Sufi metafiziği başlıca vahdet (birlik) düşüncesi etrafında gelişmiştir. Öyle ki varlık bir "Mutlak Varlık" ve O'nun aynada yansımalarından oluşan görüntülerden ibarettir. Bu anlayışı açıklayan iki farklı ifade biçimi kullanılır; Vahdet-i vücud (varlık birliği) ve vahdet-i şuhut (görünenlerin birliği). Bazı İslami reformcular bu iki deyim arasındaki farklılığın sadece semantik ve deyimle ilgili olduğunu, özünde bir farklılık içermediğini söylerler. Sufi metafiziğinde diğer dikkat çeken konular hulul, teşkik ve maksut birliği gibi konulardır. Allah ile evren arasındaki ilişkinin tarzı sufiler arasında olduğu gibi, sufi olmayan müslümanlar arasında da tartışılagelmekte olan bir konudur.
Vahdet-i vücûd / Varlık birliği
Tasavvuf düşüncesinde, yaratanla yaratılanın tek ve "bir" olduğunu savunan görüştür.
Sûfilere göre kendiliğinden var olan (kaimun bizatihi) varlık (vücûd) birdir; o da Hakk Teâlâ'nın varlığıdır. Bu varlık ezelidir; çoğalma, bölünme, değişme, yenilenme kabul etmez. Ancak Hak, zatı itibarıyla değil; sıfat ve fiilleri itibarıyla bütün suret ve şahıslarda mutlak olmaktan çıkmaksızın ve asla değişikliğe uğramaksızın tezâhür ve tecellî etmektedir. İçinde farklılıklar ve değişme barındıran tüm evren ve içindeki canlı ve cansız her unsur, ancak O'nun varlığı ile ayakta durmaktadır.
Yaratılışın amacı; Künt'ü, Kenz yani Gizli bir Hazine idim bilinmeyi istedim ifadesi bütün varlıkların ve tüm evrenin Tanrı'nın yansımaları olduğu anlamını taşır.
Nefsini terbiye eden insan oğlu Şeriat, Tarikât, Marifet ve Hakikât kapılarından geçer ve en sonunda Hak ile Hak olur (birleşir). (Hulul) Hallac-ı Mansur ve Seyyid Nesimi'nin kendilerini ölüme götüren "En-el Hak" sözü, bu inancın yansımasıdır.
"Vahdet-i vücud" tabiri bu öğretinin en büyük sözcüsü olan Muhyiddin İbn Arabi'nin eserlerinde bu kelimeler ile ifade edilmez. İfadeyi ilk kullanan, İbn Arabi'nin öğrencisi Sadreddin Konevi'dir.
Bu şahsiyetler, dönemlerinde dinden çıkmakla sapkınlıkla ve şirkle suçlanmıştır. Hallac-ı Mansur, ölüm anında şu sözleri söylemiş ve Allah'tan katillerini bağışlamasını dilemiştir: Ya Rabbi canımı alan bu kullarını bağışla; çünkü onlar senin bana gösterdiğin sırlarından haberdar değiller, senin bana gösterdiklerini onlar göremezler bilemezler.
Bu inancın en büyük temsilcileri Hacı Bektaş Veli, Yunus Emre, Niyâzî-i Mısrî gibi düşünürlerdir.
Panteizm veya monizmden farkı; Vahdet-i vücut düşüncesinin tek gerçek olan yaratıcı öz'ün parçalanıp çoğalma ve değişim geçirme gibi arıza ve yaratıklara ait özelliklerden kabul edilen sıfatlardan uzak tasavvur edilmesi ve yaratıcı ile evren arasında maddî bir bütünlüğü tasavvur etmemesidir.
Varlık felsefesi
Felsefi anlamda "varlık" üzerine yapılan tartışmalar, İslamiyet'in doğuşundan çok sonra, özellikle Yunan felsefesiyle gerçekleşen temaslar sonucunda ortaya çıkmıştır. İslam coğrafyasında özgün bir epistemoloji ve terminoloji geliştiren kelamcılar, filozoflar ve sufiler, varlık konusunda kimi zaman birbirine yaklaşan, kimi zaman da sert tartışmalara varacak kadar ayrımlaşan görüşler öne sürmüşlerdir. Tanrı'nın varlığı "varlık" yönünden bakıldığında "tek" ise bu durumda onun varlığı dışındaki diğer tüm varlıkların varlığı hangi anlamda bir "varlık"tır sorusu kafaları meşgul etmiş, bazı filozoflar Tanrı'nın varlığını "Mutlak varlık", diğer tüm yaratılmışları ise var olup olmama açısından mutlaklık taşımadığı için "Mümkün varlık" şeklinde tanımlayan bir ayrım yapmışlar ve aralarında bazı farklılıklar olsa da kelamcılar ve filozoflar bu ayrımı zihin dışında, ontolojik bir ayırım olarak algılamışlardır.
Vahdet-i vücud taraftarı sufiler ise bu ayırımın zihni bir ayırım olduğu, esasında varlığa bu şekilde bir ayrım getirilemeyeceğini ileri sürmüşlerdir. Her ne kadar varlık birliği düşüncesinde Tanrı ve kullar arasında Tanrı'nın "Tanrılığı" kulun "yaratılmışlığı" korunuyor olsa da bir kısım istisnaları bir kenara bırakacak olursak özellikle fıkıh, hadis, tefsir gibi dinî ilimler alanındaki bilginler bu anlayışın yaratıcı ile kul arasındaki farkı ortadan kaldıracak ve tüm dinî emir ve yasaklara kayıtsızlığa sevk edecek bir sapkınlığa yol açacağı endişesine kapılmışlardır.
