Türk yazar, asker ve öğretmen Ömer Seyfettin'in yazdığı öykülerin ilk yayımlandıkları tarihlere göre düzenlenmiş listesidir.
# | Öykü Adı | İlk Yayımlanma Tarihi | Yayımlandığı İlk Yer | Özet | Not |
---|---|---|---|---|---|
1 | Tenezzüh | 13 Nisan 1902 | Sabah | Pencereden kar yağışını izleyen ve yazın gelmesini bekleyen Juli Hala, çocukluğunu hatırlar ve doktorun uyarısına rağmen karların arasında gezmeye çıkar. Ziyaret ettiği eski aşığını ölüm döşeğinde, kendisini tanımaz halde görünce üzülerek eve döner ve soğuk yüzünden hasta olur. | - |
2 | İlk Namaz | 28 Ocak 1905 | İzmir | Soğuk bir sabahta namaza kalkan yazar, annesinin kendisini namaza kaldırdığı ilk sabahı hatırlar ve yaşamakta olduğu hayatın artık tatsız olduğunu düşünür. | - |
3 | Sahir'e Karşı | 25 Şubat 1905 | İzmir | Yazar, sevdiği kız Belkıs'a yazdığı bir şiiri okur, ama Belkıs beğenmez ve Sahir adında bir şairin şiirini örnek gösterir. Yazar, Sahir'e kıskançlıkla karışık bir düşmanlık besler. Bir hafta sonra arkadaşı tramvayda ona Sahir'i gösterince, onun çapkın bir kadın avcısı değil, çelimsiz bir genç olduğunu gören yazar, Sahir'in hakiki bir şair olduğunu kabul eder. | - |
4 | Sebat | 11 Mart 1905 | İzmir | Uzun zamandır görmediği bir arkadaşına rastlayan yazar, ressam olduğunu öğrendiği arkadaşının atölyesine gider. Resimlerden birini beğenir ve yarım kalan resimleri tamamlaması için arkadaşına kararlılık (sebat) telkin eder; arkadaşıysa sebatsızlığın sebattan daha iyi olduğunu öne sürerek görüşlerini açıklar. | - |
5 | Erkek Mektubu | 24 Ağustos 1907 | İzmir | Mektup biçimindeki öyküde yazar, evlenmesinden bir yıl sonra, bekar arkadaşı Sermet'e yazdığı mektupta evliliği ve eşi hakkında yorumlar yapar ve evlilikten duyduğu hayalkırıklığını dile getirir. | - |
6 | Çirkin Bir Hakikat | 19 Kasım 1908 | Serbest İzmir | Sevdiği kadının evli olduğunu öğrenen yazar, bundan duyduğu öfke ve iğrenmeyi anlatmaktadır. | - |
7 | Ay Sonunda | 26 Kasım 1908 | Serbest İzmir | Çocukluğunda ailesiyle ne kadar mutlu olduğunu hatırlayan 22 yaşındaki yazar, yaşadığı mutsuzluğu önce sevecek birini bulamamasına, sonra da parasızlığa bağlar. | - |
8 | Yaşasın Dolap | 7 Aralık 1908 | Serbest İzmir | II. Abdülhamit döneminde hafiyelik yaparak hızla yükselen 50 yaşındaki Ahmet Samim Bey, bakanlıktaki görevinden bir anda kovulmuştur. Kendisinden intikam alınacağı korkusuyla, 22 yaşındaki eşi Bihter'in de teşvikiyle İstanbul'dan kaçmaya hazırlanmaktadır. Bu esnada Bihter'in sevgilisi Hâmit, Ahmet Samim Bey'i arayan bir komiser kılığında eve gelir, Ahmet Samim Bey ise dolaba saklanır. | "Bir Perdelik Komedi" altbaşlığıyla, oyun biçiminde kaleme alınmıştır. |
9 | İki Mebus | 19 Aralık 1908 | Aşiyan | Genç ve parlak bir milletvekili ile yaşlı bir eski milletvekili, edebiyat ve kalkınma üzerine sohbet ederler. | - |
10 | Elma | 25 Haziran 1909 | Bahçe | Aşkla evlenen bir çiftin hayatı zamanla sıradanlaşmıştır. Erkek bir gün elma soyarken kadın elmanın ne hatırlattığını sorar. Erkek bilemez ve Isaac Newton'ın yerçekimi yasasını bulmasını anlatır. Kadın ise üzülerek, tanıştıkları gün kendisine elma ikram ettiğini söyler. | - |
11 | Busenin Şekl-i İptidaisi | 23 Temmuz 1909 | Teşvik | Yazarın üç yüz frank karşılığı tuttuğu hayat kadını soyunduktan sonra yazarı "sadist" zannedip ağlar, öyle olmadığını anlayınca da öpülmek istemediğini, çünkü busenin ilkel (iptidai) ve saldırgan olduğunu söyler. | Erotik bir öyküdür. |
12 | At | 4 Nisan 1910 | Tenkit | Atıyla ormanda gezdiği sırada eski zamanlarda yaşamayı hayal eden yazar, bir kasabaya varıp, nehirde köpeklerin yanında çamaşır yıkayan kızları görünce iğrenir ve dağa çıkmayı düşünür. Sonra da ata binmenin kendisine iyi gelmediğine karar verip motosiklet almayı planlar. | - |
13 | Beşeriyet ve Köpek | 3 Ekim 1910 | Piyano | Bir yaz gecesi vapura binme hazırlığı yapan yazar, eskiden seyahatleri sırasında yaşadığı aşkları hatırlar. Bir seyahatinde dikkatini çeken bir kadınla konuşmak ister ama yanındaki köpekten rahatsız olur, bunun üzerine kadına köpeği neden bu kadar sevdiğini sorar. Kadın da köpeğin medeniyeti kuran varlık olduğunu ve ilk çağlarda insanın doğaya uyum sağlamasını kolaylaştırdığını, bu yüzden köpekleri çok sevdiğini söyler. | - |
14 | Apandisit | 7 Kasım 1910 | Piyano | Erik hoşafı yerden eriklerden birinin çekirdeğini yuttuğunu fark eden yazar, apandisitinin iltihap kapacağından korkmaya başlar. Konuştuğu bir doktor ona bunun doğru olmadığını söyler. | - |
15 | Aşk ve Ayak Parmakları | 21 Kasım 1910 | Piyano | Zengin ve güzel Âsıme Hanım, eski kocası Hasan Bey'e mektup yazar ve neden boşandıklarını sorar. Hasan Bey de, hayatı boyunca tanıştığı insanları birer hayvana benzettiğini ve o insanların da benzetildikleri hayvanın karakterini taşıdıklarının anlaşıldığını, bunun hiç yanlış çıkmadığını söyler; başta Âsıme Hanım'ın hangi hayvana benzediğini bulamadığını, fakat evlendikten sonra ayak parmaklarını el gibi kullandığını görünce onu maymuna benzettiğini ve bu sahneyi aklından çıkaramadığı için boşandığını anlatır. | - |
16 | Tavuklar | 12 Aralık 1910 | Piyano | Handa kalan yazar, avludaki tavukların insan gördüklerinde bir alanda toplandıklarını görür ve yem beklediklerini hesap ederek akıllı olduklarını düşünür. Bu düşüncesini paylaştığı hancı, tavuklara yem vermediklerini ve birini gördüklerinde abdesthanenin önüne koştuklarını söyler. | - |
17 | Tuğra | 23 Aralık 1910 | Piyano | Meyhanede bira içen yazar hayata dair düşüncelere dalar. Hesabı ödeyecekken paranın üzerinde gördüğü tuğradan etkilenip parayı cebine koyar ve içmeye devam eder. | - |
18 | Acıklı Bir Hikâye | 16 Ocak 1911 | Zaman | Yazar, soğuktan donmak üzere olan bir serçenin, yoldan geçen atın bıraktığı gübredeki buğday tanelerini yiyerek hayata döndüğünü görür. Dama çıkıp ötmeye başlayan serçe, onu duyan bir çocuk tarafından tüfekle vurulur. | - |
19 | Tarih Ezelî Bir Tekerrürdür | 16 Ocak 1911 | Düşünüyorum | Öykünün başında tarihteki bütün olayların birbirini tekrar ettiğini anlatan yazar, Efser adında, Macar ve Çerkez soyundan gelen bir kadınla evlidir. Karısının güzelliğine hayran olan yazar, bir gün bu konuyu halasının oğlu Ahmet Bidar ile konuşur ve ikisi de Efser'in eşsiz bir güzelliği olduğunda anlaşırlar. Yazar bir gün, aslında utangaç olan Bidar'ı evin bir köşesinde saklanmaya ve Efser'i çıplakken izlemeye ikna eder, ancak Efser soyunduktan sonra Bidar'ı odadan çıkarken görür. Ertesi günden itibaren Bidar sessizleşirken, Efser şen ve geveze olur, yazar olanlara anlam veremez. Bir gece arkadaşlarıyla içip sarhoş olduktan sonra eve dönen yazar, Efser ve Bidar'ı yatak odasında yarı çıplak görünce tabancasına davranır, fakat tabanca ateş almaz. Efser gülerek ve sakince yazarı durdurur ve sabahı beklemesini söyler, Bidar ayrılır. Uyuyakalan yazar uyandığında hizmetçiden karısının bıraktığı mektubu alır. Efser, annesinin evine gittiğini, Bidar'ın o gün İtalya'ya döneceğini, namusunu kurtarmak ve olanları anlamak istiyorsa yazarın kendisini boşaması gerektiğini yazmıştır. Yazar bir süre sonra boşanmayı kabul eder ve Efser olanları bir başka mektupta açıklar: Kocasının kendisini bir başkasına çıplak halde gösterdiğini fark eden Efser, kocasının bencillik ve şehvetten ibaret birisi olduğunu görmüş ve aynı olayın Heredot'un anlatılarından birinde yer aldığı hatırlamıştır. Efser kocasından intikam almak için Bidar'la anlaşmış, kendisini Bidar ile yarı çıplak görmesini sağlayacak bir sahne hazırlamış, öncesinde de kocasının tabancasını boşaltmayı ihmal etmemiştir. Efser mektubunun sonunda ertesi gün Bidar ile evleneceğini söyler. Yazar bütün bu olanları bir arkadaşına mektupla anlatır ve Efser'in hareketi sonucunda ölmekten beter hâle geldiğini ve beş yıldır yalnızca tarih kitapları okuduğunu belirtir. | - |
20 | Bahar ve Kelebekler | 11 Nisan 1911 | Genç Kalemler | 97 yaşındaki kadın, 18 yaşındaki büyük torununa okuduğu kitabın konusunu sorar ve kitabın, Fransız bir yazar tarafından yazılmış, mutsuz Türk kadınlarını anlattığını öğrenir. Yaşlı kadın, Türk kadınlarının hiçbir zaman sevinçten mahrum olmadığını, yeni neslin bozulduğunu söyleyerek gençliğindeki eğlenceleri anlatır. Gençken bahar geldiğinde arkadaşlarıyla kelebekleri görme oyunu oynadıklarını, iyi talih anlamına gelen beyaz kelebeği görmek için birbirleriyle yarıştıklarını, siyah kelebeğin ise kötülük anlamına geldiğini anlatır. Bu anıdan etkilenen genç kız dışarı bakar ve siyah bir kelebek görür; hem kendisinin hem Türk kadınlarının geleceğinin kötü olacağını düşünerek üzülür. | - |
21 | Pamuk İpliği | 26 Mayıs 1911 | Genç Kalemler | 26 yaşındaki Behzat Bey, 19 yaşındaki Sürpik Bagdeseryan adlı Ermeni kız ile evlilik üzerine konuşmaktadır. Sürpik, erkeklerin 30 yaşından sonra evlenmesi gerektiğini söylerken, Behzat bir an önce evlenmek istediğini, hatta Sürpik'le evlenmek istediğini söyler; fakat Sürpik, Müslümanların evlilik anlayışının çok serbest olduğunu belirterek, evlilikte katı kurallara sahip bir Hristiyan ile evlenmek istediğini ifade eder. Daha sonra Hamparsum Rupenyan adında, 29 yaşındaki bir Ermeni erkekle konuşan Sürpik, bu defa tam tersi yönde, esnek evlilik kuralları lehinde sözler sarf eder. Hamparsum, Müslümanlaştığını söylediği Sürpik'e kızar. | Oyun biçiminde kaleme alınmıştır. |
22 | İrtica Haberi | 2 Temmuz 1911 | Genç Kalemler | Balkanlarda görevli olan bir subay olan yazar, arkadaşı Selanikli Akil ile vakit geçirdiği sırada yanlarına yaklaşan bir süvari, başkentte olaylar çıktığını haber verir. 31 Mart Vakası'ndan bahsedildiği anlaşılan öyküde, şeriat isteyenlerin olay çıkardığını duyan yazar, memleketin geleceğine dair umutsuz düşüncelere kapılır. Ertesi gün bağlı bulunduğu askerî birlikte alay ve tabur kumandanları, yaşananların II. Abdülhamit'in darbesi olduğunu anlatır. Hareket Ordusu'nun toplanması hazırlıkları yapıldığı esnada yazar, ülkedeki siyasi durumu düşünür ve tarih boyunca din adamlarının özgürlüğün her türüne karşı çıktıkları sonucuna varır. | Anı üslubunda kaleme alınmıştır. |
23 | Bomba | 17 Eylül 1911 | Genç Kalemler | Makedonya'nın bir köyünde yaşlı babası İstoyan'la ve hamile karısı Magda'yla yaşayan Bulgar asıllı Boris, sosyalist fikirleri yüzünden civardaki milliyetçiler tarafından tehdit edilince, babasının bütün mallarını sattırıp ailece Amerika'ya göçmeye karar verir. Yola çıkmadan bir gün önce köye ve İstoyan'la görüşmek isteyen milliyetçilerle konuşmaya Boris gider. Bir süre sonra milliyetçiler eve gelirler, malların satışından elde ettikleri parayı isterler, aksi takdirde Boris'i öldüreceklerini söylerler ve bu esnada Magda'yı taciz ederler. İstoyan, oğlunu kurtarabilmek için bütün parasını verir. Milliyetçiler ayrılmadan önce, evde saklaması için Magda'ya siyah beze sarılmış bir bomba bırakırlar. Boris'i bekleyen Magda, bombaya bakmak istediğinde siyah bezin altında Boris'in kesik kafasını görür. | - |
24 | Primo Türk Çocuğu | 18 Aralık 1911 | Genç Kalemler | Paris'te eğitim gördükten sonra İzmir'de yüksek maaşlı bir iş bulan ve burada Grazia adında İtalyan bir kadınla evlenen Kenan Bey, Selanik'te yaşayan, Türk olduğunu reddeden, Türklükten nefret eden ve batılı olmasıyla övünen bir masondur. Eşiyle iki çocuğu olmuş, fakat küçük olan ölünce yalnızca "Primo" diye çağırdıkları ilk çocukları hayatta kalmıştır. İtalya'nın Trablusgarp'ı işgal etmesi üzerine Selanik'teki halk İtalyanlara ait okullara, şirketlere, hastanelere ve diplomatik temsilciliklere saldırır. İtalyanların ve İtalyan dostlarının şehirden kovulacağını düşünen Kenan Bey, korkudan evine gidemez. Bunların yanı sıra Avrupa'nın büyük devletlerinin dünyanın dört bir yanında güçsüz milletlere yaptıkları zulümleri düşünür, insanlık için çalıştığını söyleyen mason locasının bu işgaller karşısındaki sessizliğine şaşırır ve vatansever babasının çocukluğunda anlattığı hikâyeleri hatırlar. Sabah evine gittiğinde Grazia, Türk ülkesinin Avrupalılarca bölünmesi planını heyecanla Kenan'a anlatır ve Selanik'ten ayrılmak ister. Hayata bakışı değişmiş olan Kenan, Selanik'ten ayrılmayacağını ve Grazia'nın kendisiyle Türk gibi yaşaması gerektiğini söyler. Grazia kabul etmez. Bir gün öncesinde okuldaki Türk arkadaşı Orhan'dan Türklerin tarihteki başarılarını dinleyen ve kendisinin de babasından dolayı Türk olduğunu öğrenen Primo, anne ve babasının tartışmasına kulak misafiri olur; hangisiyle yaşamak istediği sorulduğunda da bozuk Türkçesiyle, Türk olduğunu söyler ve İtalyan kralının duvardaki resmini parçalar. Grazia ağlamaya başlar. | Öykünün devamı 21 Mayıs 1914 tarihinde Türk Sözü'nde yayımlanmıştır. |
25 | Ant | 24 Nisan 1912 | Genç Kalemler | İlkokul zamanını hatırlayan yazar, arkadaşlarının birbiriyle kan kardeşi olduklarını görerek buna özenir, parmağının kesildiği bir gün komşu çocuğu Mıstık'a kan kardeşi olmayı teklif eder. Mıstık elini keser ve iki arkadaş kanlarını karıştırarak kan kardeşi olurlar. Birkaç ay sonra okuldan eve dönerlerken bir köpek çocuklara saldırır. Mıstık, arkadaşını korumak için köpekle boğuşur. Köpekten kuduz hastalığı kapan Mıstık birkaç gün sonra ölür. Yazar yıllar sonra bile parmağındaki kesiğe baktıkça Mıstık'ı hatırlar. | Yazarın ünlü "Ben Gönen'de doğdum." sözü bu öykünün başlangıcında yer almaktadır. |
26 | Aşk Dalgası | 23 Temmuz 1912 | Genç Kalemler | Kadıköy vapurunda manzarayı seyrederek aşk hayalleri kuran yazar, on iki yıldır görmediği okul arkadaşına rastlar. Arkadaşı, yazarın bekar olduğunu görüp ona Türk kadınlarının kocalarına hayatı nasıl dar ettiklerini uzun uzadıya anlatır ve görücü usulü evliliğin yaygın olduğu Türk toplumunda aşık olmanın mümkün olmadığını söyler. Vapur yanaştıktan sonra iki arkadaş, vapurdan toplu halde inen kara çarşaflı kadınları izleyip acırlar. | - |
27 | Piç | 21 Ağustos 1913 | Türk Yurdu | Bingazi'ye savaşmaya giden yazar, arkadaşı Kahire'de hastalanınca, Mısır'ı kontrol eden Avrupalıların arasında onu yalnız bırakmamak için, arkadaşı iyileşene kadar Kahire'de kalmaya karar verir. Kahire'de geçirdiği on günlük sürenin başında bir lokantada eski arkadaşı Ahmet Nihat'la karşılaşır. Artık Katolik ve Fransız olduğunu söyleyen ve bu nedenle yazarın tepkisini çeken Ahmet Nihat, başından geçenleri anlatmaya başlar. Öğrencilik yıllarından beri Türklükten ve Müslümanlıktan nefret eden Ahmet Nihat, hukuk eğitimi için gittiği Paris'te kalmaya ve Fransızlaşmaya karar vermiştir. Ancak bir süre sonra annesinin ölüm döşeğinde olduğu haberini alıp İstanbul'a dönmüştür. Annesi ona, gençliğinde yasak aşk yaşadığı Fransız doktor Dubois'nın Ahmet Nihat'ın gerçek babası olduğunu söylemiş, annesinin ölümünden sonra Fransa'ya gidip gerçek babasını bulan Ahmet Nihat da adını "Pierre Dubois" olarak değiştirmiş ve Katolikliğe geçmiştir. Hikâyesini, "Ey azizim, şimdi halis bir Fransız olduğumu anladınız mı?" diye bitiren muhatabına "Anladım, lakin zaten Türk değilmişsiniz ki... Piçmişsiniz!" yanıtını veren yazar, ortamı terk edip oteline döner ve İstanbul'da Türklüğü aşağılayıp Batılılara özenen herkesin aslında piç olabileceğini düşünür. | - |
28 | Gurultu | 12 Şubat 1914 | Zeka | Öğrencilerin sınavlarına giren ve onları zorlamayı seven bir öğretmen, ders verirken izlediği bir başka öğretmenle, gurultu anlamına gelen "gargouillement" sözcüğü üzerine konuşmaya başlar. İkinci öğretmen bu sözcüğün kendisine üzüntü ve heyecan verdiğini söyler; yirmi yıl önce mezun olduktan sonra kolay yoldan zengin olmak amacıyla II. Abdülhamit'in adamlarından birinin kızıyla evlendiğini, fakat ilk gecede kızın karnı guruldadığı için yataktan kaçtığını, bu aşağılama üzerine kızın ailesinin kendisini Fizan'a sürme tehdidiyle boşanmalarını sağladığını, dolayısıyla büyük bir serveti anlamsız bir rahatsızlık nedeniyle bir gün içinde kaybettiğini anlatır. | - |
29 | Koleksiyon | 19 Şubat 1914 | Zeka | Yazar, Beyoğlu'nun zenginlerinden Mösyö Durant'ı evinde ziyaret eder ve Mösyö Durant'ın yanı sıra eşi ve kızı Juliet ile de sohbet eder. Babanın teklifi üzerine Juliet, "koleksiyonunu göstermek" üzere yazarı odasına götürür, odada geçen bir saatin sonunda yazardan üç yüz frank ister. Yazar daha sonra aynı eve bu sefer Mösyö Durant'ın eşinin "koleksiyonunu görmeye" gelir. Öykünün sonunda yazar kendine, "Bu aile gösterdiği koleksiyonlar sayesinde Paris'te bile zengince yaşayamaz mıydı?" diye sorar. | - |
30 | Hürriyet Bayrakları | 8 Ocak 1914 | Türk Yurdu | 1910 yılında Rumeli'de gezen yazar, İkinci Meşrutiyet'in ilanının yıldönümü kutlamalarını görür. Yolda rastladığı bir subayla konuşurken, Osmanlılık diye bir şeyin olmadığını, her milletin ayrı hesapları olduğunu ve her birinin Türklerden intikam almak için beklediğini anlatır. Subay itiraz eder, ancak yolda gördükleri Bulgar köylülerin bayramla ilgilenmediklerini ve kendilerine öfkeyle baktıklarını görünce fikri değişir. | - |
31 | Mehdi | 5 Mart 1914 | Türk Yurdu | Osmanlı Selanik'ten çekilmiş, Kafkasya'daki Rumlar vapurlarla Selanik'e taşınmaktadır. Serez'den trene binen yazar, trendeki bir kompartımanda dört Türk yolcuyla birlikte seyahat etmektedir. Yolculardan biri Türklerin Selanik'e dönemeyeceğini, çünkü İslam yüzünden geri kaldıklarını söyler. Diğer bir yolcu Mehdi'nin gelip gelmeyeceğini sorgulayınca, kompartımandaki sarıklı, yaşlı hoca söz alır ve bir kurtarıcının bütün Müslümanları kurtaramayacağını, her toplumun kendi kurtarıcısını çıkaracağını anlatır. Bir sonraki durakta trene binen ve kompartımana katılan Rum yolcu, saygısız hareketlerde bulunur, ama Türk yolcular karşılık vermez. | - |
32 | Küçük Hikâye | 5 Mart 1914 | Zeka | Milliyetçilik ve dinciliği reddeden, Osmanlıcı bir cemiyete üye olan, Türk yazar, cemiyetin Şair Sait ve Doktor Eserullah Nâtık gibi üyeleriyle iftihar etmektedir. Cemiyete üye toplamaya çalışan yazar, Beyoğlu'ndaki eski Rum arkadaşı Diyamandis Efendi'yi görmeye gider. Aralarındaki sohbette yazar Osmanlıcı fikirleri savunurken, Diyamandis Efendi de Osmanlı topraklarındaki nüfusun tamamına yakının Türk asıllı olmayan, fakat Türkleşmiş topluluklar olduğunu öne sürerek, Bizans'ı diriltme hedefini över. Yazarın daha sonra görüştüğü Arnavut arkadaşı Fraşarlı Nadir Bey, Arap alfabesini eleştirirken, Ermeni arkadaşı Rupen Dikran Hayikyan ise Kürtleri tenkit eder. Yine de bu kişilerin hepsi cemiyete katılmayı kabul eder. İlk toplantıda Şair Sait, Türkçeden kasıtlı olarak arındırılmış, "Osmanlıca" bir şiir okur, fakat gayrimüslimler anlamaz, bunun üzerine devletin dilinin ne olması gerektiğini tartışırlar. Anlaşamazlar, ama hedeflerinde başarılı olacaklarına olan inançları artmış biçimde, iki hafta sonra toplanmak üzere ayrılırlar. Birkaç gün sonra yazar, cemiyetin Yahudi üyelerinden birinin evine gider ve ailenin Siyonist olduğunu öğrenir, evden ayrıldığında o da Siyonist olmaya karar vermiştir. | Satirik bir öyküdür. |
33 | Gayet Büyük Bir Adam | 2 Nisan 1914 | Safahat-ı Şiir ve Fikir | İzmir'de yaşayan bir embriyoloji uzmanı olan yazar, İkinci Meşrutiyet'in ilanından sonra arkadaşlarından İstanbul'a gidip millete hizmet etme tavsiyesi alır. Yazar bu konuyu düşünürken çorbacıda parası yetmediği için yeleğini rehin bırakır, iki aydır borcunu ödemediği hana döndüğünde hancının odasını iki yeni müşteriye kiraladığını ve yazarın eşyalarına el koyduğunu öğrenir. Öfkeden dişlerini sıkarken bir dişi kırılır. Yatmak için kıraathaneye giderken, İstanbul'da zengin olma hayalleri kurar. | Öykünün devamı, dergi kapandığı için yayımlanamamıştır. |
34 | Şîmeler | 16 Nisan 1914 | Yirminci Asırda Zeka | Yazar isim vermeden, Türklüğü, Müslümanlığı ve milliyetçi bakışları reddeden kişinin görüşlerini satirik biçimde eleştirmektedir. | Öyküde isim verilmeden eleştirilen kişi Rıza Tevfik Bölükbaşı'dır. |
35 | 21 Mayıs 1914 | Türk Sözü | İtalyan annesi evi terk eden Primo, bir ay içinde Türkçe öğrenir ve babasıyla konuşarak adını Oğuz olarak değiştirir. Evdeki Türk olmayan hizmetçiler işten çıkarılıp yerine Türkler işe alınır, evde Türk yemekleri pişmeye başlar. Babası Oğuz'a Türklerin tarihini ve son olarak içinde bulundukları zor durumu anlatır. Geri çekilen Osmanlı ordusunun Selanik'ten de çekilecek olmasına üzülen Oğuz, babasının İstanbul'a taşınmaya karar vermesi üzerine kendini öldürmeyi düşünür. İlerledikçe katliam yapan düşmanları duydukça ve düşmana direnmeyen Türkleri gördükçe nefreti katlanır. Çok geçmeden babası gözaltına alınan Oğuz, sabah olunca evdeki silahla düşmanları öldürme planı yapar. | 18 Aralık 1911'de yayımlanan öykünün devamıdır. | |
36 | Boykotaj Düşmanı | 30 Mayıs 1914 | Tanin | Türklerin Yunan mallarını boykot etmesi çağrısı yapan bir kitapçık gören gazeteci Mahmut Yesri, okuduklarına sinirlenip Yunan hayranı görüşlerini tekrar eder. Kendisi gibi düşünen arkadaşı, şair Nihat'a rastladığında birlikte Türklüğü aşağılayıp Yunanlığı överler. | Öyküde, Yahya Kemal Beyatlı ve Yakup Kadri Karaosmanoğlu tarafından savunulmuş olan "Neobizantin" fikri satirik biçimde eleştirilmektedir. |
37 | Beyaz Lale | 24 Temmuz 1914 | Donanma | Osmanlı ordusu Serez kentinden çekilmiş, Hristiyanlar kutlama yapmaktadır. Bulgar Binbaşı Radko Balkaneski, şehirde yapılacak yağma ve katliamı kontrollü bir biçimde gerçekleştirmesi için kente gönderilmiştir. Radko, zenginlerin mallarının alınması, erkeklerin, çocukların ve yaşlıların öldürülerek hendeklere gömülmesi, kızların askerlere dağıtılması, evlerin ve dükkânların yağmaya açılması ve bütün bunların Avrupa'nın haberi olmayacak biçimde sessizce gerçekleştirilmesi için bir plan yapar. Çete reisleriyle yaptığı toplantıda bir milletin rahatça yaşaması için yabancı unsurların katledilmesi, bunun İspanyolların yaptığı gibi sonuna kadar ve Fransızların yaptığı gibi şevkle gerçekleştirilmesi gerektiği konuşulur. Bulgar askerleri katliama başlar. Kentin önde gelenlerinden Hacı Hasan Efendi, karısı ve beş erkek çocuğuyla kandırılarak evlerinden çıkarılır ve öldürülür. Hacı Hasan Efendi'nin konağına giden Radko, eve hayran olur. Hacı Hasan Efendi'nin 19 yaşındaki kızı Lalî'yi (Radko ona Lale demektedir) kandırarak kapıyı açtırır ve kıza saldırır. Radko uzun süren bir boğuşmadan sonra Lalî'nin kıyafetlerini parçalar, fakat kız pencereden atlayıp intihar eder. Radko dışarı çıkar, Lalî'nin öldüğünü anlar, kızın ölüsünü odaya taşır, yatağa yatırır ve tecavüz eder. | - |
38 | İhtiyarlıkta mı Gençlikte mi? | (tarihsiz) | Türk Yurdu Kitaphanesi | Geniş arazileri ve çok sayıda hayvanı olan Hasan Bey ve karısı Uluç Bikem'in, Turgut ve Korkut adlarında ikiz çocukları vardır. Hasan Bey bir gün rüyasında bir derviş görür, derviş ona, "Senin başına çok büyük bir felaket gelecek. İhtiyarlıkta mı gelsin? Gençlikte mi?" diye sorar. Felaketin gençlikte gelmesini isteyen Hasan Bey'in arazisi ve malları yağmalanır. Ailesiyle birlikte canını zor kurtaran Hasan Bey, bir Türk kentine göç eder, burada öğretmen olur. Ama bir gün evi yanar. Yazın köyde çiftçilik yaptığı sırada Acemler karısını kaçırır. Hasan Bey ve oğulları Acemlerin peşinden gider, ancak Korkut'u ayı kapar, Turgut da nehre düşüp kaybolur. Hasan Bey tek başına yıllar boyunca Acem diyarında karısını arar. Bir gün yazdığı Turan destanıyla ünlenir, Acem şahı onu baş şair yapar, Hasan Bey yoksulluktan kurtulur. Ayının yemeyip beslediği Korkut ve nehirde bir değirmene takılarak kurtulan Turgut, yıllar sonra buluşup Acem diyarına giderler, saray okuluna alınırlar ve çok iyi eğitim görürler. Acem şahı ikiz kardeşleri Anadolu'ya gönderdiği elçinin yanına verir. İkizler elçinin konağının zindanında annelerini bulurlar. Elçi üçünün idamını ister, şah ise önce yargılama yapmaya karar verir. Yargılama sırasında Hasan Bey ailesini görür ve yıllar sonra kavuşurlar. Elçi idam edilir, Hasan Bey başvezir olur, bir yıl sonra şah ölünce de onun yerine geçer. | - |
39 | Sivrisinek | 12 Temmuz 1917 | Yeni Mecmua | İstanbul'dan ayrılan ve kırdaki bir arkadaşının evine yerleşen yazar, nerede olduğunu bir şekilde keşfeden Efruz adlı arkadaşının gönderdiği mektuba yazdığı cevapta, aradıkları ilmi taşrada bulduğunu söyler ve örnek olarak, kendisine anlatılan Rüzgâr ile Sivrisinek öyküsünü anlatır. Rüzgâra meydan okuyan sivrisinek, kaybedeceğini anladığında bile gururunu elden bırakmamaktadır. Yazar bu öykünün, kişilerle uğraşmanın anlamsız olduğunu gösterdiğini söyler. | - |
40 | Falaka | 19 Temmuz 1917 | Yeni Mecmua | Yazar, çocukluğunda kırk kişilik bir sınıfta öğrenim gördüğünü ve başlarındaki hocanın yaramazlık yapanları falakaya yatırdığını anlatır. Bir gün teftişe gelen kaymakam, falakayı yasaklar. Fakat çocukların yaramazlıklarının artması üzerine hoca falakayı tekrar kullanmaya başlar. Hocanın uyuyakaldığı bir gün çocuklar hocanın kutusundan enfiye çeker ve hapşırmaya başlarlar, hoca da onları sıra dayağına çeker ve o günden sonra hapşıran herkesi falakaya yatırır. Hoca yine uyuyakaldığında çocuklar bu sefer enfiyeyi hocanın eşeğine koklatırlar ve hayvan hapşırmaya başlayınca, yemin etmiş olan hoca, eşeği falakaya yatırır. Bu esnada kaymakam gelir, yasakladığı falakanın kullanıldığını görüp hocayı götürür. Yazar yıllar sonra bile her hapşırdığında işten atılmasına neden oldukları yaşlı hocasını hatırlar. | - |
41 | Hürriyet Gecesi | 12 Temmuz 1917 | Yeni Mecmua | İkinci Meşrutiyet'in ilan edildiği gün çok sevinen yazar, heyecanına hakim olamayıp elindeki bastonla sokaktaki feneri kırar. Bunu gören yaşlı bir adam, yazarla konuşmaya başlar ve ona heyecanını kendisi için değil milleti için kullanmasını tavsiye eder. | - |
42 | Eleğimsağma | 9 Ağustos 1917 | Yeni Mecmua | Küçük Ayşe, erkekler gibi ata binmeyi, silah atmayı ve güreş tutmayı sevmektedir. Bir gün köyün imamı Kurt Hoca ona çarşafa girmesi gerektiğini söyler. Ömrünün geri kalanında sevdiği işleri yapamayacağını düşünüp üzülen Ayşe, gökkuşağının altından geçerek erkek olmayı planlar. Bir gün gördüğü gökkuşağına doğru koşar, yaklaşınca yorulur ve uyuyakalır. Uyandığında kendisini erkeğe dönüşmüş olarak bulur. Köyüne döner, arkadaşı Gülsüm'ün düğünü olduğunu görür. Düğüne müdahale eder, damat Hasan'ın Gülsüm'ü boşamasını sağlar ve Kurt Hoca'nın da Gülsüm'ü kendisiyle nikâhlamasını ister. Hoca, Ayşe erkek olmadığı için nikâhın caiz olmadığını söyler, bunun üzerine ahali Ayşe'nin üzerini kıyafetlerle kapatmak için hücum eder. Hoca uçarak uzaklaşır, minarenin şerefesine konar, Ayşe de hocayı minarede yakalar. Derken minare yıkılır ve Ayşe kafasını çarpar. Bu esnada uyanan Ayşe, babasının kafasına yumruk attığını görür. Saatlerdir onu arayan babası, Ayşe'yi eve götürür. | - |
43 | Çanakkale'den Sonra | 16 Ağustos 1917 | Yeni Mecmua | Okuldan mezun olduktan sonra hayattan ümidini zamanla kesen ..., kırk beş yaşını geçmiş, hiç evlenmemiş, Acıbadem'de tek başına yaşayan bir adamdır. Düşman işgali tehdidi varken hayatlarına rahatça devam eden insanları görerek sinirlenir. Seferberlik ilan edildiğinde sokakların askerle dolduğunu görüp şaşırır, Çanakkale'den zafer haberi gelince ümidini tekrar kazanır. Evlenir, hariciyede tercümanlık yapmaya başlar. Bir kızı olur, adını Mefkûre koyar. | - |
44 | Ferman | 23 Ağustos 1917 | Yeni Mecmua | Kanuni Sultan Süleyman, ordusuyla birlikte sefere çıkar. Orduya yol boyunca saldıran haydutlarla mücadeleye katılan 25 yaşındaki Tosun Bey, pek çok kahramanlık daha göstermiş bir yiğittir. Birçok kişi Tosun Bey'in kısa sürede beylerbeyi, sonra vezir, nihayet veziriazam olacağını düşünmeye başlar. Padişahın çadırının kaybolduğunu duyunca sinirlenen Tosun Bey, Kazasker Perviz Efendi'den hesap sorar, sonra da arkadaşlarıyla birlikte çadırı aramaya gider. Çok geçmeden sipahiler gelir ve sadrazamın kendisini çağırdığını söylerler. Sadrazam, Tosun Bey'e bir ferman verir ve Niş'teki beye götürmesini söyler. Tosun Bey yola çıkar, Niş'e yaklaştığında bir çiftlikte dinlenir. Gördüğü rüya üzerine fermanı açar ve içinde kendisinin idam edilmesi emri bulunduğunu görür. Vezirleri suçlayan Tosun Bey, önce kaçmayı düşünür, fakat çocukluğunda aldığı eğitimi hatırlayarak teslim olmaya karar verir. Fermanı verdiği Niş Beyi, emri uygulamayı vicdanına kabul ettiremez ve yerine kendisinin idam edilmesini önerir. Tosun Bey, "Padişahın emrini yapmayan asileri ben keserim!" diyerek beyin üzerine yürür, bunu gören korumalar Tosun Bey'i tutarlar ve idam ederler. Niş Beyi, Tosun'un arkasından ağlayarak Yasin okur. | - |
45 | Üç Nasihat | 30 Ağustos 1917 | Yeni Mecmua | Kastamonu'daki bir köyde annesiyle yaşayan Durmuş, öküzlerinden biri ölünce para kazanmak için İstanbul'a gider. On gün iş bulamaz, sonra Edirnekapı'da Müstaki Efendi adında yaşlı bir adamın uşak aradığını öğrenip işe talip olur. Müstakim Efendi, ücret olarak yılda bir kuruş ve bir de nasihat vereceğini söyleyince Durmuş başta reddeder, ama ertesi gün kabul edip işe başlar. Bir yılın sonunda ücretini ve "Yolunu, izini bilmediğin yere gitme!" tavsiyesini alır. Canı sıkılan Durmuş işten ayrılmaya karar verir, ama bir yıl daha hizmet ederse bir kuruş ve bir tavsiye daha vereceğini söyleyen Müstakim Efendi'nin teklifini kabul eder. İkinci yılın sonunda aldığı tavsiye "Emanete hıyanetlik etme!" olur. Durmuş'un canı sıkılır, yine ayrılmaya karar verir, ama Müstakim Efendi son bir tavsiye daha vadedince kalmaya karar verir. Durmuş'un aldığı son tavsiye "Karını kendin gitmediğin yere gece yatısına gönderme!" olur. Durmuş memlekete dönmeye karar verir, Müstakim Efendi de annesine hediye olarak Durmuş'a iki somun verir. Dönüş yolunda yolu taşkın bir ırmak tarafından kesilen Durmuş, ilk tavsiyeyi hatırlayıp suya girmez, cesaret gösteren arkadaşı ise suya kapılıp kaybolur. Kalanlar bir çobandan ırmağın üstünden geçen köprünün yerini öğrenirler. Bir süre sonra yolda acıkan Durmuş, yanındaki somunu yiyecekken, ikinci tavsiyeyi hatırlayıp vazgeçer. Grubun yolu hırsızlar tarafından kesilir, herkes değerli malını kaybeder, yanında ekmekten başka bir şeyi olmayan Durmuş ise dayak yer. Herkes evine parasız biçimde döner. Durmuş annesiyle buluşur, yemek için çıkardıkları ekmeklerin ikisinin de içinden altın çıkar. Köy halkı Durmuş'a evlenmesini söyler, Durmuş ise, evleneceği kızı kendi kalmadığı bir yere göndermeme şartını öne sürünce gelin bulunamaz. Bir süre sonra uzak bir köyden öksüz bir kız bulurlar, Durmuş bu kızla evlenir ve bir oğlu olur. Yıllar sonra kızın köylüleri, Durmuş'a ısrar ederek kızı düğüne katılmak için bir geceliğine köyüne götürürler. Durmuş'un için rahat etmez, karısının peşinden gider. Düğün alanına yaklaşır, karısını uzaktan görür, kimliğini gizleyerek konuştuğu bir kocakarıya, kendisiyle karısını gece aynı odaya sokması için para verir. Yüzünü kapatarak girdiği odada kız ağlar ve direnir. Durmuş da oğlunu alıp evine döner. Çocuğun kaybolduğunu gören köylüler, ertesi gün kızı Durmuş'a götürürler ve oğlunun çıkan yangında öldüğünü söylerler. Durmuş da gerçeği anlatır ve evlenmeden önce kendi kalmadığı bir yere karısını göndermeyeceğini söylediğini hatırlatır. | - |
46 | Kaç Yerinden? | 6 Eylül 1917 | Yeni Mecmua | Yazar, bir gün vapurda doktor akrabasıyla karşılaşır ve sohbet etmeye başlarlar. Yazar eski zamanları ve kahramanlık öykülerini överken, doktor da modern zamanları ve teknolojiyi övmektedir. Yazar eski zamanlarda on yara alsa bile savaşmaya devam eden yiğitlerden bahsedince doktor, yolcular arasında Ferhat Ali Bey adında bir subayı işaret eder ve onu beş ayrı cephede tedavi ettiğini, toplam 49 yara almasına rağmen savaşmaya devam eden bu kahramanın, kendisini milletine adadığı için adının duyulmasını istemediğini anlatır. Yazar bu yeni kahramana hayran olur. Vapur yanaşırken Ferhat Ali Bey'in yanına giden yazar ve doktor, onun son savaşta sağ bacağını kaybettiğini, savaşa bundan sonra uçak pilotu olarak devam edeceğini öğrenirler. | - |
47 | Kütük | 27 Eylül 1917 | Yeni Mecmua | Birçok kaleyi fethettikten sonra iki bin askeriyle Şalgo Burcu'nun önüne gelen Arslan Bey, bir ormanın yakınında kamp kurar. Askerler kaleye neden hücum edilmediğini anlamazlar ve sıkılmaya başlarlar. Bu sırada Arslan Bey her gün atıyla ormana gitmekte ve saatler sonra dönmektedir. Bir sabah ortalığı sis kaplar, Arslan Bey askerlerine gürültü yapmalarını, nara atmalarını ve civardaki elli mandayı kullanmalarını, sis dağılınca da susmalarını ister. Kendisi de kalenin önüne gider, İstanbul'un fethinde kullanılan topu yakındaki ormana getirdiğini söyleyerek, teslim olmadıkları takdirde kaleyi yıkacağını söyler. Kaledeki askerler işaret edilen yerde, mandaların yanında büyük bir top görürler ve teslim olurlar. Kaleyi teslim aldıktan sonra Arslan Bey, düşman askerini ormana götürür ve top sandıkları şeyin siyaha boyanmış bir kütük olduğunu gösterir. | Şalgo Kalesi, Macaristan'ın başkenti Budapeşte'ye 120 kilometre mesafede bulunmaktadır. |
48 | Vire | 11 Ekim 1917 | Yeni Mecmua | Goça bölgesini fetheden Türk ordusu, bir kalede 150 asker bırakmıştır. Kaledeki askerler, padişahın "Kızılelma" üzerine çıkacağı sefer için kaleyi korumaktadır. Kalenin komutanı Barhan Bey, padişahın İran seferinde olduğunu öğrendiğinde, kalenin üç aylık erzağı kalmıştır. Çok geçmeden üç-dört yüz şövalyenin kaleye doğru ilerlediğini görürler. Kaleyi savaşmadan teslim etme numarası yapmaya hazırlanan Barhan Bey, kalenin dibine gelen düşmanla anlaşır: Türkler savaşmadan kaleyi terk edecekler, kaleyi kuşatanlar da güvenli geçişi temin etmek için iki gruba ayrılacaklar, silahlı olan ilk grup kaleye girecekti. Teklif kabul edilir ve kale el değiştirir. Barhan Bey çok beklemeden, dışarıda bekleyen silahsız düşman askerlerini esir alır ve ağır cephanelere el koyar, ayrıca kalenin dar kapısına yukarıdan bakan bir tümseğe de asker yerleştirir. Kandırıldıklarını anlayan askerler kaleden çıkmaya çalıştıkça tümsekteki Türkler tarafından vurulur. Suların zehirlendiğini düşünen kaledekiler dört gün sonra teslim olmaya karar verir. Barhan Bey ve askerleri kaleye girer, düşman askerleri arasında asilzade olan 50 kişiyi ayırır, diğerlerinin silahsız biçimde ayrılmalarına izin verir ve asilzadeleri geri istiyorlarsa kaleye erzak getirmelerini söyler. Düşman kabul eder ve kaledeki Türkler, kendilerine uzun süre yetecek erzakla padişahın seferini beklemeye başlarlar. | - |
49 | Yeni Bir Hediye | 11 Ekim 1917 | Yeni Mecmua | Akşam yemeğinden sonra kahvelerini balkonda içen Sadi Bey ve Cevriye Hanım, ertesi gün davetli oldukları sünnet düğününe ne hediye götüreceklerini düşünürler. Fazla harcama yapmak istemeyen, ama kötü bir hediye vermek de istemeyen Sadi Bey, hediye olarak piyango bileti almaya karar verir. | - |
50 | Binecek Şey | 18 Ekim 1917 | Yeni Mecmua | Derviş Hasan, aç ve yorgun biçimde yolunda ilerlemektedir. Dua ederek Tanrıdan kendisine bir topal eşek de olsa "binecek bir şey" göndermesini ister. Yolda dik bir yokuşa gelince duasını tekrar eder ve Tanrı binecek bir şey göndermezse yerinden kıpırdamayacağını söyler. Yorgunluktan uyuyakalan Derviş Hasan'ı bir yörük uyandırır. Yörük, dervişin dinlenmiş olduğunu söyleyerek yeni doğan bir tayı kucaklayarak yokuşun tepesine çıkarmasını ister. Derviş reddeder, yörük ısrar edince de derviş küfreder. Yörükler dervişi döverler, derviş de hem yorgun, hem acı içinde, hem de kucağında kokan bir hayvan olduğu hâlde yokuşu çıkar. Yokuşun tepesinde Tanrıya isyan etmekte haksız olduğunu anlayıp tövbe eder. | - |
51 | Teselli | 25 Ekim 1917 | Yeni Mecmua | Safevi şehzadesi İsmail Mirza, hileyle ele geçirdiği Erciş'te katliam yapmış, kendisini öldürmeye gelen sancak beylerini pusuya düşürmüştür. Bu pusudan sağ kurtulan Erzurum kumandanı İskender Paşa, idam edilmeyi beklemekte, vaktini türbede ibadetle, ölüm korkusu içinde geçirmektedir. İşlerini defterdarına devreden İskender Paşa, bir gün kahyasından atlıların geldiğini öğrenir ve son namazını kılmaya başlar. Gelen kişiler içeriye girerler, namazı bitince öldürüleceğini anlayan İskender Paşa korkudan bayılacak gibi olur. Namazı bittiğinde ise, gösterdiği kahramanlık için padişahın kendisine hediyeler gönderdiğini öğrenip rahatlar. | - |
52 | Pembe İncili Kaftan | 1 Kasım 1917 | Yeni Mecmua | Safevi hükümdarı Şah İsmail'in Osmanlı sultanı II. Bayezid'e altınlar ve elmaslarla gönderdiği elçiye padişahın eli öptürülmemiştir. Şah İsmail'e gönderilecek elçiye daha kötü davranılabileceğinden çekinen sadrazam ve vezirler, ölümden korkmayan birini elçi yapmayı düşünürler. Vezirlerden biri, Üsküdar'da oturan Muhsin Çelebi adında, gururlu ve mert bir gaziyi teklif eder. Sadrazamla görüşüp yapılacak elçilik görevini öğrenen Muhsin Çelebi, hazineden bir kuruş almadan, mallarını satarak ve borç alarak gösterişli bir temsil heyeti oluşturacağını ve kendisinin de, İstanbul'da o dönem ünlü olan "Sırmakeş Toroğlu'nun dibası Hint'ten, harcı Venedik'ten gelme Pembe İncili Kaftanını" giyeceğini söyler. Sadrazam devletin parasını kullanmakta ısrar etse de sözünü dinletemez. Muhsin Çelebi altı ay içinde gerekli parayı denkleştirir, karısını ve iki çocuğunu altı aylık nafakalarıyla birlikte akrabalarından birinin evine bırakır ve yola çıkar. Pembe inciyi yalnızca masallarda işitmiş olan Şah İsmail, Muhsin Çelebi'yi kıskanır, onu küçük düşürmek için tahtın önündeki şilteleri ve seccadeleri kaldırtır. Muhsin Çelebi taht odasına girdiğinde oturacak bir yer göremez, "Beni mecburen ayakta, hürmet vaziyetinde tutmak istiyorlar galiba..." diye düşünerek, pembe incili kaftanını çıkarır, yere serer ve padişahın mektubunu okur. Mektup bitince de izin istemeden kalkar ve kapıya doğru yürür. Sinirlenen Şah İsmail, "Şunun kaftanını veriniz," der. Tahtın önündeki kaftanı alıp "Buyurun, kaftanınızı unutuyorsunuz," diyen muhafıza cevap olarak Muhsin Çelebi ise "Hayır, unutmuyorum. Onu size bırakıyorum. Sarayınızda büyük bir padişah elçisini oturtacak seccadeniz, şilteniz yok... Hem bir Türk yere serdiği şeyi bir daha arkasına koymaz... Bunu bilmiyor musunuz?" der. İstanbul'a dönen Muhsin Çelebi, sadrazamın yanına gider ve mektubu şaha ilettiğini, hiçbir hakarete uğramadığını ve geri döndüğünü anlatır. Sadrazam kaftanı satın almak ister, ama kaftanın akıbetini öğrenemez. Kaftanı satamadığı için mallarını rehinden kurtaramayan Muhsin Çelebi, atını satarak Kuzguncuk'ta bir bahçe alır, ailesine bakar, ömrünün sonuna kadar pazarda sebze satarak fakir bir hayat yaşar. | - |
53 | Çakmak | 15 Kasım 1917 | Yeni Mecmua | Makedonya'da sürücülük yapan İboş ve Mıstık, yıllar sonra bir Anadolu kasabasında karşılaşırlar. İkisi de kısa yoldan para kazanabilecekleri işler arayan hemşehriler, Anadolu'nun ahlakından, hilekarlığından ve geçimsizliğinden şikayet etmeye başlarlar. Sigara içmek için tütün sardıkları sırada Mıstık, İboş'un çakmağını çalar ve koynuna gizler. İboş da Mıstık'ı suçlar, ama Mıstık inkâr eder, birbirlerinden şikayetçi olmak üzere mahkemeye giderler. Hakim ikisini de dinler, şahit olmadığı için Mıstık'ı haklı bulur, ama mahkeme masrafını Mıstık'ın ödemesini ister. Mıstık da mahkeme masrafı çakmaktan daha pahalı olduğu için çakmağı çıkarır ve İboş'un yüzüne fırlatır. | - |
