İlmiye (Osmanlı Türkçesi: علمیە), Osmanlı Devleti'ndeki başlıca dört enstitüden biri. Diğer üçü ise seyfiye, mülkiye ve kalemiyedir. Devlet kontrolünde örgütlü bir sınıf olan ve tepesinde Şeyhülislam'ın bulunduğu ilmiyenin başlıca görevleri dini eğitim ve şeriatin doğru bir şekilde uygulanmasıdır.
Bu zümrenin görevleri adalet hizmetleri, eğitim ve yargı görevlerini kapsamaktadır. Osmanlı Devleti'nin ilk dönemlerinde ve Osmanlı'dan önceki İslam devletlerinde şeyhülislam resmi bir anlam ifade etmemiş, resmi kullanımı ilk olarak II. Mehmet döneminde olmuştur. Zamanla üst düzey yöneticilerin istismarıyla bilimsel özelliğini yitirmiş ve bu sınıfın önde gelenlerinin çocukları iyi mevkiilere gelir olmuştur. Niteliklerine bakılmaksızın aile üyelerinin atanması sonucunda, 18. yüzyılda artık ilmiye sınıfı tüm reformlara karşı çıkan, kendini yenilemekten uzak, gelişen bilim ve hukuk konusunda çağının gerisinde bir konuma gelmiştir.
Ehl-i şer' i
Ehl-i şer' i (Osmanlıca: أهل شرع); Osmanlılar’da askerî kelimesiyle ifade edilen ve Ehl-i şer'i ile ehl-i örf diye ikiye ayrılan yönetici zümreden kadılık, müftülük ve müderrislik gibi görevler yapan ilmiye ricâline verilen ad.
Osmanlı Devleti'nde adalet hizmetleri, eğitim ve yargı görevlerini ifa eden zümredir. Üç önemli görevleri şunlardır;
- Tedris (Öğretim); Muallimden müderrise eğitim öğretime bakan görevliler.
- Kaza (Yargı); Kadıların şeriata göre yargılama ve karar verme görevi.
- İfta; Müftü, kazasker ve şeyh-ül islam'ın ifa ettiği herhangi bir şeyin şeriata uygunluğu konusunda fetva verme görevidir.
İslam devletlerinde ilmiye sınıfının ortaya çıkışı
Kur'an, hadis ve Arapça öğretimi ilk zamanlardan itibaren camilerde yapılmaktaydı. Kuruluşundan itibaren camilerde ders halkaları teşekkül etmeye başlamıştır. Bu manada camilere ilk eğitim müesseseleri de denilebilir. Müslümanların fethettikleri yerlerde inşa ettikleri camiler gerek ibadet merkezi gerekse eğitim kurumları olarak büyük hizmetlerde bulunmuşlardır. Zamanla fıkıh ve ilahiyat alanlarındaki gelişmeler neticesinde bu konularla ilgili dersler de camilerde okutulmaya başlanmıştır. Bu ilgi dallarının hepsinin bir arada okutulduğu camiler olduğu gibi birinin veya birkaçının bir arada okutulduğu camiler de vardı. Camilerde islamî ve lisanî bilimler dışında aklî bilimler de okutulurdu. Meselâ El-Ezher Camisi'nde tıp okutulduğundan bahsedilmektedir. Ancak felsefe camilere girememiştir. Bununla beraber İspanya'da okutulduğu ve yakalananların şiddetle cezalandırıldıkları bilinmektedir.
Şii mezhebine mensup olanlar Darü'l İlimleri kurarken, Sünniler de medreseleri kurmuştur. Sünniler, her dört sünni mezhebi için ayrı ayrı medreseler kurdukları gibi, bunlardan birkaçının bir arada olduğu medreseler de kurmuşlardır. İslam Eğitim Tarihinde ilk medresenin nerede, ne zaman ve hangi şartlarda ortaya çıktığına dair kesin bir bilgi yoktur. Ancak medreselerin esas ortaya çıkış yerinin miladi 9. yüzyılın sonlarına doğru Horasan ve Türkistan bölgelerinin olduğu bilinmektedir. Bununla beraber şu ana kadar yapılan araştırmalar İslam dünyasındaki medreselerin her İslam ülkesinde farklı zamanlarda ve farklı şartlar altında doğduklarını da ortaya koymuştur. Medreseler, Türklerin İslam kültürüne kazandırmış oldukları genel öğretim müesseseleridir. Fıkıh okutmak için kurulmuşlardır.
Orta Çağ İslâm dünyasındaki medreselerde, eğitim iki kısma ayrılırdı. Birinci kısımda matematik, astronomi, geometri, fizik, tıp, dil bilgisi ve felsefe tahsil edilirken; ikincisinde usûl, fıkıh, hadis, tefsir, kelam gibi dersler verilirdi. Medreselerdeki dersler konularına göre ihtisaslara ayrılırdı; Darül Hadis, Fıkıh, Tıp gibi. Bu medreselerden mezun olanlara, aldıkları eğitime göre meslek ruhsatı verilirdi. Hekimler ile cerrahların bu ruhsatı alabilmeleri için ayrı ayrı imtihanlardan geçmeleri gerekiyordu.
İhtisaslaşma medreseleri
İslam dünyasında ihtisaslaşma için kurulmuş medreseler de görülmektedir. Bu tür medreseler genel olarak üç gruba ayrılabilir.
Darül Kurra
Hicri ikinci asrın başlarında, cami gibi yerlerde oluşturulan gruplarda kıraat ilmi tahsil edilmeye başlanmıştır. Bu çalışmalar birçok eserin yazılmasına zemin hazırlamıştır. Bu eserler Kurra Halkaları, Darül Kur'an, Darül Huffaz ve Darül Kurra'ların ders programını meydana getirmiştir. Bu yerlerde ilm-i kıraat tahsil edilmiştir. Anadolu Selçuklu'larından önce Şam'da, Darül Kur'an adı ile Şeyh İbn Ömer ve İbnü'l Münca medreseleri vardı. Anadolu Selçukluları ve Karamanoğulları'nda bu kurumlar Darül Huffaz adını aldı. Yine Karamanoğulları ve Anadolu Selçukluları döneminde birçok Darül Huffaz medresesi kurulmuştur.
Darül Hadis
Sadece hadis öğrenmek için kurulmuş kurumların ortaya çıkması ve Darül Hadis adıyla anılmaları miladi takvime göre 12. yüzyılda başlamıştır. Bundan önce hadis öğrenimi talebu'l ilm denilen seyyah alimler tarafından yapılmaktaydı. Önceleri tahsili camilerde yapılan hadis ilminin öğretimi için kurulan medreselerin ilki Halep Atabeyi Nureddin Zengi tarafından Şam'da inşa ettirilmiştir. Eyyubi sultanlarından 'in 1225 yılında Kahire'de kurduğu Darül Hadis de ilk hadis enstitülerinden sayılmaktadır. Anadolu'da ilk defa Anadolu Selçuklu'ların veziri Sahip Ata tarafından 13. yüzyılın ikinci yarısında Konya'da yaptırılmıştır.
Darüt Tıb
Tıp eğitimi ile tedavinin birlikte yürütüldüğü bu kurumlara zaman içinde Darüt Tıb, Darüş Şifa, Darül Merza, Darül Afiye, Maristan ve Bimaristan gibi adlar da verilmiştir. Bu kurumların ilk olarak teşkilatlanması Emevi Halifesi I. Velid tarafından 707'de Şam'da gerçekleştirilmiştir.
Selçuklu dönemi
Anadolu'nun fethini müteakip bir taraftan iskân hareketleri vuku bulurken, diğer taraftan ele geçirilen veya yeni kurulan şehirlerde medreseler açılmaya başlamış ve böylece 13. ve 14. yüzyılda Orta Anadolu kentlerinde Selçuklu ve Karamanlı devlet adamlarınca çok sayıda medrese yaptırılmıştır.
Selçuklular dönemine baktığımızda yükseköğretim kurumu olarak, bir Türk-İslam kurumu olarak medreseleri görmekteyiz. Bu medreseler içerisinde Nizamiye Medreseleri ayrı bir öneme sahiptir. Büyük Selçuklu İmparatorluğu Veziri Nizamülmülk'ün 1068 yılında Bağdat'ta açmış olduğu "Nizamiye Medresesi" Türk yükseköğretim tarihinde yükseköğretim kurumu olarak önemli bir kurumdur. Nizamülmülk daha sonra Belh, Herat, İsfahan, Basra, Merv, Musul, Amul, Harcird, Buçenc, Rey medreselerini yaptırmıştır. Nizamülmülk medreselerinin başlıca amaçları; din adamı yetiştirmek, yoksul ve yetenekli öğrencileri okutup topluma kazandırmak, imparatorluğun yönetimi için memur yetiştirmek ve devlet adamlarını eğitmektir. Nizamiye medreselerinin bir başka amacı da Nizamülmülk'ün de belirttiği gibi bilginleri bir görev ve maaşla medreselere bağlayıp denetim altında tutmak ve böylece devlete karşı gizli hareketlere katılmaları ihtimalini ortadan kaldırmaktır. Nizamiye Medreseleri esas olarak din, hukuk, dil ve müspet bilim öğretimi yapmışlardır.
Bu dönemde medreseler devlet girişimi ve devlet parası ile yaptırılmıştır. "Nizamiye Medreseleri" adı genelde bu medreseleri anlatan bir ortak isimdir. Nizamülmülk'ün sağlığında kendinin kurdurduğu medreselerin hepsi ona bağlıydı, onun ölümünden sonra Sultan ve Halife'ye bağlanmıştır.
