Hak, kişilerin hukuk düzenince korunan menfaatleridir. Kişilerin lehlerine olan bir durumun kanunlar tarafından korunması, bu korumaya uymayan kişilere karşı ise kanuni girişimlerde bulunulması gibi yetkiler verir. Esasen Arapça'da hukuk kelimesinin tekil hâli olan bu kelime, zamanla kişilerin hukuken korunan menfaatlerini tanımlamak için kullanılırken, hakların oluşturduğu düzene ise hukuk adı verilmiştir.
Hak kavramının tam olarak ne olduğuna dair çeşitli teoriler ortaya atılmıştır. Bazı hukukçulara göre, hak, ilgilisine ait bir irade kudreti iken, bazılarına göre ise bu iradeyi harekete geçiren şey, yani menfaattir (yarar). Bazı yazarlar ise bu iki görüşü birleştirerek hukuken korunan menfaate hak denildiğini ileri sürmüştür. Buna karşılık, Duguit ve Kelsen gibi bazı yazarlar ise hak diye bir şeyin olmadığını savunmaktadır.
Tanımı ve teoriler
Hak, kişinin hukuken korunan ve sahibine bu korumadan yararlanma yetkisi veren bir menfaattir. Hak, esasen Arapça hukuk kelimesinin tekil hâlidir. Günümüzde ise hak kavramı, kişilerin hukuken menfaati olarak tanımlanmaktadır.
Hak kavramı, hukuk doktrininde üzerinde uzlaşma sağlanmış bir kavram değildir. Yazarlar, hakları kendilerince tanımlamışlar ve böylece kendilerine ait teoriler oluşturmuşlardır. Bununla birlikte, hak kavramını reddeden yazarlar da vardır.
Haklar çeşit çeşittir, bu nedenle doktrinde de haklar türlere ayrılarak incelenmiştir. Bu ayrım, hakkın niteliğine ve uygulanma alanına göre yapılabildiği gibi; para ile ölçülebilme, kullanımının etkisi, kullanma yetkisi ve hakkın bağımsız olup olmamasına göre de yapılabilir.
Hak sahibi, hakkından onu kullanarak yararlanır. Bu kullanım sırasında hak sahibinin dikkat etmesi gereken noktalar vardır. Buna göre, hak sahibi hakkını dürüstlük kuralına uygun olarak kullanmalıdır. Dürüstlük kuralı ise, kişinin bir olayda namuslu, dürüst ve makûl bir insanın sergilemesi gereken tavrı sergilemesidir. Aksi hâlde, hakkın kötüye kullanıldığı sonucuna ulaşılır. Hakkın kötüye kullanımını ise hukuk düzeni korumaz.
Haklar, hukuki işlemlerle kazanılır ve kaybedilir. Hukuki işlem, tarafların hukuki bir sonuç doğurmak kastıyla yapmış oldukları işlemlerdir. Bu işlemler, türlerine göre çeşitli geçerlilik şartları barındırabilirler. Bu şartları taşımayan bir işlem geçersiz sayılacağından, ortada korunacak bir hak da olmayacaktır. Fakat bazı hâllerde, iyi niyet de varsa, hukuken geçersiz olan bir işleme rağmen hak geçerli bir işlem varmış gibi kazanılabilecektir. Ancak bunun istisnaları sınırlı olup anca kanunlarda öngörülebilen hâllerde geçerli olabilecektir.
Hak kavramını kabul eden teoriler
İrade teorisi
İrade teorisi, Alman hukukçusu Friedrich Carl von Savigny ve öğrencisi Bernhard Windscheid tarafından açıklanan bir teoridir. Bu teoriye göre hak, hukuk düzenince tanınan ve korunan kişiye ait bir irade kudretidir. Windscheid, hak sahibinin iradesinin diğer kişiyi etkilediğini savunmuştur. Ona göre, bir kişi başkalarını kendi iradesine göre harekete zorlayabilirse hak sahibi olabilir. Bu teori, kısaca bir iradenin diğerine karşı üstünlüğü anlamına gelmektedir. Haklar kişilerin yaptıkları tercihleri korurlar, bu yönüyle de haklar kişilerin hukuken korunan tercihleri olarak da tanımlanabilir.
İrade teorisi, hakkı sadece irade kudreti ile ilişkilendirdiği ve içeriğini belirtmediği için eleştirilmiştir. Bu teorinin doğru olduğu varsayıldığında, çeşitli nedenlerle irade kudretinden geçici ya da kalıcı olarak yoksun kalan kişilerin hak sahibi olamayacağının kabul edilmesi gerekir. Halbuki bu durumda olan kimseler de hak sahibi olabilmektedir.
Menfaat teorisi
Menfaat teorisi de Alman hukukçu Rudolf von Jhering tarafından savunulmuştur. Jhering'e göre, hak sahibi olan iradeyi harekete geçiren sebebi de araştırmak gerekir. Ona göre hakkın özü menfaattir, bu nedenle hak da hukuken korunan kişisel menfaattir. Önemli olan, bu menfaatin hukuk düzeni tarafından korunuyor olmasıdır, korunmayan menfaatler hak olarak kabul edilemez. Hakların esası ise hak sahiplerinin menfaatlerini korumak ve hatta artırmaktır.
Menfaat teorisi bir yönüyle de hakları ödevlerin dayanağı ya da gerekçesi olarak görmektedir. Bu görüşte olan yazarlara göre, bir kişinin çıkarı, ancak başka bir kişiyi ödev sorumluluğu altına itmeye yeterliyse onu hak sahibi hâline getirir. Teoriye yönelen eleştiriler de, bu teorinin hakla ödev arasındaki bu bağından kaynaklanmaktadır. Bu görüşü eleştirenlere göre, haklar ödevlerin yansıması olarak görülmektedir ve bu yanlıştır. Bir diğer eleştiri ise, hak ile menfaatin ayrılabilmesinin göz ardı edilmesi üzerinedir. Söz konusu menfaatten istifade etmeyen hak sahipleri de olabileceği gibi, o menfaatten istifade eden ama hak sahibi olmayan kişiler de vardır. Bir diğer eleştiri ise, teorinin iradeye önem vermemesi üzerine olmuştur.
Karma teori
Bu iki teoriyi birleştiren karma teoriye göre hak, insana irade kudreti tanınarak korunan menfaattir. Bu teoriyi savunan Alman hukukçu Georg Jellinek'e göre, hak kavramını tanımlamak için sadece irade ya da menfaat kavramları yeterli değildir. Bu iki unsurun da birlikte yer alması gerekir. İrade teorisinden farklı olarak, karma teoride menfaat sahibi kişinin iradesinin olması gerekli değildir.
Hak kavramını reddeden teoriler
Hak kavramını reddeden iki teori vardır. Bunlardan ilki Fransız hukukçu Léon Duguit'e aittir. Duguit'e göre hukuk metafizik kavramların egemenliğinden kurtulamamıştır. Hak da bu nedenle hayali, fizikötesi bir kavramdır. Gerçekliğe sahip olan yalnızca hukuk kurallarıdır. Bu kurallar da hak yaratmaz, hukukî durum yaratır.
Bir diğer teori ise Avusturyalı hukuk teorisyeni Hans Kelsen'e aittir. Kelsen'e göre, hak hukuk kuralı olduğu için vardır. Hukuk kuralı hakkı belirtmez, hukukî yükümlülükleri ve ödevleri belirtir. Bu nedenle hak hukuktan farklı bir şey değildir, yalnızca hukukun bireyselleştirilmesi ve somutlaşmasıdır.
Hakkın unsurları
Hakkın üç unsuru vardır. Bunlar; irade, menfaat ve hukuki korumadır. Hak ancak kişilere ait olabilir ve kişinin iradesi ile kullanılır. Bu kişiler gerçek (insan) ya da tüzel (insan ya da mal topluluğu) kişi olabilirler. Kişilere ait olan hakkın özü menfaat olmalıdır. Menfaat ise korunmaya değer bir iyilik, avantaj olarak tanımlanır. Son olarak ise, kişilerin sahip olduğu bu menfaatin hukuk düzenince korunuyor olması gerekir.
Kişi
Haktan bahsedilebilmesi için ortada bir kişi olması gerekir. Bu kişi gerçek bir kişi olabileceği gibi, tüzel kişi de olabilir. Hukuken kişi, hak ve borçlara sahip olabilen varlık olarak tanımlanır. Kişi olmadan hak olamaz.
Gerçek kişiden kasıt, insandır. Kişilik, çocuğun tam ve sağ olarak doğmasıyla başlar. Tam ve sağ doğmak şartıyla, anne rahmine düşen çocuk da hak sahibi olabilir. Fakat doğuma kadar geçen sürede sahip olduğu hak ehliyeti sınırlıdır. Tüzel kişi ise belirli bir amacı gerçekleştirmek için bağımsız bir varlık hâlinde örgütlenen, hak ve borç sahibi olabilen kişi veya mal topluluklarıdır. Bu kişiler, idare hukukuna tâbi kamu hukuku tüzel kişileri (devlet, mahallî idareler ve kamu kurumları) olabileceği gibi; dernek, vakıf ve şirketler gibi özel hukuk tüzel kişileri de olabilir.
1. İrade (İstenç): Hak aslında kişilere hukuk sistemi tarafından verilen irade gücüdür. Kişi bu güç ile kendi iradesini başka birisine/birilerine -hukukun çizdiği sınırlar içerisinde- kabul ettirebilmekte ve belirli bir yönde davranmaya zorlayabilmektedir. (Elbette ki herkesin eşit haklara sahip olduğu konularda bu zorlama ortaya çıkamayacaktır. Ancak bu durumda yine de hak başkası tarafından çiğnendiğinde kişi kendisine tanınan bu iradenin korunması yönünde diğer kişilerin zorlanmasını devletten talep edebilecektir.) Buna göre hak, bir kişinin iradesinin diğer kişilerin iradelerinin üzerindeki üstünlüğüdür. İrade hakkın biçimsel yönünü tanımlar ve içeriği (özü) ile ilgilenmez.
2. Menfaat (Yarar): Hak, hukuk düzeni tarafında korunmakta olan bir menfaattir. Başka bir deyişle hakkın özünü kişinin lehine olan bir menfaat (fayda, yarar) oluşturmaktadır. Ancak buna karşın her menfaat (çıkar) hak olarak kabul edilemez çünkü hukukun tanımlamadığı bir menfaat hak olarak nitelendirilemez. Mantıksal olarak da hukuka aykırı çıkarlar hukuk düzeni tarafından korunmadıklarından birer hak değildirler. Ayrıca kimi menfaatler hukuk sistemi tarafından korunmakla beraber sahibine yararlanıp yararlanmama yönünde seçme hakkı verilmiştir. Kimi durumlarda ise bazı haklar kişinin kendisi istemese bile korunur. Menfaat, bir kişi için iyi, önemli olan, kendisine avantaj sağlayan bir şeydir. Hakkın özü, menfaattir, bu yüzden haktan bahsedilmek için ortada bir menfaat olması gerekir. Menfaatin ne olduğu somut olarak tespit olunamaz. Her olayda ve durumda bunun ayrı ayrı tespit edilmesi gerekir. Bu menfaatin, kişiye kendi düşüncesine göre maddi veya manevi bir iyilik, avantaj, getiri sağlaması gerekir.
Hukuk düzenince korunma
Bir kişinin bir menfaatinin hak kabul edilebilmesi için o hakkın hukuk düzenince tanınması ve korunması gerekir. Korunmayan bir menfaat hak olarak kabul edilemez. Her menfaat hukuk düzenince tanınmaz ve korunmaz. Bu nedenle ortada bir hak varsa menfaatin olduğu kabul edilirken, menfaatin olduğu her durumda hakkın da olduğu ise kabul edilmez. Menfaatler, kanunlarda düzenlenir ve böylece koruma altına alınırlar. Haklar, hukuk düzenince korunurlar. Bu nedenle hakkı ihlal edilen kişi, hakkını ihlal eden kişiden ihlale sebep olan fiilini sonlandırmasını istemesine rağmen bir sonuç alamıyorsa, hukuk düzenince görevlendirilmiş ve yetkilendirilmiş mercilerden hakkının korunmasını istemesi gerekir. Bu isteme dava denir.
Çeşitleri
Hukuk düzenlerince tanınan ve korunan birçok hak vardır, bu yüzden hak çeşitleri doktrinde de kabul görmüş bir listelemeye tâbî değildir. Yazarlar, kitaplarında farklı farklı listelemeler yapmışlardır. Yine de, özellikle Roma Hukukunda yapılan ayrıma göre, haklar, mutlak ve nisbî olmak üzere iki kategoride incelenir. Mutlak haklar, hak sahibinin herkese karşı ileri sürebileceği haklar iken, nisbî haklar ise hakkın doğası gereği sadece belirli kişi ya da kişilere karşı ileri sürülebilen haklardır.
Haklar kişi ile devlet arasında ve kişiler arasında olmasına göre de bir ayrıma tâbî tutulmaktadır. Kişi ile devlet arasında olan haklara kamu hakları denirken, kişiler arasındaki hak ilişkilerine ise özel haklar adı verilir.
Bunlarla birlikte, haklar çeşitli kıstaslara göre de ayrıma tâbî tutulabilmektedir. Bu kıstaslar; hakkın değerinin para ile ölçülebilirliği, ileri sürülebileceği çevre, kullanılmasının yarattığı etki, kullanma yetkisi ve bağımsız olup olmama gibi kıstaslardır.
Mutlak hak ve nisbî hak ayrımı
Bu ayrım temelini Roma Hukukundaki usûl kurallarından alır. Roma döneminde mahkemelerin davaları aynî ve şahsî olarak ayırmalarından doğan bu ayrıma göre, haklar etki doğurdukları alan bakımından tasniflenirler. Mutlak haklar, herkese karşı ileri sürülebilirken, nisbî haklar ise yalnızca ilgili olduğu kişiye karşı ileri sürülebilir. Mutlak haklar, eşya ya da şahıs üzerinde kurulabilir. Eşya üzerinde kurulan mutlak hak ise mülkiyet hakkıdır. Mülkiyet hakkı, tam ya da sınırlı olabilen ve aynî niteliğe sahip bir haktır. Bu yüzden aynı zamanda aynî bir haktır.
Hukukî anlamda eşya; fizikî bir varlığa sahip, sınırları belirlenebilir, mülk edinilmeye elverişli olan ve kişisel olmayan varlıktır. Haklar, genel olarak eşyalar üzerinde kurulabilmekle birlikte, hukuken eşya sayılmayan, maddî varlığa sahip olmayan şeyler için de haklar söz konusu olabilmektedir. Fikir ve sanat ürünleri üzerindeki telif hakkı ve sınaî buluşlar üzerindeki buna örnek verilebilir.
Tam aynî hak, yani mülkiyet hakkı, sahibine eşya üzerinde en geniş yetkileri veren aynî haktır. Bu yetkiler; kullanma, yararlanma ve tasarruf yetkileridir. Tam olmayan aynî haklar ise genellikle sınırlı aynî hak olarak bilinir. Bu haklarda, mülkiyet hakkının sahibine tanıdığı üç yetkiden herhangi biri ya da ikisi yoktur. Bu hakkın sahibi söz konusu eşyanın mülkiyetini haiz değildir, başkasının malı üzerinde sınırlı bir aynî hak sahibidir. Bu sınırlı haklar da kendi içerisinde üçe ayrılır.
Bu haklardan ilki olan irtifak hakkı, sahibine eşya üzerinde doğrudan doğruya ama sınırlı bir hâkimiyet ve yararlanma yetkisi veren bir haktır., sahibine alacağı ödenmediği takdirde rehin konusu eşyanın ya da hakkın sattırılarak bedelin alacağını doğrudan ve öncelikle tahsil etmesini sağlar. ise, rehin hakkının taşınmazlar için kurulan bir benzeridir.
Nisbî haklar ise bir hukukî ilişki çerçevesinde yalnızca o ilişkinin taraflarından biri olan kişi veya kişilere karşı ileri sürülebilecek haklardır. Yapılan bir borç sözleşmesi sonucu borçlu olan kişiden alacaklı olan kişinin alacağını talep edebilmesi anlamına gelen buna örnektir. Bununla birlikte, sonucunda yeni bir hukukî durum yaratan yenilik doğurucu haklar da bu kapsamdadır.
Nisbî haklar, alelâde ve etkisi güçlendirilmiş nisbî haklar olmak üzere ikiye ayrılır. Alelâde nisbî hak, nisbî hakkın genel tanımını karşılamakla birlikte, etkisi güçlendirilmiş nisbî haklar ise istisnaî bir niteliğe sahiptir. Bu haklar yalnızca kanunların öngördüğü durumlarda geçerli olabilir. Hakkın tapu sicili gibi bir sicile tescil edilerek etki alanının genişletilmesini ifade eder. Fakat hakkın niteliğini değiştirmez.
Kamu hakları ve özel haklar ayrımı
Bu ayrım, kaynağını hakların aralarında hukukî ilişki kurduğu kişilere, yani taraflara göre yapılmaktadır. Hak, bir kişi ile devlet ya da devlete bağlı bir organ arasında bir ilişki yaratıyorsa kamu hakkı, devletten tamamen bağımsız kişiler arasında ilişki yaratıyorsa özel hak olarak kabul edilir. Bu ayrıma göre; kamu hakkından doğan ihtilaflar kamu hukukuna göre çözülürken, özel haklar ise özel hukuka göre çözülecektir. Örneğin, kişilerle idare arasındaki ihtilaflar idari yargı mercilerinde çözülerek karara bağlanır.
Kamu hakları, Alman hukukçu Jellinek tarafından yapılan ve onun ismiyle anılan bir üçleme (Jellinek üçlemesi) ile bilinmektedir. Bunlardan ilki negatif statü haklarıdır. Bu haklar, devletin kişiler aleyhine herhangi bir surette müdahale edemeyeceği, kişinin özel alanını belirleyen haklardır.Din hürriyeti, kişi güvenliği gibi haklar bu kategoriye girer. Devletin müdahale edemeyeceği özel alanı tespit ettiği için, bu haklara koruyucu haklar, hürriyet hakları ya da kişisel haklar gibi farklı isimler de verilmiştir.
Bir diğer hak ise pozitif statü haklarıdır. Bu haklar ise kişilere devletten bir şey isteme hakkı tanıyan haklardır. Bu haklar, kişiye devletten bir şey talep etme hakkı verir, bu yönüyle bu haklara isteme hakları da denilmektedir. Yine, devletin kişilere karşı borçlarını tespit etmesi nedeniyle sosyal haklar ya da hizmet hakları olarak da adlandırılırlar.
Son hak olan aktif statü hakları ise kişinin devlet yönetimine katılmasını sağlayan haklardır. Seçme ve seçilme hakkı, siyasi parti kurma hakkı ve dilekçe hakkı bunlara örnek verilebilir. Bu nedenle bu haklara siyasi haklar da denmektedir.
Diğer ayrımlar
Haklarla ilgili yapılan diğer ayrımlar ise genel itibarıyla hakların sahip olduğu nitelikler üzerinden yapılmaktadır. Bunlar; para ile ölçülebilen bir değerinin olup olmaması, kullanılmasının yarattığı etki, kullanılma yetkisi ve hakkın bir şeyden bağımsız olup olmaması gibi kriterlerdir.