Varlık tek ve mutlağın varlığından ibarettir ancak tıpkı güneşin çeşitli aynalardaki yansıması gibi çokluk olarak görülür. Varlığın tezahürü de bir gerçekliğe sahiptir dolayısıyla evrenin de bir gerçekliği vardır. Çokluk ile birlik arasında mahiyet farkı vardır. Işığın tekliği renklerin çokluğu benzetmesinde olduğu gibi her ikisi de gerçektir ancak gerçekten bilenler çeşitli renklerin varlığını ışıktan aldığını da bilmekle birlikte renklerin varlığını da onaylarlar. Her şey varlığın içinde yer aldığından evreni inkâr varlığı da inkâr anlamına geleceğinden evreni inkâr etmek mümkün değildir.
Tarihte varlık birliği
İbn Arabi'den önce bazı mutasavvıfların varlıkta Allah'tan başka bir şey olmadığına ilişkin ifadeleri vardır. Maruf el-Kerhi'nin (ö.815-816) kelime-i şehadeti "Vücûdda Allah'tan başka hiçbir şey yok" tarzında ifade eden ilk kişi olduğu söylenir. (ö.1089) ise kendisine tevhidin ne olduğu sorulduğunda "Yalnızca Allah! Başka bir şey yok!" (Allah bes! Bâkî heves!) diye yanıt vermiştir. Gazali'nin de benzeri deyişleri vardır. adlı eserinde "Arifler, mecazın en aşağı noktasından hakikatın zirvesine yükseldikleri ve miraclarını tamamladıkları zaman vücutta Allah'tan başka bir şey olmadığını aynî müşâhede ile gördüler" demekte, ünlü eseri İhyâ-u Ulumiddin Din'de de "Vücûd'da Allah'tan başka bir şey yoktur...Vücûd yalnızca Gerçek Bir'e aittir" demektedir. Buradaki "Vücûd" terimiyle kastedilen herhangi bir sıfatla nitelendirilmeyen felsefenin de üzerinde durduğu mutlak Varlıktır.
Muhyiddin İbn Arabi ekolünün tarihteki tesirlerinin en çok görüldüğü coğrafya, Anadolu olmuştur. Endülüs'te doğup büyüyen İbni Arabi, Anadolu'da yaptığı seyahatler esnasında; Konya, Kayseri, Malatya, Sivas ve Aksaray gibi şehirlerde bulunmuş, oranın bilginleriyle görüşmüş, öğrenciler yetiştirmiştir. Bunların arasında en ünlüsü ve hocasının görüşlerini yaptığı şerhler ve izahlarla, gelecekteki nesillere taşıyan kişi Sadreddin Konevî'dir. Annesiyle yaptığı evlilik sebebiyle aynı zamanda Muhyiddin Arabi'nin üvey evladı da olan Konevî, yazdığı çok sayıda eserle, vahdet-i vücut düşüncesinin de ilk sistematik izahını yapan kişidir.
Osmanlılarda, İznik'te ilk medreseyi kuran ve ilk Şeyhülislam olan Molla Fenarî'nin, İbni Arabi'nin "Fusûs" adlı eserinin de şarihi bir Ekberi olması sebebiyle, vahdet-i vücuda karşı, Osmanlı topraklarında uzun süre doğrudan eleştiri yapılamamış; hatta İbn-i Arabi'ye karşıtlığıyla bilinen Şeyhülislam Çivizâde Mehmed Efendi görevinden azledilmiştir. Bu dönemde Osmanlı padişahı Yavuz Sultan Selim'in emriyle İbn Arabi'ye yöneltilen itirazların cevaplandırıldığı Farsça bir kitap dahi kaleme alınmıştır. Ancak 17. yüzyıldan sonra bu durum değişmeye ve Vahdet-i vücud'a yönelik eleştiriler artmaya başlamıştır.
Tartışma ve eleştiriler
Vahdet-i vücut konusu, İslam topraklarında asırlardır tartışılan ve tarafların kimi zaman birbirlerini cahillik, sapkınlık, zındıklık, mülhidlik ve dinden çıkmakla suçladıkları çok tartışmalı konulardan biri olmuştur. İbn Teymiye, Saadettin Taftazani, Mustafa Sabri Efendi gibi fakih, kelamcı ve şeyhülislamların da aralarında bulunduğu bir grup vahdet-i vücudu kıyasıya eleştirmişlerdir. Öğretinin kaynağı veya sözcüleri sufiler olmakla birlikte 14. yüzyıl sufilerinden ve 17. yüzyıl sufilerinden İmam-ı Rabbani gibi sufiler de vahdet-i vücudu eleştirmişlerdir.
Aralarında sufi ve selefilerin de bulunduğu bazı müslümanlar vahdet-i vücut ile panteizm arasında karşılaştırmalar yaparak ikisi arasındaki benzerliklere dikkat çekmişlerdir. Bazı selefi yazarlar vahdet-i vücut anlayışını, onun Hindu felsefesiyle etkileşime giren Arapların üretimi olduğunu ileri sürerek eleştirmektedirler. Bazı selefiler, Kabala ile benzerlikler üzerinde de durmaktadırlar.
