Bu madde, uygun değildir.Eylül 2019) ( |
X ışını kristalografisi bir kristalin atomik ve moleküler yapısını incelemek için kullanılan ve kristalleşmiş atomların bir X-ışını demetindeki ışınların kristale özel çeşitli yönlerde kırınımı olayına dayanan, bir yöntemdir. Kırınıma uğrayan bu demetlerin açılarını ve genliklerini ölçerek bir kristalografi uzmanı kristaldeki elektronların yoğunluğunun üç boyutlu bir görüntüsünü elde edebilir. Bu elektron yoğunluğundan kristaldeki atomların kimyasal bağları, kristal yapıdaki düzensizlikler ve bazı başka bilgilerle birlikte ortalama konumları tespit edilebilir.
Tuzlar, metaller, mineraller, yarıiletkenlerde olduğu kadar çeşitli inorganik, organik ve de kristal oluşturabikleri için X-ışını kristalografisi pek çok bilimsel alana temel teşkil etmiştir. Keşfinden itibaren ilk birkaç onyılda bu yöntem, muhtelif malzemelerin -özellikle de mineral ve alaşımların- atomlarının büyüklüklerini, kimyasal bağların uzunlukları ve türleri ile atomik ölçek farklarını bulmakta kullanılmıştır. Yöntem, aralarında vitaminler, ilaçlar, proteinler ve DNA gibi nükleik asitlarinde bulunduğu birçok biyolojik molekülün yapısını ve işlevini ortaya çıkarmıştır. X-ışını kristalografisi halen yeni malzemelerdeki atomik yapının tanımlanması ve farklı deneylere konu malzemeler arasındaki benzerliklerin anlaşılması için kullanılan başlıca yöntemdir. X-ışınıyla anlaşılan kristal yapıları, bir malzemenin alışılmışın dışında yeni elektronik ve esneklik özelliklerini açıklayabilir, kimyasal bir etkileşim sürecine ışık tutabilir veya hastalıklara karşı yeni ecza maddelerinin tasarımına temel teşkil edebilir.
Bir X-ışını kırınım ölçümünde bir açıölçerin üzerine yerleştirilen kristal, yavaş yavaş döndürülürken X-ışınlarıyla bombardımana tabi tutulması neticesinde kırınıma uğrayan ışınlar yansımalar olarak bilinen düzenli aralıklarla dizilmiş bir spot deseni oluşturur. Değişik açılardan elde edilen iki boyutlu görüntüler, matematiksel Fourier dönüşüm yöntemi kullanılarak ve kullanılan nümunenin bilinen kimyasal verileriyle birleştirilerek kristaldeki elektronların üç boyutlu modeli elde edilir. Şayet kristaller çok küçükse ya da iç yapıları yeterince düzenli değilse düşük çözünürlük (bulanıklık) gibi hatalar oluşabilir.
X-ışını kristalografisi, atomik yapıların tespitinde kullanılan birçok başka metotla ilişkilidir. Elektronlar ve nötronların saçılmasından da Fourier dönüşümleriyle yorumlanabilecek benzer kırınım desenleri elde edilebilir. Yeterli büyüklükte kristaller elde etmenin mümkün olmadığı durumlarda, daha az ayrıntılı bilgi verebilecek fiber kırınımı, un kırınımı ve küçük-açı X-ışını saçılması (small-angle X-ray scattering) (SAXS) gibi başka X-ışını metotları devreye sokulabilir. Eğer araştırılan kristal sadece zerreler şeklinde bulunabiliyorsa veya kristalitesi zayıfsa, atomik yapıyı belirlemek için elektron kristalografisi metotları uygulanabilir.
Yukarıda sözü edilen X-ışını kırınımı metotları için, saçılma esnektir; saçılan X-ışınları kristale gelen X-ışınlarıyla aynı dalga boyundadır. Buna mukabil, esnek olmayan X-ışını saçılma metotları atomların dizilişlerinden ziyade nümunenin uyarılması araştırma konusu olduğunda daha kullanışlıdır.
Kristallerin ve X-ışınlarının erken bilimsel tarihi
Kristaller düzen ve simetrilerinden dolayı öteden beri ilgi çekmiş, ancak 17. yüzyıla kadar bilimsel olarak araştırılmamıştır. Johannes Kepler Strena seu de Nive Sexangula (1611) adlı bir çalışmasında kar tanelerinin altıgen simetrilerinin küresel su taneciklerinin düzenli dizilişinden kaynaklandığı hipotezini öne sürmüştür.
Kristal eşbakışımı (simetrisi) deneysel olarak ilk defa Danimarkalı bir bilim insanı olan ve herhangi bir nümunedeki belli bir kristalin tüm yüzleri arasındaki açıların hep aynı olduğunu ispat eden Nicolas Steno (1669), ile bir kristalin her bir yüzünün üst üste yığılmış aynı büyüklük ve şekle sahip basit bloklar şeklinde tanımlanabileceğini keşfeden (1784) tarafından araştırılmıştır. Bu sayede 1839 yılında her bir yüze üç küçük tam sayı etiketi verebilmiştir. Günümüzde de kristallerin yüzlerini tanımlamakta halen Miller indisleri kullanılmaktadır. Haüy’ün çalışması kristallerin düzgün üç-boyutlu atom ve molekül dizileri(bir Bravais kafesi) şeklinde olduğu yönündeki akla yatkın fikre ulaşılmasını sağlamıştır; birim hücre birbirine dik olması şart olmayan üç temel eksen boyunca sürekli tekrarlanmaktadır. 19’uncu yüzyılda muhtemel simetrilerin tam bir kataloğu Johan Hessel, Auguste Bravais, Evgraf Fedorov, Arthur Schönflies ve (gecikmeli olarak) William Barlow tarafından ortaya konmuştur. Mevcut veriler ve fiziksel izahlardan, Barlow 1880lerde daha sonra X-ışını kristalografisi tarafından onaylanan pek çok kristal yapı önermiştir; bununla birlikte, 1880lerde eldeki veriler çok yetersiz olduğundan modeli ikna edici bulunmamıştır.
X-ışınları 1895’te kristal simetrisiyle ilgili teorik çalışmaların sonuçlandığı dönemde Wilhelm Conrad Röntgen tarafından keşfedilmiştir. Fizikçiler başlangıçta X-ışınlarının doğasını (bir elektromanyetik ışıma dalgaları, yani ışığın farklı bir formu olduğu yönünde doğru tahminleri olsa da) tam olarak bilmiyorlardı. O zamanlar, ışığın dalga modeli —özellikle Maxwell’in elektromanyetik radyasyon teorisi— bilim çevrelerinde epeyce kabul görmekteydi. Charles Glover Barkla tarafından gerçekleştirilen deneylerde X-ışınlarının elektromanyetik dalga oluşuyla ilgili enine polarizasyon ve spektrum çizgilerini de içeren ve görünür dalgaboyunda gözlenen özellikler gösterdiğini ortaya koymuştur. Arnold Sommerfeld’in laboratuvarındaki tek yarı deneyleri X-ışınlarının dalga boylarının 1 angstrom civarında olduğunu göstermişti. Bununla birlikte, X-ışınları fotonlardan oluştuğundan tanecik özelliği de göstermekteydi. Foton kavramı 1905’te Albert Einstein tarafından ortaya atılmış, ancak 1922’de Arthur Compton tarafından X-ışınlarının elektronlardan saçılması deneyiyle doğrulanmasına kadar geniş kabul görmemiştir. Bundan dolayı, X-ışınlarının gazları iyonlaştırma gibi tanecik özellikleri, William Henry Bragg’ın 1907’de X-ışınlarının elektromanyetik dalga olmadığı yönünde iddialarda bulunmasına neden olmuştur. Bununla birlikte, Bragg’ın bakış açısı pek kabul görmemiş ve 1912’de X-ışını kırınımının gözlemlenmesi sonucunda çoğu bilim insanınca X-ışınlarının bir tür elektromanyetik ışıma olduğu kabul edilmiştir.
Kristallerin X ışını analizi
Kristaller düzenli atom dizileridir ve X-ışınları elektromanyetik radyasyon dalgaları olarak düşünülebilir. Atomlar X-ışını dalgalarının primer olarak elektronları vasıtasıyla saçılmasına neden olur. Deniz fenerine çarpan bir okyanus dalgasının fenerden uzaklaşan sekonder dairesel dalgalar oluşturması gibi bir elektrona çarpan X-ışını dalgası da elektrondan uzaklaşan sekonder küresel dalgalar oluşturur. Bu olay esnek saçılma olarak bilinir ve elektron(veya deniz feneri) saçıltıcı olarak bilinir. Düzenli olarak yerleştirilmiş saçıltıcılar düzenli küresel dalgalar oluşturur. Bu dalgalar yıkıcı girişimden dolayı çoğu. yönlerde birbirini yok etseler de belli birkaç yönde birbirinin üstüne binerek yapıcı girişim oluştururlar ki, bu da Bragg saçılma kanunuyla bulunur: 2d sin θ =n λBurada d kırınım yüzeyleri arasındaki mesafe, θ geliş açısı, n bir tam sayı ve λ demetin dalga boyudur. Özel yönler kırınım deseni üzerinde yansıma tabir edilen spotlar oluştururlar.Yani X-ışını kırınımı bir elektromanyetik dalganın(X-ışını) düzenli yerleştirilmiş saçıltıcılardan(kristal içindeki atomların tekrarlanan düzenli dizilişi) sekmesinin bir sonucudur.
Kırınım deseni oluşturmada X-ışınları kullanılmaktadır çünkü dalga boyları λ, kristalin içindeki yüzeyler arasındaki mesafe d ile aynı büyüklük mertebesindedir (1–100 angstrom). Prensipte düzenli saçıltıcılara çarpan her dalga, ilk kez tarafından 1665’te söylendiği gibi kırınım oluşturabilir. Kayda değer bir kırınım oluşabilmesi için, saçıltıcılarla bunlara çarpan dalgaların boyunun birbirine yakın büyüklükte olması gereklidir.
Örneğin güneş ışığının kuş tüylerinde kırınıma uğraması ilk kez 17’nci yüzyılın sonlarında James Gregory tarafından dile getirilmiştir. Görünen dalga boyları için ilk yapay kırınım ağları David Rittenhouse tarafından 1787’de ve Joseph von Fraunhofer tarafından 1821’de imal edilmiştir. Bununla birlikte, görünür ışığın dalga boyu (genellikle 5500 angstrom civarı) kristallerde kırınımı gözlemlemek için çok uzundur. İlk X-ışını kırınım deneyleri öncesine kadar kristallerin kafes yapılarındaki yüzeyler arasındaki mesafe kesin olarak bilinmiyordu.
Kristallerin bir kırınım ağı olarak kullanılabileceğ fikri 1912’de ve Max von Laue arasında Münih’te bulunan English Garden’daki bir sohbette ortaya çıkmıştır. Ewald tezleri için bir kristal rezonatör fikrini ortaya atmış, ancak görünür ışığın dalga boyu ezonatörlerin arasındaki mesafeden çok büyük olduğu için modelinin geçerliliği test edilememişti. Von Laue bu kadar küçük mesafeleri gözleyebilmek için daha küçük dalgaboyuna ihtiyaç olduğunu fark etti ve X-ışınlarının kristallerdeki birim-hücre ile mukayese edilebilir dalga boyuna sahip olabileceğini ileri sürdü. Von Laue Walter Friedrich ve asistanı Paul Knipping adında iki teknisyenle çalıştı ve bir X-ışını demetini bakır sülfat kristaline göndererek kırınım desenini bir fotoğrafik levhaya kaydetti. Banyodan sonra levha üzerinde merkezi demet çevresinde birbiriyle kesişen çemberlerden oluşan çok sayıda belirgin spotların düzenli bir desen oluşturduğu görüldü. Von Laue saçılma açılarıyla kristaldeki birim-hücreler arası mesafelerinin büyüklük ve yönelmesi arasındaki ilişkiyi açıklayan ve 1914’te Nobel Fizik Ödülünü almasına vesile olan bir kanun geliştirmiştir.
Saçılım
Aşağıdaki matematiksel çıkarımda tanımlandığı gibi, X-ışını saçılması kristaldeki elektronların yoğunluğuyla belirlenir. Bir X-ışının enerjisi valans elektronun enerjisinden çok daha büyük olduğu için, saçılma bir elektromanyetik ışının serbest bir elektronla etkileşimini açıklayan Thomson saçılması gibi modellenebilir. Bu model genellikle saçılan radyasyonun polarizasyonunu tanımlamak için kullanılır.
m kütleli bir tanecik için Thomson saçılmasının genliği:
Bundan dolayı elektrondan kat be kat ağır olan atom çekirdeğinin saçılan X-ışınına etkisi ihmal edilebilir.
1912’den 1920’ye kadar meydana gelen gelişmeler
Von Laue'nun öncü araştırmalarından sonra, özellikle fizikçiler William Lawrence Bragg ve babası William Henry Bragg sayesinde bu alanda hızlı gelişmeler olmuştur. 1912–1913 yıllarında, the genç Bragg gözlemlenen kırınımla kristalde düzenli aralıklarla dizilmiş yüzeylerden yansımaların ilişkisin açıklayan Bragg kanunu bulmuştur. Bana oğul Braggler, kristalografi alanındaki çalışmalarından dolayı 1915 Nobel Fizik ödülünü paylaşmışlardır. İlk çalışmalar genellikle basit ve tek-boyutlu simetri şeklindeki çalışmalardı. Bununla birlikte, takibeden onyıllar boyunca deneysel ve hesaplamaya yönelik metotların gelişmesiyle birim-hücredeki atomların iki ve üç-boyutlu daha karmaşık dizilişlerdeki atomik pozisyonlarını anlamak mümkün olmuştur.
X-ışını kristalografisinin —o zamanlar kimyasal ve hidrodinamik deneylerle belli belirsiz bilinen— moleküllerin ve minerallerin yapısını tayin etmedeki potansiyeli çok çabuk fark edildi. İlk yapılar basit inorganik kristaller ve minerallerdi, ancak bunlar bile fizik ve kimyanın temel kanunlarının gün yüzüne çıkmasına yetmiştir. 1914’te "çözülen" (yani açığa çıkarılan) ilk atomik kristal yapı sofra tuzununkidir. Elektronların sofra tuzu yapısındaki dağılımı, kristallerin kovalent bağlarla bağlanmış moleküllerden oluşmasının şart olmadığını ve iyonik bileşiklerin varlığını ispat etmiştir. Elmasın yapısı da, C–C arasındaki her bir bağın uzunluğunun 1.52 angstrom olduğu ve kimyasal bağların düzgün dörtyüzlü şeklinde düzenlendiğinin anlaşılmasıyla aynı yıl çözülmüştür. İlk keşfedilen diğer yapılar arasında 1914’te bakır kalsiyum florür (florit olarak da bilinen CaF2,), kalsit (CaCO3) ve prit (FeS2); 1915’te spinel (MgAl2O4); 1916’da titanyum dioksidin (TiO2) rutile ve anataz formları; 1919’da pirokrit Mn(OH)2 ve devamında, brüsit Mg(OH)2; yer almaktadır. Ayrıca 1919’da sodyum nitrat (NaNO3) ve sezyum dikloroiyodit (CsICl2) Ralph Walter Graystone Wyckoff tarafından tespit edilmiş, wurtzite (altıgen ZnS)’in yapısı da 1920’de anlaşılmıştır.
Grafitin yapısı 1916’da Peter Debye ve Paul Scherrer bunlardan bağımsız olarak Albert Hull tarafından 1917’de bağlantılı bir metot olan un kırınımıyla çözülmüştür. Grafitin yapısı 1924’te birbirinden bağımsız iki grup tarafından tek-kristal kırınımı yöntemi kullanılarak bulunmuştur. Hull demir ve magnezyum gibi metallerin yapısını anlamak için un metodunu kullanmıştır.
X-ışını Kristalografisinin Estetik ve Kültürel Önemi
Bilimsel otobiyografisi olarak bilinen X-ışını Analizinin Gelişimi ( The Development of X-ray Analysis ) adlı eserinde Sir William Lawrence Bragg, kristalografinin moleküllerin tekno-estetik yapılarının testil ve eveşyalarıyla ilişkisinden dolayı özellikle kadınlara yaradığını ifade etmiştir. Bragg kristal oluşumlarını "perdeler, duvar kağıtları mozaikler ve güller" ile karşılaştırmasıyla bilinir.
1951’de Britanya Festivali, insülin, çin kumu ve henoglobinin X-ışını kristalografisine dayanan dantel ve baskı tasarlamayı amaçlayan tekstil üreticileriyle tecrübeli kristalografların işbirliği sonucu kurulan Festival Patern Grubuna ev sahipliğ yapmıştır. Projenin yöneticisi konumundaki bilim insanlarının başında o zamanlar Cambridge’deki Cavendish Laboratuvarı’nda müdür yardımcısı olarak görev yapan Helen Megaw bulunuyordu. Megaw kristal diyagramlarından esinlenen ve onların tasarımdaki potansiyelini gören başlıca şahsiyet olarak bilinir. 2008 yılında Londra’daki Hoş Geldiniz Koleksiyonu’nda, festival desen grubu "Atomlardan Desenlere." Adında bir gösteri sunmuştur.
Kimya ve Malzeme Bilimine Katkıları
X-ışını kristalografisi kimyasal bağların ve kovalent olmayan etkileşimlerin daha iyi anlaşılmasına yol açmıştır. İlk çalışmalar atomların yarıçaplarını ortaya çıkarmış, elmasın yapısındaki düzgün dörtyüzlü bağlar, amonyum hekzakloroplatinitteki (IV) düzgün sekizyüzlü bağlar gibi pek çok bağ teorisi ile düzlem karbonat grupgrubunda ve aromatik moleküllerde gözlenen rezonansı teyit etmiştir. Kathleen Lonsdale'ın 1928 yılında hekzametilbenzenin yapısına ilişkin çalışması benzenin altıgen simetrisini kurmuş ve bu da alifatik C–C bağlarıyla aromatik C–C bağları arasındaki belirgin farkı ortayaçıkarmıştır. Bu buluş araştırmacıları kimya biliminin gelişmes açısından çok önemli sonuçları olan kimyasal bağlar arasında bir rezonans olduğu fikrine ulaştırmıştır. Onun ulaştığı sonuçlar, William Henry Bragg tarafından moleküler yerdeğiştirmenin erken bir formu olan ve başka moleküllere dayanan 1921’de naftalin ve antrasenin modellerini yayınladığı çalışmasında önceden tahmin edilmiştir.
