I. Abbas veya Büyük Abbas (d. 27 Ocak 1571, Herat - ö. 19 Ocak 1629, Kaşan), Safevi Hanedanlığının beşinci hükümdarı olan Şah Abbas, Safevi Hanedanı’nın en güçlü hükümdarı olarak gösterilir. Şah Muhammed Hüdabende'nin üçüncü oğludur. 3 Ekim 1587 tarihinde Türkmen şeflerinin desteklediği bir askerî darbe ile 17 yaşında tahta geçip 1629 yılına kadar 42 yıl hükümdar olarak kalmıştır. Hükümdar olduğu tarih Safevi Devleti açısından zorlu bir dönemdir. İçeride Türkmen aşiretleri arasındaki kanlı çatışmalar, doğuda Özbek akınları, batıda ise Osmanlı İmparatorluğu'nun baskısı altındaydı. Bu durumun kaçınılmaz sonucu olarak ülke ekonomik olarak da çözülmektedir. Tarımsal ve endüstüriyel üretim düşerken ticaret de çökmüştür.
I. Abbas شاه عَباس بُزُرگ | |||||
---|---|---|---|---|---|
Safevi Şahı | |||||
Hüküm süresi | 3 Ekim 1587 - 19 Ocak 1629 | ||||
Önce gelen | Muhammed Hüdabende | ||||
Sonra gelen | Safî | ||||
Doğum | 27 Ocak 1571 Herat, Safevi Devleti | ||||
Ölüm | 19 Ocak 1629 (57 yaşında) Kaşan, Safevi Devleti | ||||
Eş(ler)i | |||||
| |||||
Hanedan | Safevî Hanedanı | ||||
Babası | Muhammed Hüdabende | ||||
Annesi | |||||
Dini | Şia İslam |
Tahta geçtiğinde ilk fırsatta, 1590 yılında büyük toprak kayıplarını sineye çekerek Osmanlı İmparatorluğu’yla 12 yıldır süren 1578-1590 Osmanlı-Safevî Savaşı’nı Ferhat Paşa Antlaşması ile sona erdirerek batı sınırlarını güvene almış, ardından iç isyanları bastırarak doğuda Horasan topraklarına sık sık akınlar düzenleyen Özbek saldırılarını durdurmuş, askeri - siyasi, toplumsal ve ekonomik bir dizi programı uygulamaya koymuştur. Tüm bu düzenlemelerle Safevi İmparatorluğu adeta yeniden kurulmuştur. Hükümdarlık döneminin ortalarında, başlarda Osmanlı'nın elinden aldığı geniş toprakları tekrar geri aldığı gibi, başka fetihlerle Safevi İmparatorluğu’nu en geniş sınırlarına ulaştırmış bulunuyordu.
İlk yılları
Abbas, Mirza Muhammed Hüdabende ve Hayr’ül Nisa Begüm’ün üçüncü oğlu olarak Herat’ta (günümüzde Afganistan'da yer alan), geçmişte Horasan'ın başkenti olan şehir) dünyaya geldi. Annesi, dördüncü Şiî İmamı Zeyn el-Abidin'in soyundan geldiğine inanılan, Mazenderan Eyaleti’nin Maraşi hükümdarının kızıydı. Doğduğu zaman Abbas'ın dedesi Şah Tahmasb, İran'ın Şahıydı. Abbas’ın ailesi tarafından bakılmak suretiyle, Herat Valisi olan Ali Kuli Han Şamlı ve eşi Hani Han Hanım’a verildi. Abbas dört yaşındayken, Tahmasb, Abbas'ın babasını, bozuk sağlığı için iklimin daha iyi olduğu Şiraz'da kalması için gönderdi. Geleneğe göre hanedan kanından en az bir mirza Horasan'da ikamet etmek zorundaydı, bu yüzden Tahmasb, Abbas'ı küçük yaşta olmasına rağmen eyalet valisi olarak atadı.
1578 yılında Abbas'ın babası İran Şahı oldu. Abbas’ın annesi kısa sürede idareye hakim oldu. Muhammed'in zayıf yönetimi, İran'ın başlıca düşmanları olan, Osmanlı İmparatorluğu ve Özbeklerin, ülkenin düştüğü zayıflıktan yararlanarak işgale başlamışlardı, ancak Kızılbaşların birbirlerine olan düşmanlığı düşmanın işgaline karşı koyamadı. Yetenekli bir Şehzade olan Hamza Mirza, Osmanlı aleyhinde bir sefer yürüttü ise 1586’da öldürüldü. Bütün gözler şimdi Abbas'taydı.
Abbas, 14 yaşındayken Horasan'daki Kızılbaş liderlerinden biri olan Mürşid Kuli Han'ın vesayetine girmişti. Büyük bir Özbek ordusu 1587'de Horasan'ı işgal ettiğinde, Mürşid Han, zamanın Şahı olan Muhammed'i devirmenin zamanı geldiğine karar vererek Safevi başkenti olan Kazvin’e genç şehzade ile birlikte giderek 16 Ekim 1587’de şah ilan etti. Muhammed, kendisine yapılmış olan olan bu darbeye göz yumdu ve ertesi yıl 1 Ekim 1588’de şahlık tacını oğluna bıraktı.
Tahta geçişi
Abbas Mirza'nın (Şehzade Abbas) büyük kardeşi Hamza Mirza, 1586 yılı sonlarında bir suikast sonucunda öldürülmüştü. Safevi tahtında çok yaşlı ve kör babası Muhammed Hüdabende bulunmaktaydı. Ancak durumu gereği yönetimden uzak yaşamaktadır. Bu yönetim boşluğundan yararlanan Özbek ve Osmanlı kuvvetleri, ülkeye doğudan ve batıdan saldırarak Safevi topraklarından parçalar koparıyorlardı. Öyle ki Şah Tahmasp zamanındaki (ölümü 1576) Safevi topraklarının yarıya yakını istila edilmiştir. Elde kalan topraklarda ise Türkmen şefleri arasındaki çekişmeler ülkede adeta bir iç savaş durumu oluşturmaktadır. Söz konusu iç çekişmeler esas olarak belli başlı büyük Türkmen kabileleri şefleri arasındadır. Ülke gerçekte ikiye bölünmüş gibidir. Merkezde Ustacalu ve Şamlu aşiretleri hakim durumdayken Horasan bölgesinde ise Herat Valisi Şamlu Ali Kulu Han'la Meşhed Valisi Ustacalu Mürşit Kulu Han arasında kanlı bir savaş yaşanmıştır. Ustacalu Mürşit Kulu Han bu savaşta Abbas Mirza'yı bir hile ile yanına alarak Meşhed'e götürdü, Horasan Hükümdarı ilan edip adına sikke kestirdi, kendisini de hükümdar naibi olarak ilan etti.
Bu arada Abbas Mirza Herat valisiydi. Ancak yönetimin bütün işleri lalası tarafından yürütülmektedir. Ülkenin içinde bulunduğu durumdan endişelenen emirler, o sıralar Meşhed'deki Abbas Mirza'ya haber göndererek derhal başkent Kazvin'e gelmesini istediler. Özbekler'in Horasan'ı işgal edip Herat'a saldırmaları üzerine Abbas Mirza ve Mürşit Kulu Han, 300 kişilik bir Türkmen süvari birliğiyle, Özbekler'i karşılamak görünümünde yola çıktılar. Bu arada Mürşit Kulu Han, Türkmen emirlere mektuplar göndererek Abbas Mirza'nın tahtı alması için desteklerini istemiştir. Türk ve tacik kuvvetlerin katılımıyla 2 bin kişilik bir kuvvet olarak başkente gelirler. Bu askeri kuvvette, dolayısıyla Abbas Mirza'nın tahta geçmesinde asıl destek Ustacalu ve Şamlu aşiretleridir. Başkente veliaht Ebu Talip Mirza'yı infaz ettirdiler. Şah Muhammed Hüdabende bir isyanı bastırma girişimi nedeniyle başkentte değildi. Güvenilir adamlarınca bilgilendirildi ve başkente doğru yola çıktı. Ancak Kum Hakimi kentin kapılarını açmadı. Diğer yandan başkentte durumu kontrol altına alan Mürşit Kulu Han, başkentte evi ve arazisi olan askerlerin bir an önce dönmelerini, yoksa mallarının müsadere edileceğini ilan edince Şah Muhammed Hüdabende’nin yanındaki askerler onu terk ederek başkente geldiler. Bunun üzerine Şah Muhammed Hüdabende tahttan çekilerek cülus töreninde Safevi tacını kendi eliyle Abbas Mirza'nın başına koymuştur.
İktidarını sağlamlaştırma
Şah Abbas tahta geçtikten sonra Hamza Mirza ve annesinin ölümünden sorumlu tuttuğu yedi Kızılbaş reisini öldürtmüştür. Bu işte Mürşit Kulu Han'ın parmağı olduğu ileri sürülmektedir, çünkü rakiplerinden kurtulmuştur. Devletin tüm yönetim kademeleri eskiden beri kalabalık ve güçlü Türkmen aşiret şeflerinin, büyük çoğunlukla Ustacalu ve Şamlu aşiret ileri gelenlerinin elindedir. Mürşit Kulu Han hemen ardından saltanat naibi olarak yönetim işlerini eline almıştır.
Şah Abbas'ın programı ise Türkmen aşiretleri arasındaki kanlı çatışmaları önlemek, huzur ve istikrar yaratmak, hükümranlık erkini kendi elinde toplamak için Türkmen şeflerinin devlet kademelerindeki etkisini ortadan kaldırmak olmuştur. Bu yönde "muhalif" Türkmen şeflerini ortadan kaldırmayı seçmiştir. Ülkesinin iç meseleleriyle ilgilenebilmesine olanak sağlayan ise 1590 yılında Osmanlı İmparatorluğu ile yapılan barıştır. Türkmen şeflerinin yönetimdeki ağırlığını ortadan kaldırabilmek için önce merkezi bir ordu kurması gerekmektedir, çünkü Safevi ordusu o zaman kadar Türkmen süvarilerinden oluşmaktaydı ve onlar da Türkmen şeflerinin kontrolündedir. Şah Abbas, merkezi ordu oluştuktan sonra, askeri başarılarının getirdiği gücü arttıkça nüfuslu Kızılbaş şeflerini ya öldürtmüş ya da bir şekilde yönetimden uzaklaştırmıştır.
Ancak en başta yönetim erkini eline almasına en büyük engel, başkente gelip tahtı devralmasında çok büyük emeği geçen lalası Mürşit Kulu Han'dır. Mürşit Kulu Han, saltanat naibi olarak önemli devlet görevlerine akrabalarını ve kendi adamlarını yerleştirmişti. Dahası saltanat mührünü ve devlet hazinesinin anahtarını boynunda taşıyor, tüm ferman ve emirleri Şah Abbas'la görüşmeye bile gerek duymadan çıkartıyordu. özetle saltanat fiilen Mürşit Kulu Han elindedir. Ne var ki onun artan nüfusundan rahatsız olan Türkmen şefleri topluca saraya gelmiş, sultana şikayetçi olmuşlardır. Kendisine bağlı bu gücü kullanan Şah Abbas, onların dışındaki Türkmen şeflerini tutuklatmış ve öldürtmüştür. Onların yerine aşiretlerin başına ister istemez Şah'a bağlı şefler geçmiştir. Mürşit Kulu Han'ı ise daha sonra, Herat'ı geri almak üzere Horasan'a Özbekler üzerine girişilen sefer sırasında gece çadırında 3 Ağustos 1588 tarihinde öldürtmüştür.
Mürşit Kulu Han, Ustacalu aşiretindendir. Onun ölümünün ardından bu aşiretin yönetim kademelerinde devletin kuruluşundan beri gelen mevkileri ellerinden alınmış oldu. Zaten Şah Abbas'ın bu aşirete karşı son derece soğuk bir tavır içinde olduğu bilinmektedir. Daha sonra Tekelüler aşireti de ağır bir darbe almıştır. Tekelü şeflerinin çoğu öldürülmüştür. Diğer yandan Şamlu aşireti ileri gelenleri Şah Abbas tarafından daima itibar görmüştü. Şah Abbas Türkmen aşiretlerinin şeflerini devlet kademelerinden atmasının yanı sıra hükümdarlığının ilk yıllarında bazı Türkmen eyalet valilerinin isyanlarını da bastırmakla uğraşmak zorunda kalmıştır.
Sonuç olarak Şah Abbas'ın Türkmen şeflerini sindirme, merkezi yönetimin tüm imparatorluk üzerindeki kesin hakimiyetini engelleyen davranışlarını, çoğu kez şiddete başvurarak kırması sonucunda ortaya çıkan durum, Osmanlı vakanüvisti Naima Mustafa Efendi'nin ifadesiyle "Zamanında Kızılbaşlar esir gibi boyun eğmiş olup, başkaldırma yönelimlerini unuttular" şeklinde bir durumdur.
Reformlar
Safevi İmparatorluğu'nun içinde bulunduğu kaos ve yıkım koşullarının temel nedenleri, Türkmen gruplarının siyasi - askerî gücünün merkezi yönetim üzerinde baskın olması, askeri örgütlenmenin, ordunun yapısının, esas düşmanları olan Osmanlı ordusu ile başa çıkabilecek yapıda olmaması, geliştirilmesinin gerekliliği ve imparatorluk tebaasının sosyoekonomik durumunun tüm bu handikaplara cevap verememesiydi. Öncelikle merkezi yönetimi sağlaması, yani kendisinin tüm siyasi - askeri erki elinde toplaması gerekiyordu. Bunun içinse öncelikle güçlü bir merkezi hazineye gerek vardı. Her şeyden önce Türkmen kabile şeflerinin gücü, merkezi yönetimin onları kontrol altında tutacak güce sahip olmamasındandı.
Askeri - siyasi planda
Şah Abbas'ın genç yaşta hükümran olduğu yıllara kadar Safevi ülkesinde Şii inancına bağlı (kızılbaş) Türkmen aşiretleri hem askeri, hem de siyasi olarak güçlü durumdaydılar. Türkmen kabile şeflerinden bazıları sarayda yüksek makamdaki görevlere getirilmiştir. Diğerleri ise eyaletlerde, hem kendi aşiretlerinin hem de eyaletin yönetim erkine sahiptiler. Diğer yandan aşiret savaşçılarından oluşan güçlü askeri teşkillere hakimdiler. Bu askeri teşkiller de Safevi ordusunu oluşturuyordu. Bu siyasi ve askerî güçleriyle doğal olarak şah üzerinde bir otoriteleri vardı. Dahası güçlü aşiretlerin başında olanlar sonu gelmez bir mevki ve ihtiras mücadelesi içindeydiler. Şah Abbas, hükümdarlık döneminin hemen başlarında aşiret şeflerinin siyasi etkinliğini, kimini öldürterek, diğerlerini yönetimden uzaklaştırarak ortadan kaldırırken onların otoritelerinin yaygınlığını zayıflatmak için aşiretleri bölerek imparatorluğun farklı bölgelerine yerleştirmiştir. Tüm Türkmen aşiretleri, özellikle de Ustacalu Aşireti şefleri büyük kıyıma uğrayarak sindirilirken Şah Abbas, Şamlu Aşireti'ne farklı davranmış, oymak beylerine büyük eyaletlerin yönetimini vermiştir.
Aynı zamanda Safevi ordusundaki güçlerini sınırlamak için Osmanlı İmparatorluğu tarzı bir daimi ordu oluşturmak için devşirme unsurları kullanmıştır. Doğrudan Şah'ın emrinde 16. yüzyıl sonu itibarıyla kızılbaş askerler de dahil 37 bin mevcutlu bir ordu vardır. Bu ordunun 10 bini kullardan oluşur. Daha sonraları Şah'ın kişisel koruması olarak 3 bin kişilik bir birlik daha oluşturulmuştur. Topçu birliği ise 500 kadar top ve 12 bin kişiden kuruludur. Ayrıca 12 bin kadar piyade askeri vardır. Bu ordu, hiçbir Türkmen aşiretine dayanmayan, komutası da Türkmen şeflerine bırakılmayan bir ordudur.
Bu ordunun yanında Şah'ın askerî gücü olarak bir başka teşkil de Şah İsmail döneminden beri vardır. Türkmenler'in en seçkin, en saygın unsurlarından oluşan özel bir teşkil olan 'in Akkoyunlu Devleti'nden örnek alındığı ileri sürülmektedir. İmparatorluğun askerî gücünün tümüyle Türkmenlerden oluştuğu Şah Abbas önceki dönemlerde, Türkmen kuvvetleri içindeki en deneyimli, en güvenilir, hanedana en sadık askerlerine verilen addı. Bir bakıma Şah'ın hassa birliğiydiler. Ya eyaletlerde geçici olarak ya da Şah'ın sarayında kalırlardı. Türkmen savaşçılarından olmaları nedeniyle başlarda okçu hafif süvari unsurlardır. I. Tahmasb zamanında ateşli silahlar kullanmaya başladıkları ve sayılarının beş bine çıktığı ileri sürülmektedir. Baştan beri maaşları merkezi hazineden ödenen bu unsurun Şah Abbas döneminde sayılarının on bine ulaştığı bilinir. Onun döneminde eyalet valileri Türkmen şefleri arasından değil Kurçiler arasından atanır olmuştur. Sonuçta bu durum onların kabile sadakatini tümden ortadan kaldırmasa da bağları zayıflatmış, daha çok Şah'a sadık unsurlar haline getirmiştir. Şah Abbas'ın henüz tahta geçmeden, Herat valisiyken kendisine büyük destek olan Ustalucu ve Şamlu aşiretlerine yakınlık duyması doğaldır. Böyle olunca kurçilerin büyük bölümünün bu iki aşiretten seçilmesi kaçınılmazdı.
Ateşli silahların top ve tüfek olarak Safevi ordusunda kullanılması I. Tahmasb zamanına dayanmaktadır. I. Tahmasb'ın ordusunda sahra topları ve tüfekçiler, Osmanlı ordusunda olduğu gibi savaş düzeninin merkezinde yer almaktadır. Yine Osmanlı gibi düzeninde tertiplenmişlerdir. Şah Abbas zamanında sahra topçusu ve tüfekçiler Safevi ordusunun önemli bileşeni olmuştur. Tüfekçiler, cebren silah altına alınan köylülerdir. Bir kısmı, belki de çoğu Tacik'tir. Gulamlar ise sahra topçusuna ve tüfekçilere komuta etmiştir.
Toplumsal planda
Şah Abbas'ın tahta geçtiği tarihe kadar Safevi ülkesinde halk esas olarak belirli gruplar oluşturmaktaydı. Tacikler yerleşik çiftçi topluluklarken Hint, Yahudi ve Ermeniler büyük kentlerde ticaretle uğraşmaktadır. Hint ve Yahudi tüccar daha çok değerli madenler ve inci ticareti ile ilgilenirken Ermeni tüccar Safevi İmparatorluğunun ticari faaliyetlerinin çok büyük bir kısmını, özellikle ham ipek ihracını yürütmektedir. Türkmen nüfus ise göçebe - sürücü topluluklardır. Çoğunlukla koyun yetiştiren, yazlak ve kışlak arasında hareketli, yerleşik olmayan aşiretler şeklinde hareket halindedirler. Şah Abbas için Türkmen aşiretleri ciddi bir sorun olarak görülmüştür. Çevre eyaletler imparatorluğun kuruluşunda ana askerî gücü oluşturan Türkmen aşiretlere tahsis edilmişti. Aşiret reisi hem eyaletin vergilerini toplayan ve aşiretine dağıtımını yapan, hem de Safevi ordusuna seferler sırasında aşiret kuvvetlerinin komutanı olarak katılan askeri şeflerdir. Dahası devlet yönetiminde önemli ölçüde güç ve etki sahibidirler. Sonuç olarak eyalet gelirleri bir yandan merkez hazineye gelmezken, diğer yandan imparatorluğun esas askerî gücü, Şah tarafından değil bu aşiretlerin şefleri tarafından kontrol edilmektedir. Şah Abbas, güçlü bir merkezi siyasi - askeri erk yaratabilmek için eyalet vergi gelirlerinin de merkez hazineye akması ve imparatorluk ordusunun doğrudan doğruya Şah'ın kontrolünde olmasının bir zorunluluk, bir varlık şartı olduğunu görüyordu. Bunları sağlayabilmek için öncelikle aşiret şeflerinin kontrolündeki nüfusu bölme yoluna gitmiştir. Daha küçük gruplar halinde çoğunlukla sınır bölgelerine yerleştirerek hem Türkmen şeflerinin kontrolündeki gücü zayıflatmış, hem de sınırlardaki yabancı güçlerin saldırılarına karşı bir savunma bandı oluşturulmuştur. Örneğin 1599 yılında, sınır ötesindeki bazı Türkmen oymaklarının yağma akınlarını önlemek için Doğu Azerbaycan sınırındaki Kalesi onarılmış ve Karabağ bölgesinden getirilen Kaçar boyları yöreye yerleştirilmiştir. Ayrıca Arap akınlarına karşı önleyici önlem olarak Basra Körfezi kıyılarına da türkmen aileleri yerleştirilmiştir.
Geniş grupları yerleştikleri yerlerden ayırıp başka bölgelerde iskan etmenin bir başka biçimi de Osmanlı saldırı hattı önündeki halkı buralardan daha iç kesimlere göndermektir. Bunların ev ve tarlaları yakılmış, bölgedeki birçok kuyu zehirlenmiştir. Yakıp yıkma taktiği olarak bilinen bu taktikle Osmanlı ordusunun gıda ve su bulma olanakları (yerinden ikmal) olanaksız kılınmıştır. Erzurum - Erivan - Nahçivan - Tebriz hattındaki tüm yerleşimler bu şekilde insansızlaştırılmıştır. Yine 1614 - 1615 yıllarında hem bu amaçla, hem de yeni kurduğu kentine nüfus sağlamak için Şirvan ve Karabağ’dan 15 bin kişi Mazenderan’a göç ettirilmiştir. Ayrıca Dağıstan’dan bir kısım Çerkez’in İsfahan civarına nakledildiği bilinmektedir. Yine 1604 yılında Osmanlı sefer hattı üzerinde olan Culfa kenti tümüyle yakılıp yıkılmış, ahalisi olan ermeni nüfus İsfahan’a göç ettirilmiştir. Şah Abbas, bu ermenilere toprak satınalma, kendi yöneticilerini seçme ve dinsel konularda ayrıcalıklar tanımıştır. Bu sayede başlıcaları İzmir ve İstanbul olan Osmanlı şehirlerinde ve Avrupa’nın pek çok kentinde geniş bir ticari ilişkiler ağı olan Ermeni tüccardan yararlanmayı sağlamıştır.
Bir başka göç ettirme ise ekonomik amaçlı nüfus hareketleri yaratmaktır. Örneğin Culfa kentindeki ermeni nüfusu 1604 yılında tümüyle (3 - 5 bin kişi) İsfahan'a götürülmüş, burada bir mahalle oluşturmaları sağlanmıştır. Bugün halen İsfahan'ın ermeni mahallesi olarak tanınmaktadır. Şah Abbas bu mahallede iskan edilen Ermenilere zaman içinde tüm Safevi ülkesinin ticaretini teslim etmiştir. Ancak 1604 - 1605 yıllarında farklı bölgelerden çok daha büyük sayıda ermeni Safevi Sarayı'nın kararıyla zorunlu iskana tabi tutulmuştur. Bunlar içinde en büyük grup 24 - 27 bin kişi olarak Gilan ve Mazenderan eyaletlerine yerleştirilen gruptur. Şah'ın amacı ülkede hem iç, hem de dış ticaretin gelişmesini Ermenilerin sayesinde sağlamaktır. Ama Gilan ve Mezenderan eyaletlerinde durum ticaret amaçlı değildir. Eyaletlerin tarım ve hayvancılık üretimini büyütmek amaçlanıyordu. Özellikle bu bölgeler ipek üretim bölgeleridir. Diğer yandan Şah'ın tahsis ettiği arazilerde bağlar kurulmuş, bu bağlardan hatırı sayılır miktarda şarap üretilmiştir. Diğer yandan bu eyaletlerde iskan edilen Ermenilere sığır ve koyun verilmiş, daha geniş çapta hayvancılık yapılmasına yönelinmiştir. Bununla birlikte kısa süre sonra Gilan ve Mazenderan eyaletlerinde zorunlu iskan edilen Ermeniler, bölgenin iklim koşullarına alışamamak, özellikle de sivrisineklerin getirdiği sıtma yüzünden kırılmışlar, kalanlar başka bölgelere göç ettirilmek zorunda kalınmıştır.
Şah Abbas döneminde de daha önce olduğu gibi Anadolu'dan, Osmanlı yönetiminin yarı göçebe Türkmenler'e karşı genel bir devlet politikası haline gelen yerleşik hayata geçmeleri, çiftçilik yapmaları yönündeki baskıcı uygulamaları, dışlayıcı politikası nedeniyle İran'a yoğun Türkmen göçleri olmuştur. Bu göçler sonraki yüzyıllarda da devam etmiştir. Söz konusu göçlerde Osmanlı ordusunun Safevi topraklarına karşı sefere giriştiği dönemlerde özellikle yoğunluk kazanmaktadır. 1603-1618 Osmanlı-Safevî Savaşı sırasında 1603 yılında yağmacılıkları nedeniyle silsüpür adını alan 2 bin aileden oluşan bir grup, ertesi yıl ise başka bazı oymaklar Doğu Anadolu Bölgesi'nden İran'a göç etmişlerdir. Anlaşıldığı kadarıyla Osmanlılar'ın, ordunun Doğu bölgelerinde seferde olmasından yararlanarak sorunlu buldukları yarı göçebe Türkmen gruplarını baskı altına aldıklar oluyordu. Yine benzer bir durum bazı celali grupların Osmanlı topraklarında tutunamayarak İran topraklarına sığınmalarıdır.
Ekonomik planda
Hükümdarlığının ilk yıllarında merkezi hazinenin gelirlerini arttırma yoluna gitmiştir. Kısa sürede tüm eyaletler hükümdarlık arazisine dönüştüler.
Şah Abbas, planladığı dönüşümler için gereksinme duyacağı mali kaynakları sağlamak için ipek üretimi yapılan Hazar Denizi güneyindeki Gilan ve Mazenderan ile daha batıya düşen Karadağ ve Şirvan doğrudan doğruya merkezin yönetimi altına almıştır.
Pek çok yüzyıl boyunca uluslararası ticaretin çok büyük bir kısmı Uzakdoğu ile Avrupa arasında yürütülmüştür. Bu ticaretten en büyük kazancı sağlayan devletler Venedik Cumhuriyeti, Osmanlı İmparatorluğu ve Safevi İmparatorluğudur. Son ikisi esas olarak topraklarından geçen transit ticaretten büyük gelirler elde etmiştir. Böyle olunca her iki imparatorluk da Uzakdoğu - Yakındoğu arasındaki ticaret yollarının olabildiğince büyük bölümünü kontrol altına almaya çalışmıştır. Transit ticaret gelirleri için bir örnek, 1603 yılında Halep transit ticaret geliri olarak Safevi hazinesine yıllık 100.000 altın duka gibi hayli yüksek bir tutardır.
Şah Abbas döneminde iç ticarette çok belirgin bir canlılık görülmektedir. Bu durum esas olarak yol ve köprülerle hanların yapılmasına bağlıdır. Örneğin Hazar Denizi'nin güney kıyısındaki bol yağış alan Gilan Eyaleti ile Mazenderan Eyaleti'ni birbirine bağlayan yaklaşık 280 km.lik taş döşeli yol Şah Abbas devrinde yapılmıştır. Elbette yolların güvenliğinin sağlanması bunu tamamlar. Yolların, köprülerin ve hanların onarımı eyalet yönetimlerine bırakılmıştır. Eyalet yönetimleri, kendi bölgelerindeki ticaretten alınan vergilerin bir kısmıyla bu harcamaları yürütüyorlar, dolayısıyla merkez hazineden tahsis beklemek zorunda kalmıyorlardı. Tüm bu düzenlemeler bir yandan iç ticareti geliştirirken diğer yandan Hindistan ile Osmanlı arasındaki doğu - batı, Arabistan'la Rusya arasındaki güney - kuzey transit ticaretini geliştirmiştir. Böylece hem ticari gelirler atmış, hem de ticaretin teşvikiyle üretim hacmi büyümüştür. Dolayısıyla İran, Şah Abbas devrinde genel bir refah artışı sağlamıştır. Oysa başka müslüman ülkelerde, Akdeniz ve Atlantik ticaretindeki gelişmelerin olumsuz etkileriyle ekonomik bir gerileme yaşanmaktadır. Bu çerçevede bakıldığında Şah Abbas, Safevi İmparatorluğu tarihinde imar çalışmalarına en büyük yatırımı yapan hükümdar olarak görülmektedir. Sadece ticaretin alt yapısını oluşturan yol, köprü ve han gibi inşaatlar değil, ülkenin her yerinde camiler, medreseler, hastaneler, su yolları, çarşılar, kütüphaneler, hamamlar, saray ve kasrlar yapılmıştır. İç ve dış ticaretin hacminin artması, zanaat üretimini yüksek bir talep yaratarak teşvik etmişti. Fakat Şah Abbas ayrıca birçok zanaatın gelişmesi için hesaplı düzenlemelere de gitmiştir. Örneğin Çin’den getirilen 300 porselen ustası, İran porselen üretimini kalite yönünden geliştirmişti. Ağırlıkla mavi ve beyaz renklerin tercih edildiği İran porselenleri Avrupa pazarlarında Çin porseleniyle yarışacak derecede talep görmektedir.
