Bu maddede bulunmasına karşın yetersizliği nedeniyle bazı bilgilerin hangi kaynaktan alındığı belirsizdir.Ekim 2020) () ( |
Gayrimüslim, İslam hukuku ve dünya görüşünde Müslüman olmayanları tanımlamak için kullanılan terimdir. İslam esasıyla yönetilen devletlerin idaresi altında yaşayan ve İslam'dan başka bir inanca sahip kişi ve topluluklar ayrıca zimmî olarak sınıflanmaktadır.
Ortaya çıkışı
Gayrimüslimlerin İslam hukuku içindeki yerini tespit etmek ve önemini belirtmek, kuruluşundan yıkılışına kadar örfi ve şeri hükümler ile yönetilmiş Osmanlı İmparatorluğu'nun meselelerini anlatmak açısından önemlidir. İmparatorluğu meydana getiren milletler içinde Müslüman olmayanların sayısı milyonların üstüne çıkmaktadır.
İslam'daki hukuk biliminin adı olan fıkıhın kelime anlamı "bilgi, anlayış inceliği" demektir. Fıkıh bütün yönleriyle İslam'a özgün değildir. İslam'ın doğuşu ile ortaya çıkmış ve zamanla genişleyerek gelişmiştir. Ancak bu genişleme ve gelişme sırasında Talmud, Roma, Bizans ve Sasani hukuklarından yerli örf ve geleneklerin geniş ölçüde etkilenmiştir. Kuşkusuz fıkhın diğer yabancı hukuklar üzerinde etkisi olmuştur. Bu özellikle de İslam hâkimiyetinin yayıldığı bölgelerde belirgindir. , Mârûnî-Süryani kiliseleri hukuk bakımından hemen hemen hiçbir yenilik ortaya koymamışlar ve fıkıhtan faydalanmışlardı. Hatta bu etkiden Mısır-Habeş kilisesi de kendini kurtaramamış olup Mısır Hristiyanlarının İslam vakıf sistemini örnek alarak kiliseleri için vakıflar kurdukları bile görülür.
İslam hukukuna göre dünyadaki insanlar Müslümanlar ve gayrimüslimler olmak üzere iki kısımdır. Gayrimüslimler de müşrikler ve ehl-i kitaplar olarak ayrılmaktadır. Muhammed'in son ve en önemli anlaşması Necran'da yerleşik putperest, Yahudi ve Hristiyanlarla yaptığı anlaşmadır. Anlaşma Necranlılara İslam devletine karşı birtakım maddi sorumluluklar yükleyip askerlik ve memurluktan men ediyor; buna karşın mal, mülk, ibadet ve kişisel özgürlükleri devletçe güvence altına alınıyordu. Böylece Müslüman idare ve gayrimüslim halk arasında zimmet bağı kurulmuştur. İslam egemenliğinde bulunan Müslüman olmayan halkın hukuki ve toplumsal durumları bu esaslar çerçevesinde oluştu. Daha sonraki dönemlerde ortaya çıkan farklılık, imamların görüş ayrılığından ileri gelmiştir. Ancak bunlar da yine esasta birleşmektedirler.
Zimmet, cihatın bir sonucudur. Cihat ise dârülharp ve ilgilidir. Fıkha göre dünyada iki kısım toprak vardır. Birincisi dârülharp yani İslam egemenliğinde olmayan ülkeler, ikincisi dârülislam yani İslam egemenliğinde olan ülkelerdir. Eğer İslam ordusu bir müşrik ülkesine gitmişse, onlara yalnız Müslüman olmaları önerilir. Müşrikler için zimmet durumu olamaz. Bunlar ya Müslüman olmak ya da savaşmaktan birini tercih etmek zorundadırlar. Müşriklere bundan başka bir hak tanınmamıştır.
Müslümanların da zimmîlere karşı yapmakla yükümlü bulundukları bazı görevleri vardır. Zimmîlere düşmanlık yapmamak, zimmîye herhangi bir zarar verirse derhal ödemek ve dışarıdan gelecek her türlü saldırıya karşı zimmîyi korumak Müslümanların zimmîlere karşı olan görevlerindendir. Zimmetin süresi yoktur, süreklidir. Bu durum yalnız kişiyi değil, ailesini de içine alır. Zimmî, zimmîlik şartlarını yerine getirmediği zaman zimmet durumu kalkar. Zimmet durumunu kaldıran şartlar konusunda imamlar çeşitli görüşler ileri sürmüşlerdir. Hanbelî ve Mâlikî fıkıhlarına göre zimmetin kalkmasını gerektiren şartlar şunlardır:
- Zimmî dârülharbe gidip Müslümanlara karşı savaşırsa
- İslam'ın kanunlarını ve mahkemelerini kabul etmezse
- Cizye vermeyi reddederse
- Bir Müslüman'ı dininden döndürürse
- Müslümanların düşmanlarına yardım ederse
- Bilerek ve isteyerek bir Müslüman'ı öldürürse
- Allah'a, Kur'an'a ve Muhammed ile İslam dinine hakaret ederse
- Bir Müslüman kadın ile zina yapar veya evlenirse
- Soygunculuk ve eşkıyalık yaparsa
Hanefî fıkhına göre bu şartlardan sadece birincisi gerçekleşse zimmet kalkar. Şâfiî fıkhı ise zimmetin kalkması için ilk üç şartın gerçekleşmesi gerektiği görüşündedir.
