Bu maddedeki bilgilerin için ek kaynaklar gerekli.Haziran 2020) () ( |
Siyaset felsefesi, devlet, hükûmet, siyaset, özgürlük, mülkiyet, meşruiyet, haklar, hukuk gibi konular hakkındaki, bu kavramlar nedir, neden ihtiyaç vardır, bir hükûmeti ne meşru kılar, devlet hangi özgürlükleri ve hakları neden korumalıdır, hangi biçimde kurumsallaşmalıdır, kanun nedir, vatandaşın devlete karşı yükümlülükleri nelerdir, bir hükûmet yasal olarak neden ve nasıl görevden çekilmelidir gibi temel sorulara cevap arayan ve bu konuları felsefeden faydalanarak inceleyen sosyal bilim dalıdır.
Tarihçe
Antik çağ
Antik Yunan çağı, modern çağdan farklı olarak şehir kenti olan bir yapıya sahiptir. O çağda yaşayan insanlar şehir kentinin çevresindeki alanlarda tarım gibi işlerle uğraşır akşam saatlerinde ise güvenceleri için kente geri dönerlerdi. İnsanların rollerini yaptıkları bu çalışmalar ve işler değil bulundukları siyasal açıdan, yargısal açıdan, dini açıdan konumları belirlerdi. Antik çağı siyasal yapısı olarak iki farklı kategoride değerlendirebiliriz. Sert hiyerarşi yani bir kısım savaşçı kimliğiyle ortaya çıkarken bir kısım da eşitçilik ve özgürlükçülük adalet gibi kavramlarla ortaya çıkmaktadır.
Antik çağ önemli filozofların bulunduğu bir dönemdir. Platon, Aristoteles, Sokrates gibi düşünürler bu dönemde devlet yapısı, oluşumu, sosyolojisi, örgütlenmesi gibi birçok alanda ele alıp birçok devlet yapısı fikri için ön ayak olmuşlardır. Platonun Devlet kitabı onun devletin nasıl iyi olabileceğini, nasıl yükselişe geçilebileceğini, devletin varlığının olmasının gerekli olup olmadığı hepsini ayrıntılı bir şekilde anlatmıştır. İdeal devlet anlayışından bahsetmektedir. Aristoteles, ideal devleti ise orta sınıf yaşam biçimine sahip herkesin aynı haklara ve eşitlikle yaşadıkları bir devletten söz etmektedir. Sokrates' e göre ise sadece ideal devlette eşit kazanç, güvenlik, aynı hakların bulunması yeterli değildir devlet vatandaşının mutluluğundan da sorumludur.
Eflatun'a göre iyi ve kötü yönetim biçimleri yönetimin kendi kurduğu kurallara uyup uymamasına bağlıdır. Aristoteles’e göre iyi yönetimler; monarşi, aristokrasi ve Cumhuriyet'tir. Ancak bu iyi yönetim biçimleri mutlak değildir. Bunlar zamanla yozlaşarak her birinin bozulmuş bir hali olan kötü yönetimlere yani; tiranlık, oligarşi ve demokrasiye dönüşürler. Tiranlık monarşideki yasalara saygıdan yoksun olan ve ortak yarar yerine tiranın kişisel çıkarlarını merkez alan en kötü yönetim biçimidir. Oligarşi de bir devleti bilgelik ve erdemden yoksun olarak kendi şahsi çıkarları çerçevesinde yönetenlerdir. Demokrasi ise cumhuriyetin bozulmuş şeklidir. Bunlar Aristo'ya göre iyinin kötüye dönme halidir. Aristoteles'in bu iyi ve kötü ayrımından sonra diğer bazı düşünürler de iyi ve kötü yönetim biçimleri tanımlamışlardır.
Aristo'ya göre yöneten tek kişi olursa monarşi bu durum bozukluk gösterdiği takdirde de tiranlık (zorbalık) rejimi halini alır ve monarşi aristokrasi ve anayasal yönetim toplumun ortak iyiliğine olan yönetim biçimidir ama bunlar arasından da bir seçim yapmak gerekirse kesinlikle anayasal yönetim biçimi seçilmelidir. Yöneten birkaç kişi olursa, yönetim biçimi aristokrasi, bozulursa alacağı hal oligarşi olur. Yöneten birçok kişi olursa, yönetim biçimi devlet, bozulursa alacağı hal demokrasi olur. Aristo yönetim bilimlerini sınıflandırmaya anayasayı tanımlayarak başlar. Anayasa ise bir devletteki egemenliğin düzenlemesidir. Aristo doğru ve bozuk yönetim biçimlerinden de söz eder. Doğru yönetim ise yalnızca toplumun ortak çıkarları doğrultusunda ilerlemeye bağlıdır. Bozuk yönetim biçimleri ise doğru yönetim biçimlerinin bozulmasıyla ortaya çıkar. Herkesin egemen olduğu yönetim biçiminde ise anayasal düzen ya da yasalı yönetim doğru, demokrasi yanlış yönetim biçimidir. Devletin ve görevlerinin dağılımı egemenliğin ve her topluluğun gerçekleştirmeyi amaçladığı hedefin belirlenmesi için benimsenen düzenleniş biçimidir. Anayasaları sınıflandırırken kullandığı kavram ortak yarar kavramıdır. Aristo'ya göre yurttaş - devlet ilişkisini, efendi - köle ilişkisinden ayıran efendi - köle ilişkisinde bulunmayan ortak yarar kavramıdır. Aristoteles'e göre yönetimin doğru olmasını oluşturan bunlardan da anlaşılacağı üzere anayasal yönetimdir. Devletin görevi insanın doğal yatkınlığını eğitimle geliştirmektir. Gençlerin eğitimini düzenlemek hiç kimsenin karşı çıkamayacağı en önemli görevdir. Eğer erdem tek insan için önemliyse tek tek insanların bir araya gelmesinden oluşmuş olan devlet için de önemlidir. Bireyler toplumu oluşturan toplumsa devleti oluşturan yapıtaşlarıdır. Aristo aynı zamanda Eflatun'un öğrencisidir. Eflatun'un hayalini kurduğu devlette yasalara yer kalmayacaktır çünkü eğitim ile toplumsal düzen sağlanabilecektir. Eflatun sofistlerin şüpheci yaklaşımına karşı çıkar. Devleti büyük ölçekli bir insan olarak görür. Yani insan küçük ölçütlü bir devlettir. Eflatun'un siyaset felsefesindeki temelini oluşturan şeylerden biri de Site’nin bireye önceliği fikridir. Eflatun'a göre Site'nin yöneticileri ve askerleri zihnen ruhen ve bedenen çok iyi eğitilmelidir ve aile ile özel mülkiyet ortadan kaldırılmalıdır. Eflatun'un önerisi hiyerarşik bir toplum düzeniydi. En üsttekiler kapsamlı eğitim görmüş filozof-krallar olmalıdır. Bundan sonra muhafızlar, sonrasında ise çiftçiler, zanaatkarlar ve tüccarlar olmalıdır. Sonuncular aile ve mülk edinme hakkına sahip olmalıdır. Eflatun'a göre demokrasi anarşiye dönüşür. Eflatun'a göre de öğrencisi Aristo'nun dönüşümleri aynıdır. Çıkardığı son kitap olan Yasalar kitabı ise eğitimin yasalardan üstün olmasının tersine yasaların gerekliliği ve erdeminden bahseder. Bu kitapla düşüncelerinin değiştiğinden bahsedilebilir ve aile ile özel mülkiyet hakkındaki fikirlerinde de yumuşamalar görülmüştür. Karma yönetimi önermiştir.
Özellikle Polibios'un iyi yönetim biçimleri olarak monarşi-aristokrasi-demokrasi olarak tanımlamış, bunların yozlaşmış versiyonlarının ise tirani-oligarşi-demagoji şeklinde sınıflandırmıştır. Polibios'a göre iyiyi kötüye çeviren yönetim yozlaşmayla bağlantılıdır. Aristo'nun bu tanımlaması sonucu Roma'da ve Orta Çağ'da pek çok ünlü düşünür farklı farklı iyi ve kötü yönetim biçimleri kategorize etmişlerdir. Hepsinin ilham kaynağı Aristoteles'tir. Aristo ise hocası Eflatun'dan etkilenip böyle bir sınıflandırmaya gitmiştir. Ancak bu yönetim biçimleri mutlak değildir. Saygıdan yoksunlukta kötüye dönüşmenin etkilerindendir. Aristo'nun ölçütleri iki temel ölçüte dayalıdır. Bunların soruları ise kim yönetir? ve kaç kişi yönetir? sorularıdır. İkinci ölçütü belirleyen soru ise yönetimden kim çıkar sağlar? sorusudur. Yönetim faydası yani yöneticilerin faydası Aristo'nun ölçeğinden kastıdır. Bu yönetim faaliyetleri kamu yararı, çoğunluk yararı veya bir kişinin yararına olabilir. Ayrıca yönetim gücü bir kişinin elinde olabilir, bir seçkin zümrenin elinde olabilir veya çoğunluğun elinde olabilir.
Platon
Platon idealar dünyasında var olan, sadece zihinde oluşturulmuş bir devletten bahseder. Yazmış olduğu “Devlet, Devlet Adamı, Yasalar” adlı kitaplarıyla bir devletin nasıl oluşacağını ve korunacağını anlatmaktadır. Platon’a göre iki dünya bulunmaktadır, biri “idealar dünyası” diğeri ise “nesneler Dünyası” dır. Gerçek dünyanın zihnimizde canlandırdığımız olmasını istediğimiz dünya olduğunu, hukuktan taviz verilen şehirde yaşanılan her olayın Filozoflar tarafından yönetilmesi gerektiğini savunur. Kralların filozoflardan seçilirse şayet o ülkenin adaletli yönetileceğini savunmaktadır. Bu idealar devletinin gerçekleşmediğini gören Platon, kendince en iyi diğer dünyası geçerek aile yapısına önem verir. Güçler ayrılığı ilkesine değinmeyen siyasetçi, site sistemine önem vermektedir. Demokrasinin getirdiği eşitliğe de karşı çıkarak, özel mülkiyetinin yersiz olduğunu sınıfsal çıkarları esas almıştır. Genel olarak devletin yani toplumların oluşması Platon’a göre bireylerin kendi kendilerine yetmemeleri ve varlıklarını devam ettirmek için başka insanlara ihtiyaç duymalarıdır. Oluşturulan devletin kötüye gitmesi durumunda ise oluşturulan bütün yasaların yok sayılabileceğini savunmuştur. Net ve kesin çizgilere sahip sınıfsal ayrımdan da bahseden düşünür, sınıfların doğuştan olduğuna inanır ve sınıflar arasındaki geçişlerin zor olduğunu da kendi siyasi düşüncesinde kabul eder ve savunur.
