Devletin kökeni, daha önce böyle bir kurumun yokluğunda merkezi bir devletin ortaya çıkması durumunu ifade eder. Devletin neden ve nasıl ortaya çıktığı yüzyıllardır düşünürlerin üzerinde teoriler ürettiği bir konudur. Hatta Jonathan Haas, bu durumu "Geçen yüzyıl boyunca toplum bilimcilerin en sevdiği meşgalelerden birisi dünyanın büyük medeniyetlerinin evrimi hakkında teoriler üretmekti," sözleriyle anlatmıştır.
Devletin kökeni hakkındaki çalışmalar genellikle devletsiz toplumların içerisinden ortaya çıkan ilksel devletlerin incelenmesi ve özellikle 17. yüzyılda Avrupa'da ortaya çıkan ve oradan tüm dünyaya yayılan şekliyle modern devletlerin incelenmesi olarak ikiye ayırılır. Devletin kökenine dair çalışma alanları hukuk, sosyoloji, siyaset bilimi, antropoloji, ekonomi ve felsefe gibi birçok disiplinin konusu olmuştur.
İlksel ve modern devletlerin kökeni
Devletin kökenine dair teorilerin iki odak noktası vardır ki bunlar çalışma alanına göre değişir:
- İnsan toplumunun kabile topluluklarından daha büyük siyasi teşkilatlara ilksel geçişi. Genelde antropolojinin konusu olan bu alandaki çalışmalar, devletlerin devletsiz toplumların içerisinden ortaya çıktığı bölgelerdeki temel idari yapıların başlangıç aşamalarındaki gelişimini inceler. Devletin kökeni 1980'lere dek antropoloji ve arkeoloji alanlarında etkin bir araştırma gündemiydi. Günümüzde bu çabaların bir kısmı bu devletlerin neden kurulduğundan çok nasıl işlediğine odaklanmaya başladı.
- Buna tezat olarak siyaset bilimi ve sosyoloji alanlarındaki çalışmalar önemli ölçüde modern devletin kökenine odaklanmıştır.
Antik devletlerin kökeni
devlet | bölge | yaklaşık tarih |
---|---|---|
Susa | Mezopotamya, güneybatı İran | MÖ. 4000 - 3000 |
Uruk | Mezopotamya, güney Irak | MÖ. 4000 - 3000 |
Nekhen | Yukarı Mısır | MÖ. 3500 - 3100 |
Harappa | İndus Vadisi, Batı Hindistan, Doğu Pakistan (Pencap, Racastan, Sind, Gücerât) | MÖ. 2600 - 2000 |
Erlitou | Orta Çin (Şanşi ve Henan) | MÖ. 1900 - 1500 |
Monte Albán | Oaxaca Vadisi, Güney Meksika | MÖ. 300 - MS. 200 |
Teotihuacan | Meksika Vadisi, Orta Meksika | MÖ. 100 - 1 |
Virú Vadisi, Peru'nun kuzey sahili | MÖ. 200 - MS. 200 | |
Tiwanaku | Titikaka Gölü, Kuzey Bolivya | MS. 300 - 600 |
Hawaii | Hawaii adaları | MS. 800 - 1800 |
Devletler, antropolog David S. Sandeford tarafından en az dört katmanlı bir yerleşim hiyerarşisi (örn.: büyük bir başkent, kentler, kasabalar ve köyler) olan, sosyal sınıfları ve bürokratik yönetimleri olan toplumlardır. İlksel devletlerse daha önce hiçbir devletin bulunmadığı bölgelerde gelişen devletli toplumlardır. Bu devletler tamamen içsel süreçler ve diğer devletsiz toplumlarla etkileşim sonucunda ortaya çıkmıştır. Birçok yerde devlet, yazıdan önce ortaya çıktığı için dünyada kaç ilksel devletin var olduğu açıkça bilinememektedir, ancak Sandeford, muhtemel ilksel devletlere Avrasya, Amerika ve Okyanusya'dan on örnek listelemiştir.
O bölgede ilk çıktığı için bu tarz devletlere "ilksel devletler" denilmektedir, hâliyle "ilksel" sözcüğü eski ya da gelişmemiş anlamına gelen "ilkel" sözcüğüyle karıştırılmamalıdır. Yine de "ilkel devletlerin" kökeniyle ilgili araştırmalar, daha önce bir devletin bulunmadığı bir durumda "ilksel" bir devletin kurulmasına ve kurumsallaşmasına yol açan süreçleri incelemeye meyillidir. Diğer devletlerle etkileşim içerisinde ortaya çıkan, yani ilksel olmayan ilkel devletlere örnek olarak Tunç Devri'ndeki Yunan Ege devletleri ve Madagaskar'daki uygarlığı sayılabilir. İlksel devlet kurulmasından farklı olarak ilkel devletlerin ortaya çıkması için kültürel bağlamda bir ilk devletin kurulmasına ya da özerk, yakındaki bir devletten bağımsız bir şekilde gelişmesine gerek olmaz. Hâliyle ilkel devletlerin kökenleri arasında hâlihazırda mevcut başka devletlerle gerçekleşen etkilenme ya da dayatma gibi çeşitli etkileşim biçimleri yer alabilir.
Modern devletin kökeni
Modern devletin kökeni üzerine teoriler, modern devletlerin, özellikle Orta Çağ sonlarında Avrupa'da ortaya çıkan ve sömürgecilikle tüm düyaya yayılan şekliyle kurulmasına önayak olan süreçlere odaklanmaktadır. 1940'larda ve 1950'lerde dünya çapında süre gelen dekolonizasyon süreçleri sebebiyle dikkatler, kayda değer bürokrasileri, vergi alma kabiliyeti ve bölgesel egemenliği olan modern devletlerin kurulmasına ve inşasına odaklanmaya başlamıştır. Ancak bazı akademisyenlere göre modern devlet, sömürgecilikten de önce dünyanın başka yerlerinde de modern devletlerin zaten mevcut olduğunu, bu sistemlerin yerini sömürgeci sistemlerin aldığını savunmaktadır.
Bu bağlamda modern devlet anlayışı 15 ve 16. yüzyıllarda ortaya çıkmıştır. Modern devleti geleneksel devletten ayıran özellik; sahip olduğu egemenlik ve meşruiyet anlayışıdır. Oluşum süreci ilk olarak Machiavelli tarafından laik bir siyasal iktidar kurgusu temellerinin atılmasıyla başlayıp 'in egemenlik kavramını ortaya atmasıyla devam etmiş ve Thomas Hobbes'in toplum sözleşmesi kuramını geliştirmesiyle kendini geliştirmiştir. John Locke; serbest piyasa ekonomisi, kuvvetler ayrılığı, doğal haklar teorisi ve toplum sözleşmesiyle mutlakiyetçi görüşe karşı çıkmıştır. Locke'nin ardından Rousseau, toplumsal sözleşme kuramında egemenliğin kaynağını halka bağlamış ve devletin meşru kaynağını sağlamlaştırmıştır. , "millet" kavramı ile modern devlet anlayışına katkıda bulunmuştur.