İpek
Safevi ülkesinde ham ipek üretimi Gilan, Mazenderan, Erdebil, Esterabad, Şirvan, Karabağ, Şamahı ve Horasan gibi Hazar kıyısı bölgelerdedir. Şah Abbas bu bölgelere, özellikle Gilan ve Mazenderan eyaletlerine, ipek üretimini arttırmak için 30 bin Gürcü ve ermeni aileyi bu eyaletlere yerleştiriştir. Bu eyaletlerde çeltik üretimi yerini ipek üretimine bırakmıştır. İpek, tüm bu bölgelerden esas olarak başkent İsfahan’a, Kazvin ve Tebriz’e getirilerek burada tüccara satılmaktadır. İpek dışsatımı bu kentlerden birkaç güzergâh kullanır. Bir hat Basra Körfezi limanlarıdır. Burada yabancı tüccara satılmaktadır. Bir diğer güzergâh ise Gürcistan üzerinden, deniz yoluyla Avrupa’ya nakledilmek üzere Trabzon limanıdır. Üçüncü bir hat Tebriz - Erzurum - Bursa hattıdır.
Şah Abbas’ın askeri seferlerinin neredeyse tümü, bu ipek ticaret hatlarını ele geçirmek içindi. Önce güney hattına hakim olmayı hedeflemiş, 1601 yılında generallerinden Şiraz Valisi Allahverdi Han’a, İran’ın güney batısına düşen Lar Eyaleti’ni istila etme emri vermiştir. Hemen ertesi yıl Basra Körfezi’nin doğu kıyılarındaki Bahreyn Adası Portekizlilerden geri alındı. Bu iki yılda güney hattı ele geçirilmişti. Hemen ertesi yıl, 1603’de kuzey hattını ele geçirmek için ordularını Azerbaycan ve Kafkasya üzerine sevk etti. Bölgedeki zayıf ve hazırlıksız Osmanlı kuvvetleri kısa sürede atıldı ve bölge kentleri Safevi kontrolüne alındı.
Safevilerin temel ihraç malı ipektir. Bir bakıma ipek imparatorluğudur. İmparatorluğunun bu gerçeğini çok iyi görebilen Şah Abbas, ipek üretimini ve dışsatımını geliştirmek için üç kategoride düzenlemelere gitmiştir. Bunlardan biri ipek dışsatımını bu işi başarılı bir şekilde yapabilecek bir grubun kontrolüne vermiştir, ermeni tüccar. Bu girişimiyle ayrıca, ipek dışsatımını daha rahat bir şekilde kontrolü altında tutabilmiştir. İkinci kategoride ipek üretimi konusundaki düzenlemelerdir. İpek üretimi esas olarak Hazar Denizi'nin güney bölgesinde yapılmaktadır. Tüm bu toprakları hassa arazisi haline getirmek, ipek üretiminin kontrolünde daha etkin bir yöntem olmuştur. Üçüncü kategoride ise ipek hasılatını kontrolüne almasıdır, ülkede üretilen tüm ipek, Şah'ın malı olarak İsfahan'daki ana depolara getirilmiş, dışsatım için burada ermeni tüccara tahsis edilmiştir. Bu yöndeki tüm düzenlemeler 1603’de, bir önceki iki yıl güney ticaret hattını ele geçirdikten sonra kuzey hattını da kontrolüne alır almaz yapmıştır. Birbiri ardınca yapılan fetihler, zorunlu göç ettirmeler ve düzenlemelerle ipek üretimini, bir merkezde toplanmasını ve İzmir, İstanbul gibi Osmanlı kentleriyle Livorno, Amsterdam ve Paris gibi Avrupa ticaret merkezi kentlerde geniş ticaret ağlarıyla sıkı işbirliğinde olan Ermeni tüccarı dışsatımda tekel durumuna getirerek, tüm ham ipeğin dışsatımını devlet denetimine almıştır. Özellikle İran ham ipeğinin Avrupa'ya satışını yürüten tüccarın etnik kökeninde ortaya çıkan bu dönüşüm, Şah Abbas döneminin İran ekonomisinde oluşturulan en önemli ekonomik dönüşümdür. Şah Abbas dönemine kadar bu ticaret çoğunlukla Fars ve Azeri tüccarın elindeydi. Bu dönemde zaten önemli bir ermeni nüfusu başkent İsfahan'a yerleştirilmişti. Ermeni tüccarın başkentte kendi dükkânlarında İngiltere, Hollanda, Venedik ve diğer Avrupa dokumaları sattıkları bilinmektedir. Bu dokumaların ham ipek ihracının karşılığı olarak getirildiği ileri sürülmektedir. Şah Abbas’ın düzenlemeleriyle hızla ermeni tüccarın kontrolüne geçmiştir. Ham ipek, Şah'ın saltanat ambarlarında toplanıyor, buradan ermeni tüccara dağıtılıyordu. Şah Abbas, ham ipek ihracında ermeni tüccarı, onların Avrupa'daki ticari bağlantılarını yararlanmak için kullanmayı düşünmektedir. Bu ermeni tüccar Avrupa'nın neredeyse tüm büyük kentleriyle çalışmaktadırlar ve tüm dünya ham ipek ticareti bu kentlerden kontrol edilmektedir. Bu dışsatımdan ülkeye akan gümüş ve altın olarak dışsatım gelirlerinden alınan ticaret vergileri de merkezi hazineye pürüzsüzce akmıştır.
İpek, kervanlarla Bursa, Tokat ve Halep'e, sonuç olarak büyük bir kısmı Osmanlı toprakları üzerinden Avrupa'ya gitmektedir. Örneğin 1620 yılında Avrupa'ya giden İran ipeği yıllık 384.800 kilodur. Ancak bir miktar ham ipek Avrupa'ya gitmemekte özellikle Bursa'da dokumada kullanılmaktadır. Böyle olunca Osmanlı merkez hazinesi bu transit ticaretten önemli tutarda gelir sağlıyordu. Şah Abbas, topraklarına yönelik Osmanlı askeri seferleri nedeniyle Osmanlı hazinesinin bu gelirini kesmek için ipeği başka yollardan Avrupa'ya göndermenin yollarını aramıştır. Avrupa’nın o yıllarda ham ipek talebi yıllık olarak 200 -300 ton gibi yüksek bir miktardır ve bunun % 86’sı İran ham ipeğidir. Bu oran yıllık 170 - 260 ton arasındadır. Söz konusu ham ipek Halep ve İzmir çarşılarında Avrupalı tüccara satılmaktadır. Sonuç olarak İran ham ipeği Avrupalı tüccara Osmanlı kentlerinde satılmaktadır. Şah Abbas işte bu ticaretin vergi gelirlerinin Osmanlı merkez hazinesine akmasını önlemek istemektedir. İstanbul’daki Venedik elçisinin 1617 yılında yazdığına göre Osmanlı merkez hazinesinin ham ipek transit ticaretinden elde ettiği yıllık gümrük vergisi tutarı 3 - 4 milyon akçe’yi bulmaktadır. Bunu sağlamak için Avrupalı tüccarın İran'a gelmesini, İran'la ticaret yapmasını sağlamak zorundaydı. Bir yandan Avrupalı hükümdarlarla temaslar kurarken bir yandan da Avrupalı tüccara cazip olanaklar ve kolaylıklar sağlamak gerekiyordu. Hepsinden önemlisi de Safevi topraklarında güvenle iş yapabilmeleri, seyahat edebilmeleri sağlanmalıydı. Sonunda 1600 yılında yayınladığı fermanıyla yerel yöneticilerin Hristiyan tüccara zorluk çıkarmaması, dini olarak baskı yapılmasının önlenmesi emredilmiştir. Bir başka fermanla ise Hristiyan tüccara tüm gümrük vergilerinden muaf tutulmaları, dini özgürlük sağlanması ve Şah'ın topraklarında özgürce seyahat etme hakkı tanınmıştır. Avrupa’yla bilinen ilk teması 1599 yılında, Şah’ın hizmetine giren İngiliz Sir Antony Sherley ile birlikte bir elçilik heyetini Moskova üzerinden Avrupa’ya göndermesidir. Beklediği ölçüde bir sonuç elde edemediyse de 1603, 1607 ve 1610 yıllarında Avrupa’ya elçi heyetleri gönderdi. Hatta 1610 yılındaki elçi gönderme denemesi ilginçtir, güney deniz yolunu kullanarak, Ümit Burnu’nu dolaşmak suretiyle deniz yoluyla Lizbon’a gidilmiş ve 200 balya ipek götürülmüştür. Böylece uzakdoğu ile ticaretin Hint Okyanusu üzerinden yapılmasını desteklemişti.
İran ham ipeğinin Avrupa'ya ihracında Osmanlı topraklarından geçmemesini sağlamak, bunun yerine başka bir ticari güzergâh oluşturma çabası oldukça karmaşık bir dizi düzenlemek gerektirecektir. Çünkü başka bir güzergâh bulunması yeterli değildir, Safevi İmparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu'yla hatırı sayılır bir ticari ilişki içindedir. İran'dan ihraç edilen ipeğin bir ölçüde karşılığında Osmanlı ülkesinden ithalat da yapılmaktadır ve bu ithalat Safevi ekonomisi için son derece önemlidir. Hepsinden önce sikke kesmek için bile İran'ın yeterince altın ve gümüş olarak değerli madeni yoktur, bunların önemli bir bölümü Osmanlı ülkesinden gelmektedir. Öte yandan kalay, inci, Mısır ve Kıbrıs'ta üretilen şeker, hatta bir kısım Hindistan baharatı ile Avrupa yünlü dokuması Osmanlı ülkesinden ithal edilir. Sene olarak 1600 civarları için örnek verirsek, yıllık yünlü kumaş ithalatı 2 bin balya, kalay ithalatı 40 - 50 ton gibidir. Şah Abbas'ın bu ithalat için alternatif bir yer bulması gerekmektedir. Diğer yandan ipek ihraç güzergahının değiştirilmesi içte dahi, esas olarak ermeni tüccardan gelen tepkilere yol açmıştır. Bizzat Şah Abbas ermeni tüccara adeta tekel olanakları sağlamıştı, onlar da geniş bir ticari ilişkiler ağı kurmuştu. İpek güzergâhı değişince tüm bu bağlantılar çökecek, İran dış ticaretinde onlar için belirsiz dolu bir dönem başlayacaktır. Dolayısıyla ham ipek ihracında var olan düzenin değişmemesi için Şah nezdinde yoğun çabalar harcadılar. Diğer yandan Venedik açısından bu şekilde ipek güzergahının değişmesi bir yıkım olacaktır, çünkü Venedik'in önemli gelir kalemi, Levant üzerinden yapılan ipek ticaretidir. Bu ise artık Osmanlı ülkesinden geçmektedir. Ayrıca İngiliz Doğu Hindistan Şirketi, Osmanlı'yla giderek artan ticari ilişkileri, Şah'ın önerdiği rotanın uzun ve kar garantisi olmayan bir rota olması ve İran'ın Osmanlı'dan gelen değerli madenlere olan bağımlılığı nedenleriyle duruma kesinlikle karşıydı. Sonuç olarak Şah Abbas'ın ham ipek ihraç güzergahını Osmanlı ülkesi dışından yapma amacı, en azından o tarihler için uygulanabilir bir amaç değildi.
Ne var ki 17. yüzyılın başlarından itibaren Hint Okyanusu'na İngiliz ticareti yerleşmeye başlamıştır. Doğu Hindistan Şirketi esasen özel bir şirket olmasına karşın 1600 yılının son gününde "Kraliyet Fermanı" almayı başarmıştır. Şirket daha 1600 yılı içinde Babür İmparatorluğu'ndan Hindistan'da ticaret yapmak için imtiyaz almıştı. Ancak İngiltere'nin önemli bir ihraç ürünü olan yünlü dokumaları Hindistan'da satamazdı. Kışları soğuk geçen İran bu mallar için potansiyel bir alıcıdır. İngiltere’nin bu ticari olanağı fark etmesi 1614 yılında İran’a seyahat eden bir İngiliz tüccar tarafından ilgililere iletilmiş ve büyük ilgiyle karşılanmıştı. Aslında Antony Sherley’in erkek kardeşi , 1611 - 1612 yıllarında, İran ipeğinin okyanus üzerinden alınması için İngiltere’de temaslarda bulunmuş, ancak Doğu Hindistan Şirketi nezdinde ilgi görmemişti. Şimdi durum değişiyordu. Yünlü dokuma için geniş bir pazar sağlanacaktı. Üstelik İran Körfezi limanlarından alınacak ham ipek, Osmanlı topraklarından gelen, örneğin Halep'teki İran ipeğinden yarı yarıya ucuzdur. Bunun üzerine şirket yönetimi Safevi ülkesiyle ilgilenmeye başlamış, bir İngiliz gemisi 1615 yılının aralık ayında İran Körfezi'ne gelerek şirket temsilcisini İsfahan'a gitmek üzere karaya çıkarmıştır. Şah Abbas temsilciyle çok olumlu bir görüşme yaptı ve bir ferman çıkararak İran Körfezi limanlarına gelen İngiliz gemilerinin engellenmemesini, İngiliz tüccarın malları istedikleri yerlere nakletme hakları olduğunu ilan etti. Dahası Hürmüz Adası'nın 90 mil doğusunda anakaradaki Cask Limanı'nda İngilizlerin bir ticari istasyon kurmalarına izin vermiştir. Yine de bu anlaşma için sıkı bir pazarlık yapıldığı anlaşılmaktadır. İngilizler, ipek bedelini, yünlü dokuma bedeliyle takas yöntemiyle ödemek istiyorlardı. Hesaplamalarına göre İran ipeği için yıllık ödeme 3 - 4 milyon altın tutmaktadır. Bu parayı nakit olarak toparlamanın güçlüğü yanında hükûmetin merkantilist politikaları nedeniyle ülke dışına değerli maden çıkışı istenmiyordu. Şah Abbas buna karşı çıktı, nakit ödemede ısrar etti. Özellikle savaş yıllarında Osmanlı ülkesinden gelen değerli maden miktarı büyük ölçüde düşüyordu, ülke ekonomisinde para sıkıntısı baş gösteriyor, bu değerli madenler fazlasıyla değer kazanarak enflasyonist baskı yaratıyordu. Pazarlıklar sonucu ipek / yünlü dokuma ticaretinin üçte birinin nakit olarak yapılması karara bağlanmıştır. Şah Abbas, Basra Körfezi’ndeki son Portekiz dayanağını Hürmüz Adası’nı 1622 yılında işgal edince Hollandalılarla, İngilizlere tanınan ayrıcalıklarla ticareti açtı. Ardından Hindistan'la Levant arasındaki kara ticaret rotasının çok önemli pazarlarından biri olan Bağdat, 1624'te Şah Abbas’ın kontrolüne geçti. Diğer yandan Hint Okyanusu İngiliz ve Hollandalılar tarafından tümüyle kontrol ediliyordu. Böylece Osmanlı İmparatorluğu uluslararası ticaretten bir ölçüde de olsa tasfiye edilmiş oluyordu. Örneğin 1628 yılında Halep pazarına çok sınırlı olarak ipek geliyordu.
Doğu Hindistan Şirketi hemen sonra, 1617 yılında, doğrudan İran ipeğinin Avrupa'ya İran Körfezi limanlarından İngiliz tüccar gemileriyle taşınması için Şah Abbas nezdinde girişimde bulundu. Şah, istenenden daha eli açık oldu, istedikleri limanı seçebileceklerini belirterek, yıllık olarak 1.000 - 3.000 balya ipeği belirlenmiş bir fiyattan teslim edeceğini vadetti. İngiliz tüccar, bu ipeği yükleme limanına gümrük vergisinden muaf olarak götürebilecekti. İngiliz temsilcisi ise bunların üstüne ipek bedelinin dörtte birini nakit, kalanını ise İngiliz ihraç malları olarak ödemeyi önermiştir. Önerilen İngiliz ihraç ürünleri çuha, yünlü ve pamuklu giysi, kalay, kurşun ve baharattı. Şah bu öneriyi kabul ettiği gibi İsfahan'daki sarayda bir İngiliz temsilcisinin bulunmasını istedi. İngilizler hemen ardından Şiraz ve İsfahan'da ticari merkezler oluşturdular. Şah Abbas'ın bu tavizleri vermesinin esas nedeni İran ipeğinin ihraç güzergahını sonunda değiştirecek olmasının yanında askeri bir amacı olduğu ileri sürülmektedir. Hürmüz Adası'nı eninde sonunda almak isteyen Şah Abbas'ın ordusunu adaya çıkarabilmesi için donanması yoktu, İngiliz donanmasından yararlanabilirdi.
Sonuç olarak Doğu Hindistan Şirketi'yle yapılan tüm bu görüşmeler uygulamaya girmemiştir. Şah Abbas, 1618 (ya da 1619) yılında şirket temsilcisine Osmanlı ülkesinden geçirmemek koşuluyla tüm İran ipeğini İngilizlere satacağını söylemiş, ancak o güne kadar İran ipeğinin ihracını elde bulunduran ermeni tüccar şiddetle karşı çıkmıştır. Bunun üzerine Şah, ipeğini en yüksek fiyat verene satacağını söyleyerek bir bakıma İran ipeğini ihaleye çıkarmıştır. En yüksek fiyatı ermeni tüccar verince İran ipeğinin ihracı onların elinde kaldı.
Hollanda, daha sonra da kalıcı olarak İngiliz etkisinin, Portekiz askeri ve ticari varlığını Hint Okyanusu'ndan tasfiye etmesinden sonra Şah, ipek ihraç güzergahını Hint Okyanusu limanlarına çevirmeye çalıştı. İpek ticareti radikal bir dönüşüm geçirecekti, kara taşımacılığından deniz taşımacılığına geçilecekti. İşte bu noktada ithalat konusu Safevi ekonomisini sarstı, artık Osmanlı ülkesinden gelen altın ve gümüş miktarı çok düşmüştü. Ekonomi para darlığı yaşamaya başladı. Osmanlı hazinesi de bu değişmeden önemli ölçüde etkilenmiştir.
Uzakdoğu ile Ortadoğu arasındaki ana ticaret hattının kontrol altına alınması yönündeki girişimler ve Osmanlı ve Safevi mücadelesi XVII. Yüzyılın ortalarından başlayarak artık anlamını yitirmiştir. Amerika Kıtası'ndaki Avrupa kolonilerinin üretim hacminin ve çeşitliliğinin çok büyük ölçüde artmasıyla bu kolonilerden Avrupa pazarlarına giderek daha fazla şeker, tütün, kahve ve pamuk akmaya başlayacaktır. Dahası Avrupa'da ipek yerine pamuklu dokuma tercih edilir olmaktadır. İpeğe olan talebin hızla düşmesiyle Venedik, Osmanlı ve Safevi, Uzakdoğu ile yapılan ticaretin neredeyse birden bire düşmesine tanık oldular. Bu ticaretten sağlanan yüksek gelirler de ortadan kalktı.
Yönetim tarzı
Şah Abbas, kendisine başkaldıran emirler üzerine yürüyüp onları çaresiz bıraktığında bile af dileyenleri bağışlamış, onlara yeni yetkiler ve geniş geçimlik olanaklar bahşetmiştir. Diğer yandan yine boyun eğen ezeli düşmanlarıyla da barışçıl ilişkiler kurmaya çabalamış, hatta olaylar sıcak çatışmaya varmadan önce barış koşullarını araştırmış, karşı tarafa barışçıl olduğunu garanti eden mektuplar göndermiştir. Özbekler'e karşı giriştiği askeri seferler de Safevi toprakları olarak gördüğü ve Özbekler tarafından işgal edilmiş olan Horasan'ı geri almaktı, Özbek ülkesine saldırmadı, onların topraklarında gözü olmadı.Şah İsmail'den beri süregelen geleneğe uyarak ülkesinin doğu sınırını Amu Derya Irmağı olarak kabul edip öteye geçmemiştir.
Askeri seferler
Hürmüz Adası'nın alınması
Hürmüz Adası, Hürmüz Boğazı üzerinde bulunması nedeniyle Basra Körfezi'nin girişine hakimdir. Bu konumuyla Hindistan'la Ortadoğu arasında yapılan deniz ticaretinde çok önemli bir geçiş noktasıdır. Hürmüz Boğası, Basra Körfezi'nin en ucundaki Basra limanıyla bağlantı sağlar. Basra ise Bağdat ve Halep arasındaki kervan yolunun bir ucudur. Hürmüz Boğası'ndan geçip belirtilen güzergâhı izleyerek Akdeniz'e, Halep'e ulaşan ticaret yoluyla Hindistan'dan baharat, pamuk, çeşitli ilaçlar, çivit ve Hint kumaşları taşınmaktadır. Halep'te Avrupalı tüccarın yanı sıra Anadolu, Mısır, İran ve Hindistan'dan gelen tüccar iş yapmaktadır. Arap tüccar ise doğrudan Hürmüz'den mal almaktadır. Hürmüz Boğazı kıyısında Şah Abbas'ın kurduğu Bender Abbas limanına ise İran'ın tüm bölgelerinden İranlı tüccar gelmektedir. Sonuç olarak İran'ın en önemli ticaret limanıdır. Portekiz 1622 yılında Hürmüz Adası'nı kaybedene kadar büyük tutarda gümrük geliri sağlamışlardı. Tüm bunlar Şah Abbas'ın Hürmüz Adası'nı Portekizlilerden almak yönündeki çabasını çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Kent, İlhanlılar zamanında, kabaca 1300'de eski kentin karşısındaki küçük adaya, Hürmüz Adası'na taşınmıştır. Hint Okyanusu'daki Portekiz donanması 1606 yılında istila edilmiştir. Portekiz donanması hemen ardından adanın hemen karşısında anakaradaki Gemburun Limanını da işgal ettiler. Böylece Basra Körfezi'ndeki tüm ticari ve askeri hareketliliği kontrol eder hale geldiler. Ayrıca ada Portekiz ticareti için önemli bir ticari merkez haline geldi. Her yıl 20 - 30 ticaret gemisinin mal boşalttığı limandan Osmanlı vatandaşı Ermeni ve Türkler ile Venedikli tüccar mal alıyordu. Portekiz hem bu ticaret üzerinden vergi, hem de yerleşik müslümanlardan haraç alıyordu.
Şah Abbas, 1600'lerin ilk yıllarında adayı Portekizlilerden almayı planlamış olsa da başka meseleler yüzünden sonuç alacak bir girişimde bulunulmamıştır. Ancak 1614 yılında Gemburun Limanı'ndaki Portekiz askeri varlığı sona erdirilmiş, limanın adı Şah Abbas tarafından Bender Abbas (Abbas Limanı) olarak değiştirilmiştir. Ancak Şah Abbas Hürmüz Adası'na saldıramazdı, adaya çıkarma yapabilmek için donanması yoktur. Bu arada İngilizlerin Hint Okyanusu ticaretine girmeye başlaması bir fırsattı. Sonunda İngilizlerle birlikte bir harekât yapılması yönünde anlaşmaya varılmıştır. Bu anlaşmaya göre Safevi kuvvetleri İngiliz donanması tarafından adaya taşınacak, İngiliz donanması ile Safevi kuvvetleri adadaki kaleye aynı anda saldıracak, ganimet ve adanın gümrük gelirleri eşit paylaşılacak, savaşın masrafları eşit olarak paylaşılacak ve İngiltere'den yapılan ithalattan gümrük vergisi alınmayacaktır. Safevi kuvvetleri - 3 bin asker- adaya çıkıp kaleyi iki ay boyunca kuşatma altında tutmuştur. Portekiz garnizonu 19 Nisan 1622 günü teslim olmuş ve ada el değiştirmiştir.
Hürmüz Adası'ndan Portekiz güçlerinin atılması sonuçta Şah Abbas'a yaramıştır. Basra Körfezi'nin ticari rotalarını tümüyle kontrolü altına alması yanında İngilizlerle yapılan antlaşmanın kendi payına düşen kısmını uygulamamıştır. Yine de İngiliz ve daha sonra Hollanda tüccar gemilerinin limanı rahatlıkla kullanmalarına olanak sağlamıştır.
Bağdat'ın alınması
Şah Abbas Azerbaycan ve Gürcistan’a hakim olduktan sonra Uzakdoğu ticaret yollarının geçtiği Bağdat, Musul ve Basra bölgelerini de kontrol altına almak istiyordu. Tam bu sırada karşısına umut veren bir fırsat çıkmıştır. İstanbul’da Genç Osman olayı sonucu Osmanlı eyaletlerinde karışıklıklar, huzursuzluklar baş göstermiştir. Bağdat da bu eyaletlerden biridir. Bağdat Valisi ile kent garnizonu komutanı olan Subaşı Bekir arasında güç çekişmesi ortaya çıkmıştır. Bir ara kentten çıkan Subaşı’nı vali kente almamak istedi. Arada çıkan çatışmada Vali Yusuf Paşa bir kaza kurşunuyla vurulup ölmüştür. Rakibi böylece ortadan kalkan Subaşı Bekir, kendi düzenlediği bir beratla kendini Bağdat Valisi ve paşa ilan etmiştir. Osmanlı payitahtının tepkisi, Diyarbakır Valisi Hafız Ahmet Paşa’yı Bağdat’a göndermek olmuştur. Hafız Ahmet Paşa, Subaşı Bekir’i Padişah adına azledecektir. Paşa, 30 bin kişilik bir kuvvetler gelip kenti kuşatır. Şah Abbas bu fırsatı değerlendirir ve Bağdat Valiliği’ni kendisine vereceğini bildirmek üzere Valisi başkanlığında bir heyeti Subaşı Bekir’e gönderir. Kendisi de 30 bin kişilik bir ordu ile Bağdat üzerine hareket eder. Durumu öğrenen Hafız Ahmet Paşa, savaştan kaçınmak üzere Subaşı Bekir’e Bağdat Beylerbeyliği alametlerini göndermiştir. Bağdat’ın kendisine verilmesi üzerine Subaşı Bekir, Safevi elçilerine artık Bağdat’ı Şah Abbas’a teslim etmeyeceğini bildirmiştir. Ancak iş isten geçmiştir, 1623 yılı temmuz ve ağustos aylarında Şah Abbas kuvvetleri Bağdat’a ulaşmış ve kenti kuşatmıştır. Bekir ise kenti savunmaya kararlıdır. Ne var ki oğlu, durumda umut olmadığını düşündü, Şah Abbas’ın valilik vaadinden de etkilenerek bir gece kent kapılarını Şah Abbas kuvvetlerine açtı. Böylece 28 Kasım 1623 tarihinde kent Safeviler’in eline geçmiştir. Bekir öldürtülmüş, oğlu ise, babasına bile ihanet eden bir adam olarak önce sürülmüş, sonra da infaz edilmiştir. Ardından Safi Kulu Han Bağdat Valisi olarak atanmış, komutanlarını Kerbela, Necef ve Kufe üzerine göndermiştir. Bu bölgeler de kısa sürede Safevi hakimiyetine girmiştir.
Diğer devletlerle ilişkiler
Osmanlı İmparatorluğu ile ilişkiler
Osmanlı - Safevi ilişkileri daha XVI. Yüzyılın hemen başlarında gergin olarak başlamıştı. Bir kısım araştırmacı bu gergin ilişkileri mezhep ya da İranlı - Türk anlaşmazlığı ile açıklamaya çalışmasına karşın bu yaklaşım sığ ve oldukça yüzeysel bir açıklamadır. Yine de Safevi hükümdarlarının bu mücadelede mezhep farklılıklarını siyasal bir araç olarak kullandıkları gerçektir. Şii Safevilerin, sunni Osmanlılar ile gergin ilişkileri olmasına karşın diğer yandan sunni Memluk ile ve Hristiyan Venedik ile dostane ilişkiler sürdürmesi, mezhep ve din farklılığının sadece kitleleri harekete geçirmekte kullanılan ideolojik bir çerçeve olduğunu, siyasal bir araç olarak kullanıldığını göstermektedir. Zaman zaman savaşlar olarak gerçekleşen bu gerginliklerin temelinde, esasen ekonomik dinamiklerden kaynaklanan ve her imparatorluğun taşıdığı genişleme özleminin sonucu olduğu ileri sürülmektedir. Şah Abbas’ın da stratejisinin genel hattı, genişlemek ve bunun için gerektiğinde savaşmaktı. Bu tutum, imparatorluk ekonomisini, buna bağlı olarak merkez hazine gelirlerini istikrarsız yapmıştır. Her iki imparatorluk için Güneydoğu Asya ile Avrupa arasındaki uluslararası ticaretin sağladığı vergi gelirleri çok önemli bir merkezi hazine geliridir ve her iki imparatorluk bu ticaret hatlarını ve limanlarını hakimiyet altına almaya büyük değer vermiştir. Safevi İmparatorluğu açısından uluslararası transit ticaretten sağlanan vergi gelirlerinin yanında kendi topraklarında üretilen ham ipeğin Avrupa ve Anadolu -özellikle Bursa- pazarlarına sevki önem taşımaktadır.
