Kimya ve fizik biliminde atom teorisi; maddenin atom adı verilen süreksiz ve ayrık yapılardan oluştuğunu belirten, maddenin doğası üzerine bir bilimsel teoridir. Antik yunanda felsefi bir kavram olarak başlayan bu düşünce, 19. yy başlarında kimya alanındaki keşiflerin de maddenin gerçekten atomlardan oluştuğunu destekleyen bulgularıyla kendisine ana akım bilimde yer edinmiştir.
Atom kelimesi, Eski Yunanca'da "bölünmez" anlamına gelen atomos sıfatından türemiştir. 19. yüzyılda kimyagerler bu terimi daha fazla küçültülemeyen kimyasal elementler için kullanmaya başladılar. İlk başlarda gayet uygun görünen bu kullanım, 20. yüzyıla geçerken elektromanyetizma ve radyoaktivite gibi çeşitli deneyler ışığında, fizikçiler sözde "bölünemez atom"un aslında birbirinden ayrı olarak da bulunabilen türlü atomaltı parçacıklardan (özellikle, elektron, proton ve nötron) meydana gelen kümelenmiş bir yığın olduğunu keşfettiler.
Atomların bölünebilir olduğu anlaşıldıktan sonra fizikçiler "bölünemez" olanı ifade etmek için "temel parçacık" terimini kullanmaya başladılar, Atomun bölünemez olan kısımları, yok edilemez değil. Atom altı parçacıkları çalışan bilim alanı olan parçacık fiziğinde, fizikçiler maddenin gerçek temelini keşfetmeye çalışmaktadırlar.
Tarih
Felsefi olarak atomculuk
Maddenin ayrık birimlerden oluştuğu fikri, Yunan ve Hint gibi eski kültürlerde göze çarpmakta ve dolayısıyla çok eskiye dayandığı bilinmektedir. "Atom" kelimesi antik Yunan filozofları Leukippos ve onun öğrencisi Demokritos tarafından literatüre kazandırılmıştır. Democritos'un düşünce sisteminde atomlar ezeliydi, sonsuz sayıdaydı, yaratılmamıştı ve maddelerin özellikleri onu oluşturan atomlara bağlıydı. Democritos'un atomculuğu daha sonra Yunan filozof Epikür (M.Ö. 341– M.Ö. 270)ve Epikürcü Romalı şair Lucretius (M.Ö. 99 - M.Ö. 55) tarafından geliştirildi ve detaylandırıldı.Erken Orta Çağ'da atomculuk çoğunlukla unutulmuştu, ancak 12. Yüzyilda Aristoteles'in yeniden keşfedilen yazılarındaki atomculuğa dair alıntılar sayesinde tekrar bilinir hale geldi.
14.Yüzyılda, Lucretius'un De rerum natura ve Laertios Diogenes'in Seçkin Filozofların Yaşamları ve Fikirleri kitapları gibi Atomcu öğretileri anlatan eserlerin tekrar keşfedilmesi konuya akademik ilgiyi arttırdı. Ama Atomculuk, ortodoks Hristiyan öğretileriyle çelişen Epikürcü Felsefeyle bağdaştığından çoğu Avrupalı filozoflar tarafından kabul edilmedi. Fransız rahip Pierre Gassendi (1592–1655) atomların Tanrı tarafından yaratıldığını ve çok fazla sayıda olsalar da sonsuz olmadıklarını savunarak Atom fikrini canlandırdı. Ayrıca birden fazla atomun birleşkesine "molekül" adını veren ilk kişiydi. Gassendi'nin geliştirdiği atom teorisi Fransada hekim ve İngilterede doğa filozofu Walter Charleton tarafından popülerleştirildi. Kimyacı Robert Boyle (1627–1691) ve Fizikçi Isaac Newton (1642–1727) da atomculuğu savundu ve 17.Yüzyılın sonlarına doğru bilimsel cemiyetlerin önemli bir kısmı tarafından kabul edildi.
John Dalton
18. yüzyıl sonlarına doğru, atom teorisinin yardımı olmadan kimyasal reaksiyonlarla ilgili iki kanun ön plana çıkmıştır. Bunlardan ilki kütlenin korunumu yasası, Antoine Lavoisier tarafından 1789 yılında formüle edilmiştir. Bir kimyasal reaksiyonda toplam kütlenin sabit kalacağını ifade eder (tepkimeye giren toplam kütle miktarı ile oluşan ürünlerin toplam kütlesi aynıdır). İkinci kanun tarafından öne sürülen sabit oranlar yasasıdır. Yine ilk defa Joseph Louis Proust tarafından 1799 yılında doğrulanmıştır. Bu kanuna göre bir bileşik kendisini oluşturan elementlere ayrıştırıldığında, ayrıştırılan elementlerin kütlesi, reaksiyona giren ilk madde miktarından bağımsız, her zaman aynı oranda olacaktır
John Dalton kendinden önceki bu çalışmaların üzerinde durmuş, çalışmayı daha da geliştirerek katlı oranlar yasasını geliştirmiştir: belirli bir sayıda bileşik oluşturabilen iki element bir araya getirilirse, sabit kütlede tutulan birinci element ile reaksiyona girecek olan ikinci element, küçük tam sayıların oranları ile birleşirler. Örneğin: Proust üzerinde çalışmaktaydı. Kütlelerinin oranlarının her zaman ya %88.1 kalay - %11,9 oksijen ya da %78.7 kalay - %21.3 oksijen olduğunu fark etti (bunlar sırasıyla kalay (II) oksit ve kalay dioksit idi). Dalton bu yüzdelerden yola çıkarak 100 gram kalayın ya 13.5 gram ya da 27 gram oksijenle birleşeceğini öngördü: 13.5 ve 27 arasındaki oran 1:2 . Dalton, maddenin atom teorisinin bu düzeni mükemmel bir şekilde açıklayabileceğini fark etti. Proust'un kalay oksit örneğinde olduğu gibi; bir kalay atomu ya bir ya da iki oksijen ile reaksiyona girmektedir.
Dalton, suyun farklı gazları farklı oranlarda soğurmasınının sebebini atom teorisinin açıklayabileceğine inanmaktaydı - örneğin, Dalton suyun karbon dioksiti azotdan daha fazla soğurduğu fark etti. Dalton, bunun sebebinin gazların içindeki parçacıklarının kütle ve yapısal olarak birbirinden farklı olmasından dolayı olduğunu belirten hipotezini kurdu. Gerçekten de, karbon dioksit (CO2) moleküllerinin, azot moleküllerinden (N2) ağır ve daha büyük olduğu bilinmektedir.
Dalton, elementlerin kimyasal anlamda değiştirilemeyip yok edilemese dahi, daha karmaşık yapıları (bileşik) oluşturmak üzere birleşebilen tek tip ve benzersiz atomlardan meydana geldiğini öne sürdü. Elde ettiği sonuçlara deneysel yöntemle ulaştığı için, onun çalışmaları atom teorisinin ilk bilimsel yorumu olarak kabul edilmektedir.
1803 yılında Dalton sözlü olarak ilk defa bazı atomların birbirine göre ağırlıklarınının bulunduğu listesini sundu. Bu çalışma 1805 yılında yayımlandı, fakat çalışmasında bu figürlere tam olarak nasıl ulaştığıyla ilgili bilgi yer almamaktaydı. Bu metot ilk olarak 1807 yılında, tanıdığı olan isim tarafından Thomson'ın ders kitabının (A System of Chemistry) üçüncü baskısında verildi. Sonrasında, Dalton bunu tümüyle kendi ders kitabında (A New System of Chemical Philosophy, 1808 -1810) yayımladı.