- Vahdet-i şuhut
- İmam-ı Rabbani (Ahmed Sirhindi/Müceddid-i Elf-i Sani) gibi önde gelen bazı sufi büyükleri de vahdet-i vücudun, sufinin Seyru Sülukta karşılaştığı ve Hak'kın varlığında kendi varlığını yok olmuş görerek sadece tek bir varlık olduğunu müşahede ettiği bir hal olduğunu, ancak bu halin daha üstün makamlarda aşıldığını, dolayısıyla da sufinin yaşadığı en üstün makam olarak görülmemesi gerektiğini söylemişlerdir. İmam-ı Rabbani, Vahdet-i vücut kavramına karşı (görünenlerin birliği) kavramını geliştirmiştir. Rabbani, evrenin varlığı ile mutlak varlık (Vücud-u Mutlak) olarak nitelediği Allah arasında kesin bir ayırım yapılması gerektiğini belirtir.
Sufiler bu eleştirileri hem bazı ayet ve hadisleri kullanarak hem de vahdet-i vücudun Panteizm gibi bazı felsefi ekollerden farklarını ortaya koyarak yanıtlamaya çalışmışlardır. Bazıları da vahdet-i vücut için sadece içkinliği vurgulayan Panteizm değil, hem içkin hem aşkınlığı içeren Panenteizm tabirinin kullanımının daha doğru olduğunu ileri sürmüşlerdir.
Vahdet-i vücut ile ilgili müstakil bir eser sahibi olan İsmail Fenni Ertuğrul (1855-1946) eserinde, vahdet-i vücutta, panteizmin aksine, Tanrı'nın evrenin bütünü, toplamı olmadığı, sadece evrenin ayrı bir varlığa sahip olmayıp Hakkın vücuduyla ayakta durduğu (kaimliği), evrenin varlık (vücud) itibarıyla Hak'kın aynı ise de eşyanın zat, hususiyet ve belirtileri (taayyünleri) itibarıyla Hakkın eşyadan ayrı olduğunu söyler. Tanrı'nın dışındaki her şey yani eşya, varlığını Hakkın varlığına borçludur ve bir an bile ona muhtaç olmaktan azade değildir. Yani evren panteizmde olduğu gibi bizatihi mutlaklık taşımamakta ve Hak'kın varlığı aleme ihtiyaç duymamaktadır. Ertuğrul bununla ilgili olarak Muhyiddin Arabi'nin şu ifadesini de aktarmaktadır: "Allah, Allahtır, alemin mevcut olması veya olmaması eşittir"
Vahdet-i vücut ile ilgili Panteizmle de ilişkili olan itirazlar arasında evrenin (alemin) ezeliliği (kadimliği) bahsi geçmektedir. Vahdet-i vücudu savunanlar, alemin Allah'ın ezeli ilminde bulunması sebebiyle ezeli olduğu ancak harici varlığı itibarıyla ezeli olmadığı (hadis) yönünde savunma getirmişlerdir. Füsus şarihlerinden olan Ahmed Avni Konuk, konuyla ilgili olarak şunları söylemektedir: Kevn-i câmi olan, insân-ı kâmil sûretiyle hâdistir ve hakîkat-ı rûhiyyesiyle ezelîdir.
Vahdet-i Vücud görüşünü benimseyen sufiler
Vahdet-i vücut inancını işleyenlerin en önemli temsilcilerinden biri de Yunus Emre'dir. Sadreddin Konevî'den itibaren günümüze kadar 7 asır boyunca İbn Arabî ekolünü Osmanlılar döneminde devam ettiren ve onun üzerine yorumları bulunan sufilerden bazıları şunlardır:
sufi | vefat tarihi | hakkında |
---|---|---|
Aziz Nesefi | (v.1300?) | |
Müeyyidüddin el-Cendi | (v. 691/1291?) | |
(1213-1289) |
- (v. 699/1300)
- Abdürrezzak Kaşani (v.1329)
- Mahmud Şebüsteri (1288-1340)
- Dâvûd-i Kayserî (v. 751/1350): Konevî'nin talebelerinden Kemaleddin Kâşânî'nin talebesidir.
- Şeyh Bedreddin (1359–1420)
- Abdülkerim el-Cili (1366-1424)
- Molla Fenârî (v. 834/1430): Babası Konevî'nin halifelerindendir.
- (1330–1431)
- (v. 855/1450): Molla Fenârî'nin talebesidir.
- (v. 855/1451): Muhammediye isimli meşhur eserin müellifidir.
- Akşemseddin (v. 863/1459): Fatih Sultan Mehmed'in hocasıdır. "Risâletü'n-Nuriyye" ve "Def'u Metaini's-Sufiyye" adlı eserlerinde İbn Arabi'nin görüşlerini savunmuştur.
- Bıçakçı Ömer Sıkkinî: Hacı Bayram-ı Veli'nin müridir, 2. devre Melamîliğin kurucusu olur.
- Abdurrahman Câmî (1414-1492)
- Cemal Halvetî (Çelebi Halife, v. 912/1506): İbn Arabî'nin iki beytini şerh etmiştir.
- İdris Bitlisî (v. 926/1520).
- (v. 960/1552): Füsûs şârihidir.
- (1493-1565)
- (981/1578).
- (v. 968/1580): Bursalı ve Halvetiyye Tarikâtı büyüklerindendir.
- Aziz Mahmud Hüdâyi (v. 1038/1629): Üftâde'nin talebesi ve Halvetiye yolunun kurucusudur.
- (v. 1041/1631): Meşhur Mesnevî şârihidir.
- Abdullah Bosnevi (v. 1046/1636): Füsûs şârihidir.
- (v. 1071/1660).
- Sunullah Gaybi (v. 1087/1676?). Keşfü'l Gıta adlı eserinde Vahdet-i vücud açıklanmaktdır.