Zimmîleri Müslümanlardan ayırt etmek için de birtakım kurallar koyulmuş olup bu hususlar şunlardır:
- Zimmîi Müslümanlardan farklı elbise giyecek
- Zimmîlerin oturdukları binalar Müslümanlarınkinden yüksek olmayacak
- Çan çalınmayacak ve yüksek sesle ibadet edilmeyecek
- Genel yerlerde şarap içilmeyecek, haç ve domuz gösterilmeyecek
- Ölüler gizli olarak gömülecek ve arkasından ağlanmayacak
- Ata binilmeyecek
- Zimmîlerin saç biçimleri ve isimleri Müslümanlarınkine benzemeyecek
- Zimmî silah taşımayacak ve kullanmayacak
- Süslü olmayan kemerler takabilecek
- Binek hayvanlarında eyer kullanılmayacak
Osmanlı öncesi durum
Anadolu Selçuklu Devleti en parlak devrini yaşarken önce Büyük Selçuklu İmparatorluğu, daha sonra Kirman, Suriye ve Irak Selçuklu devletleri ortadan kalkmış ve bu bölgelerde yaşayan yarı göçebe Türkmenlerin bir kısmı daha Anadolu'ya gelmişlerdi. Bunun sonucunda Anadolu Türkleşmiş ve Hristiyanlar azınlık durumuna düşmüşlerdir. Anadolu'da yerli halkların azınlık durumuna düşmesinin tek sebebi Türklerin Anadolu'ya göç etmeleri değildir. Türklerin 300 yıl boyunca Anadolu'ya gelip yerleşmelerine karşılık yerli halk yurdunu terk ederek İstanbul ve Balkanlara doğru çekilmiştir. Yerli halkın Anadolu'yu terk etmesinin sebebi de yine sadece Türk göçleri değildir. Daha önce başlayan ve yüzyıllarca süren Arap-Bizans mücadeleleri özellikle Doğu ve Güney Anadolu'da asayiş bırakmamış, ekonomik yaşam hemen hemen çökmüştür. Abbâsî-Bizans sınırını oluşturan ve Tarsus'dan Malatya'ya kadar çizilen bir çizgi üzerinde bulunan şehir ve köyler en çok zarar gören bölgelerden biri olmuştur. Aynı zamanda Arap-Bizans mücadelesi, Anadolu'nun Hristiyan halkını sosyal ve psikolojik bakımdan hazırlamıştır. Yani Anadolu'nun Hristiyan halkı İslam dünyasıyla, Türklerle karşılaşmalarından daha önce ilişkide bulunmuş ve Türkler Anadolu'ya geldikleri zaman yerli halk İslam ve Müslüman kavramlarına yabancı kalmamışlardır. Diğer taraftan Bizans İmparatorluğu'nda Müslüman olmayan Türklerin varlığı ve Abbâsî ordularında hizmet gören Türklerin çok sayıda oluşu ve bunların denilen Abbâsî-Bizans sınır bölgelerinde oturuşu, bu yabancı kalmayışı Türklük bakımından da hazırlanmıştır.
Anadolu'nun ilk fethi sıralarında Türklerle Hristiyanların ilişkileri pek dostça olmamıştır. Ancak Türkler Anadolu'ya kesin olarak yerleştikten sonra iki halk arasında dostça ilişkiler başlamıştır. Buna mukabil Türkler, Ortodoks rahiplerle de anlaşarak Anadolu'ya Türkmenleri yerleştirmişlerdir. Türkler, Anadolu'da Müslüman olmayan halklardan ilk kez Süryanilerle dostluk kurmuşlardır. Çünkü Anadolu fethedilirken Süryaniler Bizans egemenliği altındaydı. Bu kez Türk egemenliği altına girmek pek bir şey değiştirmeyecekti. Her ne kadar Bizanslılarla Süryaniler aynı din ve mezhepten idiyseler de arada yine bazı dinî anlaşmazlıkları vardı. "İsa'daki cevherler" meselesi en belirgin anlaşmazlıklardan biriydi. Bu yüzden Bizans tarafından Ermeni, Süryani, Mârûnî, Nastûrî ve Keldânilere sürekli olarak baskı yapılmıştı. Özellikle Birinci Haçlı Seferi'nden sonra kurulan Latin prenslikleri mezhep ayrılığı yüzünden yerli Ortodoks halka kötü davranmış, ayrıca Katolikliğin yayılması üzerine Anadolu'nun Hristiyan halkı birbiriyle yeni bir mücadeleye de başlamıştı. 1204'te İstanbul'un Latinler eline geçmesi Anadolu halkının ezilmesini son sınırına çıkardı. Bir taraftan Katoliklerle Ortodokslar arasında mezhep ayrılığı kavgaları, diğer taraftan Ortodokslar arasında mezhep içi kavgalar Anadolu Hristiyan halkının manevi yapısının çökmesine yol açtı. Süryanilerin Bizans egemenliğine karşı Türk yönetimini tercih etmeleri bu sebeplerledir. Ayrıca Süryani Ortodoks Patriği 'in "Türkler, şerir ve rafızî Rumlar gibi kimsenin dinine ve inancına karışmıyor, hiçbir baskı ve zulüm düşünmüyorlardı." kaydı durumu açıklamaktadır.