Dalton, hidrojen atomunu birim alarak birbirleriyle birleştiği oranlara göre atom ağırlıklarını hesaplamıştır. Ancak Dalton, bazı element atomlarının molekül olarak bulunduğunu tahayyül edememiştir — örneğin saf oksijen O2 olarak bulunabilmektedir. Dahası hatalı olarak iki elementin yapabileceği en basit bileşiğin her zaman iki elementten birer atom şeklinde olduğunu düşünmüştür (yani suyu H2O olarak değil HO olduğunu düşünmüştür.) Kullandığı aparatların da kaba olmasıyla birlikte bunlar sonuçlarını kusurlu kılmıştır. Örneğin, 1803 yılında, oksijen atomlarının hidrojen atomlarından 5.5 kat ağır olduğuna inanıyordu. Bunun sebebi; suyun içerisinde her 1 gram hidrojene karşılık 5.5 gram oksijen olduğunu ölçmüş olması ve suyun formülünün HO olduğuna inanmasıdır. 1806 yılında, daha iyi verilere ulaştıkça oksijenin aslında 5.5 değil 7 olduğu sonucuna varmış ve hayatının sonuna kadar da böyle kalmıştır. Bu tarihlerde diğerleri ise çoktan oksijenin ağırlığının hidrojene göre 8 olması gerektiği sonucuna ulaşmıştır; eğer Dalton'un su formülüne bakarsak (HO) 8, modern formüle (H2O) göre ise 16.
Avogadro
Dalton'un teorisindeki kusur 1811 yılında Amedeo Avogadro tarafından düzeltilmiştir. Avogadro, eşit hacimdeki herhangi iki gazın eşit sıcaklık ve basınç altında aynı sayıda molekül içereceğini öne sürmüştür (diğer bir deyişle gaz parçacıklarının kütlesi kapladığı hacimi etkilememektedir). Avogadro yasası; birçok gazın hangi hacimde tepkimeye girdiğine bakarak, gazların iki atomlu yapısıyla alakalı sonuçlara ulaşabilmesine olanak sağlamıştır. Örneğin: iki litre hidrojen sabit sıcaklık ve basınç altında sadece bir litre oksijen ile tepkimeye girip 2 litre su buharı oluşturur. Bunun anlamı; iki partikül suyu oluşturmak için tek bir oksijen molekülü iki parçaya ayrılmaktadır. Dolayısıyla, Avogadro, oksijen ve daha birçok element için daha hatasız ölçümler sunabilmiş ve atom ile molekül arasındaki ayrımı kesin bir biçimde yapmıştır.
Brown Hareketi
1827 yılında, İngiliz botanist Robert Brown suda yüzen polen tanelerinin içindeki toz parçacıklarının görünen bir sebep olmaksızın sürekli titreştiğini gözlemledi. 1905 yılında ise, Albert Einstein bu Brown hareketinin su moleküllerinin polen taneleriyle sürekli olarak çarpışmasından dolayı olduğunu teori haline getirdi ve bunu açıklamak için tahmini bir matematiksel model geliştirdi. Bu model Fransız fizikçi Jean Perrin tarafından 1908 yılında deneysel olarak doğrulandı ve dolayısıyla parçacık teorisi için ekstra doğrulanma sağladı.
Atom altı parçacıkların keşfi
J. J Thomson'un katot ışınları üzerine çalışmalarıyla elektronu 1897 yılındaki keşfine kadar atomların mümkün olan en küçük parçacık olduğu düşünülüyordu.
Crookes tüpü, iki elektrotun boşlukla ayrıldığı camdan yapılan bir koruyucudur. Bu elektrotlar arasına bir potansiyel fark uygulandığında, katot ışınları elde edilir ve bu ışınlar tüpün son kısmında cama vurduklarında parlayan bir iz bırakır. Deneyler sonucunda Thomson, bu ışınların bir elektrik alan altında saptırılabildiğini fark etti (zaten bilinmekte olan manyetik alana ek olarak). Thomson, bu ışınların ışığın yeni bir formu olmadığını, daha çok "küçük tanecik" (daha sonrasında bilim adamları tarafından elektron olarak yeniden adlandırılacaktı) adını verdiği negatif yüklü ve oldukça hafif parçacıklardan oluştuğu sonucuna vardı. Kütle-yük oranlarını hesapladı ve bilinen en küçük atom olan hidrojeninkinden 1800 kat daha küçük olduğunu gördü. Bu küçük tanecikler, daha önce bilinen hiçbir parçacığa benzemiyordu.
Thomson daha sonra atomların bölünebilir olduğunu ve bu küçük taneciklerin de yapı taşı olduğunu öne sürdü. Atomun bütünündeki nötr yapıyı açıklamak için ise, bu küçük taneciklerin, düzgün bir şekilde dağılmış pozitif yük denizinde aralara dağıtılmış şekilde bulunduğunu savundu, açıklama genel nötr sorumlu olan atom, teklifini yaptı, o yuvarları dağıtıldı önlük deniz pozitif. Elektronlar, pozitif yükler arasında aynı bir tatlıdaki meyveler gibi gömülü bulunduğu için bu modele erikli puding modeli denmiştir. (Aslında Thomson modelinde sabit değillerdir).
Çekirdeğin keşfi
Thomson'un erik puding modeli, eski öğrencilerinden biri olan ve kütlenin büyük kısmının ve pozitif yükün atom içerisinde çok küçük bir hacimde yoğun olarak bulunduğunu keşfeden ve bunun da atomun merkezi olduğunu düşünen Ernest Rutherford tarafından çürütülmüştür.
Geiger–Marsden deneyinde, Hans Geiger ve Ernest Marsden (Rutherford'ın emrinde çalışan meslektaşları) ince metal levhalara alfa parçacıkları fırlattılar ve sapmalarını floresan ekran kullanarak ölçtüler. Erikli Puding modelin öngördüğü üzere; çok küçük kütleye sahip elektronlar ve yüksek momentuma sahip alfa parçacıkları her yere dağıldığı için az yoğunlukta olan pozitif yük dağılımı bilgileriyle, deneyciler bütün alfa parçacıklarının metal levhayı kayda değer bir sapma olmadan geçmesini beklediler. Şaşkınlığa uğratacak şekilde, alfa parçacıklarının küçük bir kısmı yüksek sapmaya uğramıştı. Rutherford, bu deney sonucunda pozitif yükün atomun içerisinde tek bir yerde konsantre olarak bulunması gerektiği sonucuna vardı, böylelikle görece yeterli ve yoğun elektrik alan oluşabilecek ve alfa parçacıklarını güçlü bir şekilde saptırabilecekti.
Bunun sonucunda Rutherford, elektron bulutlarının küçük pozitif bir çekirdek etrafında bulunduğu gezegen modelini öne sürdü. Ancak böyle küçük bir alandaki yük yoğunluğu yüksek sapmaya sebep olabilecek bir elektrik alanı oluşturabilirdi.
Atomun kuantum fiziksel modeline yönelik ilk adımlar
Atomun gezegen modelinde iki önemli eksiklik vardı. İlki; güneşin etrafındaki gezegenlerin aksine, elektronlar yüklü parçacıklardı. İvmeli bir hareket yapan elektrik yükünün klasik elektromanyetizma içerisinde Larmor formülüne göre elektromanyetik dalga yaydığı biliniyordu. Yörüngesel bir hareket yapan yük, sürekli olarak enerji kaybetmeli ve spiral hareketi yaparak çekirdek üzerine saliseler içerisinde çökmeliydi. İkinci önemli eksiklik ise gezegen modeli; gözlemlenen atomun emisyon ve soğurma tayfında (spektrum) bulunan grafiksel anlık yüksek çizgileri (pik) açıklayamamaktaydı.