- (Ali Alâeddin Atvel, v. 1097/1685).
- (v. 1102/1690).
- Niyâzî-i Mısrî (v. 1105/1693): En yaygın ve meşhur tasavvufî divanın sahibidir.
- (v.1717)
- (v. 1130/1717).
- İsmail Hakkı Bursevî (v. 1137/1724).
- Abdülgani Nablusi (1641–1731)
- Neccarzade Mustafa Rıza Efendi (v. 1159/1746).
- Kırımlı Selim Baba (Doğumu ?/v.1756).
- (1703–1762)
- (v. 1196/1781).
- Ahmed İbn Acibe (1747-1809)
- Köstendilli Süleyman Şeyhi (1750-1820?)
- Safranbolulu Mehmed Emin Halvetî (v. 1283/1867).
- (v. 1299/1881).
- Emir Abdülkadir (1808–1883)
- Muhammed Nur'ül Arabi (v. 1305/1887).
- (v. 1311/1893): Tercüme-i Cânibü'l-Garbi fî Halli Müşkilâti İbn Arabî adlı bir eseri vardır.
- Ahmed Amiş Efendi (1807-1920)
- (1872-1929). Uşşaki şeyhlerinden yazar.
- (1878-1935): Halvetî-Uşşaki şeyhlerindendir. İbn Arabi'nin bazı eserlerini tercüme ve şerh etmiştir.
- (v. 1937). Ahmed Avni Konuk ve Yakub Han Kaşgârî ile birlikte Osmanlı'nın son Füsûs şarihlerindendir. İbn Arabi'nin Füsûsu'l-Hikem'ini ve İbn Farız divanını Türkçeye tercüme ve şerh etmiştir. Eserleri basılmamıştır.
- (1868-1938): İbn Arabi'nin Füsûs'unu hem tercüme hem şerh etmiştir. Ayrıca Mevlana'nın Mesnevisini, Fahrüddin Iraki'nin Lemaat'ını da Türkçeye tercüme etmiştir.
- (1872-1968) Muhammed Nur'ul Arabi'nin talebelerindendir. Çok sayıda tercümelerinden çok azı günümüz Türkçesine aktarılmıştır.
- Lütfi Filiz (1911-2007)
Ayrıca bakınız
Kaynakça
Bu madde önerilmeyen biçimde kaynaklandırılmıştır. () |
- ^ Mahmut Erol Kılıç, "İbnu'l-Arabi", DİA, c.xx, s.507
- ^ Mahmut Ay, "Kuran'ın Tasavvufi Yorumu, İnsan Yay. 2011, s.403-403
- ^ "Bakınız". 11 Nisan 2012 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 18 Mayıs 2010.
- ^ "Arşivlenmiş kopya". 9 Kasım 2012 tarihinde kaynağından . Erişim tarihi: 11 Ocak 2013.
- ^ Ertuğrul: s.83-84
- ^ "Bakınız". 18 Nisan 2010 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 18 Mayıs 2010.
- ^ Muhammed Nur'ül Arabi: Seyyid'ül Melamî. Yazan: Yusuf Ziya İnan, İstanbul, 1971
Kaynakça
- Ahmed Avni Konuk, Fusûsu'l-Hikem tercüme ve Şerhi, haz. Selçuk Eraydın-Mustafa Tahralı, İstanbul, 1994
- İsmail Fenni Ertuğrul - Vahdet-i Vücûd ve İbn Arabi, İnsan Yayınları, İstanbul, 1991
- Mustafa Kara - Metinlerle Osmanlılarda Tasavvuf ve Tarikatlar, İstanbul, 2004
- Mustafa Tahralı - Muhyiddin İbn Arabi ve Türkiye'ye Tesirleri
- Şeyh Mekki Efendi ve Ahmed Neylî Efendi - İbn Arabi Müdafası, İstanbul,2004
- Sufi metaphysics/Wikipedia1 Mart 2008 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
Konuyla ilgili yayınlar
- Bizbize Yayınları - vahdetin formülü, tekliğin ve tekilliğin formülü. [Bizbize Yayınları]
- : Vahdetin Formülü Bizbize Yayınları Ankara AGUSTOS 2006
- İsmail Fenni Ertuğrul : Vahdet-i Vücûd ve İbn Arabi, İnsan Yayınları, İstanbul, 1991
- Mehmet Ali Ayni : Şeyh-i Ekber'i Niçin Severim, İst, 1922
- Ferid Kam, Vahdet-i Vücud, İstanbul, 1912
- : Muhyiddin İbn'ul Arabi'nin Tasavvuf Felsefesi, Çev. Mehmet Dağ, A. Ü. İlahiyat Fakültesi Yay. Ankara, 1975
- Muhyiddin Arabi : Fütuhat-ı Mekkiyye Cilt I. Litera Yayıncılık, İstanbul, 2006.
- _________________Fusus'ül Hikem M.E.B. Yayınları 1991
- Sadreddin Konevi : Tasavvuf Metafiziği, İz Yayıncılık, İstanbul, 2002
- Abdülgani Nablusi :Gerçek Varlık Vahdet-i Vücudun Müdafaası, (Vücud-u Hak), İz Yayıncılık, İstanbul, 2003
- __________________Ariflerin Tevhidi, İz Yayıncılık, İstanbul, 2003
Dış bağlantılar
- [1]7 Ağustos 2014 tarihinde Wayback Machine sitesinde . Sufi Metafiziği, Sadettin Merdin
- Vahdet-i Vücud ile Vahdet-i Şuhud arasındaki 10 fark17 Nisan 2011 tarihinde Wayback Machine sitesinde .
