Jeoloji tarihi, bir doğa bilimi olan jeolojinin paleontoloji, mineraloji ve petrografi gibi yer bilimlerinin gelişimi ile paraleller gösteren tarihsel gelişimi.
Antik Çağ

İyon doğa felsefesinde mineraller, fosiller ve kayalar
Sokrates öncesi düşünür Miletli Thales, yerküre hakkında eski mitolojik inanış ve hikâyeleri, mantıklı ve rasyonel açıklamalar ile değiştirmeye çalışan ilk isimdir. Thales artık Poseidon'u depremlerden sorumlu tutmayı bırakmış, bunun yerine su üzerinde yüzen bir Düz Dünya teorisi ortaya atmıştır. Thales ayrıca büyük nehirlerin sonunda biriken alüvyonları gözlemleyerek, her şeyin sudan meydana geldiğini iddia etmiştir.
Anaksimandros iskan edilmiş dünyanın ilk haritasını yapmakla kalmamış, Thales'in düşüncelerini geliştirmiştir. Ona göre yaşayan canlılar da sudan meydana gelmişlerdir. Nitekim bunu takiben balık benzeri varlıklardan insan meydana gelmiştir. Bu düşünceleri ile Anaksimandros modern evrim teorisinin bir formunu 2400 yıl önceden dile getirmiştir. Günümüzde yeniden yaşamın başlangıcının denizde aranması ("Abiyogenez") ilginç bir tesadüftür. Anaksimandros bu düşünceleri ile canlıların doğal gelişim süreçleri olabileceğini düşünen ilk kişi olmuştur.
Ksenofanes midye ve deniz canlılarına ait kalıntıları taşlaşan fosiller olarak tanımlayan ilk isim olmuştur. Fosillerin karada bulunmasını, dağların eskiden denizden yükseldiği tezi ile açıklamaya çalışmıştır. Erozyon'u da kavrayan Ksenofanes, erozyon ve dağ oluşumunu belirli bir sıralama halinde gösteren bir döngünün varlığını öne sürmüş, karanın yok edildiği her seferinde, insanlığın da yok olduğunu iddia etmiştir.
Yunan felsefesinde metafizik spekülasyonlar

Doğaya yönelen düşünce akımları MÖ 4. yüzyılda geçersiz ve eskimiş kabul ediliyorlardı. Antik Çağ Yunan felsefesi biçimsel mantık ve aşkınlık ile ilgili problemler ile ilgilenmiştir. Güney İtalya'daki Pisagorcular matematiği bir çeşit esrarlı mistik bir din gibi yorumlarken, sofistler retorik, gramer ve diyalektik üzerine yoğunlaşmışlardır. Kayaç ve Metallerin ortaya çıkışı hakkındaki düşünceler bu dönemde gözleme dayanmaktan ziyade, tamamen spekülasyonlardan oluşmaktaydı. Bu dönemde astronomik objelerin gök taşlarının düşmesi sonucu oluştuğunu ileri süren Anaksagoras, dine hakaret etmekle suçlanmış ve hapse atılmıştır. Zira bu fikirler, yerli halkın inançlarına ters düşmektedir.
Platon, Empedokles'in dört unsur öğretisini pisagorcuların matematiksel spekülasyonları ile harmanlayarak kayaç ve minerallerin birbirine karışmış elementlerden değil, eritilebilir sudan yani buzdan meydana geldiğini ileri sürmüştür.
Aristoteles Meteorologia adlı eserinde elementlerin transmutasyonu teorisini ileri sürmüştür. Bu dönüşüm güneş ışınlarının dünya yüzeyine gelmesi ile açıklanmıştır. Buna göre güneş ışınları ile tetiklenen buharlaşma sonucu kuru yerlerde kayaçlar, nemli yerlerde ise metaller meydana gelmektedir. Aristoteles ayrıca vis plastica adını verdiği bir gücün, kayaların içerisinde fosillerin oluşmasına yol açtığını düşünmekteydi.
Her şeyin (dolayısıyla minerallerin de) gelişim ve ilerlemesi logos sayesinde mümkündü. Metafizik bir düzen prensibi olan logos, bütün evrene içkindir. Stoacılar, logos düşüncesinden yola çıkarak Logoi spermaticoi adını verdikleri bir konsept ortaya atmışlardır. Buna göre fikirler (idea), tekil şeylerin şeklini belirlemekteydi. Hristiyan teolojisine büyük etkisi olan Yeni Platoncu akıma göre bu fikirlerin kaynağı, tanrısal ruh idi. Günümüzde tüm bunlardan ziyade bir mineralin atomlarını kristal yapıya zorlayan kimyasal bağlar yahut yaşayan bir organizmanın gelişimini belirleyen genler düşünülmektedir.
