İbn Haldun (Arapça: ابن خلدون 27 Mayıs 1332, Tunus - 19 Mart 1406, Kahire), modern tarihyazımının, sosyolojinin ve iktisatın öncülerinden kabul edilen 14. yüzyıl düşünürü, devlet adamı ve tarihçisidir. Ayrıca İslam aleminde Liberalizm ilkelerini kitaplarında bulunduran ilk Müslüman düşünür. Köklü bir aileden geldiği için iyi bir eğitim aldı. Tunus ve Fas'ta devlet görevlerinde bulunduktan sonra Gırnata ve Mısır'da çalıştı. Kuzey Afrika'nın o dönem istikrarsız ve entrikalarla dolu siyasal yaşamı 2 yıl hapiste yatmasına neden oldu. Bedevi kabilelerini çok iyi tanımasından dolayı aranan bir devlet adamı ve danışman oldu. Mısır'da 6 defa Maliki kadılığı yaptı. Şam'ı işgal eden Timur ile görüşmesi bir fatih ile bir bilginin ilginç buluşması olarak tarihe geçti.
İbn Haldun ابن خلدون | |
---|---|
İbn Haldun Enstitüsünün sembolü - Arap-Amerikan Müzesi, Michigan | |
Tam adı | Ebu Zeyd Abdurrahman bin Muhammed bin Haldun el Hadramî |
Doğumu | 27 Mayıs 1332 Tunus, Hafsi Devleti |
Ölümü | 19 Mart 1406 (73 yaşında) Kahire, Memlûk Sultanlığı |
Çağı | 14. yüzyıl |
Bölgesi | Tunus, Kuzey Afrika |
Okulu | İslam Düşünürü |
Önemli fikirleri | Sosyoloji, tarih, felsefe, siyaset bilimi, sosyal bilimler, ekonomi |
Etkilendikleri | |
Siyasal yaşamdan çekildiği dönemlerde adını tarihe geçiren 7 ciltlik dünya tarihi Kitâbu’l-İber ve onun giriş kitabı olarak düşündüğü Mukaddime'yi yazdı. Eseri, Arap dünyasında etki yaratmasa da Osmanlı tarih anlayışını derinden etkilemiştir. Başta Katip Çelebi, Naima ve Ahmet Cevdet Paşa olmak üzere Osmanlı tarihçileri Osmanlı Devleti'nin yükseliş ve çöküşünü pek çok defa onun teorileriyle analiz etti. Arap dünyasında yeniden keşfedilmesi ancak Arap milliyetçiliğinin gelişmeye başlaması ile oldu. 19. yüzyıldan itibaren ise Avrupalı tarihçiler tarafından keşfedildi ve eserleri büyük takdir gördü. Öyle ki Toynbee, aradan geçen yüzyıllardan sonra onun için şöyle dedi: "Herhangi bir zamanda, herhangi bir ülkede, herhangi bir zihin tarafından yaratılmış en büyük tarih felsefesinin sahibi.".
Yaşamı
Tam adı Ebu Zeyd Abdurrahman ibn Haldun el-Hadramî ya da Abdurrahman b. Muhammed b. Ebu Bekr Muhammed b. Hasan’dır. Künyesindeki Ebu Zeyd büyük oğlu Zeyd'den gelir. Ayrıca Mısır'da Malikî başkadılığı yaptığı için Veliyüddin, ailesi Yemen'in Hadramut ilinden olduğu için Hadramî, kendisi Tunus'ta doğduğu için Tunusî, diğer mezheplere bağlı olan kadılardan ayırt edilmek için Malikî, hayatının önemli bölümünü Mağrip'te geçirdiği için de Mağribî gibi lakaplarla da anılmıştır.
İbn-i Haldun'un yaşamı çok iyi belgelenmiştir. Hayatı hakkındaki en önemli kaynak, kendi yazdığı otobiyografisi Et-Ta'rif adlı eserdir. Bu eserde hayatına ilişkin çeşitli dokümanlar ayrıntılı şekilde aktarılmıştır. Bununla birlikte otobiyografisi, özel hayatı ve ailesinin geçmişi hakkında çok az bilgi içerir. Endülüs'te yaşayan ve Beni Haldun olarak anılan bir aileden olup, 1332'de (Hicri 732) Tunus'ta doğdu. Endülüs'te önemli devlet görevlerinde bulunan ailesi, 13. yüzyılın ortalarında Endülüs'ün Kastilya kralı III. Ferdinand tarafından ele geçirilmesinden sonra Tunus'a göç etti. Ailesi Tunus'taki Hafsi hanedanının yanında resmî hizmetlerde bulundu. Buna karşın İbn-i Haldun'un babası ve dedesi politik hayattan çekilmiş ve kendilerini mistik bir hayata vermişti. Kendisi gibi tarihçi olan kardeşi Yahya İbn Haldun, Abdülvadi hanedanı üzerine bir kitap yazmış ve sarayın resmî tarihçisi olmak isteyen bir rakibi tarafından suikasta uğramıştı.
Özgeçmişinde İbn-i Haldun, kökeninin İslam Peygamberi Muhammed zamanındaki Yemenli Arap kabilelerinden Hadramut’a kadar uzandığından ve ailesinin İslamî fetih başlarında İspanya'ya geldiğinden bahseder. Kökenini dayandırdığı Vail bin Hacer, Muhammed'i ziyaret etmiş, hayır duasını almış ve ondan 70 hadis rivayet etmiş bir sahabidir. İbn-i Haldun'un ailesi 8. yüzyıl sonlarında Yemen'den Endülüs'e göç etmiş ve 12. yüzyılda Endülüs'ün İspanya kralı Ferdinand tarafından ele geçirilmesinden sonra Tunus'a göç etmiştir. "Haldun" aile isminin kökeni, öncülleri Osman bin Halid'ten gelir. Halid ismi Yemen halkının âdeti gereği vav ve nun harfleri eklenerek Haldun biçimine dönüşmüştür. Ben-i Haldun ailesi, birkaç kuşak boyunca Endülüs'ün Carmona ve Sevilla bölgelerinde yaşamıştır. İbn-i Haldun, otobiyografisinde "ve bizim ecdadımız, Hadramutlu Yemen Araplarından, Arapların en tanınmış, en saygınlarından olan Vail bin Hacer'den gelmektedir" der. Buna karşın biyografi yazarı Muhammed Abdullah Enan bu iddiayı sorgular ve İbn-i Haldun'un ailesinin o dönemde sosyal statü kazanabilmek için Arap kabilelerinden olduğunu iddia eden Muladilerden olabileceğini öne sürer. Enan, aynı zamanda bazı Berberi grupların da kendilerini Arap bir ecdada dayamak için aldatıcı ve abartılı bir çabaya girdiklerini ayrıntılı şekilde belgeler. Bu çabanın altında yatan nedenin politik ve sosyal nüfuz elde etme arzusu olduğunu belirtir. Başka bir görüşe göre ise, İbn-i Haldun doğduğu yerdeki yerli çoğunluk gibi aynı Berberi atalardan gelmektedir. Bu görüşe göre, Berberi kabilelere duyduğu hayranlık ve saygı yaşadığı dönemin geleneksel bakışına pek uymuyordu. Ayrıca eserlerinde Berberilere ayırdığı yer ve Araplarla karşılaştırmalarında iğneleyici ifadeler kullanması ve Mağrip'in dışındaki olaylara ve devletlere oldukça ilgisiz kalması onun Berberi olabileceğine dair varsayımlar üretilmesini sağlamıştır. Muhammed Hozien bu düşünceye "İbn-i Haldun'un ailesi Berberi olabilir, bununla birlikte ataları zamanında Endülüs'ten ayrılıp Tunus'a gelmişler ise atalarının Arap olduğunu iddia etme ihtiyacı duymazlardı. Çünkü Endülüs'te hüküm süren Muvahhidler ve Murabıtlar da Berberi idiler ve İbn-i Haldun Berberi kökenini inkâr etmeyi düşünmezdi" ifadeleriyle karşı çıkar. İbn-i Haldun'un en önemli eseri olarak kabul edilen Mukaddime'nin en iyi denilebilecek çevirisini yapan Rosenthal ise bu konuda şöyle der: "Her ne kadar yazarımızın kişiliğindeki Berberi ve İspanyol katkıların sonradan işe karışmış olması mümkün olsa da, aklıselim, onun uzak geçmişten gelen Arap kökenine kuşku ile bakmamıza izin vermez.".
Eğitim ve öğrenim
İbn-i Haldun'un dedesi, Tunus'ta Hafsî sarayında vezirdi. Babası Muhammed Vâbili kendini islami ilimler ve edebiyata adamış birisi idi. İlk öğretmeni babası oldu, öğrenimine ondan aldığı derslerle ve Kur'an'ı ezberleyerek başladı. Ailesinin konumu sayesinde Tunus'taki en iyi öğretmenlerden eğitim alma olanağına kavuştu. Kaliteli bir Arap eğitimi olan, Kur'an, Arap dilbilimi, Hadis ve Fıkıh eğitimi aldı. O dönemin tanınmış kıraat âlimi olan Şeyh Abdullah Muhammed bin Bezzal-i Ensari'den "Kur'an'ı Arapçanın yedi lehçesine göre yedi şekilde okumayı" (Kıraat-ı Seba) öğrendi. Şatibiyye ve Raiyye kasidelerini ezberledi. Kendi anlatımına göre Kur'an'ı 21 defa yedi kıraat üzerine hatmetti. Arap dili ve edebiyatını babasının dışında Şeyh Muhammet el-Arabi el-Hasayidi, Şeyh Muhammed Şevvaş el-Mezazi ve Şeyh Ebu Abbas Ahmed bin Kassar'dan öğrendi. Edebiyat ilmini Şeyh Ebu Abdullah bin Bahr'den okudu ve onun tavsiyesiyle Muallekatı (İslamdan önce Kâbe duvarına asılı olan yedi kaside), Mütenebbi'nin şiirlerini ve 10. yüzyıl şiirlerinin büyük bir derlemesi olan Egani kitabını okudu ve bazılarını ezberledi. Fıkıh ve hadis ilmini Şeyh Şemsettin Ebi Abdullah Muhammed bin Cabir, Şeyh Ebu Abdullah Muhammed bin Abdullah Ceyyani ve Şeyh Ebu Kasım Muhammed Kusayr'dan öğrendi. O dönemin ileri gelen aydınlarından olan Şeyh Ebu Abdullah Muhammed bin Süleyman Satti, Şeyh Muhammed bin İbrahim Eyli ve Kadı Şeyh Ebu Abdullah Muhammed bin Abdüsselam'ın meclislerine katılıp her birinden icazet aldı. Böylece hem aklî hem naklî bilimlerde kendini geliştirdi. Ayrıca matematikçi ve filozof olan el-Âbilî'den (1282/3-1356) matematik, mantık ve felsefe eğitimi aldı,İbn-i Rüşt, İbn-i Sina, Fahreddin Razî ve Şerafeddin el-Tusî'nin eserlerini okudu. 17 yaşında iken üç kıtayı ve bu arada Tunus şehrini de etkisi altına alan Büyük Veba Salgınında ailesini kaybetti.
Tunus, Fas ve Gırnata'da ilk yılları
Eğitimi bitince Tunus şehrinde Hafsi hanedanından Sultan 'a yazman yapıldı. 1347 yılında Tunus'u işgal ettiğinde, henüz yirmi yaşında idi. Merini sarayı ile iyi ilişkileri olduğu için Tunus'tan Fas'a taşındı ve burada Sultan Ebu İshak'ın isteği ile 'in kaleminde alâmet kâtibi olarak çalışmaya başladı. Alâmet katibinin görevi, besmele ile ondan sonra gelen resmî yazı arasına kaligrafi ile "Allah’a hamd olsun, Allah’a şükür" ifadesini yazmaktı. Bu dönemde, şu anda dahi Fas mimarisinin en güzel örneklerinden olan Ebu İnaniye medresesinde yaşadı ve çalışmalar yaptı. Dönemin Merini Sultanı Ebu İnan Faris, İbn-i Haldun'u daha sonraları sultan fermanlarını yazma görevine getirdiyse de, bu, genç İbn-i Haldun'un adının sultana karşı bir takım entrikalara karışmasının önüne geçemedi. 25 yaşında iken hapse atıldı ve Ebu İnan Faris'in ölümüne kadar, 22 ay hapiste kaldı. Ebu İnan Faris'in 1358'de ölümünden sonra oğlu ve halefi tarafından serbest bırakıldı. Bu sırada sürgünde yaşayan amcası Ebu Salim ile gizlice anlaştı. Ebu Salim, Fas'ın idaresini ele geçirince İbn-i Haldun'a sır kâtipliği ve hâkimlik gibi önemli görevler verdi. Ancak Ebu Salim'in İbn-i Haldun'un bir arkadaşı olan Ömer ibn Abdullah tarafından devrilmesinden sonra umutları yerle bir oldu. Çünkü ülkenin yeni hâkimi ona hiçbir görev vermediği gibi, Tilimsan'da iktidarda olan ve İbn-i Haldun'un politik yeteneklerini iyi bilen Abdülvadilerin de ona yardımcı olmalarını engelledi. İbn-i Haldun, buna rağmen, politik girişimciliğini sürdürme isteğinden vazgeçmedi ve 1362'de Cebelitarık'ın karşı kıyısına, Gırnata'ya taşındı. Fas'ta sürgünde olduğu sırada yardımcı olduğu ve sonradan Gırnata emiri olan V. Muhammed İbn-i Haldun'u çok iyi karşıladı. Emir onu bir barış anlaşması yapmak üzere Sevilla'daki Kastilya kralı olan Zalim Pedro'ya elçi olarak gönderdi. Kendinden istenen bu anlaşmayı başarıyla halletti. Bir zamanlar ailesinin sürüldüğü ülkenin kralını bilgisiyle etkilediği gibi, kralın, ailesinin zararlarını telafi etme ve oraya yerleşmesi için yaptığı teklifi de nazikçe reddetmiştir.
