19. yüzyıl felsefesinde yer bulmuş ressentiment konsepti Fransızca () anlamıyla içerleme ve düşmanlığın bir tür formudur. Ressentiment konsepti, Friedrich Nietzsche'nin felsefesinde önemli bir yere sahip bir konsept olup, Nietzsche'den önce de bazı filozoflar tarafından kullanılmıştır. Nietzsche, kavramı modernitenin ve nihilizmin eleştirisi açısından kullanmıştır. Ressentiment psikolojisi, bireylerin kendi eksikliklerini ve başarısızlıklarını dış dünyadaki diğer kişilere yansıtma eğilimidir. Nietzsche'ye göre bu duygu, özellikle Hristiyan ahlakı ve dünya görüşünde hayati bir rol oynar; çünkü Hristiyanlık, güçsüzlerin güçlüleri moral açıdan yargılayıp mahkûm etmesine olanak tanır.
Max Scheler, ressentiment kavramı üzerine en kapsamlı eseri kaleme almasıyla bilinmektedir. Ressentiment kavramını "Muhtemelen Almancadaki “Groll” [hınç, kin, garez] sözcüğü bu terimin asıl anlamını en iyi yansıtan sözcüktür", “ressentiment, zihnin kendi kendini zehirlemesidir” sözleriyle ifade etmektedir. Aynı şekilde İngilizce “resentment” sözcüğü de aynı anlama sahiptir.
Perspektifler
Weber'de
Max Weber, Ressentiment kavramını sosyolojik açıdan incelemiştir. Ona göre bu duygu, dezavantajlı ve dışlanmış grupların dünya görüşünü şekillendirmede önemli bir mahiyete sahiptir. Ressentiment, dışlanmış grupların imtiyazlı olanlara karşı kin dolu karşıtlığı olarak tezahür etmektedir. Fakat çileci bir yaşam anlayışının ressentiment'e yol açacağına dair bir kaide yoktur. Örneğin Hinduizm ve Budizm "suçluluk" kavramı bağlamında çileci bir felsefe benimsemesine karşın ressentiment içinde bulunmaz fakat bu durum Yahudilikte tamamen farklı bir yere sahiptir.Mezmurlar kitabında, dünyevi ve güçlü olana karşı meşru bir intikam arayışı görülür. Dışlanmış olanın "teodise" anlayışı, yine dışlanmış olanın kurtuluşu üzerine kuruludur. Fakat Weber bu durumu yani ressentiment'ı Nietzsche'nin aksine, İsa'nın büyük ölçüde bu dünyaya ait problemleri ele almayıp öteki dünyaya dair bir kurtuluşa odaklanması sebebiyle Hristiyanlıkla değil Yahudilikle ilişkilendirir. Hristiyanlığa benzer olarak Budizm'in ressentiment psikolojisine karşı mükemmel bir karşıtlık sergilediğini ifade eder.İslam hakkında fazla fikir belirtmemiş olsa da İslam'ın erken dönem ümmetini bir kabileler federasyonu olarak değerlendirmiştir ve dolayısıyla erken İslam'ın militarizasyon altında bir İslam devleti oluşturmasından yola çıkarak İslam'ın "milliyetçi savaşçı Arap dini" olduğunu, bu sebeple asla bir "kurtuluş dini" olmadığını ifade etmiştir. Özetle, Weber'e göre İslam, imtiyazlı bir savaşçı sınıfın dini olarak gelişmesi ve evrilmesi sebebiyle dışlanmış dinlerin bin yıllık umutlarına bir çare olmaktan da bir o kadar uzaklaşmıştır.
Scheler'da
Scheler, konsepti Nietzsche'nin kullandığı anlamıyla sosyolojiye uygulamıştır. Ona göre, intikama duyulan açlık ressentiment’ın en önemli kaynağıdır. Fakat ressentiment psikolojisinde, normalde olan intikam algısı farklılık göstermektedir.Ressentiment söz konusu olduğunda, intikamdan anlaşılması gereken, bir kişinin diğerine karşı, sadece kendisinden daha güçlü veya iyi durumda olduğunu düşünmesinden ötürü duyduğu nefret ve çaresizlik duygularından doğan öç alma arzusu, yani intikamcılıktır. Bu kişi, intikamcı duygularını güçsüzlük psikolojisi sebebiyle dışavurmaz. Aksine bu duyguları içinde büyüterek hiçbir zaman erişemeyeceği bir intikamcılık arzular. Sürü insanı daima trajik insan karşısında varoluşundan kaynaklanan bir acizlik hissedecek ve bu nedenle ona karşı daima kıskançlıkla dolmuş bir intikamcılık besleyecektir. Bu güç yoksunluğundan beslenen kıskanç insan kıskançlığını çalışarak, şiddet kullanarak elde etme arayışında olsa da ressentiment’ın etkisi altına girmeyecektir. Ressentiment ancak bu duygular özellikle güçlüyse ama yine de baş edilemeyeceği duygusuyla – ya fiziksel ya da zihinsel zayıflık ya da korku yüzünden – bastırılmak zorundaysa ortaya çıkabilir.
Ressentiment’ın ikinci temel öğesi haset olarak ele alınabilir. Scheler hasedin günlük dildeki kullanımında içerdiği anlamın, kişinin bir başkasında imrendiği bir şeyi görmesi durumunda hissedeceği iktidarsızlık hissinden (çekememezlik) doğduğunu vurgular.
Ressentiment’in oluşumunda etkisi olan bir diğer kaynak da kin veya garezdir. Kin “kendisine yapılan bir şeyi hazmedememekten doğan devamlı ve gizli düşmanlık, garez” anlamına gelir. Örneğin bir patron emri altında çalışan işçiyi bilerek küçük düşürürse ve işçi de bunun ardından patrona karşı içten içe düşmanlık beslemeye başlarsa bu kine dönüşecektir. Fakat ressentiment bağlamında vurgulanan durum farklıdır. Trajik insan sürü insanının yaşamına veya varoluşuna olumsuz bir etkide bulunmamasına rağmen, sürü insanı tarafından hazmedilemez ve bundan ötürü kendisine karşı kitlesel bir düşmanlık beslenir.
Nietzsche ve Deleuze'da
Nietzsche'nin felsefesinde ressentiment "groll" veya "resentment" sözcüklerin münferit ifade ettiği anlamların hepsinden daha karmaşık ve yoğun bir psikolojik durum için kullanılmaktadır.
Ona göre sıradan haset, kıskanılan tavuk bir yumurta yumurtladığında gıdaklamaya başlar: böylelikle rahatlar ve yumuşar. Ancak daha koyu bir haset de vardır: böyle durumlarda ölümcül bir sessizliğe bürünür, şimdi her bir ağza mühür vurulmasını dilemektedir ve bunun gerçekleşmediğini gördükçe daha da öfkelenir. suskun haset, suskunlukta büyür.