Antik kaya anlayışı

Aristoteles'in öğrencisi Theophrastus kayaçlar hakkında yazdığı eserinde modern tarihe değin geçerli olan temel bilgileri kaleme almıştır. Onu takip eden dönemlerde kayaçlara olan ilgi daha çok mücevherlerin astrolojik ve tıbbi özelliklerinin yanı sıra, sahte altın ve suni camın ve nasıl edinebileceğine yönelik yoğunlaşmıştır.
Antik Çağ'da bilinegelen bütün bu bilgileri Gaius Plinius Secundus Naturalis Historia adlı ansiklopedik eserinde yeniden özetlemiştir. Bu eserin yalnızca son 5 cildi mineraller hakkındaydı. Pompeii'yi yok eden Vezüv Yanardağı patladığında, merağına yenik düşen Gaius Plinius Secundus zehirli gazlara maruz kalarak ölmüştür. Yeğeni Gaius Plinius Caecilius Secundus bu yaşananları tanık olarak kaleme almıştır. Bunun dışında günümüze ulaşan antik jeolojik gözlemler nispeten azdır. Madencilik, kölelerin yaptığı bir iş olduğundan madencilerin bilgilerinin küçümsendiği ve bu mesleğin kirli ve zahmetli olduğu düşüncesi ilgisizliğe sebep olmuş olabilir.
Eski Ahit'te Eyüp kitabı'nda (28,1-19) madencilik ile ilgili bölümler bulunmaktadır.
Hristiyan dünya anlayışının temelleri
Geç Antik Çağ'da dünya hakkındaki birçok bilgi unutulmuştu. Antakyalı Theophilus (115–181) dünyanın sonsuzluğu ve yerkürenin döngüsel gelişimi hakkındaki düşünceleri reddetmiştir. Bunun yerine Theophilus, Yahudi geleneğine sadık kalarak dünyanın tarihini Kitab-ı Mukaddes'e dayanarak hesaplamaya çalışmış ve MÖ 5529 tarihine ulaşmıştır. Ayrıca Hristiyan hatip Lactantius Firmianus (MS 240–320) dünyanın yuvarlak olduğunu reddederek, Düz Dünya teorisini savunmuştur.
Orta Çağ
Roma İmparatorluğu'nun Batı Avrupa topraklarını kaybetmesini takip eden dönemde madencilik durağan bir döneme girmiştir. Buna karşın islami dünyada maden cevherleri ve kayaçlar hakkındaki düşünceler geliştirilmiştir. Bilhassa İbn-i Sina, Aristoteles'e dayanarak onun metallerin dönüşümü teorisini reddetmiştir. Mineralleri kategorilere ayıran İbn-i Sina, taşların meydana gelişini, katmanlı olmalarından ötürü sedimentasyona, dağları ise depremlere bağlamıştır. İslami İhvan-ı Safa düşünce okulu da, İbn-i Sina ile benzer bir biçimde okyanusların ortaya çıkışını açıklamaktaydı. Arap dünyasında yaygın olan bu görüşler, Batı Avrupa'daki simyacılara esin kaynağı olmuştur. Simyacılar, metallerin oluşumunu gezegenlerden gelen ışınlara bağlıyorlardı. Albertus Magnus, cevherlerin oluşumunu bir damıtma süreci ile açıklamaktaydı. Yerkürenin iç ısısı, nemli buharların daha ince bileşenlerini yerkabuğundaki doğal gözeneklere ve çatlaklara sürükler. Orada, bir imbik boynunda olduğu gibi soğutulur, atılır ve konsantre edilirler. Bu aslında modern hidrotermal koridor yatakları teorisine karşılık gelmektedir.

Orta Çağ'da yaşayan kesimler dünya hakkında sorular sorurken, bakışlarını ayaklarının altındaki toprağa değil gökyüzüne çevirirdi. Gökyüzünde ya her şeye gücü yeten bir Tanrı ya da dağlar ve denizlere hükmeden, mineral, bitki ve hayvanların büyümesine neden olan gezegenlerin çekici gücü ve ışınlarından şüphelenmekteydi. Geç Orta Çağ'da (özellikle Aristoteles felsefesinin Hristiyan teolojisine tesiri nedeniyle) oldukça kısa olan Kitab-ı Mukaddes kronolojisi hakkında ilk şüpheler ortaya çıktı. Jean Buridan, 14. yüzyılda Hristiyan inancına aykırı olsa bile dünyanın “belki de yüz bin milyon yıllık” döngüleri olduğunu savunmaktaydı.