İbn-i Haldun'un Gırnata'dan ayrılmasına neden olan olaylara ilişkin bir belirsizlik vardır. Oryantalist Muhsin Mahdi'ye göre Gırnata'da yaşadığı sürede Sultan V. Muhammed ile olan yakın ilişkisi, kısa zamanda rakibi haline gelecek olan vezir Lisannüddin İbn Hatip tarafından artan bir huzursuzluk ile izleniyordu. İbn-i Haldun, genç sultan Muhammed'den idealindeki bilge hükümdarı yaratmaya çalışıyordu. Vezir İbn Hatip'e göre ise bunlar birer saçmalıktı ve ülkenin huzurunu bozmaktan başka işe yaramayacak şeylerdi. İbn Hatip'in çabaları sonunda İbn-i Haldun, Kuzey Afrika'ya geri gönderildi. İbn Hatip de bir süre sonra V. Muhammed tarafından zındıklıkla suçlandı ve öldürüldü.
İbn-i Haldun, otobiyografisinde İbn Hatip'le çatışmasına ve Kuzey Afrika'ya geri dönüşüne çok az değinir. Muhsin Mahdi, İbn-i Haldun'un V. Muhammed'i yanlış değerlendirmiş olduğuna dair sonraki itiraflarından bu sonucu çıkarmıştır. Diğer bir görüşe göre ise, İbn Hatip ile iyi arkadaşlık kurmuş; ancak onun dinsizlikle suçlanıp halk tarafından taşlanarak öldürülmesi (bir başka kaynağa göre hapiste boğularak öldürülmüştür) İbn-i Haldun'un Gırnata'dan ayrılmasına neden olmuştur. Ancak İbn Hatip'in öldürülme tarihi Nasr'a göre 1374'tür ve bu tarihte İbn-i Haldun Gırnata'yı terkedeli yıllar olmuştur. Seyyid Hüseyin Nasr'a göre ise İbn-i Haldun, hem V. Muhammed hem İbn Hatip ile çok yakın arkadaş olmuştur, ama iki yıl sonra onların artık kendisine yakınlık duymadıklarını hissettiği için Gırnata'dan ayrılıp Kuzey Afrika'ya dönmüştür.
Önemli politik görevler
İbn-i Haldun, Afrika'ya geri döndüğünde Hafsiler karışıklık içindeydi, Ebu İshak Tunus’ta, Ebu Abdullah Bicâye’de, Ebu Abbas ise Konsantine’de saltanat sürüyorlardı Bicâye'deki Hafsî sultanı Ebu Abdullah'ın veziri olma davetini severek kabul etti. Kendisine verilen görev, o dönem için oldukça maceralı bir iş olan, Berberi kabilelerden vergi toplamaktı. 1366'da Ebu Abdullah'ın ölümünden sonra, bu kez Tilimsan hâkimi Ebu Abbas'a yanaştı. Birkaç yıl sonra Tilimsan sultanını yenen ve tahtı ele geçiren Abdulaziz tarafından tutsak edildi. Ardından bir derviş hayatına girdi, inzivaya çekildi ve 1370 yılında yeni bir sultan tarafından Tilimsan'a çağrılana kadar dinî çalışmalarla meşgul oldu.
İbn-i Haldun, politik yönelimlerini ve tarafını sürekli değiştiren biri olmasına karşın, göçebe Berberi kabileleri ile ilişki kurma konusundaki politik yetenekleri dolayısıyla Kuzey Afrika'daki iktidarlar tarafından aranan biriydi. Steplerde ve dağlarda yaşayan Arap ve Berberi aşiret reislerinin, hizmet ettiği hükümdarlara siyasal olarak bağlanmalarında önemli rol oynadı. Aşiret reisleriyle ilişkilerinde kazandığı itibar, hükümdarın gözünden düştüğü zamanlarda bile ona faydalı oldu. 1375'te Tilimsan'daki Abdülvadi Sultanı Ebu Hammu tarafından bir görev için Biskra'daki Davadid Berberilerine gönderildi. Bundan sonra İbn-i Haldun Tilimsan ile Biskra arasında, Bicâye'nin güneyinde bulunan Kal'atu ibn Seleme adlı kalede Beni Arif kabilesinin himayesinde yaşadı. Burada tarih ve Berberi toplumları hakkındaki düşüncelerini geliştirmeye başladı ve geniş bir dünya tarihi olarak planladığı Kitâbu'l-İber'inin ilk bölümü olan Mukaddime'sini yazdı. Bu kalede dört yıla yakın süre inzivaya çekilip kitabını yazma olanağı bulmasına karşın, kitabının tamamlanabilmesi için daha fazla kaynağa ihtiyacı olduğunu görünce kaleden ayrıldı ve 1378'de tekrar Tunus'a döndü. Doğduğu ve çocukluğunu geçirdiği bu topraklardan 20'li yaşlarında ayrılmış ve Fas, Gırnata ve Cezayir'de birçok yerde dolaştıktan sonra geri dönmüştü. Tunus'ta Kitâbu'l-İber'i üzerinde çalışmaya devam etti. Bu arada Tunus'u tekrar fetheden Ebu Abbas onu tekrar hizmetine aldı. İbn-i Haldun kendisini çalışmalarına ve eserini tamamlamaya verdi. Ebu Abbas İbn-i Haldun'un sadakatinden kuşkulu olduğu için ilişkileri gergindi. Eserini tamamlayıp sultana sunduğunda bu gerginlik iyice keskinleşti. Bunun nedeni eserinde alışılageldik şekilde sultana medhiyeler düzmeyi atlaması idi. Bunun üzerine Hacca gitme bahanesiyle sultandan izin istedi, ki hiçbir Müslüman sultan buna hayır diyemezdi. Orta Çağ'da hac, çoğu kez bir çıkmaza girdiklerini hisseden Müslümanlar için nihai bir çözüm yolu sayılıyordu. Hacca gitmek aylar sürdüğü için, böylelikle iç politik sorunlardan ve baskılardan da uzak kalmış olunuyordu. Böylece İbn-i Haldun Tunus'tan ayrıldı ve Mısır'a yelken açtı.
İbn-i Haldun, çeyrek asır boyunca Müslüman Batı'nın yaşadığı siyasal kargaşaya tanıklık etmişti. Saray entrikalarını, hapisliği, güç, itibar ve şerefli iktidar sahiplerini ve çöllerde yaşayan kabileleri gözlemlemiş, hepsini deneyimlemişti. Mısır'a yolculuğu ile hayatındaki ilk evre sona eriyor, ikinci ve yeni bir evre başlıyordu.
Mısır yılları
İbn-i Haldun Mısır için "burayı görmeyen, İslam'ın gücünü anlayamaz" demişti. Çünkü diğer İslam ülkeleri, özellikle Müslüman Batı, sınır çatışmaları, işgaller ve iç kargaşalarla boğuşurken, Memlukların Mısır'ında refah ve kültürel zenginlik hüküm sürüyordu. İbn-i Haldun, Mağrip'ten sonra cennete gelmiş gibi hissetmiş olmalıydı. Fakat, hayatının geri kalanını geçireceği Mısır'da da politikadan tamamen uzak duramadı. Mısır'a gelmeden önce, muhtemelen Mukaddimesi nedeniyle Mısırlılar tarafından tanınıyordu. 1384'te Sultan Zahir Berkuk'a tanıştırıldı ve Kamhiye medresesi müderrisliğine ve Kahire Malikî başkadılığına tayin edildi. Maliki kadılığı dolayısıyla Veliyüddin unvanı verildi. Aynı zamanda Ezher Camisinde de dersler veriyordu. Ancak reformist yorumları Mısırlılar tarafından direniş ile karşılanınca, dava edildi. Sultanın huzurunda yapılan duruşmasında beraat ettiyse de gururu incinen İbn-i Haldun başkadılık görevini bıraktı. Bu kararı vermesindeki başka bir etken de ailesini kaybetmesi oldu. Ailesini de Mısır'a getirtmek istemişti; ancak Tunus'tan deniz yolu ile Mısır'a gelen gemi bir kasırgaya yakalandı ve eşini ve iki oğlu dışındaki çocuklarını bu kazada kaybetti. Nasr'a göre ise, eleştiriler dolayısıyla kadılık makamından alındı. Sultan'ın sarayındaki görevi kendisini iyice huzursuz ettiği için, Feyyum vahasındaki kendi mülküne taşındı. 1387 yılında hem hac görevini yapacağı hem de bir süre kütüphanelerinde çalışacağı Mekke'ye doğru yola çıktı.
1388'de Mısır'a geri dönüşünden sonra Sarğatmeş Medresesinde hadis müderrisliğine atandı. Bu görevi sırasında Berkuk'a karşı girişilen bir isyan sırasında, muhtemelen baskı altında kalarak, diğer bazı kadılarla birlikte Berkuk'a karşı bir fetva yayınlanmasına katıldığı için gözden düştü. Daha sonra Sultan Berkuk ile ilişkisini yeniden düzeltti ve bir kez daha Malikî kadısı olarak atandı. Ancak kadılığı bu sefer de uzun sürmedi, bir yıldan biraz fazla çalıştıktan sonra bu görevden alındı. 1401'de Timur İmparatorluğunun hükümdarı Timur ile görüşmeye gitmesinden ölümüne kadar dört kez, toplamda ise altı kez daha bu göreve atandı ve her seferinde başka bir nedenle görevden azledildi.
1400'de Berkuk'un oğlu ve tahtın yeni sahibi Farac, Şam'a saldırıya geçen Timur'a karşı askerî bir sefer hazırlığına giriştiğinde, bu sefere İbn-i Haldun da katıldı. Neredeyse 70 yaşına gelmiş olan bu devlet adamı aslında Mısır'dan ayrılmayı istemiyordu ve aynı zamanda bu seferin tehlikeli bir girişim olacağını düşünüyordu. Şüpheleri doğru çıktı ve ordu Şam önlerine geldiği sırada genç ve deneyimsiz Farac (10 yaşında tahta çıkmıştı ve sefer sırasında 12 yaşında idi) geride bıraktığı Mısır'da kölemen emirlerinin isyan çıkardığı haberini aldı. Ordusunu Şam önünde bırakarak Kahire'ye döndü. İbn-i Haldun diğerleriyle birlikte kuşatılmış Şam'da kaldı.
Aralık 1400'de ve 1401 başında Timur ile İbn-i Haldun'un tarihî görüşmeleri gerçekleşti. Bu görüşmeleri otobiyografisinde detaylı biçimde anlatmıştır. İbn-i Haldun, Şam halkı adına Timur'la görüşmeye giden elçilik heyetinin içindeydi ve ondan şehre merhamet etmesini istedi. Ülkeleri fetheden Timur ile bir entelektüel arasında geçen bu görüşmeler iki haftayı buldu ve çok değişik konulara girildi. Timur, İbn-i Haldun'a özellikle Mağrip ülkelerindeki ilişkiler hakkında sorular soruyordu. Bunun üzerine, Timur'a kuzeybatı hanedanları hakkında uzun bir rapor sundu. Bu rapor bir Türkçe lehçesine tercüme edildi ancak bugün kayıptır. Prof. Barbara Stowasser'a göre Timur İbn-i Haldun'la Kuzey Afrika hakkında istihbarat toplamak amacıyla konuşmak istemişti. Ancak İbn-i Haldun bu tuzağa düşmeyecek kadar tecrübeliydi ve Timur'un istediği bilgiler yerine ona göçebe ve kente yerleşmiş topluluklar, uygarlıkların doğuşu ve yıkılışı konusunda uzun bir konferans verdi. Bu durum karşısında Timur da ondan bir hizmet talep etmekten vazgeçti. Aynı zamanda Fez sultanına da Tatar hükümdarı ve orduları hakkında uzun bir mektup gönderdi. İbn-i Haldun, otobiyografisinde Timur'un şehri ele geçirmesini, talan etmesini ve şehirde çıkan büyük yangını anlatmıştır.
1401 Mart ayında Kahire'ye geri döndü. Sonraki beş yılını otobiyografisi ve dünya tarihini tamamlama çabasıyla ve müderrislik ve kadılık yaparak geçirdi. Altıncı defa Maliki kadısı atanmasından bir ay sonra 17 Mart 1406'da hayata veda etti ve Nasr Kapısı dışında Sufiyye Kabristanı’na defnedildi.
Bilim insanı kimliği üzerine söylenenler
İbn-i Haldun, çeşitli yazarlar tarafından modern tarihçiliğin, siyasal bilimlerin ve sosyolojinin kurucusu olarak gösterilmiştir.
Toynbee, ondan "herhangi bir zamanda, herhangi bir ülkede, herhangi bir zihin tarafından yaratılmıs en büyük tarih felsefesinin sahibi" diye sözeder. Hitti’ye göre İbni Haldun, İslam’ın en büyük tarih felsefecisidir. Claude Huart, Italo Pizzi, Reynold Alleyne Nicholson (Arap Edebiyatı tarihçileri), T. J. de Boer (İslam-Arap felsefecisi), , (İslam tarihçileri), Eduard Meyer, (tarihçiler), ondan övgüyle söz ederler.