Para ile ölçülebilme
Para ile ölçülebilen bir değerinin olup olmamasına göre haklar, malvarlığı ve şahıs hakları olarak ikiye ayrılırlar. Malvarlığı hakları, değeri para ile ölçülebilen hakları ifade ederken, şahıs hakları ise ölçülemeyen hakları ifade eder. Malvarlığı hakları; alacak hakları, aynî haklar, maddî değeri haiz yenilik doğurucu haklar ve fikrî haklar olmak üzere dört alt grupta incelenir. Bu gruplandırmalar, kişilerin malvarlığındaki olumlu yöndeki (aktif) gelişmeyi, yani artışı kapsadığı gibi, tersi yöndeki (pasif) gelişmeyi, yani eksilmeyi de kapsar. Bu haklar, kişilerin maddî menfaatlerine yönelik haklardır.
Alacak hakları, bir hukukî işlem sonucu işlemin taraflarından birinin diğerinden bir şey talep etme hakkına sahip olmasını sağlayan haklardır. Genellikle bu işlemlerin sonucunda hak talep etme yetkisi kazanan kişiye alacaklı, diğer tarafa ise borçlu denir. Aynî hak ise sahibine eşya üzerinde doğrudan doğruya hakimiyet sağlayan ve bu nedenle herkese karşı ileri sürülebilen haktır. Bu hak, sahibine eşya üzerinde doğrudan hakimiyet verir ve hakkını herkese karşı ileri sürebilmesine imkân tanır. Bu hak, sahibine üç adet yetki verir; bu yetkiler, kullanma, yararlanma ve tüketmedir (tasarrufta bulunma). Aynî hak sınırlı olabilir, bu hâlde bu üç yetkiden herhangi biri ya da ikisi kullanılamaz. Bunlara sınırlı aynî haklar denir. Tam aynî hak ise mülkiyet hakkıdır.
Bazı yenilik doğurucu haklar, sahiplerine maddî bir getiri sağlar. Bu hakların maddî değeri var kabul edilir ve bunlar da malvarlığı haklarına girer. Aksi yöndeki yenilik doğurucu haklar ise şahıs varlığı haklarındandır. Şahıs haklarının daha çok manevi değeri vardır, bu değer parayla ölçülemez. En temel şahıs hakkı kişilik hakkıdır. Bir kişinin bedeni, sağlığı, şeref ve haysiyeti, sırları, ismi, resmi ve sesi gibi o kişiye ait şeyler kişilik hakkı kapsamında yer alır. Bu haklar devredilemez ve miras yoluyla haleflerine de geçmez.
Fikrî haklar da malvarlığına ilişkin haklardandır. Zeka, düşünce ve yaratıcılık kullanılarak üretilen fikir ürünleri üzerindeki haklar fikrî haklardır. Buluşlar, kitaplar, sanat eserleri, yazılımlar, keşifler, ticaret unvanları, markalar fikrî haklara örnek gösterilebilir. Bu hakların özleri değil, mâlî değerleri malvarlığına ilişkindir.
Kullanılmasının yarattığı etki
Bazı haklar, hak konusu üzerinde hakimiyet sağladığı, bazıları da bir edimin ifasını talep etme yetkisi verdiği hâlde, bazıları ise kullanıldığında ortaya yeni bir hukuki durum çıkmasını sağlar. Bunlar yenilik doğuran haklardır. Bu haklar, oluşturdukları duruma göre farklı farklı isimler alır. Yeni bir hukukî durum oluşturan haklara kurucu yenilik doğuran, mevcut durumda değişiklik yaratan haklara değiştirici yenilik doğuran, mevcut hukukî ilişkiyi sona erdiriyorsa da bozucu yenilik doğuran hak adını alır.
Yenilik doğuran haklar, kural olarak şarta tâbî tutulamaz ve aksine hüküm olmadıkça zamanaşımı söz konusu olmaz. Usûlüne uygun kullanıcılınca sona erer ve kullanıldıktan sonra da geri dönüş mümkün değildir. Kullanılması için hak sahibinin kullanma iradesi yeterlidir. Hak doğrudan ilgilisine karşı ileri sürülebileceği gibi, mahkemeye karşı da ileri sürülebilir.
Yenilik doğurmayan haklara ise alelâde haklar denir. Bu haklar mevcut hukukî durum içerisinde, herhangi bir değişikliğe yol açmadan kullanılan haklardır.
Kullanma yetkisi
Hakkı kullanma yetkisine göre yapılan bu ayrımda kıstas, hakkın bizzat hak sahibince kullanımının zorunlu ve gerekli olup olmadığıdır. Burada önemli olan, hakkın hak sahibince kullanılmasına karar verilip verilmediğidir, eğer hak sahibi hakkını kullanmaya karar verirse bunu bir vekil ya da temsilci aracılığıyla ileri sürebilir. Fakat evlilik gibi bazı durumlarda o da mümkün değildir. Şahsen kullanımı zorunlu olan haklar, kişilik ile olan yakın ilgisi nedeniyle başkaları tarafından kullanılamaz. Ayrıca başkasına devredilemez. Şahsen kullanımı zorunlu olmayan haklar ise devredilebilir.
Hakkın bağımsızlığı
Hakkın bağımsızlığı, hakkın başka bir şeye bağlı olarak kullanılıp kullanılmadığını belirler. Bağımsız haklar, başka bir şeye bağlı olmadan kullanılabilen haklardır. Bu haklar doğrudan doğruya kişinin kendi şahsına bağlı haklardır, bu nedenle devredilmeleri ve miras yoluyla başkalarına geçmesi mümkün değildir. Bağlı haklar ise kişiden farklı olarak başka bir şey bağlı olarak kullanılabilen haklardır. Bu şey; bir eşya, alacak, borç ilişkisi ya da bir topluluğa mensup olmak olabilir.
Hakların kullanılması
Dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması
Hak sahibi, hakkından onu kullanmak suretiyle yararlanır. Hakkın kullanılışı, hakkın türüne göre değişmekle birlikte, bütün haklar için geçerli olduğu kabul edilen kural, dürüstlük kuralıdır. Buna göre; bir olayda, namuslu, dürüst ve makûl bir insanın sergilemesi gereken davranışı sergileyen insan dürüstlük kuralına uygun davranmış sayılır. Kanunlarda da hakların kullanımında dürüstlük kuralına uyulması gerektiği hüküm altına alınmıştır. Dürüstlük kuralının sınırını çizdiği namuslu, dürüst ve makûl insan davranışı ise toplumda hâkim olan ahlâkî ölçütlere, geçerli olan örf-âdete ve hakları sağlayan ilişkilerin gayesine göre tespit edilir.
Aksi durum, hakkın kötüye kullanılması olarak kabul edilir. Hakkın kötüye kullanılması da hukuk düzenince korunmamaktadır. Hakkın kötüye kullanılması, hak sahibinin hakkını, hakkın kendisine tanınmasındaki amacın dışına çıkarak kullanması hâlinde söz konusu olur. Bütün haklar için hakkın kötüye kullanılması söz konusu olabilmektedir. Hakkın kötüye kullanılmasının tespitinde, ilke olarak her olayın kendi şartlarının göz önünde tutulması gerektiği kabul edilmiştir. Hakkı kötüye kullanan kişinin kusurlu olması veyahut zarar verme kastıyla hareket etmiş olması da zorunlu bir unsur olarak görülmemektedir. Aynı şekilde, birine zarar verilmesi veyahut bir zarar tehlikesinin oluşması hâli de hakkın kötüye kullanıldığını göstermek için zorunlu bir unsur kabul edilmemektedir.
Hakkın kötüye kullanıldığını belirten unsurlardan biri, hakkın kullanılmasında meşru bir menfaatin bulunup bulunmamasıdır. Buna göre, meşru bir menfaatten ziyade bir başkasına zarar vermek, onu zor duruma düşürmek gibi bir amacın bulunması hâlinde hak kötüye kullanılmış sayılır. Ortada bir menfaat yok iken bir başkasını rahatsız etmeye yönelik bir davranış var ise bu da kötüye kullanıma örnek kabul edilir. Buna göre, hakkı kullanan kişinin meşru bir menfaatinin bulunması gerekmektedir.
Hakkın kullanımının hak sahibine sağlayacağı menfaat ile başkasına vereceği zarar arasında aşırı denebilecek ölçüde bir oransızlık var ise, bu da hakkın kötüye kullanımı kabul edilebilmektedir. Kural olarak, hak sahibinin hakkını kullanırken başkalarının uğrayabileceği zararı düşünmek gibi bir zorunluluğu olmasa da, sağlanacak yarar uğratılacak zarara nazaran çok önemsiz kalıyorsa hakkın kötüye kullanıldığı kabul edilebilecektir. Hak sahibinin, aleyhine durum yaratılacak kişinin kişisel durumunu gözetmeden hakkını kullanmak istemesi de böyle bir durum yaratabilir.
Kişinin ahlâka aykırı bir eylemine dayanarak talepte bulunamaması (Latince: nemo auditur propriam turpitudinem allegans) hakkın kötüye kullanımını gösterir unsurlardan biridir. Buna göre, bir kimse aldatıcı davranışlarıyla ya da başka bir yolla ahlâka aykırı hareket ederek yaratmış olduğu durumdan istifade ederek bir hakkı kullanmak isterse, burada hakkın kötüye kullanılması söz konusu olabilecektir. Bir kişinin herhangi bir hakkını kullanmasını bu tip davranışlarla engelleyerek kendi lehine bir durum yaratan kişinin daha sonra bu durumu kullanmak istemesi de hakkın kötüye kullanılması olarak kabul edilmektedir. Bir sözleşmenin kanunen yapılması lazım gelen şekle aykırı olarak yapılmasına kasten sebep olan tarafın sonradan bu sözleşmenin şeklen hukuka aykırı olduğunu iddia etmesi de hakkın kötüye kullanılması olarak görülür.
Hakkın kötüye kullanıldığını gösteren unsurlardan bir diğeri de uyandırılan güvene aykırı davranışlarda bulunulmasıdır. Esasen kişilerin davranışlarda tutarlılık göstermesi beklenmemekle birlikte, bir hukukî ilişkide yer alan kimse davranışlarıyla diğer tarafta korunmaya layık ve esaslı bir güven uyandırdıktan sonra bu davranışlarına ve yarattığı güven ortamına aykırı, onunla çelişen bir tutum içerisine giremez.Latince'de venire contra factum proprium nemini licet olarak ifade edilen bu ilke, kısaca çelişkili davranış yasağı olarak da adlandırılır. Örneğin, kişinin sahip olduğu bir hakkı kullanmayacağı yönünde karşı tarafta güven uyandırdıktan sonra bu hakkın kullanılması, bu kapsamda hakkın kötüye kullanılması sayılabilir. Benzer şekilde, herhangi bir sebeple geçersiz olan sözleşmenin rızaen ifa edildikten sonra geçersizliğinin ileri sürülmesi de bu kapsamda sayılabilmektedir.
Hakkın kötüye kullanılmasının yaptırımı
Medeni kanunlar, hakkın kötüye kullanımını korumamak yoluna giderler. Korunmama, genel olarak kötüye kullanılan hakka dayanan taleplerin ya da savunmaların dikkate alınmaması suretiyle gerçekleştirilir. Savunma sırasında hakkın kötüye kullanılması hâlinde bu savunma dikkate alınmayacak, dava açılması sırasında hakkın kötüye kullanılması hâlinde ise açılan dava reddedilecektir. Buna paralel olarak, hukuki ilişkinin devam ettirilmesini ya da sona erdirilmesini talep etmek hakkın kötüye kullanımı kapsamında ise, bu talebin reddedilmesi yönünde de karar verilebilecektir. Hakkın kötüye kullanıldığına ilişkin bir iddia dava dosyasında yer almasa dahi, hâkimin bu konuyu da re'sen incelemesi ve buna dair bir hüküm kuracak ise gerekçeli kararında bu durumdan da bahsetmesi gerekecektir.
Uygulama alanı
Dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağının uygulama alanı çeşitlidir. Kanunun yorumlanmasında ve kanun hükümlerindeki boşlukların doldurulmasında uygulanan bu kurallar, ayrıca; kanuna karşı hilenin önlenmesinde, hukuki işlemin oluşması, yorumlanması ve tamamlanmasında, borçların doğumunda ve sözleşmelerde değişiklik yapılması ya da sözleşmenin sona erdirilmesinde de uygulanmaktadır.
Kanun metinlerinin yorumlanması ve hükümlerdeki boşlukların doldurulmasında, karar verici kişi ya da makamın (çoğunlukla, hâkimin) dürüstlük kuralına uygun hareket etmesi gerekmektedir. Bununla birlikte, bir tarafın dürüstlük kuralına ya da hakkı kötüye kullanma yasağına aykırı edip etmediğinin tespitini yapan kişi ya da makam da bu kurallar çerçevesinde hareket etmek zorundadır. Buna göre, bir hükmün uygulanmasını istemek de hakkın kötüye kullanılması sayılabilecek ise, hükmü uygulayacak kişi ya da makamın bu hükmü uygulamaktan kaçınması ve bu nedenle ortaya çıkan boşluğu doldurması gerekir.
Kanuna karşı hile, emredici nitelikteki bir hukuk kuralına aykırı bir fiile ya da hukuki işleme uygulanacak yaptırımdan kaçınmak için, hukuken uygun görülen başka yollara başvurmak anlamına gelir. Dürüstlük kuralı ile hakkın kötüye kullanılmasının yasağının buradaki uygulama alanı, başvurulan bu hileli yolla ulaşılmak istenen nihai neticeden yoksun olmaktır. Buna göre, ihlal etmemek için etrafından dolanılan hükmün doğrudan ihlal edilmesi hâlinde uygulanacak yaptırım ne ise, hileli işleme uygulanacak yaptırım da o olmaldır. Fakat o duruma özel bir hüküm de ayrıca var ise, o halde o özel hüküm uygulanmalıdır.
Bir hukuki ilişkinin oluşması ve yorumlanmasında uygulanan güven prensibi temelini dürüstlük kuralından alır. Güven prensibine göre, bir davranışı kendisine yönelik bir irade beyanı saymakta dürüstlük kuralı uyarınca haklı görülen kişinin bu varsayımı doğru kabul edilir ve kendisine gerçekten bir irade beyanı yöneltilmiş sayılır. Tarafların ortak iradeleri net bir şekilde anlaşılabiliyorsa, bu ortak irade esas alınmakla birlikte, bunun aksinin söz konusu olduğu durumlarda ise uyuşmazlığı çözecek kişi ya da makamca bu iradelerin gerçek ve ortak anlamının ortaya çıkarılması gerekir. Dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağı ise bu noktaya ortaya çıkacaktır.
Dürüstlük kuralı ile hakkın kötüye kullanılması yasağının uygulandığı alanlardan bir diğeri de borçların doğum anının tespitidir. Kural olarak, iki kişinin bir borç ilişkisi doğurması tamamen iradelerine bağlı olmakla birlikte, bu iradelerin önceden kanunla veyahut iradî olarak kısıtlanması ve bu nedenle taraflardan birinin sözleşme yapma zorunluluğu söz konusu olabilir. İdare tarafından verilen bir kamu hizmetinden yararlanmak için şartlarına uygun olarak başvuruda bulunan herkes o hizmetten yararlanabilir. Özel kişiler açısından da bu sorumluluk kanundan doğabileceği gibi, kanun hükmünün bulunmadığı durumlarda ise dürüstlük kuralına göre böyle bir zorunluluğun var olduğu savunulabilir. Bu zorunluluğun varsayıldığı durumlarda, sözleşme yapmakla bağlı olan tarafın haklı bir sebep olmaksızın sözleşme yapmaktan kaçınması hakkın kötüye kullanılması sayılır. Bu nedenle sözleşme konusu himzetten yararlanamayan kimsenin bu nedenle uğradığı zararları tazmin ettirme hakkı vardır.
Tarafların sözleşme görüşmeleri sırasında da dürüst davranma yükümlülüğü vardır. Bu husus bizzat dürüstlük kuralının kendisinden kaynaklanmaktadır. Eğer bir taraf bu yükümlülüğüne aykırı davranırsa sözleşme görüşmelerinde kusurlu davranıştan (Latince: culpa in contrahendo) bahsedillir. Bundan doğan sorumluluk ise Borçlar hukuku hükümleri çerçevesinde çözümlenecektir.
Sözleşme yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, sözleşmenin borçlusundan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve sözleşmenin ifasını borçlu aleyhine aşırı derecede zorlaştırır ise, borçlu mahkemeye başvurarak sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteyebilmekte, aksi takdirde ise sözleşmeden dönebilmektedir. Tüm borç ilişkilerinde geçerli olan bu durum da kaynağını dürüstlük kuralından almaktadır.
Hakların kazanılması ve kaybedilmesi
Hukuki olay, fiil ve işlem kavramları
Bir kişinin bir başkasına ait olan hakkı elde etmesine hakkın kazanılması (iktisabı) denir. İktisap, kelime anlamı olarak da kazanma, edinim anlamlarına gelmektedir. Hukuki anlamda iktisap da hakkın kazanılmasını karşılamaktadır. Hakkın kazanılması (iktisabı) hukuken geçerli olan fiil ve işlemlerle gerçekleşir. Aynı şey hakkın kaybedilmesinde de geçerlidir.
Hukuken geçerli olan fiil ve işlemler üç çeşittir. Bunlar; hukuki olay, hukuki fiil ve hukuki işlemdir. Hukuki olay, kendisine hukuken bir sonuç bağlanan olaydır (vakâ). Her olay hukuki olay değildir, yalnızca kendisine hukuki sonuçlar bağlanan olaylar hukuki olaydır. Hukuki fiil ise insanın kendi iradesi ile gerçekleşen ve hukuki neticeleri haiz olaylardır. Hukuki olay ile hukuki fiillerin farkı da buradadır. Hukuki olay, insanın iradesi dışında gerçekleşen olayları ifade etmek için kullanılırken, hukuki fiil ise insan iradesine bağlı olarak gerçekleşen olayları tanımlar. Hukuka uygun fiiller sonucu, hukuk düzenince o fiile, fiili gerçekleştiren(ler)in arzusunu da göz önünde tutarak birtakım hukuki sonuçlar bağlanmış ise, bu fiillere hukuki işlem denir. Hukuki işlemin diğer kavramlardan farkı, fiili gerçekleştirenin (failin) arzusunu da hesaba katmasıdır, burada failin arzusu da önem taşırken diğer iki kavramda ise failin arzusunun bulunup bulunmaması önemli değildir.
Hukuki işlem türleri
Hukuki işlemler kendi içerisinde gruplara ayrılmaktadır. Gereken irade beyanı sayısı açısından, tek tarafça yönetilmesi yeterli olan beyanlar için tek taraflı hukuki işlemler, iki tarafın karşılıklı irade beyanlarını gerektiren hukuki işlemler için ise sözleşme tabirleri kullanılır. Bununla birlikte, tek taraflı irade beyanı olarak da sayılabilen fakat birden fazla kişinin aynı yönde irade açıklaması gerektiği için ayrı tanımlanan kararlar ile bir irade beyanı için birden fazla kişinin beyanlarının birleşmesi yoluyla oluşan irade beyanları (müşterek hukuki işlemler) de bu ayrıma tâbîdir. Bu işlemlerde, asıl irade beyanının kurulabilmesi için birden fazla kişinin ortak iradesi gerektiğinden, bunlara toplu hukuki işlem de denilmektedir.
Hukuki işlemler, irade beyanının bir şahsa yönetilmesinin gerekli olup olmadığına göre de bir ayrıma tabi tutulabilmektedir. Bu işlemlerde irade beyanının yöneltilmesinin gerekip gerekmediği işlemin niteliğine göre belirlenir. Bir diğer ayrım ise hukuki işlemin etki doğurduğu alan bakımından yapılmaktadır. Bu işlemler, kişilik ya da malvarlığı üzerinde etki doğurabilir ve etki doğurduğu alana göre isimlendirilir.