Nietzsche'ye göre sürü insanının trajik insandan hoşlanmamasının nedeni ikisi arasındaki bariz bir eşitsizlikten doğar. Trajik insanın değerler ortaya koyan, yaratıcı olma kapasitesini barındıran varoluş tarzı, sürü insanının bakış açısına göre kendisine karşı doğrudan yapılmış bir saldırıdır. Sürü insanının, Üstinsanın kendisinden açık bir biçimde üstün olduğunu, güçlü olduğunu bilir ve bunun yanı sıra kendisinde bu mertebeye ulaşacak potansiyelin bulunmadığının da farkındadır, bu nedenle farklı olana tahammülü yoktur. Nietzsche bu konuyu, bencil kelimesini farklı anlamda kullanarak "insanın daima diğerlerini gözardı ederek kendi çıkarını düşünmesi olarak anlaşılan olumsuz boyutunun ötesinde, aynı zamanda her yaratıcı insanda da belli ölçüde bulunması gereken bir karakter özelliği" olarak tanımlamıştır. Trajik insanı "Yaratıcı insan egoisttir: o insan olmaktan gurur duyar, olduğu gibi olmakla övünür. Bu gibi insanlar, kendileri gibi olmayanların, onları dinlemelerini, onlara hizmet etmelerini tabii görürler; kendi gibilerini sevmeleri ise, kendi kendilerini sevmelerinin bir yansımasıdır: başkalarında kendilerini severler: bu onların egoismidir." sözleriyle belirterek, kendisine verdiği önemde yatan gücünü vurgulamıştır. Dolayısıyla mutlak özgecilik, insanın kendisini ortaya koymasına yani sahip olduğu potansiyeli saf haliyle kullanabilmesine olanak vermez. Sürü insanının bencilliği bırakıp, çıkarsız olana yönelirmiş gibi görünmesinin sebebi, içinde bulunduğu güçsüzlük durumunun üstünü kapatma kaygısıdır ve bu da décadent bir tavırdır. Bu davranışının temelinde, üstinsanı sadece varlığıyla dahi kendisine karşı bir tehdit olarak algılaması yatar. Ressentiment tarafından ele geçirilmeye başlanan sürü insanı, sonucunda kendisiyle beraber bütün bir dünyayı ve dünyevi yaşamı değersizleşmeye mahkûm eder. Üstinsana duyduğu kinden ötürü, ortaya koyduğu décadent ahlak değerleriyle, Üstinsanın gücünü aldığı bütün bir varoluş alanını, kendisini de asketizme teslim etmeyi göze alarak kör bir intikam güdüsüyle kurban eder. Çünkü ressentiment insanının temel motivasyonu hiçbir zaman kendisini ortaya koymak (yani bencilce hareket etmek), kendisinden olumlu bir şey çıkarmak değil, yaratıcı insanı yani güçlüyü itibarsızlaştırarak kendi güçsüzlüğünü örtbas etmektir: "Nietzsche’ye göre, modern toplumda yetişmiş olan bireylere sistematik olarak güzelliği, zarafeti, cesareti, gücü ve yeteneği kendilerine olan inançları açısından birer tehdit olarak görmeleri öğretilmiştir. Onlar eğer diğerleri kadar güzel, zarif, cesur, güçlü veya yetenekli olmazlarsa, önemlerini kaybedeceklerinden korkarlar. Diğerlerinin talihini içten ve soylu bir şekilde kucaklayarak –böylece kendi güzelliklerini, zarafetlerini, cesaretlerini ve güçlerini ortaya koyarak- bu aşağılık duygularının üstesinden gelmek yerine, onları aşağı çekmeye çalışırlar. Ressentiment zayıf olanın kendisine zararlıdır çünkü o en nihayetinde güçten düşürücü bir psikolojik durumdur: bireyleri, psikolojik enerjilerini öfke, düşmanlık ve hiddete kanalize etmek suretiyle daha da güçsüz kılar".
Hristiyanlık ve Ressentiment İlişkisi
Nietzsche’ye göre “Ahlakta kölelerin başkaldırısı ressentiment’in kendisi yaratıcı olduğunda ve değerler doğurduğunda başlar” Buna göre sürü insanının değerlerinin kaynağı, ondaki ressentiment psikolojisinin olabilecek en yoğun hale gelmesidir. Dolayısıyla köle ve efendi arasında orantılı bir ilişki vardır. Efendi insan ne kadar özgür ve güçlüyse, ressentiment o denli büyük bir güçle açığa çıkar. Bu durum, Hristiyanlık inancının değerler meselesinin odak noktasında bulunur. Scheler'in ifade ettiğine göre "Nietzsche Hristiyanlığı başından beri, aslen bir “din” değil, yalnızca dinsel “haklılığa” sığınmış bir “ahlak” olarak yorumlar ve Hristiyan değerleri o değerlerin bilinçli olarak reddettiği bir ölçüye vurur: Hayatın azami niceliği ölçüsü. Doğal olarak vardığı sonuç da, hayatı aşan ve hayata göre belirlenmeyen bir varlık ve değer düzeyi iddiasının bir çürüme ahlakı olması gerektiğidir".Nietzscheci evetlemeye karşın alternatif bir öteki dünya fikri, bu dünyada yaşayan insan için décadence’in ve çürümenin en büyük nedenidir. Hıristiyanlığın ve bütün semavi dinlerin yaptığı şey “yapmacık olarak kurulmuş “hakiki, değerli” bir dünyanın karşısına, bozulmuş dünyanın konulmasıdır”. Hiçbir somut temele dayanmadan tasarlanan bir “hakiki” dünya fikri, güçsüz insanı kontrol altına alma yolunda kusursuz bir araçtır. Çünkü bu kavram bilinmezliği içerir ve zayıf yani sürü insanının, tipik karakteristiklerinden birisi de bilinemez olana karşı duyulan korkudur. Sürü insanı bu dünyadaki bilinebilecek şeylere bile temkinli yaklaşıp bilgiden kaçarken, nesnel koşullar altında aklıyla kavrayabilmesi bakımından asla bilme imkânı olmayan fakat mutlaklığına ve varlığına kendisini kesin olarak inandırdığı başka bir dünya düşüncesine dört elle sarılır. Çünkü böyle yaparak işin kolayına kaçmanın ve kendince, trajik insana karşı bir koz sahibi olmanın yolunu bulmuş olur. Zira Trajik insan'ın yaptığı gibi yaşamı kucaklamak salt fizyolojik hazlara veya fizyolojik acılara kucak açmayı değil, aynı zamanda bilginin peşinden koşmayı, bilmeyi arzulamayı da içerir. Sürü insanının sahip olamadığı bu özellikler onun, olana karşı ressentiment duygusuyla yanıp tutuşmasına neden olur. Bundan ötürü Hristiyanlığın hakiki dünyası veya benzer mitleri, bilinemez olaması sebebiyle sürü insanı için inanması kolay ve avantajlı şeylerdir. Bilinemez olması bir avantaj sağlayarak, dinsel söylemin inananlar tarafından doğası gereği mutlak olduğunu düşünerek meşrulaştırması sonucunda inanan kimselerin trajik insanlar gibi sorgulayan kişilere mutlak hakikati tuttukları ve bildikleri iddiasıyla saldırmalarına şans tanır. "Nietzsche’ye göre modern hastalığın çekirdeğinde Hıristiyanlık vardır. Çünkü Hristiyanlık, öte dünyanın lehine bu dünyanın sistematik bir değersizleştirilmesi vasıtasıyla yanlış bir tinselliğe götürmüştür. En önemlisi Hristiyanlık, kendisininkiler de dâhil, tüm moral değerleri yıkıp yok eden değerleri cisimleştirir". Nietzsche her ne kadar Hıristiyanlığa karşı dursa da, bunu gözleri kapalı bir biçimde, sorgulamaksızın yapmaz. Örneğin “öldürmeyeceksin” emri iyi bir değeri ifade eder. Lâkin Hristiyanlık özellikle Kilise anlayışıyla tam da içerdiği buyruklardan bir tanesini bizzat ihlal eder. Engizisyon zindanlarında çürütülen insanlar veya düşünceleri yüzünden mahkûm edilen bilim insanları bu tavrın tipik örnekleridir. Dolayısıyla bu yıkıcı eğilim ressentiment ile bağıntılıdır.
"Hınç: Bu senin hatan, bu senin hatan… Yansıtıcı suçlama ve yakınma. Eğer zayıf ve mutsuzsam, bu senin hatan. Tepkisel yaşam etkin kuvvetlerden kaçar, tepki “etkilenmeyi” bırakır. Tepki içten duyulan bir şeye, etkin olan her şeyin aleyhine işleyen “hınç”a dönüşür. Eylem “utandırılır”: Yaşamın kendisi suçlanır, gücünden, yapabileceği şeyden koparılır. Kuzu şöyle der: Kartalın yapabileceklerinin hepsini ben de yapabilirim, ama kendimi bundan alıkoyuyorum, kartal benim gibi yapsın".
Deleuze’ün ifade ettiği bu ruh hali tipik bir ressentiment psikolojisi olmasının yanında, tipik bir Hristiyan tavrını da betimlemektedir. Hristiyanlığın, insanı a priori günahkâr bir varlık ilan etmesinden bile yaşamsal itkileri bastırma gayesi taşıdığını görmek mümkündür. Bu kısıtlama, dünyanın değersizleştirilmesiyle aynı paralelde gider. Çünkü sözde hakikatin karşısında dünyanın değersizleştirilmesi, ona tabi olan her şeyin de değerini yitirmesini ifade eder. İnsanoğlu bu dünyada yaşayan, mevcudiyetini sürdüren bir varlık olarak bu varoluş düzlemine tabidir, dolayısıyla Hristiyan bakış açısına göre aşağı seviyededir. Fakat asıl tehlikeli olan, "kuzuların", yani Hıristiyan sürüsünün, kartallara, yani trajik insana karşı duyduğu ressentiment duygusunun en sonunda yıkıcı noktaya ulaşıp bir veba salgını edasıyla bütün değerleri yıkmaya uzanmasıdır. Tehlikenin kaynağı, sürüde bulunan ve “ben onların yaptığını yapabilirim ama yapmıyorum” tavrıdır. Gerçekte, yaratıcı insanın seviyesine asla ulaşamayacağını bildikleri halde, kendini aldatmacayla ressentiment’in saf haliyle tezahür etmesidir. Bu bağlamda Hristiyanlık büyük kitlelere ulaşmaya muvaffak olmuştur. Çünkü Hristiyanlık tam da bu tipte bir manipülasyon için ideal altyapıya sahip bir dindir: Mutlak bir hakiki dünya, Tanrıyla doğrudan ilişkisi olan bir kurtarıcı ve bütün bunların uyumlu bir şekilde üzerine oturtulabileceği bir varlık şeması. Çok sayıda insana yayılmayı başarmış olan Hristiyanlığın, yaşam karşıtı nitelikleri de ressentimenti büyük bir özenle destekler. Çünkü sürü insanı gücünü sayısından alır. Sürünün, trajik insanla mukayese edilemeyecek derecede sayıca fazla olması, iki insan tipi arasındaki farkı belki ancak dengelemeye yeterken, nihayetinde yine onun avantajınadır.