A. Ferreira ve Ludwig Gumplowicz gibi sosyologlar İbn-i Haldun'u sosyolojinin habercisi ve öncüsü olarak nitelendirirler. Bazı kaynaklarda ise tarih sosyolojisinin, sosyal morfolojinin, genel sosyolojinin ve siyaset sosyolojisinin öncüsü olduğu ileri sürülür.
Cemil Meriç'e göre İbn-i Haldun "kendi semasında tek yıldız"dır.
Politik kişiliği üzerine eleştiriler
İbn-i Haldun'un yaşadığı dönem Kuzey Afrika'da istikrarsızlığın hâkim olduğu bir dönemdi. İstikrarsızlık sürekli yeni ittifaklar ve ihanetler yaratıyordu. İbn-i Haldun'un karmaşık politik kişiliğini değerlendiren ve kendisi de Mısır'da yargıçlık yapmış olan Muhammed Abdullah Enan biyografisinde İbn-i Haldun'un bazı can sıkıcı özelliklerini hiç çekinmeden önümüze koyar: "İbn-i Haldun bir oportünist (intihâzî) idi. Her çareye başvurarak fırsatları yakalamasını biliyordu ve amaç, onun gözünde bu çareleri temize çıkarıyor, haklı kılıyordu (s. 15).", "Her zaman, hiç duraksamadan, kazananın yanında yer alıyordu (s. 19).", "Onun her zamanki davranışı, çığrından çıkmış bencilliğine, nankörlüğüne, hakkaniyeti ve borçluluğu, şükranı hiç kaale almadan her fırsattan yararlanma eğilimine tanıklık eder (s. 29)."
Rosenthal da İbn-i Haldun'un bu özelliklerini yalanlamaz ve "Bütün deha sahibi insanlar gibi İbn-i Haldun’un davranışları ve istemleri çapraşıklıktan uzak ve yalındı... Her çare, her araç ona gerekli ve dolayısıyla da haklı görünüyordu ve o hoyratça ve oportünist bir biçimde amacına yöneliyordu” diye yazar. Hatta İbn-i Haldun'u "tüm zamanların en büyük şahsiyetlerinden biri" olarak nitelemesine karşın onun kendi makyavelizminin kurbanı olduğunu belirtir. Rosenthal'e göre "yakındığı entrikalar, kendi entrikalarına verilen yanıtlardan başka bir şey değildi".
Etkilendiği düşünürler
Ülker Gürkan'a göre İbn-i Haldun'u etkileyen herhangi bir düşünürden söz etmek zordur. Mukaddimesinde "Yunan" ve "Rum" düşünürlerden, özellikle Aristo ve Eflatun'dan bahsetmişse de, ne Aristo, ne Eflatun ne de sıkça karşılaştırılmış olduğu Tukididis'in doğrudan doğruya eserlerini okumuş olduğuna dair bir bilgi yoktur. Birçok yerde Aristo'dan küçümseyici bir dille bahsetmekte ve İslam düşünürlerine ise ancak onları yermek için değinmektedir.Farabi'nin "faziletli şehri"nden bahsederken, toplumsal gerçekliğin böyle bir devlet göstermediğini belirterek açıkça eleştirmiştir.
Buna karşın Mustafa Yıldız'a göre İbn-i Haldun, bu filozofları eleştirse de, temel varsayımını onlardan alır. İbn-i Haldun, olayların yasalarını mantıksal çıkarımlar yoluyla değil, deneyimlerle elde etmek gerektiğini belirtse de, Platon ve Aristo'dan İslam düşünürleri Farabi ve İbni Sina'ya geçmiş olan insanın doğası gereği toplumsal/medeni olduğu düşüncesini kabul eder. İnsanların topluluklar halinde bir araya gelmesi bir zorunluluktur ve Tanrı, halifesi olan insanı dünyayı bayındır hale getirmesi için göndermiştir. Yine aynı şekilde insanların bir yasakçıya, yani devlete ihtiyacı vardır. İbn-i Haldun, bu noktada düşüncelerini benimsediği Farabi ve İbni Sina'dan ayrılır. Çünkü onlar bu yasakçı/devleti peygamberlerle sınırlamışlardır. Halbuki peygamber gönderilmemiş olan Mecusiler gibi kavimler de devletler kurup yeryüzünü bayındır etmiştir. Demek ki, devlet Tanrı'nın emrettiği ve peygamberlerin yerine getirdiği bir şey değil, toplumsal yaşamın pratik ihtiyaçlarının bir ürünüdür. Bu düşüncesi ile İbn-i Haldun, İbni Sina'dan ayrılıp kelamcılara daha çok yaklaşır.
Osmanlı tarihçiliği üzerindeki etkileri
İbn-i Haldun, 16. yüzyıldan itibaren Osmanlı tarihçileri tarafından tanınmaya başlanır. İlk örnekleri Kemalpaşazade'de görülen bu etki 17. yüzyıl tarihçilerinden Hezarfen Hüseyin (ö. 1691) ve Müneccimbaşı Ahmed Dede (ö. 1702) gibi tarihçilerde daha belirgindir. Kâtip Çelebi (ö. 1657) Dustûru’l Amel adlı eserinde Osmanlı Devletinin gerilemesini açıklarken İbn-i Haldun'un etkisinde olduğu görülür. İlk Osmanlı vakanüvisi Mustafa Naimâ Efendi'nin (ö. 1716) Hicri 1000 yılından sonraki olayları anlattığı ve "Naima Tarihi" adı verilen eserinde İbn-i Haldun'un tarih anlayışından etkilendiği görülür. Naima, İbn-i Haldun'un devletin beş döneminden oluşan teorisini özetleyerek Osmanlı tarihine uyarlar ve Osmanlı tarihinin dönemlerini bu şemaya göre açıklar. Naima'dan sonraki Osmanlı tarihçilerinin de, Osmanlı Devletinin gidişatını İbn-i Haldun'un devlet kuramına dayanarak açıkladıkları görülür.
Osmanlı tarihçiliğinin dönüm noktası sayılan ve 19. yüzyılın en önemli Osmanlı tarihçisi Ahmet Cevdet Paşa'nın eseri olan 12 ciltlik "Tarih-i Cevdet"'te topluma ve devlete bakış tarzının İbn-i Haldun'un bakış tarzı olduğu görülür. İpşiroğlu'na göre "XVI. yüzyıl sonlarından XX. yüzyıla kadar Osmanlılarda, imparatorluğun çöküşü ile ilgili düşünceler ve bunu önlemek için yapılması gereken ıslahatları yansıtan eserlerde İbni Haldun’un görüşlerinin ve tarihçilik anlayışının özellikle “tavırla” telakkîsinin Osmanlı tarihçileri tarafından benimsendiği bilinmektedir." 20. yüzyılın sosyalist tarihçilerinden Hikmet Kıvılcımlı da Osmanlı tarihini İbn-i Haldun'un bakış açısıyla ele alır. Kıvılcımlı'ya göre Osmanlı Beyliği, göçebe Moğol ve Türk oymaklarının İslam medeniyetine yaptıkları "göçebe aşısı" ile ortaya çıkmış "tavâi’fül Mülük"tür. Bizans'ı da fethedince bir imparatorluk olur.
Ümran ilmi
Bil ki bu birinci kitapta inceleyeceğimiz kaide ve usuller, benim tarafımdan icadedilmiş olup faydası çok ve kalpleri şiddetle kendine çeken bir ilimdir. Ben bu araştırma metodunu, derin uğraşma ve incelemelerden sonra iktiza ettim. Bahsedeceğimiz bu ilim hitabet ilmi değildir. Çünkü hitabet ilmi mantık ilimlerinden bir ilimdir. Ve hitabet ilminin konusu, bir fikri kabul veyahut reddetmeye halkı teşvik etmek ve meylettirmek üzere söylenen, ikna edici faydalı sözlerdir. Bu ilim siyaset-i medeniye ilmi de değildir. Çünkü siyaset-i medeniyye, hikmet ve ahlak kaidelerine göre menzil, yani insanların ocaklarını ve şehirlerini idare etmekten ibaret olup, maksat ve gaye halkı nev'in beka ve muhafazası yoluna sevk etmektir. Bizim bu kitapta bahsedeceğimiz ilmin konusu ise bu iki ilmin konusuna yabancıdır. Fakat, bazı cihetlerden bu iki ilim ona benzeyebilir. Bu ilmin yeni ihtira ve yeni baştan benim tarafımdan icadedilmiş bir ilim olduğunu zannederim. Başımın sağlığına andiçerek Tanrı'nın mahluklarından kimsenin bu mefhumda söz söylemiş olduğunu bilmediğimi teyit edebilirim. |
İbn-i Haldun, Mukaddime, Birinci kitap sayfa 91 |
İbn-i Haldun'a göre tarihin görünür yüzünde bir dizi olaylar yer alırken, tarihin asıl manası gizli yüzündedir. Mukaddimenin girişinde sırf nakil ve söylentilere dayanan bir tarih bilimine güvenilemeyeceğini, çeşitli milletlerin ve devletlerin gelişimlerinin peşpeşe sıralanmasının tarihi anlamaya hiçbir katkı sağlamayacağını belirtir. Önemli olan bu gelişmenin sırrını kavramaktır. Nakledilen bilgilerin ve olayların bir mantık süzgecinden geçirilip, gerçeğe uygun olup olmadığını anlamak gerekir. Peki toplumların gelişip değişmesiyle ilgili bu mantık süzgeci nedir? İbn-i Haldun'a göre tarihin gerçek bilgisine ulaşabilmek için sosyal olay ve olguların objektif gözleminden işe başlamak gerekir. Uygarlık ve toplulukların çeşitleri, zaman içindeki değişimleri ve bu değişimlerin nedenleri incelenmelidir. İşte bunu yapacak bir bilime ihtiyaç vardır.
İbn-i Haldun, kendinden önceki düşünürlerin eserlerini tarar ve böyle bir bilimin oluşturulmamış olduğunu, oluşturulmuşsa da kendisinin buna ulaşamadığını belirtir. Fars fetholunduğunda Halife Ömer'in eski Farslılardan kalma eserlerin yakılmasını emrettiğini, bu yüzden bu eserlerin yokolup gittiğini, Keldanilerin, Süryanilerin ve Babil ahalisinin eserlerinin kalmadığını söyleyerek bundan dert yanar. Halife Memun'un büyük paralar harcayarak çevirilerini yaptırdığı Yunanların eserlerinden bahseder. İbn-i Haldun'a göre Aristo'ya nispet edilen ve önemli bir parçası ellerde dolaşan "Siyaset" adlı bir kitap vardır. Fakat, bu kitapta da bizim bu eserimizde incelenen konulara dair yeter bilgiler verilmemiş, delil ve burhanlar da lüzumu derecesinde anılmamış, başka sözlerle karıştırılmıştır. Ayrıca Fars din bilgini Mubezan ve Nuşirevan'dan da sözeder ve onların da Mukaddime'de incelediği ilimle ilgili bazı değinmeleri olduğunu belirtir. Bunun dışında İbni Mukaffa'nın risalelerinde ve Kadı Ebubekir Tartuşi'nin Sirac-ül-mülük adlı eserinde de bu konulara kendi kitabındaki başlıklara yakın başlıklarla değinildiğini ancak bunlarda yeterli delil ve açıklama olmadığını belirtir.
İbn-i Haldun, ilk kez kendisi tarafından kurulduğunu yeminle belirttiği bu ilime "Ümran ilmi" der ki, gerçekten de bu keşfi ile bir taraftan bilimsel tarihçiliğin diğer taraftan da sosyolojinin temellerini atmıştır. İbn-i Haldun bu yeni bilimin araştıracağı konuları şöyle özetler: "Geçmiş çağlarda yaşamış kavimlerin durumları ve yaşayışlarında meydana gelen değişiklikler; bunların idareyi ve ülkeyi ellerine geçirmelerinin sebepleri; insan topluluklarının tabiatları, yerleşik veya göçebe hayat sürme, göçler ve nüfus hareketleri; devlet kurma, devletlerin kuvvet kazanmaları ve çökmeleri; üretim ve tüketim, bilim, sanat, ticaret, kâr ve zarar olayları; zamanın akışı içerisinde bu sayılan durumların değişmesi ve değişmelerin sebeplerinin incelenmesi"
İbn-i Haldun'un, "Tarih"i, felsefi ilimlerden biri olarak kabul ettirme çabası klasik felsefe anlayışı ile çelişir. Her ne kadar Aristo ve Platon'un toplum ve devlet konusundaki görüşleri tarihsel öğeler taşısa da, her ikisi de, tarihi, "bilgeliğin" bir dalı olarak görmezler. Aristo'ya göre şiir tarihe göre çok daha felsefi ve üstündür; çünkü tarih özel ve tikel olana yönelirken, şiir evrensel olana yönelmektedir.Farabi ve İbni Sina'nın bilimler sınıflandırmasında da "Tarih"in hiçbir yeri yoktur. İbn-i Haldun'un keşfettiğini ilan ettiği yeni ilmi kabul ettirmede karşılaştığı güçlüğü anlayabilmek için düşünürün yaşadığı dönemde bilim olarak algılanan şey ile bugünkü bilim algısı arasındaki farkı bilmek gerekir. Mustafa Yıldız'a göre "Tarih"in klasik felsefe tarafından bilim sayılmamasının iki temel nedeni vardır: Birincisi, tarihin nesnesi geçmişe ilişkindir, karşımızda bir nesne olarak bulunmaz, belirlenemez ve sürekli değişir. Halbuki bilgeliğin konusu ancak Platon'un "İdealar Evreni" ya da Aristo'nun "Devinmeyen Devindirici"si gibi değişmeyen şeyleri incelemek olabilirdi. İkinci güçlük ise nedensellik ilkesinin uygulanabilirliği konusundadır. Burada nedenselliği de bugünkü anlayışımızdan daha farklı şekilde anlamak gerekir. Klasik felsefede nedensellik tüm nedenlerin kendine bağlandığı bir "İlk "Neden" (Tanrı) düşüncesine gider ve felsefenin konusu bu İlk Neden'i incelemektir. Oysa İbn-i Haldun, somut olaylar arasındaki nedensellikten bahsetmektedir, yani nedenselliği tarihe uygulayarak, olaylar arasında geriye dönük bağlantılar kurarak, tarihe ve toplumlara ilişkin yasalar bulmaya çalışmaktadır. Tarihsel olayların doğruluklarını denetleyebilmek böylelikle mümkün olabilmektedir. Kendi deyişiyle: "Umran ilmi" ile tarihte neyin olanaklı neyin olanaksız olduğu hakkında bir "zorunlu yasa bilgisi"ne ulaşılır ki, bu aynı zamanda tarihçilerin aktara geldikleri haberlerin doğruluk ve yanlışlıklarını sınama olanağı verir
İbn-i Haldun'un olayların nedenlerine, aralarındaki görünmeyen bu bağlantıya işaret etmesi, birçok yazar tarafından onun için determinist, pozitivist, tarihi materyalist, ampirist ve rasyonalist gibi tanımlamalar kullanılmasına yol açmıştır. Hatta İlyas Ba-Yunus ve Ahmed Ferid, "İbn Haldun'un İslam'a hizmet amacıyla eserlerini kaleme aldığı pek söylenemez" derler.
