Osmanlı İmparatorluğu'nun ekonomik tarihi, iki alt döneme ayrılır. Birincisi, oluşturulan kapalı tarım ekonomisinin imparatorluk içinde bölgesel fark gösterdiği klasik çağ (genişleme); ikincisi ise devlet ve kamu işlevleri üzerine, idari ve politik düzenlemeler ile başlayan devlet örgütlü reformları kapsayan reform dönemidir. Askerî reformlar ile başlayan değişim; kamu ve zanaatkar loncalarına uzanmıştır.
Osmanlı Devleti, beylik döneminden itibaren sistemli bir malî teşkilâta sahip olmuştu. Osmanlılardaki ilk maliye teşkilâtının Murat Hüdavendigâr (I. Murat) zamanında Çandarlı Kara Halil Paşa ile tarafından yapıldığı belirtilmektedir. Bu bilgiler ışığında meseleye bakıldığı zaman Osmanlı maliyesinin daha ilk kuruluş dönemlerinde ortaya çıktığı ve devletin buna büyük bir itina gösterdiği anlaşılmaktadır.
Fâtih zamanında hazırlanan kanunnâmede "Bu kanunnâme atam ve dedem kanunudur ve benim dahi kanunumdur" ifadesi ile tarihî bilgilere göre ilk Osmanlı hükümdarlarının, bir araya getirilip tedvin edilmemiş kanunnâme hükümleri ile âmil oldukları anlaşılmaktadır. Fâtih kanunnâmesinde yer alan Ve yılda bir kerre rikâb-i Hümâyunuma defterdarlarım irad ve masrafım okuyalar hil'at-i fahire giysinler. ve Ve hazineme dahil ve hariç olan akça, defterdarlarım emri ile dahil-hariç olsun ifadeleri, Osmanlıların maliye teşkilâtına ne denli önem verdiklerini, bu anlayışa daha ilk zamanlardan beri nasıl sahip çıktıkları görülmektedir. Aslında bu gerekli idi. Çünkü gelir ve gider hesapları olmayan, neyin nereden ve ne zaman geleceği bilinmeyen ve bu konuda istatistiksel bir bilgiye sahip olmayan bir devlet düşünülemez.
Mali Teşkilat
Osmanlı maliye teşkilâtının başında "Defterdar" adı verilen bir görevli bulunmaktadır. Bu görevli, günümüzdeki Maliye Bakanlarının yerine getirmekle yükümlü oldukları görevleri yapıyordu. Önceleri teşkilatın başında bir defterdarla, onun maiyeti vardı. Bütün malî işlerden bu Baş defterdar sorumlu idi. Ancak zamanla Osmanlı ülkesinin genişlemesi üzerine defterdar sayısı ikiye çıkarıldı. Kanunnâmede de belirtildiği gibi defterdar padişah malının vekili idi.
Kuruluş döneminde gelirler, daha fazla bir yekûn tutuyordu. Buna karşılık masraflar pek o kadar fazla değildi. Zira bu dönemde Osmanlı askerinin büyük bir kısmı tımarlı sipahi idi. Ayrıca devlet erkânından çoğunun has ve tımarlarının geliri kendilerine yetiyordu. Devletin masrafı ise sadece Kapıkulu askerlerine verilen para (maaş) idi. Gelirlerin fazlası ise cami, medrese, köprü, han, hamam gibi imar işlerinde kullanılıyordu.
Hazine
Osmanlı maliyesi, "Miri hazine" (veya dış hazine) ile Enderûn (veya iç hazine) hazinesi olmak üzere iki kısımdı. Dış hazinenin görev ve yetkisi, devletin genel gelirlerini toplamak ve gerekli masrafları yerli yerinde kullanmak şeklinde belirlenmişti. İç hazine ise padişaha aitti. Padişahlar, bu hazineyi istedikleri şekilde kullanıyorlardı. Şayet dış hazinenin parası yetişmez ise iç hazineden borçlanmak suretiyle ödünç para alınırdı. Dış hazine, vezirde bulunan hükümdar mührü ile açılıp kapanırdı. Bu hazine, defterdarın sorumluluğu ve vezirin denetimi altında idi.
Bundan bir müddet öncesine kadar ilk Osmanlı sikkesinin Orhan Bey'e ait olduğu biliniyordu fakat Osman Bey'e ait sikkenin bulunmasıyla eski bilgi, geçerliliğini kaybetti. Buna göre ilk Osmanlı parasının Osman Gazi döneminde tedavüle çıktığı anlaşılmaktadır. Gümüşten mamul Osmanlı parasına "akça" deniyordu. Her padişah, hükümdarlık alameti olarak kendi adına para bastırırdı. Osmanlı hükümdarları Fâtih Sultan Mehmet dönemine kadar gümüş ve bakır para bastırdılar. Kuruluş döneminde ve daha sonraki dönemlerde paranın ayarına ve saf gümüş olmasına özen gösteriliyordu.
Gelir Dağılımı
Osmanlı'da zengin sınıf gerek vakıf anlayışı, gerekse devletin iktidar kaygısı ile fazla büyümemiştir. Ancak devlet görevlilerinin imkanları çoktu ve genellikle zengindiler. Bürokratlar Osmanlı toplumunun en zengin ve kudretli sınıfıdır. Prof. İnalcık'a göre; "1500'lerde bir sancak beyinin yıllık geliri 4 bin 12 bin düka altını arasında değişiyordu. Oysa aynı dönemde Bursa'nın zengin bir tüccarı dört bin altın servete nadiren sahipti". Çok küçük bir bürokratlar sınıfı padişah ailesinden sonra, en zengin kesimi oluşturuyordu. Ardından yabancı tüccarlar ve müslümanlar geliyordu. Örneğin: Lütfi Barkan'ın 1528'de Rumeli'deki dört sancakta tespit ettiğine göre: toplam gelirin % 35'i padişahın haslarına, % 54'ü tımar ve zeamete, % 7'si sancak beyleri hassına ve ancak % 1'i mülk ve vakıf araziye aittir. Merkezi devlet toplam gelirin ancak % 37'sine el koyabilmekte, artan kısmı eyaletlerde kalmaktadır. Bu da devletin militarist ve sürekli seferberlik halinde olmasından ileri gelmekteydi.
Vergiler
Osmanlı maliyesinin farklı gelir kaynakların başında halktan toplanan vergiler geliyordu. Kamu hizmetlerinin düzenli bir şekilde devamlılığını temin için başvurulan bir çare olan verginin, devletlerin ekonomik ve sosyal hayatlarında önemli bir yeri bulunmaktadır.
Siyasi bir çevre içinde ortaya çıkan İslâm, kendisinden önceki din ve toplumlarda mevcut olup tatbik edilen vergilerle karsılaştı. Vergi, amme menfaat ve islerinin tanzimi söz konusu olduğu zamanlarda, fertlere yüklenen bir mükellefiyet olduğuna göre İslâm, kendisinden müstağni kalamazdı. Bununla beraber , birdenbire ve topyekûn vaz' edilip uygulama sahasına konmamıştır. O, İslâm'ın yayılışına ve ihtiyaçların ortaya çıkısına göre yirmi senelik tesriî bir tekâmül sonunda müesseseleşmiştir.
Osmanlı devlet rejiminin, kendinden öncekilerden devr alıp tatbik ve inkişaf ettirdiği vergi sistemi, amme idaresi ve devletin iktisadî tarihi bakımından önemli bir yer tutar. Bunun için, iktisadî tarihin önemli bir bölümünü meydana getiren vergi sistemini iyi değerlendirmek gerekir.
Kurulusundan itibaren Müslüman bir toplumu ifade eden Osmanlı Devleti, inkişâf ettirip kemâl mertebesine ulaştırdığı müesseseleri ile, tebeasindan tahsil ettiği verginin temeli, İslâm hukukunun kaynaklarına dayanıyordu.
Siyasi bir birlik olarak tarih sahnesinde görünmesinden itibaren birçok vergi kalemi tarh etmek zorunda kalan Osmanlı Devleti'nin bu uygulaması, yüzlerce vergi ismi gösteren cetvellerle tasvir edildiği kadar karmaşık ve anlaşılmaz değildir. Gerçekten mıntıka ve zamanlara göre farklı isimlerle toplanan bunca vergi kalemi, sağlam kaidelere dayanan bir sistemin esas hatlarını çizmek suretiyle, bize lüzumlu bilgiyi verecek şekilde basitleştirilebilir.
Osmanlı devlet sisteminin önemli müesseselerinden biri olan mâliyenin, temel dayanağını teşkil eden vergi, genel mânâda iki ana bölüme ayrılır. Bunlardan biri tamamıyla şeriata dayanan ve esas itibarıyla Kitab (Kur'an) ile Sünnet'ten kaynaklanan "Ser'î Vergiler"dir ki buna "Tekâlif-i Ser'iyye" denmektedir. İkincisi de bas gösteren malî sıkıntılar yüzünden devlet tarafından bir zorunluluk sonucunda konan "Örfî Vergiler"dir ki buna da "Tekâlif-i Örfiye" denir.
