Bu maddenin içeriğinin Türkçeleştirilmesi veya doğrultusunda düzeltilmesi gerekmektedir. Bu maddedeki yazım ve noktalama yanlışları ya da anlatım bozuklukları giderilmelidir. (Yabancı sözcükler yerine Türkçe karşılıklarının kullanılması, karakter hatalarının düzeltilmesi, dilbilgisi hatalarının düzeltilmesi vs.) Düzenleme yapıldıktan sonra bu şablon kaldırılmalıdır. |
Güneş Sistemi'nin oluşumu ve evrimi hakkındaki bilimsel düşüncenin tarihi Kopernik Devrimi ile başlamıştır. "Güneş Sistemi" teriminin kayıtlara geçen ilk kullanımı 1704 yılına dayanmaktadır. On yedinci yüzyıldan beri filozoflar ve bilim insanları Güneş Sistemi ve Ay'ın kökenine ilişkin hipotezler oluşturmakta ve Güneş Sistemi'nin gelecekte nasıl değişeceğini tahmin etmeye çalışmaktadır. René Descartes, Güneş Sistemi'nin başlangıcı üzerine ilk hipotezi ortaya atan kişidir ancak on sekizinci yüzyılda tartışmaya daha fazla bilim insanı katılmış ve konuyla ilgili daha sonraki hipotezlerin temelini oluşturmuştur. Daha sonra özellikle yirminci yüzyılda, günümüzde yaygın olarak kabul edilen bulutsu hipotezi de dahil olmak üzere çeşitli hipotezler oluşmaya başlamıştır.
Bu arada, Güneş'in evrimini açıklayan hipotezler ise on dokuzuncu yüzyılda, özellikle de bilim insanlarının yıldızların genel olarak nasıl işlediğini anlamaya başlamasıyla ortaya çıkmıştır. Öte yandan, Ay'ın kökenini açıklamaya çalışan hipotezler yüzyıllardır dolaşımda olmasına rağmen yaygın olarak kabul gören hipotezlerin hepsinin yanlış olduğu yirminci yüzyılın ortalarında Apollo misyonları tarafından kanıtlanmıştır. Apollo'nun ardından, 1984'te, Ay'ın oluşumuna dair en yaygın açıklama olarak halihazırda çürütülmüş olan ikili yığılma modelinin yerini alan Büyük Çarpışma Hipotezi oluşturulmuştur.
Günümüzde Kabul Görmüş Teoriler
En yaygın gezegen oluşum teorisi, 4, 6 milyar yıl önce ve ışık yılı ötede dev moleküler bulutların yer çekimi gücüyle çarpışmasına dayanan bulutsu hipotezidir. Güneş dahil birçok yıldız, bu bulut çarpışmasıyla oluşmuştur. Güneş Sistemi'ni oluştura gaz Güneş'in kendisinde daha büyüktür. Kütlenin çoğu merkezde toplanıp Güneşi oluşturmuş, kalan bulutsular düzleşerek gezegenleri, uyduları, asteroitleri ve diğer astronomik cisimleri meydana getiren ön gezegen diskini oluşturmuştur.
Oluşum Hipotezi
Güneş Sistemi'nin kökenine dair ilk öneri Fransız filozof ve matematikçi René Descartes'in 1662 ve 1663'te yazdığı ancak engizisyon yüzünden 1664'te ölümünden sonra basılabilen Le Monde (ou Traité de lumière) eserinde öne sürülmüştür. Descartes'e göre Evren, dönen parçacık girdaplarıyla doludur. Güneş ve gezegenler, bilinçli olarak birleşen parçacıkların oluşturduğu büyük girdapların sıkışmasıyla oluşmuştur.
1944 tarihli girdap modeli Alman fizikçi ve filozof Baron Carl Friedrich von Weizsäcker tarafından Kartezyen modeli temel alarak oluşturulan Laplasyen bulutsu diskindeki türbülans uyarımlı girdaptır. Her bir girdabın saat yönüne dönüşünün kombinasyonları ve bütün sistemin saat yönünün tersine dönüşü Kepler yörüngesindeki bireysel elementlere yön gösterebilir, ki bu da sistemin bütün hareketi göz önüne alındığında bir miktar enerji yayılımına yol açabilir. Ancak maddeler iç-girdap sınırlarında yüksek hızla birbiriyle çarpışabilir. Bu durumda bu bölgelerdeki yuvarlak girdaplar dairesel yoğunlaşma olacak şekilde yoğunlaşır. Bu hipotez, açısal momentum sorununa çözüm sunmadığı gibi, ne Ay'ın oluşumunu ne de Güneş Sistemi'nin basit özelliklerini açıklayabilmektedir.
Bu model 1948 yılında Hollandalı teorik fizikçi tarafından yeniden kurgulanmıştır. Haar, düzenli girdapların atılarak yerlerine rastgele türbülansların geçtiğini, bunun da yerçekimi kararsızlığının oluşmayacağı çok kalın bir bulutsuya yol açacağını varsaymıştır. Gezegenlerin yığılma yoluyla oluşmuş olması gerektiği sonucuna vararak, gezegenler arasındaki bileşim farkını; iç ve dış bölgeler arasındaki sıcaklık farkıyla, birinin daha sıcak, diğerinin daha soğuk olması dolayısıyla iç bölgede yalnızca refrakterlerin (uçucu olmayanlar) yoğunlaşması şeklinde açıklamıştır. En büyük zorluk, bu varsayımda türbülanslı dağılmanın tek bir bin yıl boyunca gerçekleşmiş olmasıydı, ki bu da gezegenlerin oluşması için yeterli bir zaman vermemektedir.
İlk defa 1734'te Emanuel Swedenborg tarafından önerilen bulutsu hipotezi daha sonra 1755'te Immanuel Kant tarafından genişletilmiş ve detaylandırılmıştır. Yine benzer bir teoriyi 1796'da Pierre-Simon Laplace de oluşturmuştur.
1749'de, Georges-Louis Leclerc, Comte de Buffon gezegenlerin Güneş'e çarpan kuyruklu yıldızlar sayesinde kopan cisimlerle oluştuğunu öne sürdü. Lakin 1796'de Pierre-Simon Laplace, bu fikri o yolla oluşan her gezegenin Güneş'e çarpacağını kanıtlayarak çürütmüştür. Laplace, gezegenlerin dairesel yörüngelerinin kendi oluşumlarının bir sonucu olduğunu düşünüyordu. Bugün, kuyrukluyıldızların Güneş Sistemi'ni bu şekilde oluşturabilmek için çok küçük olduğu biliniyor.
1755 yılında Immanuel Kant, gözlemlenen bulutsuların yıldız ve gezegen oluşum bölgeleri olabileceğini düşünmüştür. 1796'da Laplace, bu iddiayı bulutsunun bir yıldıza çöktüğünü ve bunu yaparken kalan malzemenin yavaş yavaş dışarı doğru dönerek düz bir disk haline geldiğini ve daha sonra gezegenleri oluşturduğunu savunarak detaylandırdı.
Alternatif Teoriler
Bulutsu hipotezi başlangıçta mantıklı gibi görünse de, açısal momentum engeliyle karşılaşır. Eğer Güneş bu tarz bulutsuların çöküşüyle oluştuysa, gezegenlerin çok daha yavaş dönüyor olması gerekirdi. Güneş'in kendisi, Güneş sistemin kütlesinin yüzde 99.9'una sahip olsa da, sistemdeki açısal momentumun yüzde 1'ni oluşturmaktadır. Bu da, aslında Güneş'in çok daha hızlı dönmesi gerektiği anlamına gelmektedir.
Gelgit Teorisi
Açısal momentum sorununu çözme girişimleri, "iki cisim" hipotezlerine dönüş lehine, bulutsu hipotezinin bir süreliğine terk edilmesine yol açtı. Birkaç on yıl boyunca, birçok gök bilimci 1917'de James Jeans tarafından ortaya atılan Gelgit veya Yakın Çarpışma Hipotezi'ni tercih etti; bu hipoteze göre başka bir yıldızın Güneş'e yaklaşması güneş sistemini oluşturmuştur. Bu yakın çarpışma, karşılıklı gelgit kuvvetleriyle Güneş'ten ve diğer yıldızdan büyük miktarlarda madde çekebilir ve bu madde daha sonra gezegenlere yoğunlaşabilirdi. 1929'da astronom Harold Jeffreys, böyle bir yakın çarpışmanın büyük ölçüde olası olmadığını söyledi. Amerikalı astronom da dış gezegenler için açısal momentumla ilgili sorunlarla karşılaştığını ve gezegenlerin Güneş tarafından yeniden emilmekten kaçınmak için mücadele ettiğini göstererek hipoteze itiraz etti.
Chamberlin-Moulton Modeli
1900 yılında , açısal momentum nedeniyle Bulutsu Hipotezi'nin gözlemlerle tutarsız olduğunu gösterdi. Moulton ve 1904 yılında Gezegenimsi Hipotezi'ni ortaya attılar. Dönemin birçok gök bilimcisiyle birlikte, Lick Gözlemevi'nden gelen "sarmal bulutsu" resimlerinin, daha sonra galaksiler olduğu ortaya çıkan gezegen sistemlerinin oluşumunun doğrudan kanıtı olduğuna inanmaya başladılar.
Moulton ve Chamberlin, bir yıldızın yaşamının erken dönemlerinde Güneş'in yakınından geçerek gelgit şişkinliklerine yol açtığını ve bunun, güneş prominenslerine yol açan iç süreçle birlikte, her iki yıldızdan madde filamentlerinin fırlamasıyla sonuçlandığını öne sürdüler. Bu tepkileşim esnasında maddenin çoğu yıldıza geri dönerken, bir kısmı ise yörüngeye girmektedir. Filamentler soğuyarak çok sayıda, küçük, katı gezegenimsi ve birkaç büyük protoplanete dönüştü. Bu model yaklaşık 30 yıl boyunca olumlu destek gördü, ancak 1930'ların sonunda gözden düştü ve 40'larda Jüpiter'in açısal momentumuyla uyumsuz olduğunun anlaşılması nedeniyle vazgeçildi. Hipotezin bir parçası olan gezegenimsi yığılım iddiası korunmuştur.
Lyttleton Senaryosu
1937 ve 1940'ta , Güneş'e eşlik eden bir yıldızın yakından geçen bir yıldızla çarpıştığını öne süren bir senaryo ortaya atmıştır. Böyle bir senaryo 1935'te tarafından da önerilmiş fakat reddedilmişti, ancak Güneş'in yıldız çarpışmalarının yaygın olduğu açık bir kümede doğduğunu varsaymak daha olası olabilirdi. Lyttleton karasal gezegenlerin kendi başlarına yoğunlaşmak için çok küçük olduklarını göstermiş ve çok büyük bir proto-gezegenin dönme dengesizliği nedeniyle ikiye ayrılarak Jüpiter ve Satürn'ü oluşturduğunu, diğer gezegenlerin de bir bağlantı filamentinden meydana geldiğini öne sürmüştür. Daha sonra 1940 ve 1941'de ortaya atılan bir modelde ise, bir ikili yıldız ve Güneş'ten oluşan üçlü bir yıldız sisteminde ikili yıldızın birleştiği ve daha sonra dönme dengesizliği nedeniyle bölünerek sistemden kaçtığı ve Güneş tarafından yakalanmak üzere aralarında oluşan bir filament bıraktığı yer alıyordu.
Kuşak Yapısı Modeli
1954, 1975 ve 1978'de İsveçli astrofizikçi Hannes Alfvén parçacık hareketleri denklemlerine elektromanyetik etkileri dahil ederek açısal momentum dağılımı ve bileşim farklılıklarını açıklamıştır. Alfvén ilk olarak 1954'te, çoğunlukla helyum ve bazı katı parçacık safsızlıkları ("meteor yağmuru") içeren bir A-bulutu, çoğunlukla karbon içeren bir B-bulutu, çoğunlukla hidrojen içeren bir C-bulutu ve çoğunlukla silikat ve demirden oluşan bir D-bulutunu ayırt ettiği bir tayf yapısını önermiştir. Bu modele göre; A bulutundaki safsızlıklar Mars ve daha sonra Dünya tarafından yakalan Ay'ı, B bulutundaki safsızlıklar çökerek dış gezegenleri, C bulutu yoğunlaşarak Merkür, Venüs, Dünya, asteroit kuşağı, Jüpiter'in uyduları ve Satürn'ün halkalarını, D bulutu ise Plüton, Triton, Satürn'ün dış uyduları, Uranüs'ün uyduları, Kuiper Kuşağı ve Oort bulutunu oluşturmuştur.
Yıldızlararası Bulut Teorisi
1943 yılında Sovyet astronom , Güneş'in bugünkü haliyle yoğun bir yıldızlararası bulutun içinden geçtiğini, bunun sonucunda gezegenlerin oluştuğu bir toz ve gaz bulutuyla sarılmış olarak ortaya çıktığını öne sürdü. Bu, Güneş'in yavaş dönüşünün kendisine özgü olduğunu ve gezegenlerin Güneş'le aynı zamanda oluşmadığını varsayarak açısal momentum sorununu çözdü. Rus ekolünü oluşturan modelin uzantıları arasında 1950'de Gurevich ve Lebedinsky, 1967 ve 1969'da Safronov, 1981'de Ruskol, 1985'te Safronov ve Vityazeff ve 1994'te Safronov ve Ruskol yer almaktadır. Ancak bu hipotez, gezegenlerin böylesine dağınık bir zarftan oluşması için gereken sürenin Güneş Sisteminin belirlenen yaşını çok aşacağını gösteren tarafından çürütülmüştür.
Raymond Lyttleton, üçüncü bir cismin gerekli olmadığını göstererek ve Bondi ve Hoyle tarafından 1944 yılında tanımlandığı gibi bir çizgi yığılması mekanizmasının buluttaki cisimlerin yıldız tarafından yakalanmasını sağladığını öne sürerek hipotezi değiştirmiştir.
Hoyle Hipotezi
Fred Hoyle, evrenin genişlediğine dair Lemaître teorisine karşı çıkmamakla birlikte, bu teorinin yorumlanmasına karşı çıkmıştır. Evrenin bir başlangıcı olduğu fikrini, bir yaratıcının varlığına dair argümanları andıran sahte bir bilim olarak görmüştür. Bunun yerine Hoyle, Thomas Gold ve Hermann Bondi ile birlikte 1948'de evrenin "sabit bir durumda" olduğunu savunmaya başlamış ve Süredurum Kuramı'nı formüle etmiştir. Teori, gözlemlediğimiz galaksiler birbirlerinden uzaklaşırken evrenin nasıl sonsuz ve esasen değişmez olabileceğini açıklamaya çalışıyordu. Teori, zaman içinde galaksiler arasında madde oluşumuna dayanıyordu, böylece galaksiler birbirinden uzaklaşsa da, aralarında gelişen yenileri onların bıraktığı boşluğu dolduruyordu. Sonuçta ortaya çıkan evren, akan bir nehir gibi "sabit bir durumdadır" - tek tek su molekülleri uzaklaşmakta ancak nehrin geneli aynı kalmaktadır.