"Çok uzun süre hak verildi onlara, bu küçük insanlara; böylece güç de verildi sonunda onlara – şimdi öğretiyorlar ki: ‘Küçük insanlar neye iyi derlerse, odur iyi sadece [...] Ve onların arasından çıkan o vaizin, o tuhaf ermişin, o küçük insanların savunucusunun, ‘Ben – hakikatim,’ diyerek kendi kendine tanıklık edenin söylediklerine ‘hakikat’ deniyor günümüzde".
Zerdüşt’ün bu sözleri Avrupa’da hüküm süren Hristiyanlık etkisine işaret eder. Küçük insanlar, yani Hristiyan toplumunun oluşturduğu sürü, yüzyıllar boyunca Avrupa’da Kilise’nin otoritesi tarafından kontrol altında tutulmuş, fakat öte yandan mensup olduğu dinin kendisine sağladığı inanç dokunulmazlığını, sayısının da fazla olması nedeniyle avantaja çevirmiş, Hristiyan toplumunun İyi’si tek iyi olarak kabul edilmek zorunda kalınmıştır. Bu durum ressentiment’in değerler doğurmasının mükemmel bir örneğidir. İsa’nın vazettiği hakikat, bu dünyadaki olanaklar dâhilinde hiçbir şekilde sorgulanmaya ihtiyaç duyulmaksızın mutlak hakikat olarak kabul edilir ve hayatın mutlak amacı, kendisine göre endekslendiği değer olarak kabul edilir. Oysa Nietzsche’ye göre hayat, "gerçek tek değer"di. Hristiyanlık ise Nietzsche’nin en önemli değer olarak ortaya koyduğu hayatı aşağı çekip, yozlaştırması bakımından, onun mutlak olarak karşı durduğu bir din olmuştur. Hristiyan ahlakının bu anlamdaki tavrı Ecce Homo’da apaçık bir şekilde ifade edilmiştir:
"Yaşamın en başta gelen içgüdülerini küçümsemeyi öğretmeleri; bedeni haklamak için bir “ruh” bir “tin” uydurmaları; yaşamın temel koşulunu, cinselliği ayıp bir şey olarak duymayı öğretmeleri; serpilip gelişmek için en derinden zorunlu olan şeyi, o katı bencilliği -sözcüğün kendisi bile kara çalıcı- kötülük ilkesi saymaları; tersine, çöküşün, içgüdü çelişmesinin örnek belirtilerinde, “çıkar gözetmezlik”te, denge yitiminde, “kişiliksizleşme”de, “yakınını sevmek”te (-yakınına düşkünlükte) daha yüksek değerleri –ne daha yükseği!– gerçek değerleri görmeleri!..."
Assisili Francesco’nun özellikle Allah’ın Garibi eserinde ifade ettiği, yoksulluğu yücelten ve dünyevi yaşamı aşağılayan Hristiyan pratiği bu ifadeye mükemmel bir örnektir. Dini perhizler, bedensel isteklerin bastırılması gibi eylemler dinsel pratiğin karakterini ortaya koyar. Fakat Nietzsche de insanın doyumsuz hazlara yönelmesine karşı çıkar. Ona göre insanın kendisini salt bedensel hazlara teslim edip onların kölesi olması da sapkınlıktır. Burada ifade edilen, Hristiyanlığın bunun tam karşıtı olarak, bedensel ve doğal içgüdüleri bir hakikat öğretisini kullanarak küçümsemesi ve Nietzsche’nin ifade ettiği anlamıyla trajik insanın bencilliğini, dolayısıyla kendi varlığına ve varoluş tarzına karşı duyduğu sevgiyi karalamasıdır. Bu hastalıklı tavır kitlesel ressentiment boyutuna ulaştığında ise Avrupa toplumu en sonunda “koyu hıristiyan, “öte dünyacı”, “bitkin insan” tipinin boyunduruğu altına girmiştir. “Hıristiyanlık, temelden hastalıklı olanların rancune’unu [Fr. hınç, garez kin], sağlıklılara karşı, sağlıklılığa karşı yönlendirmiştir. Nasipli, gururlu, yürekli ne varsa, her şeyden önce de güzelliği, işitmek, görmek, ona acı veriyordu”. Sürü insanı temelden hastalıklıdır ve naturası gereği ressentiment’a tabi olduğu için, Hristiyanlık onun rancune’unun sistematik ve toplumsal bir seviyeye ulaşarak, güçlü insana karşı yönelmesini sağlamıştır. Bu ressentiment duygusundan sebebiyle, "gururlu ve yürekli olan trajik insanın yalnızca varlığı bile Hristiyana hasetten doğan bir azap vermesine yeter".
Dolayısıyla Hristiyan ressentimentı ile ilgili olarak dikkate alınması gereken en temel detaylardan birisi, onun toplumsal karakteridir. Ressentiment bireysel boyutu ve Hristiyanlıkta olduğu gibi kitlesel boyutu ile var olan bir fenomendir. Sürü insanının baki psikolojisi ressentiment ögelerinin senteziyle oluşur. Sürü insanı doğası gereği köle ruhlu, güçsüz insan olduğu için ruhunda bu duyguların filizlenmesi son derece anlaşılır bir durumdur. Diğer yanda bu derecede güçlü ve yoğun bir duygunun milyonlarca insanın oluşturduğu kolektif zihinde büyümesi ve Hristiyan toplumundaki gibi bir numune teşkil etmesi oldukça sıra dışı bir durumdur.
“Ressentiment, “kötü” olan “iyi” görününceye kadar tercih kurallarını saptırarak, bütün olarak bir “ahlak anlayışını” belirler hale geldiğinde en önemli başarısını kazanır. Eğer Avrupa tarihine bakacak olursak, ahlak anlayışları oluşumunda ressentiment’ın muazzam etkisi karşısında hayrete düşeriz”.
Nietzsche’ye göre, kötü olan, yani güçsüzlük, acizlik, acıma, atalet gibi şeyler yaşam, beden, itkiler vs. kavramların değersizleştirilmesi yoluyla, Scheler’in ifade ettiği anlamda saptırılmış ve bu tavır yüzyıllar içerisinde bir ahlak sistemine dönüşmüştür. Ayrıca sırtını medeniyet tarihinin en büyük üç kutsal dininden bir tanesine dayayan bir ahlak anlayışının karşılaşacağı itirazlar veya muhalif görüşler doğal olarak bir tehlike arz etmekten çok uzak olacaktır. Hristiyan ressentiment’ı Avrupa toplumuna o kadar yerleşmiştir ki, "tarih boyunca Avrupa’daki ahlak anlayışlarının çoğunda bu duygunun arka planda olduğunu gözlemlemek mümkündür".
Kierkegaard'da
Kierkegaard, ressentiment kavramını ele alırken bireyin kendisi ve Tanrı ile arasındaki ilişkiye odaklanır. Ona göre ressentiment, bireyin kendi eksiklikleri ve yetersizlikleri ile yüzleşememesi sonucunda ortaya çıkan bir durum olarak gözlemlenmektedir. Tezahür eden bu negatif duygular, bireyin kendisini sürekli olarak başkalarıyla kıyaslaması ve kıyaslamalarının sonucunda kendisini değersiz hissetmesi ile birlikte daha da derinleşir. Kierkegaard bu durumu, bireyin kendi varoluşsal sorumluluklarından kaçışı olarak yorumlar. Ressentiment, bireyin kendi içsel dünyasında yaşadığı bir çatışmanın dışavurumu olup, kişinin kendi varoluşsal sorumluluklarını yerine getirememesi ve Tanrı'ya olan inancındaki zayıflıklarla ilişkilidir.