Anadolu Selçuklularında özellikle Rum halk, her fırsatta ayaklanma ve yağma hareketlerinde bulunmuştur. Bu tür olaylar Bizans İmparatorluğu, Trabzon İmparatorluğu ve Kıbrıs Krallığı tarafından desteklenmiştir. Diğer Müslüman olmayan halklara nazaran Rumların daha çok ayaklanma ve karışıklık çıkarmalarının ana nedeni de bu olsa gerektir. Anadolu Selçuklu Devleti'nin Müslüman olsun olmasın bütün halka eşit davranması bu tür olayların zamanla azalmasına yol açmıştır. Her ne kadar bu durumun aksini gösteren olaylar olmuşsa da bu yalnız Müslüman olmayan halka karşı yapılmamış, devletin zayıf ve karışık zamanlarında bütün halk aynı sıkıntıyı çekmiştir.
Osmanlı döneminde gayrimüslimler
Mezhepsel ve etnik dağılım
İslam hukuku, imamların farklı görüşleri olmakla birlikte, dört din mensubunu genellikle ehl-i kitap saymıştır. Bunlar Hristiyanlar, Yahudiler, Zerdüştçüler ve Sâbiîler'dir. Yine İslam hukuku hükümlerine göre ehl-i kitap olanlar bir Müslüman ülkede yaşarlarsa varlıkları ve güvenlikleri İslam devletinin sorumluluğu altında olacağından bunlara ehl-i zimmet veya kısaca zimmî denir. Osmanlı topraklarında yaşayan gayrimüslimler de bu statü içinde bulunanlardır. Bu dört grup din mensubundan Zerdüştçüler Osmanlı toprakları içerisinde hiç olmamış, Sâbiîler ise yok denecek kadar az bulunmuştur. Geri kalan iki gruptan sayıca en kalabalık olanları Hristiyanlardır. Yahudiler sayıca Hristiyanlardan az olmakla birlikte ekonomik bakımdan ülke içindeki etkileri oldukça büyüktür. Osmanlı İmparatorluğu'nda yaşamış olan gayrimüslimler için din, mezhep ve etnik durum bakımından şöyle bir tasnif yapılabilir:
Hristiyanlar | Yahudiler | Sâbiîler | |
---|---|---|---|
Katolikler | Katolik olmayanlar | ||
Latinler | Ortodokslar | Sâbiîler | |
Katolik Ermeniler | Gregoryenler | Karaîler | |
Yakubî-Süryaniler | Sâmirîler | ||
Keldani | Mandeîler | ||
Etnik bakımdan ise Rumlar, Yunanlar, Bulgarlar, Slavlar, Arnavutlar, Rumenler, Gagavuzlar, Macarlar, Lehler, Çingeneler, Ermeniler, Gürcüler, Süryaniler, Keldaniler, Araplar, Yahudiler, Kıptîler ve Habeşler ülkenin gayrimüslim kısmını teşkil etmekteydi.
Roma İmparatorluğu zamanında Latin kültürü Anadolu'da pek etkili olmamıştır zira genellikle yönetici sınıfı ve bir miktar da askerî sınıfı Romalılar teşkil etmiş, geniş ölçüde Latin halk toplulukları Anadolu'ya gelip yerleşmemiştir. Bu nedenle Latin kültürü Anadolu'nun yerli kültürü içinde zamanla erimiştir. Rumları ne Romalılar ne Grekler ne de diğer milletlerin içerisinde sayılmayıp ayrı bir topluluk olarak gösterilmesi bu nedenledir.
Anadolu'nun fethiyle birlikte Türklerle Rumlar birlikte yaşamaya başlamışlar ve zamanla Rum nüfus azalırken Türk nüfus çoğalmıştır. Rum nüfusunun azalması doğudan batıya doğru olmuştur. Rumlar daha çok Ege kıyıları, İstanbul ve Trakya'da toplanmışlardır. Bir kısım ise Yunanistan ve Mora'ya göçmüş ve Yunanlaşmıştır. Osmanlı İmparatorluğu zamanında Yunanistan'a göç devam ettiğinden Anadolu'daki Rum nüfus sürekli olarak azalmıştır. O kadar ki belli birkaç bölge dışında Anadolu'da Rum nüfus hemen hemen yok denecek duruma gelmiştir.