- Muhyiddin İbn Arabi-Eserleri ve hakkındaki makaleler19 Aralık 2007 tarihinde Wayback Machine sitesinde .
- Muhyiddin ibn Arabi Okumaları4 Aralık 2013 tarihinde Wayback Machine sitesinde .
- Doç.Dr.Abdurrahim Güzel - Kelam ve Tasavvuf Açısından Tevhid13 Haziran 2010 tarihinde Wayback Machine sitesinde .
- Sadettin Taftazani / Vahdetivücut Risalesi (eleştiri)13 Aralık 2006 tarihinde Wayback Machine sitesinde .
wikipedia, wiki, viki, vikipedia, oku, kitap, kütüphane, kütübhane, ara, ara bul, bul, herşey, ne arasanız burada,hikayeler, makale, kitaplar, öğren, wiki, bilgi, tarih, yukle, izle, telefon için, turk, türk, türkçe, turkce, nasıl yapılır, ne demek, nasıl, yapmak, yapılır, indir, ücretsiz, ücretsiz indir, bedava, bedava indir, mp3, video, mp4, 3gp, jpg, jpeg, gif, png, resim, müzik, şarkı, film, film, oyun, oyunlar, mobil, cep telefonu, telefon, android, ios, apple, samsung, iphone, xiomi, xiaomi, redmi, honor, oppo, nokia, sonya, mi, pc, web, computer, bilgisayar
Sufi metafizigi baslica vahdet birlik dusuncesi etrafinda gelismistir Oyle ki varlik bir Mutlak Varlik ve O nun aynada yansimalarindan olusan goruntulerden ibarettir Bu anlayisi aciklayan iki farkli ifade bicimi kullanilir Vahdet i vucud varlik birligi ve vahdet i suhut gorunenlerin birligi Bazi Islami reformcular bu iki deyim arasindaki farkliligin sadece semantik ve deyimle ilgili oldugunu ozunde bir farklilik icermedigini soylerler Sufi metafiziginde diger dikkat ceken konular hulul teskik ve maksut birligi gibi konulardir Allah ile evren arasindaki iliskinin tarzi sufiler arasinda oldugu gibi sufi olmayan muslumanlar arasinda da tartisilagelmekte olan bir konudur Vahdet i vucud Varlik birligiTasavvuf dusuncesinde yaratanla yaratilanin tek ve bir oldugunu savunan gorustur Sufilere gore kendiliginden var olan kaimun bizatihi varlik vucud birdir o da Hakk Teala nin varligidir Bu varlik ezelidir cogalma bolunme degisme yenilenme kabul etmez Ancak Hak zati itibariyla degil sifat ve fiilleri itibariyla butun suret ve sahislarda mutlak olmaktan cikmaksizin ve asla degisiklige ugramaksizin tezahur ve tecelli etmektedir Icinde farkliliklar ve degisme barindiran tum evren ve icindeki canli ve cansiz her unsur ancak O nun varligi ile ayakta durmaktadir Yaratilisin amaci Kunt u Kenz yani Gizli bir Hazine idim bilinmeyi istedim ifadesi butun varliklarin ve tum evrenin Tanri nin yansimalari oldugu anlamini tasir Nefsini terbiye eden insan oglu Seriat Tarikat Marifet ve Hakikat kapilarindan gecer ve en sonunda Hak ile Hak olur birlesir Hulul Hallac i Mansur ve Seyyid Nesimi nin kendilerini olume goturen En el Hak sozu bu inancin yansimasidir Vahdet i vucud tabiri bu ogretinin en buyuk sozcusu olan Muhyiddin Ibn Arabi nin eserlerinde bu kelimeler ile ifade edilmez Ifadeyi ilk kullanan Ibn Arabi nin ogrencisi Sadreddin Konevi dir Bu sahsiyetler donemlerinde dinden cikmakla sapkinlikla ve sirkle suclanmistir Hallac i Mansur olum aninda su sozleri soylemis ve Allah tan katillerini bagislamasini dilemistir Ya Rabbi canimi alan bu kullarini bagisla cunku onlar senin bana gosterdigin sirlarindan haberdar degiller senin bana gosterdiklerini onlar goremezler bilemezler Bu inancin en buyuk temsilcileri Haci Bektas Veli Yunus Emre Niyazi i Misri gibi dusunurlerdir Panteizm veya monizmden farki Vahdet i vucut dusuncesinin tek gercek olan yaratici oz un parcalanip cogalma ve degisim gecirme gibi ariza ve yaratiklara ait ozelliklerden kabul edilen sifatlardan uzak tasavvur edilmesi ve yaratici ile evren arasinda maddi bir butunlugu tasavvur etmemesidir Varlik felsefesiFelsefi anlamda varlik uzerine yapilan tartismalar Islamiyet in dogusundan cok sonra ozellikle Yunan felsefesiyle gerceklesen temaslar sonucunda ortaya cikmistir Islam cografyasinda ozgun bir epistemoloji ve terminoloji gelistiren kelamcilar filozoflar ve sufiler varlik konusunda kimi zaman birbirine yaklasan kimi zaman da sert tartismalara varacak kadar ayrimlasan gorusler one surmuslerdir Tanri nin varligi varlik yonunden bakildiginda tek ise bu durumda onun varligi disindaki diger