Aristoteles
Devletin niteliğini içerisinde insanları hiçbir çatışmaya sürmeyen siyasetin olmamasıyla kolaylaştırdığını savunan Aristoteles, devletin tek bir kişi tarafından değil de azınlık veya çoğunluklar tarafından yönetilmesi gerektiğini ileri sürmüştür. Devletlerin amaçlarını ise içinde ayrıldıkları tür ve şekilleri tam olarak benimsedikten sonra oluşabileceklerini, iyi devlet tanımının yapılabilmesi için ise devletin şekli belirlenirken oluşturulan hedefe göre tanımlanabileceğini düşünmüştür. Aristoteles de Bodin gibi aile kuramını savunmuş, devletin en küçük yapı taşının aile ve reisinin (kralının) ise baba olduğunu öne sürmüştür. Her devletin oluşumunda sınıfsal ayrılıkların var olduğunu fakat bu ayrılıklarda denge kurulmasını sağlamaya Platon ve Aristo öncü olmuşlardır. Kölelik sınıfları için ise insanların doğuştan ayrı olduğunu, kimi insanların yönetmek, kimilerinin için ise yönetilmek için var olduklarının benimsemiştir. Devlet içerisinde ise bu düzenin yasalar ile sağlanacağını, düzeni ancak yasaların sağlayacağını savunmuştur. Aristo’nun yasaya verdiği önemi “İnsan nasıl tam gelişme durumuna ulaştığı zaman hayvanların en iyisiyse, yasa ve kurallardan ayrılınca da en kötüsü olur.” “Yasa tek tek erdemlere göre yaşamayı buyurur, tek tek kötülükleri de yasaklar.” Sözü vurgulamaktadır. Devlet yönetiminde hukukun önemli bir yeri olduğunu ilk kez vurgulayan Aristo, devletin esas amacının halka huzuru lanse ettirmesi gerektiğini ifade etmiştir. Doğada bulunan her varlığı adalet ve hukukla sentezleyerek devletin sosyal birliği sağlayan bir aile olduğunu savunmuştur. Devletin iki unsurdan oluştuğunu, İlk unsurun İnsan, ikinci unsurun ise ülke olduğunu söylemiştir. Devlette bulunan insanların akıl ve erdem sahibi olmaları gerektiğini bu sayede sosyal ilişkiler kuracaklarını bu sayede sosyal devlet olunacağını anlatmaya çalışmıştır. Devlet yine devlettir görüşünü benimseyen Aristoteles kuvvetler ayrılığını da savunmuştur. İnsanların içinde bulundukları ortama uyum sağlamaları gerektiğini, toplumlarda süregelen değişikliğin sadece yöneticileri etkileyeceğini ortaya atmıştır. Sonuç olarak Aristo, somut kavramlarla adaletin dengeleyici olduğunu ve herkese eşit olarak dağıtılan oransallığın arkasında durmuştur.
Cicero
Roma İmparatorluğunun temel fikirlerinin öncüsü olarak kabul edilen Cicero, yayılmacılık politikasını benimsemiştir. Devlet modelinde Platondan da fikirler barındıran Cicero yasaların çiğnenebilir olduklarını kabul etmiştir. Devlet Ciceroya göre güçlü bir yapıya sahiptir bu yüzden site anlayışıyla yönetilirlerse imparatorluk olmaktan çıkarlar. İmparatorlukların güçlerini yıkıcı olmalarından aldıklarını düşünerek, devletin kötüye gitmesi durumunda sorunların yine yasalarla çözüleceğini savunmuş diktatörlük kavramının kökünü oluşturmuştur. Aynı zamanda bir devlet adamı da olan Cicero “Devlet Üzerine ve Yasalar Üzerine” adlı iki kitap yazmıştır. Kitaplarında Platon’a atıflarda bulunmayı ihmal etmez ve Platon’un yasalarını tam anlamıyla kabul etmemekle birlikte Platon’a göre daha somut bir devletten bahseder. Kitaplarında yazdığı karakterlere kendini anlatmayı da ihmal etmeyen Cicero, devletin başında bilge, cesur ve erdemli bir yurttaşın geçmesi fikrini benimsemektedir.
Orta çağ
Orta Çağ'da daha çok tanrısal iktidara inanılırdı. Avrupa da güç kiliseye aitti. Kilise ne derse ona inanılır ve devlet ona bağlı kalırdı. Kilisenin varlığı feodal devletlerin oluşumunu yani feodalizmi tetiklemiştir. Feodal devletin oluşumu her devlet kilisenin varlığıyla beraber kendi hukuk düzenini oluşturmuştur. İktisadi açıdaki gelişme ise şu bağlamda gerçekleşmiştir. Kendi içinde bir döngü olan tarım yerini ticaret tarımına başka devletlerle yapılan ticari tarıma bırakmıştır. Bir zaman sonra 11. yüzyıl başlarında gevşek hiyerarşi ve kiliseye olan inancın azalmasıyla rönesans gibi yenilikçi reformlarla beraber bu devlet yapısı yok olacak ve yerini merkezi krallıklara bırakacaktır.
Orta Çağ'ın bu reformları, feodal düzenleri ve kilise inancı gibi pek çok yapıyı değerlendiren önemli filozofları vardır. Aziz Augustine, Farabi, İbn-i Rüşd, Thomas Aquinas, Dante, gibi önemli filozofları barındıran bir çağdır Orta Çağ. Aziz Augustine nin düşünceleri daha çok tanrısaldır. Bu düşünceler devletin tanrının isteklerine uygun olarak kurulup yönetilmesini vurgulamaktadır. Augustine göre biz cennetten kovulan faniler bu dünya da tanrıya uygun bir düzende yaşamaya önem vermek zorundayız. Augustine düşünceleri hatta belli bir dönem kilisenin dogmaları olarak ele alınmıştır. Farabi ve İbni-i Rüşd islam dünyasının önemli filozoflarındandır. Bu iki filozof devlet düzenin vahiler ve akıl yoluyla birleştirmeye çalışmış hatta antik çağın filozoflarını incelemiş ve eleştirilerde bulunmuşlardır. Thomas Aquinas ise Aristoteles ve kilisenin savunduğu Hristiyanlığa ait fikirleri birbirine harmanlayıp yeni bir bağımsız otorite adı altında yeni bir siyasi düşünce geliştirmiştir. Dante ve Marsilius modern siyasete katkıda bulunmuş iki filozoftur. Bu iki filozof da kilise otoritesine karşı çıkmışlardır.
Fârâbî
Parçaları uyum halinde çalışan insan organizmasını devlete benzeten Fârâbî, bu parçaların uyum içerisinde çalışmalarını yanı sıra herkesin üstüne düşen görevi eksiksiz ve tam yapmasıyla oluşacağını savunmuştur. Doğal bir hiyerarşinin varlığına da değinen düşünür, herkesin eşit haklara sahip olmadığını savunur. Hiyerarşinin en üstüne hükümdarı oturtmaktadır. Farabi’nin ideal devleti hiyerarşi üçgeni içerisinde herkesin görevlerini yaptığı topluma hizmette bulunan devlettir. Bu hiyerarşi ve görevlerin getirdiği gerekler yoksa orada devlet bulunmamaktadır. Organların zorunlu olarak görevlerini yerine getirmesinin aksine devlette çalışan kişilerin irade ve seçme özgürlüklerinin olduğunu savunarak erdemsiz bir kenti de seçebileceklerini savunmuştur.
Modern çağ
Modern çağ reformlardan ve sanayi devriminden sonra başlayan bir çağdır. Polis devletlerin den sonra insanlar toplu halde yaşamını sürdürmeye ve bunu devam ettirmeyi gerçekçi nedenlerden dolayı gerek duymuşlardır. Modern çağda insanlar bir çatışma içinde yaşamaktadır ve bu çatışmayı en aza indirecek devlet şekilleri tartışılır. Modern çağda da birçok düşünür devlet yapısıyla ve siyasi yapıyla ilgili eleştirilerde bulunmuştur. Bu filozoflar Niccolo Machiavelli, Luther, Calvin, Kopernik, Bacon, Descartes, Newton, Thomes Hobbes, John Locke, J.J. Rousseau gibi filozoflardır. Machiavelli siyaset felsefesini gerçekçi temellere dayanarak inceleyen ilk filozof olarak ün almıştır. Luther ve Calvin "Bireycilik düşüncesi" dinsel temellere dayandırarak modern düşüncenin temellerini atmışlardır. Kopernik. Bacon, Deskartes ve Newton Bilimsel devrimleriyle Hristiyan kozmolojisini dönüştürmüşlerdir. Thomes Hobbes insanın sosyal alandaki davranışlarıyla ilgili temel ilkelerine dayandıran disipliniyle siyaset teorisini öne sürmektedir. John Locke toplum sözleşmesinden söz eder varsa doğa durumu vardır der, Locke doğanın eski hali zaten güzeldi barış vardı der fakat eksiklerinin olduğunu savunmaktadır. Cezalandırma durumunun tarafsız bir yerde olmasını mülkiyet hakkının daha iyi korunması gerektiğini savunmaktadır böyle bir devlet düzeninden bahsetmektedir. Rousseau ise Cumhuriyetçi bir teori kurmuştu. İnsanı teknolojinin kötü etkilediğini insanların eskiden doğada yaşayabilirken şimdi yaşayamadığından da bahsetmiştir.