Ayrıca 1920’lerde Victor Moritz Goldschmidt ve daha sonra Linus Pauling kimyasal olarak benzeşmeyen bağları elimine edecek ve atomların bağıl büyüklüklerini belirlmede kullanılan kurallar geliştirdiler. Bu kurallar brookitin (1928) yapısının ve rutil, brookit ve titanyum dioksidin anataz formlarının bağıl kararlılığının anlaşılmasını sağlamıştır.
Bağlanmış iki atom arasındaki mesafe bağ kuvvetinin ve derecesinin hassas bir ölçüsüdür; dolayısıyla X-ışını kristalografisiyle ilgili çalışmalar inorganik kimyada metal-metal çift bağlar, metal-metal dörtlü bağlar ve üç-merkez, iki elektron bağlar gibi daha da egzotik bağ tiplerinin keşfedilmesine yol açmıştır. X-ışını kristalografisi—veya daha açık bir ifadeyle, esnek olmayan Compton saçılması deneyi—yarı kovalent karakterli hidrojen bağlarının varlığına delil olmuştur. Organometalik kimya alanında, ferrosenin X-ışınıyla belirlenen yapısı sandaviç bileşiklerle ilgili bilimsel çalışmaları başlatırken, Zeis’ın tuzu "geri bağlanma" ve metal-pi kompleksleriyle ilgili araştırmaları tetiklemiştir. Sonuç olarak X-ışını kristalografisi supramoleküler kimyanın, özellikle taçlı eterlerin yapısını ve ev sahibi-misafir kimyasının prensiplerini açıklamakta öncü bir rol üslenmiştir.
Malzeme bilimlerinde fullerenes gibi pek çok karmaşık inorganik ve organometalik sistem tek-kristal metodu kullanılarak analiz edilmiştir. Tek-kristal kırınımı, polimorflarla ilgi yaşanan problemlerden dolayı ilaç endüstrisinde de kullanılmaktadır. Tek-kristali etkileyen temel faktörler kristalin boyutları ve düzensizliğidir; rekristalizasyon ise küçük-moleküllü kristallerde bu faktörleri geliştirmek çoğunlukla kullanılan bir tekniktir. Cambridge Yapısal Veritabanı 500,000’in üzerinde yapıyı içermektedir. Bunların %99’undsn çoğu X-ışını kristalografisiyle belirlenmiştir.
Mineraloji ve Metalurji
1920lerden bu güne, X-ışını kırınımı metallerde ve minerallerde atomların dizilişini belirlemek için kullanılan en temel metottur. X-ışını kristalografisinin mineralojide uygulaması 1924’te Menzer tarafından tespit edilen gametin yapısıyla başlamıştır. Silikatların sistematik bir X-ışını kristalografik çalışmasına 1920’de girişilmiştir. Bu çalışma, Si/O oranı değiştikçe silikat kristalleri atomik dizilişlerinde belirgin değişiklikler göstermektedir. Machatschki bu anlayışı alüminyumun silikattaki silisyum atomlarının yerini aldığı minerallere de genellemiştir. X-ışını kristalografisinin metalurjideki ilk uygulaması da aynı şekilde 1920lerin ortalarında olmuştur. En kayda değer olan Linus Pauling’in Mg2Sn alaşımı onu karmaşık iyonik kristallerin kararlılığı ve yapıları teorisine ulaştırmıştır.
Curiosity rover uzay aracı 17 Ekim 2012’de, Mars gezegeninin üzerinde "Rocknest"te Mars toprağının ilk X-ışını analizini gerçekleştirmiştir. Aracın CheMin analizi feldspar, piroksenez, olivin gibi pek çok mineralin varlığını ortaya çıkarmış ve nümunedeki Mars toprağının Hawaii volkanlarından çıkan havayla temas etmiş bazaltik toprağa benzediğini ortaya koymuştur.
Erken Organik ve Küçük Biyolojik Moleküller
1923’te yapısı ilk çözülen organik bileşik olmuştur. Bunu, biyolojik menranların önemli bir bölümünü oluşturan uzun-zincirli yağ asitleriyle ilgili çok sayıda çalışma takip etmiştir. 1930larda iki boyutlu karmaşıklığa sahip daha büyük moleküllerin yapısı çözülmeye başladı. Büyük, düzlemsel bir molekül olan ve biyolojik açıdan heme, , klorofil gibi öneme sahip porfirin molekülüyle yakın ilişkisi bulunan pitalosiyanin yapısının bulunması kayda değer bir gelişmedir.
Biyolojik moleküllerin X-ışını kristalografisi kolesterol (1937), penisilin (1946) ve vitamin B12 (1956)’nin yapılarını bulan ve bu çalışmalarından dolayı 1964’te Nobel Kimya ödülünü kazanan Dorothy Crowfoot Hodgkin’le birlikte uçuşa geçmiştir. 1969’da üzerinde otuz yılı aşkın bir süredir çalıştığı insülinin yapısını bulmuştur.
Biyolojik Makromoleküler Kristalografi
Proteinlerin (düzensiz ve kolesterolden yüzlerce kez daha büyük olan) kristal yapıları, 1962’de Max Perutz ile Nobel Kimya ödülünü paylaşan Sir John Cowdery Kendrew’in ispermeçet balinası miyoglobininin, yapısını buldukları çalışmayla 1950’li yılların sonunda çözülmeye başlandı. Bu başarıdan sonra, 73761’den fazla nükleik asit ve diğer biyolojik molekülün X-ışını kristal yapısı tespit edilmiştir. Mukayese açısından şu söylenebilir: yapı analizi bağlamında en yeni ve iddialı metot 9561 yapıyı çözen nükleer manyetik rezonans (NMR) spektroskopisidir. Dahası, çözelti-halli NMR nispeten küçük (70 kDa’dan küçük) moleküllerle sınırlıyken, kristalografi rastgele büyüklükteki moleküllerin yapısını da çözebilmektedir. X-ışını kristalografisi bilim insanları tarafından farmakolojik bir ilacın hedef proteinle nasıl etkileştiğini anlamak ve hangi değişikliklerin ilacın etkisini artıracağına karar vermek için rutin olarak kullanılmaktadır. Bununla birlikte, membrana özgü proteinler kristalleşmeye karşı halen direnmektedirler çünkü izole olarak çözelti haline gelebilmeleri için deterjan ve benzeri çözücülerin içinde çözülmeleri gerekmektedir ve bu deterjanlar da genellikle kristalizasyonla girişim yapmakta ve onu bozmaktadır. Bu tür membran proteinleri genomun büyük bileşenidir ve iyon kanalları ve reseptörler gibi fizyolojik açıdan büyük öneme sahip birçok proteini aralarında bulundurmaktadırlar.
Başka Saçılma Teknikleriyle İlişkileri
Esnek ve Esnek Olmayan Saçılmların Mukayesesi
X-ışını kristalografisi bir esnek saçılma olup gelen ve saçılan X-ışınları yön değiştirme dışında aynı enerjiye, dolayısıyla aynı dalga boyuna sahiptir. Buna mukabil, esnek olmayan saçılma gelen X-ışınlarının enerjisinden bir bölümünün kristale aktarılmasıyla, örneğin bir iç tabak elektronunun daha yüksek enerji seviyesine uyarılması durumunda oluşur. Bu şekilde esnek olmayan saçılmalar kristalden dışarı çıkan demetin enerjisinin azaltır (ya da dalga boyunu uzatır). Esnek olmayan saçılma, maddenin bu şekilde uyarılmasını incelemek için elverişli olsa da, X-ışını kristalografisinin amacı olan madde içinde saçıltıcıların dağılım ve dizilişlerini tespit etmeye uygun değildir.
Dalgaboyları 10 – 0.01 nanometre aralığında bulunan X-ışınları; kristalografide kulanılan tipik dalga boyu olan 1 Å (0.1 nm)[atıf gerekiyor], kovalent kimyasal bağların ve tek bir atomun yarıçapı mertebesindedir. Morötesi radyasyon gibi daha uzun dalga boylu fotonlar atomik pozisyonları tespit etmek için yeterli çözünürlüğü sağlamayacaktır. Beri taraftan ise gama ışınları gibi daha kısa dalga boylu fotonların kullanımı, çok sayıda üretiminin ve odaklanmasının zor olması, maddeyle etkileşiminin çok güçlü olması ve madde-anti madde çiftleri oluşturması gibi nedenlerle uygun değildir. Bu nedenle X-ışınları elektromanyetik saçılma yoluyla atomik çözünürlükte yapı belirleme söz konusu olduğunda en makul seçimdir.
Diğer X-ray Teknikleri
Saçılan elastik x-ışınların diğer şekilleri toz difraksiyonunu, SAXS ve X-ışını fiber difraksiyonunun birkaç türünü içerir, ki bu da Rosalind Franklin tarafından DNA’nın çift-heliks yapısının tespitinde kullanılmıştır. Genel olarak, tek-kristal X-ışını difraksiyonu bu diğer tekniklerden daha fazla yapısal bilgi sunar; ancak, bu her zaman elde mevcut olmayan yeterli miktarda geniş ve düzenli kristal gerektirir.
Bu saçılma metotları genellikle monokromatik X-ışınlarını kullanır; bunlar da küçük sapmaları olan tek dalga uzunluğuyla kısıtlıdırlar. X-ışınlarının geniş tayfı (diğer bir deyişle; farklı dalga boyları olan x-ışınlarının karışımı) Laue metodu tekniği olarak bilinen X-ışını difraksiyonunu gerçekleştirmek için de kullanılabilir. Bu X-ışını difraksiyonunun ilk keşfinde kullanılmış bir metottur.
Saçılan Laue, X-ışını dalgasına sadece kısa bir süre maruz kalmayla çok yapısal bilgi sağlar ve bu nedenle, çok hızlı olayların (Zaman çözümlü kristallografi) yapısal çalışmalarında kullanılır. Ancak, bir kristalin tam atomik yapısının tespiti için saçılan monokromatik kadar iyi uyumlu değildir ve bu yüzden nispeten basit atomik düzenlemeler içeren kristallerle daha iyi sonuç verir. Laue geri yansıma modu geniş tayf kaynağından geriye doğru saçılmış X-ışınlarını kaydeder. Bu numunenin içinden X-ışının geçip yayılamayacak kadar kalın olması halinde faydalıdır. Kristaldeki kırıcı düzlemler, kırıcı düzleme normal gelen olay anı ışını ve kırıcı düzlem arasında açıyı ikiye böldüğü bilinerek tespit edilir. Greninger şeması Laue fotoğraf geri yansımasını yorumlamak için kullanılabilir.
Elektron ve Nötron Kırılması
Elektron ve nötron gibi diğer partiküller kırılma modeli üretmek için kullanılabilir. Elektron, nötron ve saçılan X-ışını farklı fiziksel işlemlere dayalı olsa da, ortaya çıkan kırılıp saçılma modelleri aynı uyumlu difraksiyon görüntüleme tekniklerini kullanarak analiz edilebilir.
Aşağıda çıkarımda bulunulduğu gibi, kristal içindeki elektron yoğunluğu ve difraksiyon modelleri basit bir matematiksel metotla, Fourier dönüşümü, ilişkilendirilir; bu da yoğunluğun modellerden nispeten kolay hesaplanmasına izin verir. Ancak, bu saçılmanın zayıf olması durumunda; yani, saçılmış ışınların gelen ışından çok daha az yoğun olduğunda gerçekleşir. Zayıfça dağılmış ışınlar ikinci kez dağılma olayına girmeksizin kristal kalıntısının içinden geçer. Bu tür tekrar saçılmış dalgalara “ikincil saçılma” denir ve analizi zorlaştırır. Herhangi bir yeterince kalın kristal ikincil saçılmayı üretir, fakat X-ışınlarının elektronlarla kendi aralarında nispeten zayıfça etkileşmesinden dolayı, bu genel olarak önemli bir ilgi alanı değildir. Aksine, elektron ışınları hatta nispeten ince kristaller için (>100 nm) bile kuvvetli ikincil saçılmayı üretebilir. Bu kalınlık birçok virüsün çapına denk geldiği için, gelişen yön viral kapsids ve moleküler makineler gibi tecrit edilmiş makromoleküler birleşimlerin elektron difraksiyonudur, ki bu da kiroelektron mikroskopu ile gerçekleştirilebilir. Ayrıca, elektronların madde ile birbirleri arasında kuvvetli etkileşimi (X-ışınlarına göre yaklaşık 1000 kat daha kuvvetlidir) oldukça küçük hacimlerdeki atomik yapının tespitine izin verir. Elektron kristalografisi için uygulamalar alanı organik ince filmler üzerindeki zar proteinleri gibi biyo moleküllerden (nanokristalin) kendi aralarında metalik bileşikler ve zeolitlerin kompleks yapılarına kadar bir alanı kapsar.
Nötron difraksiyonu, yeterli miktarlarda nötronun yoğun, monokromatik ışınlarının elde edilmesi zor olmasına rağmen, yapı tespiti için mükemmel bir metottur. Yeni Spallasyon Nötron Kaynağı gelecek için ümit vadetse de, geleneksel olarak nükleer reaktörler kullanılmıştır. Sarj edilmediği için, nötronlar elektronlara göre atomik çekirdekten daha fazla saçılılar. Bu yüzden, saçılan nötron X-ray difraksiyonunda temel olarak gözlenemeyen, özellikle hidrojen gibi çok az sayıda elektronlu hafif atomların pozisyonlarını gözlemlemek için çok faydalıdır. Nötron saçılması çok belirgin özelliğe sahiptir ki normal su H2O ve ağır su D20 oranlarının ayarlanmasıyla çözücü görünmez yapılabilir.
Sinkrotron radyasyonu
Sinkrotron radyasyonu, yeryüzündeki en parlak ışıklardan biridir. X-ray kristalografçılarının elde edebildiği en güçlü tek vasıtadır. Sinkrortron adı verilen büyük makinelerde üretilen X-ışınlarından yapılır. Bu makineler elektriksel olarak şarj edilmiş partiküller, genellikle elektronları, neredeyse ışık hızına kadar hızlandırır, daha sonra onlara büyük içi boş metal bir halkanın etrafından kamçılar.
Sinkrotronlar ilk olarak kozmik olguları ve alt-atomik partikülleri inceleyen yüksek enerji fizikçileri için dizayn edilmiştir. Her bir sinktrotronun en büyük parçası onun elekktron depolama halkasıdır. Bu halka aslında mükemmel bir daire değildir, fakat çok yönlü bir poligondur. Poligonun her bir köşesinde yeri aynı hizada kesin olarak belirlenmiş mıknatıslar elektron akımını onu halkanın içinde kalmaya zorlayarak bükerler. Her defasında, elektronların yolu bükülür ve elektromanyetik radyasyon şeklinde enerji patlaması yayarlar. Sinkrotron içindeki partiküller neredeyse ışık hızında hareket edip hızlıca düştükleri için, yüksek enerjili X-ışınları içeren yoğun radyasyon yayarlar.
Yöntemler
Tek-kristal X-ışını Kırınımına Genel Bakış
X-ışını kristalografisinin en eski ve en kesin yöntemi, bir X-ışını huzmesinin tek bir kristale çarparak dağılmış huzmeler ürettiği tek-kristal X-ışını kırınımıdır. Bu huzmeler bir film parçası ya da başka bir dedektörün üzerine ulaştığında noktalardan oluşan bir kırınım örüntüsü oluştururlar; kristal kademeli olarak döndürüldükçe bu huzmelerin kuvvetleri ve açıları kaydedilir. Her noktaya bir yansıma denir, çünkü her nokta kristalin içinde eşit aralıklarla bulunan bir düzlem kümesinden gelen X-ışını yansımasına karşılık gelir. Yeterli saflık ve düzenlilikteki tek kristaller için, X-ışını kırımı verileri ortalama kimyasal bağ uzunluk ve açılarını sırasıyla bir angstromun birkaç binde biri ve bir derecenin birkaç onda biri içerisi kesinlikte belirleyebilir. Bir kristalin içindeki atomlar statik değildir; fakat ortalama pozisyonları civarında genellikle bir angstromun onda birinden az miktarda salınım yaparlar. X-ışını kristalografisi bu salınımın boyutunu da ölçmeye imkân sağlar.
Prosedür
Tek-kristal X-ışını kristalografisinin üç temel adımı vardır. Birinci ve çoğunlukla en güç adım incelenecek materyalin yeterli bir kristalini elde etmektir. Kristal yeterince büyük (tüm boyutları 0.1mm den büyük), kompozisyonu saf ve yapısı düzenli olmalı, çatlama ya da ikizlenme gibi iç kusurları bulunmamalıdır.
İkinci adımda kristal düzgün yansıma paterni üreten, genellikle tek bir dalga boyundaki (monokromatik X-ışını) yoğun bir X-ışını huzmesine yerleştirilir. Kristal kademeli olarak döndürülürken önceki yansımalar kaybolur ve yenileri görünür; kristalin her yöneliminde her noktanın yoğunluğu kaydedilir. Her set kristalin tam dönüşünün yarısından biraz fazlasını kapsayacak ve tipik olarak on binlerce yansımayı içerecek şekilde çoklu veri setlerinin toplanması gerekebilir.
Üçüncü adımda, kristalin içindeki atomların dizilişinin bir modelini üretmek ve geliştirmek için bu veriler tamamlayıcı kimyasal bilgilerle sayısal olarak birleştirilir. Atom dizilişinin en son geliştirilmiş hali (şimdi buna kristal yapısı denir) genellikle herkese açık bir veri tabanında saklanır.
Sınırlamalar
Kristalin tekrarlayan birimi, birim gözesi daha büyük ve daha karmaşık olduğunda, belirli bir sayıdaki gözlemlenmiş yansıma için X-ışını kristalografisinin sağladığı atom-seviyesi resmi daha düşük çözünürlükte (daha "bulanık") olur. X-ışını kristalografisinin iki sınırlayıcı durumu -"küçük molekül" ve "makromoleküler" kristalografi- sıkça ayırt edilmiştir. Küçük molekül kristalografisi tipik olarak asimetrik biriminde 100'den az atom içeren kristalleri içerir; bu kristal yapıları genellikle öyle iyi çözünürlüktedir ki atomlar elektron yoğunluğu içinde yalıtılmış "damla" halinde ayırt edilebilir. Bunun aksine, makromoleküler kristalografi çoğunlukla birim gözede on binlerce atom içerir. Bu tür kristal yapıları genellikle daha düşük çözünürlükte (daha "bulaşmış") olur; atomlar ve kimyasal bağlar yalıtılmış atomlardan çok elektron yoğunluğu tüpleri halinde görünür. Genelde, küçük moleküller makromoleküllerden daha kolay kristalize olur; bununla birlikte X-ışını kristalografisinin yüz binlerce atomu olan virüsler için bile mümkün olduğu kanıtlanmıştır.