Müslüman bir cemiyete istinat eden bünyesi ile ser'î hukuku hem nazarî hem de amelî bir şekilde ve her sahada uygulamaya koyan Osmanlı Devleti, diğer Müslüman devletlerin bu konudaki tatbikatlarını gözden ırak tutmuyordu. Bu bakımdan, Osmanlı tarih ve teşkilâtlarını baslı basına ve kendinden öncekilerden tamamen ayrı düşünemeyiz. Çünkü Osmanlılar, kendilerinden önce Anadolu'ya gelip yerleşmiş bulunan Müslüman Türklerin yasayış tarzlarını, ahlâk, iktisat, âdet, örf ve diğer özelliklerini almaktan çekinmiyorlardı. Bunun içindir ki, bir şehir veya kasaba Karamanlılardan, Selçuklulardan, Germiyandan veya başka bir beylikten Osmanlılara geçmekle fazla bir değişikliğe uğramıyordu. Çünkü Osmanlı Devleti teşkilât ve müesseseleri ile Anadolu beylikleri teşkilât ve müesseseleri arasında pek büyük farklar bulunmuyordu.
Osmanlı vergi sisteminin özelliklerinden biri de tebeadan alınan verginin kendisini (tebea) ne malî, ne de hukukî yönden rencide etmemiş olmasıdır. Hatta bu, sadece devletin bizzat kendisinin aldığı vergilerde değil, onun adına timar sahibinin aldığı vergilerde de geçerli idi. Öyle ki, dirlik sahibi, reâyadan cins ve miktarları kanunlarla tayin edilmiş olan bir kısım vergiden fazlasını tahsile selahiyetli değildi. Yetkisini asıp onu kötüye kullanandan dirliği, bir daha geri verilmemek üzere alınırdı. Osmanlı İmparatorluğu çeşitli dönemlerde yabancılara kapitülasyonlar sağlamıştır. Yabancı tüccarlara verilen imtiyazlar iktisadi yapıya uzun vadede yıkım getirmiştir. Örneğin: 1838'de İngiltere'nin dayattığı bir antlaşma ile devlet tekeli kaldırılmış, ihracattan alınan vergi miktarı %12, ithalat vergisi ise %3 yapılmıştır. Bu şekilde devlet toprakları açık pazar haline gelmiştir. Kapitülasyonlar 1928'de ancak tam olarak kaldırılabilmiştir.
Osmanlı vergisi iki ana bölümden oluşmaktadır. Bunlardan biri Şer'î Vergiler, diğeri de Örfî vergilerdir.
Şer'i vergiler
Osmanlı Devleti'nde Tekâlif-i Şer'iyyenin temelini teşkil eden vergilerin tarh, cibâyet gibi hükümleri, fıkıh kitaplarında tafsilâtlı bir şekilde anlatıldıkları gibiydi. Bununla beraber farklı din, dil ve milliyetlere mensup kimseleri sınırları içinde barındırdığı için, tekâlif-i ser'iyye bölümüne dahil vergilerin isim ve çeşitleri de farklı olagelmişlerdir. Bu bakımdan Zekât, Öşür, Cizye ve Haraç gibi temel vergilerden başka bunların kısımları olarak seksen kadar vergi kalemi bulunmaktaydı.
Zekat
Zekât, İslâm'ın beş esas şartından birini teşkil etmektedir. İslâm hukukuna göre zekât, bir ihsan veya basit bir sadaka değildir. O, devlet ve toplumun fert üzerindeki hakkıdır.
Devlet, zekât verip vermeme hususunda mükellefi serbest bırakmaz. Onu, âmilleri vâsıtasıyla toplamak ve yerine sarf etmek zorundadır. Belli şartları taşıyan her Müslümanın vermekle mükellef olduğu zekât, Osmanlı Devleti'nde diğer Müslüman devletlerde olduğu gibi uygulanıyordu.
Haraç
Haraç, Osmanlılarda daha ziyade gayr-i Müslim tebeayi ilgilendiren vergilerden biridir. İslâm vergi hukukunda olduğu gibi Osmanlılarda da Haraç iki kısma ayrılmaktadır. Bunlar Haraç-i Muvazzaf ve Haraç-i Mukasem adını taşımaktadırlar. Haraç'ın bu iki kısmı da ser'î vergilerden olduğu için gerek ilk tarhı, gerekse ilk tahsili ile ilgili bir başlangıç tespit etmek mümkün değildir. Bununla beraber 17 Mayıs 1456 tarihli bir fermanda belirtildiğine göre Fatih Sultan Mehmet, babası II. Murat'ın Kostandin'de derbent bekleyen yirmi kadar kefereyi haraçtan muaf saydığı, kendisinin de buna aynen uyduğu görülmektedir. Bu belge, haraç uygulamasının kuruluş döneminde mevcut olduğunu göstermektedir.
Haraç-i Muvazzaf, arazi üzerine maktu bir şekilde konmuş bulunan akça olup zaman ve mıntıkalara göre farklı isimler alıyordu. Bunların bir kısmı adeta toprağın ücreti olarak alınmaktaydı. Bu gruba girenlerden bir kısmım söyle isimlendirmek mümkün olacaktır: Resm-i Çift, Resm-i Zemin, Resm-i Asiyâb, Resm-i Tapu, Bir kismi da bir çeşit sahsî vergilere girmekteydi ki bunlar da: Resm-i Arûs, Resm-i Mücerred, Ispenç ve Dühan gibi isimler aliyordu. Biraz asagida görülecegi gibi Harac-i Mukasem, Osmanlılar döneminde "öşür" kelimesi ile ifade ediliyordu.
Öşür
Aşar ya da Öşür, İslâm vergi hukukuna göre, ziraî mahsullerden belli şartlar dahilinde Müslüman halktan alınan vergiye denir.
Osmanlı Devleti'nin kuruluş yıllarında diğer Müslüman devletlerde olduğu gibi, mülk olan "arazi-i öşriyye"den sadece öşür alınmaktaydı. Bu dönemde Osmanlılarda arazi biri "Öşriyye" diğeri de "Haraciyye" olmak üzere ikiye ayrılıyordu fakat XIV. asrın son çeyreğinden itibaren bazı sebeplerden dolayı birtakım değişiklikler yapılarak, arazinin bir kısmı "Emiriyye" olarak kabul edildi. Bu durum, daha sonraları Hicaz mıntıkası hariç kalmak üzere "Osmanlılarda arazi sultaniyyedir" seklinde ifadesini bulacak olan bir vaziyete getirilmiş oldu. Binaenaleyh, Osmanlı Devleti'nde öşür denince biri kuruluş dönemindeki mülk arazi mahsulatından alınan vergi ve sonraları sadece Hicaz bölgesinde alınan öşür ile, diğeri de arazi-i emiriyyeye mahsus olmak üzere alınan ve "amme-i nâs tarafından galat-i fâhis" olarak kendisine öşür denen "haraç-i mukasem" anlaşılmaktadır. Zira Osmanlılarda haracın mukasem kısmına öşür adi verilmekteydi.
Osmanlı Devleti'nde, öşür kelimesi yerine başka tabirler de kullanılıyordu ki bunlar, son dönemlerde ortaya çıkmıştı. Dimus, Ikta ve Sâlariye bu neviden kelimelerdi. Dimus, Suriye'ye ait defterlerde, Ikta, Irak mıntıkasına ait defterlerde Sâlariye ise Anadolu ve Rumeli defterlerinde zikr edilmekteydi. Osmanlı Devleti'nde öşür, su aşağıdaki maddalerden de alınmaktaydı: Bağ, sıra, bahçe, bostan, fevakih, kovan, harir, pamuk, giyah, odun ve ag (balık).
Cizye
İslâm hukukuna göre cizye, devletin, Müslüman olmayan vatandaşını (tebeasini) yakından ilgilendiren, devletin Müslüman tebeadan aldığı zekât karşılığıdır denebilir. Zira Müslüman olmayan tebeayi cizyeye bağlamakla, devlette bir denge sağlanmış bulunuyordu. İslâm nazarında Müslümanlarla zimmîler (devletin Müslüman olmayan tebeasi = ehl-i zimmet) devletin vatandaşlarıdır. Ayni haklardan faydalanmakta ve ayni ölçülerde devletin imkânlarından yararlanmaktadırlar. Bu sebeple, Müslümanların ödediği zekâta karşılık, ehl-i zimmette cizye vermekteydi.
Osmanlı vergi hukukunun Tekâlif-i Ser'iyye bölümüne dahil olan cizye, maliyenin en önemli gelir kaynaklarından birini teşkil ediyordu. Müslüman bir devlet olması hasebiyle bu devlete, cizye uygulamasının ilk kuruluş yıllarından itibaren başladığı söylenebilir.
Devletin, idaresinde bulunan gayr-i Müslimlerin haklarım korumak, onlara gelebilecek zararları ortadan kaldırmak ve askerlik hizmeti karşılığında aldığı bu vergi, önemsiz denebilecek kadar az bir şeydir. O kadar ki bunu, Müslüman vatandaş ile Müslüman olmayan vatandaş arasında mühim ve farklı bir muamele olarak görmek mümkün değildir. Gerçekten devlet, tebeasi olan zimmîlerin bütün haklarını koruduğu gibi onlara gelebilecek zararları da ortadan kaldırmaya çalışıyordu. Hatta, onlara yapılan bir haksizlik veya onlara karsı islenen bir suç, anında en ağır bir şekilde cezalandırılırdı. Nitekim 26 Kasım 1567 tarihli ve 'ne gönderilen bir hükümde, dağda üç nefer zimmîyi katleden dört sipahinin suçlarının sabit görülmesi üzerine idam edilmeleri gerektiği bildirilmektedir. Bu belge, suç isleyenlerin din, irk ve milliyetlerine bakılmaksızın, suçlarının gerektirdiği cezaların verildiğini göstermektedir. Günümüzde çok normal görünen bu olay, o asırların dünyasında bu kadar rahatlıkla uygulanamazdı.