Rönesans

Fosillerin organik doğasını keşfeden Leonardo da Vinci, edindiği bilgileri Codex Leicester içerisinde ele almış ve Kutsal Kitap'ta aktarılan tufan'ın önemini tamamen reddetmiştir. Da Vinci ayrıca Kutsal Kitaba dayanan kronolojiyi, çok kısa oluşu sebebiyle tümden reddetmekteydi.
Modern bir bilim dalı olarak jeoloji

Aydınlanma Çağı'nda Kutsal Kitap'ta aktarılan dünya resmine olan inanç kaybolmuştu. Artık eski dünya madencilerinin sahip olduğu pratik bilgiler temel alınarak, yerküre daha iyi anlaşılmaya çalışıldı. Bütün bunlar yapılırken Descartes, Leibniz ve Kant gibi isimler dünyanın ortaya çıkışı hakkkında teorik spekülasyonlar ortaya atmaktaydılar. Bu dönem, jeolojinin açıklayıcı bir bilim dalı olarak ortaya çıkışına denk gelmektedir. Bu dönem sonrası fosil ve minerallerin toplanarak koleksiyon haline getirilmesi burjuva kesiminde bir nevi moda haline gelmiş, jeolojik konular hakkındaki bilgiler genel kültür unsuru kabul edilmekteydi.
Jeolojik bilimsel ilk araştırmaları yapan isimler arasında ayrıca Prusyalı Johann Gottlob Lehmann ve Georg Christian Füchsel bulunmaktadır. Bu isimler fosillerden ziyade, petrografik konulara eğilmektelerdi ve 18. yüzyılın ortalarında üretilen ilk jeolojik haritaları imal etmişlerdi.
Konuyla ilgili yayınlar
- Şengör, Celal (2020). "Jeolojinin Eduard Suess'e Kadarki Kısa Tarihi". İTÜ Vakfı Yayınları
- Cailleux, Andre (1992). "Jeoloji Tarihi". İletişim Yayınları. Çeviren: Salih Yüksel.
Kaynakça
- ^ Martin Kemp: Leonardo, C. H. Beck, München 2005, S. 186 ff.
wikipedia, wiki, viki, vikipedia, oku, kitap, kütüphane, kütübhane, ara, ara bul, bul, herşey, ne arasanız burada,hikayeler, makale, kitaplar, öğren, wiki, bilgi, tarih, yukle, izle, telefon için, turk, türk, türkçe, turkce, nasıl yapılır, ne demek, nasıl, yapmak, yapılır, indir, ücretsiz, ücretsiz indir, bedava, bedava indir, mp3, video, mp4, 3gp, jpg, jpeg, gif, png, resim, müzik, şarkı, film, film, oyun, oyunlar, mobil, cep telefonu, telefon, android, ios, apple, samsung, iphone, xiomi, xiaomi, redmi, honor, oppo, nokia, sonya, mi, pc, web, computer, bilgisayar
Jeoloji tarihi bir doga bilimi olan jeolojinin paleontoloji mineraloji ve petrografi gibi yer bilimlerinin gelisimi ile paraleller gosteren tarihsel gelisimi Antik CagTorino Papirusu MO 1160 dunyanin en eski jeolojik haritasi olarak kabul edilmektedir Iyon doga felsefesinde mineraller fosiller ve kayalar Sokrates oncesi dusunur Miletli Thales yerkure hakkinda eski mitolojik inanis ve hikayeleri mantikli ve rasyonel aciklamalar ile degistirmeye calisan ilk isimdir Thales artik Poseidon u depremlerden sorumlu tutmayi birakmis bunun yerine su uzerinde yuzen bir Duz Dunya teorisi ortaya atmistir Thales ayrica buyuk nehirlerin sonunda biriken aluvyonlari gozlemleyerek her seyin sudan meydana geldigini iddia etmistir Anaksimandros iskan edilmis dunyanin ilk haritasini yapmakla kalmamis Thales in dusuncelerini gelistirmistir Ona gore yasayan canlilar da sudan meydana gelmislerdir Nitekim bunu takiben balik benzeri varliklardan insan meydana gelmistir Bu dusunceleri ile Anaksimandros modern evrim teorisinin bir formunu 2400 yil onceden dile getirmistir Gunumuzde yeniden yasamin baslangicinin denizde aranmasi Abiyogenez ilginc bir tesaduftur Anaksimandros bu dusunceleri ile canlilarin dogal gelisim surecleri olabilecegini dusunen ilk kisi olmustur Ksenofanes midye ve deniz canlilarina ait kalintilari taslasan fosiller olarak tanimlayan ilk isim olmustur Fosillerin karada bulunmasini daglarin eskiden denizden yukseldigi tezi ile aciklamaya calismistir Erozyon u