tum varliklarin varligi hangi anlamda bir varlik tir sorusu kafalari mesgul etmis bazi filozoflar Tanri nin varligini Mutlak varlik diger tum yaratilmislari ise var olup olmama acisindan mutlaklik tasimadigi icin Mumkun varlik seklinde tanimlayan bir ayrim yapmislar ve aralarinda bazi farkliliklar olsa da kelamcilar ve filozoflar bu ayrimi zihin disinda ontolojik bir ayirim olarak algilamislardir Vahdet i vucud taraftari sufiler ise bu ayirimin zihni bir ayirim oldugu esasinda varliga bu sekilde bir ayrim getirilemeyecegini ileri surmuslerdir Her ne kadar varlik birligi dusuncesinde Tanri ve kullar arasinda Tanri nin Tanriligi kulun yaratilmisligi korunuyor olsa da bir kisim istisnalari bir kenara birakacak olursak ozellikle fikih hadis tefsir gibi dini ilimler alanindaki bilginler bu anlayisin yaratici ile kul arasindaki farki ortadan kaldiracak ve tum dini emir ve yasaklara kayitsizliga sevk edecek bir sapkinliga yol acacagi endisesine kapilmislardir Varlik tek ve mutlagin varligindan ibarettir ancak tipki gunesin cesitli aynalardaki yansimasi gibi cokluk olarak gorulur Varligin tezahuru de bir gerceklige sahiptir dolayisiyla evrenin de bir gercekligi vardir Cokluk ile birlik arasinda mahiyet farki vardir Isigin tekligi renklerin coklugu benzetmesinde oldugu gibi her ikisi de gercektir ancak gercekten bilenler cesitli renklerin varligini isiktan aldigini da bilmekle birlikte renklerin varligini da onaylarlar Her sey varligin icinde yer aldigindan evreni inkar varligi da inkar anlamina geleceginden evreni inkar etmek mumkun degildir Tarihte varlik birligiIbn Arabi den once bazi mutasavviflarin varlikta Allah tan baska bir sey olmadigina iliskin ifadeleri vardir Maruf el Kerhi nin o 815 816 kelime i sehadeti Vucudda Allah tan baska hicbir sey yok tarzinda ifade eden ilk kisi oldugu soylenir o 1089 ise kendisine tevhidin ne oldugu soruldugunda Yalnizca Allah Baska bir sey yok Allah bes Baki heves diye yanit vermistir Gazali nin de benzeri deyisleri vardir adli eserinde Arifler mecazin en asagi noktasindan hakikatin zirvesine yukseldikleri ve miraclarini tamamladiklari zaman vucutta Allah tan baska bir sey olmadigini ayni musahede ile gorduler demekte unlu eseri Ihya u Ulumiddin Din de de Vucud da Allah tan baska bir sey yoktur Vucud yalnizca Gercek Bir e aittir demektedir Buradaki Vucud terimiyle kastedilen herhangi bir sifatla nitelendirilmeyen felsefenin de uzerinde durdugu mutlak Varliktir Muhyiddin Ibn Arabi ekolunun tarihteki tesirlerinin en cok goruldugu cografya Anadolu olmustur Endulus te dogup buyuyen Ibni Arabi Anadolu da yaptigi seyahatler esnasinda Konya Kayseri Malatya Sivas ve Aksaray gibi sehirlerde bulunmus oranin bilginleriyle gorusmus ogrenciler yetistirmistir Bunlarin arasinda en unlusu ve hocasinin goruslerini yaptigi serhler ve izahlarla gelecekteki nesillere tasiyan kisi Sadreddin Konevi dir Annesiyle yaptigi evlilik sebebiyle ayni zamanda Muhyiddin Arabi nin uvey evladi da olan Konevi yazdigi cok sayida eserle vahdet i vucut dusuncesinin de ilk sistematik izahini yapan kisidir Osmanlilarda Iznik te ilk medreseyi kuran ve ilk Seyhulislam olan Molla Fenari nin Ibni Arabi nin Fusus adli eserinin de sarihi bir Ekberi olmasi sebebiyle vahdet i vucuda karsi Osmanli topraklarinda uzun sure dogrudan elestiri yapilamamis hatta Ibn i Arabi ye karsitligiyla bilinen Seyhulislam Civizade Mehmed Efendi gorevinden azledilmistir Bu donemde Osmanli padisahi Yavuz Sultan Selim in emriyle Ibn Arabi ye yoneltilen itirazlarin cevaplandirildigi Farsca bir kitap dahi kaleme alinmistir Ancak 17 yuzyildan sonra bu durum degismeye ve Vahdet i vucud a yonelik elestiriler artmaya baslamistir Tartisma ve elestirilerVahdet i vucut konusu Islam topraklarinda asirlardir tartisilan ve taraflarin kimi zaman birbirlerini cahillik sapkinlik zindiklik mulhidlik ve dinden cikmakla sucladiklari cok tartismali konulardan biri olmustur Ibn Teymiye Saadettin Taftazani Mustafa Sabri Efendi gibi fakih kelamci ve seyhulislamlarin da aralarinda bulundugu bir grup vahdet i vucudu kiyasiya elestirmislerdir Ogretinin