Buna bağlı olarak Fred Hoyle'un 1944'teki modelinde bir yoldaş yıldızın, Güneş tarafından yakalanan ve bundan gezegenler oluşturan fırlatılmış malzemeler nedeniyle bir novaya(süpernova) dönüştüğü iddia edilmektedir. Bu patlama sonucunda da Güneş sistemindeki gezegenler ve diğer cisimler meydana gelmiştir. 1955'te Laplace'a benzer bir biçimde önerdiği sistemi 1960'ta daha matematiksel ayrıntılarla tekrar ortaya attı. Laplace'tan farklı olarak, disk ile Güneş arasında manyetik bir tork meydana geldiği ve bu torkun hemen devreye girdiğini iddia eder. Aksi takdirde, giderek daha fazla maddenin fırlaması ve sonuçta mevcut gezegenlerin boyutunu aşan ve Güneş'le kıyaslanabilecek büyüklükte bir gezegen sistemi ortaya çıkmasına yol açılacaktır. Tork manyetik birleşmeye yol açar ve açısal momentumu Güneş'ten diske aktarır. Manyetik alan yoğunluğu 1 gauss olmalıdır. Torkun varlığı diskin içinde donmakta olan kuvvetin manyetik çizgilerine dayanmaktadır. (kuvvetin çizgilerindeki MHD (manyetik-hidrodinamikler) teorisinin sonucu). Disk çekilirken güneş yoğunlaşma ısısı refrakterlerin yekpare olması için 1000 derece Kelvin'den yüksek olmamalıdır. Bu tepkime muhtemelen yoğunlaşmayla ve birikimle büyüyebilen ince bir duman olarak ortaya çıkar. Bu parçacıklar eğer Dünya'nın yörüngesindeki 1m'den küçük objelerse diskten süpürülmüştür. Model, gezegenlerin kütlesi ve bileşimi ile manyetik bağlantı sağlayan açısal momentum dağılımıyla uyumludur. Ancak ikizlenmeyi, Mars ve Merkür'ün düşük kütlesini ve gezegenimsi kuşakları açıklayamamaktadır.
Kuiper'in Teorisi
Gerard Kuiper 1944'te, Ter Haar gibi düzenli girdapların imkânsız olduğunu ileri sürmüş ve güneş bulutsusunda büyük kütleçekimi kararsızlıkların meydana gelebileceğini ve yoğunlaşmalar oluşturabileceğini varsaymıştır. Bu durumda, güneş bulutsusu ya Güneş'le eş-genetik olabilir ya da Güneş tarafından ele geçirilebilirdi. Yoğunluk dağılımı bir gezegen sistemi ya da bir yıldız yoldaşı gibi hangi biçimin oluşabileceğini belirleyecektir. İki tür gezegenin Roche limitinden kaynaklandığı varsayılıyordu. Ancak Kuiper'in daha büyük bir G-yıldızı problemi olarak gördüğü Güneş'in yavaş dönüşü için hiçbir açıklama sunulmadı.
Whipple'in Teorisi
'in 1948 senaryosunda yaklaşık 60.000 AU çapında ve 1 Güneş kütlesindeki (M☉) duman bulutu büzülerek Güneş'i oluşturmuştur. İhmal edilebilir bir miktarda açısal momentumu sayesinde Güneş'le benzer özellikleri vardır. Bu duman bulutu, büyük açısal momentumlu küçük yıldızlar ele geçirir. Büyük duman ve gaz bulutsusunun çöküş süresi yaklaşık 100 milyon yıldır ve bu hız başlangıçta yavaşken sonraki aşamalarda artmıştır. Gezegenler ikinci bulutun içinde gelişen ya da onun tarafından yakalanan küçük bulutlardan yoğunlaşmıştır. Yörüngeler neredeyse dairesel olacaktır çünkü yığılma, direnç gösteren ortamın etkisiyle dışmerkezliği azaltacaktır ve yörünge yönelimleri küçük bulutun boyutu ve hareketlerin ortak yönü nedeniyle benzer olacaktır. Protogezegenler o kadar yüksek derecelere kadar ısınmış olabilir ki, daha uçucu bileşikler kaybolmuş olabilir ve yörünge hızı artan mesafeyle azalır, böylece karasal gezegenler daha fazla etkilenmiş olur. Ancak bu senaryo, neredeyse tüm nihai düzenliliklerin bir ön varsayım olarak ortaya konması ve nicel hesaplamaların hipotezlerin çoğunu desteklememesi nedeniyle zayıf olarak kabul edilmiş ve geniş bir kabul görmemiştir.
Urey'in modeli
Astrokimya'yı bulan Harold Urey, 1951, 1952, 1956 ve 1966'da çoğunlukla Chandrasekhar sabitlik denklemlerine ve gök taşlarına dayalı ve ilkel Güneş'i çevreleyen gaz ve toz diskindeki yoğunluk dağılımını elde etmiştir. Buna göre, cıva gibi uçucu elementler karasal gezegenler tarafından tutulacağından kısmen kalın gaz ve toz hâlesinin gezegenleri Güneş'ten koruduğu varsayılmıştır. Elmasları oluşturmak için, saf karbon kristalleri, Ay büyüklüğünde nesneler ve yerçekimsel olarak kararsız hale gelen gaz küreleri diskte oluşmalı, gaz ve toz daha sonraki bir aşamada dağılmalıydı. Gaz kaybedildikçe basınç düşer ve elmaslar grafite dönüşürken, gaz Güneş tarafından aydınlatılır. Bu koşullar altında, önemli ölçüde iyonlaşma mevcut olacak ve gaz manyetik alanlar tarafından hızlandırılacak, dolayısıyla açısal momentum Güneş'ten aktarılabilecektir. Urey, Ay büyüklüğündeki bu cisimlerin çarpışmalarla yok olduğunu, gazın dağıldığını, geride çekirdekte toplanan katıları bıraktığını, ortaya çıkan daha küçük parçaların uzaya itildiğini ve daha büyük parçaların geride kalarak gezegenlere dönüştüğünü varsaydı. Ay'ın böyle hayatta kalan bir çekirdek olduğunu öne sürdü.
Öncül-Gezegen Teorisi
1960, 1963 ve 1978'de, Güneş ve gezegenlerin aynı bulut içindeki maddeden ayrı ayrı birleştiği ve daha küçük gezegenlerin daha sonra Güneş'in daha büyük kütleçekimi tarafından yakalandığı Öncül Gezegen Hipotezini önermiştir. Bu hipotez, bir protogezegen bulutsusundaki fizyonu içermekte ve bir güneş bulutsusunu dışlamaktadır. Yıldızların doğduğu yıldızlararası materyalde meydana geldiği varsayılan süpersonik türbülansı oluşturduğu varsayılan flokül yığılmaları Güneş'i ve protogezegenleri oluşturmuş, ikincisi gezegenleri oluşturmak üzere bölünmüştür. İki kısım, en az 8'e 1'lik bir kütle oranında birbirlerine çekimsel olarak bağlı kalamadı ve iç gezegenler için bağımsız yörüngelere girerken, dış gezegenler için bir kısım Güneş Sistemi'nden çıktı. İç protoplanetler Venüs-Merkür ve Dünya-Mars'tı. Büyük gezegenlerin uyduları, bölünen protogezegenin iki bölümünü birbirine bağlayan boyundaki "damlacıklardan" oluşmuştur. Bu damlacıklar bazı asteroitleri açıklayabilir. Ancak bu durumda karasal gezegenlerin büyük uyduları olamazdı, ki bu da Ay'ı açıklayamaz. Hipotez aynı zamanda Mars ve Dünya'nın benzer dönme periyotları ve eksenel eğimleri ile benzer açısal hızları gibi bazı gözlemleri de öngörmektedir. Bu şemada iki karasal, Venüs ve Dünya; iki büyük, Jüpiter ve Satürn; ve iki dış, Uranüs ve Neptün, üç küçük gezegenle birlikte: Merkür, Mars ve Plüton olmak üzere altı ana gezegen vardır:
Bu hipotezin gezegenlerin hepsinin Güneş'in etrafında aynı yönde ve nispeten düşük bir dışmerkezlikle döndüğü gerçeğini açıklayamaması gibi bazı sorunları vardır.
Cameron'un Hipotezi
Amerikalı gök bilimci 'un 1962 ve 1963 yıllarındaki hipotezine göre, yaklaşık 1-2 Güneş kütlesine ve 100.000 AU çapına sahip olan ön güneşi kütleçekimsel olarak kararsızdı, bu nedenle çöktü ve daha küçük alt birimlere ayrıldı. Manyetik alanı 1/100.000 gauss civarındaydı. Çökme sırasında manyetik kuvvet hatları bükülmüştü. Çökme hızlıydı ve hidrojen moleküllerinin ayrışması, ardından hidrojenin iyonlaşması ve helyumun çift iyonlaşması nedeniyle Güneş meydana geldi. Açısal momentum, bir Laplacean disk üreten dönme kararsızlığına yol açtı. Bu aşamada, radyasyon fazla enerjiyi uzaklaştırdı, disk yaklaşık 1 milyon yıl gibi nispeten kısa bir süre içinde soğuyacak ve Whipple'ın kuyruklu yıldızlar olarak adlandırdığı yoğunlaşma gerçekleşecekti. Bu kuyruklu yıldızların bir araya gelmesiyle dev gezegenler oluşmuş, bunlar da oluşumları sırasında diskler üreterek uydu sistemlerine dönüşmüşlerdir. Karasal gezegenlerin, kuyruklu yıldızların ve asteroitlerin oluşumu parçalanma, ısınma, erime ve katılaşmayı içermektedir. Cameron ayrıca Ay'ın kökeni için büyük çarpışma hipotezini formüle etmiştir.
Yakalama Hipotezi
tarafından 1964 yılında ortaya atılan Yakalama Hipotezi'ne göre Güneş Sistemi, Güneş ile düşük yoğunluklu bir ön yıldız arasındaki gelgit etkileşimlerinden oluşmuştur. Güneş'in kütleçekimi ön yıldızın dağınık atmosferinden madde çekmiş ve bu madde daha sonra çökerek gezegenleri oluşturmuş olabilir.
Yakalanan gezegenlerin başlangıçta eksantrik yörüngeleri olacağından, Dormand ve Woolfson bir çarpışma olasılığını öne sürmüşlerdir. Bir filamentin geçen bir ön yıldız tarafından fırlatıldığını ve Güneş tarafından yakalanarak gezegenlerin oluşumuna yol açtığını varsaymışlardır. Bu fikre göre, filamentteki 6 nokta kütleye karşılık gelen 6 orijinal gezegen vardı ve en içteki ikisi olan A ve B gezegenleri çarpışıyordu. Neptün'ün iki katı kütleye sahip olan A, Güneş Sistemi'nin dışına fırlatılırken, Uranüs'ün üçte biri kütleye sahip olduğu tahmin edilen B ise parçalanarak Dünya, Venüs, muhtemelen Merkür, asteroit kuşağı ve kuyruklu yıldızları oluşturmuştur.
Güneş Füzyonu
1951, 1962 ve 1981'de İsviçreli astronom , Weizsäcker ve Ter Haar gibi, Kartezyen girdap fikrini devam ettirmiş ancak girdaplar hiyerarşisi ya da girdaplar içinde girdaplar, yani bir Ay sistemi girdabı, bir Güneş Sistemi girdabı ve bir galaktik girdap önermiştir. Gezegen yörüngelerinin daire ya da elips değil spiral olduğu fikrini ortaya atmıştır. Jacot ayrıca galaksilerin genişlediğini, yıldızların merkezden uzaklaştığını ve uyduların gezegenlerinden uzaklaştığını öne sürmüştür.
Ayrıca gezegenlerin her seferinde bir tane olmak üzere Güneş'ten, özellikle de dönüşün neden olduğu ekvatoral bir şişkinlikten atıldığını ve bu atılma sırasında varsayımsal bir gezegenin parçalanarak geriye asteroit kuşağını bıraktığını ileri sürmüştür. Kuiper Kuşağı o zamanlar bilinmiyordu, ancak muhtemelen o da aynı tür bir parçalanma sonucu ortaya çıkmıştır. Gezegenler gibi uydular da ana gezegenlerinden ekvatoral olarak fırlamış, bazıları parçalanarak halkaları oluşturmuş ve Dünya'nın da sonunda başka bir uydu fırlatması beklenmiştir.
Bu modelde, gezegenlerin 4 evresi vardı: dönmeden Güneş'e aynı tarafta durma, çok yavaş dönüş, hızlandırılmış dönüş ve günlük dönüş.
Jacot iç ve dış gezegenler ile iç ve dış uydular arasındaki farkları girdap davranışıyla açıklamıştır. Merkür'ün eksantrik yörüngesini Güneş'ten en son ayrılmasıyla, Venüs'ün yavaş dönüşünü ise en sondan ikinci ayrıldığı için "yavaş dönüş evresinde" olmasıyla açıklamıştır.
modeli ilk olarak 1993 yılında yayımlanan kitabının ilk baskısında önerilmiştir. 1999 ve sonrasındaki revize edilmiş versiyonunda Orijinal Güneş Sistemi altı çift ikiz gezegene sahipti ve her biri dışa doğru merkezkaç kuvvetlerinin içe doğru çekim kuvvetini aştığı aşırı dönen bir Güneş'in ekvatoral çıkıntılarından farklı zamanlarda ayrılarak farklı sıcaklık, boyut ve bileşimlere sahip oldular ve yaklaşık 100 milyon yıl sonra altı gezegenin patlamasıyla dağılan bulutsu diskle birlikte yoğunlaştılar. Bunlardan dördü helyum ağırlıklı, akışkan ve kararsızdı. Bunlar; V (Maldek, "V" beşinci gezegeni temsil eder, ilk dördü Merkür ve Mars'ı içerir), K (Kripton), T (transneptünyen) ve Gezegen X'tir. Bu durumlarda, daha küçük uydular gelgit gerilimleri nedeniyle patlamış ve iki büyük gezegenimsi bölgenin dört bileşen kuşağını bırakmıştır. Patlamanın yaklaşık 4 eon önce Geç Dönem Ağır Bombardımana (LHB) neden olduğu varsayılan LHB-A gezegeni Jüpiter ile, patlamanın bir başka LHB'ye neden olduğu varsayılan LHB-B ise Satürn ile eşleşmiştir. LHB-A, Jüpiter, LHB-B ve Satürn gezegenlerinde, her çiftin içteki ve daha küçük ortağı muazzam gelgit streslerine maruz kalmış ve patlamasına neden olmuştur. Patlamalar, uydular parçalanmadan önce gerçekleşmiştir. Altısı akışkan olduğu için hiçbir iz bırakmadılar. Katı gezegenler sadece bir aydan ayrılmıştı ve Merkür, Venüs'ün bir uydusuydu ancak Güneş'in çekim etkisinin bir sonucu olarak uzaklaştı. Mars, Maldek'in bir uydusuydu.
Herndon'ün Modeli
'un modelinde, büyük çekirdekli iç gezegenler, yüksek basınç ve yüksek sıcaklıklarda dev gazlı ön gezegenlerin içinden yoğunlaşma ve yağma yoluyla oluşmuştur. Dünya'nın tam yoğunlaşması, kayalık çekirdeği Dünya'nın bugünkü çapının yaklaşık yüzde 66'sına sıkıştıran kabaca 300 dünya kütlelik bir gaz/buz kabuğu içeriyordu. Güneş'in T Tauri patlamaları gazları iç gezegenlerden uzaklaştırdı. Merkür tam olarak yoğunlaşmamıştı ve gazlarının bir kısmı sıyrılarak Mars ve Jüpiter arasındaki bölgeye taşındı ve burada Güneş Sistemi'nin dış kısımlarından düşen oksitlenmiş yoğuşma ile birleşerek sıradan kondrit meteoritlerinin, Ana Kuşak asteroitlerinin ve iç gezegenlerin, özellikle de Mars'ın kaplamasının ana malzemesini oluşturdu. İç gezegenler arasındaki farklılıklar öncelikle farklı derecelerdeki öngezegensel sıkışmanın sonucudur. Dekompresyon kaynaklı gezegen hacmi artışlarına yüzey alanını artırmak için oluşan çatlaklar ve eğrilikteki değişiklikleri karşılamak için sıradağlar oluşturan katlanma olarak iki tür tepki vardır.
Bu gezegen oluşumu hipotezi, gezegen çekirdeklerindeki doğal nükleer fisyon reaktörlerini içeren Whole-Earth Decompression Dynamics (WEDD) modelinin bir uzantısını temsil etmektedir; Herndon bunu 2005-2013 yılları arasında Current Science'da yayınlanan on bir makalede ve 2008-2012 yılları arasında yayınlanan beş kitapta açıklamıştır. Modelinden "bölünmez" olarak bahsetmektedir - yani Dünya'nın temel yönlerinin mantıksal ve nedensel olarak birbirine bağlı olduğu ve Jüpiter benzeri bir dev olarak erken oluşumundan çıkarılabileceği anlamına gelmektedir.