Devletin kökenine dair teoriler
Teoriler önceleri daha teolojik ve metafiziksel nedenlere dayandırılmıştır. 14. yüzyıl öncesi dönem için özellikle de feodalitenin etkisiyle kiliseye yakın düşünürlerin iktidarın kaynağının Tanrı olduğuna ve Tanrı’nın verdiği bu iktidarın babadan oğla veraset ile geçmesi gerektiğine dair teorileri mevcuttur. 14. yüzyıldan itibaren karşıt görüşlerin etkisiyle devletin kökenine dair teoriler daha realist bir çizgiye oturtulmuştur. Devletin ortaya çıkışını temellendirmeye çalışan teoriler genel itibari ile aile teorisi, biyolojik teori, toplumsal sözleşme teorisi, kuvvet teorisi ve ekonomik teori olarak beş sınıfa ayrılır.
Aile teorisi
Devletin ataerkil aileye benzetilmesine dayandırılan bu teorinin temelini babanın aile üzerindeki otoritesinin, yöneticinin devlet üzerindeki otoritesine benzetilmesi oluşturur.
Ailenin genişlemesiyle ortaya çıkan ‘gens’ aileden daha büyük bir sosyal grubu tanımlar. Genslerin de düzenli birleşiminden meydan gelen ‘’ler kabile, boy benzeri bir yapıya sahiptirler. Özellikle göçebe hayattan yerleşik hayata geçildiğinde teşkilat konusunda sıkıntılar yaşanması neticesinde tribülerin komşu tribülerle kaynaşmasıyla devlet ortaya çıkmıştır.
Aile teorisinin savunucularından Aristoteles ailenin toplumun yapıtaşı olduğunu, bu küçük topluluğun ihtiyaçlarının kendi içerisinde karşılanamaması durumunda ihtiyaçların karşılanabilmesi amacıyla çok daha fazla evin birleşiminden köy yapısının oluştuğunu belirtmiştir. Köylerin nesiller geçtikçe büyümesi ve yayılması neticesinde kentler ortaya çıkmıştır.
Aile teorisyenlerinden Woodrow Wilson’un görüşüyle teorinin özünü anlamak daha kolay olacaktır. Wilson tarihte bilinen büyük devletlerin çıkış noktasının soybağı olduğunu, ailelerin ilkel birer devlet olduğunu, devletlerin ailelerin genişletilmiş hallerinden ibaret olduğunu belirtmiştir.
1877'de , Eski Toplum isimli eserinde biçiminin ortaya çıkışıyla özel mülkiyet arasında bir paralellik bulunduğu tezini ortaya koymuştu. Friedrich Engels ise Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni isimli eserinde sadece Morgan'ın tezini almakla kalmıyor kendi tarih tezinin ana çizgilerini de Morgan'ın eserine dayandırıyordu.
Engels'e göre eski toplumlar ana-soycuydu. Çünkü tek-eşliliğin olmadığı bir toplumda soy, anneye göre belirlenmek zorundaydı. Baba-soycu akrabalık kavramı, özel mülkiyetin ve miras hukukunun doğmasıyla ortaya çıkmıştı. Çağdaş tek-eşliliğin ortaya çıkışı, miras sorunuyla ilgiliydi. Mülkiyet, Engels'e göre kadının erkeğe bağımlılığının devam ettiği ve hetairizm (bir tür fahişelik) olarak nitelediği burjuva evliliğiyle, eşitlikçi işçi sınıfı evliliği arasındaki temel ayırıcıydı. Engels'in yaklaşımı, özellikle Morgan'ın tezlerinin sorgulanmaya başlamasıyla yoğun eleştirilere uğradı. Özellikle işçi sınıfı ailelerinde erkek egemenliğin daha yaygın olduğunun kabul edilmesi, feminist hareketin orta-sınıf kadınlar üzerindeki özgürleştirici etkisi, boşanma hakkının yasallaşması gibi gelişmeler, kitabın açıklamalarını artık şüpheli hale getirmiştir.
Bu teorinin bir başka savunucusu olan Robert Filmer, aile teorisini teoloji ile kaynaştırılmış bir düzlemde ele almış ve iktidarın kökeninin insanlığın yaratılışıyla paralel ilerlediği fikrini savunmuştur. Filmer, adlı eserinde Tanrı’nın yöneticilik hakkını Adem peygambere verdiğini ve bu hakkın babadan oğula geçtiğini belirtmiştir. Soylu bir aileden gelen Filmer toplumsal eşitsizliğin yaratıcının tercihi sonucu geliştiğini bu nedenle de tartışmaya açık olmadığını düşünmektedir.
Biyolojik teori
Biyolojik teori, devletin insan ile olan benzerliğine atıf yapılarak öne sürülmüştür. Bu fikre sahip teorisyenler devletin kendiliğinden ortaya çıktığını, zamanla geliştiğini ve en sonunda bir insan gibi hayatını kaybettiğini öne sürmüştür.Kaynak hatası: Geçersiz <ref>
etiketi; isim basit bir tamsayı olamaz. Açıklayıcı bir başlık kullanın (Bkz: ) İnsanlar gibi birçok organdan meydana gelen devletin bu sayede canlılık kazandığı kabul edilir. Teorisyenler devletin parçası olan toplulukları insan bedeni gibi tasvir ederek her vatandaşa vazifelerine göre bedene ait birer organ görevi yükler.
Bu teorinin en tanınmış savunucularından Platon, Devlet adlı eserinde konuyu ele almış ve alegoriyi şu şekilde kurmuştur. Beynin insan davranışlarını yönlendirmesine benzer şekilde yöneticiler de toplumu ve devleti yönetir, idare eder. Toplumu koruyan ve güvenliği sağlayan bekçiler, cesareti simgelemesi nedeniyle yürek tarafından temsil edilir. Üretimi sağlayarak devlete mensup vatandaşların ihtiyaçlarını karşılayan üreticiler ise mide veya diyafram tarafından temsil edilir.
İbni Haldun'un teorileri
Siyaset biliminin öncülerinden olan İbni Haldun'un görüşleri aile teorisiyle biyolojik teori arasında bir yerde durmakla beraber teolojik bir yön de taşımaktadır.