Jean Bodin
Egemenliği kavram haline getirdiğine inanılan, 1530’lu yıllarda dünyaya gelmiş Jean Bodin modern devleti benimsemiştir. “Devletin Altı Kitabı” isimli eseriyle iktidarda yer alan dini ve siyasi kavgaların önüne geçmek adına hukukun genel ilkelerini (kurumsallaşmış iktidar) ortaya koymaya çalışmıştır. Bodin egemenliğin “mutlak”, “bölünemez”, “devredilemez” ve “sürekli” olduğunu savunmuş bütün bu kavramları devleti oluşturduğuna inandığı hiyerarşi tablosunda en üste “Tanrı’yı” koyarak tanımlamıştır. Diğer siyasetçilerden farklı olarak Bodin, devleti oluşturan en küçük birimin aile yani Pater Familias olduğunu savunmuştur. Aile babasını devletin merkezine oturtarak devlet olan ailenin kralının baba olduğunu ve adil olarak yaşamlarını idare ettiklerini varsaymış, bu yüzdende devlette en iyi iktidarın aileden geleceğini savunarak ailelerin birleşerek devleti oluşturduğunu benimsemiştir. Tam anlamıyla laikliği benimsemediğine inanılan Jean Bodin kişilerin veya eşkıyaların adaletinin değil devletin adaletinin olduğunu inanarak, devletin amacının sadece halk güvenliğini sağlamak olmadığının bunun yanı sıra halkı mutlu etmek gibi amaçlarının da olduğunu anlatmıştır. Bodin’in egemenlik anlayışına bir benzetme yapmış ve egemenliği bir gemiye benzetmiştir. Egemenlik bir geminin omurgasıdır, gemi nasıl omurgasız olmaz ise devlette egemenlik olmadan olamaz demiştir. Devletin temelinde egemenliğin varlığını savunmuş ve ilk kez devlet ve egemenliği yan yana kavram olarak kullanmıştır.
Niccolò Machiavelli
Hükümdarın sahip olması gerektiği özellikleri anlatan Hükümdar ve Söylevler adlı eserleriyle siyaset dünyasının isimlerinden Machiavelli (1469-1527) devletten çok gücü elinde tutan kişiyi benimsemiştir. Bir yönetim şekli olan meşrutiyeti savunduğu iddia edilse de meşrutiyetten ziyada güçle ilgilenmiştir. Gücü elinde tutan kişinin devletten çok prens olduğunu ve tanrıyı siyasetten ayrı tutmayı savunmuştur. Sırtınızı yaslayacak bir kişi aradığınızda halka yaslanın çünkü prensi ayakta tutan halktır sözleriyle parçalanmış olan prenslikleri bir arada tutarak bir devlet oluşturmayı amaçlamıştır. Halka dayalı yönetim için yasaların yanında orduyu da ön plana atan Machiavelli Ulusal Ordu fikrinin ortaya atarak, ordunun halktan olması gerektiğini paralı ordu ve soylulardan oluşmaması gerektiğini savunmuştur. Siyasetten din fikrini çıkardığı için Niccola Machiacell laiklik yolunda ilk adımları attığı düşünülmektedir. Bodin’in aksine Machiavell egemenlikte süreklilik kavramını benimsememiş sadece mutlak ve bölünmez olduğunu ileri sürmüştür. Siyasette her yol mubahtır anlayışını benimseyen Machiavelli iktidara gelmek ve bunu sürdürebilmek için rakibini yok etmenin iyi bir şey olduğunu ve bunun iyi bir şey olabilmesi için ise kimse tarafından anlaşılmaması gerektiğini savunmuştur.
Thomas Hobbes
Genel anlamada devlet nedir sorusunun yanıtını veren Modern devletin ilk resmini çizen (sosyal sözleşme) Hobbes siyasal iktidarın kilisede değerli kral olmasını isteyerek monarşi yanlısı olduğunu belirtmiştir. Barışçıl bir toplumun nasıl kurulacağını araştırmış, iyi ve kötünün devletten geldiğini, devletin belirlediğini iddia etmiştir. Devlet kurmanın ise insanların ölüm korkusu ve barış isteğinden kaynaklandığını dinin devlete tabi olması gerektiğini kilise başında bulunan kişinin dinsel hutbelerinin ve dinsel kitapların egemenlik tarafından yorumlanacağını kurguladığı devlette benimsetmiştir. “Yasayı Tanrı Yapmaz, yasayı insan yapar, bu insan kraldır, kral Tanrı’nın emirleriyle bile sınırlı değildir.” Diyen T. Hobbes modern ve laik devlet olma yolunda ilk kez resmi bir öneri sunmuştur. Güçlü İktidarı savunan Hobbes parlamento ile kral arasında kalınırsa çatışmaların çıkacağını bununda iç savaşlara neden olacağını savunmuştur. Bu yüzden bütün egemenlik haklarının kralda toplanması gerektiğini düşünmüştür. Thomas Hobbes’in dünyasındaki devlette din devlete tabi olmak zorundadır. Yasanın yasaklamadığı her şeyi yapmakta özgür olduğumuzu savunmuş, doğal durumlara karşı bir sözleşme ile yeni egemenlikler kurmayı amaçlamıştır. Bu sözleşmenin devleti oluşturacağını ve modernleştireceğini savunmuş, bu düşüncesi laik devleti oluşturacaktır. Sosyal Sözleşme ile Hobbes devleti korumayı amaçlamış, özgürlük için ise herkesin kendi hakkını savunabileceklerini ileri sürmüştür. Hobbes'e göre iyi yönetim biçimi can ve mal güvenliğinin sağlanmasıyla başlar. Bu yönetim biçimi egemenlere karşı bir yükümlülük sağlamaz.
John Locke
Devlet ve politika hakkında kitaplar çıkaran 1632 yılında dünyaya geliş olan Locke, parlamento yanlısı bir hekimdir. Çeşitli devlet kurumlarının kurulmasına öncülük ederken diğer düşünürler gibi John Locke da doğal yaşamın yanı sıra sözleşmelerle kurulan devletin varlığına, bu şekilde kurulan devletlerin iktidarının kuvvetli olacağına inanmıştır. Devlet ve toplum düzenini sağlamak içinde iktidarda sözcülük yapmıştır. Herkes için eşit ve ortak noktalar bulmaya çalışarak devletin doğuşunun haklara ve deneysel ilkelere dayandığını belirtmiştir. İnsanların zihnini boş bir levhaya benzeten filozof yaşamda kazanılan deneyimlerle levanın dolacağına inanmıştır. Toplumlar için her zaman barış, mutluluk ve güven sağlamayı amaçlamıştır. Anayasal yönetim ve demokrasi Locke’nin her zaman önceliği olurken bu toplumların devletleri belirlediğini ve toplumlar sayesinde bir kimlik kazandığını bu yüzdende toplumlara büyük bir sorumluluk düştüğünü savunmuştur. Toplumların doğal yaşamını kabul etmekle birlikte yasalara uymalarının gerektiğini bunun için yaptırımlara dahi maruz kalabileceklerini kabul etmiştir. Siyasal gücün toplumlar üzerinde doğru ve eşit şekilde kullanılması için yaptığı ve öngördüğü deneyler olumlu yönde sonuç vermiş bu sayede insanların yargılama ve yasalara uymalarını sağlamıştır. Doğası gereği özgürce yaşamasını kabul ettiği toplumların gerekli yasalara uymasıyla devletin onları güvence altına alacağını, siyasal güçlerin ise ancak toplumun kendi haklarını bilip uygulayarak yaşamasıyla etkili olacağına inanmıştır. Bu bütün doğal yaşamın güçler ayrılığı ilkesine de dayandığını savunan John Locke yürütmeyi yasamaya, yargıyı ise yürütmeye bağlı olduğunu düşünmüştür. Yasamanın toplumda var olan kişilerin birbirlerine karşı yaptıkları davranışların cezai yaptırımlarını, yürütmenin ise bu koyulan kurallar çerçevesinde düzenleme ve sınırlamalar yattığını düşünmüştür. Güçler ayrılığını savunan John Locke yasamayı yürütmeden üstün tutmuş ikisi arasındaki ayrımı ise yürütmenin sürekli aktif güç olarak öngörmesiyle kabul etmiştir. Özgürlüğü sağlayamayan devlet meşruluğunu yitirmiştir diyerek özgürlüğü politika felsefesi haline getirmiştir. Özgürlüğe bu kadar önem veren düşünür, tekrar monarşiye dönülmemesi için attığı adımların ve deneylerin çok sağlam olmasına dikkat etmiştir. Çağın getirileri monarşiyi yok etmemiş mutasyona uğramasına neden olarak meşruti monarşiyi ortaya çıkarmıştır. Meşru monarşide hükümdarın yetkilerini halkoyu ve anayasayla sınırlanması özelliğini getirmiştir. İktidarın halkın huzur ve güvenini sağlaması gerektiğini eğer iktidar bunu sağlayamazsa halkın ayaklanma ve hakkını arama özgürlüğünün varlığını savunmuştur. Mülkiyet hakkını topluma sağlayan Locke bulunduğu dönemde hakim olan burjuvazinin bile mülkiyet hakkına engel olmasına karşı çıkmış, bütün mülkiyet haklarının soylularda olmasının önüne geçmek için çalışmalar yapmıştır. 18. Yüzyılda ise burjuvazinin gelişmesiyle birlikte iktidarda el değiştirmeler olmuş, ekonomik güce sahip olmak isteyen burjuvazi sınıfı iktidara gelmiştir. Bunun beraberinden siyasal ve ekonomik gelişmeler olmuş Amerikan ve Fransız devrimlerini beraberinde getirmiştir.
Locke'ye göre iyi yönetim biçimi herkesin boyun eğeceği ve herkese eşit yasalar ile başlar. Yargıçların kesinlikle tarafsız olması gerekir. Yasama ve yürütme erkleri halktır. Yasalar çiğnendiği takdirde halkın direnme ve verdiği gücü geri alma yetkisi olmalıdır. Bu konuyu özetleyecek olursak ölçütler yönetime ve çıkarlara bağlı olmakla birlikte iyi ve kötü yönetim iyinin kötüye yönelmesi yani dönüşmesine bağlanmaktadır.