Nizamiye medreseleri, "eğitimde şans ve fırsat eşitliği" gerçekleştirmeye çalışmıştır. O zamanlar yükseköğretim maddî problemi olmayan, kolayca kitap satın alabilen ve çeşitli yerlerde araştırma yapabilenlerin görebildiği bir eğitimdi. Devlet, medreseleri "yatılı ve burslu" bir eğitim kuruluşu haline getirmekle öğretimde imkân ve fırsat eşitliğini sağlama çalışmalarına girişmiş oluyordu. Selçuklu medreseleri müderris-öğrenci ilişkilerinde bir yenilik getirmemişti ama "öğrenci statüsü"nde bazı yenilikler getirmişti. Bu yenilikle, medrese öğrencilerinin büyük bir kısmının yatılı olması ve bu arada medrese vakfından burs alabilmeleridir.
Gerek Selçuklular, gerekse bunun arkasından gelen Beylikler ve İlhanlılar zamanında Anadolu'da; Zengiler ve Eyyubiler devrinde Suriye ve Irak'ta olmak üzere Selçuklu geleneğinde birçok medreseler kurulmuştur. Bu sadece Anadolu'da olmamış; ayrıca Selçukluların yıkılmasından sonra hakim oldukları topraklarda yeni kurulan devletlerin hepsi, egemen oldukları yörelerde Selçuklu medrese geleneğini devam ettirmişlerdir.
Osmanlı dönemi
Osmanlı Devleti'nde ilmiye sınıfı, bahsedilen farklı alanlarda bulunan görevlilerin hepsi, medresede eğitim görmektedir. Medreseler, ilmiye sınıfını oluşturacak olan bireylere; hoca, yargı organı ve din görevlisi türünden görevler yüklenebilecek biçimde bir eğitim vermektedir. İlmiye sınıfı, hiyerarşik bir teşkilat olarak örgütlenmiştir. Dar anlamda ilmiye teşkilatı; tarik-i tedris ve tarik-i kaza'dan oluşturulmuş olup şeyhülislam bu teşkilatın en yüksek mevkiinde bulunmuştur. Yargıçlık ve öğretim görevini örgütleyen ilmiye teşkilatı, aynı zamanda padişah tarafından bahşedilen, ayrıcalık ve onur olarak da nitelenebilir. Ulema sınıfının özerkliği, ayrıcalığın sağlanmasıyla birlikte gelişmiştir. Bu sıkı hiyerarşi kurallara uygun atama ve terfi usulünü sağlamış, dolayısıyla ulema atamalarında dış yetkililerin müdahaleleri önlenmiştir. Ayrıca, kadılar mahkeme harçlarını, müderrisler ise vakıf ücretini alma hakkını kazanıyordu.
Kuruluşu
Osmanlılarda medrese eğitimi ilk olarak Orhan Bey zamanında başlamıştır. İhtisaslaşma ise ilk Dârül-Hadis medresesinin 13. yüzyılın ikinci yarısında, I. Murat zamanında Çandarlı Hayrettin Paşa tarafından İznik'te kurulması ile başlamıştır. Diğer bir ihtisas medresesi olan Darüt Tıb kurumları ise ilk olarak Yıldırım Bayezid tarafından Bursa'da yapılmış olup inşası 1389 tarihinde tamamlanmıştır. Zamanla sayıları artmış ve 15. yüzyılda Edirne'deki Darülhadis en önde gelen medrese konumuna gelmiştir.
Fatih Sultan Mehmet tarafından, İstanbul'un fethini takiben, sekiz kilise medreseye çevrilmiş ve ilk defa bir fakültenin temeli atılmıştır. Bu sekiz medreseye Sahn-ı Seman adı verilmiştir. Ayrıca bu medreselere öğrenci yetiştirmek amacıyla, musıla-ı sahn veya tetimme medreseleri adıyla anılan lise hükmünde okullar da kurulmuştur.
Sahn-ı Seman'da Hukuk, İlahiyat ve Edebiyat fakülteleri bulunmaktaydı. Bununla beraber öğrenciler önceki tahsillerinde fen ilimleri de gördüklerinden, öğrenciler fen bilgilerine de vakıftılar. Kanuni Sultan Süleyman zamanında fen bilimlerine mahsus adam yetiştirmek amacıyla yeni okullar yapılması öngörülmüş ve bunların inşası 1550 yılında başlayıp 1556 yılında tamamlanmıştır. Bu okullar; dört medrese, bir Darülhadis ve bir Tıp medresesidir. Dört medrese doğrudan doğruya matematik (riyaziye) eğitimi için yapılmıştır. Bu okullara girmek isteyenler musıla-ı süleymaniye adı verilen okullara gider, sonra sahn-ı süleymaniye adı verilen bu okullara girerdi. Böylece İstanbul'da ilk Dârü'l-Hadis medresesi kurulmuştur. Ayrıca Kanuni, kendisinin yaptırmış olduğu bu Dârü'l-Hadis medresesini, medrese sisteminin en üst derecesine yerleştirmiştir.
Hiyerarşik yapısı
Osmanlı Devleti'nin ilk dönemlerinde ve Osmanlı'dan önceki İslam devletlerinde şeyhülislam kavramı bir tazim lafzı olarak kullanılmış ve resmi bir anlam ifade etmemiştir. Şeyhülislamlık unvanı ilk olarak Fatih Sultan Mehmet devrinde kullanılmış ve; Fatih Kanunnamesi'nde "Şeyhülislam ulemanın reisidir" kuralı yer almıştır. Fatih döneminden önce "başkent müftüsü" olarak bilinen kimseler fetva vermekle görevlendirildikleri halde, şeyhülislam olarak anılmamışlardır. Daha sonraları ise, şeyhülislamlık kurumu resmi bir boyut kazanmış ve şeyhülislam başkanlığında dinsel-yönetsel bir yapılanmaya gidilmiştir. Fatih'ten önce ilmiye teşkilatının en yüksek derecesi kazaskerlik olarak kabul edilmekteydi.
Osmanlılarda devletin sembolü olarak görülen kadı; kadı olarak görevlendirildiği andan itibaren hukukçu olarak nitelendirilebiliyordu. Fethedilen bir yerde kadının çalışmaya başlaması, o yerin Osmanlı egemenliğine girdiğinin en önemli kanıtı sayılıyordu. 1326 yılından itibaren kadıların şeriat adına hüküm verdikleri görüşü iyice yerleşmiş, işlerine müdahale edilemeyeceği kuralı benimsenmişti. Bu dönemde devletin üst düzey görevlilerinin önemli bir kısmının kadılık mesleğinden gelenlerden olduğunu görüyoruz.
Öğretim metodu
Osmanlı Devleti'nde medreselerde kullanılan öğretim metodu dedüktif karakterde idi. Bu metodun esasını meseleleri naslara ve otoritelere dayandırmak teşkil etmektedir. Bu dedüktif metot, ilk zamanlarda ezberi esas almıştır. İlk önce Kur'an'ı ezberlemek ve mümkün olduğu kadar çok sayıda hadis öğrenmek gerekiyordu. Bir müddet sonra imla metodu gelişmeye başlamıştır. Buna göre talebeler ders esnasında hocanın karşısında halkalar halinde oturarak dersi takip etmekte ve gerektiği yerlerde not tutmaktaydılar. Bu not tutma yöntemi Kur'an dersleri hariç hemen hemen bütün derslerde uygulanmaktaydı. Zamanla imla metodunun yanında şerh ve izah metodu da gelişmeye başlamıştır. Medreselerde okutulan kitapların nüshalarının çoğalması ve bunların öğrencilerin eline geçmesinden sonra yavaş yavaş imla metodu terk edilmeye başlanmıştır. Bundan sonra metni bir öğrenci yükse sesle okuyor, hoca da gerekli izahlarda bulunuyordu ve metin üzerinde düzeltmeler yapıyordu. Ayrıca hoca, kendisinin yapmış olduğu izahları talebelere yazdırıyordu. Müderrisler, kimi zaman okuttukları derslerden herhangi bir bahis üzerine talebelerine münazaralar yaptırırlar ve neticede iki taraf arasında hakem olup mütalâalarını söylerlerdi.
Medreselerde soru-cevap metodu da kullanılmaktaydı. Hoca öğrencilere soru sorup cevabını beklediği gibi, öğrenciler de belirli bir nizama göre hocaya soru sorabilirlerdi. Yani derslerde takrir ve karşılıkla konuşmaya yer verilirdi. Belirli günlerde halka açık toplantılar da düzenlenirdi. Medreselerde her ne kadar kendi binalarında ders yapılıyorduysa da camilerde de sık sık ders yapılır ve bu dersi herkes izleyebilirdi. "Ders-i âmm" denen meşhur hocalar kent ve kasabaların büyük camilerinde cami dersleri adıyla herkese açık olarak dersler verirlerdi. Cemaat hocanın etrafında halka olur, anlatılanları dinlerdi. Bu derslerin düzenli izleyicileri bulunmaktaydı. İkindi namazından sonra daha sık yapıldıkları için ikindi dersleri de denilmekteydi. Osmanlı medreselerinde dersler kolaydan (muhtasardan) zora (mufassala) doğru bir seviyede okutulurdu.