İbni Haldun’a göre insanlar Tanrı’nın vermiş olduğu kabiliyetle teşkilatlanmayı başarabilirler. Ancak bu başarının altından tek başına kalkamazlar. Bu nedenle yardımlaşma ve birlik olma insanlar için bir zorunluluktur. Bu birliktelik sonucu yönetilen ve yönetici konumunda bulunan insanların yakın akrabalarını uzak akrabalarından, uzak akrabalarını da akrabası olmayanlardan ayrı tuttuğunu ve bu düzlemde ortaya çıkan otoritenin yönetimi oluşturduğunu savunur.Kaynak hatası: Geçersiz <ref>
etiketi; isim basit bir tamsayı olamaz. Açıklayıcı bir başlık kullanın (Bkz: )
“ | İnsanlar onların yanında, onlara karşı olanlarla savaşırlar. O aileden olanlar egemen kalsın diye savaşırlar. Bu yolla dinsel inançlarını korumuş olacaklarını düşünerek savaşırlar. Onun için de, böylesine bir güç kazanmış aileden gelenler, egemenliklerini sürdürebilmek için büyük bir yakınlık bağına gerek duymazlar. Neden ki, onlara boyun eğmek Tanrı’nın yazıp gerekli kıldığı bir ödev olmuştur insanlar için. Değişmez ve tersi düşünülmez bir ödev. | ” |
— Oktay Uygun, İbni Haldun'un Toplum ve Devlet KuramıKaynak hatası: Geçersiz <ref> etiketi; isim basit bir tamsayı olamaz. Açıklayıcı bir başlık kullanın (Bkz: ) |
İbn-i Haldun'a göre devletler de tıpkı insanlar gibi doğar, büyür, yaşlanır ve ölür. Buna göre, devletin geçirdiği aşamaları beşe ayırır. Hatta bu beş aşamanın üç ya da dört kuşağın ortalama ömrü olan 120 yılda tamamlandığını ileri sürer. İbn-i Haldun'un bu süreyi tespit ederken, zamanında doktor ve müneccimlerin, normal insan hayatının 120 yıl olduğu iddiasına dayandığı ve bu yüzden devletlerin normal yaşam sürelerinin de 120 yılı aşamayacağını düşündüğü ileri sürülmüştür.
Birinci aşama fetih ve kuruluş aşamasıdır. Bu aşamada yerleşik bir yönetimin elinden askerî güç ile iktidar alınır. Asabiyye bağlarının çok güçlü olduğu, hükümdarın bir lord ya da kraldan çok bir şef olduğu dönemdir.
İkinci aşamada hükümdar iktidarı tekeline almaya başlar. Bunun için kendisinin başa gelmesini sağlayan doğal dayanışmayı tasfiye etmeye başlar, onunla güç paylaşanları ortadan kaldırır, kan bağına dayalı dayanışma yerine doğrudan kendisine bağlı paralı asker ve bürokratlardan oluşan bir grup oluşturmaya başlar. Bunların dışında bilginlerden oluşan danışmanlar da bulur. İbn-i Haldun'a göre bilginler en kötü siyasal danışmanlardır. Ayrıntıdan çok evrenseli, insan türü yerine tüm türleri görmek üzere eğitildikleri ve toplumsal ve siyasal olayları tek başlarına görmek yerine birbirleriyle kıyaslayarak gördükleri için olumsuz siyasal önerilerde bulunurlar. Hükümdarlara asıl yararlı olan öğütleri ise "ortalama zekâya sahip, vasat kişiler" verirler.
Üçüncü aşama ekonomik refahın arttığı, kültürel unsurların geliştiği bir yükseliş ya da lüks ve debdebe aşamasıdır. Bu aşamada hükümdar kişisel gelirini artırmak, tebaasının vergilerini azaltarak devletin mali kaynaklarını artırmak ve yeniden düzenlemek, kentleri güzelleştirmek için uğraşır. Herkes ekonomik refahtan payını alır, güzel sanatlar, bilim ve el sanatları teşvik görür, hâkim sınıflar kültürel projelerin koruyucuları olarak boy gösterirler. Refah ve serbestlik devletin egemen iklimi haline gelir.
Dördüncü aşama doyum, tatmin ve kendini beğenme aşamasıdır. İstikrar ve barışın egemen olduğu, yönetimde yenilikçi hiçbir girişimin olmadığı, eski yönetimlerin taklit edildiği ve bundan ayrılmanın devleti yıkacağına inanılan bir aşamadır. Hem yönetenler hem yönetilenler bu istikrar ve refahın ebediyen devam edeceğine inanırlar. Devlet kurucularının gücü ve başarılarına göre bu durum gerçekten de uzun sürebilir. Ancak bu aşama içinde farkına varılmadan gerileme ve çözülme başlamış ve devlet son aşaması olan sefahat ve israf aşamasına geçmektedir.
Son aşama sefahat, israf ve çöküş aşamasıdır. Bu aşamada hükümdarın ekonomik ve toplumsal olayları kişisel arzularına göre yönetmeye çalışmasıyla, devlette iyileşmesi olanaklı olmayan hastalıklar ortaya çıkar. Hükümdarın lüksünü ve desteğini, satın almış olduğu ordu ve bürokrasinin desteğini sürdürebilmesi için vergileri artırması gerekir. Artan vergi oranları ekonomik faaliyetlerin azalmasına neden olur ve hükümdarın amacının tersine devlet gelirleri azalır. Yönetilenlerin devletten beklentileri zayıflar ve umutsuzluk yayılır. Ekonomik faaliyetler duraklar, insanlar uzun vadeli planlar yapamaz olurlar. Doğum hızı geriler, kalabalık kentlerde nüfus ve çevre sorunları ortaya çıkar. Devlet çözülmeye başlar. Merkezden uzak bölgelerdeki valiler, generaller, prensler ya da başka devletler belli toprak parçalarını koparmaya başlarlar. Başkentte bile ordu ve bürokratlar hükümdarın otoritesini ele geçirmeye, hükümdarı sadece makam ve sıfattan oluşan bir şeye dönüştürmeye başlar. Sonunda dışarıdan gelen, asabiyyesi güçlü genç, sağlıklı bir topluluk devleti istila eder ve çürüyen yapıyı ortadan kaldırıp yenisini kurar.
Toplumsal ve siyasal koşullar devletin bu aşamalarında bir takım değişiklikler yapabilse bile İbn-i Haldun'da katı bir belirlenimcilik vardır. Her devlet bu süreçleri yaşar ve bunlar döngüsel bir şekilde sürekli tekrarlanır. Görüldüğü gibi bir aşamadan diğerine geçiş toplumsal yapıdaki doğal güçlerle açıklanır. İbn-i Haldun'a göre bu süreç bir toplumsal yasadır ve kişilerin iradesinden bağımsızdır.