Montesquieu
1700’lü yıllarda parlamento başkanlığına da seçilen Montesquieu, “Yasaların Ruhu” kitabıyla anayasa, inanışlar gibi yönetimle ilgili bağları bulunan kavramları ele almıştır. Eserinde gözlem ve deney metodunu kullanarak olan iktidarı övmek veya yermek yerine süre gelen düzenin nasıl daha iyi hale getirilebileceğini olaylar arasında bağlantı kurarak değerlendirmiştir. Olaylar arasında bağlantı kurmaya çalışan filozof, her yasanın geçerli olduğu dönemleri göz önüne alarak tabiatta bulunan her şey için yasaların var olacağını savunmuştur. İnsanları doğuştan akıl sahibi olduklarını fakat bilgisiz ve hırslarına yenik düştüklerini düşünen filozof, maddi dünyanın süre gelen yönetim biçimi gibi devletin de halkını bu şekilde yönetmesi gerektiğini savunmuştur. İnsanların özgür varlıklar oldukları için kendi iradeleriyle oluşturacakları kurallara uyacaklarını düşünmüştür. Özgür olmak ve bilgiye aç olan insan halkının toplumda en üst seviyede yer almak istediğini bunun için ise iktidar savaşlarının çıktığını bununla beraberde yasaların oluştuğunu savunmuştur. Yasaların ondaki dönemde var olan fiziki, doğ ve dini inanışlara göre şekillendiğini ancak hangi dönem ve şart olursa olsun köleliğin insanların özgürlüğünü ve hayatını kısıtladığını düşünerek köleciliği kaldırmış, devlet içindeki iktidarı, iktidarla sınırlayarak oluşan kuvvetleri birbirlerinden ayırarak siyasal özgürlüğü benimsemiştir. Bu şekilde kuvvetler ayrılığını ilk ve en ayrıntılı olarak ele alan filozof olmuştur. Dengenin kuvvetler ayrılığı ile sağlanacağını, özgürlüğün ise isteyenin her istediğini yapmasının değil yasaların öngördüğü şeyleri yapmanın doğru olacağını savunmuştur. Montesquieu hükûmetin yönetiminde hükümdarın başarılı olduğu işleri tek başına yapmasının yanında başarısız olduğu işleri yürütürken vekillerinden yardım alması gerektiğini savunmuştur. Halkın seçimle iş başına getirdiği yöneticilerin aslında işlerinde başarılı yöneticiler olduğunun fakat yönetimde aksaklıklar ve sorunlar çıktığının bunun nedenin ise halkın her istediklerinin bir an önce yapılmasını istemesinden kaynaklandığını düşünmüştür. Toplumların ihtiyaçlarına göre şekillenen iktidarda farklı yönetim biçimleri oluşabileceği için düşünüre göre herhangi ideal bir yönetim biçimi bulunmamaktadır. Yönetim biçiminin temeline dayanan düşüncenin Erdem ilkesi olduğunu benimsemiş, bu kavramın kelime anlamının ise siyasi açıdan yasaya bağlı, topluma saygılı olmak olduğunu kabul etmiştir. Montesquieu bu dönemin mukayeseli hukukunun öncüsü, sosyoloji kurucusu ve siyasetçisi olarak kabul edilmiştir.
Jean-Jacques Rousseau
Eşitlik ve milli egemenlik kavramlarının temelini atan 18. Yüzyılın siyasi düşünürlerinden olan Rousseau, halk egemenliği ve doğrudan demokrasi anlayışını savunmaktadır. Devletin ortaya çıkmasını sağlayan şey ona göre 1762’de yayınladığı “Toplum Sözleşmesi” eseridir. Eserinde milli egemenlik kavramının sözde demokrasiye yol açtığını düşünerek onun yerine halk egemenliği kelimesini kullanmayı seçer. Eşitlik olmadan elde edilen özgürlüğü reddeden filozof, devlet hayatında en önemli kavramın eşitlik olduğunu savunur. Hobbes, Locke gibi filozofların da düşüncesi olan devletin kurulmasında etkili olan şeyin doğal yaşam döngüsü olduğunu savunur. Rousseau diğer filozoflardan ayıran doğal yaşam dönemi iki aşamadan oluşur, bunlar;
- Mülkiyetin Olmadığı Aşama: Özel mülkiyetlerin ortaya çıkmasına kadar geçen dönemdir, huzurun ve mutluluğun var olduğuna inanılır.
- Mülkiyetin Ortaya Çıktığı Dönem: Özel mülkiyetin var olduğu ve sınıfsal ayrımların yaşandığı dönemdir. Sosyal düzen bozulmuştur ve bu sosyal düzeni tekrar sağlamak için devletlerin kurulduğuna inanır.
Devlet düzenini sağlayan yasaların kim tarafından hazırlandığını önemsemezken, yasaların içerisinde mutlaka bulunması gereken üç madde olduğunu savunur. Adalet, Özgürlük ve Genellik İlkesi. Genellik ilkesi Rousseau’ya göre çoğunluk ve azınlığın görüşlerinin toplamından oluşmaktadır. Herhangi bir yönetim şekline de inanmayan siyasetçi geçmişten gelen ve yeni oluşan bütün yönetim şekillerinin gelecek çağa ayak uyduramayarak bozulabileceklerini bu yüzden düzenli bir meclisin bulunması gerektiğini ve sürekli olarak toplantılarla yeni yönetim için kurallar koymaları gerektiğini savunmuştur. Bütün bunların olmaması halinde olağanüstü yolun varlığına gidilerek krala karşı çıkmanın olağan olduğunu savunarak krala karşı yeni kral çıkarma fikrinde bulunmuştur.
Francisco Suárez
İnsanların toplum olma isteğinden doğan özelliklerinden gelen kavramın devlet olduğunu savunan Francisco Suárez, halkın güvenliğini koruduğu sürece en iyi yönetim biçiminin monarşi olduğunu kabul etmiştir. Hükümdarın iktidarının kral ve halk arasındaki sözleşmeye dayanmaktadır Suarez’e göre. Sözleşmenin son bulmasındaki tek kural hükümdarın halkına karşı zulme başvurmasıdır. Sözleşme üzerinde yer alan düşüncelerin din tanrısı/din adamı tarafından yargılanma hakkı vardır. Suarez bu sözleşmeyi birçok filoz gibi din düşüncelerini desteklemek için kullanmış, iyi yaşama uygun olmayan bütün davranışları din adamları tarafından halkı uyarması içinde kullanılabileceğini savunmuştur. Devletler hukukunun en geniş anlamda doğal düşünce ve yaşamdan oluştuğunu düşünen filozof, devletler hukuku kavramını yazdığı “Yasa Koyucu Tanrı’nın Yasalarının İncelenmesi” adlı kitabıyla geliştirmiştir. Hukukun özünün yükümlülüklerden doğduğunu savunmakla birlikte hukuku dört kategoriye ayırır, bunlar:
- Ezeli Hukuk: Diğer kavramların anası olarak kabul edilir, hukuk kavramlarının bu kavramdan türediğine inanılan dünyada bulunan tüm varlıkları kapsamına alan ilahi takdirdir.
- İlahi Hukuk: Tanrı tarafından belirlenen genel ilkeleri içeren kavramdır. İlahi hukukun kaynağını doğrudan Tanrı’nın istekleri ve gücü belirler.
- Doğal Hukuk: İnsanın tanrısal düşünceleriyle, tanrısal isteklerinin sağlanmasıyla oluşmaktadır. İnsanın tam doğasıyla özdeşleşmemektedir.
Beşeri Hukuk: Adil ve kararlı kurallardan oluşurken, gücü ve yaptırımı yasa koyucu tarafından belirlenir. İlahi ve doğal hukukun genel ilkelerine sahiptir. Bu kavramların her birinin ise istek edimleri olduğunu ileri sürer. Devletler Hukuku ile Doğal Hukuk arasında ayrımlar yaparak, ahlak ve siyasal birliğe dayalı egemen devletlerin varlığının gerekli olduğunu savunmuştur. “Katolik İnancın Savunması” adlı kitabıyla süre gelen bir inanış olan Tanrı’nın yeryüzündeki temsilcilerinin kral olarak görülmesi inancını yıkmıştır. Suarez, skolastik felsefenin son büyük temsilcisi olarak kabul edilmiştir ve ölümüyle birlikte felsefi canlılıkta sona ermiştir.
Neo-modern
Bu modern çağdaki reformlara ve yeniliklere tepkilerini koyan düşünürlerdir. Bu filozoflar bazılar Immanuel Kant ve Edmund Burke'dir. Bu filozoflar akıl yürütmeyle ve deneysel yollarla toplumun reforme edilmeyeceğine inanan filozoflardandır.
Post-modern
Bu dönemin etkilerini ilk olarak edebi eserlerde ve sanat eserlerinde rastalanmıştır. Daha sonra felsefeyi ve sosyolojiyi etkilemiştir. Post modern düşüncenin öncü filozofları ise Freud ve Friedrich Nietzsche dir. Ona göre dünya biricik bir kaos ortamıdır ve düzenler insanların yansımalarıdır. İnsanın yapması gereken dünyanın bu tarihselliğini kabul edip kendi ahlakını oluşturmalıdır. Freud ise insanın bilinçaltındaki dürtülerle hareket ettiğini savunmaktadır. Bu yüzden modern medeniyetin insanın istekleriyle sürekli çatıştığını ifade eder ve bu çatışma ileride kapitalist sistemi de bitirecektir bundan bahseder fakat Freud bunun için bir çözüm yolu da sunmamıştır.
Ayrıca bakınız
Kaynakça
- ^ . Filozofun Yolu. 24 Haziran 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 19 Haziran 2020.
- ^ . Ankara Üniversitesi Açık Ders Malzemeleri. 22 Haziran 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 18 Haziran 2020.
- ^ . Jimithekewl. 28 Eylül 2014 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 19 Haziran 2020.
- ^ ERGÜL, Ergin (18 Mayıs 2020). Farabi. 24 Haziran 2020 tarihinde kaynağından . Erişim tarihi: 22 Haziran 2020.
- ^ (PDF). İstanbul Üniversitesi. 25 Haziran 2020 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 19 Haziran 2020.
- ^ (PDF). Gazi Üniversitesi. 29 Mart 2017 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 21 Haziran 2020.
- ^ BULUT, Nihat; DİNÇKOL, Bihterin; AKAD, Mehmet. (PDF) (15. Basım bas.). Der Yayınları. ss. 99-105. 21 Haziran 2020 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 22 Haziran 2020.