Kristalleştirme
Kristalografinin saf olmayan ya da düzensiz bir kristaldeki bozukluğu tanımlamada kullanılabilmesine rağmen, kristalografi atomların karmaşık bir dizisinin yapısını çözmek için genellikle yüksek düzenlilikte bir kristal gerektirir. Saf, düzenli kristaller bazen metal, mineral ve başka makroskopik materyal örnekleri gibi doğal ya da sentetik malzemelerden elde edilebilir. Bu tür kristallerin düzenliliği bazen makromoleküler tavlama ve diğer yöntemlerle iyileştirilebilir. Bununla birlikte, pek çok durumda, kırınımı-kaliteli bir kristal temini onun atomik-çözünüm yapısını çözmede en büyük engeldir.
Küçük-molekül ve makromoleküler kristalografi kırınımı-kaliteli kristaller üretmede kullanılması mümkün teknikler çeşitliliğinde farklılık gösterirler. Küçük moleküller genellikle birkaç derecelik konformasyon serbestliğine sahiptirler ve kimyasal buhar tortulaşması ve yeniden kristalleştirme gibi geniş bir dizi yöntemle kristalleştirilebilirler. Bunun aksine, mKromoleküller genellikle çok sayıda serbestlik derecesine sahiptirler ve bunların kristalleşmesi sabit bir yapıyı sürdürecek şekilde yürütülmelidir. Örneğin proteinler ve daha büyük RNA molekülleri üçüncül yapıları açılmadıkça kristalleştirilemez, bundan dolayı kristalleşme koşulları çeşitliliği moleküllerin içinde katlanmış halde bulunduğu solüsyon koşulları ile sınırlıdır.
Protein kristalleri hemen hemen daima solüsyonda büyütülür. En yaygın yaklaşım moleküllerinin erirliğini kademeli olarak azaltmaktır; eğer bu çok hızlı yapılırsa moleküller solüsyonda çökelir, kabın dibinde yararsız bir toz ya da amorf bir jel oluşturur. Solüsyonda kristal büyütme iki adımla karakterize edilir: mikroskobik bir kristalitin (muhtemelen yalnızca 100 molekülü olan) çekirdeklenmesi, ardından bu kristalitin idealde kırınım kalitesinde bir kristale dönüşerek büyümesi. Birinci adıma (çekirdeklenme) uygun olan solüsyon koşulları her zaman ikinci adıma (sonraki büyüme) uygun koşullarla aynı olmaz. Kristalografiyi yapanın amacı tek bir büyük kristalin gelişimine uygun solüsyon koşullarını belirlemektir, çünkü büyük kristaller molekülün daha iyi çözünürlüğünü sunar. Sonuç olarak, solüsyon birinci adıma (çekirdekleşme) değil ikinci adıma (büyütme) uygun olmalıdır, böylece her damlacık başına bir büyük kristal oluşur. Eğer çekirdekleşme koşulları çok fazla uygun olursa damlacıkta bir büyük kristal yerine bir yığın küçük kristalit oluşacaktır; eğer çok az uygun olursa herhangi bir kristal oluşmaz.
Çekirdekleşme ya da düzenli kristaller büyütme için iyi koşulları kestirmek son derece zordur. Uygulamada, istenilen koşullar eleme ile belirlenir; çok geniş bir molekül yığını hazırlanır ve geniş bir kristalleştirme solüsyonu çeşitliliği test edilir. Başarılı olanı bulana kadar genellikle yüzlerce, hatta binlerce solüsyon koşulu test edilir. Çeşitli koşullar molekülün erirliğini azaltacak bir ya da daha fazla fiziksel mekanizmayı kullanabilir; örneğin bazıları pH'ı değiştirebilir, bazıları Hofmeister serilerinin tuzlarını ya da solüsyonun dielektrik sabitini azalyan kimyasalları içerebilir ve bazıları da hala molekülü entropik etkilerle solüsyonun dışına çıkaran polietilen glikol gibi büyük polimerler içerir. Ayrıca, kristalleşmeyi destekleyen farklı ısıları denemek ya da solüsyonu aşırı doymuş hale getirmek için ısıyı kademeli olarak düşürmek de yaygındır. Bu yöntemler kristalleştirmede yüksek molekül konsantrayonları kullandıklarından hedef moleküllerden büyük miktarlarda gerektirirler. Böyle büyük miktarlarda (miligramlar) kristalleştirme seviyesinde protein elde edilmesindeki zorluğa bağlı olarak 100 nanolitre hacimde kesin kristalleştirme deneme damlaları verebilen robotlar geliştirilmiştir. Bu, deney başına ell yapılan kristalleştirme denemelerinden (1 mikrolitre) 10 kat daha az protein kullanılması demektir.
Kristalleşmeyi engelleyen ya da bozan çeşitli faktörler bilinmektedir. Büyüyen kristaller genellikle sabit bir ısıda tutulur ve kristalleşmelerini bozabilecek şok ya da vibrasyonlardan korunur. Moleküllerin ya da kristalleşme solüsyonlarının saf olmaması çoğu kez kristalleşmeye engel olur. Moleküldeki konformasyon esnekliği entropiye bağlı olarak kristalleşme ihtimalini azaltır. Ne gariptir ki, kendi kendilerine sarmal halinde birleşmeye eğilimli olan moleküller çoğu kez kristal olarak birleşme eğilimi göstermez. Kristaller ikizlenme tarafından tarafından da bozulabilir; ikizlenme bir birim gözesinin eşit biçimde çoklu yönlere yoğunlaşmasıyla oluşur; fakat hesaplama yöntemlerindeki son ilerlemeler bazı ikizlenmiş kristallerin yapılarını çözmeyi sağlayabilir. Hedef molekülü kristalleştirmede başarısızlığa uğrayan bir kristalografi uygulayıcısı molekülün hafifçe değiştirilmiş bir versiyonuyla yeniden deneyebilir; moleküler özelliklerde küçük değişiklikler bile kristalleşme davranışında büyük farklılıklara yol açabilir.
Kristalin Yerleştirilmesi
Kristal ölçümler için X-ışını içinde tutulabilecek ve döndürülebilecek şekilde yerleştirilir. Yerleştirmenin çeşitli yöntemleri vardır. Geçmişte, kristaller kristalleştirme solüsyonuyla birlikte kılcal cam borulara konulurdu. Günümüzde, küçük moleküllü kristaller genellikle naylon ya da plastik bir lupa ya da cam elyafına yağ ya da zamkla tutturulur ve sert bir çubuğa iliştirilir. Protein kristalleri ise lupun üzerine alınır ve sıvı nitrojenle aniden dondurulur. Bu dondurma işlemi X-ışınlarının radyasyon hasarını ve Bragg piklerinin termal harekete bağlı gürültüsünü (Debye-Waller etkisi) azaltır. Bununla birlikte, işlem görmemiş protein kristalleri aniden dondurulursa çoğunlukla çatlar; bu nedenle dondurmadan önce donmadan koruyucu bir solüsyonda ıslatılırlar. Ne yazık ki, bu ıslatmada kristali çatlatabilir ve kristalografi açısından harap edebilir. Genelde, başarılı dondurma koşulları deneme-yanılma ile belirlenir.
Kılcal boru ya da lup, X-ışını içinde tam yerinde durmasını ve döndürülmesini sağlayan bir gönyemetreye monte edilir. Hem kristal hem de ışın huzmesi çok küçük olduğundan kristal huzmenin merkezine yaklaşık 25 mikrometre içinde bir kesinlikte yerleştirilmelidir, kristale odaklanmış bir kamera buna yardımcı olur. En yaygın gönyemetre tipi "kappa gönyemetresi"dir; üç dönüş açısı sunar: ω açısı, huzmeye dikey bir eksende döner; κ açısı ω eksenine ~50 derecelik bir eksende döner; φ açısı lup/kılcal boru ekseninde döner. κ açısı sıfır olduğunda ω ve φ eksenleri aynı hizadadır. κ nin dönüşü kristalin montajı için uygunluk sağlar, çünkü kristalin monte edildiği kol kristalografi uygulayıcısına doğru dönebilir. Veri toplama sırasında gerçekleşen salınımlar yalnızca ω eksenini içerir. Daha eski tip gönyemetreler dört çemberli gönyemetre ve bunun altı çemberli gönyemetre gibi akrabalarıdır.
X-ışını Kaynakları
Monte edilmiş kristal daha sonra bir monokromatik X-ışını huzmesine maruz bırakılır. En parlak ve en kullanışlı X-ışını kaynakları senkrotronlardır; yüksek parlaklıkları daha iyi çözünürlük sağlar. Ayrıca ışımanın dalga boyunu ayarlamaya elverişlidir; bu da aşağıda tanımlanan çoklu-dalgaboyu düzensiz saçılım (MAD) evrelemesi için yararlıdır. Senkrotronlar genellikle ulusal tesislerdir; belirlenmiş huzmeleri vardır ve haftada yedi gün tüm gün boyunca veri toplarlar.
Daha küçük X-ışını üreteçleri genellikle laboratuvarlarda senkrotrona getirilmeden önce kristallerin kalitesini ölçmede ve bazen bir kristalin yapısını çözmede kullanılır. Bu tür sistemlerde elektronlar bir katottan kaynatılarak çıkartılır ve ~50 kV'lik güçlü bir elektrik potansiyeli yoluyla hızlandırılır; yüksek hıza çıkınca elektronlar bir metal plakaya çarparak bremmstrahlung ve metalin elektronlarının iç kabuğunun uyarımına denk gelen bazı güçlü görüngesel çizgiler yayarlar. En yaygın kullanılan metal, yüksek termal iletkenliğinden dolayı kolayca soğuk tutulan ve güçlü Ka ve Kb çizgileri üreten bakırdır. Kb çizgisi bazen ince (~10 mikrometre) bir nikel folyoyla baskılanır. Kapalı X-ışını tüpünün en basit ve ucuz çeşidinin sabit bir anodu (Crookes tüpü) vardır ve ~2 kW elektron ışını gücüyle çalışır. Daha pahalı çeşidinin döner anod tipi kaynağı ~14 kW elektron ışını gücüyle çalışır.
X-ışınları genellikle (X-ışını filtreleriyle) tek dalgaboyuna filtrelenir (monokromatik yapılır) ve kristale çarptırılmadan önce tek bir yöne doğru hizalanır. Filtreleme yalnızca veri analizini basiyleştirmekle kalmaz, aynı zamanda faydalı bilgilere katkıda bulunmadan kristali ayrıştıran radyasyonu da giderir. Hizalama ya bir hizalayıcı (temel olarak uzun bir tüp) hafifçe kıvrımlı aynaların akıllıca yerleştirilmesiyle yapılır. Ayna sistemleri küçük kristaller (0.3 mm altı) ya da büyük birim gözeleri (150 angstrom üzeri) için tercih edilir.
Yansımaların Kaydedilmesi
Bir kristal monte edildiğinde ve yoğun bir X-ışını huzmesine maruz bırakıldığında, X-ışınlarını kristalin arkasındaki perdede görülebilen noktalar paterni ya da yansımalar halinde dağıtır. Benzer bir patern bir kompakt diske lazer pointer tutulduğunda görülür. Bu noktaların göreceli yoğunluğu kristalin içindeki molekül dizilişini atomik düzeyde belirlemek için bilgi sağlar. Bu yansımaların yoğunluğu fotoğraf filmi, alan dedektörü ya da ışığa hassas (CDD) imaj sensörü ile kaydedilebilir. Küçük açılı pikler düşük çözünürlüklü verileri, büyük açılı pikler yüksek çözünürlüklü verileri gösterir; böylece yapının nihai çözünürlük limiti ilk birkaç görüntüden anlaşılabilir. Pik genişliklerinde gözlemlenen kristal mozaikliği ve kristalin genel bozukluğu gibi kırınım kalite durumu bu noktada belirlenebilir. Yapının çözülmesi için kristalin uygun olmadığını gösteren bazı patolojileri de bu noktada çabucak teşhis edilebilir.
Tüm kristali yeniden yapılandırmak için noktaların tek görüntüsü yeterli olmaz; bu yalnızca tam Fourier dönüşümünün küçük bir dilimidir. Gereken tüm bilgiyi toplamak için kristal adım adım 180 derece döndürülmeli, her adımda görüntü alınmalıdır; aslında Ewald küresindeki eğriliğe bağlı olarak kapsamak için kristalin 180 dereceden biraz daha fazla döndürülmesi gerekir. Bununla birlikte, eğer kristal yüksek simetriye sahipse, 90 ya da 45 derece gibi daha küçük açılarda kayıt yapılabilir. Dönme eksenine hakın ters uzayda " kör nokta" oluşturmaktan kaçınmak için dönme ekseni en az bir kez değiştirilmelidir. Ters uzayın daha geniş bir alanını kapsamak için kristali hafifçe (0.5-2 derece) sarsmak yaygın bir uygulamadır.
Belirli evreleme yöntemleri için çoklu veri seyleri gerekebilir. Örneğin MAD evrelemesi dağılımın gelen X-ışını ışımasının en az üç (genellikle yedekleme için dört) dalgaboyunda kaydedilmesini gerektirir. Tek bir kristal radyasyon hasarına bağlı olarak bir veri setinin toplanması sırasında çok fazla aşınabilir; bu durumlarda çoklu kristallerden veri setleri alınmalıdır.
Kristal Eşbakışımı (Simetrisi), Birim Gözesi ve Görüntü Ölçeklendirimi
Her biri farklı bir kristal yönlenmesiyle örtüşen iki boyutlu kırınım paternlerinin kaydedilmiş serileri, üç boyutlu bir elektron yoğunluğu modeline dönüştürülür; dönüştürme aşağıda açıklanan Fourier dönüşümü matematikselmtekniğini kullanır. Her nokta, elektron yoğunluğunda farklı tipte bir değişkene karşılık gelir; kristalografi uygulayıcısı hangi değişkenin hangi noktayla örtüştüğünü (indeksleme), farklı görüntülerdeki noktaların göreceli kuvvetlerini (birleştirme ve ölçeklendirme) ve toplam elektron yoğunluğunu vermek için değişkenlerin nasıl birleştirileceğini (evreleme) belirlemek zorundadır.
Verilerin işlenmesi yansımaların indekslenmesiyle başlar. Bu, birim gözenin boyutlarını ve hangi görüntü pikinin ters uzayda hangi pozisyonla örtüştüğünü belirlemek demektir. İndekslemenşn bir yan ürünü krisyalin simetrisini, yani uzay grubunu saptamaktır. Bazı uzay grupları başlangıçta elimine edilebilir. Örneğin, yansıma simetrileri kiral moleküllerde gözlenemez, bu yüzden hemen hemen her zaman kiral olan protein molekülleri için mümkün olan 230 uzay grubundan yalnızca 65 tanesi mümkün görülür. İndeksleme genellikle bir otoindeksleme rutiniyle yapılır. Simetri belirlendikten sonra veriler bütünleştirilir. Bu, binlerce yansımayı içeren yüzlerce görüntüyü tek bir dosyaya dönüştürür. Bu dosya (en azından) her yansımanın Miller indeksi kayıtlarını ve her yansıma için yoğunluğunu içerir (bu durumda dosya genellikle hata tahminlerini ve kısmilik ölçümlerini (o görüntüde hangi belirli yansımanın kaydedildiğini içerir).
Tam bir veri seti, kristalin farklı yönlenmelerinde alınmış ayrı ayrı yüzlerce görüntüden oluşabilir. İlk adım bu çeşitli görüntüleri birleştirmek ve ölçeklendirmektir; yani hangi piklerin iki ya da daha fazla görüntüde göründüğü (birleştirme) ve göreceli görüntüleri tutarlı bir yoğunluk ölçeği olacak şekilde ölçeklendirmektir. Yoğunluk ölçeğini optimize etmek önemlidir, çünkü piklerin göreceli yoğunluğu yapının saptanmasında anahtar bilgidir. Kristalografik veri toplamanın tekrar eden tekniği ve kristalli malzemenin çoklukla yüksek simetriye sahip olması kırınımölçerin birçok kere çok sayıda eşit simetrili yansımalar kaydetmesine neden olur. Bu simetriyle ilişkili R-faktörünün hesaplanmasına izin verir; bu güvenilirlik indeksi, simetrisi eşit yansımaların ölçüm yoğunluklarının ne kadar benzer olduğuna dayanır, bu nedenle de verilerin kalitesini değerlendirir.
Başlangıç Evrelemesi
Bir kırınım deneyinde elde edilen veriler kristal örgüsünün bir ters uzay gösterimidir. Her kırınım 'noktasının' pozisyonu birim gözenin büyüklüğü, şekli ve kristaldeki kalıtsal simetri tarafından belirlenir. Her kırınım 'noktasının' yoğunluğu kaydedilir ve bu yoğunluk yapı faktör genişliğinin karesiyle orantılıdır. Yapı faktörü, bir dalganın genişliği ve evresiyle ilintili bilgileri içeren karmaşık bir sayıdır. Yorumlanabilir bir elektron yoğunluğu haritası elde etmek için hem genişlik hem de evre bilinmelidir (bir elektron yoğunluğu haritası bir kristalografi uygulayıcısının molekülün başlangıç modelini yapmasını sağlar). Evre bir kırınım deneyi sırasında doğrudan kaydedilemez. Başlangıç evresi tahminleri çeşitli yollarla elde edilebilir:
- Başlangıçtan beri evreleme ya da direkt yöntem - Bu genellikle küçük moleküller
(<1000 non-hidrojen atomu) için tercih edilen yöntemdir ve küçük proteinler için evre problemlerini başarıyla çözmek için kullanılmıştır. Eğer verilerin çözünürlüğü 1,4 angstromdan (140 pm) daha iyiyse belirli yansıma grupları arasındaki bilinen ilişkilerden yararlanılarak evre bilgisini elde etmek için direkt yöntemler kullanılabilir.
- Moleküler yer değiştirme - eğer ilişkili yapı biliniyorsa, birim gözedeki
moleküllerin yönünü ve pozisyonunu saptamak için moleküler yer değiştirme de bir araştırma modeli olarak kullanılabilir. Bu yolla elde edilen evreler elektron yoğunluk haritaları üretmede kullanılanılabilir.