Kierkegaard'ın felsefesinde etik ve dini yaşam, bireyin varoluşsal sorumluluklarını yerine getirmesi ve Tanrı ile arasındaki ilişkiyi derinleştirmesi ile doğrudan ilişkilidir; ressentiment bu süreçte önemli bir engel yaratır. Kierkegaard, bu durumu şu şekilde ifade eder: "birey, kendi eksikliklerini ve yetersizliklerini kabul edemediğinde, başkalarını suçlama eğilimine girer ve bu eğilim ressentiment duygularının içten içe büyümesine sebep olur. Bu durum, bireyin etik ve dini yaşamında bir gerilemeye yol açar. Birey, kendi varoluşsal sorumluluklarını yerine getirebilmek için bu negatif duygulardan arınmalı ve kendisiyle dürüst bir şekilde yüzleşmelidir.
Kierkegaard ve Nietzsche, ressentiment kavramını oldukça benzer şekilde incelemiştir lakin aralarında önemli farklılıklar bulunmaktadır. Her ikisi de ressentiment'ın bireyin içsel dünyasında negatif duyguların birikimi sonucu ortaya çıktığını ve bu durumun bireyin etik ve ruhsal gelişimini engellediğini ifade eder. Ancak Kierkegaard bu durumu daha ziyade bireyin Tanrı ile olan ilişkisi bakımından ele alırken Nietzsche, zayıf kimselerin güçlülere karşı duyduğu kıskançlık ve nefretin bir sonucu olarak tanımlar.
Girard'da
René Girard ressentiment kavramını, Nietzsche'nin irdelediği ahlaki ve psikolojik anlamdan farklı olarak, mimetik kavramı bağlamında ele alır. Ona göre, insan arzuları doğası gereği mukallittir ve insanlar başkalarının arzularını taklit etme eğilimi gösterirler. Bu taklidin eseri olarak insanlar aynı şeyleri arzulamaya başlarlar ve bu durum, sonucunda çatışmayı ve rekabeti meydana getirir. Ressentiment, mahut rekabetin bir sonucu olarak ortaya çıkar. Başkalarının sahip olduklarına ulaşamamanın getirdiği hayal kırıklığı ve kıskançlık duygusunun eseri olarak, bireyde derin bir hınç ve kin duygusuna neden olur. Bu durum bireyleri, başkalarını suçlamaya ve günah keçisi arayışına sürükler.
Kaynakça
- ^ Thiele LP (1990) Friedrich Nietzsche and the Politics of the Soul: A Study of Heroic Individualism. Princeton, NJ: Princeton University Press
- ^ Scheler, M. (2004) Hınç Ressentiment, çev. Abdullah Yılmaz, İstanbul: Kanat Kitap, s.3
- ^ a b Scheler, 2004:7
- ^ "Cambridge Dictionary, English: resentment". 27 Ocak 2024 tarihinde kaynağından . Erişim tarihi: 18 Mayıs 2024.
- ^ "Definition of RESENTMENT". www.merriam-webster.com (İngilizce). 14 Mayıs 2024. 25 Nisan 2024 tarihinde kaynağından . Erişim tarihi: 17 Mayıs 2024.
- ^ "Collins Dictionary, Definition of 'resentment'". 25 Mart 2023 tarihinde kaynağından . Erişim tarihi: 18 Mayıs 2024.
- ^ Weber M (1966) The Sociology of Religion. London: Methuen. s.111
- ^ Weber M (1966) The Sociology of Religion. London: Methuen. s.116
- ^ Weber M (1978) Economy and Society: An Outline of Interpretive Sociology, 2 vols. Berkeley: University of California Press. s.462
- ^ Turner BS (1996) For Weber: Essays in the Sociology of Fate.
- ^ Scheler M., Ressentiment, Marquette University press, 1994
- ^ a b Scheler, 2004:9
- ^ Scheler, 2004:13
- ^ Ayverdi, İ. (2011) Misalli Büyük Türkçe Sözlük, İstanbul: Kubbealtı Lugatı., s.681
- ^ Nietzsche, F. (2004a) İnsanca Pek İnsanca 2, çev. Mustafa Tüzel, İstanbul: İthaki Yayınları.
- ^ Nietzsche, F. (2005b) Putların Batışı Ya Da Çekiçle Nasıl Felsefe Yapılır, çev. Mustafa Tüzel, İstanbul: İthaki Yayınları. s. 86.
- ^ Kuçuradi, İ. (2009) Nietzsche ve İnsan, Ankara: Türkiye Felsefe Kurumu
- ^ Jonas, M.E., (2013) Gratitude, Ressentiment and Citizenship Education, s.11-12
- ^ Nietzsche, F. (2008c) On The Genealogy of Morality, çev. Carol Diethe, United Kingdom: Cambridge University Press. s.20
- ^ Scheler, 2004: 65
- ^ Kuçuradi, 2009: 54
- ^ MacIntyre, A. (2001) Ethik’in Kısa Tarihi, çev. Hakkı Hünler & Solmaz Zelyüt Hünler, s.253
- ^ Deleuze, G. (2010a) Nietzsche, çev. İlke Karadağ, İstanbul: Otonom Yayıncılık. s.36-37
- ^ Deleuze, G. (2010), Nietzsche
- ^ Nietzsche, F. (2008a) Böyle Söyledi Zerdüşt, çev. Mustafa Tüzel, s.302
- ^ Delacampagne, C. (2010) 20. Yüzyıl Felsefe Tarihi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. s.177
- ^ Nietzsche, F. (2003) Ecce Homo, İthaki Yayınları., s.120
- ^ Kuçuradi, İ. (2009): 98
- ^ "rancune - traduction - Dictionnaire Français-Anglais WordReference.com". www.wordreference.com (Fransızca). 18 Mayıs 2024 tarihinde kaynağından . Erişim tarihi: 18 Mayıs 2024.
- ^ ""Rancune" tanımı, Fransızca Sözlük,- Türkçe Sözlük". www.fransizcasozluk.net. 18 Mayıs 2024 tarihinde kaynağından . Erişim tarihi: 18 Mayıs 2024.
- ^ Nietzsche, F. (2008b) Deccal, İthaki Yayınları. s.76
- ^ a b Scheler 2004: 41
- ^ a b Alexandra Kosorukova (December 2017). "Moral Choice as the Basis for Understanding Morality". RUDN Journal of Philosophy 19(3):323-329 (İngilizce). Erişim tarihi: 31 Mayıs 2024.
- ^ a b Conway, Daniel (23 Ağustos 2015). ""The Happiness of 'Slight Superiority'": Kierkegaard and Nietzsche on Resentment". Konturen (İngilizce). 7: 126-160. doi:10.5399/uo/konturen.7.0.3655. ISSN 1947-3796. 31 Mayıs 2024 tarihinde kaynağından . Erişim tarihi: 31 Mayıs 2024.
- ^ Schneider, Kirk J. (2015). "My Journey With Kierkegaard: From the Paradoxical Self to the Polarized Mind". Journal of Humanistic Psychology (İngilizce). 55 (4): 404-411. doi:10.1177/0022167814537889. ISSN 0022-1678. 31 Mayıs 2024 tarihinde kaynağından . Erişim tarihi: 31 Mayıs 2024.
- ^ Migotti, Mark (14 Mart 2018). "Review of Nietzsche's Psychology of Ressentiment: Revenge and Justice in On the Geneaology of Morals" (İngilizce). ISSN 1538-1617. 29 Eylül 2023 tarihinde kaynağından . Erişim tarihi: 20 Mayıs 2024.
- ^ Girard, René. Şiddet ve Kutsal, Kanat Kitap. Alpay, Necmiye tarafından çevrildi.
- Notlar
- ^ Scheler'in ifadesiyle "intikamcılık karşılık verme ya da kendini savunma yönündeki dürtülerden kesin olarak ayrılmalıdır. Eğer bir hayvan kendisine saldıranı ısırırsa, buna “intikam” denemez. Burna yenen bir yumruğa hemen karşılık vermek de öyle. İntikamcılık iki ana özelliğiyle ayrılır: Birincisi, öfke ve kızgınlık duygularıyla birlikte gelen ani tepki gelip geçicidir ya da en azından hemen kontrol altına alınıp dizginlenir ve sonunda karşılık iyi bir fırsat bulmak üzere ertelenir (“sen görürsün gününü”). Bu engellemenin nedeni, anında gösterilecek bir tepkinin yenilgiyle sonuçlanacağı düşüncesi ve bunun verdiği “acizlik” ve “iktidarsızlık” hissidir. Dolayısıyla, bir iktidarsızlık deneyimi üzerine temellenmiş olması açısından, intikamın alınması bile her zaman aslen bir açıdan “zayıf” olana ilişkin bir meseledir". (Scheler, 2004: 7-8)
- ^ "En iktidarsız haset aynı zamanda en kötüsüdür. Bu yüzden, başkasının bizatihi doğasına yönelik olan varoluşsal haset, ressentiment’ın en güçlü kaynağıdır. Haset durmaksızın fısıldar gibidir: “her şeyi bağışlayabilirim ama seni –seni sen yapan şeyi- sende olanın bende olmamasını – aslında sen olmamamı asla” (Scheler, 2004: 13-14).