Toplumsal sözleşmeci teori
Teorinin çıkış noktası insanların kendi akıl ve iradeleriyle oluşturdukları sözleşmeler neticesinde siyasal iktidarın meşruluğunu sağlarken yönetilenlerin de ödevlerinin sınırlarını çizme düşüncesidir. Kendi içinde de ayrılan bu teorinin üç önemli savunucusu mevcuttur. Bu savunuculardan kimi sözleşme öncesi hali yani doğal durumu karmaşa olarak kimi ise insanlar arasında barışın hüküm sürmesi olarak betimlerler. Teori gereği insanlar bu karmaşa halinden kurtulmak veya meşru iktidarı sağlamak amacıyla aralarında bir sözleşme tertip ederler. Thomas Hobbes’un ‘insan insanın kurdudur’ (homo homini lupus) ve ‘herkesin herkesle savaşı’ (bellum omnium contra omnes) sözlerinden toplum sözleşmesi öncesi doğal halde kargaşa ve kaosun hakim olduğu anlaşılır. Leviathan adlı eserinde insanların güven içinde yaşamalarını ve her eylemlerinin sonucunun ortak faydaya yönelik olmasını sağlamak amacıyla hakların bir kişiye ya da kurula devredilmesi gerektiğini ve bu kurulun da devredilen hakları gözetmesi, haksızlıklara karşı cezalandırıcı görevi olmasını öngörmüştür. İnsanlar haklarını ve özgürlüklerini Leviathan isimli bir Ejderhaya başka bir deyişle Ölümsüz Tanrı’ya devrederler. Bunun karşılığı olarak ise Leviathan’dan düzen ve güvenlik beklerler.
Hobbes’un aksine doğal durumu kargaşa değil barış hali olarak tasvir eden John Locke, Hobbes gibi güvenliği değil özgürlüğü ön planda tutar. Kimsenin bir diğerinden daha fazla iktidar ve yetkiye sahip olmadığı bu doğal durumda barışın devamlılığını sağlayacak, adil kararlar verecek bir otorite eksikliği mevcuttur. Bunun sonucunda mülkiyetin emniyetli kullanımı ve var olan barışın sürmesini sağlamak amacıyla bir sözleşme yapılır ve ortak bir karara varılır.
Jean-Jacques Rousseau’nun sözleşme teorisinde ise doğal durumda barış, eşitlik hakimdir. Ancak özel mülkiyetin ortaya çıkışı bu düzenin bozulmasına neden olur. Rousseau, bu durumu "Yaratıcı’nın elinden çıktığında her şey iyidir. Her şey insanların elinde bozulur," sözleriyle açıklamıştır. Rousseau’nun teorisine göre bozulan düzene karşı toplumdaki insanlar sosyal bir heyet oluşturarak ortak bir varlık meydana getirmişler ve bu varlığa da devlet adını vermişlerdir.
“ | Üyelerinden her birinin canını, malını bütün ortak güçle savunup koruyan öyle bir toplum biçimi bulmalı ki, orada her insan hem herkesle birleştiği halde yine kendi buyruğunda kalsın, hem de eskisi kadar özgür olsun. İşte, toplum sözleşmesinin çözüm yolunu bulduğu ana sorun budur. | ” |
— Jean-Jacques Rousseau, Toplum SözleşmesiKaynak hatası: Geçersiz <ref> etiketi; isim basit bir tamsayı olamaz. Açıklayıcı bir başlık kullanın (Bkz: ) |
Ekonomik teori
Devletin, insanların ekonomik kaygılarla hareket etmesi neticesinde kurulduğunu savunur. Teorisyenlerden Friedrich Engels’e göre devlet, tarihsel süreç içerisinde özel mülkiyeti korumak amacıyla ortaya çıkmıştır.Kaynak hatası: Geçersiz <ref>
etiketi; isim basit bir tamsayı olamaz. Açıklayıcı bir başlık kullanın (Bkz: ) Karl Marx dünyanın ekonomik çıkarlar çerçevesinde yönetildiğini düşünür. Marksist teori sosyal kurumları ikili bir ayrıma tabi tutar. Alt yapı, üretim biçimlerinden sorumludur. Üst yapıda ise ahlak, hukuk, kültür ve sanat gibi değerler bulunur. Devlet bir üst yapı kurumudur ve alt yapıdaki ekonomik çıkarlar ve üretim biçimleri tarafından tayin edilir.Kaynak hatası: Geçersiz <ref>
etiketi; isim basit bir tamsayı olamaz. Açıklayıcı bir başlık kullanın (Bkz: )
Teoriye göre tarihin her döneminde mülkiyeti dolayısıyla da iktidarı ele geçirmek isteyen iki grup insan vardır. Bu iki grup ’’sömüren’’ ve ‘’sömürülen’’ sınıflardır. Sömüren konumunda olan grup elinde bulundurduğu gücün devamlılığını sağlamak amacıyla bir baskı örgütüne gereksinim duyar, bu da devlettir. Teoriye göre üretim biçiminin değişmesi devletin şeklinin de değişmesi sonucunu doğurur.
Kuvvet teorisi
Bu teoriye göre devlet kuvvetlinin zayıfı ezmesini meşrulaştıran bir aygıttır ve devletin kuvvetlilerin çıkarlarını gözetmek amacıyla kurulduğu savunulur. Fethetme politikasıyla ilerleyen toplulukların kazandıkları zaferlerini mağlup ettikleri topluluğa kabullendirmeleri ve hakimiyetlerini tesis edebilmeleri ancak tahakküm yoluyla gerçekleşir.
“ | Devlet, oluşumu sırasında tümüyle, varlığının ilk aşamalarında ise özünde ve neredeyse tümüyle, zafer kazanmış bir insan grubunun, yendikleri üzerindeki egemenliğini bir düzene bağlamak ve kendini içten gelecek ayaklanmalarla dıştan gelecek saldırılara karşı güvenceye almak amacıyla, yendiği gruba zorla kabul ettirdiği bir toplumsal kurumdur. Bu egemenliğin sonul amacı, yenilenlerin yenenler tarafından ekonomik alanda sömürülmesinden başka bir şey değildir. | ” |
— Franz Oppenheimer, Devlet |
Ayrıca bakınız
Kaynakça
Bu madde önerilmeyen biçimde kaynaklandırılmıştır. () |
- ^ GÖZLER, Kemal (2017). Kısa Anayasa Hukuku. Ekin Yayınevi. s. 42.
- ^ Haas 1982, s. 1.
- ^ Barkey & Parikh 1991, s. 523.
- ^ Spruyt 2002, s. 129.
- ^ Marcus & Feinman 1998, s. 3.
- ^ Spruyt 2002, s. 131.
- ^ a b c Sandeford 2018.
- ^ Wright 1977, s. 386.
- ^ Wright 2006, s. 306.
- ^ Cohen 1978, s. 50.
- ^ Southall 1974, s. 153.
- ^ Spruyt 2002, s. 132.
- ^ Blanton & Fargher 2008, s. 13.
- ^ PLATON (2018). Devlet. İş Bankası Kültür Yayınları.
- ^ İBN'İ HALDUN (2015). Mukaddime. Dergah Yayınları.