Osmanlılarda, padişahların cizye ile ilgili bütün resmî tahrirleri şeriatın cizyeye ait kararlarına dayanıyordu. Nitekim daha Sultan I. Murat zamanında bu verginin İslâm hukukuna uygun olarak iki şekilde toplandığı görülmektedir. Bu şekillerden biri, Köstendil Tekfuru Konstantin ile anlaşılarak alınan Maktu Cizey, diğeri de Bosna-Hersek ile sair tebeadan alınan Ale'r-Ruûs Cizyedir.
Osmanlı Devleti'nde bu vergiyi vermekle yükümlü tutulan kimseler, sadece ergenlik (bulûğ) çağına gelmiş akil ve vücutça sağlam olan erkeklerdir. Ayrıca sadaka ile geçinen rahipler, çalışamayacak derecede bir rahatsızlığı olup fakir düşsenler, 14-75 yaslarından küçük veya büyük olanlar ile kadınlar cizyeden muaf idiler. Bundan da anlaşılacağı üzere Osmanlılarda cizye, tamamen İslâm hukukunun esaslarına göre uygulanıyordu.
Başlangıçta, devletin bütün bölgelerinde ayni miktarda cizye alınmıyordu. Zira bu dönemde, tedavülde bulunan paranın kıymet ve değeri de ayni değildi. Bu sebeple cizye miktarı, verilen fetvalara ve bölgelere göre azalıp çoğalabiliyordu. Bu konuda dikkatimizi çeken en önemli fetva Seyhülislâm Ebussuud Efendi (1545-1574)'nin fetvasıdır. Bu fetvaya göre biz, o dönemin fakirlik ve zenginlik ölçüleri gibi toplumun sosyal yapısı hakkında da bilgi sahibi oluyoruz. Nitekim o, "amele kadir olan kâfir ki, iki yüz dirhem-i ser'iyeye kadir olmaya, ol makule ednâdir, on iki dirhem-i ser'î alınır. İkiyüz dirhem-i ser'iyyeye kadir olup amele kadir olan evsat makulesidir, yirmi dirhem-i ser'î alınır. On bin dirhem-i ser'iyyeye malik olan 'a'la makulesidir, onlarin cizye-i ser'iyeleri kırk dirhem-i ser'idir" demektedir.
Kısmen toplumun sosyoekonomik durumundan kaynaklansa bile büyük ölçüde devlet müsamahasının bir neticesi olarak cizye mükellefinin tabi bulunduğu sınıflamada en az cizye verenler (ednâ sınıfı), her zaman öbür sınıflardan daha fazla olmuşlardır. Örnek olması bakımından 1103 (1691) senesinin Brud (Brod) kazası ve tevabiinde cizye verenlerin sınıflarına göre sayısına baktığımız zaman karsımıza aşağıdaki tablo çıkmaktadır:
A'la: 27 Evsat: 147 Ednâ: 166.
Müslüman devletlerde cizye mükellefi, bütün insanî hak ve vecibelerden rahatlıkla istifade edebilmekteydi. C.H. Becker'in İslâm Ansiklopedisi'ndeki "Cizye" maddesinde belirttiği gibi cizye ödeyen mükellefler, İslâm devleti ile yalnız iman ve âyinlerine müsamaha değil, hatta himaye isteme hakkini da kendilerine bahseden bir mukavele akd etmiş olurlar ki, benzer örnekleri Osmanlı Devleti'nde çokça görmek mümkündür. Nitekim Edirne'de meydana gelen bir yangında, dükkânları yanan Yahudilere, devlet tarafından verilen atiyye ile yardımın taksim seklini gösteren bir belgeye sahip bulunuyoruz.
Osmanlı Devleti'nde hazine için tahsil edilen cizye, her senenin Muharrem ayında değişik müesseselerce toplanıyordu. Birliği ortadan kaldıran bu uygulama, bazen devlet hazinesini büyük sıkıntılara sokuyordu. Bu durumu düzeltmek için 1101 (1689) senesinde Sadrazam Köprülüzâde Fâzıl Mustafa Paşa, devrin ilgilileri ile yaptığı istisareden sonra, cizyenin toplanmasını belli kaide ve sistemlere bağlayarak toplama isinin tek elden yapılmasını sağladı. Bundan sonra her üç sınıf zimmî için ayrı birer mühür kazdırdı. Bunlara "a'la", "evsat" ve "edna fakir" gibi kayıtlar koydurttu. Her sene için tarihleri değişen bu mühürlerin ve dolayısıyla cizye mükelleflerinin, birbirinden açık ve kesin çizgilerle ayrılabilmesi için bunların gerek şekillerinde ve gerekse yazı karakterlerinde farklı uygulamalara gidildi. Bu uygulama o kadar yaygınlaştı ki, aşağıda fotokopilerini göreceğiniz mühürler 1852 senesine aittir. Demek oluyor ki cizyenin kaldırılışına kadar bu uygulama devam etmiştir.
Bu uygulamada cizye mühürleri ile birlikte cizye kâğıtlarının renkleri de değişiyordu. Kağıtların üzerinde de cizyenin hangi seneye ait olduğu, sınıfı, cizye muhasebesi, bas hazinedar ve cizye umum mülteziminin isimleri vardı.
Osmanlılarda cizye uygulaması, 1855 senesinde cizyenin, Bedel-i askeriyeye tebdili zamanına kadar devam etti.
Örfi vergiler
Osmanlılarda ser'î vergilerin yanında, temeli ihtiyaçlardan doğan ve örfe dayanan bir vergi daha bulunmaktadır. Bu, örfî vergiler veya tekâlif-i örfiyye denilen ayrı bir kategoride mütalaa edilir.
Osmanlı Devleti, kendisinden önceki diğer devletlerde olduğu gibi fazla miktarda askerin beslenmesi, donatılması ve harbe hazır bir duruma getirilebilmesi ile donanmanın hazır halde bulundurulması gibi mecburiyetlerden dolayı, örfî vergileri belirleyip koymak zorunda idi. Savaşlar, durmaksızın devam ediyor ve ser'î vergiler de bu durumun yüklediği masrafları karşılamaktan uzak bulunuyordu ve devleti böyle bir vergiyi koyma zorunda bırakıyordu. Bunun için devlet, II. Bâyezid (1481-1512)'in son senelerine tesadüf eden günlerde "Imdadiye-i seferiye" adi ile bir örfî vergi koymak suretiyle bu sıkıntıyı ortadan kaldırıp gidermeye çalışıyordu.
Devlet için ser'î vergilerden ayrı olarak örfî vergi tarh etmek, bir zaruret halini almıştı. Bu mecburiyet, devleti, vaz' ettiği (koyduğu) bu örfî vergileri devam ettirmek ve miktarının azalmaması için gerekli tedbirlere başvurmak zorunda bırakıyordu. Yine bu zaruretin bir sonucu olarak örfî vergilerin şayi ve kalemleri, belirten ihtiyaçlara göre çoğaltılıyordu. Böyle bir uygulamaya müsaade edildiğine daha önce de temas edilmişti. Zaten Osmanlı sultanlarının bu hususta ser'î hukuka göre hareket ettikleri, emir ve fermanları ile, eski uygulamaları bir araya toplayan kanunnâme mecmualarının basında bulunan "ser'-i serife muvafakati mukarrer olup hâlen muteber kavanîn ve mesâli-i ser'iyyedir" ifadesinden de açıkça anlaşılmaktadır.
Normal olarak geçici olması gereken fakat birbiri ardı sıra gelen muharebe ve ekonomik sıkıntılar neticesinde devamlılık kazanan örfî vergileri de iki kısma ayırmak mümkündür:
- Tekâlifi âdiye
- Tekâlif-i sakka
Tekâlif-i Âdiye
Ser'î hukuka göre malî bir terim olarak "ca'l" adi da verilen bu vergi türü, aralıksız devam eden harp ve malî krizlerin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştı. Böyle bir zaruretin, örfî vergilerin konmasına cevaz ve imkân sağladığı daha önce anlatılmıştı. Bundan dolayı, İslâm hukukunun müsaade ettiği bu nevi vergilerin Osmanlı Devleti'nde bulunmasında bir sakınca yok demektir. Bu yüzden "tekâlif-i örfiyye" diye zikr edilen vergilere ser'an ruhsatın verildiğini söyleyebiliriz.
Tekâlif-i Sakka
Bu, harp, malî kriz ve tabii âfet gibi bir zarurete bağlı olmadan tekâlif kaideleri dışına çıkılarak konmuş bulunan vergilerdir. Belli bir kaide ve sistemi olmadığından bu tip vergilerde hak ve adâlete pek riayet edilmeyeceğinden, böyle vergilere ser'an müsaade edilmemiştir. Nitekim Kanunî Sultan Süleyman (1520-1566) devrinin sadrazamı Lütfi Paşa (H. 942-947) bu konuya temasla söyle der: "Cenk içinde askere hilaf-i kanun vergi vermemek gerektir."