- ^ Tıpkı intikamda olduğu gibi, buradaki durumda da, haset Nietzsche’nin tabiriyle gıdaklar, yani açığa çıkar ve kendini belli eder ise bu durum zihinde biriken zehrin bir ölçüde boşaltılmasını sağlayacaktır. Daha koyu olan ve ressentiment’in ortaya çıkışında önemli bir rolü olan haset, kişinin içinde hiçbir zaman gerçekleşmeyecek bir intikam arzusu ve nefretle beslenerek sürekli büyür.
wikipedia, wiki, viki, vikipedia, oku, kitap, kütüphane, kütübhane, ara, ara bul, bul, herşey, ne arasanız burada,hikayeler, makale, kitaplar, öğren, wiki, bilgi, tarih, yukle, izle, telefon için, turk, türk, türkçe, turkce, nasıl yapılır, ne demek, nasıl, yapmak, yapılır, indir, ücretsiz, ücretsiz indir, bedava, bedava indir, mp3, video, mp4, 3gp, jpg, jpeg, gif, png, resim, müzik, şarkı, film, film, oyun, oyunlar, mobil, cep telefonu, telefon, android, ios, apple, samsung, iphone, xiomi, xiaomi, redmi, honor, oppo, nokia, sonya, mi, pc, web, computer, bilgisayar
19 yuzyil felsefesinde yer bulmus ressentiment konsepti Fransizca r e ˌ s ɒ t i ˈ m ɒ anlamiyla icerleme ve dusmanligin bir tur formudur Ressentiment konsepti Friedrich Nietzsche nin felsefesinde onemli bir yere sahip bir konsept olup Nietzsche den once de bazi filozoflar tarafindan kullanilmistir Nietzsche kavrami modernitenin ve nihilizmin elestirisi acisindan kullanmistir Ressentiment psikolojisi bireylerin kendi eksikliklerini ve basarisizliklarini dis dunyadaki diger kisilere yansitma egilimidir Nietzsche ye gore bu duygu ozellikle Hristiyan ahlaki ve dunya gorusunde hayati bir rol oynar cunku Hristiyanlik gucsuzlerin gucluleri moral acidan yargilayip mahkum etmesine olanak tanir Max Scheler ressentiment kavrami uzerine en kapsamli eseri kaleme almasiyla bilinmektedir Ressentiment kavramini Muhtemelen Almancadaki Groll hinc kin garez sozcugu bu terimin asil anlamini en iyi yansitan sozcuktur ressentiment zihnin kendi kendini zehirlemesidir sozleriyle ifade etmektedir Ayni sekilde Ingilizce resentment sozcugu de ayni anlama sahiptir PerspektiflerWeber de Donemine buyuk ses getirmis filozof ve sosyolog Max Weber 1918 Max Weber Ressentiment kavramini sosyolojik acidan incelemistir Ona gore bu duygu dezavantajli ve dislanmis gruplarin dunya gorusunu sekillendirmede onemli bir mahiyete sahiptir Ressentiment dislanmis gruplarin imtiyazli olanlara karsi kin dolu karsitligi olarak tezahur etmektedir Fakat cileci bir yasam anlayisinin ressentiment e yol acacagina dair bir kaide yoktur Ornegin Hinduizm ve Budizm sucluluk kavrami baglaminda cileci bir felsefe benimsemesine karsin ressentiment icinde bulunmaz fakat bu durum Yahudilikte tamamen farkli bir yere sahiptir Mezmurlar kitabinda dunyevi ve guclu olana karsi mesru bir intikam arayisi gorulur Dislanmis olanin teodise anlayisi yine dislanmis olanin kurtulusu uzerine kuruludur Fakat Weber bu durumu yani ressentiment i Nietzsche nin aksine Isa nin buyuk olcude bu dunyaya ait problemleri ele almayip oteki dunyaya dair bir kurtulusa odaklanmasi sebebiyle Hristiyanlikla degil Yahudilikle iliskilendirir Hristiyanliga benzer olarak Budizm in ressentiment psikolojisine karsi mukemmel bir karsitlik sergiledigini ifade eder Islam hakkinda fazla fikir belirtmemis olsa da Islam in erken donem ummetini bir kabileler federasyonu olarak degerlendirmistir ve dolayisiyla erken Islam in militarizasyon altinda bir Islam devleti olusturmasindan yola cikarak Islam in milliyetci savasci Arap dini oldugunu bu sebeple asla bir kurtulus dini olmadigini ifade etmistir Ozetle Weber e gore Islam imtiyazli bir savasci sinifin dini olarak gelismesi ve evrilmesi sebebiyle dislanmis dinlerin bin yillik umutlarina bir care olmaktan da bir o kadar uzaklasmistir Scheler da Fenomenoloji uzerine yaptigi calismalarla taninan Alman filozof Max Scheler in fotografi Ressentiment kavrami uzerine en kapsamli eseri kaleme almistir Scheler konsepti Nietzsche nin kullandigi anlamiyla sosyolojiye uygulamistir Ona gore intikama duyulan aclik ressentiment in en onemli kaynagidir Fakat ressentiment psikolojisinde normalde olan intikam algisi farklilik gostermektedir Ressentiment soz konusu oldugunda intikamdan anlasilmasi gereken bir kisinin digerine karsi sadece kendisinden daha guclu veya iyi durumda oldugunu dusunmesinden oturu duydugu nefret ve caresizlik duygularindan dogan oc alma arzusu yani intikamciliktir Bu kisi intikamci duygularini gucsuzluk psikolojisi sebebiyle disavurmaz Aksine bu duygulari icinde buyuterek hicbir zaman erisemeyecegi bir intikamcilik arzular Suru insani daima trajik insan karsisinda varolusundan kaynaklanan bir acizlik hissedecek ve bu nedenle ona karsi daima kiskanclikla dolmus bir intikamcilik besleyecektir Bu guc yoksunlugundan beslenen kiskanc insan kiskancligini calisarak siddet kullanarak elde etme arayisinda olsa da ressentiment in etkisi altina girmeyecektir Ressentiment ancak bu duygular ozellikle gucluyse ama yine de bas edilemeyecegi duygusuyla ya fiziksel ya da zihinsel zayiflik ya da korku yuzunden bastirilmak zorundaysa ortaya cikabilir Ressentiment in ikinci temel ogesi haset olarak ele alinabilir Scheler hasedin gunluk dildeki kullaniminda icerdigi anlamin kisinin bir baskasinda imrendigi bir seyi gormesi durumunda hissedecegi iktidarsizlik hissinden cekememezlik dogdugunu vurgular Ressentiment in olusumunda etkisi olan bir diger kaynak da kin veya garezdir Kin kendisine yapilan bir seyi hazmedememekten dogan devamli ve gizli dusmanlik garez anlamina gelir Ornegin bir patron emri altinda calisan isciyi bilerek kucuk dusururse ve isci de bunun ardindan patrona karsi icten ice dusmanlik beslemeye baslarsa bu kine donusecektir Fakat ressentiment baglaminda vurgulanan durum farklidir Trajik insan suru insaninin yasamina veya varolusuna olumsuz bir etkide bulunmamasina ragmen suru insani tarafindan hazmedilemez ve bundan oturu kendisine karsi kitlesel bir dusmanlik beslenir Nietzsche ve Deleuze da 19 yuzyil felsefesine buyuk bir etki birakmis Alman filozof Friedrich Nietzsche nin resmi Edvard Munch Nietzsche nin felsefesinde ressentiment groll veya resentment sozcuklerin munferit ifade ettigi anlamlarin hepsinden daha karmasik ve yogun bir psikolojik durum icin kullanilmaktadir Ona gore siradan haset kiskanilan tavuk bir yumurta yumurtladiginda gidaklamaya baslar boylelikle rahatlar ve yumusar Ancak daha koyu bir haset de vardir boyle durumlarda olumcul bir sessizlige burunur simdi her bir agza muhur vurulmasini dilemektedir ve bunun gerceklesmedigini gordukce daha da ofkelenir suskun haset suskunlukta buyur Nietzsche ye gore suru insaninin trajik insandan hoslanmamasinin nedeni ikisi arasindaki bariz bir esitsizlikten dogar Trajik insanin degerler ortaya koyan yaratici olma kapasitesini barindiran varolus tarzi suru insaninin bakis acisina gore kendisine karsi dogrudan yapilmis bir saldiridir Suru insaninin Ustinsanin kendisinden acik bir bicimde ustun oldugunu guclu oldugunu