- Düzensiz X-ışını dağılımı (MAD ya da SAD evrelemesi) - X-ışını dalgaboyu, dağılımı
bilinen bir şekilde değiştiren bir atomun emici kenarından geçirilebilir. Üç farklı dalgaboyundaki tam yansıma setlerini kaydederek (emici kenarın en altında, en üstünde ve ortasında) düzensiz kırınım yapan atomların altyapılarını ve böylece tüm molekülün yapısını çözümler. Düzensiz dağılan atomları proteinlerle birleştirmenin en popüler yöntemi proteini selenyum atomları içeren seleno-metyonin yönünden zengin bir ortamda bir metyonin okstrofuna (metyonini sentezleyemeyen bir taşıyıcı) sıkıştırmaktır. Sonra da emici kenarda bir MAD deneyi uygulanabilir ve sonucunda proteinde kalan metyoninin kalıntılarının pozisyonu başlangıç evresini verir.
- Ağır atom yöntemleri (çoklu izomorf yer değişimi) - Eğer elektron-yoğun metal
atomları kristalin içine sokulabilirse, direkt yöntemler ya da Patterson-uzay yöntemleri bunların yerini belirlemek ve başlangıç evrelerini elde etmek için kullanılabilir. Böylesi ağır atomlar, kristali ağır atom içeren solüsyonlarda ıslatarak ya da eş-kristalleşme (kristali ağır atomların bulunduğu ortamda büyütme) yoluyla kristale sokulabilir. MAD evrelemesinde olduğu gibi dağılım genişliğindeki değişiklikler evreleri verecek şekilde yorumlanabilir. Bu yöntem, protein kristal yapılarının çözümlendiği orijinal yöntem olmasına karşın, seleno-metyoninli MAD evrelemesi onun yerini almıştır.
Model Yapımı ve Evre Geliştirimi
Başlangıç evreleri elde edilince bir başlangıç modeli yapılabilir. Bu model evreleri geliştirmekte kullanılabilir, bu da daha gelişmiş bir modeli sonuç verir ve böylece sürer gider. Bazı atomik pozisyonların modeli verildiğinde, bu pozisyonlar ve onların sıralı Debye-Waller faktörleri (ya da B-faktörleri, atomun termal hareketini açıklayan) geliştirilerek gözlenmiş kırınım verilerine uygun hale getirilebilir, daha iyi bir evreler seti ortaya çıkarılabilir. Sonra yeni bir model yeni elektron yoğunluğu haritasına uygun olabilir ve daha ileri bir geliştirme turu yürütülebilir. Bu, kırınım verileri ve model arasındaki korelasyon maksimize edilene kadar sürer. Uyum aşağıda gösterilen R-faktörüyle ölçülür:
Burada F yapı faktörüdür. Benzer bir kalite kriteri de R free'dir ve yapı geliştirmeye dahil edilmeyen bir yansımalar alt kümesinden (~%10) hesaplanır. Her iki R faktörü de verilerin çözümlenmesine dayanır. Pratikte R free yaklaşık olarak angstrom birimi çözünürlüğün 10'a bölünmesidir, böylece 2 angstrom çözünürlükte bir veri seti sonuçta R free değerini ~0,2 olarak verir. Stereokimya, hidrojen bağlama ve bağ uzunlukları ve açılarının dağılımı gibi kimyasal bağ özellikleri model kalitesinin tamamlayıcı ölçümleridir. Evre meyli böylesi yinelen model yapımında ciddi bir sorundur. İptal haritaları bunu denetlemek için yaygın bir tekniktir.
Kristalleşen molekülün her atomunu gözlemek mümkün olmayabilir - unutulmamalı ki sonuçta ortaya çıkan elektron yoğunluğu kristaldeki tüm moleküllerin bir ortalamasıdır. Bazı durumlarda bu atomlarda çok fazla kalıntı bozukluğu vardır ve birçok konformasyonda bulunan atomların elektron yoğunluğu çok bulaşık görüntü verdiğinden elektron yoğunluğu haritasında görülemezler. Hidrojen gibi dağılımı zayıf atomlar rutin olarak görünmezdir. Bir tek atom için bir elektron yoğunluk haritasında çok kez görünmek de mümkündür; örneğin, eğer bir protein yan zinciri çoklu (<4) mümkün konformasyona sahipse. Diğer durumlarda hala bir kristalografi uygulayıcısı molekül için çıkartılan kovalent yapının yanlış ya da değişmiş olduğunu saptayabilir. Örneğin, proteinler kristalleşme öncesinde belirlenememiş şekilde yarılmış ya da öteleme sonrası değişime uğramış olabilirler.
Yapı Bilgilerinin Toplanması
Bir molekülün yapısının modeli sonuçlandırıldığında bu bilgi genellikle bir kristallografik data bankasında biriktirilir; Cambridge Yapısal Data Bankası (küçük moleküller için), İnorganik Kristal Yapı Data Bankası (ICSD)(inorganik bileşimler için) veya Protein Data Bank (protein yapıları için) gibi. İlaçla ilgili proteinlerin kristalize edilmesine ilişkin özel ticari gelişimlerde elde edilen çoğu yapılar bu data banklarda toplanmazlar.
Dağılım Kuramı (Teorisi)
X-ışını kristalografisinin ana hedefi kristal içindeki elektron f(r) yoğunluğunu belirlemektir, burada r kristal içindeki üç boyutlu pozisyon vektörünü temsil eder. Bunu yapmak için Fourier dönüşümü hakkındaki F(q) bilgileri toplamada X-ışını saçılması kullanılır, ki bu da gerçek uzayda tanımlanan yoğunluğu elde etmek için matematiksel olarak tersi alınmış olan aşağıdaki denklem kullanılarak hesaplanır.
Burada tümlev (integral) q’nun tüm değerleri üzerinden alınır. Üç boyutlu düzlemdeki gerçek yöney (vektör) q iki taraflı bir uzayda bir noktayı temsil eder, yani elektron yoğunluğundaki belirli bir salınım q noktasının işaret ettiği yönde hareket eder. Q uzunluğu 2π bölü salınım dalga boyuna denk gelir. Bir Fourier dönüşümü için karşılık gelen denklem aşağıdaki gibidir.
Burada tümlev kristalin içindeki r yöneyinin tüm olası değerleri üzerinden toplanır. Fourier dönüşümü F(q) genel olarak bir karmaşık sayıdır ve bu nedenle aşağıdaki denkleme ilişkili olarak |F(q)| değerine ve bir φ(q) faza sahiptir.
X-ışınının dağılımında gözlenen yansıma yoğunlukları bize |F(q)| değerini verir fakat φ(q) fazını vermez. Fazları elde etmek için, yansımaların tam setleri saçılımın bilinen tüm alternatif yollarla toplanır; dalga boyunu belli bir emme sınırı ötesinde modüle ederek veya cıva gibi güçlü saçılımı olan (yoğun elektronlu) metal atomlar ilave ederek. Büyüklük ve fazların birleşimi tam Fourier dönüşümü F(q)’yu verir bu da elektron yoğunluğu f(r)’yi elde etmek için tersine çevrilerek kullanılabilir.
Kristaller genellikle mükemmel bir şekilde yayılımla idealize edilmişlerdir. Bu ideal durumda atomlar mükemmel bir kafes üzerine konumlandırılmıştır, elektron yoğunluğu mükemmel şekilde dağıtılmış ve Fourier dönüşümü F(q)’nun değeri q’nun karşıt kafeste olması hariç sıfırdır. Ancak gerçekte, kristaller mükemmel düzenli değillerdir; atomlar ortalama konumları çevresinde titreşirler ve mozaiklikler, çıkıklar, çeşitli nokta kusurları ve kristalize moleküllerin şekillerinde heterojenite gibi çeşitli bozukluklar olabilir. Bu nedenle, Bragg uç noktaları sonlu bir genişliğe sahiptir ve önemli bir yaygın saçılım Bragg uç noktaları arasında kalan dağınık X-ışınlarının sürekliliği olabilir.
Bragg Kanununun Sezgisel Anlayışı
X-ışını dağılımının sezgisel bir anlayışı Bragg’ın dağılım modelinden elde edilebilir. Bu modelde, verilen bir yansıma genellikle kristalin içinden geçen eşit aralıklı levhaların kristal kafesinin atomlarının ortasından geçmesiyle ilişkilendirilir. Belirli bir set tabakaların uyumu Millerin üç indisleriyle (h,k,l) ve aralarındaki mesafe d ile belirtilir. William Lawrence Bragg gelen X-ışınları her düzleminden (ayna gibi) birbirine göre dağınık olduğu bir model önerdi; bu varsayımla, düzlem ile X-ışınları arasındaki θ açısı X-ışınının dalga boyu λ’nın n tam sayı çarpımının yol uzunluğu kadar fark oluşturduğunda komşu düzlemlerden saçılan X-ışınları yapıcı şekilde birleşirler (yapıcı birleşim).
Bir yansımanın, Miller indisleri (ya da daha doğrusu, onun karşılıklı kafes vektörü bileşenleri) bilinen dalga boyu ve saçılma açısı 2θ’dan tespit edildiğinde indekslendiği söylenir. Bu tür dizin birim hücre parametrelerini, birim hücrenin uzunluklarını ve açılarını, aynı zamanda uzay grubunu verir. Bragg kanunu yansımaların göreceli yoğunluklarını yorumlamadığından, bununla birlikte, bu birim hücre içinde atomlarının düzenlenmesi için çözmek genel olarak yetersiz olup, bunun için, bir Fourier dönüşüm yöntemi uygulanmalıdır.
Fourier dönüşümü olarak Saçılım
Gelen X-ışınının kutuplaşması vardır ve bir vektör dalga olarak temsil edilir ancak basitlik açısından burada o ölçeksel bir dalga olarak temsil edilmektedir. Biz aynı zamanda dalganın zaman bağımlılığı komplikasyonunu yok sayıp sadece dalganın mekânsal bağımlılığına odaklanıyoruz. Düzlem dalgalar bir dalga vektör grubu ile temsil edilir ve dolayısıyla t=0 zamanında gelen dalganın gücü aşağıdaki formül ile bulunur.
Örnekteki r konumunda dağılma yoğunluğu f(r) olsun, bu dağıtıcıların gelen dalga sayısı çarpı r’nin çevresindeki küçük hacimli (dV) dağıtıcıların lokal sayısının genliği ile orantılı saçıntılı küresel dalga genliği üretmeleri gerekir.
saçılan dalganın genliği:
Burada S orantı sabittir.
Saçılan dalgaların kout giden dalga vektörü ile ayrılan ve ekrana rscreen ile çarpan kısmını ele alalım. Hiçbir enerjinin (esnek saçılma) kaybolmaması nedeniyle, dalga boyları dalga vektörlerin büyüklükleriyle aynıdır |kin| = |kout|. Foton r’den saçıldığı andan itibaren rscreen’de emilene kadar geçen süre içerisinde bir faz değişikliğine uğrar.
rscreen’e gelen net radyasyon kristal içinde dağılan tüm dalgaların toplamıdır.
Ki bu da Fourier dönüşümü olarak yazılabilir.
Burada q=kout-kin. Yansımanın ölçülen yoğunluğu bu genliğin karesi olacaktır.
Friedel ve Bijvoet Arkadaşlar
Karşılıklı uzaydaki bir q noktasına denk gelen her yansıma için karşıt nokta -q’da aynı yoğunlukta başka bir yansıma vardır. Bu ters yansıma gerçek yansımanın Friedel arkadaşı olarak bilinir. Bu simetri r pozisyonundaki elektronların f(r) yoğunluğunun her zaman bir gerçek sayı olduğu matematiksel gerçeğinden kaynaklanmaktadır. Yukarıda belirtildiği gibi f(r) Fourier dönüşümü F(q)’nun ters dönüşümüdür, ancak böyle bir ters dönüşüm genellikle karmaşık bir sayıdır. F(r)’nin gerçek olduğundan emin olmak için, Fourier F(q) Friedel arkadaşları F(-q) ve F(q) birbirinin kompleks eşlenikleri şekilde olmalıdır. Bu nedenle, F(-q) F(q) ile aynı büyüklüğe sahiptir fakat ters fazlardır, bunlar örneğin; φ (q) =-φ (q).
Onların büyüklüklerinin eşitliği Friedel arkadaşlarının aynı yoğunlukta var olmasını sağlar |F|2. Bu simetri bizim ful Fourier dönüşümünün karşılıklı uzayın sadece yarısını hesaplamamıza yardımcı olur, örneğin; kristali tam tur 360°’den ise 180°’den biraz daha fazla çevirerek. Önemli ölçüde simetrisi olan kristallerde daha da fazla yansımalar aynı yoğunluğa (Bijvoet arkadaşlar) sahip olabilirler, bu gibi durumlarda daha da az olan karşılıklı uzaylarının ölçülmesi gerekebilir. Yüksek simetrinin elverişli durumlarında bazen sadece 90° ve hatta bazen sadece 45°’lik veri karşılıklı uzayı tamamen keşfetmek için gereklidir.
Friedel-arkadaşlar kısıtlama ters Fourier dönüşümü tanımından elde edilebilir.
Euler'in formülü eix = cos(x) + i sin(x) olduğundan ters Fourier dönüşümü tamamen gerçek bölüm ve tamamen hayali bölümün toplamı olucak şekilde ikiye ayrılabilir.
f(r) işlevi (fonksiyonu) sadece ve sadece ikinci tümlev (integral) Isin r’nin tüm değerleri için 0 ise gerçektir. Buna karşılık, bu sadece ve sadece yukarıdaki kısıtlama sağlandığında doğrudur.
Isin = −Isin ifadesi Isin=0 manasına geldiği için.
Ewald'ın Küresi
Her bir X-ışını kırılma görüntüsü Ewald küre yapısı ile görülebileceği gibi, tek bir dilimi, karşılıklı uzay küresel dilimini temsil eder. Hem kout hem de kin elastik saçıntıdan dolayı ve dalga boyunun değişmemesinden dolayı aynı uzunluktadır. Dolayısıyla, onlar karşılıklı uzaydaki bir kürenin içindeki iki radyal vektör olarak temsil edilirler ki bu vektörler de belirli bir kırılma görüntüsü içinde örneklenen q değerlerini göstermektedir. Gelen X-ışını demetinin gelen dalga boyu hafif yayılmış olduğu için, |F(q)|’nun değeri yalnızca o yarıçaplarına tekabül eden iki küre arasında bulunan q vektörleri için ölçülebilir. Bu nedenle, tam bir Fourier dönüşüm verisi elde etmek için, kristali 180°’den birazcık fazla ya da bazen yeterli simetri mevcut ise daha az kristal döndürmek gerekir. Gerçek fonksiyonların (elektron yoğunluğu gibi) Fourier dönüşümlerine içsel simetri nedeniyle tam bir 360 derece dönüş gerekli değildir ancak, Ewald küresinin eğriliği nedeniyle belirli bir çözünürlük içinde karşılıklı uzayın tamamını kaplamak için 180 dereceden biraz fazla dönüş gereklidir. Uygulamada kristal, küresel Ewald kabuklarının sınırları yakınındaki yansımaları kapsamak için küçük bir miktar (0.25-1 °) ile sallanarak dengelenir.
Patterson işlevi
Fourier dönüşümlerinin iyi bilinen bir sonucu otoilişkilendirim (otokorelasyon) kuramıdır. Bu kuram f(r) işlevinin c(r) otokorelasyonunu tanımlar.
Formülü Fourier dönüşümü c(q)’ya sahiptir ki bu da f(q)’nun karesi büyüklüğündedir.
Bu nedenle, elektron yoğunluğunun otokorelasyon fonksiyonu c(r) (aynı zamanda Patterson fonksiyonu olarak da bilinir) fazları hesaplamadan, yansıma yoğunlukları ile doğrudan hesaplanabilir. Prensip olarak, bu direkt olarak kristal yapısını belirlemek için kullanılır ancak, uygulamada bunu gerçekleştirmek zordur. Otokorelasyon fonksiyonu kristal atomlar arasındaki vektörlerin dağılımına karşılık gelir, bu yüzden, birim hücre içerisinde N atoma sahip bir kristal Patterson fonksiyonu N(N-1) tane tepeye sahip olabilir. Yoğunlukların ölçülmesindeki kaçınılmaz hatalar ve atomlar arası vektörlerden atomik pozisyonların yeniden oluşturulmasının matematiksel güçlükleri göz önüne alındığında, bu teknik, nadiren basit kristaller haricinde nadiren yapıları çözmek için kullanılır.
Kristalin Avantajları
Prensip olarak, bir atomik yapı, kristal olmayan örneklerden ve tek bir molekülden bile, X-ışını saçılması uygulanarak ayırt edilebilir. Bununla birlikte, kristaller periyodik konumlarından dolayı daha kuvvetli sinyal sunarlar. Örnek bir kristalin periyodik tanımı, bir kristal üç bağımsız yönde sonsuz kez tekrar eden birçok birim hücrelerden oluşmaktadır. Bu tür periyodik sistemler, Bragg zirveleri olarak bilinen karşılıklı uzaydaki periyodik olarak tekrar eden noktaların yoğunlaştırılmış Fourier dönüşümlere sahiptirler; Bragg pikleri kırılma görüntüsünde gözlenen yansıma noktalarına karşılık gelir. Bu yansımalardaki genlik, saçıcıların sayısı olan N ile lineer olarak büyür, bu noktaların gözlenen yoğunluğu ise N2 şeklinde kuadratik olarak büyümelidir. Diğer bir deyişle, bir kristalin kullanılması tek birim hücrelerin zayıf saçılmalarını yoğunlaştırarak daha güçlü ve daha tutarlı, gürültü seviyesinin üzerinde gözlemlenen yansımalara dönüştürür. Bu bir yapıcı girişime örnektir.
Bir sıvıdaki, tozdaki ya da amorf örnekteki moleküller rastgele düzende bulunmaktadırlar. Bu örnekler, SAXS’ta gözlendiği gibi, genliğini düzenli bir şekilde yayan ve böylelikle ölçülen sinyal şiddetini azaltan sürekli bir Fourier spektrumuna sahiptirler. Daha da önemlisi yönelimsel bilgiler kaybolur. Teorik olarak mümkün olmasına rağmen, bu tür rotasyonel ortalama verilerden karmaşık, asimetrik moleküllerin atomik çözünürlükte yapılarını elde etmek deneysel olarak zordur. Bir ara durum ise, alt-birimleri en az bir boyutta düzenli olarak yerleştirilmiş olan fiber difraksiyondur.