Cemaat örgütleri
Hristiyan dinî örgütlenmesi
Osmanlılar kilise kelimesinin karşılığı olan kenîse kavramını daha çok kullanmışlardır. Bu kelime Arapçaya Aramiceden, Türkçeye de Arapçadan geçmiştir. Kenîsenin sözlük anlamı "toplantı yeri, okul" demektir ve Arapçada hem Hristiyan, hem de Yahudi ibadethanelerini ifade etmek için kullanılmıştır. Ancak sonraları kilise için kenîse, havra için ise kenîs şekli kabul edilmiştir.
Manastır, daha çok külliye kelimesiyle ifade edilebilecek bir Hristiyan mabedidir. Her ne kadar burada da ibadet edilirse de aynı zamanda bir okul ve din adamları için barınaktır. Çoğu zaman manastırlar bir piskoposluk, veya merkezi olurlar. Manastır ve kiliselerdeki din adamları doğrudan doğruya halkla temastadırlar ve halkla Tanrı arasında ve halkla patrik arasında ilişkiyi sağlarlar. Osmanlı İmparatorluğu zamanında devletin Hristiyan halk ile ilişkisi patrikhaneler aracılığıyla sağlanmış, patrikler de bu görevi rahipler ve piskoposlar aracılığıyla yapmıştır.
Kiliselere bağlı bir yan örgüt de eforia olarak anılan derneklerdir. Genellikle sivillerden oluşan dernek dört ile altı üyeden meydana gelir. Hemen hemen her kilisenin bir derneği vardır. Dernek kilisenin mali ve toplum işlerine bakar. Kilisenin bakım ve onarımı da derneğin görevleri arasındadır.
Patrikhanenin en yetkili organı sinod ya da konsildir. Sinod sekiz, on veya on iki metropolit veya piskopostan oluşur. Patrikhaneye veya patrikhanenin toplumuna ait emir ve tüzükleri hazırlayan, karar veren ve yürüten meclistir. Sinod üyelerinden birisi patrik seçilirse, yeni bir üye meclise alınır. Sinod üyesi olabilmek için metropolit veya piskopos olmak ve evlenmemiş bulunmak şarttır. Sinoda üye seçimi önceleri patrikhaneye bağlı piskopos ve metropolitler arasından seçimle olurdu. Sonraları en yaşlı metropolitler sinod üyesi olmaya başladı. Daha sonra bu yöntem de bırakılarak bir veya birkaç yıl için sıra ile metropolitler sinod üyesi olmaya başladılar. Sinodun görevi patrik seçmek, diğer patrikhanelerle ilişki kurmak, metropolit, piskopos, rahip ve papazları atamak veya görevden almaktır.
Patrikhanenin ve patrikhanenin temsil ettiği toplumun en yüksek dinî başkanı patriktir. Ancak patrik tek başına karar veremez. Sinoda danışması gerekir. Patrik olabilmek için evlenmemiş olmak ve sinod üyesi bulunmak gereklidir. Patrik vekili ise, patriğin bulunmadığı zamanlarda onun görevini yapar. Patrik vekili de sinod üyeleri arasından seçilir. Bazen sinoda, patrik vekilinin yerine de üye seçilir. Bazan de patrik vekili ile birlikte on iki kişi olur.
Yahudi dinî örgütlenmesi
Yahudiliğin, Yahudiler arasında yayılmasından sonra Süleyman bütün tapınakları kapatmış ve bir tek ibadethane yaptırmıştır. Bunun adı Mescid-i Aksa'dır. Kudüs'te bulunan bu tapınak iki kez yıktırılmış ve ikinci yıkılıştan sonra Yahudiler bir daha onarmamışlardır. Zaten halkın pek çoğu katledilip sürgün edildiğinden iki bin yıl siyasal birlik kuramamış, böylece onarım işi de imkânsızlaşmıştır.
Başlangıçta Tanrı'nın oturduğu yer veya Tanrı'nın tahtının bulunduğu yer olarak kabul edilen bu bina Yahudilerin tek ibadet yeriydi. Bundan başka yerde ibadet edilemezdi. Ancak tapınağın yıkılışı ve sürgünler nedeniyle Yahudiler arasında yeni ibadethaneler fikri ortaya çıkmıştır. Daha çok toplum içinde birliği sağlamak ve Yahudi toplumunu örgütlemek ihtiyaçlarından doğan bu düşünce dünyanın her yerinde havraların yapılmasına yol açtı. Bu havraların yönetimi bir merkezde toplanarak havralardaki din adamı olan hahamdan dolayı, hahamhane ve hahambaşılık denildi. Bu hahamhaneler Yahudilerin bulunduğu hemen her bölgede kuruldu.
Kaynakça
- Bozkurt, Gülnihal (1996). Gayrimüslim Osmanlı Vatandaşlarının Hukuki Durumu. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları. ISBN .
- Ercan, Yavuz (2001). Osmanlı Yönetiminde Gayrimüslimler. Ankara: Turhan Kitabevi. ISBN .
- Galanti, Avram (1953). Fatih Sultan Mehmed Zamanında İstanbul Yahudileri. İstanbul: Fakülteler Matbaası.