Medreselerdeki öğretim metodu, daha sonraları müşahede, tecrübe, tetkîk ve tenkide yer vermeyen; sadece ayetlerin, hadislerin veya diğer metinlerin Aristo mantığına göre şerh ve tefsirine inhisar eden bir metot halini almıştır. Mânâdan ziyade lafza kıymet veren, yazı öğretimine yer vermeyen skolastik bir nitelik halini kazanmıştır. Müderrisler, felsefî ve kelamî meselelere çözüm bulmak ve tartışmak yerine, bu konuları eski bilgilerle geçiştirmeyi tercih etmişlerdir. Böylece medreselerde amaç; düşünen, araştıran ve sorgulayan insan yetiştirmek olmaktan çıkmış, sadece mevcut bilgilerle yetinen, sorgulamayan hazırla yetinen insan modeli yetiştirmek şekline dönüşmüştür. Bu kısır döngü talebenin zihninin gereksiz bilgilerle dolmasına, dolayısıyla öğrenci boyutunda zaman kaybının oluşmasına yol açmıştır.
Özelliklerinin bozulması
Özellikle İstanbul'un alınışı ve devlet merkezi olarak seçilmesinden sonra açılan yüksek dereceli medreseler, zamanla gelişerek devletin yönetici ve aydın kitlesini yetiştirecek bir düzeye erişmişse de 16. yüzyılın sonundan itibaren medrese öğretimi kuruluş ve yükseliş devrindeki dinamikliğini yitirmeye başlamıştır.
Kanuni Sultan Süleyman döneminde, padişahın bazı kişileri alt kademelerde müderrislik yapmadan üst kademelere ataması, ilmiye mensupları arasındaki bozulmanın başlangıç noktaları olmuştur. , gibi bazı ulema soyları ortaya çıkmıştır. Bu durumu meşrulaştırmak için "Hocazadeler Kanunu" gibi resmî destekler sağlanmıştır. Bu tür bozulmalar daha sonra II. Selim, III. Murad ve III. Mehmet dönemlerinde çoğalmış; 16. yüzyıl sonlarında ise hem medrese öğretimi hem de ilmiye sınıfı tamamen bir kargaşanın içine düşmüştür. Birçok "mevali gözdeler" soylarının adından faydalanarak kısa zamanda üst rütbelere yükselmişlerdir. İltimas ve rüşvetle pek çok kişi kadılık ve müderrislik görevlerine atanmışlardır. Bu şekilde müderris olanlar medresede ders vermemeye başlamışlardır. Ayda bir kere bile medreseye varmayan müderrisler türemiştir. Bunlar medreseye varsalar ders dinleyecek öğrenci bulamamışlar; öğrenci bulsalar ders verecek bilgiden yoksun olmuşlardır. , büluğ çağına geldiğinde "Dâhil elli" derecesinde medreselerde müderrislikler, "Hariç", Kadıasker oğullarına "ibtidai kırklı", İstanbul kadılarının oğullarına da "yirmibeşli", "otuzlu" derecesindeki medreselerde müderrislik verilmesi adet olmuştur.
Bu sistem içinde 17. yüzyıl ortalarına kadar pek çok değerli kadılar, hâkimler ve hukuk bilginleri yetişmiş ise de; medresede uygulanan öğretim yöntemlerinin gelişmelere uyum sağlayamaması, bilakis gerilemesi ve devletin gücünün günden güne azalması nedeniyle, tüm kurumlarda olduğu gibi bu alanda da çöküş başlamıştır. Kadı atamalarında, müderrislik unvanı ve mülâzımlık belgesi verilmesinde uyulması gereken kurallara uyulmamaya başlanmış; daha çok aile üyeleri atanmaya başlanmıştır. Bu uygulamanın ilk örneklerinden biri; 16. yüzyıl'da Hoca Sadettin Efendi'nin yaptığı atamalardır. Hoca Sadettin Efendi'nin büyük oğlu Mehmed Efendi henüz oldukça gençken Mekke Kadısı ve hemen ardından İstanbul Kadısı tayin edildi. İki ay kadar sonra da Anadolu Kazaskeri oldu; bu tarihte 29 yaşında idi. Diğer oğlu Esad Efendi medreseden birdenbire Edirne Kadılığına geçti ve arkasında İstanbul'a kadı oldu, henüz 25 yaşında idi. Medreselerde bu tarihten sonra ilmi hürriyet kalkmış, iltimas ve siyaset karışmaya başlamıştır. Önceleri medresede yükselmek için gerekli bilimsel yeterlilik aranırken, 16. yüzyıldan sonra, bilimsel yetki arka plana düşürülerek, kayırmacılık ön plana geçmiştir.
Tarihsel süreç içerisinde müderrisliğe tayin olunacak mülazimler, mülazim olduktan 7 yıl sonra "Rüus" sınavına girer, başarılı olanlara "Ders-i Âmlık" payesi ve İptidâ-i Hâriç medreselerde öğretim yapma yetkisini verecek olan "İstanbul Rüûsu" denilen bir diploma verilirdi. Göreve en düşük seviyedeki medreseden başlayan müderrisler, zamanla kademe kademe yükselerek daha üst dereceli medreselere kadar çıkabilirlerdi. Oysa 1592 yılından itibaren müderrislik görevi bir rütbe haline getirilmiş; müderrislik payesi, yüksek dereceli ulemanın çocuklarına daha küçük yaşlardan itibaren verilmeye başlanmıştır. Böylece, ilmî hiyerarşiye uyulmaksızın terfi, ilerleme, ölçme ve değerlendirme yapılması gibi olaylara sıkça rastlanır olunmuştur.
Rüşvet ve iltimasın alabildiğine arttığı bir toplumda, bilginin ve faziletin hiçbir ayırıcı ve üstün özelliği kalmamıştır. Bu ortamda medreselerin öğretim programları alabildiğine karışmış; 16. yüzyılın ilk yarısında 2-3 yıl olarak belirlenen öğretim süreleri, aynı yüzyılın ikinci yarısında bir yıl, altı ay, üç ay gibi giderek azalmıştır. Doğal olarak bu kısalan süre içinde uygulanması öngörülen ders programı da giderek küçültülmüştür. Üstelik bazı dersler hakkındaki tutum da değişmiş; Fatih Sultan Mehmed zamanında "kânün üzere şugl oluna" diye okutulması yasalaştırılan bazı kitaplar ("Şerh-i Mevâkıf", "Haşiye-i Tecrîd"), "bu dersler felsefiyattır" denilerek daha sonraki dönemlerde "Hidaye", "Ekmel" gibi biraz daha az felsefî olan kitaplarla değiştirilmiş, daha sonra bunlar da ortadan kaldırılmış; medrese felsefî ve müspet ilimlere düşman bir kurum haline getirilmiştir. Bu atamalarla hakiki alimler geri planda kalmış; şeyhülislam, kazasker, padişah hocası gibi önde gelenlerin çocukları iyi mevkiilere gelir olmuştur. 18. yüzyıldaki bazı büyük ilmiye ailelerinin hakimiyeti, ilmiye teşkilatının niteliklerinden meydana gelmiştir. Niteliklerine bakılmaksızın aile üyelerinin atanması sonucunda, 18. yüzyılda artık ilmiye sınıfı tüm reformlara karşı çıkan, kendini yenilemekten uzak, gelişen bilim ve hukuk konusunda çağının gerisinde bir konuma gelmiştir.
15. ve 16. yüzyıllarda Batı, bilimde yeni dallar ve yöntemlerle büyük gelişmeler gösterirken; 17. yüzyıl başlarından itibaren Osmanlı'da müspet ve deneysel bilimlerin öğretim programlarından çıkarıldığı görülmektedir. Kâtip Çelebi'nin "Keşfü'z-zünun" adlı eseri, Osmanlılar döneminde yazılan eserlerin açıklamalı bir dökümünü vermektedir. 17. yüzyılda yazılan bu esere göre, eserlerin %95'i tasavvuf, din, tarih ve edebiyata; sadece %5'i müspet bilimlere aittir. 16. yüzyıl sonlarına kadar astronomide Kadızâde Rümî ve Takiyeddin Efendi gibi büyük alimler sayesinde bilgi düzeyi çok düşmese de 17. yüzyılda böyle bilimadamları da bulunmadığından büyük bir gerileme olmuştur. Coğrafya alanında da denizciler dolayısıyla önceleri çağdaş bir bilgi görülse de 17. yüzyılda bu bilimin de yüzüstü bırakılmıştır. Bu gerileme bütün alanlarda görülmüştür. Öyle ki, 17. yüzyılda mimari bile yabancıların eline geçmiştir.
17. yüzyıldaki din yorumlaması da medrese programları üzerinde etkileyici olmuştur. 16. yüzyıl sonlarında , toplumdaki din ve mezhep sürtüşmelerini kaldırmak için "Tarikat-ı Muhammediye" adlı bir eser yazmıştır. Bu eser, geniş düşüncenin yerine şüphe ve tereddütün geçmesinde etkili olmuştur. Bu kitap dinen yasak olan bir sürü hareket belirlemiştir. Bu eserde bilimler de "mubah" ve "merdûd" (redd) ilimler diye ikiye ayrılmış; kelam, astroloji ve birçok tabiat bilimleri ikinci sınıfa sokulmuştur. Birgivî'nin bu görüşü, daha sonraki yıllarda "" tarafından savunulmuştur. Dini konularda yorumlara açık görüşü savunanlara da "" denmiştir. Daha sonra Ayasofya Camiinde vaazlar veren Üstüvanî Mehmet Efendi de bir Risale yazarak, dinen yasak hareketler çerçevesini daha da genişletmiştir. Bunların açtıkları çığırda medrese programları giderek kısırlaşmıştır.