Şah Abbas devrinde Osmanlı İmparatorluğu ile olan çatışmalar Güney Azerbaycan ve Irak'ın batısı için gerçekleşmiştir. Güney Azerbaycan'ın en önemli kenti Tebriz, Batı Irak'ın ise Hamedan'dır. Bunlar, askeri çatışmaların geçtiği bölgelerdir ve doğal olarak sınır bölgeleridir. İki imparatorluk arasındaki askeri çatışmaların esas nedenleri ise çeşitlidir. Bunlar, Safevilerin Osmanlı aleyhine Avrupalı devletlerle ittifak arayışları, sınır ihlalleri, Osmanlı ülkesine her yıl gönderilmesinde anlaşmaya varılan ham ipeğin eksik olması, kişisel çıkar peşindeki yerel siyasi - askeri erklerin ikili oynaması ve arabozucu tutumları olarak görülür. Osmanlı - Safevi çatışmasında bu askeri nedenlerin dışında Şah Abbas’ın Osmanlı’nın uluslararası transit ticaretten elde ettiği gelirleri engellemek amacıyla izlediği siyasanın da önemi büyüktür. Kendi ülkesinde üretilen ipeğin Avrupa’ya sevk hattını Osmanlı toprakları dışından geçirmeye çalışırken bir yandan da, Uzakdoğu’dan gelen malların, büyük kentlerin pazarlarında işlem görmesi sırasında sağlanan vergileri ele geçirmeyi, diğer yandan bu gelirlerden Osmanlı hazinesini mahrum etmeyi amaçlamıştır. Diğer yandan Safevi ülkesindeki iç karışıklıklar, Osmanlı yöneticileri tarafından Safevi topraklarından büyük parçalar koparmak için bir fırsat olarak görülmüştür. Stratejik planda bakıldığında ise, özellikle 1578-1590 Osmanlı-İran Savaşı'ında ve öncesinde stratejik amaç, Tuna Nehri'nden Hindistan'daki Babür İmparatorluğu sınırlarına kadar uzanan ve Sünni halkları (Safevi toprakları için konuşulduğunda Sünnileştirilecek olarak almak gerekir) kapsayan bir kara köprüsü oluşturmaktı. Bu amaçla Özbekler ile XVI. Yüzyıl başlarından itibaren diplomatik bağlantılar kurularak ortak ya da birbirini destekleyen askerî eylemlere girişilmesine çalışılmıştır. Hazar Denizi'ne indirilen güçlü bir filo da Osmanlı ile Özbekler arasında fiziki olarak bir bağlantı oluşturdu. Ne var ki iki devletin dış ilgilerindeki farklı yönelimler yüzünden bu ittifak oluşturulamamıştır. II. Abdullah Han’ın (1560-1598) hükümranlığı sırasında bu antlaşma sağlanabilmiştir. Yine de bu ittifak, II. Abdullah Han’ın başka dış tehditlerle ilgilenmek zorunda kalması nedeniyle 1588’den sonra işlerlik kazanabildi. Şah Abbas’ın Osmanlı’ya önerdiği barış kabul görünce bu ittifak tek taraflı olarak fes edilmiş oldu. Fakat daha önce Abdullah Han, 1588 yılında Horasan'a saldırarak Herat ve Meşhed'i istila etmiştir.
Savaşlar kuşkusuz her iki toplum açısından ağır yıkımlara yol açmıştır. Özellikle her iki imparatorluğun askeri seferlerinin geçtiği bölgeleri, genişçe bir bant halinde yıkıma uğramıştır. Osmanlı ordusunun Safevi ülkesine saldırması durumunda baştan beri Safevi taktiği, yakıp yıkma taktiği ile geri çekilmek, sıcak çatışmadan kaçınmak, böylelikle Osmanlı ordusunun erzak sıkıntısına düşerek geri çekilmesini sağlamak şeklinde olmaktadır. Şah Abbas döneminde de bu taktik uygulanmıştır. Askeri seferlerin yoğunluk gösterdiği bölge olan Azerbaycan ise en ağır tahribata uğrayan bölge olmuştur. Örneğin 1603-1618 Osmanlı-Safevî Savaşı sırasında Şah Abbas'ın emriyle Selmas - Tebriz arası bölge öylesine tahribata uğramıştır ki, tek bir kişinin bile yaşamını sürdürmesi olanaksız duruma gelmiştir. Lakin Şah Abbas, Osmanlı ileri harekâtı kendi topraklarında sabote etmekle yetinmeyecek kadar stratejik görüş sahibi bir hükümdardır, Osmanlı ordusu daha Safevi sınırına ulaşmadan Osmanlı'nın doğu eyaletlerine yağma akınları düzenleme emri vermiştir. Örneğin Kuyucu Murat Paşa'nın seferi sırasında 1610 yılında Erzurum'dan Van'a kadar olan çok geniş bir alana yönelen yağma akınları düzenletmişti. Bu bölgede tarım yapmak bir yana, yaşamaya bile olanak kalmamıştı. Savaşlar dışında da Şah Abbas Osmanlı'nın doğu topraklarına karşı yağma akınları düzenletmiştir. Bunlarda da ağır yıkımlar verilmiştir. Osmanlı yağma akınları da özellikle Azerbaycan'da geniş bir yıkıma yol açmıştır. Şii halktan çok sayıda aile, Osmanlı yönetimi altına girmek istemediklerinden ülkenin başka bölgelerine göç etmiştir.
1578 - 1590 Savaşı
Osmanlı İmparatorluğu ile Safevi İmparatorluğu arasında bir dizi muharebenin yer aldığı 1578 - 1590 savaşının bir bölümü Şah Abbas dönemine denk gelir. Osmanlı saldırıları karşısında Şah Abbas, doğudaki Özbek saldırıları ve iç ayaklanmalar, eyalet yöneticilerinin özerk tutumlar izlemek yönündeki eğilimleri ve eylemleri nedeniyle tüm gücüyle karşı koyma olanağını bulamamaktaydı. Birkaç saldırı denemesine karşın batıdaki güçlerini gerektiği gibi takviye edemedi ve bir an önce Osmanlı saldırılarını barış antlaşması sağlamakla stabil etmeye yöneldi. Osmanlı yöneticileri de barış sağlanmasından yanaydılar. On iki yıl süren savaşlar Osmanlı hazinesi üzerinde ağır bir yük oluşturduğu gibi, ele geçirilmiş olan geniş toprakların güvenliğinin sağlanması da ayrıca mali bir yük getirecekti. Gerçekten de bu savaşlar ve ele geçirilen topraklar, Osmanlı maliyesi açısından yıkıcı sonuçlar doğurmuştu. Antlaşma 21 Mart 1590 günü Ferhat Paşa Antlaşması olarak, (bazı kaynaklarda İstanbul Antlaşması) imzalandı. Bu antlaşmaya göre Batı Azerbaycan, Dağıstan, Tebriz, Ermenistan, Karacadağ, Gence, Şeki, Karabağ, Şirvan, Kars, Tiflis ve Nihavend Osmanlı yönetimine bırakılmıştır. Osmanlı topraklarına katılan toplam alan 590 bin kilometrekaredir. Özbek Abdullah Han ise esas olarak Kirman - Simnan hattının doğusunda Sistan, Kara, Hazare, Gileki, Nişabur, Sebzevar, , , , , Kayın ve Tebes gibi günümüz Afganistan batısı ve Horasan kesimindeki bölgelerde kalmıştır. Ayrıca Şah Abbas'ın kardeşi Hamza Mirza'nın dokuz yaşındaki oğlu Haydar Mirza rehine olarak İstanbul'da kaldı, esirler iki tarafça da serbest bırakıldı ve iki tarafa sığınan asilerin korunmaması karara bağlanmıştır. Diğer yandan Özbekler'in istila ettikleri toprakların Özbek hakimiyetinde kalması kabul edilmiştir, buna karşılık Özbekler de Safevi topraklarına yönelen saldırılarına son vereceklerdir.
Safevi için en büyük kayıplardan biri, Azerbaycan'ın Şirvan'a kadar olan kesiminin Osmanlı İmparatorluğu işgalinde kalmasıdır. Bu bölge önemli bir ham ipek üretin bölgesidir. Şah Abbas daha sonra saldırıya geçip 1603-1618 Osmanlı-Safevî Savaşı’nın ikinci yılında bu toprakları geri almıştır.
1603 - 1618 Savaşı
Şah Abbas, 1603 yılına gelindiğinde, ordusunu yeniden yapılandırmış, köle askerlerden (gulam) oluşan ve ateşli silahlarla donatılmış bir merkezi ordu oluşturmuş, Özbeklerden Horasan'ı geri almış, eyalet gelirlerinin büyük bölümünü merkezi hazineye çekmiştir. Tüm bunların sağladığı güç ve özgüvenle artık devleti güçlendirme yolları arama…
1590 yılında Osmanlı'ya terk ettiği toprakları geri almak istemesi doğaldır. Üstelik Osmanlı İmparatorluğu maliyesi, Avusturya ile olan savaşında ağır bir yük altında kalmış, üstüne üstlük Anadolu'daki Celali İsyanları nedeniyle vergi gelirleri önemli ölçüde düşmüştü.
Bu koşullar altında ordunun başında Tebriz üzerine yürümüştür. Serav Antlaşması'yla son bulan 1603-1618 Osmanlı-Safevî Savaşı bu saldırıyla başlamış oldu. Bunun için uygun bir bahane de vardır. Tebriz garnizonundaki asker bir süredir aylıklarını alamıyorlar ve bunun çaresi olarak kırsal bölgeleri yağmalıyorlardı. Sadece Tebriz kırsalını değil civar bölgelere de uzanmakta, bu arada Osmanlı'ya bağlı Selmas Kalesi bölgesi de yağmalanıyordu. Selmas Kalesi komutanı Gazi Bey, sancağının yağmalanması karşısında çareyi Şah Abbas'a sığınıp ondan yardım istemekte bulmuştur. Bu fırsatı değerlendiren Şah Abbas, 14 Eylül 1603 tarihinde başkent İsfahan'dan, görünüşte Mazenderan seferi için yola çıkmıştır. Son derece hızlı hareket ederek ordunun başında Tebriz üzerine yürüdü. Bu sırada Tebriz Beylerbeyi , Karnıyarık Kalesi’ne sığınan Gazi Bey’i ele geçirmek için elindeki kuvvetlerle kentten ayrılmıştı. Şah Abbas, Tebriz’e çekilmesinden önce Zincirkıran Ali Paşa’yı esir almıştır. Savunma kuvvetinden yoksun olan kent 29 Ekim 1603 günü Safevi kontrolüne geçmiştir.
Daha sonra Azerbaycan içlerinde Erivan ve Nahçivan üzerine ilerlemiştir. Nahçivan ve Erivan beylerbeyi (ya da Şerif Mehmed Paşa emrindeki 12 bin askerle iki kenti de savunmanın mümkün olmadığını düşünmüş, tahkimatını daha güvenli bulduğu Erivan’ın savunmaya karar vermiştir. Nahçivan’da bırakılan yetersiz sayıdaki Osmanlı askeri kısa sürede savunma olanakları olmadığını yargısıyla teslim olmuşlardır. Safevi kuvvetleri altı ay süren bir kuşatmadan sonra Erivan'ı da ele geçirmiştir. Ayrıca sözü geçen kürt beylerine Van ve Erciş bölgelerini yağmalatmıştır. 1604 yılı haziran ayı sonlarında ise Kars'ı ele geçirmiştir. Tüm bu faaliyetler sonunda Osmanlı'nın doğu topraklarında tarımsal üretim ve ticaret büyük ölçüde düşmüş, genel bir terör ortamı doğmuştur. Osmanlı İmparatorluğunun geç tepki göstermesinde muhtemelen Sultan III. Mehmed'in genç yaşta, 1603 yılında ölmesi ve tahta henüz 14 yaşındaki I. Ahmet'in geçmesi başat rol oynamıştır.
Doğudaki bu gelişmeler karşısında yeni Osmanlı sultanı, Yusuf Sinan Paşa'yı 16 Mayıs 1604 tarihinde doğuya göndermiştir. Erzurum üzerinden Kars'a 8 Kasım 1604 tarihinde ulaşan Paşa daha sonra Nahçivan'a ulaşmıştır. Buraya geldiğinde Şah Abbas'ın Tebriz'e çekildiği öğrenildi. İleri harekâta devam edildiyse de bir süre sonra Safevi ardçılarının tacizleri, bölgenin tahrip edilmesi nedeniyle erzak bulunamaması ve askerin durumu nedeniyle Van'a çekilip kışı burada geçirmeye karar verilmiştir. Yeniden ileri harekete geçen Sinan paşa Tebriz'e yakın mesafede 9 Eylül 1605 tarihinde 62 bin kişilik Safevi ordusuyla savaşa girişilir. Bu sırada Osmanlı ordusu 100 bin kişidir. Fakat Safevi ordusunda ilk kez bir topçu birliğiyle karşılaşılmıştır. Şah Abbas'ın komuta ettiği savaşta Safevi ordusu sahte bir geri çekilme taktiği uygulamıştır. Saldırıya devam eden Osmanlı ordusuna Safevi topçusunun ve tüfekli askerlerinin ani bir taarruzu ile Osmanlı ordusu dağılır. Sinan Paşa maiyetindeki 2 bin yeniçeri ve yaklaşık aynı sayıdaki sipahi ile önce Van'a, ardından Diyarbakır'a çekilmiştir. Urmiye Muharebesi olarak bilinen bu savaştan sonra Safevi tarafı fazlasıyla ganimet ve top ele geçirmiştir.
Sinan Paşa'nın Diyarbakır'da ölmesiyle Osmanlı'nın doğu bölgesi üst komutansız kalmış oluyordu. Bundan yararlanan Şah Abbas, 4 Temmuz 1606 günü Gence'yi, ardından Gürcistan ve Şirvan'ı ve 9 Ocak 1607'de Şamahı'yı ele geçirmiştir. Daha sonra Kars'ı alarak seferin tüm amaçlarına ulaşmış, 1590 tarihindeki antlaşma ile Osmanlı'ya bıraktığı toprakları geri almıştır.
Osmanlı'nın Avusturya ile barış yaparak Avrupa'daki savaşa son vermesi ve Anadolu'daki Celali İsyanlarını bastırması üzerine durumunu kritik gören Şah Abbas, Kuyucu Murat Paşa'nın ordusuyla Tebriz yakınlarına kadar ilerlemesi üzerine Osmanlı'ya, ele geçirdiği toprakları geri vermemek ama her yıl 200 yük tutarında (yaklaşık 31 ton) ipek haraç vermeyi önermiştir. Dahası antlaşmayı imzalamak için gönderilen heyetle birlikte bu 200 yük ipek de gönderilmişti. Osmanlı bu koşulları kabul etmiş ve 20 Kasım 1612 tarihinde Nasuh Paşa Antlaşması imzalanmıştır. Böylece Safevi İmparatorluğu, 1590 tarihli Ferhat Paşa Antlaşması'yla Osmanlı topraklarına katılan, ama yeniden işgal ettiği toprakları geri almış oldu.
Sonuç olarak Osmanlı İmparatorluğu, 1578 - 1590 yılları arasında Safevi topraklarında yürüttüğü harekât sonucuna işgal ettiği ve 1590 tarihli antlaşmayla resmileştirdiği toprakları, bu kez bir bakıma yıllık 200 yük ipek karşılığında satmıştır. Ancak bu yıllık haracın kaç yıl ödeneceği konusunda bir garanti yoktur, Şah Abbas'ın antlaşma koşullarına uyup uymamasına kalmıştır. Nitekim ertesi yılın yani 1612 yılının haracı Şah Abbas tarafından gönderilmedi. Bir bakıma ordusunu güçlendirmesi, ülkesinde düzeni sağlaması için zaman kazanmıştı. Bu arada Avrupa devletleriyle diplomatik yollarla temas kurarak bir ittifak oluşturma politikası izlemektedir. Bu gelişmeler üzerine Osmanlı sultanı I. Ahmet, Safevi İmparatorluğu'na savaş ilan etmiştir. Kapıkulu askerlerinin de katıldığı Osmanlı ordusu vezir Öküz Mehmed Paşa komutasında 1615 yılında doğuya doğru sefere çıkmıştır. Emrinde 100 bin kişilik bir ordu vardır. Bunu haber alan Şah Abbas bir elçi ile antlaşmadaki haracı gönderirse de bu kez Osmanlı yetkilileri tarafından ikna edici bulunmamıştır. Safevi elçisi hapsedilmiş, ordunun hareketine devam etmesi emri verilmiştir. Osmanlı ordusu 1616 yılının haziran ayında Erivan'ı kuşattı. İyi tahkim edilmiş kentin önünce 4 bin asker kaybederek 44 gün süreyle kent kuşatma altında tutulmuştur. Şah Abbas ordusu baştan beri Nahçivan'da bulunmaktaydı ve her ne kadar sık sık taciz saldırıları düzenleyip büyük bir gerginlik yarattıysa da kuşatmaya bu süre içinde müdahale etmedi. Yine de Osmanlı ordusunun barut stoku tükenmişti, komutanlık, kış yaklaştığı için de tedirgindi. Şah Abbas da 200 yük ipeği 100 yük olarak teklif edip antlaşma önermiştir. Bir antlaşmaya varıldı, ordu geri döndürüldü, komutan azledildi. Ama yeni bir komutan olarak Damat Halil Paşa komutasında 60 bin kişilik ordu, kışı geçirip bahar aylarında, Kırım Hanı Canıbek Giray'ın da desteğiyle Tebriz üzerine yürümek üzere Diyarbakır'da kış kampı kurmuştur. Ancak 22 Kasım 1617 tarihinde Osmanlı Sultanı I. Ahmet ölmüş, kısa süreliğine I. Mustafa tahta geçirilmiş, ardından 26 Şubat 1618'de II. Osman Osmanlı Sultanlığına getirilmiştir. Şah Abbas'a gönderilen Osmanlı elçisi karşısında Şah Abbas uzlaşma yolu aramamış, Nasuh Paşa Antlaşması'nın teyidi sağlanmadığı takdirde savaşacağını bildirmiştir. Bu arada Kırım Hanı kuvvetleriyle birleşen Osmanlı ordusu Tebriz'e ulaşmış ve kamp kurmuştur. Bu sırada Şah Abbas'ın ordusu da Erdebil'de bulunmaktadır. Bu arada elçiler aracılığıyla görüşmeler devan etti. Osmanlı tarafı, yıllık haracın 300 yük ipek olması şartını da içeren ağır şartlarla antlaşma sağlamaya kalkmıştır. Şah Abbas, bu öneriye cevabını almak için gelen Osmanlı elçisini 3 Eylül 1618 tarihinde elinde kılıçla karşılamış, "… Gücünüz yetiyorsa…" ifadesini de kullanarak savaşmaya kararlı olduğunu açıklamış, net bir biçimde Osmanlı askerî gücüne meydan okumuştur. Daha sonra kendi tarafındaki devlet ileri gelenlerini kast ederek, barış yanlısı olanları "… katledeceğini…" belirtmiştir.
Görüşmelerin sonuçsuz kalması Osmanlı komutanlığının bu durumu kırmak için bir çare aramayı yöneltmiş. Kırım Hanı kuvvetleriyle bazı Osmanlı süvari kuvvetlerinin Safevi ordusunun bir bölümü gece baskınıyla imha etmesi üzerinde karar verilmiştir. Ancak Safevi istihbaratı durumdan haberdar olarak bir tuzak kurmuştur. Hiçbir güvenlik önlemi almayarak tüm gece yol alan, sonunda yorgun düşen düzensiz Osmanlı kuvvetleri Pül-i Şikeste Muharebesi'nde, 10 Eylül 1618'de ya da 24 - 25 Ağustos'ta ağır bir yenilgiye uğramış, Erzurum, Rumeli ve Diyarbakır Osmanlı beylerbeyleri çatışmada ölmüş, Van Beylerbeyi esir alınmıştır. Bunun üzerine Osmanlı esas kuvvetleri Erdebil yakınlarındaki bir ovada intikal etmiş ve Erdebil üzerine yürümek üzere kamp kurmuştur. Çok iyi düşünüldüğü anlaşılan bu manevra, kuvvet kaybederek zor duruma düşmüş olan Osmanlı ordusunu, bir anda duruma hakim hale getirmiştir. Safevi tarikatının (Erdebil Tarikatı) kuruluş yeri olan Erdebil'in istila edilmesi olasılığı Şah Abbas'ı çok tedirgin etmiş, bu kez o barış önermiştir.Serav Antlaşması'nın en önemli maddesi, İran'ın her yıl İstanbul'a 100 yük ipek ve 100 yük kumaş ve diğer türden değerli eşyalar gönderecek olmasıdır. Antlaşma 29 Eylül 1619 tarihinde İstanbul'da kabul edilmiştir.
Serav Barışı beş yıl sürmüş, 1623 yılında Osmanlı'nın Bağdat Subaşısı Bekir'in, Diyarbakır Beylerbeyi ile güç mücadelesine girmesi ve bir çatışmada Beylerbeyi'nin kaza kurşunuyla ölmesi üzerine Safevi - Osmanlı çatışması yeniden başlamıştır. Osmanlı Sarayı Diyarbekir Beylerbeyi Hafız Ahmet Paşa'yı, 30 bin kişilik bir orduyla Bağdat üzerine harekete geçirmiştir. Bağdat'ın kuşatılması üzerine Subaşı Bekir, Şah Abbas'tan yardım istemiş, Bağdat'ı kendisine teslim edeceğini bildirmiştir. Şah Abbas bu fırsattan yararlanmak için 30 bin kişilik bir orduyla hareket etmiştir. Ancak Hafız Ahmet Paşa durumu kurtarmak için Bekir'in beylerbeyliğini onaylar. İstediğini elde eden Bekir de Bağdat'ı Şah Abbas'a teslim etmek gibi bir niyetinin artık kalmadığını bildirmiştir. Fakat Bekir'in oğlu ile anlaşan Şah, kentin kapılarını 28 Kasım 1623 tarihinde böylece açtırdı. Kent Safeviler'in eline geçince yaygın bir şekilde yıkıma ve kıyıma uğramıştır.
Safevi ordusu Bağdat üzerine yürürken Osmanlı tahtına IV. Murat geçmiştir. IV. Murat, yine Diyarbakır Beylerbeyi Hafız Ahmet Paşa'yı Bağdat'ı geri almakla görevlendirdi. Bağdat'ı 21 Kasım 1625 tarihinde kuşatan Osmanlı kuvvetleri, sayıca kalabalık ve Safevi ordusunun en seçkin birliklerinden oluşan kent savunmasını defalarca saldırsa da düşürememiştir. Şah Abbas'ın emrindeki ana kuvvetler ise Osmanlı ordusuna Basra Körfezi üzerinden sağlanan erzak yardımını kesmiştir. Yine de kuşatma dokuz ay sürmüştür. Ancak bu sürenin sonlarında kapıkulu askerinin isyanı nedeniyle kuşatma kaldırıldı ve Osmanlı ordusu 1626 yılının temmuz ayında Bağdat önlerinden çekilmiştir.
Özbeklerle ilişkiler
Özbekler fırsat buldukça Horasan'a saldırmış, yağma ve katliamlarda bulunmuşlardır. Bu durum Şah Abbas döneminde de devam etmiştir. Özbekler, esas olarak Şii Safeviler'e karşı Sünni Osmanlılar'la tam bir ittifak içindeydiler. Şah Abbas'ın tahta geçmesinden kısa bir süre önce Özbekler, Abdullah Han komutasında kuşatmış oldukları Herat'ı işgal etmiş, Horasan'ın en büyük kenti olan Meşhed'e doğru harekete geçmişlerdi. Özbekler Herat'ta kadın ve çocukları esir alırken erkekleri öldürmüşlerdir. Bu katliam ve yağmalar dört gün sürdü, Özbek Hanı dört günün sonunda kente girerek katliam ve yağmaların durdurulması emrini verdi. Şah Abbas, 12 bin kişilik bir orduyla Meşhed dolaylarına ulaştığında Özbekler bu bölgeden çekilmişti. Şah Abbas askerlerin toplanması için ekim ve kasım aylarını burada geçirdikten sonra Herat üzerine yürüdü. Ancak batı sınırlarında Osmanlı saldırısının başladığını öğrenince mart 1589'da başkente dönerek Osmanlı ile barış yapmaya çalıştı.
Kısa süre sonra Özbekler yeniden Horasan'a saldırdılar. Bu kez Meşhed'i 18 Nisan 1589'da kuşattılar. Durum başkentte öğrenilince Şah Abbas ordusuyla 2 Eylül 1589 tarihinde Meşhed üzerine hareket etti. Fakat Tahran dolaylarında hastalandığı için bir süre Rey'de kalmıştır. Meşhed beş ay Özbek kuşatması altında dayandı, ancak yiyecek sıkıntısı sonucu 30 Eylül 1589 tarihinde teslim oldu. Özbekler burada da katliam yaptı. Bir kaynağa göre içlerinde çocukların da olduğu 2 - 3 bin kişi öldürüldü, kent üç gün süreyle yağmalandı. Özbek ordusun büyük kısmı Horasan'da daha fazla kalmayarak çekilmiştir. Şah Abbas da aynı yılın kasım ayında başkente dönmüştür. Ancak Herat ve Meşhed halen Özbeklerin elindedir.
Kısa süre sonra Şah Abbas, Harezm Özbekleriyle bir ittifak kurma fırsatı bulmuştur. Harezm hanedanıyla Buhara hanedanı uzun süredir rekabet içindeydiler. Şah Abbas bu iki Özbek hanlarının çekişmesinden yararlanmayı sağlamıştır. Daha sonra 1592'de Merv Özbek hanedanı da Özbek Abdullah Han'dan kaçarak Şah Abbas'a sığındı. İki yıl sonra diğer bir Özbek hanı da aynı nedenle Şah Abbas'a sığındı. Ne var ki Safevi ordusunun Horasan'a yürüdüğü her seferde Özbek hanı Abdullah ve oğlu Abdülmümin Han geri çekilmektedir. Abdullah Han'ın 8 Şubat 1598 tarihinde ölmesi Özbekler'in durumunu da etkilemişti, aralarında bir takım anlaşmazlıklar çıkmıştır. Durumdan yararlanmak isteyen Şah Abbas, 9 Nisan 1598 tarihinde yeni başkent İsfahan'dan ordusuyla Horasan'a doğru hareket etmiştir.Nişabur'un Özbek valisi ve Özbek halkı kenti savunamayacaklarını anlayınca çekilmişler, Şah Abbas kenti savaşmadan almıştır. Şah Abbas Nişabur'a girdiğinde ordunun bir kısım birliklerini Meşhed'e gönderdi, kısa bir süre sonra Meşhed'in de savaşmadan alındığı haberi gelmiştir. Kendisi 29 Temmuz 1598 tarihinde Meşhed'e geldiğinde ordunun bir kısmını bu kez Herat'a gönderdi. Karşısına çıkacak bir Özbek gücü de yoktur zaten, Abdülmümin Han bazı Özbek komutanlar tarafından 30 Haziranda öldürülmüştü. Tahta Din Muhammed getirildi. Yeni han, Horasan için savaşmaya kararlıydı. Şah Abbas ise sayıca daha az olan ordusuna güvenemedi ve Herat kuşatmasındaki birliklerini geri çekti. Din Muhammed Han kuvvetleriyle Safevi ordusu 10 Ağustos 1598 günü savaşa tutuşmuşlardır. Safevi ordusu 10 - 15 bin kişi kadarken Özbek ordusu 20 bin kişiliktir. Şah Abbas Türkmen savaşçıları ileri yerleştirip merkezi orduyu oluşturan kul askerleriyle geride düzen almıştır. Türkmen askerler düzensiz bir saldırının ardından dağılmaya başlayınca Şah Abbas ordusunun başında bizzat savaşarak ordusunu zafere götürmüştür. Din Muhammed Han, bin kadar Özbek savaşçıyla doğrudan Şah Abbas üzerine saldırmayı denemiş fakat aldığı ok yarasından ölmüştür. Şah Abbas ise bu seferin sonunda Horasan kentlerini geri almış, topraklarını Ceyhun Nehri'ne kadar genişletmiştir.
Özbek - Safevi sorunları daha çok Horasan bölgesinde yaşanmıştır. Özbek akınları esas olarak yağma akınları olmakla birlikte hemen her seferinde geniş çaplı katliamlara yol açmıştır. Özellikle Herat ve Meşhed kentlerinde yıkım çok büyük boyutlarda olmuştur. Ahali katledilmiş, kadın ve çocuklar esir olarak götürülmüştür. Genel olarak Horasan'da Türk ve Tacik halkın katledilmesi nedeni şii olmaları olarak gösterilmektedir.
Babür İmparatorluğu'yla olan ilişkiler
Timur soyundan Babür Şah tarafından günümüz Hindistan'ında kurulan Babür İmparatorluğu'yla Şah İsmail zamanından beri diplomatik ilişkiler sürmekteydi. Bu diplomatik ilişkiler iki imparatorluk arasındaki dostane ilişkilerin yerleşmesinde ve sürdürülmesinde çok etkili olmuştur. Hatta Safeviler Babürlüler'in Afganistan ve Maveraünnehir üzerine yayılmasına destek de oldular. Ne var ki Şah Tahmasp'ın Kandahar'ı 1558 yılında istila edince 1595 yılına kadar iki imparatorluk arasındaki dostça ilişkilerde boş bir dönem yaşanmıştır.
Şah Abbas'ın Babürlüler'le bir dostluk kurma girişimleri, daha çok doğuda büyük sorunlar yaşamasına ve hükümdarlığının ilk yıllarında üzerlerine yürüse de geri çekilmeleri nedeniyle çözüm bulamadığı sıkıntılar karşısında Babür İmparatorluğu ile Özbekler'e karşı bir ittifak kurma arayışı olarak görülmelidir. Bu yönde zamanın Babür Hükümdarı Ekber Şah'a yazdığı mektuplarda yardım talebini ortaya koyması, kendisi için Babürlüler'in desteğinin önemini anlatması ve bir dostluk antlaşması önermesi dikkat çekici olmalıdır. Ancak Ekber Şah, bir yandan kendi ülkesindeki sorunlar, diğer yandan Şah Abbas'ın Özbek hanından daha genç ve zayıf olması, zayıftan yana olmak istememesi nedeniyle destekte bulunmamış, yine de mektubunda barış sağlanması yönünde tavsiyelerde bulunmuştur. Diğer tarafta Özbek hanı da Babür'le diplomatik temas kurarak "Horasan bölgesinin şii kızılbaş elinden kurtarılması" için yardım istemiştir. Ekber Han, aynı Safevilere davrandığı gibi fiili bir destek sağlamamış, barış yolunun bulunmasına çalışılması yönünde tavsiyede bulunmuştur.