- ^ a b c d e Yıldız 2010, s. 44
- ^ a b c d e f Stowasser 1984, s. 177
- ^ Gürkan 1967, s. 241
- ^ a b c Kaynak hatası: Geçersiz
<ref>
etiketi;Yıldız201043
isimli refler için metin sağlanmadı (Bkz: ) - ^ İbn-i Haldun'a göre vergiler düşürülünce vergi geliri artar, tersine artırılınca gelir azalır, çünkü vergi gelirleri ekonomik faaliyetlerden sağlanır ve vergileri artırmak ekonomik faaliyette bulunanları ürkütüp kaçırır. (Stowasser, age, sayfa 178)
- ^ a b Stowasser 1984, s. 178
- ^ HOBBES, Thomas (2015). Leviathan. YKY Yayınları.
- ^ Oppenheimer, Franz. Devlet. Phoenix Yayınevi.
wikipedia, wiki, viki, vikipedia, oku, kitap, kütüphane, kütübhane, ara, ara bul, bul, herşey, ne arasanız burada,hikayeler, makale, kitaplar, öğren, wiki, bilgi, tarih, yukle, izle, telefon için, turk, türk, türkçe, turkce, nasıl yapılır, ne demek, nasıl, yapmak, yapılır, indir, ücretsiz, ücretsiz indir, bedava, bedava indir, mp3, video, mp4, 3gp, jpg, jpeg, gif, png, resim, müzik, şarkı, film, film, oyun, oyunlar, mobil, cep telefonu, telefon, android, ios, apple, samsung, iphone, xiomi, xiaomi, redmi, honor, oppo, nokia, sonya, mi, pc, web, computer, bilgisayar
Devletin kokeni daha once boyle bir kurumun yoklugunda merkezi bir devletin ortaya cikmasi durumunu ifade eder Devletin neden ve nasil ortaya ciktigi yuzyillardir dusunurlerin uzerinde teoriler urettigi bir konudur Hatta Jonathan Haas bu durumu Gecen yuzyil boyunca toplum bilimcilerin en sevdigi mesgalelerden birisi dunyanin buyuk medeniyetlerinin evrimi hakkinda teoriler uretmekti sozleriyle anlatmistir Guney Sudan da secmenler yeni bir devlet kurulup kurulmamasina karar vermek icin oy kuyrugunda beklerken 2001 Devletin kokeni hakkindaki calismalar genellikle devletsiz toplumlarin icerisinden ortaya cikan ilksel devletlerin incelenmesi ve ozellikle 17 yuzyilda Avrupa da ortaya cikan ve oradan tum dunyaya yayilan sekliyle modern devletlerin incelenmesi olarak ikiye ayirilir Devletin kokenine dair calisma alanlari hukuk sosyoloji siyaset bilimi antropoloji ekonomi ve felsefe gibi bircok disiplinin konusu olmustur Ilksel ve modern devletlerin kokeniDevletin kokenine dair teorilerin iki odak noktasi vardir ki bunlar calisma alanina gore degisir Insan toplumunun kabile topluluklarindan daha buyuk siyasi teskilatlara ilksel gecisi Genelde antropolojinin konusu olan bu alandaki calismalar devletlerin devletsiz toplumlarin icerisinden ortaya ciktigi bolgelerdeki temel idari yapilarin baslangic asamalarindaki gelisimini inceler Devletin kokeni 1980 lere dek antropoloji ve arkeoloji alanlarinda etkin bir arastirma gundemiydi Gunumuzde bu cabalarin bir kismi bu devletlerin neden kuruldugundan cok nasil isledigine odaklanmaya basladi Buna tezat olarak siyaset bilimi ve sosyoloji alanlarindaki calismalar onemli olcude modern devletin kokenine odaklanmistir Antik devletlerin kokeni Bolgeleri ve yaklasik kurulus tarihleriyle Sandeford un listeledigi ilksel devletler devlet bolge yaklasik tarihSusa Mezopotamya guneybati Iran MO 4000 3000Uruk Mezopotamya guney Irak MO 4000 3000Nekhen Yukari Misir MO 3500 3100Harappa Indus Vadisi Bati Hindistan Dogu Pakistan Pencap Racastan Sind Gucerat MO 2600 2000Erlitou Orta Cin Sansi ve Henan MO 1900 1500Monte Alban Oaxaca Vadisi Guney Meksika MO 300 MS 200Teotihuacan Meksika Vadisi Orta Meksika MO 100 1Viru Vadisi Peru nun kuzey sahili MO 200 MS 200Tiwanaku Titikaka Golu Kuzey Bolivya MS 300 600Hawaii Hawaii adalari MS 800 1800 Devletler antropolog David S Sandeford tarafindan en az dort katmanli bir yerlesim hiyerarsisi orn buyuk bir baskent kentler kasabalar ve koyler olan sosyal siniflari ve burokratik yonetimleri olan toplumlardir Ilksel devletlerse daha once hicbir devletin bulunmadigi bolgelerde gelisen devletli toplumlardir Bu devletler tamamen icsel surecler ve diger devletsiz toplumlarla etkilesim sonucunda ortaya cikmistir Bircok yerde devlet yazidan once ortaya ciktigi icin dunyada kac ilksel devletin var oldugu acikca bilinememektedir ancak Sandeford muhtemel ilksel devletlere Avrasya Amerika ve Okyanusya dan on ornek listelemistir O bolgede ilk ciktigi icin bu tarz devletlere ilksel devletler denilmektedir haliyle ilksel sozcugu eski ya da gelismemis anlamina gelen ilkel sozcuguyle karistirilmamalidir Yine de ilkel devletlerin kokeniyle ilgili arastirmalar daha once bir devletin bulunmadigi bir durumda ilksel bir devletin kurulmasina ve kurumsallasmasina yol acan surecleri incelemeye meyillidir Diger devletlerle etkilesim icerisinde ortaya cikan yani ilksel olmayan ilkel devletlere ornek olarak Tunc Devri ndeki Yunan Ege devletleri ve Madagaskar daki uygarligi sayilabilir Ilksel devlet kurulmasindan farkli olarak ilkel devletlerin ortaya cikmasi icin kulturel baglamda bir ilk devletin kurulmasina ya da ozerk yakindaki bir devletten bagimsiz bir sekilde gelismesine gerek olmaz Haliyle ilkel devletlerin kokenleri arasinda halihazirda mevcut baska devletlerle gerceklesen etkilenme ya da dayatma gibi cesitli etkilesim bicimleri yer alabilir Modern devletin kokeni Modern devletin kokeni uzerine teoriler modern devletlerin ozellikle Orta Cag sonlarinda Avrupa da ortaya cikan ve somurgecilikle tum duyaya yayilan sekliyle kurulmasina onayak olan sureclere odaklanmaktadir 1940 larda ve 1950 lerde dunya capinda sure gelen dekolonizasyon surecleri sebebiyle dikkatler kayda deger burokrasileri vergi alma kabiliyeti ve bolgesel egemenligi olan modern devletlerin kurulmasina ve insasina odaklanmaya baslamistir Ancak bazi akademisyenlere gore modern devlet somurgecilikten de once dunyanin baska yerlerinde