Reformlar
Geleneksel medrese eğitiminden "ilk kopuş" Osmanlı donanmasının Ege kıyısında Çeşme'de Rus donanması'nca yok edilmesinin ardından Sultan III. Mustafa'nın 1773'te İstanbul'da "Mühendishane-i Berri-i Hümayun"'un kurulmasıyla gerçekleşti. Bu yükseköğretim kurumlarında çok önemli bir değişimin başlangıcıdır. Ayrıca III. Selim'in 1795'teki fermanı, öğretim elemanlarının atanmaları için tam zamanlı çalışma, akademik ilerlemelerde yayın ve sınav gereklerini de içine alan usul ve esasları ayrıntılı olarak belirtiyordu. Medresenin yanında yeni eğitim kurumları kurulması sonucunda eğitimde ikilik olmuş; bu durum Cumhuriyet dönemine kadar devam etmiştir.
Yeniliklerin gerisinde kalan medreselerin reformuna ise ilk olarak 1826 yılında başlanmıştır. Bu yıl Eski Ağa Kapısı, Şeyhülislam dairesine (Bab-i Fetva) çevrilmiştir. Böylece, daha önce kendi konaklarında görev yapan Şeyhülislam, Kazasker ve İstanbul Kadısı, bu yıldan itibaren resmi ofiste çalışmaya başlamıştır. Resmi ofislerin kuruluşundan sonra buralarda hizmet eden kâtipler, resmi memur sıfatını almıştır. 1855 yılında Tevcihat-i Menasib-i Kaza Nizamnamesi ve Nuvvab hakkında Nizamname ilan edilmiştir. Böylece kadılık unvanının verilmesinde bir düzen kurulmuştur. Ancak yine aynı düzenlemeler ile kadılık mevkisinin eski yetkisi kalmamıştır. ise kadılığın yerine fiili şer'i hakimliğe çevrilmiştir. 1854 yılında Mu'allimhane-i Nuvvab (Mekteb-i Nuvvab) ve sonra Meclis-i Intihab-i Hukkamu's-şer' (Şer'i Hakimler Seçim Meclisi) kurulup seçim usulu düzenlenmiştir. Şer'i mahkemenin yargı usulu de çeşitli talimatnameler ile düzenlenmiştir. Naiblik teşkilatının yanında yeni yargı sistemi (Mahakim-i nizamiye teşkilatı) kurulduğundan yetkisi azalmıştır. 1888 tarihli İrade-i Seniye'de; şer'i ve nizami mahkemelerin görevlerinin ayrılması belirlenmiştir. Bu yasa ile, şer'i mahkemelere sadece evlenme, miras ve vakıfla ilgili idare ve yargılama yetkileri bırakılmıştır.
Darülfünun'un kurulması
Osmanlı'da üniversitenin karşılığı sayılabilecek kurum olan darülfünundur. Darülfünun açılmasına 1845 yılında açılmasına karar verildiyse de buna artık bozulan medrese tarafından karşı çıkılmıştır. Bu nedenle açılış 18 yıl gecikmiştir. 1863, 1870 ve 1874'te açılan darülfünunlar kısa süre sonra kapanmışlardır. Kapanmanın arkasında hep medrese baskısı olmuştur. Kesintisiz darülfünun ancak 1900 yılında kurulabilmiştir.
Cumhuriyetin kuruluşundan sonra İsviçre'den Prof. Albert Malche Türkiye'ye davet edilerek mevcut Darülfünun ile ilgili incelemeler yapması istenmiştir. Prof. Malche, Darülfünunda incelemeler yapmış ve sonunda 95 sayfalık "İstanbul Darülfünunu Hakkında Rapor"unu hazırlamıştır. Darülfünunun genel eleştirisini yaparken temelde şunu söylemiştir: "Esas sorun şudur; bilim nakil yolu ile değil, yaratıcı düşünceyi ortaya çıkarıcı şekilde olmalıdır. Darülfünun bilimsel zihniyeti yaratmaktan sorumludur ve bunun dışında kurtuluş yoktur." Malche'nin raporunda Darülfünuna ait temel sorunların bazıları şunlardır; "Öğretim üyeleri ders kitabı yazmıyor. Konusunda yenilikleri izlemiyor ve ders içerikleri değişmiyor. Zamanlarının çoğunu akçalı işleri nedeni ile darülfünun dışında geçiriyorlar. Bilimsel araştırma yapılmıyor. Sonraki kuşaklar için bilimsel kadro oluşturacak ortam yaratılmıyor. Toplumdan soyutlanmış ve ülkenin doğal ve toplumsal sorunlarına karşı ilgisiz.". En sonunda bu eksiklikleri giderebilmek amacıyla 1933 Darülfünun devrimi yapılmıştır. Bu yasayla darülfünun lağvedilmiş ve yerine aynı gün üniversite kurulmuştur.
Türkiye Cumhuriyeti dönemi
Medreseler çağın ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak kaldığından, 3 Mart 1924 tarih ve 430 sayılı Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun birinci maddesi olan "Türkiye dahilindeki bütün müessesât-ı ilmiye ve tedrisiye Maarif Vekâleti'ne merbuttur" ifadesi ile Türkiye Cumhuriyeti Millî Eğitim Bakanlığı'na bağlanmış ve zamanın Millî Eğitim Bakanı Vasıf Bey de 13 Mart 1924 tarihli genelgesiyle medreseler üzerindeki tasarruf hakkını kullanarak medreseleri kapatmıştır.
Kaynakça
- ^ Ottoman Ulema, Turkish Republic: Agents of Change and Guardians of Tradition 10 Aralık 2014 tarihinde Wayback Machine sitesinde . sf 4.
- ^ a b c d e f Yrd. Doç. Dr. Mustafa Şanal. Osmanlı Devleti'nde Medreselere Ders Programları, Öğretim Metodu, Ölçme ve Değerlendirme, Öğretimde İhtisaslaşma Bakımından Genel Bir Bakış. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 14 Yıl : 2003/1 (149-168 s.). Tam metin 27 Ekim 2004 tarihinde Wayback Machine sitesinde .
- ^ Dr. Abdullah Kaya. Selçuklular Dönemi Sivas'ta İlmi Hayat ve İlim Adamları (The scientific life and scientists in the period of Seljukians in Sivas.) Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi (The Journal Of International Social Research) Volume 1/2 Winter 2008. Tam metin 2 Kasım 2013 tarihinde Wayback Machine sitesinde .
- ^ a b c d e Mefail Hızlı. Kuruluşundan Osmanlılara kadar medreseler. T.C Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Sayı:2, Cilt:2, Yıl:2; 1987. s.273-281. Tam metin[]
- ^ a b Hüseyin Muşmal. XVIII. ve XIX. Yüzyıllarda Beyşehir Kenti'nde Bulunan Müesseseler ve Vakıfları (Institutions and Vaqifs in Beysehir Town in the XVIII. And XIX Centuries). Türkiyat Araştırmaları Dergisi Tam metin 9 Ocak 2009 tarihinde Wayback Machine sitesinde .
- ^ a b c Ali Rıza ERDEM. Üniversitelerimizin Bilim Tarihimizdeki Yeri. Bilim, Eğitim ve Düşünce Dergisi. Ocak 2005, Cilt 5, Sayı 1. Tam metin 29 Nisan 2007 tarihinde Wayback Machine sitesinde .
- ^ a b c d e f g h Prof. Dr. Mustafa ERGÜN. Türk Eğitim Tarihi: İslâmiyetten sonraki Türk eğitim tarihi. Tam metin 22 Ekim 2008 tarihinde Wayback Machine sitesinde .
- ^ a b Vahap Sağ. Toplumsal Değişim ve Eğitim Üzerine Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Mayıs 2003 Cilt: 27 No:1 11-25. Tam metin 25 Ocak 2007 tarihinde Wayback Machine sitesinde .
- ^ a b Akiba Jun. Son Devir Osmanlı İlmiye Teşkilatında Reform, 1826-1914 Annals of Japan Association for Middle East Studies, No.13(19980331) pp. 185-214. [1] 19 Haziran 2009 tarihinde Wayback Machine sitesinde .
- ^ a b c İsmail Hakkı Uzunçarşılı. Büyük Osmanlı Tarihi, Cilt II. Türk Tarih Kurumu Yayınları, 7. baskı. s. 583-590.
- ^ Ercan Türk, Dünden Bugüne Milli Eğitim Bakanlığı Kuruluş ve Tarihsel Süreç. Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim Dergisi, Ekim 2003, Yıl: 4, Sayı: 44 Tam metin 24 Ekim 2008 tarihinde Wayback Machine sitesinde .
- ^ Dr. M. Cengiz Yıldız, Dinsel Bürokrasinin Türkiye'deki Serüvenine Kısa Bir Bakış; Din Görevlilerinin Sorunları ve Beklentileri Üzerine Sosyolojik Bir Araştırma: Elazığ Uygulaması (Basılmamış Doktora Tezi), Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyoloji Anabilim Dalı, Elazığ, 1999 adlı çalışmanın I. Bölümünün bazı alt başlıklarından yararlanılması ve içeriğinin zenginleştirilmesiyle oluşturulmuştur Tam metin 4 Temmuz 2008 tarihinde Wayback Machine sitesinde .
- ^ a b Prof. Dr. Ramazan Arslan, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı. 70. yıldönümü açılış konuşması. http://auhf.ankara.edu.tr/dergiler/auhfd-arsiv/AUHF-1995-44-01-04/AUHF-1995-44-01-04-Arslan.pdf 17 Kasım 2015 tarihinde Wayback Machine sitesinde .