20. yüzyılın başlarında Kuantum teorisi; Max Planck ve Albert Einstein ışığın enerjisinin quanta(tekil, kuantum) adı verilen, sadece belirli miktarlarda yayılıp, soğurulabildiğini bilimsel olarak ortaya koymasıyla, fizik dünyasında devrime yol açmıştır. 1913 yılında ise, Niels Bohr bu fikir ile klasik fiziği kullanarak atom için Bohr modelini oluşturmuştur. Bohr modelinde, bir elektron çekirdeği sadece açısal momentum ve enerjisi sabit belirli yörüngeler etrafında bulunabilir, çekirdeğe olan uzaklığı (yani yarıçapı) ile enerjisi arasında oran vardır. Bu modele göre, elektron çekirdeğe doğru spiral yapamaz çünkü enerjisini sürekli bir şekilde kaybedemez. Onun yerine sadece enerji seviyeleri" yapabilir. Bu olduğunda ise, enerji değişimiyle orantılı olarak belirli bir frekansta foton soğurur ya da yayımlar (dolayısıyla soğurma ve emisyon spektrumunda keskin çizgiler gözlemlenir).
Bohr modeli mükemmel değildi. Sadece hidrojenin spektral çizgilerini tahmin edebilmiştir. Birden fazla elektronu olan atomları tahmin edememiştir. Dahası, spektrografik teknolojinin gelişmesi ile birlikte, Bohr modelinin açıklayamayacağı hidrojenin ekstra tayf çizgileri bulunmuştur. 1916'da, Arnold Sommerfeld bu ekstra tayf çizgilerini açıklayabilmek için Bohr modeline eliptik yörüngeler eklemiş, fakat bu da modeli kullanılması çok zor bir hale sokmuştur ve yine de daha karmaşık atomları açıklayamamıştır.
İzotopların keşfi
Radyoaktivite ile oluşan ürünler üzerine deneyler gerçekleştirirken, 1913 yılında Frederick Soddy, periyodik tablodaki yerlerde birden fazla elementin olabildiğini fark etmiştir. İzotop kelimesi literatüre Margaret Todd tarafından uygun bir isim olarak kazandırılmıştır.
Aynı yıl, J.J. Thomson'ın neon iyonlarını elektrik ve manyetik alanlardan geçirerek diğer uçta fotografik levhalara düşürdüğü bir deney yapmaktaydı. Thomson, levha üzerinde iki parlayan nokta gördü, bunun anlamı iki ayrı sapmaya uğranmasıydı. Thomson daha sonra bunun bazı neon atomlarının farklı kütleye sahip olmasından dolayı olduğu sonucuna vardı. Bu farklı kütlelerin kaynağı daha sonra 1932 yılında nötronların keşfiyle açıklanabilecekti.
Nükleer parçacıkların keşfi
1917 yılında Rutherford, azot gazını alfa parçacıklarıyla bombaladı ve gazın içerisinden hidrojenin yayıldığını gözlemledi (Rutherford hemen fark etti, çünkü daha önce hidrojeni alfa parçacıklarıyla bombalamış ve hidrojen çekirdeğinin son oluşan ürünler arasında olduğunu gözlemlemişti) Rutherford bu hidrojen çekirdeklerinin bizzat azot çekirdeklerinden ayrıldığı sonucuna vardı. (aslında, Rutherford azotu bölmüştü).
Hem kendi çalışmaları hem de öğrencileri Bohr ve Henry Moseley'in çalışmaları sonucunda, Rutherford herhangi bir atomun çekirdeğinin her zaman belirli tam sayıda hidrojen çekirdeğine eşit olabileceğini biliyordu. Bu ve herhangi bir atomun kütlesinin belirli sayıda hidrojen atomun kütlesine kabaca eşit olmasıyla - o zamanlar parçacıkların en hafifi olarak biliniyordu - şu sonuca vardı; hidrojen atomunun çekirdekleri tekil parçacıklardı ve tüm atom çekirdeklerinin temel bir bileşeniydi. Bu parçacıklara proton adını verdi. Daha sonra yapılan deneylerde Rutherford, çoğu atomun çekirdek ağırlığının sahip olduğu proton ağırlığından çok fazla olduğunu görmüştür. Bu ağırlığın daha önce bilinmeyen yüksüz bir parçacıklardan dolayı olduğunu iddia etmiş ve geçici olarak "Nötron" kelimesini kullanmıştır.
1928 yılında, Walter Bothe alfa parçacıklarıyla bombalanan berilyumun yüksek derecede penetrasyonu olan ve elektriksel olarak yüksüz bir ışıma yaydığını gözlemlemiştir. Daha sonraları bu ışımanın parafinden hidrojenleri sökebileceği keşfedilmiştir. Gama ışımasının metallerdeki elektronlara benzer etkiyi yaptığı göz önüne alındığında, ilk başlarda yüksek enerjili gama ışıması olduğu düşünülmüştür. Fakat daha sonra James Chadwick enerji ve momentum korunumuna bağlı kalarak elektromanyetik radyasyon sebebiyle oluşabilmesi için iyonlaşma etkisinin çok güçlü olduğunu görmüştür. 1932 yılında Chadwick bu gizemli berilyum ışımasına hidrojen ve azot gibi çeşitli elementleri maruz bırakmış ve geri seken yüklü parçacıkların enerjilerini ölçmüştür. Bu radyasyonun aslında elektriksel olarak yüksüz parçacıklardan oluştuğu ve gama ışını gibi kütlesiz olamayacağı sonucuna varmıştır. Onun yerine protona yakın bir kütlesinin olması gerektiğini belirtmiştir. Chadwick bu parçacıkların Rutherford'un bahsettiği nötronlar olduğunu öne sürmüştür. Nötronun keşfinden dolayı Chadwick, 1935 yılında Nobel ödülü almıştır.
Atomun kuantum fiziksel modeli
1924'te Louis de Broglie, her hareket eden parçacığın -özelde elektron gibi atomaltı parçacıkların- bir parça dalga-benzeri davranış gösterdiğini öne sürdü. Erwin Schrödinger bu fikirden etkilenerek bir elektronun atomda parçacık mı yoksa dalga olarak mı daha iyi açıklanabileceğini araştırdı. 1926'da yayınlanan Schrödinger denklemi; elektronu, noktasal parçacıktan ziyade bir dalga fonksiyonu olarak tanımlar. Bu yaklaşım, Bohr'un modelinin açıklayamadığı birçok tayf fenomenini öngörebildi. Yaklaşım matematiksel olarak uygun olsa da görselleştirilmesi zor olduğundan karşıtlığa maruz kaldı. Eleştirenlerden biri,Max Born, Schrödinger'in dalga fonksiyonunun bir elektronu değil bütün olası durumlarını tanımladığını, bu yüzden bir elektronun çekirdeğin etrafındaki herhangi bir konumda bulunma olasılığını hesaplamak için kullanılabileceğini söyledi. Bu, parçacık ve dalga elektron teorilerinin karşıtlığını uzlaştırdı ve dalga-parçacık çiftliği fikrini getirdi. Bu teoriye göre elektronlar hem dalga hem de parçacık özelliklerini gösterebilirdi. Örneğin bir dalga gibi yansıtılabilirdi ve bir parçacık gibi kütleye sahipti.
Elektronları dalga fonksiyonları ile açıklayabilmenin bir sonucu olarak, bir elektronun konumunu ve momentumunu eş zamanlı elde edebilmek matematiksel olarak imkansızdır. Bu durum, bunu ilk kez 1927 yılında tanımlayıp yayımlayan ünlü teorik fizikçi Werner Heisenberg'e ithafen Heisenberg belirsizlik ilkesi olarak adlandırılır. Bu, düzgün ve keskin dairesel yörüngelerle tanımlanmış Bohr'un modelini geçersiz kılmıştır. Atomun modern modelinde ise elektronların konumları olasılıklar olarak tarif edilmiştir. Teorik olarak bir elektron çekirdekten herhangi bir uzaklıkta bulunabilir. Fakat elektronun enerji seviyesine bağlı olarak, çekirdeğin etrafında bazı bölgelerde diğer bölgelere göre özellikle daha sık bulunur. Bu düzene atomik orbital adı verilir. Orbitaller; çekirdek merkezde olmak üzere küre, dambıl, simit gibi birçok şekilde bulunabilir.
Kaynakça
- ^ Berryman, Sylvia, "Ancient Atomism", Stanford Encyclopedia of Philosophy (Fall 2008 Edition), Edward N. Zalta (ed.) [1] 4 Haziran 2016 tarihinde Wayback Machine sitesinde .