de modern devletlerin zaten mevcut oldugunu bu sistemlerin yerini somurgeci sistemlerin aldigini savunmaktadir Bu baglamda modern devlet anlayisi 15 ve 16 yuzyillarda ortaya cikmistir Modern devleti geleneksel devletten ayiran ozellik sahip oldugu egemenlik ve mesruiyet anlayisidir Olusum sureci ilk olarak Machiavelli tarafindan laik bir siyasal iktidar kurgusu temellerinin atilmasiyla baslayip in egemenlik kavramini ortaya atmasiyla devam etmis ve Thomas Hobbes in toplum sozlesmesi kuramini gelistirmesiyle kendini gelistirmistir John Locke serbest piyasa ekonomisi kuvvetler ayriligi dogal haklar teorisi ve toplum sozlesmesiyle mutlakiyetci goruse karsi cikmistir Locke nin ardindan Rousseau toplumsal sozlesme kuraminda egemenligin kaynagini halka baglamis ve devletin mesru kaynagini saglamlastirmistir millet kavrami ile modern devlet anlayisina katkida bulunmustur Devletin kokenine dair teorilerTeoriler onceleri daha teolojik ve metafiziksel nedenlere dayandirilmistir 14 yuzyil oncesi donem icin ozellikle de feodalitenin etkisiyle kiliseye yakin dusunurlerin iktidarin kaynaginin Tanri olduguna ve Tanri nin verdigi bu iktidarin babadan ogla veraset ile gecmesi gerektigine dair teorileri mevcuttur 14 yuzyildan itibaren karsit goruslerin etkisiyle devletin kokenine dair teoriler daha realist bir cizgiye oturtulmustur Devletin ortaya cikisini temellendirmeye calisan teoriler genel itibari ile aile teorisi biyolojik teori toplumsal sozlesme teorisi kuvvet teorisi ve ekonomik teori olarak bes sinifa ayrilir Aile teorisi Devletin ataerkil aileye benzetilmesine dayandirilan bu teorinin temelini babanin aile uzerindeki otoritesinin yoneticinin devlet uzerindeki otoritesine benzetilmesi olusturur Ailenin genislemesiyle ortaya cikan gens aileden daha buyuk bir sosyal grubu tanimlar Genslerin de duzenli birlesiminden meydan gelen ler kabile boy benzeri bir yapiya sahiptirler Ozellikle gocebe hayattan yerlesik hayata gecildiginde teskilat konusunda sikintilar yasanmasi neticesinde tribulerin komsu tribulerle kaynasmasiyla devlet ortaya cikmistir Aile teorisinin savunucularindan Aristoteles ailenin toplumun yapitasi oldugunu bu kucuk toplulugun ihtiyaclarinin kendi icerisinde karsilanamamasi durumunda ihtiyaclarin karsilanabilmesi amaciyla cok daha fazla evin birlesiminden koy yapisinin olustugunu belirtmistir Koylerin nesiller gectikce buyumesi ve yayilmasi neticesinde kentler ortaya cikmistir Aile teorisyenlerinden Woodrow Wilson un gorusuyle teorinin ozunu anlamak daha kolay olacaktir Wilson tarihte bilinen buyuk devletlerin cikis noktasinin soybagi oldugunu ailelerin ilkel birer devlet oldugunu devletlerin ailelerin genisletilmis hallerinden ibaret oldugunu belirtmistir 1877 de Eski Toplum isimli eserinde biciminin ortaya cikisiyla ozel mulkiyet arasinda bir paralellik bulundugu tezini ortaya koymustu Friedrich Engels ise Ailenin Ozel Mulkiyetin ve Devletin Kokeni isimli eserinde sadece Morgan in tezini almakla kalmiyor kendi tarih tezinin ana cizgilerini de Morgan in eserine dayandiriyordu Engels e gore eski toplumlar ana soycuydu Cunku tek esliligin olmadigi bir toplumda soy anneye gore belirlenmek zorundaydi Baba soycu akrabalik kavrami ozel mulkiyetin ve miras hukukunun dogmasiyla ortaya cikmisti Cagdas tek esliligin ortaya cikisi miras sorunuyla ilgiliydi Mulkiyet Engels e gore kadinin erkege bagimliliginin devam ettigi ve hetairizm bir tur fahiselik olarak niteledigi burjuva evliligiyle esitlikci isci sinifi evliligi arasindaki temel ayiriciydi Engels in yaklasimi ozellikle Morgan in tezlerinin sorgulanmaya baslamasiyla yogun elestirilere ugradi Ozellikle isci sinifi ailelerinde erkek egemenligin daha yaygin oldugunun kabul edilmesi feminist hareketin orta sinif kadinlar uzerindeki ozgurlestirici etkisi bosanma hakkinin yasallasmasi gibi gelismeler kitabin aciklamalarini artik supheli hale getirmistir Bu teorinin bir baska savunucusu olan Robert Filmer aile teorisini teoloji ile kaynastirilmis bir duzlemde ele almis ve iktidarin kokeninin insanligin yaratilisiyla paralel ilerledigi fikrini savunmustur Filmer adli eserinde Tanri nin yoneticilik hakkini Adem peygambere verdigini ve bu hakkin babadan ogula gectigini belirtmistir Soylu bir aileden gelen Filmer toplumsal esitsizligin yaraticinin tercihi sonucu gelistigini bu nedenle de tartismaya acik olmadigini dusunmektedir Biyolojik teori Biyolojik teori devletin insan ile olan benzerligine atif yapilarak one surulmustur Bu fikre sahip teorisyenler devletin kendiliginden ortaya ciktigini zamanla gelistigini ve en sonunda bir insan gibi hayatini kaybettigini one surmustur Kaynak hatasi Gecersiz lt ref gt etiketi isim basit bir tamsayi olamaz Aciklayici bir baslik kullanin Bkz Kaynak gosterme Insanlar gibi bircok organdan meydana gelen devletin bu sayede canlilik kazandigi kabul edilir Teorisyenler devletin parcasi olan topluluklari insan bedeni gibi tasvir ederek her vatandasa vazifelerine gore bedene ait birer organ gorevi yukler Bu teorinin en taninmis savunucularindan Platon Devlet adli eserinde konuyu ele almis ve alegoriyi su sekilde kurmustur Beynin insan davranislarini yonlendirmesine benzer sekilde yoneticiler de toplumu ve devleti yonetir idare eder Toplumu koruyan ve guvenligi saglayan bekciler cesareti simgelemesi nedeniyle yurek tarafindan temsil edilir Uretimi saglayarak devlete mensup vatandaslarin ihtiyaclarini karsilayan ureticiler ise mide veya diyafram tarafindan temsil edilir Ibni Haldun un teorileri Siyaset biliminin onculerinden olan Ibni Haldun un gorusleri aile teorisiyle biyolojik teori