Toplum biçimleri
İbn-i Haldun'a göre insan toplumsal bir hayvandır. Birkaç kişi Allah'ın verdiği düşünme gücüne dayanarak ve birbirleriyle işbirliği yaparak birtakım kurumlar yaratmaya başladıkları an, kültür ya da kendi deyimiyle doğmuş demektir. İnsanın soyunu sürdürebilmesi için aklı ve eli yeterli olmamış, aynı zamanda dayanışması ve toplumsal şekilde yaşaması gerekmiştir. İnsan topluluklarına bakıldığında bunların birbirlerinden farklı oldukları görülür. İbn-i Haldun, bunun sebebinin, kendi deyimiyle "geçinme şekil ve tarzlarının birbirinden başka ve türlüce olması" olduğunu belirtip, bunun dışında toplulukların yerleştikleri coğrafî yer, iklim, iktisadî şartlar, üretim şekil ve ilişkilerinin de bu farklılıkları doğuran etkenler olduğunu ekler. Benzer özelliklerine bakarak bu toplulukların sınıflandırılabileceğini söyler ve biribirine zıt özelliklere sahip iki grup sayar. Bunları hadarî (yerleşik toplumlar (Gürkan), kentsel çevre (Stowasser), gelişmiş toplum (Yıldız)) ve bedevî (göçebe toplumlar (Gürkan), çöl çevresi (Stowasser), ilkel toplum (Yıldız)) olarak adlandırır. Bir de ücra, kırsal yerleşim birimlerinde olup, tarımla uğraşan, yerleşik hayata geçmekle birlikte henüz bir uygarlık kuramamış küçük topluluklar vardır. Bu son gruptaki topluluklardan, yerleşik bir topluma bağlı olmaksızın sahralarda yerleşerek ekincilik ve tarımla uğraşan grupların durumları iyi ve rahatken, yerleşik topluluklara tabi olan ve dolayısıyla kendilerinden vergi alınanların durumu pek kötü ve aşağılıktır. İbn-i Haldun bu son gruba kısaca değinip geçer ve iki ana grupla ilgilenir.
Göçebe toplumlar
İbn-i Haldun'a göre göçebe yaşam, toplum halinde yaşamanın ilk örneği olup yerleşik yaşamdan önce gelir. Göçebeler ikiye ayrılabilir. Birinci grup olan "Çoban göçebeler" koyun ve inek beslerler. Türk, Türkmen ve bazı Berberi topluluklar bu gruptandır. İkinci göçebe gruba ise deve besleyen Araplar, Batı Afrika'daki Berberiler ve Kürt göçebeler girer ki, bunlar otlak aramak için çöllerin derinliklerine kadar girerler. İşte göçebe toplumların asıl karakteristik özellikleri bu ikinci grupta görülmektedir. Göçebeler uzak ve tenha yerlerde yaşadıkları ve diğer toplumlarla temas imkânı bulamadıkları için utangaç, kaba ve sert tabiatlı, fakat şehirlilere göre iyi ahlaklı olurlar. Barınakları, yiyecek ve içecekleri açısından kanaatkârdırlar. Egoist değillerdir, kabilelerinin çıkarlarını kendi çıkarlarından üstün görürler. Bu yüzden cesaret ve kahramanlık, başlıca değer yargılarıdır. Kendilerini koruyacak bir devlet teşkilatı olmadığı için topluluğun her bireyi, her an olabilecek bir saldırıya karşı tetikte ve atik olmalıdır. Sürekli güvenlik sorunu yaşadıklarından, yabancılara karşı çekingen; ancak kendilerine güvenen, savaşçı ve cesur kişilerdir. Bu toplumlar şehir yaşamının rehavetine dalmış yerleşik toplumlar için daima tehlike oluştururlar.
Yerleşik toplumlar
Yerleşik toplumlar devletin kurulmasından hemen sonra veya devletin kuruluşu ile beraber ortaya çıkmaktadır.Bedevi yaşam biçimi sadece yaşamı sürdürebilmek için gerekli şeylerin üretilmesi ile sınırlıdır. Toplumsal üretimde güç, zenginlik, rahatlık ve boş zaman isteği ile artı değerler artmaya başlar ve böylece toplum hadari (yerleşik) yaşam biçimine doğru ilerler. Göçebe toplumların bu yerleşik hayata geçme eğilimi kasaba ve şehirlerin kurulması ile kendini gösterir. Ancak bütün göçebe toplumlar devlet kuramazlar. Bir kısmı kurulmuş bir devlete tabi olarak yerleşik hayata geçerler. Sadece asabiyye bağları güçlü olan toplumlar devlet kurmayı başarır.
Devletin kurulması ile gelinen bu aşamada artık göçebelik dönemindeki kan bağı yeterli olmaz. Toplumsal dayanışmayı sağlayacak yeni bağlara ihtiyaç duyulur. Böylece "hanedana bağlılık ve din duygusu" devreye girer. Din, burada oldukça önemli bir rol oynar. Farklı kan bağına sahip olan asabiyyeler arasındaki çekişmeyi giderip hepsinin tek bir amaç etrafında bir araya gelmesini sağlayacak olan dindir. İbn-i Haldun, kan bağına dayalı olan asabiyye olmaksızın dine çağrını yetmeyeceğini belirtir. Başka deyişle, din, kan bağına dayalı asabiyyesi en güçlü olan grubun içinde gelişir ve sonra diğer gruplara yayılır.
Ancak devlet bir kez kurulduktan sonra artık insanları dış tehlikelerden koruyan bir siyasi örgüt var olduğu için insanlar askerlikten ve tekdüze bir iş olan üretim yapmaktan vazgeçerler ve sanat, edebiyat, mimarlık gibi kültürel alanlarla ve ticaret ve zanaat gibi daha çok para kazandıran işlerle uğraşmaya başlarlar. Güvenlik, bol para ve işbölümü insanlarda daha güzel, daha ince ve yeni ihtiyaçların oluşmasına yol açar. Böylece toplum yerleşik hayata geçtikçe daha çok rahatına ve zevkine düşkün, daha egoist olur ve giderek kötü alışkanlıklar sahibi olur. Kolaylıklar ve lüks ancak çok sayıda insan kümeler halinde bir arada yaşadığı zaman ortaya çıkar. Bu lüks ve ihtişam beraberinde soysuzlaşma ve gerileme tohumlarını getirir. Başlangıçtaki grupta var olan saf bağlılık, yalın güç ve sadelik yozlaşmaya başlar.
Toplumun rahata alışması, kendilerini güvenli hissettikleri kaleler içinde huzurlu şekilde yaşamaları, göçebelik dönemindeki cesaret ve savaş kabiliyetlerini yitirmelerine neden olur. Devleti idare edenlerden gelen emirlere uymayı da alışkanlık haline getirirler. İdareciler de zulme ve şiddete başvurdukça, göçebelik dönemindeki bağımsızlık ve onur duygularını iyice yitirerek kendine güveni olmayan, korkak, sinsi ve dalkavuk kişiler haline gelirler.
Asabiyye ve din
İbn-i Haldun'un toplumsal örgütlenmelerin nicelikleri, çapları, güçleri ve başarıları açısından farklılaşmalarını açıklamak için kullandığı önemli bir kavram "asabiyye"dir. Sözcük Arapça "tutmak, bağlı olmak" anlamına gelen "asabe" kökünden gelmektedir. Farklı araştırmacılar tarafından "yakınlık bağı", "topluluk duygusu", "dayanışma duygusu", "ortak ruh", "toplumsal uyuşma", "toplumsal dayanışma", "milliyetçilik fikri", "askerî ruh" gibi karşılıklar verilmiştir. İlerlemeci bir yaklaşımla "toplumların ilkellikten uygarlığa doğru ilerlemesini güdüleyen güç" olarak yorumlanabilecek olan asabiyye en açık şekliyle kan bağıyla bağlı olan yakın akrabalık ilişkilerinde görülür. İbn-i Haldun'a göre kabilelerin çeşitli yollarla nüfusu arttıkça bu bağ kan bağından bir kabile veya kavim bağına dönüşür. Bir akrabası hakarete veya saldırıya uğrayan bir kişi bu saldırı kendisine yapılmış gibi faile düşmanlık besler. İbn-i Haldun, benzer bir davranış özelliğini çöllerin derinliklerinde yaşayan, soyları bozulmamış Arap kabilelerinde de görür. Ancak bu saflık durumu sürekli olmaz; savaş, barış ve evlenmelerle başka soyları da içine alarak büyüyen kabilede başkanlık da asabiyye bağı daha güçlü olan grupta kalır. Çeşitli nedenlerle kendi soylarını kaybedip başka bir kabileye sığınan topluluklarla da hami-mahmi, efendi-köle ilişkilerinden doğan yapma bir akrabalık bağının yarattığı yeni bir asabiyye bağı ortaya çıkar. Başlangıçta yaşlı ve akil olanların hakemliği ile çözümlenen çatışmalar, kabile büyüdükçe gruplaşmalara ve grup içi çatışmalara yol açar. En yoğun grup içi dayanışması olan, başka deyişle asabiyye bağı en güçlü olan grup diğerlerine üstün olur ve hükümranlığı eline geçirir.
Asabiyye bağı bu grup içindeki yardımlaşma ve şeref duygusundan gelen ve dış düşmanlarla uğraşma gücü veren bir bağdır. Eğer tüm topluluklar eşit oranda işbirliği yapmış olsalardı böyle farklılıklar olmazdı. Toplumsal örgütlenmenin çap ve yoğunluğunu belirleyen değişken grup duygusu, grup dayanışması Asabiyye'dir. Tüm ilkel gruplarda dayanışma, direniş gücü ve cesaret vardır ve hepsi de zenginliğe ve boş zamana ulaşmak isterler. Grup dayanışması onları fetihler yapmaya da götürür. Ya var olan bir devleti fethederler ya da yenisini kurmaya çalışırlar. Ancak devlet kurma aşamasında kan bağı yeterli gelmez. İhtiyaç duydukları yeni gücü ise dinde bulurlar. Din, asabiyyesi en güçlü olan grubun içinde gelişir ve yayılır. Din, dünyevi istekler ve hısımlığın ötesine geçtiği için kan bağına dayalı asabiyyeden çok daha güçlü bir sadakat duygusu yaratır. İbn-i Haldun'a göre din, bir uygarlığın yaratılışındaki en üstün güçtür ve aynı zamanda o uygarlığı korumak için de en etkili olanıdır.
Devlet kuramı
İbn-i Haldun, devletin kökeniyle ilgili yazılarında toplum (cemiyet) ile devleti ayrı ayrı varlıklar olarak ele alır. Toplum, insanların doğa ile mücadelelerinde birbirlerine ihtiyaç duymalarından dolayı bir araya gelmelerinden oluşurken, devlet insanı hemcinslerinin saldırıları ve zulmünden korumak için oluşturulan bir şeydir. İnsanlar hemcinslerinin tacizinden korunabilmek için bir yasakçıya ihtiyaç duyar ve onun otoritesine boyun eğerler. Devlet de toplum gibi doğal bir şeydir, tüm insan topluluklarını kapsar; ancak bu ne Tanrı buyruğudur ne de tek tanrılı dinlere özgü bir durumdur. İbn-i Haldun, burada İslam düşünürlerinden ayrılır ve hükümdarlık ile peygamberliği karıştırdıkları için onları eleştirir. Ehl-i kitap olmayan kavimlerin de çok sayıda devlet kurduğunu, hatta bunların sayısının Ehl-i Kitap olanlardan çok daha fazla olduğunu söyler. Ona göre, peygamberlik ile hükümdarlık arasında hiçbir mantıki ve zorunlu ilişki yoktur.
Devletin aşamaları
İbn-i Haldun'a göre devletler de tıpkı insanlar gibi doğar, büyür, yaşlanır ve ölür. Buna göre, devletin geçirdiği aşamaları beşe ayırır. Hatta bu beş aşamanın üç ya da dört kuşağın ortalama ömrü olan 120 yılda tamamlandığını ileri sürer. İbn-i Haldun'un bu süreyi tespit ederken, zamanında doktor ve müneccimlerin, normal insan hayatının 120 yıl olduğu iddiasına dayandığı ve bu yüzden devletlerin normal yaşam sürelerinin de 120 yılı aşamayacağını düşündüğü ileri sürülmüştür.