Kaynakça
wikipedia, wiki, viki, vikipedia, oku, kitap, kütüphane, kütübhane, ara, ara bul, bul, herşey, ne arasanız burada,hikayeler, makale, kitaplar, öğren, wiki, bilgi, tarih, yukle, izle, telefon için, turk, türk, türkçe, turkce, nasıl yapılır, ne demek, nasıl, yapmak, yapılır, indir, ücretsiz, ücretsiz indir, bedava, bedava indir, mp3, video, mp4, 3gp, jpg, jpeg, gif, png, resim, müzik, şarkı, film, film, oyun, oyunlar, mobil, cep telefonu, telefon, android, ios, apple, samsung, iphone, xiomi, xiaomi, redmi, honor, oppo, nokia, sonya, mi, pc, web, computer, bilgisayar
Bu madde Vikipedi bicem el kitabina uygun degildir Maddeyi Vikipedi standartlarina uygun bicimde duzenleyerek Vikipedi ye katkida bulunabilirsiniz Gerekli duzenleme yapilmadan bu sablon kaldirilmamalidir Eylul 2019 X isini kristalografisi bir kristalin atomik ve molekuler yapisini incelemek icin kullanilan ve kristallesmis atomlarin bir X isini demetindeki isinlarin kristale ozel cesitli yonlerde kirinimi olayina dayanan bir yontemdir Kirinima ugrayan bu demetlerin acilarini ve genliklerini olcerek bir kristalografi uzmani kristaldeki elektronlarin yogunlugunun uc boyutlu bir goruntusunu elde edebilir Bu elektron yogunlugundan kristaldeki atomlarin kimyasal baglari kristal yapidaki duzensizlikler ve bazi baska bilgilerle birlikte ortalama konumlari tespit edilebilir X isini kristalografisi ile gibi maddelerdeki atomlar tum atom konumlari tespit edilebilir Tuzlar metaller mineraller yariiletkenlerde oldugu kadar cesitli inorganik organik ve de kristal olusturabikleri icin X isini kristalografisi pek cok bilimsel alana temel teskil etmistir Kesfinden itibaren ilk birkac onyilda bu yontem muhtelif malzemelerin ozellikle de mineral ve alasimlarin atomlarinin buyukluklerini kimyasal baglarin uzunluklari ve turleri ile atomik olcek farklarini bulmakta kullanilmistir Yontem aralarinda vitaminler ilaclar proteinler ve DNA gibi nukleik asitlarinde bulundugu bircok biyolojik molekulun yapisini ve islevini ortaya cikarmistir X isini kristalografisi halen yeni malzemelerdeki atomik yapinin tanimlanmasi ve farkli deneylere konu malzemeler arasindaki benzerliklerin anlasilmasi icin kullanilan baslica yontemdir X isiniyla anlasilan kristal yapilari bir malzemenin alisilmisin disinda yeni elektronik ve esneklik ozelliklerini aciklayabilir kimyasal bir etkilesim surecine isik tutabilir veya hastaliklara karsi yeni ecza maddelerinin tasarimina temel teskil edebilir Bir X isini kirinim olcumunde bir aciolcerin uzerine yerlestirilen kristal yavas yavas dondurulurken X isinlariyla bombardimana tabi tutulmasi neticesinde kirinima ugrayan isinlar yansimalar olarak bilinen duzenli araliklarla dizilmis bir spot deseni olusturur Degisik acilardan elde edilen iki boyutlu goruntuler matematiksel Fourier donusum yontemi kullanilarak ve kullanilan numunenin bilinen kimyasal verileriyle birlestirilerek kristaldeki elektronlarin uc boyutlu modeli elde edilir Sayet kristaller cok kucukse ya da ic yapilari yeterince duzenli degilse dusuk cozunurluk bulaniklik gibi hatalar olusabilir X isini kristalografisi atomik yapilarin tespitinde kullanilan bircok baska metotla iliskilidir Elektronlar ve notronlarin sacilmasindan da Fourier donusumleriyle yorumlanabilecek benzer kirinim desenleri elde edilebilir Yeterli buyuklukte kristaller elde etmenin mumkun olmadigi durumlarda daha az ayrintili bilgi verebilecek fiber kirinimi un kirinimi ve kucuk aci X isini sacilmasi small angle X ray scattering SAXS gibi baska X isini metotlari devreye sokulabilir Eger arastirilan kristal sadece zerreler seklinde bulunabiliyorsa veya kristalitesi zayifsa atomik yapiyi belirlemek icin elektron kristalografisi metotlari uygulanabilir Yukarida sozu edilen X isini kirinimi metotlari icin sacilma esnektir sacilan X isinlari kristale gelen X isinlariyla ayni dalga boyundadir Buna mukabil esnek olmayan X isini sacilma metotlari atomlarin dizilislerinden ziyade numunenin uyarilmasi arastirma konusu oldugunda daha kullanislidir Kristallerin ve X isinlarinin erken bilimsel tarihi Kepler in Strena seu de Nive Sexangula adli eserinden karesel Sekil A ve altigen biciminde Sekil B atom yigilimlarinin cizimi Kristaller duzen ve simetrilerinden dolayi oteden beri ilgi cekmis ancak 17 yuzyila kadar bilimsel olarak arastirilmamistir Johannes Kepler Strena seu de Nive Sexangula 1611 adli bir calismasinda kar tanelerinin altigen simetrilerinin kuresel su taneciklerinin duzenli dizilisinden kaynaklandigi hipotezini one surmustur X isini kristalografisinde kar tanesinin gorunumu Kristal esbakisimi simetrisi deneysel olarak ilk defa Danimarkali bir bilim insani olan ve herhangi bir numunedeki belli bir kristalin tum yuzleri arasindaki acilarin hep ayni oldugunu ispat eden Nicolas Steno 1669 ile bir kristalin her bir yuzunun ust uste yigilmis ayni buyukluk ve sekle sahip basit bloklar seklinde tanimlanabilecegini kesfeden 1784 tarafindan arastirilmistir Bu sayede 1839 yilinda her bir yuze uc kucuk tam sayi etiketi verebilmistir Gunumuzde de kristallerin yuzlerini tanimlamakta halen Miller indisleri kullanilmaktadir Hauy un calismasi kristallerin duzgun uc boyutlu atom ve molekul dizileri bir Bravais kafesi seklinde oldugu yonundeki akla yatkin fikre ulasilmasini saglamistir birim hucre birbirine dik olmasi sart olmayan uc temel eksen boyunca surekli tekrarlanmaktadir 19 uncu yuzyilda muhtemel simetrilerin tam bir katalogu Johan Hessel Auguste Bravais Evgraf Fedorov Arthur Schonflies ve gecikmeli olarak William Barlow tarafindan ortaya konmustur Mevcut veriler ve fiziksel izahlardan Barlow 1880lerde daha sonra X isini kristalografisi tarafindan onaylanan pek cok kristal yapi onermistir bununla birlikte 1880lerde eldeki veriler cok yetersiz oldugundan modeli ikna edici bulunmamistir Buzun X isini kristalografi ile elde edilen gorunumu X isinlari 1895 te kristal simetrisiyle ilgili teorik calismalarin sonuclandigi donemde Wilhelm Conrad Rontgen tarafindan kesfedilmistir Fizikciler baslangicta X isinlarinin dogasini bir elektromanyetik isima dalgalari yani isigin farkli bir formu oldugu yonunde dogru tahminleri olsa da tam olarak bilmiyorlardi O zamanlar isigin dalga modeli ozellikle Maxwell in elektromanyetik radyasyon teorisi bilim cevrelerinde epeyce kabul gormekteydi Charles Glover Barkla tarafindan gerceklestirilen deneylerde X isinlarinin elektromanyetik dalga olusuyla ilgili enine polarizasyon ve spektrum cizgilerini de iceren ve gorunur dalgaboyunda gozlenen ozellikler gosterdigini ortaya koymustur Arnold Sommerfeld in laboratuvarindaki tek yari deneyleri X isinlarinin dalga boylarinin 1 angstrom civarinda oldugunu gostermisti Bununla birlikte X isinlari fotonlardan olustugundan tanecik ozelligi de gostermekteydi Foton kavrami 1905 te Albert Einstein tarafindan ortaya atilmis ancak 1922 de Arthur Compton tarafindan X isinlarinin elektronlardan sacilmasi deneyiyle dogrulanmasina kadar genis kabul gormemistir Bundan dolayi X isinlarinin gazlari iyonlastirma gibi tanecik ozellikleri William Henry Bragg in 1907 de X isinlarinin elektromanyetik dalga olmadigi yonunde iddialarda bulunmasina neden olmustur Bununla birlikte Bragg in bakis acisi pek kabul gormemis ve 1912 de X isini kiriniminin gozlemlenmesi sonucunda cogu bilim insaninca X isinlarinin bir tur elektromanyetik isima oldugu kabul edilmistir Kristallerin X isini analiziBragg kirinimi Kristaller duzenli atom dizileridir ve X isinlari elektromanyetik radyasyon dalgalari olarak dusunulebilir Atomlar X isini dalgalarinin primer olarak elektronlari vasitasiyla sacilmasina neden olur Deniz fenerine carpan bir okyanus dalgasinin fenerden uzaklasan sekonder dairesel dalgalar olusturmasi gibi bir elektrona carpan X isini dalgasi da elektrondan uzaklasan sekonder kuresel dalgalar olusturur Bu olay esnek sacilma olarak bilinir ve elektron veya deniz feneri saciltici olarak bilinir Duzenli olarak yerlestirilmis sacilticilar duzenli kuresel dalgalar olusturur Bu dalgalar yikici girisimden dolayi cogu yonlerde birbirini yok etseler de belli birkac yonde birbirinin ustune binerek yapici girisim olustururlar ki bu da Bragg sacilma kanunuyla bulunur 2d sin 8 n lBurada d kirinim yuzeyleri arasindaki mesafe 8 gelis acisi n bir tam sayi ve l demetin dalga boyudur Ozel yonler kirinim deseni uzerinde yansima tabir edilen spotlar olustururlar Yani X isini kirinimi bir elektromanyetik dalganin X isini duzenli yerlestirilmis sacilticilardan kristal icindeki atomlarin tekrarlanan duzenli dizilisi sekmesinin bir sonucudur Kirinim deseni olusturmada X isinlari kullanilmaktadir cunku dalga boylari l kristalin icindeki yuzeyler arasindaki mesafe d ile ayni buyukluk mertebesindedir 1 100 angstrom Prensipte duzenli sacilticilara carpan her dalga ilk kez tarafindan 1665 te soylendigi gibi kirinim olusturabilir Kayda deger bir kirinim olusabilmesi icin sacilticilarla bunlara carpan dalgalarin boyunun birbirine yakin buyuklukte olmasi gereklidir Ornegin gunes isiginin kus tuylerinde kirinima ugramasi ilk kez 17 nci yuzyilin sonlarinda James Gregory tarafindan dile getirilmistir Gorunen dalga boylari icin ilk yapay kirinim aglari David Rittenhouse tarafindan 1787 de ve Joseph von Fraunhofer tarafindan 1821 de imal edilmistir Bununla birlikte gorunur isigin dalga boyu genellikle 5500 angstrom civari kristallerde kirinimi gozlemlemek icin cok uzundur Ilk X isini kirinim deneyleri oncesine kadar kristallerin kafes yapilarindaki yuzeyler arasindaki mesafe kesin olarak bilinmiyordu Kristallerin bir kirinim agi olarak kullanilabileceg fikri 1912 de ve Max von Laue arasinda Munih te bulunan English Garden daki bir sohbette ortaya cikmistir Ewald tezleri icin bir kristal rezonator fikrini ortaya atmis ancak gorunur isigin dalga boyu ezonatorlerin arasindaki mesafeden cok buyuk oldugu icin modelinin gecerliligi test edilememisti Von Laue bu kadar kucuk mesafeleri gozleyebilmek icin daha kucuk dalgaboyuna ihtiyac oldugunu fark etti ve X isinlarinin kristallerdeki birim hucre ile mukayese edilebilir dalga boyuna sahip olabilecegini ileri surdu Von Laue Walter Friedrich ve asistani Paul Knipping adinda iki teknisyenle calisti ve bir X isini demetini bakir sulfat kristaline gondererek kirinim desenini bir fotografik levhaya kaydetti Banyodan sonra levha uzerinde merkezi demet cevresinde birbiriyle kesisen cemberlerden olusan cok sayida belirgin spotlarin duzenli bir desen olusturdugu goruldu Von Laue sacilma acilariyla kristaldeki birim hucreler arasi mesafelerinin buyukluk ve yonelmesi arasindaki iliskiyi aciklayan ve 1914 te Nobel Fizik Odulunu almasina vesile olan bir kanun gelistirmistir SacilimAsagidaki matematiksel cikarimda tanimlandigi gibi X isini sacilmasi kristaldeki elektronlarin yogunluguyla belirlenir Bir X isinin enerjisi valans elektronun enerjisinden cok daha buyuk oldugu icin sacilma bir elektromanyetik isinin serbest bir elektronla etkilesimini aciklayan Thomson sacilmasi gibi modellenebilir Bu model genellikle sacilan radyasyonun polarizasyonunu tanimlamak icin kullanilir m kutleli bir tanecik icin Thomson sacilmasinin genligi Io Ie q4m2c4 1 cos2 282 Ie7 94 10 261 cos2 282 Ief displaystyle I o I e left frac q 4 m 2 c 4 right frac 1 cos 2 2 theta 2 I e 7 94 10 26 frac 1 cos 2 2 theta 2 I e f Bundan dolayi elektrondan kat be kat agir olan atom cekirdeginin sacilan X isinina etkisi ihmal edilebilir 1912 den 1920 ye kadar meydana gelen gelismelerElmas sol ust grafit sag ust Altta onlarin x isini kristallografisinden elde edilen orut kristal yapilari Von Laue nun oncu arastirmalarindan sonra ozellikle fizikciler William Lawrence Bragg ve babasi William Henry Bragg sayesinde bu alanda hizli gelismeler olmustur 1912 1913 yillarinda the genc Bragg gozlemlenen kirinimla kristalde duzenli araliklarla dizilmis yuzeylerden yansimalarin iliskisin aciklayan Bragg kanunu bulmustur Bana ogul Braggler kristalografi alanindaki calismalarindan dolayi 1915 Nobel Fizik odulunu paylasmislardir Ilk calismalar genellikle basit ve tek boyutlu simetri seklindeki calismalardi Bununla birlikte takibeden onyillar boyunca deneysel ve hesaplamaya yonelik metotlarin gelismesiyle birim hucredeki atomlarin iki ve uc boyutlu daha karmasik dizilislerdeki atomik pozisyonlarini anlamak mumkun olmustur X isini kristalografisinin o zamanlar kimyasal ve hidrodinamik deneylerle belli belirsiz bilinen molekullerin ve minerallerin yapisini tayin etmedeki potansiyeli cok cabuk fark edildi Ilk yapilar basit inorganik kristaller ve minerallerdi ancak bunlar bile fizik ve kimyanin temel kanunlarinin gun yuzune cikmasina yetmistir 1914 te cozulen yani aciga cikarilan ilk atomik kristal yapi sofra tuzununkidir Elektronlarin sofra tuzu yapisindaki dagilimi kristallerin kovalent baglarla baglanmis molekullerden olusmasinin sart olmadigini ve iyonik bilesiklerin varligini ispat etmistir Elmasin yapisi da C C arasindaki her bir bagin uzunlugunun 1 52 angstrom oldugu ve kimyasal baglarin duzgun dortyuzlu seklinde duzenlendiginin anlasilmasiyla ayni yil cozulmustur Ilk kesfedilen diger yapilar arasinda 1914 te bakir kalsiyum florur florit olarak da bilinen CaF2 kalsit CaCO3 ve prit FeS2 1915 te spinel MgAl2O4 1916 da titanyum dioksidin TiO2 rutile ve anataz formlari 1919 da pirokrit Mn OH 2 ve devaminda brusit Mg OH 2 yer almaktadir Ayrica 1919 da sodyum nitrat NaNO3 ve sezyum dikloroiyodit CsICl2 Ralph Walter Graystone Wyckoff tarafindan tespit edilmis wurtzite altigen ZnS in yapisi da 1920 de anlasilmistir Grafitin yapisi 1916 da Peter Debye ve Paul Scherrer bunlardan bagimsiz olarak Albert Hull tarafindan 1917 de baglantili bir metot olan un kirinimiyla cozulmustur Grafitin yapisi 1924 te birbirinden bagimsiz iki grup tarafindan tek kristal kirinimi yontemi kullanilarak bulunmustur Hull demir ve magnezyum gibi metallerin yapisini anlamak icin un metodunu kullanmistir X isini Kristalografisinin Estetik ve Kulturel OnemiBilimsel otobiyografisi olarak bilinen X isini Analizinin Gelisimi The Development of X ray Analysis adli eserinde Sir William Lawrence Bragg kristalografinin molekullerin tekno estetik yapilarinin testil ve evesyalariyla iliskisinden dolayi ozellikle kadinlara yaradigini ifade etmistir Bragg kristal olusumlarini perdeler duvar kagitlari mozaikler ve guller ile karsilastirmasiyla bilinir 1951 de Britanya Festivali insulin cin kumu ve henoglobinin X isini kristalografisine dayanan dantel ve baski tasarlamayi amaclayan tekstil ureticileriyle tecrubeli kristalograflarin isbirligi sonucu kurulan Festival Patern Grubuna ev sahiplig yapmistir Projenin yoneticisi konumundaki bilim insanlarinin basinda o zamanlar Cambridge deki Cavendish Laboratuvari nda mudur yardimcisi olarak gorev yapan Helen Megaw bulunuyordu Megaw kristal diyagramlarindan esinlenen ve onlarin tasarimdaki potansiyelini goren baslica sahsiyet olarak bilinir 2008 yilinda Londra daki Hos Geldiniz Koleksiyonu nda festival desen grubu Atomlardan Desenlere Adinda bir gosteri sunmustur Kimya ve Malzeme Bilimine KatkilariX isini kristalografisi kimyasal baglarin ve kovalent olmayan etkilesimlerin daha iyi anlasilmasina yol acmistir Ilk calismalar atomlarin yaricaplarini ortaya cikarmis elmasin yapisindaki duzgun dortyuzlu baglar amonyum hekzakloroplatinitteki IV duzgun sekizyuzlu baglar gibi pek cok bag teorisi ile duzlem karbonat grupgrubunda ve aromatik molekullerde gozlenen rezonansi teyit etmistir Kathleen Lonsdale in 1928 yilinda hekzametilbenzenin yapisina iliskin calismasi benzenin altigen simetrisini kurmus ve bu da alifatik C C baglariyla aromatik C C baglari arasindaki belirgin farki ortayacikarmistir Bu bulus arastirmacilari kimya biliminin gelismes acisindan cok onemli sonuclari olan kimyasal baglar arasinda bir rezonans oldugu fikrine ulastirmistir Onun ulastigi sonuclar William Henry Bragg tarafindan molekuler yerdegistirmenin erken bir formu olan ve baska molekullere dayanan 1921 de