- Tanyu, Hikmet (1976). Tarih Boyunca Yahudiler ve Türkler. 1. İstanbul: Yağmur Yayınları.
İşbu madde Haldun Eroğlu tarafından CC BY-SA 3.0 lisansı altında yayımlanan metin içermektedir.
wikipedia, wiki, viki, vikipedia, oku, kitap, kütüphane, kütübhane, ara, ara bul, bul, herşey, ne arasanız burada,hikayeler, makale, kitaplar, öğren, wiki, bilgi, tarih, yukle, izle, telefon için, turk, türk, türkçe, turkce, nasıl yapılır, ne demek, nasıl, yapmak, yapılır, indir, ücretsiz, ücretsiz indir, bedava, bedava indir, mp3, video, mp4, 3gp, jpg, jpeg, gif, png, resim, müzik, şarkı, film, film, oyun, oyunlar, mobil, cep telefonu, telefon, android, ios, apple, samsung, iphone, xiomi, xiaomi, redmi, honor, oppo, nokia, sonya, mi, pc, web, computer, bilgisayar
Bu maddede kaynak listesi bulunmasina karsin metin ici kaynaklarin yetersizligi nedeniyle bazi bilgilerin hangi kaynaktan alindigi belirsizdir Lutfen kaynaklari uygun bicimde metin icine yerlestirerek maddenin gelistirilmesine yardimci olun Ekim 2020 Bu sablonun nasil ve ne zaman kaldirilmasi gerektigini ogrenin Gayrimuslim Islam hukuku ve dunya gorusunde Musluman olmayanlari tanimlamak icin kullanilan terimdir Islam esasiyla yonetilen devletlerin idaresi altinda yasayan ve Islam dan baska bir inanca sahip kisi ve topluluklar ayrica zimmi olarak siniflanmaktadir Ortaya cikisiGayrimuslimlerin Islam hukuku icindeki yerini tespit etmek ve onemini belirtmek kurulusundan yikilisina kadar orfi ve seri hukumler ile yonetilmis Osmanli Imparatorlugu nun meselelerini anlatmak acisindan onemlidir Imparatorlugu meydana getiren milletler icinde Musluman olmayanlarin sayisi milyonlarin ustune cikmaktadir Islam daki hukuk biliminin adi olan fikihin kelime anlami bilgi anlayis inceligi demektir Fikih butun yonleriyle Islam a ozgun degildir Islam in dogusu ile ortaya cikmis ve zamanla genisleyerek gelismistir Ancak bu genisleme ve gelisme sirasinda Talmud Roma Bizans ve Sasani hukuklarindan yerli orf ve geleneklerin genis olcude etkilenmistir Kuskusuz fikhin diger yabanci hukuklar uzerinde etkisi olmustur Bu ozellikle de Islam hakimiyetinin yayildigi bolgelerde belirgindir Maruni Suryani kiliseleri hukuk bakimindan hemen hemen hicbir yenilik ortaya koymamislar ve fikihtan faydalanmislardi Hatta bu etkiden Misir Habes kilisesi de kendini kurtaramamis olup Misir Hristiyanlarinin Islam vakif sistemini ornek alarak kiliseleri icin vakiflar kurduklari bile gorulur Islam hukukuna gore dunyadaki insanlar Muslumanlar ve gayrimuslimler olmak uzere iki kisimdir Gayrimuslimler de musrikler ve ehl i kitaplar olarak ayrilmaktadir Muhammed in son ve en onemli anlasmasi Necran da yerlesik putperest Yahudi ve Hristiyanlarla yaptigi anlasmadir Anlasma Necranlilara Islam devletine karsi birtakim maddi sorumluluklar yukleyip askerlik ve memurluktan men ediyor buna karsin mal mulk ibadet ve kisisel ozgurlukleri devletce guvence altina aliniyordu Boylece Musluman idare ve gayrimuslim halk arasinda zimmet bagi kurulmustur Islam egemenliginde bulunan Musluman olmayan halkin hukuki ve toplumsal durumlari bu esaslar cercevesinde olustu Daha sonraki donemlerde ortaya cikan farklilik imamlarin gorus ayriligindan ileri gelmistir Ancak bunlar da yine esasta birlesmektedirler Zimmet cihatin bir sonucudur Cihat ise darulharp ve ilgilidir Fikha gore dunyada iki kisim toprak vardir Birincisi darulharp yani Islam egemenliginde olmayan ulkeler ikincisi darulislam yani Islam egemenliginde olan ulkelerdir Eger Islam ordusu bir musrik ulkesine gitmisse onlara yalniz Musluman olmalari onerilir Musrikler icin zimmet durumu olamaz Bunlar ya Musluman olmak ya da savasmaktan birini tercih etmek zorundadirlar Musriklere bundan baska bir hak taninmamistir Muslumanlarin da zimmilere karsi yapmakla yukumlu bulunduklari bazi gorevleri vardir Zimmilere dusmanlik yapmamak zimmiye herhangi bir zarar verirse derhal odemek ve disaridan gelecek her turlu saldiriya