Birinci aşama fetih ve kuruluş aşamasıdır. Bu aşamada yerleşik bir yönetimin elinden askerî güç ile iktidar alınır. Asabiyye bağlarının çok güçlü olduğu, hükümdarın bir lord ya da kraldan çok bir şef olduğu dönemdir.
İkinci aşamada hükümdar iktidarı tekeline almaya başlar. Bunun için kendisinin başa gelmesini sağlayan doğal dayanışmayı tasfiye etmeye başlar, onunla güç paylaşanları ortadan kaldırır, kan bağına dayalı dayanışma yerine doğrudan kendisine bağlı paralı asker ve bürokratlardan oluşan bir grup oluşturmaya başlar. Bunların dışında bilginlerden oluşan danışmanlar da bulur. İbn-i Haldun'a göre bilginler en kötü siyasal danışmanlardır. Ayrıntıdan çok evrenseli, insan türü yerine tüm türleri görmek üzere eğitildikleri ve toplumsal ve siyasal olayları tek başlarına görmek yerine birbirleriyle kıyaslayarak gördükleri için olumsuz siyasal önerilerde bulunurlar. Hükümdarlara asıl yararlı olan öğütleri ise "ortalama zekâya sahip, alelade kişiler" verirler.
Üçüncü aşama ekonomik refahın arttığı, kültürel unsurların geliştiği bir yükseliş ya da lüks ve debdebe aşamasıdır. Bu aşamada hükümdar kişisel gelirini artırmak, tebaasının vergilerini azaltarak devletin mali kaynaklarını artırmak ve yeniden düzenlemek, kentleri güzelleştirmek için uğraşır. Herkes ekonomik refahtan payını alır, güzel sanatlar, bilim ve el sanatları teşvik görür, hâkim sınıflar kültürel projelerin koruyucuları olarak boy gösterirler. Refah ve serbestlik devletin egemen iklimi haline gelir.
Dördüncü aşama doyum, tatmin ve kendini beğenme aşamasıdır. İstikrar ve barışın egemen olduğu, yönetimde yenilikçi hiçbir girişimin olmadığı, eski yönetimlerin taklit edildiği ve bundan ayrılmanın devleti yıkacağına inanılan bir aşamadır. Hem yönetenler hem yönetilenler bu istikrar ve refahın ebediyen devam edeceğine inanırlar. Devlet kurucularının gücü ve başarılarına göre bu durum gerçekten de uzun sürebilir. Ancak bu aşama içinde farkına varılmadan gerileme ve çözülme başlamış ve devlet son aşaması olan sefahat ve israf aşamasına geçmektedir.
Son aşama sefahat, israf ve çöküş aşamasıdır. Bu aşamada hükümdarın ekonomik ve toplumsal olayları kişisel arzularına göre yönetmeye çalışmasıyla, devlette iyileşmesi olanaklı olmayan hastalıklar ortaya çıkar. Hükümdarın lüksünü ve desteğini, satın almış olduğu ordu ve bürokrasinin desteğini sürdürebilmesi için vergileri artırması gerekir. Artan vergi oranları ekonomik faaliyetlerin azalmasına neden olur ve hükümdarın amacının tersine devlet gelirleri azalır. Yönetilenlerin devletten beklentileri zayıflar ve umutsuzluk yayılır. Ekonomik faaliyetler duraklar, insanlar uzun vadeli planlar yapamaz olurlar. Doğum hızı geriler, kalabalık kentlerde nüfus ve çevre sorunları ortaya çıkar. Devlet çözülmeye başlar. Merkezden uzak bölgelerdeki valiler, generaller, prensler ya da başka devletler belli toprak parçalarını koparmaya başlarlar. Başkentte bile ordu ve bürokratlar hükümdarın otoritesini ele geçirmeye, hükümdarı sadece makam ve sıfattan oluşan bir şeye dönüştürmeye başlar. Sonunda dışarıdan gelen, asabiyyesi güçlü genç, sağlıklı bir topluluk devleti istila eder ve çürüyen yapıyı ortadan kaldırıp yenisini kurar.
Toplumsal ve siyasal koşullar devletin bu aşamalarında bir takım değişiklikler yapabilse bile İbn-i Haldun'da katı bir belirlenimcilik vardır. Her devlet bu süreçleri yaşar ve bunlar döngüsel bir şekilde sürekli tekrarlanır. Görüldüğü gibi bir aşamadan diğerine geçiş toplumsal yapıdaki doğal güçlerle açıklanır. İbn-i Haldun'a göre bu süreç bir toplumsal yasadır ve kişilerin iradesinden bağımsızdır.
Siyaset biçimleri
İbn-i Haldun, yerleşik yaşamın ortaya çıkardığı karmaşık sorunları çözebilmek, hükümdarın yetkilerini sınırlandırıp, belli kurallara uymasını sağlamak ve devleti çökmekten kurtarabilmek için belli bir siyaset izlenmesi gerektiğini ileri sürer. Ona göre üç tür siyaset vardır:
Akli siyaset: İnsanların akılları ile bulup koydukları kanunlar aracılığı ile devleti yönetmeleridir. Siyasetçi akla dayanarak kimi zaman yöneticinin iyiliğini, kimi zaman da yönetimin/sistemin iyiliğini araştıran kişidir. İbn-i Haldun bu siyaseti de ikiye ayırır. Birinci tipi bilgiye ve akla dayandığı için iyidir. Akli siyasetin diğer bir şeklinde ise devlet yönetimi şiddet ve cebire dayanır. Bu siyaset biçimi akli siyasetin kötü bir biçimi olduğu halde gerek Müslüman gerek Müslüman olmayan çok sayıda devlette uygulanır.
Medeni siyaset: Filozofların ileri sürdükleri ideal bir siyaset biçimi olup, gerçekle ilgisizdir. İdare eden bir otorite olmaksızın, insanların barış ve huzur içinde yaşaması şeklindeki bir sistemdir. (krş. Anarşizm) İbn-i Haldun'a göre böyle bir sistemin gerçekleşebilmesi için her bir ferdin fazilet ve bilgi sahibi olması gerekir ki, pratikte bu gerçekleşmesi uzak bir ihtimaldir. Nitekim filozoflar da bu gerçeği kabul ederler.
Dinî siyaset: Devletin peygamber tarafından bildirilmiş olan Tanrı buyrukları ile idare edilmesidir. Dinî kurallar insanların davranışlarını gösterdiği kadar, devletin izlemesi gereken yolu da gösterir. Peygamberden sonra da halifeler tarafından yürütülür. Bu yüzden hem bu dünya hem ahiret için faydalı bir siyasettir. İbn-i Haldun'a göre İslam devletleri telifçi bir yol izlemişler, önce şeriat hükümlerine, sonra da filozofların ortaya koydukları etik kurallara uymaya çalışmışlardır. Buna örnek olarak da Halife Memun zamanında Sultan Tahir bin Hüseyin'in oğluna devleti nasıl idare etmesi gerektiği hakkında tavsiyeleri taşıyan bir mektubunu örnek gösterir.
Medeni siyaseti tamamen hayalî bir tarz olarak tanımlayarak devre dışı bırakan İbn-i Haldun, akli ve dinî siyaset türlerini karşılaştırır ve dinî siyasetin akli siyasetten üstün olduğunu ileri sürer. İbn-i Haldun'da batı dünyasında sonradan gelişen din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması şeklindeki fikre hiçbir şekilde rastlanmaz. Bu anlamda ortodoks islam siyasi düşünce biçimine bağlıdır. Dünyada çok sayıda akli/dünyevi siyaset yürütüldüğünü gören İbn-i Haldun, İslam toplumlarını bunlardan ayırır. İslam toplumunun devam edebilmesinin yolunun peygamberin koyduğu kuralların sürdürülmesinde olduğunu, halifelik kurumunun da bunun için gerekli olduğunu belirtir.
İbn-i Haldun, bu çerçevede İslam devletinin geçirdiği aşamaları inceler. Buna göre Muhammed'den Halife Ömer'e kadar olan süreçte dinî siyaset uygulanmışken, Emevi hanedanı ile islam devleti dinî siyasetten ayrılmış ve akli/dünyevi siyasete geçmiştir. Bu yüzden yıkılmış ve iktidar Abbasilere geçmiştir. Abbasi halifesi Mutasım'ın saltanatı ile benzer bir durum yaşanmış ve bundan sonra Arap asabiyyesi bozulmuştur.
Diğer konulardaki yaklaşımları
İlimler sınıflandırması
İbn-i Haldun, henüz gençliğinde yazdığı Şifâu’s-Sâil adlı tasavvufa dair kitabında iki tür ilim olduğunu belirtir: Birincisi cisim âlemine ilişkin olan "kesbî" ilimler, diğeri ise ruhlar âlemine ilişkin olan "vehbî" ilimlerdir. Kesbî ilimler duyular aracılığıyla yapılır. Bu ilimlerde eşyaya ilişkin sentez, analiz ve kıyaslamalar yapılır. Başka deyişle akli/felsefi ilimlerdir. Kesbî ilimler mantık, tabiat, metafizik ve matematiksel ilimlerden oluşur. Matematiksel ilimler de kendi içinde hendese, aritmetik, musiki ve astronomi olarak dört kısımdan oluşur. İbn-i Haldun, metafiziği akli/felsefi ilimler içerisine koymakla birlikte metafiziğin akılla kavranamayacağını ileri sürer.
"Vehbî" ilimler ise ruhlar âleminden melekler aracılığıyla yapılır. En yüce ilim bu ilimdir. Vahiy bu ilimi elde etmenin en üst aşaması iken daha alt bir aşamada "kalbe üfleme" yer alır. Bu iki aşamanın da altında ise "kalbe doğma" şeklinde başka bir aşama vardır.
İbn-i Haldun, Mukaddime'sinde ise ilimleri amaçlarına göre sınıflandırır. Burada ilimleri "amaç ilimleri" ve "araç ilimleri" şeklinde iki gruba ayırır. Amaç ilimlerde detaylı açıklamalar yapmak gerekirken, araç ilimlerde gerekmez. Buna göre amaç ilimlere örnek, dinî ilimlerden tefsir, hadis, fıkıh ve kelam, felsefi ilimlerden tabiat ve ilahiyatken, araç ilimlere örnek dinî ilimler için Arapça ve miras ilmi, felsefi ilimler için ise mantık ilmidir.
Varlıklar sınıflandırması
Aristo ve onu islami çerçevede yorumlayan birçok islam filozofu gibi İbn-i Haldun da varlıkları aşağıdan yukarıya belli bir düzene göre sıralar ve yine benzer şekilde ruhani âlem, cismani âlem gibi ayrı âlemlere yerleştirir. İbn-i Haldun, varlıkların içinde olduğu üç âlemden sözeder. Bunlar duyularımızla idrak edilen ve içinde maden, bitki ve Hayvanların bulunduğu "duyular âlemi" veya "maddi ve cismani âlem", içinde insanların bulunduğu ve düşünce ile idrak edilen "düşünce âlemi" ya da "beşeri âlem" ve rüyalar ve kalbe ilham gelmesi gibi daha farklı şekillerde hissettiğimiz "melekler ve ruhlar âlemi"dir. Bu âlemlerdeki varlıklar da yukarıdan aşağıya bir düzen içinde sıralanırlar. Her âlemin en üst basamağındaki varlık, kendinden sonra gelen âlemin en alt basamağındaki varlığa geçiş özelliğine sahiptir. Örneğin bitkiler âleminin son basamağında yer alan üzüm ve hurma ile hayvanlar âleminin en alt basamağındaki salyangozun böyle bir ilişkisi vardır. Benzer şekilde duyular âleminde en üst seviyede olan maymun ile düşünceler âlemindeki insan da böyle bir ilişkiye sahiptir. Peygamberlerin de, insan görünümünde olmalarına karşın, en üst basamakta oldukları için bir üst âlem olan "melekler âlemi"ne geçmeleri mümkündür.
İnsan aklı
İnsan düşüncesinin çeşitli dereceleri vardır. İlk derece "temyizi akıl"dır. İnsan bu akıl sayesinde kendisini tehlikelerden korur, para kazanır ve yaşamını sürdürür. İkinci derece "tecrübi akıl"dır. Toplum içerisinde ilişkiler kurma, toplumsal kuralları oluşturma bu akıl sayesinde gerçekleşir. Üçüncü derece ise "nazari akıl"dır ve "varlık"ı olduğu gibi tüm özellikleriyle bu akıl kavrayabilir. İbn-i Haldun'un akıl konusundaki düşünceleri Farabi'nin düşünceleriyle örtüşür. Farabi ve İbn-i Rüşd de aklı "amelî" ve "nazari" akıl olarak iki gruba ayırırlar.
İbn-i Haldun'a göre ilimler sosyal şartlarla birlikte gelişen "tecrübi akıl"ın ürünleridir. İnsanda aklın oluşumu konusunda İbn-i Haldun, idealist filozoflardan ayrılır ve Farabi, İbn-i Sina ve bazı Kuran ayetlerinin benimsediği gibi insanın doğuştan bilgi getirmediğini düşünür. Bilgi "a posteriori"dir, sonradan edinilir. İnsan dünyaya geldiğinde zihni boş bir levha gibidir.
İbn-i Haldun, bazı yönlerden Farabi ve İbn-i Sina ile ortak yaklaşımlara sahip olsa da, "ruhani âleme" ait bilgiye insanın akıl yoluyla ulaşabileceğini reddeder. Ona göre, insan bu bilgiye vahiy dışında bir yolla erişemez, bizim erişebileceğimiz sadece "beşeri âlem"in bilgisidir. Mukaddime'nin 6. bölümünde "Felsefe ve Filozoflara Reddiye" başlığı altında bu görüşlerini açıklar.