Şah Abbas, Ekber Şah'ın ölümünden sonra tahta geçen oğlu Cihangir Şah ile aynı çizgide yazışmayı sürdürmüştür. Ne var ki Kandahar'a göz diktiğinde, Hindistan'daki bölgesel güç sahiplerinden, Babür askerî gücünü Hindistan'da tutmak, Kandahar'a müdahalesini engellemek için yararlanmaya da çalışmıştır. Cihangir Şah'a onun şehzadeliği sırasında yazdığı bir mektupta, "Biz sizinle dostluğa hazırız. Sizden bir işaret bekliyoruz" cümlelerinin ardından, Osmanlı ile yapılan ticaret antlaşmalarından söz etmiş, Babür İmparatorluğu ile de benzer antlaşmalar yapmanın iki ülke yararına olacağını, bu tür antlaşmalar yapmak istediğini belirtmiştir. Daha da ileri giderek, uzun zamandır Horasan üzerinde hakimiyet kurmak peşinde Osmanlı ile ittifak halinde olan Özbekler'e, Safeviler'e Osmanlı'ya karşı yardımcı olmaları gerektiğini ifade etmiştir. Tüm bu olaylar Ekber Şah'ın, Özbekler ile Osmanlılar arasında Safeviler'in ezilmesinden ve ortana kalkmasından bir yarar görmediğini, o takdirde daha da güçlenen Özbekler'in kuzey sınırlarına yaşam tarzlarına uygun olarak yağma seferleri düzenleyeceklerini hesaplamasından çekindiğini göstermektedir.
Karşılıklı olarak sık sık elçiler, değerli hediyeler ve dostluk ifadeleriyle dolu uzun mektuplar gönderilmesine karşın Şah Abbas güçlü bir Babür İmparatorluğu'nu kendi çıkarlarına uygun bulmamaktaydı, siyasal erkin bölünmüş olmasını tercih etmekteydi. Bu yönde bazı girişimlerde de bulunmuştur. Bir bakıma Babürlüler'in iç işlerine karışmış, bazı yerel siyasi güçler lehine Babür hükümdarı nezdinde girişimlerde bulunmuş, zaman zaman başarılı da olmuştur. Yine de Cihangir Şah ile oğlu Cihan Şah arasındaki taht çekişmesinde Cihan Şah bir mektupla kendisinden destek istediğinde babasına itaat etmesini önermiştir.
Safevi ülkesi ile Babür ülkesi arasında kervanlarla kayda değer bir ticaret olagelmiştir. İran'ın en önemli ithal kalemi, askeri amaçlarla kullanılan attır. Bunun yanında Hindistan'a güherçile ipek, lüks eşya, değerli maden, kavun, kurutulmuş kayısı ve badem gönderilmektedir. İran, Hindistan'dan dokuma, şeker ve çivit almaktadır. Ancak at ve güherçile, ilişkilerin gergin olduğu dönemlerde yasaklanmıştır. Bu kervan ticaretinin merkezi noktası Kandahar'dır. Hindistan'dan İran'a her yıl dokuma yüklü 25 bin deve Kandahar'da konaklamıştır. Hindistan'ın deniz yoluyla İran'la ticareti Bender Abbas ile Surat limanları arasında olmaktadır. Hindistan'ın bu limanlardan ithalatında en önemli kalem gümüştür. Ancak ülke savaş durumunda olduğunda Şah Abbas değerli maden ihracını yasaklamaktadır.
Avrupa devletleriyle ilişkiler
Şah Abbas döneminde güçlü, merkezi bir otoritenin oluşturmasıyla İran, özellikle Venedik ve İspanya'nın ilgisini çekmiştir. Osmanlı ve Özbek saldırılarını durdurduktan sonra siyasi erki tümüyle kendi eline alan Şah, yollar, köprüler ve hanlarla yaygın bir ticaret ağı kurmuş, ham ipek ticaretini tekeline alarak alıcıların karşısında tek satıcı olmuştur. Diğer yandan Osmanlı İmparatorluğu'nun yayılması, Avrupa'nın doğuyla ticari ilişkileri için giderek yoğunlaşan bir tehdit olmasıyla Avrupa'nın Safevi ülkesine ilgisi doğal olarak artmıştır. Alışılmışın dışında seyyah, tüccar ve diplomat / elçi Safevi İmparatorluğu'nu ziyaret etmeye başlamıştır.Basra Körfezi'de yerleşik Portekiz varlığını atmak için İngiltere ve Hollanda Portekizliler'le kıyasıya bir mücadeleye giriştiğinde savaşın üç tarafı Şah Abbas'la bir ittifak oluşturmayı amaçlamıştı. Bu doğal olarak bir yakınlaşma başlattı. Ama sonuçta bölgede duruma hakim olan İngiltere olunca Şah Abbas'ın karşısında tek bir muhatap kalacaktır.
Hint Okyanusu'nda Portekiz askerî gücünün tasfiyesinden sonra ise sömürge politikalarının devamı ve uzantısı olarak İngiltere, Fransa ve Hollanda İran'la ilgilenir oldular. En parlak etkiyi yaratan diplomatik unsur ise İngiliz Sherley kardeşler olarak bilinen Venedik'ten 1598 yılı mayıs ayında yola çıkan heyettir. Şah Abbas ise Avrupalı devletlerin bu girişimlerinden yararlanmak peşindedir. Onun istediği, ülkesinde üretilen ipeğin esas pazar olan Avrupa'ya yüzyıllardır sürdüğü gibi Osmanlı ülkesinden akmasını ve böylece transit ipek ticaretinden Osmanlı'nın sağladığı o yüksek gelirin kesilmesiydi. Şah Abbas'ın en baştan beri ipeğin Avrupa'ya ihracı konusunda bağlı kaldığı strateji budur. Osmanlı merkezi hazinesinin önemli bir girdisini oluşturan bu gelirin kesilmesiyle, Osmanlı askerî gücünün zayıflayacağını, batı sınırlarındaki ezeli düşmanının sık sık ortaya çıkan tehdidinden bu şekilde kurtulacağını hesaplamaktaydı. Diğer yandan İngiliz elçileri Sherley kardeşlerin amaçları ise ikilidir, bir yandan Safevi Şahı'ndan özellikle ipek konusunda ticari imtiyazla elde etmek ve Osmanlı'ya karşı askeri bir ittifak kurmak. Böylece Osmanlı'yı hem batıda, hem de doğuda savaşmak zorunda bırakmak. Şah Abbas'ın da zaten buydu, Osmanlı'ya batıda sorunlar yaşatmak. Bu nedenle Sherley kardeşleri çok iyi karşılamış, atından inerek kucaklamıştır. Heyetin getirdiği hediyeler de son derece değerli ve nadide eserlerdir, 6 çift zümrüt küpe, yakut, altın ve billur altı çift kadeh, altın tuzluk, gümüş işlemeli ejderha şeklinde bir ibrik vs. Ayrıca heyetin beraberinde getirdikleri usta bir top dökümcüsü Şah Abbas için çok değerli bir hediyedir. Bu ilk temastan sonra ülkelerine dönen Hristiyan elçi heyetinin yanına Safevi heyeti de katılmış, Avrupa'da ticari ve askeri ittifaklar aramıştır. Esasen onları Avrupa'ya bu görevle gönderen Şah'ın kendisidir. Esasen bir asker olan Robert Sherley daha sonra 1604 - 1605 yıllarında Osmanlılar'la yapılan bir savaşta gerçekten büyük bir cesaret ve liderlik göstermiştir. Hristiyan heyetiyle yolculuk eden Safevi elçileri 20 Ekim 1600 tarihinde Prag'a ulaşıp Habsburg Hanedanı'ndan II. Rudolf ile görüşmüştür. Bu görüşmede İmparator, Osmanlı'yla savaşa devam edeceğini, diğer Hristiyan devletleri de seferber etmek için çaba harcayacağını belirtirken Safevi heyeti de ipek ve baharat yollarının Rusya ve Safevi topraklarından geçirilmesini önermiştir. Ortak elçilik heyeti 5 Nisan 1601 tarihinde Roma'ya ulaşmış ve Papa VIII. Clemens ile görüşmüştür. Ancak bu arada bir anlatıma göre A. Sherley ortalıktan kaybolmuş, Roma'da iki ay kalan Safevi heyeti önemli bir keşiş kılavuzla birlikte İspanya'ya gitmiştir. Başka bir tarih kaydına göre ise heyetin Safevi elçisi Hüseyin Ali Bey ile Sherley arasında esas görüşme yetkisi olan elçi konusunda çok ciddi bir anlaşmazlık çıkmıştır. Sonunda Hüseyin Ali Bey, Sherley'i kenara itip Papa'yla görüşmüştür. Ancak Papa, Şah'ın gözünde Sherley'in önemli olduğunu fark edip Şah'a hitaben yazdığın mektubu ona vermiş ve İran'a göndermiştir. Hüseyin Ali Bey ve ekibi ise İspanya'ya gitmek üzere yola çıkmıştır.
III. Felipe tarafından görkemli bir törenle karşılanan Safevi elçileri, sonuçta bir antlaşma konusunda sonuç alamamışlardır. Böylece bu uzun diplomatik yolculuğun amaçlanan sonuçlarına ulaşılamamıştır. Bunun muhtemel bir nedeni, Şah Abbas'ın Avrupa'daki mezhep ayrılıkları konusunda yeterince bilgi sahibi olmaması, bu yüzden Katolik tüccara kendi topraklarında serbestçe ticaret hakkı ve oturma izni veriyor, ülkesinde yaşayan tüm Hristiyanların Papalık yetkisi altına girmesini öngörüyor, Osmanlı'yla tüm ticari ilişkilerin kesilmesini ve savaş ilan edilmesini istemek gibi ölçüsüz önerilerde bulunuyordu. Ölçüsüz sayılabilecek başka istekler de vardı. Hürmüz'deki tüccara yapılan haksızlığın (Safevi görüşüne göre) giderilmesi gibi. Olumlu, daha doğrusu ikna edici bir öneri de vardı, Osmanlı'dan alınan topraklarının bölüşülmesi konusu, Şah Abbas, kendi işgal ettiği toprakları kendi alacak, bunun dışında kalanları İspanya'ya bırakacaktır. Heyet başkanı olan Hüseyin Ali Bey için apayrı sıkıntılı bir durum yaşanmıştır. Hem İtalya'da, hem de İspanya'da kendi heyetinden Hristiyanlığa geçenler olmuştu, bu yoldaşları doğal olarak heyetten ayrılıp bu ülkelerde kaldılar. Hatta İspanya'da Hristiyanlığı seçen iki yoldaşına vaftiz töreninde anne ve baba rolünü İspanya Kralı ve Kraliçesi üstlenmiştir.
Yine de 22 Ağustos 1602 tarihinde bir alman elçilik heyeti hareket etmiş, Rusya üzerinden İran'a gitmek üzere yola çıkmıştır. Heyetin amacı bir ittifak sağlamaktır. Osmanlı gücünü kırmak için de Rus çarının da ittifaka katılmasını sağlamaya çalışmaktı. Çar'dan Şah'a hitaben yazılmış bir mektup almayı başarmışlardır. O sıralarda Şah Abbas Tebriz'de olduğu için bu kente yönelmişlerdir. Tebriz'e varmaları 1603 yılı aralık ayı ortalarıdır. Alman heyeti dönüş sırasında yanlarına yine Safevi elçileri de katılmıştır. Dönüşte bir kez daha Çar'la görüşülmüş, ondan II. Rudolf'a yazılmış bir mektup alınmıştır. Çar, Osmanlılar aleyhine Şah Abbas ile dostane ilişkiler kurduğunu bildirmektedir. Yine de bu üçlü ittifak girişiminden elle tutulur bir sonuç alınamamıştır. Sherley ve Hüseyin Ali Bey'in ana hatlar olarak Rusya, Papalık ve İspanya seyahatlerinden sonraki iki yıl içinde yedi kez Safevi elçi grupları Avrupa'ya gitmiştir. Hepsi aynı amaçlarla. Ne var ki hiçbirinden Şah Abbas'ın istediği sonuç alınamamıştır.
İngiltere ise Pasifik Okyanusu'nda başat güç olmayı başarsa da Osmanlı ile ticari olarak ilgilenmeyi, ticari çıkarlar açısından daha elverişli bulmuştur. İstanbul'da Fransız ticari ayrıcalıkları arasından bir geçit bulan ilk İngiliz büyükelçisi bazı ticari imtiyazlar elde etmiştir. Daha sonra 1579 yılında yapılan bir ticari antlaşmayla İngiltere Fransa'ya tanınan tüm ticari imtiyazların tam benzerlerini elde etmiştir. İngiltere, bu girişimleriyle Osmanlı İmparatorluğu dış politikasında esas yönelim olmayı başarırken, ki bunu Osmanlı'nın ordusu için gerek duyduğu silah satışına belirli ölçüde de olsa dayandırmaktaydı, aynı ölçüde Safevi İmparatorluğu'na ilgisini de kaybetmiş olacaktır.
Şah Abbas'ın Avrupalı devletlerle Osmanlı'ya karşı bir ittifak oluşturma çabası ile aşağı yukarı aynı yıllarda bir başka yönde çabası daha olmuştur. İpek ihraç yolunu Anadolu'dan alıp güneye, Basra Körfezi'ne çevirme amacındadır bu. Bu yönde hareketle 1601 yılında Lar Eyaletini ve ardından Bahreyn Adası'nı Portekizlilerden geri aldı. Ham ipek üretimini Basra Körfezi üzerinden Avrupa'ya ihraç etmek istiyordu. Stratejik amaç yine aynıydı, Osmanlı'ya transit ticaretten gelir bırakmamak.
Şah Abbas'ın Osmanlı'ya karşı Avrupa devletlerinden hiç olmazsa biri ve Papalık'la ittifak yapma isteğinin belki en belirgin şekilde ortaya konulduğu örnek, 1602 yılının son aylarında İran'a ulaşan İspanya Kralı III. Felipe'nin elçilik heyeti karşısındaki tutumudur. Üç Hristiyan rahipten oluşan heyetle görüşmesinde kendi topraklarında bir kilise inşa edilmesini istediğini ancak müslüman din adamlarının şiddetli direncinden çekindiğini belirtmiştir. Yine de Avrupa topraklarında Osmanlı sınırlarına karşı bir askerî harekâta girişilecek olursa, Hristiyanların Safevi İmparatorluğu'na askeri olarak yardım ettikleri için kilise isteğine karşı çıkamadığını ileri sürerek bu muhalefete karşı durabileceğini bildirmiştir. Bu isteği yerine getirilmese de İsfahan'da bir kilise ve manastır inşa edildi, üstelik masrafları Şah'ın hazinesinden karşılandı. Muhtemelen bu dini yapılar nedeniyle ilk Avrupalı devlet olarak İspanya, Safevi başkentinde sürekli bir elçilik kurmuştur.
Ne var ki yıllar süren tüm bu çabaların, umutların sonunda Şah Abbas, Osmanlı'ya karşı hiçbir Avrupalı devlete güvenemeyeceğini 1622 yılında anladı, Hürmüz'ü Portekizlilerden alarak ve Bender Abbas'nı (Abbas Limanı) kurarak Avrupalı devletlere karşı tutumunu netleştirdi. Çünkü artık Avrupa'nın hem Osmanlı İmparatorluğu'nun, hem de Safevi İmparatorluğu'nun, Uzakdoğu ticaretleri açısından bir tehdit ve engel olarak gördüklerini, her iki imparatorluğun yıkılmasını tercih ettiklerini görüyordu. Osmanlı ile Habsburg arasında imzalanan ve Hürmüz Adası'nın alınarak Basra Körfezi'nin en dar yerinde Bender Abbas Limanının kurulmasıyla politikasını değiştirmişti. Artık Avrupa devletleriyle ittifak kurarak Osmanlı'ya karşı bir askerî harekâta onları ikna etmekten umudunu yitirmiştir. Bu yönde karar almasında elçisi Zeynel Bey'in raporlarının da etkili olduğu ileri sürülür. Ancak yine de bu askeri amaçtan tam olarak vazgeçmedi. Avrupa devletleriyle diplomatik ilişkileri 1608 yılında sürdürdü. Bu kez amacı artık Şah'ın tekelinde olan ipek dışsatımını arttırmak ve ipek ticaret güzergahının Osmanlı topraklarından değil, başka hatlardan yapılmasını sağlamaktı. Ancak bu girişim de sonuç vermedi. Avrupalı hükümdar ve büyük tacirler, Osmanlı ile savaşı göze alamıyor, Şah'ın vaatlerine sadık kalacağına güvenmiyor ve İran ipeğinin kalitesinin düşük olduğunu ileri sürüyorlardı.
Toplumsal, kültürel ve ekonomik hayat
Şah Abbas devrinde gelişkin bir iç ve dış ticaret, tarım, hayvancılık, zanaatçılık, ekonomik yaşamı çevrelemektedir. Gelişkin zanaatler Azerbaycan ve Horasan'da farklı iki demircilik ekolü, çinicilik, kakmacılık, dokumacılık, dericilik, ciltçilik, halıcılık, testi üretimi vardır. Minyatür ve hat sanatı da gelişkin sayılır. Şah Abbas, seramik yapımının gelişmesine özen göstermiştir, 300 çinli çömlekçi getirilerek güçlü bir seramik endüstrisi kurulmuştur. İran seramikleri, Avrupa pazarında çin seramikleriyle rekabet eder hale geçmiştir. Zanaatçiliğin yanı sıra gelişkin bir tarım ve hayvancılık yürütülmektedir. Dış ticarette Erdebil ve Tebriz çok önemli merkezlerdir. Erdebil, Safevi Tarikatı'nın (bazı kaynaklarda Erdebil Tarikatı) kurucusu Safiyüddin İshak'ın türbesini ziyaret etmek için gelen insanların uğrak yeri olduğu kadar Gilan ipek ürünlerinin taşımasını yürüten kervanların merkezidir. Tebriz ise yüzlerce han ve binlerce dükkânın faaliyet gösterdiği bir kenttir. Tebriz ayrıca dokuma, deri ve mermer üretimi yapmaktadır.
Dokumacılığın yoğun olduğu kentler Kaşan, İsfahan ve Yezd'dir. Bu kentlerde atlas, kadife, ipek, sim (altın iplik) işlemeli, her türden değerli, pahalı kumaşlar üretilmektedir. Gilan ve Şirvan üretimi ipeğin antreposu olan Kazvin'de ise ipek halı dokuması gelişmiştir.
Şah Abbas'ın izlediği politikalar, ülkeyi kaos ortamından kurtarmış, tarımsal ve zanaat üretimi artmış, ticaret gelişmişti. Yabancı seyyahların tuttukları notlar, Şah Abbas döneminde ülke genelince bol gıda maddesi üretildiği, bu nedenle fiyatların düşük olduğu belirtilmektedir. Kısacası halkın refah düzeyi büyük ölçüde gelişmiştir.
Şah Abbas dönemine kadar gerek sosyal hayatta, gerekse devlet yönetiminde Türker belirleyici unsur olmuştur. Ancak Şah Abbas, türkmen şeflerinin siyasi ve askerî gücünü kırmak, böylece merkezi yönetimin, yani şahın gücünü arttırmak için yukarıda anlatılan politikalar uygulamıştı. Bu politikaların sonucu olarak sosyal hayatta, ticarette ve yönetimde Türk olmayan unsurların etkinliği artmıştır. Yönetimde Tacik ve Kafkas unsurlar, ticarette ermeni tüccar büyük ölçüde hakim duruma geldi. Diğer yandan Türkmen toplulukların aynı amaçla dağıtılmasının sonucunda eskide Türkçenin yaygın olduğu bölgelerde dahi Farsça konuşulur oldu. Yine de Şah Abbas, saray ve Gulamlar Türkçe konuşmaya devam etmişlerdir.
Ölümü
Şah Abbas zor kullanarak babasını tahttan indirmiş, babasını ve kardeşlerini başkentten uzaklaştırmıştı. Tüm bunları askeri bir darbeyle, neticede zor kullanarak yapmıştı. Oğulları tarafından benzer bir kadere uğrayacağının endişesini hep taşıdığı anlaşılıyor. Diğer yandan kendi hükümranlığı için bir tehdit olarak gördüğü Türkmen şeflerini öldürtmüştü, onların akrabalarının öç almak isteyebilecekleri endişesi de Şah Abbas'ı çok kez tedirgin etmiş olmalıdır. Böylece saray ve ordu ileri gelenlerinin art niyetli etkilerine duyarlı hale geliyordu. Sonuç olarak oğullarını saray ileri gelenlerinden uzak tutmaya özen göstermiştir. Bu tür yakınlaşmalara karşı hassas olmuş, aykırı davrananları şiddetle cezalandırmış, yakınlarını saray ve sarayın bağlantılı olduğu çevreden dışlamıştır. Şehzadeler çoğunlukla haremde tutuldular, insan ilişkileri harem çevresiyle sınırlandırıldı. Devlet yönetimi ve askeri eğitim almadıkları gibi babalarının seferlerine de alınmadılar. Hatta bir şehzadesini, kendi aleyhine komplo çevirdiği yönünde ikna edildiğinden hançerleterek öldürdü. Ne var ki söz konusu şehzadenin bu tür girişimlerle hiç ilgisi yoktu. Şah Abbas da bir süre sonra bunu anladı ve muhtemelen yaşamının sonuna kadar vicdan azabı çekti. Ne var ki yine de 1629 yılında artık varisi yoktu.
Kaynakça
- ^ Şah Abbas ve Zamanı, Sh. : 64
- ^ a b c Şah Abbas ve Zamanı, Sh. : 71
- ^ Şah Abbas ve Zamanı, Sh. : 67
- ^ a b c Şah Abbas ve Zamanı, Sh. : 69
- ^ a b c Şah Abbas Devrinde (1587 - 1629) İran'da Ticari Hayat Sh. : 2
- ^ a b c Emrah Naki, Sh. : 90
- ^ a b Şah Abbas ve Zamanı, Sh. : 62
- ^ Emrah Naki, Sh. : 74
- ^ Şah Abbas ve Zamanı, Sh. : 60
- ^ a b Şah Abbas ve Zamanı, Sh. : 63, 64
- ^ Emrah Naki, Sh. : 75
- ^ a b Şah Abbas ve Zamanı, Sh. : 68
- ^ Şah Abbas ve Zamanı, Sh. : 70, 71
- ^ Şah Abbas ve Zamanı, Sh. : 71
- ^ a b Şah Abbas ve Zamanı, Sh. : 72
- ^ Şah Abbas ve Zamanı, Sh. : 73 - 75
- ^ Şah Abbas ve Zamanı, Sh. : 76
- ^ a b Emrah Naki, Sh. : 78
- ^ Şah Abbas ve Zamanı Sh. : 71
- ^ Şah Abbas ve Zamanı Sh. : 76
- ^ Şah Abbas ve Zamanı, Sh. : 76 - 77
- ^ Şah Abbas ve Zamanı, Sh. : 1
- ^ Emrah Naki, Sh. : 82
- ^ E. Erdoğan, Sh. : 77
- ^ D. E. Streusand, Sh. : 174
- ^ Şah Abbas ve Zamanı, Sh. : 69, 70
- ^ a b D. E. Streusand, Sh.: 175
- ^ a b c "Şah Abbas Devrinde (1587-1629) İran'da Sosyal ve Kültürel Hayat, Sh. : 262
- ^ Cihat Aydoğmuşoğlu, “Şah Abbas (1587-1629) Devrinde (1587-1629) İran’da Sosyal ve Kültürel Hayat Sh. : 262, 263
- ^ a b c d Şah Abbas Devrinde (1587-1629) İran'da Sosyal ve Kültürel Hayat, Sh. : 263
- ^ a b c Özer Küpeli, ‘’Osmanlı-Safevi Münasebetleri (1612-1639)’’ Sh.: 35
- ^ a b Şah Abbas Devrinde (1587-1629) İran'da Sosyal ve Kültürel Hayat, Sh. : 264
- ^ Emrah Naki, Sh. : 92
- ^ D. E. Streusand, Sh. : 158
- ^ a b c Şah Abbas Devrinde (1587 - 1629) İran'da Ticari Hayat, Sh. : 19
- ^ Özer Küpeli, ‘’Osmanlı-Safevi Münasebetleri (1612-1639)’’ Sh.: 33
- ^ Şah Abbas Devrinde (1587 - 1629) İran'da Ticari Hayat, Sh. : 18
- ^ Şah Abbas Devrinde (1587-1629) İran'da Sosyal ve Kültürel Hayat, Sh. : 268, 269
- ^ a b Şah Abbas Devrinde (1587-1629) İran'da Sosyal ve Kültürel Hayat, Sh. : 268
- ^ a b c Şah Abbas Devrinde (1587-1629) İran'da Sosyal ve Kültürel Hayat, Sh. : 267
- ^ Özer Küpeli, ‘’Osmanlı-Safevi Münasebetleri (1612-1639)’’ Sh.: 34, 35
- ^ Şah Abbas Devrinde (1587 - 1629) İran'da Ticari Hayat, Sh. : 5
- ^ Şah Abbas Devrinde (1587 - 1629) İran'da Ticari Hayat, Sh. : 4
- ^ Şah Abbas Devrinde (1587 - 1629) İran'da Ticari Hayat, Sh. : 2
- ^ Özer Küpeli, ‘’Osmanlı-Safevi Münasebetleri (1612-1639)’’ Sh.: 36
- ^ Şah Abbas Devrinde (1587 - 1629) İran'da Ticari Hayat, Sh. : 5, 6
- ^ a b Şah Abbas Devrinde (1587 - 1629) İran'da Ticari Hayat, Sh. : 6
- ^ Şah Abbas Devrinde (1587 - 1629) İran'da Ticari Hayat, Sh. : 6, 7
- ^ a b Şah Abbas Devrinde (1587 - 1629) İran'da Ticari Hayat, Sh. : 8, 9
- ^ Özer Küpeli, ‘’Osmanlı-Safevi Münasebetleri (1612-1639)’’ Sh.: 39 - 41
- ^ Özer Küpeli, ‘’Osmanlı-Safevi Münasebetleri (1612-1639)’’ Sh.: 42, 43
- ^ Şah Abbas Devrinde (1587 - 1629) İran'da Ticari Hayat, Sh. : 9, 10
- ^ Şah Abbas Devrinde (1587 - 1629) İran'da Ticari Hayat Sh. : 10
- ^ Şah Abbas ve Zamanı, sh. : 199, 213
- ^ Şah Abbas ve Zamanı, sh. : 214, 215
- ^ Şah Abbas ve Zamanı, sh. : 203
- ^ a b Şah Abbas Devrinde (1587 - 1629) İran'da Ticari Hayat Sh. : 14
- ^ Şah Abbas ve Zamanı, Sh. : 104
- ^ Şah Abbas ve Zamanı, Sh. : 105
- ^ Şah Abbas ve Zamanı, Sh. : 106
- ^ Şah Abbas ve Zamanı, Sh. : 107, 108
- ^ Şah Abbas ve Zamanı, Sh. : 108, 109
- ^ Şah Abbas ve Zamanı, Sh.: 152
- ^ Şah Abbas ve Zamanı, Sh.: 153. 154
- ^ Özer Küpeli, ‘’Osmanlı-Safevi Münasebetleri (1612-1639)’’ Sh.: 2, 3 - 30
- ^ Yuval Noah Harari, ‘’Hayvanlardan Tanrılara’’ Sh.: 194
- ^ Özer Küpeli, ‘’Osmanlı-Safevi Münasebetleri (1612-1639)’’ Sh.: 37
- ^ Özer Küpeli, ‘’Osmanlı-Safevi Münasebetleri (1612-1639)’’ Sh.: 30, 31
- ^ Şah Abbas ve Zamanı, Sh. : 124
- ^ Şah Abbas ve Zamanı, Sh. : 125
- ^ Cihat Aydoğmuşoğlu, “İskender Bey Münşi’ye Göre Safevi Hükümdarı Şah I. Abbas’ın Revan (Erivan) Seferi (1603-1604)” Sh.: 64
- ^ Şah Abbas ve Zamanı, Sh. : 125, 126
- ^ a b c d e Emrah Naki, Sh. : 77
- ^ Osmanlı-Safevi Münasebetleri (1612-1639, Sh.: 9. 10
- ^ Şah Abbas Devrinde (1587-1629) İran'da Sosyal ve Kültürel Hayat, Sh. : 265
- ^ a b Şah Abbas ve Zamanı, Sh. : 128, 129
- ^ a b Şah Abbas ve Zamanı,Sh. : 129 - 131
- ^ D. E. Streusand, Sh. : 157
- ^ Şah Abbas ve Zamanı, Sh. : 134
- ^ Mustafa Akdağ, Celali İsyanlarından Büyük Kaçgunluk 2 Haziran 2018 tarihinde Wayback Machine sitesinde ., Sh. : 1,2
- ^ Şah Abbas ve Zamanı, Sh. : 134, 135
- ^ Cihat Aydoğmuşoğlu, “İskender Bey Münşi’ye Göre Safevi Hükümdarı Şah I. Abbas’ın Revan (Erivan) Seferi (1603-1604)” Sh.: 64, 65
- ^ . 20 Şubat 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 19 Şubat 2018.