kaynagi veya sozculeri sufiler olmakla birlikte 14 yuzyil sufilerinden ve 17 yuzyil sufilerinden Imam i Rabbani gibi sufiler de vahdet i vucudu elestirmislerdir Aralarinda sufi ve selefilerin de bulundugu bazi muslumanlar vahdet i vucut ile panteizm arasinda karsilastirmalar yaparak ikisi arasindaki benzerliklere dikkat cekmislerdir Bazi selefi yazarlar vahdet i vucut anlayisini onun Hindu felsefesiyle etkilesime giren Araplarin uretimi oldugunu ileri surerek elestirmektedirler Bazi selefiler Kabala ile benzerlikler uzerinde de durmaktadirlar Vahdet i suhut Imam i Rabbani Ahmed Sirhindi Muceddid i Elf i Sani gibi onde gelen bazi sufi buyukleri de vahdet i vucudun sufinin Seyru Sulukta karsilastigi ve Hak kin varliginda kendi varligini yok olmus gorerek sadece tek bir varlik oldugunu musahede ettigi bir hal oldugunu ancak bu halin daha ustun makamlarda asildigini dolayisiyla da sufinin yasadigi en ustun makam olarak gorulmemesi gerektigini soylemislerdir Imam i Rabbani Vahdet i vucut kavramina karsi gorunenlerin birligi kavramini gelistirmistir Rabbani evrenin varligi ile mutlak varlik Vucud u Mutlak olarak niteledigi Allah arasinda kesin bir ayirim yapilmasi gerektigini belirtir Sufiler bu elestirileri hem bazi ayet ve hadisleri kullanarak hem de vahdet i vucudun Panteizm gibi bazi felsefi ekollerden farklarini ortaya koyarak yanitlamaya calismislardir Bazilari da vahdet i vucut icin sadece ickinligi vurgulayan Panteizm degil hem ickin hem askinligi iceren Panenteizm tabirinin kullaniminin daha dogru oldugunu ileri surmuslerdir Vahdet i vucut ile ilgili mustakil bir eser sahibi olan Ismail Fenni Ertugrul 1855 1946 eserinde vahdet i vucutta panteizmin aksine Tanri nin evrenin butunu toplami olmadigi sadece evrenin ayri bir varliga sahip olmayip Hakkin vucuduyla ayakta durdugu kaimligi evrenin varlik vucud itibariyla Hak kin ayni ise de esyanin zat hususiyet ve belirtileri taayyunleri itibariyla Hakkin esyadan ayri oldugunu soyler Tanri nin disindaki her sey yani esya varligini Hakkin varligina borcludur ve bir an bile ona muhtac olmaktan azade degildir Yani evren panteizmde oldugu gibi bizatihi mutlaklik tasimamakta ve Hak kin varligi aleme ihtiyac duymamaktadir Ertugrul bununla ilgili olarak Muhyiddin Arabi nin su ifadesini de aktarmaktadir Allah Allahtir alemin mevcut olmasi veya olmamasi esittir Vahdet i vucut ile ilgili Panteizmle de iliskili olan itirazlar arasinda evrenin alemin ezeliligi kadimligi bahsi gecmektedir Vahdet i vucudu savunanlar alemin Allah in ezeli ilminde bulunmasi sebebiyle ezeli oldugu ancak harici varligi itibariyla ezeli olmadigi hadis yonunde savunma getirmislerdir Fusus sarihlerinden olan Ahmed Avni Konuk konuyla ilgili olarak sunlari soylemektedir Kevn i cami olan insan i kamil suretiyle hadistir ve hakikat i ruhiyyesiyle ezelidir Vahdet i Vucud gorusunu benimseyen sufiler Vahdet i vucut inancini isleyenlerin en onemli temsilcilerinden biri de Yunus Emre dir Sadreddin Konevi den itibaren gunumuze kadar 7 asir boyunca Ibn Arabi ekolunu Osmanlilar doneminde devam ettiren ve onun uzerine yorumlari bulunan sufilerden bazilari sunlardir sufi vefat tarihi hakkindaAziz Nesefi v 1300 Mueyyiduddin el Cendi v 691 1291 1213 1289 v 699 1300 Abdurrezzak Kasani v 1329 Mahmud Sebusteri 1288 1340 Davud i Kayseri v 751 1350 Konevi nin talebelerinden Kemaleddin Kasani nin talebesidir Seyh Bedreddin 1359 1420 Abdulkerim el Cili 1366 1424 Molla Fenari v 834 1430 Babasi Konevi nin halifelerindendir 1330 1431 v 855 1450 Molla Fenari nin talebesidir v 855 1451 Muhammediye isimli meshur eserin muellifidir Aksemseddin v 863 1459 Fatih Sultan Mehmed in hocasidir Risaletu n Nuriyye ve Def u Metaini s Sufiyye adli eserlerinde Ibn Arabi nin goruslerini savunmustur Bicakci Omer Sikkini Haci Bayram i Veli nin muridir 2 devre Melamiligin kurucusu olur Abdurrahman Cami 1414 1492 Cemal Halveti Celebi Halife v 912 1506 Ibn Arabi nin iki beytini serh etmistir Idris Bitlisi v 926 1520 v 960 1552 Fusus sarihidir 1493 1565 981 1578 v 968 1580 Bursali ve Halvetiyye Tarikati buyuklerindendir Aziz Mahmud