naftalin ve antrasenin modellerini yayinladigi calismasinda onceden tahmin edilmistir Ayrica 1920 lerde Victor Moritz Goldschmidt ve daha sonra Linus Pauling kimyasal olarak benzesmeyen baglari elimine edecek ve atomlarin bagil buyukluklerini belirlmede kullanilan kurallar gelistirdiler Bu kurallar brookitin 1928 yapisinin ve rutil brookit ve titanyum dioksidin anataz formlarinin bagil kararliliginin anlasilmasini saglamistir Baglanmis iki atom arasindaki mesafe bag kuvvetinin ve derecesinin hassas bir olcusudur dolayisiyla X isini kristalografisiyle ilgili calismalar inorganik kimyada metal metal cift baglar metal metal dortlu baglar ve uc merkez iki elektron baglar gibi daha da egzotik bag tiplerinin kesfedilmesine yol acmistir X isini kristalografisi veya daha acik bir ifadeyle esnek olmayan Compton sacilmasi deneyi yari kovalent karakterli hidrojen baglarinin varligina delil olmustur Organometalik kimya alaninda ferrosenin X isiniyla belirlenen yapisi sandavic bilesiklerle ilgili bilimsel calismalari baslatirken Zeis in tuzu geri baglanma ve metal pi kompleksleriyle ilgili arastirmalari tetiklemistir Sonuc olarak X isini kristalografisi supramolekuler kimyanin ozellikle tacli eterlerin yapisini ve ev sahibi misafir kimyasinin prensiplerini aciklamakta oncu bir rol uslenmistir Malzeme bilimlerinde fullerenes gibi pek cok karmasik inorganik ve organometalik sistem tek kristal metodu kullanilarak analiz edilmistir Tek kristal kirinimi polimorflarla ilgi yasanan problemlerden dolayi ilac endustrisinde de kullanilmaktadir Tek kristali etkileyen temel faktorler kristalin boyutlari ve duzensizligidir rekristalizasyon ise kucuk molekullu kristallerde bu faktorleri gelistirmek cogunlukla kullanilan bir tekniktir Cambridge Yapisal Veritabani 500 000 in uzerinde yapiyi icermektedir Bunlarin 99 undsn cogu X isini kristalografisiyle belirlenmistir Mineraloji ve MetalurjiFirst X ray diffraction view of reveals and more Curiosity rover at October 17 2012 1920lerden bu gune X isini kirinimi metallerde ve minerallerde atomlarin dizilisini belirlemek icin kullanilan en temel metottur X isini kristalografisinin mineralojide uygulamasi 1924 te Menzer tarafindan tespit edilen gametin yapisiyla baslamistir Silikatlarin sistematik bir X isini kristalografik calismasina 1920 de girisilmistir Bu calisma Si O orani degistikce silikat kristalleri atomik dizilislerinde belirgin degisiklikler gostermektedir Machatschki bu anlayisi aluminyumun silikattaki silisyum atomlarinin yerini aldigi minerallere de genellemistir X isini kristalografisinin metalurjideki ilk uygulamasi da ayni sekilde 1920lerin ortalarinda olmustur En kayda deger olan Linus Pauling in Mg2Sn alasimi onu karmasik iyonik kristallerin kararliligi ve yapilari teorisine ulastirmistir Curiosity rover uzay araci 17 Ekim 2012 de Mars gezegeninin uzerinde Rocknest te Mars topraginin ilk X isini analizini gerceklestirmistir Aracin CheMin analizi feldspar piroksenez olivin gibi pek cok mineralin varligini ortaya cikarmis ve numunedeki Mars topraginin Hawaii volkanlarindan cikan havayla temas etmis bazaltik topraga benzedigini ortaya koymustur Erken Organik ve Kucuk Biyolojik MolekullerPenisilin yapisi Dorothy Crowfoot Hodgkin tarafindan 1945 yilinda ortaya konmustur Yesil beyaz kirmizi sari ve mavi kureler sirasiyla karbon hidrojen oksijen sulfur ve azot atomlarini temsil etmektedirler Miyoglobin yapisi icin 1923 te yapisi ilk cozulen organik bilesik olmustur Bunu biyolojik menranlarin onemli bir bolumunu olusturan uzun zincirli yag asitleriyle ilgili cok sayida calisma takip etmistir 1930larda iki boyutlu karmasikliga sahip daha buyuk molekullerin yapisi cozulmeye basladi Buyuk duzlemsel bir molekul olan ve biyolojik acidan heme klorofil gibi oneme sahip porfirin molekuluyle yakin iliskisi bulunan pitalosiyanin yapisinin bulunmasi kayda deger bir gelismedir Biyolojik molekullerin X isini kristalografisi kolesterol 1937 penisilin 1946 ve vitamin B12 1956 nin yapilarini bulan ve bu calismalarindan dolayi 1964 te Nobel Kimya odulunu kazanan Dorothy Crowfoot Hodgkin le birlikte ucusa gecmistir 1969 da uzerinde otuz yili askin bir suredir calistigi insulinin yapisini bulmustur Biyolojik Makromolekuler KristalografiProteinlerin duzensiz ve kolesterolden yuzlerce kez daha buyuk olan kristal yapilari 1962 de Max Perutz ile Nobel Kimya odulunu paylasan Sir John Cowdery Kendrew in ispermecet balinasi miyoglobininin yapisini bulduklari calismayla 1950 li yillarin sonunda cozulmeye baslandi Bu basaridan sonra 73761 den fazla nukleik asit ve diger biyolojik molekulun X isini kristal yapisi tespit edilmistir Mukayese acisindan su soylenebilir yapi analizi baglaminda en yeni ve iddiali metot 9561 yapiyi cozen nukleer manyetik rezonans NMR spektroskopisidir Dahasi cozelti halli NMR nispeten kucuk 70 kDa dan kucuk molekullerle sinirliyken kristalografi rastgele buyuklukteki molekullerin yapisini da cozebilmektedir X isini kristalografisi bilim insanlari tarafindan farmakolojik bir ilacin hedef proteinle nasil etkilestigini anlamak ve hangi degisikliklerin ilacin etkisini artiracagina karar vermek icin rutin olarak kullanilmaktadir Bununla birlikte membrana ozgu proteinler kristallesmeye karsi halen direnmektedirler cunku izole olarak cozelti haline gelebilmeleri icin deterjan ve benzeri cozuculerin icinde cozulmeleri gerekmektedir ve bu deterjanlar da genellikle kristalizasyonla girisim yapmakta ve onu bozmaktadir Bu tur membran proteinleri genomun buyuk bilesenidir ve iyon kanallari ve reseptorler gibi fizyolojik acidan buyuk oneme sahip bircok proteini aralarinda bulundurmaktadirlar Baska Sacilma Teknikleriyle IliskileriEsnek ve Esnek Olmayan Sacilmlarin MukayesesiX isini kristalografisi bir esnek sacilma olup gelen ve sacilan X isinlari yon degistirme disinda ayni enerjiye dolayisiyla ayni dalga boyuna sahiptir Buna mukabil esnek olmayan sacilma gelen X isinlarinin enerjisinden bir bolumunun kristale aktarilmasiyla ornegin bir ic tabak elektronunun daha yuksek enerji seviyesine uyarilmasi durumunda olusur Bu sekilde esnek olmayan sacilmalar kristalden disari cikan demetin enerjisinin azaltir ya da dalga boyunu uzatir Esnek olmayan sacilma maddenin bu sekilde uyarilmasini incelemek icin elverisli olsa da X isini kristalografisinin amaci olan madde icinde sacilticilarin dagilim ve dizilislerini tespit etmeye uygun degildir Dalgaboylari 10 0 01 nanometre araliginda bulunan X isinlari kristalografide kulanilan tipik dalga boyu olan 1 A 0 1 nm atif gerekiyor kovalent kimyasal baglarin ve tek bir atomun yaricapi mertebesindedir Morotesi radyasyon gibi daha uzun dalga boylu fotonlar atomik pozisyonlari tespit etmek icin yeterli cozunurlugu saglamayacaktir Beri taraftan ise gama isinlari gibi daha kisa dalga boylu fotonlarin kullanimi cok sayida uretiminin ve odaklanmasinin zor olmasi maddeyle etkilesiminin cok guclu olmasi ve madde anti madde ciftleri olusturmasi gibi nedenlerle uygun degildir Bu nedenle X isinlari elektromanyetik sacilma yoluyla atomik cozunurlukte yapi belirleme soz konusu oldugunda en makul secimdir Diger X ray TeknikleriSacilan elastik x isinlarin diger sekilleri toz difraksiyonunu SAXS ve X isini fiber difraksiyonunun birkac turunu icerir ki bu da Rosalind Franklin tarafindan DNA nin cift heliks yapisinin tespitinde kullanilmistir Genel olarak tek kristal X isini difraksiyonu bu diger tekniklerden daha fazla yapisal bilgi sunar ancak bu her zaman elde mevcut olmayan yeterli miktarda genis ve duzenli kristal gerektirir Bu sacilma metotlari genellikle monokromatik X isinlarini kullanir bunlar da kucuk sapmalari olan tek dalga uzunluguyla kisitlidirlar X isinlarinin genis tayfi diger bir deyisle farkli dalga boylari olan x isinlarinin karisimi Laue metodu teknigi olarak bilinen X isini difraksiyonunu gerceklestirmek icin de kullanilabilir Bu X isini difraksiyonunun ilk kesfinde kullanilmis bir metottur Sacilan Laue X isini dalgasina sadece kisa bir sure maruz kalmayla cok yapisal bilgi saglar ve bu nedenle cok hizli olaylarin Zaman cozumlu kristallografi yapisal calismalarinda kullanilir Ancak bir kristalin tam atomik yapisinin tespiti icin sacilan monokromatik kadar iyi uyumlu degildir ve bu yuzden nispeten basit atomik duzenlemeler iceren kristallerle daha iyi sonuc verir Laue geri yansima modu genis tayf kaynagindan geriye dogru sacilmis X isinlarini kaydeder Bu numunenin icinden X isinin gecip yayilamayacak kadar kalin olmasi halinde faydalidir Kristaldeki kirici duzlemler kirici duzleme normal gelen olay ani isini ve kirici duzlem arasinda aciyi ikiye boldugu bilinerek tespit edilir Greninger semasi Laue fotograf geri yansimasini yorumlamak icin kullanilabilir Elektron ve Notron KirilmasiElektron ve notron gibi diger partikuller kirilma modeli uretmek icin kullanilabilir Elektron notron ve sacilan X isini farkli fiziksel islemlere dayali olsa da ortaya cikan kirilip sacilma modelleri ayni uyumlu difraksiyon goruntuleme tekniklerini kullanarak analiz edilebilir Asagida cikarimda bulunuldugu gibi kristal icindeki elektron yogunlugu ve difraksiyon modelleri basit bir matematiksel metotla Fourier donusumu iliskilendirilir bu da yogunlugun modellerden nispeten kolay hesaplanmasina izin verir Ancak bu sacilmanin zayif olmasi durumunda yani sacilmis isinlarin gelen isindan cok daha az yogun oldugunda gerceklesir Zayifca dagilmis isinlar ikinci kez dagilma olayina girmeksizin kristal kalintisinin icinden gecer Bu tur tekrar sacilmis dalgalara ikincil sacilma denir ve analizi zorlastirir Herhangi bir yeterince kalin kristal ikincil sacilmayi uretir fakat X isinlarinin elektronlarla kendi aralarinda nispeten zayifca etkilesmesinden dolayi bu genel olarak onemli bir ilgi alani degildir Aksine elektron isinlari hatta nispeten ince kristaller icin gt 100 nm bile kuvvetli ikincil sacilmayi uretebilir Bu kalinlik bircok virusun capina denk geldigi icin gelisen yon viral kapsids ve molekuler makineler gibi tecrit edilmis makromolekuler birlesimlerin elektron difraksiyonudur ki bu da kiroelektron mikroskopu ile gerceklestirilebilir Ayrica elektronlarin madde ile birbirleri arasinda kuvvetli etkilesimi X isinlarina gore yaklasik 1000 kat daha kuvvetlidir oldukca kucuk hacimlerdeki atomik yapinin tespitine izin verir Elektron kristalografisi icin uygulamalar alani organik ince filmler uzerindeki zar proteinleri gibi biyo molekullerden nanokristalin kendi aralarinda metalik bilesikler ve zeolitlerin kompleks yapilarina kadar bir alani kapsar Notron difraksiyonu yeterli miktarlarda notronun yogun monokromatik isinlarinin elde edilmesi zor olmasina ragmen yapi tespiti icin mukemmel bir metottur Yeni Spallasyon Notron Kaynagi gelecek icin umit vadetse de geleneksel olarak nukleer reaktorler kullanilmistir Sarj edilmedigi icin notronlar elektronlara gore atomik cekirdekten daha fazla sacililar Bu yuzden sacilan notron X ray difraksiyonunda temel olarak gozlenemeyen ozellikle hidrojen gibi cok az sayida elektronlu hafif atomlarin pozisyonlarini gozlemlemek icin cok faydalidir Notron sacilmasi cok belirgin ozellige sahiptir ki normal su H2O ve agir su D20 oranlarinin ayarlanmasiyla cozucu gorunmez yapilabilir Sinkrotron radyasyonuSinkrotron radyasyonu yeryuzundeki en parlak isiklardan biridir X ray kristalografcilarinin elde edebildigi en guclu tek vasitadir Sinkrortron adi verilen buyuk makinelerde uretilen X isinlarindan yapilir Bu makineler elektriksel olarak sarj edilmis partikuller genellikle elektronlari neredeyse isik hizina kadar hizlandirir daha sonra onlara buyuk ici bos metal bir halkanin etrafindan kamcilar Sinkrotronlar ilk olarak kozmik olgulari ve alt atomik partikulleri inceleyen yuksek enerji fizikcileri icin dizayn edilmistir Her bir sinktrotronun en buyuk parcasi onun elekktron depolama halkasidir Bu halka aslinda mukemmel bir daire degildir fakat cok yonlu bir poligondur Poligonun her bir kosesinde yeri ayni hizada kesin olarak belirlenmis miknatislar elektron akimini onu halkanin icinde kalmaya zorlayarak bukerler Her defasinda elektronlarin yolu bukulur ve elektromanyetik radyasyon seklinde enerji patlamasi yayarlar Sinkrotron icindeki partikuller neredeyse isik hizinda hareket edip hizlica dustukleri icin yuksek enerjili X isinlari iceren yogun radyasyon yayarlar YontemlerTek kristal X isini Kirinimina Genel BakisX isini kristalografisi icin is akisi diyagrami X isini kristalografisinin en eski ve en kesin yontemi bir X isini huzmesinin tek bir kristale carparak dagilmis huzmeler urettigi tek kristal X isini kirinimidir Bu huzmeler bir film parcasi ya da baska bir dedektorun uzerine ulastiginda noktalardan olusan bir kirinim oruntusu olustururlar kristal kademeli olarak donduruldukce bu huzmelerin kuvvetleri ve acilari kaydedilir Her noktaya bir yansima denir cunku her nokta kristalin icinde esit araliklarla bulunan bir duzlem kumesinden gelen X isini yansimasina karsilik gelir Yeterli saflik ve duzenlilikteki tek kristaller icin X isini kirimi verileri ortalama kimyasal bag uzunluk ve acilarini sirasiyla bir angstromun birkac binde biri ve bir derecenin birkac onda biri icerisi kesinlikte belirleyebilir Bir kristalin icindeki atomlar statik degildir fakat ortalama pozisyonlari civarinda genellikle bir angstromun onda birinden az miktarda salinim yaparlar X isini kristalografisi bu salinimin boyutunu da olcmeye imkan saglar ProsedurTek kristal X isini kristalografisinin uc temel adimi vardir Birinci ve cogunlukla en guc adim incelenecek materyalin yeterli bir kristalini elde etmektir Kristal yeterince buyuk tum boyutlari 0 1mm den buyuk kompozisyonu saf ve yapisi duzenli olmali catlama ya da ikizlenme gibi ic kusurlari bulunmamalidir Ikinci adimda kristal duzgun yansima paterni ureten genellikle tek bir dalga boyundaki monokromatik X isini yogun bir X isini huzmesine yerlestirilir Kristal kademeli olarak dondurulurken onceki yansimalar kaybolur ve yenileri gorunur kristalin her yoneliminde her noktanin yogunlugu kaydedilir Her set kristalin tam donusunun yarisindan biraz fazlasini kapsayacak ve tipik olarak on binlerce yansimayi icerecek sekilde coklu veri setlerinin toplanmasi gerekebilir Ucuncu adimda kristalin icindeki atomlarin dizilisinin bir modelini uretmek ve gelistirmek icin bu veriler tamamlayici kimyasal bilgilerle sayisal olarak birlestirilir Atom dizilisinin en son gelistirilmis hali simdi buna kristal yapisi denir genellikle herkese acik bir veri tabaninda saklanir SinirlamalarKristalin tekrarlayan birimi birim gozesi daha buyuk ve daha karmasik oldugunda belirli bir sayidaki gozlemlenmis yansima icin X isini kristalografisinin sagladigi atom seviyesi resmi daha dusuk cozunurlukte daha bulanik olur X isini kristalografisinin iki sinirlayici durumu kucuk molekul ve makromolekuler kristalografi sikca ayirt edilmistir Kucuk molekul kristalografisi tipik olarak asimetrik biriminde 100 den az atom iceren kristalleri icerir bu kristal yapilari genellikle oyle iyi cozunurluktedir ki atomlar elektron yogunlugu icinde yalitilmis damla halinde ayirt edilebilir Bunun aksine makromolekuler kristalografi cogunlukla birim gozede on binlerce atom icerir Bu tur kristal yapilari genellikle daha dusuk cozunurlukte daha bulasmis olur atomlar ve kimyasal baglar yalitilmis atomlardan cok elektron yogunlugu tupleri halinde gorunur Genelde kucuk molekuller makromolekullerden daha kolay kristalize olur bununla birlikte X isini kristalografisinin yuz binlerce atomu olan virusler icin bile mumkun oldugu kanitlanmistir KristallestirmeKristalografinin saf olmayan ya da duzensiz bir kristaldeki bozuklugu tanimlamada kullanilabilmesine ragmen kristalografi atomlarin karmasik bir dizisinin yapisini cozmek icin genellikle yuksek duzenlilikte bir kristal gerektirir Saf duzenli kristaller bazen metal mineral ve baska makroskopik materyal ornekleri gibi dogal ya da sentetik malzemelerden elde edilebilir Bu tur kristallerin