- ^ Pullman, Bernard (1998). The Atom in the History of Human Thought. Oxford, England: Oxford University Press. ss. 31-33. ISBN . 29 Ocak 2018 tarihinde kaynağından . Erişim tarihi: 13 Ocak 2018.
- ^ a b c d e Cohen, Henri; Lefebvre, Claire, (Ed.) (2017). Handbook of Categorization in Cognitive Science (Second bas.). Amsterdam, The Netherlands: Elsevier. s. 427. ISBN . 29 Ocak 2018 tarihinde kaynağından . Erişim tarihi: 13 Ocak 2018.
- ^ (2004). Ancient Philosophy. A New History of Western Philosophy. 1. Oxford, England: Oxford University Press. ss. 26-28. ISBN . 29 Ekim 2021 tarihinde kaynağından . Erişim tarihi: 2 Mart 2021.
- ^ a b c d e (2010). "Atoms and Atomism". ; ; Settis, Salvatore (Ed.). The Classical Tradition. Cambridge, Massachusetts and London, England: The Belknap Press of Harvard University Press. ss. 103-104. ISBN . 29 Ekim 2021 tarihinde kaynağından . Erişim tarihi: 2 Mart 2021.
- ^ Weisstein, Eric W. "Lavoisier, Antoine (1743-1794)". scienceworld.wolfram.com. 7 Nisan 2013 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 1 Ağustos 2009.
- ^ Proust, Joseph Louis. "Researches on Copper 4 Haziran 2016 tarihinde Wayback Machine sitesinde .", excerpted from Ann. chim. 32, 26-54 (1799) [as translated and reproduced in Henry M. Leicester and Herbert S. Klickstein, A Source Book in Chemistry, 1400–1900 (Cambridge, Massachusetts: Harvard, 1952)]. Retrieved on August 29, 2007.
- ^ Andrew G. van Melsen (1952). From Atomos to Atom. Mineola, N.Y.: Dover Publications. ISBN .
- ^ Dalton, John. "On the Absorption of Gases by Water and Other Liquids 4 Haziran 2016 tarihinde Wayback Machine sitesinde .", in Memoirs of the Literary and Philosophical Society of Manchester. 1803. Retrieved on August 29, 2007.
- ^ Johnson, Chris. . 10 Temmuz 2002 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 1 Ağustos 2009.
- ^ Alan J. Rocke (1984). Chemical Atomism in the Nineteenth Century. Columbus: Ohio State University Press.
- ^ Avogadro, Amedeo (1811). . Journal de Physique. Cilt 73. ss. 58-76. 12 Mayıs 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 13 Ocak 2018.
- ^ Einstein, A. (1905). "Über die von der molekularkinetischen Theorie der Wärme geforderte Bewegung von in ruhenden Flüssigkeiten suspendierten Teilchen". Annalen der Physik. 322 (8). s. 549. Bibcode:1905AnP...322..549E. doi:10.1002/andp.19053220806. hdl:10915/2785.
- ^ Thomson, J.J. (1897). . Philosophical Magazine. 44 (269). s. 293. doi:10.1080/14786449708621070. 3 Temmuz 2017 tarihinde kaynağından ([facsimile from Stephen Wright, Classical Scientific Papers, Physics (Mills and Boon, 1964)]) arşivlendi. Erişim tarihi: 13 Ocak 2018.
- ^ Whittaker, E. T. (1951), A history of the theories of aether and electricity. Vol 1, Nelson, London
- ^ Thomson, J. J. (1904). "On the Structure of the Atom: an Investigation of the Stability and Periods of Oscillation of a number of Corpuscles arranged at equal intervals around the Circumference of a Circle; with Application of the Results to the Theory of Atomic Structure". Philosophical Magazine. 7 (39). s. 237. doi:10.1080/14786440409463107. 19 Ocak 2018 tarihinde kaynağından . Erişim tarihi: 13 Ocak 2018.
- ^ Geiger, H (1910). "The Scattering of the α-Particles by Matter". Proceedings of the Royal Society. Cilt A 83. ss. 492-504. 18 Aralık 2017 tarihinde kaynağından . Erişim tarihi: 13 Ocak 2018.
- ^ Rutherford, Ernest (1911). (PDF). Philosophical Magazine. 21 (4). s. 669. Bibcode:2012PMag...92..379R. doi:10.1080/14786435.2011.617037. 15 Mayıs 2019 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 13 Ocak 2018.
- ^ Bohr, Niels (1913). (PDF). Philosophical Magazine. 26 (153). ss. 476-502. doi:10.1080/14786441308634993. 9 Ağustos 2017 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 13 Ocak 2018.
- ^ "Frederick Soddy, The Nobel Prize in Chemistry 1921". Nobel Foundation. 13 Haziran 2017 tarihinde kaynağından . Erişim tarihi: 18 Ocak 2008.
- ^ Thomson, J.J. (1913). . Proceedings of the Royal Society. A 89 (607). ss. 1-20. Bibcode:1913RSPSA..89....1T. doi:10.1098/rspa.1913.0057. 8 Mart 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 13 Ocak 2018. [as excerpted in Henry A. Boorse & Lloyd Motz, The World of the Atom, Vol. 1 (New York: Basic Books, 1966)]. Retrieved on August 29, 2007.
- ^ Rutherford, Ernest (1919). . Philosophical Magazine. 37 (222). s. 581. doi:10.1080/14786440608635919. 7 Haziran 2010 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 13 Ocak 2018.
- ^ Chadwick, James (1932). "Possible Existence of a Neutron" (PDF). Nature. 129 (3252). s. 312. Bibcode:1932Natur.129Q.312C. doi:10.1038/129312a0. 27 Ağustos 2018 tarihinde kaynağından (PDF). Erişim tarihi: 13 Ocak 2018.
- ^ Schrödinger, Erwin (1926). "Quantisation as an Eigenvalue Problem". Annalen der Physik. 81 (18). ss. 109-139. Bibcode:1926AnP...386..109S. doi:10.1002/andp.19263861802.
- ^ Mahanti, Subodh. . 17 Nisan 2009 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 1 Ağustos 2009.
- ^ Mahanti, Subodh. . 22 Ocak 2009 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 1 Ağustos 2009.
- ^ Greiner, Walter. "Quantum Mechanics: An Introduction". 19 Nisan 2013 tarihinde kaynağından . Erişim tarihi: 14 Haziran 2010.
- ^ Heisenberg, W. (1927). "Über den anschaulichen Inhalt der quantentheoretischen Kinematik und Mechanik". Zeitschrift für Physik (Almanca). 43 (3–4). ss. 172-198. Bibcode:1927ZPhy...43..172H. doi:10.1007/BF01397280.
- ^ Milton Orchin; Roger Macomber; Allan Pinhas; R. Wilson. (PDF). 8 Ekim 2018 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 14 Haziran 2010.
Konuyla ilgili yayınlar
- Bernard Pullman (1998) The Atom in the History of Human Thought, trans. by Axel Reisinger. Oxford Univ. Press.
- Eric Scerri (2007) The Periodic Table, Its Story and Its Significance, Oxford University Press, New York.
- Charles Adolphe Wurtz (1881) The Atomic Theory, D. Appleton and Company, New York.
Dış bağlantılar
- Atomism14 Ağustos 2010 tarihinde Wayback Machine sitesinde . by S. Mark Cohen.