Hukuki işlemler, etki doğurduğu an bakımından da bir ayrıma tabi tutulur. Bu işlem, taraflar hayatta iken hüküm ifade ediyorsa hayatta hüküm ifade eden (sağlar arası) işlem olarak tanımlanırken, bir kişinin ölmesi halinde hüküm ifade edecek işlemler için ise ölüme bağlı tasarruflar tanımı kullanılır. Bir kişinin vasiyetnamesi ya da bir başka kişiyle yaptığı miras sözleşmesi gibi hukuki işlemler ölüme bağlı tasarruf olarak kabul edilir.
Hukuki işlemler son olarak malvarlığına yaptıkları etki bakımından gruplandırılır. Bu etkiler üç çeşittir; borçlandırma, tasarrufta bulunma ve kazandırma. Borçlandırıcı işlem, işlemi yapanın malvarlığında pasif yönde bir artış sağlayan işlemdir. Yani o işlem ile kişinn malvarlığının borçlar (eksi) kısmında bir artış olur ve böylece malvarlığının toplam değerinde azalma meydana gelir. Tasaaruf işlemleri de borçlandırıcı işlemler gibi malvarlığının toplam değerinde bir azalma meydana getirir, ama azalma borçlandırıcı işlemden farklı olarak malvarlığının pasif (borçlar kısmı, eksi) tarafındaki artış ile değil, aktif (alacaklar kısmı, artı) tarafındaki azalma ile meydana gelir. Kazandırıcı işlemler ise bu iki işlemden farklı olarak kişinin malvarlığına pozitif yönde katkı sağlayan işlemlerdir. Bu işlemler ile kişilerin malvarlığında aktif yönde (alacaklar kısmı, artı) artış yaşanır.
Hukuki işlemin unsurları
Hukuki işlemlerin geçerli olabilmesi için sahip olmaları gereken birtakım unsurlar vardır. Bu unsurlar da niteliklerine göre farklı isimler almaktadır. Hukuki işlemden bahsedebilmek için, irade beyanı ile birlikte bulunması gereken unsurlar kurucu unsurlardır. Kurucu unsurlar olmadığı sürece hukuki işlemin varlığından bahsedilemez. Bu unsurlar, hukuki işlemin türüne göre değişmekle birlikte, genel kural, ortada bir irade beyanının bulunmasıdır. Bazen buna ek olarak irade beyanının bir şahsa yöneltilmesi, veyahut işlemin belirli bir yerde ya da belirli bir şekilde yapılması gibi şartlar da gerekebilmektedir.
Hukuki işlemle amaçlanan hukuki sonuçların gerçekleşmesi için gerekli diğer bir şart ise geçerlilik şartlarıdır. Kurucu unsurlardan farklı olarak geçerlilik şartlarının yokluğu hâlinde de hukuki işlemden bahsedilebilir. Fakat o işlem geçersizdir ve iptal edilmesi gerekir. Kurucu unsuru bulunmayan bir işlem için ise böyle bir şeye de yoktur, çünkü öyle bir işlem hukuken yoktur.
Geçerlilik şartları her hukuki işlem için olmakla birlikte, bazı hukuki işlemlerde farklı olarak daha özel nitelikli şartlar da bulunmaktadır. Her işlemde aranması gereken genel şartlar; ehliyet,, işlemin hukuka, kamu düzenine, genel ahlâka, kişilik haklarına aykırı ya da imkânsız olmaması, irade beyanlarının sağlıklı olması ve muvazaalı irade beyanlarının olmamasıdır. Ehliyet, kişinin hukuken bir işlem yapabilme ehliyetine sahip olmasıdır. Hukuken iki tür ehliyet vardır, bunlar hak ve fiil ehliyetleridir. Hak ehliyeti, kişilik ile ilgilidir ve haklara sahip olma yeteneği olarak tanımlanır. Kişilik, resmen tam ve sağ doğmakla başlamakla birlikte, tam ve sağ doğmak şartıyla ana rahmine düşen ceninin de hak sahibi olduğu kabul edilir. Fiil ehliyeti ise kişinin hak ve borç doğuran hukuki işlemleri yapabilme ehliyetidir. Hak ehliyeti için, kişinin tam ve sağ olarak doğması aranırken, fiil ehliyeti için ise ayırt etme (temyiz) kudreti, yaş ve kısıtlanmamış olma gibi koşullar aranmaktadır. Bu şartları sağlamayan kişilerin hak ehliyeti olsa da fiil ehliyetleri yoktur, bu nedenle yaptıkları işlemler de hukuken geçerli olmazlar.
Kanuna, kamu düzenine, genel ahlâka, kişilik haklarına aykırı veya imkânsız olan hukuki işlemler kesin hükümsüz kabul edilirler ve kendilerine buna göre sonuç bağlanır. İşlemi meydana getiren irade beyanı sağlıklı değilse o işlem iptal edilebilmektedir. İrade beyanının sağlığını bozan sebepler; hata (yanılma), hile (aldatma) ve tehdit (korkutma) olmak üzere üç tanedir. Buna göre, hatalı olarak ya da aldatılma veyahut tehdit sonucu bir irade beyanında bulunan kimse, sonradan bu unsurlar ortadan kalktıktan itibaren belirli bir süre içerisinde işlemin iptalini sağlayabilirler.
Muvazaa, işlemi yapan tarafların o işlemi hiç hüküm doğurmaması ya da farklı bir hüküm doğurması kastıyla yapmaları konusundaki anlaşmalarıdır. Muvazaanın amacı, tarafların sözleşmeye taraf olmayan kişilere karşı aralarında yapmak istedikleri işlemi gizlemek ya da bir işlem yapmış gibi görünmektir. Muvazaa, bu amacına göre farklı isimler alır. Hukuken yapılmış gözüken bir işlem aslında hiç yoksa, taraflar bu işlemin geçersiz olacağı konusunda anlaşmışlarsa burada basit (adi, mutlak) muvazaa vardır. Asıl yapılmak istenen işlem farklı olmakla birlikte, taraflar bunu gizlemek kastıyla başka bir işlem yapıyorlar ise o halde ortada nitelikli (mevsuf, nisbi) muvazaa vardır. Muvazaalı işlemler, muvazaa nedeniyle hüküm doğurmazlar. Tarafların gerçek iradeleri esas alınır. Bu iradeye uygun olan işlemler geçerli iken, uygun olmayanlar ise geçersiz olacaktır.
Bazı hukuki işlemlerde aranan şartlar ise genel olarak; şekil şartı, tasarruf işlemlerinde tasarruf yetkisi, sebebe bağlı borç ilişkilerinde borcun bağlandığı geçerli bir borçlanma işlemi ve karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde aşırı yararlanmanın (gabin) bulunmamasıdır. Şekil şartı, yapılan işlemin belirli bir şekle uygun olarak yapılmasıdır. Bu şekil genel olarak yazılılıktır. Bu şekil şartı kanunla öngörülebileceği gibi, taraflar arasında da kararlaştırabilir. Yazılı şekil, adi ve resmi olmak üzere ikiye ayrılır. Adi yazılı şekilde, herhangi bir şekilde yazılı bir metnin altının elle imzalanması yeterli iken, resmi yazılı şekilde ise metin baştan sona o işlemi yapmaya yetkili bir makam tarafından düzenlenir ya da sadece imzalar bu makamca onaylanır.
Bununla birlikte, bazı hukuki işlemlerin hüküm doğurması için gerekli bazı özel unsurlar vardır. Buna tamamlayıcı unsurlar da denir. Fiil ehliyetinin şartlarından biri olan yaş şartını sağlamayan kişilerin yaptığı bazı işlemler, kanuni temsilcileri (velileri ya da vasileri) tarafından önceden izin verilerek ya da sonradan onaylanarak geçerli hâle getirilebilir. Verilen bu izin ya da onay bir tamamlayıcı unsurdur. Bununla birlikte, temsilcinin var olmayan temsil yetkisine dayanarak yaptığı işlem, sonradan temsil olunan tarafından onaylanırsa yapılan işlem geçerli hâle gelecektir. Bu nedenle temsil olunan tarafından verilen icazet de bir tamamlayıcı unsur olmaktadır. Tasarruf işlemlerinde, tasarrufta bulunmak isteyenin bu yetkisini kısıtlayan bir hal var ise, bu hali ortadan kaldırmaya yönelik verilen izin ya da icazet de bu türdendir. Aynı şekilde, bir resmî makamın işlemi tamamlamak için yapması gereken fiil, gelecekte gerçekleşmesi beklenen bir şarta bağlı yapılan işlemlerde bu şartın gerçekleşmesi ve bir vadeye bağlı yapılan işlemlerde vadenin gelmesi de diğer tamamlayıcı unsurlardır.
Hukuki işlemlerin hükümsüzlüğü
Hukuki işlemler, geçerli olmaları için taşımaları gereken unsurları taşımadıkları zaman hükümsüz hale gelirler. Hükümsüzlük, eksik olan unsurun niteliğine göre farklı hukuki rejimlere tabi olurlar. Bu rejimler; yokluk, kesin hükümsüzlük, iptal edilebilirlik, noksanlık ve nisbî etkisizliktir.
Yokluk
Yokluk, hukuki işlemin kurucu unsurlarından birindeki eksiklik halinde söz konusu olur. Bu rejimin hükmü, söz konusu işlemin gerçekleşmemiş sayılmasıdır. Ortada hukuki bir işlem hiç olmamıştır. Yokluk iddiasını herkes, her zaman ileri sürebilir.
Kesin hükümsüzlük
Mutlak butlan olarak da adlandırılan kesin hükümsüzlük, hukuki işlemin kurucu unsurları tamam olmakla birlikte geçerlilik unsurlarında kamu düzenini ilgilendirecek derecede önemli olanların gerçekleşmemiş olması halinde söz konusu olur. Bu unsurlar; kişinin ayırt etme gücünden yoksun olması, işlemin kanunlara, genel ahlâka aykırı ya da imkânsız olması, şekil şartına uyulmaması ve muvazaadır. Kesin hükümsüzlük iddiasını herkes, her zaman ileri sürebilir.
İptal edilebilirlik
İptal edilebilirlik, iradesi hata, hile ya da tehdit sonucu sakatlanan ve sakatlık etkisindeyken yapılan işlemlerin sonradan irade sakatlanan tarafça iptal edilebilmesidir. İptal hakkı, bozucu yenilik doğuran bir haktır, böylece işlem hükümsüz hâle gelir.
Noksanlık
Kurucu unsurları tamam olan bir işlemin hüküm ifade edebilmesi için tamamlanması gereken bir unsurun yokluğu hâlinde noksanlık söz konusu olur. Noksan işlemler askıdadır, hüküm ifade etmedikleri gibi hükümsüz de değillerdir. Bu durumdaki işlemlerde ya noksanlık giderilerek işlem hüküm ifade edecek ya da noksanlığın giderilemeyeceği anlaşılarak işlem tamamen hükümsüz hâle gelecektir.
Nisbî etkisizlik
Tasarruf işlemlerinde, meydana gelen değişiklikler bazı hâllerde bazı kişilere karşı ileri sürülemez, yani o kişi değişiklikten etkilenmez. Buna nisbî etkisizlik denir. Bu etkisizlik kesin olabileceği gibi, düzeltilebilir de olabilir.
Hakların kazanılması (iktisabı)
Hakkın kazanılması, çeşitli yollarla olabilir. Bir hakkın doğrudan doğruya, ilk sahibi olarak kazanılmasına aslen iktisap denir. Burada hak, iktisap edildiği anda doğan, var olan bir haktır. Hukuki bir olay ya da fiil sonucu gerçekleşir. Genellikle sahipsiz olan mallar üzerinde aslen hak kazanılır. Bu hakkın bir kişiden bir kişiye geçerek (devredilerek) kazanılması hâlinde ise devren iktisap söz konusu olur. Burada hak önceden de vardır, yalnızca sahibi değişmektedir. Fakat hakkın devredilebilmesi için devreden kişinin devrettiği hakka sahip olması gerekir.
Devren iktisap hakkın iradeye dayanan devrini tanımlarken, hakkın irade dışı devri ise hakkın intikali olarak tanımlanır. İntikal, cüz'î ve küllî olmak üzere iki şekilde gerçekleşir. Cüz'î intikal, bir kişinin hakkının o hak için öngörülen devir işleminin yapılması ile gerçekleşirken, kişinin malvarlığının bütünüyle (külliyen) bir başkasına geçmesi ise küllî intikal olarak tanımlanır.
Hakkın kazanılmasının bir diğer yolu ise tesisen iktisaptır. Tesisen iktisap, kişinin sahip olduğu hakkı devretmeden, bu hakka dayanarak bir başkasına yeni bir hak sağlamasıdır. Bir kişinin mülkiyet hakkına dayanarak evini bir başkasına kiralaması buna örnektir. Bunun yapılabilmesi için, hak tesisi yapacak kişinin tasarruf yetkisini haiz olması gerekir.
Hakların kazanılmasında iyi niyetin etkisi
Kanunlar, bazı durumlarda iyi niyetli olan kişinin aslen haksız olan kazanımlarını korumak yoluna gitmektedir. İyi niyet, kaynağını İsviçre Medeni Kanunu'ndan alan bir tabirdir. İyi niyet, içinde bulunulan durumun gerektirdiği tüm özen gösterildiği hâlde, hakkın kazanılması ya da başka bir hukuki neticenin gerçekleşmesine ilişkin bir engelin varlığının farkında olmamak, bu engeli bilmemek ya da bilebilecek durumda olmamak olarak tanımlanır. Roma Hukukunda, esasen iyi niyete bir yer verilmemiş, kimsenin sahip olduğu haktan fazlasını başkasına devredemeyeceği hüküm altına alınmıştı.
İyi niyetin sağladığı koruma ve kazanım farklı sebeplere dayanabilir. Fakat iyi niyet her hâlde de korunmaz, yalnızca kanunların öngördüğü hâllerde ve ölçülerde korunur.
İyi niyet, korunması amaçlanan kişide aranmalıdır. Temsilci vasıtasıyla yapılan işlemlerde ise hem temsilcinin hem de temsil olunanın iyi niyetli olması gerekir. Tüzel kişilerde ise yetkili organı oluşturan kişilerde iyi niyet olması gerekir. Tüzel kişiliği bulunmayan topluluklarda ise topluluğu oluşturan bütün kişilerin iyi niyetli olması gerekir, bir kişinin dahi iyi niyetli olmaması topluluğun iyi niyetli olmadığı anlamına gelir.
İyi niyetin bazı durumlarda sadece belirli bir zaman diliminde bulunması yeterli iken, bazı durumlarda ise belirli bir süre boyunca devam etmesi gerekir. Her iki durumda da bu şartlar gerçekleştikten sonra iyi niyetin ortadan kalkması, o kişinin durumdan olumsuz etkilenmesine neden olmaz.
İyi niyetin varlığı değil, yokluğu ispat edilmelidir. Buna iyi niyet karinesi de denilmektedir. Bu nedenle, korumadan yararlanan kimsenin aleyhine bir iddiada bulunan kimse, iddiasını ispat etmekle yükümlüdür. İyi niyet, korumadan yararlananacak kişinin gerekli özeni göstermesi hâlinde söz konusu olur. Öte yandan, bazı durumlarda kanunlar iyi niyetin ispatlanmasını da arayabilir.
Hakların kaybı
Hak sahibinin hakkından ayrılması hakkın kaybı olarak tanımlanır. Bu hak, başkasına devredilerek kaybedilebileceği gibi, kullanılarak, tüketilerek ya da eskiyerek de yok olabilir. İlk durumda hakkın devren (nisbî) kaybı söz konusu iken, ikinci durumda ise aslen (mutlak) kayıp söz konusu olur.
Hakların korunması
Bir hak sahibinin hakkı, hakka uymakla yükümlü olanlarca ihlal edildiğinde hakkın korunması gerekir. Bu hakkın korunması için hak sahibine tanına temel yetki, talep yetkisidir. Talep amacına ulaşır, hakka uyulması sağlanırsa hak korunmuş olur. Talep, bizzat hakka riayet etmeyen kişi ya da kişilere yöneltilir. Bu talebe riayet eden kişiler hakkın gereğini yerine kendi rızalarıyla yerine getirmiş olurlar. Eğer bu kişiler talebe uymazsa, o hâlde hak sahibinin hakkını yasal yollarla koruması gerekmektedir. Hukukta bir kimsenin hakkının kendi başına alması yasaktır. Bu nedenle hakkı ihlal edilen kişinin hukuki yollara başvurması gereklidir. Bu da ihlalde bulunan kişiye dava açılması suretiyle olur. Dava, bir anlaşmazlığın çözülmesi ya da engellenmesi veyahut bir kişiye karşı hukuki etkide bulunulması için mahkemelere başvurulmasıdır. Başvuruyu yapan kişiye davacı, aleyhine dava açılana ise davalı denir. Mahkemenin anlaşmazlığı çözmek için yürüttüğü faaliyet ise çekişmeli yargı (nizalı kaza) olarak adlandırılır..
Haklara ilişkin dava türleri çeşitlidir. Davanın niteliğine göre, davalar farklı isimler almaktadır. Eğer davacı, davalıdan bir şey yapmasını, bir şeyi vermesini ya da bir şeyden kaçınmasını talep ediyorsa, bu davaya eda davası denir. Bu dava, dayanılan hakka göre farklı isimler alabilmekle birlikte, bütün bu davalar esasen eda davasıdır. Bir aynî hakka dayanan eda davaları istihkak davası olarak adlandırılırken, borcun ifa edilmesini istemek ise bir ifa davasıdır. Hakkın korunmasını değil, zararın tazminini talep eden eda davaları için ise tazminat davaları tabiri kullanılır.
Bir diğer dava türü olan tespit davaları ise, bir hukuki ilişkinin mevcut olup olmadığının saptanması için açılar davalardır. Bu ilişkinin varlığı tespit edilmek isteniyorsa olumlu (müspet) tespit, yokluğu tespit edilmek isteniyorsa olumsuz (menfi) tespit davası söz konusu olur. Her türlü hukuki ilişki bu davaya konu olabilmektedir. Fakat maddi vakıalar (olaylar) tek başına dava konusu olamaz, ayrıca davanın açılabilmesi için davacının hukuki bir yararının bulunması gerekir. Bu şartları sağlamayan tespit davaları açılamaz.
Yenilik doğuran haklardan, mahkemeye başvurularak kullanılması gereken hakların kullanılması amacıyla açılan davalara yenilik doğuran (inşaî) davalar denir. Bu davalar sadece yenilik doğuran haklardan kaynaklanan konular hakkında olabilir, bu haklardan kaynaklanmayan bir dava inşaî dava olarak kabul edilmez. Kural olarak, hak sahibinin tek taraflı olarak hakkını kullanmasıyla sonuç doğurur. Fakat kamu düzeni ve hukuki durumun açık ve net olarak ortaya çıkarılabilmesi amacıyla bu haklardan bazılarının mahkeme yoluyla kullanılması öngörülmüştür. Bu davanın sonunda, mahkeme davacının talebinin reddine karar verirse, bu karar aynı zamanda iddia edilen hakkın bulunmadığına dair bir tespit kararı niteliğini de taşır.