1944 yılında Alman kimyager ve fizikçi , Dünya'nın 100-1000 atm basınçta dev bir ön gezegen içinde yoğunlaşması ve yağmasının termodinamiğini düşünmüştür. 1950'lerde ve 1960'ların başında bu tür basınçlarda gezegen oluşumu tartışılmış, ancak Cameron'un 1963 tarihli düşük basınç (yaklaşık 4-10 atm.) modeli bu fikri büyük ölçüde ortadan kaldırmıştır.
Teorilerin Sınıflandırılması
Jeans, 1931'de çeşitli modelleri gezegen oluşumu için gerekli malzemenin Güneş'ten geldiği ve gelmediği ile eşzamanlı veya ardışık olabileceği modeller olarak iki gruba ayırdı.
1963 yılında William McCrea bunları gezegenlerin oluşumunu Güneş'in oluşumuna bağlayanlar ve Güneş'in oluşumundan bağımsız olduğu, gezegenlerin Güneş normal bir yıldız haline geldikten sonra oluştuğu gruplar olarak iki gruba daha ayırdı.
Ter Haar ve Cameron Güneş'in kendisi yerine bir ön güneş ile başlayan Güneş'in ve muhtemelen bir güneş zarfının gelişimi olan kapalı bir sistemi düşünen hipotezler arasında ayrım yapmış ve bu hipotezleri monistik olarak adlandırdığını belirtmiştir. Ayrıca Güneşle, gezegen sistemine yol açan gelişmelerde ilk adım olduğu varsayılan yabancı bir cisim arasında bir etkileşimin olduğu açık bir sistemi düşünen hipotezler arasında ayrım yaparak Belot'un bu hipotezleri dualistik olarak adlandırdığını belirtmiştir.
'in sınıflandırması da onları Güneş'le eş-genetik ya da değil olarak kategorize etmiş, ancak aynı zamanda değişmiş ya da değişmemiş yıldız ve yıldızlararası materyalden oluşumlarını da dikkate almıştır. Ayrıca bunları dört grup tanımlamıştır. Buna göre; 1700'lerde Swedenborg, Kant ve Laplace tarafından ortaya atılan güneş bulutsusuna dayalı modeller birinci; 1978'de Alfvén ve Gustaf Arrhenius'un başlıca savunucuları olduğu yıldızlararası uzaydan yakalanan bir bulut öneren hipotezler ikinci; bir yoldaş yıldızın bir şekilde parçalandığını ve dağılan materyalinin bir kısmının Güneş tarafından yakalandığını öne süren başlıca hipotez sahibi 1940'larda Lyttleton olan ikili hipotezleri üçüncü; Jeans, Jeffreys ve Woolfson ve Dormand'ın yakın yaklaşım filament fikirleri ise dördüncü grupta yer almaktadır.
ve modelleri gezegenlerin kökeni ve oluşumunun esasen Güneş ile ilişkili olduğunu ve iki oluşum sürecinin eş zamanlı ya da ardışık olarak gerçekleştiğini düşünenler ve gezegenlerin oluşumunun Güneş'in oluşum sürecinden bağımsız olduğunu, gezegenlerin Güneş normal bir yıldız haline geldikten sonra oluştuğunu düşünenler olmak üzere iki kategoriye ayırmıştır. İkinci kategorinin gezegenlerin oluşumu için gerekli materyalin Güneş'ten ya da başka bir yıldızdan elde edildiği modeller ve materyalin yıldızlararası uzaydan elde edildiği modeller olmak üzere 2 de alt kategorisi vardır. İkili, en tutarlı modellerin Hoyle'un manyetik bağlantı ve McCrea'nın flokülleri olduğu sonucuna varmışlardır.
Woolfson ise Laplace, Descartes, Kant ve Weizsäcker'inkileri içeren monistik modelleri ve Buffon, Chamberlin-Moulton, Jeans, Jeffreys ve Schmidt-Lyttleton'ınkileri içeren dualistik modelleri tanımıştır.
Bulutsu Hipotezi'nin Tekrar Gündeme Gelişi
1978'de astronom , Modern Laplacyan Teorisi'nde açısal momentum sorununun, merkezdeki dönüşü yavaşlatan orijinal diskteki toz taneciklerinin yarattığı sürüklenme ile çözülebileceğini öne sürerek Laplacian bulutsu modelini yeniden canlandırdı. Prentice ayrıca genç Güneş'in T Tauri yıldızlarında meydana geldiği anlaşılan süpersonik püskürmeler yoluyla ön gezegen diskine ve gezegenimsi maddelere bir miktar açısal momentum aktardığını öne sürmüştür. Ancak, Prentice'in bu oluşumların simitlerde veya halkalarda olacağına dair savı bu halkaların gezegenler oluşmadan yok olacağı iddia edilerek eleştirilmiştir.
Modern yaygın kabul gören gezegen oluşum teorisinin doğuşu – Güneşsel Bulutsu Diski Modeli (GBDM)- Sovyet astronom 'un çalışmalarına dayanır. "Evolution of the protoplanetary cloud and formation of the Earth and the planets" kitabı gezegenlerin oluşumu konusunda bilim insanları arasında uzun soluklu bir etki bırakmıştır. Bu kitapta gezegen oluşum sürecinin hemen hemen tüm büyük sorunları formüle edildi ve bazıları çözüldü. Safronov'un fikirleri kontrolden çıkmış toplanma'yı bulan 'in çalışmalarıyla daha da geliştirildi. 1980'lerin başında, GBDM adıyla bulutsu hipotezi astronomideki iki büyük keşif sayesinde ününe geri kavuşmuştur. Öncelikle, Beta Pictoris gibi bir dizi genç takım yıldızı, bulutsu hipotezi tarafından tahmin edildiği üzere çok soğuk toz diskleri tarafından çevrili olarak gözlemlendi. Sonra, 1983 yılında fırlatılan Kızılötesi Astronomik Uydusu tarafından soğuk materyal disklerinde döndüklerini açıklayacak olan fazla kızılötesi ışımaya sahip birçok yıldız gözlemlenmiştir.
Seçkin konular
Bulutsu Hipotezi'nin geniş resmi yaygın olarak kabul görse de, ayrıntıların çoğu iyi anlaşılmamıştır ve rafine edilmeye devam etmektedir.
Rafine edilmiş Bulutsu modeli tamamen Güneş Sistemi gözlemleri üzerine geliştirilmiştir, çünkü 1990'ların ortalarına kadar bilinen tek model budur. Diğer gezegen sistemlerine geniş ölçüde uygulanabilir olduğu güvenle varsayılmamıştır, ancak bilim insanları ön gezegen diskleri ve hatta diğer yıldızların etrafında gezegenler bularak Bulutsu Modelini test etme konusunda endişeliydiler. 30 Ağustos 2013 itibarıyla 941 güneş dışı gezegenin keşfi birçok sürprizi ortaya çıkarmıştır. Bulutsu Modeli'nin keşfedilen bu gezegen sistemlerini hesaba katarak revize edilmesi veya yeni modellerin dikkate alınması gerekmektedir.
Bugüne kadar keşfedilen güneş dışı gezegenler arasında Jüpiter büyüklüğünde veya daha büyük, ancak sadece birkaç saatlik çok kısa yörünge periyotlarına sahip gezegenler bulunmaktadır. Bu tür gezegenlerin yıldızlarına çok yakın bir yörüngede dönmeleri gerekir, öyle ki atmosferleri güneş radyasyonu tarafından yavaş yavaş sıyrılır. Sıcak Jüpiterler olarak adlandırılan bu gezegenlerin nasıl açıklanacağı konusunda bir fikir birliği yoktur, ancak önde gelen fikirlerden biri, Uranüs ve Neptün'ü şu anki uzak yörüngelerine taşıdığı düşünülen sürece benzer şekilde gezegen göçüdür. Göçe neden olan olası süreçler arasında protoplaneter disk hala hidrojen ve helyum gazıyla doluyken yörüngesel sürtünme ve dev gezegenler ile ön gezegen diskindeki parçacıklar arasında açısal momentum değişimi yer almaktadır.
Bir diğer sorun da gezegenlerin ayrıntılı özellikleridir. Güneş bulutsusu hipotezi tüm gezegenlerin tam olarak ekliptik düzlemde oluşacağını öngörür. Bunun yerine, klasik gezegenlerin yörüngeleri ekliptiğe göre çeşitli küçük eğimlere sahiptir. Ayrıca, gaz devleri için, dönüşlerinin ve ay sistemlerinin ekliptik düzleme göre eğimli olmayacağı öngörülmektedir. Bununla birlikte, gaz devlerinin çoğunun ekliptiğe göre önemli eksenel eğimleri vardır ve Uranüs 98°'lik bir eğime sahiptir. Ay'ın Dünya'ya göre nispeten büyük olması ve diğer uyduların gezegenlerine göre düzensiz yörüngelerde olması bir başka konudur. Artık bu gözlemlerin Güneş Sistemi'nin ilk oluşumundan sonra meydana gelen olaylarla açıklandığına inanılmaktadır.
Güneş evrimi hipotezi
Güneş enerjisinin fiziksel kaynağını ayırmak ve ne zaman ve nasıl tamamen biteceğini belirlemek için yapılan girişimler yüzyılda başladı. O zamanlar, Güneş'in ısı kaynağının yerçekimsel daralmaya dayandığı geçerli bir bilimler görüştü. 1840 yıllarında, astronom J. R. Mayer ve J. J. Waterson Güneş'in devasa kütlesinin ısı üreterek kendi üzerine çökeceğini iddia etti. 1854 yılında Hermann von Helmholtz ve Lord Kelvin, bu ısının Güneş'in yüzeyine çarpan meteorlar sayesinde oluştuğunu öne sürdüler. Ancak, Güneş'ın bu mekanizmayla aydınlatması Dünya'ya sadece 30 milyon-Dünya'nın yaşından çok az- yetecek kadar enerjiye sahipti. (Bu çöküş süresi Kelvin–Helmholtz zamanı olarak bilinir.)
1905 yılında Albert Einstein'ın rölativite teorisi nükleer reaksiyonların enerji kaybıyla prekursörlerden yeni elementlerin oluşabildiği anlaşıldı. Arthur Eddington Güneş'i oluşturmak için gerekli olan yüksek enerjiyi üreten hidrojen atomlarının helyuma dönüşme işlemi için yıldızlardaki basınç ve sıcaklığın oldukça yeterli olduğunu Yıldızlar ve Atomlar tezinde belirtmiştir. 1935 yılında, Eddington daha ileri giderek diğer elementlerin de yıldızlar içerisinde oluşabileceğini belirtmiştir. 1945 yılından sonra toplanan spektral kanıt karbon, hidrojen, oksijen, azot, neon, demir, g, b, yaygın kimyasal elementlerin galaksi çevresinde oldukça homojen bir şekilde dağıldığını göstermiştir. Bu, elementlerin ortak bir kökene ait olduğunu gösterir. Oranlardaki bir sürü anormallikler yaradılıştaki mekanizmanın altında gizlidir. Kurşunun altından daha yüksek atomik ağırlığa sahip olmasına rağmen kurşun daha yaygındır. Hidrojen ve helyum (1. ve 2. elementler) fiilen yaygın olmasına rağmen lityum ve berilyum (3. ve 4. elementler) oldukça nadirdir
Kırmızı devler
19. yüzyıldan beri kırmızı dev yıldızların düzensiz tayfı bilinmektedir. 1940'lı yıllarda George Gamow bunların iç çekirdeğindeki hidrojeni bitirmiş, dış kabuktaki hidrojeni yanan yıldızlar olduklarını anlamıştır. Bu Martin Schwarzschild'e kırmızı devlerle yıldızların sonlu ömürleri arasındaki bağlantıyı bulmasında yardım etmiştir. Günümüzde kırmızı devlerin yıldızların ömürlerinin son hâli olduğu bilinmektedir.
Fred Hoyle element dağılımının oldukça homojen olmasına rağmen farklı yıldızların farklı elementleri farklı yoğunlukta taşıdığını söylemiştir. Hoyle'e göre, bu onların kendi içlerinde yıldızları kökeni olması gerektiğini belirtir. Sadece yoğun basınç ve sıcaklık altında oluşan elementler, demirin atom numarası etrafında zirveye ulaşır. Hoyle demirin dev yıldızlar içerisinde oluştuğunun sonucuna varmıştır. Böylece 1945 ve 1946 yıllarında Hoyle yıldız ömrünün son aşaması olduğunu belirtmiştir. Yıldız ölürken, katmanlı birleşme reaksiyonlarına sebep olarak kendi ağırlığı altında çöker. Karbon-12 helyumla birleşerek oksijen-16'yı, oksijen-16 helyumla birleşip neon-20'yi oluşturarak demire kadar gider. Ancak karbon-12'yi üretecek bir yöntem bilinmemektedir. Karbon üretmek için berilyum izotoplarının birleşmesi çok kararsızdır ve üç helyum atomunun karbon-12'yi üretmesi Evren'in yaşının göz önüne alındığı zaman olanaksızdır. Ancak, fizikçi Ed Salpeter 1952 yılında berilyum izotopunun başka bir helyumla enerji ve kütle bakımından karbona eşitse karbonu oluşturmak için yeterli kısa zaman olduğunu göstermiştir. Hoyle, antropik ilkeyi kullanarak karbondan oluştuğunu göstermiştir. Karbon-12'in madde/enerji seviyesi tanımlandığında, Hoyle'in tahminin yüzde birkaçı olduğu bulundu.
Beyaz cüce
İlk beyaz cüce 40 Eridani üçlü yıldız sisteminde bulunmuştur. Bu üçlü yıldız sistemi nispeten daha aydınlık anakol yıldızı 40 Eridani A, yakında dönen 40 Eridani B ve anakol kırmızı cüce 40 Eridani C yıldızlarını içerir. 40 Eridani B/C eşi William Herschel tarafından on Ocak 31, 1783 tarihinde keşfedilmişrtir;, s. 73Friedrich Georg Wilhelm Struve tarafından 1825 ve Otto Wilhelm von Struve tarafından 1851 yılında yeniden gözlemlenmiştir. 1910 yılında, Henry Norris Russell, Edward Charles Pickering ve Williamina Fleming tarafından 40 Eridani B yıldızının A sınıfı yıldız olduğunu keşfetmiştir.
Beyaz cücelerin keşiflerinden kısa bir süre sonra aşırı yoğun olduğu bulundu. Sirius B ve 40 Eridani B gibi çift yıldız olan yıldızların kütleleri yörünge gözlemleriyle tahmin edilebilir. Sirius B için 1910 yılında, kütle 0,94 M☉ olarak ölçülmüştür. (daha güncel tahmin 1,00 M☉.) Sıcak kütleler soğuk kütlelerden daha fazla ışıma yaptığı için yıldızın yüzey aydınlığı etkin yüzey sıcaklığından yani tayfından tahmin edilebilir. Eğer yıldızın uzaklığı biliniyorsa ortalama aydınlatması bilinebilir. Iki rakamın karşılaştırılması yıldızın yarıçapı verir. Bu tür muhakemeler Sirius B ve 40 Eridani B çok yoğun olması gerektiğini anlatır ve astronomları şaşırtır. Örneğin, Ernst Öpik 1916 yılında 40 Eridani B yıldızının Güneş'ten 25.000 kere daha yoğun olduğunu bulmuştur ama çok yüksek olduğu için kendisi "imkansız" diye nitelendirmiştir.