- Atomic Theory 20 Şubat 2020 tarihinde Wayback Machine sitesinde . - detailed information on atomic theory with respect to electrons and electricity
- Fizikte 10 Teori - https://books.google.com.tr/books?id=vMnuBQAAQBAJ&printsec=copyright&redir_esc=y#v=onepage&q&f=false 22 Eylül 2020 tarihinde Wayback Machine sitesinde .
wikipedia, wiki, viki, vikipedia, oku, kitap, kütüphane, kütübhane, ara, ara bul, bul, herşey, ne arasanız burada,hikayeler, makale, kitaplar, öğren, wiki, bilgi, tarih, yukle, izle, telefon için, turk, türk, türkçe, turkce, nasıl yapılır, ne demek, nasıl, yapmak, yapılır, indir, ücretsiz, ücretsiz indir, bedava, bedava indir, mp3, video, mp4, 3gp, jpg, jpeg, gif, png, resim, müzik, şarkı, film, film, oyun, oyunlar, mobil, cep telefonu, telefon, android, ios, apple, samsung, iphone, xiomi, xiaomi, redmi, honor, oppo, nokia, sonya, mi, pc, web, computer, bilgisayar
Kimya ve fizik biliminde atom teorisi maddenin atom adi verilen sureksiz ve ayrik yapilardan olustugunu belirten maddenin dogasi uzerine bir bilimsel teoridir Antik yunanda felsefi bir kavram olarak baslayan bu dusunce 19 yy baslarinda kimya alanindaki kesiflerin de maddenin gercekten atomlardan olustugunu destekleyen bulgulariyla kendisine ana akim bilimde yer edinmistir Mevcut teorik atom modelinde yogun bir cekirdegin etrafi elektronlarin olasilik bulutu ile cevrilidir Atom kelimesi Eski Yunanca da bolunmez anlamina gelen atomossifatindanturemistir 19 yuzyilda kimyagerler bu terimi daha fazla kucultulemeyen kimyasal elementler icin kullanmaya basladilar Ilk baslarda gayet uygun gorunen bu kullanim 20 yuzyila gecerken elektromanyetizma ve radyoaktivite gibi cesitli deneyler isiginda fizikciler sozde bolunemez atom un aslinda birbirinden ayri olarak da bulunabilen turlu atomalti parcaciklardan ozellikle elektron proton ve notron meydana gelen kumelenmis bir yigin oldugunu kesfettiler Atomlarin bolunebilir oldugu anlasildiktan sonra fizikciler bolunemez olani ifade etmek icin temel parcacik terimini kullanmaya basladilar Atomun bolunemez olan kisimlari yok edilemez degil Atom alti parcaciklari calisan bilim alani olan parcacik fiziginde fizikciler maddenin gercek temelini kesfetmeye calismaktadirlar TarihFelsefi olarak atomculuk Maddenin ayrik birimlerden olustugu fikri Yunan ve Hint gibi eski kulturlerde goze carpmakta ve dolayisiyla cok eskiye dayandigi bilinmektedir Atom kelimesi antik Yunan filozoflari Leukippos ve onun ogrencisi Demokritos tarafindan literature kazandirilmistir Democritos un dusunce sisteminde atomlar ezeliydi sonsuz sayidaydi yaratilmamisti ve maddelerin ozellikleri onu olusturan atomlara bagliydi Democritos un atomculugu daha sonra Yunan filozof Epikur M O 341 M O 270 ve Epikurcu Romali sair Lucretius M O 99 M O 55 tarafindan gelistirildi ve detaylandirildi Erken Orta Cag da atomculuk cogunlukla unutulmustu ancak 12 Yuzyilda Aristoteles in yeniden kesfedilen yazilarindaki atomculuga dair alintilar sayesinde tekrar bilinir hale geldi 14 Yuzyilda Lucretius un De rerum natura ve Laertios Diogenes in Seckin Filozoflarin Yasamlari ve Fikirleri kitaplari gibi Atomcu ogretileri anlatan eserlerin tekrar kesfedilmesi konuya akademik ilgiyi arttirdi Ama Atomculuk ortodoks Hristiyan ogretileriyle celisen Epikurcu Felsefeyle bagdastigindan cogu Avrupali filozoflar tarafindan kabul edilmedi Fransiz rahip Pierre Gassendi 1592 1655 atomlarin Tanri tarafindan yaratildigini ve cok fazla sayida olsalar da sonsuz olmadiklarini savunarak Atom fikrini canlandirdi Ayrica birden fazla atomun birleskesine molekul adini veren ilk kisiydi Gassendi nin gelistirdigi atom teorisi Fransada hekim ve Ingilterede doga filozofu Walter Charleton tarafindan populerlestirildi Kimyaci Robert Boyle 1627 1691 ve Fizikci Isaac Newton 1642 1727 da atomculugu savundu ve 17 Yuzyilin sonlarina dogru bilimsel cemiyetlerin onemli bir kismi tarafindan kabul edildi John Dalton 18 yuzyil sonlarina dogru atom teorisinin yardimi olmadan kimyasal reaksiyonlarla ilgili iki kanun on plana cikmistir Bunlardan ilki kutlenin korunumu yasasi Antoine Lavoisier tarafindan 1789 yilinda formule edilmistir Bir kimyasal reaksiyonda toplam kutlenin sabit kalacagini ifade eder tepkimeye giren toplam kutle miktari ile olusan urunlerin toplam kutlesi aynidir Ikinci kanun tarafindan one surulen sabit oranlar yasasidir Yine ilk defa Joseph Louis Proust tarafindan 1799 yilinda dogrulanmistir Bu kanuna gore bir bilesik kendisini olusturan elementlere ayristirildiginda ayristirilan elementlerin kutlesi reaksiyona giren ilk madde miktarindan bagimsiz her zaman ayni oranda olacaktir John Dalton kendinden onceki bu calismalarin uzerinde durmus calismayi daha da gelistirerek katli oranlar yasasini gelistirmistir belirli bir sayida bilesik olusturabilen iki element bir araya getirilirse sabit kutlede tutulan birinci element ile reaksiyona girecek olan ikinci element kucuk tam sayilarin oranlari ile birlesirler Ornegin Proust uzerinde calismaktaydi Kutlelerinin oranlarinin her zaman ya 88 1 kalay 11 9 oksijen ya da 78 7 kalay 21 3 oksijen oldugunu fark etti bunlar sirasiyla kalay II oksit ve kalay dioksit idi Dalton bu yuzdelerden yola cikarak 100 gram kalayin ya 13 5 gram ya da 27 gram oksijenle birlesecegini ongordu 13 5 ve 27 arasindaki oran 1 2 Dalton maddenin atom teorisinin bu duzeni mukemmel bir sekilde aciklayabilecegini fark etti Proust un kalay oksit orneginde oldugu gibi bir kalay atomu ya bir ya da iki oksijen ile reaksiyona girmektedir Dalton suyun farkli gazlari farkli oranlarda sogurmasininin sebebini atom teorisinin aciklayabilecegine inanmaktaydi ornegin Dalton suyun karbon dioksiti azotdan daha fazla sogurdugu fark etti Dalton bunun sebebinin gazlarin icindeki parcaciklarinin kutle ve yapisal olarak birbirinden farkli olmasindan dolayi oldugunu belirten hipotezini kurdu Gercekten de karbon dioksit CO2 molekullerinin azot molekullerinden N2 agir ve daha buyuk oldugu bilinmektedir Dalton elementlerin kimyasal anlamda degistirilemeyip yok edilemese dahi daha karmasik yapilari bilesik olusturmak uzere birlesebilen tek tip ve benzersiz atomlardan meydana geldigini one surdu Elde ettigi sonuclara deneysel yontemle ulastigi icin onun calismalari atom teorisinin ilk bilimsel yorumu olarak kabul edilmektedir John Dalton un A New System of Chemical Philosophy 1808 eserinde yer lan cesitli atom ve molekul tasvirleri 1803 yilinda Dalton sozlu olarak ilk defa bazi atomlarin birbirine gore agirliklarininin bulundugu listesini sundu Bu calisma 