- ^ a b Prof. Dr. Tahir Hatipoğlu. İstanbul Üniversitesi'nin Kuruluşu Üniversite ve Toplum 9.2003 Tam metin 19 Haziran 2009 tarihinde Wayback Machine sitesinde .
- ^ a b Cumhur Ertekin. Cumhuriyet Döneminde Üniversite, Bilim ve Etik. Anadolu Kardiyol Derg 2008; 8: 236-40. Tam metin[]
wikipedia, wiki, viki, vikipedia, oku, kitap, kütüphane, kütübhane, ara, ara bul, bul, herşey, ne arasanız burada,hikayeler, makale, kitaplar, öğren, wiki, bilgi, tarih, yukle, izle, telefon için, turk, türk, türkçe, turkce, nasıl yapılır, ne demek, nasıl, yapmak, yapılır, indir, ücretsiz, ücretsiz indir, bedava, bedava indir, mp3, video, mp4, 3gp, jpg, jpeg, gif, png, resim, müzik, şarkı, film, film, oyun, oyunlar, mobil, cep telefonu, telefon, android, ios, apple, samsung, iphone, xiomi, xiaomi, redmi, honor, oppo, nokia, sonya, mi, pc, web, computer, bilgisayar
Ilmiye Osmanli Turkcesi علمیە Osmanli Devleti ndeki baslica dort enstituden biri Diger ucu ise seyfiye mulkiye ve kalemiyedir Devlet kontrolunde orgutlu bir sinif olan ve tepesinde Seyhulislam in bulundugu ilmiyenin baslica gorevleri dini egitim ve seriatin dogru bir sekilde uygulanmasidir Soldan saga dogru Bas Cuhadar padisahin giyeceklerini muhafaza edip tasiyan Dersvekili seyhulislam namina ders okutan Seyhulislam ulema sinifinin basi ve muftu Vekayici resmi tarih yazari vakanuvis Bu zumrenin gorevleri adalet hizmetleri egitim ve yargi gorevlerini kapsamaktadir Osmanli Devleti nin ilk donemlerinde ve Osmanli dan onceki Islam devletlerinde seyhulislam resmi bir anlam ifade etmemis resmi kullanimi ilk olarak II Mehmet doneminde olmustur Zamanla ust duzey yoneticilerin istismariyla bilimsel ozelligini yitirmis ve bu sinifin onde gelenlerinin cocuklari iyi mevkiilere gelir olmustur Niteliklerine bakilmaksizin aile uyelerinin atanmasi sonucunda 18 yuzyilda artik ilmiye sinifi tum reformlara karsi cikan kendini yenilemekten uzak gelisen bilim ve hukuk konusunda caginin gerisinde bir konuma gelmistir Ehl i ser iEhl i ser i Osmanlica أهل شرع Osmanlilar da askeri kelimesiyle ifade edilen ve Ehl i ser i ile ehl i orf diye ikiye ayrilan yonetici zumreden kadilik muftuluk ve muderrislik gibi gorevler yapan ilmiye ricaline verilen ad Osmanli Devleti nde adalet hizmetleri egitim ve yargi gorevlerini ifa eden zumredir Uc onemli gorevleri sunlardir Tedris Ogretim Muallimden muderrise egitim ogretime bakan gorevliler Kaza Yargi Kadilarin seriata gore yargilama ve karar verme gorevi Ifta Muftu kazasker ve seyh ul islam in ifa ettigi herhangi bir seyin seriata uygunlugu konusunda fetva verme gorevidir Islam devletlerinde ilmiye sinifinin ortaya cikisiKur an hadis ve Arapca ogretimi ilk zamanlardan itibaren camilerde yapilmaktaydi Kurulusundan itibaren camilerde ders halkalari tesekkul etmeye baslamistir Bu manada camilere ilk egitim muesseseleri de denilebilir Muslumanlarin fethettikleri yerlerde insa ettikleri camiler gerek ibadet merkezi gerekse egitim kurumlari olarak buyuk hizmetlerde bulunmuslardir Zamanla fikih ve ilahiyat alanlarindaki gelismeler neticesinde bu konularla ilgili dersler de camilerde okutulmaya baslanmistir Bu ilgi dallarinin hepsinin bir arada okutuldugu camiler oldugu gibi birinin veya birkacinin bir arada okutuldugu camiler de vardi Camilerde islami ve lisani bilimler disinda akli bilimler de okutulurdu Mesela El Ezher Camisi nde tip okutuldugundan bahsedilmektedir Ancak felsefe camilere girememistir Bununla beraber Ispanya da okutuldugu ve yakalananlarin siddetle cezalandirildiklari bilinmektedir Sii mezhebine mensup olanlar Daru l Ilimleri kurarken Sunniler de medreseleri kurmustur Sunniler her dort sunni mezhebi icin ayri ayri medreseler kurduklari gibi bunlardan birkacinin bir arada oldugu medreseler de kurmuslardir Islam Egitim Tarihinde ilk medresenin nerede ne zaman ve hangi sartlarda ortaya ciktigina dair kesin bir bilgi yoktur Ancak medreselerin esas ortaya cikis yerinin miladi 9 yuzyilin sonlarina dogru Horasan ve Turkistan bolgelerinin oldugu bilinmektedir Bununla beraber su ana kadar yapilan arastirmalar Islam dunyasindaki medreselerin her Islam ulkesinde farkli zamanlarda ve farkli sartlar altinda dogduklarini da ortaya koymustur Medreseler Turklerin Islam kulturune kazandirmis olduklari genel ogretim muesseseleridir Fikih okutmak icin kurulmuslardir Orta Cag Islam dunyasindaki medreselerde egitim iki kisma ayrilirdi Birinci kisimda matematik astronomi geometri fizik tip dil bilgisi ve felsefe tahsil edilirken ikincisinde usul fikih hadis tefsir kelam gibi dersler verilirdi Medreselerdeki dersler konularina gore ihtisaslara ayrilirdi Darul Hadis Fikih Tip gibi Bu medreselerden mezun olanlara aldiklari egitime gore meslek ruhsati verilirdi Hekimler ile cerrahlarin bu ruhsati alabilmeleri icin ayri ayri imtihanlardan gecmeleri gerekiyordu Ihtisaslasma medreseleri Islam dunyasinda ihtisaslasma icin kurulmus medreseler de gorulmektedir Bu tur medreseler genel olarak uc gruba ayrilabilir Darul Kurra Hicri ikinci asrin baslarinda cami gibi yerlerde olusturulan gruplarda kiraat ilmi tahsil edilmeye baslanmistir Bu calismalar bircok eserin yazilmasina zemin hazirlamistir Bu eserler Kurra Halkalari Darul Kur an Darul Huffaz ve Darul Kurra larin ders programini meydana getirmistir Bu yerlerde ilm i kiraat tahsil edilmistir Anadolu Selcuklu larindan once Sam da Darul Kur an adi ile Seyh Ibn Omer ve Ibnu l Munca medreseleri vardi Anadolu Selcuklulari ve Karamanogullari nda bu kurumlar Darul Huffaz adini aldi Yine Karamanogullari ve Anadolu Selcuklulari doneminde bircok Darul Huffaz medresesi kurulmustur Darul Hadis Sadece hadis ogrenmek icin kurulmus kurumlarin ortaya cikmasi ve Darul Hadis adiyla anilmalari miladi takvime gore 12 yuzyilda baslamistir Bundan once hadis ogrenimi talebu l ilm denilen seyyah alimler tarafindan yapilmaktaydi Onceleri tahsili camilerde yapilan hadis ilminin ogretimi icin kurulan medreselerin ilki Halep Atabeyi Nureddin Zengi tarafindan Sam da insa ettirilmistir Eyyubi sultanlarindan in 1225 yilinda Kahire de kurdugu Darul Hadis de ilk hadis enstitulerinden sayilmaktadir Anadolu da ilk defa Anadolu Selcuklu larin veziri Sahip Ata tarafindan 13 yuzyilin ikinci yarisinda Konya da yaptirilmistir Darut Tib Tip egitimi ile tedavinin birlikte yurutuldugu bu kurumlara zaman icinde Darut Tib Darus Sifa Darul Merza Darul Afiye Maristan ve Bimaristan gibi adlar da verilmistir Bu kurumlarin ilk olarak teskilatlanmasi Emevi Halifesi I Velid tarafindan 707 de Sam da gerceklestirilmistir Selcuklu donemiAnadolu nun fethini muteakip bir taraftan iskan hareketleri vuku bulurken diger taraftan ele gecirilen veya yeni kurulan sehirlerde medreseler acilmaya baslamis ve boylece 13 ve 14 yuzyilda Orta Anadolu kentlerinde Selcuklu ve Karamanli devlet adamlarinca cok sayida medrese yaptirilmistir Selcuklular donemine baktigimizda yuksekogretim kurumu olarak bir Turk Islam kurumu olarak medreseleri gormekteyiz Bu medreseler icerisinde Nizamiye Medreseleri ayri bir oneme sahiptir Buyuk Selcuklu Imparatorlugu Veziri Nizamulmulk un 1068 yilinda Bagdat ta acmis oldugu Nizamiye Medresesi Turk yuksekogretim tarihinde yuksekogretim kurumu olarak onemli bir kurumdur Nizamulmulk daha sonra Belh Herat Isfahan Basra Merv Musul Amul Harcird Bucenc Rey medreselerini yaptirmistir Nizamulmulk medreselerinin baslica amaclari din adami yetistirmek yoksul ve yetenekli ogrencileri okutup topluma kazandirmak imparatorlugun yonetimi icin memur