Bu derece yoğunluklar mümkündür çünkü beyaz cüceler kimyasal bağlarla bağlı atomlardan değil bağlanmamış çekirdek ve elektron plazmasından oluşur. Bu şekilde çekirdekler daha yakın bir şekilde yerleşebilirler. Ancak, Eddington, plazma soğuduğunda ve atomları iyonize tutan enerji artık olmadığında ne olacğını merak etti. Bu paradoks R. H. Fowler tarafından 1926 yılında yeni tasarlanmış kuantum mekaniği uygulamalarıyla çözülmüştür. Elektronlar Pauli Dışlama İlkesine itaat ettiği için elektronlar aynı hâli işgal edemez ve Fermi-Dirac istatistiklerine uymak zorundadırlar, 1926 yılında Pauli Dışlama ilkesini karşılayan parçacıkların istatistiksel dağılımını da tanımlamıştır. Sıfır sıcaklıktan bütün elektronların en düşük enerji seviyesinde olmasına gerek yoktur, bazıları yüksek enerji seviyesinde yer alabilir. Bu elektron hâli dejenere olarak adlandırılır ve böylece beyaz cüce sıfır sıcaklığa soğuyabilir ve yüksek enerjisini koruyabilir.
Gezegenimsi bulutsu
Gezegenimsi bulutsular genelde soluk nesnelerdir ve hiçbiri çıplak gözle görülemez. ilk bulunan gezegenimsi bulutsu Vulpecula takımyıldızında 1764 yılında Charles Messier tarafından keşfedilen Halter Bulutsusu'dur ve Messier nesneleri kataloğunda M27 olarak listelenmiştir. Düşük çözünürlüklü teleskoplarla yapılan erken gözlemler M27 ve sonra keşfedilen gezegenimsi bulutsular gaz devlerine benzetildi ve şimdi gezegenlerde çok farklı olduğunu bilinmesine rağmen Uranüs'ün kaşifi William Herschel "gezegenimsi bulutsu (planetary nebula)" terimini bulmuştur.
Gezegenimsi bulutsuların merkezi yıldızları çok sıcaktır. Aydınlatma gücü çok azdır yani çok küçüktürler. Sadece bir yıldız tüm yakıtını tüketirse bu kadar küçük bir botuta çökebilir yani gezegenimsi bulutsu yıldız evriminin final aşamasıdır. Spektroskopik gözlemler, gezegenimsi bulutsuların genişlediğini gösterir yani gezegenimsi bulutsular, yıldızlar hayatlarının sonunda uzaya dış katmanlarının atılmasıyla oluşur.
Ay'ın kökeni hipotezi
Yüzyıllardır, bilimsel hipotezler Ay'ın kökeni merakını ilerletmiştir. En eski teorilerden biri olan çift toplanma teorisi Ay'ın Dünya'nın oluşumundan artanların yörüngede toplanarak oluştuğunu söyler. Diğeri, George Darwin (Charles Darwin'in oğlu) tarafından geliştirilmiş fizyon modelidir. Bu modelde, Ay senede 4 cm kadar Dünya'dan uzaklaşır yani bir zamanlar Dünya'nın bir parçasıydı ve Dünya'nın momentumu çok daha fazla olduğu bir zamanda dışarı fırladı. Üçüncü hipotez Ay'ın dışarıdan gelip Dünya'nın yörüngesine oturmasıdır.
Apollo görevleri
Ancak bu hipotezler Apollo Projesiyle çürütüldü ve Ay'ın yaşı ve tarihine dair bir sürü kanıt sağlandı. Bu kanıtlar eski modellerin yaptığı çoğu tahmini çürütmüşlerdir. Ay'dan getirilen taşlar, Güneş Sistemi'nin başka yerlerdeki taşlarda suyun bariz az olduğunu ve öncül tarihinde Magma okyanusu olduğunu göstermiştir, bu da oluşumundan büyük bir enerji olduğunu (dolayısıyla erken Ay'ın çok sıcak olduğunu) gösterir. Ayrıca, ay taşlarındaki oksijen izotopları ikisinin Güneş bulutsusunun benzer konumunda oluşturduğunu düşündüren, Dünya'dakilerle belirgin bir benzerlik göstermiştir. Yakalama modeli izotoplardaki benzerliği açıklarken başarısız oldu (Ay başka bir Güneş Sistemi'ne ait olsaydı, izotoplar farklı olurdu), toplanma modeli ise su kaybını yeterince açıklayamadı (Ay Dünya'yla aynı şekilde oluşmuş olsaydı mineral yapısına sıkışmış su miktarı kabaca aynı olurdu). Aksine, fizyon modelinde kimyasal bileşimdeki benzerlik ve Ay'daki demir eksikliği hesaba katılırken, yüksek yörüngesel eğim ve Güneş Sistemi'ndeki diğer gezegen-uydu eşlerinden daha fazla olan Dünya-Ay sisteminin açısal momentumu hesaba katılmaz.
Dev çarpışma hipotezi
Apollo'dan sonra uzun bir süre çift toplanma hipotezi kusurlu olduğu bilinmesine rağmen Ay'ın kökenini açıklaması için yapılmış en iyi hipotezdi. Ardından, 1984 yılında Kona, Hawaii'de bir konferansta, bir uzlaşma modeli gözlemlenen tutarsızlıkları göz önünde bulundurdu. Başlangıçta 1976 yılında iki bağımsız araştırma grupları tarafından formüle edilen dev çarpışma hipotezine göre, Mars büyüklüğünde bir gezegen (Theia) Dünya ile çarpıştı. Bu darbe Dünya'nın kabuğunu eritmiş, diğer gezegenin ağır çekirdeği Dünya'nın içine çökmüş ve Dünya'yla birleşmiştir. Bu etkiyle üretilen fazla ısınmış buhar gezegenin yörüngesine yükselip Ay'ı oluşturmuştur. Bu teori, su eksikliğini (buhar bulutu su için fazla sıcaktır), yapısal benzerliği (Ay Dünya'nın parçalarından oluşmuştur), düşük yoğunluğu (Ay Dünya'nın çekirdeğinden değil, kabuk ve mantosundan oluşmuştur) ve Ay'ın olağandışı yörüngesini (eğimli vuruş Dünya-Ay sistemine büyük açısal momentum vermiştir) açıklamıştır.
Seçkin konular
Ancak, dev çarpışma hipotezi çok açıklayıcı olduğu için eleştirildi; gelecekteki bir keşif sonucu açıklama genişletilebilir ve yanlışlanamaz. Ayrıca, çarpan cisimden gelen bu kadar çok materyalin de Ay'da toplanacağı, bununda izotop seviyesini değiştireceği ama izotop seviyesinin Dünya'yla aynı olduğu iddiaları vardır. Üstelik, su gibi uçucu bileşiklerin Ay'ın kabuğunda bulunmaması gerekir, ancak vardır.
Diğer doğal uydular
Toplanma ve yakalama modelleri Ay'ın kökenini açıklamak için geçerli olmasa da Güneş Sistemi'ndeki diğer doğal uyduların oluşumu için kullanılırlar. Jüpiter'in Galilei uydularının toplanma modeline göre oluştuğu, ve Triton gibi (Neptün uydusu) Güneş Sistemi'ndeki düzensiz uyduların yakalama modeline göre çalıştığına inanılır.
Notlar
- ^ Phaeton, Titius-Bode yasası tarafından var olduğu varsayılan varsayımsal gezegendir. Yok oluşu asteroit kuşağının oluşumuna yol açtığı, (cüce gezegen Ceres dahil) Mars ve Jüpiter'in yörüngeleri arasında olduğu varsayılır. Adını Yunan mitolojisinde güneş tanrısı Helios'un oğlu Phaethon'dan almıştır.
Kaynakça
- ^ "Solar". etymoline. 10 Eylül 2015 tarihinde kaynağından . Erişim tarihi: 15 Nisan 2008.
- ^ Webster's 9th New Collegiate Dictionary
- ^ Spudis, Paul D. (1998). The once and future moon. Carlton South, Vic.: Melbourne University Press. ISBN . OCLC 38820866.
- ^ a b c d e f g h i j k l m n Williams, I.
- ^ a b Woolfson, M.
- ^ Swedenborg, Emanuel. 1734, (Principia) Latin: Opera Philosophica et Mineralia (English: Philosophical and Mineralogical Works), (Principia, Volume 1)
- ^ See, T. J. J. (1909). "The Past History of the Earth as Inferred from the Mode of Formation of the Solar System". Proceedings of the American Philosophical Society. Cilt 48. s. 119. JSTOR 983817.
- ^ a b c d e f g h i j k l m n M. M. Woolfson (1993). "The Solar System: Its Origin and Evolution". Journal of the Royal Astronomical Society. Cilt 34. ss. 1-20. Bibcode:1993QJRAS..34....1W.
Physics Department, University of New York
- ^ Woolfson, M. M. (1984). "Rotation in the Solar System". Philosophical Transactions of the Royal Society of London. 313 (1524). s. 5. Bibcode:1984RSPTA.313....5W. doi:10.1098/rsta.1984.0078.
- ^ Benjamin Crowell (1998–2006). "5". . lightandmatter.com. ISBN . 14 Aralık 2010 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 21 Mayıs 2015.
- ^ a b Sherrill, T.
- ^ Alfvén, H. 1978.
- ^ Williams ve Cremin, 1968, a.g.e.
- ^ Hoyle, F. (1 Ekim 1948). "A New Model for the Expanding Universe". Monthly Notices of the Royal Astronomical Society (İngilizce). 108 (5): 372-382. doi:10.1093/mnras/108.5.372. ISSN 0035-8711. 8 Ağustos 2022 tarihinde kaynağından . Erişim tarihi: 20 Şubat 2023.
- ^ Smith, Quentin (1992). "A Big Bang Cosmological Argument for God's Nonexistence". Faith and Philosophy. 9 (2): 217-237. doi:10.5840/faithphil19929215. ISSN 0739-7046.
- ^ McCrea, W.
- ^ J. R. Dormand & M. M. Woolfson (1971). "The capture theory and planetary condensation". . Cilt 151. s. 307. Bibcode:1971MNRAS.151..307D.
- ^ Weidenschilling, S. J.; Spaute, D.; Davis, D. R.; Marzari, F.; Ohtsuki, K. (1997). "Accretional Evolution of a Planetesimal Swarm". Icarus. 128 (2). ss. 429-455. Bibcode:1997Icar..128..429W. doi:10.1006/icar.1997.5747.
- ^ Dormand, J. R.; Woolfson, M. M. (Eylül 1977). "Interactions in the early solar system". Monthly Notices of the Royal Astronomical Society (İngilizce). 180 (2): 243-279. doi:10.1093/mnras/180.2.243. ISSN 0035-8711. 11 Kasım 2021 tarihinde kaynağından . Erişim tarihi: 20 Şubat 2023.
- ^ Woolfson, Michael Mark, "The Evolution of the solar system", in S. F. Dermot, Ed., Origin of the Solar System, Wiley, New York (NY), 1978, pp.199–217
- ^ Jacot, Louis. 1986. Heretical Cosmology (transl. of Science et bon sense, 1981). Exposition-Banner.
- ^ Le Code Chastenay science show, 2011.
- ^ Van Flandern, T. 1999.
- ^ Van Flandern, T. 2007.
- ^ Van Flandern, T. 2008.
- ^ MetaResearch (http://www.metaresearch.org/ 27 Mayıs 2008 tarihinde Wayback Machine sitesinde .
- ^ . 8 Kasım 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 20 Şubat 2023.
- ^ Herndon, J.
- ^ Herndon, J. Marvin (2005) "Whole-Earth Decompression Dynamics". ResearchGate.
- ^ Ter Haar, D. and Cameron, A.
- ^ Reeves, H. 1978.
- ^ Prentice, A. J. R. (1978). "Origin of the solar system. I — Gravitational contraction of the turbulent protosun and the shedding of a concentric system of gaseous Laplacian rings". Moon and Planets. 19 (3). ss. 341-398. Bibcode:1978M&P....19..341P. doi:10.1007/BF00898829.
- ^ Ferreira, J.; Dougados, C.; Cabrit, S. (2006). "Which jet launching mechanism (s) in T Tauri stars?". Astronomy & Astrophysics. 453 (3). s. 785. arXiv:astro-ph/0604053 $2. Bibcode:2006A&A...453..785F. doi:10.1051/0004-6361:20054231.
- ^ Nigel Henbest (1991). . New Scientist. 8 Ekim 2008 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 18 Nisan 2008.
- ^ George W. Wetherill (1989). "Leonard Medal Citation for Victor Sergeevich Safronov". Meteoritics. Cilt 24. s. 347. Bibcode:1989Metic..24..347W. doi:10.1111/j.1945-5100.1989.tb00700.x.
- ^ e. g.
- ^ . NASA Jet Propulsion Laboratory. 17 Kasım 2011 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 1 Şubat 2008.
- ^ Jean Schneider. "The extrasolar planets encyclopedia". Paris University. 25 Aralık 2015 tarihinde kaynağından . Erişim tarihi: 13 Mart 2008.
- ^ Weaver, D.; Villard, R. (31 Ocak 2007). "Hubble Probes Layer-cake Structure of Alien World's Atmosphere". University of Arizona, Lunar and Planetary Laboratory (Press Release). 16 Ekim 2015 tarihinde kaynağından . Erişim tarihi: 15 Ağustos 2007.
- ^ Ballester, Gilda E.; Sing, David K.; Herbert, Floyd (2007). "The signature of hot hydrogen in the atmosphere of the extrasolar planet HD 209458b". Nature. 445 (7127). ss. 511-4. Bibcode:2007Natur.445..511B. doi:10.1038/nature05525. (PMID) 17268463.
- ^ Benjamin Crowell (2008). "Vibrations and Waves". 8 Nisan 2011 tarihinde kaynağından . Erişim tarihi: 1 Şubat 2008.
- ^ Tsiganis, K.; Gomes, R.; Morbidelli, A.; Levison, H. F. (2005). "Origin of the orbital architecture of the giant planets of the Solar System". Nature. 435 (7041). ss. 459-61. Bibcode:2005Natur.435..459T. doi:10.1038/nature03539. (PMID) 15917800. 25 Mayıs 2011 tarihinde kaynağından . Erişim tarihi: 21 Mayıs 2015.
- ^ Lissauer, J. J. (2006). "Planet Formation, Protoplanetary Disks and Debris Disks". L. Armus and W. T. Reach (Ed.). The Spitzer Space Telescope: New Views of the Cosmos. 357. Astronomical Society of the Pacific Conference Series. s. 31.
- ^ Fogg, M. J.; Nelson, R. P. (2007). "On the formation of terrestrial planets in hot-Jupiter systems". Astronomy & Astrophysics. 461 (3). s. 1195. arXiv:astro-ph/0610314 $2. Bibcode:2007A&A...461.1195F. doi:10.1051/0004-6361:20066171.
- ^ Heidi B. Hammel (2006). (PDF). Pasadena Workshop. 11 Şubat 2012 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 13 Mart 2008.
- ^ Frank Crary (1998). . Colorado University, Boulder. 10 Ağustos 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 13 Mart 2008.
- ^ a b David Whitehouse (2005). The Sun: A Biography. John Wiley and Sons. ISBN .
- ^ Carl J. Hansen, Steven D. Kawaler, and Virginia Trimble (2004). Stellar interiors: physical principles, structure, and evolution. New York: Springer. ss. 4. ISBN .
- ^ a b c d Simon Mitton (2005). "Origin of the Chemical Elements". Fred Hoyle: A Life in Science. Aurum. ss. 197-222. ISBN .
- ^ Oscar Straniero, Roberto Gallino, and Sergio Cristallo (17 Ekim 2006). "s process in low-mass asymptotic giant branch stars". Nuclear Physics A. 777: 311-339. arXiv:astro-ph/0501405 $2. Bibcode:2006NuPhA.777..311S. doi:10.1016/j.nuclphysa.2005.01.011. 24 Ocak 2020 tarihinde kaynağından . Erişim tarihi: 2 Nisan 2008.
- ^ J. Faulkner (2003). "Fred Hoyle, Red Giants and beyond". Astrophysics and Space Science. 285 (2). ss. 339-339. Bibcode:2003Ap&SS.285..339F. doi:10.1023/A:1025432324828.
- ^ The Nuclear Physics Group. . The University of Birmingham. 12 Ağustos 2007 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 21 Nisan 2008.