1805 yilinda yayimlandi fakat calismasinda bu figurlere tam olarak nasil ulastigiyla ilgili bilgi yer almamaktaydi Bu metot ilk olarak 1807 yilinda tanidigi olan isim tarafindan Thomson in ders kitabinin A System of Chemistry ucuncu baskisinda verildi Sonrasinda Dalton bunu tumuyle kendi ders kitabinda A New System of Chemical Philosophy 1808 1810 yayimladi Dalton hidrojen atomunu birim alarak birbirleriyle birlestigi oranlara gore atom agirliklarini hesaplamistir Ancak Dalton bazi element atomlarinin molekul olarak bulundugunu tahayyul edememistir ornegin saf oksijen O2 olarak bulunabilmektedir Dahasi hatali olarak iki elementin yapabilecegi en basit bilesigin her zaman iki elementten birer atom seklinde oldugunu dusunmustur yani suyu H2O olarak degil HO oldugunu dusunmustur Kullandigi aparatlarin da kaba olmasiyla birlikte bunlar sonuclarini kusurlu kilmistir Ornegin 1803 yilinda oksijen atomlarinin hidrojen atomlarindan 5 5 kat agir olduguna inaniyordu Bunun sebebi suyun icerisinde her 1 gram hidrojene karsilik 5 5 gram oksijen oldugunu olcmus olmasi ve suyun formulunun HO olduguna inanmasidir 1806 yilinda daha iyi verilere ulastikca oksijenin aslinda 5 5 degil 7 oldugu sonucuna varmis ve hayatinin sonuna kadar da boyle kalmistir Bu tarihlerde digerleri ise coktan oksijenin agirliginin hidrojene gore 8 olmasi gerektigi sonucuna ulasmistir eger Dalton un su formulune bakarsak HO 8 modern formule H2O gore ise 16 Avogadro Dalton un teorisindeki kusur 1811 yilinda Amedeo Avogadro tarafindan duzeltilmistir Avogadro esit hacimdeki herhangi iki gazin esit sicaklik ve basinc altinda ayni sayida molekul icerecegini one surmustur diger bir deyisle gaz parcaciklarinin kutlesi kapladigi hacimi etkilememektedir Avogadro yasasi bircok gazin hangi hacimde tepkimeye girdigine bakarak gazlarin iki atomlu yapisiyla alakali sonuclara ulasabilmesine olanak saglamistir Ornegin iki litre hidrojen sabit sicaklik ve basinc altinda sadece bir litre oksijen ile tepkimeye girip 2 litre su buhari olusturur Bunun anlami iki partikul suyu olusturmak icin tek bir oksijen molekulu iki parcaya ayrilmaktadir Dolayisiyla Avogadro oksijen ve daha bircok element icin daha hatasiz olcumler sunabilmis ve atom ile molekul arasindaki ayrimi kesin bir bicimde yapmistir Brown Hareketi 1827 yilinda Ingiliz botanist Robert Brown suda yuzen polen tanelerinin icindeki toz parcaciklarinin gorunen bir sebep olmaksizin surekli titrestigini gozlemledi 1905 yilinda ise Albert Einstein bu Brown hareketinin su molekullerinin polen taneleriyle surekli olarak carpismasindan dolayi oldugunu teori haline getirdi ve bunu aciklamak icin tahmini bir matematiksel model gelistirdi Bu model Fransiz fizikci Jean Perrin tarafindan 1908 yilinda deneysel olarak dogrulandi ve dolayisiyla parcacik teorisi icin ekstra dogrulanma sagladi Atom alti parcaciklarin kesfi Katot isinlari mavi katottan yayimlanmakta yariklar ile bir dalga haline gelmekte sonrasinda elektrik verilmis iki levha arasindan gecerken rotalarindan sapmakta J J Thomson un katot isinlari uzerine calismalariyla elektronu 1897 yilindaki kesfine kadar atomlarin mumkun olan en kucuk parcacik oldugu dusunuluyordu Crookes tupu iki elektrotun boslukla ayrildigi camdan yapilan bir koruyucudur Bu elektrotlar arasina bir potansiyel fark uygulandiginda katot isinlari elde edilir ve bu isinlar tupun son kisminda cama vurduklarinda parlayan bir iz birakir Deneyler sonucunda Thomson bu isinlarin bir elektrik alan altinda saptirilabildigini fark etti zaten bilinmekte olan manyetik alana ek olarak Thomson bu isinlarin isigin yeni bir formu olmadigini daha cok kucuk tanecik daha sonrasinda bilim adamlari tarafindan elektron olarak yeniden adlandirilacakti adini verdigi negatif yuklu ve oldukca hafif parcaciklardan olustugu sonucuna vardi Kutle yuk oranlarini hesapladi ve bilinen en kucuk atom olan hidrojeninkinden 1800 kat daha kucuk oldugunu gordu Bu kucuk tanecikler daha once bilinen hicbir parcaciga benzemiyordu Thomson daha sonra atomlarin bolunebilir oldugunu ve bu kucuk taneciklerin de yapi tasi oldugunu one surdu Atomun butunundeki notr yapiyi aciklamak icin ise bu kucuk taneciklerin duzgun bir sekilde dagilmis pozitif yuk denizinde aralara dagitilmis sekilde bulundugunu savundu aciklama genel notr sorumlu olan atom teklifini yapti o yuvarlari dagitildi onluk deniz pozitif Elektronlar pozitif yukler arasinda ayni bir tatlidaki meyveler gibi gomulu bulundugu icin bu modele erikli puding modeli denmistir Aslinda Thomson modelinde sabit degillerdir Cekirdegin kesfi Geiger Marsden deneyi Sol Resim Beklenen sonuclar alfa parcaciklari atomun erik puding modelinden ihmal edilebilir bir sapma ile gecmesi Sag Resim Gozlenen sonuclar parcaciklarin cok kucuk bir kisminin konsatre pozitif cekirdek tarafindan yon degisimine ugramasi Thomson un erik puding modeli eski ogrencilerinden biri olan ve kutlenin buyuk kisminin ve pozitif yukun atom icerisinde cok kucuk bir hacimde yogun olarak bulundugunu kesfeden ve bunun da atomun merkezi oldugunu dusunen Ernest Rutherford tarafindan curutulmustur Geiger Marsden deneyinde Hans Geiger ve Ernest Marsden Rutherford in emrinde calisan meslektaslari ince metal levhalara alfa parcaciklari firlattilar ve sapmalarini floresan ekran kullanarak olctuler Erikli Puding modelin ongordugu uzere cok kucuk kutleye sahip elektronlar ve yuksek momentuma sahip alfa parcaciklari her yere dagildigi icin az yogunlukta olan pozitif yuk dagilimi bilgileriyle deneyciler butun alfa parcaciklarinin metal levhayi kayda deger bir sapma olmadan gecmesini beklediler Saskinliga ugratacak sekilde alfa parcaciklarinin kucuk bir kismi yuksek sapmaya ugramisti Rutherford bu deney sonucunda pozitif yukun atomun icerisinde tek bir yerde konsantre olarak bulunmasi gerektigi sonucuna vardi boylelikle gorece yeterli ve yogun elektrik alan olusabilecek ve alfa parcaciklarini guclu bir sekilde saptirabilecekti Bunun sonucunda Rutherford elektron bulutlarinin kucuk pozitif bir cekirdek etrafinda bulundugu gezegen modelini one surdu Ancak boyle kucuk bir alandaki yuk yogunlugu yuksek sapmaya sebep olabilecek bir elektrik alani olusturabilirdi Atomun kuantum fiziksel modeline yonelik ilk adimlar Atomun gezegen modelinde iki onemli eksiklik vardi Ilki gunesin etrafindaki gezegenlerin aksine elektronlar yuklu parcaciklardi Ivmeli bir hareket yapan elektrik yukunun klasik elektromanyetizma icerisinde Larmor formulune gore elektromanyetik dalga yaydigi biliniyordu Yorungesel bir hareket yapan yuk