Notlar
- ^ Eşyanın hukukî tanımının detayları için; bkz. Başpınar, Ünal, s. 65 vd.
- ^ Aynî haklar ile ilgili daha fazla bilgi için; bkz. Aynî hak
- ^ ”Anayasanın koruması altında bulunsa dahi hak arama hürriyetinin kötüye kullanılması hâlinde kişisel haklar ihlâl edilmiş olabilir. Hedeflerin korunmaya değer bulunması yetmez, başvurulan araçlar yönünden de aşırı davranılmaması gerekir.” - Yargıtay 4. HD. 8.12.1978, 2086/13877
- ^ İsviçre Medeni Kanunu'nun ikinci maddesinin ikinci fıkrası şu şekildedir: "Bir hakkın açıkça kötüye kullanılması yasal bir korumaya sahip değildir." (Almanca: Der offenbare Missbrauch eines Rechtes findet keinen Rechtsschutz.) Aynı cümle, Türk Medeni Kanunu'nda "Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz." olarak yer almaktadır.
- ^ Bu nedenle Almanca'da kanuna karşı hilenin karşılığı olarak Gesetzesumgehung tabiri kullanılır.
- ^ Bununla birlikte, hukuki olay terimi geniş anlamda hukuki fiilleri de kapsayacak şekilde de kullanılabilmektedir.
- ^ Bu nedenle bu tabir için Alman hukukunda Gesamtakt tabiri de kullanılır.
- ^ Roma Hukukunda bu kural "hiç kimse sahip olduğu haktan fazlasını başkasına devredemez" (Latince: nemo plus iuris ad alium transferre potest quam ipse habet) ilkesiyle ifade edilmektedir.
- ^ Mesela Türk Medeni Kanunu m. 1023: "Tapu kütüğündeki tescile iyiniyetle dayanarak mülkiyet veya bir başka aynî hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur."
- ^ Bu kanunun Fransızca metninde bonne foi, İtalyanca metninde buono fede, Almanca metninde ise guter Glaube ifadeleri kullanılmıştır. Eski Türk Medeni Kanununda ise hem iyi niyet hem de dürüstlük kuralı için hüsnüniyet ifadeleri kullanılmış, bundan kaynaklanan anlam karmaşasını engellemek için yeni Türk Medeni Kanununda bu ifadenin yerini iyi niyet almıştır.
- ^ Bu hususlar kanunlara göre değişiklik gösterebilir. Örnekler için bkz. Oğuzman, Barlas, s. 243 vd.
- ^ Roma Hukukunda bu durum için sonradan gelen kötüniyet zarar vermez (Latince: mala fides supervenies non nocet) deyimi yer almaktaydı.
- ^ Türk Medeni Kanunu 3. maddesi, bu durumu "...asıl olan iyi niyetin varlığıdır" diyerek ifade etmektedir.
- ^ Gerekli özen gösterilmediği hâlde iyi niyet iddiasında bulunulamaz. Aynı yönde, bkz: Türk Medeni Kanunu m. 2: "Ancak durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kimse iyiniyet iddiasında bulunamaz."
- ^ Mesela 5411 sayılı Bankacılık Kanunu, el konulan ve fona devredilen bankalar açısından, sorumluların ve hükümde belirtilen hısımlarının, açılan davalarda iyiniyet karinesinden yararlanamayacaklarını, iyiniyetli olduğunu ilgililerinin ispat etmesi gerektiğini belirtmiştir.
- ^ Talep hakkı, esasen Alman hukukçularca ortaya atılmıştır. Alman Medeni Kanunu'nda talep (Almanca: Anspruch) "başkasından bir şey yapmasını ya da yapmamasını isteme hakkı" olarak tanımlanmıştır. İsviçre Medeni Kanunu'nun Almanca metninde de talep için Anspruch tabiri kullanılırken, Fransızca metninde ise hem dava hem de talep kavramları için dava ve dava hakkı deyimleri kullanılmaktadır.
- ^ Bir kişinin hakkını kendi başına alma yasağına ihkak-ı hak yasağı denir. Hakkın yasal yollardan, yasal merciler vasıtasıyla alınması gerekir. Fakat; meşru müdafaa, ıztırar (zorunluluk) hâli ve çok istisnai olmak üzere, kanunun buna müsaade ettiği durumlarda kişiler haklarını bizzat kendileri koruyabilirler.
- ^ Anlaşmazlık yerine uyuşmazlık ve çekişme gibi tabirler de kullanılır.
- ^ Sadece medeni hukukta değil, ceza hukukunda ve idare hukukunda da hakların korunması için çeşitli davalar söz konusudur. Ceza hukukunda, hak ihlali sayılan bir fiil ya da işlem suç oluşturabilir, bunun için yetkili makamlara başvurularak kamu davası açılabilir. Aynı şekilde, idari yargıda da idare tarafından yapılan işlemler aleyhine iptal ve tam yargı (tazminat) davaları açılabilir.
- ^ Eda, sözlük anlamı olarak da verme, ödeme, yerine getirme gibi anlamlara gelir.
Kaynakça
- Dipnotlar
- ^ a b c d Oğuzman, Barlas 2013, s. 138.
- ^ a b c d e Gözler 2013a, s. 396.
- ^ a b c d e f g Gözler 2013b, s. 401.
- ^ . Türk Dil Kurumu. 22 Mart 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 5 Mart 2020.
- ^ a b c Gözler 2013a, s. 394.
- ^ a b Güriz 2005, s. 132.
- ^ Erdoğan 2016, s. 17.
- ^ Güriz 2005, s. 107.
- ^ Bilge 2005, s. 165.
- ^ a b c d Gözler 2013a, s. 395.
- ^ Erdoğan 2016, s. 20.
- ^ a b c d e Erdoğan 2016, s. 21.
- ^ Ansay 1958, s. 108.
- ^ Güriz 2005, s. 46.
- ^ a b c d e f Gözler 2013a, s. 397.
- ^ a b c d e (PDF). T.C. Cumhurbaşkanlığı Hukuk ve Mevzuat Genel Müdürlüğü. 7 Şubat 2020 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 5 Mart 2020.
- ^ a b c d e Türcan vd 2013, s. 208.
- ^ Gözler 2013c, s. 127.
- ^ Hak Kavramı, M. Emin Emini, Yrd. Doç. Dr., Niğde Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Sosyal Bilgiler Dergisi (Sayfa 206)
- ^ Hak Kavramı, M. Emin Emini, Yrd. Doç. Dr., Niğde Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Sosyal Bilgiler Dergisi (Sayfa 207)
- ^ a b Gözler 2013a, s. 398.
- ^ Tahiroğlu, Erdoğmuş 2012, s. 129.
- ^ a b c d Tahiroğlu, Erdoğmuş 2012, s. 130.
- ^ a b c d e Tahiroğlu, Erdoğmuş 2012, s. 132.
- ^ Gözler 2013a, s. XV.
- ^ a b Oğuzman, Barlas 2013, s. XV.
- ^ a b Oğuzman, Barlas 2013, s. 157.
- ^ Gözler 2013a, s. 406.
- ^ Gözler 2013a, s. 407.
- ^ a b Başpınar, Ünal 2012, s. 100.
- ^ a b Tahiroğlu, Erdoğmuş 2012, s. 131.
- ^ a b Oğuzman, Barlas 2013, s. 147.
- ^ a b c d Gözler 2013a, s. 409.
- ^ a b Oğuzman, Barlas 2013, s. 158.
- ^ a b Gözler 2013a, s. 403.
- ^ Gözler 2013c, s. 812.
- ^ a b c d Gözler 2013b, s. 411.
- ^ a b Gözler 2013a, s. 404.
- ^ Gözübüyük 1998, s. 167.
- ^ a b c Gözler 2013a, s. 405.
- ^ a b Gözler 2013b, s. 412.
- ^ a b c Oğuzman, Barlas 2013, s. 141.
- ^ Oğuzman, Barlas 2013, s. 142.
- ^ Başpınar, Ünal 2012, s. 63.
- ^ Başpınar, Ünal 2012, s. 64.
- ^ Başpınar, Ünal 2012, s. 83.
- ^ Başpınar, Ünal 2012, s. 85.
- ^ Oğuzman, Barlas 2013, s. 143.
- ^ Oğuzman, Barlas 2013, s. 153.
- ^ a b c Oğuzman, Barlas 2013, s. 154.
- ^ a b c Oğuzman, Barlas 2013, s. 156.
- ^ a b c d e Gözler 2013a, s. 410.
- ^ Oğuzman, Barlas 2013, s. 155.
- ^ Oğuzman, Barlas 2013, s. 161.
- ^ Oğuzman, Barlas 2013, s. 162.
- ^ a b Oğuzman, Barlas 2013, s. 163.
- ^ Oğuzman, Barlas 2013, s. 164.
- ^ Oğuzman, Barlas 2013, s. 165.
- ^ a b c d e Gözler 2013a, s. 411.
- ^ Oğuzman, Barlas 2013, ss. 167-168.
- ^ Oğuzman, Barlas 2013, s. 166.
- ^ a b Oğuzman, Barlas 2013, s. 168.
- ^ Oğuzman, Barlas 2013, ss. 169-170.
- ^ a b Oğuzman, Barlas 2013, s. 252.
- ^ a b c d Oğuzman, Barlas 2013, s. 253.
- ^ Oğuzman, Barlas 2013, s. 257.
- ^ Tekinay 1992, s. 172.
- ^ "Yargıtay Kararları Dergisi", 1979/9. Yargıtay. 1979. s. 1268.
- ^ Oğuzman, Barlas 2013, s. 262.
- ^ Serozan 2011, s. 160.
- ^ Anayurt 2002, s. 308.
- ^ Özsunay 1986, s. 321.
- ^ Akyol 2006, s. 22.
- ^ Oğuzman, Barlas 2013, s. 263.
- ^ Tekinay 1992, s. 173.
- ^ Oğuzman, Barlas 2013, s. 264.
- ^ a b Oğuzman, Barlas 2013, s. 265.
- ^ a b Özsunay 1986, s. 326.
- ^ a b Oğuzman, Barlas 2013, s. 266.
- ^ Akyol 2006, s. 58.
- ^ Oğuzman, Barlas 2013, s. 267.
- ^ a b Oğuzman, Barlas 2013, s. 270.
- ^ Akyol 2006, s. 57.
- ^ Oğuzman, Barlas 2013, s. 271.
- ^ Akyol 2007, s. 51.
- ^ Akyol 2007, s. 133.
- ^ "Schweizerisches Zivilgesetzbuch (İsviçre Medeni Kanunu)". admin.ch. 4 Aralık 2019 tarihinde kaynağından . Erişim tarihi: 11 Mart 2020.
- ^ Akyol 2006, s. 107.
- ^ Akipek, Akıntürk 2007, s. 199.
- ^ Oğuzman, Barlas 2013, s. 275.
- ^ Akyol 2006, s. 67.
- ^ Oğuzman, Barlas 2013, s. 276.
- ^ Akyol 2006, s. 127.
- ^ Oğuzman, Barlas 2003, s. 276.
- ^ Akipek, Akıntürk 2007, ss. 204-205.
- ^ Akyol 2006, ss. 10-11.
- ^ a b Oğuzman, Barlas 2013, s. 278.
- ^ a b c Oğuzman, Barlas 2013, s. 279.
- ^ Tekinay 1992, s. 165.
- ^ a b c Oğuzman, Barlas 2013, s. 281.
- ^ a b Oğuzman, Barlas 2013, s. 280.
- ^ Özsunay 1986, s. 331.
- ^ a b c Oğuzman, Barlas 2013, s. 282.
- ^ Oğuzman, Öz 2013, s. 24.
- ^ a b c d Oğuzman, Barlas 2013, s. 291.
- ^ Gözler 2013c, s. 540.
- ^ Oğuzman, Barlas 2013, s. 292.
- ^ a b Oğuzman, Barlas 2013, s. 296.
- ^ Oğuzman, Öz 2013, s. 490.
- ^ (PDF). T.C. Cumhurbaşkanlığı Hukuk ve Mevzuat Genel Müdürlüğü. 4 Kasım 2019 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 11 Mart 2020.
- ^ Oğuzman, Barlas 2013, s. 305.
- ^ Oğuzman, Barlas 2013, s. 171.
- ^ a b TDK Güncel Türkçe Sözlük 29 Aralık 2018 tarihinde Wayback Machine sitesinde .(Kelimenin anlamı için sözlükte sorgulama yapılmalıdır.) Erişim tarihi: 12 Mart 2020
- ^ a b Oğuzman, Barlas 2013, s. 172.
- ^ a b c d Oğuzman, Barlas 2013, s. 173.
- ^ Kocayusufpaşaoğlu 2008, ss. 94-95.
- ^ Oğuzman, Barlas 2013, s. 175.
- ^ Kocayusufpaşaoğlu 2008, s. 113.
- ^ a b Oğuzman, Barlas 2013, s. 177.
- ^ a b Kocayusufpaşaoğlu 2008, s. 95.
- ^ a b c d Oğuzman, Barlas 2013, s. 178.
- ^ a b c d Oğuzman, Barlas 2013, s. 186.
- ^ a b Oğuzman, Barlas 2013, s. 179.
- ^ Oğuzman, Barlas 2013, s. 180.
- ^ Oğuzman, Barlas 2013, s. 182.
- ^ a b c Oğuzman, Barlas 2013, s. 187.
- ^ a b c Oğuzman, Barlas 2013, s. 212.
- ^ a b Oğuzman, Barlas 2013, s. 198.
- ^ Oğuzman, Barlas 2013, ss. 198-200.
- ^ Oğuzman, Barlas 2013, s. 199.
- ^ a b c Oğuzman, Barlas 2013, s. 200.
- ^ a b Oğuzman, Öz 2013, s. 130.
- ^ a b c d Oğuzman, Öz 2013, s. 131.
- ^ "Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararı - E: 1974/1, K: 1974/2, T: 1.4.1974" (PDF). Resmî Gazete. 30 Mayıs 1974. 22 Mart 2020 tarihinde kaynağından (PDF). Erişim tarihi: 12 Mart 2020.
- ^ Oğuzman, Barlas 2013, ss. 201-205.
- ^ Oğuzman, Barlas 2013, s. 201.
- ^ Oğuzman, Barlas 2013, s. 202.
- ^ Oğuzman, Barlas 2013, s. 203.
- ^ Oğuzman, Barlas 2013, s. 205.
- ^ a b Oğuzman, Barlas 2013, s. 206.
- ^ Oğuzman, Barlas 2013, ss. 207-209.
- ^ Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 20.11.1970 tarih, 5577/6142 sayılı kararı (Aktaran: Oğuzman, Barlas, s. 214 (dipnot no. 214))
- ^ Saymen 1960, s. 129.
- ^ a b Oğuzman, Barlas 2013, s. 215.
- ^ Oğuzman, Barlas 2013, s. 217.
- ^ a b Oğuzman, Barlas 2013, s. 222.
- ^ Oğuzman, Barlas 2013, s. 224.
- ^ a b Oğuzman, Barlas 2013, s. 225.
- ^ a b Oğuzman, Barlas 2013, s. 227.
- ^ a b Oğuzman, Barlas 2013, s. 228.
- ^ a b c Tahiroğlu, Erdoğmuş 2012, s. 136.
- ^ a b c Oğuzman, Barlas 2013, s. 229.
- ^ Tahiroğlu, Erdoğmuş 2012, s. 137.
- ^ a b Oğuzman, Barlas 2013, s. 230.
- ^ a b Oğuzman, Barlas 2013, s. 231.
- ^ Oğuzman, Barlas 2013, s. 237.
- ^ Oğuzman, Barlas 2013, s. 241.
- ^ Umur 1999, s. 444.
- ^ Akipek, Akıntürk 2007, ss. 167-168.
- ^ Oğuzman, Barlas 2013, s. 244.
- ^ a b Özsunay 1986, s. 304.
- ^ Akkanat 2010, s. 126.
- ^ Akkanat 2010, ss. 113-114.
- ^ Akkanat 2010, s. 150.
- ^ a b c Oğuzman, Barlas 2013, s. 248.
- ^ Akipek, Akıntürk 2007, ss. 169-170.
- ^ Akkanat 2010, s. 58.
- ^ Oğuzman, Barlas 2013, s. 249.
- ^ Oğuzman, Barlas 2013, s. 250.
- ^ (PDF). T.C. Cumhurbaşkanlığı Hukuk ve Mevzuat Genel Müdürlüğü. 24 Ekim 2018 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 12 Mart 2020.
- ^ a b c Tahiroğlu, Erdoğmuş 2012, s. 138.
- ^ Umur 1999, s. 184.
- ^ a b Oğuzman, Barlas 2013, s. 308.
- ^ a b Oğuzman, Barlas 2013, s. 309.
- ^ . gesetze-im-internet.de. 11 Eylül 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 13 Mart 2020.
- ^ Gözler 2013a, ss. 413-415.
- ^ a b c Oğuzman, Barlas, s. 312.
- ^ Gözler 2013, s. 412.
- ^ Oğuzman, Barlas, s. 313.
- ^ Oğuzman, Öz 2013, s. 383.
- ^ Oğuzman, Barlas 2013, s. 313.
- ^ Oğuzman, Barlas, s. 314.
- ^ a b Pekcanıtez vd 2014, s. 251.
- ^ a b Pekcanıtez vd 2014, s. 252.
- ^ Pekcanıtez vd 2014, s. 258.
- ^ a b c Pekcanıtez vd 2014, s. 259.
- ^ Pekcanıtez vd 2014, s. 260.
- Kitaplar
- Akipek, Jale G.; Akıntürk, Turgut (2007). Türk Medeni Hukuku: Yeni Medeni Kanuna Uyarlanmış Başlangıç Hükümleri - Kişiler Hukuku. Cilt 1 (12. bas.). İstanbul. ISBN .
- Akkanat, Halil (2010). Türk Medeni Hukukunda İyiniyetin Korunması (1. bas.). İstanbul: Legal Kitabevi. ISBN .
- Akyol, Şener (2006). Dürüstlük Kuralı ve Hakkın Kötüye Kullanılması Yasağı (2. bas.). İstanbul: Vedat Kitapçılık. ISBN .
- Akyol, Şener (2007). Medenî Hukukta Çelişki Yasağı (1. bas.). İstanbul: Seçkin Yayıncılık. ISBN .
- Anayurt, Ömer (2002). Hukuka Giriş ve Hukukun Temel Kavramları (3. bas.). Ankara: Seçkin Yayıncılık. ISBN .
- Ansay, Sabri Şakir (1958). Hukuk Bilimine Giriş (7. bas.). İstanbul: Güzel İstanbul Matbaası.
- Başpınar, Veysel; Ünal, Mehmet (2012). Şeklî Eşya Hukuku. Ankara: Yetkin Yayınları. ISBN .
- Bilge, Necip (1999). Hukuk Başlangıcı: Hukukun Temel Kavram ve Kurumları (16. bas.). Ankara: Turhan Kitabevi. ISBN .
- Erdoğan, Mustafa (2016). İnsan Hakları Teorisi ve Hukuku (3. bas.). Ankara: Orion Kitabevi. ISBN .
- Gözler, Kemal (2013). Hukuka Giriş (10. bas.). Bursa: Ekin Basım Yayın Dağıtım. ISBN .
- Gözler, Kemal (2013). Anayasa Hukukunun Genel Esasları (4. bas.). Bursa: Ekin Basım Yayın Dağıtım. ISBN .
- Gözler, Kemal (2013). İdare Hukuku Dersleri (14. bas.). Ekin Basım Yayın Dağıtım. ISBN .