duzenliligi bazen makromolekuler tavlama ve diger yontemlerle iyilestirilebilir Bununla birlikte pek cok durumda kirinimi kaliteli bir kristal temini onun atomik cozunum yapisini cozmede en buyuk engeldir Kucuk molekul ve makromolekuler kristalografi kirinimi kaliteli kristaller uretmede kullanilmasi mumkun teknikler cesitliliginde farklilik gosterirler Kucuk molekuller genellikle birkac derecelik konformasyon serbestligine sahiptirler ve kimyasal buhar tortulasmasi ve yeniden kristallestirme gibi genis bir dizi yontemle kristallestirilebilirler Bunun aksine mKromolekuller genellikle cok sayida serbestlik derecesine sahiptirler ve bunlarin kristallesmesi sabit bir yapiyi surdurecek sekilde yurutulmelidir Ornegin proteinler ve daha buyuk RNA molekulleri ucuncul yapilari acilmadikca kristallestirilemez bundan dolayi kristallesme kosullari cesitliligi molekullerin icinde katlanmis halde bulundugu solusyon kosullari ile sinirlidir Three methods of preparing crystals A Hanging drop B Sitting drop C Microdialysis Protein kristalleri hemen hemen daima solusyonda buyutulur En yaygin yaklasim molekullerinin erirligini kademeli olarak azaltmaktir eger bu cok hizli yapilirsa molekuller solusyonda cokelir kabin dibinde yararsiz bir toz ya da amorf bir jel olusturur Solusyonda kristal buyutme iki adimla karakterize edilir mikroskobik bir kristalitin muhtemelen yalnizca 100 molekulu olan cekirdeklenmesi ardindan bu kristalitin idealde kirinim kalitesinde bir kristale donuserek buyumesi Birinci adima cekirdeklenme uygun olan solusyon kosullari her zaman ikinci adima sonraki buyume uygun kosullarla ayni olmaz Kristalografiyi yapanin amaci tek bir buyuk kristalin gelisimine uygun solusyon kosullarini belirlemektir cunku buyuk kristaller molekulun daha iyi cozunurlugunu sunar Sonuc olarak solusyon birinci adima cekirdeklesme degil ikinci adima buyutme uygun olmalidir boylece her damlacik basina bir buyuk kristal olusur Eger cekirdeklesme kosullari cok fazla uygun olursa damlacikta bir buyuk kristal yerine bir yigin kucuk kristalit olusacaktir eger cok az uygun olursa herhangi bir kristal olusmaz Cekirdeklesme ya da duzenli kristaller buyutme icin iyi kosullari kestirmek son derece zordur Uygulamada istenilen kosullar eleme ile belirlenir cok genis bir molekul yigini hazirlanir ve genis bir kristallestirme solusyonu cesitliligi test edilir Basarili olani bulana kadar genellikle yuzlerce hatta binlerce solusyon kosulu test edilir Cesitli kosullar molekulun erirligini azaltacak bir ya da daha fazla fiziksel mekanizmayi kullanabilir ornegin bazilari pH i degistirebilir bazilari Hofmeister serilerinin tuzlarini ya da solusyonun dielektrik sabitini azalyan kimyasallari icerebilir ve bazilari da hala molekulu entropik etkilerle solusyonun disina cikaran polietilen glikol gibi buyuk polimerler icerir Ayrica kristallesmeyi destekleyen farkli isilari denemek ya da solusyonu asiri doymus hale getirmek icin isiyi kademeli olarak dusurmek de yaygindir Bu yontemler kristallestirmede yuksek molekul konsantrayonlari kullandiklarindan hedef molekullerden buyuk miktarlarda gerektirirler Boyle buyuk miktarlarda miligramlar kristallestirme seviyesinde protein elde edilmesindeki zorluga bagli olarak 100 nanolitre hacimde kesin kristallestirme deneme damlalari verebilen robotlar gelistirilmistir Bu deney basina ell yapilan kristallestirme denemelerinden 1 mikrolitre 10 kat daha az protein kullanilmasi demektir Kristallesmeyi engelleyen ya da bozan cesitli faktorler bilinmektedir Buyuyen kristaller genellikle sabit bir isida tutulur ve kristallesmelerini bozabilecek sok ya da vibrasyonlardan korunur Molekullerin ya da kristallesme solusyonlarinin saf olmamasi cogu kez kristallesmeye engel olur Molekuldeki konformasyon esnekligi entropiye bagli olarak kristallesme ihtimalini azaltir Ne gariptir ki kendi kendilerine sarmal halinde birlesmeye egilimli olan molekuller cogu kez kristal olarak birlesme egilimi gostermez Kristaller ikizlenme tarafindan tarafindan da bozulabilir ikizlenme bir birim gozesinin esit bicimde coklu yonlere yogunlasmasiyla olusur fakat hesaplama yontemlerindeki son ilerlemeler bazi ikizlenmis kristallerin yapilarini cozmeyi saglayabilir Hedef molekulu kristallestirmede basarisizliga ugrayan bir kristalografi uygulayicisi molekulun hafifce degistirilmis bir versiyonuyla yeniden deneyebilir molekuler ozelliklerde kucuk degisiklikler bile kristallesme davranisinda buyuk farkliliklara yol acabilir Kristalin Yerlestirilmesi source source source source source source Animation showing the five motions possible with a four circle kappa goniometer The rotations about each of the four angles f k w and 28 leave the crystal within the X ray beam but change the crystal orientation The detector red box can be slid closer or further away from the crystal allowing higher resolution data to be taken if closer or better discernment of the Bragg peaks if further away Kristal olcumler icin X isini icinde tutulabilecek ve dondurulebilecek sekilde yerlestirilir Yerlestirmenin cesitli yontemleri vardir Gecmiste kristaller kristallestirme solusyonuyla birlikte kilcal cam borulara konulurdu Gunumuzde kucuk molekullu kristaller genellikle naylon ya da plastik bir lupa ya da cam elyafina yag ya da zamkla tutturulur ve sert bir cubuga ilistirilir Protein kristalleri ise lupun uzerine alinir ve sivi nitrojenle aniden dondurulur Bu dondurma islemi X isinlarinin radyasyon hasarini ve Bragg piklerinin termal harekete bagli gurultusunu Debye Waller etkisi azaltir Bununla birlikte islem gormemis protein kristalleri aniden dondurulursa cogunlukla catlar bu nedenle dondurmadan once donmadan koruyucu bir solusyonda islatilirlar Ne yazik ki bu islatmada kristali catlatabilir ve kristalografi acisindan harap edebilir Genelde basarili dondurma kosullari deneme yanilma ile belirlenir Kilcal boru ya da lup X isini icinde tam yerinde durmasini ve dondurulmesini saglayan bir gonyemetreye monte edilir Hem kristal hem de isin huzmesi cok kucuk oldugundan kristal huzmenin merkezine yaklasik 25 mikrometre icinde bir kesinlikte yerlestirilmelidir kristale odaklanmis bir kamera buna yardimci olur En yaygin gonyemetre tipi kappa gonyemetresi dir uc donus acisi sunar w acisi huzmeye dikey bir eksende doner k acisi w eksenine 50 derecelik bir eksende doner f acisi lup kilcal boru ekseninde doner k acisi sifir oldugunda w ve f eksenleri ayni hizadadir k nin donusu kristalin montaji icin uygunluk saglar cunku kristalin monte edildigi kol kristalografi uygulayicisina dogru donebilir Veri toplama sirasinda gerceklesen salinimlar yalnizca w eksenini icerir Daha eski tip gonyemetreler dort cemberli gonyemetre ve bunun alti cemberli gonyemetre gibi akrabalaridir X isini KaynaklariA diffractometer Monte edilmis kristal daha sonra bir monokromatik X isini huzmesine maruz birakilir En parlak ve en kullanisli X isini kaynaklari senkrotronlardir yuksek parlakliklari daha iyi cozunurluk saglar Ayrica isimanin dalga boyunu ayarlamaya elverislidir bu da asagida tanimlanan coklu dalgaboyu duzensiz sacilim MAD evrelemesi icin yararlidir Senkrotronlar genellikle ulusal tesislerdir belirlenmis huzmeleri vardir ve haftada yedi gun tum gun boyunca veri toplarlar Daha kucuk X isini uretecleri genellikle laboratuvarlarda senkrotrona getirilmeden once kristallerin kalitesini olcmede ve bazen bir kristalin yapisini cozmede kullanilir Bu tur sistemlerde elektronlar bir katottan kaynatilarak cikartilir ve 50 kV lik guclu bir elektrik potansiyeli yoluyla hizlandirilir yuksek hiza cikinca elektronlar bir metal plakaya carparak bremmstrahlung ve metalin elektronlarinin ic kabugunun uyarimina denk gelen bazi guclu gorungesel cizgiler yayarlar En yaygin kullanilan metal yuksek termal iletkenliginden dolayi kolayca soguk tutulan ve guclu Ka ve Kb cizgileri ureten bakirdir Kb cizgisi bazen ince 10 mikrometre bir nikel folyoyla baskilanir Kapali X isini tupunun en basit ve ucuz cesidinin sabit bir anodu Crookes tupu vardir ve 2 kW elektron isini gucuyle calisir Daha pahali cesidinin doner anod tipi kaynagi 14 kW elektron isini gucuyle calisir X isinlari genellikle X isini filtreleriyle tek dalgaboyuna filtrelenir monokromatik yapilir ve kristale carptirilmadan once tek bir yone dogru hizalanir Filtreleme yalnizca veri analizini basiylestirmekle kalmaz ayni zamanda faydali bilgilere katkida bulunmadan kristali ayristiran radyasyonu da giderir Hizalama ya bir hizalayici temel olarak uzun bir tup hafifce kivrimli aynalarin akillica yerlestirilmesiyle yapilir Ayna sistemleri kucuk kristaller 0 3 mm alti ya da buyuk birim gozeleri 150 angstrom uzeri icin tercih edilir Yansimalarin KaydedilmesiAn X ray diffraction pattern of a crystallized enzyme The pattern of spots reflections and the relative strength of each spot intensities can be used to determine the structure of the enzyme Bir kristal monte edildiginde ve yogun bir X isini huzmesine maruz birakildiginda X isinlarini kristalin arkasindaki perdede gorulebilen noktalar paterni ya da yansimalar halinde dagitir Benzer bir patern bir kompakt diske lazer pointer tutuldugunda gorulur Bu noktalarin goreceli yogunlugu kristalin icindeki molekul dizilisini atomik duzeyde belirlemek icin bilgi saglar Bu yansimalarin yogunlugu fotograf filmi alan dedektoru ya da isiga hassas CDD imaj sensoru ile kaydedilebilir Kucuk acili pikler dusuk cozunurluklu verileri buyuk acili pikler yuksek cozunurluklu verileri gosterir boylece yapinin nihai cozunurluk limiti ilk birkac goruntuden anlasilabilir Pik genisliklerinde gozlemlenen kristal mozaikligi ve kristalin genel bozuklugu gibi kirinim kalite durumu bu noktada belirlenebilir Yapinin cozulmesi icin kristalin uygun olmadigini gosteren bazi patolojileri de bu noktada cabucak teshis edilebilir Tum kristali yeniden yapilandirmak icin noktalarin tek goruntusu yeterli olmaz bu yalnizca tam Fourier donusumunun kucuk bir dilimidir Gereken tum bilgiyi toplamak icin kristal adim adim 180 derece dondurulmeli her adimda goruntu alinmalidir aslinda Ewald kuresindeki egrilige bagli olarak kapsamak icin kristalin 180 dereceden biraz daha fazla dondurulmesi gerekir Bununla birlikte eger kristal yuksek simetriye sahipse 90 ya da 45 derece gibi daha kucuk acilarda kayit yapilabilir Donme eksenine hakin ters uzayda kor nokta olusturmaktan kacinmak icin donme ekseni en az bir kez degistirilmelidir Ters uzayin daha genis bir alanini kapsamak icin kristali hafifce 0 5 2 derece sarsmak yaygin bir uygulamadir Belirli evreleme yontemleri icin coklu veri seyleri gerekebilir Ornegin MAD evrelemesi dagilimin gelen X isini isimasinin en az uc genellikle yedekleme icin dort dalgaboyunda kaydedilmesini gerektirir Tek bir kristal radyasyon hasarina bagli olarak bir veri setinin toplanmasi sirasinda cok fazla asinabilir bu durumlarda coklu kristallerden veri setleri alinmalidir Kristal Esbakisimi Simetrisi Birim Gozesi ve Goruntu OlceklendirimiHer biri farkli bir kristal yonlenmesiyle ortusen iki boyutlu kirinim paternlerinin kaydedilmis serileri uc boyutlu bir elektron yogunlugu modeline donusturulur donusturme asagida aciklanan Fourier donusumu matematikselmteknigini kullanir Her nokta elektron yogunlugunda farkli tipte bir degiskene karsilik gelir kristalografi uygulayicisi hangi degiskenin hangi noktayla ortustugunu indeksleme farkli goruntulerdeki noktalarin goreceli kuvvetlerini birlestirme ve olceklendirme ve toplam elektron yogunlugunu vermek icin degiskenlerin nasil birlestirilecegini evreleme belirlemek zorundadir Verilerin islenmesi yansimalarin indekslenmesiyle baslar Bu birim gozenin boyutlarini ve hangi goruntu pikinin ters uzayda hangi pozisyonla ortustugunu belirlemek demektir Indekslemensn bir yan urunu krisyalin simetrisini yani uzay grubunu saptamaktir Bazi uzay gruplari baslangicta elimine edilebilir Ornegin yansima simetrileri kiral molekullerde gozlenemez bu yuzden hemen hemen her zaman kiral olan protein molekulleri icin mumkun olan 230 uzay grubundan yalnizca 65 tanesi mumkun gorulur Indeksleme genellikle bir otoindeksleme rutiniyle yapilir Simetri belirlendikten sonra veriler butunlestirilir Bu binlerce yansimayi iceren yuzlerce goruntuyu tek bir dosyaya donusturur Bu dosya en azindan her yansimanin Miller indeksi kayitlarini ve her yansima icin yogunlugunu icerir bu durumda dosya genellikle hata tahminlerini ve kismilik olcumlerini o goruntude hangi belirli yansimanin kaydedildigini icerir Tam bir veri seti kristalin farkli yonlenmelerinde alinmis ayri ayri yuzlerce goruntuden olusabilir Ilk adim bu cesitli goruntuleri birlestirmek ve olceklendirmektir yani hangi piklerin iki ya da daha fazla goruntude gorundugu birlestirme ve goreceli goruntuleri tutarli bir yogunluk olcegi olacak sekilde olceklendirmektir Yogunluk olcegini optimize etmek onemlidir cunku piklerin goreceli yogunlugu yapinin saptanmasinda anahtar bilgidir Kristalografik veri toplamanin tekrar eden teknigi ve kristalli malzemenin coklukla yuksek simetriye sahip olmasi kirinimolcerin bircok kere cok sayida esit simetrili yansimalar kaydetmesine neden olur Bu simetriyle iliskili R faktorunun hesaplanmasina izin verir bu guvenilirlik indeksi simetrisi esit yansimalarin olcum yogunluklarinin ne kadar benzer olduguna dayanir bu nedenle de verilerin kalitesini degerlendirir Baslangic EvrelemesiBir kirinim deneyinde elde edilen veriler kristal orgusunun bir ters uzay gosterimidir Her kirinim noktasinin pozisyonu birim gozenin buyuklugu sekli ve kristaldeki kalitsal simetri tarafindan belirlenir Her kirinim noktasinin yogunlugu kaydedilir ve bu yogunluk yapi faktor genisliginin karesiyle orantilidir Yapi faktoru bir dalganin genisligi ve evresiyle ilintili bilgileri iceren karmasik bir sayidir Yorumlanabilir bir elektron yogunlugu haritasi elde etmek icin hem genislik hem de evre bilinmelidir bir elektron yogunlugu haritasi bir kristalografi uygulayicisinin molekulun baslangic modelini yapmasini saglar Evre bir kirinim deneyi sirasinda dogrudan kaydedilemez Baslangic evresi tahminleri cesitli yollarla elde edilebilir Baslangictan beri evreleme ya da direkt yontem Bu genellikle kucuk molekuller lt 1000 non hidrojen atomu icin tercih edilen yontemdir ve kucuk proteinler icin evre problemlerini basariyla cozmek icin kullanilmistir Eger verilerin cozunurlugu 1 4 angstromdan 140 pm daha iyiyse belirli yansima gruplari arasindaki bilinen iliskilerden yararlanilarak evre bilgisini elde etmek icin direkt yontemler kullanilabilir Molekuler yer degistirme eger iliskili yapi biliniyorsa birim gozedeki molekullerin yonunu ve pozisyonunu saptamak icin molekuler yer degistirme de bir arastirma modeli olarak kullanilabilir Bu yolla elde edilen evreler elektron yogunluk haritalari uretmede kullanilanilabilir Duzensiz X isini dagilimi MAD ya da SAD evrelemesi X isini dalgaboyu dagilimi bilinen bir sekilde degistiren bir atomun emici kenarindan gecirilebilir Uc farkli dalgaboyundaki tam yansima setlerini kaydederek emici kenarin en altinda en ustunde ve ortasinda duzensiz kirinim yapan atomlarin altyapilarini ve boylece tum molekulun yapisini cozumler Duzensiz dagilan atomlari proteinlerle birlestirmenin en populer yontemi proteini selenyum atomlari iceren seleno metyonin yonunden zengin bir ortamda bir metyonin okstrofuna metyonini sentezleyemeyen bir tasiyici sikistirmaktir Sonra da emici kenarda bir MAD deneyi uygulanabilir ve sonucunda proteinde kalan metyoninin kalintilarinin pozisyonu baslangic evresini verir Agir atom yontemleri coklu izomorf yer degisimi Eger elektron yogun metal atomlari kristalin icine sokulabilirse direkt yontemler ya da Patterson uzay yontemleri bunlarin yerini belirlemek ve baslangic evrelerini elde etmek icin kullanilabilir Boylesi agir atomlar kristali agir atom iceren solusyonlarda islatarak ya da es kristallesme kristali agir atomlarin bulundugu ortamda buyutme yoluyla kristale sokulabilir MAD evrelemesinde