karsi zimmiyi korumak Muslumanlarin zimmilere karsi olan gorevlerindendir Zimmetin suresi yoktur sureklidir Bu durum yalniz kisiyi degil ailesini de icine alir Zimmi zimmilik sartlarini yerine getirmedigi zaman zimmet durumu kalkar Zimmet durumunu kaldiran sartlar konusunda imamlar cesitli gorusler ileri surmuslerdir Hanbeli ve Maliki fikihlarina gore zimmetin kalkmasini gerektiren sartlar sunlardir Zimmi darulharbe gidip Muslumanlara karsi savasirsa Islam in kanunlarini ve mahkemelerini kabul etmezse Cizye vermeyi reddederse Bir Musluman i dininden dondururse Muslumanlarin dusmanlarina yardim ederse Bilerek ve isteyerek bir Musluman i oldururse Allah a Kur an a ve Muhammed ile Islam dinine hakaret ederse Bir Musluman kadin ile zina yapar veya evlenirse Soygunculuk ve eskiyalik yaparsa Hanefi fikhina gore bu sartlardan sadece birincisi gerceklesse zimmet kalkar Safii fikhi ise zimmetin kalkmasi icin ilk uc sartin gerceklesmesi gerektigi gorusundedir Zimmileri Muslumanlardan ayirt etmek icin de birtakim kurallar koyulmus olup bu hususlar sunlardir Zimmii Muslumanlardan farkli elbise giyecek Zimmilerin oturduklari binalar Muslumanlarinkinden yuksek olmayacak Can calinmayacak ve yuksek sesle ibadet edilmeyecek Genel yerlerde sarap icilmeyecek hac ve domuz gosterilmeyecek Oluler gizli olarak gomulecek ve arkasindan aglanmayacak Ata binilmeyecek Zimmilerin sac bicimleri ve isimleri Muslumanlarinkine benzemeyecek Zimmi silah tasimayacak ve kullanmayacak Suslu olmayan kemerler takabilecek Binek hayvanlarinda eyer kullanilmayacakOsmanli oncesi durumAnadolu Selcuklu Devleti en parlak devrini yasarken once Buyuk Selcuklu Imparatorlugu daha sonra Kirman Suriye ve Irak Selcuklu devletleri ortadan kalkmis ve bu bolgelerde yasayan yari gocebe Turkmenlerin bir kismi daha Anadolu ya gelmislerdi Bunun sonucunda Anadolu Turklesmis ve Hristiyanlar azinlik durumuna dusmuslerdir Anadolu da yerli halklarin azinlik durumuna dusmesinin tek sebebi Turklerin Anadolu ya goc etmeleri degildir Turklerin 300 yil boyunca Anadolu ya gelip yerlesmelerine karsilik yerli halk yurdunu terk ederek Istanbul ve Balkanlara dogru cekilmistir Yerli halkin Anadolu yu terk etmesinin sebebi de yine sadece Turk gocleri degildir Daha once baslayan ve yuzyillarca suren Arap Bizans mucadeleleri ozellikle Dogu ve Guney Anadolu da asayis birakmamis ekonomik yasam hemen hemen cokmustur Abbasi Bizans sinirini olusturan ve Tarsus dan Malatya ya kadar cizilen bir cizgi uzerinde bulunan sehir ve koyler en cok zarar goren bolgelerden biri olmustur Ayni zamanda Arap Bizans mucadelesi Anadolu nun Hristiyan halkini sosyal ve psikolojik bakimdan hazirlamistir Yani Anadolu nun Hristiyan halki Islam dunyasiyla Turklerle karsilasmalarindan daha once iliskide bulunmus ve Turkler Anadolu ya geldikleri zaman yerli halk Islam ve Musluman kavramlarina yabanci kalmamislardir Diger taraftan Bizans Imparatorlugu nda Musluman olmayan Turklerin varligi ve Abbasi ordularinda hizmet goren Turklerin cok sayida olusu ve bunlarin denilen Abbasi Bizans sinir bolgelerinde oturusu bu yabanci kalmayisi Turkluk bakimindan da hazirlanmistir Anadolu nun ilk fethi siralarinda Turklerle Hristiyanlarin iliskileri pek dostca olmamistir Ancak Turkler Anadolu ya kesin olarak yerlestikten sonra iki halk arasinda dostca iliskiler baslamistir Buna mukabil Turkler Ortodoks rahiplerle de anlasarak Anadolu ya Turkmenleri yerlestirmislerdir Turkler Anadolu da Musluman olmayan halklardan ilk kez Suryanilerle dostluk kurmuslardir Cunku Anadolu fethedilirken Suryaniler Bizans egemenligi altindaydi Bu kez Turk egemenligi altina girmek pek bir sey degistirmeyecekti Her ne kadar Bizanslilarla Suryaniler ayni din ve mezhepten idiyseler de arada yine bazi dini anlasmazliklari vardi Isa daki cevherler meselesi en belirgin anlasmazliklardan biriydi Bu yuzden Bizans tarafindan Ermeni Suryani Maruni Nasturi ve Keldanilere surekli olarak