Bu maddede birçok sorun bulunmaktadır. Lütfen sayfayı geliştirin veya bu sorunlar konusunda bir yorum yapın.
|
Platon veya Eflatun (Yunanca: Πλάτων, Plátōn; MÖ 428/427 veya 424/423 – 348/347), Antik Yunan filozofu ve bilgesi.
Platon veya Eflatun | |
---|---|
Tam adı | Platon veya Eflatun |
Doğumu | Πλάτων MÖ 428/427 veya 424/423 Atina, Yunanistan |
Ölümü | MÖ 348/347 (y. 80 yaşlarında) Atina, Yunanistan |
Milliyeti | Yunan |
Çağı | Antik Yunan felsefesi |
Bölgesi | Batı felsefesi |
Okulu | Platonizm |
İlgi alanları | |
Önemli fikirleri | Platonizm Metafizik ve Etik ve |
Etkiledikleri
|
Dünyada üniversite düzeyindeki ilk kurumlardan biri olan (ve bu kurumlara günümüzdeki adını veren) Akademi'nin kurucusu olan ve düşünce tarihinde bir dönüm noktası teşkil eden Platon, felsefe ve bilim tarihindeki pek çok tartışmanın temellerini atmış, Hristiyanlık ve İslam gibi pek çok dini de derinden etkilemiştir. Hocası Sokrates ve öğrencisi Aristoteles ile birlikte felsefe tarihinin en etkili ismidir ve iddialarının büyük bir kısmı bugün hâlâ önemini korumakta, tartışılmakta ve çoğu düşünceye katkıda bulunmaktadır. İngiliz matematikçi ve filozof Alfred North Whitehead "Avrupa felsefe geleneğiyle ilgili yapılabilecek en güvenilir genel nitelendirme, Platon'a ait bir dizi dipnottan oluştuğudur.", demiştir.
Çağdaşlarının aksine, eserlerinin tahminen hepsi günümüze kalabilmiş olan Platon genellikle kendi çevresinden (ya da kendi için önemli) karakterlerden oluşan, belirli bir mekanda ve zamanda geçen, bir konu etrafında insanların tartıştığı ve birbirlerine karşı argümanlar vererek iddialarını çürütmeye veya ispatlamaya çalıştığı, çeşitli şakalar ve göndermeler de içeren, tiyatro metinlerine oldukça yakın kurgusal diyaloglar yazmıştır. Çoğunun ana karakteri Sokrates olan bu diyaloglar uzunluk, konu ve işleniş açısından büyük farklılıklar göstermektedir. Bu nedenle Platon'un etik, estetik, metafizik, politika gibi farklı alanları işlediği bu metinlerde pek çok düşünceyi hayatı boyunca tekrar tekrar değerlendirdiği, düşüncelerini değiştirdiği veya yeniden ele aldığı düşünülmüş, diyalogların kronolojisi, nasıl yorumlanması gerektiği, hangi iddiaları Platon'un kendinin savunduğu ya da Platon'un diyaloglarında yazmadığı düşünceleri olup olmadığı tartışma konusu olmuştur ve olmaya devam etmektedir.
Politik felsefenin kurucusu kabul edilen Platon'un, sadece akıl aracılığıyla bilinebileceğini iddia ettiği tümel gerçekler olan "idealar" teorisi, ruhun akıl, duygular ve arzulardan oluşan üç parçası olduğu ve bu parçalar arasında aklın yönetimine dayanan bir uyum kurulması gerektiği iddiası ve bu teoriler üzerine kurduğu etik ve politik düşünceleri tarih boyunca akıl, ruh, beden, tümeller, ahlak ve devlete dair tartışmalarda oldukça etkili olmuştur. En sık okunan ve temel düşüncelerinin çoğunu açıkladığı düşünülen diyalogları Devlet, Sokrates'in Savunması, Phaidon, Şölen, Theaetetus, Menon, Parmenides, Protagoras ve Timaeus olan Platon'un bunlar dışında asıl Sokrates'in bir konu hakkında konuştuğu kişinin verdiği cevapları çürüterek o insanı kendini sorgulamaya ve böylece felsefe yapmaya yönlendirme sürecini tasvir ettiği eğlenceli diyalogları tarih boyunca oldukça popüler olmuşlardır. Sokrates'in yanı sıra kendinden önce gelen Heraklit, Parmenides, Pisagor gibi filozoflardan da etkilenen Platon'un bu filozoflara yer verdiği metinleri aynı zamanda haklarında günümüze çok az şey kalmış olan bu filozoflara tanıklık ederek kaynak oluştursa da, Platon'un metinlerinin kurgusal metinler olduğu unutulmamalıdır.
Platon'un aşk üzerine Şölen adlı bir diyaloğu ve diğer diyaloglarında bu konuda çeşitli iddiaları bulunsa da, hiçbiri günümüzdeki anlamıyla "Platonik aşka" karşılık gelmemektedir. Platon gerçek aşka bedensel hazlara yönelerek değil ruhsal bir yolla gerçeğin, güzelin, iyinin kendine dönük bir yönelimle ulaşıldığını iddia ettiği için zaman içerisinde 'Platonik aşk' terimi günümüzde 'romantik ya da cinsel bir karşılık beklenmeyen aşk' anlamı kazanmıştır, oysa Platon cinselliğe ya da romantik ilişkilere karşı çıkmamaktadır.
Hayatı
Platon'un hayatıyla ilgili hemen hemen hiç kaynak bulunmamaktadır ve hakkındaki pek çok rivayet milattan sonra 3. yüzyılda (yani Platon öldükten 5 yüzyıl sonra) pek çok filozofun biyografisini yazan Diogenes Laertios'a dayanmaktadır. Diogenes Laertios, Platon'un asıl isminin dedesinin adı olan Aristokles olduğunu, Platon'un iyi bir güreşçi olduğunu, 'geniş' anlamına gelen 'Platon' isminin güreş hocasının taktığını, göğsü, omuzları, çenesi ya da alnı geniş olduğunu için taktığı bir lakap olduğunu aktarmaktadır.Milattan sonra birinci yüzyılda yaşamış olan Seneca ise Platon'un göğsünün geniş olduğu için ona bu lakabın verildiğini söylemektedir. 'Platon' ismi o dönemde yaygın bir isimdir, fakat eğer lakapsa bile Platon bütün eserlerini bu adla yazmıştır, yakın zamanda 'en itibarlı' anlamına gelen Aristokles isminin sonradan biyografi yazarlarının uydurması olduğu ve Platon isminin asıl adı olduğu da iddia edilmiştir.
Diogenes Laertios Platon'un doğum tarihini kendi tahminlerine göre 428/7 yıllarına yerleştirmiştir ancak günümüzde 'undan yola çıkarak 424/3'te doğmuş olması gerektiği düşünülmektedir.Atina kentinin köklü ve asil bir ailesinden gelen Platon'un gençliğinde güreşe ek olarak (güreş o dönemde varlıklı genç erkekler arasında yaygın bir faaliyetti) tiyatro oyunları yazdığı (Atina şehrinde her sene şehir için oldukça önemli ve oldukça popüler tiyatro festivali yapılmaktaydı) söylenir. Politikaya atılmayan Platon muhtemelen bütün hayatını ailesinden kalan mal varlığını felsefe yapmaya harcayarak geçirmiştir. Kendisinden önce Atina'nın düşünce dünyasındaki en etkili figürlerden biri olan Sokrates'in öğrencisiyken Sokrates Atina devleti tarafından suçlu bulunmuş ve (Platon tahminen 25 yaşlarındayken) öldürülmüştür. Platon'nun yazdığı "Sokrates'in Savunması" Sokrates'in ağzından ölümüne karar verildiği davada yaptığı savunmayı anlatmaktadır, fakat Sokrates bu konuşmasında ne kendini savunur, ne de özür diler, sadece kendine yöneltilen suçlamalarla ilgili kendi düşüncelerini söyler.
Babası Ariston, annesi Perictione olan Platon'un Devlet kitabında tartışmanın ana karakterleri olarak yer verdiği ve Glaukon adında iki erkek kardeşi ve Potone adında bir kız kardeşi vardır. Kız kardeşinin oğlu Speusippus Platon öldükten sonra Akademi'nin başına geçmiştir. Platon'un annesi Perictione'nin kardeşi Charmides (Platon'un Charmides, Şölen ve Protagoras diyaloglarında konuşur) ve dedesi Critias (Charmides ve Protagoras'ta konuşan Critias'ı Platon Callaeschrus'un oğlu, yani annesinin dedesi olarak tanıtır, fakat Timaeus ve Critias diyaloglarında tanıtmadığı ve yaşlı tasvir ettiği için başka bir Critias'dan bahsettiği düşünülebilir) Otuz Tiran döneminde Atina politikasında önemli yer alan figürlerdir. Aynı zamanda Sokrates'le yakın olan Critias bu dönemde lider rolü üstlenmiş ve Atina halkından oldukça tepki toplamıştır, dolayısıyla Sokrates'in idama mahkûm edilmesi tarihçiler tarafından Sokrates'in etrafındaki önemli politik figürlere verilen bir tepki olarak da değerlendirilmiştir.
Platon'un hayatı hem Atina için hem de bütün Antik Yunan Medeniyeti için oldukça büyük değişimlerin yaşandığı bir döneme denk gelmiştir. Antik Yunan Medeniyeti milattan önce beşinci yüzyılda Ege Denizi'nin iki tarafına, Marmara ve Karadeniz kıyılarına, Sicilya ve Güney İtalya'ya yayılmış, Doğu Akdeniz kıyılarında da oldukça etkili olmaya başlamıştır.Atina ve Sparta bu süreçte ekonomik ve politik güç olarak yükselmişler ve bir süre sonra birbirleriyle MÖ 431-404 yılları arasında süren Peloponez Savaşı'na girmişlerdir. Atina bugün "doğrudan demokrasi" diyebileceğimiz bir yönteme yakın yönetime katılmada toplumsal eşitlik ve yasaya bağlı adaletin vurgulandığı bir sistemle kendini yönetirken, Sparta asiller ve köleler arasında katı bir sınıfsal ayrıma dayalı bir oligarşiye sahipti. Savaşın başında oldukça etkili emperyalist bir güç olan Atina kenti savaşta Sparta'ya yenilmiş, Sparta zoruyla Atina yönetimine "Otuz Tiran" getirilmiş, bu dönemde uygulanan idamlar ve baskılar sekiz ay sonra isyanla devrilmelerine ve bu sefer yeni yönetim tarafından Otuz Tiran'ın ve yandaşarının idam edilmesine yol açmıştır. Tarihçiler Sokrates'in de bu dönemde Pelopones Savaşında Atina için büyük kayıplara neden olan Alkibiadis ve Otuz Tiran'da etkili olan Critias gibi nefret duyulan figürlerle ilişkileri nedeniyle öldürüldüğünü düşünmektedir.
Dönemin varlıklı ailelerinin çocukları gibi Platon da gramer, müzik ve spor eğitimi alarak büyümüş olmalıdır; ancak o dönemin gramer ve müzik eğitimi günümüzün müzik, şiir, dil bilgisi, edebiyat, tarih gibi konularını, spor da beden eğitiminin yanı sıra savaş talimlerini de kapsamaktaydı. Spor yarışmalarından oluşan Olimpiyat oyunlarının yanı sıra şiir ve tiyatro performansı yarışmalarından oluşan festivaller Antik Yunan medeniyetinin kültürel yaşamının önemli parçalarıydı ve Platon'nun yaşadığı dönemde Atina bilim, sanat ve kültürde başı çekiyordu. Ayrıca Platon'nun hayatı boyunca iki önemli seyahat yaptığı düşünülmektedir. Birinci gezisinde Sicilya ve Güney İtalya'daki Yunan şehirlerinde orada etkili olan Pisagor ve Parmenides felsefesinden etkilendiği, ikinci gezisini yaptığı düşünülen İskenderiye veya Antik Mısır gezilerinde de Babil ve Mısır'da gelişmiş olan kozmoloji, astroloji ve Museviliğin tanrı ve yaradılış anlayışlarından etkilendiği varsayılmakla birlikte Platon'nun bu ikinci gezisinde ne gördüğüyle ilgili net veriler bulunmamaktadır. Kırk yaşında gezilerini tamamlayıp Atina'ya döndüğü söylenen Platon'un eserlerinin tahmini kronolojisine dayanılarak çıkarılan düşüncesindeki gelişmelerin seyahatlerinde gördükleri ve öğrendikleriyle ilgili olduğu düşünülmektedir.
Bunun yanı sıra Atina'nın politik dünyasına dahil olmasa da Diogenes Lartios'a göre Sicilya'nın önemli bir Yunan kenti olan Siraküza'nın yöneticisi olan Dionysius'un yanına gitmiş, Dionysius'un kayın biraderi , Platon'un öğrencisi olmuş; ancak tiran Dionysius Platon'a karşı çıkınca Platon köle olarak satılmış ve onu tanıyan Anniceris tarafından özgürleştirilip Atina'ya geri gönderilmiştir. Platon'un Yedinci Mektubu'na göre Dionysius öldükten sonra başa geçen Dion, Platon'u varisi 'u eğitmesi ve Platon'un öğretilerine uygun bir filozof kral yapması için tekrar çağırmış; ancak 2. Dionysius Dion'dan şüphe ederek onu sürgüne yollayıp Platon'u zorla alıkoymuş en sonunda Platon Siraküza'yı terk etmiştir. Dolayısıyla Platon kendi zamanının aktif politikasından kopuk olmayan, hatta politikayla olan bağları sebebiyle hayatı tehlikeye girmiştir. Filozofun kendi yaşadığı zamanın Akdeniz ve Orta Doğu kültürlerini yakından bilen birisi olduğu görülmektedir. Bu açıdan Platon sadece ürettiği düşüncelerin yelpazesi ve derinliği açısından değil, aynı zamanda en azından politik felsefesini kısmî olarak da olsa uygulamaya koyma imkânı bulması açısından da ender görülen filozoflardan biridir.
Tahminen gezilerini tamamladıktan sonra Akademi'deki okulu kuran Plato, bu dışa kapalı okulda dönemin Atina'sındaki pek çok önemli insanla felsefi ve bilimsel tartışmalar sürdürmüş ve özgün düşüncelerini içeren pek çok diyaloğunu bu sırada yazmıştır. Platon altmışlı yaşlarındayken 17 yaşındaki Aristoteles Platon'un okuluna gelmiş ve yirmi yıl burada bulunmuştur. Bir yandan Aristoteles'in Platon'unkinden oldukça farklı bir felsefesi olması, yazılarında Platon'u pek çok nokta daha eleştirmesi, Platon'un düşüncesinin çoğu noktasında problemler görmesi, öbür yandan Platon'un son döneminde yazdığı düşünülen eserlerindeki bazı iddiaların önceki metinlerinden uzaklaşması veya farklılaşması Aristoteles'in Platon'un metinlerine yönelik eleştirel tutumunu belirlemiştir. Platon ve Aristotales arasında, aralarındaki yaş farkına rağmen üretken bir diyalog olduğunu düşündürebilir. Platon seksenli yaşlarının başında ölmüş, yerine Akademi'nin başına yeğeni geçtiğinde Aristotales Akademi'den ayrılmış, daha sonra o da Atina'nın Lyseum (bu isim de günümüzdeki 'lise' sözcüğünün kaynağıdır) bölgesinde kendi okulunu kurmuştur.
Eserleri
Platon'un eserleri kronolojik olarak üç gruba ayrılabilir:
İlk: Sokrates'in Savunması, , Kriton, Euthyphro, Gorgias, Hippias (minor), Hippias (major), Ion, Laches, Lysis, Protagoras
Orta: , Euthydemus, Meno, Parmenides, Phaidon, Phaidros, Devlet, Symposion (Şölen), Theaetetos
Son: Critias, Sofist, Devlet Adamı, Timaeus, Philebus, Yasalar
Fakat aslında bu ayrımı yapabilmemizi sağlayan olgular yalnızca dil bilimcilerin Platon'un dil kullanımındaki ortak özelliklere bakarak yaptığı çıkarımlar ve eserlerin içeriklerindeki değişimlere ve gelişimlere dair yorumlamalardır. Bazıları ilk ve orta dönem arasında bir geçiş dönemi de görmektedir. Kimileri ise böyle bir ayrımı yapmaya çalışmayı reddetmekte, Platon'un eserlerinin bir bütün olarak görülmesi gerektiğini savunmaktadır. Çok yakın bir zamana kadar eserlerin kronolojisi umursanmamış, hatta kurgusal olmadıkları, yaşanmış olayları aktardıkları varsayıldıkları da olmuştur. Platon'un eserlerinin tamamını (ve Platon'a atfedilen ancak sonradan onun olmadığı kanıtlanmış pek çok başka diyaloğu) yorumla birlikte 16. yüzyılda basan Henricus Stephanus'un bastığı metin günümüzde Platon'un metinlerindeki satırların referans numaralarını belirlemek için kullanılmaktadır.
İlk dönem olarak adlandırılan eserler Sokrates'in konuyla ilgili otorite kabul edilen ya da kendini otorite olarak gören birisine "... nedir?" biçiminde çoğunlukla ahlak kavramlarının anlamlarını sorması, verilen çeşitli cevapları mantıkla test ederek çürütmesi ve en sonunda konuştuğu kişinin cevabı bilmediğini göstermesi sürecini anlatmaktadır. Çok uzun olmayan bu diyaloglar genellikle kısa soru cevap cümlelerinden oluştukları ve pek çok şaka ve gönderme içerdikleri için tiyatroya oldukça yakın, canlı metinlerdir. Sadece sorular sorduğunu, pozitif bir iddiada bulunmadığını iddia eden Sokrates kendinin de bir şey bilmediğini iddia etmekte, bir şey bildiğini iddia eden karşı tarafın iddialarını ise boşa çıkarmaktadır. Bu diyalogların Sokrates'in Atina'da gerçekten yaptığı tartışmalara ve kendi felsefi tutumuna yakın olduğu düşünülmektedir. Bir insana sorular sorarak onun kendiyle çeliştiğini ona söyletme yöntemine "Sokratik metot" denmektedir. Bu diyalogların çoğu sonuçta varılan bir cevabın bulunamadığı ucu açık bir noktada bittiği için Antik Yunancada 'ne diyeceğini bilememe durumu' anlamına gelen aporia ile bittiği söylenir.
Orta dönem olarak ayrılan eserlerin Platon'un "idealar" (ya da formlar) teorisini geliştirdikten ve özellikle Pisagor, Heraklit ve Parmenides'in düşüncelerini inceledikten sonra yazdığı düşünülmektedir. Bu dönemde de Sokrates ana karakter olsa da, çok daha uzun olan metinler bir görüşün savunulduğu ya da ispatlanmaya çalışıldığı, farklı düşüncelerin tartışılarak hangisinin doğru olduğunun anlaşılmaya çalışıldığı metinlerdir. Theaetetus bilgi nedir sorusuyla başlayıp, çeşitli iddiaları inceledikten sonra aporia ile bitse de bu sürede Sokrates pozitif iddialar olarak yorumlanabilecek pek çok argüman vermektedir. Parmenides diyaloğu ise Parmenides'in Sokratesi çürütmesi sonrası amacı hâlâ daha farklı yorumlanan uzun bir bölümle devam etmektedir. İlk döneme zıt olarak Phaidon, Devlet ve Parmenides'te asıl düşünceleri çürütülen ya da sorgulanan veya düşüncelerini ispatlanması beklenen kişi Sokrates karakteridir, fakat bu dönemdeki eserlerin hiçbirinin gerçek Sokrates'i yansıtmadığı, Platon'un kendi özgün fikirlerini ortaya koyduğu düşünülmektedir. Platon'un en ünlü eserlerinden Devlet, Phaidon, Şölen ve Menon bu dönemdedir.