Osmanlılarda, Tanzimat'a kadar devam eden örfî vergilerin bu ikinci kısmı olan "sakka"nin olmadığını, tebea üzerine böyle bir verginin tarh edilmediği, ancak bazı vergilerin buna benzemelerinden dolayı "sakka" zannedildikleri belirtilmektedir. Bununla beraber, bilhassa XVII. asırdan itibaren bu tip vergilerin zaman zaman ortaya çıktığı bilinmektedir fakat padişahlar, bununla mücadele ediyor ve böyle bir yola başvurulmaması için "adâletnâmeler" gönderiyorlardı.
Örfî vergilerin tahsili
Örfî vergilerin tahsili, ser'î vergilerin tahsilinden farklı idi. Ser'î tekâlif, umumiyetle ziraî mahsul sahibi reâyâya, daha doğru bir ifade ile köylüye hasr edilmiş görünmektedir. Gerçi zekât ve cizye gibi ser'î vergiler, bu kaidenin dışında bulunmaktadır fakat ziraî mahsûl ile daha çok hasir nesir olan köylü, öşür ve haraç gibi ziraî vergilerin mükellefi bulunmaktadır. Buna karşılık örfî vergiler, daha çok şehirliyi bilhassa ticaret erbabını ve pazarlarla alakalı kimseleri kapsamaktaydı. şehirlerde tatbik olunan örfî tekâlif sekli, bilhassa ticaret ve sanayi faaliyetine dayanmakta olduğundan birçok vergi bu kısma dahil bulunuyordu. Keza büyük bir kısmının devlet adına sipahîler tarafından alındığını bildiğimiz ser'î vergilerin aksine bu, her sene vali, mütesellim ve voyvodalar tarafından, mıntıka ileri gelenleri ve kadı marifetiyle memleketin nüfusu veya evi (hâne) üzerine tarh olunuyordu. "Rûz-i Hizir" ve "Rûz-i Kasım" hesabına göre senede iki taksitle alınmak üzere tevzi defterleri tanzim ediliyordu. Tanzim edilen bu defterler, ser'iye mahkemelerinin siciline kaydedilirdi. Bu defterlere bir memleket halkından, toplanması kararlaştırılmış ne kadar örfî vergi varsa tamamı yazılırdı. Yazılan bu miktar, eşit şekilde fertlere taksim edilerek alınırdı. Bu defterlerin tasdikli bir sureti, tahsil için kethüda, emin veya özel memurlara verilirdi. Vergi mükellefleri de bu defterlerin kapsadığı sekil ve miktarda vergilerini vererek, kendilerine düsen vatandaşlık görevlerini yerine getirmiş olurlardı.
İmdadiye-i seferiye
Zaman ve mıntıkalara göre isimleri ile birlikte çeşitleri de değişen örfî vergiler, hazinenin vazgeçemiyeceği bir malî yardim halini almıştı. Bu vergilerin basında "îmdadiye" diye isimlendirilen vergi gelmektedir. "îmdadiye-i seferiye" ve "îmdadiye-i hazariye" olmak üzere iki kısma ayrılan bu vergi, isminden de anlaşılacağı üzere sefer ve harplere bağlı olarak tarh ve cibâyet edilen bir vergi kalemidir. Muharebe masraflarını karşılamak üzere vatandaşlardan alınan bir vergidir. Bu vergi, Osmanlı Devleti'nin, durmak bilmeyen harplerle karsılaşması yüzünden hazinenin, malî külfeti kaldıramaması sebebiyle konulmuştu.
Muharebeler esnasında, boşalan devlet hazinesinin (beytü'l-mal) ihtiyacı olan parayı tedarik etmek ve askerin donatılmasını sağlamak için konulan imdadiye vergisi, bazen hazineye gönderilir, bazen de doğrudan doğruya orduya memur olan serdarlara verilirdi. miktarı, durum ve ihtiyaca bağlı olarak fermanlarla artıp eksilen bu vergi kalemi, tevzi defterlerine yazılıp toplanırdı. Bu vergi, sadece esnaf, tüccar gibi halk tabakalarından alınmıyordu. Duruma göre devlet adamları da bu vergiye iştirak ediyorlardı.
Avârız
Osmanlı Devleti'nde, örfî vergiler kısmına giren vergi kalemlerinden biri de "Avârız" adini taşıyan vergidir. Bu vergi, yüklenen bedenî, malî ve aynî bir vergidir. Avâriz-i divâniye adi ile de anılan bu vergi, devlet masraflarının memleket nüfusuna tevzi ve taksimi sonucu ortaya çıkmıştır. Çok eski bir vergi olmakla beraber, ne zaman ihdas olunduğu kesin olarak bilinememektedir. Bununla beraber bu verginin Osmanlılardan önce Anadolu beyliklerindeki mevcudiyetinden bazı vesikalar sayesinde haberdar olmaktayız. Vergi muafiyetini ilgilendiren bu belgeleri yayınlayan Uzunçarsili, benzerinin Osmanlılarda da aynen uygulandığını bildirerek söyle der: "Anadolu beyliklerindeki vergi ve rüsûmdan yani "avâriz-i divaniye" ve "rüsûm-i örfiyye"den muafiyet muameleleri, birbirlerinin aynidir. Bu hususa dair aşağıda vesikalar kısmında Karamanoğullarına ait kayıtlarla Osmanlı tahrir kayıtlan karsılaştırılacak olursa görüşümüz kesinlik kazanır."
Bu verginin 4-5 yılda bir defa alındığını belirten Lütfi Paşa, bunun Yavuz Sultan Selim (1512-1520) döneminde sadece bir defa alındığını kaydeder.
Salgun
Devlet, bazı zamanlar masrafları belirli vergi kaynaklarından karşılayamayacağını anladığı zaman, özel bazı tedbirler ile memleketin bütün imkânlarını seferber etmeye karar verir ve bu karar gereğince vaziyetin icabina göre, kendisine lazım olan para, hizmet, eşya ve mahsûl miktarı tespit edilerek muhtelif bölge ve mahallere tevzi ettiği vergidir..
Harçlar
Osmanlı örfî vergilerinden bir kalem de "Harçlar" adi altında zikredilmektedir. Bu vergi, daha ziyade resmî dairelere isi düşenlerden alınmaktaydı. değişik isimlerle alınan bu harçlar, mahkemelerde hakim, kadı ve naillerin verdikleri hüccetlerden, sicillere geçirilen hükümlerden, meşihat makamından yazılı olarak çıkan fetvalardan, ölen bir kimsenin mirasçıları arasında yapılan miras taksiminden, nikâh gibi muamelelerin karşılığı olarak alınmaktaydı.
Osmanlı ekonomisi
Osmanlı, askeri gelişimi ve fiskalizmi zenginliğin temel kaynağı olarak gördü. Tarım ise, üretim ve ticaretten daha önemli görüldü. Batı, Osmanlı'nın aksine zenginlik-güç-zenginlik denklemi ile üretim ve sanayiye daha fazla önem verdi. Kapitalist ekonomilerde doğru hareket gelişen endüstri ve pazarı kapsar fakat Osmanlı, bölgesel genişleme, geleneksel tekel, tutucu arazi sahipliği ve tarımın yörüngesinde devam etti.
Yerel üretim
Osmanlı coğrafyasında çoğu şehir bir üretim alanına odaklanır, belli ürünlerle anılırdı. Konya: dokuma, Tokat: bakırcılık, Amasya ve Erzincan: gümüşçülük, Ankara ve Kastamonu: yumuşak kumaş, Bursa: ipekçilik, Selanik: , Edirne: ayakkabıcılık, Bulgaristan: aba, kıl dokuma işçiliği ile bilinirdi. Osmanlı İmparatorluğu başta Avrupa olmak üzere yurtdışına: pamuklu, yünlü, deri, yağ, halı ve boya gibi ürünler ihraç ederken; yine başta Avrupa olmak üzere yurtdışından süs eşyası, kalay, kurşun, kâğıt, kadife, cam eşya ve saat gibi ürünleri ithal etmiştir.
Ticaret ve taşımacılık
Kara ticareti
Osmanlı'ya, kendisinden önceki Selçuklu Devleti'nden bir kervansaray ağı miras kaldı. Ulaklar ile konvoyların güvenliğini sağlamak ve tüccar kervanlarını geliştirmek Osmanlı'nın çıkarları doğrultusundaydı. Kervansaray ağı Balkanlar'a kadar genişletildi, tüccarlar ve hayvanların güvenle konaklayabileceği pansiyonlar yapıldı.
16. ve 17. yüzyıldaki Celali ayaklanmaları Anadolu kara ticaretine büyük zarar verdi. İmparatorluk, tüccarların güvenliğini sağlayamadığından dolayı geçtikleri bölgenin lideriyle daha güvenli bir şekilde geçmek için anlaştı ve yolculuklar kesintisiz devam etti. 18. yüzyılda kervansaray ağını ve güvenliği geliştirmek için planlanan girişimler ve geçiş koruma birliğinin yeniden örgütlendirilmesi ile Anadolu'da kara ticareti gelişti.