- ^ (PDF). TÜBA Açık Ders Malzemeleri Portalı. 20 Haziran 2020 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 18 Haziran 2020.
- ^ Şahin, Adil (Aralık 2017). (PDF). Sosyal Bilimler Dergisi. 29 Ağustos 2019 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 22 Haziran 2020.
- ^ BULUT, Nihat; DİNÇKOL, Bihterin; AKAD, Mehmet. (PDF) (15. Basım bas.). Der Yayınları. ss. 105-112. 21 Haziran 2020 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 22 Haziran 2020.
wikipedia, wiki, viki, vikipedia, oku, kitap, kütüphane, kütübhane, ara, ara bul, bul, herşey, ne arasanız burada,hikayeler, makale, kitaplar, öğren, wiki, bilgi, tarih, yukle, izle, telefon için, turk, türk, türkçe, turkce, nasıl yapılır, ne demek, nasıl, yapmak, yapılır, indir, ücretsiz, ücretsiz indir, bedava, bedava indir, mp3, video, mp4, 3gp, jpg, jpeg, gif, png, resim, müzik, şarkı, film, film, oyun, oyunlar, mobil, cep telefonu, telefon, android, ios, apple, samsung, iphone, xiomi, xiaomi, redmi, honor, oppo, nokia, sonya, mi, pc, web, computer, bilgisayar
Bu maddedeki bilgilerin dogrulanabilmesi icin ek kaynaklar gerekli Lutfen guvenilir kaynaklar ekleyerek maddenin gelistirilmesine yardimci olun Kaynaksiz icerik itiraz konusu olabilir ve kaldirilabilir Kaynak ara Siyaset felsefesi haber gazete kitap akademik JSTOR Haziran 2020 Bu sablonun nasil ve ne zaman kaldirilmasi gerektigini ogrenin Siyaset felsefesi devlet hukumet siyaset ozgurluk mulkiyet mesruiyet haklar hukuk gibi konular hakkindaki bu kavramlar nedir neden ihtiyac vardir bir hukumeti ne mesru kilar devlet hangi ozgurlukleri ve haklari neden korumalidir hangi bicimde kurumsallasmalidir kanun nedir vatandasin devlete karsi yukumlulukleri nelerdir bir hukumet yasal olarak neden ve nasil gorevden cekilmelidir gibi temel sorulara cevap arayan ve bu konulari felsefeden faydalanarak inceleyen sosyal bilim dalidir TarihceAntik cag Antik Yunan cagi modern cagdan farkli olarak sehir kenti olan bir yapiya sahiptir O cagda yasayan insanlar sehir kentinin cevresindeki alanlarda tarim gibi islerle ugrasir aksam saatlerinde ise guvenceleri icin kente geri donerlerdi Insanlarin rollerini yaptiklari bu calismalar ve isler degil bulunduklari siyasal acidan yargisal acidan dini acidan konumlari belirlerdi Antik cagi siyasal yapisi olarak iki farkli kategoride degerlendirebiliriz Sert hiyerarsi yani bir kisim savasci kimligiyle ortaya cikarken bir kisim da esitcilik ve ozgurlukculuk adalet gibi kavramlarla ortaya cikmaktadir Antik cag onemli filozoflarin bulundugu bir donemdir Platon Aristoteles Sokrates gibi dusunurler bu donemde devlet yapisi olusumu sosyolojisi orgutlenmesi gibi bircok alanda ele alip bircok devlet yapisi fikri icin on ayak olmuslardir Platonun Devlet kitabi onun devletin nasil iyi olabilecegini nasil yukselise gecilebilecegini devletin varliginin olmasinin gerekli olup olmadigi hepsini ayrintili bir sekilde anlatmistir Ideal devlet anlayisindan bahsetmektedir Aristoteles ideal devleti ise orta sinif yasam bicimine sahip herkesin ayni haklara ve esitlikle yasadiklari bir devletten soz etmektedir Sokrates e gore ise sadece ideal devlette esit kazanc guvenlik ayni haklarin bulunmasi yeterli degildir devlet vatandasinin mutlulugundan da sorumludur Eflatun a gore iyi ve kotu yonetim bicimleri yonetimin kendi kurdugu kurallara uyup uymamasina baglidir Aristoteles e gore iyi yonetimler monarsi aristokrasi ve Cumhuriyet tir Ancak bu iyi yonetim bicimleri mutlak degildir Bunlar zamanla yozlasarak her birinin bozulmus bir hali olan kotu yonetimlere yani tiranlik oligarsi ve demokrasiye donusurler Tiranlik monarsideki yasalara saygidan yoksun olan ve ortak yarar yerine tiranin kisisel cikarlarini merkez alan en kotu yonetim bicimidir Oligarsi de bir devleti bilgelik ve erdemden yoksun olarak kendi sahsi cikarlari cercevesinde yonetenlerdir Demokrasi ise cumhuriyetin bozulmus seklidir Bunlar Aristo ya gore iyinin kotuye donme halidir Aristoteles in bu iyi ve kotu ayrimindan sonra diger bazi dusunurler de iyi ve kotu yonetim bicimleri tanimlamislardir Aristo ya gore yoneten tek kisi olursa monarsi bu durum bozukluk gosterdigi takdirde de tiranlik zorbalik rejimi halini alir ve monarsi aristokrasi ve anayasal yonetim toplumun ortak iyiligine olan yonetim bicimidir ama bunlar arasindan da bir secim yapmak gerekirse kesinlikle anayasal yonetim bicimi secilmelidir Yoneten birkac kisi olursa yonetim bicimi aristokrasi bozulursa alacagi hal oligarsi olur Yoneten bircok kisi olursa yonetim bicimi devlet bozulursa alacagi hal demokrasi olur Aristo yonetim bilimlerini siniflandirmaya anayasayi tanimlayarak baslar Anayasa ise bir devletteki egemenligin duzenlemesidir Aristo dogru ve bozuk yonetim bicimlerinden de soz eder Dogru yonetim ise yalnizca toplumun ortak cikarlari dogrultusunda ilerlemeye baglidir Bozuk yonetim bicimleri ise dogru yonetim bicimlerinin bozulmasiyla ortaya cikar Herkesin egemen oldugu yonetim biciminde ise anayasal duzen ya da yasali yonetim dogru demokrasi yanlis yonetim bicimidir Devletin ve gorevlerinin dagilimi egemenligin ve her toplulugun gerceklestirmeyi amacladigi hedefin belirlenmesi icin benimsenen duzenlenis bicimidir Anayasalari siniflandirirken kullandigi kavram ortak yarar kavramidir Aristo ya gore yurttas devlet iliskisini efendi kole iliskisinden ayiran efendi kole iliskisinde bulunmayan ortak yarar kavramidir Aristoteles e gore yonetimin dogru olmasini olusturan bunlardan da anlasilacagi uzere anayasal yonetimdir Devletin gorevi insanin dogal yatkinligini egitimle gelistirmektir Genclerin egitimini duzenlemek hic kimsenin karsi cikamayacagi en onemli gorevdir Eger erdem tek insan icin onemliyse tek tek insanlarin bir araya gelmesinden olusmus olan devlet icin de onemlidir Bireyler toplumu olusturan toplumsa devleti olusturan yapitaslaridir Aristo ayni zamanda Eflatun un ogrencisidir Eflatun un hayalini kurdugu devlette yasalara yer kalmayacaktir cunku egitim ile toplumsal duzen saglanabilecektir Eflatun sofistlerin supheci yaklasimina karsi cikar Devleti buyuk olcekli bir insan olarak gorur Yani insan kucuk olcutlu bir devlettir Eflatun un siyaset felsefesindeki temelini olusturan seylerden biri de Site nin bireye onceligi fikridir Eflatun a gore Site nin yoneticileri ve askerleri zihnen ruhen ve bedenen cok iyi egitilmelidir ve aile ile ozel mulkiyet ortadan kaldirilmalidir Eflatun un onerisi hiyerarsik bir toplum duzeniydi En usttekiler kapsamli egitim gormus filozof krallar olmalidir Bundan sonra muhafizlar sonrasinda ise ciftciler zanaatkarlar ve tuccarlar olmalidir Sonuncular aile ve mulk edinme hakkina sahip olmalidir Eflatun a gore demokrasi anarsiye donusur Eflatun a gore de ogrencisi Aristo nun donusumleri aynidir Cikardigi son kitap olan Yasalar kitabi ise egitimin yasalardan ustun olmasinin tersine yasalarin gerekliligi ve erdeminden bahseder Bu kitapla dusuncelerinin degistiginden bahsedilebilir ve aile ile ozel mulkiyet hakkindaki fikirlerinde de yumusamalar gorulmustur Karma yonetimi onermistir Ozellikle Polibios un iyi yonetim bicimleri olarak monarsi aristokrasi demokrasi olarak tanimlamis bunlarin yozlasmis versiyonlarinin ise tirani oligarsi demagoji seklinde siniflandirmistir Polibios a gore iyiyi kotuye ceviren yonetim yozlasmayla baglantilidir Aristo nun bu tanimlamasi sonucu Roma da ve Orta Cag da pek cok unlu dusunur farkli farkli iyi ve kotu yonetim bicimleri kategorize etmislerdir Hepsinin ilham kaynagi Aristoteles tir Aristo ise hocasi Eflatun dan etkilenip boyle bir siniflandirmaya gitmistir Ancak bu yonetim bicimleri mutlak degildir Saygidan yoksunlukta kotuye donusmenin etkilerindendir Aristo nun olcutleri iki temel olcute dayalidir Bunlarin sorulari ise kim yonetir ve kac kisi yonetir sorularidir Ikinci olcutu belirleyen soru ise yonetimden kim cikar saglar sorusudur Yonetim faydasi yani yoneticilerin faydasi Aristo nun olceginden kastidir Bu yonetim faaliyetleri kamu yarari cogunluk yarari veya bir kisinin yararina olabilir Ayrica yonetim gucu bir kisinin elinde olabilir bir seckin zumrenin elinde olabilir veya cogunlugun elinde olabilir Platon Platon Platon idealar dunyasinda var olan sadece zihinde olusturulmus bir devletten bahseder Yazmis oldugu Devlet Devlet Adami Yasalar adli kitaplariyla bir devletin nasil olusacagini ve korunacagini anlatmaktadir Platon a gore iki dunya bulunmaktadir biri