Einstein Planck in kara cisim modelini kullanarak o zamanin cozulemeyen sorularindan biri olan enerji alan atomlarin elektron yaymasiyla olusan fotoelektrik olaya cozum buldu 1902 yilinda Philipp Lenard atomdan cikan elektronlarin enerjisinin isin yogunlugu yerine frekansina bagli oldugunu buldu Boylece bir atoma dusuk frekansli az parlaklikta bir isik tutulmasiyla yine ayni frekanstaki parlak bir isigin tutalmasinda kopan elektronun enerjisi esik oldugu goruldu Daha yuksek enerjiye sahip elektronlar icin daha yuksek frekansli isik tutulmalidir Ne kadar fazla isik olursa o kadar elektron koparilmis olur Kara cisim isimasinda oldugu gibi isima ve madde arasindaki enerji transferinin baslamasi teoride sansti Ancak maddenin kuantum mekanigi dogasina ragmen hala isigin klasilik tanimi kullanilarak aciklanabilir Planck in kuantum enerjisini kullanan ve verilen frekansta elektromanyetik radyasyon isteyen sadece kuantum hv sinin tam katlari kadar enerjiyi maddeye transfer edebilir Bundan sonra fotoelektrik etki daha kolay aciklanabilir Dusuk frekanstaki isik yalnizca dusuk enerjili elektronlari koparir cunku her bir elektron fotonlarin emilimiyle uyarilir Dusuk frekansli isigin yogunlugunun arttirilmasi enerjileri yerine yalnizca uyarilan atomlarin sayisini arttirir cunku her bir fotonun enerjisi yine ayni kalir Yalnizca isigin frekansi arttirilarak ve boylece fotonlarin enerjisini yukselterek daha yuksek enerjili elektron koparilabilir Planck sabiti h I kullanarak fotonlarin frekansina bagli olarak enerjisi bulunabilir ayrica koparilan atomun enerjisi de frekansa bagli olarak lineer artis gosterir dogrunun egimi ise Planck sabitini gosterir Bu sonuclar Robert Andrews Milikan in 1915 te elektron yukunu Einstein in tahminlerinin deneysel sonuclarini kullanarak bulmasina kadar onaylanmadi Koparilan elektronun enerjisinin Planck sabitini gostermesine ragmen fotonlarin varligi foton antigruplasmasi efektinin bulunmasina kadar kesinlesmemisti Bu fenomen yalnizca fotonlarla aciklanabilirdi Einstein 1921 yilinda Nobel Odulunu aldiginda ozel ve genel gorelelik teorisi matematiksel olarak zor olmamasina ragmen tamamen devrimci ve isigin kuantizasyonundan bahsediyordu Einstein in isik kuantasi 1925 yilina kadar foton olarak isimlendirilmedi ancak 1905 te bile mukemmel bir sekilde dalga parcacik ikililigini ornekler nitelikteydi Elektro manyetik isimi linear dalga denklemleri saglamaktadir ancak yalnizca soyuk elementler tarafindan yayilabilir ya da emilebilir boylece hem dalga hem de parcacik ozelligi gosterir Kilometre taslarindaki degisimHuygens ve Newton Ilk kapsamli isik teorilerinden biri isigin dalga teorisini one surup dalgalarin nasil duzgun bir hat uzerinde girisim yaptigini gosteren Christiaan Huygens ten gelmisti Ancak bu teori Isaac Newton un isigin parcacik teorisi ile birlikte geride birakilmis oldu Newton bu teorisinde isigin ufak parcaciklardan olustugunu one surerek yansima olgusunu kolayca aciklayabilmisti Oldukca zor olsa da ayrica isigin lensten kirilmasini ve gunes isigindan gokkusagi olusumunu da aciklamisti Newton un parcaci gorusune yuzyildan uzun sure kimse meydan okuyamadi Young Fresnel ve Maxwell 19 yuzyilin baslarinda Young ve Fresnel in cift yarik deneyi Huygens in dalga teorisi icin kaynak saglar nitelikteydi Cift yarik deneyinde sisteme gonderilen isiktan su dalgalarindakine benzer gibi karakteristik bir girisim kalibi gozlendi ve dalga boyu bu kaliplar kullanilarak olculdu Dalga gorusu parcacik ve isin goruslerinin yerini hemen alamamasina ragmen 19 yuzyilin ortalarina dogru polarizasyon olgusuyla