baski yapilmisti Ozellikle Birinci Hacli Seferi nden sonra kurulan Latin prenslikleri mezhep ayriligi yuzunden yerli Ortodoks halka kotu davranmis ayrica Katolikligin yayilmasi uzerine Anadolu nun Hristiyan halki birbiriyle yeni bir mucadeleye de baslamisti 1204 te Istanbul un Latinler eline gecmesi Anadolu halkinin ezilmesini son sinirina cikardi Bir taraftan Katoliklerle Ortodokslar arasinda mezhep ayriligi kavgalari diger taraftan Ortodokslar arasinda mezhep ici kavgalar Anadolu Hristiyan halkinin manevi yapisinin cokmesine yol acti Suryanilerin Bizans egemenligine karsi Turk yonetimini tercih etmeleri bu sebeplerledir Ayrica Suryani Ortodoks Patrigi in Turkler serir ve rafizi Rumlar gibi kimsenin dinine ve inancina karismiyor hicbir baski ve zulum dusunmuyorlardi kaydi durumu aciklamaktadir Anadolu Selcuklularinda ozellikle Rum halk her firsatta ayaklanma ve yagma hareketlerinde bulunmustur Bu tur olaylar Bizans Imparatorlugu Trabzon Imparatorlugu ve Kibris Kralligi tarafindan desteklenmistir Diger Musluman olmayan halklara nazaran Rumlarin daha cok ayaklanma ve karisiklik cikarmalarinin ana nedeni de bu olsa gerektir Anadolu Selcuklu Devleti nin Musluman olsun olmasin butun halka esit davranmasi bu tur olaylarin zamanla azalmasina yol acmistir Her ne kadar bu durumun aksini gosteren olaylar olmussa da bu yalniz Musluman olmayan halka karsi yapilmamis devletin zayif ve karisik zamanlarinda butun halk ayni sikintiyi cekmistir Osmanli doneminde gayrimuslimlerMezhepsel ve etnik dagilim Islam hukuku imamlarin farkli gorusleri olmakla birlikte dort din mensubunu genellikle ehl i kitap saymistir Bunlar Hristiyanlar Yahudiler Zerdustculer ve Sabiiler dir Yine Islam hukuku hukumlerine gore ehl i kitap olanlar bir Musluman ulkede yasarlarsa varliklari ve guvenlikleri Islam devletinin sorumlulugu altinda olacagindan bunlara ehl i zimmet veya kisaca zimmi denir Osmanli topraklarinda yasayan gayrimuslimler de bu statu icinde bulunanlardir Bu dort grup din mensubundan Zerdustculer Osmanli topraklari icerisinde hic olmamis Sabiiler ise yok denecek kadar az bulunmustur Geri kalan iki gruptan sayica en kalabalik olanlari Hristiyanlardir Yahudiler sayica Hristiyanlardan az olmakla birlikte ekonomik bakimdan ulke icindeki etkileri oldukca buyuktur Osmanli Imparatorlugu nda yasamis olan gayrimuslimler icin din mezhep ve etnik durum bakimindan soyle bir tasnif yapilabilir Hristiyanlar Yahudiler SabiilerKatolikler Katolik olmayanlarLatinler Ortodokslar SabiilerKatolik Ermeniler Gregoryenler KarailerYakubi Suryaniler SamirilerKeldani Mandeiler Etnik bakimdan ise Rumlar Yunanlar Bulgarlar Slavlar Arnavutlar Rumenler Gagavuzlar Macarlar Lehler Cingeneler Ermeniler Gurculer Suryaniler Keldaniler Araplar Yahudiler Kiptiler ve Habesler ulkenin gayrimuslim kismini teskil etmekteydi Roma Imparatorlugu zamaninda Latin kulturu Anadolu da pek etkili olmamistir zira genellikle yonetici sinifi ve bir miktar da askeri sinifi Romalilar teskil etmis genis olcude Latin halk topluluklari Anadolu ya gelip yerlesmemistir Bu nedenle Latin kulturu Anadolu nun yerli kulturu icinde zamanla erimistir Rumlari ne Romalilar ne Grekler ne de diger milletlerin icerisinde sayilmayip ayri bir topluluk olarak gosterilmesi bu nedenledir Anadolu nun fethiyle birlikte Turklerle Rumlar birlikte yasamaya baslamislar ve zamanla Rum nufus azalirken Turk nufus cogalmistir Rum nufusunun azalmasi dogudan batiya dogru olmustur Rumlar daha cok Ege kiyilari Istanbul ve Trakya da toplanmislardir Bir kisim ise Yunanistan ve Mora ya gocmus ve Yunanlasmistir Osmanli Imparatorlugu zamaninda Yunanistan a goc devam ettiginden Anadolu daki Rum nufus surekli olarak azalmistir O kadar ki belli birkac bolge disinda Anadolu da Rum nufus hemen hemen yok denecek duruma gelmistir Cemaat orgutleri Hristiyan dini orgutlenmesi Osmanlilar kilise kelimesinin karsiligi olan kenise kavramini daha cok kullanmislardir Bu