da kavrayan Ksenofanes erozyon ve dag olusumunu belirli bir siralama halinde gosteren bir dongunun varligini one surmus karanin yok edildigi her seferinde insanligin da yok oldugunu iddia etmistir Yunan felsefesinde metafizik spekulasyonlar Antik Yunan maden iscileri Dogaya yonelen dusunce akimlari MO 4 yuzyilda gecersiz ve eskimis kabul ediliyorlardi Antik Cag Yunan felsefesi bicimsel mantik ve askinlik ile ilgili problemler ile ilgilenmistir Guney Italya daki Pisagorcular matematigi bir cesit esrarli mistik bir din gibi yorumlarken sofistler retorik gramer ve diyalektik uzerine yogunlasmislardir Kayac ve Metallerin ortaya cikisi hakkindaki dusunceler bu donemde gozleme dayanmaktan ziyade tamamen spekulasyonlardan olusmaktaydi Bu donemde astronomik objelerin gok taslarinin dusmesi sonucu olustugunu ileri suren Anaksagoras dine hakaret etmekle suclanmis ve hapse atilmistir Zira bu fikirler yerli halkin inanclarina ters dusmektedir Platon Empedokles in dort unsur ogretisini pisagorcularin matematiksel spekulasyonlari ile harmanlayarak kayac ve minerallerin birbirine karismis elementlerden degil eritilebilir sudan yani buzdan meydana geldigini ileri surmustur Aristoteles Meteorologia adli eserinde elementlerin transmutasyonu teorisini ileri surmustur Bu donusum gunes isinlarinin dunya yuzeyine gelmesi ile aciklanmistir Buna gore gunes isinlari ile tetiklenen buharlasma sonucu kuru yerlerde kayaclar nemli yerlerde ise metaller meydana gelmektedir Aristoteles ayrica vis plastica adini verdigi bir gucun kayalarin icerisinde fosillerin olusmasina yol actigini dusunmekteydi Her seyin dolayisiyla minerallerin de gelisim ve ilerlemesi logos sayesinde mumkundu Metafizik bir duzen prensibi olan logos butun evrene ickindir Stoacilar logos dusuncesinden yola cikarak Logoi spermaticoi adini verdikleri bir konsept ortaya atmislardir Buna gore fikirler idea tekil seylerin seklini belirlemekteydi Hristiyan teolojisine buyuk etkisi olan Yeni Platoncu akima gore bu fikirlerin kaynagi tanrisal ruh idi Gunumuzde tum bunlardan ziyade bir mineralin atomlarini kristal yapiya zorlayan kimyasal baglar yahut yasayan bir organizmanin gelisimini belirleyen genler dusunulmektedir Antik kaya anlayisi Pompeii harabeleri Vezuv Yanardagi etekleri 1900 Aristoteles in ogrencisi Theophrastus kayaclar hakkinda yazdigi eserinde modern tarihe degin gecerli olan temel bilgileri kaleme almistir Onu takip eden donemlerde kayaclara olan ilgi daha cok mucevherlerin astrolojik ve tibbi ozelliklerinin yani sira sahte altin ve suni camin ve nasil edinebilecegine yonelik yogunlasmistir Antik Cag da bilinegelen butun bu bilgileri Gaius Plinius Secundus Naturalis Historia adli ansiklopedik eserinde yeniden ozetlemistir Bu eserin yalnizca son 5 cildi mineraller hakkindaydi Pompeii yi yok eden Vezuv Yanardagi patladiginda meragina yenik dusen Gaius Plinius Secundus zehirli gazlara maruz kalarak olmustur Yegeni Gaius Plinius Caecilius Secundus bu yasananlari tanik olarak kaleme almistir Bunun disinda gunumuze ulasan antik jeolojik gozlemler nispeten azdir Madencilik kolelerin yaptigi bir is oldugundan madencilerin bilgilerinin kucumsendigi ve bu meslegin kirli ve zahmetli oldugu dusuncesi ilgisizlige sebep olmus olabilir Eski Ahit te Eyup kitabi nda 28 1 19 madencilik ile ilgili bolumler bulunmaktadir Hristiyan dunya anlayisinin temelleri Gec Antik Cag da dunya hakkindaki bircok bilgi unutulmustu Antakyali Theophilus 115 181 dunyanin sonsuzlugu ve yerkurenin dongusel gelisimi hakkindaki dusunceleri reddetmistir Bunun yerine Theophilus Yahudi gelenegine sadik