arasinda bir yerde durmakla beraber teolojik bir yon de tasimaktadir Ibni Haldun a gore insanlar Tanri nin vermis oldugu kabiliyetle teskilatlanmayi basarabilirler Ancak bu basarinin altindan tek basina kalkamazlar Bu nedenle yardimlasma ve birlik olma insanlar icin bir zorunluluktur Bu birliktelik sonucu yonetilen ve yonetici konumunda bulunan insanlarin yakin akrabalarini uzak akrabalarindan uzak akrabalarini da akrabasi olmayanlardan ayri tuttugunu ve bu duzlemde ortaya cikan otoritenin yonetimi olusturdugunu savunur Kaynak hatasi Gecersiz lt ref gt etiketi isim basit bir tamsayi olamaz Aciklayici bir baslik kullanin Bkz Kaynak gosterme Insanlar onlarin yaninda onlara karsi olanlarla savasirlar O aileden olanlar egemen kalsin diye savasirlar Bu yolla dinsel inanclarini korumus olacaklarini dusunerek savasirlar Onun icin de boylesine bir guc kazanmis aileden gelenler egemenliklerini surdurebilmek icin buyuk bir yakinlik bagina gerek duymazlar Neden ki onlara boyun egmek Tanri nin yazip gerekli kildigi bir odev olmustur insanlar icin Degismez ve tersi dusunulmez bir odev Oktay Uygun Ibni Haldun un Toplum ve Devlet KuramiKaynak hatasi Gecersiz lt ref gt etiketi isim basit bir tamsayi olamaz Aciklayici bir baslik kullanin Bkz Kaynak gosterme Ibn i Haldun a gore devletler de tipki insanlar gibi dogar buyur yaslanir ve olur Buna gore devletin gecirdigi asamalari bese ayirir Hatta bu bes asamanin uc ya da dort kusagin ortalama omru olan 120 yilda tamamlandigini ileri surer Ibn i Haldun un bu sureyi tespit ederken zamaninda doktor ve muneccimlerin normal insan hayatinin 120 yil oldugu iddiasina dayandigi ve bu yuzden devletlerin normal yasam surelerinin de 120 yili asamayacagini dusundugu ileri surulmustur Birinci asama fetih ve kurulus asamasidir Bu asamada yerlesik bir yonetimin elinden askeri guc ile iktidar alinir Asabiyye baglarinin cok guclu oldugu hukumdarin bir lord ya da kraldan cok bir sef oldugu donemdir Ikinci asamada hukumdar iktidari tekeline almaya baslar Bunun icin kendisinin basa gelmesini saglayan dogal dayanismayi tasfiye etmeye baslar onunla guc paylasanlari ortadan kaldirir kan bagina dayali dayanisma yerine dogrudan kendisine bagli parali asker ve burokratlardan olusan bir grup olusturmaya baslar Bunlarin disinda bilginlerden olusan danismanlar da bulur Ibn i Haldun a gore bilginler en kotu siyasal danismanlardir Ayrintidan cok evrenseli insan turu yerine tum turleri gormek uzere egitildikleri ve toplumsal ve siyasal olaylari tek baslarina gormek yerine birbirleriyle kiyaslayarak gordukleri icin olumsuz siyasal onerilerde bulunurlar Hukumdarlara asil yararli olan ogutleri ise ortalama zekaya sahip vasat kisiler verirler Ucuncu asama ekonomik refahin arttigi kulturel unsurlarin gelistigi bir yukselis ya da luks ve debdebe asamasidir Bu asamada hukumdar kisisel gelirini artirmak tebaasinin vergilerini azaltarak devletin mali kaynaklarini artirmak ve yeniden duzenlemek kentleri guzellestirmek icin ugrasir Herkes ekonomik refahtan payini alir guzel sanatlar bilim ve el sanatlari tesvik gorur hakim siniflar kulturel projelerin koruyuculari olarak boy gosterirler Refah ve serbestlik devletin egemen iklimi haline gelir Dorduncu asama doyum tatmin ve kendini begenme asamasidir Istikrar ve barisin egemen oldugu yonetimde yenilikci hicbir girisimin olmadigi eski yonetimlerin taklit edildigi ve bundan ayrilmanin devleti yikacagina inanilan bir asamadir Hem yonetenler hem yonetilenler bu istikrar ve refahin ebediyen devam edecegine inanirlar Devlet kurucularinin gucu ve basarilarina gore bu durum gercekten de uzun surebilir Ancak bu asama icinde farkina varilmadan gerileme ve cozulme baslamis ve devlet son asamasi olan sefahat ve israf asamasina gecmektedir Son asama sefahat israf ve cokus asamasidir Bu asamada hukumdarin ekonomik ve toplumsal olaylari kisisel arzularina gore yonetmeye calismasiyla devlette iyilesmesi olanakli olmayan hastaliklar ortaya cikar Hukumdarin luksunu ve destegini satin almis oldugu ordu ve burokrasinin destegini surdurebilmesi icin vergileri artirmasi gerekir Artan vergi oranlari ekonomik faaliyetlerin azalmasina neden olur ve hukumdarin amacinin tersine devlet gelirleri azalir Yonetilenlerin devletten beklentileri zayiflar ve umutsuzluk yayilir Ekonomik faaliyetler duraklar insanlar uzun vadeli planlar yapamaz olurlar Dogum hizi geriler kalabalik kentlerde nufus ve cevre sorunlari ortaya cikar Devlet cozulmeye baslar Merkezden uzak bolgelerdeki valiler generaller prensler ya da baska devletler belli toprak parcalarini koparmaya baslarlar Baskentte bile ordu ve burokratlar hukumdarin otoritesini ele gecirmeye hukumdari sadece makam ve sifattan olusan bir seye donusturmeye baslar Sonunda disaridan gelen asabiyyesi guclu genc saglikli bir topluluk devleti istila eder ve curuyen yapiyi ortadan kaldirip yenisini kurar Toplumsal ve siyasal kosullar devletin bu asamalarinda bir takim degisiklikler yapabilse bile Ibn i Haldun da kati bir belirlenimcilik vardir Her devlet bu surecleri yasar ve bunlar dongusel bir sekilde surekli tekrarlanir Goruldugu gibi bir asamadan digerine gecis toplumsal yapidaki dogal guclerle aciklanir Ibn i Haldun a gore bu surec bir toplumsal yasadir ve kisilerin iradesinden bagimsizdir Toplumsal sozlesmeci teori Teorinin cikis noktasi insanlarin kendi akil ve iradeleriyle olusturduklari sozlesmeler neticesinde siyasal iktidarin mesrulugunu saglarken yonetilenlerin de odevlerinin sinirlarini cizme dusuncesidir Kendi icinde de ayrilan bu teorinin uc onemli savunucusu mevcuttur Bu savunuculardan kimi sozlesme