- ^ Cihat Aydoğmuşoğlu, “İskender Bey Münşi’ye Göre Safevi Hükümdarı Şah I. Abbas’ın Revan (Erivan) Seferi (1603-1604)” Sh.: 66, 67
- ^ Şah Abbas ve Zamanı, sh. : 136
- ^ Şah Abbas ve Zamanı, sh. : 137
- ^ Şah Abbas ve Zamanı, sh. : 138
- ^ Şah Abbas ve Zamanı, sh. : 140
- ^ Şah Abbas ve Zamanı, sh. : 142
- ^ a b Şah Abbas ve Zamanı, Sh. : 142, 143
- ^ Şah Abbas ve Zamanı, sh. : 143 - 146
- ^ Şah Abbas ve Zamanı, sh. : 147
- ^ a b Şah Abbas ve Zamanı, sh. : 148
- ^ Özer Küpeli, Osmanlı - Safevi Münasebetleri (1612 - 1639)] Sh. : 64 (dipnot)
- ^ Şah Abbas ve Zamanı, sh. : 149, 150
- ^ Şah Abbas ve Zamanı, sh. : 152, 154
- ^ Şah Abbas ve Zamanı, sh. : 155 - 157
- ^ Şah Abbas ve Zamanı, sh. : 162
- ^ a b Şah Abbas ve Zamanı, sh. : 221
- ^ Şah Abbas ve Zamanı, sh. : 163
- ^ Şah Abbas ve Zamanı, sh. : 164
- ^ Şah Abbas ve Zamanı, sh. : 167
- ^ Şah Abbas ve Zamanı, sh. : 167 - 169
- ^ Şah Abbas ve Zamanı, sh. : 170
- ^ Şah Abbas ve Zamanı, sh. : 172
- ^ Şah Abbas ve Zamanı, sh. : 174
- ^ Şah Abbas ve Zamanı, sh. : 187
- ^ Şah Abbas ve Zamanı, sh. : 189, 190
- ^ Şah Abbas ve Zamanı, sh. : 190
- ^ Şah Abbas ve Zamanı, sh. : 193 - 195
- ^ Şah Abbas ve Zamanı, sh. : 197
- ^ a b c d Şah Abbas Devrinde (1587-1629) İran'da Sosyal ve Kültürel Hayat, Sh. : 266
- ^ Şah Abbas ve Zamanı, sh. : 217
- ^ Şah Abbas ve Zamanı, sh. : 217, 218
- ^ Şah Abbas ve Zamanı, sh. : 220
- ^ Şah Abbas ve Zamanı, sh. : 218
- ^ Şah Abbas ve Zamanı, sh. : 219
- ^ Şah Abbas ve Zamanı, sh. : 237
- ^ Şah Abbas ve Zamanı, sh. : 238
- ^ García de Silva Figueroa, Sh. : 1
- ^ Emrah Naki, Sh. : 97 dipnot
- ^ Emrah Naki, Sh. : 97, 98
- ^ Şah Abbas ve Zamanı, Sh.: XVI
- ^ a b Şah Abbas ve Zamanı, sh. : 240
- ^ Şah Abbas ve Zamanı, sh. : 243
- ^ Emrah Naki, Sh. : 112
- ^ Şah Abbas ve Zamanı, sh. : 142, 143
- ^ Şah Abbas ve Zamanı, sh. : 142 dipnot
- ^ Şah Abbas ve Zamanı, sh. : 246
- ^ a b c Şah Abbas ve Zamanı, sh. : 247 - 249
- ^ a b Emrah Naki, Sh. : 114
- ^ Emrah Naki, Sh. : 113
- ^ Şah Abbas ve Zamanı, sh. : 249
- ^ Şah Abbas ve Zamanı, sh. : 250, 251
- ^ Emrah Naki, Sh. : 115
- ^ Şah Abbas ve Zamanı, sh. : 265
- ^ Emrah Naki, Sh. : 101
- ^ Emrah Naki, Sh. : 102
- ^ Emrah Naki, Sh. : 116
- ^ Emrah Naki, Sh. : 118, 119
- ^ Emrah Naki, Sh. : 119, 120
- ^ Emrah Naki, Sh. : 120
- ^ Emrah Naki, Sh. : 122
- ^ Şah Abbas Devrinde(1587-1629) İran'da Sosyal ve Kültürel Hayat, Sh. : 273
- ^ Şah Abbas Devrinde (1587-1629) İran'da Sosyal ve Kültürel Hayat, Sh. : 273
- ^ Şah Abbas Devrinde (1587-1629) İran'da Sosyal ve Kültürel Hayat, Sh. : 271
- ^ Emrah Naki, Sh. : 94
- ^ Emrah Naki, Sh. : 95
Kaynakça
- Cihat Aydoğmuşoğlu, Şah Abbas ve Zamanı 23 Eylül 2021 tarihinde Wayback Machine sitesinde .
- Cihat Aydoğmuşoğlu, Şah Abbas Devrinde (1587 - 1629) İran'da Ticari Hayat[]
- Douglas E. Streusand, Ateşli Silahlar Çağında İslam İparatorlukları Osmanlılar, Safeviler, Babürlüler
- Emrah Naki, Şah Abbas Döneminde İspanya-İran İlişkileri (1587-1629) 20 Şubat 2018 tarihinde Wayback Machine sitesinde .
- Eralp Erdoğan, Safevi Ordusunda Bir Birlik - Kurçiler 3 Haziran 2018 tarihinde Wayback Machine sitesinde .
- Cihat Aydoğmuşoğlu, Şah Abbas (1587-1629) Devrinde İran'da Sosyal ve Kültürel Hayat 20 Şubat 2018 tarihinde Wayback Machine sitesinde .
- Renata Vazquez Santamaria, İspanyol Elçi García de Silva Figueroa'nın Gözüyle Safevi Şah Abbas Döneminde Ziyafet Merasimleri ve Kadınların Durumu 20 Şubat 2018 tarihinde Wayback Machine sitesinde .
- Özer Küpeli, “Irak-ı Arap’ta Osmanlı - Safevi Mücadelesi (XVI-XVII. Yüzyıllar)’’ 20 Şubat 2018 tarihinde Wayback Machine sitesinde .
- Cihat Aydoğmuşoğlu “İskender Bey Münşi’ye Göre Safevi Hükümdarı Şah I. Abbas’ın Revan (Erivan) Seferi (1603-1604)” 3 Haziran 2018 tarihinde Wayback Machine sitesinde .
- Özer Küpeli, Osmanlı - Safevi Münasebetleri (1612 - 1639) 20 Şubat 2018 tarihinde Wayback Machine sitesinde .
|}
I. Abbas Doğumu: 27 Ocak 1571 Ölümü: 19 Ocak 1629 | ||
Resmî unvanlar | ||
---|---|---|
Önce gelen Muhammed Hüdabende | İran Şahı 1587-1629 | Sonra gelen I. Safi |
wikipedia, wiki, viki, vikipedia, oku, kitap, kütüphane, kütübhane, ara, ara bul, bul, herşey, ne arasanız burada,hikayeler, makale, kitaplar, öğren, wiki, bilgi, tarih, yukle, izle, telefon için, turk, türk, türkçe, turkce, nasıl yapılır, ne demek, nasıl, yapmak, yapılır, indir, ücretsiz, ücretsiz indir, bedava, bedava indir, mp3, video, mp4, 3gp, jpg, jpeg, gif, png, resim, müzik, şarkı, film, film, oyun, oyunlar, mobil, cep telefonu, telefon, android, ios, apple, samsung, iphone, xiomi, xiaomi, redmi, honor, oppo, nokia, sonya, mi, pc, web, computer, bilgisayar
I Abbas veya Buyuk Abbas d 27 Ocak 1571 Herat o 19 Ocak 1629 Kasan Safevi Hanedanliginin besinci hukumdari olan Sah Abbas Safevi Hanedani nin en guclu hukumdari olarak gosterilir Sah Muhammed Hudabende nin ucuncu ogludur 3 Ekim 1587 tarihinde Turkmen seflerinin destekledigi bir askeri darbe ile 17 yasinda tahta gecip 1629 yilina kadar 42 yil hukumdar olarak kalmistir Hukumdar oldugu tarih Safevi Devleti acisindan zorlu bir donemdir Iceride Turkmen asiretleri arasindaki kanli catismalar doguda Ozbek akinlari batida ise Osmanli Imparatorlugu nun baskisi altindaydi Bu durumun kacinilmaz sonucu olarak ulke ekonomik olarak da cozulmektedir Tarimsal ve endusturiyel uretim duserken ticaret de cokmustur I Abbas شاه ع باس ب ز رگSafevi SahiHukum suresi3 Ekim 1587 19 Ocak 1629Once gelenMuhammed HudabendeSonra gelenSafiDogum27 Ocak 1571 Herat Safevi DevletiOlum19 Ocak 1629 57 yasinda Kasan Safevi DevletiEs ler iTam adiAbbas bin Muhammed bin Tahmasb bin Ismail bin Haydar bin Cuneyd es SafeviHanedanSafevi HanedaniBabasiMuhammed HudabendeAnnesiDiniSia IslamAbbas Buhara Hanligi hukumdari Vali Muhammed Han i kabul ederken yak 1650 Cehel Sutun Sarayi Isfahan Tahta gectiginde ilk firsatta 1590 yilinda buyuk toprak kayiplarini sineye cekerek Osmanli Imparatorlugu yla 12 yildir suren 1578 1590 Osmanli Safevi Savasi ni Ferhat Pasa Antlasmasi ile sona erdirerek bati sinirlarini guvene almis ardindan ic isyanlari bastirarak doguda Horasan topraklarina sik sik akinlar duzenleyen Ozbek saldirilarini durdurmus askeri siyasi toplumsal ve ekonomik bir dizi programi uygulamaya koymustur Tum bu duzenlemelerle Safevi Imparatorlugu adeta yeniden kurulmustur Hukumdarlik doneminin ortalarinda baslarda Osmanli nin elinden aldigi genis topraklari tekrar geri aldigi gibi baska fetihlerle Safevi Imparatorlugu nu en genis sinirlarina ulastirmis bulunuyordu Ilk yillariAbbas Mirza Muhammed Hudabende ve Hayr ul Nisa Begum un ucuncu oglu olarak Herat ta gunumuzde Afganistan da yer alan gecmiste Horasan in baskenti olan sehir dunyaya geldi Annesi dorduncu Sii Imami Zeyn el Abidin in soyundan geldigine inanilan Mazenderan Eyaleti nin Marasi hukumdarinin kiziydi Dogdugu zaman Abbas in dedesi Sah Tahmasb Iran in Sahiydi Abbas in ailesi tarafindan bakilmak suretiyle Herat Valisi olan Ali Kuli Han Samli ve esi Hani Han Hanim a verildi Abbas dort yasindayken Tahmasb Abbas in babasini bozuk sagligi icin iklimin daha iyi oldugu Siraz da kalmasi icin gonderdi Gelenege gore hanedan kanindan en az bir mirza Horasan da ikamet etmek zorundaydi bu yuzden Tahmasb Abbas i kucuk yasta olmasina ragmen eyalet valisi olarak atadi 1578 yilinda Abbas in babasi Iran Sahi oldu Abbas in annesi kisa surede idareye hakim oldu Muhammed in zayif yonetimi Iran in baslica dusmanlari olan Osmanli Imparatorlugu ve Ozbeklerin ulkenin dustugu zayifliktan yararlanarak isgale baslamislardi ancak Kizilbaslarin birbirlerine olan dusmanligi dusmanin isgaline karsi koyamadi Yetenekli bir Sehzade olan Hamza Mirza Osmanli aleyhinde bir sefer yuruttu ise 1586 da olduruldu Butun gozler simdi Abbas taydi Abbas 14 yasindayken Horasan daki Kizilbas liderlerinden biri olan Mursid Kuli Han in vesayetine girmisti Buyuk bir Ozbek ordusu 1587 de Horasan i isgal ettiginde Mursid Han zamanin Sahi olan Muhammed i devirmenin zamani geldigine karar vererek Safevi baskenti olan Kazvin e genc sehzade ile birlikte giderek 16 Ekim 1587 de sah ilan etti Muhammed kendisine yapilmis olan olan bu darbeye goz yumdu ve ertesi yil 1 Ekim 1588 de sahlik tacini ogluna birakti Tahta gecisiAbbas Mirza nin Sehzade Abbas buyuk kardesi Hamza Mirza 1586 yili sonlarinda bir suikast sonucunda oldurulmustu Safevi tahtinda cok yasli ve kor babasi Muhammed Hudabende bulunmaktaydi Ancak durumu geregi yonetimden uzak yasamaktadir Bu yonetim boslugundan yararlanan Ozbek ve Osmanli kuvvetleri ulkeye dogudan ve batidan saldirarak Safevi topraklarindan parcalar kopariyorlardi Oyle ki Sah Tahmasp zamanindaki olumu 1576 Safevi topraklarinin yariya yakini istila edilmistir Elde kalan topraklarda ise Turkmen sefleri arasindaki cekismeler ulkede adeta bir ic savas durumu olusturmaktadir Soz konusu ic cekismeler esas olarak belli basli buyuk Turkmen kabileleri sefleri arasindadir Ulke gercekte ikiye bolunmus gibidir Merkezde Ustacalu ve Samlu asiretleri hakim durumdayken Horasan bolgesinde ise Herat Valisi Samlu Ali Kulu Han la Meshed Valisi Ustacalu Mursit Kulu Han arasinda kanli bir savas yasanmistir Ustacalu Mursit Kulu Han bu savasta Abbas Mirza yi bir hile ile yanina alarak Meshed e goturdu Horasan Hukumdari ilan edip adina sikke kestirdi kendisini de hukumdar naibi olarak ilan etti Bu arada Abbas Mirza Herat valisiydi Ancak yonetimin butun isleri lalasi tarafindan yurutulmektedir Ulkenin icinde bulundugu durumdan endiselenen emirler o siralar Meshed deki Abbas Mirza ya haber gondererek derhal baskent Kazvin e gelmesini istediler Ozbekler in Horasan i isgal edip Herat a saldirmalari uzerine Abbas Mirza ve Mursit Kulu Han 300 kisilik bir Turkmen suvari birligiyle Ozbekler i karsilamak gorunumunde yola ciktilar Bu arada Mursit Kulu Han Turkmen emirlere mektuplar gondererek Abbas Mirza nin tahti almasi icin desteklerini istemistir Turk ve tacik kuvvetlerin katilimiyla 2 bin kisilik bir kuvvet olarak baskente gelirler Bu askeri kuvvette dolayisiyla Abbas Mirza nin tahta gecmesinde asil destek Ustacalu ve Samlu asiretleridir Baskente veliaht Ebu Talip Mirza yi infaz ettirdiler Sah Muhammed Hudabende bir isyani bastirma girisimi nedeniyle baskentte degildi Guvenilir adamlarinca bilgilendirildi ve baskente dogru yola cikti Ancak Kum Hakimi kentin kapilarini acmadi Diger yandan baskentte durumu kontrol altina alan Mursit Kulu Han baskentte evi ve arazisi olan askerlerin bir an once donmelerini yoksa mallarinin musadere edilecegini ilan edince Sah Muhammed Hudabende nin yanindaki askerler onu terk ederek baskente geldiler Bunun uzerine Sah Muhammed Hudabende tahttan cekilerek culus toreninde Safevi tacini kendi eliyle Abbas Mirza nin basina koymustur Iktidarini saglamlastirmaSah Abbas tahta gectikten sonra Hamza Mirza ve annesinin olumunden sorumlu tuttugu yedi Kizilbas reisini oldurtmustur Bu iste Mursit Kulu Han in parmagi oldugu ileri surulmektedir cunku rakiplerinden kurtulmustur Devletin tum yonetim kademeleri eskiden beri kalabalik ve guclu Turkmen asiret seflerinin buyuk cogunlukla Ustacalu ve Samlu asiret ileri gelenlerinin elindedir Mursit Kulu Han hemen ardindan saltanat naibi olarak yonetim islerini eline almistir Sah Abbas in programi ise Turkmen asiretleri arasindaki kanli catismalari onlemek huzur ve istikrar yaratmak hukumranlik erkini kendi elinde toplamak icin Turkmen seflerinin devlet kademelerindeki etkisini ortadan kaldirmak olmustur Bu yonde muhalif Turkmen seflerini ortadan kaldirmayi secmistir Ulkesinin ic meseleleriyle ilgilenebilmesine olanak saglayan ise 1590 yilinda Osmanli Imparatorlugu ile yapilan baristir Turkmen seflerinin yonetimdeki agirligini ortadan kaldirabilmek icin once merkezi bir ordu kurmasi gerekmektedir cunku Safevi ordusu o zaman kadar Turkmen suvarilerinden olusmaktaydi ve onlar da Turkmen seflerinin kontrolundedir Sah Abbas merkezi ordu olustuktan sonra askeri basarilarinin getirdigi gucu arttikca nufuslu Kizilbas seflerini ya oldurtmus ya da bir sekilde yonetimden uzaklastirmistir Ancak en basta yonetim erkini eline almasina en buyuk engel baskente gelip tahti devralmasinda cok buyuk emegi gecen lalasi Mursit Kulu Han dir Mursit Kulu Han saltanat naibi olarak onemli devlet gorevlerine akrabalarini ve kendi adamlarini yerlestirmisti Dahasi saltanat muhrunu ve devlet hazinesinin anahtarini boynunda tasiyor tum ferman ve emirleri Sah Abbas la gorusmeye bile gerek duymadan cikartiyordu ozetle saltanat fiilen Mursit Kulu Han elindedir Ne var ki onun artan nufusundan rahatsiz olan Turkmen sefleri topluca saraya gelmis sultana sikayetci olmuslardir Kendisine bagli bu gucu kullanan Sah Abbas onlarin disindaki Turkmen seflerini tutuklatmis ve oldurtmustur Onlarin yerine asiretlerin basina ister istemez Sah a bagli sefler gecmistir Mursit Kulu Han i ise daha sonra Herat i geri almak uzere Horasan a Ozbekler uzerine girisilen sefer sirasinda gece cadirinda 3 Agustos 1588 tarihinde oldurtmustur Mursit Kulu Han Ustacalu asiretindendir Onun olumunun ardindan bu asiretin yonetim kademelerinde devletin kurulusundan beri gelen mevkileri ellerinden alinmis oldu Zaten Sah Abbas in bu asirete karsi son derece soguk bir tavir icinde oldugu bilinmektedir Daha sonra Tekeluler asireti de agir bir darbe almistir Tekelu seflerinin cogu oldurulmustur Diger yandan Samlu asireti ileri gelenleri Sah Abbas tarafindan daima itibar gormustu Sah Abbas Turkmen asiretlerinin seflerini devlet kademelerinden atmasinin yani sira hukumdarliginin ilk yillarinda bazi Turkmen eyalet valilerinin isyanlarini da bastirmakla ugrasmak zorunda kalmistir Sonuc olarak Sah Abbas in Turkmen seflerini sindirme merkezi yonetimin tum imparatorluk uzerindeki kesin hakimiyetini engelleyen davranislarini cogu kez siddete basvurarak kirmasi sonucunda ortaya cikan durum Osmanli vakanuvisti Naima Mustafa Efendi nin ifadesiyle Zamaninda Kizilbaslar esir gibi boyun egmis olup baskaldirma yonelimlerini unuttular seklinde bir durumdur ReformlarSafevi Imparatorlugu nun icinde bulundugu kaos ve yikim kosullarinin temel nedenleri Turkmen gruplarinin siyasi askeri gucunun merkezi yonetim uzerinde baskin olmasi askeri orgutlenmenin ordunun yapisinin esas dusmanlari olan Osmanli ordusu ile basa cikabilecek yapida olmamasi gelistirilmesinin gerekliligi ve imparatorluk tebaasinin sosyoekonomik durumunun tum bu handikaplara cevap verememesiydi Oncelikle merkezi yonetimi saglamasi yani kendisinin tum siyasi askeri erki elinde toplamasi gerekiyordu Bunun icinse oncelikle guclu bir merkezi hazineye gerek vardi Her seyden once Turkmen kabile seflerinin gucu merkezi yonetimin onlari kontrol altinda tutacak guce sahip olmamasindandi Askeri siyasi planda Sah Abbas in genc yasta hukumran oldugu yillara kadar Safevi ulkesinde Sii inancina bagli kizilbas Turkmen asiretleri hem askeri hem de siyasi olarak guclu durumdaydilar Turkmen kabile seflerinden bazilari sarayda yuksek makamdaki gorevlere getirilmistir Digerleri ise eyaletlerde hem kendi asiretlerinin hem de eyaletin yonetim erkine sahiptiler Diger yandan asiret savascilarindan olusan guclu askeri teskillere hakimdiler Bu askeri teskiller de Safevi ordusunu olusturuyordu Bu siyasi ve askeri gucleriyle dogal olarak sah uzerinde bir otoriteleri vardi Dahasi guclu asiretlerin basinda olanlar sonu gelmez bir mevki ve ihtiras mucadelesi icindeydiler Sah Abbas hukumdarlik doneminin hemen baslarinda asiret seflerinin siyasi etkinligini kimini oldurterek digerlerini yonetimden uzaklastirarak ortadan kaldirirken onlarin otoritelerinin yayginligini zayiflatmak icin asiretleri bolerek imparatorlugun farkli bolgelerine yerlestirmistir Tum Turkmen asiretleri ozellikle de Ustacalu Asireti sefleri buyuk kiyima ugrayarak sindirilirken Sah Abbas Samlu Asireti ne farkli davranmis oymak beylerine buyuk eyaletlerin yonetimini vermistir Ayni zamanda Safevi ordusundaki guclerini sinirlamak icin Osmanli Imparatorlugu tarzi bir daimi ordu olusturmak icin devsirme unsurlari kullanmistir Dogrudan Sah in emrinde 16 yuzyil sonu itibariyla kizilbas askerler de dahil 37 bin mevcutlu bir ordu vardir Bu ordunun 10 bini kullardan olusur Daha sonralari Sah in kisisel korumasi olarak 3 bin kisilik bir birlik daha olusturulmustur Topcu birligi ise 500 kadar top ve 12 bin kisiden kuruludur Ayrica 12 bin kadar piyade askeri vardir Bu ordu hicbir Turkmen asiretine dayanmayan komutasi da Turkmen seflerine birakilmayan bir ordudur Bu ordunun yaninda Sah in askeri gucu olarak bir baska teskil de Sah Ismail doneminden beri vardir Turkmenler in en seckin en saygin unsurlarindan olusan ozel bir teskil olan in Akkoyunlu Devleti nden ornek alindigi ileri surulmektedir Imparatorlugun askeri gucunun tumuyle Turkmenlerden olustugu Sah Abbas onceki donemlerde Turkmen kuvvetleri icindeki en deneyimli en guvenilir hanedana en sadik askerlerine verilen addi Bir bakima Sah in hassa birligiydiler Ya eyaletlerde gecici olarak ya da Sah in sarayinda kalirlardi Turkmen savascilarindan olmalari nedeniyle baslarda okcu hafif suvari unsurlardir I Tahmasb zamaninda atesli silahlar kullanmaya basladiklari ve sayilarinin bes bine ciktigi ileri surulmektedir Bastan beri maaslari merkezi hazineden odenen bu unsurun Sah Abbas doneminde sayilarinin on bine ulastigi bilinir Onun doneminde eyalet valileri Turkmen sefleri arasindan degil Kurciler arasindan atanir olmustur Sonucta bu durum onlarin kabile sadakatini tumden ortadan kaldirmasa da baglari zayiflatmis daha cok Sah a sadik unsurlar haline getirmistir Sah Abbas in henuz tahta gecmeden Herat valisiyken kendisine buyuk destek olan Ustalucu ve Samlu asiretlerine yakinlik duymasi dogaldir Boyle olunca kurcilerin buyuk bolumunun bu iki asiretten secilmesi kacinilmazdi Atesli silahlarin top ve tufek olarak Safevi ordusunda kullanilmasi I Tahmasb zamanina dayanmaktadir I Tahmasb in ordusunda sahra toplari ve tufekciler Osmanli ordusunda oldugu gibi savas duzeninin merkezinde yer almaktadir Yine Osmanli gibi duzeninde tertiplenmislerdir Sah Abbas zamaninda sahra topcusu ve tufekciler Safevi ordusunun onemli bileseni olmustur Tufekciler cebren silah altina alinan koylulerdir Bir kismi belki de cogu Tacik tir Gulamlar ise sahra topcusuna ve tufekcilere komuta etmistir Toplumsal planda Sah Abbas in tahta gectigi tarihe kadar Safevi ulkesinde halk esas olarak belirli gruplar olusturmaktaydi Tacikler yerlesik ciftci topluluklarken Hint Yahudi ve Ermeniler buyuk kentlerde ticaretle ugrasmaktadir Hint ve Yahudi tuccar daha cok degerli madenler ve inci ticareti ile ilgilenirken Ermeni tuccar Safevi Imparatorlugunun ticari faaliyetlerinin cok buyuk bir kismini ozellikle ham ipek ihracini yurutmektedir Turkmen nufus ise gocebe surucu topluluklardir Cogunlukla koyun yetistiren yazlak ve kislak arasinda hareketli yerlesik olmayan asiretler seklinde hareket halindedirler Sah Abbas icin Turkmen asiretleri ciddi bir sorun olarak gorulmustur Cevre eyaletler imparatorlugun kurulusunda ana askeri gucu olusturan Turkmen asiretlere tahsis edilmisti Asiret reisi hem eyaletin vergilerini toplayan ve asiretine dagitimini yapan hem de Safevi ordusuna seferler sirasinda asiret kuvvetlerinin komutani olarak katilan askeri seflerdir Dahasi devlet yonetiminde onemli olcude guc ve etki sahibidirler Sonuc olarak eyalet gelirleri bir yandan merkez hazineye gelmezken diger yandan imparatorlugun esas askeri gucu Sah tarafindan degil bu asiretlerin sefleri tarafindan kontrol edilmektedir Sah Abbas guclu bir merkezi siyasi askeri erk yaratabilmek icin eyalet vergi gelirlerinin de merkez hazineye akmasi ve imparatorluk ordusunun dogrudan dogruya Sah in kontrolunde olmasinin bir zorunluluk bir varlik sarti oldugunu goruyordu Bunlari saglayabilmek icin oncelikle asiret seflerinin kontrolundeki nufusu bolme yoluna gitmistir Daha kucuk gruplar halinde cogunlukla sinir bolgelerine yerlestirerek hem Turkmen seflerinin kontrolundeki gucu zayiflatmis hem de sinirlardaki yabanci guclerin saldirilarina karsi bir savunma bandi olusturulmustur Ornegin 1599 yilinda sinir otesindeki bazi Turkmen oymaklarinin yagma akinlarini onlemek icin Dogu Azerbaycan sinirindaki Kalesi onarilmis ve Karabag bolgesinden getirilen Kacar boylari yoreye yerlestirilmistir Ayrica Arap akinlarina karsi onleyici onlem olarak Basra Korfezi kiyilarina da turkmen aileleri yerlestirilmistir Genis gruplari yerlestikleri yerlerden ayirip baska bolgelerde iskan etmenin bir baska bicimi de Osmanli saldiri hatti onundeki halki buralardan daha ic kesimlere gondermektir Bunlarin ev ve tarlalari yakilmis bolgedeki bircok kuyu zehirlenmistir Yakip yikma taktigi olarak bilinen bu taktikle Osmanli ordusunun gida ve su bulma olanaklari yerinden ikmal olanaksiz kilinmistir Erzurum Erivan Nahcivan Tebriz hattindaki tum yerlesimler bu sekilde insansizlastirilmistir Yine 1614 1615 yillarinda hem bu amacla hem de yeni kurdugu kentine nufus saglamak icin Sirvan ve Karabag dan 15 bin kisi Mazenderan a goc ettirilmistir Ayrica Dagistan dan bir kisim Cerkez in Isfahan civarina nakledildigi bilinmektedir Yine 1604 yilinda Osmanli sefer hatti uzerinde olan Culfa kenti tumuyle yakilip yikilmis ahalisi olan ermeni nufus Isfahan a goc ettirilmistir Sah Abbas bu ermenilere toprak satinalma kendi yoneticilerini secme ve dinsel konularda ayricaliklar tanimistir Bu sayede baslicalari Izmir ve Istanbul olan Osmanli sehirlerinde ve Avrupa nin pek cok kentinde genis bir ticari iliskiler agi olan Ermeni tuccardan yararlanmayi saglamistir Bir baska goc ettirme ise ekonomik amacli nufus hareketleri yaratmaktir Ornegin Culfa kentindeki ermeni nufusu 1604 yilinda tumuyle 3 5 bin kisi Isfahan a goturulmus burada bir mahalle olusturmalari saglanmistir Bugun halen Isfahan in ermeni mahallesi olarak taninmaktadir Sah Abbas bu mahallede iskan edilen Ermenilere zaman icinde tum Safevi ulkesinin ticaretini teslim etmistir Ancak 1604 1605 yillarinda farkli bolgelerden cok daha buyuk sayida ermeni Safevi Sarayi nin karariyla zorunlu iskana tabi tutulmustur Bunlar icinde en buyuk grup 24 27 bin kisi olarak Gilan ve Mazenderan eyaletlerine yerlestirilen gruptur Sah in amaci ulkede hem ic hem de dis ticaretin gelismesini Ermenilerin sayesinde saglamaktir Ama Gilan ve Mezenderan eyaletlerinde durum ticaret amacli degildir Eyaletlerin tarim ve hayvancilik uretimini buyutmek amaclaniyordu Ozellikle bu bolgeler ipek uretim bolgeleridir Diger yandan Sah in tahsis ettigi arazilerde baglar kurulmus bu baglardan hatiri sayilir miktarda sarap uretilmistir Diger yandan bu eyaletlerde iskan edilen Ermenilere sigir ve koyun verilmis daha genis capta hayvancilik yapilmasina yonelinmistir Bununla birlikte kisa sure sonra Gilan ve Mazenderan eyaletlerinde zorunlu iskan edilen Ermeniler bolgenin iklim kosullarina alisamamak ozellikle de sivrisineklerin getirdigi sitma yuzunden kirilmislar kalanlar baska bolgelere goc ettirilmek zorunda kalinmistir Sah Abbas doneminde de daha once oldugu gibi Anadolu dan Osmanli yonetiminin yari gocebe Turkmenler e karsi genel bir devlet politikasi haline gelen yerlesik hayata gecmeleri ciftcilik yapmalari yonundeki baskici uygulamalari dislayici politikasi nedeniyle Iran a yogun Turkmen gocleri olmustur Bu gocler sonraki yuzyillarda da devam etmistir Soz konusu goclerde Osmanli ordusunun Safevi topraklarina karsi sefere giristigi donemlerde ozellikle yogunluk kazanmaktadir 1603 1618 Osmanli Safevi Savasi sirasinda 1603 yilinda yagmaciliklari nedeniyle silsupur adini alan 2 bin aileden olusan bir grup ertesi yil ise baska bazi oymaklar Dogu Anadolu Bolgesi nden Iran a goc etmislerdir Anlasildigi