kelime Arapcaya Aramiceden Turkceye de Arapcadan gecmistir Kenisenin sozluk anlami toplanti yeri okul demektir ve Arapcada hem Hristiyan hem de Yahudi ibadethanelerini ifade etmek icin kullanilmistir Ancak sonralari kilise icin kenise havra icin ise kenis sekli kabul edilmistir Manastir daha cok kulliye kelimesiyle ifade edilebilecek bir Hristiyan mabedidir Her ne kadar burada da ibadet edilirse de ayni zamanda bir okul ve din adamlari icin barinaktir Cogu zaman manastirlar bir piskoposluk veya merkezi olurlar Manastir ve kiliselerdeki din adamlari dogrudan dogruya halkla temastadirlar ve halkla Tanri arasinda ve halkla patrik arasinda iliskiyi saglarlar Osmanli Imparatorlugu zamaninda devletin Hristiyan halk ile iliskisi patrikhaneler araciligiyla saglanmis patrikler de bu gorevi rahipler ve piskoposlar araciligiyla yapmistir Kiliselere bagli bir yan orgut de eforia olarak anilan derneklerdir Genellikle sivillerden olusan dernek dort ile alti uyeden meydana gelir Hemen hemen her kilisenin bir dernegi vardir Dernek kilisenin mali ve toplum islerine bakar Kilisenin bakim ve onarimi da dernegin gorevleri arasindadir Patrikhanenin en yetkili organi sinod ya da konsildir Sinod sekiz on veya on iki metropolit veya piskopostan olusur Patrikhaneye veya patrikhanenin toplumuna ait emir ve tuzukleri hazirlayan karar veren ve yuruten meclistir Sinod uyelerinden birisi patrik secilirse yeni bir uye meclise alinir Sinod uyesi olabilmek icin metropolit veya piskopos olmak ve evlenmemis bulunmak sarttir Sinoda uye secimi onceleri patrikhaneye bagli piskopos ve metropolitler arasindan secimle olurdu Sonralari en yasli metropolitler sinod uyesi olmaya basladi Daha sonra bu yontem de birakilarak bir veya birkac yil icin sira ile metropolitler sinod uyesi olmaya basladilar Sinodun gorevi patrik secmek diger patrikhanelerle iliski kurmak metropolit piskopos rahip ve papazlari atamak veya gorevden almaktir Patrikhanenin ve patrikhanenin temsil ettigi toplumun en yuksek dini baskani patriktir Ancak patrik tek basina karar veremez Sinoda danismasi gerekir Patrik olabilmek icin evlenmemis olmak ve sinod uyesi bulunmak gereklidir Patrik vekili ise patrigin bulunmadigi zamanlarda onun gorevini yapar Patrik vekili de sinod uyeleri arasindan secilir Bazen sinoda patrik vekilinin yerine de uye secilir Bazan de patrik vekili ile birlikte on iki kisi olur Yahudi dini orgutlenmesi Yahudiligin Yahudiler arasinda yayilmasindan sonra Suleyman butun tapinaklari kapatmis ve bir tek ibadethane yaptirmistir Bunun adi Mescid i Aksa dir Kudus te bulunan bu tapinak iki kez yiktirilmis ve ikinci yikilistan sonra Yahudiler bir daha onarmamislardir Zaten halkin pek cogu katledilip surgun edildiginden iki bin yil siyasal birlik kuramamis boylece onarim isi de imkansizlasmistir Baslangicta Tanri nin oturdugu yer veya Tanri nin tahtinin bulundugu yer olarak kabul edilen bu bina Yahudilerin tek ibadet yeriydi Bundan baska yerde ibadet edilemezdi Ancak tapinagin yikilisi ve surgunler nedeniyle Yahudiler arasinda yeni ibadethaneler fikri ortaya cikmistir Daha cok toplum icinde birligi saglamak ve Yahudi toplumunu orgutlemek ihtiyaclarindan dogan bu dusunce dunyanin her yerinde havralarin yapilmasina yol acti Bu havralarin yonetimi bir merkezde toplanarak havralardaki din adami olan hahamdan dolayi hahamhane ve hahambasilik denildi Bu hahamhaneler Yahudilerin bulundugu hemen her bolgede kuruldu KaynakcaBozkurt Gulnihal 1996 Gayrimuslim Osmanli Vatandaslarinin Hukuki Durumu Ankara Turk Tarih Kurumu Yayinlari ISBN 9789751601667 Ercan Yavuz 2001 Osmanli Yonetiminde Gayrimuslimler Ankara Turhan Kitabevi ISBN 9789756809594 Galanti Avram 1953 Fatih Sultan Mehmed Zamaninda Istanbul Yahudileri Istanbul Fakulteler Matbaasi Tanyu Hikmet 1976 Tarih Boyunca Yahudiler ve Turkler 1 Istanbul Yagmur Yayinlari Isbu madde Haldun Eroglu tarafindan CC BY SA 3 0 lisansi altinda yayimlanan metin icermektedir