idealar dunyasi digeri ise nesneler Dunyasi dir Gercek dunyanin zihnimizde canlandirdigimiz olmasini istedigimiz dunya oldugunu hukuktan taviz verilen sehirde yasanilan her olayin Filozoflar tarafindan yonetilmesi gerektigini savunur Krallarin filozoflardan secilirse sayet o ulkenin adaletli yonetilecegini savunmaktadir Bu idealar devletinin gerceklesmedigini goren Platon kendince en iyi diger dunyasi gecerek aile yapisina onem verir Gucler ayriligi ilkesine deginmeyen siyasetci site sistemine onem vermektedir Demokrasinin getirdigi esitlige de karsi cikarak ozel mulkiyetinin yersiz oldugunu sinifsal cikarlari esas almistir Genel olarak devletin yani toplumlarin olusmasi Platon a gore bireylerin kendi kendilerine yetmemeleri ve varliklarini devam ettirmek icin baska insanlara ihtiyac duymalaridir Olusturulan devletin kotuye gitmesi durumunda ise olusturulan butun yasalarin yok sayilabilecegini savunmustur Net ve kesin cizgilere sahip sinifsal ayrimdan da bahseden dusunur siniflarin dogustan olduguna inanir ve siniflar arasindaki gecislerin zor oldugunu da kendi siyasi dusuncesinde kabul eder ve savunur Aristoteles Aristoteles Devletin niteligini icerisinde insanlari hicbir catismaya surmeyen siyasetin olmamasiyla kolaylastirdigini savunan Aristoteles devletin tek bir kisi tarafindan degil de azinlik veya cogunluklar tarafindan yonetilmesi gerektigini ileri surmustur Devletlerin amaclarini ise icinde ayrildiklari tur ve sekilleri tam olarak benimsedikten sonra olusabileceklerini iyi devlet taniminin yapilabilmesi icin ise devletin sekli belirlenirken olusturulan hedefe gore tanimlanabilecegini dusunmustur Aristoteles de Bodin gibi aile kuramini savunmus devletin en kucuk yapi tasinin aile ve reisinin kralinin ise baba oldugunu one surmustur Her devletin olusumunda sinifsal ayriliklarin var oldugunu fakat bu ayriliklarda denge kurulmasini saglamaya Platon ve Aristo oncu olmuslardir Kolelik siniflari icin ise insanlarin dogustan ayri oldugunu kimi insanlarin yonetmek kimilerinin icin ise yonetilmek icin var olduklarinin benimsemistir Devlet icerisinde ise bu duzenin yasalar ile saglanacagini duzeni ancak yasalarin saglayacagini savunmustur Aristo nun yasaya verdigi onemi Insan nasil tam gelisme durumuna ulastigi zaman hayvanlarin en iyisiyse yasa ve kurallardan ayrilinca da en kotusu olur Yasa tek tek erdemlere gore yasamayi buyurur tek tek kotulukleri de yasaklar Sozu vurgulamaktadir Devlet yonetiminde hukukun onemli bir yeri oldugunu ilk kez vurgulayan Aristo devletin esas amacinin halka huzuru lanse ettirmesi gerektigini ifade etmistir Dogada bulunan her varligi adalet ve hukukla sentezleyerek devletin sosyal birligi saglayan bir aile oldugunu savunmustur Devletin iki unsurdan olustugunu Ilk unsurun Insan ikinci unsurun ise ulke oldugunu soylemistir Devlette bulunan insanlarin akil ve erdem sahibi olmalari gerektigini bu sayede sosyal iliskiler kuracaklarini bu sayede sosyal devlet olunacagini anlatmaya calismistir Devlet yine devlettir gorusunu benimseyen Aristoteles kuvvetler ayriligini da savunmustur Insanlarin icinde bulunduklari ortama uyum saglamalari gerektigini toplumlarda suregelen degisikligin sadece yoneticileri etkileyecegini ortaya atmistir Sonuc olarak Aristo somut kavramlarla adaletin dengeleyici oldugunu ve herkese esit olarak dagitilan oransalligin arkasinda durmustur Cicero Roma Imparatorlugunun temel fikirlerinin oncusu olarak kabul edilen Cicero yayilmacilik politikasini benimsemistir Devlet modelinde Platondan da fikirler barindiran Cicero yasalarin cignenebilir olduklarini kabul etmistir Devlet Ciceroya gore guclu bir yapiya sahiptir bu yuzden site anlayisiyla yonetilirlerse imparatorluk olmaktan cikarlar Imparatorluklarin guclerini yikici olmalarindan aldiklarini dusunerek devletin kotuye gitmesi durumunda sorunlarin yine yasalarla cozulecegini savunmus diktatorluk kavraminin kokunu olusturmustur Ayni zamanda bir devlet adami da olan Cicero Devlet Uzerine ve Yasalar Uzerine adli iki kitap yazmistir Kitaplarinda Platon a atiflarda bulunmayi ihmal etmez ve Platon un yasalarini tam anlamiyla kabul etmemekle birlikte Platon a gore daha somut bir devletten bahseder Kitaplarinda yazdigi karakterlere kendini anlatmayi da ihmal etmeyen Cicero devletin basinda bilge cesur ve erdemli bir yurttasin gecmesi fikrini benimsemektedir Orta cag Orta Cag da daha cok tanrisal iktidara inanilirdi Avrupa da guc kiliseye aitti Kilise ne derse ona inanilir ve devlet ona bagli kalirdi Kilisenin varligi feodal devletlerin olusumunu yani feodalizmi tetiklemistir Feodal devletin olusumu her devlet kilisenin varligiyla beraber kendi hukuk duzenini olusturmustur Iktisadi acidaki gelisme ise su baglamda gerceklesmistir Kendi icinde bir dongu olan tarim yerini ticaret tarimina baska devletlerle yapilan ticari tarima birakmistir Bir zaman sonra 11 yuzyil baslarinda gevsek hiyerarsi ve kiliseye olan inancin azalmasiyla ronesans gibi yenilikci reformlarla beraber bu devlet yapisi yok olacak ve yerini merkezi kralliklara birakacaktir Orta Cag in bu reformlari feodal duzenleri ve kilise inanci gibi pek cok yapiyi degerlendiren onemli filozoflari vardir Aziz Augustine Farabi Ibn i Rusd Thomas Aquinas Dante gibi onemli filozoflari barindiran bir cagdir Orta Cag Aziz Augustine nin dusunceleri daha cok tanrisaldir Bu dusunceler devletin tanrinin isteklerine uygun olarak kurulup yonetilmesini vurgulamaktadir Augustine gore biz cennetten kovulan faniler bu dunya da tanriya uygun bir duzende yasamaya onem vermek zorundayiz Augustine dusunceleri hatta belli bir donem kilisenin dogmalari olarak ele alinmistir Farabi ve Ibni i Rusd islam dunyasinin onemli filozoflarindandir Bu iki filozof devlet duzenin vahiler ve akil yoluyla birlestirmeye calismis hatta antik cagin filozoflarini incelemis ve elestirilerde bulunmuslardir Thomas Aquinas ise Aristoteles ve kilisenin savundugu Hristiyanliga ait fikirleri birbirine harmanlayip yeni bir bagimsiz otorite adi altinda yeni bir siyasi dusunce gelistirmistir Dante ve Marsilius modern siyasete katkida bulunmus iki filozoftur Bu iki filozof da kilise otoritesine karsi cikmislardir Farabi Farabi Parcalari uyum halinde calisan insan organizmasini devlete benzeten Farabi bu parcalarin uyum icerisinde calismalarini yani sira herkesin ustune dusen gorevi eksiksiz ve tam yapmasiyla olusacagini savunmustur Dogal bir hiyerarsinin varligina da deginen dusunur herkesin esit haklara sahip olmadigini savunur Hiyerarsinin en ustune hukumdari oturtmaktadir Farabi nin ideal devleti hiyerarsi ucgeni icerisinde herkesin gorevlerini yaptigi topluma hizmette bulunan devlettir Bu hiyerarsi ve gorevlerin getirdigi gerekler yoksa orada devlet bulunmamaktadir Organlarin zorunlu olarak gorevlerini yerine getirmesinin aksine devlette calisan kisilerin irade ve secme ozgurluklerinin oldugunu savunarak erdemsiz bir kenti de secebileceklerini savunmustur Modern cag Modern cag reformlardan ve sanayi devriminden sonra baslayan bir cagdir Polis devletlerin den sonra insanlar toplu halde yasamini surdurmeye ve bunu devam ettirmeyi gercekci nedenlerden dolayi gerek duymuslardir Modern cagda insanlar bir catisma icinde yasamaktadir ve bu catismayi en aza indirecek devlet sekilleri tartisilir Modern cagda da bircok dusunur devlet yapisiyla ve siyasi yapiyla ilgili elestirilerde bulunmustur Bu filozoflar Niccolo Machiavelli Luther Calvin Kopernik Bacon Descartes Newton Thomes Hobbes John Locke J J Rousseau gibi filozoflardir Machiavelli siyaset felsefesini gercekci temellere dayanarak inceleyen ilk filozof olarak un almistir Luther ve Calvin Bireycilik dusuncesi dinsel temellere dayandirarak modern dusuncenin temellerini atmislardir Kopernik Bacon Deskartes ve Newton Bilimsel devrimleriyle Hristiyan kozmolojisini donusturmuslerdir Thomes Hobbes insanin sosyal alandaki davranislariyla ilgili temel ilkelerine dayandiran disipliniyle siyaset teorisini one surmektedir John Locke toplum sozlesmesinden soz eder varsa doga durumu vardir der Locke doganin eski hali zaten guzeldi baris vardi der fakat eksiklerinin oldugunu savunmaktadir Cezalandirma durumunun tarafsiz bir yerde olmasini mulkiyet hakkinin daha iyi korunmasi gerektigini savunmaktadir boyle bir devlet duzeninden bahsetmektedir Rousseau ise Cumhuriyetci bir teori kurmustu Insani teknolojinin kotu etkiledigini insanlarin eskiden dogada yasayabilirken