Son dönem eserlerinde ise Platon iyice diyalog formatından uzaklaşmış, her ne kadar karakterler ve bir sahne olsa da monologa yaklaşan kesintisiz, uzun konuşmalardan oluşan oldukça karmaşık argümanlar ve iddialar içeren diyaloglar yazmıştır. Timaeus, Sofist, Devlet Adamı ve Yasalar gibi eserlerinin nasıl yorumlanması ve orta dönem eserleriyle lişkisi bugün hâlâ tartışma konusudur. Özellikle Timaeus'ta geliştirdiği ontolojik, metafiziksel ve kozmolojik argümanlar felsefe ve bilim tarihinde oldukça etkili olmuştur, zaten Rönesans'a kadar Avrupa'da Platon'un tek bilinen eseri Timeaus'tur. Her ne kadar Platon bu son dönem eserlerinde orta dönem eserlerinde ele aldığı konuların çoğunu yeniden ele alarak çok daha gelişmiş teoriler ortaya atsa da günümüzde bu metinler Platon'un orta dönem eserleri kadar popüler değillerdir.
Konuların işlenişi değişse de Platon'un bütün eserlerinde karakterler, olayların geçtiği yer ve zaman, tartışmaların nasıl bir atmosfer içerisinde ilerlediği, karakterlerin verdiği tepkiler argümanların birer parçasıdır, dolayısıyla Platon'un diyalogları salt felsefi ispatlar sunan metinler olarak değil, edebi sanat eserleri olarak da okunmalı ve Platon'un felsefesi bu perspektif göz önünde bulundurularak yorumlanmalıdır.
İdealar Teorisi
Platon'un felsefesi temel olarak Phaidon'da açıkladığı, algılanan şeylerle düşünülen şeyler arasındaki ayrıma dayanır. Bilginin nesnesinin, yani bilebileceğimiz şeylerin yalnızca düşünülen şeyler olabileceğini söyleyen Platon, algıladığımız şeylerin ancak kanıların, kanaatlerin, görüşlerin, sanıların nesnesi olabileceğini iddia eder. Herakleitos'tan etkilenerek algıladığımız her şeyin durmadan değişim içinde olduğunu, fakat bilginin değişmeyen, sabit bir şey olması gerektiğini, dolayısıyla bilgiye ancak düşüncede ulaşılabileceğini düşünmektedir.
Belki de en etkili ve en önemli teorisi olan idealar teorisini hiçbir zaman tam olarak ana tartışma konusu olarak eserlerinde yazmamış, Phaidon ve Devlet gibi bazı eserlerinde var olduklarını var saymış, Parmenides diyaloğunda ideaların ne olamayacaklarına dair iddialara yer vermiş, orta dönem eserlerinden sonra son dönem eserlerinde açıkça idealardan çok az yerde bahsetmiş; ancak ideaların varlığına olan inancından hiç vazgeçmemiş görünmektedir. Bu nedenle Platon'un idealar teorisini tamamlanmamış, ucu açık ve keşfedilmeyi bekleyen pek çok tarafı olan bir teori olarak düşündüğü, bir çeşit felsefi proje ya da soru olarak ele aldığı varsayılabilir.
Antik Yunanca idea (eidos), "görünen" demektir ve buna ek olarak, 'form, biçim, tür' anlamları da vardır. Devlet kitabında Platon güzel olan pek çok şey gördüğümüzü, bunlarda ortak olan güzel diye bir şeyin var olduğunu, bu nesnelerin ne kadar güzel oldukları değişirken onlarda ortak olan güzelin değişmeyen, mutlak ve tam anlamıyla güzel, "güzelin kendi" olduğunu iddia eder. Bu anlamda idealar algıladığımız nesnelere algıladığımız özelliklerini kazandıran, o özelliklerin "kendi" olan mutlak değişmeyen düşünce nesneleridir. Algıladığımız nesneler bir özelliğe sahip olduklarında o özelliğin ideasına "katılmakta", ondan "pay almaktadırlar" (methekein). Fakat Platon bu 'katılma'nın metafiziksel olarak nasıl bir şey olduğuyla ilgili bir teori vermemiş olsa da Timaeus'ta niteliklerin nasıl oluştuklarını açıkladığı kısım dolaylı olarak bu soruya cevap gibi görülebilir. Timaeus diyaloğunda nitelikler daha temel elementlerin geometrik özelliklerinden yola çıkarak açıklanırlar ve temel elementlerin bütün meydana gelme biçimlerini belirleyen demiurgos yani "sanatçı, zanaatkar, ya da yaratıcı" varoluşun bütün hallerini varlığa yani idealara bakarak var ettiği için, algıladığımız nesnelerde beliren bütün nicelikler demiurgosun yaratım sürecinde idealara "bakarak" yarattığı tikel varoluşlarının bizim algımıza yansımalarıdır.
Platon ideaları bir özelliğin ölçüldüğü mutlak standart olarak da düşünmektedir. Bir anlamda, ilk dönem diyaloglarında pozitif bir iddiada bulunmuyor gibi görünse de, Sokrates "... nedir?" sorusuna cevap isterken tümel tanımlar beklemekte ve aslında bir kavramın bütün nesnelerini içeren tümel ifadelere ulaşmaya çalışmaktadır. Bu açıdan idealar teorisinin Sokrates'e ait olabileceği ya da Sokrates'in idealar teorisinin farklı bir versiyonuna inandığı öne sürülmüştür. İdeaları algı yoluyla değil düşünce yoluyla bildiğimizi iddia eden Platon, Menon ve Phaidon diyaloglarında ideaları doğduktan sonra öğrenmediğimizi, fakat onlara ruhumuzda zaten sahip olduğumuzu, fakat doğarken beden maddi yapıda olduğu için ruhtaki bilginin unutulduğunu, felsefe yoluyla ruhtaki bu bilginin tekrar ortaya çıkarılarak 'hatırlanabileceğini' iddia eder. İronik bir biçimde tarihte ilk üniversitenin kurucusu olan Platon 'bilgi aktarma' anlamında eğitimin imkânsız olduğunu söylemektedir, bilgi aktarılan bir şey değil, zaten ruhta olan ideaların tekrar ortaya çıkarılması, hatırlanmasıdır. Devlet diyaloğunda felsefi sürecin diyalektik yani kelimenin o günkü anlamıyla "tartışma" olduğunu, farklı hipotezlerin karşılaştırılarak en sonda hipotetik olmayan bir ve temel gerçeğe ulaşma süreci olduğunu söyler. Bu hipotetik olmayan gerçek, diğer bütün gerçekliğin nedeni olan idealardır.
Ancak idealara ulaşmanın nasıl bir şey olduğu çok açık değildir. Platon ideaların ne olduğunu söylemektense onları ve onlarla ilgili çeşitli özellikleri var sayar. Şölen diyaloğunda aşktan bahsederken aşk ideasına nasıl ulaşılacağını dört aşamada betimlemiştir. Önce bir insana aşık olarak tikel ve algıyla kavranan aşkı tanırız, sonra bu tikel algısal aşkın başka insanlardaki başka biçimlerine bakarak genel algısal aşkın ne olduğunu anlarız, sonra genel aşkı soyutlayarak düşünsel ve genel olan aşka ulaşırız. Bu düşünsel ve genel aşkı araştıra araştıra en sonunda genelin tamamına hakim olan tek bir aşka varırız. İşte bütün aşkın nasıl olacağını belirleyen, aşkın bütün durumlarında "görünen" fakat kendi hiç değişmeden kalan gerçek aşk, "aşkın kendi" odur. Devlet diyaloğunda idealar hem nesnelerin bir özelliğe sahip olmalarının nedeni, hem de buna dair bizdeki bilginin nedeni olarak açıklanmaktadır, dolayısıyla bir şeyin gerçek olabilmesi ancak idealar tarafından sağlanmasıyla mümkündür. Gerçeği düşünsel nesnelere dayandırdığı için kimileri Platon'u "idealist" olarak adlandırırken, kimileri de tümel özelliklerin zihnimizin dışında var olduğunu iddia ettiği için "realist" olduğunu söylemiştir.
Platon ideaların algıyla kavranamayacağını iddia ettiği fakat onların var olan nesneler olduklarını söylediği için pek çok insan tarafından "idealar dünyası" diye "üçüncü bir dünyanın" (algısal ve zihinsel dünyaya ek olarak) varlığını iddia ettiği şeklinde yorumlanmıştır, fakat bu yorum yanlıştır çünkü Platon hiçbir metinde ideaların hacme sahip uzayda yer kaplayan cisimler olduğunu iddia etmez, dahası algısal ve zihinsel olan şeylerin de iki ayrı "dünya" olduğunu iddia etmez, tam tersi Timaeus'ta yalnızca bir evrenden bahseder. İdealar, fiziksel nesnelere karşıt olarak fiziksel olmayan, dolayısıyla fiziksel nesnelerin değişmek, ortaya çıkmak ve yok olmak gibi "kusurlarına" sahip olmayan mükemmel varlıklardır, hatta kelimenin tam anlamıyla varlığın kendidirler. Devlet diyaloğunda idealar arasında bir seviye ilişkisi olduğunu da iddia eden Platon, iyi ideasının en üstte, varlıktan bile ötede olması gerektiğini, çünkü varlığın varlık olmasını iyi ideasının sağladığını iddia eder. Bu iddianın kanıtı Platon'un metafiziğin en temel sorularından biri olan "neden hiçbir şey yerine bir şey var?" sorusuna cevabıdır: bir şey vardır çünkü bir şeyin var olması hiçbir şey olmamasından daha iyidir, dolayısıyla hiçlik yerine varlığın olmasının nedeni iyi ideasıdır. İyi ideası diğer her şeyi belirleyen temel idea olduğu için, bütün idealar ve bütün varlık iyidir.
Platon ideaları ortaya atarken kendi zamanında popüler olan sofistlerin ortaya attığı pek çok soruna çözüm üretmeyi amaçlamaktadır. Bu sorunlardan birisi bir özelliğin nasıl birden fazla nesnede olabildiği sorunudur. "Birden fazla nesneye atfedilebilen özellikler" anlamında tümellerin ne oldukları tam da Platon'un idealar teorisini ortaya atmasıyla felsefenin konusu haline gelmiştir. Ayrıca sofistler retorikle yani inandırıcı konuşma yöntemleriyle pek çok yanlış iddiayı doğruymuş gibi göstermektedirler, Platon ise mantık temel alındığında gerçeğin idealara varacağını iddia etmektedir. Ayrıca Platon idealar teorisi sayesinde sadece fiziksel özelliklerin değil, ahlaki ve estetik kavramların da tümel olduklarını iddia edebilmiş ve evrensel ahlaki yasaların ya da güzelliğin ne olabileceğini tartışmaya açabilmiştir. Bu anlamda Platon idealar teorisiyle çok fazla problemi çözmeye çalışmaktadır, teorinin "bitmiş" bir halini hiçbir zaman sunmaması bu çabasına bağlı olabilir.
İdea nedir sorusuna Platon'un cevabı "gerçek olan şey" gibi görünüyor. İdeaların zamandan ve mekandan bağımsız, tümel, mükemmel, mutlak, değişmeyen, ortaya çıkmayan veya yok olmayan fakat yalnızca "var" olan şeyler olduğunu; ancak düşünce yoluyla, saf akıl ile bilinebileceklerini, varoluş halindeki algıyla kavranan her şeyin ve onlara dair bilgimizin nedeni olduklarını söylemiştir. Fakat idealarının bir çeşit "öteki dünya" ya da "ruhlar alemi" gibi yorumlanması Orta Çağ'da yaygınlaşan Hristiyan ve İslam inanışlarının ruh ve evren anlayışlarından kaynaklanmaktadır. İdealar soyut nesneler olsalar bile zihinsel nesneler değillerdir, dolayısıyla bu anlamda hayal edilemezler, zihinsel olarak görselleştirilemezler, öyle görünüyor ki Platon'a göre sadece düşünülebilirler, bilinebilirler ve söylenebilirler. Dolayısıyla Platon'un ne kadar "zihinsel" bir şeyden bahsettiği yoruma açık olsa da tarihte pek çok insan ideaları zihinde inşa edilen nesneler olarak yorumlamış, dolayısıyla Platon'un gerçeğin sadece zihnin içinde olan şeyler yoluyla anlaşılacağını iddia ettiği ya da gerçekliğin tamamının zihnin içinde olduğunu söylediği sonucuna varmış, kimi bu sonucu desteklemiş, kimi eleştirmiştir. Platon'un gerçekten ne dediği ise hâlâ yoruma açıktır ve bu felsefe tarihini kateden önemli sorulardan biri gibi görünmektedir.
Ruh
Platon'nun Devlet diyaloğunda tasvir ettiği üç bölümden oluşan ruh, tarih boyunca insan doğasını anlamlandırmaya çalışan pek çok düşünceye temel teşkil etmiştir. Platon ruhun akıl, duygular ve arzulardan oluştuğunu söyler, fakat bu kelimelerin anlamları onun terminolojisinde biraz daha farklı anlamlara sahiptirler. Platon'un ruh için kullandığı kelime "psüke" aslında daha çok "canlılık veren şey" anlamına gelmektedir ve ilk defa Platon aklın canlılık veren psükeden kaynaklanan bir şey olduğunu ileri sürmüştür. Ondan önce aklın daha çok "yürekle", "kalple", "duygularla" ilgili olduğu düşünülmekteydi. Dahası ruhun ölümsüz olduğunu da ilk defa Platon bu kadar detaylı argümanlara oturtarak kanıtlamaya çalışmıştır. Dolayısıyla Platon'da (ve hatta belki de Geç Antik Döneme kadar) ruh bir çeşit "hayalet" anlamında değil, "can, canlılık, canlılık kaynağı, benlik" kavramlarını kapsayacak biçimde değerlendirilmelidir.
Ruhun Ölümsüzlüğü: Phaidon
Phaidon diyaloğu, Sokrates'in idama mahkûm edildikten sonra zehir içirilerek öldürülmeden hemen önceki saatlerde yakınlarıyla son anlarını anlatır. Tartışmanın konusu ruhun ölümsüzlüğüdür çünkü ruhun ölümsüz olduğuna dolayısıyla ölümün yok olmak olmadığına inanan Sokrates ölümüne hiç de üzülmemektedir, üstelik arkadaşlarının onu kurtarıp başka şehre kaçırma tekliflerini de reddetmektedir. Dostları da Sokrates'e ruhun ölümsüzlüğünden nasıl bu kadar emin olabildiğini sorarlar. Sokrates ideaların varlığına inandığını, bütün düşüncesinin bunun üstüne kurulu olduğunu söyler, ruh da idealar gibi algısal değil düşüncede bir şeydir, idealar gibi değişmeyen, mutlak ve mükemmeldir; dolayısıyla zamandan ve mekandan bağımsız olmalı, dolayısıyla da doğmamış ve ölümsüz olmamalıdır (üçüncü argüman: benzerlik argümanı). Ayrıca ruh canlılık veren şeyse, canlılık veren şeyin kendi nasıl canlılıktan yoksun kalıp ölebilir? Ölen şey bedendir; ancak beden zaten her zaman ölüdür ve her zaman parçalanmakta ve dağılmaktadır, ruh ise onun karşıtı olarak her zaman yaşamakta ve her zaman "bir olmaktadır" (birinci argüman: döngüsellik ya da zıtlık argümanı). Ayrıca bir şeyi bilebilmemiz o bilgi ruhumuzda zaten var olduğu için mümkündür, yoksa bulduğumuz bir şeyin bilgi olup olmadığını bile anlayamazdık (bu, Menon paradoksu olarak bilinen, Menon diyaloğunda ele alınan bilgi paradoksudur), bilgiye ulaşabilmemiz için gerçeğin ruhumuzda biz doğmadan önce olması gerekir, dolayısıyla ruhun bilgiyle beraber her zaman var olması gerekir (ikinci argüman: hatırlama argümanı). Aslında diyaloğun gidişatı dostlarının Sokrates'i iddiasını savunması için gerçekten sorgulamasından çok, sanki Sokrates ölmeden önce ondan duymak istedikleri şeyleri son bir kez dinlemek için ona sorular sormaları gibidir ya da onun hep anlatmayı sevdiği şeyleri son bir kez daha anlattırmaya çalışmaktadırlar. Çünkü sonuncu argümandan önce Cebes Sokrates'e şu ana kadar dediklerinin ruhun bedenden bağımsız bir şey olduğunu ve doğumdan önce ve sonra var olduğunu kanıtladığını; ancak ruhun ölümsüz olduğunu kanıtlamadığını söylediğinde Sokrates uzun bir konuşmayla kendi düşünsel hayatını anlatıp ideaların var olması gerektiği sonucuna nasıl vardığını anlatır. Her şeyin altında yatan temel nedenleri arayan Sokrates maddeye dayanan açıklamaların hiçbirini beğenmemiştir, çünkü maddi nedenler her zaman göreceli ve değişken kalmakta, mutlak dayanaklar oluşturamamaktadır. Dolayısıyla bir şeyin nedeni o şeyin kendi olan, mutlak değişmeyen bir idea olmalıdır. 3 sayısının nedeni 1+2 ya da 1+1+1 değil, 3'ün kendi yani 3 ideasıdır. Aynı şekilde yaşamın da bir ideası olduğunu iddia eden Sokrates, yaşayan her şeye yaşamın kendi olan ideanın, yani yaşam ideasının canlılık verdiğini, ruh da yaşam ideasından "pay aldığı" için bu özelliğini kaybedemeyeceğini söyler. Ruh ölümsüzdür çünkü yaşam ideası ruhu zorunlu olarak canlı kılmaktadır.