oldugu gibi dagilim genisligindeki degisiklikler evreleri verecek sekilde yorumlanabilir Bu yontem protein kristal yapilarinin cozumlendigi orijinal yontem olmasina karsin seleno metyoninli MAD evrelemesi onun yerini almistir Model Yapimi ve Evre GelistirimiBaslangic evreleri elde edilince bir baslangic modeli yapilabilir Bu model evreleri gelistirmekte kullanilabilir bu da daha gelismis bir modeli sonuc verir ve boylece surer gider Bazi atomik pozisyonlarin modeli verildiginde bu pozisyonlar ve onlarin sirali Debye Waller faktorleri ya da B faktorleri atomun termal hareketini aciklayan gelistirilerek gozlenmis kirinim verilerine uygun hale getirilebilir daha iyi bir evreler seti ortaya cikarilabilir Sonra yeni bir model yeni elektron yogunlugu haritasina uygun olabilir ve daha ileri bir gelistirme turu yurutulebilir Bu kirinim verileri ve model arasindaki korelasyon maksimize edilene kadar surer Uyum asagida gosterilen R faktoruyle olculur R all reflections Fo Fc all reflections Fo displaystyle R frac sum mathrm all reflections left F o F c right sum mathrm all reflections left F o right Burada F yapi faktorudur Benzer bir kalite kriteri de R free dir ve yapi gelistirmeye dahil edilmeyen bir yansimalar alt kumesinden 10 hesaplanir Her iki R faktoru de verilerin cozumlenmesine dayanir Pratikte R free yaklasik olarak angstrom birimi cozunurlugun 10 a bolunmesidir boylece 2 angstrom cozunurlukte bir veri seti sonucta R free degerini 0 2 olarak verir Stereokimya hidrojen baglama ve bag uzunluklari ve acilarinin dagilimi gibi kimyasal bag ozellikleri model kalitesinin tamamlayici olcumleridir Evre meyli boylesi yinelen model yapiminda ciddi bir sorundur Iptal haritalari bunu denetlemek icin yaygin bir tekniktir Kristallesen molekulun her atomunu gozlemek mumkun olmayabilir unutulmamali ki sonucta ortaya cikan elektron yogunlugu kristaldeki tum molekullerin bir ortalamasidir Bazi durumlarda bu atomlarda cok fazla kalinti bozuklugu vardir ve bircok konformasyonda bulunan atomlarin elektron yogunlugu cok bulasik goruntu verdiginden elektron yogunlugu haritasinda gorulemezler Hidrojen gibi dagilimi zayif atomlar rutin olarak gorunmezdir Bir tek atom icin bir elektron yogunluk haritasinda cok kez gorunmek de mumkundur ornegin eger bir protein yan zinciri coklu lt 4 mumkun konformasyona sahipse Diger durumlarda hala bir kristalografi uygulayicisi molekul icin cikartilan kovalent yapinin yanlis ya da degismis oldugunu saptayabilir Ornegin proteinler kristallesme oncesinde belirlenememis sekilde yarilmis ya da oteleme sonrasi degisime ugramis olabilirler Yapi Bilgilerinin ToplanmasiBir molekulun yapisinin modeli sonuclandirildiginda bu bilgi genellikle bir kristallografik data bankasinda biriktirilir Cambridge Yapisal Data Bankasi kucuk molekuller icin Inorganik Kristal Yapi Data Bankasi ICSD inorganik bilesimler icin veya Protein Data Bank protein yapilari icin gibi Ilacla ilgili proteinlerin kristalize edilmesine iliskin ozel ticari gelisimlerde elde edilen cogu yapilar bu data banklarda toplanmazlar Dagilim Kurami Teorisi X isini kristalografisinin ana hedefi kristal icindeki elektron f r yogunlugunu belirlemektir burada r kristal icindeki uc boyutlu pozisyon vektorunu temsil eder Bunu yapmak icin Fourier donusumu hakkindaki F q bilgileri toplamada X isini sacilmasi kullanilir ki bu da gercek uzayda tanimlanan yogunlugu elde etmek icin matematiksel olarak tersi alinmis olan asagidaki denklem kullanilarak hesaplanir f r 1 2p 3 F q eiq rdq displaystyle f mathbf r frac 1 left 2 pi right 3 int F mathbf q e mathrm i mathbf q cdot mathbf r mathrm d mathbf q Burada tumlev integral q nun tum degerleri uzerinden alinir Uc boyutlu duzlemdeki gercek yoney vektor q iki tarafli bir uzayda bir noktayi temsil eder yani elektron yogunlugundaki belirli bir salinim q noktasinin isaret ettigi yonde hareket eder Q uzunlugu 2p bolu salinim dalga boyuna denk gelir Bir Fourier donusumu icin karsilik gelen denklem asagidaki gibidir F q f r e iq rdr displaystyle F mathbf q int f mathbf r mathrm e mathrm i mathbf q cdot mathbf r mathrm d mathbf r Burada tumlev kristalin icindeki r yoneyinin tum olasi degerleri uzerinden toplanir Fourier donusumu F q genel olarak bir karmasik sayidir ve bu nedenle asagidaki denkleme iliskili olarak F q degerine ve bir f q faza sahiptir F q F q eiϕ q displaystyle F mathbf q left F mathbf q right mathrm e mathrm i phi mathbf q X isininin dagiliminda gozlenen yansima yogunluklari bize F q degerini verir fakat f q fazini vermez Fazlari elde etmek icin yansimalarin tam setleri sacilimin bilinen tum alternatif yollarla toplanir dalga boyunu belli bir emme siniri otesinde module ederek veya civa gibi guclu sacilimi olan yogun elektronlu metal atomlar ilave ederek Buyukluk ve fazlarin birlesimi tam Fourier donusumu F q yu verir bu da elektron yogunlugu f r yi elde etmek icin tersine cevrilerek kullanilabilir Kristaller genellikle mukemmel bir sekilde yayilimla idealize edilmislerdir Bu ideal durumda atomlar mukemmel bir kafes uzerine konumlandirilmistir elektron yogunlugu mukemmel sekilde dagitilmis ve Fourier donusumu F q nun degeri q nun karsit kafeste olmasi haric sifirdir Ancak gercekte kristaller mukemmel duzenli degillerdir atomlar ortalama konumlari cevresinde titresirler ve mozaiklikler cikiklar cesitli nokta kusurlari ve kristalize molekullerin sekillerinde heterojenite gibi cesitli bozukluklar olabilir Bu nedenle Bragg uc noktalari sonlu bir genislige sahiptir ve onemli bir yaygin sacilim Bragg uc noktalari arasinda kalan daginik X isinlarinin surekliligi olabilir Bragg Kanununun Sezgisel AnlayisiX isini dagiliminin sezgisel bir anlayisi Bragg in dagilim modelinden elde edilebilir Bu modelde verilen bir yansima genellikle kristalin icinden gecen esit aralikli levhalarin kristal kafesinin atomlarinin ortasindan gecmesiyle iliskilendirilir Belirli bir set tabakalarin uyumu Millerin uc indisleriyle h k l ve aralarindaki mesafe d ile belirtilir William Lawrence Bragg gelen X isinlari her duzleminden ayna gibi birbirine gore daginik oldugu bir model onerdi bu varsayimla duzlem ile X isinlari arasindaki 8 acisi X isininin dalga boyu l nin n tam sayi carpiminin yol uzunlugu kadar fark olusturdugunda komsu duzlemlerden sacilan X isinlari yapici sekilde birlesirler yapici birlesim 2dsin 8 nl displaystyle 2d sin theta n lambda Bir yansimanin Miller indisleri ya da daha dogrusu onun karsilikli kafes vektoru bilesenleri bilinen dalga boyu ve sacilma acisi 28 dan tespit edildiginde indekslendigi soylenir Bu tur dizin birim hucre parametrelerini birim hucrenin uzunluklarini ve acilarini ayni zamanda uzay grubunu verir Bragg kanunu yansimalarin goreceli yogunluklarini yorumlamadigindan bununla birlikte bu birim hucre icinde atomlarinin duzenlenmesi icin cozmek genel olarak yetersiz olup bunun icin bir Fourier donusum yontemi uygulanmalidir Fourier donusumu olarak SacilimGelen X isininin kutuplasmasi vardir ve bir vektor dalga olarak temsil edilir ancak basitlik acisindan burada o olceksel bir dalga olarak temsil edilmektedir Biz ayni zamanda dalganin zaman bagimliligi komplikasyonunu yok sayip sadece dalganin mekansal bagimliligina odaklaniyoruz Duzlem dalgalar bir dalga vektor grubu ile temsil edilir ve dolayisiyla t 0 zamaninda gelen dalganin gucu asagidaki formul ile bulunur Aeikin r displaystyle A mathrm e mathrm i mathbf k mathrm in cdot mathbf r Ornekteki r konumunda dagilma yogunlugu f r olsun bu dagiticilarin gelen dalga sayisi carpi r nin cevresindeki kucuk hacimli dV dagiticilarin lokal sayisinin genligi ile orantili sacintili kuresel dalga genligi uretmeleri gerekir sacilan dalganin genligi Aeik rSf r dV displaystyle A mathrm e mathrm i mathbf k cdot mathbf r Sf mathbf r mathrm d V Burada S oranti sabittir Sacilan dalgalarin kout giden dalga vektoru ile ayrilan ve ekrana rscreen ile carpan kismini ele alalim Hicbir enerjinin esnek sacilma kaybolmamasi nedeniyle dalga boylari dalga vektorlerin buyuklukleriyle aynidir kin kout Foton r den sacildigi andan itibaren rscreen de emilene kadar gecen sure icerisinde bir faz degisikligine ugrar eikout rscreen r displaystyle e i mathbf k out cdot left mathbf r mathrm screen mathbf r right rscreen e gelen net radyasyon kristal icinde dagilan tum dalgalarin toplamidir AS drf r eikin r displaystyle AS int mathrm d mathbf r f mathbf r mathrm e mathrm i mathbf k in cdot mathbf r Ki bu da Fourier donusumu olarak yazilabilir ASeikout rscreen displaystyle AS mathrm e mathrm i mathbf k out cdot mathbf r mathrm screen Burada q kout kin Yansimanin olculen yogunlugu bu genligin karesi olacaktir A2S2 F q 2 displaystyle A 2 S 2 left F mathbf q right 2 Friedel ve Bijvoet Arkadaslar Karsilikli uzaydaki bir q noktasina denk gelen her yansima icin karsit nokta q da ayni yogunlukta baska bir yansima vardir Bu ters yansima gercek yansimanin Friedel arkadasi olarak bilinir Bu simetri r pozisyonundaki elektronlarin f r yogunlugunun her zaman bir gercek sayi oldugu matematiksel gerceginden kaynaklanmaktadir Yukarida belirtildigi gibi f r Fourier donusumu F q nun ters donusumudur ancak boyle bir ters donusum genellikle karmasik bir sayidir F r nin gercek oldugundan emin olmak icin Fourier F q Friedel arkadaslari F q ve F q birbirinin kompleks eslenikleri sekilde olmalidir Bu nedenle F q F q ile ayni buyukluge sahiptir fakat ters fazlardir bunlar ornegin f q f q F q F q eiϕ q F q F q e iϕ q displaystyle F mathbf q left F mathbf q right mathrm e mathrm i phi mathbf q F mathbf q left F mathbf q right mathrm e mathrm i phi mathbf q Onlarin buyukluklerinin esitligi Friedel arkadaslarinin ayni yogunlukta var olmasini saglar F 2 Bu simetri bizim ful Fourier donusumunun karsilikli uzayin sadece yarisini hesaplamamiza yardimci olur ornegin kristali tam tur 360 den ise 180 den biraz daha fazla cevirerek Onemli olcude simetrisi olan kristallerde daha da fazla yansimalar ayni yogunluga Bijvoet arkadaslar sahip olabilirler bu gibi durumlarda daha da az olan karsilikli uzaylarinin olculmesi gerekebilir Yuksek simetrinin elverisli durumlarinda bazen sadece 90 ve hatta bazen sadece 45 lik veri karsilikli uzayi tamamen kesfetmek icin gereklidir Friedel arkadaslar kisitlama ters Fourier donusumu tanimindan elde edilebilir f r dq 2p 3F q eiq r dq 2p 3 F q eiϕ q eiq r displaystyle f mathbf r int frac d mathbf q left 2 pi right 3 F mathbf q mathrm e mathrm i mathbf q cdot mathbf r int frac d mathbf q left 2 pi right 3 left F mathbf q right mathrm e mathrm i phi mathbf q mathrm e mathrm i mathbf q cdot mathbf r Euler in formulu eix cos x i sin x oldugundan ters Fourier donusumu tamamen gercek bolum ve tamamen hayali bolumun toplami olucak sekilde ikiye ayrilabilir f r dq 2p 3 F q ei ϕ q r dq 2p 3 F q cos ϕ q r i dq 2p 3 F q sin ϕ q r Icos iIsin displaystyle f mathbf r int frac d mathbf q left 2 pi right 3 left F mathbf q right mathrm e mathrm i left phi mathbf q cdot mathbf r right int frac d mathbf q left 2 pi right 3 left F mathbf q right cos left phi mathbf q cdot mathbf r right i int frac d mathbf q left 2 pi right 3 left F mathbf q right sin left phi mathbf q cdot mathbf r right I mathrm cos iI mathrm sin f r islevi fonksiyonu sadece ve sadece ikinci tumlev integral Isinr nin tum degerleri icin 0 ise gercektir Buna karsilik bu sadece ve sadece yukaridaki kisitlama saglandiginda dogrudur Isin dq 2p 3 F q sin ϕ q r dq 2p 3 F q sin ϕ q r Isin displaystyle I mathrm sin int frac d mathbf q left 2 pi right 3 left F mathbf q right sin left phi mathbf q cdot mathbf r right int frac d mathbf q left 2 pi right 3 left F mathbf q right sin left phi mathbf q cdot mathbf r right I mathrm sin Isin Isinifadesi Isin 0 manasina geldigi icin Ewald in KuresiHer bir X isini kirilma goruntusu Ewald kure yapisi ile gorulebilecegi gibi tek bir dilimi karsilikli uzay kuresel dilimini temsil eder Hem kout hem de kinelastik sacintidan dolayi ve dalga boyunun degismemesinden dolayi ayni uzunluktadir Dolayisiyla onlar karsilikli uzaydaki bir kurenin icindeki iki radyal vektor olarak temsil edilirler ki bu vektorler de belirli bir kirilma goruntusu icinde orneklenen q degerlerini gostermektedir Gelen X isini demetinin gelen dalga boyu hafif yayilmis oldugu icin F q nun degeri yalnizca o yaricaplarina tekabul eden iki kure arasinda bulunan q vektorleri icin olculebilir Bu nedenle tam bir Fourier donusum verisi elde etmek icin kristali 180 den birazcik fazla ya da bazen yeterli simetri mevcut ise daha az kristal dondurmek gerekir Gercek fonksiyonlarin elektron yogunlugu gibi Fourier donusumlerine icsel simetri nedeniyle tam bir 360 derece donus gerekli degildir ancak Ewald kuresinin egriligi nedeniyle belirli bir cozunurluk icinde karsilikli uzayin tamamini kaplamak icin 180 dereceden biraz fazla donus gereklidir Uygulamada kristal kuresel Ewald kabuklarinin sinirlari yakinindaki yansimalari kapsamak icin kucuk bir miktar 0 25 1 ile sallanarak dengelenir Patterson isleviFourier donusumlerinin iyi bilinen bir sonucu otoiliskilendirim otokorelasyon kuramidir Bu kuram f r islevinin c r otokorelasyonunu tanimlar c r dxf x f x r dq 2p 3C q eiq r displaystyle c mathbf r int d mathbf x f mathbf x f mathbf x mathbf r int frac d mathbf q left 2 pi right 3 C mathbf q e i mathbf q cdot mathbf r Formulu Fourier donusumu c q ya sahiptir ki bu da f q nun karesi buyuklugundedir C q F q 2 displaystyle C mathbf q left F mathbf q right 2 Bu nedenle elektron yogunlugunun otokorelasyon fonksiyonu c r ayni zamanda Patterson fonksiyonu olarak da bilinir fazlari hesaplamadan yansima yogunluklari ile dogrudan hesaplanabilir Prensip olarak bu direkt olarak kristal yapisini belirlemek icin kullanilir ancak uygulamada bunu gerceklestirmek zordur Otokorelasyon fonksiyonu kristal atomlar arasindaki vektorlerin dagilimina karsilik gelir bu yuzden birim hucre icerisinde N atoma sahip bir kristal Patterson fonksiyonu N N 1 tane tepeye sahip olabilir Yogunluklarin olculmesindeki kacinilmaz hatalar ve atomlar arasi vektorlerden atomik pozisyonlarin yeniden olusturulmasinin matematiksel guclukleri goz onune alindiginda bu teknik nadiren basit kristaller haricinde nadiren yapilari cozmek icin kullanilir Kristalin AvantajlariPrensip olarak bir atomik yapi kristal olmayan orneklerden ve tek bir molekulden bile X isini sacilmasi uygulanarak ayirt edilebilir Bununla birlikte kristaller periyodik konumlarindan dolayi daha kuvvetli sinyal sunarlar Ornek bir kristalin periyodik tanimi bir kristal uc bagimsiz yonde sonsuz kez tekrar eden bircok birim hucrelerden olusmaktadir Bu tur periyodik sistemler Bragg zirveleri olarak bilinen karsilikli uzaydaki periyodik olarak tekrar eden noktalarin yogunlastirilmis Fourier donusumlere sahiptirler Bragg pikleri kirilma goruntusunde gozlenen yansima noktalarina karsilik gelir Bu yansimalardaki genlik sacicilarin sayisi olan N ile lineer olarak buyur bu noktalarin gozlenen yogunlugu ise N2seklinde kuadratik olarak buyumelidir Diger bir deyisle bir kristalin kullanilmasi tek birim hucrelerin zayif sacilmalarini yogunlastirarak daha guclu ve daha tutarli gurultu seviyesinin uzerinde gozlemlenen yansimalara donusturur Bu bir yapici girisime ornektir Bir sividaki tozdaki ya da amorf ornekteki molekuller rastgele duzende bulunmaktadirlar Bu ornekler SAXS ta gozlendigi gibi genligini duzenli bir sekilde yayan ve boylelikle olculen sinyal siddetini azaltan surekli bir Fourier spektrumuna sahiptirler Daha da onemlisi yonelimsel bilgiler kaybolur Teorik olarak mumkun olmasina ragmen bu tur rotasyonel ortalama verilerden karmasik asimetrik molekullerin atomik cozunurlukte yapilarini elde etmek deneysel olarak zordur Bir ara durum ise alt birimleri en az bir boyutta duzenli olarak yerlestirilmis olan fiber difraksiyondur Kaynakca Brown Dwayne 30 Ekim 2012 NASA Rover s First Soil Studies Help Fingerprint Martian Minerals NASA 3 Haziran 2016 tarihinde kaynagindan Erisim tarihi 31 Ekim 2012