Enflasyon
Bu alt başlığın genişletilmesi gerekiyor with: Kasım 2023. Sayfayı düzenleyerek yardımcı olabilirsiniz. |
Yıllara göre enflasyon | 1 altın dükanın akça karşılığı |
---|---|
1477 | 45 |
1488 | 49 |
1510 | 54 |
1523 | 55 |
1548 | 57 |
1550 | 60 |
1566 | 60 |
1575 | 60 |
1586 | 120 |
Ayrıca bakınız
Kaynakça
- ^ Şevket Pamuk, A Monetary History Of the Ottoman Empire, Cambridge Yay, s.235.
- ^ H. İnalcık, Ottoman Empire, s. 115
- ^ İlber Ortaylı, Türkiye Teşkilat ve İdare Tarihi, s. 130
- ^ The Capitulations and the Ottoman Legal System, Qadis Consuls and Beraths in the 18th Century (2005), ISSN 1384–1130, ISBN 90 04 14035, s.90
- ^ "Osmanlıda Çöküş Dönemine Bakış" (PDF). s. 20. 13 Mart 2016 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 12 Ocak 2014.
- ^ Halil İnalcık, "Yükseliş Devrinde Osmanlı Ekonomisine Umumi Bakış", Türk Kültürü, VI/68, Haziran 1968, s. 539.
wikipedia, wiki, viki, vikipedia, oku, kitap, kütüphane, kütübhane, ara, ara bul, bul, herşey, ne arasanız burada,hikayeler, makale, kitaplar, öğren, wiki, bilgi, tarih, yukle, izle, telefon için, turk, türk, türkçe, turkce, nasıl yapılır, ne demek, nasıl, yapmak, yapılır, indir, ücretsiz, ücretsiz indir, bedava, bedava indir, mp3, video, mp4, 3gp, jpg, jpeg, gif, png, resim, müzik, şarkı, film, film, oyun, oyunlar, mobil, cep telefonu, telefon, android, ios, apple, samsung, iphone, xiomi, xiaomi, redmi, honor, oppo, nokia, sonya, mi, pc, web, computer, bilgisayar
Osmanli Imparatorlugu nun ekonomik tarihi iki alt doneme ayrilir Birincisi olusturulan kapali tarim ekonomisinin imparatorluk icinde bolgesel fark gosterdigi klasik cag genisleme ikincisi ise devlet ve kamu islevleri uzerine idari ve politik duzenlemeler ile baslayan devlet orgutlu reformlari kapsayan reform donemidir Askeri reformlar ile baslayan degisim kamu ve zanaatkar loncalarina uzanmistir Istanbul da 1469 1914 yillari arasinda fiyatlar duzeyinin 200 den fazla kez katlandigi gorulmektedir Bascuhadar Sadrazamin Giyeceklerini Muhafaza Edip Tasiyan Defterdar Maliye Bakani Defter EminiDevlet Arazi Kayit Defterlerinin Muhafizi Nisanci Devlet Bakani Darbhane EminiDarbhanenin Amiri Osmanli Devleti beylik doneminden itibaren sistemli bir mali teskilata sahip olmustu Osmanlilardaki ilk maliye teskilatinin Murat Hudavendigar I Murat zamaninda Candarli Kara Halil Pasa ile tarafindan yapildigi belirtilmektedir Bu bilgiler isiginda meseleye bakildigi zaman Osmanli maliyesinin daha ilk kurulus donemlerinde ortaya ciktigi ve devletin buna buyuk bir itina gosterdigi anlasilmaktadir Fatih zamaninda hazirlanan kanunnamede Bu kanunname atam ve dedem kanunudur ve benim dahi kanunumdur ifadesi ile tarihi bilgilere gore ilk Osmanli hukumdarlarinin bir araya getirilip tedvin edilmemis kanunname hukumleri ile amil olduklari anlasilmaktadir Fatih kanunnamesinde yer alan Ve yilda bir kerre rikab i Humayunuma defterdarlarim irad ve masrafim okuyalar hil at i fahire giysinler ve Ve hazineme dahil ve haric olan akca defterdarlarim emri ile dahil haric olsun ifadeleri Osmanlilarin maliye teskilatina ne denli onem verdiklerini bu anlayisa daha ilk zamanlardan beri nasil sahip ciktiklari gorulmektedir Aslinda bu gerekli idi Cunku gelir ve gider hesaplari olmayan neyin nereden ve ne zaman gelecegi bilinmeyen ve bu konuda istatistiksel bir bilgiye sahip olmayan bir devlet dusunulemez Mali TeskilatOsmanli maliye teskilatinin basinda Defterdar adi verilen bir gorevli bulunmaktadir Bu gorevli gunumuzdeki Maliye Bakanlarinin yerine getirmekle yukumlu olduklari gorevleri yapiyordu Onceleri teskilatin basinda bir defterdarla onun maiyeti vardi Butun mali islerden bu Bas defterdar sorumlu idi Ancak zamanla Osmanli ulkesinin genislemesi uzerine defterdar sayisi ikiye cikarildi Kanunnamede de belirtildigi gibi defterdar padisah malinin vekili idi Kurulus doneminde gelirler daha fazla bir yekun tutuyordu Buna karsilik masraflar pek o kadar fazla degildi Zira bu donemde Osmanli askerinin buyuk bir kismi timarli sipahi idi Ayrica devlet erkanindan cogunun has ve timarlarinin geliri kendilerine yetiyordu Devletin masrafi ise sadece Kapikulu askerlerine verilen para maas idi Gelirlerin fazlasi ise cami medrese kopru han hamam gibi imar islerinde kullaniliyordu HazineOsmanli maliyesi Miri hazine veya dis hazine ile Enderun veya ic hazine hazinesi olmak uzere iki kisimdi Dis hazinenin gorev ve yetkisi devletin genel gelirlerini toplamak ve gerekli masraflari yerli yerinde kullanmak seklinde belirlenmisti Ic hazine ise padisaha aitti Padisahlar bu hazineyi istedikleri sekilde kullaniyorlardi Sayet dis hazinenin parasi yetismez ise ic hazineden borclanmak suretiyle odunc para alinirdi Dis hazine vezirde bulunan hukumdar muhru ile acilip kapanirdi Bu hazine defterdarin sorumlulugu ve vezirin denetimi altinda idi Bundan bir muddet oncesine kadar ilk Osmanli sikkesinin Orhan Bey e ait oldugu biliniyordu fakat Osman Bey e ait sikkenin bulunmasiyla eski bilgi gecerliligini kaybetti Buna gore ilk Osmanli parasinin Osman Gazi doneminde tedavule ciktigi anlasilmaktadir Gumusten mamul Osmanli parasina akca deniyordu Her padisah hukumdarlik alameti olarak kendi adina para bastirirdi Osmanli hukumdarlari Fatih Sultan Mehmet donemine kadar gumus ve bakir para bastirdilar Kurulus doneminde ve daha sonraki donemlerde paranin ayarina ve saf gumus olmasina ozen gosteriliyordu Gelir DagilimiOsmanli da zengin sinif gerek vakif anlayisi gerekse devletin iktidar kaygisi ile fazla buyumemistir Ancak devlet gorevlilerinin imkanlari coktu ve genellikle zengindiler Burokratlar Osmanli toplumunun en zengin ve kudretli sinifidir Prof Inalcik a gore 1500 lerde bir sancak beyinin yillik geliri 4 bin 12 bin duka al tini arasinda degisiyordu Oysa ayni donemde Bursa nin zengin bir tuccari dort bin altin servete nadiren sahipti Cok kucuk bir burokratlar sinifi padisah ailesinden sonra en zengin kesimi olusturuyordu Ardindan yabanci tuccarlar ve muslumanlar geliyordu Ornegin Lutfi Barkan in 1528 de Rumeli deki dort sancakta tespit ettigine gore toplam gelirin 35 i padisahin haslarina 54 u timar ve zeamete 7 si sancak beyleri hassina ve ancak 1 i mulk ve vakif araziye aittir Merkezi devlet toplam gelirin ancak 37 sine el koyabilmekte artan kismi eyaletlerde kalmaktadir Bu da devletin militarist ve surekli seferberlik halinde olmasindan ileri gelmekteydi Vergiler1793 te Ulkelere gore Osmanli Devleti nde berat is belgesi alan yabanci tuccar sayilari Osmanli maliyesinin farkli gelir kaynaklarin basinda halktan toplanan vergiler geliyordu Kamu hizmetlerinin duzenli bir sekilde devamliligini temin icin basvurulan bir care olan verginin devletlerin ekonomik ve sosyal hayatlarinda onemli bir yeri bulunmaktadir Siyasi bir cevre icinde ortaya cikan Islam kendisinden onceki din ve toplumlarda mevcut olup tatbik edilen vergilerle karsilasti Vergi amme menfaat ve islerinin tanzimi soz konusu oldugu zamanlarda fertlere yuklenen bir mukellefiyet olduguna gore Islam kendisinden mustagni kalamazdi Bununla beraber birdenbire ve topyekun vaz edilip uygulama sahasina konmamistir O Islam in yayilisina ve ihtiyaclarin ortaya cikisina gore yirmi senelik tesrii bir tekamul sonunda muesseselesmistir Osmanli devlet rejiminin kendinden oncekilerden devr alip tatbik ve inkisaf ettirdigi vergi sistemi amme idaresi ve devletin iktisadi tarihi bakimindan onemli bir yer tutar Bunun icin iktisadi tarihin onemli bir bolumunu meydana getiren vergi sistemini iyi degerlendirmek gerekir Kurulusundan itibaren Musluman bir