surekli olarak enerji kaybetmeli ve spiral hareketi yaparak cekirdek uzerine saliseler icerisinde cokmeliydi Ikinci onemli eksiklik ise gezegen modeli gozlemlenen atomun emisyon ve sogurma tayfinda spektrum bulunan grafiksel anlik yuksek cizgileri pik aciklayamamaktaydi Bohr modeli 20 yuzyilin baslarinda Kuantum teorisi Max Planck ve Albert Einstein isigin enerjisinin quanta tekil kuantum adi verilen sadece belirli miktarlarda yayilip sogurulabildigini bilimsel olarak ortaya koymasiyla fizik dunyasinda devrime yol acmistir 1913 yilinda ise Niels Bohr bu fikir ile klasik fizigi kullanarak atom icin Bohr modelini olusturmustur Bohr modelinde bir elektron cekirdegi sadece acisal momentum ve enerjisi sabit belirli yorungeler etrafinda bulunabilir cekirdege olan uzakligi yani yaricapi ile enerjisi arasinda oran vardir Bu modele gore elektron cekirdege dogru spiral yapamaz cunku enerjisini surekli bir sekilde kaybedemez Onun yerine sadece enerji seviyeleri yapabilir Bu oldugunda ise enerji degisimiyle orantili olarak belirli bir frekansta foton sogurur ya da yayimlar dolayisiyla sogurma ve emisyon spektrumunda keskin cizgiler gozlemlenir Bohr modeli mukemmel degildi Sadece hidrojenin spektral cizgilerini tahmin edebilmistir Birden fazla elektronu olan atomlari tahmin edememistir Dahasi spektrografik teknolojinin gelismesi ile birlikte Bohr modelinin aciklayamayacagi hidrojenin ekstra tayf cizgileri bulunmustur 1916 da Arnold Sommerfeld bu ekstra tayf cizgilerini aciklayabilmek icin Bohr modeline eliptik yorungeler eklemis fakat bu da modeli kullanilmasi cok zor bir hale sokmustur ve yine de daha karmasik atomlari aciklayamamistir Izotoplarin kesfi Radyoaktivite ile olusan urunler uzerine deneyler gerceklestirirken 1913 yilinda Frederick Soddy periyodik tablodaki yerlerde birden fazla elementin olabildigini fark etmistir Izotop kelimesi literature Margaret Todd tarafindan uygun bir isim olarak kazandirilmistir Ayni yil J J Thomson in neon iyonlarini elektrik ve manyetik alanlardan gecirerek diger ucta fotografik levhalara dusurdugu bir deney yapmaktaydi Thomson levha uzerinde iki parlayan nokta gordu bunun anlami iki ayri sapmaya ugranmasiydi Thomson daha sonra bunun bazi neon atomlarinin farkli kutleye sahip olmasindan dolayi oldugu sonucuna vardi Bu farkli kutlelerin kaynagi daha sonra 1932 yilinda notronlarin kesfiyle aciklanabilecekti Nukleer parcaciklarin kesfi 1917 yilinda Rutherford azot gazini alfa parcaciklariyla bombaladi ve gazin icerisinden hidrojenin yayildigini gozlemledi Rutherford hemen fark etti cunku daha once hidrojeni alfa parcaciklariyla bombalamis ve hidrojen cekirdeginin son olusan urunler arasinda oldugunu gozlemlemisti Rutherford bu hidrojen cekirdeklerinin bizzat azot cekirdeklerinden ayrildigi sonucuna vardi aslinda Rutherford azotu bolmustu Hem kendi calismalari hem de ogrencileri Bohr ve Henry Moseley in calismalari sonucunda Rutherford herhangi bir atomun cekirdeginin her zaman belirli tam sayida hidrojen cekirdegine esit olabilecegini biliyordu Bu ve herhangi bir atomun kutlesinin belirli sayida hidrojen atomun kutlesine kabaca esit olmasiyla o zamanlar parcaciklarin en hafifi olarak biliniyordu su sonuca vardi hidrojen atomunun cekirdekleri tekil parcaciklardi ve tum atom cekirdeklerinin temel bir bileseniydi Bu parcaciklara proton adini verdi Daha sonra yapilan deneylerde Rutherford cogu atomun cekirdek agirliginin sahip oldugu proton agirligindan cok fazla oldugunu gormustur Bu agirligin daha once bilinmeyen yuksuz bir parcaciklardan dolayi oldugunu iddia etmis ve gecici olarak Notron kelimesini kullanmistir 1928 yilinda Walter Bothe alfa parcaciklariyla bombalanan berilyumun yuksek derecede penetrasyonu olan ve elektriksel olarak yuksuz bir isima yaydigini gozlemlemistir Daha sonralari bu isimanin parafinden hidrojenleri sokebilecegi kesfedilmistir Gama isimasinin metallerdeki elektronlara benzer etkiyi yaptigi goz onune alindiginda ilk baslarda yuksek enerjili gama isimasi oldugu dusunulmustur Fakat daha sonra James Chadwick enerji ve momentum korunumuna bagli kalarak elektromanyetik radyasyon sebebiyle olusabilmesi icin iyonlasma etkisinin cok guclu oldugunu gormustur 1932 yilinda Chadwick bu gizemli berilyum isimasina hidrojen ve azot gibi cesitli elementleri maruz birakmis ve geri seken yuklu parcaciklarin enerjilerini olcmustur Bu radyasyonun aslinda elektriksel olarak yuksuz parcaciklardan olustugu ve gama isini gibi kutlesiz olamayacagi sonucuna varmistir Onun yerine protona yakin bir kutlesinin olmasi gerektigini belirtmistir Chadwick bu parcaciklarin Rutherford un bahsettigi notronlar oldugunu one surmustur Notronun kesfinden dolayi Chadwick 1935 yilinda Nobel odulu almistir Atomun kuantum fiziksel modeli Neon atomunun 5 ayri dolu atomik orbital gosterimi son uc orbital enerji olarak esit olmak uzere soldan saga enerji artmakta Her orbital de en fazla iki elektron bulunabilir renklendirmeye gore olan baloncuklarda bulunma ihtimali cok yuksek Iki elektron da es bir sekilde iki orbital bolgede yer alir renklendirmenin amaci dalga fazinin farkli oldugunu vurgulmaktir 1924 te Louis de Broglie her hareket eden parcacigin ozelde elektron gibi atomalti parcaciklarin bir parca dalga benzeri davranis gosterdigini one surdu Erwin Schrodinger bu fikirden etkilenerek bir elektronun atomda parcacik mi yoksa dalga olarak mi daha iyi aciklanabilecegini arastirdi 1926 da yayinlanan Schrodinger denklemi elektronu noktasal parcaciktan ziyade bir dalga fonksiyonu olarak tanimlar Bu yaklasim Bohr un modelinin aciklayamadigi bircok tayf fenomenini ongorebildi Yaklasim matematiksel olarak uygun olsa da gorsellestirilmesi zor oldugundan karsitliga maruz kaldi Elestirenlerden biri Max Born Schrodinger in dalga fonksiyonunun bir elektronu degil butun olasi durumlarini tanimladigini bu yuzden bir elektronun cekirdegin etrafindaki herhangi bir konumda bulunma olasiligini hesaplamak icin kullanilabilecegini soyledi Bu parcacik ve dalga elektron teorilerinin karsitligini uzlastirdi ve dalga parcacik ciftligi fikrini getirdi Bu teoriye gore elektronlar hem dalga hem de parcacik ozelliklerini gosterebilirdi Ornegin bir dalga gibi yansitilabilirdi ve bir parcacik gibi kutleye sahipti Elektronlari dalga fonksiyonlari ile aciklayabilmenin bir sonucu olarak bir elektronun konumunu ve momentumunu es zamanli elde edebilmek matematiksel olarak imkansizdir Bu durum bunu ilk kez 1927 yilinda tanimlayip yayimlayan unlu teorik fizikci Werner Heisenberg e ithafen Heisenberg