simdi yasayamadigindan da bahsetmistir Jean Bodin Jean Bodin Egemenligi kavram haline getirdigine inanilan 1530 lu yillarda dunyaya gelmis Jean Bodin modern devleti benimsemistir Devletin Alti Kitabi isimli eseriyle iktidarda yer alan dini ve siyasi kavgalarin onune gecmek adina hukukun genel ilkelerini kurumsallasmis iktidar ortaya koymaya calismistir Bodin egemenligin mutlak bolunemez devredilemez ve surekli oldugunu savunmus butun bu kavramlari devleti olusturduguna inandigi hiyerarsi tablosunda en uste Tanri yi koyarak tanimlamistir Diger siyasetcilerden farkli olarak Bodin devleti olusturan en kucuk birimin aile yani Pater Familias oldugunu savunmustur Aile babasini devletin merkezine oturtarak devlet olan ailenin kralinin baba oldugunu ve adil olarak yasamlarini idare ettiklerini varsaymis bu yuzdende devlette en iyi iktidarin aileden gelecegini savunarak ailelerin birleserek devleti olusturdugunu benimsemistir Tam anlamiyla laikligi benimsemedigine inanilan Jean Bodin kisilerin veya eskiyalarin adaletinin degil devletin adaletinin oldugunu inanarak devletin amacinin sadece halk guvenligini saglamak olmadiginin bunun yani sira halki mutlu etmek gibi amaclarinin da oldugunu anlatmistir Bodin in egemenlik anlayisina bir benzetme yapmis ve egemenligi bir gemiye benzetmistir Egemenlik bir geminin omurgasidir gemi nasil omurgasiz olmaz ise devlette egemenlik olmadan olamaz demistir Devletin temelinde egemenligin varligini savunmus ve ilk kez devlet ve egemenligi yan yana kavram olarak kullanmistir Niccolo Machiavelli Hukumdarin sahip olmasi gerektigi ozellikleri anlatan Hukumdar ve Soylevler adli eserleriyle siyaset dunyasinin isimlerinden Machiavelli 1469 1527 devletten cok gucu elinde tutan kisiyi benimsemistir Bir yonetim sekli olan mesrutiyeti savundugu iddia edilse de mesrutiyetten ziyada gucle ilgilenmistir Gucu elinde tutan kisinin devletten cok prens oldugunu ve tanriyi siyasetten ayri tutmayi savunmustur Sirtinizi yaslayacak bir kisi aradiginizda halka yaslanin cunku prensi ayakta tutan halktir sozleriyle parcalanmis olan prenslikleri bir arada tutarak bir devlet olusturmayi amaclamistir Halka dayali yonetim icin yasalarin yaninda orduyu da on plana atan Machiavelli Ulusal Ordu fikrinin ortaya atarak ordunun halktan olmasi gerektigini parali ordu ve soylulardan olusmamasi gerektigini savunmustur Siyasetten din fikrini cikardigi icin Niccola Machiacell laiklik yolunda ilk adimlari attigi dusunulmektedir Bodin in aksine Machiavell egemenlikte sureklilik kavramini benimsememis sadece mutlak ve bolunmez oldugunu ileri surmustur Siyasette her yol mubahtir anlayisini benimseyen Machiavelli iktidara gelmek ve bunu surdurebilmek icin rakibini yok etmenin iyi bir sey oldugunu ve bunun iyi bir sey olabilmesi icin ise kimse tarafindan anlasilmamasi gerektigini savunmustur Thomas Hobbes Thomas Hobbes Genel anlamada devlet nedir sorusunun yanitini veren Modern devletin ilk resmini cizen sosyal sozlesme Hobbes siyasal iktidarin kilisede degerli kral olmasini isteyerek monarsi yanlisi oldugunu belirtmistir Bariscil bir toplumun nasil kurulacagini arastirmis iyi ve kotunun devletten geldigini devletin belirledigini iddia etmistir Devlet kurmanin ise insanlarin olum korkusu ve baris isteginden kaynaklandigini dinin devlete tabi olmasi gerektigini kilise basinda bulunan kisinin dinsel hutbelerinin ve dinsel kitaplarin egemenlik tarafindan yorumlanacagini kurguladigi devlette benimsetmistir Yasayi Tanri Yapmaz yasayi insan yapar bu insan kraldir kral Tanri nin emirleriyle bile sinirli degildir Diyen T Hobbes modern ve laik devlet olma yolunda ilk kez resmi bir oneri sunmustur Guclu Iktidari savunan Hobbes parlamento ile kral arasinda kalinirsa catismalarin cikacagini bununda ic savaslara neden olacagini savunmustur Bu yuzden butun egemenlik haklarinin kralda toplanmasi gerektigini dusunmustur Thomas Hobbes in dunyasindaki devlette din devlete tabi olmak zorundadir Yasanin yasaklamadigi her seyi yapmakta ozgur oldugumuzu savunmus dogal durumlara karsi bir sozlesme ile yeni egemenlikler kurmayi amaclamistir Bu sozlesmenin devleti olusturacagini ve modernlestirecegini savunmus bu dusuncesi laik devleti olusturacaktir Sosyal Sozlesme ile Hobbes devleti korumayi amaclamis ozgurluk icin ise herkesin kendi hakkini savunabileceklerini ileri surmustur Hobbes e gore iyi yonetim bicimi can ve mal guvenliginin saglanmasiyla baslar Bu yonetim bicimi egemenlere karsi bir yukumluluk saglamaz John Locke John Locke Devlet ve politika hakkinda kitaplar cikaran 1632 yilinda dunyaya gelis olan Locke parlamento yanlisi bir hekimdir Cesitli devlet kurumlarinin kurulmasina onculuk ederken diger dusunurler gibi John Locke da dogal yasamin yani sira sozlesmelerle kurulan devletin varligina bu sekilde kurulan devletlerin iktidarinin kuvvetli olacagina inanmistir Devlet ve toplum duzenini saglamak icinde iktidarda sozculuk yapmistir Herkes icin esit ve ortak noktalar bulmaya calisarak devletin dogusunun haklara ve deneysel ilkelere dayandigini belirtmistir Insanlarin zihnini bos bir levhaya benzeten filozof yasamda kazanilan deneyimlerle levanin dolacagina inanmistir Toplumlar icin her zaman baris mutluluk ve guven saglamayi amaclamistir Anayasal yonetim ve demokrasi Locke nin her zaman onceligi olurken bu toplumlarin devletleri belirledigini ve toplumlar sayesinde bir kimlik kazandigini bu yuzdende toplumlara buyuk bir sorumluluk dustugunu savunmustur Toplumlarin dogal yasamini kabul etmekle birlikte yasalara uymalarinin gerektigini bunun icin yaptirimlara dahi maruz kalabileceklerini kabul etmistir Siyasal gucun toplumlar uzerinde dogru ve esit sekilde kullanilmasi icin yaptigi ve ongordugu deneyler olumlu yonde sonuc vermis bu sayede insanlarin yargilama ve yasalara uymalarini saglamistir Dogasi geregi ozgurce yasamasini kabul ettigi toplumlarin gerekli yasalara uymasiyla devletin onlari guvence altina alacagini siyasal guclerin ise ancak toplumun kendi haklarini bilip uygulayarak yasamasiyla etkili olacagina inanmistir Bu butun dogal yasamin gucler ayriligi ilkesine de dayandigini savunan John Locke yurutmeyi yasamaya yargiyi ise yurutmeye bagli oldugunu dusunmustur Yasamanin toplumda var olan kisilerin birbirlerine karsi yaptiklari davranislarin cezai yaptirimlarini yurutmenin ise bu koyulan kurallar cercevesinde duzenleme ve sinirlamalar yattigini dusunmustur Gucler ayriligini savunan John Locke yasamayi yurutmeden ustun tutmus ikisi arasindaki ayrimi ise yurutmenin surekli aktif guc olarak ongormesiyle kabul etmistir Ozgurlugu saglayamayan devlet mesrulugunu yitirmistir diyerek ozgurlugu politika felsefesi haline getirmistir Ozgurluge bu kadar onem veren dusunur tekrar monarsiye donulmemesi icin attigi adimlarin ve deneylerin cok saglam olmasina dikkat etmistir Cagin getirileri monarsiyi yok etmemis mutasyona ugramasina neden olarak mesruti monarsiyi ortaya cikarmistir Mesru monarside hukumdarin yetkilerini halkoyu ve anayasayla sinirlanmasi ozelligini getirmistir Iktidarin halkin huzur ve guvenini saglamasi gerektigini eger iktidar bunu saglayamazsa halkin ayaklanma ve hakkini arama ozgurlugunun varligini savunmustur Mulkiyet hakkini topluma saglayan Locke bulundugu donemde hakim olan burjuvazinin bile mulkiyet hakkina engel olmasina karsi cikmis butun mulkiyet haklarinin soylularda olmasinin onune gecmek icin calismalar yapmistir 18 Yuzyilda ise burjuvazinin gelismesiyle birlikte iktidarda el degistirmeler olmus ekonomik guce sahip olmak isteyen burjuvazi sinifi iktidara gelmistir Bunun beraberinden siyasal ve ekonomik gelismeler olmus Amerikan ve Fransiz devrimlerini beraberinde getirmistir Locke ye gore iyi yonetim bicimi herkesin boyun egecegi ve herkese esit yasalar ile baslar Yargiclarin kesinlikle tarafsiz olmasi gerekir Yasama ve yurutme erkleri halktir Yasalar cignendigi takdirde halkin direnme ve verdigi gucu geri alma yetkisi olmalidir Bu konuyu ozetleyecek olursak olcutler yonetime ve cikarlara bagli olmakla birlikte iyi ve kotu yonetim iyinin kotuye yonelmesi yani donusmesine baglanmaktadir Montesquieu Montesquieu 1700 lu yillarda parlamento baskanligina da secilen Montesquieu Yasalarin Ruhu kitabiyla anayasa inanislar gibi yonetimle ilgili baglari bulunan kavramlari ele almistir Eserinde gozlem ve deney metodunu kullanarak olan iktidari ovmek veya yermek yerine sure gelen duzenin nasil daha