yetistirmek ve devlet adamlarini egitmektir Nizamiye medreselerinin bir baska amaci da Nizamulmulk un de belirttigi gibi bilginleri bir gorev ve maasla medreselere baglayip denetim altinda tutmak ve boylece devlete karsi gizli hareketlere katilmalari ihtimalini ortadan kaldirmaktir Nizamiye Medreseleri esas olarak din hukuk dil ve muspet bilim ogretimi yapmislardir Bu donemde medreseler devlet girisimi ve devlet parasi ile yaptirilmistir Nizamiye Medreseleri adi genelde bu medreseleri anlatan bir ortak isimdir Nizamulmulk un sagliginda kendinin kurdurdugu medreselerin hepsi ona bagliydi onun olumunden sonra Sultan ve Halife ye baglanmistir Nizamiye medreseleri egitimde sans ve firsat esitligi gerceklestirmeye calismistir O zamanlar yuksekogretim maddi problemi olmayan kolayca kitap satin alabilen ve cesitli yerlerde arastirma yapabilenlerin gorebildigi bir egitimdi Devlet medreseleri yatili ve burslu bir egitim kurulusu haline getirmekle ogretimde imkan ve firsat esitligini saglama calismalarina girismis oluyordu Selcuklu medreseleri muderris ogrenci iliskilerinde bir yenilik getirmemisti ama ogrenci statusu nde bazi yenilikler getirmisti Bu yenilikle medrese ogrencilerinin buyuk bir kisminin yatili olmasi ve bu arada medrese vakfindan burs alabilmeleridir Gerek Selcuklular gerekse bunun arkasindan gelen Beylikler ve Ilhanlilar zamaninda Anadolu da Zengiler ve Eyyubiler devrinde Suriye ve Irak ta olmak uzere Selcuklu geleneginde bircok medreseler kurulmustur Bu sadece Anadolu da olmamis ayrica Selcuklularin yikilmasindan sonra hakim olduklari topraklarda yeni kurulan devletlerin hepsi egemen olduklari yorelerde Selcuklu medrese gelenegini devam ettirmislerdir Osmanli donemiOsmanli Devleti nde ilmiye sinifi bahsedilen farkli alanlarda bulunan gorevlilerin hepsi medresede egitim gormektedir Medreseler ilmiye sinifini olusturacak olan bireylere hoca yargi organi ve din gorevlisi turunden gorevler yuklenebilecek bicimde bir egitim vermektedir Ilmiye sinifi hiyerarsik bir teskilat olarak orgutlenmistir Dar anlamda ilmiye teskilati tarik i tedris ve tarik i kaza dan olusturulmus olup seyhulislam bu teskilatin en yuksek mevkiinde bulunmustur Yargiclik ve ogretim gorevini orgutleyen ilmiye teskilati ayni zamanda padisah tarafindan bahsedilen ayricalik ve onur olarak da nitelenebilir Ulema sinifinin ozerkligi ayricaligin saglanmasiyla birlikte gelismistir Bu siki hiyerarsi kurallara uygun atama ve terfi usulunu saglamis dolayisiyla ulema atamalarinda dis yetkililerin mudahaleleri onlenmistir Ayrica kadilar mahkeme harclarini muderrisler ise vakif ucretini alma hakkini kazaniyordu Kurulusu Osmanlilarda medrese egitimi ilk olarak Orhan Bey zamaninda baslamistir Ihtisaslasma ise ilk Darul Hadis medresesinin 13 yuzyilin ikinci yarisinda I Murat zamaninda Candarli Hayrettin Pasa tarafindan Iznik te kurulmasi ile baslamistir Diger bir ihtisas medresesi olan Darut Tib kurumlari ise ilk olarak Yildirim Bayezid tarafindan Bursa da yapilmis olup insasi 1389 tarihinde tamamlanmistir Zamanla sayilari artmis ve 15 yuzyilda Edirne deki Darulhadis en onde gelen medrese konumuna gelmistir Fatih Sultan Mehmet tarafindan Istanbul un fethini takiben sekiz kilise medreseye cevrilmis ve ilk defa bir fakultenin temeli atilmistir Bu sekiz medreseye Sahn i Seman adi verilmistir Ayrica bu medreselere ogrenci yetistirmek amaciyla musila i sahn veya tetimme medreseleri adiyla anilan lise hukmunde okullar da kurulmustur Soldan saga Bas Muhzir sadaret dairesi muhafizi Mekke Kadisi mekke bas hakimi Rumeli Kazaskeri rumelideki kadilarin amiri Nakib ul esraf peygamber soyundan olanlarin basi Istanbul Kadisi Istanbul bas hakimi Sahn i Seman da Hukuk Ilahiyat ve Edebiyat fakulteleri bulunmaktaydi Bununla beraber ogrenciler onceki tahsillerinde fen ilimleri de gorduklerinden ogrenciler fen bilgilerine de vakiftilar Kanuni Sultan Suleyman zamaninda fen bilimlerine mahsus adam yetistirmek amaciyla yeni okullar yapilmasi ongorulmus ve bunlarin insasi 1550 yilinda baslayip 1556 yilinda tamamlanmistir Bu okullar dort medrese bir Darulhadis ve bir Tip medresesidir Dort medrese dogrudan dogruya matematik riyaziye egitimi icin yapilmistir Bu okullara girmek isteyenler musila i suleymaniye adi verilen okullara gider sonra sahn i suleymaniye adi verilen bu okullara girerdi Boylece Istanbul da ilk Daru l Hadis medresesi kurulmustur Ayrica Kanuni kendisinin yaptirmis oldugu bu Daru l Hadis medresesini medrese sisteminin en ust derecesine yerlestirmistir Hiyerarsik yapisi Osmanli Devleti nin ilk donemlerinde ve Osmanli dan onceki Islam devletlerinde seyhulislam kavrami bir tazim lafzi olarak kullanilmis ve resmi bir anlam ifade etmemistir Seyhulislamlik unvani ilk olarak Fatih Sultan Mehmet devrinde kullanilmis ve Fatih Kanunnamesi nde Seyhulislam ulemanin reisidir kurali yer almistir Fatih doneminden once baskent muftusu olarak bilinen kimseler fetva vermekle gorevlendirildikleri halde seyhulislam olarak anilmamislardir Daha sonralari ise seyhulislamlik kurumu resmi bir boyut kazanmis ve seyhulislam baskanliginda dinsel yonetsel bir yapilanmaya gidilmistir Fatih ten once ilmiye teskilatinin en yuksek derecesi kazaskerlik olarak kabul edilmekteydi Osmanlilarda devletin sembolu olarak gorulen kadi kadi olarak gorevlendirildigi andan itibaren hukukcu olarak nitelendirilebiliyordu Fethedilen bir yerde kadinin calismaya baslamasi o yerin Osmanli egemenligine girdiginin en onemli kaniti sayiliyordu 1326 yilindan itibaren kadilarin seriat adina hukum verdikleri gorusu iyice yerlesmis islerine mudahale edilemeyecegi kurali benimsenmisti Bu donemde devletin ust duzey gorevlilerinin onemli bir kisminin kadilik mesleginden gelenlerden oldugunu goruyoruz Ogretim metodu Osmanli Devleti nde medreselerde kullanilan ogretim metodu deduktif karakterde idi Bu metodun esasini meseleleri naslara ve otoritelere dayandirmak teskil etmektedir Bu deduktif metot ilk zamanlarda ezberi esas almistir Ilk once Kur an i ezberlemek ve mumkun oldugu kadar cok sayida hadis ogrenmek gerekiyordu Bir muddet sonra imla metodu gelismeye baslamistir Buna gore talebeler ders esnasinda hocanin karsisinda halkalar halinde oturarak dersi takip etmekte ve gerektigi yerlerde not tutmaktaydilar Bu not tutma yontemi Kur an dersleri haric hemen hemen butun derslerde uygulanmaktaydi Zamanla imla metodunun yaninda serh ve izah metodu da gelismeye baslamistir Medreselerde okutulan kitaplarin nushalarinin cogalmasi ve bunlarin ogrencilerin eline gecmesinden sonra yavas yavas imla metodu terk edilmeye baslanmistir Bundan sonra metni bir ogrenci yukse sesle okuyor hoca da gerekli izahlarda bulunuyordu ve metin uzerinde duzeltmeler yapiyordu Ayrica hoca kendisinin yapmis oldugu izahlari talebelere yazdiriyordu Muderrisler kimi zaman okuttuklari derslerden herhangi bir bahis uzerine talebelerine munazaralar yaptirirlar ve neticede iki taraf arasinda hakem olup mutalaalarini soylerlerdi Medreselerde soru cevap metodu da kullanilmaktaydi Hoca ogrencilere soru sorup cevabini bekledigi gibi ogrenciler de belirli bir nizama gore hocaya soru sorabilirlerdi Yani derslerde takrir ve karsilikla konusmaya yer verilirdi Belirli gunlerde halka acik toplantilar da duzenlenirdi Medreselerde her ne kadar kendi binalarinda ders yapiliyorduysa da camilerde de sik sik ders yapilir ve bu dersi herkes izleyebilirdi Ders i amm denen meshur hocalar kent ve kasabalarin buyuk camilerinde cami dersleri