- Gözübüyük, A. Şeref (1998). Anayasa Hukuku (7. bas.). Ankara: Turhan Kitabevi.
- Güriz, Adnan (2005). Hukuk Başlangıcı (10. bas.). Ankara: Siyasal Kitabevi. ISBN .
- Kocayusufpaşaoğlu, Necip (2008). Borçlar Hukukuna Giriş - Hukukî İşlem - Sözleşme (4. bas.). İstanbul: Filiz Kitabevi. ISBN .
- Oğuzman, M. Kemal; Barlas, Nami (2013). Medenî Hukuk (19. bas.). İstanbul: Vedat Kitapçılık. ISBN .
- Oğuzman, M. Kemal; Öz, M. Turgut (2013). Borçlar Hukuku - Genel Hükümler. Cilt 1 (11. bas.). İstanbul: Vedat Kitapçılık. ISBN .
- Özsunay, Ergun (1986). Medenî Hukuka Giriş (5. bas.). İstanbul.
- Pekcanıtez, Hakan; Atalay, Oğuz; Özekes, Muhammet (2014). Medenî Usul Hukuku (2. bas.). Ankara: Yetkin Yayınları. ISBN .
- Saymen, Ferit H. (1960). Türk Medenî Hukuku - Umumî Prensipler. Cilt 1 (3. bas.). İstanbul: İsmail Akgün Matbaası.
- Serozan, Rona (2011). Medenî Hukuk: Genel Bölüm- Kişiler Hukuku (4. bas.). İstanbul: Seçkin Yayınları. ISBN .
- Tahiroğlu, Bülent; Erdoğmuş, Belgin (2012). Roma Hukuku Dersleri (8. bas.). İstanbul: Der Yayınları. ISBN .
- Tekinay, Selâhattin Sulhi (1992). Medenî Hukukun Genel Esasları ve Gerçek Kişiler Hukuku (Medenî Hukuk) (6. bas.). İstanbul: Filiz Kitabevi. ISBN .
- Türcan, Talip; Gözübenli, Beşir; Köse, Saffet (2013). İslâm Hukuku (2. bas.). Ankara: Grafiker Yayınları. ISBN .
- Umur, Ziya (1999). Roma Hukuku Ders Notları (3. bas.). İstanbul: Beta Yayınları. ISBN .
wikipedia, wiki, viki, vikipedia, oku, kitap, kütüphane, kütübhane, ara, ara bul, bul, herşey, ne arasanız burada,hikayeler, makale, kitaplar, öğren, wiki, bilgi, tarih, yukle, izle, telefon için, turk, türk, türkçe, turkce, nasıl yapılır, ne demek, nasıl, yapmak, yapılır, indir, ücretsiz, ücretsiz indir, bedava, bedava indir, mp3, video, mp4, 3gp, jpg, jpeg, gif, png, resim, müzik, şarkı, film, film, oyun, oyunlar, mobil, cep telefonu, telefon, android, ios, apple, samsung, iphone, xiomi, xiaomi, redmi, honor, oppo, nokia, sonya, mi, pc, web, computer, bilgisayar
Hak kisilerin hukuk duzenince korunan menfaatleridir Kisilerin lehlerine olan bir durumun kanunlar tarafindan korunmasi bu korumaya uymayan kisilere karsi ise kanuni girisimlerde bulunulmasi gibi yetkiler verir Esasen Arapca da hukuk kelimesinin tekil hali olan bu kelime zamanla kisilerin hukuken korunan menfaatlerini tanimlamak icin kullanilirken haklarin olusturdugu duzene ise hukuk adi verilmistir 1789 da Insan ve Yurttas Haklari Beyannamesi nin temsili Hak kavraminin tam olarak ne olduguna dair cesitli teoriler ortaya atilmistir Bazi hukukculara gore hak ilgilisine ait bir irade kudreti iken bazilarina gore ise bu iradeyi harekete geciren sey yani menfaattir yarar Bazi yazarlar ise bu iki gorusu birlestirerek hukuken korunan menfaate hak denildigini ileri surmustur Buna karsilik Duguit ve Kelsen gibi bazi yazarlar ise hak diye bir seyin olmadigini savunmaktadir Tanimi ve teorilerHak kisinin hukuken korunan ve sahibine bu korumadan yararlanma yetkisi veren bir menfaattir Hak esasen Arapca hukuk kelimesinin tekil halidir Gunumuzde ise hak kavrami kisilerin hukuken menfaati olarak tanimlanmaktadir Hak kavrami hukuk doktrininde uzerinde uzlasma saglanmis bir kavram degildir Yazarlar haklari kendilerince tanimlamislar ve boylece kendilerine ait teoriler olusturmuslardir Bununla birlikte hak kavramini reddeden yazarlar da vardir Haklar cesit cesittir bu nedenle doktrinde de haklar turlere ayrilarak incelenmistir Bu ayrim hakkin niteligine ve uygulanma alanina gore yapilabildigi gibi para ile olculebilme kullaniminin etkisi kullanma yetkisi ve hakkin bagimsiz olup olmamasina gore de yapilabilir Hak sahibi hakkindan onu kullanarak yararlanir Bu kullanim sirasinda hak sahibinin dikkat etmesi gereken noktalar vardir Buna gore hak sahibi hakkini durustluk kuralina uygun olarak kullanmalidir Durustluk kurali ise kisinin bir olayda namuslu durust ve makul bir insanin sergilemesi gereken tavri sergilemesidir Aksi halde hakkin kotuye kullanildigi sonucuna ulasilir Hakkin kotuye kullanimini ise hukuk duzeni korumaz Haklar hukuki islemlerle kazanilir ve kaybedilir Hukuki islem taraflarin hukuki bir sonuc dogurmak kastiyla yapmis olduklari islemlerdir Bu islemler turlerine gore cesitli gecerlilik sartlari barindirabilirler Bu sartlari tasimayan bir islem gecersiz sayilacagindan ortada korunacak bir hak da olmayacaktir Fakat bazi hallerde iyi niyet de varsa hukuken gecersiz olan bir isleme ragmen hak gecerli bir islem varmis gibi kazanilabilecektir Ancak bunun istisnalari sinirli olup anca kanunlarda ongorulebilen hallerde gecerli olabilecektir Hak kavramini kabul eden teoriler Irade teorisi Irade teorisi Alman hukukcusu Friedrich Carl von Savigny ve ogrencisi Bernhard Windscheid tarafindan aciklanan bir teoridir Bu teoriye gore hak hukuk duzenince taninan ve korunan kisiye ait bir irade kudretidir Windscheid hak sahibinin iradesinin diger kisiyi etkiledigini savunmustur Ona gore bir kisi baskalarini kendi iradesine gore harekete zorlayabilirse hak sahibi olabilir Bu teori kisaca bir iradenin digerine karsi ustunlugu anlamina gelmektedir Haklar kisilerin yaptiklari tercihleri korurlar bu yonuyle de haklar kisilerin hukuken korunan tercihleri olarak da tanimlanabilir Irade teorisi hakki sadece irade kudreti ile iliskilendirdigi ve icerigini belirtmedigi icin elestirilmistir Bu teorinin dogru oldugu varsayildiginda cesitli nedenlerle irade kudretinden gecici ya da kalici olarak yoksun kalan kisilerin hak sahibi olamayacaginin kabul edilmesi gerekir Halbuki bu durumda olan kimseler de hak sahibi olabilmektedir Menfaat teorisi Menfaat teorisi de Alman hukukcu Rudolf von Jhering tarafindan savunulmustur Jhering e gore hak sahibi olan iradeyi harekete geciren sebebi de arastirmak gerekir Ona gore hakkin ozu menfaattir bu nedenle hak da hukuken korunan kisisel menfaattir Onemli olan bu menfaatin hukuk duzeni tarafindan korunuyor olmasidir korunmayan menfaatler hak olarak kabul edilemez Haklarin esasi ise hak sahiplerinin menfaatlerini korumak ve hatta artirmaktir Menfaat teorisi bir yonuyle de haklari odevlerin dayanagi ya da gerekcesi olarak gormektedir Bu goruste olan yazarlara gore bir kisinin cikari ancak baska bir kisiyi odev sorumlulugu altina itmeye yeterliyse onu hak sahibi haline getirir Teoriye yonelen elestiriler de bu teorinin hakla odev arasindaki bu bagindan kaynaklanmaktadir Bu gorusu elestirenlere gore haklar odevlerin yansimasi olarak gorulmektedir ve bu yanlistir Bir diger elestiri ise hak ile menfaatin ayrilabilmesinin goz ardi edilmesi uzerinedir Soz konusu menfaatten istifade etmeyen hak sahipleri de olabilecegi gibi o menfaatten istifade eden ama hak sahibi olmayan kisiler de vardir Bir diger elestiri ise teorinin iradeye onem vermemesi uzerine olmustur Karma teori Bu iki teoriyi birlestiren karma teoriye gore hak insana irade kudreti taninarak korunan menfaattir Bu teoriyi savunan Alman hukukcu Georg Jellinek e gore hak kavramini tanimlamak icin sadece irade ya da menfaat kavramlari yeterli degildir Bu iki unsurun da birlikte yer almasi gerekir Irade teorisinden farkli olarak karma teoride menfaat sahibi kisinin iradesinin olmasi gerekli degildir Hak kavramini reddeden teoriler Hak kavramini reddeden iki teori vardir Bunlardan ilki Fransiz hukukcu Leon Duguit e aittir Duguit e gore hukuk metafizik kavramlarin egemenliginden kurtulamamistir Hak da bu nedenle hayali fizikotesi bir kavramdir Gerceklige sahip olan yalnizca hukuk kurallaridir Bu kurallar da hak yaratmaz hukuki durum yaratir Bir diger teori ise Avusturyali hukuk teorisyeni Hans Kelsen e aittir Kelsen e gore hak hukuk kurali oldugu icin vardir Hukuk kurali hakki belirtmez hukuki yukumlulukleri ve odevleri belirtir Bu nedenle hak hukuktan farkli bir sey degildir yalnizca hukukun bireysellestirilmesi ve somutlasmasidir Hakkin unsurlariHakkin uc unsuru vardir Bunlar irade menfaat ve hukuki korumadir Hak ancak kisilere ait olabilir ve kisinin iradesi ile kullanilir Bu kisiler gercek insan ya da tuzel insan ya da mal toplulugu kisi olabilirler Kisilere ait olan hakkin ozu menfaat olmalidir Menfaat ise korunmaya deger bir iyilik avantaj olarak tanimlanir Son olarak ise kisilerin sahip oldugu bu menfaatin hukuk duzenince korunuyor olmasi gerekir Kisi Haktan bahsedilebilmesi icin ortada bir kisi olmasi gerekir Bu kisi gercek bir kisi olabilecegi gibi tuzel kisi de olabilir Hukuken kisi hak ve borclara sahip olabilen varlik olarak tanimlanir Kisi olmadan hak olamaz Gercek kisiden kasit insandir Kisilik cocugun tam ve sag olarak dogmasiyla baslar Tam ve sag dogmak sartiyla anne rahmine dusen cocuk da hak sahibi olabilir Fakat doguma kadar gecen surede sahip oldugu hak ehliyeti sinirlidir Tuzel kisi ise belirli bir amaci gerceklestirmek icin bagimsiz bir varlik halinde orgutlenen hak ve borc sahibi olabilen kisi veya mal topluluklaridir Bu kisiler idare hukukuna tabi kamu hukuku tuzel kisileri devlet mahalli idareler ve kamu kurumlari olabilecegi gibi dernek vakif ve sirketler gibi ozel hukuk tuzel kisileri de olabilir 1 Irade Istenc Hak aslinda kisilere hukuk sistemi tarafindan verilen irade gucudur Kisi bu guc ile kendi iradesini baska birisine birilerine hukukun cizdigi sinirlar icerisinde kabul ettirebilmekte ve belirli bir yonde davranmaya zorlayabilmektedir Elbette ki herkesin esit haklara sahip oldugu konularda bu zorlama ortaya cikamayacaktir Ancak bu durumda yine de hak baskasi tarafindan cignendiginde kisi kendisine taninan bu iradenin korunmasi yonunde diger kisilerin zorlanmasini devletten talep edebilecektir Buna gore hak bir kisinin iradesinin diger kisilerin iradelerinin uzerindeki ustunlugudur Irade hakkin bicimsel yonunu tanimlar ve icerigi ozu ile ilgilenmez 2 Menfaat Yarar Hak hukuk duzeni tarafinda korunmakta olan bir menfaattir Baska bir deyisle hakkin ozunu kisinin lehine olan bir menfaat fayda yarar olusturmaktadir Ancak buna karsin her menfaat cikar hak olarak kabul edilemez cunku hukukun tanimlamadigi bir menfaat hak olarak nitelendirilemez Mantiksal olarak da hukuka aykiri cikarlar hukuk duzeni tarafindan korunmadiklarindan birer hak degildirler Ayrica kimi menfaatler hukuk sistemi tarafindan korunmakla beraber sahibine yararlanip yararlanmama yonunde secme hakki verilmistir Kimi durumlarda ise bazi haklar kisinin kendisi istemese bile korunur Menfaat bir kisi icin iyi onemli olan kendisine avantaj saglayan bir seydir Hakkin ozu menfaattir bu yuzden haktan bahsedilmek icin ortada bir menfaat olmasi gerekir Menfaatin ne oldugu somut olarak tespit olunamaz Her olayda ve durumda bunun ayri ayri tespit edilmesi gerekir Bu menfaatin kisiye kendi dusuncesine gore maddi veya manevi bir iyilik avantaj getiri saglamasi gerekir Hukuk duzenince korunma Bir kisinin bir menfaatinin hak kabul edilebilmesi icin o hakkin hukuk duzenince taninmasi ve korunmasi gerekir Korunmayan bir menfaat hak olarak kabul edilemez Her menfaat hukuk duzenince taninmaz ve korunmaz Bu nedenle ortada bir hak varsa menfaatin oldugu kabul edilirken menfaatin oldugu her durumda hakkin da oldugu ise kabul edilmez Menfaatler kanunlarda duzenlenir ve boylece koruma altina alinirlar Haklar hukuk duzenince korunurlar Bu nedenle hakki ihlal edilen kisi hakkini ihlal eden kisiden ihlale sebep olan fiilini sonlandirmasini istemesine ragmen bir sonuc alamiyorsa hukuk duzenince gorevlendirilmis ve yetkilendirilmis mercilerden hakkinin korunmasini istemesi gerekir Bu isteme dava denir CesitleriHukuk duzenlerince taninan ve korunan bircok hak vardir bu yuzden hak cesitleri doktrinde de kabul gormus bir listelemeye tabi degildir Yazarlar kitaplarinda farkli farkli listelemeler yapmislardir Yine de ozellikle Roma Hukukunda yapilan ayrima gore haklar mutlak ve nisbi olmak uzere iki kategoride incelenir Mutlak haklar hak sahibinin herkese karsi ileri surebilecegi haklar iken nisbi haklar ise hakkin dogasi geregi sadece belirli kisi ya da kisilere karsi ileri surulebilen haklardir Haklar kisi ile devlet arasinda ve kisiler arasinda olmasina gore de bir ayrima tabi tutulmaktadir Kisi ile devlet arasinda olan haklara kamu haklari denirken kisiler arasindaki hak iliskilerine ise ozel haklar adi verilir Bunlarla birlikte haklar cesitli kistaslara gore de ayrima tabi tutulabilmektedir Bu kistaslar hakkin degerinin para ile olculebilirligi ileri surulebilecegi cevre kullanilmasinin yarattigi etki kullanma yetkisi ve bagimsiz olup olmama gibi kistaslardir Mutlak hak ve nisbi hak ayrimi Bu ayrim temelini Roma Hukukundaki usul kurallarindan alir Roma doneminde mahkemelerin davalari ayni ve sahsi olarak ayirmalarindan dogan bu ayrima gore haklar etki dogurduklari alan bakimindan tasniflenirler Mutlak haklar herkese karsi ileri surulebilirken nisbi haklar ise yalnizca ilgili oldugu kisiye karsi ileri surulebilir Mutlak haklar esya ya da sahis uzerinde kurulabilir Esya uzerinde kurulan mutlak hak ise mulkiyet hakkidir Mulkiyet hakki tam ya da sinirli olabilen ve ayni nitelige sahip bir haktir Bu yuzden ayni zamanda ayni bir haktir Hukuki anlamda esya fiziki bir varliga sahip sinirlari belirlenebilir mulk edinilmeye elverisli olan ve kisisel olmayan varliktir Haklar genel olarak esyalar uzerinde kurulabilmekle birlikte hukuken esya sayilmayan maddi varliga sahip olmayan seyler icin de haklar soz konusu olabilmektedir Fikir ve sanat urunleri uzerindeki telif hakki ve sinai buluslar uzerindeki buna ornek verilebilir Tam ayni hak yani mulkiyet hakki sahibine esya uzerinde en genis yetkileri veren ayni haktir Bu yetkiler kullanma yararlanma ve tasarruf yetkileridir Tam olmayan ayni haklar ise genellikle sinirli ayni hak olarak bilinir Bu haklarda mulkiyet hakkinin sahibine tanidigi uc yetkiden herhangi biri ya da ikisi yoktur Bu hakkin sahibi soz konusu esyanin mulkiyetini haiz degildir baskasinin mali uzerinde sinirli bir ayni hak sahibidir Bu sinirli haklar da kendi icerisinde uce ayrilir Bu haklardan ilki olan irtifak hakki sahibine esya uzerinde dogrudan dogruya ama sinirli bir hakimiyet ve yararlanma yetkisi veren bir haktir sahibine alacagi odenmedigi takdirde rehin konusu esyanin ya da hakkin sattirilarak bedelin alacagini dogrudan ve oncelikle tahsil etmesini saglar ise rehin hakkinin tasinmazlar icin kurulan bir benzeridir Nisbi haklar ise bir hukuki iliski cercevesinde yalnizca o iliskinin taraflarindan biri olan kisi veya kisilere karsi ileri surulebilecek haklardir Yapilan bir borc sozlesmesi sonucu borclu olan kisiden alacakli olan kisinin alacagini talep edebilmesi anlamina gelen buna ornektir Bununla birlikte sonucunda yeni bir hukuki durum yaratan yenilik dogurucu haklar da bu kapsamdadir Nisbi haklar alelade ve etkisi guclendirilmis nisbi haklar olmak uzere ikiye ayrilir Alelade nisbi hak nisbi hakkin genel tanimini karsilamakla birlikte etkisi guclendirilmis nisbi haklar ise istisnai bir nitelige sahiptir Bu haklar yalnizca kanunlarin ongordugu durumlarda gecerli olabilir Hakkin tapu sicili gibi bir sicile tescil edilerek etki alaninin genisletilmesini ifade eder Fakat hakkin niteligini degistirmez Kamu haklari ve ozel haklar ayrimi Bu ayrim kaynagini haklarin aralarinda hukuki iliski kurdugu kisilere yani taraflara gore yapilmaktadir Hak bir kisi ile devlet ya da devlete bagli bir organ arasinda bir iliski yaratiyorsa kamu hakki devletten tamamen bagimsiz kisiler arasinda iliski yaratiyorsa ozel hak olarak kabul edilir Bu ayrima gore kamu hakkindan dogan ihtilaflar kamu hukukuna gore cozulurken ozel haklar ise ozel