Platon Phaidon, Devlet ve Timaeos gibi pek çok diyaloğunda bir çeşit reenkarnasyona ve ruhun saflaştırılması veya kirletilmesi sürecine inanmaktadır. Phaidon'daki iddiası şöyledir: beden maddi olduğu için maddenin doğal konumu dünyadır, dolayısıyla yaşarken ne kadar bedensel olana yönelirsek ruhumuz o kadar maddi olanla karışır, dolayısıyla da öldüğümüzde tekrar maddi olanla beraber kalarak dünyada bir başka hayata başlar. Fakat ruhumuzun özüne dönüp onu ne kadar maddi olandan arındırırsak öldüğümüzde de o kadar kolayca maddesel olandan uzaklaşarak kendi özünün hâkim olduğu ruhsal varlığa ulaşır. Antik Yunan'da ölen ruhların gittiği yere "Hades" deniyodu. Hades aynı zamanda yeraltı tanrısının da ismidir ama Platon'un döneminde daha çok yer ismi olarak kullanılıyordu ve o dönemde cennet, cehennem, kıyamet, ölümden sonra sorgulama gibi mitler yoktu. Ancak Antik Yunan'da reenkarnasyon yaygın bir inanış değildir. Fakat Sokrates açıkça bütün hayatın aslında kendini ölüme hazırlamak olduğunu, ne kadar iyi ölürsek ölümden sonra ruhumuzun o kadar iyi temizlenmiş bir halde ruhsal özüne kavuşacağını ve maddi dünyadan kurtulup tanrısallığa ulaşacağını iddia etmekte, öldükten sonra Homeros'ta geçen Ajax, Odysseus gibi kahramanlarla görüşmeyi, onlarla sonsuza dek gerçeği konuşmayı hayal etmektedir. Bu açıdan pek çok insan Platon'u mitolojik pagan tanrısallık ve evren anlayışından Orta Çağ Hristiyan ve İslam anlayışına geçişte önemli bir adım olarak görmekte, kendi coğrafyasında "ruhaniliğin" ve "tinselliğin", hatta günümüzdeki anlamıyla dinin kurucusu olarak görmektedir.
Ruhun Parçaları: Devlet ve Phaedrus
Fakat Devlet diyaloğuna geldiğimizde ruh bedenle daha iç içe anlatılan ve Phaidon'daki gibi 'bir' olsa da, parçalarından bahsedilen bir şeydir artık. Aslında sadece akıl ruhun "ideal" bileşenidir, Phaidon'da Sokrates, öldüğünde bedenin bütün sıkıntılarından kurtulmuş "saf akıl" olarak gerçek filozoflarla öbür dünyada sonsuza dek gerçeği konuşmaya gideceğine inanmaktadır. Fakat Devlet diyaloğunda ruh bedenin etkilenimleriyle beraber açıklanmaktadır. Platon en baştan ruhta birbirine zıt etkilenimler olduğunu, fakat birbirine zıt etkilenimlerin kaynağının aynı olamayacağını, dolayısıyla ruhta birbirine zıt etkilenimlere yol açan farklı kaynaklar olması gerektiğini savunur. Örneğin acıktığımız için yemek yemeyi isteriz ancak aynı anda (mesela yemeği beğenmediğimiz için) yemek yemeyi istemeyebiliriz. Arzular (ἐπιθυμητικόν) Platon'a göre akla en uygun olmayan etkilerdir, onlar en maddi şeylerin peşindedir, daha çok bir çeşit maddeye dönük 'dürtü', "kaba iştah" olarak anlaşılırlar; cinsel haz isteği, açlık, susuzluk bunlardandır. Platon arzuların doyuruldukları organlara denk gelen bel ve kasıklardan kaynaklandığını söyler. Duygular (θυμοειδές) ise Platon'a göre bizim duygu diyeceğimiz her şeyi kapsamaz, daha çok bir çeşit cesaret enerjisi, öfkeyle birlikte gelen güç, bir kuvvet etkileniminden bahsetmektedir, zaten "thumos" kelimesi daha çok "yürek" olarak çevrilebilecek bir anlama gelmektedir ve Platon thumos'un göğüsten kaynaklandığını söyler. Akıl ise ruhun gerçeği arayan ve onu bulmak için çabalayan kısmıdır, ruha esas yön vermesi gereken akıl olduğu için vücuda esas yön vermesi gereken yerde yani beyindedir. Phaedrus diyaloğunda Platon ruhun doğru yönetimini açıklamak için at arabası metaforunu verir: arzular ve duygular arabayı çeken iki at, akılsa onları yönlendiren arabacı olmalıdır. Dolayısıyla bir anlamda aklın bedene ve bedensel etkilenimlere hükmeden olması gerektiğini söylerken, arzuların ve duyguların yok edilmesi gerektiğini iddia etmemektedir, fakat onların doğru biçimde, olması gerektiği gibi, doğalarına uygun olarak ruha etki etmeleri gerektiğini yani aklın kontrolüne girmeleri gerektiğini söylemektedir.
Politika, Etik ve Estetik
Ruhun ve Şehrin Doğru Yaşamı: Devlet
Platon ruhun parçalarının ne olduğundan ve nasıl çalıştığından çok bunların aralarındaki uyuma odaklanır çünkü onun asıl derdi ruh ve toplum arasındaki örtüşmedir. "Neden adalet ya da doğru yaşamak, adaletsiz ya da yanlış yaşamaktan daha iyi bir hayat yaşamaktır?" sorusuyla başlayan Devlet diyaloğunun ilk kısmında ideal toplum yapısının nasıl olması gerektiğini tasvir ederken insan ruhunun düzeniyle toplumun düzeninin örtüştüğünü iddia eder. Nasıl ki ruh üç bölümden oluşur ve sağlıklı bir ruh bu üç parça arasındaki doğru uyumla ortaya çıkar, ki bu uyum doğru yaşamak yani "adil olmaktır", ideal toplum da üç bölümden oluşmaktadır: yöneticiler, askerler ve üreticiler ve ideal toplum yapısı bu üç sınıf arasındaki mükemmel uyumla, yani doğru yönetimle, "adaletle" ortaya çıkar. Platon için etik bir hayat yaşamak demek doğru bir hayat yaşamak demektir, yani sağlıklı, ruha uygun bir hayat sürmek, bu da toplumda ruhuna uygun bir işlevde görev almaktır çünkü erdemler de bu üç sınıfın toplumun genel düzeninin kurulması ve korunması için yapmaları gereken görevler üzerinden tanımlanırlar. Adalet ya da doğruluk (δικαιοσύνη) daha çok doğru yönetme, doğru yönlendirme, iyi idare etme olarak çevrilebilir, dolayısıyla Platon insanın kendini doğru yönetmesiyle toplumun doğru yönetilmesi arasında bir eşleşme görmektedir.
Ruhun üç bölümüne denk düşen üç erdem, onların olmaları gerektikleri en iyi durumlar, yani bütün için kendi işlevlerini en iyi gerçekleştirdikleri eylemliliklerdir. Arzular üretici sınıfla örtüşür çünkü onlar toplumun en maddi, dürtüsel, fiziksel, bedensel zorunluluklarla belirlenmiş işlevlerini yerine getirmektedir, dolayısıyla en iyi halleri, arzular gibi, "ölçülülük, uysallık, uyumluluk, boyun eğmişlik" olmalıdır ki diğer sınıflar tarafından kolayca yönlendirilebilsinler. Duygular ise asker sınıfa denk gelmektedir, arzuların yani üretici sınıfın kontrolünü sağlarken aynı zamanda aklın yani yönetici sınıfın emirlerini en iyi ve en hızlı şekilde yerine getirmeleri gerektiği için "cesur", "yürekli" olmaları gerekir. Akılın yani yönetici sınıfın ise (askerler arasından bu iş için doğası uygun olduğu için seçilmiş ve yönetim kendilerine verilmiş az sayıda insanın) bedeni ve toplumu gerçek doğasına uygun olarak yönetecekleri için "bilgeliğe" sahip olması gerekmektedir. Zaten bilgelik neyin yapılması gerektiğini bilebilmektir, bilebilme gücü ise idealar nedeniyle gerçekleşir, iyi ideası her şeyin, bütün varlığın ötesinde her şeyi belirleyen idea olduğu için yöneticilerin ruhunun doğasını iyi yapan iyi ideası onların düşünme eylemini "bilgi", söylediklerini "doğru", yönetimini "adil", eylemlerini "erdem", yaşamlarını "mutlu" kılar. Bu anlamda etik bir hayat yaşamak insanın kendi ruhuna uygun olarak toplum içerisinde kendine uygun işlevi yerine getirmesi, politika ise buna denk düşecek şekilde toplumun yönetiminin toplumun farklı sınıfları arasındaki uyumun en iyi şekilde biçimde düzenlenmesidir, dolayısıyla bir anlamda Platon her şeyin olması gerektiği gibi iyi olmasını istemektedir.
İdeal Şehir
Bir anlamda Platon için ideal toplum filozof-kralın yönettiği Sparta şehridir, çünkü Platon ideal toplum yapısını tasvir ederken Sparta'ya çok benzeyen bir toplum yapısı betimlemektedir. Platon'nun ideal şehrinde de Sparta'daki gibi üstte asker bir sınıf altta üretici sınıf vardır, fakat Sparta'da üreticiler köleyken Platon onların da vatandaş olmalarını ve yönetici sınıfın hiçbir mal varlığı olmaması gerektiğini, sadece üretici sınıfın kendilerine sağladıklarıyla yaşamaları gerektiğini söylemektedir. Dolayısıyla Platon bir anlamda iş bölümüne dayalı bir ekonomik eşitlik hayal etmektedir. Dahası yönetici sınıfın hep beraber yaşaması gerektiğini, aile kurumunu yok edilip çocuklara hep beraber bakılması gerektiğini, kimsenin kendi çocuğunu bilmemesi gerektiğini (ve böylece mirasın da olmaması gerektiğini), aynı şekilde evlilik de olmayacağı için herkesin kura ile birlikte olması gerektiğini iddia etmiştir. Dahası, yönetici sınıf ile üretici sınıfın doğaları farkları olduğu için kura hileli yapılarak askerlerin sadece askerlerle, üreticilerin sadece üreticilerle çocuk yapması sağlanmalıdır, bu şekilde çocukların doğalarının olabildiğince saf ve ruhlarının işlevini gerçekleştirmeye olabildiğince uygun olmaları sağlanmalıdır. Asker sınıfta yer alacak çocukların altı yaşından itibaren eğitilmesi gerektiğini söyleyen Platon, ideal şehri anlattığı kısmın büyük bir bölümünü bu eğitimin nasıl yapılması gerektiğine dair detaylara ayırmıştır. Ruh ve akıl açısından kadınlarla erkekler arasında bir fark olmadığını iddia eden Plato, kadınların da askerlik yapması gerektiğini ve yönetici olabileceklerini söylemiştir; ancak bu iddiası bir çeşit proto-feminist iddia olsa da kadınların da devlet için bir iş gücü olarak çalışabileceği ve çalışması gerektiğini savunduğundan daha çok faydacıdır. Yöneticiler yirmi yaşına kadar fiziksel olarak eğitilmeli, müzik ve şiir öğretilmelidir (ne tarz müzik ve şiir öğretileceğine çok uzun bir bölüm ayırır), daha sonra geometri gibi bilimleri öğrenmeli, en son felsefe yapmalı, ondan sonra da yönetici olmalıdırlar. Sparta'da da kadınlar askeri eğitimle büyümekteydi ancak savaşa gitmiyorlardı, orada da asil sınıfın tamamı birlikte yaşıyor çocukluktan itibaren askerlik eğitimi alıyor ve kral onlar arasından seçiliyordu. Bir anlamda Platon'un ideal şehri kendine kral olarak aralarındaki filozofu seçen, üretici sınıfı köle değil vatandaş yapan, aile kurumunu dağıtmış ve yöneticilerin mal varlığına sahip olmadığı bir Sparta hayalidir.
Filozof
Bu ideal toplumun nasıl kurulacağı sorulduğunda ise Sokrates felsefe tarihinin en kışkırtıcı cevaplarından birini vererek ancak filozoflar kral olduğunda ya da bir şekilde felsefeyle politik güç birleştiğinde ideal toplumu kurabilmenin mümkün olabileceğini iddia eder. Devlet kitabının ortasından sonraki büyük bir kısmının bu nedenle felsefi uğraşı, gerçeklik, bilgi, varlık ve metafizik üzerine olduğu düşünülebilir, çünkü Platon filozofların kral ve yönetici olmalarını isterken birçok problemle karşılaşır: filozof düşünmek ve gerçeği bulmak istemektedir, fakat politik iktidar pratik güç uygulamakla, insanları yönetmekle ilgilidir ve bunlar filozofun doğasına zıtken neden filozof politik iktidar için çabalasın? İş daha da kötüleşir; filozof gerçeği yapmaya çalışırsa, karşısında işlerin doğru yapılması hoşuna gitmeyecek, dolayısıyla filozofa karşı çıkacak bir kalabalık bulacaktır, ama filozof onlara boyun eğmeyi de kabul edemez çünkü bir kere gerçeği görmüştür. Platon durumu bir canavara tutsak düşmeye benzetir: filozof ne karşısındaki canavarı yenebilir, ne de ondan kaçabilir. Mağara alegorisi tam da filozofun dramını anlatmaktadır: mağarada oturup gölgelerin rastgele düzenlerini gerçek zannederek izleyen "bizim gibi" insanlar günlük hayatta algılarıyla kavradıkları "kanaatlerle" hiçbir zaman gerçeği göremeyerek bir yansımalar, yanılmalar, uydurmalar, şaşırmalar, kandırmacalar, yarışmalar dünyasında yaşamaktadır. Filozof buradan çıkarılıp da gerçek nesneleri ve en nihayetinde iyi ideasını (yani alegoride mağaranın dışındaki gerçek güneşi) gördükten sonra tekrar geri mağaraya dönüp duvardaki yansımalara bakmaya oturtulduğunda gözleri yansımaları göremeyecek, diğerleriyle anlaşamayacak, onlarla aynı dili bile konuşamayacaktır.
Beş Toplum Tipi
Her ne kadar filozofların doğaları gereği en mükemmel ruha sahip olduklarını, dolayısıyla da gerçeğe uygun olarak doğru şeyin yapılmasını sağlamak için cesaretleri olacağını söylese de, Platon hiçbir idealin maddesel dünyada çok uzun süre var olamayacağına inanmaktadır. Nasıl ki ruh ölümsüz olduğu halde beden yetersiz ve ölüme mahkûmdur, ideal toplumun kurulması mümkündür ancak kurulsa bile bozulmaya mahkûmdur. Platon insanın doğasına uygun yaşaması gerektiğini savunurken bir yandan da insanın doğasına uygun olmayan işlere kalkışmasının felaketle sonlanacağını da söyler. İdeal toplumun çöküşü de böyle olacaktır çünkü yöneticiler bir hata yaptığında, ki yapmak zorundalardır, yönetici sınıfın içine doğası daha alt tabakalara uygun insanlar karışacak ve sistem bozulacaktır. İdeal topluma "en iyilerin yönetimi" anlamına gelen aristokrasi (fakat tarihte aristokrasi olarak adlandırılan yönetimlerden farklı olarak Platon'unki günümüzdeki anlamıyla daha çok meritokrasi ya da teknokrasidir) diyen Platon bu toplum bozulduğunda yerini bilgelikle değil onur, erk, şan peşinde koşan, ruhları akla değil "yüreğe" yani cesarete daha yatkın olan, aslında asker olması gereken yeni nesiller yönetici sınıfta büyüyecek ve "onurluların yönetimi" anlamına gelen timokrasi oluşacaktır ve bu toplum adalete değil savaşa daha yatkın olacaktır. Tarihsel anlamda baktığımızda Platon'un timokrasi olarak betimlediği toplum Sparta'ya oldukça benzemektedir, zaten Sokrates timokrasinin hâlâ daha iyiye oldukça yakın bir sistem olduğunu iddia eder ve onu kötülemez. Fakat timokraside yöneticilerin özel mülkü olmasına izin verildiğinde para hırsı bir süre sonra erdemliliğin önüne geçeceği için yönetici sınıfın çocukları artık onurlu olmayı değil zengin olmayı istediğinde "küçük bir grubun yönetimi" anlamına gelen oligarşi kurulacak, zengin ve fakir arasında ayrım oluşacak, bu da toplumun yozlaşmasına yol açacaktır. Sadece paraya önem veren oligarşi savaşlarda başarısız olacak, bu yöneticilerin toplumun düzenini iyi sağlayamamasına neden olacak, toplum içinde insanların erdemli davranma imkânı kalmayacak, yoksullaşan çoğunluklar isyan çıkaracaktır. Eğer isyanları başarısı olursa devrim yaparak "insanların yönetimi" anlamına gelen demokrasiyi kuracaklar ve topluma özgürlük hakim olacaktır, fakat özgürlük Platon için hiç o kadar da iyi bir kavram değildir, çünkü her şeyi yapma özgürlüğüne sahip insanlar yasaya uymamayı da özgülükten sayacaklar, yasaya bağlı adaletin işlememeye başladığı demokraside bir süre sonra bir düzen bile kalmayacak, herkes istediği gibi her işi yapmaya çalışacak, toplumun alt tabakası git gide büyüyecek, doğalarına uygun olmayan işleri yapan insanlar demokraside gereksiz arzuların peşinde koşacaklardır. Bu durum git gide toplumda kaosa neden olduğunda birisi gelip zorla bütün gücü eline geçirecek ve tiranlık kurulacaktır. 'Tiran' yasadan bağımsız yönetici demektir fakat Klasik çağın başlarına kadar olumsuz bir anlamı yoktur çünkü çoğu şehir 'tiranlar' tarafından yönetilmekteydi ve tiran kral anlamında oldukça teknik bir kelimeydi. Atina'da ve pek çok şehirde demokrasinin (Platoncu anlamıyla değil, tarihsel bağlamında) ortaya çıkmasıyla kelime daha çok 'zorbalıkla ve zulümle yöneten' anlamı kazandı. Platon'a göre tiranlık ideal olanın karşıtıdır, tiran erdemlerden yoksundur, özgür bile değildir çünkü kendini maddesel arzuların bağımlısı haline getirmiştir, anlamsız en düşük bedensel arzuların peşindedir, topluma adalet değil şiddet hakimdir; tiran öldürmekte çekinmez, sadece maddi ve bedensel hazlarını doyurmaya bakar, tiranlık toplumda her şeyin yanlış gittiği sistemdir.
Estetik
Toplumun doğru işleyişi açısından Platon aklın ve mantığın temel alınması gerektiğini ve varlığın gerçeğine uygun olarak hareket edilmesi gerektiğini iddia eder, aynı şekilde her insanın da kendi doğasına uygun olan işlevi yerine getirerek yaşaması gerekmektedir. Platon bu noktada şairleri oldukça suçlu bulur (o dönemde şairler sadece şiir değil komedi ve trajedi de yazıyorlar, şarkılar besteliyorlar, oyunlarının yapımlarını üstleniyorlardı) ve ideal şehirden dışarı sürer, çünkü şairler yanlış görünümleri gerçek gibi göstermekte, mağaranın içindeki insanlara dışarıdaki gerçeği gördükleri hissini vermekte, çok derinlikli şeyler söylüyormuş gibi görünseler de ne söylediklerini bilmemektedirler. Platon ideal şehirdeki eğitimin nasıl olması gerektiğini tartışırken uzun uzun gençlerin beden, müzik, şiir eğitimlerinin nasıl yapılması gerektiğini oldukça detaylı biçimde inceler çünkü bedeni fiziksel ve sanatsal aktivitelerle biçimlendirmenin insanın bedeniyle ruhu arasındaki ilişkiye yönelik olduğunu, dolayısıyla ruhun doğasına uygun biçimde yaşamını sürdürebilmesi için bedenin de ruhun eğilimlerine uygun olarak şekillendirilmesi gerektiğini söyler. Şairler oldukça güzel "görünümler" üretmektedirler ancak bunları gerçeklerden farksızmış gibi sundukları için insanları kandırmaktadırlar.