adiyla herkese acik olarak dersler verirlerdi Cemaat hocanin etrafinda halka olur anlatilanlari dinlerdi Bu derslerin duzenli izleyicileri bulunmaktaydi Ikindi namazindan sonra daha sik yapildiklari icin ikindi dersleri de denilmekteydi Osmanli medreselerinde dersler kolaydan muhtasardan zora mufassala dogru bir seviyede okutulurdu Medreselerdeki ogretim metodu daha sonralari musahede tecrube tetkik ve tenkide yer vermeyen sadece ayetlerin hadislerin veya diger metinlerin Aristo mantigina gore serh ve tefsirine inhisar eden bir metot halini almistir Manadan ziyade lafza kiymet veren yazi ogretimine yer vermeyen skolastik bir nitelik halini kazanmistir Muderrisler felsefi ve kelami meselelere cozum bulmak ve tartismak yerine bu konulari eski bilgilerle gecistirmeyi tercih etmislerdir Boylece medreselerde amac dusunen arastiran ve sorgulayan insan yetistirmek olmaktan cikmis sadece mevcut bilgilerle yetinen sorgulamayan hazirla yetinen insan modeli yetistirmek sekline donusmustur Bu kisir dongu talebenin zihninin gereksiz bilgilerle dolmasina dolayisiyla ogrenci boyutunda zaman kaybinin olusmasina yol acmistir Ozelliklerinin bozulmasi Soldan saga Kazasker kadilarin amiri ve hukumet azasi Kaptan Pasa deniz kuvvetleri baskumandani Cuhadar vezir saraylarinda dis hizmet erbabindan Ozellikle Istanbul un alinisi ve devlet merkezi olarak secilmesinden sonra acilan yuksek dereceli medreseler zamanla geliserek devletin yonetici ve aydin kitlesini yetistirecek bir duzeye erismisse de 16 yuzyilin sonundan itibaren medrese ogretimi kurulus ve yukselis devrindeki dinamikligini yitirmeye baslamistir Kanuni Sultan Suleyman doneminde padisahin bazi kisileri alt kademelerde muderrislik yapmadan ust kademelere atamasi ilmiye mensuplari arasindaki bozulmanin baslangic noktalari olmustur gibi bazi ulema soylari ortaya cikmistir Bu durumu mesrulastirmak icin Hocazadeler Kanunu gibi resmi destekler saglanmistir Bu tur bozulmalar daha sonra II Selim III Murad ve III Mehmet donemlerinde cogalmis 16 yuzyil sonlarinda ise hem medrese ogretimi hem de ilmiye sinifi tamamen bir kargasanin icine dusmustur Bircok mevali gozdeler soylarinin adindan faydalanarak kisa zamanda ust rutbelere yukselmislerdir Iltimas ve rusvetle pek cok kisi kadilik ve muderrislik gorevlerine atanmislardir Bu sekilde muderris olanlar medresede ders vermemeye baslamislardir Ayda bir kere bile medreseye varmayan muderrisler turemistir Bunlar medreseye varsalar ders dinleyecek ogrenci bulamamislar ogrenci bulsalar ders verecek bilgiden yoksun olmuslardir bulug cagina geldiginde Dahil elli derecesinde medreselerde muderrislikler Haric Kadiasker ogullarina ibtidai kirkli Istanbul kadilarinin ogullarina da yirmibesli otuzlu derecesindeki medreselerde muderrislik verilmesi adet olmustur Bu sistem icinde 17 yuzyil ortalarina kadar pek cok degerli kadilar hakimler ve hukuk bilginleri yetismis ise de medresede uygulanan ogretim yontemlerinin gelismelere uyum saglayamamasi bilakis gerilemesi ve devletin gucunun gunden gune azalmasi nedeniyle tum kurumlarda oldugu gibi bu alanda da cokus baslamistir Kadi atamalarinda muderrislik unvani ve mulazimlik belgesi verilmesinde uyulmasi gereken kurallara uyulmamaya baslanmis daha cok aile uyeleri atanmaya baslanmistir Bu uygulamanin ilk orneklerinden biri 16 yuzyil da Hoca Sadettin Efendi nin yaptigi atamalardir Hoca Sadettin Efendi nin buyuk oglu Mehmed Efendi henuz oldukca gencken Mekke Kadisi ve hemen ardindan Istanbul Kadisi tayin edildi Iki ay kadar sonra da Anadolu Kazaskeri oldu bu tarihte 29 yasinda idi Diger oglu Esad Efendi medreseden birdenbire Edirne Kadiligina gecti ve arkasinda Istanbul a kadi oldu henuz 25 yasinda idi Medreselerde bu tarihten sonra ilmi hurriyet kalkmis iltimas ve siyaset karismaya baslamistir Onceleri medresede yukselmek icin gerekli bilimsel yeterlilik aranirken 16 yuzyildan sonra bilimsel yetki arka plana dusurulerek kayirmacilik on plana gecmistir Tarihsel surec icerisinde muderrislige tayin olunacak mulazimler mulazim olduktan 7 yil sonra Ruus sinavina girer basarili olanlara Ders i Amlik payesi ve Iptida i Haric medreselerde ogretim yapma yetkisini verecek olan Istanbul Ruusu denilen bir diploma verilirdi Goreve en dusuk seviyedeki medreseden baslayan muderrisler zamanla kademe kademe yukselerek daha ust dereceli medreselere kadar cikabilirlerdi Oysa 1592 yilindan itibaren muderrislik gorevi bir rutbe haline getirilmis muderrislik payesi yuksek dereceli ulemanin cocuklarina daha kucuk yaslardan itibaren verilmeye baslanmistir Boylece ilmi hiyerarsiye uyulmaksizin terfi ilerleme olcme ve degerlendirme yapilmasi gibi olaylara sikca rastlanir olunmustur Rusvet ve iltimasin alabildigine arttigi bir toplumda bilginin ve faziletin hicbir ayirici ve ustun ozelligi kalmamistir Bu ortamda medreselerin ogretim programlari alabildigine karismis 16 yuzyilin ilk yarisinda 2 3 yil olarak belirlenen ogretim sureleri ayni yuzyilin ikinci yarisinda bir yil alti ay uc ay gibi giderek azalmistir Dogal olarak bu kisalan sure icinde uygulanmasi ongorulen ders programi da giderek kucultulmustur Ustelik bazi dersler hakkindaki tutum da degismis Fatih Sultan Mehmed zamaninda kanun uzere sugl oluna diye okutulmasi yasalastirilan bazi kitaplar Serh i Mevakif Hasiye i Tecrid bu dersler felsefiyattir denilerek daha sonraki donemlerde Hidaye Ekmel gibi biraz daha az felsefi olan kitaplarla degistirilmis daha sonra bunlar da ortadan kaldirilmis medrese felsefi ve muspet ilimlere dusman bir kurum haline getirilmistir Bu atamalarla hakiki alimler geri planda kalmis seyhulislam kazasker padisah hocasi gibi onde gelenlerin cocuklari iyi mevkiilere gelir olmustur 18 yuzyildaki bazi buyuk ilmiye ailelerinin hakimiyeti ilmiye teskilatinin niteliklerinden meydana gelmistir Niteliklerine bakilmaksizin aile uyelerinin atanmasi sonucunda 18 yuzyilda artik ilmiye sinifi tum reformlara karsi cikan kendini yenilemekten uzak gelisen bilim ve hukuk konusunda caginin gerisinde bir konuma gelmistir 15 ve 16 yuzyillarda Bati bilimde yeni dallar ve yontemlerle buyuk gelismeler gosterirken 17 yuzyil baslarindan itibaren Osmanli da muspet ve deneysel bilimlerin ogretim programlarindan cikarildigi gorulmektedir Katip Celebi nin Kesfu z zunun adli eseri Osmanlilar doneminde yazilan eserlerin aciklamali bir dokumunu vermektedir 17 yuzyilda yazilan bu esere gore eserlerin 95 i tasavvuf din tarih ve edebiyata sadece 5 i muspet bilimlere aittir 16 yuzyil sonlarina kadar astronomide Kadizade Rumi ve Takiyeddin Efendi gibi buyuk alimler sayesinde bilgi duzeyi cok dusmese de 17 yuzyilda boyle bilimadamlari da bulunmadigindan buyuk bir gerileme olmustur Cografya alaninda da denizciler dolayisiyla onceleri cagdas bir bilgi gorulse de 17 yuzyilda bu bilimin de yuzustu birakilmistir Bu gerileme butun alanlarda gorulmustur Oyle ki 17 yuzyilda mimari bile yabancilarin eline gecmistir 17 yuzyildaki din yorumlamasi da medrese programlari uzerinde etkileyici olmustur 16 yuzyil sonlarinda toplumdaki din ve mezhep surtusmelerini kaldirmak icin Tarikat i Muhammediye adli bir eser yazmistir Bu eser genis dusuncenin yerine suphe ve tereddutun gecmesinde etkili olmustur Bu kitap dinen yasak olan bir suru hareket belirlemistir Bu eserde bilimler de mubah ve merdud redd ilimler diye ikiye ayrilmis kelam astroloji ve bircok tabiat bilimleri ikinci sinifa sokulmustur Birgivi nin bu gorusu daha sonraki yillarda tarafindan savunulmustur Dini