belirsizlik ilkesi olarak adlandirilir Bu duzgun ve keskin dairesel yorungelerle tanimlanmis Bohr un modelini gecersiz kilmistir Atomun modern modelinde ise elektronlarin konumlari olasiliklar olarak tarif edilmistir Teorik olarak bir elektron cekirdekten herhangi bir uzaklikta bulunabilir Fakat elektronun enerji seviyesine bagli olarak cekirdegin etrafinda bazi bolgelerde diger bolgelere gore ozellikle daha sik bulunur Bu duzene atomik orbital adi verilir Orbitaller cekirdek merkezde olmak uzere kure dambil simit gibi bircok sekilde bulunabilir Kaynakca Berryman Sylvia Ancient Atomism Stanford Encyclopedia of Philosophy Fall 2008 Edition Edward N Zalta ed 1 4 Haziran 2016 tarihinde Wayback Machine sitesinde Pullman Bernard 1998 The Atom in the History of Human Thought Oxford England Oxford University Press ss 31 33 ISBN 0 19 515040 6 29 Ocak 2018 tarihinde kaynagindan Erisim tarihi 13 Ocak 2018 a b c d e Cohen Henri Lefebvre Claire Ed 2017 Handbook of Categorization in Cognitive Science Second bas Amsterdam The Netherlands Elsevier s 427 ISBN 978 0 08 101107 2 29 Ocak 2018 tarihinde kaynagindan Erisim tarihi 13 Ocak 2018 2004 Ancient Philosophy A New History of Western Philosophy 1 Oxford England Oxford University Press ss 26 28 ISBN 0 19 875273 3 29 Ekim 2021 tarihinde kaynagindan Erisim tarihi 2 Mart 2021 a b c d e 2010 Atoms and Atomism Settis Salvatore Ed The Classical Tradition Cambridge Massachusetts and London England The Belknap Press of Harvard University Press ss 103 104 ISBN 978 0 674 03572 0 29 Ekim 2021 tarihinde kaynagindan Erisim tarihi 2 Mart 2021 Weisstein Eric W Lavoisier Antoine 1743 1794 scienceworld wolfram com 7 Nisan 2013 tarihinde kaynagindan arsivlendi Erisim tarihi 1 Agustos 2009 Proust Joseph Louis Researches on Copper 4 Haziran 2016 tarihinde Wayback Machine sitesinde excerpted from Ann chim 32 26 54 1799 as translated and reproduced in Henry M Leicester and Herbert S Klickstein A Source Book in Chemistry 1400 1900 Cambridge Massachusetts Harvard 1952 Retrieved on August 29 2007 Andrew G van Melsen 1952 From Atomos to Atom Mineola N Y Dover Publications ISBN 0 486 49584 1 Dalton John On the Absorption of Gases by Water and Other Liquids 4 Haziran 2016 tarihinde Wayback Machine sitesinde in Memoirs of the Literary and Philosophical Society of Manchester 1803 Retrieved on August 29 2007 Johnson Chris 10 Temmuz 2002 tarihinde kaynagindan arsivlendi Erisim tarihi 1 Agustos 2009 Alan J Rocke 1984 Chemical Atomism in the Nineteenth Century Columbus Ohio State University Press Avogadro Amedeo 1811 Journal de Physique Cilt 73 ss 58 76 12 Mayis 2019 tarihinde kaynagindan arsivlendi Erisim tarihi 13 Ocak 2018 Einstein A 1905 Uber die von der molekularkinetischen Theorie der Warme geforderte Bewegung von in ruhenden Flussigkeiten suspendierten Teilchen Annalen der Physik 322 8 s 549 Bibcode 1905AnP 322 549E doi 10 1002 andp 19053220806 hdl 10915 2785 Thomson J J 1897 Philosophical Magazine 44 269 s 293 doi 10 1080 14786449708621070 3 Temmuz 2017 tarihinde kaynagindan facsimile from Stephen Wright Classical Scientific Papers Physics Mills and Boon 1964 arsivlendi Erisim tarihi 13 Ocak 2018 Whittaker E T 1951 A history of the theories of aether and electricity Vol 1 Nelson London Thomson J J 1904 On the Structure of the Atom an Investigation of the Stability and Periods of Oscillation of a number of Corpuscles arranged at equal intervals around the Circumference of a Circle with Application of the Results to the Theory of Atomic Structure Philosophical Magazine 7 39 s 237 doi 10 1080 14786440409463107 19 Ocak 2018 tarihinde kaynagindan Erisim tarihi 13 Ocak 2018 Geiger H 1910 The Scattering of the a Particles by Matter Proceedings of the Royal Society Cilt A 83 ss 492 504 18 Aralik 2017 tarihinde kaynagindan Erisim tarihi 13 Ocak 2018 Rutherford Ernest 1911 PDF Philosophical Magazine 21 4 s 669 Bibcode 2012PMag 92 379R doi 10 1080 14786435 2011 617037 15 Mayis 2019 tarihinde kaynagindan PDF arsivlendi Erisim tarihi 13 Ocak 2018 Bohr Niels 1913 PDF Philosophical Magazine 26 153 ss 476 502 doi 10 1080 14786441308634993 9 Agustos 2017 tarihinde kaynagindan PDF arsivlendi Erisim tarihi 13 Ocak 2018 Frederick Soddy The Nobel Prize in Chemistry 1921 Nobel Foundation 13 Haziran 2017 tarihinde kaynagindan Erisim tarihi 18 Ocak 2008 Thomson J J 1913 Proceedings of the Royal Society A 89 607 ss 1 20 Bibcode 1913RSPSA 89 1T doi 10 1098 rspa 1913 0057 8 Mart 2019 tarihinde kaynagindan arsivlendi Erisim tarihi 13 Ocak 2018 as excerpted in Henry A Boorse amp Lloyd Motz The World of the Atom Vol 1 New York Basic Books 1966 Retrieved on August 29 2007 Rutherford Ernest 1919 Philosophical Magazine 37 222 s 581 doi 10 1080 14786440608635919 7 Haziran 2010 tarihinde kaynagindan arsivlendi Erisim tarihi 13 Ocak 2018 Chadwick James 1932 Possible Existence of a Neutron PDF Nature 129 3252 s 312 Bibcode 1932Natur 129Q 312C doi 10 1038 129312a0 27 Agustos 2018 tarihinde kaynagindan PDF Erisim tarihi 13 Ocak 2018 Schrodinger Erwin 1926 Quantisation as an Eigenvalue Problem Annalen der Physik 81 18 ss 109 139 Bibcode 1926AnP 386 109S doi 10 1002 andp 19263861802 Mahanti Subodh 17 Nisan 2009 tarihinde kaynagindan arsivlendi Erisim tarihi 1 Agustos 2009 Mahanti Subodh 22 Ocak 2009 tarihinde kaynagindan arsivlendi Erisim tarihi 1 Agustos 2009 Greiner Walter Quantum Mechanics An Introduction 19 Nisan 2013 tarihinde kaynagindan Erisim tarihi 14 Haziran 2010 Heisenberg W 1927 Uber den anschaulichen Inhalt der quantentheoretischen Kinematik und Mechanik Zeitschrift fur Physik Almanca 43 3 4 ss 172 198 Bibcode 1927ZPhy 43 172H doi 10 1007 BF01397280 Milton Orchin Roger Macomber Allan Pinhas R Wilson PDF 8 Ekim 2018 tarihinde kaynagindan PDF arsivlendi Erisim tarihi 14 Haziran 2010 Konuyla ilgili yayinlarBernard Pullman 1998 The Atom in the History of Human Thought trans by Axel Reisinger Oxford Univ Press Eric Scerri 2007 The Periodic Table Its Story and Its Significance Oxford University Press New York Charles Adolphe Wurtz 1881 The Atomic Theory D Appleton and Company New York Dis baglantilarAtomism14 Agustos 2010 tarihinde Wayback Machine sitesinde by S Mark Cohen Atomic Theory 20 Subat 2020 tarihinde Wayback Machine sitesinde detailed information on atomic theory with respect to electrons and electricity Fizikte 10 Teori https books google com tr books id vMnuBQAAQBAJ amp printsec copyright amp redir esc y v onepage amp q amp f false 22 Eylul 2020 tarihinde Wayback Machine sitesinde