oncesi hali yani dogal durumu karmasa olarak kimi ise insanlar arasinda barisin hukum surmesi olarak betimlerler Teori geregi insanlar bu karmasa halinden kurtulmak veya mesru iktidari saglamak amaciyla aralarinda bir sozlesme tertip ederler Thomas Hobbes un insan insanin kurdudur homo homini lupus ve herkesin herkesle savasi bellum omnium contra omnes sozlerinden toplum sozlesmesi oncesi dogal halde kargasa ve kaosun hakim oldugu anlasilir Leviathan adli eserinde insanlarin guven icinde yasamalarini ve her eylemlerinin sonucunun ortak faydaya yonelik olmasini saglamak amaciyla haklarin bir kisiye ya da kurula devredilmesi gerektigini ve bu kurulun da devredilen haklari gozetmesi haksizliklara karsi cezalandirici gorevi olmasini ongormustur Insanlar haklarini ve ozgurluklerini Leviathan isimli bir Ejderhaya baska bir deyisle Olumsuz Tanri ya devrederler Bunun karsiligi olarak ise Leviathan dan duzen ve guvenlik beklerler Hobbes un aksine dogal durumu kargasa degil baris hali olarak tasvir eden John Locke Hobbes gibi guvenligi degil ozgurlugu on planda tutar Kimsenin bir digerinden daha fazla iktidar ve yetkiye sahip olmadigi bu dogal durumda barisin devamliligini saglayacak adil kararlar verecek bir otorite eksikligi mevcuttur Bunun sonucunda mulkiyetin emniyetli kullanimi ve var olan barisin surmesini saglamak amaciyla bir sozlesme yapilir ve ortak bir karara varilir Jean Jacques Rousseau nun sozlesme teorisinde ise dogal durumda baris esitlik hakimdir Ancak ozel mulkiyetin ortaya cikisi bu duzenin bozulmasina neden olur Rousseau bu durumu Yaratici nin elinden ciktiginda her sey iyidir Her sey insanlarin elinde bozulur sozleriyle aciklamistir Rousseau nun teorisine gore bozulan duzene karsi toplumdaki insanlar sosyal bir heyet olusturarak ortak bir varlik meydana getirmisler ve bu varliga da devlet adini vermislerdir Uyelerinden her birinin canini malini butun ortak gucle savunup koruyan oyle bir toplum bicimi bulmali ki orada her insan hem herkesle birlestigi halde yine kendi buyrugunda kalsin hem de eskisi kadar ozgur olsun Iste toplum sozlesmesinin cozum yolunu buldugu ana sorun budur Jean Jacques Rousseau Toplum SozlesmesiKaynak hatasi Gecersiz lt ref gt etiketi isim basit bir tamsayi olamaz Aciklayici bir baslik kullanin Bkz Kaynak gosterme Ekonomik teori Devletin insanlarin ekonomik kaygilarla hareket etmesi neticesinde kuruldugunu savunur Teorisyenlerden Friedrich Engels e gore devlet tarihsel surec icerisinde ozel mulkiyeti korumak amaciyla ortaya cikmistir Kaynak hatasi Gecersiz lt ref gt etiketi isim basit bir tamsayi olamaz Aciklayici bir baslik kullanin Bkz Kaynak gosterme Karl Marx dunyanin ekonomik cikarlar cercevesinde yonetildigini dusunur Marksist teori sosyal kurumlari ikili bir ayrima tabi tutar Alt yapi uretim bicimlerinden sorumludur Ust yapida ise ahlak hukuk kultur ve sanat gibi degerler bulunur Devlet bir ust yapi kurumudur ve alt yapidaki ekonomik cikarlar ve uretim bicimleri tarafindan tayin edilir Kaynak hatasi Gecersiz lt ref gt etiketi isim basit bir tamsayi olamaz Aciklayici bir baslik kullanin Bkz Kaynak gosterme Teoriye gore tarihin her doneminde mulkiyeti dolayisiyla da iktidari ele gecirmek isteyen iki grup insan vardir Bu iki grup somuren ve somurulen siniflardir Somuren konumunda olan grup elinde bulundurdugu gucun devamliligini saglamak amaciyla bir baski orgutune gereksinim duyar bu da devlettir Teoriye gore uretim biciminin degismesi devletin seklinin de degismesi sonucunu dogurur Kuvvet teorisi Bu teoriye gore devlet kuvvetlinin zayifi ezmesini mesrulastiran bir aygittir ve devletin kuvvetlilerin cikarlarini gozetmek amaciyla kuruldugu savunulur Fethetme politikasiyla ilerleyen topluluklarin kazandiklari zaferlerini maglup ettikleri topluluga kabullendirmeleri ve hakimiyetlerini tesis edebilmeleri ancak tahakkum yoluyla gerceklesir Devlet olusumu sirasinda tumuyle varliginin ilk asamalarinda ise ozunde ve neredeyse tumuyle zafer kazanmis bir insan grubunun yendikleri uzerindeki egemenligini bir duzene baglamak ve kendini icten gelecek ayaklanmalarla distan gelecek saldirilara karsi guvenceye almak amaciyla yendigi gruba zorla kabul ettirdigi bir toplumsal kurumdur Bu egemenligin sonul amaci yenilenlerin yenenler tarafindan ekonomik alanda somurulmesinden baska bir sey degildir Franz Oppenheimer DevletAyrica bakinizDevlet felsefesi Doga durumu Egemenlik Sivil toplumKaynakcaBu madde onerilmeyen bicimde kaynaklandirilmistir Gosterilen kaynaklar kaynak gosterme sablonlari kullanilarak dipnot belirtme bicemine uygun olarak duzenlenmelidir Bu sablonun nasil ve ne zaman kaldirilmasi gerektigini ogrenin GOZLER Kemal 2017 Kisa Anayasa Hukuku Ekin Yayinevi s 42 Haas 1982 s 1 Barkey amp Parikh 1991 s 523 Spruyt 2002 s 129 Marcus amp Feinman 1998 s 3 Spruyt 2002 s 131 a b c Sandeford 2018 Wright 1977 s 386 Wright 2006 s 306 Cohen 1978 s 50 Southall 1974 s 153 Spruyt 2002 s 132 Blanton amp Fargher 2008 s 13 PLATON 2018 Devlet Is Bankasi Kultur Yayinlari IBN I HALDUN 2015 Mukaddime Dergah Yayinlari a b c d e Yildiz 2010 s 44 a b c d e f Stowasser 1984 s 177 Gurkan 1967 s 241 a b c Kaynak hatasi Gecersiz lt ref gt etiketi Yildiz201043 isimli refler icin metin saglanmadi Bkz Kaynak gosterme Ibn i Haldun a gore vergiler dusurulunce vergi geliri artar tersine artirilinca gelir azalir cunku vergi gelirleri ekonomik faaliyetlerden saglanir ve vergileri artirmak ekonomik faaliyette bulunanlari urkutup kacirir Stowasser age sayfa 178 a b Stowasser 1984 s 178 HOBBES Thomas 2015 Leviathan YKY Yayinlari Oppenheimer Franz Devlet Phoenix Yayinevi