54 | Mermer Tezgah | 15 Kasım 1917 | Yeni Mecmua | Cabi Efendi, kitapları hafife alan, gerçek bilgeliğin hayatta gizli olduğunu düşünen bir ihtiyardır. Bir gün Üsküdar'da gezerken, bir marangozun tezgahının beyaz mermerden olduğunu görür ve anlam veremez. Marangozla konuşur, iş yaparken aletlerin tezgaha zarar verebileceğini söyler ve neden ahşap tezgah kullanmadığını sorar. Marangoz da hünerine güvendiğini, on beş yıldır hiç hedefi ıskalamadığını söyler. Cabi Efendi de marangoza ders vermek için civarda bir kasapta kuzu pişirtir ve marangozun evine gönderir. Marangoz evde kuzuyu kimin gönderdiği üzerine karısıyla kavga eder, dikkati dağıldığı için ertesi gün mermer tezgahına zarar verir. Cabi Efendi çıkagelir, yaşananları açıklar ve marangoza ahşap tezgah kullanması gerektiğini hatırlatır. Sonra da Kız Kulesi'nin gizemini çözmek için yola çıkar. | - |
55 | Başını Vermeyen Şehit | 22 Kasım 1917 | Yeni Mecmua | Türk ordusu civardaki kaleleri fethetmiş, Zigetvar Kalesi'ne yapılan kuşatma ise kışın bastırması üzerine kesilmiştir. Ordu Budin'e dönmüş, Zigetvar yakınındaki, Grijgal adlı hisarda 114 asker bırakılmıştır. Kuru Kadı'nın liderlik ettiği askerler arasında Deli Mehmet ve Deli Hüsrev adlarında iki arkadaş da vardır. Bayram arefesinde Zigetvar kumandanı Kıraçin, iki bin askeriyle kaleden çıkar ve Grijgal önüne gelir ve kalenin teslim edilmesini ister. Bu sırada Kuru Kadı, civardaki Türk hisarlarından yardım isteyen topları ateşler ve yaptığı çağrı, yardımın geldiğini belirten işaret toplarıyla karşılık bulur. Kuru Kadı kaleyi teslim etmeyi kabul etmez, askerleri ise kapının açılmasını ve düşmanla savaşmayı ister. Savaş başladıktan sonra Kuru Kadı, bir şövalyenin bir Türk askerinin kafasını eline aldığını görür. Deli Hüsrev bu sırada, "Mehmet! Mehmet! Canını verdin! Başını verme Mehmet!" diye bağırır. Kuru Kadı ölenin Deli Mehmet olduğunu anlar. Hüsrev'in çağrısı üzerine Mehmet'in başsız vücudu yerden kalkar, kendi başını tutan şövalyeye yetişir, şövalyeyi atından düşürür, kendi başını yerden alır ve oraya uzanır. Savaşı Türkler kazanır ve düşman geri çekilir. Deli Mehmet'in naaşı Grijgal'de toprağa verilir. Kuru Kadı gördüklerinden çok etkilenir, her gün Mehmet'in mezarını ziyaret eder, sonra yaşananları önce mevlit diliyle, sonra da yüzlerce beyitlik bir destanla yazıya geçirir, gördüğü herkese de anlatır. Bir süre sonra Kuru Kadı'ya bir iç sıkıntısı gelir ve Mehmet'in hikâyesinden aldığı hazzı alamamaya başlar. Deli Hüsrev'e rastladığında nedenini sorar, Hüsrev de gördüğü mucizevi bir olayı herkese anlattığı için kerametini kaybettiğini söyler. Kuru Kadı perişan olur, bir süre sonra da görevini yerine getiremeyeceği görülerek Budin Valisi Ahmet Bey tarafından görevden alınır. On iki yıl sonra Zigetvar Kalesi fethedilir, kale önündeki yaralılar toplandığı sırada askerler, Deli Hüsrev'in naaşının yanında ak saçlı, ak sakallı birinin de şehit olup uzandığını görürler ve bunun "Grijgal'in meczup kadısı" olabileceğini söylerler. | - |
56 | Kızılelma Neresi? | 29 Kasım 1917 | Yeni Mecmua | Sefer sırasında askerlerin "Kızılelma'ya! Kızılelma'ya!" diye bağırdıklarını duyan Kanuni Sultan Süleyman, şehzadeliği döneminden beri duymakta olduğu Kızılelma'nın neresi olduğu düşünür ve yanına topladığı vezirlerine bu soruyu sorar. Vezirler Viyana, Roma, Çin, Maçin, Hint, Sint, Kafdağı gibi yanıtlar verir. Vezirlerin en bilgini, Kızılelma diye bir şeyin olmadığını ve halk tarafından uydurulduğunu söyler. Sultan ise halkın dilinde olanın aynı zamanda örf olduğunu, halkı yöneten kişilerin halkın ne istediğini bilmesi gerektiğini söyler. Sultan sonradan bu sorunun cevabını kendisinin de bilmediğini fark eder. Huzurdakilerden İskender Paşa, halktan bir garip, bir asker, bir de bostancı bulur. Sultan bu üç kişiye aynı soruyu sorar. Üçü de Kızılelma'nın padişahın milletini götüreceği yer olduğunu söyler. Sultan da vezirlerine dönerek, "Kızılelma, hakkın beni göndereceği yerdir," der. | - |
57 | Büyücü | 6 Aralık 1917 | Yeni Mecmua | Selahaddin Eyyubi Kudüs'ü aldıktan sonra fetihlerine devam etmektedir. Alp Arslan'ın kumandanlarından birinin oğlu olan Doğan Bey, Şam'ın doğusundaki bir Türk mahallesinde medresede ilim tahsil etmiş, yüksek duvarlı bahçesinden dışarı çıkmamaktadır. Yirmi yıldır görmediği üç kardeşinden biri Kızıl Arslan'ın, biri Pehlivanoğlu Özbek'in, biri de Harzemşah Döğüş'ün ordusunda savaşmaktadır. Şam ahalisi, hiç dışarı çıkmayan ve ara sıra bahçesinden patlama sesleri gelen Doğan Bey'in büyücü olduğunu düşünür ve Selahaddin Eyyubi şehre geldiğinde, ondan Büyücü Doğan'ı def etmesini ister. Selahaddin konuyu Kaymakam Ferruh Şah'a sorar. Ferruh Şah, önceden de böyle şikayetler aldıklarını, ama yapılan araştırmada Doğan Bey'in kimseye zarar verdiğinin görülmediğini, ahalinin şikayetinin sebebinin gördükleri zarar değil bastıramadıkları merak duygusu olduğunu söyler. Selahaddin bunun üzerine Doğan Bey'in şehirden sürülmesini emreder. Doğan Bey sürgüne giderken halk evini yağmalar ve deney aletlerini parçalar. Yıllar sonra Haçlı ordusu Akka'yı kuşatır. Kuşatmada kullanılan seyyar kuleler, koruyucu maddeyle kaplandığı için ateş almamakta ve Akka'nın savunmasını zayıflatmaktadır. Bir gün seyyar kulelerden birinin alev aldığını gören Selahaddin, nedenini sorgular. Askerleri, bir ihtiyarın bulduğu yöntemle kuleleri ateşe verebildiklerini anlatır. Selahaddin, bu ihtiyarın Şam'dan sürdüğü Doğan Bey olduğunu görür. Ödül teklif eder, ama Doğan Bey kabul etmez ve Selahaddin'e dönerek, "Ecrimi ancak Allah'tan isterim. Yalnız beni bunların elinden kurtar!" der ve ahaliyi işaret eder. | - |
58 | Teke Tek | 13 Aralık 1917 | Yeni Mecmua | Osmanlı ordusu Yayçe kalesini kuşatmıştır. Kuşatmada görev alan ihtiyar bir subay, diğer askerlere Fatih Sultan Mehmet zamanında Yayçe kalesinin iki yıl boyunca Osmanlılarda kaldığını, kendi dedesi Sungur Alp'in kale kumandanı olduğunu, kendilerine adaletle davranılan ahalinin bir gün Türk yöneticileri Cuma namazındayken öldürdüğünü ve aradan geçen 70 yıl boyunca kalenin Hristiyanların yönetiminde kaldığını anlatır. İhtiyar subay, daha sonra Yayçe'yi geri almak için yapılan başarısız kuşatmalardan birine kendisinin de katıldığını, bu kuşatmada Cem adında bir yiğidin Yayçe kalesindeki en güçlü savaşçı olan Blas Şeri'yi teke tek dövüşe çağırdığını, silah ve zırh bakımında daha zayıf durumda olan Cem'in iki saat dayandıktan sonra mızrağının kırıldığını, Blas Şeri'nin Cem'in sol bacağını kılıcıyla kopardığını ve Cem'in de tedavi edilerek Anadolu'ya gönderildiğini anlatır. Öyküyü dinleyenlerden Kasım Voyvoda kalkar ve atsız, zırhsız, kılıçsız, kalkansız bir biçimde, yalnızca mızrağıyla kaleye yanaşır ve Blas Şeri'yi ister. Blas Şeri'nin kalede olmadığını öğrenen Kasım, ondan daha güçlü birini ister. Düşmanın en güçlü askeri Jan Hobordanski, atıyla, zırhıyla ve kılıcıyla kalenin önüne çıkar. Atını Kasım'un üstüne sürer, Kasım anlık bir manevrayla mızrağını Jan'ın göğsüne saplamayı başarır. Kasım, yaralanıp yere düşen Jan'ın göğsünü birkaç yumruklar ve arkadaşlarının yanına döner. Jan tedavi edilir ama bir daha savaşamaz; siyasetçi olur, İstanbul'a elçi olarak atanır. Bir gün Kanuni Sultan Süleyman'ın Macaristan'ın başına atadığı Yanoş Zapolya'ya suikast düzenlemek için Buda'ya girmeye çalıştığı sırada yakalanır, çuvala konup Tuna Nehri'ne atılır. | - |
59 | Topuz | 27 Aralık 1917 | Yeni Mecmua | Son Eflak tacını giyen papazı Tergoviç'te yenen Mehmet Bey, kendisini sancak beyi ilan etmiştir. Ancak Eflak halkı bu kararı tanımamış ve Zips'teki Zapolya ailesinden yardım istemiştir. Bunu gören Mehmet Bey de bu ittifaktan çekinerek Eflak halkına özerklik vermiştir. Türklerin yönetiminden kurtulan Eflak halkı kutlama yapmaktadır. Kutlama sırasında üç yüz atlıyla birlikte şehre gelen Türk elçisi, padişahtan hediyeler getirdiğini söyler. Üç yüz atlıyla hediye gönderen padişahın, kendisini Eflak prensiyle denk gördüğünü ilan ettiğine sevinen Eflaklılar, meydanda bulunan dört bin askerlerine de güvenerek heyeti kabul eder. Eflak askerleri, prensin huzuruna yalnızca elçinin ve üç yardımcısının çıkmasına izin verirler. Prense önce mektup veren elçi, ilk hediye olarak bir topuz sunar. Tahta yaklaştığında ani bir hareketle topuzu prensin başına indirir ve prensi oracıkta öldürür. Etraftakiler şaşkınlıkdan donakalmışken, elçi "İşte gördünüz ya... İstiklal sevdasına düşen asi cezasını buldu!" der. Elçi, üç yardımcısına meydanda toplanmış halka duyuru yapmalarını ve Eflak askerlerinin silah bırakmalarını istemelerini söyler. Elçi tahta oturur, korku içindeki voyvodalar elçinin elini öpüp itaat ederler. | - |
60 | Fon Sadriştayn'ın Karısı | 3 Ocak 1918 | Yeni Mecmua | Yazar vapurda seyahat ederken yanına bir Alman oturur. Başkasıyla konuşmasından adının Fon Sadriştayn olduğunu öğrendiği bu kişi, düzgün Türkçe konuşmaktadır. Vapur iskeleye yanaştığı sırada Fon Sadriştayn, yazara selam vererek okul arkadaşı olduklarını söyler. Yazar başta anlam veremez, ama Fon Sadriştayn, gerçek adının Sadrettin olduğunu ve okulda kendisine Serçe Pehlivan dediklerini söyleyerek başından geçenleri anlatır: Mezun olduktan sonra evlenmiş, fakat giderek zayıflayınca Almanya'daki bir arkadaşının yanında gitmiştir. Burada bira içmeye başlayınca iştahı açılmış ve zamanla sıskalıktan kurtulup yapılı bir adam hâline gelmiştir. Kendisindeki değişimi anlattığı Alman arkadaşı, kerametin Almanya'da değil, Alman kadınında olduğunu söylemiş ve Sadrettin'e karısını boşayıp bir Almanla evlenmesini tavsiye etmiştir. Sadrettin bunun üzerine bir Alman kız bulup İstanbul'a dönmüş, onun yokluğunda başka bir adama âşık olan karısını boşamış ve yeni Alman karısıyla yaşamaya başlamıştır. Düzenli, disiplinli, tutumlu ve çalışkan olan Alman kadın, kısa sürede Sadrettin'in hayatını düzene sokmuştur. Anlatılanları dinleyen yazar, Alman kadınları hakkında arkadaşının anlattıklarına hak verir. | - |
61 | Diyet | 10 Ocak 1918 | Yeni Mecmua | Beylerbeyi olan babası idam edilince 12 yaşında yetim kalan Ali, vezir olan amcasının konağına alınır. Kimseye minnet duymak istemeyen Ali konaktan kaçar, Anadolu'yu dolaşır ve Erzurum'da bir demircinin yanında çırak olur. Yıllar boyunca yalnızca işini yapar, mesleğinde ustalaşır ve halk ona Koca Ali adını verir. Uykusu gelmediği bir gece köprüde durup dereyi izlediği sırada, subaşının adamları olan dizdarlar Ali'yi görür ve eve gitmesini söylerler. Ertesi sabah Ali'nin kapısı çalınır. Kapıya dayanan dizdarbaşı, önceki gece Budak Bey'in mandırasında hırsızlık olduğunu ve Ali'nin dükkânını arayacaklarını söyler. Dükkânda yeni yüzülmüş bir koyun derisi, dükkânın önünde de mandıradan çalınan paraların konduğu kese bulunur, Ali bunları kimin koyduğunu bilmediğini söyler. Subaşının önüne çıkarılan Koca Ali suçlu bulunur ve sol kolunun kesilmesine karar verilir. Becerikli bir ustanın kolunun kesilmesine razı olmayan halk, zenginliğiyle bilinen Hacı Mehmet'e başvurur ve diyetini ödeyerek Ali'yi cezadan kurtarmasını ister. Hacı Mehmet de, sahibi olduğu kasap dükkânında ölene kadar kendisi için bedava çalışmayı kabul etmesi hâlinde, Koca Ali'nin diyetini ödemeyi kabul eder. Başta razı olmayan Koca Ali, Hacı Mehmet'in yaşlı olduğunu ve çok yaşamayacağını söyleyen halkın ısrarıyla ikna olur. Diyeti ödenen Ali, kasap dükkânında çalışmaya başlar. Fakat Hacı Mehmet, olur olmaz her işte çalıştırdığı Koca Ali'ye kötü davranmakta ve diyetini ödemeseydi Ali'nin çolak kalacağını sık sık hatırlatmaktadır. Kasapta çalışmaya başlamasının üzerinden bir hafta geçtikten sonra, bir Cuma günü, dükkân sahibinin kışkırtmalarına daha fazla dayanamayan Koca Ali, satırla sol kolunu keser, "Al bakalım, şu diyetini verdiğin şeyi!" diyerek kesik kolunu Hacı Mehmet'in önüne fırlatır. Sonra da kentten ayrılır. | - |
62 | Düşünme Zamanı | 17 Ocak 1918 | Yeni Mecmua | İstanbul semtlerinde korku saçan kabadayılar, II. Meşrutiyet'in ilanıyla birlikte hareket edemez olmuşlar ve herkes gibi iş yaparak para kazanmak zorunda kalmışlardır. Fakat kabadayılardan biri olan Badik Ahmet, bu dönemin geçici olduğunu düşünerek teslim olmamış, cezaevine girip çıkmış, yine de pes etmişti. Elindekileri de kumarda zamanla kaybeden Badik Ahmet, bir gün eski kabadayılardan Ödlek Murat'a rastlar, düşünüp taşındıktan sonra hareket ettiği için hiç yakalanmayan, bu nedenle "ödlek" lakabı verilen Murat, Meşrutiyet ilan edildikten sonra Sivas'a sürülmüş, sonra askere alınmış, kasık çıkığı nedeniyle terhis edildikten sonra zengin bir beyin ahırında seyis olarak çalışmaya başlamıştır. Fakat bir gün beyin elindeki gazeteden ürken atı sakinleştirmeye çalışırken atın ayağına bastığı için işten kovulmuştur. Ahmet'e rastladığında üç gündür aç gezmekte olan Murat'ın düştüğü hâli değil de açlığını nasıl gidereceğini düşündüğünü görüp ona acıyan Ahmet, arkadaşını bir lokantaya götürüp ziyafet çektirir. Hesabı nasıl ödeyeceklerini soran Murat'a, "Şimdi düşün işte, ne yapacağız?" der. İki arkadaş gülmeye başlar. | - |
63 | Muhteri | 24 Ocak 1918 | Yeni Mecmua | Göztepe'de annesinden kalan arsaya ev yaptırmak için yedi yıldır para biriktiren yazar, çok para harcamamak kaydıyla Avrupa'yı gezmeye karar verir. Fakat ilk günlerinde gördüklerinin etkisiyle çok para harcar. Bir gün trende rastladığı, Bacanak Bey el-Rıza adındaki, zengin bir Mısırlının da etkisiyle parasını daha çok israf eder. Zengin olup sefahat içinde yaşama hayalleri kurmaya başlayan yazar Monako'daki bir otelde başka Türklerle tanışır, çok geçmeden Amerikalı bir milyoner bu Türk grubunu masasına davet eder. Kendisi de Türk olan milyoner, hemşehrilerinin görünce alaturka eğlence düzenlemeye karar verir. Bir tiyatroda bütün salon Türk grubu için kapatılır, aktörler ve aktrisler Türk grubuna eğlencede eşlik ederler. Gece yarısından sonra iyice sarhoş olan milyoner, yaşam öyküsünü anlatmaya başlar: Kayseri'de doğmuş ve liseden sonra cebinde beş para olmadan Amerika'ya göçmüş, uşaklık yapmaya başlamıştır. Çalıştığı evde temizlik sırasında değerli halıların duvara çakılarak temizlendiğini, bu sırada halıların kenarlarının yıprandığı görmüş, bu temizliğin duvara monte edilecek bir çıtçıtla yapılara halının zarar görmesini önleyecek bir yöntem tasarlamış, patentini almış ve kısa sürede zengin olmuştur. Ertesi gün apar topar İstanbul'a dönen yazar, yaptığı israf nedeniyle zor günler geçirir ve basit bir buluşla zengin olan milyoneri hatırlayarak kendi hâline üzülür. | - |
64 | Fon Sadriştayn'ın Oğlu | 31 Ocak 1918 | Yeni Mecmua | "Fon Sadriştayn'ın Karısı" öyküsünün geçtiği zaman diliminden 25 yıl sonra, Fon Sadriştayn ve karısı Lida, İstanbul'da yaşantılarına devam etmektedir. Aradan geçen sürede Hasip adında bir oğulları olmuş, fakat bu çocuk büyüyünce, anne ve babasının yıllar boyunca biriktirdiği parayı kasadan çalarak Amerika'ya kaçmıştır. Bunun yarattığı şokla saçları ağaran Lida ve Fon Sadriştayn, oğullarının adını ağızlarına almamaya karar vermişlerdir. Bir gün, Şair Orhan Bey'in doğumunun yıl dönümü için düzenlenen bayram hazırlıklarını izlemek için dışarı çıkmak isteyen Fon Sadriştayn, karısını kendisiyle gelmeye ikna edemez. Bunun üzerine, 28 yıllık evliliklerinde karısıyla arasında "ummanların, karlı şahikaların ayırdığı geçilmez bir hudut" olduğunu fark ederek üzülür. Sokaktan geçen gazete satıcısı çocuğa seslenerek her gazeteden birer nüsha alır; bütün gazeteler, 27 yaşındaki Şair Orhan Bey'den övgüyle söz etmektedir. Fon Sadriştayn, kendi oğlu Hasip'in bencil, tembel ve karaktersiz olmasına hayıflanır ve babası Çanakkale'de şehit olan Orhan Bey'i yetiştiren annenin nasıl biri olduğunu merak eder. Aynı gün akşama doğru gezmeye çıkar, bir telefon merkezinden Orhan Bey'in evine telefon eder ve annesiyle görüşmek ister. Kabul edilmesi üzere Çamlıca'daki köşke gider; Orhan Bey'in annesini gördüğünde, onun yıllar önce Lida'yla evlenebilmek için boşadığı Türk karısı olduğunu görüp hayrete düşer. Kadın oldukça olgun biçimde Sadrettin'e sitem eder ve boşanmadan önce kendisine iftira atmasına çok kırıldığını anlatır. Fon Sadriştayn neye uğradığını şaşırmış biçimde kekeleyerek özür diler ve kendini evin dışına güçlükle atar. Evine döner ve koltuğuna çöker, yaşlı gözlerle pencereden Çamlıca Tepesi'ne bakar. | Aynı yılın başında yayımlanan "Fon Sadriştayn'ın Karısı" adlı öykünün devamıdır. |
65 | Cesaret | 8 Şubat 1918 | Yeni Mecmua | Berberde sıra bekleyen yazar, sıkıntısını gidermek için kasadaki kız çocuğunun yaşlanmış hâlini, yaşlı bir müşterinin gençleşmiş hâlini hayal ederek vakit geçirmektedir. O sırada dükkâna görünüşü korku veren, iri, heybetli bir müşteri girer, sıra beklemeden kendisine gösterilen yere oturur. Bir süre sonra bu iri müşteri haykırarak yerinden zıplar ve yere çömelir. Yazar önce bu kişinin usturayla yaralandığını zanneder, sonra bitten korktuğunu düşünür, sonunda arananın at sineği olduğunu anlar. Sinek öldürülünce titremesi yavaş yavaş azalan heybetli adam, at sineği ve hamam böceğinden çok korktuğunu söyler. Yazar, en cesur ruhların bile mücadele edilemez bir düşman karşısında cesaretlerini kaybedebildiklerini görür. | - |
66 | Külah | 24 Şubat 1918 | Vakit | Bulgaristan'da doğan Mıstık, büyüyünce sınırın Türk tarafına geçmiş ve evini oraya taşımıştır. Sınırda yapılan değişiklikle yerleştiği yer de Bulgar kontrolüne geçmiş, birkaç yıl sonra da Balkan Savaşı çıkınca annesiyle İstanbul'a kaçmış, çok geçmeden de methini duyduğu Dimetoka'daki bir köye yerleşmiştir. Bu sefer de Birinci Dünya Savaşı çıkınca köyü yine Bulgar kontrolüne geçer. Bu esnada annesi ölmüş olduğu için Mıstık daha ilerlemeye gitmeye karar verir ve Anadolu'ya geçerek hayvan alım satımı yapmaya başlar. Pazarda kendisine rakip olarak gördüğü Molla lakaplı adama bir gün yaklaşır ve sohbet etmeye başlarlar. Mıstık, küçükken hastalığı nedeniyle hafızlık çalışmalarını bıraktığı, babasının da 27 defa hacca gittiğini anlatır. Kayserili olduğunu öğrendiği Molla'ya ortaklık teklifini kabul ettiren Mıstık, yeni ortağını dolandırma, ona "külah giydirme" niyetindedir. Birkaç gün beraber hayvan sattıktan sonra Molla bir gece Mıstık'ın kapısını çalar. Valinin çocuğu için beyaz eşek istendiğini, bulurlarsa 80 liraya satabileceklerini, ama kendisinin yarın bir iş için bir köye gideceğini, Mıstık pazarda beyaz eşek bulursa almasını, bunun için de Hacı Hüseyin'e başvurabileceğini söyler. Molla'nın ağzından rakı kokusu geldiğini duyan Mıstık şaka yapar, Molla ise dişi ağrıdığı için ağzını rakıyla çalkaladığını, hayatında hiç içki içmemiş olduğunu söyler. Mıstık inanmaz, ama bir şey demez. Ertesi gün Hacı Hüseyin'e giden Mıstık, beyaz eşek aradığını söyler. Ömründe beyaz eşek görmediğini ama arada bir kendisine uğrayıp sormasını söyleyen Hacı Hüseyin, aynı akşam tekrar gelen Mıstık'a, yokluğunda bir Arap'ın geldiğini, Arap'ın yıllarca Anadolu'da kaldığı için Arapçayı unuttuğunu, parasız kaldığı için satılığa çıkardığı beyaz eşeği bu Arap'tan aldığını, isterse Mıstık'a satabileceğini söyler. Mıstık sabah tekrar gelip eşeği alacağını söyler. Kârını Molla ile paylaşmak istemeyen, Hacı Hüseyin'e de para vermek istemeyen Mıstık, önce hancıya "üç-beş gün gelmeyeceğini" söyleyerek gizlice başka bir hana geçer. Sonra da külah planını yapar: Gece vakti Hacı Hüseyin'in evinden eşeği çalacak, derenin kenarına götürüp boyayacak, bir süre sonra valiye götürüp eşeği sıcak suyla yıkayacak ve bütün parayı cebe indirecektir. Ertesi gün pazardan iki okka kına alan Mıstık, Molla'ya yakalanmamak için kasabadan çıkıp derenin kenarında bekler. Gece olunca Hacı Hüseyin'in evine gider, eşeğin ipini çözer, ama ahırdan çıkmaya hazırlanırken boynuna dolanan iple yakalanır. Bir gün öncesinde bir yabancının kendisinden yüksek fiyatla beyaz eşek istemesi, sonra Arapça bilmeyen bir Arap'ın beyaz eşek satmaya gelmesi, ilk alıcının sabah geleceğini söyleyip ortadan kaybolması gibi olaylardan şüphelenen Hacı Hüseyin ahıra saklanmış, aynı gece hırsızı yakalamıştır. Ev halkı yardıma gelir, Mıstık'ı bağlayıp döverler. Hacı Hüseyin ertesi gün Mıstık'ı hükûmet konağına götürür, yağan yağmurda eşeğin üzerindeki beyaz boya akar. Mıstık, Arap'ın aslında Molla olduğunu ve hem kendisinin kandırarak hapse attırdığını, hem de Hacı Hüseyin'in altınlarını cebe indirdiğini anlar. | - |
67 | Hatiften Bir Seda... | 7 Mart 1918 | Yeni Mecmua | Yirmi yıl önce hacdan döndükten sonra Fatih'teki evinden dışarı çıkmayan Hacı İmadeddin Efendi çok az yemek yiyerek ve vaktini ibadetle geçirerek münzevi hayatı yaşamakta, evi karısı Naciye Hanım idare etmekte ve toplanan gelirlerin bir kısmını fakirlere dağıtmaktadır. Kendisi uzun süredir görünmeyen ama yaşama biçimi ve yaptığı yardımlarla evliya gibi görülen Hacı İmadeddin Efendi'nin Tahsin oğlu ise kumarbaz ve çapkındır. Sekiz yaşındayken bir kızın yanağını ısırınca babası tarafından reddedilerek evden kovulan Tahsin, Samatya civarında kabadayılık yapmakta, arada bir de mahalleye dönüp babasının ölüp ölmediğini kontrol etmektedir. Bir gün İmadeddin Efendi karısını çağırır, artık altmış üç yaşına geldiğini, yakında öleceğini, dolayısıyla bahçede bir mezar kazdırmasını, kendisinin bundan sonra orada ibadet edeceğini, günlük yemeğinin oraya getirilmesini istediğini söyler. Naciye Hanım bu isteğe anlam veremez ama kabul eder. Aynı gece karanlıkta yanlışlıkla babasının evine gelen Tahsin, yorgunluktan evin kapısının önünde oturur. Babasının zikir mırıltılarını duyunca "Uç mübarek, uç!" der ve tekrar eder. Sesin nereden geldiğini anlamayan ve Allah'ın kendisini çağırdığını zanneden İmadeddin Efendi pencereden atlar. Önüne düşen şeyi, annesinin kendisine attığı şilte zanneden Tahsin uyuyakalır. Sabah namazına gidenler, ölü babasının üstünde uyurken buldukları Tahsin'i yakalayıp nezarethaneye götürürler, ancak araştırmada Tahsin'in bir şey yapmadığı ve İmadeddin Efendi'nin kendini pencereden attığı anlaşılır. Tahsin kendisine kalan büyük mirası Beyoğlu'nda eğlencede harcarken, ahali İmadeddin Efendi'nin dinsiz olduğu için intihar ettiğini düşünür, cenaze namazını kılmaz ve arkasından lanet okur. | - |
68 | Müjde | 21 Mart 1918 | Yeni Mecmua | Çanakkale Savaşı sırasında cepheyi ziyaret eden şair heyetinde bulunan yazar, arkadaşlarıyla yürürken havada dumandan "fethün karib" yazısı oluştuğunu görür. Kur'an'ın Saff Suresi'nde bulunan bir ayette geçen bu Arapça ifade, "fetih yakındır" anlamına gelmektedir. Yazar ve arkadaşları, gördüklerini askerlere ve kumandanlara heyecanla anlatırlar. | - |
69 | Terakki | 28 Mart 1918 | Yeni Mecmua | Sıcak bir yaz günü evin odasında sigara için sohbet eden Niyazi ve Neşet, son on yılda teknolojide yaşanan gelişmeleri düşünüp, yaşanan hızlı ilerlemelere şaşırırlar. Bu esnada sokaktan bir ses, toplumun ve insanlığın kötüye gittiğine dair, kötümser ve kaderci sözler söylemeye başlar. Biraz dinledikten sonra pencereden bakan iki arkadaş, bu sözleri üstü başı perişan bir dilencinin söylediğini görürler ve sekiz-on yıl önce hiçbir dilencinin böyle belagate sahip olamayacağını söyleyip, bu gelişmeye hayret ederler. | - |
70 | Velinimet | 3 Nisan 1918 | Vakit | Okuldaki matematik öğretmeni Hasan ile arkadaş olan yazar, mezuniyetinden 15 yıl sonra Hasan ile İstanbul'da gezmektedir. İki arkadaşa yanaşan otomobilden çıkan ve görüntüsünden zengin olduğu anlaşılan bir adam, velinimeti olduğunu söylediği Hasan'a selam verir ve teşekkür eder. Adam ayrıldıktan sonra yazarın sorusu üzerine Hasan, adı Ahmet olan bu adamın Selanik'teyken kendisinin uşağı olduğunu, Balkan Savaşı'ndan yıllar sonra İstanbul'da karşılaştıklarını, kendisinden para dilenen Ahmet'e para vermek yerine onu bir tanıdığına yönlendirerek çalışmasını sağladığını, Ahmet'in de böylelikle başkasından para istemeyi bırakıp çalışmayı öğrendiğini anlatır. | Öyküdeki Logaritmacı Hasan karakteri, Bir Hatıra adlı öyküde de yer almaktadır. |
71 | Dama Taşları | 11 Nisan 1918 | Yeni Mecmua | Ali Dânâ Efendi, Edirnekapı semtinde yıkık bir evde oturmakta ve pek dışarıya çıkmamaktadır. Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın kethüdalarından Mahmut Ağa'nın soyundan geldiğini ve yaşadığı evi de Mahmut Ağa'nın yaptırdığını iddia eden Ali Dânâ Efendi, vaktini dama oynayarak geçirmeyi çok sever. Bakımsızlıktan ormana dönen bahçedeki yosun tutmuş havuzda bir gün büyük bir kurbağa gören Ali Dânâ Efendi, eski dostlarından Cabi Efendi'yi hatırlar ve gözleri dolar. Geçen yıl delirip tımarhaneye kapatılan arkadaşıyla son bir kez dama oynamak ister. Hemen kalkıp Üsküdar'daki tımarhaneye gider, ama doktor, çok tehlikeli bir hasta olarak tarif ettiği Cabi Efendi'yi görmesine izin vermez. Doktoru ikna edemeyince ağlamaya başlayıp tımarhaneye kapatılmayı isteyen Ali Dânâ Efendi, arkadaşıyla hücresinde görüşmeyi başarır. İki arkadaş hasret giderir; Ali Dânâ Efendi yanında dama kutusu getirdiğini ama doktorun içeri sokmasına izin vermediğini söyleyince Cabi Efendi, bu anı dün gece rüyasında gördüğünü, kendisinde dama taşları olduğunu ve görüşme bitmeden hemen oynamak istediğini söyler. Ama bir şartı vardır: Taş kaybeden, kaybettiği taşı yutacaktır. Ali Dânâ Efendi bu isteğe anlam veremez ama kabul eder. Kaybettiği taşları, yandaki testide bulunan suyla birlikte yutar. Çok geçmeden arkadaşının kurallara uymadan taşları rastgele hareket ettirdiğini ve taşları ona yutturmaya çalıştığını fark eder. Gardiyan geri gelince Cabi Efendi köşeye kaçar, karnı ağrıyan Ali Dânâ Efendi ise imdat ister, bağırarak kendini dışarı atar. Başına gelen doktora bütün dama taşlarını yuttuğunu, ağrıdan öleceğini söyler. Doktor adamın karnını yoklar ama bir sertlik hissetmez, sonra da delinin hücresine dama taşlarının nasıl girdiğinin araştırılmasını ister. Gardiyanlar beş dakika sonra dönerler ve Cabi Efendi'nin taşları dışkısını güneşte kurutarak yaptığını söylerler. | Öykünün devamı, bir ay sonra Makul Bir Dönüş adıyla yayımlanmıştır. |
72 | Ayın Takdiri! | 18 Nisan 1918 | Yeni Mecmua | Ağaçlı bir yolda yürüyen kızı takip eden yazar, kızı durdurur, öper ve kendisini sevmesini ister. Ağlamaya başlayan kız, yazara bakınca "Oh yarabbi! Fakat ne kadar çirkinsin!" der. | - |
73 | Yalnız Efe | 25 Nisan 1918 | Yeni Mecmua | Yazar, Kumdere köyünün en ünlü nişancılarından biri olan kılavuzuyla birlikte ayı avına çıkmıştır. Epey yürüdükten sonra gördüğü tek çam ağacının altında dinlenip tütün içmek ister, ama kılavuzu, bulundukları yerin "Yalnız Efe'nin sır olduğu yer" olduğunu anlatarak orada tütün içilmeyeceğini söyler. Yazar merak eder, kılavuz da Yalnız Efe'nin hikâyesini anlatmaya başlar: Elli yıl kadar önce, Eseoğlu'nun çiftliğindeki yabancı bir korucudan alacağını isteyen yörük öldürülür. Onunla birlikte yaşayan on altı yaşındaki kızı, babasının katilinin tutuklanmasını ister ama yetkililer aldırmazlar, ısrar edince de mülazımlardan biri kızı döver. Kız ortadan kaybolur, herkes onun İzmir'deki bir eve evlatlık gittiğini düşünür. Bir gün mülazım, Eseoğlu'nun verdiği ziyafete gittiği sırada başından vurularak öldürülür. Bir hafta geçmeden bu defa yörüğü öldüren korucu da öldürülür, sonra ilk cinayeti örtbas eden Eseoğlu da yatağında boğazlanır. Sonrasında bölgede ahali içinde silahla gezen bütün yabancı korucular birer birer vurulur ve bölgeyi terk ederler. Zalim zaptiyeler, köylüyü soyan memurlar ve rençberleri dolandıran madrabazlar da öldürülür. Bu adamları öldüren efe, yanında uşak bulundurmadığı için "Yalnız Efe" olarak adlandırılır. On beş yıl boyunca faal olan Yalnız Efe, dağda kendisiyle konuşmaya gelen erkeklere gözlerini yumdurur, gözünü açanı vurur, açmayanın derdini dinleyip derman olur. Yalnızca kadınlarla konuşur ve zenginlere kadınlarla haber gönderip öksüzleri evlendirmelerini, köprü ve okul yaptırmalarını ister. Bir gün Söke taraflarında türeyen Rum eşkıyasını ele geçirmek için kurulan nizamiye taburu Rum eşkıyayı bulamaz, Yalnız Efe'nin adını işitince onun peşine düşer ve dağda etrafını sarar. Yalnız Efe askerlere ateş etmek istemediğini söyler, ama üzerine ateş açılınca askerlerden birkaçını yaralar. Ateş kesilince ölüyü arayan askerler, ateşin geldiği yerde Yalnız Efe'nin tüfeği, seccadesi ve namaz bezinden başka bir şey bulamazlar. Bir daha kimse Yalnız Efe'yi görmez. Yörükler, Yalnız Efe'nin sır olduğu yere her gece nur indiğini söylerler. | Ömer Seyfettin daha sonra bu öyküyü roman olarak yazmaya başlamış ama bitirememiştir. Genişletilmiş bu versiyon 19 Haziran 1919 tarihinde yayımlanmıştır. |
74 | Nadan | 11 Mayıs 1918 | Vakit | Yeniçerilerin çıkardığı isyanı bastıramayan padişah, Köse Vezir'den sorunu çözmesini ister. Fakat dünya işlerinden elini çekmiş ve kalan ömrünü ibadetle geçirmeye karar vermiş olan Köse Vezir, padişahın isteğini geri çevirir ve saraydaki bir odaya hapsedilir. Ölümden korkmayan bu adamın hizmtinden faydalanmak isteyen padişah onu ikna etmenin yöntemini uzun süre düşünür, otuz yıl önce ölen lalasının tavsiyesini hatırlar: "Nadanla sohbet etmek âkile cehennem ateşinden beterdir." Bunun üzerine padişah, Köse Vezir'in hapsedildiği odaya bir de Eşek Hasan adından cahil bir adam yerleştirir ve cahilden sıkılan Köse Vezir'in, görevi kabul edeceğini düşünür. Eşek Hasan odada çeşitli gürültüler yapar ve saçma davranışlarda bulunur, ama Köse Vezir oralı bile olmaz, sessizce bekler. Böyle bir ay geçtikten sonra Eşek Hasan da bıkar ve sessizce oturmaya başlar. Köse Vezir, bir gün ağlamaya başlayan Eşek Hasan'a acır ve neden ağladığını sorar. Eşek Hasan da, Köse Vezir'in sakalını görünce köydeki koçunu hatırladığını söyler. Köse Vezir nöbetçiyi çağırır ve padişahın vereceği görevi kabul ettiğini bildirir. Yeniçeri isyanı bastırılır ve devlet işleri düzene konur. Bir yıl sonra padişah, Köse Vezir'in yeminini bozup görevi kabul etmesine neden olan şeyi sorar. Vezir de, kendisi yüzünden suçsuz bir köylünün hapsedilmesine dayanamadığı için yeminini bozduğunu söyler. | - |
75 | Makul Bir Dönüş | 24 Mayıs 1918 | Vakit | Dört yıldır tımarhanede yatan Cabi Efendi'nin aklı birden yerine gelmiş ve serbest kalmayı beklemektedir. En son gazeteyi okuduktan sonra dama kutusunu yerde görünce sinirlenip bağırdığını hatırlayan Cabi Efendi, aradan geçen dört yılda ne yaşadığını hatırlamamaktadır. Tımarhaneden çıkarken doktora saatini rehin bırakarak borç para alır. Ama aradan geçen sürede enflasyon nedeniyle fiyatlar ve banknot değeri yükseldiği için parayı görünce şaşırır. Pazara gider, sözü geçen fiyatlara inanamaz ve herkesin kendisiyle alay ettiğini sanır. Kahvehanede Cihan Harbi'nden bahsedildiğini duyar, aldığı gazetedeki savaş haberlerine inanamaz. Delirdiğini düşünür ve tımarhaneye geri döner. | Bir ay öncesinde yayımlanan Dama Taşları adlı öykünün devamıdır. 6 Şubat 1919'da Acaba Ne İdi? başlığıyla devamı yayımlanmıştır. |
76 | Bir Hatıra | 7 Haziran 1918 | Vakit | Yazar gençliğini II. Abdülhamit döneminde İzmir'de geçirmiştir. Bu dönemde felsefeyle ilgilendiği sırada, yabancı bir düşünürün "Rütbe, haysiyeti düşürür," sözünden etkilenir ve 105 gün boyunca bu sözün anlamını düşünür. Bir gün matematik öğretmeni Logaritmacı Hasan ile sohbet ederken bu konuyu açar. Hasan bu sözün, hak edilmeyen mevkinin insanı bozduğu anlamına geldiğini söyler ve yoldan geçmekte olan bir adamı gösterir. Adam kendi hâlinde bir köylüyken, birkaç yıl önce tarlasında maden çıkmış, bir anda zengin olmuş, çiftçiliği bırakıp şehre gelmiş, verdiği rüşvetlerle de unvan alarak Memiş Ağa yerine Memiş Paşa olarak anılmaya başlamıştır. | • Öykünün adı bazı kaynaklarda Rütbe olarak geçmektedir. • Öyküdeki Logaritmacı Hasan karakteri, Velinimet adlı öyküde de yer almaktadır. |
77 | Harem | 29 Ağustos 1918 | Kadın Mecmuası | Üç yıllık evli olan Sermet ve Nazan, mutluluklarıyla örnek gösterilen bir çifttir. Ancak bir gün birbirlerini sevgilileriyle yakalamış ve aniden ayrılmışlardır. Yine de ayrılığın üstesinden gelememiş ve yüzleşmeye karar vermişlerdir. Epey tartıştıktan sonra, masum olduklarını birbirlerine kanıtlamak için günlüklerini okumaya karar verirler. Karşılıklı okunan günlüklerde şu hikâye ortaya çıkar: Nazan sosyalleşmeyi ve davet vermeyi seven, batılı adetleri hoş karşılayan biridir. Sermet ise gelişimden yana olmasına rağmen batılı adetleri taklit etmeyi maymunluk olarak görmektedir. Evdeki davetlerden birinde karısını Refi adında bir adamla sohbet ederken gören Sermet kıskançlık hisseder, bağırarak karısını çağırır, tatsızlığı anlayan misafirler ayrılırlar. Nazan ve Sermet, bundan sonra davetlerini yalnızca kendi hemcinslerine vermekte anlaşırlar. Misafirler başta bu kararı hoş karşılasalar da iki hafta sonra hiçbir misafir davetlere katılmaz. Nazan bir gün yolda Refi'yi görür. Davetlerin Sermet'in kıskançlığından iptal edildiğinden kuşkulanan Refi'yi ikna edemeyen Nazan, bir oyun oynamaya karar verir ve erkek misafirlerini evine kadın kılığında aldığını söyleyerek Refi'yi evine çağırır. Gerçekte ise aynı gün Refi'nin karısı Meliha'yı da çağıracak ve Refi'nin düştüğü durumu göstererek onu karısı önünde utandıracaktır. Nazan'la yalnız kalacağını düşünen Refi, teklifi heyecanla kabul eder. Nazan'ın terzisine giderek Refi'ye kadın kıyafeti diktirirler. Bu esnada Meliha, kocasından şüphelendiği için bir Rum kızını kocasının peşine takmış, Refi'nin Nazan'la yaptığı planı öğrenmiş, Sermet'e mektup yazarak acilen görüşmeyi talep etmiştir. Sermet'in evine erkek kılığında gelen Meliha, öğrendiklerini Sermet'e anlatır ve Nazan ile Refi arasında ilişki olduğunu söyler ve Refi'nin o sabah bıyıklarını tıraş edip evden çıktığını anlatır. Sermet karısının yanına gider, odada bir yabancıyla konuştuğunu duyar ve içeri dalar. Sermet, Refi'yi dövüp dışarı atar. Bu sırada odadan kaçan Nazan, Sermet'in odasındaki silahı saklamaya gittiği sırada odadan Meliha'nın çıktğını görür ve iki kadın kavga etmeye başlar. Meliha, Nazan'ı dövdükten sonra evden çıkar. Sermet, Nazan'ı kovar. Ayrıldıktan bir hafta sonra günlüklerini okuyarak birbirlerinin suçsuz olduğunu anlayan karı koca barışırlar ve yemek yemek için Refi ile Meliha'nın evine gitmeye karar verirler. | - |
78 | Nakarat | 3 Ekim 1918 | Yeni Mecmua | Balkanlarda görevli bir Osmanlı subayının 1903 Kasım ayında başlayan anı defterindeki notlardan oluşan öyküde yazar, askerliğin günlük rutiniyle uğraşırken, bir yandan da İstanbul'daki yaşamını hatırlamaktadır. Bir gün köyde mavi gözlü, kumral bir Bulgar kızı görür. Çok geçmeden aşık olduğu bu kıza ilişkin şairane hayaller kurmakta, fakat ceza almaktan korktuğu için kıza yanaşamamaktadır. Kızın kendisini görünce söylediği "Naş, naş, Çarigrad naş!" sözlerinin bir aşk ilanı olduğunu düşündükce duyguları derinleşir. Bir ayın sonunda başka bir bölgede görevlendirilir, ayrılacağı gün kıza hediye olarak bir şişe kolonya götürür. Kız evde olmadığı için yakındaki bir çocuğa emanet eder, bu sırada kızın adının Rada olduğunu öğrenir. Yola çıkmadan önce civardaki çorbacıyla konuşur, kızın papaz olan babasının komitacı olup geçen yıl vurulduğunu, kızın sürekli kendisine söylediği sözün ise "Bizimdir, İstanbul bizimdir!" anlamına geldiğini öğrenir ve üzülür. Yeni görev yerine vardığında ateşlenir ve bir hafta boyunca yataktan çıkamaz. Bu esnada yaptığı saflığı düşünür ve utanır. | - |
79 | Tuhaf Bir Zulüm | 26 Ekim 1918 | Yeni Mecmua | Yazar, Bulgaristan'da sosyalist arkadaşı Koştanof'la gezmektedir. Bir pazar akşamı meyhanede içtikten sonra Koştanof, yazarı bir diplomatla tanıştırmak ister. Kepazef, gençliğinde İstanbul'da okumuş, Türkçe bilen, özgün bir kişidir. Yazar ve arkadaşını karşılar, başta sosyalist zannettiği yazarın milliyetçi olduğunu duyunca inanmaz, çünkü ona göre bağnazlıktan başkta bir şey bilmeyen Türklerin herhangi bir fikre bağlılığı yoktur. Türklerin bağnazlığından kendisinin de yararlandığını söyleyen Kepazef, yazarın merakı üzerine hikâyesini anlatmaya başlar: Bulgaristan bağımsız olmadan önce, Kepazef İstanbul'da olduğu sırada diğer Bulgarlarla birlikte komitacılık yapmaktadır. Bulgaristan'da Türklerin sayısının Bulgarlardan daha fazla olduğunu bilen grup, Türkleri öldürerek nüfus dengesini kendi lehlerine çevirmeyi tasarlamaktadır. Türklerle bir arada büyüyen Kepazef ise katliama gerek olmadığını, kısa süre içinde bölgedeki Türklerin hepsini Anadolu'ya göç etmeye ikna edebileceğini söyler. Kepazef, Deliorman'a kaymakam olur. Bölgede bir tane bile Bulgar yoktur. Kimseye zararı dokunmayan, hatta kendilerine düşman olanlara bile yardım eden Türklerin domuzdan nefret ettiğini bilen Kepazef, Makedonya'dan bir Bulgar ailesini Deliorman'a yerleştirir ve aileye domuzlarını aç bırakmasını ve kasabaya salmasını söyler. Domuzlar sokakta gezince Türkler şikayet eder, ama kaymakam eşitlik ilkesini gösterip domuzların da gezmeye hakkı olduğunu söyler. Domuzlar zamanla çoğalır, onların içtiği çeşmeyi kullanamayan, gezdiği çayırda güreşemeyen Türkler, yavaş yavaş göç etmeye başlar. Bu yöntemi beğenen Bulgar komitacılar, diğer yerleşim yerlerinde de aynı yöntemi uygular ve Türkleri göç ettirir. Kepazef'in anlattıklarını dinleyen yazar, o gece sıkıntıdan uyuyamaz. | - |
80 | Namus | 28 Kasım 1918 | Diken | Jandarma gece vakti bir gözaltına alarak arabaya bindirir. Arabada konuştukları çingene, hikâyesini anlatır: Derede yıkandıktan sonra çadırına dönen adam, ailesini ve akrabalarını gülüp eğlenirken bulur. Komşusunun köpeğinin kendi köpeğiyle çiftleştiğini, etraftakilerin de bu sahneyi seyrettiğini görür, "Sizin hiç utanmanız, arlanmanız yok mu?" diye bağırarak, eline geçirdiği baltayla dokuz insanı ve kendi köpeğini öldürür. Jandarmalar, "namus bre, namus" diye sayıklayan adamın anlattıklarına hayret eder, ama namus anlayışına da saygı duyarlar. Arabadan indiklerinde çingene idam edileceğini anlar. Jandarmalar adama son arzusunu sorarlar, o da komşusunun köpeğinin iğdiş edilmesini ister ve "Herkesin ırzı, namusu kurtulsun," der. | - |
81 | Bir Vasiyetname | 8 Aralık 1918 | Tercüman-ı Hakikat | 50 yaşındaki İmadettin, sefa içindeki bir hayattan sonra intihar etmeye karar vermiş ve vasiyetnamesinin yanında bir de yeğenine mektup yazmıştır. Parasını bıraktığı yeğeninin hayatını eğlenerek geçirmesini öğütleyen İmadettin, intihar edemeden uyuyakalır. Yazdığı mektubu gören karısı Jülide tarafından dövülerek uyandırılan İmadettin, karısı ve üç arkadaşıyla birlikte Monako'ya seyahat edeceklerini yazar. | - |
82 | Yemin | 12 Aralık 1918 | Şair | Yazar on beş, yirmi sene önceki bir anısını anlatmaktadır. Doğancılar'daki Hacı Hafız Sıdıka Molla'nın kızlarından Matlube'ye âşık olan yazar, sık sık bu evi ziyaret etmektedir. Fakat Hacıhanım çok dindardır, bu yüzden evde sürekli ibadet ve çeşitli dini işler yapılmaktadır. Bir gün Matlube'nin teyzesinin oğlu Sabri evin kapısına dayanır. Sabri'nin ne kadar tutucu olduğu bilen Hacıhanım, yazara saklanmasını söyler. Sabri, Matlube'nin sevgilisi olduğunu duymuş, hatta şimdi o evde olduğunu öğrenmiş, o adamı öldürmeye gelmiştir. Hacıhanım bunların doğru olmadığını, Matlube'nin yüzünü hiçbir erkeğin görmediğini söyler, yeminler eder, hatta duvardaki Kur'an'ı alarak onun üzerine yemin eder. Bu sözlere inanan Sabri, evden ayrılır. Yazar saklandığı yerden çıkar, ama yalan yere edilen yemin nedeniyle hayal kırıklığına uğramıştır. Hacıhanım duvardaki şeyin Kur'an olmadığını, kutunun içinde kuru incir olduğunu söylerler. Hep beraber incirleri yerler. Hacıhanım, Matlube'ye dönerek, "Haydi kızım, ağabeyini yatak odana götür. Korku damarlarına bas. Sabri budalasından biraz ürktü galiba..." der. | - |