bilir ve bunun yani sira kendisinde bu mertebeye ulasacak potansiyelin bulunmadiginin da farkindadir bu nedenle farkli olana tahammulu yoktur Nietzsche bu konuyu bencil kelimesini farkli anlamda kullanarak insanin daima digerlerini gozardi ederek kendi cikarini dusunmesi olarak anlasilan olumsuz boyutunun otesinde ayni zamanda her yaratici insanda da belli olcude bulunmasi gereken bir karakter ozelligi olarak tanimlamistir Trajik insani Yaratici insan egoisttir o insan olmaktan gurur duyar oldugu gibi olmakla ovunur Bu gibi insanlar kendileri gibi olmayanlarin onlari dinlemelerini onlara hizmet etmelerini tabii gorurler kendi gibilerini sevmeleri ise kendi kendilerini sevmelerinin bir yansimasidir baskalarinda kendilerini severler bu onlarin egoismidir sozleriyle belirterek kendisine verdigi onemde yatan gucunu vurgulamistir Dolayisiyla mutlak ozgecilik insanin kendisini ortaya koymasina yani sahip oldugu potansiyeli saf haliyle kullanabilmesine olanak vermez Suru insaninin bencilligi birakip cikarsiz olana yonelirmis gibi gorunmesinin sebebi icinde bulundugu gucsuzluk durumunun ustunu kapatma kaygisidir ve bu da decadent bir tavirdir Bu davranisinin temelinde ustinsani sadece varligiyla dahi kendisine karsi bir tehdit olarak algilamasi yatar Ressentiment tarafindan ele gecirilmeye baslanan suru insani sonucunda kendisiyle beraber butun bir dunyayi ve dunyevi yasami degersizlesmeye mahkum eder Ustinsana duydugu kinden oturu ortaya koydugu decadent ahlak degerleriyle Ustinsanin gucunu aldigi butun bir varolus alanini kendisini de asketizme teslim etmeyi goze alarak kor bir intikam gudusuyle kurban eder Cunku ressentiment insaninin temel motivasyonu hicbir zaman kendisini ortaya koymak yani bencilce hareket etmek kendisinden olumlu bir sey cikarmak degil yaratici insani yani gucluyu itibarsizlastirarak kendi gucsuzlugunu ortbas etmektir Nietzsche ye gore modern toplumda yetismis olan bireylere sistematik olarak guzelligi zarafeti cesareti gucu ve yetenegi kendilerine olan inanclari acisindan birer tehdit olarak gormeleri ogretilmistir Onlar eger digerleri kadar guzel zarif cesur guclu veya yetenekli olmazlarsa onemlerini kaybedeceklerinden korkarlar Digerlerinin talihini icten ve soylu bir sekilde kucaklayarak boylece kendi guzelliklerini zarafetlerini cesaretlerini ve guclerini ortaya koyarak bu asagilik duygularinin ustesinden gelmek yerine onlari asagi cekmeye calisirlar Ressentiment zayif olanin kendisine zararlidir cunku o en nihayetinde gucten dusurucu bir psikolojik durumdur bireyleri psikolojik enerjilerini ofke dusmanlik ve hiddete kanalize etmek suretiyle daha da gucsuz kilar Hristiyanlik ve Ressentiment Iliskisi Nietzsche ye gore Ahlakta kolelerin baskaldirisi ressentiment in kendisi yaratici oldugunda ve degerler dogurdugunda baslar Buna gore suru insaninin degerlerinin kaynagi ondaki ressentiment psikolojisinin olabilecek en yogun hale gelmesidir Dolayisiyla kole ve efendi arasinda orantili bir iliski vardir Efendi insan ne kadar ozgur ve gucluyse ressentiment o denli buyuk bir gucle aciga cikar Bu durum Hristiyanlik inancinin degerler meselesinin odak noktasinda bulunur Scheler in ifade ettigine gore Nietzsche Hristiyanligi basindan beri aslen bir din degil yalnizca dinsel hakliliga siginmis bir ahlak olarak yorumlar ve Hristiyan degerleri o degerlerin bilincli olarak reddettigi bir olcuye vurur Hayatin azami niceligi olcusu Dogal olarak vardigi sonuc da hayati asan ve hayata gore belirlenmeyen bir varlik ve deger duzeyi iddiasinin bir curume ahlaki olmasi gerektigidir Nietzscheci evetlemeye karsin alternatif bir oteki dunya fikri bu dunyada yasayan insan icin decadence in ve curumenin en buyuk nedenidir Hiristiyanligin ve butun semavi dinlerin yaptigi sey yapmacik olarak kurulmus hakiki degerli bir dunyanin karsisina bozulmus dunyanin konulmasidir Hicbir somut temele dayanmadan tasarlanan bir hakiki dunya fikri gucsuz insani kontrol altina alma yolunda kusursuz bir aractir Cunku bu kavram bilinmezligi icerir ve zayif yani suru insaninin tipik karakteristiklerinden birisi de bilinemez olana karsi duyulan korkudur Suru insani bu dunyadaki bilinebilecek seylere bile temkinli yaklasip bilgiden kacarken nesnel kosullar altinda akliyla kavrayabilmesi bakimindan asla bilme imkani olmayan fakat mutlakligina ve varligina kendisini kesin olarak inandirdigi baska bir dunya dusuncesine dort elle sarilir Cunku boyle yaparak isin kolayina kacmanin ve kendince trajik insana karsi bir koz sahibi olmanin yolunu bulmus olur Zira Trajik insan in yaptigi gibi yasami kucaklamak salt fizyolojik hazlara veya fizyolojik acilara kucak acmayi degil ayni zamanda bilginin pesinden kosmayi bilmeyi arzulamayi da icerir Suru insaninin sahip olamadigi bu ozellikler onun olana karsi ressentiment duygusuyla yanip tutusmasina neden olur Bundan oturu Hristiyanligin hakiki dunyasi veya benzer mitleri bilinemez olamasi sebebiyle suru insani icin inanmasi kolay ve avantajli seylerdir Bilinemez olmasi bir avantaj saglayarak dinsel soylemin inananlar tarafindan dogasi geregi mutlak oldugunu dusunerek mesrulastirmasi sonucunda inanan kimselerin trajik insanlar gibi sorgulayan kisilere mutlak hakikati tuttuklari ve bildikleri iddiasiyla saldirmalarina sans tanir Nietzsche ye gore modern hastaligin cekirdeginde Hiristiyanlik vardir Cunku Hristiyanlik ote dunyanin lehine bu dunyanin sistematik bir degersizlestirilmesi vasitasiyla yanlis bir tinsellige goturmustur En onemlisi Hristiyanlik kendisininkiler de dahil tum moral degerleri yikip yok eden degerleri cisimlestirir Nietzsche her ne kadar Hiristiyanliga karsi dursa da bunu gozleri kapali bir bicimde sorgulamaksizin yapmaz Ornegin oldurmeyeceksin emri iyi bir degeri ifade eder Lakin Hristiyanlik ozellikle Kilise anlayisiyla tam da icerdigi buyruklardan bir tanesini bizzat ihlal eder Engizisyon zindanlarinda curutulen insanlar veya dusunceleri yuzunden mahkum edilen bilim insanlari bu tavrin tipik ornekleridir Dolayisiyla bu yikici egilim ressentiment ile bagintilidir 20 yuzyil felsefesinde onemli bir yere sahip Fransiz filozof Deleuze nin fotografi Nietzsche de dahil olmak uzere bircok unlu filozofun monografisini kaleme almistir Hinc Bu senin hatan bu senin hatan Yansitici suclama ve yakinma Eger zayif ve mutsuzsam bu senin hatan Tepkisel yasam etkin kuvvetlerden kacar tepki etkilenmeyi birakir Tepki icten duyulan bir seye etkin olan her seyin aleyhine isleyen hinc a donusur Eylem utandirilir Yasamin kendisi suclanir gucunden yapabilecegi seyden koparilir Kuzu soyle der Kartalin yapabileceklerinin hepsini ben de yapabilirim ama kendimi bundan alikoyuyorum kartal benim gibi yapsin Deleuze un ifade ettigi bu ruh hali tipik bir ressentiment psikolojisi olmasinin yaninda tipik bir Hristiyan tavrini da betimlemektedir Hristiyanligin insani a priori gunahkar bir varlik ilan etmesinden bile yasamsal itkileri bastirma gayesi tasidigini gormek mumkundur