birlikte bilimsel dusuncelerde baskinlik kurmaya basladi 19 yuzyilin sonlarina dogru James Clerk Maxwell Maxwell denklemlerine gore isigin elektromanyetik dalga yayilmasi oldugunu acikladi Bu denklemler 1887 de Heinrich Hertz in denklemleri tarafindan dogrulandi ve dalga teorisi Kabul edilmeye baslandi Planck in kara cisim isimasi formulu 1901 yilinda Max Planck parlayan bir cismin yaydigi isigin gozlemlenen spektrumlarini yeniden olusturmayi basaran analizini yayinladi Bunu basarmak icin Plank radyasyon yayilimi yapan osilatorun kuantize enerjisini ad hoc matematiksel varsayimini kullanarak buldu Einstein daha sonradan elektromanyetik radyasyonun kendisinin kuantize oldugunu ve yayilan atomlarin enerjisi olmadigini one surdu Einstein in fotoelektrik olay aciklamasi Fotoelektrik efekt Soldan gelen fotonlar metal levhaya vuruyor ve elektron sokuyor 1905 yilinda Albert Einstein dalga teorisinin eksik yonlerine fotoelektrik efekt deneyiyle aciklik getirdi Bunu fotonun varligini ve isik enerjisinin kuantasinin parcacik ozelliklerini varsayarak yapti Fotoelektrik olayda bir metal uzerine dusurulen parlayan bir isigin devrede elektrik akimi olusturdugu gozlemlendi Bunun sebebinin isigin elektronlari sokerek devrede bir akim olusturdugundan dolayi oldugu dusunuldu Ornek olarak potasyumu kullanirken los mavi isigin yeterli akimi olusturmasina ragmen en guclu ve en parlak kirmizi isigin akim olusturmadigi gozlemlenmistir Isik ve maddenin klasik teorisine bakilarak bir isik dalgasinin gucu ve buyuklugu parlakligiyla orantilidir parlak isik kolaylikla yeterli akimi olusturmalidir Ancak o bilinenin aksine oyle degildi Einstein bu karisikligi elektronlarin yalnizca elektromanyetik alanlarla enerji alabilcegini var sayarak giderdi enerjinin miktari E is isigin frekansi f ile baglantilidir E hf displaystyle E hf h Planck sabiti 6 626 10 34 J saniye Yalnizca yeterince yuksek frekansa sahip fotonlar elektrik koparabilirler Ornek olarak mavi isik fotonlari elektron koparmak icin yeterli enerjiye sahipken kirmizi isik fotonlari bu enerjiye sahip degildir Gereken frekans esigini gectikten sonra isik siddetinin arttirilmasi koparilan elektron sayisini arttirir Bu yasayi curutmek icin henuz uretilmemis yuksek yogunluklu lazerler gerekli yogunluga bagimlilik fenomeni bu siralar detayli bir sekilde arastiriliyor De Broglie nin dalgaboyu Propagation of 1924 yilinda Louis Victor de Broglie de Broglie hipotezini formullestirerek sadece isik degil diger tum maddelerin dalga yapisinda oldugunu ve bir dalgaboyuyla l ile gosterilir momentum p seklinde gosterilir sahip oldugunu gosterdi l hp displaystyle lambda frac h p Einstein in denkleminin yukaridaki genellenmis hali fotonun momentumunu p Ec displaystyle tfrac E c ve dalgaboyunu vakumlu ortamda l cf displaystyle tfrac c f seklinde vakumlu ortamdaki isik hizina c diyerek gostermistir De Broglie in formulu elektronlar icin uc yil sonra elektron kiriniminin iki bagimsiz deneyde gozlemlenmesiyle onaylanmis oldu Aberdeen Universitesinden George Paget Thomson ince metal film icerisinden elektron gecirerek ongorulen girisim kaliplarini gozlemdi Bell Laboratuvarinda Clinton Davisson ve Lester Germer isinlarini kristal bir duzenek bir duzenek boyunca ilerletti De Broglie 1929 yilinda tezinden dolayi Nobel Fizik Odulunu kazanmistir Thomson ve Davisson ise 1937 yilinda deneysel calismalari sonucunda Nobel Fizik Odulunu paylasmislardir Heisenberg un belirsizlik ilkesi Wener Heisenberg in kuantum mekanigini formullestirmek icin varsaydigi belirsizlik prensibinde DxDp ℏ2 displaystyle Delta x Delta p geq frac