kadariyla Osmanlilar in ordunun Dogu bolgelerinde seferde olmasindan yararlanarak sorunlu bulduklari yari gocebe Turkmen gruplarini baski altina aldiklar oluyordu Yine benzer bir durum bazi celali gruplarin Osmanli topraklarinda tutunamayarak Iran topraklarina siginmalaridir Ekonomik planda Hukumdarliginin ilk yillarinda merkezi hazinenin gelirlerini arttirma yoluna gitmistir Kisa surede tum eyaletler hukumdarlik arazisine donustuler Sah Abbas planladigi donusumler icin gereksinme duyacagi mali kaynaklari saglamak icin ipek uretimi yapilan Hazar Denizi guneyindeki Gilan ve Mazenderan ile daha batiya dusen Karadag ve Sirvan dogrudan dogruya merkezin yonetimi altina almistir Pek cok yuzyil boyunca uluslararasi ticaretin cok buyuk bir kismi Uzakdogu ile Avrupa arasinda yurutulmustur Bu ticaretten en buyuk kazanci saglayan devletler Venedik Cumhuriyeti Osmanli Imparatorlugu ve Safevi Imparatorlugudur Son ikisi esas olarak topraklarindan gecen transit ticaretten buyuk gelirler elde etmistir Boyle olunca her iki imparatorluk da Uzakdogu Yakindogu arasindaki ticaret yollarinin olabildigince buyuk bolumunu kontrol altina almaya calismistir Transit ticaret gelirleri icin bir ornek 1603 yilinda Halep transit ticaret geliri olarak Safevi hazinesine yillik 100 000 altin duka gibi hayli yuksek bir tutardir Sah Abbas doneminde ic ticarette cok belirgin bir canlilik gorulmektedir Bu durum esas olarak yol ve koprulerle hanlarin yapilmasina baglidir Ornegin Hazar Denizi nin guney kiyisindaki bol yagis alan Gilan Eyaleti ile Mazenderan Eyaleti ni birbirine baglayan yaklasik 280 km lik tas doseli yol Sah Abbas devrinde yapilmistir Elbette yollarin guvenliginin saglanmasi bunu tamamlar Yollarin koprulerin ve hanlarin onarimi eyalet yonetimlerine birakilmistir Eyalet yonetimleri kendi bolgelerindeki ticaretten alinan vergilerin bir kismiyla bu harcamalari yurutuyorlar dolayisiyla merkez hazineden tahsis beklemek zorunda kalmiyorlardi Tum bu duzenlemeler bir yandan ic ticareti gelistirirken diger yandan Hindistan ile Osmanli arasindaki dogu bati Arabistan la Rusya arasindaki guney kuzey transit ticaretini gelistirmistir Boylece hem ticari gelirler atmis hem de ticaretin tesvikiyle uretim hacmi buyumustur Dolayisiyla Iran Sah Abbas devrinde genel bir refah artisi saglamistir Oysa baska musluman ulkelerde Akdeniz ve Atlantik ticaretindeki gelismelerin olumsuz etkileriyle ekonomik bir gerileme yasanmaktadir Bu cercevede bakildiginda Sah Abbas Safevi Imparatorlugu tarihinde imar calismalarina en buyuk yatirimi yapan hukumdar olarak gorulmektedir Sadece ticaretin alt yapisini olusturan yol kopru ve han gibi insaatlar degil ulkenin her yerinde camiler medreseler hastaneler su yollari carsilar kutuphaneler hamamlar saray ve kasrlar yapilmistir Ic ve dis ticaretin hacminin artmasi zanaat uretimini yuksek bir talep yaratarak tesvik etmisti Fakat Sah Abbas ayrica bircok zanaatin gelismesi icin hesapli duzenlemelere de gitmistir Ornegin Cin den getirilen 300 porselen ustasi Iran porselen uretimini kalite yonunden gelistirmisti Agirlikla mavi ve beyaz renklerin tercih edildigi Iran porselenleri Avrupa pazarlarinda Cin porseleniyle yarisacak derecede talep gormektedir Ipek Safevi ulkesinde ham ipek uretimi Gilan Mazenderan Erdebil Esterabad Sirvan Karabag Samahi ve Horasan gibi Hazar kiyisi bolgelerdedir Sah Abbas bu bolgelere ozellikle Gilan ve Mazenderan eyaletlerine ipek uretimini arttirmak icin 30 bin Gurcu ve ermeni aileyi bu eyaletlere yerlestiristir Bu eyaletlerde celtik uretimi yerini ipek uretimine birakmistir Ipek tum bu bolgelerden esas olarak baskent Isfahan a Kazvin ve Tebriz e getirilerek burada tuccara satilmaktadir Ipek dissatimi bu kentlerden birkac guzergah kullanir Bir hat Basra Korfezi limanlaridir Burada yabanci tuccara satilmaktadir Bir diger guzergah ise Gurcistan uzerinden deniz yoluyla Avrupa ya nakledilmek uzere Trabzon limanidir Ucuncu bir hat Tebriz Erzurum Bursa hattidir Sah Abbas in askeri seferlerinin neredeyse tumu bu ipek ticaret hatlarini ele gecirmek icindi Once guney hattina hakim olmayi hedeflemis 1601 yilinda generallerinden Siraz Valisi Allahverdi Han a Iran in guney batisina dusen Lar Eyaleti ni istila etme emri vermistir Hemen ertesi yil Basra Korfezi nin dogu kiyilarindaki Bahreyn Adasi Portekizlilerden geri alindi Bu iki yilda guney hatti ele gecirilmisti Hemen ertesi yil 1603 de kuzey hattini ele gecirmek icin ordularini Azerbaycan ve Kafkasya uzerine sevk etti Bolgedeki zayif ve hazirliksiz Osmanli kuvvetleri kisa surede atildi ve bolge kentleri Safevi kontrolune alindi Safevilerin temel ihrac mali ipektir Bir bakima ipek imparatorlugudur Imparatorlugunun bu gercegini cok iyi gorebilen Sah Abbas ipek uretimini ve dissatimini gelistirmek icin uc kategoride duzenlemelere gitmistir Bunlardan biri ipek dissatimini bu isi basarili bir sekilde yapabilecek bir grubun kontrolune vermistir ermeni tuccar Bu girisimiyle ayrica ipek dissatimini daha rahat bir sekilde kontrolu altinda tutabilmistir Ikinci kategoride ipek uretimi konusundaki duzenlemelerdir Ipek uretimi esas olarak Hazar Denizi nin guney bolgesinde yapilmaktadir Tum bu topraklari hassa arazisi haline getirmek ipek uretiminin kontrolunde daha etkin bir yontem olmustur Ucuncu kategoride ise ipek hasilatini kontrolune almasidir ulkede uretilen tum ipek Sah in mali olarak Isfahan daki ana depolara getirilmis dissatim icin burada ermeni tuccara tahsis edilmistir Bu yondeki tum duzenlemeler 1603 de bir onceki iki yil guney ticaret hattini ele gecirdikten sonra kuzey hattini da kontrolune alir almaz yapmistir Birbiri ardinca yapilan fetihler zorunlu goc ettirmeler ve duzenlemelerle ipek uretimini bir merkezde toplanmasini ve Izmir Istanbul gibi Osmanli kentleriyle Livorno Amsterdam ve Paris gibi Avrupa ticaret merkezi kentlerde genis ticaret aglariyla siki isbirliginde olan Ermeni tuccari dissatimda tekel durumuna getirerek tum ham ipegin dissatimini devlet denetimine almistir Ozellikle Iran ham ipeginin Avrupa ya satisini yuruten tuccarin etnik kokeninde ortaya cikan bu donusum Sah Abbas doneminin Iran ekonomisinde olusturulan en onemli ekonomik donusumdur Sah Abbas donemine kadar bu ticaret cogunlukla Fars ve Azeri tuccarin elindeydi Bu donemde zaten onemli bir ermeni nufusu baskent Isfahan a yerlestirilmisti Ermeni tuccarin baskentte kendi dukkanlarinda Ingiltere Hollanda Venedik ve diger Avrupa dokumalari sattiklari bilinmektedir Bu dokumalarin ham ipek ihracinin karsiligi olarak getirildigi ileri surulmektedir Sah Abbas in duzenlemeleriyle hizla ermeni tuccarin kontrolune gecmistir Ham ipek Sah in saltanat ambarlarinda toplaniyor buradan ermeni tuccara dagitiliyordu Sah Abbas ham ipek ihracinda ermeni tuccari onlarin Avrupa daki ticari baglantilarini yararlanmak icin kullanmayi dusunmektedir Bu ermeni tuccar Avrupa nin neredeyse tum buyuk kentleriyle calismaktadirlar ve tum dunya ham ipek ticareti bu kentlerden kontrol edilmektedir Bu dissatimdan ulkeye akan gumus ve altin olarak dissatim gelirlerinden alinan ticaret vergileri de merkezi hazineye puruzsuzce akmistir Ipek kervanlarla Bursa Tokat ve Halep e sonuc olarak buyuk bir kismi Osmanli topraklari uzerinden Avrupa ya gitmektedir Ornegin 1620 yilinda Avrupa ya giden Iran ipegi yillik 384 800 kilodur Ancak bir miktar ham ipek Avrupa ya gitmemekte ozellikle Bursa da dokumada kullanilmaktadir Boyle olunca Osmanli merkez hazinesi bu transit ticaretten onemli tutarda gelir sagliyordu Sah Abbas topraklarina yonelik Osmanli askeri seferleri nedeniyle Osmanli hazinesinin bu gelirini kesmek icin ipegi baska yollardan Avrupa ya gondermenin yollarini aramistir Avrupa nin o yillarda ham ipek talebi yillik olarak 200 300 ton gibi yuksek bir miktardir ve bunun 86 si Iran ham ipegidir Bu oran yillik 170 260 ton arasindadir Soz konusu ham ipek Halep ve Izmir carsilarinda Avrupali tuccara satilmaktadir Sonuc olarak Iran ham ipegi Avrupali tuccara Osmanli kentlerinde satilmaktadir Sah Abbas iste bu ticaretin vergi gelirlerinin Osmanli merkez hazinesine akmasini onlemek istemektedir Istanbul daki Venedik elcisinin 1617 yilinda yazdigina gore Osmanli merkez hazinesinin ham ipek transit ticaretinden elde ettigi yillik gumruk vergisi tutari 3 4 milyon akce yi bulmaktadir Bunu saglamak icin Avrupali tuccarin Iran a gelmesini Iran la ticaret yapmasini saglamak zorundaydi Bir yandan Avrupali hukumdarlarla temaslar kurarken bir yandan da Avrupali tuccara cazip olanaklar ve kolayliklar saglamak gerekiyordu Hepsinden onemlisi de Safevi topraklarinda guvenle is yapabilmeleri seyahat edebilmeleri saglanmaliydi Sonunda 1600 yilinda yayinladigi fermaniyla yerel yoneticilerin Hristiyan tuccara zorluk cikarmamasi dini olarak baski yapilmasinin onlenmesi emredilmistir Bir baska fermanla ise Hristiyan tuccara tum gumruk vergilerinden muaf tutulmalari dini ozgurluk saglanmasi ve Sah in topraklarinda ozgurce seyahat etme hakki taninmistir Avrupa yla bilinen ilk temasi 1599 yilinda Sah in hizmetine giren Ingiliz Sir Antony Sherley ile birlikte bir elcilik heyetini Moskova uzerinden Avrupa ya gondermesidir Bekledigi olcude bir sonuc elde edemediyse de 1603 1607 ve 1610 yillarinda Avrupa ya elci heyetleri gonderdi Hatta 1610 yilindaki elci gonderme denemesi ilginctir guney deniz yolunu kullanarak Umit Burnu nu dolasmak suretiyle deniz yoluyla Lizbon a gidilmis ve 200 balya ipek goturulmustur Boylece uzakdogu ile ticaretin Hint Okyanusu uzerinden yapilmasini desteklemisti Iran ham ipeginin Avrupa ya ihracinda Osmanli topraklarindan gecmemesini saglamak bunun yerine baska bir ticari guzergah olusturma cabasi oldukca karmasik bir dizi duzenlemek gerektirecektir Cunku baska bir guzergah bulunmasi yeterli degildir Safevi Imparatorlugu Osmanli Imparatorlugu yla hatiri sayilir bir ticari iliski icindedir Iran dan ihrac edilen ipegin bir olcude karsiliginda Osmanli ulkesinden ithalat da yapilmaktadir ve bu ithalat Safevi ekonomisi icin son derece onemlidir Hepsinden once sikke kesmek icin bile Iran in yeterince altin ve gumus olarak degerli madeni yoktur bunlarin onemli bir bolumu Osmanli ulkesinden gelmektedir Ote yandan kalay inci Misir ve Kibris ta uretilen seker hatta bir kisim Hindistan baharati ile Avrupa yunlu dokumasi Osmanli ulkesinden ithal edilir Sene olarak 1600 civarlari icin ornek verirsek yillik yunlu kumas ithalati 2 bin balya kalay ithalati 40 50 ton gibidir Sah Abbas in bu ithalat icin alternatif bir yer bulmasi gerekmektedir Diger yandan ipek ihrac guzergahinin degistirilmesi icte dahi esas olarak ermeni tuccardan gelen tepkilere yol acmistir Bizzat Sah Abbas ermeni tuccara adeta tekel olanaklari saglamisti onlar da genis bir ticari iliskiler agi kurmustu Ipek guzergahi degisince tum bu baglantilar cokecek Iran dis ticaretinde onlar icin belirsiz dolu bir donem baslayacaktir Dolayisiyla ham ipek ihracinda var olan duzenin degismemesi icin Sah nezdinde yogun cabalar harcadilar Diger yandan Venedik acisindan bu sekilde ipek guzergahinin degismesi bir yikim olacaktir cunku Venedik in onemli gelir kalemi Levant uzerinden yapilan ipek ticaretidir Bu ise artik Osmanli ulkesinden gecmektedir Ayrica Ingiliz Dogu Hindistan Sirketi Osmanli yla giderek artan ticari iliskileri Sah in onerdigi rotanin uzun ve kar garantisi olmayan bir rota olmasi ve Iran in Osmanli dan gelen degerli madenlere olan bagimliligi nedenleriyle duruma kesinlikle karsiydi Sonuc olarak Sah Abbas in ham ipek ihrac guzergahini Osmanli ulkesi disindan yapma amaci en azindan o tarihler icin uygulanabilir bir amac degildi Ne var ki 17 yuzyilin baslarindan itibaren Hint Okyanusu na Ingiliz ticareti yerlesmeye baslamistir Dogu Hindistan Sirketi esasen ozel bir sirket olmasina karsin 1600 yilinin son gununde Kraliyet Fermani almayi basarmistir Sirket daha 1600 yili icinde Babur Imparatorlugu ndan Hindistan da ticaret yapmak icin imtiyaz almisti Ancak Ingiltere nin onemli bir ihrac urunu olan yunlu dokumalari Hindistan da satamazdi Kislari soguk gecen Iran bu mallar icin potansiyel bir alicidir Ingiltere nin bu ticari olanagi fark etmesi 1614 yilinda Iran a seyahat eden bir Ingiliz tuccar tarafindan ilgililere iletilmis ve buyuk ilgiyle karsilanmisti Aslinda Antony Sherley in erkek kardesi 1611 1612 yillarinda Iran ipeginin okyanus uzerinden alinmasi icin Ingiltere de temaslarda bulunmus ancak Dogu Hindistan Sirketi nezdinde ilgi gormemisti Simdi durum degisiyordu Yunlu dokuma icin genis bir pazar saglanacakti Ustelik Iran Korfezi limanlarindan alinacak ham ipek Osmanli topraklarindan gelen ornegin Halep teki Iran ipeginden yari yariya ucuzdur Bunun uzerine sirket yonetimi Safevi ulkesiyle ilgilenmeye baslamis bir Ingiliz gemisi 1615 yilinin aralik ayinda Iran Korfezi ne gelerek sirket temsilcisini Isfahan a gitmek uzere karaya cikarmistir Sah Abbas temsilciyle cok olumlu bir gorusme yapti ve bir ferman cikararak Iran Korfezi limanlarina gelen Ingiliz gemilerinin engellenmemesini Ingiliz tuccarin mallari istedikleri yerlere nakletme haklari oldugunu ilan etti Dahasi Hurmuz Adasi nin 90 mil dogusunda anakaradaki Cask Limani nda Ingilizlerin bir ticari istasyon kurmalarina izin vermistir Yine de bu anlasma icin siki bir pazarlik yapildigi anlasilmaktadir Ingilizler ipek bedelini yunlu dokuma bedeliyle takas yontemiyle odemek istiyorlardi Hesaplamalarina gore Iran ipegi icin yillik odeme 3 4 milyon altin tutmaktadir Bu parayi nakit olarak toparlamanin guclugu yaninda hukumetin merkantilist politikalari nedeniyle ulke disina degerli maden cikisi istenmiyordu Sah Abbas buna karsi cikti nakit odemede israr etti Ozellikle savas yillarinda Osmanli ulkesinden gelen degerli maden miktari buyuk olcude dusuyordu ulke ekonomisinde para sikintisi bas gosteriyor bu degerli madenler fazlasiyla deger kazanarak enflasyonist baski yaratiyordu Pazarliklar sonucu ipek yunlu dokuma ticaretinin ucte birinin nakit olarak yapilmasi karara baglanmistir Sah Abbas Basra Korfezi ndeki son Portekiz dayanagini Hurmuz Adasi ni 1622 yilinda isgal edince Hollandalilarla Ingilizlere taninan ayricaliklarla ticareti acti Ardindan Hindistan la Levant arasindaki kara ticaret rotasinin cok onemli pazarlarindan biri olan Bagdat 1624 te Sah Abbas in kontrolune gecti Diger yandan Hint Okyanusu Ingiliz ve Hollandalilar tarafindan tumuyle kontrol ediliyordu Boylece Osmanli Imparatorlugu uluslararasi ticaretten bir olcude de olsa tasfiye edilmis oluyordu Ornegin 1628 yilinda Halep pazarina cok sinirli olarak ipek geliyordu Dogu Hindistan Sirketi hemen sonra 1617 yilinda dogrudan Iran ipeginin Avrupa ya Iran Korfezi limanlarindan Ingiliz tuccar gemileriyle tasinmasi icin Sah Abbas nezdinde girisimde bulundu Sah istenenden daha eli acik oldu istedikleri limani secebileceklerini belirterek yillik olarak 1 000 3 000 balya ipegi belirlenmis bir fiyattan teslim edecegini vadetti Ingiliz tuccar bu ipegi yukleme limanina gumruk vergisinden muaf olarak goturebilecekti Ingiliz temsilcisi ise bunlarin ustune ipek bedelinin dortte birini nakit kalanini ise Ingiliz ihrac mallari olarak odemeyi onermistir Onerilen Ingiliz ihrac urunleri cuha yunlu ve pamuklu giysi kalay kursun ve baharatti Sah bu oneriyi kabul ettigi gibi Isfahan daki sarayda bir Ingiliz temsilcisinin bulunmasini istedi Ingilizler hemen ardindan Siraz ve Isfahan da ticari merkezler olusturdular Sah Abbas in bu tavizleri vermesinin esas nedeni Iran ipeginin ihrac guzergahini sonunda degistirecek olmasinin yaninda askeri bir amaci oldugu ileri surulmektedir Hurmuz Adasi ni eninde sonunda almak isteyen Sah Abbas in ordusunu adaya cikarabilmesi icin donanmasi yoktu Ingiliz donanmasindan yararlanabilirdi Sonuc olarak Dogu Hindistan Sirketi yle yapilan tum bu gorusmeler uygulamaya girmemistir Sah Abbas 1618 ya da 1619 yilinda sirket temsilcisine Osmanli ulkesinden gecirmemek kosuluyla tum Iran ipegini Ingilizlere satacagini soylemis ancak o gune kadar Iran ipeginin ihracini elde bulunduran ermeni tuccar siddetle karsi cikmistir Bunun uzerine Sah ipegini en yuksek fiyat verene satacagini soyleyerek bir bakima Iran ipegini ihaleye cikarmistir En yuksek fiyati ermeni tuccar verince Iran ipeginin ihraci onlarin elinde kaldi Hollanda daha sonra da kalici olarak Ingiliz etkisinin Portekiz askeri ve ticari varligini Hint Okyanusu ndan tasfiye etmesinden sonra Sah ipek ihrac guzergahini Hint Okyanusu limanlarina cevirmeye calisti Ipek ticareti radikal bir donusum gecirecekti kara tasimaciligindan deniz tasimaciligina gecilecekti Iste bu noktada ithalat konusu Safevi ekonomisini sarsti artik Osmanli ulkesinden gelen altin ve gumus miktari cok dusmustu Ekonomi para darligi yasamaya basladi Osmanli hazinesi de bu degismeden onemli olcude etkilenmistir Uzakdogu ile Ortadogu arasindaki ana ticaret hattinin kontrol altina alinmasi yonundeki girisimler ve Osmanli ve Safevi mucadelesi XVII Yuzyilin ortalarindan baslayarak artik anlamini yitirmistir Amerika Kitasi ndaki Avrupa kolonilerinin uretim hacminin ve cesitliliginin cok buyuk olcude artmasiyla bu kolonilerden Avrupa pazarlarina giderek daha fazla seker tutun kahve ve pamuk akmaya baslayacaktir Dahasi Avrupa da ipek yerine pamuklu dokuma tercih edilir olmaktadir Ipege olan talebin hizla dusmesiyle Venedik Osmanli ve Safevi Uzakdogu ile yapilan ticaretin neredeyse birden bire dusmesine tanik oldular Bu ticaretten saglanan yuksek gelirler de ortadan kalkti Yonetim tarziSah Abbas kendisine baskaldiran emirler uzerine yuruyup onlari caresiz biraktiginda bile af dileyenleri bagislamis onlara yeni yetkiler ve genis gecimlik olanaklar bahsetmistir Diger yandan yine boyun egen ezeli dusmanlariyla da bariscil iliskiler kurmaya cabalamis hatta olaylar sicak catismaya varmadan once baris kosullarini arastirmis karsi tarafa bariscil oldugunu garanti eden mektuplar gondermistir Ozbekler e karsi giristigi askeri seferler de Safevi topraklari olarak gordugu ve Ozbekler tarafindan isgal edilmis olan Horasan i geri almakti Ozbek ulkesine saldirmadi onlarin topraklarinda gozu olmadi Sah Ismail den beri suregelen gelenege uyarak ulkesinin dogu sinirini Amu Derya Irmagi olarak kabul edip oteye gecmemistir Askeri seferlerHurmuz Adasi nin alinmasi Hurmuz Adasi Hurmuz Bogazi uzerinde bulunmasi nedeniyle Basra Korfezi nin girisine hakimdir Bu konumuyla Hindistan la Ortadogu arasinda yapilan deniz ticaretinde cok onemli bir gecis noktasidir Hurmuz Bogasi Basra Korfezi nin en ucundaki Basra limaniyla baglanti saglar Basra ise Bagdat ve Halep arasindaki kervan yolunun bir ucudur Hurmuz Bogasi ndan gecip belirtilen guzergahi izleyerek Akdeniz e Halep e ulasan ticaret yoluyla Hindistan dan baharat pamuk cesitli ilaclar civit ve Hint kumaslari tasinmaktadir Halep te Avrupali tuccarin yani sira Anadolu Misir Iran ve Hindistan dan gelen tuccar is yapmaktadir Arap tuccar ise dogrudan Hurmuz den mal almaktadir Hurmuz Bogazi kiyisinda Sah Abbas in kurdugu Bender Abbas limanina ise Iran in tum bolgelerinden Iranli tuccar gelmektedir Sonuc olarak Iran in en onemli ticaret limanidir Portekiz 1622 yilinda Hurmuz Adasi ni kaybedene kadar buyuk tutarda gumruk geliri saglamislardi Tum bunlar Sah Abbas in Hurmuz Adasi ni Portekizlilerden almak yonundeki cabasini cok acik bir sekilde ortaya koymaktadir Kent Ilhanlilar zamaninda kabaca 1300 de eski kentin karsisindaki kucuk adaya Hurmuz Adasi na tasinmistir Hint Okyanusu daki Portekiz donanmasi 1606 yilinda istila edilmistir Portekiz donanmasi hemen ardindan adanin hemen karsisinda anakaradaki Gemburun Limanini da isgal ettiler Boylece Basra Korfezi ndeki tum ticari ve askeri hareketliligi kontrol eder hale geldiler Ayrica ada Portekiz ticareti icin onemli bir ticari merkez haline geldi Her yil 20 30 ticaret gemisinin mal bosalttigi limandan Osmanli vatandasi Ermeni ve Turkler ile Venedikli tuccar mal aliyordu Portekiz hem bu ticaret uzerinden vergi hem de yerlesik muslumanlardan harac aliyordu Sah Abbas 1600 lerin ilk yillarinda adayi Portekizlilerden almayi planlamis olsa da baska meseleler yuzunden sonuc alacak bir girisimde bulunulmamistir Ancak 1614 yilinda Gemburun Limani ndaki Portekiz askeri varligi sona erdirilmis limanin adi Sah Abbas tarafindan Bender Abbas Abbas Limani olarak degistirilmistir Ancak Sah Abbas Hurmuz Adasi na saldiramazdi adaya cikarma yapabilmek icin donanmasi yoktur Bu arada Ingilizlerin Hint Okyanusu ticaretine girmeye baslamasi bir firsatti Sonunda Ingilizlerle birlikte bir harekat yapilmasi yonunde anlasmaya varilmistir Bu anlasmaya gore Safevi kuvvetleri Ingiliz donanmasi tarafindan adaya tasinacak Ingiliz donanmasi ile Safevi kuvvetleri adadaki kaleye ayni anda saldiracak ganimet ve adanin gumruk gelirleri esit paylasilacak savasin masraflari esit olarak paylasilacak ve Ingiltere den yapilan ithalattan gumruk vergisi alinmayacaktir Safevi kuvvetleri 3 bin asker adaya cikip kaleyi iki ay boyunca kusatma altinda tutmustur Portekiz garnizonu 19 Nisan 1622 gunu teslim olmus ve ada el degistirmistir Hurmuz Adasi ndan Portekiz guclerinin atilmasi sonucta Sah Abbas a yaramistir Basra Korfezi nin ticari rotalarini tumuyle kontrolu altina almasi yaninda Ingilizlerle yapilan antlasmanin kendi payina dusen kismini uygulamamistir Yine de Ingiliz ve daha sonra Hollanda tuccar gemilerinin limani rahatlikla kullanmalarina olanak saglamistir Bagdat in alinmasi Sah Abbas Azerbaycan ve Gurcistan a hakim olduktan sonra Uzakdogu ticaret yollarinin gectigi Bagdat Musul ve Basra bolgelerini de kontrol altina almak istiyordu Tam bu sirada karsisina umut veren bir firsat cikmistir Istanbul da Genc Osman olayi sonucu Osmanli eyaletlerinde karisikliklar huzursuzluklar bas gostermistir Bagdat da bu eyaletlerden biridir Bagdat Valisi ile kent garnizonu komutani olan Subasi Bekir arasinda guc cekismesi ortaya cikmistir Bir ara kentten cikan Subasi ni vali kente almamak istedi Arada cikan catismada Vali Yusuf Pasa bir kaza kursunuyla vurulup olmustur Rakibi boylece ortadan kalkan Subasi Bekir kendi duzenledigi bir beratla kendini Bagdat Valisi ve pasa ilan etmistir Osmanli payitahtinin tepkisi Diyarbakir Valisi Hafiz Ahmet Pasa yi Bagdat a gondermek olmustur Hafiz Ahmet Pasa Subasi Bekir i Padisah adina azledecektir Pasa 30 bin kisilik bir kuvvetler gelip kenti kusatir Sah Abbas bu firsati degerlendirir ve Bagdat Valiligi ni kendisine verecegini bildirmek uzere Valisi baskanliginda bir heyeti Subasi Bekir e gonderir Kendisi de 30 bin kisilik bir ordu ile Bagdat uzerine hareket eder Durumu ogrenen Hafiz Ahmet Pasa savastan kacinmak uzere Subasi Bekir e Bagdat Beylerbeyligi alametlerini gondermistir Bagdat in kendisine verilmesi uzerine Subasi Bekir Safevi elcilerine artik Bagdat i Sah Abbas a teslim etmeyecegini bildirmistir Ancak is isten gecmistir 1623 yili temmuz ve agustos aylarinda Sah Abbas kuvvetleri Bagdat a ulasmis ve kenti kusatmistir Bekir ise kenti savunmaya kararlidir Ne var ki oglu durumda umut olmadigini dusundu Sah Abbas in valilik vaadinden de etkilenerek bir gece kent kapilarini Sah Abbas kuvvetlerine acti Boylece 28 Kasim 1623 tarihinde kent Safeviler in eline gecmistir Bekir oldurtulmus oglu ise babasina bile ihanet eden bir adam olarak once surulmus sonra da infaz edilmistir Ardindan Safi Kulu Han Bagdat Valisi olarak atanmis komutanlarini Kerbela Necef ve Kufe uzerine gondermistir Bu bolgeler de kisa surede Safevi hakimiyetine girmistir Diger devletlerle iliskilerOsmanli Imparatorlugu ile iliskiler Osmanli Safevi iliskileri daha XVI Yuzyilin hemen baslarinda gergin olarak baslamisti Bir kisim arastirmaci bu gergin iliskileri mezhep