83 | Tütün | 16 Aralık 1918 | Tercüman-ı Hakikat | Cabi Efendi, mutfaktan geçmek gerekeceği için bahçeye çıkamaz olmuştur. Çünkü mutfaktaki Sudanlı Arap aşçı Şulever Bacı'nın kendisinden tütün istemesinden çekinmektedir. Altmış yıldır evde yaşayan ve işinden başka bir şeyle ilgilenmeyen, çalışkan bir kadın olan Şulever Bacı'nın tek kusuru tütün bağımlılığıdır. Yakalandığı bir gün tütün almak için dışarı çıkmak zorunda kalan Cabi Efendi'nin gözü bahçedeki patlıcanlara takılır. Tütün yerine patlıcan yaprağı içilseydi insanların onun bağımlısı olup olmayacağını merak eder. Birkaç patlıcan yaprağı toplar, tütün gibi keser, sigara yaprağına sarıp içmeyi dener. Ama bir nefes çekmesi bile öksürükten boğulacak gibi olmasına yetmiştir. Kıydığı yaprakları tabakasına doldurur ve Şulever'e götürür. Bunun kendi tütünü olduğunu, çok pahalı olan bu tütünü yalnız padişahın içtiğini söyler. Şulever bu yeni "tütünü" çok beğenir, Cabi Efendi de ona daha fazla verir. Birkaç ay sonra Şulever rahatsızlanır, doktor eve gelir, muayene eder ve Şulever'in ertesi güne çıkmayacağını söyler. Şulever tütünsüzlükten öldüğünü, kendisine verilen normal tütünleri bahçeye attığını ve o günden beri hep "padişah tütünü" içtiğini söyler. Cabi Efendi, padişah tütünü sandığı şeyin patlıcan yaprağı olduğuna inandıramaz. Şulever son bir istek olarak o padişah tütününden isteyince herkes bahçeye dağılıp patlıcan arar, ama bulamaz, çünkü mevsimi değildir. | - |
84 | Ezelî Bir Roman | 22 Aralık 1918 | Tercüman-ı Hakikat | Ihlamur ağaçları altında dolaşan Adem Bey, uzaktan Havva Hanım’ın kendisine doğru geldiğini görür. İki genç kucaklaşırlar ve birbirlerini bulduklarına sevinirler. Yakındaki havuzun başında oturan cin ikisine bakıp güler, birbirlerini aldattıklarını ve yakında ayrılacaklarını söyler. Adem ve Havva, “Şimdi böyle can cana, fakat sonra yan yana, sonra sen bir yana o bir yana!” diyen cini ciddiye almaz, birbirlerine aşk yeminleri ederler. Aylar sonra Adem Bey rahatsızlanır, Havva Hanım onun yanına yatar. Bir süre sonra Adem Bey sıkılır ve ayrı ayrı yatmak istediğini söyler. Havva Hanım cinin söylediklerini hatırlar ve ağlar. Bu sırada Adem Bey çoktan uykuya dalmış, Havva Hanım’ın ağlamasını duymamıştır. | - |
85 | Türkçe Reçete | 30 Aralık 1918 | Zaman | Sabah kocasıyla kavga eden Belkıs, gece vakti fenalaşır. Çığlıklarına yetişen Rum hizmetçisi Eleni’ye doktor çağırmasını söyler. Çok geçmeden eve gelen Doktor Şerif Zeki, herkesin övdüğü bir kadın hastalıkları uzmanıdır; hatta Belkıs’ın uzaktan akrabasıdır ama önceden tanışmamışlardır. Arkasına yastık koyarak Belkıs’ı yatağında oturtan doktor Eleni’den kahve ister ve sigara yakar. Doktorla karşılıklı sigara ve kahve içen Belkıs, Avrupalı kadınların üzgün olduklarında manastırlara sığınabildiklerini, Türk kadınlarının böyle bir imkânı olmadığını söyler. Doktor ise bunun çözüm olmadığını, aslında Türk kadınlarının da sıkıldıklarında İsviçre’ye kaçtıklarını söyler ve buna ilişkin bir hikâye anlatır. Belkıs’ın keyfi yerine gelir, doktor kalkmak için izin ister. Çıkarken Belkıs’a reçete yazar, ama reçetenin Fransızca değil Türkçe olduğunu gören Belkıs şaşırır. Reçetede ilaç yerine günlük yaşam tavsiyeleri bulunmaktadır. Belkıs bunu görünce doktorun aslında doktoran çok duygulu bir kocaya benzediğini düşünerek memnun olur. | - |
86 | Kesik Bıyık | Aralık 1918 | Diken | Yazar, insanların maymundan türediğini söyleyen Darwin’in sözüne inanmak gerektiğini, çünkü insanların birbirlerini maymun gibi taklit ettiğini söyler. Kendisi de her modayı takip etmiş, bu uğurda pala bıyıklarını Amerikanvari biçimde kesmiştir. Eve gittiğinde annesi onu Farmason olmakla suçlar, babası ise evden kovar. Utanç içinde, Topkapı'daki arkadaşının yanına gitmeye karar verir. Tramvayda yanına oturan hocaefendinin kendisini dinsiz saymasından korkar, ama hocaefendi bıyık kesmenin sünnet olduğunu söyleyip yazarı takdir eder. | - |
87 | Ashab-ı Kehfimiz | 1918 | Kanaat Kitaphanesi | Öykü, "Bir Ermeni Gencinin Hatıraları" altbaşlığıyla, üç bölüm hâlinde yazılmıştır. Birinci Bölüm - Yeni Bir Dernek (30 Ağustos 1908 - 11 Mayıs 1910): Bağımsız Ermenistan hayaliyle yaşamış olan Dikran Hayikyan, II. Meşrutiyet'in ilanından sonra yaşanan hürriyet ortamında Osmanlıcı fikirleri benimsemiştir. Milliyetçi azınlıklara da, şeriat isteyip ayaklanan Türklere de anlam veremez. Bir gün Niyazi Bey adında bir Türkle tanışır. Niyazi Bey de Türkçülüğe karşı Osmanlıcı fikirleri savunmaktadır. Fikirleriyle Hayikyan'ı etkileyen Niyazi Bey, iki ay sonra Osmanlı Kaynaşma Kulübü adında bir dernek kurar. Hayikyan'ın da üye olduğu bu dernekte diğer milletlerden üyeler derneği umursamamakta, dernekte yalnızca Türk üyeler etkinlik göstermektedir. Hayikyan ertesi yıl Fransa'ya gider. İkinci Bölüm - İlk Teşebbüs (23 Nisan 1912 - 15 Nisan 1913): Fransa'da iki yıl kaldıktan sonra İstanbul'a dönen Hayikyan, Osmanlı Kaynaşma Kulübü'nü ziyaret eder. İki yılda yirmi kez toplanabilen ve hiçbir sonuç alamayan dernekte dil tartışması çözülememiş; kaynaşmış bir Osmanlı'da resmî dilin Esperanto veya Latince olmasını Türkler kabul ederken diğer üyeler kendi dillerini bırakmaya yanaşmamışlar, Türkler dışındaki üyeler de zamanla derneğe gelmeyi bırakmışlardır. Fransa'da geçirdiği sürede Osmanlıcı fikirlerden uzaklaşan Hayikyan, bir gazetede Türklük fikrini savunan Türklerin ortaya çıktığını görünce, bunun Rumların ve Ermenilerin ideallerine aykırı olduğunu düşünür ve Türklerin bir felakete uğrayarak uyanmalarından korkar. Çok geçmeden Balkan Savaşları başlar. İstanbul'daki Hristiyanlar savaşı Türklerin kaybetmesi için dua etmekte, cepheden gelen haberlerle kutlama yapmakta ve İstanbul'un Türk yönetiminden çıkacağını günü beklemektedir. Bu sırada Osmanlı Kaynaşma Kulübü'nde toplanmaya devam eden Türkler, diğer milletlerden üyelerin toplantılara gelmeyi bıraktığını fark etmemiş, hatta savaşa giden askerlerin sokaktaki geçişini bile görmemiş; yakında başarıya ulaşacakları zannıyla sonuçsuz sohbetler etmektedir. Hatta Türklüğü açıkça aşağılamaya, öte yandan yeni devletin dininin İbrahimi dini olmasını tartışmaktadır. Onları bu hâlde izleyen Hayikyan, içinde bulundukları gafleti görür ama ses çıkarmaz. Üçüncü Bölüm - On İki Sene Sonra (29 Ocak 1925): Hayganoş adında bir kadınla evlenen ve baba olan Hayikyan, geçmiş yılları hatırlamaktadır. Osmanlı Kaynaşma Kulübü, İnsanlık adında bir kitapçık yayımlamış, fakat her milletten milliyetçilerin protestosuyla karşılaşmıştır. Derneğin önünü öfkeli bir kalabalık doldurunca üyeler arabalarla kaçmış, ertesi gün İz'an gazetesi dernek üyelerini Ashâb-ı Kehf'e benzeterek alaya almıştır. Tepkiler büyümüş, derneğin önde gelenlerinden Sait delirmiş, Eserullah Natık intihar etmiş, Hayikyan ise eşinin de etkisiyle giderek milliyetçi olmuştur. | Ömer Seyfettin, öyküye yazdığı önsözde bu "küçük romanı" 1913 yılında yazdığını ve amacının, Türklüğü yok sayıp Osmanlıcılığı savunan aydınların gafletini anlatmak olduğunu belirtmektedir. |
88 | Devletin Menfaati Uğruna | 1 Ocak 1919 | Diken | Avrupa’da bilge ve barışçıl bir kral, halkına adalet ve şefkatle hükmetmektedir. Hayatından memnun olan halkın tek derdi, 98 yaşındaki kralın bir veliahtı olmamasıdır. Bir gün kralın huzuruna çıkan, Avrupa’nın en büyük diplomatı, kralın ölmesi hâlinde ülkenin siyasi istikrarsızlığa sürüklenebileceğini söyleyerek, kraliçenin mutlaka bir erkek çocuk doğurması gerektiğini söyler ve devletin menfaati söz konusu olduğu için gerekirse başka bir adamın çocuğunu doğurabileceğini belirtir. Kral başta yanaşmaz, ama devletin menfaatini düşünerek kabul eder ve bu fikri karısına açar. Karısı da başta bu fikirden hoşlanmaz, ama devletin menfaatini düşünerek kabul eder. Kral, kraliçeye bazı adamlar önerir, kraliçe hepsini “hizmetinden bir netice çıkmaz” diyerek reddeder. Kral bunu nasıl bilebileceğini sorunca kraliçe, sayılan adamların hepsini denediğini ama bir sonuç alamadığını söyler. Kral şaşırır, ama bunun devletin menfaati için yapıldığını düşünerek anlayışla karşılar. Son çare olarak Çavuş Fernan adında, iri bir adam bulunur. Kraliçe dokuz ay sonra iki erkek çocuk dünyaya getirir. Bu iki çocuk birbiriyle anlaşamaz, kral ölünce ülke ikisi arasında bölünür ve ülkede iç savaş çıkar. | - |
89 | Rüşvet | 1 Ocak 1919 | Zaman | Bozöyük köyünden Ali Hoca, köylülerin otuz yıldır müşterisi oldukları Avukat Hacı Namık Efendi’ye gider. Köy muhtarı Huysuzoğlu’nun arazisine vaktiyle bina yapmış, buna ses çıkarmayan muhtar yıllar sonra binada hak iddia etmişti. Avukat, Ali Hoca’nın haksız olduğunu görür ama Ali Hoca dava açmakta ısrar eder, hakime rüşvet olarak koç gönderirse kazanabileceğini düşünür. Avukat, yeni hakimin rüşvet düşmanı olduğunu söyleyerek Ali Hoca’yı vazgeçirmek ister. İki hafta sonra Ali Hoca, avukatın yanına gelir, avukat davayı kazandıkları müjdesini verir. Ali Hoca ise, hakime rüşvet olarak koç gönderdiğini, ama kendi adıyla değil, muhtarın adıyla gönderdiğini, rüşvet düşmanı olan hakimin de muhtar aleyhinde karar verdiğini söyler. | - |
90 | Nişanlılar | 19 Ocak 1919 | Zaman | Aşka inanmakla birlikte aşkı hiç yaşamadığını söyleyen yazar, okuduğu yazar ve şairlerin de etkisiyle bir aşk romanı yazmak istemekte ve bunun için etrafındaki sevgilileri gözlemlemektedir. Arkadaşıyla Boğaziçi’nde gezdiği bir akşam, gördüğü çiftin birbirlerini sevmesinden övgüyle söz eder. Arkadaşı ise bu çifti tanıdığını, adamın fakir ve işsiz Muhsin Bey olduğunu, kızla on yıldır nişanlı olduklarını, ama kızın babasının zengin olduğunu ve kızını züğürde vermek istemediğini, kızın Muhsin’den vazgeçmediğini, Muhsin’in ise kızın babasının gözüne girecek şekilde iş sahibi olmak yerine mirasa konma hayaliyle yaşadığını anlatır. | - |
91 | Antiseptik | 23 Ocak 1919 | Diken | 16 yaşındaki Bedia ve tıp öğrencisi kuzeni Namık birbirlerini sevmektedir. Bedia’nın ailesi, onu 38 yaşında olduğunu söyledikleri, kel bir sefirle evlendirmek ister. Namık adamın 38 yaşından daha büyük olduğunu öne sürer ve adamı vazgeçirmek için Bedia’yla bir plan yapar: Bedia nişan günü sefirle bir odada yalnız kalacak, kendisini öpmek istiyorsa dudağını antiseptikle yıkaması gerektiğini söyleyecek, bıyığının rengi değişen sefir de küçük düşecektir. Bedia planı aynen uygular, bıyığı beyaza dönen sefir ise utanır, bıyığını kapatarak nişanı terk eder. | - |
92 | Tos! | 2 Şubat 1919 | Zaman | Erenköy'de bir köşkte yaşayan Fatma Hanım, zengin ve dindar bir aileden gelen, günlerini evinde ibadetle geçiren, gelirini tekkelere, dervişlere, fakirlere, mollalara, öksüzlere dağıtan, kırk yaşına yaklaşmış bir kadındır. Beceriksiz, umursamaz ve hazırdan yiyen bir adam olan yirmi yıllık kocasının, Allah'ın kendisini imtihan için gönderdiği bir bela olduğunu düşünerek sabretmektedir. Fatma Hanım o kadar dindardır ki, Balkan Savaşları sırasında Erenköy'ün kadınları kendisine başvurup, ordunun savaşı kazanması için dua etmesini istediklerinde, savaşta alınan yenilginin, dinden uzaklaşan topluma Allah tarafından verilen bir ceza olduğunu düşünerek dua etmeye yanaşmaz. Evde Fatma Hanım ve kocasının yanı sıra ihtiyar Arap aşçı Nuruşeb ve 17 yaşındaki besleme Makbule yaşamaktadır. Nuruşeb bir gün Fatma Hanım'a gelerek, beyefendinin bahçede ağaçların altında Makbule'yi "sıkıp sıkıp limona çevirdiğini" söyleyince Fatma Hanım çok sinirlenir, Makbule'yi gözünün önünden ayırmamaya başlar. Beyefendi, Makbule'yle uğraşamayınca, büyüdüğünde kurban edilmek üzere üç yıl önce kuzu olarak bahçeye alınan ama bir türlü kurban edilemeyen koçla ilgilenir. Adamın kışkırtmalarıyla saldırganlaşan koç, bahçeye çıkanlara kafasıyla tos vurmaya başlar. Bir gece evde mevlit düzenlenir. Fatma Hanım'ın gözleri Makbule'yi arar ve kızı bahçede bulur. Makbule aybaşı olduğunu söyleyince günah olduğu için içeri almaz, ama bahçeden pencereye yaklaşmasını ve orada mevlidi dinlemesini ister. Makbule'nin bahçede kalabilmesi için aybaşı yalanını kendisi uyduran beyefendi, mevlit okunurken bahçeye çıkar, ama kimseyi göremeyince koçla oynamaya başlar. Bahçede dolaşırken pencere önünde duran Makbule'yi fark eder ve arkasından yaklaşır. Korkan kızı "Sus, sus..." diye sakinleştirir. Bu sözleri "Tos, tos..." diye anlayan koç, gerilerek beyefendiye tos vurur. Adam ve Makbule, kırılan pencereden salona düşerler. Misafirler kaçışır, Fatma Hanım bayılır, kargaşada daha da sinirlenen koç ise Makbule'yi ve beyefendiyi ısırmaya başlar. | - |
93 | Deve | 6 Şubat 1919 | Diken | Doğup büyüdüğü Edirne'de çingene olarak yaşamaya katlanamayan Mestan Ağa, İstanbul'a taşınır, çember sakal bırakır, başına sarık sarar ve kendini Abdülmennan adında bir Arap olarak tanıtır ve hayvan ticareti yapmaya başlar. Amacı, biraz para kazandıktan sonra Anadolu'da bir kasabaya yerleşmek, beyaz bir Türk kızıyla evlenmek ve çingenelikten kurtulmaktı. Edirne'den çok gelen olduğu için İstanbul'da kimliğinin açığa çıkmasından korkarak önce Bursa'ya, sonra Çanakkale'ye taşınır. Buradaki çarşıda bir hocanın, hacca gitmek dışında deveye binenin çarpılacağını söyleyerek cemaati korkuttuğunu görür. Akşam kasaba dışında yürüyüşe çıkar, bir tarlanın kenarında bir deve görür. Hocanın söylediklerini düşünen Mestan, deveye binmeye karar verir. Binmesiyle birlikte deve ayaklanır, üstündeki adamı atmak için koşmaya başlar, Mestan bağırdıkça daha da huylanıp tarladaki başakları ezer. Mestan'ın bağırışıyla uyanan çiftçiler yetişip deveyi durdururlar. Ekinler zarar gördüğü için Mestan'ı döverler, öldüğünü düşündüklerinde de bir hendeğe atarlar. Mestan, hocanın söylediklerinin doğru çıktığını düşünür ve Edirne'ye dönmeye karar verir. | - |
94 | Acaba Ne İdi? | 6 Şubat 1919 | Şair | Cabi Efendi tımarhaneden çıktıktan sonra çok geçmeden geri dönmüş, ama kabul edilmemiş ve evine gitmiştir. Tımarhanede kaldığı sürede ailesinin fakirleştiğini görür ve kendisi de bu yeni fakir hayata alışır. Bir hafta boyunca şehirde gezerek, hatırlamadığı son dört yılda neler olduğunu anlamaya çalışır. Mahallesindeki okumuş, namuslu insanların Çanakkale Savaşı'nda şehit düştüğünü, işe yaramaz, serseri insanların ise zenginleşerek makam sahibi olduklarını, ayrıca herkesin kabalaştığını görür. Şehirde yaşanamayacağını düşünerek şehrin dışında bahçeli bir ev bakmaya gider. Burada da bir otomobilin şoförü arabayı Cabi Efendi'nin üzerine sürer, korna çalar ve küfür eder. Cabi Efendi, şehir de en azından can emniyeti olduğunu düşünerek evine döner. | Dama Taşları ve Makul Bir Dönüş adlı öykülerin devamıdır. |
95 | Bir Kayışın Tesiri | 13 Şubat 1919 | Zaman | Yazar ve arkadaşı kıraathanede oturmaktadır. Yan masalarında palabıyıklı, kalpaklı bir Çerkez konuşmaktadır. Arkadaşı yazara, bu adamın Çerkez olmadığını, lisede kendisine hediye edilen bir Çerkez kayışından etkilenip Çerkez gibi yaşamaya başladığını, aradan geçen sürede Çerkezce öğrenemese de Çerkez aksanıyla konuşmayı öğrendiğini, bir Çerkez paşaya bağlanarak Kafkasya'ya kaçtığını, orada bir Çerkez kızıyla evlendiğini, İkinci Meşrutiyet'ten sonra İstanbul'a döndüğünü, orduya katıldığını, ama tanıdıkları vasıtasıyla cepheye gitmekten kurtulduğunu anlatır. Yazar, bu adamın kayışını görür ve Türklerin başka milletten insanları böylesine celp edecek bir kayış bile üretemediğini düşünüp üzülür. | - |
96 | Yüz Akı | 20 Şubat 1919 | Diken | Köydeki mallarını ortağına kaptıran Mehmet Efendi, kasabadaki ahbabı Müftü Hacı Ali Efendi'yle dertleşmekte, artık kimseye güven olmayacağını söylemektedir. Mehmet Efendi'ye dürüst insanların da var olduğunu göstermek isteyen müftü, tanıdığı dürüst bir çobanı tavsiye eder, başta yanaşmayan Mehmet Efendi çok geçmeden ikna olur ve çobana elli koyun emanet eder. Bir sene sonra çoban geri döner; koyunların hiçbirinin doğurmadığını, on ikisinin çalındığını, otuz ikisinin öldüğünü, beşini kurtların yediğini, geri kalan tek koyunu dün akşam sağıp sütünden yoğurt yaptığını, ama koyunun o gün uçurumdan düşüp öldüğünü ve derisini yüzüp sahibine getirdiğini söyler. Mehmet Efendi kandırıldığını düşünerek yoğurdu çobanın başına geçirir. Dışarı çıkınca müftüyü gören çoban, "Hesabını doğru veren işte böyle yüzünün akıyla dışarı çıkar," diyerek sitem eder. | - |
97 | Türbe | 1 Mart 1919 | Zaman | Kocası otuz sene önce ölen ve çocuğu olmayan Şefika Molla, Rüküş Kadın adında bir zenciyle birlikte yaşamaktadır. Selanik'ta şifa ve talih arayan pek çok kimse, Şefika Molla'yı ziyaret etmekte, kendisini okutup muska almakta ve para bırakmaktadır. Bu nedenle Şefika Molla'nın çok zengin olduğu düşünülür. Otuz yıldır evinden çıkmayan bu kadın, çocukluk arkadaşı Hacı Gülsüm Hanım'ın ölüm döşeğinde olduğunu öğrenmiş ve ısrarı üzerine kendisini ziyarete gitmeyi kabul etmiştir. Fakat Gülsüm Hanım'ın oturduğu Yalılar bölgesi Müslüman mahallesi değildir. Bu yüzden içi rahat olmayan Şefika Molla, Rüküş Kadın'la birlikte yol boyunca Ayet-el Kürsi okur, günaha girmemek için etrafına bakmaz, çocukluğunda geldiği bu bölgede Müslümanların idam edildiğini hatırlayıp bunalır, üstüne yürüdüğü yolların eskiden mezarlık olduğunu düşünüp korkar, çarpılacağını zanneder. Yakında bir türbe görünce rahatlar ve türbeye yaklaşıp dua etmeye başlar. Etraftan geçenler anlam veremez. Şefika Molla ve Rüküş Kadın, türbeye şapkalı adamların girdiğini görüp şaşırır ve sinirlenirler. Müslüman görünümlü bir subaya durumu şikayet ettiklerinde, türbe zannettikleri yerin belediye tuvaleti olduğunu anlarlar. | - |
98 | Forsa | 6 Mart 1919 | Büyük Mecmua | Otuz yaşındaki Osmanlı denizcisi Edremitli Kaptan Kara Memiş, Malta korsanlarının eline düşüp esir olur. Yirmi yıl gemide kürek mahkûmu olarak kullanıldıktan sonra, korsanlar tarafından bir çiftçiye köle olarak satılır. On yıl çiftlikte çalıştıktan sonra sokağa atılır. Yıkık bir kulübeye yerleşir ve arada kasabaya inip kendisine acıyanların verdiği yemeklerle beslenir; on yıl boyunca böyle yaşar. Esir alındığı günden bu yana geçen kırk yılda, Osmanlıların gelip kendisini kurtaracağı ümidinden hiç vazgeçmemiştir. Bir gün gerçekten Türk gemilerinin limana yanaştığını görür ve ağlayarak askerlere yaklaşır, kim olduğunu söyleyince Türk gemilerinin başındaki beyin yanına götürülür. Bey, Kara Memiş'in beş yaşındayken ayrıldığı oğlu Turgut'tur. Baba ve oğul hasret giderirler, Kara Memiş kılıç ve kalkan ister, gemideki sancağı göstererek, "Şehit olursam bunu üzerime örtün! Vatan al bayrağın dalgalandığı yer değil midir?" der. | - |
99 | Memlekete Mektup | 13 Mart 1919 | Büyük Mecmua | Malatya'dan İstanbul'a gelen ve Babıali Yokuşundaki Meserret Oteli'nde kalan yazar, arkadaşı Celil'e yazdığı mektupta, İstanbulluların kentin işgalini umursamadıklarını ve herkesin kendi çıkarının peşinden koştuğunu anlatır, hem Enver ve Cemal Paşaları, hem de İslamcılık fikrinde ısrar edenleri eleştirir. | - |
100 | Niçin Zengin Olmamış? | 20 Mart 1919 | Büyük Mecmua | Birinci Dünya Savaşı sürerken fakirlikle boğuşan yazar, bir gün zengin bir arkadaşına rastlar. Devlet dairesindeki tanıdıkları aracılığıyla köşeyi döndüğünü söyleyen arkadaşının yönlendirmesiyle yazar da dört ay içinde çok para kazanır, lüks içinde yaşamaya başlar. Altı ay sonra araba bulamadığı bir akşam evine yürüyerek gider. Bir köşedeki bir grup insanı görünce durur, ne yaptıklarını sorar. Adamlar belediye görevlileridir ve açlıktan ölenleri toplayıp mezarlığa götürmekle görevlidirler. Yazar gördüklerinden çok rahatsız olur ve milleti bu hâle düşürenin, devletin başına çöreklenen hırsız sürüsü olduğunu anlar. Bütün malını satar, aşevlerine ve yardım kuruluşlarına dağıtır, tekrar fakir yaşantısına döner. | - |
101 | Beynamaz | 28 Mart 1919 | Büyük Mecmua | Doğanlı köyünün sofu imamı Hacı İmam, köydeki bütün erkekleri namaza alıştırmış, vakitlerini ibadetle geçiren erkekler de çiftçilik işlerini tamamen kadınlara bırakmıştır. Köyde namaz kılmayan tek adam ise, Gavur Ali lakaplı, köyün hemen dışındaki ağılında koyun yetiştiren biridir. Mevsimin kurak olduğu bir dönemde köylüler imamdan yağmur duası etmesini isterler, ama imam, köyde namaz kılmayan biri varken duanın kabul edilmeyeceğini söyler ve Ali'yi "imana getirmeye" karar verir. Ali'nin ağılına gider, ama Ali onunla konuşmak istemez ve köpeğini imama saldırtır. Köpeği atlatan imam, Ali'yi konuşmaya ikna eder. Ali'yi namaza başlatmak isteyen imam, namaza başladığı takdirde koyunlarının sayısının iki katına çıkacağını ve çok zenginleşeceğini, eğer bu gerçekleşmezse namazı bırakabileceğini söyler. Ali kabul eder ve beraber camiye giderler. Ali'nin namaza başladığına çok sevinen köylüler, bunun şerefine bir ziyafet verirler ve Ali'yi iki gün yanlarında ağırlarlar. Namaza ve ibadete her geçen gün daha çok vakit ayıran Ali, koyunlarıyla ilgilenmesi için bir çocuğa para verir. İki ay sonra koyunları ölmeye başlar. Ali, ağılın etrafını incelediğinde her yeri sarı bataklık çiçeklerinin sardığını ve koyunların bunları yedikleri için ölmeye başladıklarını görür. İmam, ölen koyunlara üzülmemesini, Allah'ın daha çok vereceğini söyleyerek Ali'yi teselli eder. Koyunlar ölmeye devam eder. On koyun kalınca Ali ağılına döner ama kalan koyunlar da ortadan kaybolur. Sinirlenen Ali, namaz kılmayı bırakır. Köylüler ise Ali'nin namazından başka bir şey düşünmemektedir. Malvarlığını tamamen kaybeden Ali, silahlarını alıp köyü terk eder. | - |
102 | Korkunç Bir Ceza | 17 Nisan 1919 | Diken | Hasan Ağa, karısı Gülsüm'ü de alarak İstanbul'a taşınmış, Fatih'te bir tutmuş ve bir helvacı dükkânı açmıştır. Hemşehrilerinin davetini kıramayan Hasan Ağa, karısına "Sen bir kişicik bul, onunla yat, sakın korkma," diyerek davete gider. İlk defa yalnız kalacak olan Gülsüm korkar, kocasının ne kastettiğini anlamadığı için sokakta gördüğü insanlara "Kişicik sen misin?" diye sorar. Aynı soruyu sorduğu bir külhanbeyi, aradığı kişinin kendisi olduğunu söyler. Gülsüm bu külhanbeyini eve götürür ve beraber yatarlar. Davette içi rahat etmeyen Hasan Ağa, gecenin ilerleyen saatlerinde eve döner ve Gülsüm'ü yatakta külhanbeyiyle görür. Bağırmaya başlar, Gülsüm konuşunca karısının saflığını görüp külhanbeyinin üzerine yürür. Adamı sırtlar ve Yedikule'ye kadar götürür. Külhanbeyi öldürüleceğini düşünerek korkar, ama Yedikule'ye geldiklerinde Hasan Ağa "Sakın bir daha bizim eve gelme. Bir daha evimde yakalarsam vallahi billahi ta Ayasefanos'a kadar götürür bırakırım," diye tehdit edip ayrılınca şaşırır. | - |
103 | Bit | 20 Nisan 1919 | Zaman | Yazar, modern zamanlardaki yazarların her şeyi abarttığını söyledikten sonra, iki bin yıl önce Latince olarak yazılmış bir yazı okuduğunu, bu yazıda bitin uzun uzun övüldüğünü, aradan geçen zamanda insanlığın duyarsızlaştığını anlatır. | Satirik bir üslupla yazılmıştır. |
104 | Perili Köşk | 22 Nisan 1919 | Zaman | Sermet Bey, on iki kişilik ailesinin kalabileceği bir köşk aramaktadır. Bir köşk beğenir; bekçi bu köşkün perili olduğunu söylese de Sermet Bey evi tutmakta kararlıdır. Evin sahibi Hacı Niyazi Efendi, köşkün perili olduğuna dair yalanlar nedeniyle kiracı bulmakta zorlandığını, bu yüzden üç yıllık kirayı peşin istediğini söyler. Sermet Bey teklifi kabul eder ve köşke taşınır. Bir süre sonra aile köşkün bahçesinde hayalet görmeye başlar, Sermet Bey korkmaz, hayaleti yakalamak ister ama hayalet kaçar. Birkaç denemeden sonra bu sefer köşkün pencerelerine taş atılmaya başlar. Sermet Bey bir gün hayaleti yakalamayı başarır ve hayalet sanılan şeyin aslında kılık değiştirmiş olan Hacı Niyazi Efendi olduğu, evsahibinin kiraları peşin aldıktan sonra kiracıları kaçırarak kısa yoldan para kazandığı anlaşılır. Sermet Bey, evsahibine “altı yıllık kiranın peşin alındığını” belirten bir sözleşme imzalatarak, üç yıllık sözleşmesinin üzerine, bedel ödemeden üç yıl daha ekletmeyi başarır. | - |
105 | Baharın Tesiri | 8 Mayıs 1919 | Büyük Mecmua | Uyandığında ilkbaharın güzelliğini fark eden yazar, yürüyerek önce Kadıköy’e gider, sonra Şişli’ye geçer. Burada rastladığı arkadaşı Sermet, onu çaya davet eder. Yazar, davette gördüğü Mediha’yı çok beğenir, evine döndüğünde de onu düşünür. Konuyu açtığı arkadaşı Camsap, aşk zannedilen bu duygunun ilkbaharda yaygın olan bir yanılgıdan ibaret olduğunu ve soğuk bir yere gittiği takdirde bu yanılgıdan kurtulacağını söyler. Yazar, Mediha’ya âşık olduğunda ısrarcıdır, ama arkadaşının söylediklerini de aklından çıkaramaz ve Camsap’ın Kireçburnu’ndaki evine gider. Burada hava çok soğuktur. Yazar soğuğu düşünmekten aşkını unuttuğunu kabul eder. Evine döndüğünde sıcak havanın onu tekrar âşık edeceğini düşünür ama istese de Mediha hakkında aynı düşüncelere sahip olamaz. | - |
106 | Nasıl Kurtarmış? | 14 Mayıs 1919 | Zaman | Sert mizaçlı, hiç gülmeyen Kadı Mustafa Efendi, kasabada kimsenin sevmediği bir adamdır. Avukat Hüsamettin Efendi’nin dükkânındaki bir sohbette esnaf, güler yüzün öneminden bahsettikçe Kadı Mustafa Efendi üzerine alınır ve güler yüzün kötülüklerinden bahseder, ama kimseyi ikna edemez. Bu sırada dükkâna elinde bir lenger yoğurtla genç bir yörük girer, babası Hatıloğlu Ehmet Ağa’nın kadıya hediye olarak yoğurt gönderdiğini, çünkü dün gördüğü rüyada kadının babasının koyunlarını kurtardığını söyler. Esnaf güler, olaya anlam veremeyen kadı ayrıntı ister. Genç yörük, babasının rüyasında büyük bir kurdun koyunlara saldırdığını, kadının ise oraya gelip bir yaban domuzuna dönüşerek kurdu parçaladığını anlatır, kadının sinirlendiğini görünce kaçar. | - |
107 | Yalnız Efe | 19 Haziran 1919 | Büyük Mecmua | Dibace: Bu bölümde öykünün ilk versiyonu, başı ve sonu alıntılanarak özetlenmiş, ilerleyen bölümlerde ise Yalnız Efe’nin hikâyesinin ayrıntıları verilmiştir. 1) Yörük Hocayla Kızı: Gençliğinde Anadolu’da ve Rumeli’de savaşlara katılan Yörük Hoca, Kumdere köyünün sevilen kişilerindendir. Yetmiş yaşını aşkın olan Yörük Hoca dört yıl önce karısını kaybetmiş, kızı Kezban’la birlikte yaşamaktadır. Kumdere’ye iki saat mesafedeki kasabada ise, Eseoğlu adında biri, son on beş yıl içinde faizcilik yaparak zenginleşmiş, devlet yetkililerini de yanına çekerek, yabancılardan oluşan silahlı adamlarıyla bölgede yolsuz bir düzen kurmuştur. Fakat Kumdere’ye etki edememiş, ele geçiremediği bu topraklardaki insanların silahlarının hükûmet tarafından toplanmasını sağlayarak, köyün avcılıkla geçinmesini imkânsız hâle getirmiştir. Evine gelen misafirlerle bu durumdan yakınan Yörük Hoca, genç olsa dağa çıkıp Eseoğlu’ya mücadele edeceğini söyler ve paraya ihtiyacı olanların Eseoğlu’na değil, kendisine başvurmasını ister. Bu sırada Eseoğlu’na üç yıl önce borç verdiğini ama geri alamadığını hatırlar ve ertesi gün borcunu istemek üzere kasabaya gitmeye karar verir. 2) Hocanın Ölümü: Yörük Hoca ertesi gün erkenden yola çıkar ve kasabaya gider. Akşam olmasına rağmen dönmeyince Kezban meraklanır ve çok geçmeden babasının vurulduğunu öğrenir. Eseoğlu’nun çiftliğine gider, babasının cesedinin gübre yığınları arasında atıldığını görür. Katilin kim olduğunu öğrenmek ister ama söylemezler. Yörük Hoca, ikindi namazından sonra toprağa verilir. 3) Vuran:Köylüler, yetim kalan Kezban’ı evlendirmek isterler, ama babasının katilini adalet karşısına çıkarmaya kararlı olan Kezban, evlenmeyi kabul etmez. Eseoğlu, Yörük Hoca’yı kimliği belirsiz eşkıyaların öldürdüğünü iddia ederken, babasının öldürülmesinin Eseoğlu’yla ilgisi olduğundan emin olan Kezban, kasabadaki Deli Mustafa’nın ağzını yoklar ve babasını, Eseoğlu’nun çiftliğindeki kahyanın kardeşi Zeynel’in öldürdüğünü ve emri Eseoğlu’nun verdiğini öğrenir. | Öykü ilk olarak 25 Nisan 1918'de yayımlanmıştır. Ömer Seyfettin, 19 Haziran 1919'da yayımlanan bu genişletilmiş versiyonda hikâyede küçük değişiklikler yapmıştır. |
108 | Mürebbiye | Haziran 1919 | Diken | Nişantaşı'nda ailesiyle yaşayan yazar, Galatasaray Lisesi'nde okuyan, 18 yaşında bir öğrencidir. Derslerine destek için eve gelen mürebbiyeleri taciz etmekte, ortaya çıkınca da mürebbiyeler işten atılmaktadır. Bir gün eve Adriyan adında yeni bir mürebbiye gelir ve aileyle birlikte yaşamaya başlar. Güzelliğiyle yazarı etkileyen bu mürebbiye, yazarda uyandırdığı saygı sayesinde üç ay boyunca kolunu bile tutturmaz. Üç ay sonunda yazar Adriyan'a aşkını ilan eden yazar, geceleri Adriyan'ın odasına gitmek ister ama kapıyı kapalı bulur. Bu durum birkaç gün tekrar edince anahtarı saklar. Gece Adriyan'ın kilitlenmemiş odasına gider, karanlıkta yatağı yoklar ve yatakta babasını bulur. | - |
109 | Zeytin Ekmek | 3 Temmuz 1919 | Yeni Dünya | Sabire ve Naciye çocukluk arkadaşıdır. Balkan Savaşları sırasında kaçarken birbirlerini kaybeden iki arkadaş, altı yıl sonra İstanbul'da karşılaşır. Ailesindeki herkesi kaybeden Naciye'nin kocası Haydarpaşa'daki amele taburunda askerdir. Evine çok az gelebiliyor, her geldiğinde eve zeytin ve ekmek getiriyor, Naciye de bu yemekle idare ediyordur. Sabire ise zengin ve kibirli bir kadın olmuştur ve Naciye'nin fakirliğini görünce başta küçümser, sonra acır ve kendi evine götürmek ister. Naciye ise önce çekinmesine rağmen, uzun süredir çektiği açlık ağır basar ve yiyeceği yemeklerin hayaliyle, teklifi utanarak kabul eder. Sabire ve arkadaşı Füsun, Naciye'ye güzel kıyafetler giydirirler. Naciye, bu iki kadının bu sıradaki konuşmalarından, akşam kendisini bir erkeğe pazarlayacaklarını anlar. Eve gitmek ister, ama açlığı yine ağır basar ve kalmayı kabullenir. Üç kadın Kadıköy'e doğru yola çıkar, yolda yanlarına gelen bir adam Naciye'yi çok beğenir ve Sabire ile Füsun, Naciye için alacakları paranın pazarlığını ayaküstü yapmaya başlarlar; gürültülü eğlencelere alışkın olmayan Naciye'nin o gece Fasih adında bir adamın yanında kalmasına karar verirler. Açlığından başka şeye dikkat edemeyen Naciye, akşam gidecekleri yerde yemek yedikten sonra bir mazeret uydurup ayrılma planı yapar. Eve vardıklarında Naciye yiyecek bir şey ister, Fasih ise pencereden İslam adında Arnavut uşağına seslenir ve yiyecek bir şeyler bulmasını söyler. Yemek gelir, yemek odasına giren Naciye, kocasının yıllardır kendisine getirdiği zeytin ve ekmeğin aynısını görür, ağlamaya başlar. Evden gider, rastgele yürümeye başlar, köprüye geldiğinde atlayıp kendini öldürmek ister, ama güç bulamaz ve olduğu yere yığılır. | - |
110 | Mehmaemken | 5 Temmuz 1919 | Zaman | Ordudaki günlerini hatırlayan yazar, eğitimsizlerin eğitimlilerden sayıca çok fazla olduğu bir dönemde tanıştığı, Mehmaemken lakaplı Ali Efendi'yle tanışmasını anlatır. Lakabının nedenini sorduğu Ali Efendi, küçükken okumadığını, okuldaki sınavları kopyayla geçtiğini, bir gün coğrafya sınavındaki sorunun sonundaki "Mehmaemken haritasını çiziniz," kısmını anlamaz, kopya istediği arkadaşına sorar ama yardım alamaz. Sınavdan sonra, bir coğrafi şekil zannettiği "mehmaemken" sözünün, "olduğu kadar" anlamına geldiğini öğrenir, arkadaşları ona bu lakabı takarlar. | - |
111 | Keramet | 17 Temmuz 1919 | Keramet | Mahallede çıkan yangın yarım saatten beri sürmekte, halk ise yangının civardaki türbeye gelince kesileceğini düşünmektedir. Yangın sırasında evlere girerek hırsızlık yapan Çiroz Ahmet, mahallenin fakir olduğunu görünce sıkılır ve gözünü türbeye diker. İçerdeki şamdan, seccade ve kitapları çalmaya karar verir. Halk yangınla meşgulken Çiroz Ahmet kapıyı kırıp türbeye girer, alacaklarını alır, çıkarken yakalanmamak için sandukanın altına saklanır ve sırtında sandukayla çıkar. Evliyanın yürüdüğünü zanneden halkın şaşkın bakışları arasından geçerek karanlıkta kaybolur. | - |
112 | Yüksek Ökçeler | 24 Temmuz 1919 | Zaman | On üç yaşındayken, altmış yaşındaki zengin bir adamla evlendirilen Hatice Hanım, kocası ölünce dul kalmıştır. Yaptığı erken evlilik nedeniyle evlilikten ve erkeklerden nefret etmektedir. Köşkünde hizmetçileriyle yaşamakta, temizliğe ve namusa çok özen göstermektedir. Ayrıca boyu kısa olduğu için yüksek topuklu ayakkabılar giymektedir. Bir gün başı döner, doktor çağırır, doktor baş dönmesinin sebebi olarak topuklu ayakkabıları işaret eder. Hatice Hanım doktor tavsiyesine uyarak terlik giymeye başlar ve baş dönmesi geçer. Fakat terlik giymeye başladıktan sonra, o güne kadar disiplinli ve namuslu biçimde çalışmış olan hizmetçilerini işlerini aksatırken ve yemek çalarken yakalar. Bir gün hizmetçilerinin konuşmasına kulak misafiri olur ve hizmetçilerin o güne kadar giydiği topuklu ayakkabıların sesiyle kendilerine çeki düzen verdiklerini ve hiç yakalanmadıklarını anlar. Hepsini evden kovar. Sonradan işe aldığı herkes aynı kabahatleri işler. Sağlığının bozulduğunu gören Hatice Hanım, baş dönmesi yaşamak pahasına, hizmetçilerin kendisini duyabileceği şekilde topuklu ayakkabılar giymeye başlar. | - |
113 | Uzun Ömür | 31 Temmuz 1919 | İfham | Savaşta orduya uzaktan komuta eden vezir, savaşın kaybedileceğinden ve bunun sonucunda idam edileceğinden çekinir. Tavsiye istediği kethüdası, vezirin savaş meydanına inmesinin askeri cesaretlendireceğini söyler. Silah kullanmayı bilmeyen vezir, savaştan sonra idam edilmektense savaş meydanında ölürse en azından cennete gideceğini hesap ederek tavsiyeyi kabul eder. Atına atlar, etrafındakilerle birlikte savaş meydanına doğru yola çıkar. Savaş meydanına çıkan kestirme yol ormanın içinden geçmektedir. Ormandan geçtikleri sırada vezir, bir köşede uyuyan yaşlı bir asker görür. Başta idamını emreder, ama son anda merak edip askere neden uyuduğunu sorar. Asker de akranlarının savaşta öldüğünü, kendisinin savaşlarda hep geri çekilip bir kenarda uyuyarak bu yaşa kadar hayatta kaldığını söyler. Bu sırada zafer haberi gelir, vezir adama hak verir ve canını bağışlar. | - |
114 | Havyar | 14 Ağustos 1919 | Yeni Dünya | Hamdune Hanım, şeyhülislam olan eşi 99 yaşında ölünce tek kızı olan Kaymak Hanım'la yalnız kalmıştır. Malı ve mülkü olduğu için kızıyla rahatça yaşayabilecek olan Hamdune Hanım, evi idare edecek bir erkek arar ve kızını evlendirmeye karar verir. Taliplerin hiçbirini kabul etmez ve "mahcup, namuslu, terbiyeli bir genç" istediğini söyler. Bir süre sonra Topkapı'da Hüsam Efendi adında birini bulur. Yirmi yaşındaki Hüsam Efendi oldukça utangaç, eğlenceye dair hiçbir şey bilmeyen, Beyoğlu'na bir kez bile gitmemiş, dindar ve fakir bir gençtir. Hamdune Hanım bu gencin hâlini beğenir ve çirkinliğini umursamaz. Kaymak Hanım ve Hüsam Efendi evlenirler, yirmi yıl beraber yaşarlar. Derken savaş çıkar ve yaşı kırk olmasına rağmen Hüsam Efendi askere alınır. Bir yolunu bulup kurtulur, Erenköy halkının sahip çıkmasıyla müdür olur, sonra ticarete atılır ve çok para kazanır. Çok geçmeden utangaçlığını atar, namazı bırakır, evdeki zenci hizmetçileri taciz etmeye başlar. Hamdune Hanım, damadının bu hâline sinirlenir, yanına çağırır ve sitem eder. Hüsam Efendi, "Yirmi senedir kaymak yemekten usandım, şimdi de canım biraz havyar istiyor. Siyah havyar." der. | - |
115 | Pireler | 1 Eylül 1919 | İfham | İzmir’de yaşayan yirmi yaşındaki yazar, Rose Mayer adında bir Fransız kadına aşık olur. Temizlik hastası olan Rose, evlerini ve köpekleri günde birkaç kez yıkamaktadır. Köpek bir gün hasta olur ve veterinerler iyileştiremezler. Bir arkadaşının tavsiyesi üzerine köpeği İtalyan bir veterinere götüren yazar, köpeğin üzerine pire dökme tavsiyesi alır. Başka ciddiye almaz, ama uygulamaya karar verir. Çuval deposuna bir gün kapatılan köpek pirelenir ertesi gün canlanır. Yazar pirenin nasıl çare olabildiğini sorar, veteriner de pirelerin köpekleri uykudan alıkoyduğunu, çok temizlenen bu köpeğin de piresiz kalınca sürekli uyuklayıp iştahını kaybettiğini anlatır. | - |
116 | Herkesin İçtiği Su | 15 Eylül 1919 | İfham | Ling-yu adındaki Çin imparatoru, halkın ilerlemesi için çalışan ve halkı tarafından çok sevilen bir liderdir. Bir gün başmüneccim, yakında yağmur yağacağını ve yağmurdan bir damla bile içen herkesin deli olacağını söyler. Saraya temiz su depolanır. Yağmur başlar ve dinmek bilmez. Halk yağmur suyu içince delirmeye başlar ve on beş gün içinde ülkedeki herkes delirir. Kanunlar geçersizleşir, idare bozulur. Ling-yu, o güne kadar saraydaki temiz sudan içen devlet erkanına, “Herkes deli olduktan sonra birkaç kişinin aklına lüzum yoktur!” der ve herkesin içtiği sudan içmelerini ister. Kalanlar da delirir ve halka katılır. Zamanla akıllananlar da deli olduğu düşünülerek tımarhaneye kapatılır. | - |
117 | Kaşağı | 22 Eylül 1919 | İfham | Yazar ve kendinden bir yaş küçük kardeşi Hasan, kaldıkları çiftlikte atların tımar edilmesini izlemeyi sever, kendileri de kaşağı kullanarak atları tımar etmek ister, ama yaşları küçük olduğu için seyis Dadaruh’tan izin alamazlar. Yazar bir gün gizlice atların yanına gider, kaşağıyı kullanmak ister ama beceremez ve çeşmenin yanına götürdüğü kaşağıyı taşla kırar. Ertesi sabah babası kırık kaşağıyı görür ve bunu kimin yaptığını sorar. Korkan yazar, suçu kardeşine atar. Babası Hasan’a tokat atar ve ahıra girmeyi yasaklar. Aradan bir yıl geçer, ahıra girmesi hâlâ yasak olan Hasan, atları merak etmekte ve kardeşine ahırdaki durumu sormaya devam etmektedir. Bir gün Hasan kuşpalazı hastalığına yakalanır. Kardeşinin öleceğini duyan yazar, suçunu itiraf edip kardeşinden helallik istemeye niyetlenir, ama hizmetçi Pervin, “Yarın sabah söylersin,” diyerek onu yatağa gönderir. Sabaha kadar uyuyamayan yazar, sabah olduğunda kardeşinin öldüğünü öğrenir. | - |
118 | Bir Hayır | 30 Eylül 1919 | İfham | Hac ve hayır için biriktirdiği paraları amacına uygun harcamayı sürekli erteleyen Durmuş Ağa bir gün hastalanır ve yatağa düşer. Öleceğini anlar, ama karısı kötü şey düşünmelerini istemez ve ciddiye almaz. Ölmeden önce parasını hayıra harcamak için Hacı Ağa’yı çağırmasını ister ama karısı aldırmaz. Durmuş Ağa çok geçmeden ölür. İnatçı ve çıkarcı olan, hem birbirleriyle hem babalarıyla küs olan iki oğlu hemen mallarını paylaşmaya girişir, paylaşılmayacak şeyleri ortadan ikiye böler, evi de yıkarlar. Babalarından kalan köpeği de çekiştirirken Hacı Ağa onları durdurur, en azından sahibinin hayrı için bu köpeği rahat bırakmalarını ister. Köpek yıkılmış evin yerinde açlıktan ve soğukluktan inler. Köpeği duyan köy halkı, “Rahmetli Durmuş ağa hasislik etmeyip bu köpek kadar oğullarına da kendini sevdirseydi ne mezarı taşsız kalır, ne de böyle mevlitsiz, hayırsız, hasenatsız toprak altında yatardı bugün…” der. | - |
119 | Yuf Borusu Seni Bekliyor | 13 Ekim 1919 | İfham | Kısa sürede birçok rütbe elde edip zenginleşen Aksaraylı Câbir Paşa, İkinci Meşrutiyet’in ilanından sonra ordudan emekli edilir. Paşanın geliri azalır, yaşadığı köşktekiler zamanla ayrılmaya başlar. Maddi zorluk artınca köşkün selamlık bölümü kiraya verilir, yeterli olmayınca zemin katı bakkal dükkânına çevrilir. Bakkallık yapmaya alışan paşa, bir süre sonra kaba bir kadın olan Takunyalı Fıtnat tarafından hırsızlıkla suçlanınca dükkânı başkasına devreder ve İstanbul’a taşınır. Burada kendisi gibi emeklilerin kolay yoldan para kazanma yolu bulduğunu görür ve o da ihracat vesikası işine girer. Önce başarılı olur, sonra bu işteki kar azalır. Tutunmaya çalışırken evdeki itibarı azalır, ailesine hoş görünmek için ev işleri de yapmaya başlar. Zamanla zayıflar, kıyafetleri üzerine olmamaya başlar ve entari, hırka gibi giysiler giymeye başlar. Birinci Dünya Savaşı bitince yaşanan siyasi istikrarsızlıkta tekrar paşalığa getirilir. Emekli olduktan sonra selamı sabahı kesenler yine yalakalık yapmaya başlarlar, yalnızca Takunyalı Fıtnat fikir değiştirmemiştir. | - |