İktisat
İbn-i Haldun'a göre ilk üretim tarzı bedeviliktir. Göçebe yaşamın ihtiyaçları sınırlıdır. Hayvancılık ve tarım sade bir yaşam tarzı getirir. Şehir hayatında ise üretim artar, bu ticareti geliştirir ve insanlar artan zamanlarını zanaat alanlarına ayırırlar ve ihtiyaçlar giderek çeşitlenir. Bu çeşitlenme tüketim ve israf artışını da beraberinde getirir. İhtiyaçları karşılamak için emek sarf etmek gerekir. Bu yüzden üretimde "emeğin rolü" üzerine değinir. Malın değerini iki şey belirler: Biri harcanan emek, diğeri ise mala olan talep. Eğer elde edilen kazanç, o kazancı sağlayan kişinin harcamalarına gidiyorsa "geçim aracı"dır, ihtiyaçtan fazla oluyorsa "sermaye" haline gelir. Şehirlerde emek arzı fazla olduğu için sermaye ortaya çıkar.
İbn-i Haldun ekonomik faaliyetler konusunda liberal bir görüşe sahiptir. Özel girişimciliği savunur ve devletin ekonomik hayata müdahale etmesine karşı çıkar. Ona göre ekonomik olayların da kendine has kanunları vardır ve bunlar üzerinde uygulanacak bir baskı ekonomiyi altüst eder. Ekonomik şartların bozuk, ticari hayatın dengesiz, gelir dağılımının adil olmadığı bir toplumda refah ve sağlam bir ahlaki hayat da ortaya çıkamaz.
Devletin görevi ekonomik hayatın bir düzen içinde gelişmesini sağlamaktır. Devletin ekonomiye adil olmayan müdahaleleri, haksız vergilendirmede bulunması veya mülkiyete el koyması ekonomiyi olumsuz etkiler ve devlet varlığını devam ettirmesi için gereken vergilerden mahrum kalır. Devletin gelirleri azalınca da asıl yapması gereken adalet, savunma, diplomasi gibi faaliyetlerini yapamaz hale gelir ve çöker.
İbn-i Haldun'a göre ekonomide ücret, kâr ve vergi'den oluşan bir döngü vardır. Ücretler azalmadığı sürece pazara gelir, pazarda elde edilen kazanç kâr yaratır, artan kâr ise vergiye dönüşür. Bu döngünün sürmesini sağlamak ve dengeli bir ekonomik politika izlemek devletin görevidir. "Ücret ve aylıkları eksiltmek devletin gelirini eksiltir" der. Çünkü azalan ücretler ekonomiyi durgunluğa sürükleyecek ve bu da vergileri azaltacaktır. Aynı şekilde vergilerin düşük olması da vergi gelirlerinin artması ile sonuçlanacaktır. Düşük vergiler yatırımcıları teşvik edecek ve hem yatırımlar hem de istihdam artacaktır.
İbn-i Haldun, devletin ticaret yapmasına da karşı çıkar. Ona göre, bu, üreticiler için zararlıdır ve vergi düzenini bozar. Devletin rekabet ettiği bir alanda çiftçiler ve tüccarlar rekabet edemez. Çünkü devlet hem üretimi için gereken girdileri, diğer girişimcilerden çok daha ucuza alabilir, hem de diğer girişimcileri ürettiği malı çok daha pahalıya satın almak zorunda bırakabilir. Bu durumda haksız rekabet ortaya çıkar, devlet arz-talep dengesini bozarak her iki tarafın da zarar etmesine neden olmuş olur. Tüccar ve çiftçilerin geliri düştüğü için hem yeni girişimler olmaz, hem de vergilerde azalma olur.
Eserleri
Bil ki: tarih ilmi, milletler ve kavimlerin birbirinden nakil ve rivayet edegelmekte oldukları ilimlerdendir. Tarih öğrenmek için atlara üzengiler ve develere semerler bağlanarak (binek hayvanlarına binerek) seferler ihtiyar olunur. Halk ve hiçbir şeye önem vermeyen gafiller bile tarih öğrenmek isterler. Hükümdarlar ve Yemen hükümdarları olan Kayl'ler tarih öğrenmek için birbirleriyle yarış ederler. Onu anlamak hususunda bilginler ve cahiller birbirine denktir. Tarih, zahirine bakıldığında geçmişteki olayların ve devletlerin hallerinin ve geçen çağdaki haberlerin öte tarafına geçmez. Tarihte sözler istinatlarla nakl olunur ve tarihî olaylarla meseleler darbolunur. Meclisler cemaatle dolduğunda tarih olayları nakledilerek toplantılar tazelenir ve dinleyenler hoşlanır ve râğbetle dinlenir. Tarih, insanların ve kavimlerin hâl ve durumlarının nasıl değişmiş olduğunu, devlet sınırlarının nasıl genişlemiş, kuvvet ve kudretlerinin nasıl artmış bulunduğunu, ölüm ve yıkılma çağı gelinceye kadar yeryüzünü nasıl imar ettiklerini bize bildirir. Bu tarihin zâhiri (açık anlaşılan) mânasıdır. Tarihin içinde saklanan mâna ise incelemek, düşünmek, araştırmaktan ve varlığın (kâinatın) sebep ve illetlerini dikkatle anlamak ve hâdiselerin vuku ve cereyanının sebep ve tertibini inceleyip bilmekten ibarettir. İşte bundan dolayı tarih şereflidir ve hikmet'in içine dalmıştır. Bundan ötürü tarih, hikmet = felsefe ilimlerinden sayılmağa lâyıktır. |
İbn-i Haldun, Mukaddime'nin giriş bölümünden |
Birçok Arap aliminin aksine, İbn-i Haldun büyük dünya tarihi olan Kitâbu'l-İber dışında fazla bir eser kaleme almamıştır. Kendi otobiyografisinde de diğer yazılarından hiç söz etmemiş olması, bazı tarihçiler tarafından düşünürün tarihçi olarak ve Kitâbu'l-İber yazarı olarak tanınmak istediği şeklinde değerlendirilmiştir. Buna karşın, diğer bazı kaynaklardan Kuzey Afrika'da ve Endülüs'te yaşadığı yıllar boyunca başka eserler kaleme aldığı bilinmektedir.
Kaside-i Bürde şerhi, İbn Rüşd felsefesi hakkında bir risale, Mantığa dair bir risale (Kitab el-Mantık), Hesap (Matematik) hakkında bir risale (Kitab el-Hisab), Marakeş sultanına yazılan bir risale, Şiire dair bir risale.
Kitâbu'l-İber
Tam adıyla Araplarla Arap Olmayanların ve Berberilerin ve Aynı Devirdeki Büyük Kudret Sahiplerinin Muharebelerine ait Kaynak ve Haberleri Toplayan ve Yorumlayan Kitap (كتاب العبر وديوان المبتدأ والخبر في أيام العرب والعجم والبربر ومن عاصرهم من ذوي السلطان الأكبر; Kitâbu'l-Iber ve Dîvânu'l-Mubtede' ve'l-Haber fî Eyyâmi'l-Arab ve'l-Acem ve'l-Berber ve men 'Asarahum min zeviyiyî's-Sultâni'l-Ekber) adlı bu eser İbn-i Haldun'un yedi ciltten oluşan ve onu ölümsüzleştiren en önemli eseridir. Kitabın adında geçen "iber" sözcüğü "ibret" sözcüğünün çoğuludur. Mustafa Yıldız'a göre Yahudi-Hristiyan çizgisel tarih anlayışını benimseyen İslamiyete göre tarih, peygamberlerin topluma vermek istediklerini öğrenmek, doğru yoldan çıkmamak ve hatalardan ibret almak için önemlidir. Bir dünya tarihi niteliğinde olan eser üç bölüme ayrılır.
- Birinci bölüm: Bir önsöz ve girişten oluşan birinci ciltten oluşur ve Mukaddime adını almıştır.
- İkinci bölüm: Eserin 2., 3., 4. ve 5. ciltelerinden oluşur. Arap tarihinin yanında Fars, Yahudi, Eski Mısır, Türk ve Franklar gibi çeşitli toplumların tarihleri anlatılır. Emevi ve Abbasi hanedanlarının tarihi de bu bölümde anlatılır.
- Üçüncü bölüm: 6. ve 7. ciltten oluşur. Kuzey Afrika'daki Berberiler ve Müslüman hanedanların tarihi anlatılır.
Mukaddime
İbn-i Haldun'un en çok tanınan eseri Mukaddime (Arapça: المقدّمة; el mukaddime) büyük tarih kitabının 1. cildidir. Aslında Mukaddime İslami tarihî eserlerde bir gelenek olan "Tarihe övgü" öndeyişi olarak yazılmıştır ve kısa bir bölümdür. Bu kısa bölüm 7 kitaptan oluşan Kitâbu’l-İber'in tamamına bir "Giriş" olarak yazılmıştır. 7 ciltlik tarih kitabının ilk cildi olan Kitab-ı Evvel ise yazarın teorik görüşlerini açıkladığı oldukça kapsamlı bir eser haline gelmiş (3 cilt halinde yayınlanıyor) ve daha İbn-i Haldun hayatta iken Mukaddime diye anılmaya başlanmış ve kendisi de bunu benimsemiştir. Bu yüzden Ümit Hassan, Z.F. Fındıkoğlu'nun bu kısa giriş bölümünü "Mukaddime'nin Mukaddimesi" adlandırmasını doğru bulmaz. Bu kısa metin birinci cilt olan Kitab-ı Evvel'in değil tamamı 7 cilt olan Kitâbu'l-İber'in Mukaddimesidir. İbn-i Haldun, bir önsözde kitabını tanıtır ve tarih ilminin öneminden bahseder. Giriş bölümünde ise tarih ilminde yöntem sorununa değinir ve özellikle İslam tarihçilerinin hatalarını gösterip, yöntemlerini eleştirir. Toplumların gelişim ve hareket süreçlerine dair değerlendirmeleri içeren Mukaddime 6 bölümden oluşur:
- bölüm: İklimlerin ve beslenmenin insan tabiatı ve uygarlıklar üzerindeki etkileri
- bölüm: Göçebe ve yerleşik kültürlerin karşılaştırılması ve iki kültür arasındaki çatışmaların sosyal sonuçları
- bölüm: Devletlerin doğuşu ve çöküşü, saltanat, hilafet ve krallık yapmanın koşulları ve kuralları
- bölüm: Köy ve kasaba hayatı ile imar faaliyetleri ve bunun İslam devleti ile ilgisi
- bölüm: Dönemin ana meslekleri, geçim araçları, sanat, ticaret, ziraat, tarım ve inşaat gibi ekonomik faaliyetler
- bölüm: Bilimlerin sınıflandırılması, eğitim yöntemleri
Lubâb'ul-Muhassal
İlk kitabı Lubâb'ul-Muhassal, (لباب المحصل في أصول الدين; Lubâb'ul-Muhassal fî Usûli'd-Dîn) Fahreddin Razi'nin El-Muhassal isimli kitabının bir özeti ve yorumu olup 19 yaşında iken Tunus'ta hocası el Âbili'nin denetiminde yazılmıştır. Kapağında İbn-i Haldun'un imzası olan kitabın orijinali (imzası yandaki resimde görülüyor) Madrid'e 45 km. uzaklıktaki Escorial kütüphanesinde korunmaktadır. 4 bölümden oluşan kitap, İspanyolcaya da çevrilmiş ve günümüze ulaşmıştır.
Şifâu's-Sâil li-Tehzîbi'l-Mesâil
Şifâu's-Sâil (شفاء السائل;) diye anılan bu kitabı tasavvufa dairdir ve Mukaddime'den önce 1372 ile 1374 yılları arasında yazmış olduğu kabul edilir. Eser, Muhammed Tavit et-Tanci tarafından 1358'de yayımlanmış, Süleyman Uludağ tarafından da 1977'de Türkçeye çevrilmiştir.
Et-Târif bi ibn Haldun
Et-Târif bi ibn Haldun (Et-Tarifu bi-İbni Haldun ve Rıhletehu Garben ve Şarken التعريف بابن خلدون ورحلته غربا وشرقا) yazarın otobiyografisidir. Bu eseri Mısır'da yazmaya başlamış ve ölümünden bir yıl öncesine kadar olan hayatını, yolculuklarını ve anılarını anlatmıştır. Bu otobiyografiyi daha sonra Kitâbu’l-İber adını vereceği dünya tarihinin 7. ve son cildine eklemiştir.
Mukaddime'nin klasikleşen çevirisini yapan Franz Rosenthal'e göre İbn-i Haldun'un yazdığı otobiyografisi İslam edebiyat tarihinin en ayrıntılı otobiyografisi olmakla kalmaz, İslam dışı değişik çağ ve uygarlıklarda yazılmış otobiyografiler arasında da hem yazılışındaki dikkat ve özen hem de olayları anlatışındaki ayrıntı zenginliği açısından önemli bir yere sahiptir. Otobiyografi ilk kez Kitâbu’l-İber'in 1867 yılındaki Bulak baskısında yayınlanmıştır.Mukaddime üzerine yapılan çalışmalar geliştikçe bu metnin tatminkâr olmadığı görülmüş ve Mukaddime'nin 1904'teki Kahire baskısında genişletilmiş haliyle yeniden yayınlanmıştır. Bu metin de sadece 1394'e kadar olan olayları içeriyordu. Eserin devamı ise ancak 1951 yılında bulunmuş ve Muħammad ibn-Tāwīt at-Tanjī tarafından Kahire'de yayınlanmıştır. Eser bu haliyle 1405 yılı ortalarına kadar, yani ölümünden bir yıl öncesine kadar olan süreci kapsamaktadır. İbn-i Haldun'un eksik bıraktığı bazı otobiyografik notlar ise arkadaşı İbn el-Hatip'in "el-İhata fı ahbar el-Gırnata"sından öğrenilmektedir.