ya da Iranli Turk anlasmazligi ile aciklamaya calismasina karsin bu yaklasim sig ve oldukca yuzeysel bir aciklamadir Yine de Safevi hukumdarlarinin bu mucadelede mezhep farkliliklarini siyasal bir arac olarak kullandiklari gercektir Sii Safevilerin sunni Osmanlilar ile gergin iliskileri olmasina karsin diger yandan sunni Memluk ile ve Hristiyan Venedik ile dostane iliskiler surdurmesi mezhep ve din farkliliginin sadece kitleleri harekete gecirmekte kullanilan ideolojik bir cerceve oldugunu siyasal bir arac olarak kullanildigini gostermektedir Zaman zaman savaslar olarak gerceklesen bu gerginliklerin temelinde esasen ekonomik dinamiklerden kaynaklanan ve her imparatorlugun tasidigi genisleme ozleminin sonucu oldugu ileri surulmektedir Sah Abbas in da stratejisinin genel hatti genislemek ve bunun icin gerektiginde savasmakti Bu tutum imparatorluk ekonomisini buna bagli olarak merkez hazine gelirlerini istikrarsiz yapmistir Her iki imparatorluk icin Guneydogu Asya ile Avrupa arasindaki uluslararasi ticaretin sagladigi vergi gelirleri cok onemli bir merkezi hazine geliridir ve her iki imparatorluk bu ticaret hatlarini ve limanlarini hakimiyet altina almaya buyuk deger vermistir Safevi Imparatorlugu acisindan uluslararasi transit ticaretten saglanan vergi gelirlerinin yaninda kendi topraklarinda uretilen ham ipegin Avrupa ve Anadolu ozellikle Bursa pazarlarina sevki onem tasimaktadir Sah Abbas devrinde Osmanli Imparatorlugu ile olan catismalar Guney Azerbaycan ve Irak in batisi icin gerceklesmistir Guney Azerbaycan in en onemli kenti Tebriz Bati Irak in ise Hamedan dir Bunlar askeri catismalarin gectigi bolgelerdir ve dogal olarak sinir bolgeleridir Iki imparatorluk arasindaki askeri catismalarin esas nedenleri ise cesitlidir Bunlar Safevilerin Osmanli aleyhine Avrupali devletlerle ittifak arayislari sinir ihlalleri Osmanli ulkesine her yil gonderilmesinde anlasmaya varilan ham ipegin eksik olmasi kisisel cikar pesindeki yerel siyasi askeri erklerin ikili oynamasi ve arabozucu tutumlari olarak gorulur Osmanli Safevi catismasinda bu askeri nedenlerin disinda Sah Abbas in Osmanli nin uluslararasi transit ticaretten elde ettigi gelirleri engellemek amaciyla izledigi siyasanin da onemi buyuktur Kendi ulkesinde uretilen ipegin Avrupa ya sevk hattini Osmanli topraklari disindan gecirmeye calisirken bir yandan da Uzakdogu dan gelen mallarin buyuk kentlerin pazarlarinda islem gormesi sirasinda saglanan vergileri ele gecirmeyi diger yandan bu gelirlerden Osmanli hazinesini mahrum etmeyi amaclamistir Diger yandan Safevi ulkesindeki ic karisikliklar Osmanli yoneticileri tarafindan Safevi topraklarindan buyuk parcalar koparmak icin bir firsat olarak gorulmustur Stratejik planda bakildiginda ise ozellikle 1578 1590 Osmanli Iran Savasi inda ve oncesinde stratejik amac Tuna Nehri nden Hindistan daki Babur Imparatorlugu sinirlarina kadar uzanan ve Sunni halklari Safevi topraklari icin konusuldugunda Sunnilestirilecek olarak almak gerekir kapsayan bir kara koprusu olusturmakti Bu amacla Ozbekler ile XVI Yuzyil baslarindan itibaren diplomatik baglantilar kurularak ortak ya da birbirini destekleyen askeri eylemlere girisilmesine calisilmistir Hazar Denizi ne indirilen guclu bir filo da Osmanli ile Ozbekler arasinda fiziki olarak bir baglanti olusturdu Ne var ki iki devletin dis ilgilerindeki farkli yonelimler yuzunden bu ittifak olusturulamamistir II Abdullah Han in 1560 1598 hukumranligi sirasinda bu antlasma saglanabilmistir Yine de bu ittifak II Abdullah Han in baska dis tehditlerle ilgilenmek zorunda kalmasi nedeniyle 1588 den sonra islerlik kazanabildi Sah Abbas in Osmanli ya onerdigi baris kabul gorunce bu ittifak tek tarafli olarak fes edilmis oldu Fakat daha once Abdullah Han 1588 yilinda Horasan a saldirarak Herat ve Meshed i istila etmistir Savaslar kuskusuz her iki toplum acisindan agir yikimlara yol acmistir Ozellikle her iki imparatorlugun askeri seferlerinin gectigi bolgeleri genisce bir bant halinde yikima ugramistir Osmanli ordusunun Safevi ulkesine saldirmasi durumunda bastan beri Safevi taktigi yakip yikma taktigi ile geri cekilmek sicak catismadan kacinmak boylelikle Osmanli ordusunun erzak sikintisina duserek geri cekilmesini saglamak seklinde olmaktadir Sah Abbas doneminde de bu taktik uygulanmistir Askeri seferlerin yogunluk gosterdigi bolge olan Azerbaycan ise en agir tahribata ugrayan bolge olmustur Ornegin 1603 1618 Osmanli Safevi Savasi sirasinda Sah Abbas in emriyle Selmas Tebriz arasi bolge oylesine tahribata ugramistir ki tek bir kisinin bile yasamini surdurmesi olanaksiz duruma gelmistir Lakin Sah Abbas Osmanli ileri harekati kendi topraklarinda sabote etmekle yetinmeyecek kadar stratejik gorus sahibi bir hukumdardir Osmanli ordusu daha Safevi sinirina ulasmadan Osmanli nin dogu eyaletlerine yagma akinlari duzenleme emri vermistir Ornegin Kuyucu Murat Pasa nin seferi sirasinda 1610 yilinda Erzurum dan Van a kadar olan cok genis bir alana yonelen yagma akinlari duzenletmisti Bu bolgede tarim yapmak bir yana yasamaya bile olanak kalmamisti Savaslar disinda da Sah Abbas Osmanli nin dogu topraklarina karsi yagma akinlari duzenletmistir Bunlarda da agir yikimlar verilmistir Osmanli yagma akinlari da ozellikle Azerbaycan da genis bir yikima yol acmistir Sii halktan cok sayida aile Osmanli yonetimi altina girmek istemediklerinden ulkenin baska bolgelerine goc etmistir 1578 1590 Savasi Osmanli Imparatorlugu ile Safevi Imparatorlugu arasinda bir dizi muharebenin yer aldigi 1578 1590 savasinin bir bolumu Sah Abbas donemine denk gelir Osmanli saldirilari karsisinda Sah Abbas dogudaki Ozbek saldirilari ve ic ayaklanmalar eyalet yoneticilerinin ozerk tutumlar izlemek yonundeki egilimleri ve eylemleri nedeniyle tum gucuyle karsi koyma olanagini bulamamaktaydi Birkac saldiri denemesine karsin batidaki guclerini gerektigi gibi takviye edemedi ve bir an once Osmanli saldirilarini baris antlasmasi saglamakla stabil etmeye yoneldi Osmanli yoneticileri de baris saglanmasindan yanaydilar On iki yil suren savaslar Osmanli hazinesi uzerinde agir bir yuk olusturdugu gibi ele gecirilmis olan genis topraklarin guvenliginin saglanmasi da ayrica mali bir yuk getirecekti Gercekten de bu savaslar ve ele gecirilen topraklar Osmanli maliyesi acisindan yikici sonuclar dogurmustu Antlasma 21 Mart 1590 gunu Ferhat Pasa Antlasmasi olarak bazi kaynaklarda Istanbul Antlasmasi imzalandi Bu antlasmaya gore Bati Azerbaycan Dagistan Tebriz Ermenistan Karacadag Gence Seki Karabag Sirvan Kars Tiflis ve Nihavend Osmanli yonetimine birakilmistir Osmanli topraklarina katilan toplam alan 590 bin kilometrekaredir Ozbek Abdullah Han ise esas olarak Kirman Simnan hattinin dogusunda Sistan Kara Hazare Gileki Nisabur Sebzevar Kayin ve Tebes gibi gunumuz Afganistan batisi ve Horasan kesimindeki bolgelerde kalmistir Ayrica Sah Abbas in kardesi Hamza Mirza nin dokuz yasindaki oglu Haydar Mirza rehine olarak Istanbul da kaldi esirler iki tarafca da serbest birakildi ve iki tarafa siginan asilerin korunmamasi karara baglanmistir Diger yandan Ozbekler in istila ettikleri topraklarin Ozbek hakimiyetinde kalmasi kabul edilmistir buna karsilik Ozbekler de Safevi topraklarina yonelen saldirilarina son vereceklerdir Safevi icin en buyuk kayiplardan biri Azerbaycan in Sirvan a kadar olan kesiminin Osmanli Imparatorlugu isgalinde kalmasidir Bu bolge onemli bir ham ipek uretin bolgesidir Sah Abbas daha sonra saldiriya gecip 1603 1618 Osmanli Safevi Savasi nin ikinci yilinda bu topraklari geri almistir 1603 1618 Savasi Sah Abbas 1603 yilina gelindiginde ordusunu yeniden yapilandirmis kole askerlerden gulam olusan ve atesli silahlarla donatilmis bir merkezi ordu olusturmus Ozbeklerden Horasan i geri almis eyalet gelirlerinin buyuk bolumunu merkezi hazineye cekmistir Tum bunlarin sagladigi guc ve ozguvenle artik devleti guclendirme yollari arama 1590 yilinda Osmanli ya terk ettigi topraklari geri almak istemesi dogaldir Ustelik Osmanli Imparatorlugu maliyesi Avusturya ile olan savasinda agir bir yuk altinda kalmis ustune ustluk Anadolu daki Celali Isyanlari nedeniyle vergi gelirleri onemli olcude dusmustu Bu kosullar altinda ordunun basinda Tebriz uzerine yurumustur Serav Antlasmasi yla son bulan 1603 1618 Osmanli Safevi Savasi bu saldiriyla baslamis oldu Bunun icin uygun bir bahane de vardir Tebriz garnizonundaki asker bir suredir ayliklarini alamiyorlar ve bunun caresi olarak kirsal bolgeleri yagmaliyorlardi Sadece Tebriz kirsalini degil civar bolgelere de uzanmakta bu arada Osmanli ya bagli Selmas Kalesi bolgesi de yagmalaniyordu Selmas Kalesi komutani Gazi Bey sancaginin yagmalanmasi karsisinda careyi Sah Abbas a siginip ondan yardim istemekte bulmustur Bu firsati degerlendiren Sah Abbas 14 Eylul 1603 tarihinde baskent Isfahan dan gorunuste Mazenderan seferi icin yola cikmistir Son derece hizli hareket ederek ordunun basinda Tebriz uzerine yurudu Bu sirada Tebriz Beylerbeyi Karniyarik Kalesi ne siginan Gazi Bey i ele gecirmek icin elindeki kuvvetlerle kentten ayrilmisti Sah Abbas Tebriz e cekilmesinden once Zincirkiran Ali Pasa yi esir almistir Savunma kuvvetinden yoksun olan kent 29 Ekim 1603 gunu Safevi kontrolune gecmistir Daha sonra Azerbaycan iclerinde Erivan ve Nahcivan uzerine ilerlemistir Nahcivan ve Erivan beylerbeyi ya da Serif Mehmed Pasa emrindeki 12 bin askerle iki kenti de savunmanin mumkun olmadigini dusunmus tahkimatini daha guvenli buldugu Erivan in savunmaya karar vermistir Nahcivan da birakilan yetersiz sayidaki Osmanli askeri kisa surede savunma olanaklari olmadigini yargisiyla teslim olmuslardir Safevi kuvvetleri alti ay suren bir kusatmadan sonra Erivan i da ele gecirmistir Ayrica sozu gecen kurt beylerine Van ve Ercis bolgelerini yagmalatmistir 1604 yili haziran ayi sonlarinda ise Kars i ele gecirmistir Tum bu faaliyetler sonunda Osmanli nin dogu topraklarinda tarimsal uretim ve ticaret buyuk olcude dusmus genel bir teror ortami dogmustur Osmanli Imparatorlugunun gec tepki gostermesinde muhtemelen Sultan III Mehmed in genc yasta 1603 yilinda olmesi ve tahta henuz 14 yasindaki I Ahmet in gecmesi basat rol oynamistir Dogudaki bu gelismeler karsisinda yeni Osmanli sultani Yusuf Sinan Pasa yi 16 Mayis 1604 tarihinde doguya gondermistir Erzurum uzerinden Kars a 8 Kasim 1604 tarihinde ulasan Pasa daha sonra Nahcivan a ulasmistir Buraya geldiginde Sah Abbas in Tebriz e cekildigi ogrenildi Ileri harekata devam edildiyse de bir sure sonra Safevi ardcilarinin tacizleri bolgenin tahrip edilmesi nedeniyle erzak bulunamamasi ve askerin durumu nedeniyle Van a cekilip kisi burada gecirmeye karar verilmistir Yeniden ileri harekete gecen Sinan pasa Tebriz e yakin mesafede 9 Eylul 1605 tarihinde 62 bin kisilik Safevi ordusuyla savasa girisilir Bu sirada Osmanli ordusu 100 bin kisidir Fakat Safevi ordusunda ilk kez bir topcu birligiyle karsilasilmistir Sah Abbas in komuta ettigi savasta Safevi ordusu sahte bir geri cekilme taktigi uygulamistir Saldiriya devam eden Osmanli ordusuna Safevi topcusunun ve tufekli askerlerinin ani bir taarruzu ile Osmanli ordusu dagilir Sinan Pasa maiyetindeki 2 bin yeniceri ve yaklasik ayni sayidaki sipahi ile once Van a ardindan Diyarbakir a cekilmistir Urmiye Muharebesi olarak bilinen bu savastan sonra Safevi tarafi fazlasiyla ganimet ve top ele gecirmistir Sinan Pasa nin Diyarbakir da olmesiyle Osmanli nin dogu bolgesi ust komutansiz kalmis oluyordu Bundan yararlanan Sah Abbas 4 Temmuz 1606 gunu Gence yi ardindan Gurcistan ve Sirvan i ve 9 Ocak 1607 de Samahi yi ele gecirmistir Daha sonra Kars i alarak seferin tum amaclarina ulasmis 1590 tarihindeki antlasma ile Osmanli ya biraktigi topraklari geri almistir Osmanli nin Avusturya ile baris yaparak Avrupa daki savasa son vermesi ve Anadolu daki Celali Isyanlarini bastirmasi uzerine durumunu kritik goren Sah Abbas Kuyucu Murat Pasa nin ordusuyla Tebriz yakinlarina kadar ilerlemesi uzerine Osmanli ya ele gecirdigi topraklari geri vermemek ama her yil 200 yuk tutarinda yaklasik 31 ton ipek harac vermeyi onermistir Dahasi antlasmayi imzalamak icin gonderilen heyetle birlikte bu 200 yuk ipek de gonderilmisti Osmanli bu kosullari kabul etmis ve 20 Kasim 1612 tarihinde Nasuh Pasa Antlasmasi imzalanmistir Boylece Safevi Imparatorlugu 1590 tarihli Ferhat Pasa Antlasmasi yla Osmanli topraklarina katilan ama yeniden isgal ettigi topraklari geri almis oldu Sonuc olarak Osmanli Imparatorlugu 1578 1590 yillari arasinda Safevi topraklarinda yuruttugu harekat sonucuna isgal ettigi ve 1590 tarihli antlasmayla resmilestirdigi topraklari bu kez bir bakima yillik 200 yuk ipek karsiliginda satmistir Ancak bu yillik haracin kac yil odenecegi konusunda bir garanti yoktur Sah Abbas in antlasma kosullarina uyup uymamasina kalmistir Nitekim ertesi yilin yani 1612 yilinin haraci Sah Abbas tarafindan gonderilmedi Bir bakima ordusunu guclendirmesi ulkesinde duzeni saglamasi icin zaman kazanmisti Bu arada Avrupa devletleriyle diplomatik yollarla temas kurarak bir ittifak olusturma politikasi izlemektedir Bu gelismeler uzerine Osmanli sultani I Ahmet Safevi Imparatorlugu na savas ilan etmistir Kapikulu askerlerinin de katildigi Osmanli ordusu vezir Okuz Mehmed Pasa komutasinda 1615 yilinda doguya dogru sefere cikmistir Emrinde 100 bin kisilik bir ordu vardir Bunu haber alan Sah Abbas bir elci ile antlasmadaki haraci gonderirse de bu kez Osmanli yetkilileri tarafindan ikna edici bulunmamistir Safevi elcisi hapsedilmis ordunun hareketine devam etmesi emri verilmistir Osmanli ordusu 1616 yilinin haziran ayinda Erivan i kusatti Iyi tahkim edilmis kentin onunce 4 bin asker kaybederek 44 gun sureyle kent kusatma altinda tutulmustur Sah Abbas ordusu bastan beri Nahcivan da bulunmaktaydi ve her ne kadar sik sik taciz saldirilari duzenleyip buyuk bir gerginlik yarattiysa da kusatmaya bu sure icinde mudahale etmedi Yine de Osmanli ordusunun barut stoku tukenmisti komutanlik kis yaklastigi icin de tedirgindi Sah Abbas da 200 yuk ipegi 100 yuk olarak teklif edip antlasma onermistir Bir antlasmaya varildi ordu geri donduruldu komutan azledildi Ama yeni bir komutan olarak Damat Halil Pasa komutasinda 60 bin kisilik ordu kisi gecirip bahar aylarinda Kirim Hani Canibek Giray in da destegiyle Tebriz uzerine yurumek uzere Diyarbakir da kis kampi kurmustur Ancak 22 Kasim 1617 tarihinde Osmanli Sultani I Ahmet olmus kisa sureligine I Mustafa tahta gecirilmis ardindan 26 Subat 1618 de II Osman Osmanli Sultanligina getirilmistir Sah Abbas a gonderilen Osmanli elcisi karsisinda Sah Abbas uzlasma yolu aramamis Nasuh Pasa Antlasmasi nin teyidi saglanmadigi takdirde savasacagini bildirmistir Bu arada Kirim Hani kuvvetleriyle birlesen Osmanli ordusu Tebriz e ulasmis ve kamp kurmustur Bu sirada Sah Abbas in ordusu da Erdebil de bulunmaktadir Bu arada elciler araciligiyla gorusmeler devan etti Osmanli tarafi yillik haracin 300 yuk ipek olmasi sartini da iceren agir sartlarla antlasma saglamaya kalkmistir Sah Abbas bu oneriye cevabini almak icin gelen Osmanli elcisini 3 Eylul 1618 tarihinde elinde kilicla karsilamis Gucunuz yetiyorsa ifadesini de kullanarak savasmaya kararli oldugunu aciklamis net bir bicimde Osmanli askeri gucune meydan okumustur Daha sonra kendi tarafindaki devlet ileri gelenlerini kast ederek baris yanlisi olanlari katledecegini belirtmistir Gorusmelerin sonucsuz kalmasi Osmanli komutanliginin bu durumu kirmak icin bir care aramayi yoneltmis Kirim Hani kuvvetleriyle bazi Osmanli suvari kuvvetlerinin Safevi ordusunun bir bolumu gece baskiniyla imha etmesi uzerinde karar verilmistir Ancak Safevi istihbarati durumdan haberdar olarak bir tuzak kurmustur Hicbir guvenlik onlemi almayarak tum gece yol alan sonunda yorgun dusen duzensiz Osmanli kuvvetleri Pul i Sikeste Muharebesi nde 10 Eylul 1618 de ya da 24 25 Agustos ta agir bir yenilgiye ugramis Erzurum Rumeli ve Diyarbakir Osmanli beylerbeyleri catismada olmus Van Beylerbeyi esir alinmistir Bunun uzerine Osmanli esas kuvvetleri Erdebil yakinlarindaki bir ovada intikal etmis ve Erdebil uzerine yurumek uzere kamp kurmustur Cok iyi dusunuldugu anlasilan bu manevra kuvvet kaybederek zor duruma dusmus olan Osmanli ordusunu bir anda duruma hakim hale getirmistir Safevi tarikatinin Erdebil Tarikati kurulus yeri olan Erdebil in istila edilmesi olasiligi Sah Abbas i cok tedirgin etmis bu kez o baris onermistir Serav Antlasmasi nin en onemli maddesi Iran in her yil Istanbul a 100 yuk ipek ve 100 yuk kumas ve diger turden degerli esyalar gonderecek olmasidir Antlasma 29 Eylul 1619 tarihinde Istanbul da kabul edilmistir Serav Barisi bes yil surmus 1623 yilinda Osmanli nin Bagdat Subasisi Bekir in Diyarbakir Beylerbeyi ile guc mucadelesine girmesi ve bir catismada Beylerbeyi nin kaza kursunuyla olmesi uzerine Safevi Osmanli catismasi yeniden baslamistir Osmanli Sarayi Diyarbekir Beylerbeyi Hafiz Ahmet Pasa yi 30 bin kisilik bir orduyla Bagdat uzerine harekete gecirmistir Bagdat in kusatilmasi uzerine Subasi Bekir Sah Abbas tan yardim istemis Bagdat i kendisine teslim edecegini bildirmistir Sah Abbas bu firsattan yararlanmak icin 30 bin kisilik bir orduyla hareket etmistir Ancak Hafiz Ahmet Pasa durumu kurtarmak icin Bekir in beylerbeyligini onaylar Istedigini elde eden Bekir de Bagdat i Sah Abbas a teslim etmek gibi bir niyetinin artik kalmadigini bildirmistir Fakat Bekir in oglu ile anlasan Sah kentin kapilarini 28 Kasim 1623 tarihinde boylece actirdi Kent Safeviler in eline gecince yaygin bir sekilde yikima ve kiyima ugramistir Safevi ordusu Bagdat uzerine yururken Osmanli tahtina IV Murat gecmistir IV Murat yine Diyarbakir Beylerbeyi Hafiz Ahmet Pasa yi Bagdat i geri almakla gorevlendirdi Bagdat i 21 Kasim 1625 tarihinde kusatan Osmanli kuvvetleri sayica kalabalik ve Safevi ordusunun en seckin birliklerinden olusan kent savunmasini defalarca saldirsa da dusurememistir Sah Abbas in emrindeki ana kuvvetler ise Osmanli ordusuna Basra Korfezi uzerinden saglanan erzak yardimini kesmistir Yine de kusatma dokuz ay surmustur Ancak bu surenin sonlarinda kapikulu askerinin isyani nedeniyle kusatma kaldirildi ve Osmanli ordusu 1626 yilinin temmuz ayinda Bagdat onlerinden cekilmistir Ozbeklerle iliskiler Ozbekler firsat buldukca Horasan a saldirmis yagma ve katliamlarda bulunmuslardir Bu durum Sah Abbas doneminde de devam etmistir Ozbekler esas olarak Sii Safeviler e karsi Sunni Osmanlilar la tam bir ittifak icindeydiler Sah Abbas in tahta gecmesinden kisa bir sure once Ozbekler Abdullah Han komutasinda kusatmis olduklari Herat i isgal etmis Horasan in en buyuk kenti olan Meshed e dogru harekete gecmislerdi Ozbekler Herat ta kadin ve cocuklari esir alirken erkekleri oldurmuslerdir Bu katliam ve yagmalar dort gun surdu Ozbek Hani dort gunun sonunda kente girerek katliam ve yagmalarin durdurulmasi emrini verdi Sah Abbas 12 bin kisilik bir orduyla Meshed dolaylarina ulastiginda Ozbekler bu bolgeden cekilmisti Sah Abbas askerlerin toplanmasi icin ekim ve kasim aylarini burada gecirdikten sonra Herat uzerine yurudu Ancak bati sinirlarinda Osmanli saldirisinin basladigini ogrenince mart 1589 da baskente donerek Osmanli ile baris yapmaya calisti Kisa sure sonra Ozbekler yeniden Horasan a saldirdilar Bu kez Meshed i 18 Nisan 1589 da kusattilar Durum baskentte ogrenilince Sah Abbas ordusuyla 2 Eylul 1589 tarihinde Meshed uzerine hareket etti Fakat Tahran dolaylarinda hastalandigi icin bir sure Rey de kalmistir Meshed bes ay Ozbek kusatmasi altinda dayandi ancak yiyecek sikintisi sonucu 30 Eylul 1589 tarihinde teslim oldu Ozbekler burada da katliam yapti Bir kaynaga gore iclerinde cocuklarin da oldugu 2 3 bin kisi olduruldu kent uc gun sureyle yagmalandi Ozbek ordusun buyuk kismi Horasan da daha fazla kalmayarak cekilmistir Sah Abbas da ayni yilin kasim ayinda baskente donmustur Ancak Herat ve Meshed halen Ozbeklerin elindedir Kisa sure sonra Sah Abbas Harezm Ozbekleriyle bir ittifak kurma firsati bulmustur Harezm hanedaniyla Buhara hanedani uzun suredir rekabet icindeydiler Sah Abbas bu iki Ozbek hanlarinin cekismesinden yararlanmayi saglamistir Daha sonra 1592 de Merv Ozbek hanedani da Ozbek Abdullah Han dan kacarak Sah Abbas a sigindi Iki yil sonra diger bir Ozbek hani da ayni nedenle Sah Abbas a sigindi Ne var ki Safevi ordusunun Horasan a yurudugu her seferde Ozbek hani Abdullah ve oglu Abdulmumin Han geri cekilmektedir Abdullah Han in 8 Subat 1598 tarihinde olmesi Ozbekler in durumunu da etkilemisti aralarinda bir takim anlasmazliklar cikmistir Durumdan yararlanmak isteyen Sah Abbas 9 Nisan 1598 tarihinde yeni baskent Isfahan dan ordusuyla Horasan a dogru hareket etmistir Nisabur un Ozbek valisi ve Ozbek halki kenti savunamayacaklarini anlayinca cekilmisler Sah Abbas kenti savasmadan almistir Sah Abbas Nisabur a girdiginde ordunun bir kisim birliklerini Meshed e gonderdi kisa bir sure sonra Meshed in de savasmadan alindigi haberi gelmistir Kendisi 29 Temmuz 1598 tarihinde Meshed e geldiginde ordunun bir kismini bu kez Herat a gonderdi Karsisina cikacak bir Ozbek gucu de yoktur zaten Abdulmumin Han bazi Ozbek komutanlar tarafindan 30 Haziranda oldurulmustu Tahta Din Muhammed getirildi Yeni han Horasan icin savasmaya kararliydi Sah Abbas ise sayica daha az olan ordusuna guvenemedi ve Herat kusatmasindaki birliklerini geri cekti Din Muhammed Han kuvvetleriyle Safevi ordusu 10 Agustos 1598 gunu savasa tutusmuslardir Safevi ordusu 10 15 bin kisi kadarken Ozbek ordusu 20 bin kisiliktir Sah Abbas Turkmen savascilari ileri yerlestirip merkezi orduyu olusturan kul askerleriyle geride duzen almistir Turkmen askerler duzensiz bir saldirinin ardindan dagilmaya baslayinca Sah Abbas ordusunun basinda bizzat savasarak ordusunu zafere goturmustur Din Muhammed Han bin kadar Ozbek savasciyla dogrudan Sah Abbas uzerine saldirmayi denemis fakat aldigi ok yarasindan olmustur Sah Abbas ise bu seferin sonunda Horasan kentlerini geri almis topraklarini Ceyhun Nehri ne kadar genisletmistir Ozbek Safevi sorunlari daha cok Horasan bolgesinde yasanmistir Ozbek akinlari esas olarak yagma akinlari olmakla birlikte hemen her seferinde genis capli katliamlara yol acmistir Ozellikle Herat ve Meshed kentlerinde yikim cok buyuk boyutlarda olmustur Ahali katledilmis kadin ve cocuklar esir olarak goturulmustur Genel olarak Horasan da Turk ve Tacik halkin katledilmesi nedeni sii olmalari olarak gosterilmektedir Babur Imparatorlugu yla olan iliskiler Timur soyundan Babur Sah tarafindan gunumuz Hindistan inda kurulan Babur Imparatorlugu yla Sah Ismail zamanindan beri diplomatik iliskiler surmekteydi Bu diplomatik iliskiler iki imparatorluk arasindaki dostane iliskilerin yerlesmesinde ve surdurulmesinde cok etkili olmustur Hatta Safeviler Baburluler in Afganistan ve Maveraunnehir uzerine yayilmasina destek de oldular Ne var ki Sah Tahmasp in Kandahar i 1558 yilinda istila edince 1595 yilina kadar iki imparatorluk arasindaki dostca iliskilerde bos bir donem yasanmistir Sah Abbas in Baburluler le bir dostluk kurma girisimleri daha cok doguda buyuk sorunlar yasamasina ve hukumdarliginin ilk yillarinda uzerlerine yuruse de geri cekilmeleri nedeniyle cozum bulamadigi sikintilar karsisinda Babur Imparatorlugu ile Ozbekler e karsi bir ittifak kurma arayisi olarak gorulmelidir Bu yonde zamanin Babur Hukumdari Ekber Sah a yazdigi mektuplarda yardim talebini ortaya koymasi kendisi icin Baburluler in desteginin onemini anlatmasi ve bir dostluk antlasmasi onermesi dikkat cekici olmalidir Ancak Ekber Sah bir yandan kendi ulkesindeki sorunlar diger yandan Sah Abbas in Ozbek hanindan daha genc