Bu kisitlama dunyanin degersizlestirilmesiyle ayni paralelde gider Cunku sozde hakikatin karsisinda dunyanin degersizlestirilmesi ona tabi olan her seyin de degerini yitirmesini ifade eder Insanoglu bu dunyada yasayan mevcudiyetini surduren bir varlik olarak bu varolus duzlemine tabidir dolayisiyla Hristiyan bakis acisina gore asagi seviyededir Fakat asil tehlikeli olan kuzularin yani Hiristiyan surusunun kartallara yani trajik insana karsi duydugu ressentiment duygusunun en sonunda yikici noktaya ulasip bir veba salgini edasiyla butun degerleri yikmaya uzanmasidir Tehlikenin kaynagi surude bulunan ve ben onlarin yaptigini yapabilirim ama yapmiyorum tavridir Gercekte yaratici insanin seviyesine asla ulasamayacagini bildikleri halde kendini aldatmacayla ressentiment in saf haliyle tezahur etmesidir Bu baglamda Hristiyanlik buyuk kitlelere ulasmaya muvaffak olmustur Cunku Hristiyanlik tam da bu tipte bir manipulasyon icin ideal altyapiya sahip bir dindir Mutlak bir hakiki dunya Tanriyla dogrudan iliskisi olan bir kurtarici ve butun bunlarin uyumlu bir sekilde uzerine oturtulabilecegi bir varlik semasi Cok sayida insana yayilmayi basarmis olan Hristiyanligin yasam karsiti nitelikleri de ressentimenti buyuk bir ozenle destekler Cunku suru insani gucunu sayisindan alir Surunun trajik insanla mukayese edilemeyecek derecede sayica fazla olmasi iki insan tipi arasindaki farki belki ancak dengelemeye yeterken nihayetinde yine onun avantajinadir Cok uzun sure hak verildi onlara bu kucuk insanlara boylece guc de verildi sonunda onlara simdi ogretiyorlar ki Kucuk insanlar neye iyi derlerse odur iyi sadece Ve onlarin arasindan cikan o vaizin o tuhaf ermisin o kucuk insanlarin savunucusunun Ben hakikatim diyerek kendi kendine taniklik edenin soylediklerine hakikat deniyor gunumuzde Zerdust un bu sozleri Avrupa da hukum suren Hristiyanlik etkisine isaret eder Kucuk insanlar yani Hristiyan toplumunun olusturdugu suru yuzyillar boyunca Avrupa da Kilise nin otoritesi tarafindan kontrol altinda tutulmus fakat ote yandan mensup oldugu dinin kendisine sagladigi inanc dokunulmazligini sayisinin da fazla olmasi nedeniyle avantaja cevirmis Hristiyan toplumunun Iyi si tek iyi olarak kabul edilmek zorunda kalinmistir Bu durum ressentiment in degerler dogurmasinin mukemmel bir ornegidir Isa nin vazettigi hakikat bu dunyadaki olanaklar dahilinde hicbir sekilde sorgulanmaya ihtiyac duyulmaksizin mutlak hakikat olarak kabul edilir ve hayatin mutlak amaci kendisine gore endekslendigi deger olarak kabul edilir Oysa Nietzsche ye gore hayat gercek tek deger di Hristiyanlik ise Nietzsche nin en onemli deger olarak ortaya koydugu hayati asagi cekip yozlastirmasi bakimindan onun mutlak olarak karsi durdugu bir din olmustur Hristiyan ahlakinin bu anlamdaki tavri Ecce Homo da apacik bir sekilde ifade edilmistir Yasamin en basta gelen icgudulerini kucumsemeyi ogretmeleri bedeni haklamak icin bir ruh bir tin uydurmalari yasamin temel kosulunu cinselligi ayip bir sey olarak duymayi ogretmeleri serpilip gelismek icin en derinden zorunlu olan seyi o kati bencilligi sozcugun kendisi bile kara calici kotuluk ilkesi saymalari tersine cokusun icgudu celismesinin ornek belirtilerinde cikar gozetmezlik te denge yitiminde kisiliksizlesme de yakinini sevmek te yakinina duskunlukte daha yuksek degerleri ne daha yuksegi gercek degerleri gormeleri Assisili Francesco nun ozellikle Allah in Garibi eserinde ifade ettigi yoksullugu yucelten ve dunyevi yasami asagilayan Hristiyan pratigi bu ifadeye mukemmel bir ornektir Dini perhizler bedensel isteklerin bastirilmasi gibi eylemler dinsel pratigin karakterini ortaya koyar Fakat Nietzsche de insanin doyumsuz hazlara yonelmesine karsi cikar Ona gore insanin kendisini salt bedensel hazlara teslim edip onlarin kolesi olmasi da sapkinliktir Burada ifade edilen Hristiyanligin bunun tam karsiti olarak bedensel ve dogal icguduleri bir hakikat ogretisini kullanarak kucumsemesi ve Nietzsche nin ifade ettigi anlamiyla trajik insanin bencilligini dolayisiyla kendi varligina ve varolus tarzina karsi duydugu sevgiyi karalamasidir Bu hastalikli tavir kitlesel ressentiment boyutuna ulastiginda ise Avrupa toplumu en sonunda koyu hiristiyan ote dunyaci bitkin insan tipinin boyundurugu altina girmistir Hiristiyanlik temelden hastalikli olanlarin rancune unu Fr hinc garez kin sagliklilara karsi saglikliliga karsi yonlendirmistir Nasipli gururlu yurekli ne varsa her seyden once de guzelligi isitmek gormek ona aci veriyordu Suru insani temelden hastaliklidir ve naturasi geregi ressentiment a tabi oldugu icin Hristiyanlik onun rancune unun sistematik ve toplumsal bir seviyeye ulasarak guclu insana karsi yonelmesini saglamistir Bu ressentiment duygusundan sebebiyle gururlu ve yurekli olan trajik insanin yalnizca varligi bile Hristiyana hasetten dogan bir azap vermesine yeter Dolayisiyla Hristiyan ressentimenti ile ilgili olarak dikkate alinmasi gereken en temel detaylardan birisi onun toplumsal karakteridir Ressentiment bireysel boyutu ve Hristiyanlikta oldugu gibi kitlesel boyutu ile var olan bir fenomendir Suru insaninin baki psikolojisi ressentiment ogelerinin senteziyle olusur Suru insani dogasi geregi kole ruhlu gucsuz insan oldugu icin ruhunda bu duygularin filizlenmesi son derece anlasilir bir durumdur Diger yanda bu derecede guclu ve yogun bir duygunun milyonlarca insanin olusturdugu kolektif zihinde buyumesi ve Hristiyan toplumundaki gibi bir numune teskil etmesi oldukca sira disi bir durumdur Ressentiment kotu olan iyi gorununceye kadar tercih kurallarini saptirarak butun olarak bir ahlak anlayisini belirler hale geldiginde en onemli basarisini kazanir Eger Avrupa tarihine bakacak olursak ahlak anlayislari olusumunda ressentiment in muazzam etkisi karsisinda hayrete duseriz Nietzsche ye gore kotu olan yani gucsuzluk acizlik acima atalet gibi seyler yasam beden itkiler vs kavramlarin degersizlestirilmesi yoluyla Scheler in ifade ettigi anlamda saptirilmis ve bu tavir yuzyillar icerisinde bir ahlak sistemine donusmustur Ayrica sirtini medeniyet tarihinin en buyuk uc kutsal dininden bir tanesine dayayan bir ahlak anlayisinin karsilasacagi itirazlar veya muhalif gorusler dogal olarak bir tehlike arz etmekten cok uzak olacaktir Hristiyan ressentiment i Avrupa toplumuna o kadar yerlesmistir ki tarih boyunca Avrupa daki ahlak anlayislarinin cogunda bu duygunun arka planda oldugunu gozlemlemek mumkundur Kierkegaard da Kierkegaard ressentiment kavramini ele alirken bireyin kendisi ve Tanri ile arasindaki iliskiye odaklanir Ona gore ressentiment bireyin kendi eksiklikleri ve yetersizlikleri ile yuzlesememesi sonucunda ortaya cikan bir durum olarak gozlemlenmektedir Tezahur eden bu negatif duygular bireyin kendisini surekli olarak baskalariyla kiyaslamasi ve kiyaslamalarinin sonucunda kendisini degersiz hissetmesi ile birlikte daha da derinlesir Kierkegaard bu durumu bireyin kendi varolussal