toplumu ifade eden Osmanli Devleti inkisaf ettirip kemal mertebesine ulastirdigi muesseseleri ile tebeasindan tahsil ettigi verginin temeli Islam hukukunun kaynaklarina dayaniyordu Siyasi bir birlik olarak tarih sahnesinde gorunmesinden itibaren bircok vergi kalemi tarh etmek zorunda kalan Osmanli Devleti nin bu uygulamasi yuzlerce vergi ismi gosteren cetvellerle tasvir edildigi kadar karmasik ve anlasilmaz degildir Gercekten mintika ve zamanlara gore farkli isimlerle toplanan bunca vergi kalemi saglam kaidelere dayanan bir sistemin esas hatlarini cizmek suretiyle bize luzumlu bilgiyi verecek sekilde basitlestirilebilir Osmanli devlet sisteminin onemli muesseselerinden biri olan maliyenin temel dayanagini teskil eden vergi genel manada iki ana bolume ayrilir Bunlardan biri tamamiyla seriata dayanan ve esas itibariyla Kitab Kur an ile Sunnet ten kaynaklanan Ser i Vergiler dir ki buna Tekalif i Ser iyye denmektedir Ikincisi de bas gosteren mali sikintilar yuzunden devlet tarafindan bir zorunluluk sonucunda konan Orfi Vergiler dir ki buna da Tekalif i Orfiye denir Musluman bir cemiyete istinat eden bunyesi ile ser i hukuku hem nazari hem de ameli bir sekilde ve her sahada uygulamaya koyan Osmanli Devleti diger Musluman devletlerin bu konudaki tatbikatlarini gozden irak tutmuyordu Bu bakimdan Osmanli tarih ve teskilatlarini basli basina ve kendinden oncekilerden tamamen ayri dusunemeyiz Cunku Osmanlilar kendilerinden once Anadolu ya gelip yerlesmis bulunan Musluman Turklerin yasayis tarzlarini ahlak iktisat adet orf ve diger ozelliklerini almaktan cekinmiyorlardi Bunun icindir ki bir sehir veya kasaba Karamanlilardan Selcuklulardan Germiyandan veya baska bir beylikten Osmanlilara gecmekle fazla bir degisiklige ugramiyordu Cunku Osmanli Devleti teskilat ve muesseseleri ile Anadolu beylikleri teskilat ve muesseseleri arasinda pek buyuk farklar bulunmuyordu Osmanli vergi sisteminin ozelliklerinden biri de tebeadan alinan verginin kendisini tebea ne mali ne de hukuki yonden rencide etmemis olmasidir Hatta bu sadece devletin bizzat kendisinin aldigi vergilerde degil onun adina timar sahibinin aldigi vergilerde de gecerli idi Oyle ki dirlik sahibi reayadan cins ve miktarlari kanunlarla tayin edilmis olan bir kisim vergiden fazlasini tahsile selahiyetli degildi Yetkisini asip onu kotuye kullanandan dirligi bir daha geri verilmemek uzere alinirdi Osmanli Imparatorlugu cesitli donemlerde yabancilara kapitulasyonlar saglamistir Yabanci tuccarlara verilen imtiyazlar iktisadi yapiya uzun vadede yikim getirmistir Ornegin 1838 de Ingiltere nin dayattigi bir antlasma ile devlet tekeli kaldirilmis ihracattan alinan vergi miktari 12 ithalat vergisi ise 3 yapilmistir Bu sekilde devlet topraklari acik pazar haline gelmistir Kapitulasyonlar 1928 de ancak tam olarak kaldirilabilmistir Osmanli vergisi iki ana bolumden olusmaktadir Bunlardan biri Ser i Vergiler digeri de Orfi vergilerdir Ser i vergiler Osmanli Devleti nde Tekalif i Ser iyyenin temelini teskil eden vergilerin tarh cibayet gibi hukumleri fikih kitaplarinda tafsilatli bir sekilde anlatildiklari gibiydi Bununla beraber farkli din dil ve milliyetlere mensup kimseleri sinirlari icinde barindirdigi icin tekalif i ser iyye bolumune dahil vergilerin isim ve cesitleri de farkli olagelmislerdir Bu bakimdan Zekat Osur Cizye ve Harac gibi temel vergilerden baska bunlarin kisimlari olarak seksen kadar vergi kalemi bulunmaktaydi Zekat Zekat Islam in bes esas sartindan birini teskil etmektedir Islam hukukuna gore zekat bir ihsan veya basit bir sadaka degildir O devlet ve toplumun fert uzerindeki hakkidir Devlet zekat verip vermeme hususunda mukellefi serbest birakmaz Onu amilleri vasitasiyla toplamak ve yerine sarf etmek zorundadir Belli sartlari tasiyan her Muslumanin vermekle mukellef oldugu zekat Osmanli Devleti nde diger Musluman devletlerde oldugu gibi uygulaniyordu Harac Harac Osmanlilarda daha ziyade gayr i Muslim tebeayi ilgilendiren vergilerden biridir Islam vergi hukukunda oldugu gibi Osmanlilarda da Harac iki kisma ayrilmaktadir Bunlar Harac i Muvazzaf ve Harac i Mukasem adini tasimaktadirlar Harac in bu iki kismi da ser i vergilerden oldugu icin gerek ilk tarhi gerekse ilk tahsili ile ilgili bir baslangic tespit etmek mumkun degildir Bununla beraber 17 Mayis 1456 tarihli bir fermanda belirtildigine gore Fatih Sultan Mehmet babasi II Murat in Kostandin de derbent bekleyen yirmi kadar kefereyi haractan muaf saydigi kendisinin de buna aynen uydugu gorulmektedir Bu belge harac uygulamasinin kurulus doneminde mevcut oldugunu gostermektedir Harac i Muvazzaf arazi uzerine maktu bir sekilde konmus bulunan akca olup zaman ve mintikalara gore farkli isimler aliyordu Bunlarin bir kismi adeta topragin ucreti olarak alinmaktaydi Bu gruba girenlerden bir kismim soyle isimlendirmek mumkun olacaktir Resm i Cift Resm i Zemin Resm i Asiyab Resm i Tapu Bir kismi da bir cesit sahsi vergilere girmekteydi ki bunlar da Resm i Arus Resm i Mucerred Ispenc ve Duhan gibi isimler aliyordu Biraz asagida gorulecegi gibi Harac i Mukasem Osmanlilar doneminde osur kelimesi ile ifade ediliyordu Osur Asar ya da Osur Islam vergi hukukuna gore zirai mahsullerden belli sartlar dahilinde Musluman halktan alinan vergiye denir Osmanli Devleti nin kurulus yillarinda diger Musluman devletlerde oldugu gibi mulk olan arazi i osriyye den sadece osur alinmaktaydi Bu donemde Osmanlilarda arazi biri Osriyye digeri de Haraciyye olmak uzere ikiye ayriliyordu fakat XIV asrin son ceyreginden itibaren bazi sebeplerden dolayi birtakim degisiklikler yapilarak arazinin bir kismi Emiriyye olarak kabul edildi Bu durum daha sonralari Hicaz mintikasi haric kalmak uzere Osmanlilarda arazi sultaniyyedir seklinde ifadesini bulacak olan bir vaziyete getirilmis oldu Binaenaleyh Osmanli Devleti nde osur denince biri kurulus donemindeki mulk arazi mahsulatindan alinan vergi ve sonralari sadece Hicaz bolgesinde alinan osur ile digeri de arazi i emiriyyeye mahsus olmak uzere alinan ve amme i nas tarafindan galat i fahis olarak kendisine osur denen harac i mukasem anlasilmaktadir Zira Osmanlilarda haracin mukasem kismina osur adi verilmekteydi Osmanli Devleti nde osur kelimesi yerine baska tabirler de kullaniliyordu ki bunlar son donemlerde ortaya cikmisti Dimus Ikta ve Salariye bu neviden kelimelerdi Dimus Suriye ye ait defterlerde Ikta Irak mintikasina ait defterlerde Salariye ise Anadolu ve Rumeli defterlerinde zikr edilmekteydi Osmanli Devleti nde osur su asagidaki maddalerden de alinmaktaydi Bag sira bahce bostan fevakih kovan harir pamuk giyah odun ve ag balik Cizye Islam hukukuna gore cizye devletin Musluman olmayan vatandasini tebeasini yakindan ilgilendiren devletin Musluman tebeadan aldigi zekat karsiligidir denebilir Zira Musluman olmayan tebeayi cizyeye baglamakla devlette bir denge saglanmis bulunuyordu Islam nazarinda Muslumanlarla zimmiler devletin Musluman olmayan tebeasi ehl i zimmet devletin vatandaslaridir Ayni haklardan faydalanmakta ve ayni olculerde devletin imkanlarindan yararlanmaktadirlar Bu sebeple Muslumanlarin odedigi zekata karsilik ehl i zimmette cizye vermekteydi Osmanli vergi hukukunun Tekalif i Ser iyye bolumune dahil olan cizye maliyenin en onemli gelir kaynaklarindan birini teskil ediyordu Musluman bir devlet olmasi hasebiyle bu devlete cizye uygulamasinin ilk kurulus yillarindan itibaren basladigi soylenebilir Devletin idaresinde bulunan gayr i Muslimlerin haklarim korumak onlara gelebilecek zararlari ortadan kaldirmak ve askerlik hizmeti