konularda yorumlara acik gorusu savunanlara da denmistir Daha sonra Ayasofya Camiinde vaazlar veren Ustuvani Mehmet Efendi de bir Risale yazarak dinen yasak hareketler cercevesini daha da genisletmistir Bunlarin actiklari cigirda medrese programlari giderek kisirlasmistir Reformlar Geleneksel medrese egitiminden ilk kopus Osmanli donanmasinin Ege kiyisinda Cesme de Rus donanmasi nca yok edilmesinin ardindan Sultan III Mustafa nin 1773 te Istanbul da Muhendishane i Berri i Humayun un kurulmasiyla gerceklesti Bu yuksekogretim kurumlarinda cok onemli bir degisimin baslangicidir Ayrica III Selim in 1795 teki fermani ogretim elemanlarinin atanmalari icin tam zamanli calisma akademik ilerlemelerde yayin ve sinav gereklerini de icine alan usul ve esaslari ayrintili olarak belirtiyordu Medresenin yaninda yeni egitim kurumlari kurulmasi sonucunda egitimde ikilik olmus bu durum Cumhuriyet donemine kadar devam etmistir Yeniliklerin gerisinde kalan medreselerin reformuna ise ilk olarak 1826 yilinda baslanmistir Bu yil Eski Aga Kapisi Seyhulislam dairesine Bab i Fetva cevrilmistir Boylece daha once kendi konaklarinda gorev yapan Seyhulislam Kazasker ve Istanbul Kadisi bu yildan itibaren resmi ofiste calismaya baslamistir Resmi ofislerin kurulusundan sonra buralarda hizmet eden katipler resmi memur sifatini almistir 1855 yilinda Tevcihat i Menasib i Kaza Nizamnamesi ve Nuvvab hakkinda Nizamname ilan edilmistir Boylece kadilik unvaninin verilmesinde bir duzen kurulmustur Ancak yine ayni duzenlemeler ile kadilik mevkisinin eski yetkisi kalmamistir ise kadiligin yerine fiili ser i hakimlige cevrilmistir 1854 yilinda Mu allimhane i Nuvvab Mekteb i Nuvvab ve sonra Meclis i Intihab i Hukkamu s ser Ser i Hakimler Secim Meclisi kurulup secim usulu duzenlenmistir Ser i mahkemenin yargi usulu de cesitli talimatnameler ile duzenlenmistir Naiblik teskilatinin yaninda yeni yargi sistemi Mahakim i nizamiye teskilati kuruldugundan yetkisi azalmistir 1888 tarihli Irade i Seniye de ser i ve nizami mahkemelerin gorevlerinin ayrilmasi belirlenmistir Bu yasa ile ser i mahkemelere sadece evlenme miras ve vakifla ilgili idare ve yargilama yetkileri birakilmistir Darulfunun un kurulmasi Osmanli da universitenin karsiligi sayilabilecek kurum olan darulfunundur Darulfunun acilmasina 1845 yilinda acilmasina karar verildiyse de buna artik bozulan medrese tarafindan karsi cikilmistir Bu nedenle acilis 18 yil gecikmistir 1863 1870 ve 1874 te acilan darulfununlar kisa sure sonra kapanmislardir Kapanmanin arkasinda hep medrese baskisi olmustur Kesintisiz darulfunun ancak 1900 yilinda kurulabilmistir Cumhuriyetin kurulusundan sonra Isvicre den Prof Albert Malche Turkiye ye davet edilerek mevcut Darulfunun ile ilgili incelemeler yapmasi istenmistir Prof Malche Darulfununda incelemeler yapmis ve sonunda 95 sayfalik Istanbul Darulfununu Hakkinda Rapor unu hazirlamistir Darulfununun genel elestirisini yaparken temelde sunu soylemistir Esas sorun sudur bilim nakil yolu ile degil yaratici dusunceyi ortaya cikarici sekilde olmalidir Darulfunun bilimsel zihniyeti yaratmaktan sorumludur ve bunun disinda kurtulus yoktur Malche nin raporunda Darulfununa ait temel sorunlarin bazilari sunlardir Ogretim uyeleri ders kitabi yazmiyor Konusunda yenilikleri izlemiyor ve ders icerikleri degismiyor Zamanlarinin cogunu akcali isleri nedeni ile darulfunun disinda geciriyorlar Bilimsel arastirma yapilmiyor Sonraki kusaklar icin bilimsel kadro olusturacak ortam yaratilmiyor Toplumdan soyutlanmis ve ulkenin dogal ve toplumsal sorunlarina karsi ilgisiz En sonunda bu eksiklikleri giderebilmek amaciyla 1933 Darulfunun devrimi yapilmistir Bu yasayla darulfunun lagvedilmis ve yerine ayni gun universite kurulmustur Turkiye Cumhuriyeti donemiMedreseler cagin ihtiyaclarini karsilamaktan uzak kaldigindan 3 Mart 1924 tarih ve 430 sayili Tevhid i Tedrisat Kanunu nun birinci maddesi olan Turkiye dahilindeki butun muessesat i ilmiye ve tedrisiye Maarif Vekaleti ne merbuttur ifadesi ile Turkiye Cumhuriyeti Milli Egitim Bakanligi na baglanmis ve zamanin Milli Egitim Bakani Vasif Bey de 13 Mart 1924 tarihli genelgesiyle medreseler uzerindeki tasarruf hakkini kullanarak medreseleri kapatmistir Kaynakca Ottoman Ulema Turkish Republic Agents of Change and Guardians of Tradition 10 Aralik 2014 tarihinde Wayback Machine sitesinde sf 4 a b c d e f Yrd Doc Dr Mustafa Sanal Osmanli Devleti nde Medreselere Ders Programlari Ogretim Metodu Olcme ve Degerlendirme Ogretimde Ihtisaslasma Bakimindan Genel Bir Bakis Sosyal Bilimler Enstitusu Dergisi Sayi 14 Yil 2003 1 149 168 s Tam metin 27 Ekim 2004 tarihinde Wayback Machine sitesinde Dr Abdullah Kaya Selcuklular Donemi Sivas ta Ilmi Hayat ve Ilim Adamlari The scientific life and scientists in the period of Seljukians in Sivas Uluslararasi Sosyal Arastirmalar Dergisi The Journal Of International Social Research Volume 1 2 Winter 2008 Tam metin 2 Kasim 2013 tarihinde Wayback Machine sitesinde a b c d e Mefail Hizli Kurulusundan Osmanlilara kadar medreseler T C Uludag Universitesi Ilahiyat Fakultesi Sayi 2 Cilt 2 Yil 2 1987 s 273 281 Tam metin olu kirik baglanti a b Huseyin Musmal XVIII ve XIX Yuzyillarda Beysehir Kenti nde Bulunan Muesseseler ve Vakiflari Institutions and Vaqifs in Beysehir Town in the XVIII And XIX Centuries Turkiyat Arastirmalari Dergisi Tam metin 9 Ocak 2009 tarihinde Wayback Machine sitesinde a b c Ali Riza ERDEM Universitelerimizin Bilim Tarihimizdeki Yeri Bilim Egitim ve Dusunce Dergisi Ocak 2005 Cilt 5 Sayi 1 Tam metin 29 Nisan 2007 tarihinde Wayback Machine sitesinde a b c d e f g h Prof Dr Mustafa ERGUN Turk Egitim Tarihi Islamiyetten sonraki Turk egitim tarihi Tam metin 22 Ekim 2008 tarihinde Wayback Machine sitesinde a b Vahap Sag Toplumsal Degisim ve Egitim Uzerine Cumhuriyet Universitesi Sosyal Bilimler Dergisi Mayis 2003 Cilt 27 No 1 11 25 Tam metin 25 Ocak 2007 tarihinde Wayback Machine sitesinde a b Akiba Jun Son Devir Osmanli Ilmiye Teskilatinda Reform 1826 1914 Annals of Japan Association for Middle East Studies No 13 19980331 pp 185 214 1 19 Haziran 2009 tarihinde Wayback Machine sitesinde a b c Ismail Hakki Uzuncarsili Buyuk Osmanli Tarihi Cilt II Turk Tarih Kurumu Yayinlari 7 baski s 583 590 ISBN 975 6945 11 7 ISBN 975 6945 13 3 Ercan Turk Dunden Bugune Milli Egitim Bakanligi Kurulus ve Tarihsel Surec Bilim ve Aklin Aydinliginda Egitim Dergisi Ekim 2003 Yil 4 Sayi 44 Tam metin 24 Ekim 2008 tarihinde Wayback Machine sitesinde Dr M Cengiz Yildiz Dinsel Burokrasinin Turkiye deki Seruvenine Kisa Bir Bakis Din Gorevlilerinin Sorunlari ve Beklentileri Uzerine Sosyolojik Bir Arastirma Elazig Uygulamasi Basilmamis Doktora Tezi Firat Universitesi Sosyal Bilimler Enstitusu Sosyoloji Anabilim Dali Elazig 1999 adli calismanin I Bolumunun bazi alt basliklarindan yararlanilmasi ve iceriginin zenginlestirilmesiyle olusturulmustur Tam metin 4 Temmuz 2008 tarihinde Wayback Machine sitesinde a b Prof Dr Ramazan Arslan Ankara Universitesi Hukuk Fakultesi Dekani 70 yildonumu acilis konusmasi http auhf ankara edu tr dergiler auhfd arsiv AUHF 1995 44 01 04 AUHF 1995 44 01 04 Arslan pdf 17 Kasim 2015 tarihinde Wayback Machine sitesinde a b Prof Dr Tahir Hatipoglu Istanbul Universitesi nin Kurulusu Universite ve Toplum 9 2003 Tam metin 19 Haziran 2009 tarihinde Wayback Machine sitesinde a b Cumhur Ertekin Cumhuriyet Doneminde Universite Bilim ve Etik Anadolu Kardiyol Derg 2008 8 236 40 Tam metin olu kirik baglanti