İbn-i Haldun ile ilgili biyografilerin yazılması ise ancak 1950'den sonra gerçekleşmiştir.
Diğer eserleri
Yukarıda sayılan eserlerin dışında İbn-i Haldun'a ait 6 eser daha bulunmaktadır:
- Kaside-i Bürde şerhi
- İbn Rüşd felsefesi hakkında bir risale
- Mantığa dair bir risale (Kitab el-Mantık)
- Hesap hakkında bir risale (Kitab el-Hisab)
- Marakeş sultanına yazılan bir risale
- Şiire dair bir risale
Çağdaş dünyada tanınması
İbn-i Haldun, Mukaddime'yi yazdığında 45 yaşında idi. Bundan sonra ölünceye kadar geçen sürede eseri üzerinde pek çok değişiklik yaptı, yeniden düzenledi. Dolayısıyla eserin farklı yazmaları oluştu. İbn-i Haldun hayatta iken yazıldığı düşünülen dört yazma bugün Türkiye'dedir. İki yazma da hemen ölümünden sonra yazılmış izlenimi vermektedir. Türkiye'de Süleymaniye, Nuruosmaniye, Topkapı Sarayı, Atıf Efendi, Ragıp Paşa, Murat Molla, Millet, İstanbul Üniversitesi, Orhan Bey Camii kütüphanelerinde Mukaddime yazmaları bulunmaktadır.
İbn-i Haldun'un yaşadığı dönem için oldukça yeni ve modern olan düşünceleri Doğu'da yeterince ilgi görmemiştir. Görüşlerinin 14. yüzyılın sonu ve 15. yüzyılın başında Arap düşünce dünyası üzerinde etkisi olduğuna dair hemen hiçbir kanıt yoktur. İbn-i Haldun'u 16. ve 17. yüzyılda yeniden keşfedenler Osmanlılar oldu. Osmanlılarda tarih ve siyasal düşünce üzerine yoğunlaşma eğilimi vardı ve doğal olarak İbn-i Haldun Osmanlı aydınlarının ilgisini çekti. 16. 17. ve 18. yüzyılda İbn-i Haldun'un eserlerinin incelenmesi Osmanlı düşüncesinin gelişiminde önemli yer tutar. Avrupa'da tanınmaya başlaması ise ancak 19. yüzyılda olmuştur.
Kâtip Çelebi, Naima ve diğer Osmanlı tarihçilerinin Mukaddime'nin yazmalarından faydalandıkları bilinmektedir. Eserin Türkçeye ilk çevirisi ise III. Ahmet döneminde 1730'da Pîrîzâde Mehmet Sâhib Efendi (1674-1748) tarafından yapılmıştır. Pîrîzâde eserin ilk 5 bölümünü çevirmiş, kalan 6. bölümü (ya da 3. cildi) ise daha sonra Ahmet Cevdet Efendi çevirmiştir. Pîrîzâde'nin metni 1859'da Kahire'de basılmıştır.Litograf olarak basılan bu metin 617 büyük sayfadan oluşmaktadır. Bunun dışında Rosenthal Mısır'da Kavalalı Mehmet Ali Paşa için yapılan bir Türkçe çeviriden de bahsetmektedir. Eser bir yıl sonra, 1860'ta Ahmet Cevdet Paşa'nın çeviriyi tamamladığı haliyle İstanbul'da basılmıştır. Aynı yıllarda Kitâbu’l-İber'den ilk çeviriler ise Abdüllatif Suphi Paşa tarafından yapılmıştır.
Pîrîzâde/Ahmet Cevdet çevirisinin yayınlandığı yıl eserin Arapça tam metni de Paris'te basılmış ve birkaç yıl sonra De Slane tarafından Fransızcaya çevrilmiştir. De Slane daha sonra Kitâbu’l-İber'in 6. ve 7. ciltlerini de Arapça ve Fransızca olarak yayımladı. Kitâbu’l-İber'in tamamı ise 1867-68'de Bulak/Kahire'de yayımlandı. 1900'lerin başına kadar İbn-i Haldun ve Mukaddime'si üzerine İngilizce ve Fransızca olarak çeşitli makaleler yazıldı. Örneğin Silvestre de Sacy Chrestomathie Arabe adlı eserinde Mukaddimeden seçme parçalara yer vermiş, Joseph von Hammer-Purgstall ise Notice sur L'Introduction â la Connaisance de L'Histoire, Celebre Ouvrage Arabe d'Ibn Khaldounda Mukaddime'nin ilk 5 bölümünün bir tasvirini yapmıştır. 1835'te Jakob Grefve, 1852'de Quatremère de Quincy de İbn-i Haldun'u batı dünyasına tanıtmış ve nihayet de Slane'in çevirileri yayımlanmıştır.
Bütün bunlara karşın İbn-i Haldun'un sosyoloji alanında ilgi çekmesi Robert Flint'in 1893'te yazdığı History of Philosophy of History (Tarih felsefesinin tarihi) sayesinde olmuştur. Ardından Gumplowicz'in Soziologische Essaysda yazdığı bölüm ile düşünüre olan ilgi artmış ve ardından İbn-i Haldun üzerine sayısız kitap ve makale yazılmıştır. Bunlar:
- T. Husain (La Philosophie Sociale d'Ibn Khaldoun, Paris 1917)
- R. Maunier (Les Idées Économiques d'un Philosophe Arabe an XIV. siècle, 1917)
- Gabrieli (II concetti della asabiyyah nel pensiere storico d'Ibn Haldun, Tunis 1930)
- N. Scmidt (Ibn Khaldun, Historian, Sociologist and Philosopher, NewYork, 1930)
- G. Bouthoul (Ibn Khaldoun, Paris 1930)
- M. K. Ayad (Die Geschicts und Gesellschaftslehre Ibn Haldun, Stuttgart, 1930)
- E. Rosenthal (Ibn Khalduns Gedanken über den Saat, München - Berlin, 1932)
- H. A. R. Gibb (The islam Background of Ibn Khaldun's Political Theory, London 1935)
- A. Shimmel (Ibn Chaldun, Tubingen 1951)
- M. Mahdi (Ibn Haldun's Philosophy of History, 1957)
- G. H. Bousquet (Les Textes Sociologiques de la Mouqaddima, Paris 1965)
İbn-i Haldun'un ve Mukaddime'nin batı dünyasında tanınmaya başlanmasıyla aynı dönemde, Mukaddime ve İbn-i Haldun İslam dünyasında da Arap toplumlarının uluslaşma süreci için yararlanılan bir kaynak oldu. Bu çerçevede Mukaddime Arap toplumlarının sosyo-ekonomik gelişmesi sürecinde siyasal hedefler çıkarma amacıyla kullanılmaya çalışıldı. Mukaddime'nin Arapça dışında İngilizce. Fransızca, Almanca, Türkçe, Farsça, Urduca, Hintçe, Portekizce, İbranice tam çevirileri bulunmaktadır.
Rosenthal çevirisi
Mukaddime çevirilerinde öncelikle Arapça metnin esas alınması düşünülür. Ancak metnin Arapça baskılarının hayret verecek derecede yanlış basılmış olduğu ortaya çıkmıştır. Güvenilir bir Arapça baskı bulmak oldukça zordur. Bunun dışında İbn-i Haldun'un Mukaddime'yi ilk yazışından sonra defalarca değiştirdiği, bazı bölümleri çıkardığı, eklemeler yaptığı biliniyor. Bu da çeviri yaparken, elde bulunan çok sayıda el yazması nüshayı karşılaştırarak bir inceleme yapmak gerekliliğini ortaya çıkarmıştır. Bugüne kadar yapılan çeviri girişimlerinden Franz Rosenthal ve Zakir Kadiri Ugan çevirileri bu açılardan en başarılı çeviriler olmuştur.
Mukaddime'nin en değerli yazmaları Türkiye kütüphanelerinde bulunmaktadır. Rosenthal Süleymaniye Kütüphanesindeki dört, Nuruosmaniye Kütüphanesindeki yedi, Topkapı, Atıf Efendi, Ragıp Paşa, Murat Molla, Millet, İstanbul Üniversitesi ve Orhan Bey Camii kütüphanelerindeki birer adet yazmanın tümünü inceledi. Beş yazmayı çevirisine esas aldı ve diğerlerinden de yararlandı. Esas alınan yazmalardan, özellikle Yeni Cami ve Atıf Efendi yazmaları tüm dünya kütüphanelerindekilerin en önemlileridir. Atıf Efendi yazmasında, İbn-i Haldun'un kendi el yazısıyla "bu yazmayı incelediği, düzelttiği ve Mukaddime'nin hiçbir yazmasının bundan doğru olmadığı" şeklinde bir not vardır. Rosenthal, 10 yıl süren bir çalışmanın sonunda nitelikli ve yoğun emek içeren Mukaddime çevirisini tamamladı. Rosenthal'in çevirisi Arapça bulunabilecek herhangi bir Mukaddime nüshasından çok daha güvenilirdir. Bu sorunların dışında Mukaddime çevirilerinde en çok karşılaşılan sorunlardan biri yazarın düşüncelerini çağdaş bir yazarın kaleme alabileceği biçimde yazarak, yazarın düşüncelerini modernleştirmektir, ki De Slane'in çevirilerinde böyle bir tehlike ortaya çıkar. Bir diğer sorun ise kullanılan terimlerde ortaya çıkar ki, yeni bir ilim geliştirdiği iddiasında olan İbn-i Haldun, doğal olarak bazı terimler üretmiş, bazılarına da yeni anlamlar vermiştir. Rosenthal çevirisi bu açılardan metnin orijinaline oldukça yakındır ve "ümran", "asabiyyet", "bedevî" gibi terimleri olduğu gibi bırakır.
Zeki Velidi Togan, Rosenthal çevirisini "muazzam" diye niteleyerek diğer çevirilerin eksiğini şöyle açıklar:"Eserin Bulak tabı, onun Tunus'ta yazılmış ilk hali idi. Quatremère'nin istifade ettiği nüsha onun biraz sonra Mısır'da iken yazdığı redaksiyonu idi. İstanbul ve Bursa kütüphanelerindeki yazmalar ise eserin en son redaksiyonlarından ibarettir. F. Rosenthal bu nüshalardan kâmilen istifade etmiş. Bir de İbn Haldun'un Suriye Seyahatnamesini ve Kitap al-Muhassal nam eserini görmüş, bu sayede Mukaddime'deki bazı muğlak noktaların doğru izahını yapabilmiştir. Fakat M. Tanci'nin yayınladığı Şifa ül-Mesail'ini maalesef görememiştir." Rosenthal çevirisi bir çeviri olmanın sınırlarını aşmış, yazmalar arasındaki farklılıkları ve en son redaksiyonları gösterdiği için 1958'den beri yaygın, güvenilir temel referans metni haline gelmiştir.
Mukaddime'nin Türkçe çevirileri
Mukaddime çok sayıda Osmanlı tarihçisi tarafından yararlanılmış bir eser olmasına karşın, yazılışından 500 yıl sonra II. Abdülhamit "serbest görüşlerinden ötürü" kitabın okunmasını ve satılmasını yasakladı. Pîrîzâde'nin yayımladığı ilk çeviriden sonra yeni alfabe ile yapılan ilk çeviri Zakir Kadiri Ugan'ın çevirisi oldu. Bu çeviri Millî Eğitim Bakanlığı tarafından 3 cilt halinde yayınlandı ve ilk baskısı 1954 ile 1957 arasında, ikinci baskısı 1968-70 yıllarında yapıldı. Eserin ikinci defa Türkçeye çevirisi Turan Dursun tarafından yapıldı. Kitabın ilk cildi Onur Yayınları tarafından 1977'de yayınlandı. 12 Eylül darbesi ve kitabı ilk baskıya hazırlayan İlhan Erdost'un öldürülmesinden dolayı ikinci cildi ancak 1989'da yayınlanabildi. Turan Dursun'un planına göre kitap 4 cilt halinde yayınlanacaktı. Ancak üçüncü kitabın çevirisini yayınevine bıraktıktan bir süre sonra 1990'da silahlı bir saldırı sonucu ölmesi üzerine çeviri yarım kaldı. Daha sonra Sevim Belli Vincent Monteil'in Fransızca çevirisinden ikinci kez Onur Yayınları için çevirdi.
Mukaddime'nin üçüncü çevirisi Süleyman Uludağ tarafından yapıldı. Çeviri, Dergah Yayınları tarafından 2 cilt olarak yayınlandı. Kırbaşoğlu, bu çeviriyi Rosenthal ve Ugan çevirileriyle karşılaştırdı ve çeviriye sert eleştiriler yöneltti. Ayrıca çevirinin önündeki uzun giriş metninin de intihal olduğunu ileri sürdü.