120 | Gizli Mabet | 10 Kasım 1919 | İfham | Yazar bir gün arkadaşı Sermet aracılığıyla bir Fransızla tanışır. Yazar, Osmanlı’nın Avrupai olan bölgelerini sevmeyen ve doğululuğun hakim olduğu yerlere aşık olan bu Fransız’a anlam veremez ve ona Alaturka bir tecrübe yaşatmak için, Karagümrük’teki sütannesinin evine davet eder. Oldukça mutaassıp bir ihtiyar olan sütanne bir Hristiyanla görüşmek istemeyeceği için, Fransız adam, hacca gitmek üzere İstanbul’a gelmiş Çerkez olarak tanıtılır. Geceyi bu evde geçiren yazar ve Fransız, ertesi sabah Fatih Camii’nin yakınına nargile içmeye giderler. Yazar, Fatih Camii’nin güzelliğinden bahsederken Fransız etkilenmez ve evdeki gizli mabedi gördükten sonra böyle yapılardan etkilenmediğini söyler. Yazar neden bahsedildiğini anlamayınca Fransız, günlüğünü okutur. Gece vakti evde kapısı aralık bir odaya girmiş, içeride mezarlar, su dolu kaplar, levhalar ve relikler görmüştür. Yazar gülmeye başlar; odanın gizli mabet değil sandık odası olduğunu, yerdekiler mezar değil sandık, duvardakilerin levha ve relik değil, eşinden kalma eserler, kullanılmayan kıyafetler ve çamaşır ipleri olduğunu, kaplardaki suların da tavandan akan yağmur suları olduğunu söyler. | - |
121 | İlk Düşen Ak | 23 Kasım 1919 | İfham | Otuz yaşına gelen yazar, saçlarına ak düşmeye başladığını fark eder ve hayatını sorgular. Mühendis olmasına rağmen işiyle ilgilenmez, bütün vaktini edebiyata ayırır, memuriyetinde de evrakları okumaz, yalnız edebiyatla ilgilenir. Yaşadığı iç sıkıntısına çare bulmak için doktora başvurur. Doktor ona, yapacak işi olmadığı için sıkıldığını, ayrıca siyasi bir tutumu olmamasının da bunda etkisi olduğunu söyler. Yazar bunun üzerine Türkçülüğü keşfeder. Zamanla milliyetçi olur ve eski arkadaşlarını idealsiz bularak onlarla görüşmeyi bırakır. Bir de “Anadolu’da Eski Türk Sanatının İzleri” başlığıyla bir kitap yayımlar. Sonra yine sıkılır. Bu sefer çarenin evlenmekte olduğunu düşünür. | - |
122 | İlk Cinayet | 27 Kasım 1919 | Diken | Yazarın hayatında hatırladığı ilk şey, dört yaşında annesiyle yaptığı vapur yolculuğudur. Bu yolculukta vapurun tentesi üzerinde bir yavru martı bulurlar, denize düşmemesi için yanlarına alırlar. Annesinin uyarısına rağmen yazar kuşun boynunu sıkar, kuş ölür. Annesi, ağlamaya başlayan oğlunu “Ah insafsız!” diye azarlar. Yazar, aradan otuz yılı aşkın süre geçmesine rağmen vapurda her martı gördüğünde bu olayı hatırlayıp neşesi kaçar, annesinin azarını duyar gibi olur. | - |
123 | Birdenbire | 6 Aralık 1919 | Vakit | Ahter, genç yaşında ihtiyar bir adamla evlenmiş ve kırk yaşını geçmeden üç çocukla dul kalmış ve dokuz senedir böyle yaşamaktadır. Kendisi gibi, zengin ama somurtkan bir adamla evlendirilen, bir buçuk sene mutsuz bir evlilik yaşadıktan sonra, altı ay önce boşanan, henüz yirmi yaşında bile olmayan Yumuk’la sohbet ettiği bir gün konu aşktan açılır. Ahter aşkın mümkün olmadığını ve ancak bir hayal olduğunu söylerken, Yumut aşkın gerçek ve mümkün olduğu öne sürer. Yumuk aşkın birdenbire doğabileceğini, Ahter ise aşkın zamanla oluşup birdenbire ölebileceğini belirtir ve örnek olarak bir hikâye anlatır. Köşkün genç kızı, komşusu olan genci uzaktan sevmiş, fakat kendisine sorulmadan başkasıyla evlendirilmiştir. Aradan yirmi yıl geçmiş, kız dul kalmış, fakat aşkını unutamamış; o gencin yaşadığı köşkün bir kısmını kiralamıştır. Sevdiği adamla konuştuğunda, yirmi yıl önce onun da kendisini sevmiş olduğunu öğrenmiş, böylelikle aşkları canlanmış ve bir süre mutlu biçimde yaşamışlar. Kadın bir gün kapalı bir kapının ardında birisinin ilan-ı aşkta bulunduğunu duyarak kapıyı açmış ve sevdiği adamı, hizmetçinin önünde diz çökmüş hâlde bulmuş; bunun üzerine adamla irtibatını kesmiştir. Yumuk, hikâyedeki kadının Ahter olduğunu söyler, Ahter reddeder. | - |
124 | Hürriyete Layık Bir Kahraman | 10 Aralık 1919 | Vakit | II. Abdülhamit’in adamlarına yakın durarak, hak etmediği biçimde devlet memurluğunda yüksek bir rütbe elde etmiş olan Ahmet Bey, Kânûn-ı Esâsî’nin 1908’de yeniden yürürlüğe girmesi sonrasında bir anda tavır değiştirir, hürriyet taraftarı olur. Babıali koridorlarında “hürriyet” sözcüğünü ilk telaffuz eden kişi olmak için durduk yere “Yaşasın hürriyet!” diye bağırmaya başlar. Daha sonra kendini tutamaz, sokakta ve toplantılarda hürriyet yanlısı ateşli konuşmalar yapar. Kendisinin Ahmet adını takma ad olarak kullanan bir Jöntürk olduğunu, II. Abdülhamit’i devirmek için yıllardır planlar yaptıklarını, Sulukule’den başlayıp Yıldız Sarayı’na kadar uzanan bir tüneli yirmi yıldır kazmakta olduklarını, kendi projesi olan bu tünelin sonunda saraya ulaşınca bir gece padişaha baskın yapıp alnına silah dayayarak onu hürriyeti ilan etmeye mecbur bıraktıklarını anlatır. Anlatılanlara inanan halk tarafından kahraman ilan edilen Ahmet, Nişantaşı’ndaki evine kadar coşkulu bir kalabalık tarafından uğurlanır. Gösteriş için eve kapıdan değil, yukarıdan sarkıtılan ipe tırmanarak girmeye karar verir. İlk denemesinde ip kopar ve kalabalığın üstüne düşer, ama ikinci denemesinde başarır. Evinin önünden ayrılmayan kalabalığa, ertesi gün önemli bir açıklama yapacağını söyler. Yavaş yavaş dağılan kalabalığı izlerken kendisini birçok imparatordan ve peygamberden daha çok destekçiye sahip bir kahraman olarak düşünür. Eve girdiğinde, Ahmet olan adının aslında takma ad olduğunu söylediği için, kendisine yeni bir ad bulması gerektiğini fark eder. Ünlü liderlerin isimlerinden aldığı harflerle isim yaratmaya çalışır, sonunda Efruz adında karar kılar. Sabah evinin önünde toplanan beş-on bin kişiye, gerçek adının Efruz olduğunu açıklar. Coşkuya kapılan halk, Efruz Bey’i omuzlar üstünde Babıali’ye doğru götürür. Getirdiği hürriyeti yönetmek için bir merkez belirlemek isteyen Efruz Bey Sirkeci’de durur ve Sahavet Hanı’nı merkez olarak belirler. İstanbul’un dört bir yanına gönderdiği hatipler Sulukule-Yıldız tünelini herkese duyurur. Bu yalana Yıldız Sarayı'ndakiler de inanır ve tüneli aramaya başlarlar. Yabancılar bu tüneli Jöntürklerden satın almak için bir şirket kurar. Bu sırada hürriyet sevdalısı halk Sahavet Hanı’nın etrafını sarar, onlara balkondan hitap eden Efruz Bey de her milletin eşit olduğunun altını çizerek, Osmanlıcı görüşler belirtir, bunun üzerine halk birbirini öpmeye başlar. Efruz Bey efsanesi giderek yayılır, onun Sultan Murad’ın gizli şehzadesi olduğu dahi söylenirken, doğan erkek çocuklara Efruz, kız çocuklara Firuze adı verilir. Şöhretinin üçüncü günündeyken padişah tarafından saraya çağrılan Efruz bey, “Ben gidemem! O benim ayağıma gelsin…” diye haber yollar. Akşam evine gelen bir postada, İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından merkeze davet edildiğini öğrenir. Herkes Efruz Bey’i bu cemiyetin üyesi sanırken, Efruz Bey bu kuruluşun adını bile duymamıştır ve kim olduklarını öğrenmek için daveti kabul eder. Esasında üç gündür Efruz Bey hakkındaki hikâyelere anlam veremeyen Cemiyet, bu adamı tutuklamak üzere merkeze davet etmiştir. Ertesi sabah Cemiyet’e giden Efruz Bey, kısa bir sorgunun ardından tutuklanır, ama çok geçmeden serbest bırakılır. Bu sırada halk Efruz Bey’i unutmuştur. Efruz Bey, kalan hayatında bu yaşadıklarının rüya olup olmadığını düşünür. | Satirik bir üslupla kaleme alınmıştır. Asilzadeler, Bilgi Bucağında, Tam Bir Görüş, Açık Hava Mektebi ve İnat adlarında beş devam öyküsü bulunmaktadır. |
125 | Çirkinliğin Esrarı | 19 Aralık 1919 | Vakit | Sonbaharda Büyükada’da yürüyüşe giden yazar, şiddetli bir yağmurun bastırması üzerine bir tanıdığının evine sığınır. Evde yalnızca evsahiplerinin yaşı on altı civarında olan kızı Sütude ve bir hizmetçi vardır. Yazar, rahatsız olmaması için kıza haber verilmesini istemeyerek salonda oturur, ama eve birinin geldiğini duyan kız salona girer. Yazar, kendisinden yirmi yaş kadar küçük olan bu güzel kızla yalnız kalmaktan çekinir, Sütude ise şuh ve şımarık tavırlarla konuşmaktadır. Yazarın mesafeli tutumu devam edince Sütude ağlamaya başlar ve onu sevdiğini söyler, “Eğer beni almazsan vallahi billahi kendimi öldürürüm,” der. Kızı vazgeçirmek için çok hasta olduğunu söyleyen yazar, Sütude’nin aşkını merhamete döndürmeyi başarır ve ayrılırken, onun için ideal bir âşık bulduğunu, bunun Büyükada’da on yıldır çirkinlik kralı unvanına layık görülen Ali Bey adında bir adam olduğunu söyler. Sütude çok etkilenir ve bir sonraki yaz bu adama kaçar. | - |
126 | Horoz | 22 Aralık 1919 | Vakit | Başkalarıyla pek görüşmeyen bir ailenin kızı, bütün vaktini kitap okuyarak geçirmektedir. Bu sırada tavukların yaşantısına dikkat etmiş, tavuklar düzgün bir yaşam sürerken ve yavrularını korumaya çalışırken, horozun bütün gün sorumsuz ve baskıcı bir şekilde davrandığını görmüştür. Bunun üzerine bahçelerindeki kümesteki tavukları horozdan korumaya başlamıştır. Sonra bu durumun insanlar için de geçerli olduğunu düşünmüş, babasının ailesine nasıl davrandığını gözünün önüne getirerek erkeklere düşman olur. Bahçelerindeki bir horozu intikam duygusuyla öldürür. Ailesi kendisini evlendirmek istediğinde ise reddeder. | Öykünün devamı, Dünyanın Nizamı adıyla beş gün sonra yayımlanmıştır. |
127 | Dünyanın Nizamı | 27 Aralık 1919 | Vakit | Evlenme fikrine katı biçimde karşı çıkan genç kız, öldürdüğü horoz rüyasına girip kendisinden hesap sorunca ve tavuklarla ilişkisinin iç yüzünü anlatınca bahçedeki tavukları gözlemler, horoz öldükten sonra tavuklarının düzeninin bozulduğunu ve birbirleriyle kavga etmeye başladıklarını görür. Bunun üzerine erkeklere ilişkin düşüncesini değiştirir ve evlenmeyi kabul eder. | Beş gün öncesinde yayımlanan Horoz adlı öykünün devamıdır. |
128 | Miras | 3 Ocak 1920 | Vakit | Yazarın amcası bilime ve sanata önem veren, yaşlı bir adamdır. Oğlunu ve eşini kaybetmiştir ve yeğenini çok sevmektedir. Bir gün yeğenine, kütüphanesine alıcı çıktığını ve çok yüksek meblağlar teklif edildiğini, ancak kendisinin bunu kabul etmediğini söyler. Yazar ise hak vermekle birlikte, teklif edilen parayı aklından çıkaramaz, hatta amcası öldüğünde ondan miras kalacak diğer mülkleri de düşünüp heyecanlanır. Amcasını zehirlemeyi düşünür, ama gece bundan vazgeçer. Ertesi gün vicdan azabı içinde amcasının yanına gider ve bütün varlığını milli kurumlara vasiyet etmesini ister. Sebebini soran amcasına gerçeği, planlarından duyduğu utancı söyleyemez. Amcası bu tekliften memnun olur, ama yazar, amcasını öldürmeyi düşünmüş olduğu için hayatı boyunca kendinden nefret eder. | - |
129 | Karmanyolacılar | 5 Şubat 1920 | Diken | Fakacı Sıtkı Efendi, bir gece sokakta çığlık duyar, sesin kaynağına yaklaştığında dayak yemiş bir adam görür. Adamın gasp edildiğini düşünerek, suçluları yakalamak ister. Adam kaçar, ama Sıtkı Efendi yakalar. Adam gasp edildiğini, ama polise gitmek istemediğini, çünkü çaldırdığı cüzdanındaki paraların sahte olduğunu söyler. | - |
130 | Lokanta Esrarı | 5 Şubat 1920 | Haftalık Türk Dünyası | Arkadaşı Sermet’ten mektup alan yazar, Sermet evlenmeden önce birlikte gittikleri Abeille d’Or adlı lokantaya gitmeyi nasıl bıraktığını anlatır. Aslında obur bir adam olan ve yemek için yaşadığını söyleyen yazar, lokantada fiyatların yükselmesi üzerine aşçı yamağı olmaya karar vermiştir. Abeille d’Or yöneticilerinin Kozmos adlı başka bir lokantadan bir çalışanı transfer ettiklerini öğrenince Rum kılığına girer ve Kozmos’ta karın tokluğuna çalışmak için başvurur. Bedava yemek yiyeceği için sevinen yazar, yemeklerin nasıl yapıldığını, kullanılan malzemelerin gerçek olmadığını ve pis olduğunu, ayrıca tabakların da hiç yıkanmadığını öğrenince lokantalarda yemeyi bırakır, evlerindeki Sudanlı dadısının yaptığı yemekleri yemeye başlar. Yine de lokanta yemeklerinin nasıl yapıldığını bilmediğini ve yemekten keyif aldığı eski günleri özler. | - |
131 | Kurbağa Duası | 10 Ocak 1920 | Vakit | Yazar birkaç yıl önce İstanbul’a yakın bir kasabadaki okulda edebiyat öğretmenliği yapmıştır. Okuldaki diğer öğretmenler arasında en sevdiği, din öğretmeni Bahir Hoca’dır. Bir gün kasabadaki doktor, yazarı ve Bahir Hoca’yı Bektaşi tekkesine davet eder. Nargile müptelası olan Bahir Hoca, tekkede nargile olacağı sözünü alınca daveti kabul eder. Cuma günü tekkede yapılan rakılı sohbette eğlenirler, fakat bahçedeki kurbağaların gürültüsünden rahatsız olurlar. Bahir Hoca kurbağaları susturma iddiasıyla bahçeye gider ve kurbağalar anında susarlar. Birkaç gün sonra işin aslını soran yazar, Bahir Hoca’nın nargilenin marpucunu otların arasına sarkıttığını ve bunu yılan sanan kurbağaların sustuğunu anlatır. | - |
132 | Şefkate İman | 30 Ocak 1920 | Vakit | Başarılı bir öğrenci olan, yurtdışında okuyan ve Türkiye’ye döndükten sonra Hariciye’de çalışmaya başlayan Ahmet Reşit, kumar alışkanlığı yüzünden her şeyini ve etrafındaki herkesi kaybetmiştir. İki gündür sokakda aç biçimde gezmekte, kendisini yüz üstü bırakan insanlara sitem etmekte ve intihar etmeyi düşünmektedir. Karanlıkta kendisine rastlayan iki hırsız, bir evi soydukları sırada Ahmet Reşit’ten sokakta gözcülük yapmasını isterler, işleri bitince de ona iki buçuk lira verirler. Ahmet Reşit, insanlığın ve şefkatin ölmediğini görerek sevinir, karnını doyurmaya gider. | - |
133 | Kurumuş Ağaçlar | 17 Şubat 1920 | Vakit | Deli Murat otuz yıl boyunca birçok silahlı soygunla zengin olmuş, bu sırada kırk kişiyi öldürmüş, ama elli yaşına gelince tövbe etmiş bir derebeyidir. Artık en ufak bir haksızlık bile vicdanını yaralamaktadır. Bir gün sabah namazında rastladığı Karababa, Deli Murat’ın hacca gitme niyeti olduğunu sezer. Kendini affettirmek isteyen Deli Murat’a, ya ölmesi yararlı olacak birini öldürmesini ya da menzil açıp insanları doyurmasını tavsiye eder, menzilin bahçesine kurumuş ağaçlar dikmesini, Allah tarafından affedildiğinde bu ağaçların yeşereceğini söyler. Deli Murat menzili kurar, yoldan geçen aç ve tok herkese yemek yedirir, aradan üç yıl geçer, ama ağaçlar yeşermez. Bir gün menzildeki uşaklar, yoldan geçen bir atlıyı zorla durdurup yemek yedirmek isterler. Atlı durmayıp yoluna devam edince Deli Murat ata ateş edip yolcuyu durdurmayı, yemeğini verdikten sonra kendisine iyi bir at hediye etmeyi düşünür. Ateş eder, ama yanlışlıkla adamı vurup öldürür. Deli Murat çok üzülür ve intihar etmeyi düşünür. Bu sırada bahçedeki kurumuş ağaçların yeşerdiği görülür. Deli Murat, öldürdüğü adamın ölmeyi hak eden biri olduğunu düşünür. Soruşturduğunda bu adamın çok iyi bir adam olduğunu öğrenir. Adamın üzerini aradıklarında cebinden çıkan mektupla, adamın günah işlemeye gittiğini anlarlar. Deli Murat, bu günahsız adamı günah işlemekten kurtardığı için günahlarının affedildiğini, ağaçların bu nedenle yeşerdiğini düşünür. | - |
134 | Balkon | Şubat 1920 | İkinci Kitap | Muhsin Bey, eşi Hamdune Hanım, oğulları Suat ve evlatlık kızları Resan, Erenköy’de birlikte yaşamaktadır. Emekli Muhsin Bey, on yıldır kalp hastası olmasına rağmen nargile keyfinden vazgeçmemektedir. Yine bir akşam yemeğinden sonra çardakta nargile içtiği bir gün, Resan Suat’a hamile olduğunu ve evlenmeleri gerektiğini söyler. Suat kabul eder ve annesine söyler, annesi çok sevinir. Babasına sürpriz yapmak isteyen Suat, haberi annesinin vermesini, babası sevindiğinde de kendisinin Resan’la birlikte balkona çıkıp ikisine selam vermelerini önerir. Resan istemez, ama Suat’ın ısrarına dayanamaz. Hamdune Hanım, Muhsin Bey’e müjdeyi verir, ama Muhsin Bey çok sinirlenir. Bunu duyan Suat ve Resan üzülür. Hamdune Hanım ısrar edince Muhsin Bey, yirmi yıl önce İzmir’de bulunduğu sırada başka bir kadınla evlendiğini ve Resan’ın evlatlık değil, kendi kızı olduğunu itiraf eder. Suat ve Resan yukarıda boğuşmaya başlar ve Resan, Suat’ı balkondan atar. Muhsin Bey boğazını tutarak arka üstü devrilir. | - |
135 | İffet | 1 Nisan 1920 | Diken | Doktor, Hicaz’da bulunduğu sırada yaşanan kolera salgını nedeniyle çok insanın öldüğünü anlatır. Bu sırada yanına gelen bir Arap kadın, kendisinin evlenmemiş olduğunu ve ölürse erkeklerle aynı çukura atılmak istemediğini söyler. Doktor bu isteği hafife alınca kadın sinirlenir. Doktor, kadının iffetini bu kadar önemsemesinden etkilenir. | - |
136 | Asilzadeler | 1-8 Temmuz 1926 | Vakit | Efruz Bey, Nişantaşı’ndaki evindeki sohbette zengin arkadaşları Azizüssücufüzzırtaf, Dizanterici Salih Paşazade Nermin Bey, Kamuran Kara Tanburin Bey ve Müzekki Bey ile asaletin ne kadar önemli olduğundan bahsetmektedir. Hepsi de ne asil ne eğitimli olan, ama ailelerinin zenginliğiyle toplumda belirli bir yer edinmiş olan bu beş arkadaş, yakın bir zamanda ilan edilmiş olan İkinci Meşrutiyet’in asaletle hem uyumlu hem de uyumsuz olduğunu söyleyen görüşler ileri sürerler. Sonunda, asaletlerini halkın da bilmesi için asil unvanlar kullanmaya karar verirler. Müzekki Bey’in Prens Müzekki dö Civan; Kamuran Bey’in Prens Eternel dö Kara Tanburin; Nermin Bey’in Marki Nermin; Azizüssücufüzzırtaf’ın Prens Zırtaf; Efruz Bey’in de Prens Efruz dö Kızıl unvanlarını kullanmalarında mutabık kalırlar. Efruz Bey ev halkına bundan sonra kendisine “Mösyö lö Prens cenapları” diye hitap etmelerini ister. Yeni unvanının kibriyle evdeki Rum hizmetçi Despina’ya sarkıntılık edip kızın evden kovulmasına neden olduktan sonra, asil arkadaşlarıyla buluşmaya gider. Prens Zırtaf’ın Beyoğlu’ndaki apartman dairesinde toplanan beş arkadaş, ülkedeki diğer gizli asilleri de ortaya çıkarıp güçlerini birleştirmeye karar verirler. Aralarından başkan seçecekleri sırada polis eve baskın düzenler. Prens Zırtaf’ı evinde kumar oynatmakla suçlandığını gören Prens Efruz, asillik projeleri ortaya çıkmasın diye kumar suçlamasını kabul eder. Beş arkadaş da hapse atılır. Efruz Bey ertesi gün kefaletle serbest kalır, diğer asil arkadaşlarını bir daha görmez. Olayların iç yüzünden habersiz biçimde, yüzyıllardır asalete önem vermeyen bir memlekette asalet iddiasında bulunmanın tehlikelerini görür ve hayatına milliyetçi olarak devam etmeye karar verir. | 10 Aralık 1919’da yayımlanan Hürriyete Layık Bir Kahraman adlı öykünün devamıdır. |
137 | Bilgi Bucağında | 19-30 Temmuz 1926 | Vakit | Efruz Bey milliyetçi olmaya karar vermiş ve Bucak’ta (Türk Ocakları’nı ima eden hayali bir yer) konferanslar vermeye başlamıştır. Kitap okumadan, kendi uydurduğu bilgilerle verdiği bu konferanslar Bucak’ta birçok kişiyi etkilemiş ve Efruz Bey’i ünlü ve saygın biri hâline getirmiştir. Bir gün yaz tatili vermenin gerekli mi, yoksa tehlikeli mi olduğuna ilişkin bir tartışmada Bucak reisi ile Efruz Bey yaka paça kavga ederler, birbirlerini şarlatanlıkla suçlarlar. Kavgadan sonra Efruz Bey, laf ebeliği ile çeşitli uydurma bilgilerle bilgeliğini ispat etmek ister, salondaki kimsede onu yalanlayabilecek bilgi bulunmadığı için Efruz Bey tartışmayı kazanır. Efruz Bey’in yükseldiğini görerek onu susturmak için duvara resmini astırmış olan Bucak reisi, bu sefer Efruz Bey’in heykelini diktirerek onu susturmak ister. Ama Efruz Bey bu niyeti sezer ve heykelinin dikilmesine karşı çıkar. Sonraki konferanslarında Efruz Bey önce Türklerin Orta Asya’da kullandıkları lehçelerin kullanılmasını önererek Arapça kelimelere uydurma karşılıklar bulur. Dinleyenler hak verir, ama kimse anlamaz. Efruz Bey bu sefer Farsça ve Fransızca edatların Türkçe sözcüklerle birlikte kullanılmasını teklif eder, dinleyenler buna da hak verir. Efruz Bey tarih dersleri sırasında da Türklerin uzun yıllar önce Amerika’dan Asya’ya göçtüğünü, dolayısıyla Amerikalıların Türk olduklarını söyler. Efruz Bey, şöhretinin arttığını görünce, birçok konudan bahseden bir kitap yazar. Hayranları, 450 bin adet basıldığı duyurulan kitabın sayfalarının kese kağıdı olarak kullanıldığını görünce yayınevine giderler, kitabın aslında iki bin adet basıldığını, üç ayda on beş tane satılabildiğini, bunun üzerine kalanların da kese kağıdı yapılmak üzere bir Yahudi tüccara satıldığını öğrenirler. Efruz Bey bu haberi öğrenmez, kitabının çok sattığını düşünür ve kimsenin itiraz etmediğini görünce yazdıklarının ne kadar doğru olduğunu anlar. Bir süre daha Bucak’ta derslere devam eder. Bir gün Bucak reisi Efruz Bey’e, Bucak yönetim kurulunun aldığı karar sonucunda, bundan sonra vereceği dersleri yazılı olarak yönetim kuruluna sunması gerektiğini, onay verilirse Bucak’ta bu dersi verebileceğini söyler. Efruz Bey bu habere gücenir, kendisini kıskananların komplosuna yorar ve uzun süre Bucak’a uğramaz. Neden sonra Bucak’a gidip kendisini sevenlerle vedalaşır, Bucak önündeki meydana heykelinin dikilmesini kabul etmediğine pişman olur ve bir daha ortalıkta görünmez. Sevenleri onun Kaşgar’a gittiğini düşünür. | Hürriyete Layık Bir Kahraman ve Asilzadeler adlı öykülerin devamıdır. |
138 | Nezle | 1926 | Yüksek Ökçeler (Orhaniye Matbaası) | On yıldır dul olan otuz dokuz yaşındaki Masume Hanım, şişmanlığıyla alay eden çocukların arasında atlı arabasıyla Hıdırellez gününde Çırpıcı Çayırı’na gelir. Kendi cüssesinde biriyle evlenmek isteyen ama bir türlü bulamayan Masume Hanım, şenlik sırasında biriyle tanışmayı umduğu sırada, arabacısı Himmet’e gözü ilişir. On dokuz yaşındaki bu adam, tam olarak Masume Hanım’ın aradığı cüssededir. Himmet ile sohbet etmeye çalışan Masuma Hanım, bütün sorularına kısa cevaplar alınca sinirlenir. Yol kenarında bir inek ve öküzün çiftleştiğini görür, Himmet’e “zavallı ineği” kurtarmasını söyler. Himmet ise ineğin kurtarılmasına gerek olmadığını, ineğin de çiftleşmek istediğini, öküzün bunu ineğin kokusundan anladığını söyler. Masume Hanım, sohbet açma çabasını karşılık alamadığı Himmet’e son bir imayla, “Senin nezlen var, o çitteki öküz kadar kokudan anlamıyorsun,” der. Himmet yine anlamaz. | - |
139 | Kıskançlık | 1926 | Yüksek Ökçeler (Orhaniye Matbaası) | Yirmi yaşındaki Ahmet Sühran Bey, eğlenceye düşkünlüğü nedeniyle babası tarafından üç aylığına Yanya’daki bir memurluk görevine gönderilir. Ahmet Sühran Bey, yolda konakladığı İzmir’deki bir otelde, küçüklüğünden beri görmediği dayısına rastlar. Ertesi gün vedalaşacakları sırada dayısı Hindistan’dan getirdiği beyaz bir maymunu ona hediye eder. Ahmet Sühran Bey, Yanya’daki telgraf memurluğunda bir süre geçirdikten sonra Eleni Teodor adlı bir Yunan kızıyla tanışır. Yürüyüşe çıktıkları bir gün maymun, gelen telgrafı haber vermek üzere eğitilmiş olduğu şekilde sahibine haber verir. Ahmet Sühran Bey kısa süreliğine ayrılır, telgraf olmadığını görünce şaşırarak geri döner ve maymunun Eleni’nin yüzünü yaraladığını fark eder. Kızı hastaneye götürür ve maymunu döver, sonra da kapıya atar. Maymun önce kapıyı çalar, ama karşılık alamayınca ortalıktan kaybolur. Üç gün sonra bir köylü, perişan hâlde bulduğu maymunu getirir. Maymun, Ahmet Sühran Bey’in verdiği yemeklerin hiçbirini kabul etmez ve on gün içinde açlıktan ölür. Ahmet Sühran Bey, maymunun kendisini kıskandığını, Eleni’yi yaraladıktan sonra yaptıklarına içerlenip sahibine küstüğünü ve aç kalarak intihar ettiğini söyler. | - |
140 | Tam Bir Görüş | 1926 | Gizli Mabet (Maarif Matbaası) | Yazar ve arkadaşı Sermet, yürüyüş yaptıkları bir gün Efruz Bey’e rastlarlar ve kütüphaneye giden Efruz Bey’i kendileriyle yürümeye ikna ederler. Sosyoloji üzerine konuşan ve köylülerin ahlakını öven Efruz Bey’i dinleyen iki arkadaş, yürüyerek İstanbul dışındaki bir köye varırlar. Esmer tenli bir çocuk onları bir kahvehaneye yönlendirir. Kahvelerini beklerken çocuk onlara ekmek getirir, sinirli kahveci de kahveyle birlikte yoğurt verir. Hesabı ödeyecekleri zaman kahveci çok yüksek bir fiyat ister, ama etraftaki köylüleri görüp dayak yemek istemeyen arkadaşlar hesabı öderler. Köylü ahlakı üzerine söylediklerinde ısrar eden Efruz Bey, kahvehaneden çıktıktan sonra köylülere İstanbul’un ahlakıyla bozulduklarını, gerçek Türk köylüsünü o esmer çocuğun temsil ettiğini söyler. Çocuğun çingene olduğunu öğrenen Efruz Bey utanır, arkadaşlarıyla birlikte şehre döner. | Hürriyete Layık Bir Kahraman, Asilzadeler ve Bilgi Bucağında adlı öykülerin devamıdır. |
141 | Açık Hava Mektebi | Mart 1927 | Resimli Ay | Bucak’tan ayrıldıktan sonra evine kapanan Efruz Bey, Avrupa’dan sipariş ettiği kitaplar gecikince eğitim almak için Avrupa’ya gitmeye karar verir. Ne okuyacağına karar veremeyince Müfat Bey’in fikrini almak için Aksaray’a gider. Din ve milliyet kavramlarına karşı olan ve Avrupalıları taklit etmeyi savunan Müfat Bey, Aksaray’da bir okul işletmektedir. Efruz Bey biraz bekledikten sonra Müfat Bey’le görüşür, Türkçü konferanslar verdiği hâlde Türkçülüğe karşı olduğunu söyler ve Avrupa’da kendisini yormayacak bir ilim tahsil etmek istediğini belirtir. Müfat Bey önce şaşırır, sonra el işleri öğrenmeyi tavsiye eder. Bu fikri beğenen Efruz Bey, Avrupa’ya gitmekten vazgeçer ve evindeki kütüphanesinin bir kısmını atölyeye çevirerek, dışarı çıkmadan burada üç yıl boyunca çalışmaya karar verir. Tanıdıklarına Avrupa’ya gideceğini söyler ve evdekilere, kendisini soranlara Londra’ya gittiğini söylemelerini tembih eder. Ancak odasında iki ayda sıkılır ve dışarı çıkar. Soranlara Avrupa’da iki ayda pedagoji öğrendiğini ve diploma aldığını anlatır. Pedagoji üzerine konferanslar vermeye başlar, pratiğin teoriden daha önemli olduğunu öne sürer ve bilimden bahsetmek yerine mevcut pedagoglar aleyhinde konuşur; ilk olarak da Müfat Bey’i eleştirir. Efruz Bey daha sonra eğitim müfettişi gibi okulları gezer, öğretmenlerle konuşur. Okullardan birinde rastladığı okul müdürü Mehmet Mustafa Tahsin Nidai Bey’in, okumaya önem vermeyen, okutanların okuması gerekmediği yönündeki görüşlerini çok beğenir. Pisliği güzelliğe, rastgeleliği adalete tercih eden, zengin öğrencilere ibret olsun diye fakir öğrenciler döven, Birinci Balkan Savaşı’ndaki Alasonya muharebesinin Osmanlı tarihinin en önemli savaşı olduğunu öne süren, açık havada verilen eğitimin binada verilen eğitimden daha etkili olduğunu söyleyen Müdür Bey bu görüşlerini Efruz Bey’e kabul ettirmeyi başarır. Müdür Bey ve Efruz Bey, ülkedeki ilk açık hava mektebini kurmak için kolları sıvarlar. Hayırsızada’da bir çiftlik kurmayı, burada bir açık hava mektebi oluşturmayı, fakir öğrencileri hademe olarak kullanmayı, çiftliğin gelirini de zengin öğrencilere vermeyi, bütün dersleri Efruz Bey’in vermesini planlarlar. Müdür Bey öğrencileri toplar, bundan sonra Efruz Bey’in okulun başöğretmeni olacağını, kitapların ve defterlerin kaldırılacağını, öğrencilerin ve yöneticilerin eşit olacağını duyurur. Söz alan Efruz Bey, müdürün artık müdür olmadığını, herkes eşitlendiği için öğrencilerin de ona artık Mehmet Mustafa Tahsin Nidai Bey yerine Mıstık demesi gerektiğini, yarın ilk açık hava dersine başlanacağını ilan eder kimsenin ailesine bir şey söylememesini tembihler. Çocuklar sevinçle evlere dağılırken, okuldaki kuralların yıkıldığını gören Müdür Bey, Efruz Bey’in aklına uyduğu için pişman olur. Efruz Bey akşam annesine veda eder ve üç yıl boyunca geri dönmeyeceğini söyler. Gece vakti dışarı çıkar, Hayırsızada’daki okulu bir sömürge yönetimine dönüştürüp öğrencilerden asker yapmayı, bu askerlerle adanın yakınından geçen sandalları soymayı düşünür. Silah olarak kullanılmak üzere kloroform alır. Sabah olduğunda Müdür Bey’in okul projesinden vazgeçtiğini görür, ama yılmaz, kendi başına projeye devam etmeye karar verir. Kınalıada’ya gider, Hayırsızada’ya doğru sandalla yola çıktığında bayılır, sandal Yalova’ya kadar sürüklenince oradaki bir hastanede uyanır. Kendine geldiğinde Akropolis’e gidip edebiyat hacısı olmaya karar verir. | Hürriyete Layık Bir Kahraman, Asilzadeler, Bilgi Bucağında ve Tam Bir Görüş adlı öykülerin devamıdır. |
142 | Bir Temiz Havlu Uğruna | (tarihsiz) | ? | Yazar ve iki eski arkadaşı vapurdayken İstanbul manzarasını seyrederler, savaş ve ekonomik sıkıntılar nedeniyle kentin tadını çıkaramadıklarını söyleyerek eski zamanlarda yaşamış olmayı dilerler. Yazarın iki arkadaşından kumral olanı, yalnız kentte değil, evde de mutlu olmadığını söyleyerek hikâyesini anlatmaya başlar: On beş, yirmi yıl öncesinde, evliliğin yalnızca görücü usulü olduğu zamanlarda annesi bu adama kız bakmaya başlamıştır. Evleneceği kızda hangi özellikler olacağını umursamayan adam, yalnızca mavi gözlü, kısa boylu veya muhacir olmamasını istemiştir. Annesinin bulduğu bir kızla evlenmiş, evlendikten sonra kızın hem mavi gözlü hem kısa boylu hem de muhacir olduğunu fark ederek üzülmüştür. Kendi deyimiyle "bağnazlığı" yüzünden boşanamamış, bu mutsuz evlilikte beş çocuğu olmuştur. Bu hikâyeden sonra yazarın diğer arkadaşı da kendi hikâyesini anlatır: Hiç evlenmemeye kararlı bir gençken, bir gün annesinin hakkını helal etmeme tehdidi karşısında evlenmek zorunda kalmıştır. En azından okur yazar, sohbet edebilen bir kadınla evlenmek isterken, annesinin kendisine bulduğu kız okuması yazması olmayan, iki lafı bir araya getiremeyen biridir. Annesi bu kızı, bir gün Kocamustafapaşa’da tuvalete sıkışınca kapısını çaldığı evde tanımıştır. Evin temizliğine hayran kalan anne, abdest aldıktan sonra kızın kendisine tuttuğu beyaz ve ütülü havluyu çok beğenmiş ve oğluna istemiştir. Adam başta karşı çıksa da evlenmek zorunda kalmış, temizlik içinde ama mutsuz bir evliliği olmuştur. | - |
143 | Uçurumun Kenarında | 1926 | Hikâye Külliyatı (Matbaa-i Orhaniye) | Fakirlik içinde büyüyen bir genç kız olan yazar, başka kadınlardaki güzel kıyafetleri görünce imrenir, ama bunları almaya parası yetmez. Bu durumunu paylaştığı bir arkadaşı, güzel kıyafetler almak istiyorsa bir koca bulması gerektiğini söyler; kocasının parasının bu kıyafetlere yetmeyeceği hatırlatılınca da “Evlenince anlarsın,” der. Buna rağmen yazar evlenmez; bir terzide işe girer ve maaşını kıyafet olarak almak istediğini söyler. Böylelikle güzel kıyafetleri olur, zamanla mankenlik de yapmaya başlar. Bu başarılardan sonra fakir bir kızın zengin evlerine gittiğini görünce ne olduğunu anlar, ona hitaben yazdığı mektupta genç bir kızın namusunu kaybetmeden de güzel kıyafetler alabileceğini anlatır. | - |
144 | 1/2 | 1938 | Ömer Seyfettin Külliyatı (Muallim Ahmet Kitabevi) | Gazeteye hikâye yetiştirmesi gereken yazar, tembellik eder ve bu görevi yerine getirecek gücü bulamaz. Yanına gelen arkadaşı Camsap, onu ayağa kaldırmak için 1/2 lakabını taktığı bir adamın hikâyesini anlatmaya başlar. Rumeli’nin kaybedilmesinden sonra İstanbul’a gelen Camsap, kalıcı bir iş bulamamış ve gazetelerde geçici iş yaparak geçimini sağlamaktadır. Bir tanıdığının yönlendirmesiyle Eğitim Bakanlığı’na başvurur ve İstanbul’a bir günlük uzaklıktaki bir kasabanın okuluna öğretmen olarak atanır. Okuldaki öğretmen ve yöneticiler ciddiyetsizdir. Özellikle okul müdürü; cüssesi, sözleri, zekası, yönetimi, okulun durumu hep yarım olduğu için 1/2 lakabıyla anılmaktadır. Okulun idaresiyle ilgilenmeyen 1/2, aynı zamanda keskin bir İttihatçıdır. Bir süre sonra Camsap okuldan ayrılır, yıllar sonra 1/2'yi İstanbul’da, Damat Ferid Paşa’nın içişleri bakanının arabasında görür; eskiden İttihatçı olan 1/2'nin şimdi de İtilafçı olduğunu anlar ve her yere bu kadar kolay uyum sağlama başarısının yarım bir insan olmasından kaynaklandığını anlatır. | - |
145 | Mahcupluk İmtihanı | 1938 | Ömer Seyfettin Külliyatı (Muallim Ahmet Kitabevi) | Dört yıl önce bir memurluk görevinde Müstemend’in altında çalışan Hayranzade Şemî Bey, bir anda zenginleşmiş, kurduğu işletmede Müstemend’i yanında uşak olarak çalıştırmaya başlamıştır. İşletmenin genç ve kurnaz müdiresi Peride, işe alınacak katip için yapılacak sınavı Hayranzade ile konuşur ve namuslu birini bulmak için utangaçlık testi yapmayı, müstehcen konulardan bahsedince utanan kişiyi işe almayı teklif eder. Peride’nin sevgilisi Sermet, bu bağlantısını gizleyerek sınava gelir, Peride de ona utanma numarası yapmasını söyler. Duruma şahit olan Müstemend, Hayranzade’yi uyarmak ister ama Peride araya girip engel olur. Hayranzade, Sermet’in utangaçlığını beğenir ve işe almayı kabul eder. Sınava üç aday daha gelir; Peride onlara patronun utangaçlığı sevmediğini söyleyince adaylar cüretkar davranarak Hayranzade’yi kızdırırlar, verilen arada Müstemend’in uyarması üzerine bu defa utangaçlık numaraları yaparlar. Hayranzade bu adayları da beğenip işe almaya karar verir, ama Peride onları korkutarak kaçırır. Peride, sevgilisi Sermet’i alıp odasına götürür. Anahtar deliğinden onları izleyen Müstemend, Hayranzade’ye haber verir. Hayranzade ise Peride’yi sevdiğini, bu yüzden onu işten kovamayacağını söyler; anahtar deliğinden tekrar bakacakken Peride kapıyı açar ve Hayranzade’yi yakalar. Peride önce Hayranzade’yi mahkemeye vermekle tehdit edip yüklü bir tazminat çeki alır, sinirleri bozulduğu için on gün işe gelmeyeceğini, o yokken yeni katip Sermet’in de bir şey öğrenemeyeceği için onun da işe gelmeyeceğini, bu on günlük sürede patronunun arabasını ödünç alacağını söyler. Peride’yi kaybetmek istemeyen Hayranzade, bütün şartları kabul eder. | Tek perdelik oyun biçiminde kaleme alınmıştır. |
146 | İnat | 1938 | Ömer Seyfettin Külliyatı (Muallim Ahmet Kitabevi) | “İnat eşekte olur” sözünün doğru olduğuna uzun zaman boyunca inanmış olan yazar, bu düşüncesinden nasıl vazgeçtiğini anlatır. Canı sıkıntısını gidermek için yazıp bastırdığı hikâye üzerine Efruz Bey’den mektup almıştır. Çayırın ve çimenin farklı şeyler olduğunu söyleyen Efruz Bey’in bu mektubu üzerine yazar kısa bir araştırma yapar ve çayır ile çimenin aynı şey olduğunu öğrenip bunu Efruz Bey’e söylemek üzere Heybeliada’ya gider. Efruz Bey ve yanındakiler, yazarın söylediklerine şiddetle karşı çıkarlar, haksız oldukları anlaşılsa da geri adım atmazlar. Yazar bunun üzerine eve dönmek üzere yola çıkar, yol kenarında otlayan eşekleri görünce Efruz Bey ve yanındakilerin ne kadar inatçı olduğunu anlar. | Hürriyete Layık Bir Kahraman, Asilzadeler, Bilgi Bucağında, Tam Bir Görüş ve Açık Hava Mektebi adlı öykülerin devamıdır. |
147 | Bir Çocuk Aleko | 1943 | Ömer Seyfettin Külliyatı (Muallim Ahmet Kitabevi) | Ali, altı aydır Gelibolu’daki bir Rum fırıncının yanında çalışmaktadır. Ustası, savaş çıkacağı için devlet tarafından diğer Hristiyanlarla birlikte bölgeden tahliye edildiğinde Ali köyüne gider, ama oranın da tahliye edildiğini görür. Ailesinin Malkara’daki akrabalarının yanına gitmiş olabileceğini düşünerek yürümeye başlar. İki gün boyunca aç ve susuz yürüdükten sonra yolda bir Rum kafilesine rastlar. Türk olduğunu öğrenirlerse yardım etmeyeceklerini düşünerek, köydeki komşusundan öğrendiği Rumcasıyla yanlarına gidip yardım ister, adının da Aleko olduğunu söyler ve kafileye katılır. Kafile üç gün yürüdükten sonra bir Rum köyüne yerleşir, Ali de kilisede hizmetçi olarak çalışmaya başlar. Ailesinin nereye gittiğini öğrendikten sonra buradan ayrılma planı yapan Ali, Rumların kilisede Türklerin yenilmesi için dua ettiğini ve savaştan sonra bütün Türkleri öldürme planları yaptığını görerek rahatsız olur. Papaz bir gün, Çanakkale Savaşı’ndaki İngiliz kumandanına yazılmış gizli bir mektubu Ali’ye verir ve bunu cepheye giderek bu mektubu İngilizlere vermesini ister. Ali yola çıkar, cepheye gider ve mektubu Türklere verir. Mektupta Türklerin Hristiyanları öldürdüklerine dair yalan beyanlar bulunduğunu gören Türk askerleri, Ali’yi yanlarına alırlar ve teklifi üzerine onu Rum görünümlü ajan olarak kullanmayı kabul ederler. Ali mektubu da alarak İngiliz siperlerine gider, Rum olduğunu söyleyerek mektubu iletir. Ali’nin Türkçe de bildiğini gören İngilizler, ondan Türk siperlerine gitmesini, Türk paşasının çadırına saatli bomba bırakmasını, sonra da oradan uzaklaşmasını isterler. Ali kabul eder ve bombayı Türk siperine götürmeden İngiliz tarafında patlatmanın yolunu düşünür. Bu sırada yanlışlıkla bombanın düğmesini çevirir ve yarım saatlik geri sayımı başlatır. Saati durduramadığını görünce yemek yer, vakit geçirir, İngiliz komutanın yanına gider ve onu laflarıyla oyalar. Fırıncılıkta alışık olduğu yarım saatlik dilimin sonuna geldiğini hissedince Türk olduğunu itiraf eder. İngilizler onu tutuklayamadan bomba büyük bir gürültüyle patlar. | - |
148 | Kazın Ayağı | 1947 | Ömer Seyfettin (Ali Canip Yöntem'in kitabı) | Sülalesi tüccar olan ve kendisi de çocukluktan itibaren ticaretle uğraşmış olan Mahfuzizade Hacı Afif Efendi, yirmi beş yaşına geldiğinde babasını kaybeder. Kalan mirası kardeşleriyle paylaşır, çok geçmeden komşu tüccarlardan Giritli İbrahimaki’nin kızıyla evlenir, kayınpederi düğünün ertesi gününde ölünce serveti büyür. Şükretmek için hacca gidip gelen Afif Efendi, artık cimri ve kimseye güvenmeyen, her haberi “Kazın ayağı öyle değil,” diyerek karşılayan biri olmuştur. Bu nedenle kendisine Kazın Ayağı lakabı takılan Afif Efendi, cimriliği ve güvenmezliği sayesinde ticarette çok para kazanır. En büyük rakibi Gompogolos Ağa bir gün Afif Efendi’yi ziyaret eder ve karlı bir iş imkânından bahseder. Afif Efendi her zaman olduğu gibi yine şüpheyle yaklaşır. (Hikâye burada yarım kalmıştır.) | Ömer Seyfettin'in sağlığında tamamlanamamış, ölümünden sonra mevcut haliyle yayımlanmıştır. |
149 | Foya | 1947 | Ömer Seyfettin (Ali Canip Yöntem'in kitabı) | Yazar, eski bir milletvekilinin lüks evini ziyaret eder. Bu milletvekili, kültür ve sanat hayatına dair en temel bilgiden bile yoksun, eski bir İttihat ve Terakki Cemiyeti üyesidir. Yazar bir kitaptan ne kadar para kazanılacağını sorar, sonra da Cemiyetin bütün sırlarını anlatacağı bir anı kitabı yazmak istediğini söyler. Amacı para ve şöhret kazanmak olan bu adamın tek endişesi, Cemiyet yöneticilerinin ülkeye geri dönüp kendisinden hesap sorması ihtimalidir. Bu nedenle, yazarla nasıl bir kitap yazması gerektiği üzerine konuşur. (Hikâye burada yarım kalmıştır.) | Ömer Seyfettin’in roman olarak yazmaya başladığı bu eserin tefrika edileceği 1919 sonlarında duyurulmuş, ancak yazar eseri tamamlayamadan yaşamını yitirmiştir. |
150 | Sultanlığın Sonu | 1947 | Ömer Seyfettin (Ali Canip Yöntem'in kitabı) | Kırım Savaşı gazisi kaymakam Mahmut Bey, Kocamustafapaşa’daki konağında yaşayan, herkesin hürmet ettiği bir adamdır. O ölünce aynı hürmet kızı Fatma Hanım’a da gösterilir. İstanbul’daki bir depremde birçok ev yıkılınca Fatma Hanım mahalledeki aileleri konağının bahçesindeki çadırlarda konaklatır. Deprem sırasında annesini kalp krizinden kaybeden maliye katibi Sabri Bey de bu bahçede kalmaya başlamıştır. Kederinden rakıya başlayan Sabri Bey, bu sarhoşluğu sayesinde çok hoşsohbet bir adam olmuş, bahçedeki diğer insanları sohbetiyle eğlendirmeye başlamıştır. (Hikâye burada yarım kalmıştır.) | Ömer Seyfettin’in roman olarak yazmaya başladığı bu eserin tefrika edileceği 1919 sonlarında duyurulmuş, ancak yazar eseri tamamlayamadan yaşamını yitirmiştir. |
151 | Heykel | 1 Ekim 1956 | Yeditepe | Heykeltıraş Behzat, belediyenin Sultanahmet Meydanına dikilmek üzere bir heykel yarışması başlattığını duyarak sevinir ve sevincini yazarla paylaşır. Çok geçmeden Behzat’ı tekrar gören yazar, yarışmada istenen heykelin, su taşıyan bir eşek heykeli olduğunu öğrenen Behzat’ın hayalkırıklığına uğrayarak yarışmaya girmekten vazgeçtiğini öğrenir. | 10 Ağustos 1919 tarihli bu öykü, İstanbul’u o dönemde kontrol eden İşgal Kuvvetleri Komiserliği tarafından sansürlenerek yayımlanamamış, yıllar sonra keşfedildikten sonra 1956 yılında yayımlanabilmiştir. |
Ayrıca bakınız
Kaynakça
- ^ Atay, Selçuk. "Toplumun Nabzını Tutan Bir Metin Örneği Olarak Ömer Seyfettin'in "Şîmeler" Adlı Hikâyesi Üzerine Bir Değerlendirme". Research Gate. 6 Nisan 2020 tarihinde kaynağından . Erişim tarihi: 6 Nisan 2020.