ve zayif olmasi zayiftan yana olmak istememesi nedeniyle destekte bulunmamis yine de mektubunda baris saglanmasi yonunde tavsiyelerde bulunmustur Diger tarafta Ozbek hani da Babur le diplomatik temas kurarak Horasan bolgesinin sii kizilbas elinden kurtarilmasi icin yardim istemistir Ekber Han ayni Safevilere davrandigi gibi fiili bir destek saglamamis baris yolunun bulunmasina calisilmasi yonunde tavsiyede bulunmustur Sah Abbas Ekber Sah in olumunden sonra tahta gecen oglu Cihangir Sah ile ayni cizgide yazismayi surdurmustur Ne var ki Kandahar a goz diktiginde Hindistan daki bolgesel guc sahiplerinden Babur askeri gucunu Hindistan da tutmak Kandahar a mudahalesini engellemek icin yararlanmaya da calismistir Cihangir Sah a onun sehzadeligi sirasinda yazdigi bir mektupta Biz sizinle dostluga haziriz Sizden bir isaret bekliyoruz cumlelerinin ardindan Osmanli ile yapilan ticaret antlasmalarindan soz etmis Babur Imparatorlugu ile de benzer antlasmalar yapmanin iki ulke yararina olacagini bu tur antlasmalar yapmak istedigini belirtmistir Daha da ileri giderek uzun zamandir Horasan uzerinde hakimiyet kurmak pesinde Osmanli ile ittifak halinde olan Ozbekler e Safeviler e Osmanli ya karsi yardimci olmalari gerektigini ifade etmistir Tum bu olaylar Ekber Sah in Ozbekler ile Osmanlilar arasinda Safeviler in ezilmesinden ve ortana kalkmasindan bir yarar gormedigini o takdirde daha da guclenen Ozbekler in kuzey sinirlarina yasam tarzlarina uygun olarak yagma seferleri duzenleyeceklerini hesaplamasindan cekindigini gostermektedir Karsilikli olarak sik sik elciler degerli hediyeler ve dostluk ifadeleriyle dolu uzun mektuplar gonderilmesine karsin Sah Abbas guclu bir Babur Imparatorlugu nu kendi cikarlarina uygun bulmamaktaydi siyasal erkin bolunmus olmasini tercih etmekteydi Bu yonde bazi girisimlerde de bulunmustur Bir bakima Baburluler in ic islerine karismis bazi yerel siyasi gucler lehine Babur hukumdari nezdinde girisimlerde bulunmus zaman zaman basarili da olmustur Yine de Cihangir Sah ile oglu Cihan Sah arasindaki taht cekismesinde Cihan Sah bir mektupla kendisinden destek istediginde babasina itaat etmesini onermistir Safevi ulkesi ile Babur ulkesi arasinda kervanlarla kayda deger bir ticaret olagelmistir Iran in en onemli ithal kalemi askeri amaclarla kullanilan attir Bunun yaninda Hindistan a guhercile ipek luks esya degerli maden kavun kurutulmus kayisi ve badem gonderilmektedir Iran Hindistan dan dokuma seker ve civit almaktadir Ancak at ve guhercile iliskilerin gergin oldugu donemlerde yasaklanmistir Bu kervan ticaretinin merkezi noktasi Kandahar dir Hindistan dan Iran a her yil dokuma yuklu 25 bin deve Kandahar da konaklamistir Hindistan in deniz yoluyla Iran la ticareti Bender Abbas ile Surat limanlari arasinda olmaktadir Hindistan in bu limanlardan ithalatinda en onemli kalem gumustur Ancak ulke savas durumunda oldugunda Sah Abbas degerli maden ihracini yasaklamaktadir Avrupa devletleriyle iliskiler Sah Abbas doneminde guclu merkezi bir otoritenin olusturmasiyla Iran ozellikle Venedik ve Ispanya nin ilgisini cekmistir Osmanli ve Ozbek saldirilarini durdurduktan sonra siyasi erki tumuyle kendi eline alan Sah yollar kopruler ve hanlarla yaygin bir ticaret agi kurmus ham ipek ticaretini tekeline alarak alicilarin karsisinda tek satici olmustur Diger yandan Osmanli Imparatorlugu nun yayilmasi Avrupa nin doguyla ticari iliskileri icin giderek yogunlasan bir tehdit olmasiyla Avrupa nin Safevi ulkesine ilgisi dogal olarak artmistir Alisilmisin disinda seyyah tuccar ve diplomat elci Safevi Imparatorlugu nu ziyaret etmeye baslamistir Basra Korfezi de yerlesik Portekiz varligini atmak icin Ingiltere ve Hollanda Portekizliler le kiyasiya bir mucadeleye giristiginde savasin uc tarafi Sah Abbas la bir ittifak olusturmayi amaclamisti Bu dogal olarak bir yakinlasma baslatti Ama sonucta bolgede duruma hakim olan Ingiltere olunca Sah Abbas in karsisinda tek bir muhatap kalacaktir Hint Okyanusu nda Portekiz askeri gucunun tasfiyesinden sonra ise somurge politikalarinin devami ve uzantisi olarak Ingiltere Fransa ve Hollanda Iran la ilgilenir oldular En parlak etkiyi yaratan diplomatik unsur ise Ingiliz Sherley kardesler olarak bilinen Venedik ten 1598 yili mayis ayinda yola cikan heyettir Sah Abbas ise Avrupali devletlerin bu girisimlerinden yararlanmak pesindedir Onun istedigi ulkesinde uretilen ipegin esas pazar olan Avrupa ya yuzyillardir surdugu gibi Osmanli ulkesinden akmasini ve boylece transit ipek ticaretinden Osmanli nin sagladigi o yuksek gelirin kesilmesiydi Sah Abbas in en bastan beri ipegin Avrupa ya ihraci konusunda bagli kaldigi strateji budur Osmanli merkezi hazinesinin onemli bir girdisini olusturan bu gelirin kesilmesiyle Osmanli askeri gucunun zayiflayacagini bati sinirlarindaki ezeli dusmaninin sik sik ortaya cikan tehdidinden bu sekilde kurtulacagini hesaplamaktaydi Diger yandan Ingiliz elcileri Sherley kardeslerin amaclari ise ikilidir bir yandan Safevi Sahi ndan ozellikle ipek konusunda ticari imtiyazla elde etmek ve Osmanli ya karsi askeri bir ittifak kurmak Boylece Osmanli yi hem batida hem de doguda savasmak zorunda birakmak Sah Abbas in da zaten buydu Osmanli ya batida sorunlar yasatmak Bu nedenle Sherley kardesleri cok iyi karsilamis atindan inerek kucaklamistir Heyetin getirdigi hediyeler de son derece degerli ve nadide eserlerdir 6 cift zumrut kupe yakut altin ve billur alti cift kadeh altin tuzluk gumus islemeli ejderha seklinde bir ibrik vs Ayrica heyetin beraberinde getirdikleri usta bir top dokumcusu Sah Abbas icin cok degerli bir hediyedir Bu ilk temastan sonra ulkelerine donen Hristiyan elci heyetinin yanina Safevi heyeti de katilmis Avrupa da ticari ve askeri ittifaklar aramistir Esasen onlari Avrupa ya bu gorevle gonderen Sah in kendisidir Esasen bir asker olan Robert Sherley daha sonra 1604 1605 yillarinda Osmanlilar la yapilan bir savasta gercekten buyuk bir cesaret ve liderlik gostermistir Hristiyan heyetiyle yolculuk eden Safevi elcileri 20 Ekim 1600 tarihinde Prag a ulasip Habsburg Hanedani ndan II Rudolf ile gorusmustur Bu gorusmede Imparator Osmanli yla savasa devam edecegini diger Hristiyan devletleri de seferber etmek icin caba harcayacagini belirtirken Safevi heyeti de ipek ve baharat yollarinin Rusya ve Safevi topraklarindan gecirilmesini onermistir Ortak elcilik heyeti 5 Nisan 1601 tarihinde Roma ya ulasmis ve Papa VIII Clemens ile gorusmustur Ancak bu arada bir anlatima gore A Sherley ortaliktan kaybolmus Roma da iki ay kalan Safevi heyeti onemli bir kesis kilavuzla birlikte Ispanya ya gitmistir Baska bir tarih kaydina gore ise heyetin Safevi elcisi Huseyin Ali Bey ile Sherley arasinda esas gorusme yetkisi olan elci konusunda cok ciddi bir anlasmazlik cikmistir Sonunda Huseyin Ali Bey Sherley i kenara itip Papa yla gorusmustur Ancak Papa Sah in gozunde Sherley in onemli oldugunu fark edip Sah a hitaben yazdigin mektubu ona vermis ve Iran a gondermistir Huseyin Ali Bey ve ekibi ise Ispanya ya gitmek uzere yola cikmistir III Felipe tarafindan gorkemli bir torenle karsilanan Safevi elcileri sonucta bir antlasma konusunda sonuc alamamislardir Boylece bu uzun diplomatik yolculugun amaclanan sonuclarina ulasilamamistir Bunun muhtemel bir nedeni Sah Abbas in Avrupa daki mezhep ayriliklari konusunda yeterince bilgi sahibi olmamasi bu yuzden Katolik tuccara kendi topraklarinda serbestce ticaret hakki ve oturma izni veriyor ulkesinde yasayan tum Hristiyanlarin Papalik yetkisi altina girmesini ongoruyor Osmanli yla tum ticari iliskilerin kesilmesini ve savas ilan edilmesini istemek gibi olcusuz onerilerde bulunuyordu Olcusuz sayilabilecek baska istekler de vardi Hurmuz deki tuccara yapilan haksizligin Safevi gorusune gore giderilmesi gibi Olumlu daha dogrusu ikna edici bir oneri de vardi Osmanli dan alinan topraklarinin bolusulmesi konusu Sah Abbas kendi isgal ettigi topraklari kendi alacak bunun disinda kalanlari Ispanya ya birakacaktir Heyet baskani olan Huseyin Ali Bey icin apayri sikintili bir durum yasanmistir Hem Italya da hem de Ispanya da kendi heyetinden Hristiyanliga gecenler olmustu bu yoldaslari dogal olarak heyetten ayrilip bu ulkelerde kaldilar Hatta Ispanya da Hristiyanligi secen iki yoldasina vaftiz toreninde anne ve baba rolunu Ispanya Krali ve Kralicesi ustlenmistir Yine de 22 Agustos 1602 tarihinde bir alman elcilik heyeti hareket etmis Rusya uzerinden Iran a gitmek uzere yola cikmistir Heyetin amaci bir ittifak saglamaktir Osmanli gucunu kirmak icin de Rus carinin da ittifaka katilmasini saglamaya calismakti Car dan Sah a hitaben yazilmis bir mektup almayi basarmislardir O siralarda Sah Abbas Tebriz de oldugu icin bu kente yonelmislerdir Tebriz e varmalari 1603 yili aralik ayi ortalaridir Alman heyeti donus sirasinda yanlarina yine Safevi elcileri de katilmistir Donuste bir kez daha Car la gorusulmus ondan II Rudolf a yazilmis bir mektup alinmistir Car Osmanlilar aleyhine Sah Abbas ile dostane iliskiler kurdugunu bildirmektedir Yine de bu uclu ittifak girisiminden elle tutulur bir sonuc alinamamistir Sherley ve Huseyin Ali Bey in ana hatlar olarak Rusya Papalik ve Ispanya seyahatlerinden sonraki iki yil icinde yedi kez Safevi elci gruplari Avrupa ya gitmistir Hepsi ayni amaclarla Ne var ki hicbirinden Sah Abbas in istedigi sonuc alinamamistir Ingiltere ise Pasifik Okyanusu nda basat guc olmayi basarsa da Osmanli ile ticari olarak ilgilenmeyi ticari cikarlar acisindan daha elverisli bulmustur Istanbul da Fransiz ticari ayricaliklari arasindan bir gecit bulan ilk Ingiliz buyukelcisi bazi ticari imtiyazlar elde etmistir Daha sonra 1579 yilinda yapilan bir ticari antlasmayla Ingiltere Fransa ya taninan tum ticari imtiyazlarin tam benzerlerini elde etmistir Ingiltere bu girisimleriyle Osmanli Imparatorlugu dis politikasinda esas yonelim olmayi basarirken ki bunu Osmanli nin ordusu icin gerek duydugu silah satisina belirli olcude de olsa dayandirmaktaydi ayni olcude Safevi Imparatorlugu na ilgisini de kaybetmis olacaktir Sah Abbas in Avrupali devletlerle Osmanli ya karsi bir ittifak olusturma cabasi ile asagi yukari ayni yillarda bir baska yonde cabasi daha olmustur Ipek ihrac yolunu Anadolu dan alip guneye Basra Korfezi ne cevirme amacindadir bu Bu yonde hareketle 1601 yilinda Lar Eyaletini ve ardindan Bahreyn Adasi ni Portekizlilerden geri aldi Ham ipek uretimini Basra Korfezi uzerinden Avrupa ya ihrac etmek istiyordu Stratejik amac yine ayniydi Osmanli ya transit ticaretten gelir birakmamak Sah Abbas in Osmanli ya karsi Avrupa devletlerinden hic olmazsa biri ve Papalik la ittifak yapma isteginin belki en belirgin sekilde ortaya konuldugu ornek 1602 yilinin son aylarinda Iran a ulasan Ispanya Krali III Felipe nin elcilik heyeti karsisindaki tutumudur Uc Hristiyan rahipten olusan heyetle gorusmesinde kendi topraklarinda bir kilise insa edilmesini istedigini ancak musluman din adamlarinin siddetli direncinden cekindigini belirtmistir Yine de Avrupa topraklarinda Osmanli sinirlarina karsi bir askeri harekata girisilecek olursa Hristiyanlarin Safevi Imparatorlugu na askeri olarak yardim ettikleri icin kilise istegine karsi cikamadigini ileri surerek bu muhalefete karsi durabilecegini bildirmistir Bu istegi yerine getirilmese de Isfahan da bir kilise ve manastir insa edildi ustelik masraflari Sah in hazinesinden karsilandi Muhtemelen bu dini yapilar nedeniyle ilk Avrupali devlet olarak Ispanya Safevi baskentinde surekli bir elcilik kurmustur Ne var ki yillar suren tum bu cabalarin umutlarin sonunda Sah Abbas Osmanli ya karsi hicbir Avrupali devlete guvenemeyecegini 1622 yilinda anladi Hurmuz u Portekizlilerden alarak ve Bender Abbas ni Abbas Limani kurarak Avrupali devletlere karsi tutumunu netlestirdi Cunku artik Avrupa nin hem Osmanli Imparatorlugu nun hem de Safevi Imparatorlugu nun Uzakdogu ticaretleri acisindan bir tehdit ve engel olarak gorduklerini her iki imparatorlugun yikilmasini tercih ettiklerini goruyordu Osmanli ile Habsburg arasinda imzalanan ve Hurmuz Adasi nin alinarak Basra Korfezi nin en dar yerinde Bender Abbas Limaninin kurulmasiyla politikasini degistirmisti Artik Avrupa devletleriyle ittifak kurarak Osmanli ya karsi bir askeri harekata onlari ikna etmekten umudunu yitirmistir Bu yonde karar almasinda elcisi Zeynel Bey in raporlarinin da etkili oldugu ileri surulur Ancak yine de bu askeri amactan tam olarak vazgecmedi Avrupa devletleriyle diplomatik iliskileri 1608 yilinda surdurdu Bu kez amaci artik Sah in tekelinde olan ipek dissatimini arttirmak ve ipek ticaret guzergahinin Osmanli topraklarindan degil baska hatlardan yapilmasini saglamakti Ancak bu girisim de sonuc vermedi Avrupali hukumdar ve buyuk tacirler Osmanli ile savasi goze alamiyor Sah in vaatlerine sadik kalacagina guvenmiyor ve Iran ipeginin kalitesinin dusuk oldugunu ileri suruyorlardi Toplumsal kulturel ve ekonomik hayatSah Abbas devrinde geliskin bir ic ve dis ticaret tarim hayvancilik zanaatcilik ekonomik yasami cevrelemektedir Geliskin zanaatler Azerbaycan ve Horasan da farkli iki demircilik ekolu cinicilik kakmacilik dokumacilik dericilik ciltcilik halicilik testi uretimi vardir Minyatur ve hat sanati da geliskin sayilir Sah Abbas seramik yapiminin gelismesine ozen gostermistir 300 cinli comlekci getirilerek guclu bir seramik endustrisi kurulmustur Iran seramikleri Avrupa pazarinda cin seramikleriyle rekabet eder hale gecmistir Zanaatciligin yani sira geliskin bir tarim ve hayvancilik yurutulmektedir Dis ticarette Erdebil ve Tebriz cok onemli merkezlerdir Erdebil Safevi Tarikati nin bazi kaynaklarda Erdebil Tarikati kurucusu Safiyuddin Ishak in turbesini ziyaret etmek icin gelen insanlarin ugrak yeri oldugu kadar Gilan ipek urunlerinin tasimasini yuruten kervanlarin merkezidir Tebriz ise yuzlerce han ve binlerce dukkanin faaliyet gosterdigi bir kenttir Tebriz ayrica dokuma deri ve mermer uretimi yapmaktadir Dokumaciligin yogun oldugu kentler Kasan Isfahan ve Yezd dir Bu kentlerde atlas kadife ipek sim altin iplik islemeli her turden degerli pahali kumaslar uretilmektedir Gilan ve Sirvan uretimi ipegin antreposu olan Kazvin de ise ipek hali dokumasi gelismistir Sah Abbas in izledigi politikalar ulkeyi kaos ortamindan kurtarmis tarimsal ve zanaat uretimi artmis ticaret gelismisti Yabanci seyyahlarin tuttuklari notlar Sah Abbas doneminde ulke genelince bol gida maddesi uretildigi bu nedenle fiyatlarin dusuk oldugu belirtilmektedir Kisacasi halkin refah duzeyi buyuk olcude gelismistir Sah Abbas donemine kadar gerek sosyal hayatta gerekse devlet yonetiminde Turker belirleyici unsur olmustur Ancak Sah Abbas turkmen seflerinin siyasi ve askeri gucunu kirmak boylece merkezi yonetimin yani sahin gucunu arttirmak icin yukarida anlatilan politikalar uygulamisti Bu politikalarin sonucu olarak sosyal hayatta ticarette ve yonetimde Turk olmayan unsurlarin etkinligi artmistir Yonetimde Tacik ve Kafkas unsurlar ticarette ermeni tuccar buyuk olcude hakim duruma geldi Diger yandan Turkmen topluluklarin ayni amacla dagitilmasinin sonucunda eskide Turkcenin yaygin oldugu bolgelerde dahi Farsca konusulur oldu Yine de Sah Abbas saray ve Gulamlar Turkce konusmaya devam etmislerdir OlumuSah Abbas zor kullanarak babasini tahttan indirmis babasini ve kardeslerini baskentten uzaklastirmisti Tum bunlari askeri bir darbeyle neticede zor kullanarak yapmisti Ogullari tarafindan benzer bir kadere ugrayacaginin endisesini hep tasidigi anlasiliyor Diger yandan kendi hukumranligi icin bir tehdit olarak gordugu Turkmen seflerini oldurtmustu onlarin akrabalarinin oc almak isteyebilecekleri endisesi de Sah Abbas i cok kez tedirgin etmis olmalidir Boylece saray ve ordu ileri gelenlerinin art niyetli etkilerine duyarli hale geliyordu Sonuc olarak ogullarini saray ileri gelenlerinden uzak tutmaya ozen gostermistir Bu tur yakinlasmalara karsi hassas olmus aykiri davrananlari siddetle cezalandirmis yakinlarini saray ve sarayin baglantili oldugu cevreden dislamistir Sehzadeler cogunlukla haremde tutuldular insan iliskileri harem cevresiyle sinirlandirildi Devlet yonetimi ve askeri egitim almadiklari gibi babalarinin seferlerine de alinmadilar Hatta bir sehzadesini kendi aleyhine komplo cevirdigi yonunde ikna edildiginden hancerleterek oldurdu Ne var ki soz konusu sehzadenin bu tur girisimlerle hic ilgisi yoktu Sah Abbas da bir sure sonra bunu anladi ve muhtemelen yasaminin sonuna kadar vicdan azabi cekti Ne var ki yine de 1629 yilinda artik varisi yoktu Kaynakca Sah Abbas ve Zamani Sh 64 a b c Sah Abbas ve Zamani Sh 71 Sah Abbas ve Zamani Sh 67 a b c Sah Abbas ve Zamani Sh 69 a b c Sah Abbas Devrinde 1587 1629 Iran da Ticari Hayat Sh 2 a b c Emrah Naki Sh 90 a b Sah Abbas ve Zamani Sh 62 Emrah Naki Sh 74 Sah Abbas ve Zamani Sh 60 a b Sah Abbas ve Zamani Sh 63 64 Emrah Naki Sh 75 a b Sah Abbas ve Zamani Sh 68 Sah Abbas ve Zamani Sh 70 71 Sah Abbas ve Zamani Sh 71 a b Sah Abbas ve Zamani Sh 72 Sah Abbas ve Zamani Sh 73 75 Sah Abbas ve Zamani Sh 76 a b Emrah Naki Sh 78 Sah Abbas ve Zamani Sh 71 Sah Abbas ve Zamani Sh 76 Sah Abbas ve Zamani Sh 76 77 Sah Abbas ve Zamani Sh 1 Emrah Naki Sh 82 E Erdogan Sh 77 D E Streusand Sh 174 Sah Abbas ve Zamani Sh 69 70 a b D E Streusand Sh 175 a b c Sah Abbas Devrinde 1587 1629 Iran da Sosyal ve Kulturel Hayat Sh 262 Cihat Aydogmusoglu Sah Abbas 1587 1629 Devrinde 1587 1629 Iran da Sosyal ve Kulturel Hayat Sh 262 263 a b c d Sah Abbas Devrinde 1587 1629 Iran da Sosyal ve Kulturel Hayat Sh 263 a b c Ozer Kupeli Osmanli Safevi Munasebetleri 1612 1639 Sh 35 a b Sah Abbas Devrinde 1587 1629 Iran da Sosyal ve Kulturel Hayat Sh 264 Emrah Naki Sh 92 D E Streusand Sh 158 a b c Sah Abbas Devrinde 1587 1629 Iran da Ticari Hayat Sh 19 Ozer Kupeli Osmanli Safevi Munasebetleri 1612 1639 Sh 33 Sah Abbas Devrinde 1587 1629 Iran da Ticari Hayat Sh 18 Sah Abbas Devrinde 1587 1629 Iran da Sosyal ve Kulturel Hayat Sh 268 269 a b Sah Abbas Devrinde 1587 1629 Iran da Sosyal ve Kulturel Hayat Sh 268 a b c Sah Abbas Devrinde 1587 1629 Iran da Sosyal ve Kulturel Hayat Sh 267 Ozer Kupeli Osmanli Safevi Munasebetleri 1612 1639 Sh 34 35 Sah Abbas Devrinde 1587 1629 Iran da Ticari Hayat Sh 5 Sah Abbas Devrinde 1587 1629 Iran da Ticari Hayat Sh 4 Sah Abbas Devrinde 1587 1629 Iran da Ticari Hayat Sh 2 Ozer Kupeli Osmanli Safevi Munasebetleri 1612 1639 Sh 36 Sah Abbas Devrinde 1587 1629 Iran da Ticari Hayat Sh 5 6 a b Sah Abbas Devrinde 1587 1629 Iran da Ticari Hayat Sh 6 Sah Abbas Devrinde 1587 1629 Iran da Ticari Hayat Sh 6 7 a b Sah Abbas Devrinde 1587 1629 Iran da Ticari Hayat Sh 8 9 Ozer Kupeli Osmanli Safevi Munasebetleri 1612 1639 Sh 39 41 Ozer Kupeli Osmanli Safevi Munasebetleri 1612 1639 Sh 42 43 Sah Abbas Devrinde 1587 1629 Iran da Ticari Hayat Sh 9 10 Sah Abbas Devrinde 1587 1629 Iran da Ticari Hayat Sh 10 Sah Abbas ve Zamani sh 199 213 Sah Abbas ve Zamani sh 214 215 Sah Abbas ve Zamani sh 203 a b Sah Abbas Devrinde 1587 1629 Iran da Ticari Hayat Sh 14 Sah Abbas ve Zamani Sh 104 Sah Abbas ve Zamani Sh 105 Sah Abbas ve Zamani Sh 106 Sah Abbas ve Zamani Sh 107 108 Sah Abbas ve Zamani Sh 108 109 Sah Abbas ve Zamani Sh 152 Sah Abbas ve Zamani Sh 153 154 Ozer Kupeli Osmanli Safevi Munasebetleri 1612 1639 Sh 2 3 30 Yuval Noah Harari Hayvanlardan Tanrilara Sh 194 Ozer Kupeli Osmanli Safevi Munasebetleri 1612 1639 Sh 37 Ozer Kupeli Osmanli Safevi Munasebetleri 1612 1639 Sh 30 31 Sah Abbas ve Zamani Sh 124 Sah Abbas ve Zamani Sh 125 Cihat Aydogmusoglu Iskender Bey Munsi ye Gore Safevi Hukumdari Sah I Abbas in Revan Erivan Seferi 1603 1604 Sh 64 Sah Abbas ve Zamani Sh 125 126 a b c d e Emrah Naki Sh 77 Osmanli Safevi Munasebetleri 1612 1639 Sh 9 10 Sah Abbas Devrinde 1587 1629 Iran da Sosyal ve Kulturel Hayat Sh 265 a b Sah Abbas ve Zamani Sh 128 129 a b Sah Abbas ve Zamani Sh 129 131 D E Streusand Sh 157 Sah Abbas ve Zamani Sh 134 Mustafa Akdag Celali Isyanlarindan Buyuk Kacgunluk 2 Haziran 2018 tarihinde Wayback Machine sitesinde Sh 1 2 Sah Abbas ve Zamani Sh 134 135 Cihat Aydogmusoglu Iskender Bey Munsi ye Gore Safevi Hukumdari Sah I Abbas in Revan Erivan Seferi 1603 1604 Sh 64 65 20 Subat 2018 tarihinde kaynagindan arsivlendi Erisim tarihi 19 Subat 2018 Cihat Aydogmusoglu Iskender Bey Munsi ye Gore Safevi Hukumdari Sah I Abbas in Revan Erivan Seferi 1603 1604 Sh 66 67 Sah Abbas ve Zamani sh 136 Sah Abbas ve Zamani sh 137 Sah Abbas ve Zamani sh 138 Sah Abbas ve Zamani sh 140 Sah Abbas ve Zamani sh 142 a b Sah Abbas ve Zamani Sh 142 143 Sah Abbas ve Zamani sh 143 146 Sah Abbas ve Zamani sh 147 a b Sah Abbas ve Zamani sh 148 Ozer Kupeli Osmanli Safevi Munasebetleri 1612 1639 Sh 64 dipnot Sah Abbas ve Zamani sh 149 150 Sah Abbas ve Zamani sh 152 154 Sah Abbas ve Zamani sh 155 157 Sah Abbas ve Zamani sh 162 a b Sah Abbas ve Zamani sh 221 Sah Abbas ve Zamani sh 163 Sah Abbas ve Zamani sh 164 Sah Abbas ve Zamani sh 167 Sah Abbas ve Zamani sh 167 169 Sah Abbas ve Zamani sh 170 Sah Abbas ve Zamani sh 172 Sah Abbas ve Zamani sh 174 Sah Abbas ve Zamani sh 187 Sah Abbas ve Zamani sh 189 190 Sah Abbas ve Zamani sh 190 Sah Abbas ve Zamani sh 193 195 Sah Abbas ve Zamani sh 197 a b c d Sah Abbas Devrinde 1587 1629 Iran da Sosyal ve Kulturel Hayat Sh 266 Sah Abbas ve Zamani sh 217 Sah Abbas ve Zamani sh 217 218 Sah Abbas ve Zamani sh 220 Sah Abbas ve Zamani sh 218 Sah Abbas ve Zamani sh 219 Sah Abbas ve Zamani sh 237 Sah Abbas ve Zamani sh 238 Garcia de Silva Figueroa Sh 1 Emrah Naki Sh 97 dipnot Emrah Naki Sh 97 98 Sah Abbas ve Zamani Sh XVI a b Sah Abbas ve Zamani sh 240 Sah Abbas ve Zamani sh 243 Emrah Naki Sh 112 Sah Abbas ve Zamani sh 142 143 Sah Abbas ve Zamani sh 142 dipnot Sah Abbas ve Zamani sh 246 a b c Sah Abbas ve Zamani sh 247 249 a b Emrah Naki Sh 114 Emrah Naki Sh 113 Sah Abbas ve Zamani sh 249 Sah Abbas ve Zamani sh 250 251 Emrah Naki Sh 115 Sah Abbas ve Zamani sh 265 Emrah Naki Sh 101 Emrah Naki Sh 102 Emrah Naki Sh 116 Emrah Naki Sh 118 119 Emrah Naki Sh 119 120 Emrah Naki Sh 120 Emrah Naki Sh 122 Sah Abbas Devrinde 1587 1629 Iran da Sosyal ve Kulturel Hayat Sh 273 Sah Abbas Devrinde 1587 1629 Iran da Sosyal ve Kulturel Hayat Sh 273 Sah Abbas Devrinde 1587 1629 Iran da Sosyal ve Kulturel Hayat Sh 271 Emrah Naki Sh 94 Emrah Naki Sh 95KaynakcaCihat Aydogmusoglu Sah Abbas ve Zamani 23 Eylul 2021 tarihinde Wayback Machine sitesinde Cihat Aydogmusoglu Sah Abbas Devrinde 1587 1629 Iran da Ticari Hayat olu kirik baglanti Douglas E Streusand Atesli Silahlar Caginda Islam Iparatorluklari Osmanlilar Safeviler Baburluler Emrah Naki Sah Abbas Doneminde Ispanya Iran Iliskileri 1587 1629 20 Subat 2018 tarihinde Wayback Machine sitesinde Eralp Erdogan Safevi Ordusunda Bir Birlik Kurciler 3 Haziran 2018 tarihinde Wayback Machine sitesinde Cihat Aydogmusoglu Sah Abbas 1587 1629 Devrinde Iran da Sosyal ve Kulturel Hayat 20 Subat 2018 tarihinde Wayback Machine sitesinde Renata Vazquez Santamaria Ispanyol Elci Garcia de Silva Figueroa nin Gozuyle Safevi Sah Abbas Doneminde Ziyafet Merasimleri ve Kadinlarin Durumu 20 Subat 2018 tarihinde Wayback Machine sitesinde Ozer Kupeli Irak i Arap ta Osmanli Safevi Mucadelesi XVI XVII Yuzyillar 20 Subat 2018 tarihinde Wayback Machine sitesinde Cihat Aydogmusoglu Iskender Bey Munsi ye Gore Safevi Hukumdari Sah I Abbas in Revan Erivan Seferi 1603 1604 3 Haziran 2018 tarihinde Wayback Machine sitesinde Ozer Kupeli Osmanli Safevi Munasebetleri 1612 1639 20 Subat 2018 tarihinde Wayback Machine sitesinde I AbbasSafevi HanedaniDogumu 27 Ocak 1571 Olumu 19 Ocak 1629Resmi unvanlarOnce gelen Muhammed Hudabende Iran Sahi 1587 1629 Sonra gelen I Safi