- ^ (1785)75%3C40%3ACODSBW%3E2.0.CO%3B2-P Catalogue of Double Stars, William Herschel, Philosophical Transactions of the Royal Society of London 75 (1785), pp. 40–126
- ^ The orbit and the masses of 40 Eridani BC 25 Ekim 2017 tarihinde Wayback Machine sitesinde ., W.
- ^ Astrometric study of four visual binaries 8 Ağustos 2018 tarihinde Wayback Machine sitesinde ., W.
- ^ How Degenerate Stars Came to be Known as White Dwarfs 7 Ocak 2008 tarihinde Wayback Machine sitesinde ., J.
- ^ Preliminary General Catalogue, L.
- ^ The Age and Progenitor Mass of Sirius B, James Liebert, Patrick A.
- ^ The Densities of Visual Binary Stars 3 Haziran 2016 tarihinde Wayback Machine sitesinde ., E. Öpik, The Astrophysical Journal 44 (December 1916), pp. 292–302.
- ^ On the relation between the masses and luminosities of the stars 13 Ekim 2007 tarihinde Wayback Machine sitesinde ., A.
- ^ On Dense Matter 15 Ocak 2008 tarihinde Wayback Machine sitesinde ., R.
- ^ The Development of the Quantum Mechanical Electron Theory of Metals: 1900-28, Lillian H.
- ^ a b c d e Paul D. Spudis (1996). "Whence the Moon?". The Once and Future Moon. Smithsonian Institution Press. ss. 157-169. ISBN .
- ^ Robin M. Canup and William R. Ward (2002). "Formation of the Galilean Satellites: Conditions of Accretion". The Astronomical Journal. 124 (6). ss. 3404-3423. Bibcode:2002AJ....124.3404C. doi:10.1086/344684. Erişim tarihi: 22 Nisan 2008.
- ^ David Nesvorný, David Vokrouhlický and Alessandro Morbidelli (2007). "Capture of Irregular Satellites during Planetary Encounters". The Astronomical Journal. 133 (5). ss. 1962-1976. Bibcode:2007AJ....133.1962N. doi:10.1086/512850. Erişim tarihi: 22 Nisan 2008.
wikipedia, wiki, viki, vikipedia, oku, kitap, kütüphane, kütübhane, ara, ara bul, bul, herşey, ne arasanız burada,hikayeler, makale, kitaplar, öğren, wiki, bilgi, tarih, yukle, izle, telefon için, turk, türk, türkçe, turkce, nasıl yapılır, ne demek, nasıl, yapmak, yapılır, indir, ücretsiz, ücretsiz indir, bedava, bedava indir, mp3, video, mp4, 3gp, jpg, jpeg, gif, png, resim, müzik, şarkı, film, film, oyun, oyunlar, mobil, cep telefonu, telefon, android, ios, apple, samsung, iphone, xiomi, xiaomi, redmi, honor, oppo, nokia, sonya, mi, pc, web, computer, bilgisayar
Bu maddenin iceriginin Turkcelestirilmesi veya Turkce dilbilgisi ve kurallari dogrultusunda duzeltilmesi gerekmektedir Bu maddedeki yazim ve noktalama yanlislari ya da anlatim bozukluklari giderilmelidir Yabanci sozcukler yerine Turkce karsiliklarinin kullanilmasi karakter hatalarinin duzeltilmesi dilbilgisi hatalarinin duzeltilmesi vs Duzenleme yapildiktan sonra bu sablon kaldirilmalidir Gunes Sistemi nin olusumu ve evrimi hakkindaki bilimsel dusuncenin tarihi Kopernik Devrimi ile baslamistir Gunes Sistemi teriminin kayitlara gecen ilk kullanimi 1704 yilina dayanmaktadir On yedinci yuzyildan beri filozoflar ve bilim insanlari Gunes Sistemi ve Ay in kokenine iliskin hipotezler olusturmakta ve Gunes Sistemi nin gelecekte nasil degisecegini tahmin etmeye calismaktadir Rene Descartes Gunes Sistemi nin baslangici uzerine ilk hipotezi ortaya atan kisidir ancak on sekizinci yuzyilda tartismaya daha fazla bilim insani katilmis ve konuyla ilgili daha sonraki hipotezlerin temelini olusturmustur Daha sonra ozellikle yirminci yuzyilda gunumuzde yaygin olarak kabul edilen bulutsu hipotezi de dahil olmak uzere cesitli hipotezler olusmaya baslamistir Pierre Simon Laplace bulutsu hipotezinin kurucularindandir Bu arada Gunes in evrimini aciklayan hipotezler ise on dokuzuncu yuzyilda ozellikle de bilim insanlarinin yildizlarin genel olarak nasil isledigini anlamaya baslamasiyla ortaya cikmistir Ote yandan Ay in kokenini aciklamaya calisan hipotezler yuzyillardir dolasimda olmasina ragmen yaygin olarak kabul goren hipotezlerin hepsinin yanlis oldugu yirminci yuzyilin ortalarinda Apollo misyonlari tarafindan kanitlanmistir Apollo nun ardindan 1984 te Ay in olusumuna dair en yaygin aciklama olarak halihazirda curutulmus olan ikili yigilma modelinin yerini alan Buyuk Carpisma Hipotezi olusturulmustur Gunumuzde Kabul Gormus TeorilerRessamin ongezegensel disk betimlemesi En yaygin gezegen olusum teorisi 4 6 milyar yil once ve isik yili otede dev molekuler bulutlarin yer cekimi gucuyle carpismasina dayanan bulutsu hipotezidir Gunes dahil bircok yildiz bu bulut carpismasiyla olusmustur Gunes Sistemi ni olustura gaz Gunes in kendisinde daha buyuktur Kutlenin cogu merkezde toplanip Gunesi olusturmus kalan bulutsular duzleserek gezegenleri uydulari asteroitleri ve diger astronomik cisimleri meydana getiren on gezegen diskini olusturmustur Olusum HipoteziGunes Sistemi nin kokenine dair ilk oneri Fransiz filozof ve matematikci Rene Descartes in 1662 ve 1663 te yazdigi ancak engizisyon yuzunden 1664 te olumunden sonra basilabilen Le Monde ou Traite de lumiere eserinde one surulmustur Descartes e gore Evren donen parcacik girdaplariyla doludur Gunes ve gezegenler bilincli olarak birlesen parcaciklarin olusturdugu buyuk girdaplarin sikismasiyla olusmustur 1944 tarihli girdap modeli Alman fizikci ve filozof Baron Carl Friedrich von Weizsacker tarafindan Kartezyen modeli temel alarak olusturulan Laplasyen bulutsu diskindeki turbulans uyarimli girdaptir Her bir girdabin saat yonune donusunun kombinasyonlari ve butun sistemin saat yonunun tersine donusu Kepler yorungesindeki bireysel elementlere yon gosterebilir ki bu da sistemin butun hareketi goz onune alindiginda bir miktar enerji yayilimina yol acabilir Ancak maddeler ic girdap sinirlarinda yuksek hizla birbiriyle carpisabilir Bu durumda bu bolgelerdeki yuvarlak girdaplar dairesel yogunlasma olacak sekilde yogunlasir Bu hipotez acisal momentum sorununa cozum sunmadigi gibi ne Ay in olusumunu ne de Gunes Sistemi nin basit ozelliklerini aciklayabilmektedir Bu model 1948 yilinda Hollandali teorik fizikci tarafindan yeniden kurgulanmistir Haar duzenli girdaplarin atilarak yerlerine rastgele turbulanslarin gectigini bunun da yercekimi kararsizliginin olusmayacagi cok kalin bir bulutsuya yol acacagini varsaymistir Gezegenlerin yigilma yoluyla olusmus olmasi gerektigi sonucuna vararak gezegenler arasindaki bilesim farkini ic ve dis bolgeler arasindaki sicaklik farkiyla birinin daha sicak digerinin daha soguk olmasi dolayisiyla ic bolgede yalnizca refrakterlerin ucucu olmayanlar yogunlasmasi seklinde aciklamistir En buyuk zorluk bu varsayimda turbulansli dagilmanin tek bir bin yil boyunca gerceklesmis olmasiydi ki bu da gezegenlerin olusmasi icin yeterli bir zaman vermemektedir Ilk defa 1734 te Emanuel Swedenborg tarafindan onerilen bulutsu hipotezi daha sonra 1755 te Immanuel Kant tarafindan genisletilmis ve detaylandirilmistir Yine benzer bir teoriyi 1796 da Pierre Simon Laplace de olusturmustur 1749 de Georges Louis Leclerc Comte de Buffon gezegenlerin Gunes e carpan kuyruklu yildizlar sayesinde kopan cisimlerle olustugunu one surdu Lakin 1796 de Pierre Simon Laplace bu fikri o yolla olusan her gezegenin Gunes e carpacagini kanitlayarak curutmustur Laplace gezegenlerin dairesel yorungelerinin kendi olusumlarinin bir sonucu oldugunu dusunuyordu Bugun kuyrukluyildizlarin Gunes Sistemi ni bu sekilde olusturabilmek icin cok kucuk oldugu biliniyor 1755 yilinda Immanuel Kant gozlemlenen bulutsularin yildiz ve gezegen olusum bolgeleri olabilecegini dusunmustur 1796 da Laplace bu iddiayi bulutsunun bir yildiza coktugunu ve bunu yaparken kalan malzemenin yavas yavas disari dogru donerek duz bir disk haline geldigini ve daha sonra gezegenleri olusturdugunu savunarak detaylandirdi Alternatif Teoriler Bulutsu hipotezi baslangicta mantikli gibi gorunse de acisal momentum engeliyle karsilasir Eger Gunes bu tarz bulutsularin cokusuyle olustuysa gezegenlerin cok daha yavas donuyor olmasi gerekirdi Gunes in kendisi Gunes sistemin kutlesinin yuzde 99 9 una sahip olsa da sistemdeki acisal momentumun yuzde 1 ni olusturmaktadir Bu da aslinda Gunes in cok daha hizli donmesi gerektigi anlamina gelmektedir Gelgit Teorisi Acisal momentum sorununu cozme girisimleri iki cisim hipotezlerine donus lehine bulutsu hipotezinin bir sureligine terk edilmesine yol acti Birkac on yil boyunca bircok gok bilimci 1917 de James Jeans tarafindan ortaya atilan Gelgit veya Yakin Carpisma Hipotezi ni tercih etti bu hipoteze gore baska bir yildizin Gunes e yaklasmasi gunes sistemini olusturmustur Bu yakin carpisma karsilikli gelgit kuvvetleriyle Gunes ten ve diger yildizdan buyuk miktarlarda madde cekebilir ve bu madde daha sonra gezegenlere yogunlasabilirdi 1929 da astronom Harold Jeffreys boyle bir yakin carpismanin buyuk olcude olasi olmadigini soyledi Amerikali astronom da dis gezegenler icin acisal momentumla ilgili sorunlarla karsilastigini ve gezegenlerin Gunes tarafindan yeniden emilmekten kacinmak icin mucadele ettigini gostererek hipoteze itiraz etti Chamberlin Moulton Modeli 1900 yilinda acisal momentum nedeniyle Bulutsu Hipotezi nin gozlemlerle tutarsiz oldugunu gosterdi Moulton ve 1904 yilinda Gezegenimsi Hipotezi ni ortaya attilar Donemin bircok gok bilimcisiyle birlikte Lick Gozlemevi nden gelen sarmal bulutsu resimlerinin daha sonra galaksiler oldugu ortaya cikan gezegen sistemlerinin olusumunun dogrudan kaniti olduguna inanmaya basladilar Moulton ve Chamberlin bir yildizin yasaminin erken donemlerinde Gunes in yakinindan gecerek gelgit siskinliklerine yol actigini ve bunun gunes prominenslerine yol acan ic surecle birlikte her iki yildizdan madde filamentlerinin firlamasiyla sonuclandigini one surduler Bu tepkilesim esnasinda maddenin cogu yildiza geri donerken bir kismi ise yorungeye girmektedir Filamentler soguyarak cok sayida kucuk kati gezegenimsi ve birkac buyuk protoplanete donustu Bu model yaklasik 30 yil boyunca olumlu destek gordu ancak 1930 larin sonunda gozden dustu ve 40 larda Jupiter in acisal momentumuyla uyumsuz oldugunun anlasilmasi nedeniyle vazgecildi Hipotezin bir parcasi olan gezegenimsi yigilim iddiasi korunmustur Lyttleton Senaryosu 1937 ve 1940 ta Gunes e eslik eden bir yildizin yakindan gecen bir yildizla carpistigini one suren bir senaryo ortaya atmistir Boyle bir senaryo 1935 te tarafindan da onerilmis fakat reddedilmisti ancak Gunes in yildiz carpismalarinin yaygin oldugu acik bir kumede dogdugunu varsaymak daha olasi olabilirdi Lyttleton karasal gezegenlerin kendi baslarina yogunlasmak icin cok kucuk olduklarini gostermis ve cok buyuk bir proto gezegenin donme dengesizligi nedeniyle ikiye ayrilarak Jupiter ve Saturn u olusturdugunu diger gezegenlerin de bir baglanti filamentinden meydana geldigini one surmustur Daha sonra 1940 ve 1941 de ortaya atilan bir modelde ise bir ikili yildiz ve Gunes ten olusan uclu bir yildiz sisteminde ikili yildizin birlestigi ve daha sonra donme dengesizligi nedeniyle bolunerek sistemden kactigi ve Gunes tarafindan yakalanmak uzere aralarinda olusan bir filament biraktigi yer aliyordu Kusak Yapisi Modeli 1954 1975 ve 1978 de Isvecli astrofizikci Hannes Alfven parcacik hareketleri denklemlerine elektromanyetik etkileri dahil ederek acisal momentum dagilimi ve bilesim farkliliklarini aciklamistir Alfven ilk olarak 1954 te cogunlukla helyum ve bazi kati parcacik safsizliklari meteor yagmuru iceren bir A bulutu cogunlukla karbon iceren bir B bulutu cogunlukla hidrojen iceren bir C bulutu ve cogunlukla silikat ve demirden olusan bir D bulutunu ayirt ettigi bir tayf yapisini onermistir Bu modele gore A bulutundaki safsizliklar Mars ve daha sonra Dunya tarafindan yakalan Ay i B bulutundaki safsizliklar cokerek dis gezegenleri C bulutu yogunlasarak Merkur Venus Dunya asteroit kusagi Jupiter in uydulari ve Saturn un halkalarini D bulutu ise Pluton Triton Saturn un dis uydulari Uranus un uydulari Kuiper Kusagi ve Oort bulutunu olusturmustur Yildizlararasi Bulut Teorisi 1943 yilinda Sovyet astronom Gunes in bugunku haliyle yogun bir yildizlararasi bulutun icinden gectigini bunun sonucunda gezegenlerin olustugu bir toz ve gaz bulutuyla sarilmis olarak ortaya ciktigini one surdu Bu Gunes in yavas donusunun kendisine ozgu oldugunu ve gezegenlerin Gunes le ayni zamanda olusmadigini varsayarak acisal momentum sorununu cozdu Rus ekolunu olusturan modelin uzantilari arasinda 1950 de Gurevich ve Lebedinsky 1967 ve 1969 da Safronov 1981 de Ruskol 1985 te Safronov ve Vityazeff ve 1994 te Safronov ve Ruskol yer almaktadir Ancak bu hipotez gezegenlerin boylesine daginik bir zarftan olusmasi icin gereken surenin Gunes Sisteminin belirlenen yasini cok asacagini gosteren tarafindan curutulmustur Raymond Lyttleton ucuncu bir cismin gerekli olmadigini gostererek ve Bondi ve Hoyle tarafindan 1944 yilinda tanimlandigi gibi bir cizgi yigilmasi mekanizmasinin buluttaki cisimlerin yildiz tarafindan yakalanmasini sagladigini one surerek hipotezi degistirmistir Hoyle Hipotezi Fred Hoyle evrenin genisledigine dair Lemaitre teorisine karsi cikmamakla birlikte bu teorinin yorumlanmasina karsi cikmistir Evrenin bir baslangici oldugu