sorumluluklarindan kacisi olarak yorumlar Ressentiment bireyin kendi icsel dunyasinda yasadigi bir catismanin disavurumu olup kisinin kendi varolussal sorumluluklarini yerine getirememesi ve Tanri ya olan inancindaki zayifliklarla iliskilidir Kierkegaard in felsefesinde etik ve dini yasam bireyin varolussal sorumluluklarini yerine getirmesi ve Tanri ile arasindaki iliskiyi derinlestirmesi ile dogrudan iliskilidir ressentiment bu surecte onemli bir engel yaratir Kierkegaard bu durumu su sekilde ifade eder birey kendi eksikliklerini ve yetersizliklerini kabul edemediginde baskalarini suclama egilimine girer ve bu egilim ressentiment duygularinin icten ice buyumesine sebep olur Bu durum bireyin etik ve dini yasaminda bir gerilemeye yol acar Birey kendi varolussal sorumluluklarini yerine getirebilmek icin bu negatif duygulardan arinmali ve kendisiyle durust bir sekilde yuzlesmelidir Kierkegaard ve Nietzsche ressentiment kavramini oldukca benzer sekilde incelemistir lakin aralarinda onemli farkliliklar bulunmaktadir Her ikisi de ressentiment in bireyin icsel dunyasinda negatif duygularin birikimi sonucu ortaya ciktigini ve bu durumun bireyin etik ve ruhsal gelisimini engelledigini ifade eder Ancak Kierkegaard bu durumu daha ziyade bireyin Tanri ile olan iliskisi bakimindan ele alirken Nietzsche zayif kimselerin guclulere karsi duydugu kiskanclik ve nefretin bir sonucu olarak tanimlar Girard da Rene Girard ressentiment kavramini Nietzsche nin irdeledigi ahlaki ve psikolojik anlamdan farkli olarak mimetik kavrami baglaminda ele alir Ona gore insan arzulari dogasi geregi mukallittir ve insanlar baskalarinin arzularini taklit etme egilimi gosterirler Bu taklidin eseri olarak insanlar ayni seyleri arzulamaya baslarlar ve bu durum sonucunda catismayi ve rekabeti meydana getirir Ressentiment mahut rekabetin bir sonucu olarak ortaya cikar Baskalarinin sahip olduklarina ulasamamanin getirdigi hayal kirikligi ve kiskanclik duygusunun eseri olarak bireyde derin bir hinc ve kin duygusuna neden olur Bu durum bireyleri baskalarini suclamaya ve gunah kecisi arayisina surukler Kaynakca Thiele LP 1990 Friedrich Nietzsche and the Politics of the Soul A Study of Heroic Individualism Princeton NJ Princeton University Press Scheler M 2004 Hinc Ressentiment cev Abdullah Yilmaz Istanbul Kanat Kitap s 3 a b Scheler 2004 7 Cambridge Dictionary English resentment 27 Ocak 2024 tarihinde kaynagindan Erisim tarihi 18 Mayis 2024 Definition of RESENTMENT www merriam webster com Ingilizce 14 Mayis 2024 25 Nisan 2024 tarihinde kaynagindan Erisim tarihi 17 Mayis 2024 Collins Dictionary Definition of resentment 25 Mart 2023 tarihinde kaynagindan Erisim tarihi 18 Mayis 2024 Weber M 1966 The Sociology of Religion London Methuen s 111 Weber M 1966 The Sociology of Religion London Methuen s 116 Weber M 1978 Economy and Society An Outline of Interpretive Sociology 2 vols Berkeley University of California Press s 462 Turner BS 1996 For Weber Essays in the Sociology of Fate Scheler M Ressentiment Marquette University press 1994 a b Scheler 2004 9 Scheler 2004 13 Ayverdi I 2011 Misalli Buyuk Turkce Sozluk Istanbul Kubbealti Lugati s 681 Nietzsche F 2004a Insanca Pek Insanca 2 cev Mustafa Tuzel Istanbul Ithaki Yayinlari Nietzsche F 2005b Putlarin Batisi Ya Da Cekicle Nasil Felsefe Yapilir cev Mustafa Tuzel Istanbul Ithaki Yayinlari s 86 Kucuradi I 2009 Nietzsche ve Insan Ankara Turkiye Felsefe Kurumu Jonas M E 2013 Gratitude Ressentiment and Citizenship Education s 11 12 Nietzsche F 2008c On The Genealogy of Morality cev Carol Diethe United Kingdom Cambridge University Press s 20 Scheler 2004 65 Kucuradi 2009 54 MacIntyre A 2001 Ethik in Kisa Tarihi cev Hakki Hunler amp Solmaz Zelyut Hunler s 253 Deleuze G 2010a Nietzsche cev Ilke Karadag Istanbul Otonom Yayincilik s 36 37 Deleuze G 2010 Nietzsche Nietzsche F 2008a Boyle Soyledi Zerdust cev Mustafa Tuzel s 302 Delacampagne C 2010 20 Yuzyil Felsefe Tarihi Turkiye Is Bankasi Kultur Yayinlari s 177 Nietzsche F 2003 Ecce Homo Ithaki Yayinlari s 120 Kucuradi I 2009 98 rancune traduction Dictionnaire Francais Anglais WordReference com www wordreference com Fransizca 18 Mayis 2024 tarihinde kaynagindan Erisim tarihi 18 Mayis 2024 Rancune tanimi Fransizca Sozluk Turkce Sozluk www fransizcasozluk net 18 Mayis 2024 tarihinde kaynagindan Erisim tarihi 18 Mayis 2024 Nietzsche F 2008b Deccal Ithaki Yayinlari s 76 a b Scheler 2004 41 a b Alexandra Kosorukova December 2017 Moral Choice as the Basis for Understanding Morality RUDN Journal of Philosophy 19 3 323 329 Ingilizce Erisim tarihi 31 Mayis 2024 a b Conway Daniel 23 Agustos 2015 The Happiness of Slight Superiority Kierkegaard and Nietzsche on Resentment Konturen Ingilizce 7 126 160 doi 10 5399 uo konturen 7 0 3655 ISSN 1947 3796 31 Mayis 2024 tarihinde kaynagindan Erisim tarihi 31 Mayis 2024 Schneider Kirk J 2015 My Journey With Kierkegaard From the Paradoxical Self to the Polarized Mind Journal of Humanistic Psychology Ingilizce 55 4 404 411 doi 10 1177 0022167814537889 ISSN 0022 1678 31 Mayis 2024 tarihinde kaynagindan Erisim tarihi 31 Mayis 2024 Migotti Mark 14 Mart 2018 Review of Nietzsche s Psychology of Ressentiment Revenge and Justice in On the Geneaology of Morals Ingilizce ISSN 1538 1617 29 Eylul 2023 tarihinde kaynagindan Erisim tarihi 20 Mayis 2024 Girard Rene Siddet ve Kutsal Kanat Kitap Alpay Necmiye tarafindan cevrildi Notlar Scheler in ifadesiyle intikamcilik karsilik verme ya da kendini savunma yonundeki durtulerden kesin olarak ayrilmalidir Eger bir hayvan kendisine saldirani isirirsa buna intikam denemez Burna yenen bir yumruga hemen karsilik vermek de oyle Intikamcilik iki ana ozelligiyle ayrilir Birincisi ofke ve kizginlik duygulariyla birlikte gelen ani tepki gelip gecicidir ya da en azindan hemen kontrol altina alinip dizginlenir ve sonunda karsilik iyi bir firsat bulmak uzere ertelenir sen gorursun gununu Bu engellemenin nedeni aninda gosterilecek bir tepkinin yenilgiyle sonuclanacagi dusuncesi ve bunun verdigi acizlik ve iktidarsizlik hissidir Dolayisiyla bir iktidarsizlik deneyimi uzerine temellenmis olmasi acisindan intikamin alinmasi bile her zaman aslen bir acidan zayif olana iliskin bir meseledir Scheler 2004 7 8 En iktidarsiz haset ayni zamanda en kotusudur Bu yuzden baskasinin bizatihi dogasina yonelik olan varolussal haset ressentiment in en guclu kaynagidir Haset durmaksizin fisildar gibidir her seyi bagislayabilirim ama seni seni sen yapan seyi sende olanin bende olmamasini aslinda sen olmamami asla Scheler 2004 13 14 Tipki intikamda oldugu gibi buradaki durumda da haset Nietzsche nin tabiriyle gidaklar yani aciga cikar ve kendini belli eder ise bu durum zihinde biriken zehrin bir olcude bosaltilmasini saglayacaktir Daha koyu olan ve ressentiment in ortaya cikisinda onemli bir rolu olan haset kisinin icinde hicbir zaman gerceklesmeyecek bir intikam arzusu ve nefretle beslenerek surekli buyur