- Seyfettin, Ömer (1999). Bütün Eserleri (2007 bas.). İstanbul: Dergah Yayınları. ISBN .
wikipedia, wiki, viki, vikipedia, oku, kitap, kütüphane, kütübhane, ara, ara bul, bul, herşey, ne arasanız burada,hikayeler, makale, kitaplar, öğren, wiki, bilgi, tarih, yukle, izle, telefon için, turk, türk, türkçe, turkce, nasıl yapılır, ne demek, nasıl, yapmak, yapılır, indir, ücretsiz, ücretsiz indir, bedava, bedava indir, mp3, video, mp4, 3gp, jpg, jpeg, gif, png, resim, müzik, şarkı, film, film, oyun, oyunlar, mobil, cep telefonu, telefon, android, ios, apple, samsung, iphone, xiomi, xiaomi, redmi, honor, oppo, nokia, sonya, mi, pc, web, computer, bilgisayar
Turk yazar asker ve ogretmen Omer Seyfettin in yazdigi oykulerin ilk yayimlandiklari tarihlere gore duzenlenmis listesidir Oyku Adi Ilk Yayimlanma Tarihi Yayimlandigi Ilk Yer Ozet Not1 Tenezzuh 13 Nisan 1902 Sabah Pencereden kar yagisini izleyen ve yazin gelmesini bekleyen Juli Hala cocuklugunu hatirlar ve doktorun uyarisina ragmen karlarin arasinda gezmeye cikar Ziyaret ettigi eski asigini olum doseginde kendisini tanimaz halde gorunce uzulerek eve doner ve soguk yuzunden hasta olur 2 Ilk Namaz 28 Ocak 1905 Izmir Soguk bir sabahta namaza kalkan yazar annesinin kendisini namaza kaldirdigi ilk sabahi hatirlar ve yasamakta oldugu hayatin artik tatsiz oldugunu dusunur 3 Sahir e Karsi 25 Subat 1905 Izmir Yazar sevdigi kiz Belkis a yazdigi bir siiri okur ama Belkis begenmez ve Sahir adinda bir sairin siirini ornek gosterir Yazar Sahir e kiskanclikla karisik bir dusmanlik besler Bir hafta sonra arkadasi tramvayda ona Sahir i gosterince onun capkin bir kadin avcisi degil celimsiz bir genc oldugunu goren yazar Sahir in hakiki bir sair oldugunu kabul eder 4 Sebat 11 Mart 1905 Izmir Uzun zamandir gormedigi bir arkadasina rastlayan yazar ressam oldugunu ogrendigi arkadasinin atolyesine gider Resimlerden birini begenir ve yarim kalan resimleri tamamlamasi icin arkadasina kararlilik sebat telkin eder arkadasiysa sebatsizligin sebattan daha iyi oldugunu one surerek goruslerini aciklar 5 Erkek Mektubu 24 Agustos 1907 Izmir Mektup bicimindeki oykude yazar evlenmesinden bir yil sonra bekar arkadasi Sermet e yazdigi mektupta evliligi ve esi hakkinda yorumlar yapar ve evlilikten duydugu hayalkirikligini dile getirir 6 Cirkin Bir Hakikat 19 Kasim 1908 Serbest Izmir Sevdigi kadinin evli oldugunu ogrenen yazar bundan duydugu ofke ve igrenmeyi anlatmaktadir 7 Ay Sonunda 26 Kasim 1908 Serbest Izmir Cocuklugunda ailesiyle ne kadar mutlu oldugunu hatirlayan 22 yasindaki yazar yasadigi mutsuzlugu once sevecek birini bulamamasina sonra da parasizliga baglar 8 Yasasin Dolap 7 Aralik 1908 Serbest Izmir II Abdulhamit doneminde hafiyelik yaparak hizla yukselen 50 yasindaki Ahmet Samim Bey bakanliktaki gorevinden bir anda kovulmustur Kendisinden intikam alinacagi korkusuyla 22 yasindaki esi Bihter in de tesvikiyle Istanbul dan kacmaya hazirlanmaktadir Bu esnada Bihter in sevgilisi Hamit Ahmet Samim Bey i arayan bir komiser kiliginda eve gelir Ahmet Samim Bey ise dolaba saklanir Bir Perdelik Komedi altbasligiyla oyun biciminde kaleme alinmistir 9 Iki Mebus 19 Aralik 1908 Asiyan Genc ve parlak bir milletvekili ile yasli bir eski milletvekili edebiyat ve kalkinma uzerine sohbet ederler 10 Elma 25 Haziran 1909 Bahce Askla evlenen bir ciftin hayati zamanla siradanlasmistir Erkek bir gun elma soyarken kadin elmanin ne hatirlattigini sorar Erkek bilemez ve Isaac Newton in yercekimi yasasini bulmasini anlatir Kadin ise uzulerek tanistiklari gun kendisine elma ikram ettigini soyler 11 Busenin Sekl i Iptidaisi 23 Temmuz 1909 Tesvik Yazarin uc yuz frank karsiligi tuttugu hayat kadini soyunduktan sonra yazari sadist zannedip aglar oyle olmadigini anlayinca da opulmek istemedigini cunku busenin ilkel iptidai ve saldirgan oldugunu soyler Erotik bir oykudur 12 At 4 Nisan 1910 Tenkit Atiyla ormanda gezdigi sirada eski zamanlarda yasamayi hayal eden yazar bir kasabaya varip nehirde kopeklerin yaninda camasir yikayan kizlari gorunce igrenir ve daga cikmayi dusunur Sonra da ata binmenin kendisine iyi gelmedigine karar verip motosiklet almayi planlar 13 Beseriyet ve Kopek 3 Ekim 1910 Piyano Bir yaz gecesi vapura binme hazirligi yapan yazar eskiden seyahatleri sirasinda yasadigi asklari hatirlar Bir seyahatinde dikkatini ceken bir kadinla konusmak ister ama yanindaki kopekten rahatsiz olur bunun uzerine kadina kopegi neden bu kadar sevdigini sorar Kadin da kopegin medeniyeti kuran varlik oldugunu ve ilk caglarda insanin dogaya uyum saglamasini kolaylastirdigini bu yuzden kopekleri cok sevdigini soyler 14 Apandisit 7 Kasim 1910 Piyano Erik hosafi yerden eriklerden birinin cekirdegini yuttugunu fark eden yazar apandisitinin iltihap kapacagindan korkmaya baslar Konustugu bir doktor ona bunun dogru olmadigini soyler 15 Ask ve Ayak Parmaklari 21 Kasim 1910 Piyano Zengin ve guzel Asime Hanim eski kocasi Hasan Bey e mektup yazar ve neden bosandiklarini sorar Hasan Bey de hayati boyunca tanistigi insanlari birer hayvana benzettigini ve o insanlarin da benzetildikleri hayvanin karakterini tasidiklarinin anlasildigini bunun hic yanlis cikmadigini soyler basta Asime Hanim in hangi hayvana benzedigini bulamadigini fakat evlendikten sonra ayak parmaklarini el gibi kullandigini gorunce onu maymuna benzettigini ve bu sahneyi aklindan cikaramadigi icin bosandigini anlatir 16 Tavuklar 12 Aralik 1910 Piyano Handa kalan yazar avludaki tavuklarin insan gorduklerinde bir alanda toplandiklarini gorur ve yem beklediklerini hesap ederek akilli olduklarini dusunur Bu dusuncesini paylastigi hanci tavuklara yem vermediklerini ve birini gorduklerinde abdesthanenin onune kostuklarini soyler 17 Tugra 23 Aralik 1910 Piyano Meyhanede bira icen yazar hayata dair dusuncelere dalar Hesabi odeyecekken paranin uzerinde gordugu tugradan etkilenip parayi cebine koyar ve icmeye devam eder 18 Acikli Bir Hikaye 16 Ocak 1911 Zaman Yazar soguktan donmak uzere olan bir sercenin yoldan gecen atin biraktigi gubredeki bugday tanelerini yiyerek hayata dondugunu gorur Dama cikip otmeye baslayan serce onu duyan bir cocuk tarafindan tufekle vurulur 19 Tarih Ezeli Bir Tekerrurdur 16 Ocak 1911 Dusunuyorum Oykunun basinda tarihteki butun olaylarin birbirini tekrar ettigini anlatan yazar Efser adinda Macar ve Cerkez soyundan gelen bir kadinla evlidir Karisinin guzelligine hayran olan yazar bir gun bu konuyu halasinin oglu Ahmet Bidar ile konusur ve ikisi de Efser in essiz bir guzelligi oldugunda anlasirlar Yazar bir gun aslinda utangac olan Bidar i evin bir kosesinde saklanmaya ve Efser i ciplakken izlemeye ikna eder ancak Efser soyunduktan sonra Bidar i odadan cikarken gorur Ertesi gunden itibaren Bidar sessizlesirken Efser sen ve geveze olur yazar olanlara anlam veremez Bir gece arkadaslariyla icip sarhos olduktan sonra eve donen yazar Efser ve Bidar i yatak odasinda yari ciplak gorunce tabancasina davranir fakat tabanca ates almaz Efser gulerek ve sakince yazari durdurur ve sabahi beklemesini soyler Bidar ayrilir Uyuyakalan yazar uyandiginda hizmetciden karisinin biraktigi mektubu alir Efser annesinin evine gittigini Bidar in o gun Italya ya donecegini namusunu kurtarmak ve olanlari anlamak istiyorsa yazarin kendisini bosamasi gerektigini yazmistir Yazar bir sure sonra bosanmayi kabul eder ve Efser olanlari bir baska mektupta aciklar Kocasinin kendisini bir baskasina ciplak halde gosterdigini fark eden Efser kocasinin bencillik ve sehvetten ibaret birisi oldugunu gormus ve ayni olayin Heredot un anlatilarindan birinde yer aldigi hatirlamistir Efser kocasindan intikam almak icin Bidar la anlasmis kendisini Bidar ile yari ciplak gormesini saglayacak bir sahne hazirlamis oncesinde de kocasinin tabancasini bosaltmayi ihmal etmemistir Efser mektubunun sonunda ertesi gun Bidar ile evlenecegini soyler Yazar butun bu olanlari bir arkadasina mektupla anlatir ve Efser in hareketi sonucunda olmekten beter hale geldigini ve bes yildir yalnizca tarih kitaplari okudugunu belirtir 20 Bahar ve Kelebekler 11 Nisan 1911 Genc Kalemler 97 yasindaki kadin 18 yasindaki buyuk torununa okudugu kitabin konusunu sorar ve kitabin Fransiz bir yazar tarafindan yazilmis mutsuz Turk kadinlarini anlattigini ogrenir Yasli kadin Turk kadinlarinin hicbir zaman sevincten mahrum olmadigini yeni neslin bozuldugunu soyleyerek gencligindeki eglenceleri anlatir Gencken bahar geldiginde arkadaslariyla kelebekleri gorme oyunu oynadiklarini iyi talih anlamina gelen beyaz kelebegi gormek icin birbirleriyle yaristiklarini siyah kelebegin ise kotuluk anlamina geldigini anlatir Bu anidan etkilenen genc kiz disari bakar ve siyah bir kelebek gorur hem kendisinin hem Turk kadinlarinin geleceginin kotu olacagini dusunerek uzulur 21 Pamuk Ipligi 26 Mayis 1911 Genc Kalemler 26 yasindaki Behzat Bey 19 yasindaki Surpik Bagdeseryan adli Ermeni kiz ile evlilik uzerine konusmaktadir Surpik erkeklerin 30 yasindan sonra evlenmesi gerektigini soylerken Behzat bir an once evlenmek istedigini hatta Surpik le evlenmek istedigini soyler fakat Surpik Muslumanlarin evlilik anlayisinin cok serbest oldugunu belirterek evlilikte kati kurallara sahip bir Hristiyan ile evlenmek istedigini ifade eder Daha sonra Hamparsum Rupenyan adinda 29 yasindaki bir Ermeni erkekle konusan Surpik bu defa tam tersi yonde esnek evlilik kurallari lehinde sozler sarf eder Hamparsum Muslumanlastigini soyledigi Surpik e kizar Oyun biciminde kaleme alinmistir 22 Irtica Haberi 2 Temmuz 1911 Genc Kalemler Balkanlarda gorevli olan bir subay olan yazar arkadasi Selanikli Akil ile vakit gecirdigi sirada yanlarina yaklasan bir suvari baskentte olaylar ciktigini haber verir 31 Mart Vakasi ndan bahsedildigi anlasilan oykude seriat isteyenlerin olay cikardigini duyan yazar memleketin gelecegine dair umutsuz dusuncelere kapilir Ertesi gun bagli bulundugu askeri birlikte alay ve tabur kumandanlari yasananlarin II Abdulhamit in darbesi oldugunu anlatir Hareket Ordusu nun toplanmasi hazirliklari yapildigi esnada yazar ulkedeki siyasi durumu dusunur ve tarih boyunca din adamlarinin ozgurlugun her turune karsi ciktiklari sonucuna varir Ani uslubunda kaleme alinmistir 23 Bomba 17 Eylul 1911 Genc Kalemler Makedonya nin bir koyunde yasli babasi Istoyan la ve hamile karisi Magda yla yasayan Bulgar asilli Boris sosyalist fikirleri yuzunden civardaki milliyetciler tarafindan tehdit edilince babasinin butun mallarini sattirip ailece Amerika ya gocmeye karar verir Yola cikmadan bir gun once koye ve Istoyan la gorusmek isteyen milliyetcilerle konusmaya Boris gider Bir sure sonra milliyetciler eve gelirler mallarin satisindan elde ettikleri parayi isterler aksi takdirde Boris i oldureceklerini soylerler ve bu esnada Magda yi taciz ederler Istoyan oglunu kurtarabilmek icin butun parasini verir Milliyetciler ayrilmadan once evde saklamasi icin Magda ya siyah beze sarilmis bir bomba birakirlar Boris i bekleyen Magda bombaya bakmak istediginde siyah bezin altinda Boris in kesik kafasini gorur 24 Primo Turk Cocugu 18 Aralik 1911 Genc Kalemler Paris te egitim gordukten sonra Izmir de yuksek maasli bir is bulan ve burada Grazia adinda Italyan bir kadinla evlenen Kenan Bey Selanik te yasayan Turk oldugunu reddeden Turklukten nefret eden ve batili olmasiyla ovunen bir masondur Esiyle iki cocugu olmus fakat kucuk olan olunce yalnizca Primo diye cagirdiklari ilk cocuklari hayatta kalmistir Italya nin Trablusgarp i isgal etmesi uzerine Selanik teki halk Italyanlara ait okullara sirketlere hastanelere ve diplomatik temsilciliklere saldirir Italyanlarin ve Italyan dostlarinin sehirden kovulacagini dusunen Kenan Bey korkudan evine gidemez Bunlarin yani sira Avrupa nin buyuk devletlerinin dunyanin dort bir yaninda gucsuz milletlere yaptiklari zulumleri dusunur insanlik icin calistigini soyleyen mason locasinin bu isgaller karsisindaki sessizligine sasirir ve vatansever babasinin cocuklugunda anlattigi hikayeleri hatirlar Sabah evine gittiginde Grazia Turk ulkesinin Avrupalilarca bolunmesi planini heyecanla Kenan a anlatir ve Selanik ten ayrilmak ister Hayata bakisi degismis olan Kenan Selanik ten ayrilmayacagini ve Grazia nin kendisiyle Turk gibi yasamasi gerektigini soyler Grazia kabul etmez Bir gun oncesinde okuldaki Turk arkadasi Orhan dan Turklerin tarihteki basarilarini dinleyen ve kendisinin de babasindan dolayi Turk oldugunu ogrenen Primo anne ve babasinin tartismasina kulak misafiri olur hangisiyle yasamak istedigi soruldugunda da bozuk Turkcesiyle Turk oldugunu soyler ve Italyan kralinin duvardaki resmini parcalar Grazia aglamaya baslar Oykunun devami 21 Mayis 1914 tarihinde Turk Sozu nde yayimlanmistir 25 Ant 24 Nisan 1912 Genc Kalemler Ilkokul zamanini hatirlayan yazar arkadaslarinin birbiriyle kan kardesi olduklarini gorerek buna ozenir parmaginin kesildigi bir gun komsu cocugu Mistik a kan kardesi olmayi teklif eder Mistik elini keser ve iki arkadas kanlarini karistirarak kan kardesi olurlar Birkac ay sonra okuldan eve donerlerken bir kopek cocuklara saldirir Mistik arkadasini korumak icin kopekle bogusur Kopekten kuduz hastaligi kapan Mistik birkac gun sonra olur Yazar yillar sonra bile parmagindaki kesige baktikca Mistik i hatirlar Yazarin unlu Ben Gonen de dogdum sozu bu oykunun baslangicinda yer almaktadir 26 Ask Dalgasi 23 Temmuz 1912 Genc Kalemler Kadikoy vapurunda manzarayi seyrederek ask hayalleri kuran yazar on iki yildir gormedigi okul arkadasina rastlar Arkadasi yazarin bekar oldugunu gorup ona Turk kadinlarinin kocalarina hayati nasil dar ettiklerini uzun uzadiya anlatir ve gorucu usulu evliligin yaygin oldugu Turk toplumunda asik olmanin mumkun olmadigini soyler Vapur yanastiktan sonra iki arkadas vapurdan toplu halde inen kara carsafli kadinlari izleyip acirlar 27 Pic 21 Agustos 1913 Turk Yurdu Bingazi ye savasmaya giden yazar arkadasi Kahire de hastalaninca Misir i kontrol eden Avrupalilarin arasinda onu yalniz birakmamak icin arkadasi iyilesene kadar Kahire de kalmaya karar verir Kahire de gecirdigi on gunluk surenin basinda bir lokantada eski arkadasi Ahmet Nihat la karsilasir Artik Katolik ve Fransiz oldugunu soyleyen ve bu nedenle yazarin tepkisini ceken Ahmet Nihat basindan gecenleri anlatmaya baslar Ogrencilik yillarindan beri Turklukten ve Muslumanliktan nefret eden Ahmet Nihat hukuk egitimi icin gittigi Paris te kalmaya ve Fransizlasmaya karar vermistir Ancak bir sure sonra annesinin olum doseginde oldugu haberini alip Istanbul a donmustur Annesi ona gencliginde yasak ask yasadigi Fransiz doktor Dubois nin Ahmet Nihat in gercek babasi oldugunu soylemis annesinin olumunden sonra Fransa ya gidip gercek babasini bulan Ahmet Nihat da adini Pierre Dubois olarak degistirmis ve Katoliklige gecmistir Hikayesini Ey azizim simdi halis bir Fransiz oldugumu anladiniz mi diye bitiren muhatabina Anladim lakin zaten Turk degilmissiniz ki Picmissiniz yanitini veren yazar ortami terk edip oteline doner ve Istanbul da Turklugu asagilayip Batililara ozenen herkesin aslinda pic olabilecegini dusunur 28 Gurultu 12 Subat 1914 Zeka Ogrencilerin sinavlarina giren ve onlari zorlamayi seven bir ogretmen ders verirken izledigi bir baska ogretmenle gurultu anlamina gelen gargouillement sozcugu uzerine konusmaya baslar Ikinci ogretmen bu sozcugun kendisine uzuntu ve heyecan verdigini soyler yirmi yil once mezun olduktan sonra kolay yoldan zengin olmak amaciyla II Abdulhamit in adamlarindan birinin kiziyla evlendigini fakat ilk gecede kizin karni guruldadigi icin yataktan kactigini bu asagilama uzerine kizin ailesinin kendisini Fizan a surme tehdidiyle bosanmalarini sagladigini dolayisiyla buyuk bir serveti anlamsiz bir rahatsizlik nedeniyle bir gun icinde kaybettigini anlatir 29 Koleksiyon 19 Subat 1914 Zeka Yazar Beyoglu nun zenginlerinden Mosyo Durant i evinde ziyaret eder ve Mosyo Durant in yani sira esi ve kizi Juliet ile de sohbet eder Babanin teklifi uzerine Juliet koleksiyonunu gostermek uzere yazari odasina goturur odada gecen bir saatin sonunda yazardan uc yuz frank ister Yazar daha sonra ayni eve bu sefer Mosyo Durant in esinin koleksiyonunu gormeye gelir Oykunun sonunda yazar kendine Bu aile gosterdigi koleksiyonlar sayesinde Paris te bile zengince yasayamaz miydi diye sorar 30 Hurriyet Bayraklari 8 Ocak 1914 Turk Yurdu 1910 yilinda Rumeli de gezen yazar Ikinci Mesrutiyet in ilaninin yildonumu kutlamalarini gorur Yolda rastladigi bir subayla konusurken Osmanlilik diye bir seyin olmadigini her milletin ayri hesaplari oldugunu ve her birinin Turklerden intikam almak icin bekledigini anlatir Subay itiraz eder ancak yolda gordukleri Bulgar koylulerin bayramla ilgilenmediklerini ve kendilerine ofkeyle baktiklarini gorunce fikri degisir 31 Mehdi 5 Mart 1914 Turk Yurdu Osmanli Selanik ten cekilmis Kafkasya daki Rumlar vapurlarla Selanik e tasinmaktadir Serez den trene binen yazar trendeki bir kompartimanda dort Turk yolcuyla birlikte seyahat etmektedir Yolculardan biri Turklerin Selanik e donemeyecegini cunku Islam yuzunden geri kaldiklarini soyler Diger bir yolcu Mehdi nin gelip gelmeyecegini sorgulayinca kompartimandaki sarikli yasli hoca soz alir ve bir kurtaricinin butun Muslumanlari kurtaramayacagini her toplumun kendi kurtaricisini cikaracagini anlatir Bir sonraki durakta trene binen ve kompartimana katilan Rum yolcu saygisiz hareketlerde bulunur ama Turk yolcular karsilik vermez 32 Kucuk Hikaye 5 Mart 1914 Zeka Milliyetcilik ve dinciligi reddeden Osmanlici bir cemiyete uye olan Turk yazar cemiyetin Sair Sait ve Doktor Eserullah Natik gibi uyeleriyle iftihar etmektedir Cemiyete uye toplamaya calisan yazar Beyoglu ndaki eski Rum arkadasi Diyamandis Efendi yi gormeye gider Aralarindaki sohbette yazar Osmanlici fikirleri savunurken Diyamandis Efendi de Osmanli topraklarindaki nufusun tamamina yakinin Turk asilli olmayan fakat Turklesmis topluluklar oldugunu one surerek Bizans i diriltme hedefini over Yazarin daha sonra gorustugu Arnavut arkadasi Frasarli Nadir Bey Arap alfabesini elestirirken Ermeni arkadasi Rupen Dikran Hayikyan ise Kurtleri tenkit eder Yine de bu kisilerin hepsi cemiyete katilmayi kabul eder Ilk toplantida Sair Sait Turkceden kasitli olarak arindirilmis Osmanlica bir siir okur fakat gayrimuslimler anlamaz bunun uzerine devletin dilinin ne olmasi gerektigini tartisirlar Anlasamazlar ama hedeflerinde basarili olacaklarina olan inanclari artmis bicimde iki hafta sonra toplanmak uzere ayrilirlar Birkac gun sonra yazar cemiyetin Yahudi uyelerinden birinin evine gider ve ailenin Siyonist oldugunu ogrenir evden ayrildiginda o da Siyonist olmaya karar vermistir Satirik bir oykudur 33 Gayet Buyuk Bir Adam 2 Nisan 1914 Safahat i Siir ve Fikir Izmir de yasayan bir embriyoloji uzmani olan yazar Ikinci Mesrutiyet in ilanindan sonra arkadaslarindan Istanbul a gidip millete hizmet etme tavsiyesi alir Yazar bu konuyu dusunurken corbacida parasi yetmedigi icin yelegini rehin birakir iki aydir borcunu odemedigi hana dondugunde hancinin odasini iki yeni musteriye kiraladigini ve yazarin esyalarina el koydugunu ogrenir Ofkeden dislerini sikarken bir disi kirilir Yatmak icin kiraathaneye giderken Istanbul da zengin olma hayalleri kurar Oykunun devami dergi kapandigi icin yayimlanamamistir 34 Simeler 16 Nisan 1914 Yirminci Asirda Zeka Yazar isim vermeden Turklugu Muslumanligi ve milliyetci bakislari reddeden kisinin goruslerini satirik bicimde elestirmektedir Oykude isim verilmeden elestirilen kisi Riza Tevfik Bolukbasi dir 35 21 Mayis 1914 Turk Sozu Italyan annesi evi terk eden Primo bir ay icinde Turkce ogrenir ve babasiyla konusarak adini Oguz olarak degistirir Evdeki Turk olmayan hizmetciler isten cikarilip yerine Turkler ise alinir evde Turk yemekleri pismeye baslar Babasi Oguz a Turklerin tarihini ve son olarak icinde bulunduklari zor durumu anlatir Geri cekilen Osmanli ordusunun Selanik ten de cekilecek olmasina uzulen Oguz babasinin Istanbul a tasinmaya karar vermesi uzerine kendini oldurmeyi dusunur Ilerledikce katliam yapan dusmanlari duydukca ve dusmana direnmeyen Turkleri gordukce nefreti katlanir Cok gecmeden babasi gozaltina alinan Oguz sabah olunca evdeki silahla dusmanlari oldurme plani yapar 18 Aralik 1911 de yayimlanan oykunun devamidir 36 Boykotaj Dusmani 30 Mayis 1914 Tanin Turklerin Yunan mallarini boykot etmesi cagrisi yapan bir kitapcik goren gazeteci Mahmut Yesri okuduklarina sinirlenip Yunan hayrani goruslerini tekrar eder Kendisi gibi dusunen arkadasi sair Nihat a rastladiginda birlikte Turklugu asagilayip Yunanligi overler Oykude Yahya Kemal Beyatli ve Yakup Kadri Karaosmanoglu tarafindan savunulmus olan Neobizantin fikri satirik bicimde elestirilmektedir 37 Beyaz Lale 24 Temmuz 1914 Donanma Osmanli ordusu Serez kentinden cekilmis Hristiyanlar kutlama yapmaktadir Bulgar Binbasi Radko Balkaneski sehirde yapilacak yagma ve katliami kontrollu bir bicimde gerceklestirmesi icin kente gonderilmistir Radko zenginlerin mallarinin alinmasi erkeklerin cocuklarin ve yaslilarin oldurulerek hendeklere gomulmesi kizlarin askerlere dagitilmasi evlerin ve dukkanlarin yagmaya acilmasi ve butun bunlarin Avrupa nin haberi olmayacak bicimde sessizce gerceklestirilmesi icin bir plan yapar Cete reisleriyle yaptigi toplantida bir milletin rahatca yasamasi icin yabanci unsurlarin katledilmesi bunun Ispanyollarin yaptigi gibi sonuna kadar ve Fransizlarin yaptigi gibi sevkle gerceklestirilmesi gerektigi konusulur Bulgar askerleri katliama baslar Kentin onde gelenlerinden Haci Hasan Efendi karisi ve bes erkek cocuguyla kandirilarak evlerinden cikarilir ve oldurulur Haci Hasan Efendi nin konagina giden Radko eve hayran olur Haci Hasan Efendi nin 19 yasindaki kizi Lali yi Radko ona Lale demektedir kandirarak kapiyi actirir ve kiza saldirir Radko uzun suren bir bogusmadan sonra Lali nin kiyafetlerini parcalar fakat kiz pencereden atlayip intihar eder Radko disari cikar Lali nin oldugunu anlar kizin olusunu odaya tasir yataga yatirir ve tecavuz eder 38 Ihtiyarlikta mi Genclikte mi tarihsiz Turk Yurdu Kitaphanesi Genis arazileri ve cok sayida hayvani olan Hasan Bey ve karisi Uluc Bikem in Turgut ve Korkut adlarinda ikiz cocuklari vardir Hasan Bey bir gun ruyasinda bir dervis gorur dervis ona Senin basina cok buyuk bir felaket gelecek Ihtiyarlikta mi gelsin Genclikte mi diye sorar Felaketin genclikte gelmesini isteyen Hasan Bey in arazisi ve mallari yagmalanir Ailesiyle birlikte canini zor kurtaran Hasan Bey bir Turk kentine goc eder burada ogretmen olur Ama bir gun evi yanar Yazin koyde ciftcilik yaptigi sirada Acemler karisini kacirir Hasan Bey ve ogullari Acemlerin pesinden gider ancak Korkut u ayi kapar Turgut da nehre dusup kaybolur Hasan Bey tek basina yillar boyunca Acem diyarinda karisini arar Bir gun yazdigi Turan destaniyla unlenir Acem sahi onu bas sair yapar Hasan Bey yoksulluktan kurtulur Ayinin yemeyip besledigi Korkut ve nehirde bir degirmene takilarak kurtulan Turgut yillar sonra bulusup Acem diyarina giderler saray okuluna alinirlar ve cok iyi egitim gorurler Acem sahi ikiz kardesleri Anadolu ya gonderdigi elcinin yanina verir Ikizler elcinin konaginin zindaninda annelerini bulurlar Elci ucunun idamini ister sah ise once yargilama yapmaya karar verir Yargilama sirasinda Hasan Bey ailesini gorur ve yillar sonra kavusurlar Elci idam edilir Hasan Bey basvezir olur bir yil sonra sah olunce de onun yerine gecer 39 Sivrisinek 12 Temmuz 1917 Yeni Mecmua Istanbul dan ayrilan ve kirdaki bir arkadasinin evine yerlesen yazar nerede oldugunu bir sekilde kesfeden Efruz adli arkadasinin gonderdigi mektuba yazdigi cevapta aradiklari ilmi tasrada buldugunu soyler ve ornek olarak kendisine anlatilan Ruzgar ile Sivrisinek oykusunu anlatir Ruzgara meydan okuyan sivrisinek kaybedecegini anladiginda bile gururunu elden birakmamaktadir Yazar bu oykunun kisilerle ugrasmanin anlamsiz oldugunu gosterdigini soyler 40 Falaka 19 Temmuz 1917 Yeni Mecmua Yazar cocuklugunda kirk kisilik bir sinifta ogrenim gordugunu ve baslarindaki hocanin yaramazlik yapanlari falakaya yatirdigini anlatir Bir gun teftise gelen kaymakam falakayi yasaklar Fakat cocuklarin yaramazliklarinin artmasi uzerine hoca falakayi tekrar kullanmaya baslar Hocanin uyuyakaldigi bir gun cocuklar hocanin kutusundan enfiye ceker ve hapsirmaya baslarlar hoca da onlari sira dayagina ceker ve o gunden sonra hapsiran herkesi falakaya yatirir Hoca yine uyuyakaldiginda cocuklar bu sefer enfiyeyi hocanin esegine koklatirlar ve hayvan hapsirmaya baslayinca yemin etmis olan hoca esegi falakaya yatirir Bu esnada kaymakam gelir yasakladigi falakanin kullanildigini gorup hocayi goturur Yazar yillar sonra bile her hapsirdiginda isten atilmasina neden olduklari yasli hocasini hatirlar 41 Hurriyet Gecesi 12 Temmuz 1917 Yeni Mecmua Ikinci Mesrutiyet in ilan edildigi gun cok sevinen yazar heyecanina hakim olamayip elindeki bastonla sokaktaki feneri kirar Bunu goren yasli bir adam yazarla konusmaya baslar ve ona heyecanini kendisi icin degil milleti icin kullanmasini tavsiye eder 42 Elegimsagma 9 Agustos 1917 Yeni Mecmua Kucuk Ayse erkekler gibi ata binmeyi silah atmayi ve gures tutmayi sevmektedir Bir gun koyun imami Kurt Hoca ona carsafa girmesi gerektigini soyler Omrunun geri kalaninda sevdigi isleri yapamayacagini dusunup uzulen Ayse gokkusaginin altindan gecerek erkek olmayi planlar Bir gun gordugu gokkusagina dogru kosar yaklasinca yorulur ve uyuyakalir Uyandiginda kendisini erkege donusmus olarak bulur Koyune doner arkadasi Gulsum un dugunu oldugunu gorur Dugune mudahale eder damat Hasan in Gulsum u bosamasini saglar ve Kurt Hoca nin da Gulsum u kendisiyle nikahlamasini ister Hoca Ayse erkek olmadigi icin nikahin caiz olmadigini soyler bunun uzerine ahali Ayse nin uzerini kiyafetlerle kapatmak icin hucum eder Hoca ucarak uzaklasir minarenin serefesine konar Ayse de hocayi minarede yakalar Derken minare yikilir ve Ayse kafasini carpar Bu esnada uyanan Ayse babasinin kafasina yumruk attigini gorur Saatlerdir onu arayan babasi Ayse yi eve goturur 43 Canakkale den Sonra 16 Agustos 1917 Yeni Mecmua Okuldan mezun olduktan sonra hayattan umidini zamanla kesen kirk bes yasini gecmis hic evlenmemis Acibadem de tek basina yasayan bir adamdir Dusman isgali tehdidi varken hayatlarina rahatca devam eden insanlari gorerek sinirlenir Seferberlik ilan edildiginde sokaklarin askerle doldugunu gorup sasirir Canakkale den zafer haberi gelince umidini tekrar kazanir Evlenir hariciyede tercumanlik yapmaya baslar Bir kizi olur adini Mefkure koyar 44 Ferman 23 Agustos 1917 Yeni Mecmua Kanuni Sultan Suleyman ordusuyla birlikte sefere cikar Orduya yol boyunca saldiran haydutlarla mucadeleye katilan 25 yasindaki Tosun Bey pek cok kahramanlik daha gostermis bir yigittir Bircok kisi Tosun Bey in kisa surede beylerbeyi sonra vezir nihayet veziriazam olacagini dusunmeye baslar Padisahin cadirinin kayboldugunu duyunca sinirlenen Tosun Bey Kazasker Perviz Efendi den hesap sorar sonra da arkadaslariyla birlikte cadiri aramaya gider Cok gecmeden sipahiler gelir ve sadrazamin kendisini cagirdigini soylerler Sadrazam Tosun Bey e bir ferman verir ve Nis teki beye goturmesini soyler Tosun Bey yola cikar Nis e yaklastiginda bir ciftlikte dinlenir Gordugu ruya uzerine fermani acar ve icinde kendisinin idam edilmesi emri bulundugunu gorur Vezirleri suclayan Tosun Bey once kacmayi dusunur fakat cocuklugunda aldigi egitimi hatirlayarak teslim olmaya karar verir Fermani verdigi Nis Beyi emri uygulamayi vicdanina kabul ettiremez ve yerine kendisinin idam edilmesini onerir Tosun Bey Padisahin emrini yapmayan asileri ben keserim diyerek beyin uzerine yurur bunu goren korumalar Tosun Bey i tutarlar ve idam ederler Nis Beyi Tosun un arkasindan aglayarak Yasin okur 45 Uc Nasihat 30 Agustos 1917 Yeni Mecmua Kastamonu daki bir koyde annesiyle yasayan Durmus okuzlerinden biri olunce para kazanmak icin Istanbul a gider On gun is bulamaz sonra Edirnekapi da Mustaki Efendi adinda yasli bir adamin usak aradigini ogrenip ise talip olur Mustakim Efendi ucret olarak yilda bir kurus ve bir de nasihat verecegini soyleyince Durmus basta reddeder ama ertesi gun kabul edip ise baslar Bir yilin sonunda ucretini ve Yolunu izini bilmedigin yere gitme tavsiyesini alir Cani sikilan Durmus isten ayrilmaya karar verir ama bir yil daha hizmet ederse bir kurus ve bir tavsiye daha verecegini soyleyen Mustakim Efendi nin teklifini kabul eder Ikinci yilin sonunda aldigi tavsiye Emanete hiyanetlik etme olur Durmus un cani sikilir yine ayrilmaya karar verir ama Mustakim Efendi son bir tavsiye daha vadedince kalmaya karar verir Durmus un aldigi son tavsiye Karini kendin gitmedigin yere gece yatisina gonderme olur Durmus memlekete donmeye karar verir Mustakim Efendi de annesine hediye olarak Durmus a iki somun verir Donus yolunda yolu taskin bir irmak tarafindan kesilen Durmus ilk tavsiyeyi hatirlayip suya girmez cesaret gosteren arkadasi ise suya kapilip kaybolur Kalanlar bir cobandan irmagin ustunden gecen koprunun yerini ogrenirler Bir sure sonra yolda acikan Durmus yanindaki somunu yiyecekken ikinci tavsiyeyi hatirlayip vazgecer Grubun yolu hirsizlar tarafindan kesilir herkes degerli malini kaybeder yaninda ekmekten baska bir seyi olmayan Durmus ise dayak yer Herkes evine parasiz bicimde doner Durmus annesiyle bulusur yemek icin cikardiklari ekmeklerin ikisinin de icinden altin cikar Koy halki Durmus a evlenmesini soyler Durmus ise evlenecegi kizi kendi kalmadigi bir yere gondermeme sartini one surunce gelin bulunamaz Bir sure sonra uzak bir koyden oksuz bir kiz bulurlar Durmus bu kizla evlenir ve bir oglu olur Yillar sonra kizin koyluleri Durmus a israr ederek kizi dugune katilmak icin bir geceligine koyune gotururler Durmus un icin rahat etmez karisinin pesinden gider Dugun alanina yaklasir karisini uzaktan gorur kimligini gizleyerek konustugu bir kocakariya kendisiyle karisini gece ayni odaya sokmasi icin para verir Yuzunu kapatarak girdigi odada kiz aglar ve direnir Durmus da oglunu alip evine doner Cocugun kayboldugunu goren koyluler ertesi gun kizi Durmus a gotururler ve oglunun cikan yanginda oldugunu soylerler Durmus da gercegi anlatir ve evlenmeden once kendi kalmadigi bir yere karisini gondermeyecegini soyledigini hatirlatir 46 Kac Yerinden 6 Eylul 1917 Yeni Mecmua Yazar bir gun vapurda doktor akrabasiyla karsilasir ve sohbet etmeye baslarlar Yazar eski zamanlari ve kahramanlik oykulerini overken doktor da modern zamanlari ve teknolojiyi ovmektedir Yazar eski zamanlarda on yara alsa bile savasmaya devam eden yigitlerden bahsedince doktor yolcular arasinda Ferhat Ali Bey adinda bir subayi isaret eder ve onu bes ayri cephede tedavi ettigini toplam 49 yara almasina ragmen savasmaya devam eden bu kahramanin kendisini milletine adadigi icin adinin duyulmasini istemedigini anlatir Yazar bu yeni kahramana hayran olur Vapur yanasirken Ferhat Ali Bey in yanina giden yazar ve doktor onun son savasta sag bacagini kaybettigini savasa bundan sonra ucak pilotu olarak devam edecegini ogrenirler 47 Kutuk 27 Eylul 1917 Yeni Mecmua Bircok kaleyi fethettikten sonra iki bin askeriyle Salgo Burcu nun onune gelen Arslan Bey bir ormanin yakininda kamp kurar Askerler kaleye neden hucum edilmedigini anlamazlar ve sikilmaya baslarlar Bu sirada Arslan Bey her gun atiyla ormana gitmekte ve saatler sonra donmektedir Bir sabah ortaligi sis kaplar Arslan Bey askerlerine gurultu yapmalarini nara atmalarini ve civardaki elli mandayi kullanmalarini sis dagilinca da susmalarini ister Kendisi de kalenin onune gider Istanbul un fethinde kullanilan topu yakindaki ormana getirdigini soyleyerek teslim olmadiklari takdirde kaleyi yikacagini soyler Kaledeki askerler isaret edilen yerde mandalarin yaninda buyuk bir top gorurler ve teslim olurlar Kaleyi teslim aldiktan sonra Arslan Bey dusman askerini ormana goturur ve top sandiklari seyin siyaha boyanmis bir kutuk oldugunu gosterir Salgo Kalesi Macaristan in baskenti Budapeste ye 120 kilometre mesafede bulunmaktadir 48 Vire 11 Ekim 1917 Yeni Mecmua Goca bolgesini fetheden Turk ordusu bir kalede 150 asker birakmistir Kaledeki askerler padisahin Kizilelma uzerine cikacagi sefer icin kaleyi korumaktadir Kalenin komutani Barhan Bey padisahin Iran seferinde oldugunu ogrendiginde kalenin uc aylik erzagi kalmistir Cok gecmeden uc dort yuz sovalyenin kaleye dogru ilerledigini gorurler Kaleyi savasmadan teslim etme numarasi yapmaya hazirlanan Barhan Bey kalenin dibine gelen dusmanla anlasir Turkler savasmadan kaleyi terk edecekler kaleyi kusatanlar da guvenli gecisi temin etmek icin iki gruba ayrilacaklar silahli olan ilk grup kaleye girecekti Teklif kabul edilir ve kale el degistirir Barhan Bey cok beklemeden disarida bekleyen silahsiz dusman askerlerini esir alir ve agir cephanelere el koyar ayrica kalenin dar kapisina yukaridan bakan bir tumsege de asker yerlestirir Kandirildiklarini anlayan askerler kaleden cikmaya calistikca tumsekteki Turkler tarafindan vurulur Sularin zehirlendigini dusunen kaledekiler dort gun sonra teslim olmaya karar verir Barhan Bey ve askerleri kaleye girer dusman askerleri arasinda asilzade olan 50 kisiyi ayirir digerlerinin silahsiz bicimde ayrilmalarina izin verir ve asilzadeleri geri istiyorlarsa kaleye erzak getirmelerini soyler Dusman kabul eder ve kaledeki Turkler kendilerine uzun sure yetecek erzakla padisahin seferini beklemeye baslarlar 49 Yeni Bir Hediye 11 Ekim 1917 Yeni Mecmua Aksam yemeginden sonra kahvelerini balkonda icen Sadi Bey ve Cevriye Hanim ertesi gun davetli olduklari sunnet dugunune ne hediye gotureceklerini dusunurler Fazla harcama yapmak istemeyen ama kotu bir hediye vermek de istemeyen Sadi Bey hediye olarak piyango bileti almaya karar verir 50 Binecek Sey 18 Ekim 1917 Yeni Mecmua Dervis Hasan ac ve yorgun bicimde yolunda ilerlemektedir Dua ederek Tanridan kendisine bir topal esek de olsa binecek bir sey gondermesini ister Yolda dik bir yokusa gelince duasini tekrar eder ve Tanri binecek bir sey gondermezse yerinden kipirdamayacagini soyler Yorgunluktan uyuyakalan Dervis Hasan i bir yoruk uyandirir Yoruk dervisin dinlenmis oldugunu soyleyerek yeni dogan bir tayi kucaklayarak yokusun tepesine cikarmasini ister Dervis reddeder yoruk israr edince de dervis kufreder Yorukler dervisi doverler dervis de hem yorgun hem aci icinde hem de kucaginda kokan bir hayvan oldugu halde yokusu cikar Yokusun tepesinde Tanriya isyan etmekte haksiz oldugunu anlayip tovbe eder 51 Teselli 25 Ekim 1917 Yeni Mecmua Safevi sehzadesi Ismail Mirza hileyle ele gecirdigi Ercis te katliam yapmis kendisini oldurmeye gelen sancak beylerini pusuya dusurmustur Bu pusudan sag kurtulan Erzurum kumandani Iskender Pasa idam edilmeyi beklemekte vaktini turbede ibadetle olum korkusu icinde gecirmektedir Islerini defterdarina devreden Iskender Pasa bir gun kahyasindan atlilarin geldigini ogrenir ve son namazini kilmaya baslar Gelen kisiler iceriye girerler namazi bitince oldurulecegini anlayan Iskender Pasa korkudan bayilacak gibi olur Namazi bittiginde ise gosterdigi kahramanlik icin padisahin kendisine hediyeler gonderdigini ogrenip rahatlar 52 Pembe Incili Kaftan 1 Kasim 1917 Yeni Mecmua Safevi hukumdari Sah Ismail in Osmanli sultani II Bayezid e altinlar ve elmaslarla gonderdigi elciye padisahin eli opturulmemistir Sah Ismail e gonderilecek elciye daha kotu davranilabileceginden cekinen sadrazam ve vezirler olumden korkmayan birini elci yapmayi dusunurler Vezirlerden biri Uskudar da oturan Muhsin Celebi adinda gururlu ve mert bir gaziyi teklif eder Sadrazamla gorusup yapilacak elcilik gorevini ogrenen Muhsin Celebi hazineden bir kurus almadan mallarini satarak ve borc alarak gosterisli bir temsil heyeti olusturacagini ve kendisinin de Istanbul da o donem unlu olan Sirmakes Toroglu nun dibasi Hint ten harci Venedik ten gelme Pembe Incili Kaftanini giyecegini soyler Sadrazam devletin parasini kullanmakta israr etse de sozunu dinletemez Muhsin Celebi alti ay icinde gerekli parayi denklestirir karisini ve iki cocugunu alti aylik nafakalariyla birlikte akrabalarindan birinin evine birakir ve yola cikar Pembe inciyi yalnizca masallarda isitmis olan Sah Ismail Muhsin Celebi yi kiskanir onu kucuk dusurmek icin tahtin onundeki silteleri ve seccadeleri kaldirtir Muhsin Celebi taht odasina girdiginde oturacak bir yer goremez Beni mecburen ayakta hurmet vaziyetinde tutmak istiyorlar galiba diye dusunerek pembe incili kaftanini cikarir yere serer ve padisahin mektubunu okur Mektup bitince de izin istemeden kalkar ve kapiya dogru yurur Sinirlenen Sah Ismail Sunun kaftanini veriniz der Tahtin onundeki kaftani alip Buyurun kaftaninizi unutuyorsunuz diyen muhafiza cevap olarak Muhsin Celebi ise Hayir unutmuyorum Onu size birakiyorum Sarayinizda buyuk bir padisah elcisini oturtacak seccadeniz silteniz yok Hem bir Turk yere serdigi seyi bir daha arkasina koymaz Bunu bilmiyor musunuz der Istanbul a donen Muhsin Celebi sadrazamin yanina gider ve mektubu saha ilettigini hicbir hakarete ugramadigini ve geri dondugunu anlatir Sadrazam kaftani satin almak ister ama kaftanin akibetini ogrenemez Kaftani satamadigi icin mallarini rehinden kurtaramayan Muhsin Celebi atini satarak Kuzguncuk ta bir bahce alir ailesine bakar omrunun sonuna kadar pazarda sebze satarak fakir bir hayat yasar 53 Cakmak 15 Kasim 1917 Yeni Mecmua Makedonya da suruculuk yapan Ibos ve Mistik yillar sonra bir Anadolu kasabasinda karsilasirlar Ikisi de kisa yoldan para kazanabilecekleri isler arayan hemsehriler Anadolu nun ahlakindan hilekarligindan ve gecimsizliginden sikayet etmeye baslarlar Sigara icmek icin tutun sardiklari sirada Mistik Ibos un cakmagini calar ve koynuna gizler Ibos da Mistik i suclar ama Mistik inkar eder birbirlerinden sikayetci olmak uzere mahkemeye giderler Hakim ikisini de dinler sahit olmadigi icin Mistik i hakli bulur ama mahkeme masrafini Mistik in odemesini ister Mistik da mahkeme masrafi cakmaktan daha pahali oldugu icin cakmagi cikarir ve Ibos un yuzune firlatir 54 Mermer Tezgah 15 Kasim 1917 Yeni