Bu anlamda Platon belki de tarihte ilk defa sanatsal güzellik deneyimiyle bilimsel gerçeklik deneyimi arasında temel bir bağ olduğunu iddia etmiş ve estetik deneyimlerle gerçek arasındaki ilişkiyi felsefenin bir problemi haline getirmiştir. Platon'a göre doğru sanat gerçeğe ulaşmaya çalışan, onu "taklit eden" (mimesis), gerçeği görünümlerde, algılanan şeylerde yeniden üreten sanattır. Algıladığımız şeylerle oynayıp sanki doğru bir şey söylüyormuş gibi yapan şairler Platon'un ideal şehrinden kovulurlar. Aslında Platon'un zamanında (hatta neredeyse 19. yüzyıla kadar) günümüzdeki anlamıyla "sanat" ve "sanatçı" kavramları yoktur ve Platon pek çok yerde bir şey "yapmaktan" bahsederken örneğin marangoz, ressam, şair ve at yetiştiriciliğini bir tutar çünkü hepsinin bir çeşit "tekhne" yani "iş" olduğunu, hepsinin kendine ait bir ideası, dolayısıyla bilgisi olduğunu iddia eder. Fakat, şairlere yanlış görünümleri gerçek gibi gösterdikleri için kızarken, bir anlamda gerçekle bir ilişki kuran özel bir "yapma" deneyimi olarak sanatı diğer "iş"lerden ayırt etmekte, "sanat" ve "sanatçı" kavramlarının temelini atmaktadır. Platon sanatın gerçekle özel bir ilişki kuran, gerçeği deneyimlememize imkân sağlayan özel bir üretim olduğunu varsaymaktadır. Nitekim bu nedenle de Platon'un eserleri sanat eseri olarak okunmalıdır, çünkü Platon çok büyük ihtimalle doğru biçimde sanat yapmaya çalışmakta, yani gerçeğe en yakın görünümler üretmeye çalışmaktadır. Ancak felsefe dışında hiçbir çaba gerçekten doğruya ulaşamaz, yalnızca onu taklit edebilir. Dolayısıyla Platon kendi metinlerinin "felsefe" olduğunu düşünmemektedir, bu metinler ancak felsefenin gerçeğinin, yani insanların birbirlerinin düşüncelerini tartışarak ortak bir gerçeğe varmaya çalıştıkları sürecin birer taklididir.
Varlık, Metafizik, Bilgi
Kadın erkek eşitsizliğinin oldukça fazla olduğu Antik Yunan kültüründe kadınların hemen hemen bütün hayatları evin içinde geçmekteydi ve toplumsal hayata katılımları yok denecek kadar kısıtlıydı. Sadece Sparta toplumda kadınların daha fazla söz hakkı olduğundan bahsedilir. Platon da ideal şehirde kadınların da filozof ve yönetici olabileceğini, çünkü akıl ve ruh açısından kadınla erkek arasında fark olmadığını iddia etmesine rağmen Timaeus'ta asıl insan ruhunun erkek bedeninde ortaya çıktığını, kadınların ruhları erkek olamayacak seviyede insanlardan oluştuğunu iddia edecek kadar cinsiyetçidir. Dolayısıyla Platon'un varlık ve metafizik anlayışı yaşadığı toplumda yerleşik olan eşitsizliklerden bağımsız düşünülemez çünkü Platon bazen onları aşan, bazen de meşrulaştıran iddialarda bulunmuştur.
Platon'un yaşadığı dönemde ve öncesinde Antik Yunan medeniyetinde özellikle Atina'da en önemli ve en prestijli iş politkaya atılmaktı ve Atina gibi demokrasilerde politikanın temel biçimi topluluk önüne çıkıp konuşarak onları ikna edebilmekti. Eğitim sadece ailede ve çok büyük oranda babadan oğula idi. Zengin aileler çocuklarına özel hocalar tutarak eğitimlerini sağlıyorlardı, bu durum sofistler denilen meslek grubunu oluşturdu ve özellikle Atina'da büyük bir kültürel canlanma yarattı çünkü dört bir yandan kültürlü insanlar Atina'ya hoca olmaya geldiler. Sofistler temelde etkili konuşmayı öğrettikleri için asıl amaçları retorikti, dolayısıyla bir söylemin gerçek olmasıyla değil doğru olarak kabul ettirilebilmesiyle ilgileniyorlardı. Öte yandan pek çok sofist politik ve etik açıdan göreceliliğe dayanan yani tümel ahlaki değerler ya da doğrular olmadığını, söylemler düzleminde kurulan politik iktidarın belirleyici olduğunu düşünüyordu. Platon Devlet kitabının ilk bölümünde Thracymachus'u yermiş, ünlü sofistler Protagoras ve Gorgias hakkında diyaloglar yazmıştır. Sokrates'in Savunması'nda Sokrates kimseye para karşılığı bir şey öğretmediğini vurgular, Platon da Devlet'te ideal şehirde üretimin eşit paylaştırılması gerektiğini, kimsenin para için bilgiye dair bir şeyle uğraşmaması gerektiğini savunur, çünkü sofistlerin para karşılığı çalışırken yozlaştıklarını ve insanların gerçeğe ulaşmasını sağlamaktansa insanları gerçeklerden uzaklaştırdıklarını düşünmektedir.
Platon'un varlık ve bilgiyle ilgili temel iddiaları bu anlamda sofistlere cevap olarak düşünülebilir. Platon bir yandan mutlak bir bilginin imkânını bulmaya çalışırken bir yandan da tümel ahlaki değerlere bir zemin aramaktadır. Bu nedenle Platon kendinden önceki filozoflardan farklı olarak varlığı sadece ontolojik bakımdan değil, etik değerler üzerinden de düşünmektedir. En çok önem verdiği ve tartıştığı idealar iyi, güzel, eşit, büyük, benzer, bütün, varlık, aynı, farklı, değişim ve değişmeyen ideaları olan Platon, bir anlamda kendinden önce zaten oldukça tartışılan ve geliştirilen doğaya dair düşünceleri, Sokrates'in tümel ahlaki doğrular üzerine yaptığı araştırma ile birleştirerek ontoloji, metafizik, epistemoloji, etik, estetik ve politikaya dair soruların tamamına cevap verecek teoriler aramaktadır.
Aristoteles Metafizik adlı metninde Platon'un Herakleitos'un anladığı biçimde her şeyin sonsuz bir akış içerisinde hareket ettiğine inandığını ve hayatı boyunca da bu inancı koruduğunu söyler. Platon'un Timaeus'u varlık ve varoluş arasında ayrım yaparak başlar, varlık "her zaman olandır" ve hiçbir zaman "oluşmaz", varoluş ise her zaman "oluşandır" fakat hiçbir zaman "olmaz". Benzer bir iddiayı Devlet'te de bilgi için bulabiliriz; insanın iki türlü kapasitesi olduğunu iddia eder, bilmek ve kanaat getirmek. Bilmek her zaman olanla ilgilidir, öte taraftan bilmemek yani cahillikse hiçbir zaman olmayanla ilgilidir. Kanaatler ise olan ve olmayanla ilgilidir. Bir anlamda kanaatler durmadan değişim içerisinde olan, dolayısıyla bazen öyle bazen böyle olan; ancak hiçbir zaman kendi gibi kalmaya devam etmeyen akışla, algıladığımız varoluşla ilgili düşüncelerimizdir. Bilgi ise değişmeyen, yani her zaman ne ise o olarak kalmaya devam eden, akılla kavradığımız varlıkla ilgili düşüncelerimizdir. Bilginin varlıkta temellendiğini düşünen Platon, bilgiye ulaşma sürecinin ve varlıkta temellendiğine inanmaktadır, dolayısıyla bilgiye sahip olabilecek "bilge" insanlar, yani filozoflar, doğalarından gelen bir yatkınlık ve uygunlukla bunu başarabilirler. Bu açıdan Platon'un oldukça elitist, hatta ırkçı iddiaları bulunmaktadır.
Platon da Aristotales gibi maddenin dört elementten oluştuğunu düşünmekteydi ancak Aristotales'ten farklı olarak Platon, çok büyük ihtimalle Pisagor ve onun takipçilerinin düşüncelerinden etkilenerek, idealarla sayılar arasında bir ilişki olduğuna inanmaktadır çünkü sayılar arasındaki oranların ve uyumların ideaların mutlak gerçekliklerine oldukça yakın bir biçimde tutarlı, düzenli, değişmeyen ve mükemmel yapıda olduklarını düşünmektedir. Dolayısıyla pek çok noktada açıklamalarını sayısal olarak da temellendirmektedir, örneğin Devlet diyaloğunda ideal şehrin sayısını hesaplamıştır. Timaeus'ta da yaratıcı demiurgos evrenin ruhunu "varlık", "aynı" ve "farklı"yı belirli sayısal oranlarda karıştırıp biçimlendirerek yaratır. Daha sonra da 'formal' olarak yarattığı bu evrenle maddeyi bütünleştirerek dünyayı ve göğü yani evrenin ruhunun bedenini oluşturur. Evreni yaratırken evreni böldüğü çeşitli oranlar artık yıldızlar arasındaki oranlardır, ki yıldızlar tanrılardır, demiurgos tanrıları yarattıktan sonra tanrılara onları yarattığı gibi onların da demiurgosun yaratma gücünü 'taklit ederek' dünyaya biçim vermelerini ve insanları yaratmalarını söyler. Tanrılar mükemmel varlıklar oldukları için hareketleri de mükemmeldir dolayısıyla aynı dönme hareketini sonsuza dek sürdürmekte ve küre biçiminde kalmaktadırlar. Bu açıdan Platon Antik Yunan mitolojisini de kendi felsefesinin mantığına oturtmuş gibidir çünkü her ne kadar bir tane esas yaratıcı olduğunu iddia etse de bir alt seviyede pek çok tanrısal gücün varlığını kabul etmiş ve onları gök cisimleriyle eşleştirmiştir. Öte yandan önemli bir problemi de çözmüştür: eğer her şeyi demiurgos yaratsaydı bizim gibi düzensiz hareketlere sahip şeyler olmaz, her şeyin mükemmel olması gerekirdi, oysa dünyadaki hareketleri demiurgos kadar mükemmel olmayan, ölümsüz olsalar da yaratılmış olan tanrılar yönlendirmektedir.
Platon da Aristotales de Dünya ile gök cisimleri arasında kozmolojik bir farklılık olduğunu düşünüyorlardı. İkisine göre de dünyanın merkezi evrenin merkezinde ve dünya ateş, su, toprak ve hava elementlerinden oluşurken gök cisimleri hem farklı elementten, eterden oluşmakta ve diğer elementlerden farklı olarak mükemmel hareket etmektedir. Fakat Platon Aristoteles'ten farklı olarak evrenin ve zamanın bir başlangıcı olduğunu, yani bir anlamda demiurgosun evrenle birlikte zamanı da yarattığını iddia eder ki bu da mitolojiyle uyumludur. Varlık ve varoluş Platon'dan önce de Antik Yunan düşüncesinde olan kavramlarken Platon bunlara ek olarak bir de "uzay, mekan, alan" anlamlarında "kap" veya "koyacak" olduğunu öne sürer çünkü demiurgosun bir şeyleri var edebilmesi için onları var edebileceği bir yer olması gerektiğini, fakat bu "yerin" hiçbir özelliğe sahip olmaması gerektiğini söyler. Dahası demiurgos bu "yerde" bir şey yarattığında "yerin" yapısını etkilemiş olacağı için "yer" o nesneye bir etki uygulayacaktır. Bu anlamda günümüzdeki "vakum" kavramına oldukça yakın bir teori ortaya atan Platon, elementlerle ilgili teorisinde de metot olarak modern bilime oldukça yakındır. Dört element için (ateş, hava, su, toprak) dört üç boyutlu eş yüzlü geometrik cisim olduğunu söyler: ateş - dörtyüzlü (tetrahedron ya da üçgen piramit), hava - sekizyüzlü (octahedron), su - yirmiyüzlü (dodecahedron), toprak - altıyüzlü (küp). Ateş, hava ve su eşkenar üçgenlerden oluştukları için belirli bir oranda (10 ateş = 5 hava = 2 su) birbirlerine dönüşebilmektedirler, fakat toprak temel olarak dik üçgenlerden oluştuğu için diğer elementlere dönüşememektedir, dolayısıyla elementlerin temelde eşkenar üçgenlerden inşa edilenlerle dik üçgenlerden inşa edilenler olarak iki kategoride bulunduğunu söyleyebiliriz.
Platon bu elementleri anlatırken yüzeylerinden ve köşelerindeki açılardan bahsederek sadece geometrik özelliklerini dikkate alır ve içlerinin boş olduğunu söyler. Örneğin dörtyüzlü köşeleri en sivri olduğu için ateş diğerlerinden hızlı hareket etmekte ve diğerlerini ve parçalayabilmektedir. Dahası Platon bu elementlerin özelliklerine göre kendilerine uygun konumlar olduğunu da iddia eder, toprak en aşağıda, sonra su, hava ve ateş gelmektedir, fakat dünyadaki düzensiz hareket içerisinde elementlerin büyük bir kısmı iç içe geçmiştir. Platon deneyimlediğimiz pek çok doğa olayını ve maddelerin özelliklerini elementlerin geometrik yapılarından yola çıkarak açıklamaya çalışır, örneğin sıcak olma özelliği dörtyüzlünün sivri köşelerinin kesici etkisidir. En ilginç olanı ise ağırlıktır çünkü Platon ağırlığı göreceli olarak açıklar: tüm elementlerin doğal bir konumu olduğuna göre, eğer bir elementi doğal konumundan alıp başka bir konuma götürmeye çalışırsak o zaman o "ağır" olacaktır. Toprak doğal olarak en dipte olmalıdır, biz onu yerden alıp havaya kaldırdığımızda onu doğal konumundan uzaklaştırdığımız için bize ağır gelmektedir. Elementlerin toplam miktarının eşit olması gerektiğini iddia eden Platon, dünyada hiçbir elementin üretilmediğini ya da yok edilmediğini, sadece birbirlerine dönüştüklerini ve çeşitli oranlarda bir araya geldiklerini düşünmektedir.
Timaeus'un devamında uzun biyolojik incelemelere ve hastalıkların teşhislerine de giren Platon bu çalışmalarının büyük bir kısmını o dönemde onunla birlikte bilgi üreten başka insanlardan ya da ondan önce ulaşılmış bilgilerden yola çıkarak yapmış olmalıdır. Temel mantığı varoluşun altında yatan nedenleri değişmeyen idealara dayanarak açıklamak olan Platon, bilginin her zaman varlığa dair olduğunu düşündüğü için, durmadan değişen varoluşun içinde varlığı bilmeye çalışma sürecine de felsefe adını vermiştir. Bu anlamda gerçeğin ne olduğu sorusunu bir tartışma konusu haline getiren Platon bir yandan da evrenin yapısının metafizik koşullara göre nasıl olması gerektiğine bakarak evrenin yaratıcısının iyi olması gerektiği, çünkü evrenin iyi olduğu, çünkü evrenin "var" olduğu, bir varlığı olduğu sonucuna varmıştır. Platon'un anladığı biçimde ahlaki olarak bütün mükemmelliklere sahip bir yaratıcı düşüncesi Platon'dan önce Antik Yunan düşüncesinde o kadar sık rastlanmayan ya da bu kadar vurgulanmayan bir düşüncedir. Platon'un yaratıcı anlayışının o dönemin Yahudi ya da Mısır inanışlarından gelmiş olduğu ya da Pisagorcuların da benzer bir tanrı anlayışı olduğu söylenmişse de bu çok açık değildir. Her halükarda, Platon'un evren, ruh ve yaratıcı anlayışı hem Hristiyanlıkta hem de İslam'da oldukça derinlemesine tartışılmış ve çoğu zaman da saygıyla karşılanıp kabul edilmiş, hatta Platon'un peygamberlerden birisi olarak kabul edildiği bile olmuştur.
Kendisinden önce varlığa dair tartışmalardan yola çıkarak sofistlerin şüpheciliklerine, yaşadığı dönemdeki bilimsel, etik ve politik sorulara cevap veren Platon'un, bir açıdan varlığın ne olduğu sorusunun yanı sıra varlığın yapısının nasıl olması gerektiğine dair tartışmalarıyla metafiziği, bilgiyle ilgili tartışmalarıyla epistemolojiyi, sanatla ilgili tartışmalarıyla estetiği, toplumla ilgili tartışmalarıyla politikayı birer felsefi konu haline getirdiği, etiği bütün bu alanlarla ilişkili bir seviyeye taşıdığı ve felsefe tarihi boyunca bu alanlarda yapılan tartışmaların çerçevesini belirlediği söylenebilir. Ontoloji, metafizik, epistemoloji, etik, estetik ve politika arasında ortak bir bağ kurarak gerçeğe ulaşmaya çalıştığı felsefesi, düşünce tarihinin en temel kavramlarını üretmiş, başka felsefi düşüncelerin üretilmesine zemin hazırlamıştır.
Kaynakça
Platon hakkında daha fazla bilgi edinin | |
Commons'ta dosyalar | |
Vikisöz'de alıntılar |
- ^ Ragland-Sullivan, Ellie (Sonbahar 1989). "Plato's Symposium and the Lacanian Theory of Transference: Or, What Is Love?". The South Atlantic Quarterly. Duke University Press. 88: 740.
- ^ Whitehead, Alfred North (1978). Process and Reality. New York: The Free Press.
- ^ Krämer Hans Joachim. (1967). Arete bei Platon und Aristoteles: zum Wesen und zur Geschichte der platonischen Ontologie / von Hans Joachim Krämer. Amsterdam: Verlag P. Schippers N.V.
- ^ Notopoulos, A. (April 1939). "The Name of Plato". Classical Philology. 34 (2): 135–145. doi:10.1086/362227. Diogenes Laërtius, Life of Plato, IV
- ^ Seneca, Epistulae, VI 58:29-30
- ^ Tarán, Leonardo (1981). Speusippus of Athens. Brill Publishers. Sedley, David, Plato's Cratylus, Cambridge University Press 2003. W. K. C. Guthrie, A History of Greek Philosophy, IV, 10
- ^ Sedley, David, Plato's Cratylus, Cambridge University Press 2003
- ^ Nails, Debra (2002). The People of Plato: A Prosopography of Plato and Other Socratics.
- ^ a b Guthrie, W.K.C. (1986). A History of Greek Philosophy: Volume 4, Plato: The Man and His Dialogues: Earlier Period. Cambridge University Press. ISBN 978-0-521-31101-4.
- ^ Taylor, Alfred Edward (2001) [1937]. Plato: The Man and His Work. Courier Dover Publications. ISBN 978-0-486-41605-2.
- ^ Wilamowitz-Moellendorff, Ulrich von (2005) [1917]. Plato: His Life and Work (translated in Greek by Xenophon Armyros).
- ^ a b c Cambridge University Press. (1984). The World of Athens: an introduction to Classical Athenian culture. Cambridge.
- ^ a b Sansone, D. (2017). Ancient Greek civilization. Malden: Wiley Blackwell.
- ^ Waterfield, Robin. Why Socrates Died: Dispelling the Myths. New York: W.W. Norton and Company, 2009.
- ^ McEvoy, James (1984). "Plato and The Wisdom of Egypt". Irish Philosophical Journal. 1 (2): 1–24
- ^ Riginos, Alice (1976). Platonica : the anecdotes concerning the life and writings of Plato. Leiden: E.J. Brill.