fikrini bir yaraticinin varligina dair argumanlari andiran sahte bir bilim olarak gormustur Bunun yerine Hoyle Thomas Gold ve Hermann Bondi ile birlikte 1948 de evrenin sabit bir durumda oldugunu savunmaya baslamis ve Suredurum Kurami ni formule etmistir Teori gozlemledigimiz galaksiler birbirlerinden uzaklasirken evrenin nasil sonsuz ve esasen degismez olabilecegini aciklamaya calisiyordu Teori zaman icinde galaksiler arasinda madde olusumuna dayaniyordu boylece galaksiler birbirinden uzaklassa da aralarinda gelisen yenileri onlarin biraktigi boslugu dolduruyordu Sonucta ortaya cikan evren akan bir nehir gibi sabit bir durumdadir tek tek su molekulleri uzaklasmakta ancak nehrin geneli ayni kalmaktadir Buna bagli olarak Fred Hoyle un 1944 teki modelinde bir yoldas yildizin Gunes tarafindan yakalanan ve bundan gezegenler olusturan firlatilmis malzemeler nedeniyle bir novaya supernova donustugu iddia edilmektedir Bu patlama sonucunda da Gunes sistemindeki gezegenler ve diger cisimler meydana gelmistir 1955 te Laplace a benzer bir bicimde onerdigi sistemi 1960 ta daha matematiksel ayrintilarla tekrar ortaya atti Laplace tan farkli olarak disk ile Gunes arasinda manyetik bir tork meydana geldigi ve bu torkun hemen devreye girdigini iddia eder Aksi takdirde giderek daha fazla maddenin firlamasi ve sonucta mevcut gezegenlerin boyutunu asan ve Gunes le kiyaslanabilecek buyuklukte bir gezegen sistemi ortaya cikmasina yol acilacaktir Tork manyetik birlesmeye yol acar ve acisal momentumu Gunes ten diske aktarir Manyetik alan yogunlugu 1 gauss olmalidir Torkun varligi diskin icinde donmakta olan kuvvetin manyetik cizgilerine dayanmaktadir kuvvetin cizgilerindeki MHD manyetik hidrodinamikler teorisinin sonucu Disk cekilirken gunes yogunlasma isisi refrakterlerin yekpare olmasi icin 1000 derece Kelvin den yuksek olmamalidir Bu tepkime muhtemelen yogunlasmayla ve birikimle buyuyebilen ince bir duman olarak ortaya cikar Bu parcaciklar eger Dunya nin yorungesindeki 1m den kucuk objelerse diskten supurulmustur Model gezegenlerin kutlesi ve bilesimi ile manyetik baglanti saglayan acisal momentum dagilimiyla uyumludur Ancak ikizlenmeyi Mars ve Merkur un dusuk kutlesini ve gezegenimsi kusaklari aciklayamamaktadir Kuiper in Teorisi Gerard Kuiper 1944 te Ter Haar gibi duzenli girdaplarin imkansiz oldugunu ileri surmus ve gunes bulutsusunda buyuk kutlecekimi kararsizliklarin meydana gelebilecegini ve yogunlasmalar olusturabilecegini varsaymistir Bu durumda gunes bulutsusu ya Gunes le es genetik olabilir ya da Gunes tarafindan ele gecirilebilirdi Yogunluk dagilimi bir gezegen sistemi ya da bir yildiz yoldasi gibi hangi bicimin olusabilecegini belirleyecektir Iki tur gezegenin Roche limitinden kaynaklandigi varsayiliyordu Ancak Kuiper in daha buyuk bir G yildizi problemi olarak gordugu Gunes in yavas donusu icin hicbir aciklama sunulmadi Whipple in Teorisi in 1948 senaryosunda yaklasik 60 000 AU capinda ve 1 Gunes kutlesindeki M duman bulutu buzulerek Gunes i olusturmustur Ihmal edilebilir bir miktarda acisal momentumu sayesinde Gunes le benzer ozellikleri vardir Bu duman bulutu buyuk acisal momentumlu kucuk yildizlar ele gecirir Buyuk duman ve gaz bulutsusunun cokus suresi yaklasik 100 milyon yildir ve bu hiz baslangicta yavasken sonraki asamalarda artmistir Gezegenler ikinci bulutun icinde gelisen ya da onun tarafindan yakalanan kucuk bulutlardan yogunlasmistir Yorungeler neredeyse dairesel olacaktir cunku yigilma direnc gosteren ortamin etkisiyle dismerkezligi azaltacaktir ve yorunge yonelimleri kucuk bulutun boyutu ve hareketlerin ortak yonu nedeniyle benzer olacaktir Protogezegenler o kadar yuksek derecelere kadar isinmis olabilir ki daha ucucu bilesikler kaybolmus olabilir ve yorunge hizi artan mesafeyle azalir boylece karasal gezegenler daha fazla etkilenmis olur Ancak bu senaryo neredeyse tum nihai duzenliliklerin bir on varsayim olarak ortaya konmasi ve nicel hesaplamalarin hipotezlerin cogunu desteklememesi nedeniyle zayif olarak kabul edilmis ve genis bir kabul gormemistir Urey in modeli Astrokimya yi bulan Harold Urey 1951 1952 1956 ve 1966 da cogunlukla Chandrasekhar sabitlik denklemlerine ve gok taslarina dayali ve ilkel Gunes i cevreleyen gaz ve toz diskindeki yogunluk dagilimini elde etmistir Buna gore civa gibi ucucu elementler karasal gezegenler tarafindan tutulacagindan kismen kalin gaz ve toz halesinin gezegenleri Gunes ten korudugu varsayilmistir Elmaslari olusturmak icin saf karbon kristalleri Ay buyuklugunde nesneler ve yercekimsel olarak kararsiz hale gelen gaz kureleri diskte olusmali gaz ve toz daha sonraki bir asamada dagilmaliydi Gaz kaybedildikce basinc duser ve elmaslar grafite donusurken gaz Gunes tarafindan aydinlatilir Bu kosullar altinda onemli olcude iyonlasma mevcut olacak ve gaz manyetik alanlar tarafindan hizlandirilacak dolayisiyla acisal momentum Gunes ten aktarilabilecektir Urey Ay buyuklugundeki bu cisimlerin carpismalarla yok oldugunu gazin dagildigini geride cekirdekte toplanan katilari biraktigini ortaya cikan daha kucuk parcalarin uzaya itildigini ve daha buyuk parcalarin geride kalarak gezegenlere donustugunu varsaydi Ay in boyle hayatta kalan bir cekirdek oldugunu one surdu Oncul Gezegen Teorisi 1960 1963 ve 1978 de Gunes ve gezegenlerin ayni bulut icindeki maddeden ayri ayri birlestigi ve daha kucuk gezegenlerin daha sonra Gunes in daha buyuk kutlecekimi tarafindan yakalandigi Oncul Gezegen Hipotezini onermistir Bu hipotez bir protogezegen bulutsusundaki fizyonu icermekte ve bir gunes bulutsusunu dislamaktadir Yildizlarin dogdugu yildizlararasi materyalde meydana geldigi varsayilan supersonik turbulansi olusturdugu varsayilan flokul yigilmalari Gunes i ve protogezegenleri olusturmus ikincisi gezegenleri olusturmak uzere bolunmustur Iki kisim en az 8 e 1 lik bir kutle oraninda birbirlerine cekimsel olarak bagli kalamadi ve ic gezegenler icin bagimsiz yorungelere girerken dis gezegenler icin bir kisim Gunes Sistemi nden cikti Ic protoplanetler Venus Merkur ve Dunya Mars ti Buyuk gezegenlerin uydulari bolunen protogezegenin iki bolumunu birbirine baglayan boyundaki damlaciklardan olusmustur Bu damlaciklar bazi asteroitleri aciklayabilir Ancak bu durumda karasal gezegenlerin buyuk uydulari olamazdi ki bu da Ay i aciklayamaz Hipotez ayni zamanda Mars ve Dunya nin benzer donme periyotlari ve eksenel egimleri ile benzer acisal hizlari gibi bazi gozlemleri de ongormektedir Bu semada iki karasal Venus ve Dunya iki buyuk Jupiter ve Saturn ve iki dis Uranus ve Neptun uc kucuk gezegenle birlikte Merkur Mars ve Pluton olmak uzere alti ana gezegen vardir Bu hipotezin gezegenlerin hepsinin Gunes in etrafinda ayni yonde ve nispeten dusuk bir dismerkezlikle dondugu gercegini aciklayamamasi gibi bazi sorunlari vardir Cameron un Hipotezi Amerikali gok bilimci un 1962 ve 1963 yillarindaki hipotezine gore yaklasik 1 2 Gunes kutlesine ve 100 000 AU capina sahip olan on gunesi kutlecekimsel olarak kararsizdi bu nedenle coktu ve daha kucuk alt birimlere ayrildi Manyetik alani 1 100 000 gauss civarindaydi Cokme sirasinda manyetik kuvvet hatlari bukulmustu Cokme hizliydi ve hidrojen molekullerinin ayrismasi ardindan hidrojenin iyonlasmasi ve helyumun cift iyonlasmasi nedeniyle Gunes meydana geldi Acisal momentum bir Laplacean disk ureten donme kararsizligina yol acti Bu asamada radyasyon fazla enerjiyi uzaklastirdi disk yaklasik 1 milyon yil gibi nispeten kisa bir sure icinde soguyacak ve Whipple in kuyruklu yildizlar olarak adlandirdigi yogunlasma gerceklesecekti Bu kuyruklu yildizlarin bir araya gelmesiyle dev gezegenler olusmus bunlar da olusumlari sirasinda diskler ureterek uydu sistemlerine donusmuslerdir Karasal gezegenlerin kuyruklu yildizlarin ve asteroitlerin olusumu parcalanma isinma erime ve katilasmayi icermektedir Cameron ayrica Ay in kokeni icin buyuk carpisma hipotezini formule etmistir Yakalama Hipotezi tarafindan 1964 yilinda ortaya atilan Yakalama Hipotezi ne gore Gunes Sistemi Gunes ile dusuk yogunluklu bir on yildiz arasindaki gelgit etkilesimlerinden olusmustur Gunes in kutlecekimi on yildizin daginik atmosferinden madde cekmis ve bu madde daha sonra cokerek gezegenleri olusturmus olabilir Yakalanan gezegenlerin baslangicta eksantrik yorungeleri olacagindan Dormand ve Woolfson bir carpisma olasiligini one surmuslerdir Bir filamentin gecen bir on yildiz tarafindan firlatildigini ve Gunes tarafindan yakalanarak gezegenlerin olusumuna yol actigini varsaymislardir Bu fikre gore filamentteki 6 nokta kutleye karsilik gelen 6 orijinal gezegen vardi ve en icteki ikisi olan A ve B gezegenleri carpisiyordu Neptun un iki kati kutleye sahip olan A Gunes Sistemi nin disina firlatilirken Uranus un ucte biri kutleye sahip oldugu tahmin edilen B ise parcalanarak Dunya Venus muhtemelen Merkur asteroit kusagi ve kuyruklu yildizlari olusturmustur Gunes Fuzyonu 1951 1962 ve 1981 de Isvicreli astronom Weizsacker ve Ter Haar gibi Kartezyen girdap fikrini devam ettirmis ancak girdaplar hiyerarsisi ya da girdaplar icinde girdaplar yani bir Ay sistemi girdabi bir Gunes Sistemi girdabi ve bir galaktik girdap onermistir Gezegen yorungelerinin daire ya da elips degil spiral oldugu fikrini ortaya atmistir Jacot ayrica galaksilerin genisledigini yildizlarin merkezden uzaklastigini ve uydularin gezegenlerinden uzaklastigini one surmustur Ayrica gezegenlerin her seferinde bir tane olmak uzere Gunes ten ozellikle de donusun neden oldugu ekvatoral bir siskinlikten atildigini ve bu atilma sirasinda varsayimsal bir gezegenin parcalanarak geriye asteroit kusagini biraktigini ileri surmustur Kuiper Kusagi o zamanlar bilinmiyordu ancak muhtemelen o da ayni tur bir parcalanma sonucu ortaya cikmistir Gezegenler gibi uydular da ana gezegenlerinden ekvatoral olarak firlamis bazilari parcalanarak halkalari olusturmus ve Dunya nin da sonunda baska bir uydu firlatmasi beklenmistir Bu modelde gezegenlerin 4 evresi vardi donmeden Gunes e ayni tarafta durma cok yavas donus hizlandirilmis donus ve gunluk donus Jacot ic ve dis gezegenler ile ic ve dis uydular arasindaki farklari girdap davranisiyla aciklamistir Merkur un eksantrik yorungesini Gunes ten en son ayrilmasiyla Venus un yavas donusunu ise en sondan ikinci ayrildigi icin yavas donus evresinde olmasiyla aciklamistir modeli ilk olarak 1993 yilinda yayimlanan kitabinin ilk baskisinda onerilmistir 1999 ve sonrasindaki revize edilmis versiyonunda Orijinal Gunes Sistemi alti cift ikiz gezegene sahipti ve her biri disa dogru merkezkac kuvvetlerinin ice dogru cekim kuvvetini astigi asiri donen bir Gunes in ekvatoral cikintilarindan farkli zamanlarda ayrilarak farkli sicaklik boyut ve bilesimlere sahip oldular ve yaklasik 100 milyon yil sonra alti gezegenin patlamasiyla dagilan bulutsu diskle birlikte yogunlastilar Bunlardan dordu helyum agirlikli akiskan ve kararsizdi Bunlar V Maldek V besinci gezegeni temsil eder ilk dordu Merkur ve Mars i icerir K Kripton T transneptunyen ve Gezegen X tir Bu durumlarda daha kucuk uydular gelgit gerilimleri nedeniyle patlamis ve iki buyuk gezegenimsi bolgenin dort bilesen kusagini birakmistir Patlamanin yaklasik 4 eon once Gec Donem Agir Bombardimana LHB neden oldugu varsayilan LHB A gezegeni Jupiter ile patlamanin bir baska LHB ye neden oldugu varsayilan LHB B ise Saturn ile eslesmistir LHB A Jupiter LHB B ve Saturn gezegenlerinde her ciftin icteki ve daha kucuk ortagi muazzam gelgit streslerine maruz kalmis ve patlamasina neden olmustur Patlamalar uydular parcalanmadan once gerceklesmistir Altisi akiskan oldugu icin hicbir iz birakmadilar Kati gezegenler sadece bir aydan ayrilmisti ve Merkur Venus un bir uydusuydu ancak Gunes in cekim etkisinin bir sonucu olarak uzaklasti Mars Maldek in bir uydusuydu Herndon un Modeli un modelinde buyuk cekirdekli ic gezegenler yuksek basinc ve yuksek sicakliklarda dev gazli on gezegenlerin icinden yogunlasma ve yagma yoluyla olusmustur Dunya nin tam yogunlasmasi kayalik cekirdegi Dunya nin bugunku capinin yaklasik yuzde 66 sina sikistiran kabaca 300 dunya kutlelik bir gaz buz kabugu iceriyordu Gunes in T Tauri patlamalari gazlari ic gezegenlerden uzaklastirdi Merkur tam olarak yogunlasmamisti ve gazlarinin bir kismi siyrilarak Mars ve Jupiter arasindaki bolgeye tasindi ve burada Gunes Sistemi nin dis kisimlarindan dusen oksitlenmis yogusma ile birleserek siradan kondrit meteoritlerinin Ana Kusak asteroitlerinin ve ic gezegenlerin ozellikle de Mars in kaplamasinin ana malzemesini olusturdu Ic gezegenler arasindaki farkliliklar oncelikle farkli derecelerdeki ongezegensel sikismanin sonucudur Dekompresyon kaynakli gezegen hacmi artislarina yuzey alanini artirmak icin olusan catlaklar ve egrilikteki degisiklikleri karsilamak icin siradaglar olusturan katlanma olarak iki tur tepki vardir Bu gezegen olusumu hipotezi gezegen cekirdeklerindeki dogal nukleer fisyon reaktorlerini iceren Whole Earth Decompression Dynamics WEDD modelinin bir uzantisini temsil etmektedir Herndon