Mecmua Cabi Efendi kitaplari hafife alan gercek bilgeligin hayatta gizli oldugunu dusunen bir ihtiyardir Bir gun Uskudar da gezerken bir marangozun tezgahinin beyaz mermerden oldugunu gorur ve anlam veremez Marangozla konusur is yaparken aletlerin tezgaha zarar verebilecegini soyler ve neden ahsap tezgah kullanmadigini sorar Marangoz da hunerine guvendigini on bes yildir hic hedefi iskalamadigini soyler Cabi Efendi de marangoza ders vermek icin civarda bir kasapta kuzu pisirtir ve marangozun evine gonderir Marangoz evde kuzuyu kimin gonderdigi uzerine karisiyla kavga eder dikkati dagildigi icin ertesi gun mermer tezgahina zarar verir Cabi Efendi cikagelir yasananlari aciklar ve marangoza ahsap tezgah kullanmasi gerektigini hatirlatir Sonra da Kiz Kulesi nin gizemini cozmek icin yola cikar 55 Basini Vermeyen Sehit 22 Kasim 1917 Yeni Mecmua Turk ordusu civardaki kaleleri fethetmis Zigetvar Kalesi ne yapilan kusatma ise kisin bastirmasi uzerine kesilmistir Ordu Budin e donmus Zigetvar yakinindaki Grijgal adli hisarda 114 asker birakilmistir Kuru Kadi nin liderlik ettigi askerler arasinda Deli Mehmet ve Deli Husrev adlarinda iki arkadas da vardir Bayram arefesinde Zigetvar kumandani Kiracin iki bin askeriyle kaleden cikar ve Grijgal onune gelir ve kalenin teslim edilmesini ister Bu sirada Kuru Kadi civardaki Turk hisarlarindan yardim isteyen toplari atesler ve yaptigi cagri yardimin geldigini belirten isaret toplariyla karsilik bulur Kuru Kadi kaleyi teslim etmeyi kabul etmez askerleri ise kapinin acilmasini ve dusmanla savasmayi ister Savas basladiktan sonra Kuru Kadi bir sovalyenin bir Turk askerinin kafasini eline aldigini gorur Deli Husrev bu sirada Mehmet Mehmet Canini verdin Basini verme Mehmet diye bagirir Kuru Kadi olenin Deli Mehmet oldugunu anlar Husrev in cagrisi uzerine Mehmet in bassiz vucudu yerden kalkar kendi basini tutan sovalyeye yetisir sovalyeyi atindan dusurur kendi basini yerden alir ve oraya uzanir Savasi Turkler kazanir ve dusman geri cekilir Deli Mehmet in naasi Grijgal de topraga verilir Kuru Kadi gorduklerinden cok etkilenir her gun Mehmet in mezarini ziyaret eder sonra yasananlari once mevlit diliyle sonra da yuzlerce beyitlik bir destanla yaziya gecirir gordugu herkese de anlatir Bir sure sonra Kuru Kadi ya bir ic sikintisi gelir ve Mehmet in hikayesinden aldigi hazzi alamamaya baslar Deli Husrev e rastladiginda nedenini sorar Husrev de gordugu mucizevi bir olayi herkese anlattigi icin kerametini kaybettigini soyler Kuru Kadi perisan olur bir sure sonra da gorevini yerine getiremeyecegi gorulerek Budin Valisi Ahmet Bey tarafindan gorevden alinir On iki yil sonra Zigetvar Kalesi fethedilir kale onundeki yaralilar toplandigi sirada askerler Deli Husrev in naasinin yaninda ak sacli ak sakalli birinin de sehit olup uzandigini gorurler ve bunun Grijgal in meczup kadisi olabilecegini soylerler 56 Kizilelma Neresi 29 Kasim 1917 Yeni Mecmua Sefer sirasinda askerlerin Kizilelma ya Kizilelma ya diye bagirdiklarini duyan Kanuni Sultan Suleyman sehzadeligi doneminden beri duymakta oldugu Kizilelma nin neresi oldugu dusunur ve yanina topladigi vezirlerine bu soruyu sorar Vezirler Viyana Roma Cin Macin Hint Sint Kafdagi gibi yanitlar verir Vezirlerin en bilgini Kizilelma diye bir seyin olmadigini ve halk tarafindan uyduruldugunu soyler Sultan ise halkin dilinde olanin ayni zamanda orf oldugunu halki yoneten kisilerin halkin ne istedigini bilmesi gerektigini soyler Sultan sonradan bu sorunun cevabini kendisinin de bilmedigini fark eder Huzurdakilerden Iskender Pasa halktan bir garip bir asker bir de bostanci bulur Sultan bu uc kisiye ayni soruyu sorar Ucu de Kizilelma nin padisahin milletini goturecegi yer oldugunu soyler Sultan da vezirlerine donerek Kizilelma hakkin beni gonderecegi yerdir der 57 Buyucu 6 Aralik 1917 Yeni Mecmua Selahaddin Eyyubi Kudus u aldiktan sonra fetihlerine devam etmektedir Alp Arslan in kumandanlarindan birinin oglu olan Dogan Bey Sam in dogusundaki bir Turk mahallesinde medresede ilim tahsil etmis yuksek duvarli bahcesinden disari cikmamaktadir Yirmi yildir gormedigi uc kardesinden biri Kizil Arslan in biri Pehlivanoglu Ozbek in biri de Harzemsah Dogus un ordusunda savasmaktadir Sam ahalisi hic disari cikmayan ve ara sira bahcesinden patlama sesleri gelen Dogan Bey in buyucu oldugunu dusunur ve Selahaddin Eyyubi sehre geldiginde ondan Buyucu Dogan i def etmesini ister Selahaddin konuyu Kaymakam Ferruh Sah a sorar Ferruh Sah onceden de boyle sikayetler aldiklarini ama yapilan arastirmada Dogan Bey in kimseye zarar verdiginin gorulmedigini ahalinin sikayetinin sebebinin gordukleri zarar degil bastiramadiklari merak duygusu oldugunu soyler Selahaddin bunun uzerine Dogan Bey in sehirden surulmesini emreder Dogan Bey surgune giderken halk evini yagmalar ve deney aletlerini parcalar Yillar sonra Hacli ordusu Akka yi kusatir Kusatmada kullanilan seyyar kuleler koruyucu maddeyle kaplandigi icin ates almamakta ve Akka nin savunmasini zayiflatmaktadir Bir gun seyyar kulelerden birinin alev aldigini goren Selahaddin nedenini sorgular Askerleri bir ihtiyarin buldugu yontemle kuleleri atese verebildiklerini anlatir Selahaddin bu ihtiyarin Sam dan surdugu Dogan Bey oldugunu gorur Odul teklif eder ama Dogan Bey kabul etmez ve Selahaddin e donerek Ecrimi ancak Allah tan isterim Yalniz beni bunlarin elinden kurtar der ve ahaliyi isaret eder 58 Teke Tek 13 Aralik 1917 Yeni Mecmua Osmanli ordusu Yayce kalesini kusatmistir Kusatmada gorev alan ihtiyar bir subay diger askerlere Fatih Sultan Mehmet zamaninda Yayce kalesinin iki yil boyunca Osmanlilarda kaldigini kendi dedesi Sungur Alp in kale kumandani oldugunu kendilerine adaletle davranilan ahalinin bir gun Turk yoneticileri Cuma namazindayken oldurdugunu ve aradan gecen 70 yil boyunca kalenin Hristiyanlarin yonetiminde kaldigini anlatir Ihtiyar subay daha sonra Yayce yi geri almak icin yapilan basarisiz kusatmalardan birine kendisinin de katildigini bu kusatmada Cem adinda bir yigidin Yayce kalesindeki en guclu savasci olan Blas Seri yi teke tek dovuse cagirdigini silah ve zirh bakiminda daha zayif durumda olan Cem in iki saat dayandiktan sonra mizraginin kirildigini Blas Seri nin Cem in sol bacagini kiliciyla kopardigini ve Cem in de tedavi edilerek Anadolu ya gonderildigini anlatir Oykuyu dinleyenlerden Kasim Voyvoda kalkar ve atsiz zirhsiz kilicsiz kalkansiz bir bicimde yalnizca mizragiyla kaleye yanasir ve Blas Seri yi ister Blas Seri nin kalede olmadigini ogrenen Kasim ondan daha guclu birini ister Dusmanin en guclu askeri Jan Hobordanski atiyla zirhiyla ve kiliciyla kalenin onune cikar Atini Kasim un ustune surer Kasim anlik bir manevrayla mizragini Jan in gogsune saplamayi basarir Kasim yaralanip yere dusen Jan in gogsunu birkac yumruklar ve arkadaslarinin yanina doner Jan tedavi edilir ama bir daha savasamaz siyasetci olur Istanbul a elci olarak atanir Bir gun Kanuni Sultan Suleyman in Macaristan in basina atadigi Yanos Zapolya ya suikast duzenlemek icin Buda ya girmeye calistigi sirada yakalanir cuvala konup Tuna Nehri ne atilir 59 Topuz 27 Aralik 1917 Yeni Mecmua Son Eflak tacini giyen papazi Tergovic te yenen Mehmet Bey kendisini sancak beyi ilan etmistir Ancak Eflak halki bu karari tanimamis ve Zips teki Zapolya ailesinden yardim istemistir Bunu goren Mehmet Bey de bu ittifaktan cekinerek Eflak halkina ozerklik vermistir Turklerin yonetiminden kurtulan Eflak halki kutlama yapmaktadir Kutlama sirasinda uc yuz atliyla birlikte sehre gelen Turk elcisi padisahtan hediyeler getirdigini soyler Uc yuz atliyla hediye gonderen padisahin kendisini Eflak prensiyle denk gordugunu ilan ettigine sevinen Eflaklilar meydanda bulunan dort bin askerlerine de guvenerek heyeti kabul eder Eflak askerleri prensin huzuruna yalnizca elcinin ve uc yardimcisinin cikmasina izin verirler Prense once mektup veren elci ilk hediye olarak bir topuz sunar Tahta yaklastiginda ani bir hareketle topuzu prensin basina indirir ve prensi oracikta oldurur Etraftakiler saskinlikdan donakalmisken elci Iste gordunuz ya Istiklal sevdasina dusen asi cezasini buldu der Elci uc yardimcisina meydanda toplanmis halka duyuru yapmalarini ve Eflak askerlerinin silah birakmalarini istemelerini soyler Elci tahta oturur korku icindeki voyvodalar elcinin elini opup itaat ederler 60 Fon Sadristayn in Karisi 3 Ocak 1918 Yeni Mecmua Yazar vapurda seyahat ederken yanina bir Alman oturur Baskasiyla konusmasindan adinin Fon Sadristayn oldugunu ogrendigi bu kisi duzgun Turkce konusmaktadir Vapur iskeleye yanastigi sirada Fon Sadristayn yazara selam vererek okul arkadasi olduklarini soyler Yazar basta anlam veremez ama Fon Sadristayn gercek adinin Sadrettin oldugunu ve okulda kendisine Serce Pehlivan dediklerini soyleyerek basindan gecenleri anlatir Mezun olduktan sonra evlenmis fakat giderek zayiflayinca Almanya daki bir arkadasinin yaninda gitmistir Burada bira icmeye baslayinca istahi acilmis ve zamanla siskaliktan kurtulup yapili bir adam haline gelmistir Kendisindeki degisimi anlattigi Alman arkadasi kerametin Almanya da degil Alman kadininda oldugunu soylemis ve Sadrettin e karisini bosayip bir Almanla evlenmesini tavsiye etmistir Sadrettin bunun uzerine bir Alman kiz bulup Istanbul a donmus onun yoklugunda baska bir adama asik olan karisini bosamis ve yeni Alman karisiyla yasamaya baslamistir Duzenli disiplinli tutumlu ve caliskan olan Alman kadin kisa surede Sadrettin in hayatini duzene sokmustur Anlatilanlari dinleyen yazar Alman kadinlari hakkinda arkadasinin anlattiklarina hak verir 61 Diyet 10 Ocak 1918 Yeni Mecmua Beylerbeyi olan babasi idam edilince 12 yasinda yetim kalan Ali vezir olan amcasinin konagina alinir Kimseye minnet duymak istemeyen Ali konaktan kacar Anadolu yu dolasir ve Erzurum da bir demircinin yaninda cirak olur Yillar boyunca yalnizca isini yapar mesleginde ustalasir ve halk ona Koca Ali adini verir Uykusu gelmedigi bir gece koprude durup dereyi izledigi sirada subasinin adamlari olan dizdarlar Ali yi gorur ve eve gitmesini soylerler Ertesi sabah Ali nin kapisi calinir Kapiya dayanan dizdarbasi onceki gece Budak Bey in mandirasinda hirsizlik oldugunu ve Ali nin dukkanini arayacaklarini soyler Dukkanda yeni yuzulmus bir koyun derisi dukkanin onunde de mandiradan calinan paralarin kondugu kese bulunur Ali bunlari kimin koydugunu bilmedigini soyler Subasinin onune cikarilan Koca Ali suclu bulunur ve sol kolunun kesilmesine karar verilir Becerikli bir ustanin kolunun kesilmesine razi olmayan halk zenginligiyle bilinen Haci Mehmet e basvurur ve diyetini odeyerek Ali yi cezadan kurtarmasini ister Haci Mehmet de sahibi oldugu kasap dukkaninda olene kadar kendisi icin bedava calismayi kabul etmesi halinde Koca Ali nin diyetini odemeyi kabul eder Basta razi olmayan Koca Ali Haci Mehmet in yasli oldugunu ve cok yasamayacagini soyleyen halkin israriyla ikna olur Diyeti odenen Ali kasap dukkaninda calismaya baslar Fakat Haci Mehmet olur olmaz her iste calistirdigi Koca Ali ye kotu davranmakta ve diyetini odemeseydi Ali nin colak kalacagini sik sik hatirlatmaktadir Kasapta calismaya baslamasinin uzerinden bir hafta gectikten sonra bir Cuma gunu dukkan sahibinin kiskirtmalarina daha fazla dayanamayan Koca Ali satirla sol kolunu keser Al bakalim su diyetini verdigin seyi diyerek kesik kolunu Haci Mehmet in onune firlatir Sonra da kentten ayrilir 62 Dusunme Zamani 17 Ocak 1918 Yeni Mecmua Istanbul semtlerinde korku sacan kabadayilar II Mesrutiyet in ilaniyla birlikte hareket edemez olmuslar ve herkes gibi is yaparak para kazanmak zorunda kalmislardir Fakat kabadayilardan biri olan Badik Ahmet bu donemin gecici oldugunu dusunerek teslim olmamis cezaevine girip cikmis yine de pes etmisti Elindekileri de kumarda zamanla kaybeden Badik Ahmet bir gun eski kabadayilardan Odlek Murat a rastlar dusunup tasindiktan sonra hareket ettigi icin hic yakalanmayan bu nedenle odlek lakabi verilen Murat Mesrutiyet ilan edildikten sonra Sivas a surulmus sonra askere alinmis kasik cikigi nedeniyle terhis edildikten sonra zengin bir beyin ahirinda seyis olarak calismaya baslamistir Fakat bir gun beyin elindeki gazeteden urken ati sakinlestirmeye calisirken atin ayagina bastigi icin isten kovulmustur Ahmet e rastladiginda uc gundur ac gezmekte olan Murat in dustugu hali degil de acligini nasil giderecegini dusundugunu gorup ona aciyan Ahmet arkadasini bir lokantaya goturup ziyafet cektirir Hesabi nasil odeyeceklerini soran Murat a Simdi dusun iste ne yapacagiz der Iki arkadas gulmeye baslar 63 Muhteri 24 Ocak 1918 Yeni Mecmua Goztepe de annesinden kalan arsaya ev yaptirmak icin yedi yildir para biriktiren yazar cok para harcamamak kaydiyla Avrupa yi gezmeye karar verir Fakat ilk gunlerinde gorduklerinin etkisiyle cok para harcar Bir gun trende rastladigi Bacanak Bey el Riza adindaki zengin bir Misirlinin da etkisiyle parasini daha cok israf eder Zengin olup sefahat icinde yasama hayalleri kurmaya baslayan yazar Monako daki bir otelde baska Turklerle tanisir cok gecmeden Amerikali bir milyoner bu Turk grubunu masasina davet eder Kendisi de Turk olan milyoner hemsehrilerinin gorunce alaturka eglence duzenlemeye karar verir Bir tiyatroda butun salon Turk grubu icin kapatilir aktorler ve aktrisler Turk grubuna eglencede eslik ederler Gece yarisindan sonra iyice sarhos olan milyoner yasam oykusunu anlatmaya baslar Kayseri de dogmus ve liseden sonra cebinde bes para olmadan Amerika ya gocmus usaklik yapmaya baslamistir Calistigi evde temizlik sirasinda degerli halilarin duvara cakilarak temizlendigini bu sirada halilarin kenarlarinin yiprandigi gormus bu temizligin duvara monte edilecek bir citcitla yapilara halinin zarar gormesini onleyecek bir yontem tasarlamis patentini almis ve kisa surede zengin olmustur Ertesi gun apar topar Istanbul a donen yazar yaptigi israf nedeniyle zor gunler gecirir ve basit bir bulusla zengin olan milyoneri hatirlayarak kendi haline uzulur 64 Fon Sadristayn in Oglu 31 Ocak 1918 Yeni Mecmua Fon Sadristayn in Karisi oykusunun gectigi zaman diliminden 25 yil sonra Fon Sadristayn ve karisi Lida Istanbul da yasantilarina devam etmektedir Aradan gecen surede Hasip adinda bir ogullari olmus fakat bu cocuk buyuyunce anne ve babasinin yillar boyunca biriktirdigi parayi kasadan calarak Amerika ya kacmistir Bunun yarattigi sokla saclari agaran Lida ve Fon Sadristayn ogullarinin adini agizlarina almamaya karar vermislerdir Bir gun Sair Orhan Bey in dogumunun yil donumu icin duzenlenen bayram hazirliklarini izlemek icin disari cikmak isteyen Fon Sadristayn karisini kendisiyle gelmeye ikna edemez Bunun uzerine 28 yillik evliliklerinde karisiyla arasinda ummanlarin karli sahikalarin ayirdigi gecilmez bir hudut oldugunu fark ederek uzulur Sokaktan gecen gazete saticisi cocuga seslenerek her gazeteden birer nusha alir butun gazeteler 27 yasindaki Sair Orhan Bey den ovguyle soz etmektedir Fon Sadristayn kendi oglu Hasip in bencil tembel ve karaktersiz olmasina hayiflanir ve babasi Canakkale de sehit olan Orhan Bey i yetistiren annenin nasil biri oldugunu merak eder Ayni gun aksama dogru gezmeye cikar bir telefon merkezinden Orhan Bey in evine telefon eder ve annesiyle gorusmek ister Kabul edilmesi uzere Camlica daki koske gider Orhan Bey in annesini gordugunde onun yillar once Lida yla evlenebilmek icin bosadigi Turk karisi oldugunu gorup hayrete duser Kadin oldukca olgun bicimde Sadrettin e sitem eder ve bosanmadan once kendisine iftira atmasina cok kirildigini anlatir Fon Sadristayn neye ugradigini sasirmis bicimde kekeleyerek ozur diler ve kendini evin disina guclukle atar Evine doner ve koltuguna coker yasli gozlerle pencereden Camlica Tepesi ne bakar Ayni yilin basinda yayimlanan Fon Sadristayn in Karisi adli oykunun devamidir 65 Cesaret 8 Subat 1918 Yeni Mecmua Berberde sira bekleyen yazar sikintisini gidermek icin kasadaki kiz cocugunun yaslanmis halini yasli bir musterinin genclesmis halini hayal ederek vakit gecirmektedir O sirada dukkana gorunusu korku veren iri heybetli bir musteri girer sira beklemeden kendisine gosterilen yere oturur Bir sure sonra bu iri musteri haykirarak yerinden ziplar ve yere comelir Yazar once bu kisinin usturayla yaralandigini zanneder sonra bitten korktugunu dusunur sonunda arananin at sinegi oldugunu anlar Sinek oldurulunce titremesi yavas yavas azalan heybetli adam at sinegi ve hamam boceginden cok korktugunu soyler Yazar en cesur ruhlarin bile mucadele edilemez bir dusman karsisinda cesaretlerini kaybedebildiklerini gorur 66 Kulah 24 Subat 1918 Vakit Bulgaristan da dogan Mistik buyuyunce sinirin Turk tarafina gecmis ve evini oraya tasimistir Sinirda yapilan degisiklikle yerlestigi yer de Bulgar kontrolune gecmis birkac yil sonra da Balkan Savasi cikinca annesiyle Istanbul a kacmis cok gecmeden de methini duydugu Dimetoka daki bir koye yerlesmistir Bu sefer de Birinci Dunya Savasi cikinca koyu yine Bulgar kontrolune gecer Bu esnada annesi olmus oldugu icin Mistik daha ilerlemeye gitmeye karar verir ve Anadolu ya gecerek hayvan alim satimi yapmaya baslar Pazarda kendisine rakip olarak gordugu Molla lakapli adama bir gun yaklasir ve sohbet etmeye baslarlar Mistik kucukken hastaligi nedeniyle hafizlik calismalarini biraktigi babasinin da 27 defa hacca gittigini anlatir Kayserili oldugunu ogrendigi Molla ya ortaklik teklifini kabul ettiren Mistik yeni ortagini dolandirma ona kulah giydirme niyetindedir Birkac gun beraber hayvan sattiktan sonra Molla bir gece Mistik in kapisini calar Valinin cocugu icin beyaz esek istendigini bulurlarsa 80 liraya satabileceklerini ama kendisinin yarin bir is icin bir koye gidecegini Mistik pazarda beyaz esek bulursa almasini bunun icin de Haci Huseyin e basvurabilecegini soyler Molla nin agzindan raki kokusu geldigini duyan Mistik saka yapar Molla ise disi agridigi icin agzini rakiyla calkaladigini hayatinda hic icki icmemis oldugunu soyler Mistik inanmaz ama bir sey demez Ertesi gun Haci Huseyin e giden Mistik beyaz esek aradigini soyler Omrunde beyaz esek gormedigini ama arada bir kendisine ugrayip sormasini soyleyen Haci Huseyin ayni aksam tekrar gelen Mistik a yoklugunda bir Arap in geldigini Arap in yillarca Anadolu da kaldigi icin Arapcayi unuttugunu parasiz kaldigi icin satiliga cikardigi beyaz esegi bu Arap tan aldigini isterse Mistik a satabilecegini soyler Mistik sabah tekrar gelip esegi alacagini soyler Karini Molla ile paylasmak istemeyen Haci Huseyin e de para vermek istemeyen Mistik once hanciya uc bes gun gelmeyecegini soyleyerek gizlice baska bir hana gecer Sonra da kulah planini yapar Gece vakti Haci Huseyin in evinden esegi calacak derenin kenarina goturup boyayacak bir sure sonra valiye goturup esegi sicak suyla yikayacak ve butun parayi cebe indirecektir Ertesi gun pazardan iki okka kina alan Mistik Molla ya yakalanmamak icin kasabadan cikip derenin kenarinda bekler Gece olunca Haci Huseyin in evine gider esegin ipini cozer ama ahirdan cikmaya hazirlanirken boynuna dolanan iple yakalanir Bir gun oncesinde bir yabancinin kendisinden yuksek fiyatla beyaz esek istemesi sonra Arapca bilmeyen bir Arap in beyaz esek satmaya gelmesi ilk alicinin sabah gelecegini soyleyip ortadan kaybolmasi gibi olaylardan suphelenen Haci Huseyin ahira saklanmis ayni gece hirsizi yakalamistir Ev halki yardima gelir Mistik i baglayip doverler Haci Huseyin ertesi gun Mistik i hukumet konagina goturur yagan yagmurda esegin uzerindeki beyaz boya akar Mistik Arap in aslinda Molla oldugunu ve hem kendisinin kandirarak hapse attirdigini hem de Haci Huseyin in altinlarini cebe indirdigini anlar 67 Hatiften Bir Seda 7 Mart 1918 Yeni Mecmua Yirmi yil once hacdan dondukten sonra Fatih teki evinden disari cikmayan Haci Imadeddin Efendi cok az yemek yiyerek ve vaktini ibadetle gecirerek munzevi hayati yasamakta evi karisi Naciye Hanim idare etmekte ve toplanan gelirlerin bir kismini fakirlere dagitmaktadir Kendisi uzun suredir gorunmeyen ama yasama bicimi ve yaptigi yardimlarla evliya gibi gorulen Haci Imadeddin Efendi nin Tahsin oglu ise kumarbaz ve capkindir Sekiz yasindayken bir kizin yanagini isirinca babasi tarafindan reddedilerek evden kovulan Tahsin Samatya civarinda kabadayilik yapmakta arada bir de mahalleye donup babasinin olup olmedigini kontrol etmektedir Bir gun Imadeddin Efendi karisini cagirir artik altmis uc yasina geldigini yakinda olecegini dolayisiyla bahcede bir mezar kazdirmasini kendisinin bundan sonra orada ibadet edecegini gunluk yemeginin oraya getirilmesini istedigini soyler Naciye Hanim bu istege anlam veremez ama kabul eder Ayni gece karanlikta yanlislikla babasinin evine gelen Tahsin yorgunluktan evin kapisinin onunde oturur Babasinin zikir miriltilarini duyunca Uc mubarek uc der ve tekrar eder Sesin nereden geldigini anlamayan ve Allah in kendisini cagirdigini zanneden Imadeddin Efendi pencereden atlar Onune dusen seyi annesinin kendisine attigi silte zanneden Tahsin uyuyakalir Sabah namazina gidenler olu babasinin ustunde uyurken bulduklari Tahsin i yakalayip nezarethaneye gotururler ancak arastirmada Tahsin in bir sey yapmadigi ve Imadeddin Efendi nin kendini pencereden attigi anlasilir Tahsin kendisine kalan buyuk mirasi Beyoglu nda eglencede harcarken ahali Imadeddin Efendi nin dinsiz oldugu icin intihar ettigini dusunur cenaze namazini kilmaz ve arkasindan lanet okur 68 Mujde 21 Mart 1918 Yeni Mecmua Canakkale Savasi sirasinda cepheyi ziyaret eden sair heyetinde bulunan yazar arkadaslariyla yururken havada dumandan fethun karib yazisi olustugunu gorur Kur an in Saff Suresi nde bulunan bir ayette gecen bu Arapca ifade fetih yakindir anlamina gelmektedir Yazar ve arkadaslari gorduklerini askerlere ve kumandanlara heyecanla anlatirlar 69 Terakki 28 Mart 1918 Yeni Mecmua Sicak bir yaz gunu evin odasinda sigara icin sohbet eden Niyazi ve Neset son on yilda teknolojide yasanan gelismeleri dusunup yasanan hizli ilerlemelere sasirirlar Bu esnada sokaktan bir ses toplumun ve insanligin kotuye gittigine dair kotumser ve kaderci sozler soylemeye baslar Biraz dinledikten sonra pencereden bakan iki arkadas bu sozleri ustu basi perisan bir dilencinin soyledigini gorurler ve sekiz on yil once hicbir dilencinin boyle belagate sahip olamayacagini soyleyip bu gelismeye hayret ederler 70 Velinimet 3 Nisan 1918 Vakit Okuldaki matematik ogretmeni Hasan ile arkadas olan yazar mezuniyetinden 15 yil sonra Hasan ile Istanbul da gezmektedir Iki arkadasa yanasan otomobilden cikan ve goruntusunden zengin oldugu anlasilan bir adam velinimeti oldugunu soyledigi Hasan a selam verir ve tesekkur eder Adam ayrildiktan sonra yazarin sorusu uzerine Hasan adi Ahmet olan bu adamin Selanik teyken kendisinin usagi oldugunu Balkan Savasi ndan yillar sonra Istanbul da karsilastiklarini kendisinden para dilenen Ahmet e para vermek yerine onu bir tanidigina yonlendirerek calismasini sagladigini Ahmet in de boylelikle baskasindan para istemeyi birakip calismayi ogrendigini anlatir Oykudeki Logaritmaci Hasan karakteri Bir Hatira adli oykude de yer almaktadir 71 Dama Taslari 11 Nisan 1918 Yeni Mecmua Ali Dana Efendi Edirnekapi semtinde yikik bir evde oturmakta ve pek disariya cikmamaktadir Merzifonlu Kara Mustafa Pasa nin kethudalarindan Mahmut Aga nin soyundan geldigini ve yasadigi evi de Mahmut Aga nin yaptirdigini iddia eden Ali Dana Efendi vaktini dama oynayarak gecirmeyi cok sever Bakimsizliktan ormana donen bahcedeki yosun tutmus havuzda bir gun buyuk bir kurbaga goren Ali Dana Efendi eski dostlarindan Cabi Efendi yi hatirlar ve gozleri dolar Gecen yil delirip timarhaneye kapatilan arkadasiyla son bir kez dama oynamak ister Hemen kalkip Uskudar daki timarhaneye gider ama doktor cok tehlikeli bir hasta olarak tarif ettigi Cabi Efendi yi gormesine izin vermez Doktoru ikna edemeyince aglamaya baslayip timarhaneye kapatilmayi isteyen Ali Dana Efendi arkadasiyla hucresinde gorusmeyi basarir Iki arkadas hasret giderir Ali Dana Efendi yaninda dama kutusu getirdigini ama doktorun iceri sokmasina izin vermedigini soyleyince Cabi Efendi bu ani dun gece ruyasinda gordugunu kendisinde dama taslari oldugunu ve gorusme bitmeden hemen oynamak istedigini soyler Ama bir sarti vardir Tas kaybeden kaybettigi tasi yutacaktir Ali Dana Efendi bu istege anlam veremez ama kabul eder Kaybettigi taslari yandaki testide bulunan suyla birlikte yutar Cok gecmeden arkadasinin kurallara uymadan taslari rastgele hareket ettirdigini ve taslari ona yutturmaya calistigini fark eder Gardiyan geri gelince Cabi Efendi koseye kacar karni agriyan Ali Dana Efendi ise imdat ister bagirarak kendini disari atar Basina gelen doktora butun dama taslarini yuttugunu agridan olecegini soyler Doktor adamin karnini yoklar ama bir sertlik hissetmez sonra da delinin hucresine dama taslarinin nasil girdiginin arastirilmasini ister Gardiyanlar bes dakika sonra donerler ve Cabi Efendi nin taslari diskisini guneste kurutarak yaptigini soylerler Oykunun devami bir ay sonra Makul Bir Donus adiyla yayimlanmistir 72 Ayin Takdiri 18 Nisan 1918 Yeni Mecmua Agacli bir yolda yuruyen kizi takip eden yazar kizi durdurur oper ve kendisini sevmesini ister Aglamaya baslayan kiz yazara bakinca Oh yarabbi Fakat ne kadar cirkinsin der 73 Yalniz Efe 25 Nisan 1918 Yeni Mecmua Yazar Kumdere koyunun en unlu nisancilarindan biri olan kilavuzuyla birlikte ayi avina cikmistir Epey yurudukten sonra gordugu tek cam agacinin altinda dinlenip tutun icmek ister ama kilavuzu bulunduklari yerin Yalniz Efe nin sir oldugu yer oldugunu anlatarak orada tutun icilmeyecegini soyler Yazar merak eder kilavuz da Yalniz Efe nin hikayesini anlatmaya baslar Elli yil kadar once Eseoglu nun ciftligindeki yabanci bir korucudan alacagini isteyen yoruk oldurulur Onunla birlikte yasayan on alti yasindaki kizi babasinin katilinin tutuklanmasini ister ama yetkililer aldirmazlar israr edince de mulazimlardan biri kizi dover Kiz ortadan kaybolur herkes onun Izmir deki bir eve evlatlik gittigini dusunur Bir gun mulazim Eseoglu nun verdigi ziyafete gittigi sirada basindan vurularak oldurulur Bir hafta gecmeden bu defa yorugu olduren korucu da oldurulur sonra ilk cinayeti ortbas eden Eseoglu da yataginda bogazlanir Sonrasinda bolgede ahali icinde silahla gezen butun yabanci korucular birer birer vurulur ve bolgeyi terk ederler Zalim zaptiyeler koyluyu soyan memurlar ve rencberleri dolandiran madrabazlar da oldurulur Bu adamlari olduren efe yaninda usak bulundurmadigi icin Yalniz Efe olarak adlandirilir On bes yil boyunca faal olan Yalniz Efe dagda kendisiyle konusmaya gelen erkeklere gozlerini yumdurur gozunu acani vurur acmayanin derdini dinleyip derman olur Yalnizca kadinlarla konusur ve zenginlere kadinlarla haber gonderip oksuzleri evlendirmelerini kopru ve okul yaptirmalarini ister Bir gun Soke taraflarinda tureyen Rum eskiyasini ele gecirmek icin kurulan nizamiye taburu Rum eskiyayi bulamaz Yalniz Efe nin adini isitince onun pesine duser ve dagda etrafini sarar Yalniz Efe askerlere ates etmek istemedigini soyler ama uzerine ates acilinca askerlerden birkacini yaralar Ates kesilince oluyu arayan askerler atesin geldigi yerde Yalniz Efe nin tufegi seccadesi ve namaz bezinden baska bir sey bulamazlar Bir daha kimse Yalniz Efe yi gormez Yorukler Yalniz Efe nin sir oldugu yere her gece nur indigini soylerler Omer Seyfettin daha sonra bu oykuyu roman olarak yazmaya baslamis ama bitirememistir Genisletilmis bu versiyon 19 Haziran 1919 tarihinde yayimlanmistir 74 Nadan 11 Mayis 1918 Vakit Yenicerilerin cikardigi isyani bastiramayan padisah Kose Vezir den sorunu cozmesini ister Fakat dunya islerinden elini cekmis ve kalan omrunu ibadetle gecirmeye karar vermis olan Kose Vezir padisahin istegini geri cevirir ve saraydaki bir odaya hapsedilir Olumden korkmayan bu adamin hizmtinden faydalanmak isteyen padisah onu ikna etmenin yontemini uzun sure dusunur otuz yil once olen lalasinin tavsiyesini hatirlar Nadanla sohbet etmek akile cehennem atesinden beterdir Bunun uzerine padisah Kose Vezir in hapsedildigi odaya bir de Esek Hasan adindan cahil bir adam yerlestirir ve cahilden sikilan Kose Vezir in gorevi kabul edecegini dusunur Esek Hasan odada cesitli gurultuler yapar ve sacma davranislarda bulunur ama Kose Vezir orali bile olmaz sessizce bekler Boyle bir ay gectikten sonra Esek Hasan da bikar ve sessizce oturmaya baslar Kose Vezir bir gun aglamaya baslayan Esek Hasan a acir ve neden agladigini sorar Esek Hasan da Kose Vezir in sakalini gorunce koydeki kocunu hatirladigini soyler Kose Vezir nobetciyi cagirir ve padisahin verecegi gorevi kabul ettigini bildirir Yeniceri isyani bastirilir ve devlet isleri duzene konur Bir yil sonra padisah Kose Vezir in yeminini bozup gorevi kabul etmesine neden olan seyi sorar Vezir de kendisi yuzunden sucsuz bir koylunun hapsedilmesine dayanamadigi icin yeminini bozdugunu soyler 75 Makul Bir Donus 24 Mayis 1918 Vakit Dort yildir timarhanede yatan Cabi Efendi nin akli birden yerine gelmis ve serbest kalmayi beklemektedir En son gazeteyi okuduktan sonra dama kutusunu yerde gorunce sinirlenip bagirdigini hatirlayan Cabi Efendi aradan gecen dort yilda ne yasadigini hatirlamamaktadir Timarhaneden cikarken doktora saatini rehin birakarak borc para alir Ama aradan gecen surede enflasyon nedeniyle fiyatlar ve banknot degeri yukseldigi icin parayi gorunce sasirir Pazara gider sozu gecen fiyatlara inanamaz ve herkesin kendisiyle alay ettigini sanir Kahvehanede Cihan Harbi nden bahsedildigini duyar aldigi gazetedeki savas haberlerine inanamaz Delirdigini dusunur ve timarhaneye geri doner Bir ay oncesinde yayimlanan Dama Taslari adli oykunun devamidir 6 Subat 1919 da Acaba Ne Idi basligiyla devami yayimlanmistir 76 Bir Hatira 7 Haziran 1918 Vakit Yazar gencligini II Abdulhamit doneminde Izmir de gecirmistir Bu donemde felsefeyle ilgilendigi sirada yabanci bir dusunurun Rutbe haysiyeti dusurur sozunden etkilenir ve 105 gun boyunca bu sozun anlamini dusunur Bir gun matematik ogretmeni Logaritmaci Hasan ile sohbet ederken bu konuyu acar Hasan bu sozun hak edilmeyen mevkinin insani bozdugu anlamina geldigini soyler ve yoldan gecmekte olan bir adami gosterir Adam kendi halinde bir koyluyken birkac yil once tarlasinda maden cikmis bir anda zengin olmus ciftciligi birakip sehre gelmis verdigi rusvetlerle de unvan alarak Memis Aga yerine Memis Pasa olarak anilmaya baslamistir Oykunun adi bazi kaynaklarda Rutbe olarak gecmektedir Oykudeki Logaritmaci Hasan karakteri Velinimet adli oykude de yer almaktadir 77 Harem 29 Agustos 1918 Kadin Mecmuasi Uc yillik evli olan Sermet ve Nazan mutluluklariyla ornek gosterilen bir cifttir Ancak bir gun birbirlerini sevgilileriyle yakalamis ve aniden ayrilmislardir Yine de ayriligin ustesinden gelememis ve yuzlesmeye karar vermislerdir Epey tartistiktan sonra masum olduklarini birbirlerine kanitlamak icin gunluklerini okumaya karar verirler Karsilikli okunan gunluklerde su hikaye ortaya cikar Nazan sosyallesmeyi ve davet vermeyi seven batili adetleri hos karsilayan biridir Sermet ise gelisimden yana olmasina ragmen batili adetleri taklit etmeyi maymunluk olarak gormektedir Evdeki davetlerden birinde karisini Refi adinda bir adamla sohbet ederken goren Sermet kiskanclik hisseder bagirarak karisini cagirir tatsizligi anlayan misafirler ayrilirlar Nazan ve Sermet bundan sonra davetlerini yalnizca kendi hemcinslerine vermekte anlasirlar Misafirler basta bu karari hos karsilasalar da iki hafta sonra hicbir misafir davetlere katilmaz Nazan bir gun yolda Refi yi gorur Davetlerin Sermet in kiskancligindan iptal edildiginden kuskulanan Refi yi ikna edemeyen Nazan bir oyun oynamaya karar verir ve erkek misafirlerini evine kadin kiliginda aldigini soyleyerek Refi yi evine cagirir Gercekte ise ayni gun Refi nin karisi Meliha yi da cagiracak ve Refi nin dustugu durumu gostererek onu karisi onunde utandiracaktir Nazan la yalniz kalacagini dusunen Refi teklifi heyecanla kabul eder Nazan in terzisine giderek Refi ye kadin kiyafeti diktirirler Bu esnada Meliha kocasindan suphelendigi icin bir Rum kizini kocasinin pesine takmis Refi nin Nazan la yaptigi plani ogrenmis Sermet e mektup yazarak acilen gorusmeyi talep etmistir Sermet in evine erkek kiliginda gelen Meliha ogrendiklerini Sermet e anlatir ve Nazan ile Refi arasinda iliski oldugunu soyler ve Refi nin o sabah biyiklarini tiras edip evden ciktigini anlatir Sermet karisinin yanina gider odada bir yabanciyla konustugunu duyar ve iceri dalar Sermet Refi yi dovup disari atar Bu sirada odadan kacan Nazan Sermet in odasindaki silahi saklamaya gittigi sirada odadan Meliha nin ciktgini gorur ve iki kadin kavga etmeye baslar Meliha Nazan i dovdukten sonra evden cikar Sermet Nazan i kovar Ayrildiktan bir hafta sonra gunluklerini okuyarak birbirlerinin sucsuz oldugunu anlayan kari koca barisirlar ve yemek yemek icin Refi ile Meliha nin evine gitmeye karar verirler 78 Nakarat 3 Ekim 1918 Yeni Mecmua Balkanlarda gorevli bir Osmanli subayinin 1903 Kasim ayinda baslayan ani defterindeki notlardan olusan oykude yazar askerligin gunluk rutiniyle ugrasirken bir yandan da Istanbul daki yasamini hatirlamaktadir Bir gun koyde mavi gozlu kumral bir Bulgar kizi gorur Cok gecmeden asik oldugu bu kiza iliskin sairane hayaller kurmakta fakat ceza almaktan korktugu icin kiza yanasamamaktadir Kizin kendisini gorunce soyledigi Nas nas Carigrad nas sozlerinin bir ask ilani oldugunu dusundukce duygulari derinlesir Bir ayin sonunda baska bir bolgede gorevlendirilir ayrilacagi gun kiza hediye olarak bir sise kolonya goturur Kiz evde olmadigi icin yakindaki bir cocuga emanet eder bu sirada kizin adinin Rada oldugunu ogrenir Yola cikmadan once civardaki corbaciyla konusur kizin papaz olan babasinin komitaci olup gecen yil vuruldugunu kizin surekli kendisine soyledigi sozun ise Bizimdir Istanbul bizimdir anlamina geldigini ogrenir ve uzulur Yeni gorev yerine vardiginda ateslenir ve bir hafta boyunca yataktan cikamaz Bu esnada yaptigi safligi dusunur ve utanir 79 Tuhaf Bir Zulum 26 Ekim 1918 Yeni Mecmua Yazar Bulgaristan da sosyalist arkadasi Kostanof la gezmektedir Bir pazar aksami meyhanede ictikten sonra Kostanof yazari bir diplomatla tanistirmak ister Kepazef gencliginde Istanbul da okumus Turkce bilen ozgun bir kisidir Yazar ve arkadasini karsilar basta sosyalist zannettigi yazarin milliyetci oldugunu duyunca inanmaz cunku ona gore bagnazliktan baskta bir sey bilmeyen Turklerin herhangi bir fikre bagliligi yoktur Turklerin bagnazligindan kendisinin de yararlandigini soyleyen Kepazef yazarin meraki uzerine hikayesini anlatmaya baslar Bulgaristan bagimsiz olmadan once Kepazef Istanbul da oldugu sirada diger Bulgarlarla birlikte komitacilik yapmaktadir Bulgaristan da Turklerin sayisinin Bulgarlardan daha fazla oldugunu bilen grup Turkleri oldurerek nufus dengesini kendi lehlerine cevirmeyi tasarlamaktadir Turklerle bir arada buyuyen Kepazef ise katliama gerek olmadigini kisa sure icinde bolgedeki Turklerin hepsini Anadolu ya goc etmeye ikna edebilecegini soyler Kepazef Deliorman a kaymakam olur Bolgede bir tane bile Bulgar yoktur Kimseye zarari dokunmayan hatta kendilerine dusman olanlara bile yardim eden Turklerin domuzdan nefret ettigini bilen Kepazef Makedonya dan bir Bulgar ailesini Deliorman a yerlestirir ve aileye domuzlarini ac birakmasini ve kasabaya salmasini soyler Domuzlar sokakta gezince Turkler sikayet eder ama kaymakam esitlik ilkesini gosterip domuzlarin da gezmeye hakki oldugunu soyler Domuzlar zamanla cogalir onlarin ictigi cesmeyi kullanamayan gezdigi cayirda guresemeyen Turkler yavas yavas goc etmeye baslar Bu yontemi begenen Bulgar komitacilar diger yerlesim yerlerinde de ayni yontemi uygular ve Turkleri goc ettirir Kepazef in anlattiklarini dinleyen yazar o gece sikintidan uyuyamaz 80 Namus 28 Kasim 1918 Diken Jandarma gece vakti bir gozaltina alarak arabaya bindirir Arabada konustuklari cingene hikayesini anlatir Derede yikandiktan sonra cadirina donen adam ailesini ve akrabalarini gulup eglenirken bulur Komsusunun kopeginin kendi kopegiyle ciftlestigini etraftakilerin de bu sahneyi seyrettigini gorur Sizin hic utanmaniz arlanmaniz yok mu diye bagirarak eline gecirdigi baltayla dokuz insani ve kendi kopegini oldurur Jandarmalar namus bre namus diye sayiklayan adamin anlattiklarina hayret eder ama namus anlayisina da saygi duyarlar Arabadan indiklerinde cingene idam edilecegini anlar Jandarmalar adama son arzusunu sorarlar o da komsusunun kopeginin igdis edilmesini ister ve Herkesin irzi namusu kurtulsun der 81 Bir Vasiyetname 8 Aralik 1918 Tercuman i Hakikat 50 yasindaki Imadettin sefa icindeki bir hayattan sonra intihar etmeye karar vermis ve vasiyetnamesinin yaninda bir de yegenine mektup yazmistir Parasini biraktigi yegeninin hayatini eglenerek gecirmesini ogutleyen Imadettin intihar edemeden uyuyakalir Yazdigi mektubu goren karisi Julide tarafindan dovulerek uyandirilan Imadettin karisi ve uc arkadasiyla birlikte Monako ya seyahat edeceklerini yazar 82 Yemin 12 Aralik 1918 Sair Yazar on bes yirmi sene onceki bir anisini anlatmaktadir Dogancilar daki Haci Hafiz Sidika Molla nin kizlarindan Matlube ye asik olan yazar sik sik bu evi ziyaret etmektedir Fakat Hacihanim cok dindardir bu yuzden evde surekli ibadet ve cesitli dini isler yapilmaktadir Bir gun Matlube nin teyzesinin oglu Sabri evin kapisina dayanir Sabri nin ne kadar tutucu oldugu bilen Hacihanim yazara saklanmasini soyler Sabri Matlube nin sevgilisi oldugunu duymus hatta simdi o evde oldugunu ogrenmis o adami oldurmeye gelmistir Hacihanim bunlarin dogru olmadigini Matlube nin yuzunu hicbir erkegin gormedigini soyler yeminler eder hatta duvardaki Kur an i alarak onun uzerine yemin eder Bu sozlere inanan Sabri evden ayrilir Yazar saklandigi yerden cikar ama yalan yere edilen yemin nedeniyle hayal kirikligina ugramistir Hacihanim duvardaki seyin Kur an olmadigini kutunun icinde kuru incir oldugunu soylerler Hep beraber incirleri yerler Hacihanim Matlube ye donerek Haydi kizim agabeyini yatak odana