kalarak dunyanin tarihini Kitab i Mukaddes e dayanarak hesaplamaya calismis ve MO 5529 tarihine ulasmistir Ayrica Hristiyan hatip Lactantius Firmianus MS 240 320 dunyanin yuvarlak oldugunu reddederek Duz Dunya teorisini savunmustur Orta CagRoma Imparatorlugu nun Bati Avrupa topraklarini kaybetmesini takip eden donemde madencilik duragan bir doneme girmistir Buna karsin islami dunyada maden cevherleri ve kayaclar hakkindaki dusunceler gelistirilmistir Bilhassa Ibn i Sina Aristoteles e dayanarak onun metallerin donusumu teorisini reddetmistir Mineralleri kategorilere ayiran Ibn i Sina taslarin meydana gelisini katmanli olmalarindan oturu sedimentasyona daglari ise depremlere baglamistir Islami Ihvan i Safa dusunce okulu da Ibn i Sina ile benzer bir bicimde okyanuslarin ortaya cikisini aciklamaktaydi Arap dunyasinda yaygin olan bu gorusler Bati Avrupa daki simyacilara esin kaynagi olmustur Simyacilar metallerin olusumunu gezegenlerden gelen isinlara bagliyorlardi Albertus Magnus cevherlerin olusumunu bir damitma sureci ile aciklamaktaydi Yerkurenin ic isisi nemli buharlarin daha ince bilesenlerini yerkabugundaki dogal gozeneklere ve catlaklara surukler Orada bir imbik boynunda oldugu gibi sogutulur atilir ve konsantre edilirler Bu aslinda modern hidrotermal koridor yataklari teorisine karsilik gelmektedir Dunya ve onu cevreleyen sular 15 yy Orta Cag da yasayan kesimler dunya hakkinda sorular sorurken bakislarini ayaklarinin altindaki topraga degil gokyuzune cevirirdi Gokyuzunde ya her seye gucu yeten bir Tanri ya da daglar ve denizlere hukmeden mineral bitki ve hayvanlarin buyumesine neden olan gezegenlerin cekici gucu ve isinlarindan suphelenmekteydi Gec Orta Cag da ozellikle Aristoteles felsefesinin Hristiyan teolojisine tesiri nedeniyle oldukca kisa olan Kitab i Mukaddes kronolojisi hakkinda ilk supheler ortaya cikti Jean Buridan 14 yuzyilda Hristiyan inancina aykiri olsa bile dunyanin belki de yuz bin milyon yillik donguleri oldugunu savunmaktaydi RonesansMadencillerin tasviri De re metallica 1556 Fosillerin organik dogasini kesfeden Leonardo da Vinci edindigi bilgileri Codex Leicester icerisinde ele almis ve Kutsal Kitap ta aktarilan tufan in onemini tamamen reddetmistir Da Vinci ayrica Kutsal Kitaba dayanan kronolojiyi cok kisa olusu sebebiyle tumden reddetmekteydi Modern bir bilim dali olarak jeolojiJohann Gottlob Lehmann tarafindan yapilan cizimler 1759 Aydinlanma Cagi nda Kutsal Kitap ta aktarilan dunya resmine olan inanc kaybolmustu Artik eski dunya madencilerinin sahip oldugu pratik bilgiler temel alinarak yerkure daha iyi anlasilmaya calisildi Butun bunlar yapilirken Descartes Leibniz ve Kant gibi isimler dunyanin ortaya cikisi hakkkinda teorik spekulasyonlar ortaya atmaktaydilar Bu donem jeolojinin aciklayici bir bilim dali olarak ortaya cikisina denk gelmektedir Bu donem sonrasi fosil ve minerallerin toplanarak koleksiyon haline getirilmesi burjuva kesiminde bir nevi moda haline gelmis jeolojik konular hakkindaki bilgiler genel kultur unsuru kabul edilmekteydi Jeolojik bilimsel ilk arastirmalari yapan isimler arasinda ayrica Prusyali Johann Gottlob Lehmann ve Georg Christian Fuchsel bulunmaktadir Bu isimler fosillerden ziyade petrografik konulara egilmektelerdi ve 18 yuzyilin ortalarinda uretilen ilk jeolojik haritalari imal etmislerdi Konuyla ilgili yayinlarSengor Celal 2020 Jeolojinin Eduard Suess e Kadarki Kisa Tarihi ITU Vakfi Yayinlari Cailleux Andre 1992 Jeoloji Tarihi Iletisim Yayinlari Ceviren Salih Yuksel Kaynakca Martin Kemp Leonardo C H Beck Munchen 2005 S 186 ff ISBN 978 3 406 53462 1