- ^ Dodds, E.R. (2004) [1951]. The Greeks and the Irrational. University of California Press.
- ^ Platonic Writings/Platonic Readings (page x) Archived 23 December 2016 at the Wayback Machine (edited by CL Griswold Jr Archived 15 April 2015 at the Wayback Machine), Penn State Press, 2010 .
- ^ Lorenz, Hendrik, Edward N. Zalta (Ed.), ""Ancient Theories of Soul"", The Stanford Encyclopedia of Philosophy (Summer 2009 Edition), 24 Şubat 2021 tarihinde kaynağından , erişim tarihi: 19 Mart 2020
- ^ Dodds, E. R. (1957). The Greeks and the Irrational. Beacon Hill u.a.: Beacon Pr.
- ^ Kraut, Richard, Edward N. Zalta (Ed.), ""Plato"", The Stanford Encyclopedia of Philosophy (Fall 2017 Edition), 23 Ağustos 2020 tarihinde kaynağından , erişim tarihi: 19 Mart 2020
Dış bağlantılar
- (İngilizce). 26 Eylül 2007 tarihinde kaynağından arşivlendi.
- (İngilizce). 26 Eylül 2007 tarihinde kaynağından arşivlendi.
Spurious and doubtful works
- "Platon'un Eğitim Anlayışı" (PDF). 21 Kasım 2010 tarihinde kaynağından (PDF). Erişim tarihi: 12 Ekim 2013.
- "Platon'da "Ruh" Anlayışı" (PDF). 22 Ekim 2013 tarihinde kaynağından (PDF). Erişim tarihi: 12 Ekim 2013.
- (PDF). 14 Ekim 2013 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 12 Ekim 2013.
wikipedia, wiki, viki, vikipedia, oku, kitap, kütüphane, kütübhane, ara, ara bul, bul, herşey, ne arasanız burada,hikayeler, makale, kitaplar, öğren, wiki, bilgi, tarih, yukle, izle, telefon için, turk, türk, türkçe, turkce, nasıl yapılır, ne demek, nasıl, yapmak, yapılır, indir, ücretsiz, ücretsiz indir, bedava, bedava indir, mp3, video, mp4, 3gp, jpg, jpeg, gif, png, resim, müzik, şarkı, film, film, oyun, oyunlar, mobil, cep telefonu, telefon, android, ios, apple, samsung, iphone, xiomi, xiaomi, redmi, honor, oppo, nokia, sonya, mi, pc, web, computer, bilgisayar
Bu maddede bircok sorun bulunmaktadir Lutfen sayfayi gelistirin veya bu sorunlar konusunda tartisma sayfasinda bir yorum yapin Bu madde Vikipedi bicem el kitabina uygun degildir Maddeyi Vikipedi standartlarina uygun bicimde duzenleyerek Vikipedi ye katkida bulunabilirsiniz Gerekli duzenleme yapilmadan bu sablon kaldirilmamalidir Mayis 2023 Bu maddedeki bilgilerin dogrulanabilmesi icin ek kaynaklar gerekli Lutfen guvenilir kaynaklar ekleyerek maddenin gelistirilmesine yardimci olun Kaynaksiz icerik itiraz konusu olabilir ve kaldirilabilir Kaynak ara Platon haber gazete kitap akademik JSTOR Mayis 2023 Bu sablonun nasil ve ne zaman kaldirilmasi gerektigini ogrenin Bu madde olmasi gerekenden az ic baglanti icermektedir veya hic icermemektedir Lutfen bu sayfadan ilgili maddelere ic baglanti vermeye calisin Mayis 2023 Platon veya Eflatun Yunanca Platwn Platōn MO 428 427 veya 424 423 348 347 Antik Yunan filozofu ve bilgesi Platon veya EflatunSilanion tarafindan Akademi icin yapilmis bustun Roma donemi kopyasi y MO 370 Capitol MuzesiTam adiPlaton veya EflatunDogumuPlatwn MO 428 427 veya 424 423 Atina YunanistanOlumuMO 348 347 y 80 yaslarinda Atina YunanistanMilliyetiYunanCagiAntik Yunan felsefesiBolgesiBati felsefesiOkuluPlatonizmIlgi alanlariMetafizik Etik Politika Epistemoloji Estetik Benlik Ask Matematik Dil Egitim Kozmoloji EskatolojiOnemli fikirleriPlatonizm Metafizik ve Anima mundi Demiurge Iyi ideasi Idealar teorisi Ruh teorisi Etik ve Euthyphron ikilemi Iyi ideasi Atlantis Magara Bolunmus cizgiEtkilendikleri Socrates Pythagoras Parmenides Heraclitus Sofistler Elefsis Gizemleri Orfizm Diotima Theaetetus Theodorus Archytas Homeros HesiodEtkiledikleri Hemen hemen sonraki tum Bati ve Orta Dogu felsefesi ile teolojisi ozellikle Platonculuk Aristotelescilik dahil Eski Akademi Neoplatonizm Kilise Babalari ve Gnostisizm Hermetizm Bizans felsefesi ve Cambridge Platonizmi Gelenekci Okul Dunyada universite duzeyindeki ilk kurumlardan biri olan ve bu kurumlara gunumuzdeki adini veren Akademi nin kurucusu olan ve dusunce tarihinde bir donum noktasi teskil eden Platon felsefe ve bilim tarihindeki pek cok tartismanin temellerini atmis Hristiyanlik ve Islam gibi pek cok dini de derinden etkilemistir Hocasi Sokrates ve ogrencisi Aristoteles ile birlikte felsefe tarihinin en etkili ismidir ve iddialarinin buyuk bir kismi bugun hala onemini korumakta tartisilmakta ve cogu dusunceye katkida bulunmaktadir Ingiliz matematikci ve filozof Alfred North Whitehead Avrupa felsefe gelenegiyle ilgili yapilabilecek en guvenilir genel nitelendirme Platon a ait bir dizi dipnottan olustugudur demistir Cagdaslarinin aksine eserlerinin tahminen hepsi gunumuze kalabilmis olan Platon genellikle kendi cevresinden ya da kendi icin onemli karakterlerden olusan belirli bir mekanda ve zamanda gecen bir konu etrafinda insanlarin tartistigi ve birbirlerine karsi argumanlar vererek iddialarini curutmeye veya ispatlamaya calistigi cesitli sakalar ve gondermeler de iceren tiyatro metinlerine oldukca yakin kurgusal diyaloglar yazmistir Cogunun ana karakteri Sokrates olan bu diyaloglar uzunluk konu ve islenis acisindan buyuk farkliliklar gostermektedir Bu nedenle Platon un etik estetik metafizik politika gibi farkli alanlari isledigi bu metinlerde pek cok dusunceyi hayati boyunca tekrar tekrar degerlendirdigi dusuncelerini degistirdigi veya yeniden ele aldigi dusunulmus diyaloglarin kronolojisi nasil yorumlanmasi gerektigi hangi iddialari Platon un kendinin savundugu ya da Platon un diyaloglarinda yazmadigi dusunceleri olup olmadigi tartisma konusu olmustur ve olmaya devam etmektedir Politik felsefenin kurucusu kabul edilen Platon un sadece akil araciligiyla bilinebilecegini iddia ettigi tumel gercekler olan idealar teorisi ruhun akil duygular ve arzulardan olusan uc parcasi oldugu ve bu parcalar arasinda aklin yonetimine dayanan bir uyum kurulmasi gerektigi iddiasi ve bu teoriler uzerine kurdugu etik ve politik dusunceleri tarih boyunca akil ruh beden tumeller ahlak ve devlete dair tartismalarda oldukca etkili olmustur En sik okunan ve temel dusuncelerinin cogunu acikladigi dusunulen diyaloglari Devlet Sokrates in Savunmasi Phaidon Solen Theaetetus Menon Parmenides Protagoras ve Timaeus olan Platon un bunlar disinda asil Sokrates in bir konu hakkinda konustugu kisinin verdigi cevaplari curuterek o insani kendini sorgulamaya ve boylece felsefe yapmaya yonlendirme surecini tasvir ettigi eglenceli diyaloglari tarih boyunca oldukca populer olmuslardir Sokrates in yani sira kendinden once gelen Heraklit Parmenides Pisagor gibi filozoflardan da etkilenen Platon un bu filozoflara yer verdigi metinleri ayni zamanda haklarinda gunumuze cok az sey kalmis olan bu filozoflara taniklik ederek kaynak olustursa da Platon un metinlerinin kurgusal metinler oldugu unutulmamalidir Platon un ask uzerine Solen adli bir diyalogu ve diger diyaloglarinda bu konuda cesitli iddialari bulunsa da hicbiri gunumuzdeki anlamiyla Platonik aska karsilik gelmemektedir Platon gercek aska bedensel hazlara yonelerek degil ruhsal bir yolla gercegin guzelin iyinin kendine donuk bir yonelimle ulasildigini iddia ettigi icin zaman icerisinde Platonik ask terimi gunumuzde romantik ya da cinsel bir karsilik beklenmeyen ask anlami kazanmistir oysa Platon cinsellige ya da romantik iliskilere karsi cikmamaktadir HayatiPlaton un hayatiyla ilgili hemen hemen hic kaynak bulunmamaktadir ve hakkindaki pek cok rivayet milattan sonra 3 yuzyilda yani Platon oldukten 5 yuzyil sonra pek cok filozofun biyografisini yazan Diogenes Laertios a dayanmaktadir Diogenes Laertios Platon un asil isminin dedesinin adi olan Aristokles oldugunu Platon un iyi bir guresci oldugunu genis anlamina gelen Platon isminin gures hocasinin taktigini gogsu omuzlari cenesi ya da alni genis oldugunu icin taktigi bir lakap oldugunu aktarmaktadir Milattan sonra birinci yuzyilda yasamis olan Seneca ise Platon un gogsunun genis oldugu icin ona bu lakabin verildigini soylemektedir Platon ismi o donemde yaygin bir isimdir fakat eger lakapsa bile Platon butun eserlerini bu adla yazmistir yakin zamanda en itibarli anlamina gelen Aristokles isminin sonradan biyografi yazarlarinin uydurmasi oldugu ve Platon isminin asil adi oldugu da iddia edilmistir Diogenes Laertios Platon un dogum tarihini kendi tahminlerine gore 428 7 yillarina yerlestirmistir ancak gunumuzde undan yola cikarak 424 3 te dogmus olmasi gerektigi dusunulmektedir Atina kentinin koklu ve asil bir ailesinden gelen Platon un gencliginde gurese ek olarak gures o donemde varlikli genc erkekler arasinda yaygin bir faaliyetti tiyatro oyunlari yazdigi Atina sehrinde her sene sehir icin oldukca onemli ve oldukca populer tiyatro festivali yapilmaktaydi soylenir Politikaya atilmayan Platon muhtemelen butun hayatini ailesinden kalan mal varligini felsefe yapmaya harcayarak gecirmistir Kendisinden once Atina nin dusunce dunyasindaki en etkili figurlerden biri olan Sokrates in ogrencisiyken Sokrates Atina devleti tarafindan suclu bulunmus ve Platon tahminen 25 yaslarindayken oldurulmustur Platon nun yazdigi Sokrates in Savunmasi Sokrates in agzindan olumune karar verildigi davada yaptigi savunmayi anlatmaktadir fakat Sokrates bu konusmasinda ne kendini savunur ne de ozur diler sadece kendine yoneltilen suclamalarla ilgili kendi dusuncelerini soyler Babasi Ariston annesi Perictione olan Platon un Devlet kitabinda tartismanin ana karakterleri olarak yer verdigi ve Glaukon adinda iki erkek kardesi ve Potone adinda bir kiz kardesi vardir Kiz kardesinin oglu Speusippus Platon oldukten sonra Akademi nin basina gecmistir Platon un annesi Perictione nin kardesi Charmides Platon un Charmides Solen ve Protagoras diyaloglarinda konusur ve dedesi Critias Charmides ve Protagoras ta konusan Critias i Platon Callaeschrus un oglu yani annesinin dedesi olarak tanitir fakat Timaeus ve Critias diyaloglarinda tanitmadigi ve yasli tasvir ettigi icin baska bir Critias dan bahsettigi dusunulebilir Otuz Tiran doneminde Atina politikasinda onemli yer alan figurlerdir Ayni zamanda Sokrates le yakin olan Critias bu donemde lider rolu ustlenmis ve Atina halkindan oldukca tepki toplamistir dolayisiyla Sokrates in idama mahkum edilmesi tarihciler tarafindan Sokrates in etrafindaki onemli politik figurlere verilen bir tepki olarak da degerlendirilmistir Platon un hayati hem Atina icin hem de butun Antik Yunan Medeniyeti icin oldukca buyuk degisimlerin yasandigi bir doneme denk gelmistir Antik Yunan Medeniyeti milattan once besinci yuzyilda Ege Denizi nin iki tarafina Marmara ve Karadeniz kiyilarina Sicilya ve Guney Italya ya yayilmis Dogu Akdeniz kiyilarinda da oldukca etkili olmaya baslamistir Atina ve Sparta bu surecte ekonomik ve politik guc olarak yukselmisler ve bir sure sonra birbirleriyle MO 431 404 yillari arasinda suren Peloponez Savasi na girmislerdir Atina bugun dogrudan demokrasi diyebilecegimiz bir yonteme yakin yonetime katilmada toplumsal esitlik ve yasaya bagli adaletin vurgulandigi bir sistemle kendini yonetirken Sparta asiller ve koleler arasinda kati bir sinifsal ayrima dayali bir oligarsiye sahipti Savasin basinda oldukca etkili emperyalist bir guc olan Atina kenti savasta Sparta ya yenilmis Sparta zoruyla Atina yonetimine Otuz Tiran getirilmis bu donemde uygulanan idamlar ve baskilar sekiz ay sonra isyanla devrilmelerine ve bu sefer yeni yonetim tarafindan Otuz Tiran in ve yandasarinin idam edilmesine yol acmistir Tarihciler Sokrates in de bu donemde Pelopones Savasinda Atina icin buyuk kayiplara neden olan Alkibiadis ve Otuz Tiran da etkili olan Critias gibi nefret duyulan figurlerle iliskileri nedeniyle olduruldugunu dusunmektedir Donemin varlikli ailelerinin cocuklari gibi Platon da gramer muzik ve spor egitimi alarak buyumus olmalidir ancak o donemin gramer ve muzik egitimi gunumuzun muzik siir dil bilgisi edebiyat tarih gibi konularini spor da beden egitiminin yani sira savas talimlerini de kapsamaktaydi Spor yarismalarindan olusan Olimpiyat oyunlarinin yani sira siir ve tiyatro performansi yarismalarindan olusan festivaller Antik Yunan medeniyetinin kulturel yasaminin onemli parcalariydi ve Platon nun yasadigi donemde Atina bilim sanat ve kulturde basi cekiyordu Ayrica Platon nun hayati boyunca iki onemli seyahat yaptigi dusunulmektedir Birinci gezisinde Sicilya ve Guney Italya daki Yunan sehirlerinde orada etkili olan Pisagor ve Parmenides felsefesinden etkilendigi ikinci gezisini yaptigi dusunulen Iskenderiye veya Antik Misir gezilerinde de Babil ve Misir da gelismis olan kozmoloji astroloji ve Museviligin tanri ve yaradilis anlayislarindan etkilendigi varsayilmakla birlikte Platon nun bu ikinci gezisinde ne gorduguyle ilgili net veriler bulunmamaktadir Kirk yasinda gezilerini tamamlayip Atina ya dondugu soylenen Platon un eserlerinin tahmini kronolojisine dayanilarak cikarilan dusuncesindeki gelismelerin seyahatlerinde gordukleri ve ogrendikleriyle ilgili oldugu dusunulmektedir Bunun yani sira Atina nin politik dunyasina dahil olmasa da Diogenes Lartios a gore Sicilya nin onemli bir Yunan kenti olan Sirakuza nin yoneticisi olan Dionysius un yanina gitmis Dionysius un kayin biraderi Platon un ogrencisi olmus ancak tiran Dionysius Platon a karsi cikinca Platon kole olarak satilmis ve onu taniyan Anniceris tarafindan ozgurlestirilip Atina ya geri gonderilmistir Platon un Yedinci Mektubu na gore Dionysius oldukten sonra basa gecen Dion Platon u varisi u egitmesi ve Platon un ogretilerine uygun bir filozof kral yapmasi icin tekrar cagirmis ancak 2 Dionysius Dion dan suphe ederek onu surgune yollayip Platon u zorla alikoymus en sonunda Platon Sirakuza yi terk etmistir Dolayisiyla Platon kendi zamaninin aktif politikasindan kopuk olmayan hatta politikayla olan baglari sebebiyle hayati tehlikeye girmistir Filozofun kendi yasadigi zamanin Akdeniz ve Orta Dogu kulturlerini yakindan bilen birisi oldugu gorulmektedir Bu acidan Platon sadece urettigi dusuncelerin yelpazesi ve derinligi acisindan degil ayni zamanda en azindan politik felsefesini kismi olarak da olsa uygulamaya koyma imkani bulmasi acisindan da ender gorulen filozoflardan biridir Tahminen gezilerini tamamladiktan sonra Akademi deki okulu kuran Plato bu disa kapali okulda donemin Atina sindaki pek cok onemli insanla felsefi ve bilimsel tartismalar surdurmus ve ozgun dusuncelerini iceren pek cok diyalogunu bu sirada yazmistir Platon altmisli yaslarindayken 17 yasindaki Aristoteles Platon un okuluna gelmis ve yirmi yil burada bulunmustur Bir yandan Aristoteles in Platon unkinden oldukca farkli bir felsefesi olmasi yazilarinda Platon u pek cok nokta daha elestirmesi Platon un dusuncesinin cogu noktasinda problemler gormesi obur yandan Platon un son doneminde yazdigi dusunulen eserlerindeki bazi iddialarin onceki metinlerinden uzaklasmasi veya farklilasmasi Aristoteles in Platon un metinlerine yonelik elestirel tutumunu belirlemistir Platon ve Aristotales arasinda aralarindaki yas farkina ragmen uretken bir diyalog oldugunu dusundurebilir Platon seksenli yaslarinin basinda olmus yerine Akademi nin basina yegeni gectiginde Aristotales Akademi den ayrilmis daha sonra o da Atina nin Lyseum bu isim de gunumuzdeki lise sozcugunun kaynagidir bolgesinde kendi okulunu kurmustur EserleriPlaton un eserleri kronolojik olarak uc gruba ayrilabilir Ilk Sokrates in Savunmasi Kriton Euthyphro Gorgias Hippias minor Hippias major Ion Laches Lysis Protagoras Orta Euthydemus Meno Parmenides Phaidon Phaidros Devlet Symposion Solen Theaetetos Son Critias Sofist Devlet Adami Timaeus Philebus Yasalar Fakat aslinda bu ayrimi yapabilmemizi saglayan olgular yalnizca dil bilimcilerin Platon un dil kullanimindaki ortak ozelliklere bakarak yaptigi cikarimlar ve eserlerin iceriklerindeki degisimlere ve gelisimlere dair yorumlamalardir Bazilari ilk ve orta donem arasinda bir gecis donemi de gormektedir Kimileri ise boyle bir ayrimi yapmaya calismayi reddetmekte Platon un eserlerinin bir butun olarak gorulmesi gerektigini savunmaktadir Cok yakin bir zamana kadar eserlerin kronolojisi umursanmamis hatta kurgusal olmadiklari yasanmis olaylari aktardiklari varsayildiklari da olmustur Platon un eserlerinin tamamini ve Platon a atfedilen ancak sonradan onun olmadigi kanitlanmis pek cok baska diyalogu yorumla birlikte 16 yuzyilda basan