karsiliginda aldigi bu vergi onemsiz denebilecek kadar az bir seydir O kadar ki bunu Musluman vatandas ile Musluman olmayan vatandas arasinda muhim ve farkli bir muamele olarak gormek mumkun degildir Gercekten devlet tebeasi olan zimmilerin butun haklarini korudugu gibi onlara gelebilecek zararlari da ortadan kaldirmaya calisiyordu Hatta onlara yapilan bir haksizlik veya onlara karsi islenen bir suc aninda en agir bir sekilde cezalandirilirdi Nitekim 26 Kasim 1567 tarihli ve ne gonderilen bir hukumde dagda uc nefer zimmiyi katleden dort sipahinin suclarinin sabit gorulmesi uzerine idam edilmeleri gerektigi bildirilmektedir Bu belge suc isleyenlerin din irk ve milliyetlerine bakilmaksizin suclarinin gerektirdigi cezalarin verildigini gostermektedir Gunumuzde cok normal gorunen bu olay o asirlarin dunyasinda bu kadar rahatlikla uygulanamazdi Osmanlilarda padisahlarin cizye ile ilgili butun resmi tahrirleri seriatin cizyeye ait kararlarina dayaniyordu Nitekim daha Sultan I Murat zamaninda bu verginin Islam hukukuna uygun olarak iki sekilde toplandigi gorulmektedir Bu sekillerden biri Kostendil Tekfuru Konstantin ile anlasilarak alinan Maktu Cizey digeri de Bosna Hersek ile sair tebeadan alinan Ale r Ruus Cizyedir Osmanli Devleti nde bu vergiyi vermekle yukumlu tutulan kimseler sadece ergenlik bulug cagina gelmis akil ve vucutca saglam olan erkeklerdir Ayrica sadaka ile gecinen rahipler calisamayacak derecede bir rahatsizligi olup fakir dussenler 14 75 yaslarindan kucuk veya buyuk olanlar ile kadinlar cizyeden muaf idiler Bundan da anlasilacagi uzere Osmanlilarda cizye tamamen Islam hukukunun esaslarina gore uygulaniyordu Baslangicta devletin butun bolgelerinde ayni miktarda cizye alinmiyordu Zira bu donemde tedavulde bulunan paranin kiymet ve degeri de ayni degildi Bu sebeple cizye miktari verilen fetvalara ve bolgelere gore azalip cogalabiliyordu Bu konuda dikkatimizi ceken en onemli fetva Seyhulislam Ebussuud Efendi 1545 1574 nin fetvasidir Bu fetvaya gore biz o donemin fakirlik ve zenginlik olculeri gibi toplumun sosyal yapisi hakkinda da bilgi sahibi oluyoruz Nitekim o amele kadir olan kafir ki iki yuz dirhem i ser iyeye kadir olmaya ol makule ednadir on iki dirhem i ser i alinir Ikiyuz dirhem i ser iyyeye kadir olup amele kadir olan evsat makulesidir yirmi dirhem i ser i alinir On bin dirhem i ser iyyeye malik olan a la makulesidir onlarin cizye i ser iyeleri kirk dirhem i ser idir demektedir Kismen toplumun sosyoekonomik durumundan kaynaklansa bile buyuk olcude devlet musamahasinin bir neticesi olarak cizye mukellefinin tabi bulundugu siniflamada en az cizye verenler edna sinifi her zaman obur siniflardan daha fazla olmuslardir Ornek olmasi bakimindan 1103 1691 senesinin Brud Brod kazasi ve tevabiinde cizye verenlerin siniflarina gore sayisina baktigimiz zaman karsimiza asagidaki tablo cikmaktadir A la 27 Evsat 147 Edna 166 Musluman devletlerde cizye mukellefi butun insani hak ve vecibelerden rahatlikla istifade edebilmekteydi C H Becker in Islam Ansiklopedisi ndeki Cizye maddesinde belirttigi gibi cizye odeyen mukellefler Islam devleti ile yalniz iman ve ayinlerine musamaha degil hatta himaye isteme hakkini da kendilerine bahseden bir mukavele akd etmis olurlar ki benzer ornekleri Osmanli Devleti nde cokca gormek mumkundur Nitekim Edirne de meydana gelen bir yanginda dukkanlari yanan Yahudilere devlet tarafindan verilen atiyye ile yardimin taksim seklini gosteren bir belgeye sahip bulunuyoruz Osmanli Devleti nde hazine icin tahsil edilen cizye her senenin Muharrem ayinda degisik muesseselerce toplaniyordu Birligi ortadan kaldiran bu uygulama bazen devlet hazinesini buyuk sikintilara sokuyordu Bu durumu duzeltmek icin 1101 1689 senesinde Sadrazam Kopruluzade Fazil Mustafa Pasa devrin ilgilileri ile yaptigi istisareden sonra cizyenin toplanmasini belli kaide ve sistemlere baglayarak toplama isinin tek elden yapilmasini sagladi Bundan sonra her uc sinif zimmi icin ayri birer muhur kazdirdi Bunlara a la evsat ve edna fakir gibi kayitlar koydurttu Her sene icin tarihleri degisen bu muhurlerin ve dolayisiyla cizye mukelleflerinin birbirinden acik ve kesin cizgilerle ayrilabilmesi icin bunlarin gerek sekillerinde ve gerekse yazi karakterlerinde farkli uygulamalara gidildi Bu uygulama o kadar yayginlasti ki asagida fotokopilerini goreceginiz muhurler 1852 senesine aittir Demek oluyor ki cizyenin kaldirilisina kadar bu uygulama devam etmistir Bu uygulamada cizye muhurleri ile birlikte cizye kagitlarinin renkleri de degisiyordu Kagitlarin uzerinde de cizyenin hangi seneye ait oldugu sinifi cizye muhasebesi bas hazinedar ve cizye umum multeziminin isimleri vardi Osmanlilarda cizye uygulamasi 1855 senesinde cizyenin Bedel i askeriyeye tebdili zamanina kadar devam etti Orfi vergiler Osmanlilarda ser i vergilerin yaninda temeli ihtiyaclardan dogan ve orfe dayanan bir vergi daha bulunmaktadir Bu orfi vergiler veya tekalif i orfiyye denilen ayri bir kategoride mutalaa edilir Osmanli Devleti kendisinden onceki diger devletlerde oldugu gibi fazla miktarda askerin beslenmesi donatilmasi ve harbe hazir bir duruma getirilebilmesi ile donanmanin hazir halde bulundurulmasi gibi mecburiyetlerden dolayi orfi vergileri belirleyip koymak zorunda idi Savaslar durmaksizin devam ediyor ve ser i vergiler de bu durumun yukledigi masraflari karsilamaktan uzak bulunuyordu ve devleti boyle bir vergiyi koyma zorunda birakiyordu Bunun icin devlet II Bayezid 1481 1512 in son senelerine tesaduf eden gunlerde Imdadiye i seferiye adi ile bir orfi vergi koymak suretiyle bu sikintiyi ortadan kaldirip gidermeye calisiyordu Devlet icin ser i vergilerden ayri olarak orfi vergi tarh etmek bir zaruret halini almisti Bu mecburiyet devleti vaz ettigi koydugu bu orfi vergileri devam ettirmek ve miktarinin azalmamasi icin gerekli tedbirlere basvurmak zorunda birakiyordu Yine bu zaruretin bir sonucu olarak orfi vergilerin sayi ve kalemleri belirten ihtiyaclara gore cogaltiliyordu Boyle bir uygulamaya musaade edildigine daha once de temas edilmisti Zaten Osmanli sultanlarinin bu hususta ser i hukuka gore hareket ettikleri emir ve fermanlari ile eski uygulamalari bir araya toplayan kanunname mecmualarinin basinda bulunan ser i serife muvafakati mukarrer olup halen muteber kavanin ve mesali i ser iyyedir ifadesinden de acikca anlasilmaktadir Normal olarak gecici olmasi gereken fakat birbiri ardi sira gelen muharebe ve ekonomik sikintilar neticesinde devamlilik kazanan orfi vergileri de iki kisma ayirmak mumkundur Tekalifi adiye Tekalif i sakkaTekalif i Adiye Ser i hukuka gore mali bir terim olarak ca l adi da verilen bu vergi turu araliksiz devam eden harp ve mali krizlerin bir sonucu olarak ortaya cikmisti Boyle bir zaruretin orfi vergilerin konmasina cevaz ve imkan sagladigi daha once anlatilmisti Bundan dolayi Islam hukukunun musaade ettigi bu nevi vergilerin Osmanli Devleti nde bulunmasinda bir sakinca yok demektir Bu yuzden tekalif i orfiyye diye zikr edilen vergilere ser an ruhsatin verildigini soyleyebiliriz Tekalif i Sakka Bu harp mali kriz ve tabii afet gibi bir zarurete bagli olmadan tekalif kaideleri disina cikilarak konmus bulunan vergilerdir Belli bir kaide ve sistemi olmadigindan bu tip vergilerde hak ve adalete pek riayet edilmeyeceginden boyle vergilere ser an musaade edilmemistir Nitekim Kanuni Sultan Suleyman 1520 1566 devrinin sadrazami Lutfi Pasa H 942 947 bu konuya temasla soyle der Cenk icinde askere hilaf i kanun vergi vermemek gerektir Osmanlilarda Tanzimat a kadar