gotur Korku damarlarina bas Sabri budalasindan biraz urktu galiba der 83 Tutun 16 Aralik 1918 Tercuman i Hakikat Cabi Efendi mutfaktan gecmek gerekecegi icin bahceye cikamaz olmustur Cunku mutfaktaki Sudanli Arap asci Sulever Baci nin kendisinden tutun istemesinden cekinmektedir Altmis yildir evde yasayan ve isinden baska bir seyle ilgilenmeyen caliskan bir kadin olan Sulever Baci nin tek kusuru tutun bagimliligidir Yakalandigi bir gun tutun almak icin disari cikmak zorunda kalan Cabi Efendi nin gozu bahcedeki patlicanlara takilir Tutun yerine patlican yapragi icilseydi insanlarin onun bagimlisi olup olmayacagini merak eder Birkac patlican yapragi toplar tutun gibi keser sigara yapragina sarip icmeyi dener Ama bir nefes cekmesi bile oksurukten bogulacak gibi olmasina yetmistir Kiydigi yapraklari tabakasina doldurur ve Sulever e goturur Bunun kendi tutunu oldugunu cok pahali olan bu tutunu yalniz padisahin ictigini soyler Sulever bu yeni tutunu cok begenir Cabi Efendi de ona daha fazla verir Birkac ay sonra Sulever rahatsizlanir doktor eve gelir muayene eder ve Sulever in ertesi gune cikmayacagini soyler Sulever tutunsuzlukten oldugunu kendisine verilen normal tutunleri bahceye attigini ve o gunden beri hep padisah tutunu ictigini soyler Cabi Efendi padisah tutunu sandigi seyin patlican yapragi olduguna inandiramaz Sulever son bir istek olarak o padisah tutununden isteyince herkes bahceye dagilip patlican arar ama bulamaz cunku mevsimi degildir 84 Ezeli Bir Roman 22 Aralik 1918 Tercuman i Hakikat Ihlamur agaclari altinda dolasan Adem Bey uzaktan Havva Hanim in kendisine dogru geldigini gorur Iki genc kucaklasirlar ve birbirlerini bulduklarina sevinirler Yakindaki havuzun basinda oturan cin ikisine bakip guler birbirlerini aldattiklarini ve yakinda ayrilacaklarini soyler Adem ve Havva Simdi boyle can cana fakat sonra yan yana sonra sen bir yana o bir yana diyen cini ciddiye almaz birbirlerine ask yeminleri ederler Aylar sonra Adem Bey rahatsizlanir Havva Hanim onun yanina yatar Bir sure sonra Adem Bey sikilir ve ayri ayri yatmak istedigini soyler Havva Hanim cinin soylediklerini hatirlar ve aglar Bu sirada Adem Bey coktan uykuya dalmis Havva Hanim in aglamasini duymamistir 85 Turkce Recete 30 Aralik 1918 Zaman Sabah kocasiyla kavga eden Belkis gece vakti fenalasir Cigliklarina yetisen Rum hizmetcisi Eleni ye doktor cagirmasini soyler Cok gecmeden eve gelen Doktor Serif Zeki herkesin ovdugu bir kadin hastaliklari uzmanidir hatta Belkis in uzaktan akrabasidir ama onceden tanismamislardir Arkasina yastik koyarak Belkis i yataginda oturtan doktor Eleni den kahve ister ve sigara yakar Doktorla karsilikli sigara ve kahve icen Belkis Avrupali kadinlarin uzgun olduklarinda manastirlara siginabildiklerini Turk kadinlarinin boyle bir imkani olmadigini soyler Doktor ise bunun cozum olmadigini aslinda Turk kadinlarinin da sikildiklarinda Isvicre ye kactiklarini soyler ve buna iliskin bir hikaye anlatir Belkis in keyfi yerine gelir doktor kalkmak icin izin ister Cikarken Belkis a recete yazar ama recetenin Fransizca degil Turkce oldugunu goren Belkis sasirir Recetede ilac yerine gunluk yasam tavsiyeleri bulunmaktadir Belkis bunu gorunce doktorun aslinda doktoran cok duygulu bir kocaya benzedigini dusunerek memnun olur 86 Kesik Biyik Aralik 1918 Diken Yazar insanlarin maymundan turedigini soyleyen Darwin in sozune inanmak gerektigini cunku insanlarin birbirlerini maymun gibi taklit ettigini soyler Kendisi de her modayi takip etmis bu ugurda pala biyiklarini Amerikanvari bicimde kesmistir Eve gittiginde annesi onu Farmason olmakla suclar babasi ise evden kovar Utanc icinde Topkapi daki arkadasinin yanina gitmeye karar verir Tramvayda yanina oturan hocaefendinin kendisini dinsiz saymasindan korkar ama hocaefendi biyik kesmenin sunnet oldugunu soyleyip yazari takdir eder 87 Ashab i Kehfimiz 1918 Kanaat Kitaphanesi Oyku Bir Ermeni Gencinin Hatiralari altbasligiyla uc bolum halinde yazilmistir Birinci Bolum Yeni Bir Dernek 30 Agustos 1908 11 Mayis 1910 Bagimsiz Ermenistan hayaliyle yasamis olan Dikran Hayikyan II Mesrutiyet in ilanindan sonra yasanan hurriyet ortaminda Osmanlici fikirleri benimsemistir Milliyetci azinliklara da seriat isteyip ayaklanan Turklere de anlam veremez Bir gun Niyazi Bey adinda bir Turkle tanisir Niyazi Bey de Turkculuge karsi Osmanlici fikirleri savunmaktadir Fikirleriyle Hayikyan i etkileyen Niyazi Bey iki ay sonra Osmanli Kaynasma Kulubu adinda bir dernek kurar Hayikyan in da uye oldugu bu dernekte diger milletlerden uyeler dernegi umursamamakta dernekte yalnizca Turk uyeler etkinlik gostermektedir Hayikyan ertesi yil Fransa ya gider Ikinci Bolum Ilk Tesebbus 23 Nisan 1912 15 Nisan 1913 Fransa da iki yil kaldiktan sonra Istanbul a donen Hayikyan Osmanli Kaynasma Kulubu nu ziyaret eder Iki yilda yirmi kez toplanabilen ve hicbir sonuc alamayan dernekte dil tartismasi cozulememis kaynasmis bir Osmanli da resmi dilin Esperanto veya Latince olmasini Turkler kabul ederken diger uyeler kendi dillerini birakmaya yanasmamislar Turkler disindaki uyeler de zamanla dernege gelmeyi birakmislardir Fransa da gecirdigi surede Osmanlici fikirlerden uzaklasan Hayikyan bir gazetede Turkluk fikrini savunan Turklerin ortaya ciktigini gorunce bunun Rumlarin ve Ermenilerin ideallerine aykiri oldugunu dusunur ve Turklerin bir felakete ugrayarak uyanmalarindan korkar Cok gecmeden Balkan Savaslari baslar Istanbul daki Hristiyanlar savasi Turklerin kaybetmesi icin dua etmekte cepheden gelen haberlerle kutlama yapmakta ve Istanbul un Turk yonetiminden cikacagini gunu beklemektedir Bu sirada Osmanli Kaynasma Kulubu nde toplanmaya devam eden Turkler diger milletlerden uyelerin toplantilara gelmeyi biraktigini fark etmemis hatta savasa giden askerlerin sokaktaki gecisini bile gormemis yakinda basariya ulasacaklari zanniyla sonucsuz sohbetler etmektedir Hatta Turklugu acikca asagilamaya ote yandan yeni devletin dininin Ibrahimi dini olmasini tartismaktadir Onlari bu halde izleyen Hayikyan icinde bulunduklari gafleti gorur ama ses cikarmaz Ucuncu Bolum On Iki Sene Sonra 29 Ocak 1925 Hayganos adinda bir kadinla evlenen ve baba olan Hayikyan gecmis yillari hatirlamaktadir Osmanli Kaynasma Kulubu Insanlik adinda bir kitapcik yayimlamis fakat her milletten milliyetcilerin protestosuyla karsilasmistir Dernegin onunu ofkeli bir kalabalik doldurunca uyeler arabalarla kacmis ertesi gun Iz an gazetesi dernek uyelerini Ashab i Kehf e benzeterek alaya almistir Tepkiler buyumus dernegin onde gelenlerinden Sait delirmis Eserullah Natik intihar etmis Hayikyan ise esinin de etkisiyle giderek milliyetci olmustur Omer Seyfettin oykuye yazdigi onsozde bu kucuk romani 1913 yilinda yazdigini ve amacinin Turklugu yok sayip Osmanliciligi savunan aydinlarin gafletini anlatmak oldugunu belirtmektedir 88 Devletin Menfaati Ugruna 1 Ocak 1919 Diken Avrupa da bilge ve bariscil bir kral halkina adalet ve sefkatle hukmetmektedir Hayatindan memnun olan halkin tek derdi 98 yasindaki kralin bir veliahti olmamasidir Bir gun kralin huzuruna cikan Avrupa nin en buyuk diplomati kralin olmesi halinde ulkenin siyasi istikrarsizliga suruklenebilecegini soyleyerek kralicenin mutlaka bir erkek cocuk dogurmasi gerektigini soyler ve devletin menfaati soz konusu oldugu icin gerekirse baska bir adamin cocugunu dogurabilecegini belirtir Kral basta yanasmaz ama devletin menfaatini dusunerek kabul eder ve bu fikri karisina acar Karisi da basta bu fikirden hoslanmaz ama devletin menfaatini dusunerek kabul eder Kral kraliceye bazi adamlar onerir kralice hepsini hizmetinden bir netice cikmaz diyerek reddeder Kral bunu nasil bilebilecegini sorunca kralice sayilan adamlarin hepsini denedigini ama bir sonuc alamadigini soyler Kral sasirir ama bunun devletin menfaati icin yapildigini dusunerek anlayisla karsilar Son care olarak Cavus Fernan adinda iri bir adam bulunur Kralice dokuz ay sonra iki erkek cocuk dunyaya getirir Bu iki cocuk birbiriyle anlasamaz kral olunce ulke ikisi arasinda bolunur ve ulkede ic savas cikar 89 Rusvet 1 Ocak 1919 Zaman Bozoyuk koyunden Ali Hoca koylulerin otuz yildir musterisi olduklari Avukat Haci Namik Efendi ye gider Koy muhtari Huysuzoglu nun arazisine vaktiyle bina yapmis buna ses cikarmayan muhtar yillar sonra binada hak iddia etmisti Avukat Ali Hoca nin haksiz oldugunu gorur ama Ali Hoca dava acmakta israr eder hakime rusvet olarak koc gonderirse kazanabilecegini dusunur Avukat yeni hakimin rusvet dusmani oldugunu soyleyerek Ali Hoca yi vazgecirmek ister Iki hafta sonra Ali Hoca avukatin yanina gelir avukat davayi kazandiklari mujdesini verir Ali Hoca ise hakime rusvet olarak koc gonderdigini ama kendi adiyla degil muhtarin adiyla gonderdigini rusvet dusmani olan hakimin de muhtar aleyhinde karar verdigini soyler 90 Nisanlilar 19 Ocak 1919 Zaman Aska inanmakla birlikte aski hic yasamadigini soyleyen yazar okudugu yazar ve sairlerin de etkisiyle bir ask romani yazmak istemekte ve bunun icin etrafindaki sevgilileri gozlemlemektedir Arkadasiyla Bogazici nde gezdigi bir aksam gordugu ciftin birbirlerini sevmesinden ovguyle soz eder Arkadasi ise bu cifti tanidigini adamin fakir ve issiz Muhsin Bey oldugunu kizla on yildir nisanli olduklarini ama kizin babasinin zengin oldugunu ve kizini zugurde vermek istemedigini kizin Muhsin den vazgecmedigini Muhsin in ise kizin babasinin gozune girecek sekilde is sahibi olmak yerine mirasa konma hayaliyle yasadigini anlatir 91 Antiseptik 23 Ocak 1919 Diken 16 yasindaki Bedia ve tip ogrencisi kuzeni Namik birbirlerini sevmektedir Bedia nin ailesi onu 38 yasinda oldugunu soyledikleri kel bir sefirle evlendirmek ister Namik adamin 38 yasindan daha buyuk oldugunu one surer ve adami vazgecirmek icin Bedia yla bir plan yapar Bedia nisan gunu sefirle bir odada yalniz kalacak kendisini opmek istiyorsa dudagini antiseptikle yikamasi gerektigini soyleyecek biyiginin rengi degisen sefir de kucuk dusecektir Bedia plani aynen uygular biyigi beyaza donen sefir ise utanir biyigini kapatarak nisani terk eder 92 Tos 2 Subat 1919 Zaman Erenkoy de bir koskte yasayan Fatma Hanim zengin ve dindar bir aileden gelen gunlerini evinde ibadetle geciren gelirini tekkelere dervislere fakirlere mollalara oksuzlere dagitan kirk yasina yaklasmis bir kadindir Beceriksiz umursamaz ve hazirdan yiyen bir adam olan yirmi yillik kocasinin Allah in kendisini imtihan icin gonderdigi bir bela oldugunu dusunerek sabretmektedir Fatma Hanim o kadar dindardir ki Balkan Savaslari sirasinda Erenkoy un kadinlari kendisine basvurup ordunun savasi kazanmasi icin dua etmesini istediklerinde savasta alinan yenilginin dinden uzaklasan topluma Allah tarafindan verilen bir ceza oldugunu dusunerek dua etmeye yanasmaz Evde Fatma Hanim ve kocasinin yani sira ihtiyar Arap asci Nuruseb ve 17 yasindaki besleme Makbule yasamaktadir Nuruseb bir gun Fatma Hanim a gelerek beyefendinin bahcede agaclarin altinda Makbule yi sikip sikip limona cevirdigini soyleyince Fatma Hanim cok sinirlenir Makbule yi gozunun onunden ayirmamaya baslar Beyefendi Makbule yle ugrasamayinca buyudugunde kurban edilmek uzere uc yil once kuzu olarak bahceye alinan ama bir turlu kurban edilemeyen kocla ilgilenir Adamin kiskirtmalariyla saldirganlasan koc bahceye cikanlara kafasiyla tos vurmaya baslar Bir gece evde mevlit duzenlenir Fatma Hanim in gozleri Makbule yi arar ve kizi bahcede bulur Makbule aybasi oldugunu soyleyince gunah oldugu icin iceri almaz ama bahceden pencereye yaklasmasini ve orada mevlidi dinlemesini ister Makbule nin bahcede kalabilmesi icin aybasi yalanini kendisi uyduran beyefendi mevlit okunurken bahceye cikar ama kimseyi goremeyince kocla oynamaya baslar Bahcede dolasirken pencere onunde duran Makbule yi fark eder ve arkasindan yaklasir Korkan kizi Sus sus diye sakinlestirir Bu sozleri Tos tos diye anlayan koc gerilerek beyefendiye tos vurur Adam ve Makbule kirilan pencereden salona duserler Misafirler kacisir Fatma Hanim bayilir kargasada daha da sinirlenen koc ise Makbule yi ve beyefendiyi isirmaya baslar 93 Deve 6 Subat 1919 Diken Dogup buyudugu Edirne de cingene olarak yasamaya katlanamayan Mestan Aga Istanbul a tasinir cember sakal birakir basina sarik sarar ve kendini Abdulmennan adinda bir Arap olarak tanitir ve hayvan ticareti yapmaya baslar Amaci biraz para kazandiktan sonra Anadolu da bir kasabaya yerlesmek beyaz bir Turk kiziyla evlenmek ve cingenelikten kurtulmakti Edirne den cok gelen oldugu icin Istanbul da kimliginin aciga cikmasindan korkarak once Bursa ya sonra Canakkale ye tasinir Buradaki carsida bir hocanin hacca gitmek disinda deveye binenin carpilacagini soyleyerek cemaati korkuttugunu gorur Aksam kasaba disinda yuruyuse cikar bir tarlanin kenarinda bir deve gorur Hocanin soylediklerini dusunen Mestan deveye binmeye karar verir Binmesiyle birlikte deve ayaklanir ustundeki adami atmak icin kosmaya baslar Mestan bagirdikca daha da huylanip tarladaki basaklari ezer Mestan in bagirisiyla uyanan ciftciler yetisip deveyi durdururlar Ekinler zarar gordugu icin Mestan i doverler oldugunu dusunduklerinde de bir hendege atarlar Mestan hocanin soylediklerinin dogru ciktigini dusunur ve Edirne ye donmeye karar verir 94 Acaba Ne Idi 6 Subat 1919 Sair Cabi Efendi timarhaneden ciktiktan sonra cok gecmeden geri donmus ama kabul edilmemis ve evine gitmistir Timarhanede kaldigi surede ailesinin fakirlestigini gorur ve kendisi de bu yeni fakir hayata alisir Bir hafta boyunca sehirde gezerek hatirlamadigi son dort yilda neler oldugunu anlamaya calisir Mahallesindeki okumus namuslu insanlarin Canakkale Savasi nda sehit dustugunu ise yaramaz serseri insanlarin ise zenginleserek makam sahibi olduklarini ayrica herkesin kabalastigini gorur Sehirde yasanamayacagini dusunerek sehrin disinda bahceli bir ev bakmaya gider Burada da bir otomobilin soforu arabayi Cabi Efendi nin uzerine surer korna calar ve kufur eder Cabi Efendi sehir de en azindan can emniyeti oldugunu dusunerek evine doner Dama Taslari ve Makul Bir Donus adli oykulerin devamidir 95 Bir Kayisin Tesiri 13 Subat 1919 Zaman Yazar ve arkadasi kiraathanede oturmaktadir Yan masalarinda palabiyikli kalpakli bir Cerkez konusmaktadir Arkadasi yazara bu adamin Cerkez olmadigini lisede kendisine hediye edilen bir Cerkez kayisindan etkilenip Cerkez gibi yasamaya basladigini aradan gecen surede Cerkezce ogrenemese de Cerkez aksaniyla konusmayi ogrendigini bir Cerkez pasaya baglanarak Kafkasya ya kactigini orada bir Cerkez kiziyla evlendigini Ikinci Mesrutiyet ten sonra Istanbul a dondugunu orduya katildigini ama tanidiklari vasitasiyla cepheye gitmekten kurtuldugunu anlatir Yazar bu adamin kayisini gorur ve Turklerin baska milletten insanlari boylesine celp edecek bir kayis bile uretemedigini dusunup uzulur 96 Yuz Aki 20 Subat 1919 Diken Koydeki mallarini ortagina kaptiran Mehmet Efendi kasabadaki ahbabi Muftu Haci Ali Efendi yle dertlesmekte artik kimseye guven olmayacagini soylemektedir Mehmet Efendi ye durust insanlarin da var oldugunu gostermek isteyen muftu tanidigi durust bir cobani tavsiye eder basta yanasmayan Mehmet Efendi cok gecmeden ikna olur ve cobana elli koyun emanet eder Bir sene sonra coban geri doner koyunlarin hicbirinin dogurmadigini on ikisinin calindigini otuz ikisinin oldugunu besini kurtlarin yedigini geri kalan tek koyunu dun aksam sagip sutunden yogurt yaptigini ama koyunun o gun ucurumdan dusup oldugunu ve derisini yuzup sahibine getirdigini soyler Mehmet Efendi kandirildigini dusunerek yogurdu cobanin basina gecirir Disari cikinca muftuyu goren coban Hesabini dogru veren iste boyle yuzunun akiyla disari cikar diyerek sitem eder 97 Turbe 1 Mart 1919 Zaman Kocasi otuz sene once olen ve cocugu olmayan Sefika Molla Rukus Kadin adinda bir zenciyle birlikte yasamaktadir Selanik ta sifa ve talih arayan pek cok kimse Sefika Molla yi ziyaret etmekte kendisini okutup muska almakta ve para birakmaktadir Bu nedenle Sefika Molla nin cok zengin oldugu dusunulur Otuz yildir evinden cikmayan bu kadin cocukluk arkadasi Haci Gulsum Hanim in olum doseginde oldugunu ogrenmis ve israri uzerine kendisini ziyarete gitmeyi kabul etmistir Fakat Gulsum Hanim in oturdugu Yalilar bolgesi Musluman mahallesi degildir Bu yuzden ici rahat olmayan Sefika Molla Rukus Kadin la birlikte yol boyunca Ayet el Kursi okur gunaha girmemek icin etrafina bakmaz cocuklugunda geldigi bu bolgede Muslumanlarin idam edildigini hatirlayip bunalir ustune yurudugu yollarin eskiden mezarlik oldugunu dusunup korkar carpilacagini zanneder Yakinda bir turbe gorunce rahatlar ve turbeye yaklasip dua etmeye baslar Etraftan gecenler anlam veremez Sefika Molla ve Rukus Kadin turbeye sapkali adamlarin girdigini gorup sasirir ve sinirlenirler Musluman gorunumlu bir subaya durumu sikayet ettiklerinde turbe zannettikleri yerin belediye tuvaleti oldugunu anlarlar 98 Forsa 6 Mart 1919 Buyuk Mecmua Otuz yasindaki Osmanli denizcisi Edremitli Kaptan Kara Memis Malta korsanlarinin eline dusup esir olur Yirmi yil gemide kurek mahkumu olarak kullanildiktan sonra korsanlar tarafindan bir ciftciye kole olarak satilir On yil ciftlikte calistiktan sonra sokaga atilir Yikik bir kulubeye yerlesir ve arada kasabaya inip kendisine aciyanlarin verdigi yemeklerle beslenir on yil boyunca boyle yasar Esir alindigi gunden bu yana gecen kirk yilda Osmanlilarin gelip kendisini kurtaracagi umidinden hic vazgecmemistir Bir gun gercekten Turk gemilerinin limana yanastigini gorur ve aglayarak askerlere yaklasir kim oldugunu soyleyince Turk gemilerinin basindaki beyin yanina goturulur Bey Kara Memis in bes yasindayken ayrildigi oglu Turgut tur Baba ve ogul hasret giderirler Kara Memis kilic ve kalkan ister gemideki sancagi gostererek Sehit olursam bunu uzerime ortun Vatan al bayragin dalgalandigi yer degil midir der 99 Memlekete Mektup 13 Mart 1919 Buyuk Mecmua Malatya dan Istanbul a gelen ve Babiali Yokusundaki Meserret Oteli nde kalan yazar arkadasi Celil e yazdigi mektupta Istanbullularin kentin isgalini umursamadiklarini ve herkesin kendi cikarinin pesinden kostugunu anlatir hem Enver ve Cemal Pasalari hem de Islamcilik fikrinde israr edenleri elestirir 100 Nicin Zengin Olmamis 20 Mart 1919 Buyuk Mecmua Birinci Dunya Savasi surerken fakirlikle bogusan yazar bir gun zengin bir arkadasina rastlar Devlet dairesindeki tanidiklari araciligiyla koseyi dondugunu soyleyen arkadasinin yonlendirmesiyle yazar da dort ay icinde cok para kazanir luks icinde yasamaya baslar Alti ay sonra araba bulamadigi bir aksam evine yuruyerek gider Bir kosedeki bir grup insani gorunce durur ne yaptiklarini sorar Adamlar belediye gorevlileridir ve acliktan olenleri toplayip mezarliga goturmekle gorevlidirler Yazar gorduklerinden cok rahatsiz olur ve milleti bu hale dusurenin devletin basina coreklenen hirsiz surusu oldugunu anlar Butun malini satar asevlerine ve yardim kuruluslarina dagitir tekrar fakir yasantisina doner 101 Beynamaz 28 Mart 1919 Buyuk Mecmua Doganli koyunun sofu imami Haci Imam koydeki butun erkekleri namaza alistirmis vakitlerini ibadetle geciren erkekler de ciftcilik islerini tamamen kadinlara birakmistir Koyde namaz kilmayan tek adam ise Gavur Ali lakapli koyun hemen disindaki agilinda koyun yetistiren biridir Mevsimin kurak oldugu bir donemde koyluler imamdan yagmur duasi etmesini isterler ama imam koyde namaz kilmayan biri varken duanin kabul edilmeyecegini soyler ve Ali yi imana getirmeye karar verir Ali nin agilina gider ama Ali onunla konusmak istemez ve kopegini imama saldirtir Kopegi atlatan imam Ali yi konusmaya ikna eder Ali yi namaza baslatmak isteyen imam namaza basladigi takdirde koyunlarinin sayisinin iki katina cikacagini ve cok zenginlesecegini eger bu gerceklesmezse namazi birakabilecegini soyler Ali kabul eder ve beraber camiye giderler Ali nin namaza basladigina cok sevinen koyluler bunun serefine bir ziyafet verirler ve Ali yi iki gun yanlarinda agirlarlar Namaza ve ibadete her gecen gun daha cok vakit ayiran Ali koyunlariyla ilgilenmesi icin bir cocuga para verir Iki ay sonra koyunlari olmeye baslar Ali agilin etrafini incelediginde her yeri sari bataklik ciceklerinin sardigini ve koyunlarin bunlari yedikleri icin olmeye basladiklarini gorur Imam olen koyunlara uzulmemesini Allah in daha cok verecegini soyleyerek Ali yi teselli eder Koyunlar olmeye devam eder On koyun kalinca Ali agilina doner ama kalan koyunlar da ortadan kaybolur Sinirlenen Ali namaz kilmayi birakir Koyluler ise Ali nin namazindan baska bir sey dusunmemektedir Malvarligini tamamen kaybeden Ali silahlarini alip koyu terk eder 102 Korkunc Bir Ceza 17 Nisan 1919 Diken Hasan Aga karisi Gulsum u de alarak Istanbul a tasinmis Fatih te bir tutmus ve bir helvaci dukkani acmistir Hemsehrilerinin davetini kiramayan Hasan Aga karisina Sen bir kisicik bul onunla yat sakin korkma diyerek davete gider Ilk defa yalniz kalacak olan Gulsum korkar kocasinin ne kastettigini anlamadigi icin sokakta gordugu insanlara Kisicik sen misin diye sorar Ayni soruyu sordugu bir kulhanbeyi aradigi kisinin kendisi oldugunu soyler Gulsum bu kulhanbeyini eve goturur ve beraber yatarlar Davette ici rahat etmeyen Hasan Aga gecenin ilerleyen saatlerinde eve doner ve Gulsum u yatakta kulhanbeyiyle gorur Bagirmaya baslar Gulsum konusunca karisinin safligini gorup kulhanbeyinin uzerine yurur Adami sirtlar ve Yedikule ye kadar goturur Kulhanbeyi oldurulecegini dusunerek korkar ama Yedikule ye geldiklerinde Hasan Aga Sakin bir daha bizim eve gelme Bir daha evimde yakalarsam vallahi billahi ta Ayasefanos a kadar goturur birakirim diye tehdit edip ayrilinca sasirir 103 Bit 20 Nisan 1919 Zaman Yazar modern zamanlardaki yazarlarin her seyi abarttigini soyledikten sonra iki bin yil once Latince olarak yazilmis bir yazi okudugunu bu yazida bitin uzun uzun ovuldugunu aradan gecen zamanda insanligin duyarsizlastigini anlatir Satirik bir uslupla yazilmistir 104 Perili Kosk 22 Nisan 1919 Zaman Sermet Bey on iki kisilik ailesinin kalabilecegi bir kosk aramaktadir Bir kosk begenir bekci bu koskun perili oldugunu soylese de Sermet Bey evi tutmakta kararlidir Evin sahibi Haci Niyazi Efendi koskun perili olduguna dair yalanlar nedeniyle kiraci bulmakta zorlandigini bu yuzden uc yillik kirayi pesin istedigini soyler Sermet Bey teklifi kabul eder ve koske tasinir Bir sure sonra aile koskun bahcesinde hayalet gormeye baslar Sermet Bey korkmaz hayaleti yakalamak ister ama hayalet kacar Birkac denemeden sonra bu sefer koskun pencerelerine tas atilmaya baslar Sermet Bey bir gun hayaleti yakalamayi basarir ve hayalet sanilan seyin aslinda kilik degistirmis olan Haci Niyazi Efendi oldugu evsahibinin kiralari pesin aldiktan sonra kiracilari kacirarak kisa yoldan para kazandigi anlasilir Sermet Bey evsahibine alti yillik kiranin pesin alindigini belirten bir sozlesme imzalatarak uc yillik sozlesmesinin uzerine bedel odemeden uc yil daha ekletmeyi basarir 105 Baharin Tesiri 8 Mayis 1919 Buyuk Mecmua Uyandiginda ilkbaharin guzelligini fark eden yazar yuruyerek once Kadikoy e gider sonra Sisli ye gecer Burada rastladigi arkadasi Sermet onu caya davet eder Yazar davette gordugu Mediha yi cok begenir evine dondugunde de onu dusunur Konuyu actigi arkadasi Camsap ask zannedilen bu duygunun ilkbaharda yaygin olan bir yanilgidan ibaret oldugunu ve soguk bir yere gittigi takdirde bu yanilgidan kurtulacagini soyler Yazar Mediha ya asik oldugunda israrcidir ama arkadasinin soylediklerini de aklindan cikaramaz ve Camsap in Kirecburnu ndaki evine gider Burada hava cok soguktur Yazar sogugu dusunmekten askini unuttugunu kabul eder Evine dondugunde sicak havanin onu tekrar asik edecegini dusunur ama istese de Mediha hakkinda ayni dusuncelere sahip olamaz 106 Nasil Kurtarmis 14 Mayis 1919 Zaman Sert mizacli hic gulmeyen Kadi Mustafa Efendi kasabada kimsenin sevmedigi bir adamdir Avukat Husamettin Efendi nin dukkanindaki bir sohbette esnaf guler yuzun oneminden bahsettikce Kadi Mustafa Efendi uzerine alinir ve guler yuzun kotuluklerinden bahseder ama kimseyi ikna edemez Bu sirada dukkana elinde bir lenger yogurtla genc bir yoruk girer babasi Hatiloglu Ehmet Aga nin kadiya hediye olarak yogurt gonderdigini cunku dun gordugu ruyada kadinin babasinin koyunlarini kurtardigini soyler Esnaf guler olaya anlam veremeyen kadi ayrinti ister Genc yoruk babasinin ruyasinda buyuk bir kurdun koyunlara saldirdigini kadinin ise oraya gelip bir yaban domuzuna donuserek kurdu parcaladigini anlatir kadinin sinirlendigini gorunce kacar 107 Yalniz Efe 19 Haziran 1919 Buyuk Mecmua Dibace Bu bolumde oykunun ilk versiyonu basi ve sonu alintilanarak ozetlenmis ilerleyen bolumlerde ise Yalniz Efe nin hikayesinin ayrintilari verilmistir 1 Yoruk Hocayla Kizi Gencliginde Anadolu da ve Rumeli de savaslara katilan Yoruk Hoca Kumdere koyunun sevilen kisilerindendir Yetmis yasini askin olan Yoruk Hoca dort yil once karisini kaybetmis kizi Kezban la birlikte yasamaktadir Kumdere ye iki saat mesafedeki kasabada ise Eseoglu adinda biri son on bes yil icinde faizcilik yaparak zenginlesmis devlet yetkililerini de yanina cekerek yabancilardan olusan silahli adamlariyla bolgede yolsuz bir duzen kurmustur Fakat Kumdere ye etki edememis ele geciremedigi bu topraklardaki insanlarin silahlarinin hukumet tarafindan toplanmasini saglayarak koyun avcilikla gecinmesini imkansiz hale getirmistir Evine gelen misafirlerle bu durumdan yakinan Yoruk Hoca genc olsa daga cikip Eseoglu ya mucadele edecegini soyler ve paraya ihtiyaci olanlarin Eseoglu na degil kendisine basvurmasini ister Bu sirada Eseoglu na uc yil once borc verdigini ama geri alamadigini hatirlar ve ertesi gun borcunu istemek uzere kasabaya gitmeye karar verir 2 Hocanin Olumu Yoruk Hoca ertesi gun erkenden yola cikar ve kasabaya gider Aksam olmasina ragmen donmeyince Kezban meraklanir ve cok gecmeden babasinin vuruldugunu ogrenir Eseoglu nun ciftligine gider babasinin cesedinin gubre yiginlari arasinda atildigini gorur Katilin kim oldugunu ogrenmek ister ama soylemezler Yoruk Hoca ikindi namazindan sonra topraga verilir 3 Vuran Koyluler yetim kalan Kezban i evlendirmek isterler ama babasinin katilini adalet karsisina cikarmaya kararli olan Kezban evlenmeyi kabul etmez Eseoglu Yoruk Hoca yi kimligi belirsiz eskiyalarin oldurdugunu iddia ederken babasinin oldurulmesinin Eseoglu yla ilgisi oldugundan emin olan Kezban kasabadaki Deli Mustafa nin agzini yoklar ve babasini Eseoglu nun ciftligindeki kahyanin kardesi Zeynel in oldurdugunu ve emri Eseoglu nun verdigini ogrenir Oyku ilk olarak 25 Nisan 1918 de yayimlanmistir Omer Seyfettin 19 Haziran 1919 da yayimlanan bu genisletilmis versiyonda hikayede kucuk degisiklikler yapmistir 108 Murebbiye Haziran 1919 Diken Nisantasi nda ailesiyle yasayan yazar Galatasaray Lisesi nde okuyan 18 yasinda bir ogrencidir Derslerine destek icin eve gelen murebbiyeleri taciz etmekte ortaya cikinca da murebbiyeler isten atilmaktadir Bir gun eve Adriyan adinda yeni bir murebbiye gelir ve aileyle birlikte yasamaya baslar Guzelligiyle yazari etkileyen bu murebbiye yazarda uyandirdigi saygi sayesinde uc ay boyunca kolunu bile tutturmaz Uc ay sonunda yazar Adriyan a askini ilan eden yazar geceleri Adriyan in odasina gitmek ister ama kapiyi kapali bulur Bu durum birkac gun tekrar edince anahtari saklar Gece Adriyan in kilitlenmemis odasina gider karanlikta yatagi yoklar ve yatakta babasini bulur 109 Zeytin Ekmek 3 Temmuz 1919 Yeni Dunya Sabire ve Naciye cocukluk arkadasidir Balkan Savaslari sirasinda kacarken birbirlerini kaybeden iki arkadas alti yil sonra Istanbul da karsilasir Ailesindeki herkesi kaybeden Naciye nin kocasi Haydarpasa daki amele taburunda askerdir Evine cok az gelebiliyor her geldiginde eve zeytin ve ekmek getiriyor Naciye de bu yemekle idare ediyordur Sabire ise zengin ve kibirli bir kadin olmustur ve Naciye nin fakirligini gorunce basta kucumser sonra acir ve kendi evine goturmek ister Naciye ise once cekinmesine ragmen uzun suredir cektigi aclik agir basar ve yiyecegi yemeklerin hayaliyle teklifi utanarak kabul eder Sabire ve arkadasi Fusun Naciye ye guzel kiyafetler giydirirler Naciye bu iki kadinin bu siradaki konusmalarindan aksam kendisini bir erkege pazarlayacaklarini anlar Eve gitmek ister ama acligi yine agir basar ve kalmayi kabullenir Uc kadin Kadikoy e dogru yola cikar yolda yanlarina gelen bir adam Naciye yi cok begenir ve Sabire ile Fusun Naciye icin alacaklari paranin pazarligini ayakustu yapmaya baslarlar gurultulu eglencelere aliskin olmayan Naciye nin o gece Fasih adinda bir adamin yaninda kalmasina karar verirler Acligindan baska seye dikkat edemeyen Naciye aksam gidecekleri yerde yemek yedikten sonra bir mazeret uydurup ayrilma plani yapar Eve vardiklarinda Naciye yiyecek bir sey ister Fasih ise pencereden Islam adinda Arnavut usagina seslenir ve yiyecek bir seyler bulmasini soyler Yemek gelir yemek odasina giren Naciye kocasinin yillardir kendisine getirdigi zeytin ve ekmegin aynisini gorur aglamaya baslar Evden gider rastgele yurumeye baslar kopruye geldiginde atlayip kendini oldurmek ister ama guc bulamaz ve oldugu yere yigilir 110 Mehmaemken 5 Temmuz 1919 Zaman Ordudaki gunlerini hatirlayan yazar egitimsizlerin egitimlilerden sayica cok fazla oldugu bir donemde tanistigi Mehmaemken lakapli Ali Efendi yle tanismasini anlatir Lakabinin nedenini sordugu Ali Efendi kucukken okumadigini okuldaki sinavlari kopyayla gectigini bir gun cografya sinavindaki sorunun sonundaki Mehmaemken haritasini ciziniz kismini anlamaz kopya istedigi arkadasina sorar ama yardim alamaz Sinavdan sonra bir cografi sekil zannettigi mehmaemken sozunun oldugu kadar anlamina geldigini ogrenir arkadaslari ona bu lakabi takarlar 111 Keramet 17 Temmuz 1919 Keramet Mahallede cikan yangin yarim saatten beri surmekte halk ise yanginin civardaki turbeye gelince kesilecegini dusunmektedir Yangin sirasinda evlere girerek hirsizlik yapan Ciroz Ahmet mahallenin fakir oldugunu gorunce sikilir ve gozunu turbeye diker Icerdeki samdan seccade ve kitaplari calmaya karar verir Halk yanginla mesgulken Ciroz Ahmet kapiyi kirip turbeye girer alacaklarini alir cikarken yakalanmamak icin sandukanin altina saklanir ve sirtinda sandukayla cikar Evliyanin yurudugunu zanneden halkin saskin bakislari arasindan gecerek karanlikta kaybolur 112 Yuksek Okceler 24 Temmuz 1919 Zaman On uc yasindayken altmis yasindaki zengin bir adamla evlendirilen Hatice Hanim kocasi olunce dul kalmistir Yaptigi erken evlilik nedeniyle evlilikten ve erkeklerden nefret etmektedir Koskunde hizmetcileriyle yasamakta temizlige ve namusa cok ozen gostermektedir Ayrica boyu kisa oldugu icin yuksek topuklu ayakkabilar giymektedir Bir gun basi doner doktor cagirir doktor bas donmesinin sebebi olarak topuklu ayakkabilari isaret eder Hatice Hanim doktor tavsiyesine uyarak terlik giymeye baslar ve bas donmesi gecer Fakat terlik giymeye basladiktan sonra o gune kadar disiplinli ve namuslu bicimde calismis olan hizmetcilerini islerini aksatirken ve yemek calarken yakalar Bir gun hizmetcilerinin konusmasina kulak misafiri olur ve hizmetcilerin o gune kadar giydigi topuklu ayakkabilarin sesiyle kendilerine ceki duzen verdiklerini ve hic yakalanmadiklarini anlar Hepsini evden kovar Sonradan ise aldigi herkes ayni kabahatleri isler Sagliginin bozuldugunu goren Hatice Hanim bas donmesi yasamak pahasina hizmetcilerin kendisini duyabilecegi sekilde topuklu ayakkabilar giymeye baslar 113 Uzun Omur 31 Temmuz 1919 Ifham Savasta orduya uzaktan komuta eden vezir savasin kaybedileceginden ve bunun sonucunda idam edileceginden cekinir Tavsiye istedigi kethudasi vezirin savas meydanina inmesinin askeri cesaretlendirecegini soyler Silah kullanmayi bilmeyen vezir savastan sonra idam edilmektense savas meydaninda olurse en azindan cennete gidecegini hesap ederek tavsiyeyi kabul eder Atina atlar etrafindakilerle birlikte savas meydanina dogru yola cikar Savas meydanina cikan kestirme yol ormanin icinden gecmektedir Ormandan gectikleri sirada vezir bir kosede uyuyan yasli bir asker gorur Basta idamini emreder ama son anda merak edip askere neden uyudugunu sorar Asker de akranlarinin savasta oldugunu kendisinin savaslarda hep geri cekilip bir kenarda uyuyarak bu yasa kadar hayatta kaldigini soyler Bu sirada zafer haberi gelir vezir adama hak verir ve canini bagislar 114 Havyar 14 Agustos 1919 Yeni Dunya Hamdune Hanim seyhulislam olan esi 99 yasinda olunce tek kizi olan Kaymak Hanim la yalniz kalmistir Mali ve mulku oldugu icin kiziyla rahatca yasayabilecek olan Hamdune Hanim evi idare edecek bir erkek arar ve kizini evlendirmeye karar verir Taliplerin hicbirini kabul etmez ve mahcup namuslu terbiyeli bir genc istedigini soyler Bir sure sonra Topkapi da Husam Efendi adinda birini bulur Yirmi yasindaki Husam Efendi oldukca utangac eglenceye dair hicbir sey bilmeyen Beyoglu na bir kez bile gitmemis dindar ve fakir bir genctir Hamdune Hanim bu gencin halini begenir ve cirkinligini umursamaz Kaymak Hanim ve Husam Efendi evlenirler yirmi yil beraber yasarlar Derken savas cikar ve yasi kirk olmasina ragmen Husam Efendi askere alinir Bir yolunu bulup kurtulur Erenkoy halkinin sahip cikmasiyla mudur olur sonra ticarete atilir ve cok para kazanir Cok gecmeden utangacligini atar namazi birakir evdeki zenci hizmetcileri taciz etmeye baslar Hamdune Hanim damadinin bu haline sinirlenir yanina cagirir ve sitem eder Husam Efendi Yirmi senedir kaymak yemekten usandim simdi de canim biraz havyar istiyor Siyah havyar der 115 Pireler 1 Eylul 1919 Ifham Izmir de yasayan yirmi yasindaki yazar Rose Mayer adinda bir Fransiz kadina asik olur Temizlik hastasi olan Rose evlerini ve kopekleri gunde birkac kez yikamaktadir Kopek bir gun hasta olur ve veterinerler iyilestiremezler Bir arkadasinin tavsiyesi uzerine kopegi Italyan bir veterinere goturen yazar kopegin uzerine pire dokme tavsiyesi alir Baska ciddiye almaz ama uygulamaya karar verir Cuval deposuna bir gun kapatilan kopek pirelenir ertesi gun canlanir Yazar pirenin nasil care olabildigini sorar veteriner de pirelerin kopekleri uykudan alikoydugunu cok temizlenen bu kopegin de piresiz kalinca surekli uyuklayip istahini kaybettigini anlatir 116 Herkesin Ictigi Su 15 Eylul 1919 Ifham Ling yu adindaki Cin imparatoru halkin ilerlemesi icin calisan ve halki tarafindan cok sevilen bir liderdir Bir gun basmuneccim yakinda yagmur yagacagini ve yagmurdan bir damla bile icen herkesin deli olacagini soyler Saraya temiz su depolanir Yagmur baslar ve dinmek bilmez Halk yagmur suyu icince delirmeye baslar ve on bes gun icinde ulkedeki herkes delirir Kanunlar gecersizlesir idare bozulur Ling yu o gune kadar saraydaki temiz sudan icen devlet erkanina Herkes deli olduktan sonra birkac kisinin aklina luzum yoktur der ve herkesin ictigi sudan icmelerini ister Kalanlar da delirir ve halka katilir Zamanla akillananlar da deli oldugu dusunulerek timarhaneye kapatilir 117 Kasagi 22 Eylul 1919 Ifham Yazar ve kendinden bir yas kucuk kardesi Hasan kaldiklari ciftlikte atlarin timar edilmesini izlemeyi sever kendileri de kasagi kullanarak atlari timar etmek ister ama yaslari kucuk oldugu icin seyis Dadaruh tan izin alamazlar Yazar bir gun gizlice atlarin yanina gider kasagiyi kullanmak ister ama beceremez ve cesmenin yanina goturdugu kasagiyi tasla kirar Ertesi sabah babasi kirik kasagiyi gorur ve bunu kimin yaptigini sorar Korkan yazar sucu kardesine atar Babasi Hasan a tokat atar ve ahira girmeyi yasaklar Aradan bir yil gecer ahira girmesi hala yasak olan Hasan atlari merak etmekte ve kardesine ahirdaki durumu sormaya devam etmektedir Bir gun Hasan kuspalazi hastaligina yakalanir Kardesinin olecegini duyan yazar sucunu itiraf edip kardesinden helallik istemeye niyetlenir ama hizmetci Pervin Yarin sabah soylersin diyerek onu yataga gonderir Sabaha kadar uyuyamayan yazar sabah oldugunda kardesinin oldugunu ogrenir 118 Bir Hayir 30 Eylul 1919 Ifham Hac ve hayir icin biriktirdigi paralari amacina uygun harcamayi surekli erteleyen Durmus Aga bir gun hastalanir ve yataga duser Olecegini anlar ama karisi kotu sey dusunmelerini istemez ve ciddiye almaz Olmeden once parasini hayira harcamak icin Haci Aga yi cagirmasini ister ama karisi aldirmaz Durmus Aga cok gecmeden olur Inatci ve cikarci olan hem birbirleriyle hem babalariyla kus olan iki oglu hemen mallarini paylasmaya girisir paylasilmayacak seyleri ortadan ikiye boler evi de yikarlar Babalarindan kalan kopegi de cekistirirken Haci Aga onlari durdurur en azindan sahibinin hayri icin bu kopegi rahat birakmalarini ister Kopek yikilmis evin yerinde acliktan ve sogukluktan inler Kopegi duyan koy halki Rahmetli Durmus aga hasislik etmeyip bu kopek kadar ogullarina da kendini sevdirseydi ne mezari tassiz kalir ne de boyle mevlitsiz hayirsiz hasenatsiz toprak altinda yatardi bugun der 119 Yuf Borusu Seni Bekliyor 13 Ekim 1919 Ifham Kisa surede bircok rutbe elde edip zenginlesen Aksarayli Cabir Pasa Ikinci Mesrutiyet in ilanindan sonra ordudan emekli edilir Pasanin geliri azalir yasadigi kosktekiler zamanla ayrilmaya baslar Maddi zorluk artinca koskun selamlik bolumu kiraya verilir yeterli olmayinca zemin kati bakkal dukkanina cevrilir Bakkallik yapmaya alisan pasa bir sure sonra kaba bir kadin olan Takunyali Fitnat tarafindan hirsizlikla suclaninca dukkani baskasina devreder ve Istanbul a tasinir Burada kendisi gibi emeklilerin kolay yoldan para kazanma yolu buldugunu gorur ve o da ihracat vesikasi isine girer Once basarili olur sonra bu isteki kar azalir Tutunmaya calisirken evdeki itibari azalir ailesine hos gorunmek icin ev isleri de yapmaya baslar Zamanla zayiflar kiyafetleri uzerine olmamaya baslar ve entari hirka gibi giysiler giymeye baslar Birinci Dunya Savasi bitince yasanan siyasi istikrarsizlikta tekrar pasaliga getirilir Emekli olduktan sonra selami sabahi kesenler yine yalakalik yapmaya baslarlar yalnizca Takunyali Fitnat fikir degistirmemistir 120 Gizli Mabet 10 Kasim 1919 Ifham Yazar bir gun arkadasi Sermet araciligiyla bir Fransizla tanisir Yazar