Henricus Stephanus un bastigi metin gunumuzde Platon un metinlerindeki satirlarin referans numaralarini belirlemek icin kullanilmaktadir Ilk donem olarak adlandirilan eserler Sokrates in konuyla ilgili otorite kabul edilen ya da kendini otorite olarak goren birisine nedir biciminde cogunlukla ahlak kavramlarinin anlamlarini sormasi verilen cesitli cevaplari mantikla test ederek curutmesi ve en sonunda konustugu kisinin cevabi bilmedigini gostermesi surecini anlatmaktadir Cok uzun olmayan bu diyaloglar genellikle kisa soru cevap cumlelerinden olustuklari ve pek cok saka ve gonderme icerdikleri icin tiyatroya oldukca yakin canli metinlerdir Sadece sorular sordugunu pozitif bir iddiada bulunmadigini iddia eden Sokrates kendinin de bir sey bilmedigini iddia etmekte bir sey bildigini iddia eden karsi tarafin iddialarini ise bosa cikarmaktadir Bu diyaloglarin Sokrates in Atina da gercekten yaptigi tartismalara ve kendi felsefi tutumuna yakin oldugu dusunulmektedir Bir insana sorular sorarak onun kendiyle celistigini ona soyletme yontemine Sokratik metot denmektedir Bu diyaloglarin cogu sonucta varilan bir cevabin bulunamadigi ucu acik bir noktada bittigi icin Antik Yunancada ne diyecegini bilememe durumu anlamina gelen aporia ile bittigi soylenir Orta donem olarak ayrilan eserlerin Platon un idealar ya da formlar teorisini gelistirdikten ve ozellikle Pisagor Heraklit ve Parmenides in dusuncelerini inceledikten sonra yazdigi dusunulmektedir Bu donemde de Sokrates ana karakter olsa da cok daha uzun olan metinler bir gorusun savunuldugu ya da ispatlanmaya calisildigi farkli dusuncelerin tartisilarak hangisinin dogru oldugunun anlasilmaya calisildigi metinlerdir Theaetetus bilgi nedir sorusuyla baslayip cesitli iddialari inceledikten sonra aporia ile bitse de bu surede Sokrates pozitif iddialar olarak yorumlanabilecek pek cok arguman vermektedir Parmenides diyalogu ise Parmenides in Sokratesi curutmesi sonrasi amaci hala daha farkli yorumlanan uzun bir bolumle devam etmektedir Ilk doneme zit olarak Phaidon Devlet ve Parmenides te asil dusunceleri curutulen ya da sorgulanan veya dusuncelerini ispatlanmasi beklenen kisi Sokrates karakteridir fakat bu donemdeki eserlerin hicbirinin gercek Sokrates i yansitmadigi Platon un kendi ozgun fikirlerini ortaya koydugu dusunulmektedir Platon un en unlu eserlerinden Devlet Phaidon Solen ve Menon bu donemdedir Son donem eserlerinde ise Platon iyice diyalog formatindan uzaklasmis her ne kadar karakterler ve bir sahne olsa da monologa yaklasan kesintisiz uzun konusmalardan olusan oldukca karmasik argumanlar ve iddialar iceren diyaloglar yazmistir Timaeus Sofist Devlet Adami ve Yasalar gibi eserlerinin nasil yorumlanmasi ve orta donem eserleriyle liskisi bugun hala tartisma konusudur Ozellikle Timaeus ta gelistirdigi ontolojik metafiziksel ve kozmolojik argumanlar felsefe ve bilim tarihinde oldukca etkili olmustur zaten Ronesans a kadar Avrupa da Platon un tek bilinen eseri Timeaus tur Her ne kadar Platon bu son donem eserlerinde orta donem eserlerinde ele aldigi konularin cogunu yeniden ele alarak cok daha gelismis teoriler ortaya atsa da gunumuzde bu metinler Platon un orta donem eserleri kadar populer degillerdir Konularin islenisi degisse de Platon un butun eserlerinde karakterler olaylarin gectigi yer ve zaman tartismalarin nasil bir atmosfer icerisinde ilerledigi karakterlerin verdigi tepkiler argumanlarin birer parcasidir dolayisiyla Platon un diyaloglari salt felsefi ispatlar sunan metinler olarak degil edebi sanat eserleri olarak da okunmali ve Platon un felsefesi bu perspektif goz onunde bulundurularak yorumlanmalidir Idealar TeorisiPlaton un felsefesi temel olarak Phaidon da acikladigi algilanan seylerle dusunulen seyler arasindaki ayrima dayanir Bilginin nesnesinin yani bilebilecegimiz seylerin yalnizca dusunulen seyler olabilecegini soyleyen Platon algiladigimiz seylerin ancak kanilarin kanaatlerin goruslerin sanilarin nesnesi olabilecegini iddia eder Herakleitos tan etkilenerek algiladigimiz her seyin durmadan degisim icinde oldugunu fakat bilginin degismeyen sabit bir sey olmasi gerektigini dolayisiyla bilgiye ancak dusuncede ulasilabilecegini dusunmektedir Belki de en etkili ve en onemli teorisi olan idealar teorisini hicbir zaman tam olarak ana tartisma konusu olarak eserlerinde yazmamis Phaidon ve Devlet gibi bazi eserlerinde var olduklarini var saymis Parmenides diyalogunda idealarin ne olamayacaklarina dair iddialara yer vermis orta donem eserlerinden sonra son donem eserlerinde acikca idealardan cok az yerde bahsetmis ancak idealarin varligina olan inancindan hic vazgecmemis gorunmektedir Bu nedenle Platon un idealar teorisini tamamlanmamis ucu acik ve kesfedilmeyi bekleyen pek cok tarafi olan bir teori olarak dusundugu bir cesit felsefi proje ya da soru olarak ele aldigi varsayilabilir Antik Yunanca idea eidos gorunen demektir ve buna ek olarak form bicim tur anlamlari da vardir Devlet kitabinda Platon guzel olan pek cok sey gordugumuzu bunlarda ortak olan guzel diye bir seyin var oldugunu bu nesnelerin ne kadar guzel olduklari degisirken onlarda ortak olan guzelin degismeyen mutlak ve tam anlamiyla guzel guzelin kendi oldugunu iddia eder Bu anlamda idealar algiladigimiz nesnelere algiladigimiz ozelliklerini kazandiran o ozelliklerin kendi olan mutlak degismeyen dusunce nesneleridir Algiladigimiz nesneler bir ozellige sahip olduklarinda o ozelligin ideasina katilmakta ondan pay almaktadirlar methekein Fakat Platon bu katilma nin metafiziksel olarak nasil bir sey olduguyla ilgili bir teori vermemis olsa da Timaeus ta niteliklerin nasil olustuklarini acikladigi kisim dolayli olarak bu soruya cevap gibi gorulebilir Timaeus diyalogunda nitelikler daha temel elementlerin geometrik ozelliklerinden yola cikarak aciklanirlar ve temel elementlerin butun meydana gelme bicimlerini belirleyen demiurgos yani sanatci zanaatkar ya da yaratici varolusun butun hallerini varliga yani idealara bakarak var ettigi icin algiladigimiz nesnelerde beliren butun nicelikler demiurgosun yaratim surecinde idealara bakarak yarattigi tikel varoluslarinin bizim algimiza yansimalaridir Platon idealari bir ozelligin olculdugu mutlak standart olarak da dusunmektedir Bir anlamda ilk donem diyaloglarinda pozitif bir iddiada bulunmuyor gibi gorunse de Sokrates nedir sorusuna cevap isterken tumel tanimlar beklemekte ve aslinda bir kavramin butun nesnelerini iceren tumel ifadelere ulasmaya calismaktadir Bu acidan idealar teorisinin Sokrates e ait olabilecegi ya da Sokrates in idealar teorisinin farkli bir versiyonuna inandigi one surulmustur Idealari algi yoluyla degil dusunce yoluyla bildigimizi iddia eden Platon Menon ve Phaidon diyaloglarinda idealari dogduktan sonra ogrenmedigimizi fakat onlara ruhumuzda zaten sahip oldugumuzu fakat dogarken beden maddi yapida oldugu icin ruhtaki bilginin unutuldugunu felsefe yoluyla ruhtaki bu bilginin tekrar ortaya cikarilarak hatirlanabilecegini iddia eder Ironik bir bicimde tarihte ilk universitenin kurucusu olan Platon bilgi aktarma anlaminda egitimin imkansiz oldugunu soylemektedir bilgi aktarilan bir sey degil zaten ruhta olan idealarin tekrar ortaya cikarilmasi hatirlanmasidir Devlet diyalogunda felsefi surecin diyalektik yani kelimenin o gunku anlamiyla tartisma oldugunu farkli hipotezlerin karsilastirilarak en sonda hipotetik olmayan bir ve temel gercege ulasma sureci oldugunu soyler Bu hipotetik olmayan gercek diger butun gercekligin nedeni olan idealardir Ancak idealara ulasmanin nasil bir sey oldugu cok acik degildir Platon idealarin ne oldugunu soylemektense onlari ve onlarla ilgili cesitli ozellikleri var sayar Solen diyalogunda asktan bahsederken ask ideasina nasil ulasilacagini dort asamada betimlemistir Once bir insana asik olarak tikel ve algiyla kavranan aski taniriz sonra bu tikel algisal askin baska insanlardaki baska bicimlerine bakarak genel algisal askin ne oldugunu anlariz sonra genel aski soyutlayarak dusunsel ve genel olan aska ulasiriz Bu dusunsel ve genel aski arastira arastira en sonunda genelin tamamina hakim olan tek bir aska variriz Iste butun askin nasil olacagini belirleyen askin butun durumlarinda gorunen fakat kendi hic degismeden kalan gercek ask askin kendi odur Devlet diyalogunda idealar hem nesnelerin bir ozellige sahip olmalarinin nedeni hem de buna dair bizdeki bilginin nedeni olarak aciklanmaktadir dolayisiyla bir seyin gercek olabilmesi ancak idealar tarafindan saglanmasiyla mumkundur Gercegi dusunsel nesnelere dayandirdigi icin kimileri Platon u idealist olarak adlandirirken kimileri de tumel ozelliklerin zihnimizin disinda var oldugunu iddia ettigi icin realist oldugunu soylemistir Platon idealarin algiyla kavranamayacagini iddia ettigi fakat onlarin var olan nesneler olduklarini soyledigi icin pek cok insan tarafindan idealar dunyasi diye ucuncu bir dunyanin algisal ve zihinsel dunyaya ek olarak varligini iddia ettigi seklinde yorumlanmistir fakat bu yorum yanlistir cunku Platon hicbir metinde idealarin hacme sahip uzayda yer kaplayan cisimler oldugunu iddia etmez dahasi algisal ve zihinsel olan seylerin de iki ayri dunya oldugunu iddia etmez tam tersi Timaeus ta yalnizca bir evrenden bahseder Idealar fiziksel nesnelere karsit olarak fiziksel olmayan dolayisiyla fiziksel nesnelerin degismek ortaya cikmak ve yok olmak gibi kusurlarina sahip olmayan mukemmel varliklardir hatta kelimenin tam anlamiyla varligin kendidirler Devlet diyalogunda idealar arasinda bir seviye iliskisi oldugunu da iddia eden Platon iyi ideasinin en ustte varliktan bile otede olmasi gerektigini cunku varligin varlik olmasini iyi ideasinin sagladigini iddia eder Bu iddianin kaniti Platon un metafizigin en temel sorularindan biri olan neden hicbir sey yerine bir sey var sorusuna cevabidir bir sey vardir cunku bir seyin var olmasi hicbir sey olmamasindan daha iyidir dolayisiyla hiclik yerine varligin olmasinin nedeni iyi ideasidir Iyi ideasi diger her seyi belirleyen temel idea oldugu icin butun idealar ve butun varlik iyidir Platon idealari ortaya atarken kendi zamaninda populer olan sofistlerin ortaya attigi pek cok soruna cozum uretmeyi amaclamaktadir Bu sorunlardan birisi bir ozelligin nasil birden fazla nesnede olabildigi sorunudur Birden fazla nesneye atfedilebilen ozellikler anlaminda tumellerin ne olduklari tam da Platon un idealar teorisini ortaya atmasiyla felsefenin konusu haline gelmistir Ayrica sofistler retorikle yani inandirici konusma yontemleriyle pek cok yanlis iddiayi dogruymus gibi gostermektedirler Platon ise mantik temel alindiginda gercegin idealara varacagini iddia etmektedir Ayrica Platon idealar teorisi sayesinde sadece fiziksel ozelliklerin degil ahlaki ve estetik kavramlarin da tumel olduklarini iddia edebilmis ve evrensel ahlaki yasalarin ya da guzelligin ne olabilecegini tartismaya acabilmistir Bu anlamda Platon idealar teorisiyle cok fazla problemi cozmeye calismaktadir teorinin bitmis bir halini hicbir zaman sunmamasi bu cabasina bagli olabilir Idea nedir sorusuna Platon un cevabi gercek olan sey gibi gorunuyor Idealarin zamandan ve mekandan bagimsiz tumel mukemmel mutlak degismeyen ortaya cikmayan veya yok olmayan fakat yalnizca var olan seyler oldugunu ancak dusunce yoluyla saf akil ile bilinebileceklerini varolus halindeki algiyla kavranan her seyin ve onlara dair bilgimizin nedeni olduklarini soylemistir Fakat idealarinin bir cesit oteki dunya ya da ruhlar alemi gibi yorumlanmasi Orta Cag da yayginlasan Hristiyan ve Islam inanislarinin ruh ve evren anlayislarindan kaynaklanmaktadir Idealar soyut nesneler olsalar bile zihinsel nesneler degillerdir dolayisiyla bu anlamda hayal edilemezler zihinsel olarak gorsellestirilemezler oyle gorunuyor ki Platon a gore sadece dusunulebilirler bilinebilirler ve soylenebilirler Dolayisiyla Platon un ne kadar zihinsel bir seyden bahsettigi yoruma acik olsa da tarihte pek cok insan idealari zihinde insa edilen nesneler olarak yorumlamis dolayisiyla Platon un gercegin sadece zihnin icinde olan seyler yoluyla anlasilacagini iddia ettigi ya da gercekligin tamaminin zihnin icinde oldugunu soyledigi sonucuna varmis kimi bu sonucu desteklemis kimi elestirmistir Platon un gercekten ne dedigi ise hala yoruma aciktir ve bu felsefe tarihini kateden onemli sorulardan biri gibi gorunmektedir RuhPlaton nun Devlet diyalogunda tasvir ettigi uc bolumden olusan ruh tarih boyunca insan dogasini anlamlandirmaya calisan pek cok dusunceye temel teskil etmistir Platon ruhun akil duygular ve arzulardan olustugunu soyler fakat bu kelimelerin anlamlari onun terminolojisinde biraz daha farkli anlamlara sahiptirler Platon un ruh icin kullandigi kelime psuke aslinda daha cok canlilik veren sey anlamina gelmektedir ve ilk defa Platon aklin canlilik veren psukeden kaynaklanan bir sey oldugunu ileri surmustur Ondan once aklin daha cok yurekle kalple duygularla ilgili oldugu dusunulmekteydi Dahasi ruhun olumsuz oldugunu da ilk defa Platon bu kadar detayli argumanlara oturtarak kanitlamaya calismistir Dolayisiyla Platon da ve hatta belki de Gec Antik Doneme kadar ruh bir cesit hayalet anlaminda degil can canlilik canlilik kaynagi benlik kavramlarini kapsayacak bicimde degerlendirilmelidir Ruhun Olumsuzlugu Phaidon Phaidon diyalogu Sokrates in idama mahkum edildikten sonra zehir icirilerek oldurulmeden hemen onceki saatlerde yakinlariyla son anlarini anlatir Tartismanin konusu ruhun olumsuzlugudur cunku ruhun olumsuz olduguna dolayisiyla olumun yok olmak olmadigina inanan Sokrates olumune hic de uzulmemektedir ustelik arkadaslarinin onu kurtarip baska sehre kacirma tekliflerini de reddetmektedir Dostlari da Sokrates e ruhun olumsuzlugunden nasil bu kadar emin olabildigini sorarlar Sokrates idealarin varligina inandigini butun dusuncesinin bunun ustune kurulu oldugunu soyler ruh da idealar gibi algisal degil dusuncede bir seydir idealar gibi degismeyen mutlak ve mukemmeldir dolayisiyla zamandan ve mekandan bagimsiz olmali dolayisiyla da dogmamis ve olumsuz olmamalidir ucuncu arguman benzerlik argumani Ayrica ruh canlilik veren seyse canlilik veren seyin kendi nasil canliliktan yoksun kalip olebilir Olen sey bedendir ancak beden zaten her zaman oludur ve her zaman parcalanmakta ve dagilmaktadir ruh ise onun karsiti olarak her zaman yasamakta ve her zaman bir olmaktadir birinci arguman dongusellik ya da zitlik argumani Ayrica bir seyi bilebilmemiz o bilgi ruhumuzda zaten var oldugu icin mumkundur yoksa buldugumuz bir seyin bilgi olup olmadigini bile anlayamazdik bu Menon paradoksu olarak bilinen Menon diyalogunda ele alinan bilgi paradoksudur bilgiye ulasabilmemiz icin gercegin ruhumuzda biz dogmadan once olmasi gerekir dolayisiyla ruhun bilgiyle beraber her zaman var olmasi gerekir ikinci arguman hatirlama argumani Aslinda diyalogun gidisati dostlarinin Sokrates i iddiasini savunmasi icin gercekten sorgulamasindan cok sanki Sokrates olmeden once ondan duymak istedikleri seyleri son bir kez dinlemek icin ona sorular sormalari gibidir ya da onun hep anlatmayi sevdigi seyleri son bir kez daha anlattirmaya calismaktadirlar Cunku sonuncu argumandan once Cebes Sokrates e su ana kadar dediklerinin ruhun bedenden bagimsiz bir sey oldugunu ve dogumdan once ve sonra var oldugunu kanitladigini ancak ruhun olumsuz oldugunu kanitlamadigini soylediginde Sokrates uzun bir konusmayla kendi dusunsel hayatini anlatip idealarin var olmasi gerektigi sonucuna nasil vardigini anlatir Her seyin altinda yatan temel nedenleri arayan Sokrates maddeye dayanan aciklamalarin hicbirini begenmemistir cunku maddi nedenler her zaman goreceli ve degisken kalmakta mutlak dayanaklar olusturamamaktadir Dolayisiyla bir seyin nedeni o seyin kendi olan mutlak degismeyen bir idea olmalidir 3 sayisinin nedeni 1 2 ya da 1 1 1 degil 3 un kendi yani 3 ideasidir Ayni sekilde yasamin da bir ideasi oldugunu iddia eden Sokrates yasayan her seye yasamin kendi olan ideanin yani yasam ideasinin canlilik verdigini ruh da yasam ideasindan pay aldigi icin bu ozelligini kaybedemeyecegini soyler Ruh olumsuzdur cunku yasam ideasi ruhu zorunlu olarak canli kilmaktadir Platon Phaidon Devlet ve