hukuka gore cozulecektir Ornegin kisilerle idare arasindaki ihtilaflar idari yargi mercilerinde cozulerek karara baglanir Kamu haklari Alman hukukcu Jellinek tarafindan yapilan ve onun ismiyle anilan bir ucleme Jellinek uclemesi ile bilinmektedir Bunlardan ilki negatif statu haklaridir Bu haklar devletin kisiler aleyhine herhangi bir surette mudahale edemeyecegi kisinin ozel alanini belirleyen haklardir Din hurriyeti kisi guvenligi gibi haklar bu kategoriye girer Devletin mudahale edemeyecegi ozel alani tespit ettigi icin bu haklara koruyucu haklar hurriyet haklari ya da kisisel haklar gibi farkli isimler de verilmistir Bir diger hak ise pozitif statu haklaridir Bu haklar ise kisilere devletten bir sey isteme hakki taniyan haklardir Bu haklar kisiye devletten bir sey talep etme hakki verir bu yonuyle bu haklara isteme haklari da denilmektedir Yine devletin kisilere karsi borclarini tespit etmesi nedeniyle sosyal haklar ya da hizmet haklari olarak da adlandirilirlar Son hak olan aktif statu haklari ise kisinin devlet yonetimine katilmasini saglayan haklardir Secme ve secilme hakki siyasi parti kurma hakki ve dilekce hakki bunlara ornek verilebilir Bu nedenle bu haklara siyasi haklar da denmektedir Diger ayrimlar Haklarla ilgili yapilan diger ayrimlar ise genel itibariyla haklarin sahip oldugu nitelikler uzerinden yapilmaktadir Bunlar para ile olculebilen bir degerinin olup olmamasi kullanilmasinin yarattigi etki kullanilma yetkisi ve hakkin bir seyden bagimsiz olup olmamasi gibi kriterlerdir Para ile olculebilme Para ile olculebilen bir degerinin olup olmamasina gore haklar malvarligi ve sahis haklari olarak ikiye ayrilirlar Malvarligi haklari degeri para ile olculebilen haklari ifade ederken sahis haklari ise olculemeyen haklari ifade eder Malvarligi haklari alacak haklari ayni haklar maddi degeri haiz yenilik dogurucu haklar ve fikri haklar olmak uzere dort alt grupta incelenir Bu gruplandirmalar kisilerin malvarligindaki olumlu yondeki aktif gelismeyi yani artisi kapsadigi gibi tersi yondeki pasif gelismeyi yani eksilmeyi de kapsar Bu haklar kisilerin maddi menfaatlerine yonelik haklardir Alacak haklari bir hukuki islem sonucu islemin taraflarindan birinin digerinden bir sey talep etme hakkina sahip olmasini saglayan haklardir Genellikle bu islemlerin sonucunda hak talep etme yetkisi kazanan kisiye alacakli diger tarafa ise borclu denir Ayni hak ise sahibine esya uzerinde dogrudan dogruya hakimiyet saglayan ve bu nedenle herkese karsi ileri surulebilen haktir Bu hak sahibine esya uzerinde dogrudan hakimiyet verir ve hakkini herkese karsi ileri surebilmesine imkan tanir Bu hak sahibine uc adet yetki verir bu yetkiler kullanma yararlanma ve tuketmedir tasarrufta bulunma Ayni hak sinirli olabilir bu halde bu uc yetkiden herhangi biri ya da ikisi kullanilamaz Bunlara sinirli ayni haklar denir Tam ayni hak ise mulkiyet hakkidir Bazi yenilik dogurucu haklar sahiplerine maddi bir getiri saglar Bu haklarin maddi degeri var kabul edilir ve bunlar da malvarligi haklarina girer Aksi yondeki yenilik dogurucu haklar ise sahis varligi haklarindandir Sahis haklarinin daha cok manevi degeri vardir bu deger parayla olculemez En temel sahis hakki kisilik hakkidir Bir kisinin bedeni sagligi seref ve haysiyeti sirlari ismi resmi ve sesi gibi o kisiye ait seyler kisilik hakki kapsaminda yer alir Bu haklar devredilemez ve miras yoluyla haleflerine de gecmez Fikri haklar da malvarligina iliskin haklardandir Zeka dusunce ve yaraticilik kullanilarak uretilen fikir urunleri uzerindeki haklar fikri haklardir Buluslar kitaplar sanat eserleri yazilimlar kesifler ticaret unvanlari markalar fikri haklara ornek gosterilebilir Bu haklarin ozleri degil mali degerleri malvarligina iliskindir Kullanilmasinin yarattigi etki Bazi haklar hak konusu uzerinde hakimiyet sagladigi bazilari da bir edimin ifasini talep etme yetkisi verdigi halde bazilari ise kullanildiginda ortaya yeni bir hukuki durum cikmasini saglar Bunlar yenilik doguran haklardir Bu haklar olusturduklari duruma gore farkli farkli isimler alir Yeni bir hukuki durum olusturan haklara kurucu yenilik doguran mevcut durumda degisiklik yaratan haklara degistirici yenilik doguran mevcut hukuki iliskiyi sona erdiriyorsa da bozucu yenilik doguran hak adini alir Yenilik doguran haklar kural olarak sarta tabi tutulamaz ve aksine hukum olmadikca zamanasimi soz konusu olmaz Usulune uygun kullanicilinca sona erer ve kullanildiktan sonra da geri donus mumkun degildir Kullanilmasi icin hak sahibinin kullanma iradesi yeterlidir Hak dogrudan ilgilisine karsi ileri surulebilecegi gibi mahkemeye karsi da ileri surulebilir Yenilik dogurmayan haklara ise alelade haklar denir Bu haklar mevcut hukuki durum icerisinde herhangi bir degisiklige yol acmadan kullanilan haklardir Kullanma yetkisi Hakki kullanma yetkisine gore yapilan bu ayrimda kistas hakkin bizzat hak sahibince kullaniminin zorunlu ve gerekli olup olmadigidir Burada onemli olan hakkin hak sahibince kullanilmasina karar verilip verilmedigidir eger hak sahibi hakkini kullanmaya karar verirse bunu bir vekil ya da temsilci araciligiyla ileri surebilir Fakat evlilik gibi bazi durumlarda o da mumkun degildir Sahsen kullanimi zorunlu olan haklar kisilik ile olan yakin ilgisi nedeniyle baskalari tarafindan kullanilamaz Ayrica baskasina devredilemez Sahsen kullanimi zorunlu olmayan haklar ise devredilebilir Hakkin bagimsizligi Hakkin bagimsizligi hakkin baska bir seye bagli olarak kullanilip kullanilmadigini belirler Bagimsiz haklar baska bir seye bagli olmadan kullanilabilen haklardir Bu haklar dogrudan dogruya kisinin kendi sahsina bagli haklardir bu nedenle devredilmeleri ve miras yoluyla baskalarina gecmesi mumkun degildir Bagli haklar ise kisiden farkli olarak baska bir sey bagli olarak kullanilabilen haklardir Bu sey bir esya alacak borc iliskisi ya da bir topluluga mensup olmak olabilir Haklarin kullanilmasiDurustluk kurali ve hakkin kotuye kullanilmasi Hak sahibi hakkindan onu kullanmak suretiyle yararlanir Hakkin kullanilisi hakkin turune gore degismekle birlikte butun haklar icin gecerli oldugu kabul edilen kural durustluk kuralidir Buna gore bir olayda namuslu durust ve makul bir insanin sergilemesi gereken davranisi sergileyen insan durustluk kuralina uygun davranmis sayilir Kanunlarda da haklarin kullaniminda durustluk kuralina uyulmasi gerektigi hukum altina alinmistir Durustluk kuralinin sinirini cizdigi namuslu durust ve makul insan davranisi ise toplumda hakim olan ahlaki olcutlere gecerli olan orf adete ve haklari saglayan iliskilerin gayesine gore tespit edilir Aksi durum hakkin kotuye kullanilmasi olarak kabul edilir Hakkin kotuye kullanilmasi da hukuk duzenince korunmamaktadir Hakkin kotuye kullanilmasi hak sahibinin hakkini hakkin kendisine taninmasindaki amacin disina cikarak kullanmasi halinde soz konusu olur Butun haklar icin hakkin kotuye kullanilmasi soz konusu olabilmektedir Hakkin kotuye kullanilmasinin tespitinde ilke olarak her olayin kendi sartlarinin goz onunde tutulmasi gerektigi kabul edilmistir Hakki kotuye kullanan kisinin kusurlu olmasi veyahut zarar verme kastiyla hareket etmis olmasi da zorunlu bir unsur olarak gorulmemektedir Ayni sekilde birine zarar verilmesi veyahut bir zarar tehlikesinin olusmasi hali de hakkin kotuye kullanildigini gostermek icin zorunlu bir unsur kabul edilmemektedir Hakkin kotuye kullanildigini belirten unsurlardan biri hakkin kullanilmasinda mesru bir menfaatin bulunup bulunmamasidir Buna gore mesru bir menfaatten ziyade bir baskasina zarar vermek onu zor duruma dusurmek gibi bir amacin bulunmasi halinde hak kotuye kullanilmis sayilir Ortada bir menfaat yok iken bir baskasini rahatsiz etmeye yonelik bir davranis var ise bu da kotuye kullanima ornek kabul edilir Buna gore hakki kullanan kisinin mesru bir menfaatinin bulunmasi gerekmektedir Hakkin kullaniminin hak sahibine saglayacagi menfaat ile baskasina verecegi zarar arasinda asiri denebilecek olcude bir oransizlik var ise bu da hakkin kotuye kullanimi kabul edilebilmektedir Kural olarak hak sahibinin hakkini kullanirken baskalarinin ugrayabilecegi zarari dusunmek gibi bir zorunlulugu olmasa da saglanacak yarar ugratilacak zarara nazaran cok onemsiz kaliyorsa hakkin kotuye kullanildigi kabul edilebilecektir Hak sahibinin aleyhine durum yaratilacak kisinin kisisel durumunu gozetmeden hakkini kullanmak istemesi de boyle bir durum yaratabilir Kisinin ahlaka aykiri bir eylemine dayanarak talepte bulunamamasi Latince nemo auditur propriam turpitudinem allegans hakkin kotuye kullanimini gosterir unsurlardan biridir Buna gore bir kimse aldatici davranislariyla ya da baska bir yolla ahlaka aykiri hareket ederek yaratmis oldugu durumdan istifade ederek bir hakki kullanmak isterse burada hakkin kotuye kullanilmasi soz konusu olabilecektir Bir kisinin herhangi bir hakkini kullanmasini bu tip davranislarla engelleyerek kendi lehine bir durum yaratan kisinin daha sonra bu durumu kullanmak istemesi de hakkin kotuye kullanilmasi olarak kabul edilmektedir Bir sozlesmenin kanunen yapilmasi lazim gelen sekle aykiri olarak yapilmasina kasten sebep olan tarafin sonradan bu sozlesmenin seklen hukuka aykiri oldugunu iddia etmesi de hakkin kotuye kullanilmasi olarak gorulur Hakkin kotuye kullanildigini gosteren unsurlardan bir digeri de uyandirilan guvene aykiri davranislarda bulunulmasidir Esasen kisilerin davranislarda tutarlilik gostermesi beklenmemekle birlikte bir hukuki iliskide yer alan kimse davranislariyla diger tarafta korunmaya layik ve esasli bir guven uyandirdiktan sonra bu davranislarina ve yarattigi guven ortamina aykiri onunla celisen bir tutum icerisine giremez Latince de venire contra factum proprium nemini licet olarak ifade edilen bu ilke kisaca celiskili davranis yasagi olarak da adlandirilir Ornegin kisinin sahip oldugu bir hakki kullanmayacagi yonunde karsi tarafta guven uyandirdiktan sonra bu hakkin kullanilmasi bu kapsamda hakkin kotuye kullanilmasi sayilabilir Benzer sekilde herhangi bir sebeple gecersiz olan sozlesmenin rizaen ifa edildikten sonra gecersizliginin ileri surulmesi de bu kapsamda sayilabilmektedir Hakkin kotuye kullanilmasinin yaptirimi Medeni kanunlar hakkin kotuye kullanimini korumamak yoluna giderler Korunmama genel olarak kotuye kullanilan hakka dayanan taleplerin ya da savunmalarin dikkate alinmamasi suretiyle gerceklestirilir Savunma sirasinda hakkin kotuye kullanilmasi halinde bu savunma dikkate alinmayacak dava acilmasi sirasinda hakkin kotuye kullanilmasi halinde ise acilan dava reddedilecektir Buna paralel olarak hukuki iliskinin devam ettirilmesini ya da sona erdirilmesini talep etmek hakkin kotuye kullanimi kapsaminda ise bu talebin reddedilmesi yonunde de karar verilebilecektir Hakkin kotuye kullanildigina iliskin bir iddia dava dosyasinda yer almasa dahi hakimin bu konuyu da re sen incelemesi ve buna dair bir hukum kuracak ise gerekceli kararinda bu durumdan da bahsetmesi gerekecektir Uygulama alani Durustluk kurali ve hakkin kotuye kullanilmasi yasaginin uygulama alani cesitlidir Kanunun yorumlanmasinda ve kanun hukumlerindeki bosluklarin doldurulmasinda uygulanan bu kurallar ayrica kanuna karsi hilenin onlenmesinde hukuki islemin olusmasi yorumlanmasi ve tamamlanmasinda borclarin dogumunda ve sozlesmelerde degisiklik yapilmasi ya da sozlesmenin sona erdirilmesinde de uygulanmaktadir Kanun metinlerinin yorumlanmasi ve hukumlerdeki bosluklarin doldurulmasinda karar verici kisi ya da makamin cogunlukla hakimin durustluk kuralina uygun hareket etmesi gerekmektedir Bununla birlikte bir tarafin durustluk kuralina ya da hakki kotuye kullanma yasagina aykiri edip etmediginin tespitini yapan kisi ya da makam da bu kurallar cercevesinde hareket etmek zorundadir Buna gore bir hukmun uygulanmasini istemek de hakkin kotuye kullanilmasi sayilabilecek ise hukmu uygulayacak kisi ya da makamin bu hukmu uygulamaktan kacinmasi ve bu nedenle ortaya cikan boslugu doldurmasi gerekir Kanuna karsi hile emredici nitelikteki bir hukuk kuralina aykiri bir fiile ya da hukuki isleme uygulanacak yaptirimdan kacinmak icin hukuken uygun gorulen baska yollara basvurmak anlamina gelir Durustluk kurali ile hakkin kotuye kullanilmasinin yasaginin buradaki uygulama alani basvurulan bu hileli yolla ulasilmak istenen nihai neticeden yoksun olmaktir Buna gore ihlal etmemek icin etrafindan dolanilan hukmun dogrudan ihlal edilmesi halinde uygulanacak yaptirim ne ise hileli isleme uygulanacak yaptirim da o olmaldir Fakat o duruma ozel bir hukum de ayrica var ise o halde o ozel hukum uygulanmalidir Bir hukuki iliskinin olusmasi ve yorumlanmasinda uygulanan guven prensibi temelini durustluk kuralindan alir Guven prensibine gore bir davranisi kendisine yonelik bir irade beyani saymakta durustluk kurali uyarinca hakli gorulen kisinin bu varsayimi dogru kabul edilir ve kendisine gercekten bir irade beyani yoneltilmis sayilir Taraflarin ortak iradeleri net bir sekilde anlasilabiliyorsa bu ortak irade esas alinmakla birlikte bunun aksinin soz konusu oldugu durumlarda ise uyusmazligi cozecek kisi ya da makamca bu iradelerin gercek ve ortak anlaminin ortaya cikarilmasi gerekir Durustluk kurali ve hakkin kotuye kullanilmasi yasagi ise bu noktaya ortaya cikacaktir Durustluk kurali ile hakkin kotuye kullanilmasi yasaginin uygulandigi alanlardan bir digeri de borclarin dogum aninin tespitidir Kural olarak iki kisinin bir borc iliskisi dogurmasi tamamen iradelerine bagli olmakla birlikte bu iradelerin onceden kanunla veyahut iradi olarak kisitlanmasi ve bu nedenle taraflardan birinin sozlesme yapma zorunlulugu soz konusu olabilir Idare tarafindan verilen bir kamu hizmetinden yararlanmak icin sartlarina uygun olarak basvuruda bulunan herkes o hizmetten yararlanabilir Ozel kisiler acisindan da bu sorumluluk kanundan dogabilecegi gibi kanun hukmunun bulunmadigi durumlarda ise durustluk kuralina gore boyle bir zorunlulugun var oldugu savunulabilir Bu zorunlulugun varsayildigi durumlarda sozlesme yapmakla bagli olan tarafin hakli bir sebep olmaksizin sozlesme yapmaktan kacinmasi hakkin kotuye kullanilmasi sayilir Bu nedenle sozlesme konusu himzetten yararlanamayan kimsenin bu nedenle ugradigi zararlari tazmin ettirme hakki vardir Taraflarin sozlesme gorusmeleri sirasinda da durust davranma yukumlulugu vardir Bu husus bizzat durustluk kuralinin kendisinden kaynaklanmaktadir Eger bir taraf bu yukumlulugune aykiri davranirsa sozlesme gorusmelerinde kusurlu davranistan Latince culpa in contrahendo bahsedillir Bundan dogan sorumluluk ise Borclar hukuku hukumleri cercevesinde cozumlenecektir Sozlesme yapildigi sirada taraflarca ongorulmeyen ve ongorulmesi de beklenmeyen olaganustu bir durum sozlesmenin borclusundan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya cikar ve sozlesmenin ifasini borclu aleyhine asiri derecede zorlastirir ise borclu mahkemeye basvurarak sozlesmenin yeni kosullara uyarlanmasini isteyebilmekte aksi takdirde ise sozlesmeden donebilmektedir Tum borc iliskilerinde gecerli olan bu durum da kaynagini durustluk kuralindan almaktadir Haklarin kazanilmasi ve kaybedilmesiHukuki olay fiil ve islem kavramlari Bir kisinin bir baskasina ait olan hakki elde etmesine hakkin kazanilmasi iktisabi denir Iktisap kelime anlami olarak da kazanma edinim anlamlarina gelmektedir Hukuki anlamda iktisap da hakkin kazanilmasini karsilamaktadir Hakkin kazanilmasi iktisabi hukuken gecerli olan fiil ve islemlerle gerceklesir Ayni sey