bunu 2005 2013 yillari arasinda Current Science da yayinlanan on bir makalede ve 2008 2012 yillari arasinda yayinlanan bes kitapta aciklamistir Modelinden bolunmez olarak bahsetmektedir yani Dunya nin temel yonlerinin mantiksal ve nedensel olarak birbirine bagli oldugu ve Jupiter benzeri bir dev olarak erken olusumundan cikarilabilecegi anlamina gelmektedir 1944 yilinda Alman kimyager ve fizikci Dunya nin 100 1000 atm basincta dev bir on gezegen icinde yogunlasmasi ve yagmasinin termodinamigini dusunmustur 1950 lerde ve 1960 larin basinda bu tur basinclarda gezegen olusumu tartisilmis ancak Cameron un 1963 tarihli dusuk basinc yaklasik 4 10 atm modeli bu fikri buyuk olcude ortadan kaldirmistir Teorilerin Siniflandirilmasi Jeans 1931 de cesitli modelleri gezegen olusumu icin gerekli malzemenin Gunes ten geldigi ve gelmedigi ile eszamanli veya ardisik olabilecegi modeller olarak iki gruba ayirdi 1963 yilinda William McCrea bunlari gezegenlerin olusumunu Gunes in olusumuna baglayanlar ve Gunes in olusumundan bagimsiz oldugu gezegenlerin Gunes normal bir yildiz haline geldikten sonra olustugu gruplar olarak iki gruba daha ayirdi Ter Haar ve Cameron Gunes in kendisi yerine bir on gunes ile baslayan Gunes in ve muhtemelen bir gunes zarfinin gelisimi olan kapali bir sistemi dusunen hipotezler arasinda ayrim yapmis ve bu hipotezleri monistik olarak adlandirdigini belirtmistir Ayrica Gunesle gezegen sistemine yol acan gelismelerde ilk adim oldugu varsayilan yabanci bir cisim arasinda bir etkilesimin oldugu acik bir sistemi dusunen hipotezler arasinda ayrim yaparak Belot un bu hipotezleri dualistik olarak adlandirdigini belirtmistir in siniflandirmasi da onlari Gunes le es genetik ya da degil olarak kategorize etmis ancak ayni zamanda degismis ya da degismemis yildiz ve yildizlararasi materyalden olusumlarini da dikkate almistir Ayrica bunlari dort grup tanimlamistir Buna gore 1700 lerde Swedenborg Kant ve Laplace tarafindan ortaya atilan gunes bulutsusuna dayali modeller birinci 1978 de Alfven ve Gustaf Arrhenius un baslica savunuculari oldugu yildizlararasi uzaydan yakalanan bir bulut oneren hipotezler ikinci bir yoldas yildizin bir sekilde parcalandigini ve dagilan materyalinin bir kisminin Gunes tarafindan yakalandigini one suren baslica hipotez sahibi 1940 larda Lyttleton olan ikili hipotezleri ucuncu Jeans Jeffreys ve Woolfson ve Dormand in yakin yaklasim filament fikirleri ise dorduncu grupta yer almaktadir ve modelleri gezegenlerin kokeni ve olusumunun esasen Gunes ile iliskili oldugunu ve iki olusum surecinin es zamanli ya da ardisik olarak gerceklestigini dusunenler ve gezegenlerin olusumunun Gunes in olusum surecinden bagimsiz oldugunu gezegenlerin Gunes normal bir yildiz haline geldikten sonra olustugunu dusunenler olmak uzere iki kategoriye ayirmistir Ikinci kategorinin gezegenlerin olusumu icin gerekli materyalin Gunes ten ya da baska bir yildizdan elde edildigi modeller ve materyalin yildizlararasi uzaydan elde edildigi modeller olmak uzere 2 de alt kategorisi vardir Ikili en tutarli modellerin Hoyle un manyetik baglanti ve McCrea nin flokulleri oldugu sonucuna varmislardir Woolfson ise Laplace Descartes Kant ve Weizsacker inkileri iceren monistik modelleri ve Buffon Chamberlin Moulton Jeans Jeffreys ve Schmidt Lyttleton inkileri iceren dualistik modelleri tanimistir Bulutsu Hipotezi nin Tekrar Gundeme GelisiHubble Uzay Teleskobunda gorulen Beta Pictoris 1978 de astronom Modern Laplacyan Teorisi nde acisal momentum sorununun merkezdeki donusu yavaslatan orijinal diskteki toz taneciklerinin yarattigi suruklenme ile cozulebilecegini one surerek Laplacian bulutsu modelini yeniden canlandirdi Prentice ayrica genc Gunes in T Tauri yildizlarinda meydana geldigi anlasilan supersonik puskurmeler yoluyla on gezegen diskine ve gezegenimsi maddelere bir miktar acisal momentum aktardigini one surmustur Ancak Prentice in bu olusumlarin simitlerde veya halkalarda olacagina dair savi bu halkalarin gezegenler olusmadan yok olacagi iddia edilerek elestirilmistir Modern yaygin kabul goren gezegen olusum teorisinin dogusu Gunessel Bulutsu Diski Modeli GBDM Sovyet astronom un calismalarina dayanir Evolution of the protoplanetary cloud and formation of the Earth and the planets kitabi gezegenlerin olusumu konusunda bilim insanlari arasinda uzun soluklu bir etki birakmistir Bu kitapta gezegen olusum surecinin hemen hemen tum buyuk sorunlari formule edildi ve bazilari cozuldu Safronov un fikirleri kontrolden cikmis toplanma yi bulan in calismalariyla daha da gelistirildi 1980 lerin basinda GBDM adiyla bulutsu hipotezi astronomideki iki buyuk kesif sayesinde unune geri kavusmustur Oncelikle Beta Pictoris gibi bir dizi genc takim yildizi bulutsu hipotezi tarafindan tahmin edildigi uzere cok soguk toz diskleri tarafindan cevrili olarak gozlemlendi Sonra 1983 yilinda firlatilan Kizilotesi Astronomik Uydusu tarafindan soguk materyal disklerinde donduklerini aciklayacak olan fazla kizilotesi isimaya sahip bircok yildiz gozlemlenmistir Seckin konular Bulutsu Hipotezi nin genis resmi yaygin olarak kabul gorse de ayrintilarin cogu iyi anlasilmamistir ve rafine edilmeye devam etmektedir Rafine edilmis Bulutsu modeli tamamen Gunes Sistemi gozlemleri uzerine gelistirilmistir cunku 1990 larin ortalarina kadar bilinen tek model budur Diger gezegen sistemlerine genis olcude uygulanabilir oldugu guvenle varsayilmamistir ancak bilim insanlari on gezegen diskleri ve hatta diger yildizlarin etrafinda gezegenler bularak Bulutsu Modelini test etme konusunda endiseliydiler 30 Agustos 2013 itibariyla 941 gunes disi gezegenin kesfi bircok surprizi ortaya cikarmistir Bulutsu Modeli nin kesfedilen bu gezegen sistemlerini hesaba katarak revize edilmesi veya yeni modellerin dikkate alinmasi gerekmektedir Bugune kadar kesfedilen gunes disi gezegenler arasinda Jupiter buyuklugunde veya daha buyuk ancak sadece birkac saatlik cok kisa yorunge periyotlarina sahip gezegenler bulunmaktadir Bu tur gezegenlerin yildizlarina cok yakin bir yorungede donmeleri gerekir oyle ki atmosferleri gunes radyasyonu tarafindan yavas yavas siyrilir Sicak Jupiterler olarak adlandirilan bu gezegenlerin nasil aciklanacagi konusunda bir fikir birligi yoktur ancak onde gelen fikirlerden biri Uranus ve Neptun u su anki uzak yorungelerine tasidigi dusunulen surece benzer sekilde gezegen gocudur Goce neden olan olasi surecler arasinda protoplaneter disk hala hidrojen ve helyum gaziyla doluyken yorungesel surtunme ve dev gezegenler ile on gezegen diskindeki parcaciklar arasinda acisal momentum degisimi yer almaktadir Bir diger sorun da gezegenlerin ayrintili ozellikleridir Gunes bulutsusu hipotezi tum gezegenlerin tam olarak ekliptik duzlemde olusacagini ongorur Bunun yerine klasik gezegenlerin yorungeleri ekliptige gore cesitli kucuk egimlere sahiptir Ayrica gaz devleri icin donuslerinin ve ay sistemlerinin ekliptik duzleme gore egimli olmayacagi ongorulmektedir Bununla birlikte gaz devlerinin cogunun ekliptige gore onemli eksenel egimleri vardir ve Uranus 98 lik bir egime sahiptir Ay in Dunya ya gore nispeten buyuk olmasi ve diger uydularin gezegenlerine gore duzensiz yorungelerde olmasi bir baska konudur Artik bu gozlemlerin Gunes Sistemi nin ilk olusumundan sonra meydana gelen olaylarla aciklandigina inanilmaktadir Gunes evrimi hipoteziGunes enerjisinin fiziksel kaynagini ayirmak ve ne zaman ve nasil tamamen bitecegini belirlemek icin yapilan girisimler yuzyilda basladi O zamanlar Gunes in isi kaynaginin yercekimsel daralmaya dayandigi gecerli bir bilimler gorustu 1840 yillarinda astronom J R Mayer ve J J Waterson Gunes in devasa kutlesinin isi ureterek kendi uzerine cokecegini iddia etti 1854 yilinda Hermann von Helmholtz ve Lord Kelvin bu isinin Gunes in yuzeyine carpan meteorlar sayesinde olustugunu one surduler Ancak Gunes in bu mekanizmayla aydinlatmasi Dunya ya sadece 30 milyon Dunya nin yasindan cok az yetecek kadar enerjiye sahipti Bu cokus suresi Kelvin Helmholtz zamani olarak bilinir 1905 yilinda Albert Einstein in rolativite teorisi nukleer reaksiyonlarin enerji kaybiyla prekursorlerden yeni elementlerin olusabildigi anlasildi Arthur Eddington Gunes i olusturmak icin gerekli olan yuksek enerjiyi ureten hidrojen atomlarinin helyuma donusme islemi icin yildizlardaki basinc ve sicakligin oldukca yeterli oldugunu Yildizlar ve Atomlar tezinde belirtmistir 1935 yilinda Eddington daha ileri giderek diger elementlerin de yildizlar icerisinde olusabilecegini belirtmistir 1945 yilindan sonra toplanan spektral kanit karbon hidrojen oksijen azot neon demir g b yaygin kimyasal elementlerin galaksi cevresinde oldukca homojen bir sekilde dagildigini gostermistir Bu elementlerin ortak bir kokene ait oldugunu gosterir Oranlardaki bir suru anormallikler yaradilistaki mekanizmanin altinda gizlidir Kursunun altindan daha yuksek atomik agirliga sahip olmasina ragmen kursun daha yaygindir Hidrojen ve helyum 1 ve 2 elementler fiilen yaygin olmasina ragmen lityum ve berilyum 3 ve 4 elementler oldukca nadirdir Kirmizi devler 19 yuzyildan beri kirmizi dev yildizlarin duzensiz tayfi bilinmektedir 1940 li yillarda George Gamow bunlarin ic cekirdegindeki hidrojeni bitirmis dis kabuktaki hidrojeni yanan yildizlar olduklarini anlamistir Bu Martin Schwarzschild e kirmizi devlerle yildizlarin sonlu omurleri arasindaki baglantiyi bulmasinda yardim etmistir Gunumuzde kirmizi devlerin yildizlarin omurlerinin son hali oldugu bilinmektedir Fred Hoyle element dagiliminin oldukca homojen olmasina ragmen farkli yildizlarin farkli elementleri farkli yogunlukta tasidigini soylemistir Hoyle e gore bu onlarin kendi iclerinde yildizlari kokeni olmasi gerektigini belirtir Sadece yogun basinc ve sicaklik altinda olusan elementler demirin atom numarasi etrafinda zirveye ulasir Hoyle demirin dev yildizlar icerisinde olustugunun sonucuna varmistir Boylece 1945 ve 1946 yillarinda Hoyle yildiz omrunun son asamasi oldugunu belirtmistir Yildiz olurken katmanli birlesme reaksiyonlarina sebep olarak kendi agirligi altinda coker Karbon 12 helyumla birleserek oksijen 16 yi oksijen 16 helyumla birlesip neon 20 yi olusturarak demire kadar gider Ancak karbon 12 yi uretecek bir yontem bilinmemektedir Karbon uretmek icin berilyum izotoplarinin birlesmesi cok kararsizdir ve uc helyum atomunun karbon 12 yi uretmesi Evren in yasinin goz onune alindigi zaman olanaksizdir Ancak fizikci Ed Salpeter 1952 yilinda berilyum izotopunun baska bir helyumla enerji ve kutle bakimindan karbona esitse karbonu olusturmak icin yeterli kisa zaman oldugunu gostermistir Hoyle antropik ilkeyi kullanarak karbondan olustugunu gostermistir Karbon 12 in madde enerji seviyesi tanimlandiginda Hoyle in tahminin yuzde birkaci oldugu bulundu Beyaz cuce Ilk beyaz cuce 40 Eridani uclu yildiz sisteminde bulunmustur Bu uclu yildiz sistemi nispeten daha aydinlik anakol yildizi 40 Eridani A yakinda donen 40 Eridani B ve anakol kirmizi cuce 40 Eridani C yildizlarini icerir 40 Eridani B C esi William Herschel tarafindan on Ocak 31 1783 tarihinde kesfedilmisrtir s 73Friedrich Georg Wilhelm Struve tarafindan 1825 ve Otto Wilhelm von Struve tarafindan 1851 yilinda yeniden gozlemlenmistir 1910 yilinda Henry Norris Russell Edward Charles Pickering ve Williamina Fleming tarafindan 40 Eridani B yildizinin A sinifi yildiz oldugunu kesfetmistir Beyaz cucelerin kesiflerinden kisa bir sure sonra asiri yogun oldugu bulundu Sirius B ve 40 Eridani B gibi cift yildiz olan yildizlarin kutleleri yorunge gozlemleriyle tahmin edilebilir Sirius B icin 1910 yilinda kutle 0 94 M olarak olculmustur daha guncel tahmin 1 00 M Sicak kutleler soguk kutlelerden daha fazla isima yaptigi icin yildizin yuzey aydinligi etkin yuzey sicakligindan yani tayfindan tahmin edilebilir Eger yildizin uzakligi biliniyorsa ortalama aydinlatmasi bilinebilir Iki rakamin karsilastirilmasi yildizin yaricapi verir Bu tur muhakemeler Sirius B ve 40 Eridani B cok yogun olmasi gerektigini anlatir ve astronomlari sasirtir Ornegin Ernst Opik 1916 yilinda 40 Eridani B yildizinin Gunes ten 25 000 kere daha yogun oldugunu bulmustur ama cok yuksek oldugu icin kendisi imkansiz diye nitelendirmistir Bu derece yogunluklar mumkundur cunku beyaz cuceler kimyasal baglarla bagli atomlardan degil baglanmamis cekirdek ve elektron plazmasindan olusur Bu sekilde cekirdekler daha yakin bir sekilde yerlesebilirler Ancak Eddington plazma sogudugunda ve atomlari iyonize tutan enerji artik olmadiginda ne olacgini merak etti Bu paradoks R H Fowler tarafindan 1926 yilinda yeni tasarlanmis kuantum mekanigi uygulamalariyla cozulmustur Elektronlar Pauli Dislama Ilkesine itaat ettigi icin elektronlar ayni hali isgal edemez ve Fermi Dirac istatistiklerine uymak zorundadirlar 1926 yilinda Pauli Dislama ilkesini karsilayan parcaciklarin istatistiksel dagilimini da tanimlamistir Sifir sicakliktan butun elektronlarin en dusuk enerji seviyesinde olmasina gerek yoktur bazilari yuksek enerji seviyesinde