Timaeos gibi pek cok diyalogunda bir cesit reenkarnasyona ve ruhun saflastirilmasi veya kirletilmesi surecine inanmaktadir Phaidon daki iddiasi soyledir beden maddi oldugu icin maddenin dogal konumu dunyadir dolayisiyla yasarken ne kadar bedensel olana yonelirsek ruhumuz o kadar maddi olanla karisir dolayisiyla da oldugumuzde tekrar maddi olanla beraber kalarak dunyada bir baska hayata baslar Fakat ruhumuzun ozune donup onu ne kadar maddi olandan arindirirsak oldugumuzde de o kadar kolayca maddesel olandan uzaklasarak kendi ozunun hakim oldugu ruhsal varliga ulasir Antik Yunan da olen ruhlarin gittigi yere Hades deniyodu Hades ayni zamanda yeralti tanrisinin da ismidir ama Platon un doneminde daha cok yer ismi olarak kullaniliyordu ve o donemde cennet cehennem kiyamet olumden sonra sorgulama gibi mitler yoktu Ancak Antik Yunan da reenkarnasyon yaygin bir inanis degildir Fakat Sokrates acikca butun hayatin aslinda kendini olume hazirlamak oldugunu ne kadar iyi olursek olumden sonra ruhumuzun o kadar iyi temizlenmis bir halde ruhsal ozune kavusacagini ve maddi dunyadan kurtulup tanrisalliga ulasacagini iddia etmekte oldukten sonra Homeros ta gecen Ajax Odysseus gibi kahramanlarla gorusmeyi onlarla sonsuza dek gercegi konusmayi hayal etmektedir Bu acidan pek cok insan Platon u mitolojik pagan tanrisallik ve evren anlayisindan Orta Cag Hristiyan ve Islam anlayisina geciste onemli bir adim olarak gormekte kendi cografyasinda ruhaniligin ve tinselligin hatta gunumuzdeki anlamiyla dinin kurucusu olarak gormektedir Ruhun Parcalari Devlet ve Phaedrus Fakat Devlet diyaloguna geldigimizde ruh bedenle daha ic ice anlatilan ve Phaidon daki gibi bir olsa da parcalarindan bahsedilen bir seydir artik Aslinda sadece akil ruhun ideal bilesenidir Phaidon da Sokrates oldugunde bedenin butun sikintilarindan kurtulmus saf akil olarak gercek filozoflarla obur dunyada sonsuza dek gercegi konusmaya gidecegine inanmaktadir Fakat Devlet diyalogunda ruh bedenin etkilenimleriyle beraber aciklanmaktadir Platon en bastan ruhta birbirine zit etkilenimler oldugunu fakat birbirine zit etkilenimlerin kaynaginin ayni olamayacagini dolayisiyla ruhta birbirine zit etkilenimlere yol acan farkli kaynaklar olmasi gerektigini savunur Ornegin aciktigimiz icin yemek yemeyi isteriz ancak ayni anda mesela yemegi begenmedigimiz icin yemek yemeyi istemeyebiliriz Arzular ἐpi8ymhtikon Platon a gore akla en uygun olmayan etkilerdir onlar en maddi seylerin pesindedir daha cok bir cesit maddeye donuk durtu kaba istah olarak anlasilirlar cinsel haz istegi aclik susuzluk bunlardandir Platon arzularin doyurulduklari organlara denk gelen bel ve kasiklardan kaynaklandigini soyler Duygular 8ymoeides ise Platon a gore bizim duygu diyecegimiz her seyi kapsamaz daha cok bir cesit cesaret enerjisi ofkeyle birlikte gelen guc bir kuvvet etkileniminden bahsetmektedir zaten thumos kelimesi daha cok yurek olarak cevrilebilecek bir anlama gelmektedir ve Platon thumos un gogusten kaynaklandigini soyler Akil ise ruhun gercegi arayan ve onu bulmak icin cabalayan kismidir ruha esas yon vermesi gereken akil oldugu icin vucuda esas yon vermesi gereken yerde yani beyindedir Phaedrus diyalogunda Platon ruhun dogru yonetimini aciklamak icin at arabasi metaforunu verir arzular ve duygular arabayi ceken iki at akilsa onlari yonlendiren arabaci olmalidir Dolayisiyla bir anlamda aklin bedene ve bedensel etkilenimlere hukmeden olmasi gerektigini soylerken arzularin ve duygularin yok edilmesi gerektigini iddia etmemektedir fakat onlarin dogru bicimde olmasi gerektigi gibi dogalarina uygun olarak ruha etki etmeleri gerektigini yani aklin kontrolune girmeleri gerektigini soylemektedir Politika Etik ve EstetikRuhun ve Sehrin Dogru Yasami Devlet Platon ruhun parcalarinin ne oldugundan ve nasil calistigindan cok bunlarin aralarindaki uyuma odaklanir cunku onun asil derdi ruh ve toplum arasindaki ortusmedir Neden adalet ya da dogru yasamak adaletsiz ya da yanlis yasamaktan daha iyi bir hayat yasamaktir sorusuyla baslayan Devlet diyalogunun ilk kisminda ideal toplum yapisinin nasil olmasi gerektigini tasvir ederken insan ruhunun duzeniyle toplumun duzeninin ortustugunu iddia eder Nasil ki ruh uc bolumden olusur ve saglikli bir ruh bu uc parca arasindaki dogru uyumla ortaya cikar ki bu uyum dogru yasamak yani adil olmaktir ideal toplum da uc bolumden olusmaktadir yoneticiler askerler ve ureticiler ve ideal toplum yapisi bu uc sinif arasindaki mukemmel uyumla yani dogru yonetimle adaletle ortaya cikar Platon icin etik bir hayat yasamak demek dogru bir hayat yasamak demektir yani saglikli ruha uygun bir hayat surmek bu da toplumda ruhuna uygun bir islevde gorev almaktir cunku erdemler de bu uc sinifin toplumun genel duzeninin kurulmasi ve korunmasi icin yapmalari gereken gorevler uzerinden tanimlanirlar Adalet ya da dogruluk dikaiosynh daha cok dogru yonetme dogru yonlendirme iyi idare etme olarak cevrilebilir dolayisiyla Platon insanin kendini dogru yonetmesiyle toplumun dogru yonetilmesi arasinda bir eslesme gormektedir Ruhun uc bolumune denk dusen uc erdem onlarin olmalari gerektikleri en iyi durumlar yani butun icin kendi islevlerini en iyi gerceklestirdikleri eylemliliklerdir Arzular uretici sinifla ortusur cunku onlar toplumun en maddi durtusel fiziksel bedensel zorunluluklarla belirlenmis islevlerini yerine getirmektedir dolayisiyla en iyi halleri arzular gibi olcululuk uysallik uyumluluk boyun egmislik olmalidir ki diger siniflar tarafindan kolayca yonlendirilebilsinler Duygular ise asker sinifa denk gelmektedir arzularin yani uretici sinifin kontrolunu saglarken ayni zamanda aklin yani yonetici sinifin emirlerini en iyi ve en hizli sekilde yerine getirmeleri gerektigi icin cesur yurekli olmalari gerekir Akilin yani yonetici sinifin ise askerler arasindan bu is icin dogasi uygun oldugu icin secilmis ve yonetim kendilerine verilmis az sayida insanin bedeni ve toplumu gercek dogasina uygun olarak yonetecekleri icin bilgelige sahip olmasi gerekmektedir Zaten bilgelik neyin yapilmasi gerektigini bilebilmektir bilebilme gucu ise idealar nedeniyle gerceklesir iyi ideasi her seyin butun varligin otesinde her seyi belirleyen idea oldugu icin yoneticilerin ruhunun dogasini iyi yapan iyi ideasi onlarin dusunme eylemini bilgi soylediklerini dogru yonetimini adil eylemlerini erdem yasamlarini mutlu kilar Bu anlamda etik bir hayat yasamak insanin kendi ruhuna uygun olarak toplum icerisinde kendine uygun islevi yerine getirmesi politika ise buna denk dusecek sekilde toplumun yonetiminin toplumun farkli siniflari arasindaki uyumun en iyi sekilde bicimde duzenlenmesidir dolayisiyla bir anlamda Platon her seyin olmasi gerektigi gibi iyi olmasini istemektedir Ideal Sehir Bir anlamda Platon icin ideal toplum filozof kralin yonettigi Sparta sehridir cunku Platon ideal toplum yapisini tasvir ederken Sparta ya cok benzeyen bir toplum yapisi betimlemektedir Platon nun ideal sehrinde de Sparta daki gibi ustte asker bir sinif altta uretici sinif vardir fakat Sparta da ureticiler koleyken Platon onlarin da vatandas olmalarini ve yonetici sinifin hicbir mal varligi olmamasi gerektigini sadece uretici sinifin kendilerine sagladiklariyla yasamalari gerektigini soylemektedir Dolayisiyla Platon bir anlamda is bolumune dayali bir ekonomik esitlik hayal etmektedir Dahasi yonetici sinifin hep beraber yasamasi gerektigini aile kurumunu yok edilip cocuklara hep beraber bakilmasi gerektigini kimsenin kendi cocugunu bilmemesi gerektigini ve boylece mirasin da olmamasi gerektigini ayni sekilde evlilik de olmayacagi icin herkesin kura ile birlikte olmasi gerektigini iddia etmistir Dahasi yonetici sinif ile uretici sinifin dogalari farklari oldugu icin kura hileli yapilarak askerlerin sadece askerlerle ureticilerin sadece ureticilerle cocuk yapmasi saglanmalidir bu sekilde cocuklarin dogalarinin olabildigince saf ve ruhlarinin islevini gerceklestirmeye olabildigince uygun olmalari saglanmalidir Asker sinifta yer alacak cocuklarin alti yasindan itibaren egitilmesi gerektigini soyleyen Platon ideal sehri anlattigi kismin buyuk bir bolumunu bu egitimin nasil yapilmasi gerektigine dair detaylara ayirmistir Ruh ve akil acisindan kadinlarla erkekler arasinda bir fark olmadigini iddia eden Plato kadinlarin da askerlik yapmasi gerektigini ve yonetici olabileceklerini soylemistir ancak bu iddiasi bir cesit proto feminist iddia olsa da kadinlarin da devlet icin bir is gucu olarak calisabilecegi ve calismasi gerektigini savundugundan daha cok faydacidir Yoneticiler yirmi yasina kadar fiziksel olarak egitilmeli muzik ve siir ogretilmelidir ne tarz muzik ve siir ogretilecegine cok uzun bir bolum ayirir daha sonra geometri gibi bilimleri ogrenmeli en son felsefe yapmali ondan sonra da yonetici olmalidirlar Sparta da da kadinlar askeri egitimle buyumekteydi ancak savasa gitmiyorlardi orada da asil sinifin tamami birlikte yasiyor cocukluktan itibaren askerlik egitimi aliyor ve kral onlar arasindan seciliyordu Bir anlamda Platon un ideal sehri kendine kral olarak aralarindaki filozofu secen uretici sinifi kole degil vatandas yapan aile kurumunu dagitmis ve yoneticilerin mal varligina sahip olmadigi bir Sparta hayalidir Filozof Bu ideal toplumun nasil kurulacagi soruldugunda ise Sokrates felsefe tarihinin en kiskirtici cevaplarindan birini vererek ancak filozoflar kral oldugunda ya da bir sekilde felsefeyle politik guc birlestiginde ideal toplumu kurabilmenin mumkun olabilecegini iddia eder Devlet kitabinin ortasindan sonraki buyuk bir kisminin bu nedenle felsefi ugrasi gerceklik bilgi varlik ve metafizik uzerine oldugu dusunulebilir cunku Platon filozoflarin kral ve yonetici olmalarini isterken bircok problemle karsilasir filozof dusunmek ve gercegi bulmak istemektedir fakat politik iktidar pratik guc uygulamakla insanlari yonetmekle ilgilidir ve bunlar filozofun dogasina zitken neden filozof politik iktidar icin cabalasin Is daha da kotulesir filozof gercegi yapmaya calisirsa karsisinda islerin dogru yapilmasi hosuna gitmeyecek dolayisiyla filozofa karsi cikacak bir kalabalik bulacaktir ama filozof onlara boyun egmeyi de kabul edemez cunku bir kere gercegi gormustur Platon durumu bir canavara tutsak dusmeye benzetir filozof ne karsisindaki canavari yenebilir ne de ondan kacabilir Magara alegorisi tam da filozofun dramini anlatmaktadir magarada oturup golgelerin rastgele duzenlerini gercek zannederek izleyen bizim gibi insanlar gunluk hayatta algilariyla kavradiklari kanaatlerle hicbir zaman gercegi goremeyerek bir yansimalar yanilmalar uydurmalar sasirmalar kandirmacalar yarismalar dunyasinda yasamaktadir Filozof buradan cikarilip da gercek nesneleri ve en nihayetinde iyi ideasini yani alegoride magaranin disindaki gercek gunesi gordukten sonra tekrar geri magaraya donup duvardaki yansimalara bakmaya oturtuldugunda gozleri yansimalari goremeyecek digerleriyle anlasamayacak onlarla ayni dili bile konusamayacaktir Bes Toplum Tipi Her ne kadar filozoflarin dogalari geregi en mukemmel ruha sahip olduklarini dolayisiyla da gercege uygun olarak dogru seyin yapilmasini saglamak icin cesaretleri olacagini soylese de Platon hicbir idealin maddesel dunyada cok uzun sure var olamayacagina inanmaktadir Nasil ki ruh olumsuz oldugu halde beden yetersiz ve olume mahkumdur ideal toplumun kurulmasi mumkundur ancak kurulsa bile bozulmaya mahkumdur Platon insanin dogasina uygun yasamasi gerektigini savunurken bir yandan da insanin dogasina uygun olmayan islere kalkismasinin felaketle sonlanacagini da soyler Ideal toplumun cokusu de boyle olacaktir cunku yoneticiler bir hata yaptiginda ki yapmak zorundalardir yonetici sinifin icine dogasi daha alt tabakalara uygun insanlar karisacak ve sistem bozulacaktir Ideal topluma en iyilerin yonetimi anlamina gelen aristokrasi fakat tarihte aristokrasi olarak adlandirilan yonetimlerden farkli olarak Platon unki gunumuzdeki anlamiyla daha cok meritokrasi ya da teknokrasidir diyen Platon bu toplum bozuldugunda yerini bilgelikle degil onur erk san pesinde kosan ruhlari akla degil yurege yani cesarete daha yatkin olan aslinda asker olmasi gereken yeni nesiller yonetici sinifta buyuyecek ve onurlularin yonetimi anlamina gelen timokrasi olusacaktir ve bu toplum adalete degil savasa daha yatkin olacaktir Tarihsel anlamda baktigimizda Platon un timokrasi olarak betimledigi toplum Sparta ya oldukca benzemektedir zaten Sokrates timokrasinin hala daha iyiye oldukca yakin bir sistem oldugunu iddia eder ve onu kotulemez Fakat timokraside yoneticilerin ozel mulku olmasina izin verildiginde para hirsi bir sure sonra erdemliligin onune gececegi icin yonetici sinifin cocuklari artik onurlu olmayi degil zengin olmayi istediginde kucuk bir grubun yonetimi anlamina gelen oligarsi kurulacak zengin ve fakir arasinda ayrim olusacak bu da toplumun yozlasmasina yol acacaktir Sadece paraya onem veren oligarsi savaslarda basarisiz olacak bu yoneticilerin toplumun duzenini iyi saglayamamasina neden olacak toplum icinde insanlarin erdemli davranma imkani kalmayacak yoksullasan cogunluklar isyan cikaracaktir Eger isyanlari basarisi olursa devrim yaparak insanlarin yonetimi anlamina gelen demokrasiyi kuracaklar ve topluma ozgurluk hakim olacaktir fakat ozgurluk Platon icin hic o kadar da iyi bir kavram degildir cunku her seyi yapma ozgurlugune sahip insanlar yasaya uymamayi da ozgulukten sayacaklar yasaya bagli adaletin islememeye basladigi demokraside bir sure sonra bir duzen bile kalmayacak herkes istedigi gibi her isi yapmaya calisacak toplumun alt tabakasi git gide buyuyecek dogalarina uygun olmayan isleri yapan insanlar demokraside gereksiz arzularin pesinde kosacaklardir Bu durum git gide toplumda kaosa neden oldugunda birisi gelip zorla butun gucu eline gecirecek ve tiranlik kurulacaktir Tiran yasadan bagimsiz yonetici demektir fakat Klasik cagin baslarina kadar olumsuz bir anlami yoktur cunku cogu sehir tiranlar tarafindan yonetilmekteydi ve tiran kral anlaminda oldukca teknik bir kelimeydi Atina da ve pek cok sehirde demokrasinin Platoncu anlamiyla degil tarihsel baglaminda ortaya cikmasiyla kelime daha cok zorbalikla ve zulumle yoneten anlami kazandi Platon a gore tiranlik ideal olanin karsitidir tiran erdemlerden yoksundur ozgur bile degildir cunku kendini maddesel arzularin bagimlisi haline getirmistir anlamsiz en dusuk bedensel arzularin pesindedir topluma adalet degil siddet hakimdir tiran oldurmekte cekinmez sadece maddi ve bedensel hazlarini doyurmaya bakar tiranlik toplumda her seyin yanlis gittigi sistemdir Estetik Toplumun dogru isleyisi acisindan Platon aklin ve mantigin temel alinmasi gerektigini ve varligin gercegine uygun olarak hareket edilmesi gerektigini iddia eder ayni sekilde her insanin da kendi dogasina uygun olan islevi yerine getirerek yasamasi gerekmektedir Platon bu noktada sairleri oldukca suclu bulur o donemde sairler sadece siir degil komedi ve trajedi de yaziyorlar sarkilar besteliyorlar oyunlarinin yapimlarini ustleniyorlardi ve ideal sehirden disari surer cunku sairler yanlis gorunumleri gercek gibi gostermekte magaranin icindeki insanlara disaridaki gercegi gordukleri hissini vermekte cok derinlikli seyler soyluyormus gibi gorunseler de ne soylediklerini bilmemektedirler Platon ideal sehirdeki egitimin nasil olmasi gerektigini tartisirken uzun uzun genclerin beden muzik siir egitimlerinin nasil yapilmasi gerektigini oldukca detayli bicimde inceler cunku bedeni fiziksel ve sanatsal aktivitelerle bicimlendirmenin insanin bedeniyle ruhu arasindaki iliskiye yonelik oldugunu dolayisiyla ruhun dogasina uygun bicimde yasamini surdurebilmesi icin bedenin de ruhun egilimlerine uygun olarak sekillendirilmesi gerektigini soyler Sairler oldukca guzel gorunumler uretmektedirler ancak bunlari gerceklerden farksizmis gibi sunduklari icin insanlari kandirmaktadirlar Bu anlamda Platon belki de tarihte ilk defa sanatsal guzellik deneyimiyle bilimsel gerceklik deneyimi arasinda temel bir bag oldugunu iddia etmis ve estetik deneyimlerle gercek arasindaki iliskiyi felsefenin bir problemi haline getirmistir Platon a gore dogru sanat gercege ulasmaya calisan onu