Hudayi v 1038 1629 Uftade nin talebesi ve Halvetiye yolunun kurucusudur v 1041 1631 Meshur Mesnevi sarihidir Abdullah Bosnevi v 1046 1636 Fusus sarihidir v 1071 1660 Sunullah Gaybi v 1087 1676 Kesfu l Gita adli eserinde Vahdet i vucud aciklanmaktdir Ali Alaeddin Atvel v 1097 1685 v 1102 1690 Niyazi i Misri v 1105 1693 En yaygin ve meshur tasavvufi divanin sahibidir v 1717 v 1130 1717 Ismail Hakki Bursevi v 1137 1724 Abdulgani Nablusi 1641 1731 Neccarzade Mustafa Riza Efendi v 1159 1746 Kirimli Selim Baba Dogumu v 1756 1703 1762 v 1196 1781 Ahmed Ibn Acibe 1747 1809 Kostendilli Suleyman Seyhi 1750 1820 Safranbolulu Mehmed Emin Halveti v 1283 1867 v 1299 1881 Emir Abdulkadir 1808 1883 Muhammed Nur ul Arabi v 1305 1887 v 1311 1893 Tercume i Canibu l Garbi fi Halli Muskilati Ibn Arabi adli bir eseri vardir Ahmed Amis Efendi 1807 1920 1872 1929 Ussaki seyhlerinden yazar 1878 1935 Halveti Ussaki seyhlerindendir Ibn Arabi nin bazi eserlerini tercume ve serh etmistir v 1937 Ahmed Avni Konuk ve Yakub Han Kasgari ile birlikte Osmanli nin son Fusus sarihlerindendir Ibn Arabi nin Fususu l Hikem ini ve Ibn Fariz divanini Turkceye tercume ve serh etmistir Eserleri basilmamistir 1868 1938 Ibn Arabi nin Fusus unu hem tercume hem serh etmistir Ayrica Mevlana nin Mesnevisini Fahruddin Iraki nin Lemaat ini da Turkceye tercume etmistir 1872 1968 Muhammed Nur ul Arabi nin talebelerindendir Cok sayida tercumelerinden cok azi gunumuz Turkcesine aktarilmistir Lutfi Filiz 1911 2007 Ayrica bakinizHulul Panteizm Panenteizm Ekberilik Ibn Arabi Davud el KayseriKaynakcaBu madde onerilmeyen bicimde kaynaklandirilmistir Gosterilen kaynaklar kaynak gosterme sablonlari kullanilarak dipnot belirtme bicemine uygun olarak duzenlenmelidir Bu sablonun nasil ve ne zaman kaldirilmasi gerektigini ogrenin Mahmut Erol Kilic Ibnu l Arabi DIA c xx s 507 Mahmut Ay Kuran in Tasavvufi Yorumu Insan Yay 2011 s 403 403 Bakiniz 11 Nisan 2012 tarihinde kaynagindan arsivlendi Erisim tarihi 18 Mayis 2010 Arsivlenmis kopya 9 Kasim 2012 tarihinde kaynagindan Erisim tarihi 11 Ocak 2013 Ertugrul s 83 84 Bakiniz 18 Nisan 2010 tarihinde kaynagindan arsivlendi Erisim tarihi 18 Mayis 2010 Muhammed Nur ul Arabi Seyyid ul Melami Yazan Yusuf Ziya Inan Istanbul 1971KaynakcaAhmed Avni Konuk Fususu l Hikem tercume ve Serhi haz Selcuk Eraydin Mustafa Tahrali Istanbul 1994 Ismail Fenni Ertugrul Vahdet i Vucud ve Ibn Arabi Insan Yayinlari Istanbul 1991 Mustafa Kara Metinlerle Osmanlilarda Tasavvuf ve Tarikatlar Istanbul 2004 Mustafa Tahrali Muhyiddin Ibn Arabi ve Turkiye ye Tesirleri Seyh Mekki Efendi ve Ahmed Neyli Efendi Ibn Arabi Mudafasi Istanbul 2004 Sufi metaphysics Wikipedia1 Mart 2008 tarihinde Wayback Machine sitesinde arsivlendi Konuyla ilgili yayinlarBizbize Yayinlari vahdetin formulu tekligin ve tekilligin formulu Bizbize Yayinlari Vahdetin Formulu Bizbize Yayinlari Ankara AGUSTOS 2006 Ismail Fenni Ertugrul Vahdet i Vucud ve Ibn Arabi Insan Yayinlari Istanbul 1991 Mehmet Ali Ayni Seyh i Ekber i Nicin Severim Ist 1922 Ferid Kam Vahdet i Vucud Istanbul 1912 Muhyiddin Ibn ul Arabi nin Tasavvuf Felsefesi Cev Mehmet Dag A U Ilahiyat Fakultesi Yay Ankara 1975 Muhyiddin Arabi Futuhat i Mekkiyye Cilt I Litera Yayincilik Istanbul 2006 Fusus ul Hikem M E B Yayinlari 1991 Sadreddin Konevi Tasavvuf Metafizigi Iz Yayincilik Istanbul 2002 Abdulgani Nablusi Gercek Varlik Vahdet i Vucudun Mudafaasi Vucud u Hak Iz Yayincilik Istanbul 2003 Ariflerin Tevhidi Iz Yayincilik Istanbul 2003Dis baglantilar 1 7 Agustos 2014 tarihinde Wayback Machine sitesinde Sufi Metafizigi Sadettin Merdin Vahdet i Vucud ile Vahdet i Suhud arasindaki 10 fark17 Nisan 2011 tarihinde Wayback Machine sitesinde Muhyiddin Ibn Arabi Eserleri ve hakkindaki makaleler19 Aralik 2007 tarihinde Wayback Machine sitesinde Muhyiddin ibn Arabi Okumalari4 Aralik 2013 tarihinde Wayback Machine sitesinde Doc Dr Abdurrahim Guzel Kelam ve Tasavvuf Acisindan Tevhid13 Haziran 2010 tarihinde Wayback Machine sitesinde Sadettin Taftazani Vahdetivucut Risalesi elestiri 13 Aralik 2006 tarihinde Wayback Machine sitesinde