hakkin kaybedilmesinde de gecerlidir Hukuken gecerli olan fiil ve islemler uc cesittir Bunlar hukuki olay hukuki fiil ve hukuki islemdir Hukuki olay kendisine hukuken bir sonuc baglanan olaydir vaka Her olay hukuki olay degildir yalnizca kendisine hukuki sonuclar baglanan olaylar hukuki olaydir Hukuki fiil ise insanin kendi iradesi ile gerceklesen ve hukuki neticeleri haiz olaylardir Hukuki olay ile hukuki fiillerin farki da buradadir Hukuki olay insanin iradesi disinda gerceklesen olaylari ifade etmek icin kullanilirken hukuki fiil ise insan iradesine bagli olarak gerceklesen olaylari tanimlar Hukuka uygun fiiller sonucu hukuk duzenince o fiile fiili gerceklestiren ler in arzusunu da goz onunde tutarak birtakim hukuki sonuclar baglanmis ise bu fiillere hukuki islem denir Hukuki islemin diger kavramlardan farki fiili gerceklestirenin failin arzusunu da hesaba katmasidir burada failin arzusu da onem tasirken diger iki kavramda ise failin arzusunun bulunup bulunmamasi onemli degildir Hukuki islem turleri Hukuki islemler kendi icerisinde gruplara ayrilmaktadir Gereken irade beyani sayisi acisindan tek tarafca yonetilmesi yeterli olan beyanlar icin tek tarafli hukuki islemler iki tarafin karsilikli irade beyanlarini gerektiren hukuki islemler icin ise sozlesme tabirleri kullanilir Bununla birlikte tek tarafli irade beyani olarak da sayilabilen fakat birden fazla kisinin ayni yonde irade aciklamasi gerektigi icin ayri tanimlanan kararlar ile bir irade beyani icin birden fazla kisinin beyanlarinin birlesmesi yoluyla olusan irade beyanlari musterek hukuki islemler de bu ayrima tabidir Bu islemlerde asil irade beyaninin kurulabilmesi icin birden fazla kisinin ortak iradesi gerektiginden bunlara toplu hukuki islem de denilmektedir Hukuki islemler irade beyaninin bir sahsa yonetilmesinin gerekli olup olmadigina gore de bir ayrima tabi tutulabilmektedir Bu islemlerde irade beyaninin yoneltilmesinin gerekip gerekmedigi islemin niteligine gore belirlenir Bir diger ayrim ise hukuki islemin etki dogurdugu alan bakimindan yapilmaktadir Bu islemler kisilik ya da malvarligi uzerinde etki dogurabilir ve etki dogurdugu alana gore isimlendirilir Hukuki islemler etki dogurdugu an bakimindan da bir ayrima tabi tutulur Bu islem taraflar hayatta iken hukum ifade ediyorsa hayatta hukum ifade eden saglar arasi islem olarak tanimlanirken bir kisinin olmesi halinde hukum ifade edecek islemler icin ise olume bagli tasarruflar tanimi kullanilir Bir kisinin vasiyetnamesi ya da bir baska kisiyle yaptigi miras sozlesmesi gibi hukuki islemler olume bagli tasarruf olarak kabul edilir Hukuki islemler son olarak malvarligina yaptiklari etki bakimindan gruplandirilir Bu etkiler uc cesittir borclandirma tasarrufta bulunma ve kazandirma Borclandirici islem islemi yapanin malvarliginda pasif yonde bir artis saglayan islemdir Yani o islem ile kisinn malvarliginin borclar eksi kisminda bir artis olur ve boylece malvarliginin toplam degerinde azalma meydana gelir Tasaaruf islemleri de borclandirici islemler gibi malvarliginin toplam degerinde bir azalma meydana getirir ama azalma borclandirici islemden farkli olarak malvarliginin pasif borclar kismi eksi tarafindaki artis ile degil aktif alacaklar kismi arti tarafindaki azalma ile meydana gelir Kazandirici islemler ise bu iki islemden farkli olarak kisinin malvarligina pozitif yonde katki saglayan islemlerdir Bu islemler ile kisilerin malvarliginda aktif yonde alacaklar kismi arti artis yasanir Hukuki islemin unsurlari Hukuki islemlerin gecerli olabilmesi icin sahip olmalari gereken birtakim unsurlar vardir Bu unsurlar da niteliklerine gore farkli isimler almaktadir Hukuki islemden bahsedebilmek icin irade beyani ile birlikte bulunmasi gereken unsurlar kurucu unsurlardir Kurucu unsurlar olmadigi surece hukuki islemin varligindan bahsedilemez Bu unsurlar hukuki islemin turune gore degismekle birlikte genel kural ortada bir irade beyaninin bulunmasidir Bazen buna ek olarak irade beyaninin bir sahsa yoneltilmesi veyahut islemin belirli bir yerde ya da belirli bir sekilde yapilmasi gibi sartlar da gerekebilmektedir Hukuki islemle amaclanan hukuki sonuclarin gerceklesmesi icin gerekli diger bir sart ise gecerlilik sartlaridir Kurucu unsurlardan farkli olarak gecerlilik sartlarinin yoklugu halinde de hukuki islemden bahsedilebilir Fakat o islem gecersizdir ve iptal edilmesi gerekir Kurucu unsuru bulunmayan bir islem icin ise boyle bir seye de yoktur cunku oyle bir islem hukuken yoktur Gecerlilik sartlari her hukuki islem icin olmakla birlikte bazi hukuki islemlerde farkli olarak daha ozel nitelikli sartlar da bulunmaktadir Her islemde aranmasi gereken genel sartlar ehliyet islemin hukuka kamu duzenine genel ahlaka kisilik haklarina aykiri ya da imkansiz olmamasi irade beyanlarinin saglikli olmasi ve muvazaali irade beyanlarinin olmamasidir Ehliyet kisinin hukuken bir islem yapabilme ehliyetine sahip olmasidir Hukuken iki tur ehliyet vardir bunlar hak ve fiil ehliyetleridir Hak ehliyeti kisilik ile ilgilidir ve haklara sahip olma yetenegi olarak tanimlanir Kisilik resmen tam ve sag dogmakla baslamakla birlikte tam ve sag dogmak sartiyla ana rahmine dusen ceninin de hak sahibi oldugu kabul edilir Fiil ehliyeti ise kisinin hak ve borc doguran hukuki islemleri yapabilme ehliyetidir Hak ehliyeti icin kisinin tam ve sag olarak dogmasi aranirken fiil ehliyeti icin ise ayirt etme temyiz kudreti yas ve kisitlanmamis olma gibi kosullar aranmaktadir Bu sartlari saglamayan kisilerin hak ehliyeti olsa da fiil ehliyetleri yoktur bu nedenle yaptiklari islemler de hukuken gecerli olmazlar Kanuna kamu duzenine genel ahlaka kisilik haklarina aykiri veya imkansiz olan hukuki islemler kesin hukumsuz kabul edilirler ve kendilerine buna gore sonuc baglanir Islemi meydana getiren irade beyani saglikli degilse o islem iptal edilebilmektedir Irade beyaninin sagligini bozan sebepler hata yanilma hile aldatma ve tehdit korkutma olmak uzere uc tanedir Buna gore hatali olarak ya da aldatilma veyahut tehdit sonucu bir irade beyaninda bulunan kimse sonradan bu unsurlar ortadan kalktiktan itibaren belirli bir sure icerisinde islemin iptalini saglayabilirler Muvazaa islemi yapan taraflarin o islemi hic hukum dogurmamasi ya da farkli bir hukum dogurmasi kastiyla yapmalari konusundaki anlasmalaridir Muvazaanin amaci taraflarin sozlesmeye taraf olmayan kisilere karsi aralarinda yapmak istedikleri islemi gizlemek ya da bir islem yapmis gibi gorunmektir Muvazaa bu amacina gore farkli isimler alir Hukuken yapilmis gozuken bir islem aslinda hic yoksa taraflar bu islemin gecersiz olacagi konusunda anlasmislarsa burada basit adi mutlak muvazaa vardir Asil yapilmak istenen islem farkli olmakla birlikte taraflar bunu gizlemek kastiyla baska bir islem yapiyorlar ise o halde ortada nitelikli mevsuf nisbi muvazaa vardir Muvazaali islemler muvazaa nedeniyle hukum dogurmazlar Taraflarin gercek iradeleri esas alinir Bu iradeye uygun olan islemler gecerli iken uygun olmayanlar ise gecersiz olacaktir Bazi hukuki islemlerde aranan sartlar ise genel olarak sekil sarti tasarruf islemlerinde tasarruf yetkisi sebebe bagli borc iliskilerinde borcun baglandigi gecerli bir borclanma islemi ve karsilikli borc yukleyen sozlesmelerde asiri yararlanmanin gabin bulunmamasidir Sekil sarti yapilan islemin belirli bir sekle uygun olarak yapilmasidir Bu sekil genel olarak yazililiktir Bu sekil sarti kanunla ongorulebilecegi gibi taraflar arasinda da kararlastirabilir Yazili sekil adi ve resmi olmak uzere ikiye ayrilir Adi yazili sekilde herhangi bir sekilde yazili bir metnin altinin elle imzalanmasi yeterli iken resmi yazili sekilde ise metin bastan sona o islemi yapmaya yetkili bir makam tarafindan duzenlenir ya da sadece imzalar bu makamca onaylanir Bununla birlikte bazi hukuki islemlerin hukum dogurmasi icin gerekli bazi ozel unsurlar vardir Buna tamamlayici unsurlar da denir Fiil ehliyetinin sartlarindan biri olan yas sartini saglamayan kisilerin yaptigi bazi islemler kanuni temsilcileri velileri ya da vasileri tarafindan onceden izin verilerek ya da sonradan onaylanarak gecerli hale getirilebilir Verilen bu izin ya da onay bir tamamlayici unsurdur Bununla birlikte temsilcinin var olmayan temsil yetkisine dayanarak yaptigi islem sonradan temsil olunan tarafindan onaylanirsa yapilan islem gecerli hale gelecektir Bu nedenle temsil olunan tarafindan verilen icazet de bir tamamlayici unsur olmaktadir Tasarruf islemlerinde tasarrufta bulunmak isteyenin bu yetkisini kisitlayan bir hal var ise bu hali ortadan kaldirmaya yonelik verilen izin ya da icazet de bu turdendir Ayni sekilde bir resmi makamin islemi tamamlamak icin yapmasi gereken fiil gelecekte gerceklesmesi beklenen bir sarta bagli yapilan islemlerde bu sartin gerceklesmesi ve bir vadeye bagli yapilan islemlerde vadenin gelmesi de diger tamamlayici unsurlardir Hukuki islemlerin hukumsuzlugu Hukuki islemler gecerli olmalari icin tasimalari gereken unsurlari tasimadiklari zaman hukumsuz hale gelirler Hukumsuzluk eksik olan unsurun niteligine gore farkli hukuki rejimlere tabi olurlar Bu rejimler yokluk kesin hukumsuzluk iptal edilebilirlik noksanlik ve nisbi etkisizliktir Yokluk Yokluk hukuki islemin kurucu unsurlarindan birindeki eksiklik halinde soz konusu olur Bu rejimin hukmu soz konusu islemin gerceklesmemis sayilmasidir Ortada hukuki bir islem hic olmamistir Yokluk iddiasini herkes her zaman ileri surebilir Kesin hukumsuzluk Mutlak butlan olarak da adlandirilan kesin hukumsuzluk hukuki islemin kurucu unsurlari tamam olmakla birlikte gecerlilik unsurlarinda kamu duzenini ilgilendirecek derecede onemli olanlarin gerceklesmemis olmasi halinde soz konusu olur Bu unsurlar kisinin ayirt etme gucunden yoksun olmasi islemin kanunlara genel ahlaka aykiri ya da imkansiz olmasi sekil sartina uyulmamasi ve muvazaadir Kesin hukumsuzluk iddiasini herkes her zaman ileri surebilir Iptal edilebilirlik Iptal edilebilirlik iradesi hata hile ya da tehdit sonucu sakatlanan ve sakatlik etkisindeyken yapilan islemlerin sonradan irade sakatlanan tarafca iptal edilebilmesidir Iptal hakki bozucu yenilik doguran bir haktir boylece islem hukumsuz hale gelir Noksanlik Kurucu unsurlari tamam olan bir islemin hukum ifade edebilmesi icin tamamlanmasi gereken bir unsurun yoklugu halinde noksanlik soz konusu olur Noksan islemler askidadir hukum ifade etmedikleri gibi hukumsuz de degillerdir Bu durumdaki islemlerde ya noksanlik giderilerek islem hukum ifade edecek ya da noksanligin giderilemeyecegi anlasilarak islem tamamen hukumsuz hale gelecektir Nisbi etkisizlik Tasarruf islemlerinde meydana gelen degisiklikler bazi hallerde bazi kisilere karsi ileri surulemez yani o kisi degisiklikten etkilenmez Buna nisbi etkisizlik denir Bu etkisizlik kesin olabilecegi gibi duzeltilebilir de olabilir Haklarin kazanilmasi iktisabi Hakkin kazanilmasi cesitli yollarla olabilir Bir hakkin dogrudan dogruya ilk sahibi olarak kazanilmasina aslen iktisap denir Burada hak iktisap edildigi anda dogan var olan bir haktir Hukuki bir olay ya da fiil sonucu gerceklesir Genellikle sahipsiz olan mallar uzerinde aslen hak kazanilir Bu hakkin bir kisiden bir kisiye gecerek devredilerek kazanilmasi halinde ise devren iktisap soz konusu olur Burada hak onceden de vardir yalnizca sahibi degismektedir Fakat hakkin devredilebilmesi icin devreden kisinin devrettigi hakka sahip olmasi gerekir Devren iktisap hakkin iradeye dayanan devrini tanimlarken hakkin irade disi devri ise hakkin intikali olarak tanimlanir Intikal cuz i ve kulli olmak uzere iki sekilde gerceklesir Cuz i intikal bir kisinin hakkinin o hak icin ongorulen devir isleminin yapilmasi ile gerceklesirken kisinin malvarliginin butunuyle kulliyen bir baskasina gecmesi ise kulli intikal olarak tanimlanir Hakkin kazanilmasinin bir diger yolu ise tesisen iktisaptir Tesisen iktisap kisinin sahip oldugu hakki devretmeden bu hakka dayanarak bir baskasina yeni bir hak saglamasidir Bir kisinin mulkiyet hakkina dayanarak evini bir baskasina kiralamasi buna ornektir Bunun yapilabilmesi icin hak tesisi yapacak kisinin tasarruf yetkisini haiz olmasi gerekir Haklarin kazanilmasinda iyi niyetin etkisi Kanunlar bazi durumlarda iyi niyetli olan kisinin aslen haksiz olan kazanimlarini korumak yoluna gitmektedir Iyi niyet kaynagini Isvicre Medeni Kanunu ndan alan bir tabirdir Iyi niyet icinde bulunulan durumun gerektirdigi tum ozen gosterildigi halde hakkin kazanilmasi ya da baska bir hukuki neticenin gerceklesmesine iliskin bir engelin varliginin farkinda olmamak bu engeli bilmemek ya da bilebilecek durumda olmamak olarak tanimlanir Roma Hukukunda esasen iyi niyete bir yer verilmemis kimsenin sahip oldugu haktan fazlasini baskasina devredemeyecegi hukum altina alinmisti Iyi niyetin sagladigi koruma ve kazanim farkli sebeplere dayanabilir Fakat iyi niyet her halde de korunmaz yalnizca kanunlarin ongordugu hallerde ve olculerde korunur Iyi niyet korunmasi amaclanan kiside aranmalidir Temsilci vasitasiyla yapilan islemlerde ise hem temsilcinin hem de temsil olunanin iyi niyetli olmasi gerekir Tuzel kisilerde ise yetkili organi olusturan kisilerde iyi niyet olmasi gerekir Tuzel kisiligi bulunmayan topluluklarda ise toplulugu olusturan butun kisilerin iyi niyetli olmasi gerekir bir kisinin dahi iyi niyetli olmamasi toplulugun iyi niyetli olmadigi anlamina gelir Iyi niyetin bazi durumlarda sadece belirli bir zaman diliminde bulunmasi yeterli iken bazi durumlarda ise belirli bir sure boyunca devam etmesi gerekir Her iki durumda da bu sartlar gerceklestikten sonra iyi niyetin ortadan kalkmasi o kisinin durumdan olumsuz etkilenmesine neden olmaz Iyi niyetin varligi degil yoklugu ispat edilmelidir Buna iyi niyet karinesi de denilmektedir Bu nedenle korumadan yararlanan kimsenin aleyhine bir iddiada bulunan kimse iddiasini ispat etmekle yukumludur Iyi niyet korumadan yararlananacak kisinin gerekli ozeni gostermesi halinde soz konusu olur Ote yandan bazi durumlarda kanunlar iyi niyetin ispatlanmasini da arayabilir Haklarin kaybi Hak sahibinin hakkindan ayrilmasi hakkin kaybi olarak tanimlanir Bu hak baskasina devredilerek kaybedilebilecegi gibi kullanilarak tuketilerek ya da eskiyerek de yok olabilir Ilk durumda hakkin devren nisbi kaybi soz konusu iken ikinci durumda ise aslen mutlak kayip soz konusu olur Haklarin korunmasiBir hak sahibinin hakki hakka uymakla yukumlu olanlarca ihlal edildiginde hakkin korunmasi gerekir Bu hakkin korunmasi icin hak sahibine tanina temel yetki talep yetkisidir Talep amacina ulasir hakka uyulmasi saglanirsa hak korunmus olur Talep bizzat hakka riayet etmeyen kisi ya da kisilere yoneltilir Bu talebe riayet eden kisiler hakkin geregini yerine kendi rizalariyla yerine getirmis olurlar Eger bu kisiler talebe uymazsa o halde hak sahibinin hakkini yasal yollarla korumasi gerekmektedir Hukukta bir kimsenin hakkinin kendi basina almasi yasaktir Bu nedenle hakki ihlal edilen kisinin hukuki yollara basvurmasi gereklidir Bu da ihlalde bulunan kisiye dava acilmasi suretiyle olur Dava bir anlasmazligin cozulmesi ya da engellenmesi veyahut bir kisiye karsi hukuki etkide bulunulmasi icin mahkemelere basvurulmasidir Basvuruyu yapan kisiye davaci aleyhine dava acilana ise davali denir Mahkemenin anlasmazligi cozmek icin yuruttugu faaliyet ise cekismeli yargi nizali kaza olarak adlandirilir Haklara iliskin dava turleri cesitlidir Davanin niteligine gore davalar farkli isimler almaktadir Eger davaci davalidan