taklit eden mimesis gercegi gorunumlerde algilanan seylerde yeniden ureten sanattir Algiladigimiz seylerle oynayip sanki dogru bir sey soyluyormus gibi yapan sairler Platon un ideal sehrinden kovulurlar Aslinda Platon un zamaninda hatta neredeyse 19 yuzyila kadar gunumuzdeki anlamiyla sanat ve sanatci kavramlari yoktur ve Platon pek cok yerde bir sey yapmaktan bahsederken ornegin marangoz ressam sair ve at yetistiriciligini bir tutar cunku hepsinin bir cesit tekhne yani is oldugunu hepsinin kendine ait bir ideasi dolayisiyla bilgisi oldugunu iddia eder Fakat sairlere yanlis gorunumleri gercek gibi gosterdikleri icin kizarken bir anlamda gercekle bir iliski kuran ozel bir yapma deneyimi olarak sanati diger is lerden ayirt etmekte sanat ve sanatci kavramlarinin temelini atmaktadir Platon sanatin gercekle ozel bir iliski kuran gercegi deneyimlememize imkan saglayan ozel bir uretim oldugunu varsaymaktadir Nitekim bu nedenle de Platon un eserleri sanat eseri olarak okunmalidir cunku Platon cok buyuk ihtimalle dogru bicimde sanat yapmaya calismakta yani gercege en yakin gorunumler uretmeye calismaktadir Ancak felsefe disinda hicbir caba gercekten dogruya ulasamaz yalnizca onu taklit edebilir Dolayisiyla Platon kendi metinlerinin felsefe oldugunu dusunmemektedir bu metinler ancak felsefenin gerceginin yani insanlarin birbirlerinin dusuncelerini tartisarak ortak bir gercege varmaya calistiklari surecin birer taklididir Varlik Metafizik BilgiKadin erkek esitsizliginin oldukca fazla oldugu Antik Yunan kulturunde kadinlarin hemen hemen butun hayatlari evin icinde gecmekteydi ve toplumsal hayata katilimlari yok denecek kadar kisitliydi Sadece Sparta toplumda kadinlarin daha fazla soz hakki oldugundan bahsedilir Platon da ideal sehirde kadinlarin da filozof ve yonetici olabilecegini cunku akil ve ruh acisindan kadinla erkek arasinda fark olmadigini iddia etmesine ragmen Timaeus ta asil insan ruhunun erkek bedeninde ortaya ciktigini kadinlarin ruhlari erkek olamayacak seviyede insanlardan olustugunu iddia edecek kadar cinsiyetcidir Dolayisiyla Platon un varlik ve metafizik anlayisi yasadigi toplumda yerlesik olan esitsizliklerden bagimsiz dusunulemez cunku Platon bazen onlari asan bazen de mesrulastiran iddialarda bulunmustur Platon un yasadigi donemde ve oncesinde Antik Yunan medeniyetinde ozellikle Atina da en onemli ve en prestijli is politkaya atilmakti ve Atina gibi demokrasilerde politikanin temel bicimi topluluk onune cikip konusarak onlari ikna edebilmekti Egitim sadece ailede ve cok buyuk oranda babadan ogula idi Zengin aileler cocuklarina ozel hocalar tutarak egitimlerini sagliyorlardi bu durum sofistler denilen meslek grubunu olusturdu ve ozellikle Atina da buyuk bir kulturel canlanma yaratti cunku dort bir yandan kulturlu insanlar Atina ya hoca olmaya geldiler Sofistler temelde etkili konusmayi ogrettikleri icin asil amaclari retorikti dolayisiyla bir soylemin gercek olmasiyla degil dogru olarak kabul ettirilebilmesiyle ilgileniyorlardi Ote yandan pek cok sofist politik ve etik acidan gorecelilige dayanan yani tumel ahlaki degerler ya da dogrular olmadigini soylemler duzleminde kurulan politik iktidarin belirleyici oldugunu dusunuyordu Platon Devlet kitabinin ilk bolumunde Thracymachus u yermis unlu sofistler Protagoras ve Gorgias hakkinda diyaloglar yazmistir Sokrates in Savunmasi nda Sokrates kimseye para karsiligi bir sey ogretmedigini vurgular Platon da Devlet te ideal sehirde uretimin esit paylastirilmasi gerektigini kimsenin para icin bilgiye dair bir seyle ugrasmamasi gerektigini savunur cunku sofistlerin para karsiligi calisirken yozlastiklarini ve insanlarin gercege ulasmasini saglamaktansa insanlari gerceklerden uzaklastirdiklarini dusunmektedir Platon un varlik ve bilgiyle ilgili temel iddialari bu anlamda sofistlere cevap olarak dusunulebilir Platon bir yandan mutlak bir bilginin imkanini bulmaya calisirken bir yandan da tumel ahlaki degerlere bir zemin aramaktadir Bu nedenle Platon kendinden onceki filozoflardan farkli olarak varligi sadece ontolojik bakimdan degil etik degerler uzerinden de dusunmektedir En cok onem verdigi ve tartistigi idealar iyi guzel esit buyuk benzer butun varlik ayni farkli degisim ve degismeyen idealari olan Platon bir anlamda kendinden once zaten oldukca tartisilan ve gelistirilen dogaya dair dusunceleri Sokrates in tumel ahlaki dogrular uzerine yaptigi arastirma ile birlestirerek ontoloji metafizik epistemoloji etik estetik ve politikaya dair sorularin tamamina cevap verecek teoriler aramaktadir Aristoteles Metafizik adli metninde Platon un Herakleitos un anladigi bicimde her seyin sonsuz bir akis icerisinde hareket ettigine inandigini ve hayati boyunca da bu inanci korudugunu soyler Platon un Timaeus u varlik ve varolus arasinda ayrim yaparak baslar varlik her zaman olandir ve hicbir zaman olusmaz varolus ise her zaman olusandir fakat hicbir zaman olmaz Benzer bir iddiayi Devlet te de bilgi icin bulabiliriz insanin iki turlu kapasitesi oldugunu iddia eder bilmek ve kanaat getirmek Bilmek her zaman olanla ilgilidir ote taraftan bilmemek yani cahillikse hicbir zaman olmayanla ilgilidir Kanaatler ise olan ve olmayanla ilgilidir Bir anlamda kanaatler durmadan degisim icerisinde olan dolayisiyla bazen oyle bazen boyle olan ancak hicbir zaman kendi gibi kalmaya devam etmeyen akisla algiladigimiz varolusla ilgili dusuncelerimizdir Bilgi ise degismeyen yani her zaman ne ise o olarak kalmaya devam eden akilla kavradigimiz varlikla ilgili dusuncelerimizdir Bilginin varlikta temellendigini dusunen Platon bilgiye ulasma surecinin ve varlikta temellendigine inanmaktadir dolayisiyla bilgiye sahip olabilecek bilge insanlar yani filozoflar dogalarindan gelen bir yatkinlik ve uygunlukla bunu basarabilirler Bu acidan Platon un oldukca elitist hatta irkci iddialari bulunmaktadir Platon da Aristotales gibi maddenin dort elementten olustugunu dusunmekteydi ancak Aristotales ten farkli olarak Platon cok buyuk ihtimalle Pisagor ve onun takipcilerinin dusuncelerinden etkilenerek idealarla sayilar arasinda bir iliski olduguna inanmaktadir cunku sayilar arasindaki oranlarin ve uyumlarin idealarin mutlak gercekliklerine oldukca yakin bir bicimde tutarli duzenli degismeyen ve mukemmel yapida olduklarini dusunmektedir Dolayisiyla pek cok noktada aciklamalarini sayisal olarak da temellendirmektedir ornegin Devlet diyalogunda ideal sehrin sayisini hesaplamistir Timaeus ta da yaratici demiurgos evrenin ruhunu varlik ayni ve farkli yi belirli sayisal oranlarda karistirip bicimlendirerek yaratir Daha sonra da formal olarak yarattigi bu evrenle maddeyi butunlestirerek dunyayi ve gogu yani evrenin ruhunun bedenini olusturur Evreni yaratirken evreni boldugu cesitli oranlar artik yildizlar arasindaki oranlardir ki yildizlar tanrilardir demiurgos tanrilari yarattiktan sonra tanrilara onlari yarattigi gibi onlarin da demiurgosun yaratma gucunu taklit ederek dunyaya bicim vermelerini ve insanlari yaratmalarini soyler Tanrilar mukemmel varliklar olduklari icin hareketleri de mukemmeldir dolayisiyla ayni donme hareketini sonsuza dek surdurmekte ve kure biciminde kalmaktadirlar Bu acidan Platon Antik Yunan mitolojisini de kendi felsefesinin mantigina oturtmus gibidir cunku her ne kadar bir tane esas yaratici oldugunu iddia etse de bir alt seviyede pek cok tanrisal gucun varligini kabul etmis ve onlari gok cisimleriyle eslestirmistir Ote yandan onemli bir problemi de cozmustur eger her seyi demiurgos yaratsaydi bizim gibi duzensiz hareketlere sahip seyler olmaz her seyin mukemmel olmasi gerekirdi oysa dunyadaki hareketleri demiurgos kadar mukemmel olmayan olumsuz olsalar da yaratilmis olan tanrilar yonlendirmektedir Platon da Aristotales de Dunya ile gok cisimleri arasinda kozmolojik bir farklilik oldugunu dusunuyorlardi Ikisine gore de dunyanin merkezi evrenin merkezinde ve dunya ates su toprak ve hava elementlerinden olusurken gok cisimleri hem farkli elementten eterden olusmakta ve diger elementlerden farkli olarak mukemmel hareket etmektedir Fakat Platon Aristoteles ten farkli olarak evrenin ve zamanin bir baslangici oldugunu yani bir anlamda demiurgosun evrenle birlikte zamani da yarattigini iddia eder ki bu da mitolojiyle uyumludur Varlik ve varolus Platon dan once de Antik Yunan dusuncesinde olan kavramlarken Platon bunlara ek olarak bir de uzay mekan alan anlamlarinda kap veya koyacak oldugunu one surer cunku demiurgosun bir seyleri var edebilmesi icin onlari var edebilecegi bir yer olmasi gerektigini fakat bu yerin hicbir ozellige sahip olmamasi gerektigini soyler Dahasi demiurgos bu yerde bir sey yarattiginda yerin yapisini etkilemis olacagi icin yer o nesneye bir etki uygulayacaktir Bu anlamda gunumuzdeki vakum kavramina oldukca yakin bir teori ortaya atan Platon elementlerle ilgili teorisinde de metot olarak modern bilime oldukca yakindir Dort element icin ates hava su toprak dort uc boyutlu es yuzlu geometrik cisim oldugunu soyler ates dortyuzlu tetrahedron ya da ucgen piramit hava sekizyuzlu octahedron su yirmiyuzlu dodecahedron toprak altiyuzlu kup Ates hava ve su eskenar ucgenlerden olustuklari icin belirli bir oranda 10 ates 5 hava 2 su birbirlerine donusebilmektedirler fakat toprak temel olarak dik ucgenlerden olustugu icin diger elementlere donusememektedir dolayisiyla elementlerin temelde eskenar ucgenlerden insa edilenlerle dik ucgenlerden insa edilenler olarak iki kategoride bulundugunu soyleyebiliriz Platon bu elementleri anlatirken yuzeylerinden ve koselerindeki acilardan bahsederek sadece geometrik ozelliklerini dikkate alir ve iclerinin bos oldugunu soyler Ornegin dortyuzlu koseleri en sivri oldugu icin ates digerlerinden hizli hareket etmekte ve digerlerini ve parcalayabilmektedir Dahasi Platon bu elementlerin ozelliklerine gore kendilerine uygun konumlar oldugunu da iddia eder toprak en asagida sonra su hava ve ates gelmektedir fakat dunyadaki duzensiz hareket icerisinde elementlerin buyuk bir kismi ic ice gecmistir Platon deneyimledigimiz pek cok doga olayini ve maddelerin ozelliklerini elementlerin geometrik yapilarindan yola cikarak aciklamaya calisir ornegin sicak olma ozelligi dortyuzlunun sivri koselerinin kesici etkisidir En ilginc olani ise agirliktir cunku Platon agirligi goreceli olarak aciklar tum elementlerin dogal bir konumu olduguna gore eger bir elementi dogal konumundan alip baska bir konuma goturmeye calisirsak o zaman o agir olacaktir Toprak dogal olarak en dipte olmalidir biz onu yerden alip havaya kaldirdigimizda onu dogal konumundan uzaklastirdigimiz icin bize agir gelmektedir Elementlerin toplam miktarinin esit olmasi gerektigini iddia eden Platon dunyada hicbir elementin uretilmedigini ya da yok edilmedigini sadece birbirlerine donustuklerini ve cesitli oranlarda bir araya geldiklerini dusunmektedir Raffaello nun cizimi ile Platon Timaeus un devaminda uzun biyolojik incelemelere ve hastaliklarin teshislerine de giren Platon bu calismalarinin buyuk bir kismini o donemde onunla birlikte bilgi ureten baska insanlardan ya da ondan once ulasilmis bilgilerden yola cikarak yapmis olmalidir Temel mantigi varolusun altinda yatan nedenleri degismeyen idealara dayanarak aciklamak olan Platon bilginin her zaman varliga dair oldugunu dusundugu icin durmadan degisen varolusun icinde varligi bilmeye calisma surecine de felsefe adini vermistir Bu anlamda gercegin ne oldugu sorusunu bir tartisma konusu haline getiren Platon bir yandan da evrenin yapisinin metafizik kosullara gore nasil olmasi gerektigine bakarak evrenin yaraticisinin iyi olmasi gerektigi cunku evrenin iyi oldugu cunku evrenin var oldugu bir varligi oldugu sonucuna varmistir Platon un anladigi bicimde ahlaki olarak butun mukemmelliklere sahip bir yaratici dusuncesi Platon dan once Antik Yunan dusuncesinde o kadar sik rastlanmayan ya da bu kadar vurgulanmayan bir dusuncedir Platon un yaratici anlayisinin o donemin Yahudi ya da Misir inanislarindan gelmis oldugu ya da Pisagorcularin da benzer bir tanri anlayisi oldugu soylenmisse de bu cok acik degildir Her halukarda Platon un evren ruh ve yaratici anlayisi hem Hristiyanlikta hem de Islam da oldukca derinlemesine tartisilmis ve cogu zaman da saygiyla karsilanip kabul edilmis hatta Platon un peygamberlerden birisi olarak kabul edildigi bile olmustur Kendisinden once varliga dair tartismalardan yola cikarak sofistlerin supheciliklerine yasadigi donemdeki bilimsel etik ve politik sorulara cevap veren Platon un bir acidan varligin ne oldugu sorusunun yani sira varligin yapisinin nasil olmasi gerektigine dair tartismalariyla metafizigi bilgiyle ilgili tartismalariyla epistemolojiyi sanatla ilgili tartismalariyla estetigi toplumla ilgili tartismalariyla politikayi birer felsefi konu haline getirdigi etigi butun bu alanlarla iliskili bir seviyeye tasidigi ve felsefe tarihi boyunca bu alanlarda yapilan tartismalarin cercevesini belirledigi soylenebilir Ontoloji metafizik epistemoloji etik estetik ve politika arasinda ortak bir bag kurarak gercege ulasmaya calistigi felsefesi dusunce tarihinin en temel kavramlarini uretmis baska felsefi dusuncelerin uretilmesine zemin hazirlamistir KaynakcaVikipedi nin kardes projelerinden Platon hakkinda daha fazla bilgi edininCommons ta dosyalarVikisoz de alintilar Ragland Sullivan Ellie Sonbahar 1989 Plato s Symposium and the Lacanian Theory of Transference Or What Is Love The South Atlantic Quarterly Duke University Press 88 740 Whitehead Alfred North 1978 Process and Reality New York The Free Press Kramer Hans Joachim 1967 Arete bei Platon und Aristoteles zum Wesen und zur Geschichte der platonischen Ontologie von Hans Joachim Kramer Amsterdam Verlag P Schippers N V Notopoulos A April 1939 The Name of Plato Classical Philology 34 2 135 145 doi 10 1086 362227 Diogenes Laertius Life of Plato IV Seneca Epistulae VI 58 29 30 Taran Leonardo 1981 Speusippus of Athens Brill Publishers Sedley David Plato s Cratylus Cambridge University Press 2003 W K C Guthrie A History of Greek Philosophy IV 10 Sedley David Plato s Cratylus Cambridge University Press 2003 Nails Debra 2002 The People of Plato A Prosopography of Plato and Other Socratics a b Guthrie W K C 1986 A History of Greek Philosophy Volume 4 Plato The Man and His Dialogues Earlier Period Cambridge University Press ISBN 978 0 521 31101 4 Taylor Alfred Edward 2001 1937 Plato The Man and His Work Courier Dover Publications ISBN 978 0 486 41605 2 Wilamowitz Moellendorff Ulrich von 2005 1917 Plato His Life and Work translated in Greek by Xenophon Armyros a b c Cambridge University Press 1984 The World of Athens an introduction to Classical Athenian culture Cambridge a b Sansone D 2017 Ancient Greek civilization Malden Wiley Blackwell Waterfield Robin Why Socrates Died Dispelling the Myths New York W W Norton and Company 2009 McEvoy James 1984 Plato and The Wisdom of Egypt Irish Philosophical Journal 1 2 1 24 Riginos Alice 1976 Platonica the anecdotes concerning the life and writings of Plato Leiden E J Brill Dodds E R 2004 1951 The Greeks and the Irrational University of California Press Platonic Writings Platonic Readings page x Archived 23 December 2016 at the Wayback Machine edited by CL Griswold Jr Archived 15 April 2015 at the Wayback Machine Penn State Press 2010 ISBN 0 271 04481 0 Lorenz Hendrik Edward N Zalta Ed Ancient Theories of Soul The Stanford Encyclopedia of Philosophy Summer 2009 Edition 24 Subat 2021 tarihinde kaynagindan erisim tarihi 19 Mart 2020 Dodds E R 1957 The Greeks and the Irrational Beacon Hill u a Beacon Pr Kraut Richard Edward N Zalta Ed Plato The Stanford Encyclopedia of Philosophy Fall 2017 Edition 23 Agustos 2020 tarihinde kaynagindan erisim tarihi 19 Mart 2020 Dis baglantilar Ingilizce 26 Eylul 2007 tarihinde kaynagindan arsivlendi Ingilizce 26 Eylul 2007 tarihinde kaynagindan arsivlendi Spurious and doubtful works Platon un Egitim Anlayisi PDF 21 Kasim 2010 tarihinde kaynagindan PDF Erisim tarihi 12 Ekim 2013 Platon da Ruh Anlayisi PDF 22 Ekim 2013 tarihinde kaynagindan PDF Erisim tarihi 12 Ekim 2013 PDF 14 Ekim 2013 tarihinde kaynagindan PDF arsivlendi Erisim tarihi 12 Ekim 2013