devam eden orfi vergilerin bu ikinci kismi olan sakka nin olmadigini tebea uzerine boyle bir verginin tarh edilmedigi ancak bazi vergilerin buna benzemelerinden dolayi sakka zannedildikleri belirtilmektedir Bununla beraber bilhassa XVII asirdan itibaren bu tip vergilerin zaman zaman ortaya ciktigi bilinmektedir fakat padisahlar bununla mucadele ediyor ve boyle bir yola basvurulmamasi icin adaletnameler gonderiyorlardi Orfi vergilerin tahsili Orfi vergilerin tahsili ser i vergilerin tahsilinden farkli idi Ser i tekalif umumiyetle zirai mahsul sahibi reayaya daha dogru bir ifade ile koyluye hasr edilmis gorunmektedir Gerci zekat ve cizye gibi ser i vergiler bu kaidenin disinda bulunmaktadir fakat zirai mahsul ile daha cok hasir nesir olan koylu osur ve harac gibi zirai vergilerin mukellefi bulunmaktadir Buna karsilik orfi vergiler daha cok sehirliyi bilhassa ticaret erbabini ve pazarlarla alakali kimseleri kapsamaktaydi sehirlerde tatbik olunan orfi tekalif sekli bilhassa ticaret ve sanayi faaliyetine dayanmakta oldugundan bircok vergi bu kisma dahil bulunuyordu Keza buyuk bir kisminin devlet adina sipahiler tarafindan alindigini bildigimiz ser i vergilerin aksine bu her sene vali mutesellim ve voyvodalar tarafindan mintika ileri gelenleri ve kadi marifetiyle memleketin nufusu veya evi hane uzerine tarh olunuyordu Ruz i Hizir ve Ruz i Kasim hesabina gore senede iki taksitle alinmak uzere tevzi defterleri tanzim ediliyordu Tanzim edilen bu defterler ser iye mahkemelerinin siciline kaydedilirdi Bu defterlere bir memleket halkindan toplanmasi kararlastirilmis ne kadar orfi vergi varsa tamami yazilirdi Yazilan bu miktar esit sekilde fertlere taksim edilerek alinirdi Bu defterlerin tasdikli bir sureti tahsil icin kethuda emin veya ozel memurlara verilirdi Vergi mukellefleri de bu defterlerin kapsadigi sekil ve miktarda vergilerini vererek kendilerine dusen vatandaslik gorevlerini yerine getirmis olurlardi Imdadiye i seferiye Zaman ve mintikalara gore isimleri ile birlikte cesitleri de degisen orfi vergiler hazinenin vazgecemiyecegi bir mali yardim halini almisti Bu vergilerin basinda imdadiye diye isimlendirilen vergi gelmektedir imdadiye i seferiye ve imdadiye i hazariye olmak uzere iki kisma ayrilan bu vergi isminden de anlasilacagi uzere sefer ve harplere bagli olarak tarh ve cibayet edilen bir vergi kalemidir Muharebe masraflarini karsilamak uzere vatandaslardan alinan bir vergidir Bu vergi Osmanli Devleti nin durmak bilmeyen harplerle karsilasmasi yuzunden hazinenin mali kulfeti kaldiramamasi sebebiyle konulmustu Muharebeler esnasinda bosalan devlet hazinesinin beytu l mal ihtiyaci olan parayi tedarik etmek ve askerin donatilmasini saglamak icin konulan imdadiye vergisi bazen hazineye gonderilir bazen de dogrudan dogruya orduya memur olan serdarlara verilirdi miktari durum ve ihtiyaca bagli olarak fermanlarla artip eksilen bu vergi kalemi tevzi defterlerine yazilip toplanirdi Bu vergi sadece esnaf tuccar gibi halk tabakalarindan alinmiyordu Duruma gore devlet adamlari da bu vergiye istirak ediyorlardi Avariz Osmanli Devleti nde orfi vergiler kismina giren vergi kalemlerinden biri de Avariz adini tasiyan vergidir Bu vergi yuklenen bedeni mali ve ayni bir vergidir Avariz i divaniye adi ile de anilan bu vergi devlet masraflarinin memleket nufusuna tevzi ve taksimi sonucu ortaya cikmistir Cok eski bir vergi olmakla beraber ne zaman ihdas olundugu kesin olarak bilinememektedir Bununla beraber bu verginin Osmanlilardan once Anadolu beyliklerindeki mevcudiyetinden bazi vesikalar sayesinde haberdar olmaktayiz Vergi muafiyetini ilgilendiren bu belgeleri yayinlayan Uzuncarsili benzerinin Osmanlilarda da aynen uygulandigini bildirerek soyle der Anadolu beyliklerindeki vergi ve rusumdan yani avariz i divaniye ve rusum i orfiyye den muafiyet muameleleri birbirlerinin aynidir Bu hususa dair asagida vesikalar kisminda Karamanogullarina ait kayitlarla Osmanli tahrir kayitlan karsilastirilacak olursa gorusumuz kesinlik kazanir Bu verginin 4 5 yilda bir defa alindigini belirten Lutfi Pasa bunun Yavuz Sultan Selim 1512 1520 doneminde sadece bir defa alindigini kaydeder Salgun Devlet bazi zamanlar masraflari belirli vergi kaynaklarindan karsilayamayacagini anladigi zaman ozel bazi tedbirler ile memleketin butun imkanlarini seferber etmeye karar verir ve bu karar geregince vaziyetin icabina gore kendisine lazim olan para hizmet esya ve mahsul miktari tespit edilerek muhtelif bolge ve mahallere tevzi ettigi vergidir Harclar Osmanli orfi vergilerinden bir kalem de Harclar adi altinda zikredilmektedir Bu vergi daha ziyade resmi dairelere isi dusenlerden alinmaktaydi degisik isimlerle alinan bu harclar mahkemelerde hakim kadi ve naillerin verdikleri huccetlerden sicillere gecirilen hukumlerden mesihat makamindan yazili olarak cikan fetvalardan olen bir kimsenin mirascilari arasinda yapilan miras taksiminden nikah gibi muamelelerin karsiligi olarak alinmaktaydi Osmanli ekonomisiOsmanli askeri gelisimi ve fiskalizmi zenginligin temel kaynagi olarak gordu Tarim ise uretim ve ticaretten daha onemli goruldu Bati Osmanli nin aksine zenginlik guc zenginlik denklemi ile uretim ve sanayiye daha fazla onem verdi Kapitalist ekonomilerde dogru hareket gelisen endustri ve pazari kapsar fakat Osmanli bolgesel genisleme geleneksel tekel tutucu arazi sahipligi ve tarimin yorungesinde devam etti Yerel uretim Osmanli cografyasinda cogu sehir bir uretim alanina odaklanir belli urunlerle anilirdi Konya dokuma Tokat bakircilik Amasya ve Erzincan gumusculuk Ankara ve Kastamonu yumusak kumas Bursa ipekcilik Selanik Edirne ayakkabicilik Bulgaristan aba kil dokuma isciligi ile bilinirdi Osmanli Imparatorlugu basta Avrupa olmak uzere yurtdisina pamuklu yunlu deri yag hali ve boya gibi urunler ihrac ederken yine basta Avrupa olmak uzere yurtdisindan sus esyasi kalay kursun kagit kadife cam esya ve saat gibi urunleri ithal etmistir Ticaret ve tasimacilikKara ticareti Osmanli ya kendisinden onceki Selcuklu Devleti nden bir kervansaray agi miras kaldi Ulaklar ile konvoylarin guvenligini saglamak ve tuccar kervanlarini gelistirmek Osmanli nin cikarlari dogrultusundaydi Kervansaray agi Balkanlar a kadar genisletildi tuccarlar ve hayvanlarin guvenle konaklayabilecegi pansiyonlar yapildi 16 ve 17 yuzyildaki Celali ayaklanmalari Anadolu kara ticaretine buyuk zarar verdi Imparatorluk tuccarlarin guvenligini saglayamadigindan dolayi gectikleri bolgenin lideriyle daha guvenli bir sekilde gecmek icin anlasti ve yolculuklar kesintisiz devam etti 18 yuzyilda kervansaray agini ve guvenligi gelistirmek icin planlanan girisimler ve gecis koruma birliginin yeniden orgutlendirilmesi ile Anadolu da kara ticareti gelisti EnflasyonBu alt basligin genisletilmesi gerekiyor with Kasim 2023 Sayfayi duzenleyerek yardimci olabilirsiniz Yillara gore enflasyon 1 altin dukanin akca karsiligi1477 451488 491510 541523 551548 571550 601566 601575 601586 120Ayrica bakinizOsmanli Imparatorlugu nda kolelik Osmanli toplumuKaynakca Sevket Pamuk A Monetary History Of the Ottoman Empire Cambridge Yay s 235 H Inalcik Ottoman Empire s 115 Ilber Ortayli Turkiye Teskilat ve Idare Tarihi s 130 The Capitulations and the Ottoman Legal System Qadis Consuls and Beraths in the 18th Century 2005 ISSN 1384 1130 ISBN 90 04 14035 s 90 Osmanlida Cokus Donemine Bakis PDF s 20 13 Mart 2016 tarihinde kaynagindan PDF arsivlendi Erisim tarihi 12 Ocak 2014 Halil Inalcik Yukselis Devrinde Osmanli Ekonomisine Umumi Bakis Turk Kulturu VI 68 Haziran 1968 s 539