bir sey yapmasini bir seyi vermesini ya da bir seyden kacinmasini talep ediyorsa bu davaya eda davasi denir Bu dava dayanilan hakka gore farkli isimler alabilmekle birlikte butun bu davalar esasen eda davasidir Bir ayni hakka dayanan eda davalari istihkak davasi olarak adlandirilirken borcun ifa edilmesini istemek ise bir ifa davasidir Hakkin korunmasini degil zararin tazminini talep eden eda davalari icin ise tazminat davalari tabiri kullanilir Bir diger dava turu olan tespit davalari ise bir hukuki iliskinin mevcut olup olmadiginin saptanmasi icin acilar davalardir Bu iliskinin varligi tespit edilmek isteniyorsa olumlu muspet tespit yoklugu tespit edilmek isteniyorsa olumsuz menfi tespit davasi soz konusu olur Her turlu hukuki iliski bu davaya konu olabilmektedir Fakat maddi vakialar olaylar tek basina dava konusu olamaz ayrica davanin acilabilmesi icin davacinin hukuki bir yararinin bulunmasi gerekir Bu sartlari saglamayan tespit davalari acilamaz Yenilik doguran haklardan mahkemeye basvurularak kullanilmasi gereken haklarin kullanilmasi amaciyla acilan davalara yenilik doguran insai davalar denir Bu davalar sadece yenilik doguran haklardan kaynaklanan konular hakkinda olabilir bu haklardan kaynaklanmayan bir dava insai dava olarak kabul edilmez Kural olarak hak sahibinin tek tarafli olarak hakkini kullanmasiyla sonuc dogurur Fakat kamu duzeni ve hukuki durumun acik ve net olarak ortaya cikarilabilmesi amaciyla bu haklardan bazilarinin mahkeme yoluyla kullanilmasi ongorulmustur Bu davanin sonunda mahkeme davacinin talebinin reddine karar verirse bu karar ayni zamanda iddia edilen hakkin bulunmadigina dair bir tespit karari niteligini de tasir Notlar Esyanin hukuki taniminin detaylari icin bkz Baspinar Unal s 65 vd Ayni haklar ile ilgili daha fazla bilgi icin bkz Ayni hak Anayasanin korumasi altinda bulunsa dahi hak arama hurriyetinin kotuye kullanilmasi halinde kisisel haklar ihlal edilmis olabilir Hedeflerin korunmaya deger bulunmasi yetmez basvurulan araclar yonunden de asiri davranilmamasi gerekir Yargitay 4 HD 8 12 1978 2086 13877 Isvicre Medeni Kanunu nun ikinci maddesinin ikinci fikrasi su sekildedir Bir hakkin acikca kotuye kullanilmasi yasal bir korumaya sahip degildir Almanca Der offenbare Missbrauch eines Rechtes findet keinen Rechtsschutz Ayni cumle Turk Medeni Kanunu nda Bir hakkin acikca kotuye kullanilmasini hukuk duzeni korumaz olarak yer almaktadir Bu nedenle Almanca da kanuna karsi hilenin karsiligi olarak Gesetzesumgehung tabiri kullanilir Bununla birlikte hukuki olay terimi genis anlamda hukuki fiilleri de kapsayacak sekilde de kullanilabilmektedir Bu nedenle bu tabir icin Alman hukukunda Gesamtakt tabiri de kullanilir Roma Hukukunda bu kural hic kimse sahip oldugu haktan fazlasini baskasina devredemez Latince nemo plus iuris ad alium transferre potest quam ipse habet ilkesiyle ifade edilmektedir Mesela Turk Medeni Kanunu m 1023 Tapu kutugundeki tescile iyiniyetle dayanarak mulkiyet veya bir baska ayni hak kazanan ucuncu kisinin bu kazanimi korunur Bu kanunun Fransizca metninde bonne foi Italyanca metninde buono fede Almanca metninde ise guter Glaube ifadeleri kullanilmistir Eski Turk Medeni Kanununda ise hem iyi niyet hem de durustluk kurali icin husnuniyet ifadeleri kullanilmis bundan kaynaklanan anlam karmasasini engellemek icin yeni Turk Medeni Kanununda bu ifadenin yerini iyi niyet almistir Bu hususlar kanunlara gore degisiklik gosterebilir Ornekler icin bkz Oguzman Barlas s 243 vd Roma Hukukunda bu durum icin sonradan gelen kotuniyet zarar vermez Latince mala fides supervenies non nocet deyimi yer almaktaydi Turk Medeni Kanunu 3 maddesi bu durumu asil olan iyi niyetin varligidir diyerek ifade etmektedir Gerekli ozen gosterilmedigi halde iyi niyet iddiasinda bulunulamaz Ayni yonde bkz Turk Medeni Kanunu m 2 Ancak durumun gereklerine gore kendisinden beklenen ozeni gostermeyen kimse iyiniyet iddiasinda bulunamaz Mesela 5411 sayili Bankacilik Kanunu el konulan ve fona devredilen bankalar acisindan sorumlularin ve hukumde belirtilen hisimlarinin acilan davalarda iyiniyet karinesinden yararlanamayacaklarini iyiniyetli oldugunu ilgililerinin ispat etmesi gerektigini belirtmistir Talep hakki esasen Alman hukukcularca ortaya atilmistir Alman Medeni Kanunu nda talep Almanca Anspruch baskasindan bir sey yapmasini ya da yapmamasini isteme hakki olarak tanimlanmistir Isvicre Medeni Kanunu nun Almanca metninde de talep icin Anspruch tabiri kullanilirken Fransizca metninde ise hem dava hem de talep kavramlari icin dava ve dava hakki deyimleri kullanilmaktadir Bir kisinin hakkini kendi basina alma yasagina ihkak i hak yasagi denir Hakkin yasal yollardan yasal merciler vasitasiyla alinmasi gerekir Fakat mesru mudafaa iztirar zorunluluk hali ve cok istisnai olmak uzere kanunun buna musaade ettigi durumlarda kisiler haklarini bizzat kendileri koruyabilirler Anlasmazlik yerine uyusmazlik ve cekisme gibi tabirler de kullanilir Sadece medeni hukukta degil ceza hukukunda ve idare hukukunda da haklarin korunmasi icin cesitli davalar soz konusudur Ceza hukukunda hak ihlali sayilan bir fiil ya da islem suc olusturabilir bunun icin yetkili makamlara basvurularak kamu davasi acilabilir Ayni sekilde idari yargida da idare tarafindan yapilan islemler aleyhine iptal ve tam yargi tazminat davalari acilabilir Eda sozluk anlami olarak da verme odeme yerine getirme gibi anlamlara gelir KaynakcaDipnotlar a b c d Oguzman Barlas 2013 s 138 a b c d e Gozler 2013a s 396 a b c d e f g Gozler 2013b s 401 Turk Dil Kurumu 22 Mart 2020 tarihinde kaynagindan arsivlendi Erisim tarihi 5 Mart 2020 a b c Gozler 2013a s 394 a b Guriz 2005 s 132 Erdogan 2016 s 17 Guriz 2005 s 107 Bilge 2005 s 165 a b c d Gozler 2013a s 395 Erdogan 2016 s 20 a b c d e Erdogan 2016 s 21 Ansay 1958 s 108 Guriz 2005 s 46 a b c d e f Gozler 2013a s 397 a b c d e PDF T C Cumhurbaskanligi Hukuk ve Mevzuat Genel Mudurlugu 7 Subat 2020 tarihinde kaynagindan PDF arsivlendi Erisim tarihi 5 Mart 2020 a b c d e Turcan vd 2013 s 208 Gozler 2013c s 127 Hak Kavrami M Emin Emini Yrd Doc Dr Nigde Universitesi Iktisadi ve Idari Bilimler Fakultesi Sosyal Bilgiler Dergisi Sayfa 206 Hak Kavrami M Emin Emini Yrd Doc Dr Nigde Universitesi Iktisadi ve Idari Bilimler Fakultesi Sosyal Bilgiler Dergisi Sayfa 207 a b Gozler 2013a s 398 Tahiroglu Erdogmus 2012 s 129 a b c d Tahiroglu Erdogmus 2012 s 130 a b c d e Tahiroglu Erdogmus 2012 s 132 Gozler 2013a s XV a b Oguzman Barlas 2013 s XV a b Oguzman Barlas 2013 s 157 Gozler 2013a s 406 Gozler 2013a s 407 a b Baspinar Unal 2012 s 100 a b Tahiroglu Erdogmus 2012 s 131 a b Oguzman Barlas 2013 s 147 a b c d Gozler 2013a s 409 a b Oguzman Barlas 2013 s 158 a b Gozler 2013a s 403 Gozler 2013c s 812 a b c d Gozler 2013b s 411 a b Gozler 2013a s 404 Gozubuyuk 1998 s 167 a b c Gozler 2013a s 405 a b Gozler 2013b s 412 a b c Oguzman Barlas 2013 s 141 Oguzman Barlas 2013 s 142 Baspinar Unal 2012 s 63 Baspinar Unal 2012 s 64 Baspinar Unal 2012 s 83 Baspinar Unal 2012 s 85 Oguzman Barlas 2013 s 143 Oguzman Barlas 2013 s 153 a b c Oguzman Barlas 2013 s 154 a b c Oguzman Barlas 2013 s 156 a b c d e Gozler 2013a s 410 Oguzman Barlas 2013 s 155 Oguzman Barlas 2013 s 161 Oguzman Barlas 2013 s 162 a b Oguzman Barlas 2013 s 163 Oguzman Barlas 2013 s 164 Oguzman Barlas 2013 s 165 a b c d e Gozler 2013a s 411 Oguzman Barlas 2013 ss 167 168 Oguzman Barlas 2013 s 166 a b Oguzman Barlas 2013 s 168 Oguzman Barlas 2013 ss 169 170 a b Oguzman Barlas 2013 s 252 a b c d Oguzman Barlas 2013 s 253 Oguzman Barlas 2013 s 257 Tekinay 1992 s 172 Yargitay Kararlari Dergisi 1979 9 Yargitay 1979 s 1268 erisim tarihi kullanmak icin url gerekiyor yardim Oguzman Barlas 2013 s 262 Serozan 2011 s 160 Anayurt 2002 s 308 Ozsunay 1986 s 321 Akyol 2006 s 22 Oguzman Barlas 2013 s 263 Tekinay 1992 s 173 Oguzman Barlas 2013 s 264 a b Oguzman Barlas 2013 s 265 a b Ozsunay 1986 s 326 a b Oguzman Barlas 2013 s 266 Akyol 2006 s 58 Oguzman Barlas 2013 s 267 a b Oguzman Barlas 2013 s 270 Akyol 2006 s 57 Oguzman Barlas 2013 s 271 Akyol 2007 s 51 Akyol 2007 s 133 Schweizerisches Zivilgesetzbuch Isvicre Medeni Kanunu admin ch 4 Aralik 2019 tarihinde kaynagindan Erisim tarihi 11 Mart 2020 Akyol 2006 s 107 Akipek Akinturk 2007 s 199 Oguzman Barlas 2013 s 275 Akyol 2006 s 67 Oguzman Barlas 2013 s 276 Akyol 2006 s 127 Oguzman Barlas 2003 s 276 Akipek Akinturk 2007 ss 204 205 Akyol 2006 ss 10 11 a b Oguzman Barlas 2013 s 278 a b c Oguzman Barlas 2013 s 279 Tekinay 1992 s 165 a b c Oguzman Barlas 2013 s 281 a b Oguzman Barlas 2013 s 280 Ozsunay 1986 s 331 a b c Oguzman Barlas 2013 s 282 Oguzman Oz 2013 s 24 a b c d Oguzman Barlas 2013 s 291 Gozler 2013c s 540 Oguzman Barlas 2013 s 292 a b Oguzman Barlas 2013 s 296 Oguzman Oz 2013 s 490 PDF T C Cumhurbaskanligi Hukuk ve Mevzuat Genel Mudurlugu 4 Kasim 2019 tarihinde kaynagindan PDF arsivlendi Erisim tarihi 11 Mart 2020 Oguzman Barlas 2013 s 305 Oguzman Barlas 2013 s 171 a b TDK Guncel Turkce Sozluk 29 Aralik 2018 tarihinde Wayback Machine sitesinde Kelimenin anlami icin sozlukte sorgulama yapilmalidir Erisim tarihi 12 Mart 2020 a b Oguzman Barlas 2013 s 172 a b c d Oguzman Barlas 2013 s 173 Kocayusufpasaoglu 2008 ss 94 95 Oguzman Barlas 2013 s 175 Kocayusufpasaoglu 2008 s 113 a b Oguzman Barlas 2013 s 177 a b Kocayusufpasaoglu 2008 s 95 a b c d Oguzman Barlas 2013 s 178 a b c d Oguzman Barlas 2013 s 186 a b Oguzman Barlas 2013 s 179 Oguzman Barlas 2013 s 180 Oguzman Barlas 2013 s 182 a b c Oguzman Barlas 2013 s 187 a b c Oguzman Barlas 2013 s 212 a b Oguzman Barlas 2013 s 198 Oguzman Barlas 2013 ss 198 200 Oguzman Barlas 2013 s 199 a b c Oguzman Barlas 2013 s 200 a b Oguzman Oz 2013 s 130 a b c d Oguzman Oz 2013 s 131 Yargitay Ictihadi Birlestirme Buyuk Genel Kurulu Karari E 1974 1 K 1974 2 T 1 4 1974 PDF Resmi Gazete 30 Mayis 1974 22 Mart 2020 tarihinde kaynagindan PDF Erisim tarihi 12 Mart 2020 Oguzman Barlas 2013 ss 201 205 Oguzman Barlas 2013 s 201 Oguzman Barlas 2013 s 202 Oguzman Barlas 2013 s 203 Oguzman Barlas 2013 s 205 a b Oguzman Barlas 2013 s 206 Oguzman Barlas 2013 ss 207 209 Yargitay 2 Hukuk Dairesi 20 11 1970 tarih 5577 6142 sayili karari Aktaran Oguzman Barlas s 214 dipnot no 214 Saymen 1960 s 129 a b Oguzman Barlas 2013 s 215 Oguzman Barlas 2013 s 217 a b Oguzman Barlas 2013 s 222 Oguzman Barlas 2013 s 224 a b Oguzman Barlas 2013 s 225 a b Oguzman Barlas 2013 s 227 a b Oguzman Barlas 2013 s 228 a b c Tahiroglu Erdogmus 2012 s 136 a b c Oguzman Barlas 2013 s 229 Tahiroglu Erdogmus 2012 s 137 a b Oguzman Barlas 2013 s 230 a b Oguzman Barlas 2013 s 231 Oguzman Barlas 2013 s 237 Oguzman Barlas 2013 s 241 Umur 1999 s 444 Akipek Akinturk 2007 ss 167 168 Oguzman Barlas 2013 s 244 a b Ozsunay 1986 s 304 Akkanat 2010 s 126 Akkanat 2010 ss 113 114 Akkanat 2010 s 150 a b c Oguzman Barlas 2013 s 248 Akipek Akinturk 2007 ss 169 170 Akkanat 2010 s 58 Oguzman Barlas 2013 s 249 Oguzman Barlas 2013 s 250 PDF T C Cumhurbaskanligi Hukuk ve Mevzuat Genel Mudurlugu 24 Ekim 2018 tarihinde kaynagindan PDF arsivlendi Erisim tarihi 12 Mart 2020 a b c Tahiroglu Erdogmus 2012 s 138 Umur 1999 s 184 a b Oguzman Barlas 2013 s 308 a b Oguzman Barlas 2013 s 309 gesetze im internet de 11 Eylul 2019 tarihinde kaynagindan arsivlendi Erisim tarihi 13 Mart 2020 Gozler 2013a ss 413 415 a b c Oguzman Barlas s 312 Gozler 2013 s 412 Oguzman Barlas s 313 Oguzman Oz 2013 s 383 Oguzman Barlas 2013 s 313 Oguzman Barlas s 314 a b Pekcanitez vd 2014 s 251 a b Pekcanitez vd 2014 s 252 Pekcanitez vd 2014 s 258 a b c Pekcanitez vd 2014 s 259 Pekcanitez vd 2014 s 260 KitaplarAkipek Jale G Akinturk Turgut 2007 Turk Medeni Hukuku Yeni Medeni Kanuna Uyarlanmis Baslangic Hukumleri Kisiler Hukuku Cilt 1 12 bas Istanbul ISBN 9789752956056 erisim tarihi kullanmak icin url gerekiyor yardim Akkanat Halil 2010 Turk Medeni Hukukunda Iyiniyetin Korunmasi 1 bas Istanbul Legal Kitabevi ISBN 9789753683296 erisim tarihi kullanmak icin url gerekiyor yardim Akyol Sener 2006 Durustluk Kurali ve Hakkin Kotuye Kullanilmasi Yasagi 2 bas Istanbul Vedat Kitapcilik ISBN 9789758875696 erisim tarihi kullanmak icin url gerekiyor yardim Akyol Sener 2007 Medeni Hukukta Celiski Yasagi 1 bas Istanbul Seckin Yayincilik ISBN 9789758875825 erisim tarihi kullanmak icin url gerekiyor yardim Anayurt Omer 2002 Hukuka Giris ve Hukukun Temel Kavramlari 3 bas Ankara Seckin Yayincilik ISBN 9789753475150 erisim tarihi kullanmak icin url gerekiyor yardim Ansay Sabri Sakir 1958 Hukuk Bilimine Giris 7 bas Istanbul Guzel Istanbul Matbaasi erisim tarihi kullanmak icin url gerekiyor yardim Baspinar Veysel Unal Mehmet 2012 Sekli Esya Hukuku Ankara Yetkin Yayinlari ISBN 978 975 464 425 8 erisim tarihi kullanmak icin url gerekiyor yardim Bilge Necip 1999 Hukuk Baslangici Hukukun Temel Kavram ve Kurumlari 16 bas Ankara Turhan Kitabevi ISBN 9789757425045 erisim tarihi kullanmak icin url gerekiyor yardim Erdogan Mustafa 2016 Insan Haklari Teorisi ve Hukuku 3 bas Ankara Orion Kitabevi ISBN 978 9944 769 631 erisim tarihi kullanmak icin url gerekiyor yardim Gozler Kemal 2013 Hukuka Giris 10 bas Bursa Ekin Basim Yayin Dagitim ISBN 978 605 5187 75 0 erisim tarihi kullanmak icin url gerekiyor yardim Gozler Kemal 2013 Anayasa Hukukunun Genel Esaslari 4 bas Bursa Ekin Basim Yayin Dagitim ISBN 978 605 5187 63 7 erisim tarihi kullanmak icin url gerekiyor yardim Gozler Kemal 2013 Idare Hukuku Dersleri 14 bas Ekin Basim Yayin Dagitim ISBN 978 605 5187 77 4 erisim tarihi kullanmak icin url gerekiyor yardim Gozubuyuk A Seref 1998 Anayasa Hukuku 7 bas Ankara Turhan Kitabevi Guriz Adnan 2005 Hukuk Baslangici 10 bas Ankara Siyasal Kitabevi ISBN 9789757351085 erisim tarihi kullanmak icin url gerekiyor yardim Kocayusufpasaoglu Necip 2008 Borclar Hukukuna Giris Hukuki Islem Sozlesme 4 bas Istanbul Filiz Kitabevi ISBN 9789753683128 erisim tarihi kullanmak icin url gerekiyor yardim Oguzman M Kemal Barlas Nami 2013 Medeni Hukuk 19 bas Istanbul Vedat Kitapcilik ISBN 978 605 4446 95 7 erisim tarihi kullanmak icin url gerekiyor yardim Oguzman M Kemal Oz M Turgut 2013 Borclar Hukuku Genel Hukumler Cilt 1 11 bas Istanbul Vedat Kitapcilik ISBN 978 605 4446 69 8 erisim tarihi kullanmak icin url gerekiyor yardim Ozsunay Ergun 1986 Medeni Hukuka Giris 5 bas Istanbul erisim tarihi kullanmak icin url gerekiyor yardim Pekcanitez Hakan Atalay Oguz Ozekes Muhammet 2014 Medeni Usul Hukuku 2 bas Ankara Yetkin Yayinlari ISBN 978 975 464 862 1 erisim tarihi kullanmak icin url gerekiyor yardim Saymen Ferit H 1960 Turk Medeni Hukuku Umumi Prensipler Cilt 1 3 bas Istanbul Ismail Akgun Matbaasi erisim tarihi kullanmak icin url gerekiyor yardim Serozan Rona 2011 Medeni Hukuk Genel Bolum Kisiler Hukuku 4 bas Istanbul Seckin Yayinlari ISBN 9781111160234 erisim tarihi kullanmak icin url gerekiyor yardim Tahiroglu Bulent Erdogmus Belgin 2012 Roma Hukuku Dersleri 8 bas Istanbul Der Yayinlari ISBN 978 975 353 188 7 erisim tarihi kullanmak icin url gerekiyor yardim Tekinay Selahattin Sulhi 1992 Medeni Hukukun Genel Esaslari ve Gercek Kisiler Hukuku Medeni Hukuk 6 bas Istanbul Filiz Kitabevi ISBN 9789753680486 erisim tarihi kullanmak icin url gerekiyor yardim Turcan Talip Gozubenli Besir Kose Saffet 2013 Islam Hukuku 2 bas Ankara Grafiker Yayinlari ISBN 978 605 4692 06 4 erisim tarihi kullanmak icin url gerekiyor yardim Umur Ziya 1999 Roma Hukuku Ders Notlari 3 bas Istanbul Beta Yayinlari ISBN 9789754861150 erisim tarihi kullanmak icin url gerekiyor yardim