iyi hale getirilebilecegini olaylar arasinda baglanti kurarak degerlendirmistir Olaylar arasinda baglanti kurmaya calisan filozof her yasanin gecerli oldugu donemleri goz onune alarak tabiatta bulunan her sey icin yasalarin var olacagini savunmustur Insanlari dogustan akil sahibi olduklarini fakat bilgisiz ve hirslarina yenik dustuklerini dusunen filozof maddi dunyanin sure gelen yonetim bicimi gibi devletin de halkini bu sekilde yonetmesi gerektigini savunmustur Insanlarin ozgur varliklar olduklari icin kendi iradeleriyle olusturacaklari kurallara uyacaklarini dusunmustur Ozgur olmak ve bilgiye ac olan insan halkinin toplumda en ust seviyede yer almak istedigini bunun icin ise iktidar savaslarinin ciktigini bununla beraberde yasalarin olustugunu savunmustur Yasalarin ondaki donemde var olan fiziki dog ve dini inanislara gore sekillendigini ancak hangi donem ve sart olursa olsun koleligin insanlarin ozgurlugunu ve hayatini kisitladigini dusunerek koleciligi kaldirmis devlet icindeki iktidari iktidarla sinirlayarak olusan kuvvetleri birbirlerinden ayirarak siyasal ozgurlugu benimsemistir Bu sekilde kuvvetler ayriligini ilk ve en ayrintili olarak ele alan filozof olmustur Dengenin kuvvetler ayriligi ile saglanacagini ozgurlugun ise isteyenin her istedigini yapmasinin degil yasalarin ongordugu seyleri yapmanin dogru olacagini savunmustur Montesquieu hukumetin yonetiminde hukumdarin basarili oldugu isleri tek basina yapmasinin yaninda basarisiz oldugu isleri yuruturken vekillerinden yardim almasi gerektigini savunmustur Halkin secimle is basina getirdigi yoneticilerin aslinda islerinde basarili yoneticiler oldugunun fakat yonetimde aksakliklar ve sorunlar ciktiginin bunun nedenin ise halkin her istediklerinin bir an once yapilmasini istemesinden kaynaklandigini dusunmustur Toplumlarin ihtiyaclarina gore sekillenen iktidarda farkli yonetim bicimleri olusabilecegi icin dusunure gore herhangi ideal bir yonetim bicimi bulunmamaktadir Yonetim biciminin temeline dayanan dusuncenin Erdem ilkesi oldugunu benimsemis bu kavramin kelime anlaminin ise siyasi acidan yasaya bagli topluma saygili olmak oldugunu kabul etmistir Montesquieu bu donemin mukayeseli hukukunun oncusu sosyoloji kurucusu ve siyasetcisi olarak kabul edilmistir Jean Jacques Rousseau Jean Jacques Rousseau Esitlik ve milli egemenlik kavramlarinin temelini atan 18 Yuzyilin siyasi dusunurlerinden olan Rousseau halk egemenligi ve dogrudan demokrasi anlayisini savunmaktadir Devletin ortaya cikmasini saglayan sey ona gore 1762 de yayinladigi Toplum Sozlesmesi eseridir Eserinde milli egemenlik kavraminin sozde demokrasiye yol actigini dusunerek onun yerine halk egemenligi kelimesini kullanmayi secer Esitlik olmadan elde edilen ozgurlugu reddeden filozof devlet hayatinda en onemli kavramin esitlik oldugunu savunur Hobbes Locke gibi filozoflarin da dusuncesi olan devletin kurulmasinda etkili olan seyin dogal yasam dongusu oldugunu savunur Rousseau diger filozoflardan ayiran dogal yasam donemi iki asamadan olusur bunlar Mulkiyetin Olmadigi Asama Ozel mulkiyetlerin ortaya cikmasina kadar gecen donemdir huzurun ve mutlulugun var olduguna inanilir Mulkiyetin Ortaya Ciktigi Donem Ozel mulkiyetin var oldugu ve sinifsal ayrimlarin yasandigi donemdir Sosyal duzen bozulmustur ve bu sosyal duzeni tekrar saglamak icin devletlerin kurulduguna inanir Devlet duzenini saglayan yasalarin kim tarafindan hazirlandigini onemsemezken yasalarin icerisinde mutlaka bulunmasi gereken uc madde oldugunu savunur Adalet Ozgurluk ve Genellik Ilkesi Genellik ilkesi Rousseau ya gore cogunluk ve azinligin goruslerinin toplamindan olusmaktadir Herhangi bir yonetim sekline de inanmayan siyasetci gecmisten gelen ve yeni olusan butun yonetim sekillerinin gelecek caga ayak uyduramayarak bozulabileceklerini bu yuzden duzenli bir meclisin bulunmasi gerektigini ve surekli olarak toplantilarla yeni yonetim icin kurallar koymalari gerektigini savunmustur Butun bunlarin olmamasi halinde olaganustu yolun varligina gidilerek krala karsi cikmanin olagan oldugunu savunarak krala karsi yeni kral cikarma fikrinde bulunmustur Francisco Suarez Insanlarin toplum olma isteginden dogan ozelliklerinden gelen kavramin devlet oldugunu savunan Francisco Suarez halkin guvenligini korudugu surece en iyi yonetim biciminin monarsi oldugunu kabul etmistir Hukumdarin iktidarinin kral ve halk arasindaki sozlesmeye dayanmaktadir Suarez e gore Sozlesmenin son bulmasindaki tek kural hukumdarin halkina karsi zulme basvurmasidir Sozlesme uzerinde yer alan dusuncelerin din tanrisi din adami tarafindan yargilanma hakki vardir Suarez bu sozlesmeyi bircok filoz gibi din dusuncelerini desteklemek icin kullanmis iyi yasama uygun olmayan butun davranislari din adamlari tarafindan halki uyarmasi icinde kullanilabilecegini savunmustur Devletler hukukunun en genis anlamda dogal dusunce ve yasamdan olustugunu dusunen filozof devletler hukuku kavramini yazdigi Yasa Koyucu Tanri nin Yasalarinin Incelenmesi adli kitabiyla gelistirmistir Hukukun ozunun yukumluluklerden dogdugunu savunmakla birlikte hukuku dort kategoriye ayirir bunlar Ezeli Hukuk Diger kavramlarin anasi olarak kabul edilir hukuk kavramlarinin bu kavramdan turedigine inanilan dunyada bulunan tum varliklari kapsamina alan ilahi takdirdir Ilahi Hukuk Tanri tarafindan belirlenen genel ilkeleri iceren kavramdir Ilahi hukukun kaynagini dogrudan Tanri nin istekleri ve gucu belirler Dogal Hukuk Insanin tanrisal dusunceleriyle tanrisal isteklerinin saglanmasiyla olusmaktadir Insanin tam dogasiyla ozdeslesmemektedir Beseri Hukuk Adil ve kararli kurallardan olusurken gucu ve yaptirimi yasa koyucu tarafindan belirlenir Ilahi ve dogal hukukun genel ilkelerine sahiptir Bu kavramlarin her birinin ise istek edimleri oldugunu ileri surer Devletler Hukuku ile Dogal Hukuk arasinda ayrimlar yaparak ahlak ve siyasal birlige dayali egemen devletlerin varliginin gerekli oldugunu savunmustur Katolik Inancin Savunmasi adli kitabiyla sure gelen bir inanis olan Tanri nin yeryuzundeki temsilcilerinin kral olarak gorulmesi inancini yikmistir Suarez skolastik felsefenin son buyuk temsilcisi olarak kabul edilmistir ve olumuyle birlikte felsefi canlilikta sona ermistir Neo modern Bu modern cagdaki reformlara ve yeniliklere tepkilerini koyan dusunurlerdir Bu filozoflar bazilar Immanuel Kant ve Edmund Burke dir Bu filozoflar akil yurutmeyle ve deneysel yollarla toplumun reforme edilmeyecegine inanan filozoflardandir Post modern Bu donemin etkilerini ilk olarak edebi eserlerde ve sanat eserlerinde rastalanmistir Daha sonra felsefeyi ve sosyolojiyi etkilemistir Post modern dusuncenin oncu filozoflari ise Freud ve Friedrich Nietzsche dir Ona gore dunya biricik bir kaos ortamidir ve duzenler insanlarin yansimalaridir Insanin yapmasi gereken dunyanin bu tarihselligini kabul edip kendi ahlakini olusturmalidir Freud ise insanin bilincaltindaki durtulerle hareket ettigini savunmaktadir Bu yuzden modern medeniyetin insanin istekleriyle surekli catistigini ifade eder ve bu catisma ileride kapitalist sistemi de bitirecektir bundan bahseder fakat Freud bunun icin bir cozum yolu da sunmamistir Ayrica bakinizDevletKaynakca Filozofun Yolu 24 Haziran 2020 tarihinde kaynagindan arsivlendi Erisim tarihi 19 Haziran 2020 Ankara Universitesi Acik Ders Malzemeleri 22 Haziran 2020 tarihinde kaynagindan arsivlendi Erisim tarihi 18 Haziran 2020 Jimithekewl 28 Eylul 2014 tarihinde kaynagindan arsivlendi Erisim tarihi 19 Haziran 2020 ERGUL Ergin 18 Mayis 2020 Farabi 24 Haziran 2020 tarihinde kaynagindan Erisim tarihi 22 Haziran 2020 PDF Istanbul Universitesi 25 Haziran 2020 tarihinde kaynagindan PDF arsivlendi Erisim tarihi 19 Haziran 2020 PDF Gazi Universitesi 29 Mart 2017 tarihinde kaynagindan PDF arsivlendi Erisim tarihi 21 Haziran 2020 BULUT Nihat DINCKOL Bihterin AKAD Mehmet PDF 15 Basim bas Der Yayinlari ss 99 105 21 Haziran 2020 tarihinde kaynagindan PDF arsivlendi Erisim tarihi 22 Haziran 2020 PDF TUBA Acik Ders Malzemeleri Portali 20 Haziran 2020 tarihinde kaynagindan PDF arsivlendi Erisim tarihi 18 Haziran 2020 Sahin Adil Aralik 2017 PDF Sosyal Bilimler Dergisi 29 Agustos 2019 tarihinde kaynagindan PDF arsivlendi Erisim tarihi 22 Haziran 2020 BULUT Nihat DINCKOL Bihterin AKAD Mehmet PDF 15 Basim bas Der Yayinlari ss 105 112 21 Haziran 2020 tarihinde kaynagindan PDF arsivlendi Erisim tarihi 22 Haziran 2020