hbar 2 D displaystyle Delta standard sapmayi yayilimi ya da belirsizligi x ve p parcacigin konumunu ve lineer momentumunu ℏ displaystyle hbar dusurulmus Planck sabiti Planck sabitinin 2p displaystyle pi bolumu Heisenberg temel olarak konumun ve momentumun ayni anda tutarli olarak olculemeyecegini savunarak de Broglie hipotezine bagli orneklerle bu durumu aciklamistir De Broglie Bohm teorisi De Broglie dalga parcacik ikililigini gozlemlemek icin pilot dalga insa etmistir Boylece her bir parcacik iyi tanimlanmis bir konum ve momentuma sahip olmustur ancak Schrodinger in denkleminden yaptigi cikarimla dogru sonuca ulasmistir Pilot dalga teorisi ilk baslarda birden cok parcacik iceren sistemlere uygulandiginda yersiz sonuclar ortaya cikardigindan dolayi reddedilmisti Yersizlik kisa sure sonra kuantum teorisinin integrali kullanilarak giderildi ve Dovid Bohm de Broglie modelini genisleterek dahil etti De Broglie Bohm teorisi ya da Bohmian mekanigi dalga parcacik ikililigini maddenin ozelligi olarak degil parcacigin hareketinden dolayi kuantum potansiyelinden kaynaklandigini gostermistir Buyuk nesnelerdeki dalga davranisiFoton ve elektronlarin dalga parcacik ozelligi gostermesi uzerine ayni deneyler notron ve protonlar uzerinde de uygulandi Bu deneyler arasinda en unluleri 1929 da yapilan Estermann ve Otto Stern dir Birbirine benzer bu iki atom ve molekul kullanilarak yapilan deneylerin yazarlari bu buyuk parcaciklarinda dalga ozelligi gosterdigini tanimlamistir Yer cekiminin dalga parcacik ikililigi uzerindeki etkisinde karar kilmak icin notron girisim sayaci kullanilarak bir dizi deneyler yapilmistir Atom cekirdeginin parcalarindan biri olan notron cekirdegin kutlesinin buyuk kismini olusturdugundan dolayi siradan madde olarak kullanilmistir Notron girisimolcerde yercekimi kuvvetinden etkilenen kuantum mekaniksel dalgalar gibi hareket ederler Sonuclar yercekiminin her sey uzerinde etki ettigi bilindiginden dolayi sasirtici degildi Yercekimsel alandaki buyuk captaki kuantum mekaniksel ferminyon dalgalarinin kendi aralarindaki girisimi daha onceden deneysel olarak onaylanmamisti 1999 yilinda C60 fullreneleri Vienna Universitesinde bulunan arastirmacilar tarafindan raporlandi Oldukca buyuk ve agir bir nesne olan fullreneler yaklasik 720 u atomik kutlesine sahiptir 2 5pm olan De Broglie dalga boyu 1 nm olan molekulun yari capindan yaklasik kat 400 kucuktur Modern kuantum mekanigindeki isleyisiDalga parcacik ikililigi kuantum mekaniginin yapi taslarindan birini olusturur Teorinin formullestirilmesinde parcacik hakkindaki tum bilgi dalga fonksiyonunda sifrelenmistir karmasik degerli bir fonksiyonun degeri yaklasik olarak uzaydaki her bir noktadaki dalgalarin buyuklugu kadardir Bu fonksiyon diferansiyel denklemler sayesinde ortaya cikar Kutlesi olan parcaciklar icin bu cozum dalga denklemi kullanilarak yapilabilir Boyle dalgalarin yayilimi dalga fenomenindeki girisim ve kirinimlarla olur Foton gibi kutlesiz parcaciklarin Schrodinger denkleminde cozumu yoktur Parcacik davranisi kuantum mekanigindeki olcumlemelerde en cok karsimiza cikar Parcacigin konumunu olcerken belirsizlik ilkesinden dolayi parcacigin daha kesin bir konumu olmasina zorlar Kutleli parcalar icin parcacigin yerini belirli bir noktada saptamak icin dalga fonksiyonunun o noktadaki buyuklugunun karesinin alinmasi yeterlidir Gunumuzdeki gelismeler sayesinde kuantum alan teorisindeki belirsizlikler ortadan kalkmis oldu Alan dalga fonksiyonlarinin dalga denklemleriyle cozulmesine olanak saglamistir Parcacik terimi Lorentz grubunun parcalanamaz olusunu tanimlamaktadir