Osmanli nin Avrupai olan bolgelerini sevmeyen ve dogululugun hakim oldugu yerlere asik olan bu Fransiz a anlam veremez ve ona Alaturka bir tecrube yasatmak icin Karagumruk teki sutannesinin evine davet eder Oldukca mutaassip bir ihtiyar olan sutanne bir Hristiyanla gorusmek istemeyecegi icin Fransiz adam hacca gitmek uzere Istanbul a gelmis Cerkez olarak tanitilir Geceyi bu evde geciren yazar ve Fransiz ertesi sabah Fatih Camii nin yakinina nargile icmeye giderler Yazar Fatih Camii nin guzelliginden bahsederken Fransiz etkilenmez ve evdeki gizli mabedi gordukten sonra boyle yapilardan etkilenmedigini soyler Yazar neden bahsedildigini anlamayinca Fransiz gunlugunu okutur Gece vakti evde kapisi aralik bir odaya girmis iceride mezarlar su dolu kaplar levhalar ve relikler gormustur Yazar gulmeye baslar odanin gizli mabet degil sandik odasi oldugunu yerdekiler mezar degil sandik duvardakilerin levha ve relik degil esinden kalma eserler kullanilmayan kiyafetler ve camasir ipleri oldugunu kaplardaki sularin da tavandan akan yagmur sulari oldugunu soyler 121 Ilk Dusen Ak 23 Kasim 1919 Ifham Otuz yasina gelen yazar saclarina ak dusmeye basladigini fark eder ve hayatini sorgular Muhendis olmasina ragmen isiyle ilgilenmez butun vaktini edebiyata ayirir memuriyetinde de evraklari okumaz yalniz edebiyatla ilgilenir Yasadigi ic sikintisina care bulmak icin doktora basvurur Doktor ona yapacak isi olmadigi icin sikildigini ayrica siyasi bir tutumu olmamasinin da bunda etkisi oldugunu soyler Yazar bunun uzerine Turkculugu kesfeder Zamanla milliyetci olur ve eski arkadaslarini idealsiz bularak onlarla gorusmeyi birakir Bir de Anadolu da Eski Turk Sanatinin Izleri basligiyla bir kitap yayimlar Sonra yine sikilir Bu sefer carenin evlenmekte oldugunu dusunur 122 Ilk Cinayet 27 Kasim 1919 Diken Yazarin hayatinda hatirladigi ilk sey dort yasinda annesiyle yaptigi vapur yolculugudur Bu yolculukta vapurun tentesi uzerinde bir yavru marti bulurlar denize dusmemesi icin yanlarina alirlar Annesinin uyarisina ragmen yazar kusun boynunu sikar kus olur Annesi aglamaya baslayan oglunu Ah insafsiz diye azarlar Yazar aradan otuz yili askin sure gecmesine ragmen vapurda her marti gordugunde bu olayi hatirlayip nesesi kacar annesinin azarini duyar gibi olur 123 Birdenbire 6 Aralik 1919 Vakit Ahter genc yasinda ihtiyar bir adamla evlenmis ve kirk yasini gecmeden uc cocukla dul kalmis ve dokuz senedir boyle yasamaktadir Kendisi gibi zengin ama somurtkan bir adamla evlendirilen bir bucuk sene mutsuz bir evlilik yasadiktan sonra alti ay once bosanan henuz yirmi yasinda bile olmayan Yumuk la sohbet ettigi bir gun konu asktan acilir Ahter askin mumkun olmadigini ve ancak bir hayal oldugunu soylerken Yumut askin gercek ve mumkun oldugu one surer Yumuk askin birdenbire dogabilecegini Ahter ise askin zamanla olusup birdenbire olebilecegini belirtir ve ornek olarak bir hikaye anlatir Koskun genc kizi komsusu olan genci uzaktan sevmis fakat kendisine sorulmadan baskasiyla evlendirilmistir Aradan yirmi yil gecmis kiz dul kalmis fakat askini unutamamis o gencin yasadigi koskun bir kismini kiralamistir Sevdigi adamla konustugunda yirmi yil once onun da kendisini sevmis oldugunu ogrenmis boylelikle asklari canlanmis ve bir sure mutlu bicimde yasamislar Kadin bir gun kapali bir kapinin ardinda birisinin ilan i askta bulundugunu duyarak kapiyi acmis ve sevdigi adami hizmetcinin onunde diz cokmus halde bulmus bunun uzerine adamla irtibatini kesmistir Yumuk hikayedeki kadinin Ahter oldugunu soyler Ahter reddeder 124 Hurriyete Layik Bir Kahraman 10 Aralik 1919 Vakit II Abdulhamit in adamlarina yakin durarak hak etmedigi bicimde devlet memurlugunda yuksek bir rutbe elde etmis olan Ahmet Bey Kanun i Esasi nin 1908 de yeniden yururluge girmesi sonrasinda bir anda tavir degistirir hurriyet taraftari olur Babiali koridorlarinda hurriyet sozcugunu ilk telaffuz eden kisi olmak icin durduk yere Yasasin hurriyet diye bagirmaya baslar Daha sonra kendini tutamaz sokakta ve toplantilarda hurriyet yanlisi atesli konusmalar yapar Kendisinin Ahmet adini takma ad olarak kullanan bir Jonturk oldugunu II Abdulhamit i devirmek icin yillardir planlar yaptiklarini Sulukule den baslayip Yildiz Sarayi na kadar uzanan bir tuneli yirmi yildir kazmakta olduklarini kendi projesi olan bu tunelin sonunda saraya ulasinca bir gece padisaha baskin yapip alnina silah dayayarak onu hurriyeti ilan etmeye mecbur biraktiklarini anlatir Anlatilanlara inanan halk tarafindan kahraman ilan edilen Ahmet Nisantasi ndaki evine kadar coskulu bir kalabalik tarafindan ugurlanir Gosteris icin eve kapidan degil yukaridan sarkitilan ipe tirmanarak girmeye karar verir Ilk denemesinde ip kopar ve kalabaligin ustune duser ama ikinci denemesinde basarir Evinin onunden ayrilmayan kalabaliga ertesi gun onemli bir aciklama yapacagini soyler Yavas yavas dagilan kalabaligi izlerken kendisini bircok imparatordan ve peygamberden daha cok destekciye sahip bir kahraman olarak dusunur Eve girdiginde Ahmet olan adinin aslinda takma ad oldugunu soyledigi icin kendisine yeni bir ad bulmasi gerektigini fark eder Unlu liderlerin isimlerinden aldigi harflerle isim yaratmaya calisir sonunda Efruz adinda karar kilar Sabah evinin onunde toplanan bes on bin kisiye gercek adinin Efruz oldugunu aciklar Coskuya kapilan halk Efruz Bey i omuzlar ustunde Babiali ye dogru goturur Getirdigi hurriyeti yonetmek icin bir merkez belirlemek isteyen Efruz Bey Sirkeci de durur ve Sahavet Hani ni merkez olarak belirler Istanbul un dort bir yanina gonderdigi hatipler Sulukule Yildiz tunelini herkese duyurur Bu yalana Yildiz Sarayi ndakiler de inanir ve tuneli aramaya baslarlar Yabancilar bu tuneli Jonturklerden satin almak icin bir sirket kurar Bu sirada hurriyet sevdalisi halk Sahavet Hani nin etrafini sarar onlara balkondan hitap eden Efruz Bey de her milletin esit oldugunun altini cizerek Osmanlici gorusler belirtir bunun uzerine halk birbirini opmeye baslar Efruz Bey efsanesi giderek yayilir onun Sultan Murad in gizli sehzadesi oldugu dahi soylenirken dogan erkek cocuklara Efruz kiz cocuklara Firuze adi verilir Sohretinin ucuncu gunundeyken padisah tarafindan saraya cagrilan Efruz bey Ben gidemem O benim ayagima gelsin diye haber yollar Aksam evine gelen bir postada Ittihat ve Terakki Cemiyeti tarafindan merkeze davet edildigini ogrenir Herkes Efruz Bey i bu cemiyetin uyesi sanirken Efruz Bey bu kurulusun adini bile duymamistir ve kim olduklarini ogrenmek icin daveti kabul eder Esasinda uc gundur Efruz Bey hakkindaki hikayelere anlam veremeyen Cemiyet bu adami tutuklamak uzere merkeze davet etmistir Ertesi sabah Cemiyet e giden Efruz Bey kisa bir sorgunun ardindan tutuklanir ama cok gecmeden serbest birakilir Bu sirada halk Efruz Bey i unutmustur Efruz Bey kalan hayatinda bu yasadiklarinin ruya olup olmadigini dusunur Satirik bir uslupla kaleme alinmistir Asilzadeler Bilgi Bucaginda Tam Bir Gorus Acik Hava Mektebi ve Inat adlarinda bes devam oykusu bulunmaktadir 125 Cirkinligin Esrari 19 Aralik 1919 Vakit Sonbaharda Buyukada da yuruyuse giden yazar siddetli bir yagmurun bastirmasi uzerine bir tanidiginin evine siginir Evde yalnizca evsahiplerinin yasi on alti civarinda olan kizi Sutude ve bir hizmetci vardir Yazar rahatsiz olmamasi icin kiza haber verilmesini istemeyerek salonda oturur ama eve birinin geldigini duyan kiz salona girer Yazar kendisinden yirmi yas kadar kucuk olan bu guzel kizla yalniz kalmaktan cekinir Sutude ise suh ve simarik tavirlarla konusmaktadir Yazarin mesafeli tutumu devam edince Sutude aglamaya baslar ve onu sevdigini soyler Eger beni almazsan vallahi billahi kendimi oldururum der Kizi vazgecirmek icin cok hasta oldugunu soyleyen yazar Sutude nin askini merhamete dondurmeyi basarir ve ayrilirken onun icin ideal bir asik buldugunu bunun Buyukada da on yildir cirkinlik krali unvanina layik gorulen Ali Bey adinda bir adam oldugunu soyler Sutude cok etkilenir ve bir sonraki yaz bu adama kacar 126 Horoz 22 Aralik 1919 Vakit Baskalariyla pek gorusmeyen bir ailenin kizi butun vaktini kitap okuyarak gecirmektedir Bu sirada tavuklarin yasantisina dikkat etmis tavuklar duzgun bir yasam surerken ve yavrularini korumaya calisirken horozun butun gun sorumsuz ve baskici bir sekilde davrandigini gormustur Bunun uzerine bahcelerindeki kumesteki tavuklari horozdan korumaya baslamistir Sonra bu durumun insanlar icin de gecerli oldugunu dusunmus babasinin ailesine nasil davrandigini gozunun onune getirerek erkeklere dusman olur Bahcelerindeki bir horozu intikam duygusuyla oldurur Ailesi kendisini evlendirmek istediginde ise reddeder Oykunun devami Dunyanin Nizami adiyla bes gun sonra yayimlanmistir 127 Dunyanin Nizami 27 Aralik 1919 Vakit Evlenme fikrine kati bicimde karsi cikan genc kiz oldurdugu horoz ruyasina girip kendisinden hesap sorunca ve tavuklarla iliskisinin ic yuzunu anlatinca bahcedeki tavuklari gozlemler horoz oldukten sonra tavuklarinin duzeninin bozuldugunu ve birbirleriyle kavga etmeye basladiklarini gorur Bunun uzerine erkeklere iliskin dusuncesini degistirir ve evlenmeyi kabul eder Bes gun oncesinde yayimlanan Horoz adli oykunun devamidir 128 Miras 3 Ocak 1920 Vakit Yazarin amcasi bilime ve sanata onem veren yasli bir adamdir Oglunu ve esini kaybetmistir ve yegenini cok sevmektedir Bir gun yegenine kutuphanesine alici ciktigini ve cok yuksek meblaglar teklif edildigini ancak kendisinin bunu kabul etmedigini soyler Yazar ise hak vermekle birlikte teklif edilen parayi aklindan cikaramaz hatta amcasi oldugunde ondan miras kalacak diger mulkleri de dusunup heyecanlanir Amcasini zehirlemeyi dusunur ama gece bundan vazgecer Ertesi gun vicdan azabi icinde amcasinin yanina gider ve butun varligini milli kurumlara vasiyet etmesini ister Sebebini soran amcasina gercegi planlarindan duydugu utanci soyleyemez Amcasi bu tekliften memnun olur ama yazar amcasini oldurmeyi dusunmus oldugu icin hayati boyunca kendinden nefret eder 129 Karmanyolacilar 5 Subat 1920 Diken Fakaci Sitki Efendi bir gece sokakta ciglik duyar sesin kaynagina yaklastiginda dayak yemis bir adam gorur Adamin gasp edildigini dusunerek suclulari yakalamak ister Adam kacar ama Sitki Efendi yakalar Adam gasp edildigini ama polise gitmek istemedigini cunku caldirdigi cuzdanindaki paralarin sahte oldugunu soyler 130 Lokanta Esrari 5 Subat 1920 Haftalik Turk Dunyasi Arkadasi Sermet ten mektup alan yazar Sermet evlenmeden once birlikte gittikleri Abeille d Or adli lokantaya gitmeyi nasil biraktigini anlatir Aslinda obur bir adam olan ve yemek icin yasadigini soyleyen yazar lokantada fiyatlarin yukselmesi uzerine asci yamagi olmaya karar vermistir Abeille d Or yoneticilerinin Kozmos adli baska bir lokantadan bir calisani transfer ettiklerini ogrenince Rum kiligina girer ve Kozmos ta karin tokluguna calismak icin basvurur Bedava yemek yiyecegi icin sevinen yazar yemeklerin nasil yapildigini kullanilan malzemelerin gercek olmadigini ve pis oldugunu ayrica tabaklarin da hic yikanmadigini ogrenince lokantalarda yemeyi birakir evlerindeki Sudanli dadisinin yaptigi yemekleri yemeye baslar Yine de lokanta yemeklerinin nasil yapildigini bilmedigini ve yemekten keyif aldigi eski gunleri ozler 131 Kurbaga Duasi 10 Ocak 1920 Vakit Yazar birkac yil once Istanbul a yakin bir kasabadaki okulda edebiyat ogretmenligi yapmistir Okuldaki diger ogretmenler arasinda en sevdigi din ogretmeni Bahir Hoca dir Bir gun kasabadaki doktor yazari ve Bahir Hoca yi Bektasi tekkesine davet eder Nargile muptelasi olan Bahir Hoca tekkede nargile olacagi sozunu alinca daveti kabul eder Cuma gunu tekkede yapilan rakili sohbette eglenirler fakat bahcedeki kurbagalarin gurultusunden rahatsiz olurlar Bahir Hoca kurbagalari susturma iddiasiyla bahceye gider ve kurbagalar aninda susarlar Birkac gun sonra isin aslini soran yazar Bahir Hoca nin nargilenin marpucunu otlarin arasina sarkittigini ve bunu yilan sanan kurbagalarin sustugunu anlatir 132 Sefkate Iman 30 Ocak 1920 Vakit Basarili bir ogrenci olan yurtdisinda okuyan ve Turkiye ye dondukten sonra Hariciye de calismaya baslayan Ahmet Resit kumar aliskanligi yuzunden her seyini ve etrafindaki herkesi kaybetmistir Iki gundur sokakda ac bicimde gezmekte kendisini yuz ustu birakan insanlara sitem etmekte ve intihar etmeyi dusunmektedir Karanlikta kendisine rastlayan iki hirsiz bir evi soyduklari sirada Ahmet Resit ten sokakta gozculuk yapmasini isterler isleri bitince de ona iki bucuk lira verirler Ahmet Resit insanligin ve sefkatin olmedigini gorerek sevinir karnini doyurmaya gider 133 Kurumus Agaclar 17 Subat 1920 Vakit Deli Murat otuz yil boyunca bircok silahli soygunla zengin olmus bu sirada kirk kisiyi oldurmus ama elli yasina gelince tovbe etmis bir derebeyidir Artik en ufak bir haksizlik bile vicdanini yaralamaktadir Bir gun sabah namazinda rastladigi Karababa Deli Murat in hacca gitme niyeti oldugunu sezer Kendini affettirmek isteyen Deli Murat a ya olmesi yararli olacak birini oldurmesini ya da menzil acip insanlari doyurmasini tavsiye eder menzilin bahcesine kurumus agaclar dikmesini Allah tarafindan affedildiginde bu agaclarin yeserecegini soyler Deli Murat menzili kurar yoldan gecen ac ve tok herkese yemek yedirir aradan uc yil gecer ama agaclar yesermez Bir gun menzildeki usaklar yoldan gecen bir atliyi zorla durdurup yemek yedirmek isterler Atli durmayip yoluna devam edince Deli Murat ata ates edip yolcuyu durdurmayi yemegini verdikten sonra kendisine iyi bir at hediye etmeyi dusunur Ates eder ama yanlislikla adami vurup oldurur Deli Murat cok uzulur ve intihar etmeyi dusunur Bu sirada bahcedeki kurumus agaclarin yeserdigi gorulur Deli Murat oldurdugu adamin olmeyi hak eden biri oldugunu dusunur Sorusturdugunda bu adamin cok iyi bir adam oldugunu ogrenir Adamin uzerini aradiklarinda cebinden cikan mektupla adamin gunah islemeye gittigini anlarlar Deli Murat bu gunahsiz adami gunah islemekten kurtardigi icin gunahlarinin affedildigini agaclarin bu nedenle yeserdigini dusunur 134 Balkon Subat 1920 Ikinci Kitap Muhsin Bey esi Hamdune Hanim ogullari Suat ve evlatlik kizlari Resan Erenkoy de birlikte yasamaktadir Emekli Muhsin Bey on yildir kalp hastasi olmasina ragmen nargile keyfinden vazgecmemektedir Yine bir aksam yemeginden sonra cardakta nargile ictigi bir gun Resan Suat a hamile oldugunu ve evlenmeleri gerektigini soyler Suat kabul eder ve annesine soyler annesi cok sevinir Babasina surpriz yapmak isteyen Suat haberi annesinin vermesini babasi sevindiginde de kendisinin Resan la birlikte balkona cikip ikisine selam vermelerini onerir Resan istemez ama Suat in israrina dayanamaz Hamdune Hanim Muhsin Bey e mujdeyi verir ama Muhsin Bey cok sinirlenir Bunu duyan Suat ve Resan uzulur Hamdune Hanim israr edince Muhsin Bey yirmi yil once Izmir de bulundugu sirada baska bir kadinla evlendigini ve Resan in evlatlik degil kendi kizi oldugunu itiraf eder Suat ve Resan yukarida bogusmaya baslar ve Resan Suat i balkondan atar Muhsin Bey bogazini tutarak arka ustu devrilir 135 Iffet 1 Nisan 1920 Diken Doktor Hicaz da bulundugu sirada yasanan kolera salgini nedeniyle cok insanin oldugunu anlatir Bu sirada yanina gelen bir Arap kadin kendisinin evlenmemis oldugunu ve olurse erkeklerle ayni cukura atilmak istemedigini soyler Doktor bu istegi hafife alinca kadin sinirlenir Doktor kadinin iffetini bu kadar onemsemesinden etkilenir 136 Asilzadeler 1 8 Temmuz 1926 Vakit Efruz Bey Nisantasi ndaki evindeki sohbette zengin arkadaslari Azizussucufuzzirtaf Dizanterici Salih Pasazade Nermin Bey Kamuran Kara Tanburin Bey ve Muzekki Bey ile asaletin ne kadar onemli oldugundan bahsetmektedir Hepsi de ne asil ne egitimli olan ama ailelerinin zenginligiyle toplumda belirli bir yer edinmis olan bu bes arkadas yakin bir zamanda ilan edilmis olan Ikinci Mesrutiyet in asaletle hem uyumlu hem de uyumsuz oldugunu soyleyen gorusler ileri surerler Sonunda asaletlerini halkin da bilmesi icin asil unvanlar kullanmaya karar verirler Muzekki Bey in Prens Muzekki do Civan Kamuran Bey in Prens Eternel do Kara Tanburin Nermin Bey in Marki Nermin Azizussucufuzzirtaf in Prens Zirtaf Efruz Bey in de Prens Efruz do Kizil unvanlarini kullanmalarinda mutabik kalirlar Efruz Bey ev halkina bundan sonra kendisine Mosyo lo Prens cenaplari diye hitap etmelerini ister Yeni unvaninin kibriyle evdeki Rum hizmetci Despina ya sarkintilik edip kizin evden kovulmasina neden olduktan sonra asil arkadaslariyla bulusmaya gider Prens Zirtaf in Beyoglu ndaki apartman dairesinde toplanan bes arkadas ulkedeki diger gizli asilleri de ortaya cikarip guclerini birlestirmeye karar verirler Aralarindan baskan sececekleri sirada polis eve baskin duzenler Prens Zirtaf i evinde kumar oynatmakla suclandigini goren Prens Efruz asillik projeleri ortaya cikmasin diye kumar suclamasini kabul eder Bes arkadas da hapse atilir Efruz Bey ertesi gun kefaletle serbest kalir diger asil arkadaslarini bir daha gormez Olaylarin ic yuzunden habersiz bicimde yuzyillardir asalete onem vermeyen bir memlekette asalet iddiasinda bulunmanin tehlikelerini gorur ve hayatina milliyetci olarak devam etmeye karar verir 10 Aralik 1919 da yayimlanan Hurriyete Layik Bir Kahraman adli oykunun devamidir 137 Bilgi Bucaginda 19 30 Temmuz 1926 Vakit Efruz Bey milliyetci olmaya karar vermis ve Bucak ta Turk Ocaklari ni ima eden hayali bir yer konferanslar vermeye baslamistir Kitap okumadan kendi uydurdugu bilgilerle verdigi bu konferanslar Bucak ta bircok kisiyi etkilemis ve Efruz Bey i unlu ve saygin biri haline getirmistir Bir gun yaz tatili vermenin gerekli mi yoksa tehlikeli mi olduguna iliskin bir tartismada Bucak reisi ile Efruz Bey yaka paca kavga ederler birbirlerini sarlatanlikla suclarlar Kavgadan sonra Efruz Bey laf ebeligi ile cesitli uydurma bilgilerle bilgeligini ispat etmek ister salondaki kimsede onu yalanlayabilecek bilgi bulunmadigi icin Efruz Bey tartismayi kazanir Efruz Bey in yukseldigini gorerek onu susturmak icin duvara resmini astirmis olan Bucak reisi bu sefer Efruz Bey in heykelini diktirerek onu susturmak ister Ama Efruz Bey bu niyeti sezer ve heykelinin dikilmesine karsi cikar Sonraki konferanslarinda Efruz Bey once Turklerin Orta Asya da kullandiklari lehcelerin kullanilmasini onererek Arapca kelimelere uydurma karsiliklar bulur Dinleyenler hak verir ama kimse anlamaz Efruz Bey bu sefer Farsca ve Fransizca edatlarin Turkce sozcuklerle birlikte kullanilmasini teklif eder dinleyenler buna da hak verir Efruz Bey tarih dersleri sirasinda da Turklerin uzun yillar once Amerika dan Asya ya goctugunu dolayisiyla Amerikalilarin Turk olduklarini soyler Efruz Bey sohretinin arttigini gorunce bircok konudan bahseden bir kitap yazar Hayranlari 450 bin adet basildigi duyurulan kitabin sayfalarinin kese kagidi olarak kullanildigini gorunce yayinevine giderler kitabin aslinda iki bin adet basildigini uc ayda on bes tane satilabildigini bunun uzerine kalanlarin da kese kagidi yapilmak uzere bir Yahudi tuccara satildigini ogrenirler Efruz Bey bu haberi ogrenmez kitabinin cok sattigini dusunur ve kimsenin itiraz etmedigini gorunce yazdiklarinin ne kadar dogru oldugunu anlar Bir sure daha Bucak ta derslere devam eder Bir gun Bucak reisi Efruz Bey e Bucak yonetim kurulunun aldigi karar sonucunda bundan sonra verecegi dersleri yazili olarak yonetim kuruluna sunmasi gerektigini onay verilirse Bucak ta bu dersi verebilecegini soyler Efruz Bey bu habere gucenir kendisini kiskananlarin komplosuna yorar ve uzun sure Bucak a ugramaz Neden sonra Bucak a gidip kendisini sevenlerle vedalasir Bucak onundeki meydana heykelinin dikilmesini kabul etmedigine pisman olur ve bir daha ortalikta gorunmez Sevenleri onun Kasgar a gittigini dusunur Hurriyete Layik Bir Kahraman ve Asilzadeler adli oykulerin devamidir 138 Nezle 1926 Yuksek Okceler Orhaniye Matbaasi On yildir dul olan otuz dokuz yasindaki Masume Hanim sismanligiyla alay eden cocuklarin arasinda atli arabasiyla Hidirellez gununde Cirpici Cayiri na gelir Kendi cussesinde biriyle evlenmek isteyen ama bir turlu bulamayan Masume Hanim senlik sirasinda biriyle tanismayi umdugu sirada arabacisi Himmet e gozu ilisir On dokuz yasindaki bu adam tam olarak Masume Hanim in aradigi cussededir Himmet ile sohbet etmeye calisan Masuma Hanim butun sorularina kisa cevaplar alinca sinirlenir Yol kenarinda bir inek ve okuzun ciftlestigini gorur Himmet e zavalli inegi kurtarmasini soyler Himmet ise inegin kurtarilmasina gerek olmadigini inegin de ciftlesmek istedigini okuzun bunu inegin kokusundan anladigini soyler Masume Hanim sohbet acma cabasini karsilik alamadigi Himmet e son bir imayla Senin nezlen var o citteki okuz kadar kokudan anlamiyorsun der Himmet yine anlamaz 139 Kiskanclik 1926 Yuksek Okceler Orhaniye Matbaasi Yirmi yasindaki Ahmet Suhran Bey eglenceye duskunlugu nedeniyle babasi tarafindan uc ayligina Yanya daki bir memurluk gorevine gonderilir Ahmet Suhran Bey yolda konakladigi Izmir deki bir otelde kucuklugunden beri gormedigi dayisina rastlar Ertesi gun vedalasacaklari sirada dayisi Hindistan dan getirdigi beyaz bir maymunu ona hediye eder Ahmet Suhran Bey Yanya daki telgraf memurlugunda bir sure gecirdikten sonra Eleni Teodor adli bir Yunan kiziyla tanisir Yuruyuse ciktiklari bir gun maymun gelen telgrafi haber vermek uzere egitilmis oldugu sekilde sahibine haber verir Ahmet Suhran Bey kisa sureligine ayrilir telgraf olmadigini gorunce sasirarak geri doner ve maymunun Eleni nin yuzunu yaraladigini fark eder Kizi hastaneye goturur ve maymunu dover sonra da kapiya atar Maymun once kapiyi calar ama karsilik alamayinca ortaliktan kaybolur Uc gun sonra bir koylu perisan halde buldugu maymunu getirir Maymun Ahmet Suhran Bey in verdigi yemeklerin hicbirini kabul etmez ve on gun icinde acliktan olur Ahmet Suhran Bey maymunun kendisini kiskandigini Eleni yi yaraladiktan sonra yaptiklarina icerlenip sahibine kustugunu ve ac kalarak intihar ettigini soyler 140 Tam Bir Gorus 1926 Gizli Mabet Maarif Matbaasi Yazar ve arkadasi Sermet yuruyus yaptiklari bir gun Efruz Bey e rastlarlar ve kutuphaneye giden Efruz Bey i kendileriyle yurumeye ikna ederler Sosyoloji uzerine konusan ve koylulerin ahlakini oven Efruz Bey i dinleyen iki arkadas yuruyerek Istanbul disindaki bir koye varirlar Esmer tenli bir cocuk onlari bir kahvehaneye yonlendirir Kahvelerini beklerken cocuk onlara ekmek getirir sinirli kahveci de kahveyle birlikte yogurt verir Hesabi odeyecekleri zaman kahveci cok yuksek bir fiyat ister ama etraftaki koyluleri gorup dayak yemek istemeyen arkadaslar hesabi oderler Koylu ahlaki uzerine soylediklerinde israr eden Efruz Bey kahvehaneden ciktiktan sonra koylulere Istanbul un ahlakiyla bozulduklarini gercek Turk koylusunu o esmer cocugun temsil ettigini soyler Cocugun cingene oldugunu ogrenen Efruz Bey utanir arkadaslariyla birlikte sehre doner Hurriyete Layik Bir Kahraman Asilzadeler ve Bilgi Bucaginda adli oykulerin devamidir 141 Acik Hava Mektebi Mart 1927 Resimli Ay Bucak tan ayrildiktan sonra evine kapanan Efruz Bey Avrupa dan siparis ettigi kitaplar gecikince egitim almak icin Avrupa ya gitmeye karar verir Ne okuyacagina karar veremeyince Mufat Bey in fikrini almak icin Aksaray a gider Din ve milliyet kavramlarina karsi olan ve Avrupalilari taklit etmeyi savunan Mufat Bey Aksaray da bir okul isletmektedir Efruz Bey biraz bekledikten sonra Mufat Bey le gorusur Turkcu konferanslar verdigi halde Turkculuge karsi oldugunu soyler ve Avrupa da kendisini yormayacak bir ilim tahsil etmek istedigini belirtir Mufat Bey once sasirir sonra el isleri ogrenmeyi tavsiye eder Bu fikri begenen Efruz Bey Avrupa ya gitmekten vazgecer ve evindeki kutuphanesinin bir kismini atolyeye cevirerek disari cikmadan burada uc yil boyunca calismaya karar verir Tanidiklarina Avrupa ya gidecegini soyler ve evdekilere kendisini soranlara Londra ya gittigini soylemelerini tembih eder Ancak odasinda iki ayda sikilir ve disari cikar Soranlara Avrupa da iki ayda pedagoji ogrendigini ve diploma aldigini anlatir Pedagoji uzerine konferanslar vermeye baslar pratigin teoriden daha onemli oldugunu one surer ve bilimden bahsetmek yerine mevcut pedagoglar aleyhinde konusur ilk olarak da Mufat Bey i elestirir Efruz Bey daha sonra egitim mufettisi gibi okullari gezer ogretmenlerle konusur Okullardan birinde rastladigi okul muduru Mehmet Mustafa Tahsin Nidai Bey in okumaya onem vermeyen okutanlarin okumasi gerekmedigi yonundeki goruslerini cok begenir Pisligi guzellige rastgeleligi adalete tercih eden zengin ogrencilere ibret olsun diye fakir ogrenciler doven Birinci Balkan Savasi ndaki Alasonya muharebesinin Osmanli tarihinin en onemli savasi oldugunu one suren acik havada verilen egitimin binada verilen egitimden daha etkili oldugunu soyleyen Mudur Bey bu goruslerini Efruz Bey e kabul ettirmeyi basarir Mudur Bey ve Efruz Bey ulkedeki ilk acik hava mektebini kurmak icin kollari sivarlar Hayirsizada da bir ciftlik kurmayi burada bir acik hava mektebi olusturmayi fakir ogrencileri hademe olarak kullanmayi ciftligin gelirini de zengin ogrencilere vermeyi butun dersleri Efruz Bey in vermesini planlarlar Mudur Bey ogrencileri toplar bundan sonra Efruz Bey in okulun basogretmeni olacagini kitaplarin ve defterlerin kaldirilacagini ogrencilerin ve yoneticilerin esit olacagini duyurur Soz alan Efruz Bey mudurun artik mudur olmadigini herkes esitlendigi icin ogrencilerin de ona artik Mehmet Mustafa Tahsin Nidai Bey yerine Mistik demesi gerektigini yarin ilk acik hava dersine baslanacagini ilan eder kimsenin ailesine bir sey soylememesini tembihler Cocuklar sevincle evlere dagilirken okuldaki kurallarin yikildigini goren Mudur Bey Efruz Bey in aklina uydugu icin pisman olur Efruz Bey aksam annesine veda eder ve uc yil boyunca geri donmeyecegini soyler Gece vakti disari cikar Hayirsizada daki okulu bir somurge yonetimine donusturup ogrencilerden asker yapmayi bu askerlerle adanin yakinindan gecen sandallari soymayi dusunur Silah olarak kullanilmak uzere kloroform alir Sabah oldugunda Mudur Bey in okul projesinden vazgectigini gorur ama yilmaz kendi basina projeye devam etmeye karar verir Kinaliada ya gider Hayirsizada ya dogru sandalla yola ciktiginda bayilir sandal Yalova ya kadar suruklenince oradaki bir hastanede uyanir Kendine geldiginde Akropolis e gidip edebiyat hacisi olmaya karar verir Hurriyete Layik Bir Kahraman Asilzadeler Bilgi Bucaginda ve Tam Bir Gorus adli oykulerin devamidir 142 Bir Temiz Havlu Ugruna tarihsiz Yazar ve iki eski arkadasi vapurdayken Istanbul manzarasini seyrederler savas ve ekonomik sikintilar nedeniyle kentin tadini cikaramadiklarini soyleyerek eski zamanlarda yasamis olmayi dilerler Yazarin iki arkadasindan kumral olani yalniz kentte degil evde de mutlu olmadigini soyleyerek hikayesini anlatmaya baslar On bes yirmi yil oncesinde evliligin yalnizca gorucu usulu oldugu zamanlarda annesi bu adama kiz bakmaya baslamistir Evlenecegi kizda hangi ozellikler olacagini umursamayan adam yalnizca mavi gozlu kisa boylu veya muhacir olmamasini istemistir Annesinin buldugu bir kizla evlenmis evlendikten sonra kizin hem mavi gozlu hem kisa boylu hem de muhacir oldugunu fark ederek uzulmustur Kendi deyimiyle bagnazligi yuzunden bosanamamis bu mutsuz evlilikte bes cocugu olmustur Bu hikayeden sonra yazarin diger arkadasi da kendi hikayesini anlatir Hic evlenmemeye kararli bir gencken bir gun annesinin hakkini helal etmeme tehdidi karsisinda evlenmek zorunda kalmistir En azindan okur yazar sohbet edebilen bir kadinla evlenmek isterken annesinin kendisine buldugu kiz okumasi yazmasi olmayan iki lafi bir araya getiremeyen biridir Annesi bu kizi bir gun Kocamustafapasa da tuvalete sikisinca kapisini caldigi evde tanimistir Evin temizligine hayran kalan anne abdest aldiktan sonra kizin kendisine tuttugu beyaz ve utulu havluyu cok begenmis ve ogluna istemistir Adam basta karsi ciksa da evlenmek zorunda kalmis temizlik icinde ama mutsuz bir evliligi olmustur 143 Ucurumun Kenarinda 1926 Hikaye Kulliyati Matbaa i Orhaniye Fakirlik icinde buyuyen bir genc kiz olan yazar baska kadinlardaki guzel kiyafetleri gorunce imrenir ama bunlari almaya parasi yetmez Bu durumunu paylastigi bir arkadasi guzel kiyafetler almak istiyorsa bir koca bulmasi gerektigini soyler kocasinin parasinin bu kiyafetlere yetmeyecegi hatirlatilinca da Evlenince anlarsin der Buna ragmen yazar evlenmez bir terzide ise girer ve maasini kiyafet olarak almak istedigini soyler Boylelikle guzel kiyafetleri olur zamanla mankenlik de yapmaya baslar Bu basarilardan sonra fakir bir kizin zengin evlerine gittigini gorunce ne oldugunu anlar ona hitaben yazdigi mektupta genc bir kizin namusunu kaybetmeden de guzel kiyafetler alabilecegini anlatir 144 1 2 1938 Omer Seyfettin Kulliyati Muallim Ahmet Kitabevi Gazeteye hikaye yetistirmesi gereken yazar tembellik eder ve bu gorevi yerine getirecek gucu bulamaz Yanina gelen arkadasi Camsap onu ayaga kaldirmak icin 1 2 lakabini taktigi bir adamin hikayesini anlatmaya baslar Rumeli nin kaybedilmesinden sonra Istanbul a gelen Camsap kalici bir is bulamamis ve gazetelerde gecici is yaparak gecimini saglamaktadir Bir tanidiginin yonlendirmesiyle Egitim Bakanligi na basvurur ve Istanbul a bir gunluk uzakliktaki bir kasabanin okuluna ogretmen olarak atanir Okuldaki ogretmen ve yoneticiler ciddiyetsizdir Ozellikle okul muduru cussesi sozleri zekasi yonetimi okulun durumu hep yarim oldugu icin 1 2 lakabiyla anilmaktadir Okulun idaresiyle ilgilenmeyen 1 2 ayni zamanda keskin bir Ittihatcidir Bir sure sonra Camsap okuldan ayrilir yillar sonra 1 2 yi Istanbul da Damat Ferid Pasa nin icisleri bakaninin arabasinda gorur eskiden Ittihatci olan 1 2 nin simdi de Itilafci oldugunu anlar ve her yere bu kadar kolay uyum saglama basarisinin yarim bir insan olmasindan kaynaklandigini anlatir 145 Mahcupluk Imtihani 1938 Omer Seyfettin Kulliyati Muallim Ahmet Kitabevi Dort yil once bir memurluk gorevinde Mustemend in altinda calisan Hayranzade Semi Bey bir anda zenginlesmis kurdugu isletmede Mustemend i yaninda usak olarak calistirmaya baslamistir Isletmenin genc ve kurnaz mudiresi Peride ise alinacak katip icin yapilacak sinavi Hayranzade ile konusur ve namuslu birini bulmak icin utangaclik testi yapmayi mustehcen konulardan bahsedince utanan kisiyi ise almayi teklif eder Peride nin sevgilisi Sermet bu baglantisini gizleyerek sinava gelir Peride de ona utanma numarasi yapmasini soyler Duruma sahit olan Mustemend Hayranzade yi uyarmak ister ama Peride araya girip engel olur Hayranzade Sermet in utangacligini begenir ve ise almayi kabul eder Sinava uc aday daha gelir Peride onlara patronun utangacligi sevmedigini soyleyince adaylar curetkar davranarak Hayranzade yi kizdirirlar verilen arada Mustemend in uyarmasi uzerine bu defa utangaclik numaralari yaparlar Hayranzade bu adaylari da begenip ise almaya karar verir ama Peride onlari korkutarak kacirir Peride sevgilisi Sermet i alip odasina goturur Anahtar deliginden onlari izleyen Mustemend Hayranzade ye haber verir Hayranzade ise Peride yi sevdigini bu yuzden onu isten kovamayacagini soyler anahtar deliginden tekrar bakacakken Peride kapiyi acar ve Hayranzade yi yakalar Peride once Hayranzade yi mahkemeye vermekle tehdit edip yuklu bir tazminat ceki alir sinirleri bozuldugu icin on gun ise gelmeyecegini o yokken yeni katip Sermet in de bir sey ogrenemeyecegi icin onun da ise gelmeyecegini bu on gunluk surede patronunun arabasini odunc alacagini soyler Peride yi kaybetmek istemeyen Hayranzade butun sartlari kabul eder Tek perdelik oyun biciminde kaleme alinmistir 146 Inat 1938 Omer Seyfettin Kulliyati Muallim Ahmet Kitabevi Inat esekte olur sozunun dogru olduguna uzun zaman boyunca inanmis olan yazar bu dusuncesinden nasil vazgectigini anlatir Cani sikintisini gidermek icin yazip bastirdigi hikaye uzerine Efruz Bey den mektup almistir Cayirin ve cimenin farkli seyler oldugunu soyleyen Efruz Bey in bu mektubu uzerine yazar kisa bir arastirma yapar ve cayir ile cimenin ayni sey oldugunu ogrenip bunu Efruz Bey e soylemek uzere Heybeliada ya gider Efruz Bey ve yanindakiler yazarin soylediklerine siddetle karsi cikarlar haksiz olduklari anlasilsa da geri adim atmazlar Yazar bunun uzerine eve donmek uzere yola cikar yol kenarinda otlayan esekleri gorunce Efruz Bey ve yanindakilerin ne kadar inatci oldugunu anlar Hurriyete Layik Bir Kahraman Asilzadeler Bilgi Bucaginda Tam Bir Gorus ve Acik Hava Mektebi adli oykulerin devamidir 147 Bir Cocuk Aleko 1943 Omer Seyfettin Kulliyati Muallim Ahmet Kitabevi Ali alti aydir Gelibolu daki bir Rum firincinin yaninda calismaktadir Ustasi savas cikacagi icin devlet tarafindan diger Hristiyanlarla birlikte bolgeden tahliye edildiginde Ali koyune gider ama oranin da tahliye edildigini gorur Ailesinin Malkara daki akrabalarinin yanina gitmis olabilecegini dusunerek yurumeye baslar Iki gun boyunca ac ve susuz yurudukten sonra yolda bir Rum kafilesine rastlar Turk oldugunu ogrenirlerse yardim etmeyeceklerini dusunerek koydeki komsusundan ogrendigi Rumcasiyla yanlarina gidip yardim ister adinin da Aleko oldugunu soyler ve kafileye katilir Kafile uc gun yurudukten sonra bir Rum koyune yerlesir Ali de kilisede hizmetci olarak calismaya baslar Ailesinin nereye gittigini ogrendikten sonra buradan ayrilma plani yapan Ali Rumlarin kilisede Turklerin yenilmesi icin dua ettigini ve savastan sonra butun Turkleri oldurme planlari yaptigini gorerek rahatsiz olur Papaz bir gun Canakkale Savasi ndaki Ingiliz kumandanina yazilmis gizli bir mektubu Ali ye verir ve bunu cepheye giderek bu mektubu Ingilizlere vermesini ister Ali yola cikar cepheye gider ve mektubu Turklere verir Mektupta Turklerin Hristiyanlari oldurduklerine dair yalan beyanlar bulundugunu goren Turk askerleri Ali yi yanlarina alirlar ve teklifi uzerine onu Rum gorunumlu ajan olarak kullanmayi kabul ederler Ali mektubu da alarak Ingiliz siperlerine gider Rum oldugunu soyleyerek mektubu iletir Ali nin Turkce de bildigini goren Ingilizler ondan Turk siperlerine gitmesini Turk pasasinin cadirina saatli bomba birakmasini sonra da oradan uzaklasmasini isterler Ali kabul eder ve bombayi Turk siperine goturmeden Ingiliz tarafinda patlatmanin yolunu dusunur Bu sirada yanlislikla bombanin dugmesini cevirir ve yarim saatlik geri sayimi baslatir Saati durduramadigini gorunce yemek yer vakit gecirir Ingiliz komutanin yanina gider ve onu laflariyla oyalar Firincilikta alisik oldugu yarim saatlik dilimin sonuna geldigini hissedince Turk oldugunu itiraf eder Ingilizler onu tutuklayamadan bomba buyuk bir gurultuyle patlar 148 Kazin Ayagi 1947 Omer Seyfettin Ali Canip Yontem in kitabi Sulalesi tuccar olan ve kendisi de cocukluktan itibaren ticaretle ugrasmis olan Mahfuzizade Haci Afif Efendi yirmi bes yasina geldiginde babasini kaybeder Kalan mirasi kardesleriyle paylasir cok gecmeden komsu tuccarlardan Giritli Ibrahimaki nin kiziyla evlenir kayinpederi dugunun ertesi gununde olunce serveti buyur Sukretmek icin hacca gidip gelen Afif Efendi artik cimri ve kimseye guvenmeyen her haberi Kazin ayagi oyle degil diyerek karsilayan biri olmustur Bu nedenle kendisine Kazin Ayagi lakabi takilan Afif Efendi cimriligi ve guvenmezligi sayesinde ticarette cok para kazanir En buyuk rakibi Gompogolos Aga bir gun Afif Efendi yi ziyaret eder ve karli bir is imkanindan bahseder Afif Efendi her zaman oldugu gibi yine supheyle yaklasir Hikaye burada yarim kalmistir Omer Seyfettin in sagliginda tamamlanamamis olumunden sonra mevcut haliyle yayimlanmistir 149 Foya 1947 Omer Seyfettin Ali Canip Yontem in kitabi Yazar eski bir milletvekilinin luks evini ziyaret eder Bu milletvekili kultur ve sanat hayatina dair en temel bilgiden bile yoksun eski bir Ittihat ve Terakki Cemiyeti uyesidir Yazar bir kitaptan ne kadar para kazanilacagini sorar sonra da Cemiyetin butun sirlarini anlatacagi bir ani kitabi yazmak istedigini soyler Amaci para ve sohret kazanmak olan bu adamin tek endisesi Cemiyet yoneticilerinin ulkeye geri donup kendisinden hesap sormasi ihtimalidir Bu nedenle yazarla nasil bir kitap yazmasi gerektigi uzerine konusur Hikaye burada yarim kalmistir Omer Seyfettin in roman olarak yazmaya basladigi bu eserin tefrika edilecegi 1919 sonlarinda duyurulmus ancak yazar eseri tamamlayamadan yasamini yitirmistir 150 Sultanligin Sonu 1947 Omer Seyfettin Ali Canip Yontem in kitabi Kirim Savasi gazisi kaymakam Mahmut Bey Kocamustafapasa daki konaginda yasayan herkesin hurmet ettigi bir adamdir O olunce ayni hurmet kizi Fatma Hanim a da gosterilir Istanbul daki bir depremde bircok ev yikilinca Fatma Hanim mahalledeki aileleri konaginin bahcesindeki cadirlarda konaklatir Deprem sirasinda annesini kalp krizinden kaybeden maliye katibi Sabri Bey de bu bahcede kalmaya baslamistir Kederinden rakiya baslayan Sabri Bey bu sarhoslugu sayesinde cok hossohbet bir adam olmus bahcedeki diger insanlari sohbetiyle eglendirmeye baslamistir Hikaye burada yarim kalmistir Omer Seyfettin in roman olarak yazmaya basladigi bu eserin tefrika edilecegi 1919 sonlarinda duyurulmus ancak yazar eseri tamamlayamadan yasamini yitirmistir 151 Heykel 1 Ekim 1956 Yeditepe Heykeltiras Behzat belediyenin Sultanahmet Meydanina dikilmek uzere bir heykel yarismasi baslattigini duyarak sevinir ve sevincini yazarla paylasir Cok gecmeden Behzat i tekrar goren yazar yarismada istenen heykelin su tasiyan bir esek heykeli oldugunu ogrenen Behzat in hayalkirikligina ugrayarak yarismaya girmekten vazgectigini ogrenir 10 Agustos 1919 tarihli bu oyku Istanbul u o donemde kontrol eden Isgal Kuvvetleri Komiserligi tarafindan sansurlenerek yayimlanamamis yillar sonra kesfedildikten sonra 1956 yilinda yayimlanabilmistir Ayrica bakinizOmer SeyfettinKaynakca Atay Selcuk Toplumun Nabzini Tutan Bir Metin Ornegi Olarak Omer Seyfettin in Simeler Adli Hikayesi Uzerine Bir Degerlendirme Research Gate 6 Nisan 2020 tarihinde kaynagindan Erisim tarihi 6 Nisan 2020 Seyfettin Omer 1999 Butun Eserleri 2007 bas Istanbul Dergah Yayinlari ISBN 978 975 995 078 1