yer alabilir Bu elektron hali dejenere olarak adlandirilir ve boylece beyaz cuce sifir sicakliga soguyabilir ve yuksek enerjisini koruyabilir Gezegenimsi bulutsu NGC 7293 Helis Bulutsusu Gezegenimsi bulutsular genelde soluk nesnelerdir ve hicbiri ciplak gozle gorulemez ilk bulunan gezegenimsi bulutsu Vulpecula takimyildizinda 1764 yilinda Charles Messier tarafindan kesfedilen Halter Bulutsusu dur ve Messier nesneleri katalogunda M27 olarak listelenmistir Dusuk cozunurluklu teleskoplarla yapilan erken gozlemler M27 ve sonra kesfedilen gezegenimsi bulutsular gaz devlerine benzetildi ve simdi gezegenlerde cok farkli oldugunu bilinmesine ragmen Uranus un kasifi William Herschel gezegenimsi bulutsu planetary nebula terimini bulmustur Gezegenimsi bulutsularin merkezi yildizlari cok sicaktir Aydinlatma gucu cok azdir yani cok kucukturler Sadece bir yildiz tum yakitini tuketirse bu kadar kucuk bir botuta cokebilir yani gezegenimsi bulutsu yildiz evriminin final asamasidir Spektroskopik gozlemler gezegenimsi bulutsularin genisledigini gosterir yani gezegenimsi bulutsular yildizlar hayatlarinin sonunda uzaya dis katmanlarinin atilmasiyla olusur Ay in kokeni hipoteziGeorge Darwin 1845 1912 Yuzyillardir bilimsel hipotezler Ay in kokeni merakini ilerletmistir En eski teorilerden biri olan cift toplanma teorisi Ay in Dunya nin olusumundan artanlarin yorungede toplanarak olustugunu soyler Digeri George Darwin Charles Darwin in oglu tarafindan gelistirilmis fizyonmodelidir Bu modelde Ay senede 4 cm kadar Dunya dan uzaklasir yani bir zamanlar Dunya nin bir parcasiydi ve Dunya nin momentumu cok daha fazla oldugu bir zamanda disari firladi Ucuncu hipotez Ay in disaridan gelip Dunya nin yorungesine oturmasidir Apollo gorevleri Ancak bu hipotezler Apollo Projesiyle curutuldu ve Ay in yasi ve tarihine dair bir suru kanit saglandi Bu kanitlar eski modellerin yaptigi cogu tahmini curutmuslerdir Ay dan getirilen taslar Gunes Sistemi nin baska yerlerdeki taslarda suyun bariz az oldugunu ve oncul tarihinde Magma okyanusu oldugunu gostermistir bu da olusumundan buyuk bir enerji oldugunu dolayisiyla erken Ay in cok sicak oldugunu gosterir Ayrica ay taslarindaki oksijen izotoplari ikisinin Gunes bulutsusunun benzer konumunda olusturdugunu dusunduren Dunya dakilerle belirgin bir benzerlik gostermistir Yakalama modeli izotoplardaki benzerligi aciklarken basarisiz oldu Ay baska bir Gunes Sistemi ne ait olsaydi izotoplar farkli olurdu toplanma modeli ise su kaybini yeterince aciklayamadi Ay Dunya yla ayni sekilde olusmus olsaydi mineral yapisina sikismis su miktari kabaca ayni olurdu Aksine fizyon modelinde kimyasal bilesimdeki benzerlik ve Ay daki demir eksikligi hesaba katilirken yuksek yorungesel egim ve Gunes Sistemi ndeki diger gezegen uydu eslerinden daha fazla olan Dunya Ay sisteminin acisal momentumu hesaba katilmaz Dev carpisma hipotezi Apollo dan sonra uzun bir sure cift toplanma hipotezi kusurlu oldugu bilinmesine ragmen Ay in kokenini aciklamasi icin yapilmis en iyi hipotezdi Ardindan 1984 yilinda Kona Hawaii de bir konferansta bir uzlasma modeli gozlemlenen tutarsizliklari goz onunde bulundurdu Baslangicta 1976 yilinda iki bagimsiz arastirma gruplari tarafindan formule edilen dev carpisma hipotezine gore Mars buyuklugunde bir gezegen Theia Dunya ile carpisti Bu darbe Dunya nin kabugunu eritmis diger gezegenin agir cekirdegi Dunya nin icine cokmus ve Dunya yla birlesmistir Bu etkiyle uretilen fazla isinmis buhar gezegenin yorungesine yukselip Ay i olusturmustur Bu teori su eksikligini buhar bulutu su icin fazla sicaktir yapisal benzerligi Ay Dunya nin parcalarindan olusmustur dusuk yogunlugu Ay Dunya nin cekirdeginden degil kabuk ve mantosundan olusmustur ve Ay in olagandisi yorungesini egimli vurus Dunya Ay sistemine buyuk acisal momentum vermistir aciklamistir Seckin konular Ancak dev carpisma hipotezi cok aciklayici oldugu icin elestirildi gelecekteki bir kesif sonucu aciklama genisletilebilir ve yanlislanamaz Ayrica carpan cisimden gelen bu kadar cok materyalin de Ay da toplanacagi bununda izotop seviyesini degistirecegi ama izotop seviyesinin Dunya yla ayni oldugu iddialari vardir Ustelik su gibi ucucu bilesiklerin Ay in kabugunda bulunmamasi gerekir ancak vardir Diger dogal uydular Toplanma ve yakalama modelleri Ay in kokenini aciklamak icin gecerli olmasa da Gunes Sistemi ndeki diger dogal uydularin olusumu icin kullanilirlar Jupiter in Galilei uydularinin toplanma modeline gore olustugu ve Triton gibi Neptun uydusu Gunes Sistemi ndeki duzensiz uydularin yakalama modeline gore calistigina inanilir Notlar Phaeton Titius Bode yasasi tarafindan var oldugu varsayilan varsayimsal gezegendir Yok olusu asteroit kusaginin olusumuna yol actigi cuce gezegen Ceres dahil Mars ve Jupiter in yorungeleri arasinda oldugu varsayilir Adini Yunan mitolojisinde gunes tanrisi Helios un oglu Phaethon dan almistir Kaynakca Solar etymoline 10 Eylul 2015 tarihinde kaynagindan Erisim tarihi 15 Nisan 2008 Webster s 9th New Collegiate Dictionary Spudis Paul D 1998 The once and future moon Carlton South Vic Melbourne University Press ISBN 0 522 84826 5 OCLC 38820866 a b c d e f g h i j k l m n Williams I a b Woolfson M Swedenborg Emanuel 1734 Principia Latin Opera Philosophica et Mineralia English Philosophical and Mineralogical Works Principia Volume 1 See T J J 1909 The Past History of the Earth as Inferred from the Mode of Formation of the Solar System Proceedings of the American Philosophical Society Cilt 48 s 119 JSTOR 983817 a b c d e f g h i j k l m n M M Woolfson 1993 The Solar System Its Origin and Evolution Journal of the Royal Astronomical Society Cilt 34 ss 1 20 Bibcode 1993QJRAS 34 1W Physics Department University of New York Woolfson M M 1984 Rotation in the Solar System Philosophical Transactions of the Royal Society of London 313 1524 s 5 Bibcode 1984RSPTA 313 5W doi 10 1098 rsta 1984 0078 Benjamin Crowell 1998 2006 5 lightandmatter com ISBN 0 9704670 2 8 14 Aralik 2010 tarihinde kaynagindan arsivlendi Erisim tarihi 21 Mayis 2015 a b Sherrill T Alfven H 1978 Williams ve Cremin 1968 a g e Hoyle F 1 Ekim 1948 A New Model for the Expanding Universe Monthly Notices of the Royal Astronomical Society Ingilizce 108 5 372 382 doi 10 1093 mnras 108 5 372 ISSN 0035 8711 8 Agustos 2022 tarihinde kaynagindan Erisim tarihi 20 Subat 2023 Smith Quentin 1992 A Big Bang Cosmological Argument for God s Nonexistence Faith and Philosophy 9 2 217 237 doi 10 5840 faithphil19929215 ISSN 0739 7046 McCrea W J R Dormand amp M M Woolfson 1971 The capture theory and planetary condensation Cilt 151 s 307 Bibcode 1971MNRAS 151 307D Weidenschilling S J Spaute D Davis D R Marzari F Ohtsuki K 1997 Accretional Evolution of a Planetesimal Swarm Icarus 128 2 ss 429 455 Bibcode 1997Icar 128 429W doi 10 1006 icar 1997 5747 KB1 bakim Birden fazla ad yazar listesi link Dormand J R Woolfson M M Eylul 1977 Interactions in the early solar system Monthly Notices of the Royal Astronomical Society Ingilizce 180 2 243 279 doi 10 1093 mnras 180 2 243 ISSN 0035 8711 11 Kasim 2021 tarihinde kaynagindan Erisim tarihi 20 Subat 2023 Woolfson Michael Mark The Evolution of the solar system in S F Dermot Ed Origin of the Solar System Wiley New York NY 1978 pp 199 217 Jacot Louis 1986 Heretical Cosmology transl of Science et bon sense 1981 Exposition Banner Le Code Chastenay science show 2011 Van Flandern T 1999 Van Flandern T 2007 Van Flandern T 2008 MetaResearch http www metaresearch org 27 Mayis 2008 tarihinde Wayback Machine sitesinde 8 Kasim 2019 tarihinde kaynagindan arsivlendi Erisim tarihi 20 Subat 2023 Herndon J Herndon J Marvin 2005 Whole Earth Decompression Dynamics ResearchGate Ter Haar D and Cameron A Reeves H 1978 Prentice A J R 1978 Origin of the solar system I Gravitational contraction of the turbulent protosun and the shedding of a concentric system of gaseous Laplacian rings Moon and Planets 19 3 ss 341 398 Bibcode 1978M amp P 19 341P doi 10 1007 BF00898829 Ferreira J Dougados C Cabrit S 2006 Which jet launching mechanism s in T Tauri stars Astronomy amp Astrophysics 453 3 s 785 arXiv astro ph 0604053 2 Bibcode 2006A amp A 453 785F doi 10 1051 0004 6361 20054231 KB1 bakim Birden fazla ad yazar listesi link Nigel Henbest 1991 New Scientist 8 Ekim 2008 tarihinde kaynagindan arsivlendi Erisim tarihi 18 Nisan 2008 George W Wetherill 1989 Leonard Medal Citation for Victor Sergeevich Safronov Meteoritics Cilt 24 s 347 Bibcode 1989Metic 24 347W doi 10 1111 j 1945 5100 1989 tb00700 x e g NASA Jet Propulsion Laboratory 17 Kasim 2011 tarihinde kaynagindan arsivlendi Erisim tarihi 1 Subat 2008 Jean Schneider The extrasolar planets encyclopedia Paris University 25 Aralik 2015 tarihinde kaynagindan Erisim tarihi 13 Mart 2008 Weaver D Villard R 31 Ocak 2007 Hubble Probes Layer cake Structure of Alien World s Atmosphere University of Arizona Lunar and Planetary Laboratory Press Release 16 Ekim 2015 tarihinde kaynagindan Erisim tarihi 15 Agustos 2007 KB1 bakim Birden fazla ad yazar listesi link Ballester Gilda E Sing David K Herbert Floyd 2007 The signature of hot hydrogen in the atmosphere of the extrasolar planet HD 209458b Nature 445 7127 ss 511 4 Bibcode 2007Natur 445 511B doi 10 1038 nature05525 PMID 17268463 Benjamin Crowell 2008 Vibrations and Waves 8 Nisan 2011 tarihinde kaynagindan Erisim tarihi 1 Subat 2008 Tsiganis K Gomes R Morbidelli A Levison H F 2005 Origin of the orbital architecture of the giant planets of the Solar System Nature 435 7041 ss 459 61 Bibcode 2005Natur 435 459T doi 10 1038 nature03539 PMID 15917800 25 Mayis 2011 tarihinde kaynagindan Erisim tarihi 21 Mayis 2015 KB1 bakim Birden fazla ad yazar listesi link Lissauer J J 2006 Planet Formation Protoplanetary Disks and Debris Disks L Armus and W T Reach Ed The Spitzer Space Telescope New Views of the Cosmos 357 Astronomical Society of the Pacific Conference Series s 31 Fogg M J Nelson R P 2007 On the formation of terrestrial planets in hot Jupiter systems Astronomy amp Astrophysics 461 3 s 1195 arXiv astro ph 0610314 2 Bibcode 2007A amp A 461 1195F doi 10 1051 0004 6361 20066171 Heidi B Hammel 2006 PDF Pasadena Workshop 11 Subat 2012 tarihinde kaynagindan PDF arsivlendi Erisim tarihi 13 Mart 2008 Frank Crary 1998 Colorado University Boulder 10 Agustos 2015 tarihinde kaynagindan arsivlendi Erisim tarihi 13 Mart 2008 a b David Whitehouse 2005 The Sun A Biography John Wiley and Sons ISBN 0 470 09296 3 Carl J Hansen Steven D Kawaler and Virginia Trimble 2004 Stellar interiors physical principles structure and evolution New York Springer ss 4 ISBN 0 387 20089 4 KB1 bakim Birden fazla ad yazar listesi link a b c d Simon Mitton 2005 Origin of the Chemical Elements Fred Hoyle A Life in Science Aurum ss 197 222 ISBN 0 309 09313 9 Oscar Straniero Roberto Gallino and Sergio Cristallo 17 Ekim 2006 s process in low mass asymptotic giant branch stars Nuclear Physics A 777 311 339 arXiv astro ph 0501405 2 Bibcode 2006NuPhA 777 311S doi 10 1016 j nuclphysa 2005 01 011 24 Ocak 2020 tarihinde kaynagindan Erisim tarihi 2 Nisan 2008 KB1 bakim Birden fazla ad yazar listesi link J Faulkner 2003 Fred Hoyle Red Giants and beyond Astrophysics and Space Science 285 2 ss 339 339 Bibcode 2003Ap amp SS 285 339F doi 10 1023 A 1025432324828 The Nuclear Physics Group The University of Birmingham 12 Agustos 2007 tarihinde kaynagindan arsivlendi Erisim tarihi 21 Nisan 2008 1785 75 3C40 3ACODSBW 3E2 0 CO 3B2 P Catalogue of Double Stars William Herschel Philosophical Transactions of the Royal Society of London 75 1785 pp 40 126 The orbit and the masses of 40 Eridani BC 25 Ekim 2017 tarihinde Wayback Machine sitesinde W Astrometric study of four visual binaries 8 Agustos 2018 tarihinde Wayback Machine sitesinde W How Degenerate Stars Came to be Known as White Dwarfs 7 Ocak 2008 tarihinde Wayback Machine sitesinde J Preliminary General Catalogue L The Age and Progenitor Mass of Sirius B James Liebert Patrick A The Densities of Visual Binary Stars 3 Haziran 2016 tarihinde Wayback Machine sitesinde E Opik The Astrophysical Journal 44 December 1916 pp 292 302 On the relation between the masses and luminosities of the stars 13 Ekim 2007 tarihinde Wayback Machine sitesinde A On Dense Matter 15 Ocak 2008 tarihinde Wayback Machine sitesinde R The Development of the Quantum Mechanical Electron Theory of Metals 1900 28 Lillian H a b c d e Paul D Spudis 1996 Whence the Moon The Once and Future Moon Smithsonian Institution Press ss 157 169 ISBN 0 522 84826 5 Robin M Canup and William R Ward 2002 Formation of the Galilean Satellites Conditions of Accretion The Astronomical Journal 124 6 ss 3404 3423 Bibcode 2002AJ 124 3404C doi 10 1086 344684 Erisim tarihi 22 Nisan 2008 David Nesvorny David Vokrouhlicky and Alessandro Morbidelli 2007 Capture of Irregular Satellites during Planetary Encounters The Astronomical Journal 133 5 ss 1962 1976 Bibcode 2007AJ 133 1962N doi 10 1086 512850 Erisim tarihi 22 Nisan 2008