İbn-i Haldun biyografileri
- Muhammed Abdullah Enan, Ibn Khâldûn His Life and Work1 Kasım 2012 tarihinde Wayback Machine sitesinde ., Kashmiri Bazar, Lahor (Hindistan), 1941
- İbn Khaldun in Egypt: His Public Functions and His Historical Research (1382-1406), University of California Press, Berkeley-Los Angeles 1967
- İbn Khaldun and Tamerlane: Their Historic Meeting in Damascus 1401 A.D. (803 A. H) İbn-i Haldun'un otobiyografisi üzerine bir çalışma, Los Angeles 1952
- Süleyman Uludağ, "İbn Haldun", İA, İstanbul 1999, c. XIX, ss. 538-543
- Ali Abdulvâhid Vafî, “Temhîd Li’Mukaddimeti İbn Haldun”, Mukaddime içinde, c. I, Daru Nahdati Mısır, yy., ts., ss. 27-50
- Ümit Hassan, İbn Haldun Metodu ve Siyaset Teorisi, Doğubatı Yay., Ankara 2010
- Abdurrahman Lakhassi, “İbn Haldun”, İslam Felsefesi Tarihi içinde, edit.: S. Hüseyin Nasr-Oliver Leaman, çev.: Şamil Öçal, Hasan Tuncay Başoğlu, Açılım Kitap, İstanbul 2001, ss. 413-428.
- Walter Joseph Fischel: Ibn Khaldūn in Egypt. His Public Functions and His Historical Research, 1382-1406. A Study in Islamic Historiography. University of California Press, Berkeley 1967 (Biyografi ve bibliyografya)
- Muhsin Mahdi: Ibn Khaldûn's Philosophy of History. A Study in the Philosophic Foundation of the Science of Culture. Allen and Unwin, London 1957, University Press, Chicago 1964, 1971, .
Ayrıca bakınız
Notlar
Kaynakça
- Haldun, İbn (1990), "Mukaddime", Şark-İslam Klasikleri, Millî Eğitim Bakanlığı (İstanbul ISBN 975.11.0349-2)
- Ugan, Zakir Kadiri (1949), "Tercüman'ın Önsöz'ü (Eseri Yazanın Hal Tercümesi)", Şark-İslam Klasikleri, Millî Eğitim Bakanlığı (İstanbul ISBN 975.11.0349-2)
- Süngü, Arife (2009), (PDF), Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 19 Kasım 2012 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi, erişim tarihi: 17 Ağustos 2012
- Yıldız, Mustafa (2010), (PDF), Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi (2010 Güz), 17 Haziran 2012 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi, erişim tarihi: 11 Eylül 2012
- Gürkan, Ülker (1967), (PDF), Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi (AUHF-1967-24-01-04), 17 Kasım 2015 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi, erişim tarihi: 11 Eylül 2012
- Stowasser, Barbara (1984), "İbn Haldun'un Tarih Felsefesi: Devletlerin ve Uygarlıkların Yükselişi ve Çöküşü" (PDF), Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, 3 Haziran 2018 tarihinde kaynağından (PDF), erişim tarihi: 13 Eylül 2012
- Hassan, Ümit (1972), "İbn Haldun Mukaddimesi Metninin Yaygınlık Kazanması Üzerine Notlar" (PDF), Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi (Cilt: 28 Sayı: 3), 2 Haziran 2018 tarihinde kaynağından (PDF), erişim tarihi: 13 Eylül 2012
- Şener, Cemal (2002), İbni Haldun'da Devlet Anlayışı, Aydüşü Yayınları, 25 Ocak 2013 tarihinde kaynağından , erişim tarihi: 20 Eylül 2012
- Akyol, Aygün (2011), (PDF), Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 18 Ekim 2012 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi, erişim tarihi: 11 Eylül 2012
- Kodaman, Bayram (2002), (PDF), Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Doktora Tezi), 4 Haziran 2015 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi, erişim tarihi: 25 Eylül 2012
- Kırbaşoğlu, Mehmet Hayri (1983), "İbn-i Haldun'un Mukaddimesinin Yeni Bir Tercümesi Üzerine" (PDF), Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Ankara Üniversitesi (Cilt 27), 17 Nisan 2012 tarihinde kaynağından (PDF), erişim tarihi: 25 Eylül 2012
- Monteil, Vincent (15 Şubat 1967), İbn-i Haldun'un Mukaddimesinin Fransızca Çevirisine Yazdığı Önsöz (PDF), Onur Yayınları, 2 Kasım 2013 tarihinde kaynağından (PDF), erişim tarihi: 3 Ekim 2012
- Candan, Nesrin (2007), (PDF) (2007, Cilt 14, sayı 2), Celal Bayar Üniversitesi, 10 Ocak 2017 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi, erişim tarihi: 3 Ekim 2012
- Erbaş, Yıldırım (2008), (PDF) (2008, Cilt 3, sayı 1), Sakarya Üniversitesi, 17 Kasım 2012 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi, erişim tarihi: 3 Ekim 2012
- Albayrak, Ahmet (2000), Bir Medeniyet Kuramcısı Olarak İbn Haldun (PDF) (2000, Cilt 9, sayı 9), Uludağ Üniversitesi, erişim tarihi: 3 Ekim 2012[]
- H. Emre Bağce, "İbni Haldun’un İdeoloji Kuramı: Karşılaştırmalı Bir Çözümleme", Doğu-Batı Düşünce Dergisi, cilt 8, sayı 31, 2005.
- Kadir Canatan, Mukaddime-Klasik Sosyal Bilimler Sözlüğü, Rasyo Yayıncılık, İstanbul 2009.
- Kadir Canatan, İbn Haldun Perspektifinden Bilgi Sosyolojisi, Açılım Kitap, İstanbul 2013.
Dipnotlar
- ^ a b Gürkan 1967, s. 225
- ^ Toynbee, Arnold J. (1934). A Study of History: III The Growths of Civilizations (İngilizce). Oxford University Press.
he has conceived and formulated a philosophy of history which is undoubtedly the greatest work of its kind that has ever yet been created by any mind in any time or place
- ^ a b c d e f g h i j k Seyyid Hüseyin, Nasr (2001). "25". İslâm Felsefesi Tarihi. 1. Leaman (2 bas.). İstanbul: Açılım Kitap. ss. 413-427. ISBN .
- ^ a b c d e f Süngü 2009, s. 1
- ^ Otobiyografik kitabı Et-Tarif 1951 yılında Kahire'de Muħammad ibn-Tāwīt at-Tanjī tarafından yayınlanmıştır.
- ^ (Fransızca) Journal asiatique 10 Kasım 2012 tarihinde Wayback Machine sitesinde .
- ^ a b 'Ali 'Abd al-Wahid Wafi, Muqaddimat Ibn Chaldun. Cilt I, sayfa 40 (Kahire 1965)
- ^ Et-Tarif'ten aktaran, sayfa 2429, Al-Waraq 26 Ekim 2008 tarihinde Wayback Machine sitesinde . yayını)
- ^ A., Ibn Khaldun: His life and Works for Mohammad Enan
- ^ a b Monteil 1967, s. 27
- ^ . 29 Mayıs 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 21 Ağustos 2012.
- ^ Demirtaş, Zülfü (2011). (PDF). National Education dergisi. s. 112. 23 Kasım 2015 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 21 Ağustos 2012.
- ^ a b Ugan 1949, s. I
- ^ a b Ugan 1949, s. II
- ^ A. M. Al-Araki, From Ibn Khaldun: Discourse of the Method and Concepts of Economic Sociology 18 Ekim 2006 tarihinde Wayback Machine sitesinde ., 18 Eylül 2012'de erişildi
- ^ a b Süngü 2009, s. 2
- ^ a b c Süngü 2009, s. 3
- ^ İslam Tarihi Ansiklopedisi, Hafsiler maddesi 1 Ağustos 2013 tarihinde Wayback Machine sitesinde .
- ^ a b c d Süngü 2009, s. 4
- ^ a b Stowasser, Barbara (5 Ocak 1984). "İbn-i Haldun'un Tarih Felsefesi: Devletlerin ve Uygarlıkların Yükselişi ve Çöküşü" (PDF). Ankara: Ankara Üniversitesi. 3 Haziran 2018 tarihinde kaynağından (PDF). Erişim tarihi: 21 Ağustos 2012.
- ^ Süngü 2009, s. 5
- ^ a b c d Candan 2007, s. 237
- ^ a b Erbaş 2008, s. 235
- ^ Ibn Haldun, His Life and Work 1 Kasım 2012 tarihinde Wayback Machine sitesinde ., 1941
- ^ Monteil 1967, s. 30
- ^ a b Monteil 1967, s. 31
- ^ a b c Gürkan 1967, s. 226
- ^ a b Yıldız 2010, s. 39
- ^ Kodaman 2002, s. 6
- ^ Kodaman 2002, s. 8
- ^ Kodaman 2002, s. 11
- ^ Kodaman 2002, s. 17
- ^ Kodaman 2002, s. 290
- ^ Haldun 1990, s. 91
- ^ a b İbn Haldun (1990). Mukaddime. İstanbul: Milli Eğitim Bakanlığı. ss. 4-5. ISBN .
- ^ a b Gürkan 1967, s. 227
- ^ Haldun 1990, s. 92
- ^ Haldun 1990, s. 94
- ^ Haldun 1990, s. 95
- ^ Erbaş 2008, s. 242
- ^ a b Gürkan 1967, s. 229
- ^ a b Yıldız 2010, s. 31
- ^ Yıldız 2010, s. 37
- ^ a b c d Yıldız 2010, s. 38
- ^ a b Erbaş 2008, s. 237
- ^ Ahmet Arslan, İbn Haldun, Vadi Yay. Ankara 2002, s. 92–93, aktaran Mustafa Yıldız, İbn-i Haldun'un tarihselci devlet kuramı
- ^ Fındıkoğlu, İçtimaiyyat, II, 99; Satı el-Husri, “İbn Haldun Sosyolojisi”, s. 230.
- ^ Fındıkoğlu, a.g.e., s. 60; Ülken, İçtimai Doktrinler Tarihi, s. 38, aktaran Albayrak 2000
- ^ Koştaş, “İbn Haldun’un Mukaddimesine Dair Bazı Müşahedeler-III”, Din Öğretimi, sy. 16, (Eylül 1988), s. 77, aktaran Albayrak 2000
- ^ Diğer tanımlamalar için bk. İ. Erol Kozak, İbn Haldun’a göre İnsan, Toplum, İktisat, İstanbul 1984, s. 50., aktaran Albayrak 2000
- ^ Albayrak 2000, s. 3
- ^ İlyas Ba-Yunus-Ahmed Ferid, İslam Sosyolojisi: Bir Giriş Denemesi, (trc. Rıdvan Kaya), İstanbul 1986, s. 47, aktaran Albayrak 2000
- ^ a b c Stowasser 1984, s. 175
- ^ a b c d e Gürkan 1967, s. 230
- ^ a b c d e Yıldız 2010, s. 40
- ^ a b Gürkan 1967, s. 231
- ^ a b c d e Gürkan 1967, s. 233
- ^ Gürkan 1967, s. 235
- ^ Yıldız 2010, s. 42
- ^ a b c d Yıldız 2010, s. 43
- ^ a b c d e Stowasser 1984, s. 176
- ^ Gürkan 1967, s. 234
- ^ a b c Yıldız 2010, s. 41
- ^ Gürkan farklı araştırmacıların adlandırmalarının bir listesini şu şekilde vermiştir: Meselâ Rosenthal, genel anlamda kan akrabalığına dayanan, aynı zümreye ait bulunmaktan doğan sosyal ilişkiyi ifade eden bu terimin kapsamına kan birliğini olduğu kadar insanlardaki bir arada yaşama eğilimini veya müşterek bir fikir etrafında beraber olmayı kattığı kanısındadır (37). Ayad ise asabiyyeyi topluluğu bir arada tutan, topluluğa yaratıcı güç veren ve kaderini etkileyen hayat enerjilerinin toplamı olarak niteler (38). Terimi «esprit de corp» (birlik ruhu) diye çeviren Toynbee'ye göre asabiyye, göçebelerin çöldeki hayat kavgasına karşı psikolojik reaksiyonlarını yansıtmaktadır (39). Becker ve Barnes terimi sosyal hayatta veya sosyal teşkilâtlanmada kutsal terimi ile ilgili kabul ederler (40). Von Kremer ise kavramı milliyetçilik duygusu ile açıklar (41), Gürkan, Ülker, age, sayfa 232
- ^ a b Gürkan 1967, s. 236
- ^ a b c d e Yıldız 2010, s. 44
- ^ a b c d e f Stowasser 1984, s. 177
- ^ Gürkan 1967, s. 241
- ^ İbn-i Haldun'a göre vergiler düşürülünce vergi geliri artar, tersine artırılınca gelir azalır, çünkü vergi gelirleri ekonomik faaliyetlerden sağlanır ve vergileri artırmak ekonomik faaliyette bulunanları ürkütüp kaçırır. (Stowasser, age, sayfa 178)
- ^ a b Stowasser 1984, s. 178
- ^ a b c d Yıldız 2010, s. 45
- ^ a b c d Şener 2002
- ^ a b c d e Gürkan 1967, s. 238
- ^ Stowasser 1984, s. 181
- ^ a b Yıldız 2010, s. 46
- ^ a b Akyol 2011, s. 33
- ^ a b Akyol 2011, s. 36
- ^ Akyol 2011, s. 37
- ^ İbn-i Haldun'a göre bedenin maddi engellerden kurtulma düzeyine göre, kişi tasavvufun değişik derecelerinde yer alır. Buna göre başlangıç aşaması 'muhâdara'dır, sonra mükâşefe aşaması, en son olarak da müşâhede aşaması gelir. Bu son aşama hakkın huzurunda bulunmak anlamına gelir ve en yüksek aşamadır.
- ^ Süngü 2009, s. 18
- ^ a b c Süngü 2009, s. 16
- ^ Süngü 2009, s. 17
- ^ a b Süngü 2009, s. 13
- ^ a b Süngü 2009, s. 15
- ^ a b Candan 2007, s. 241
- ^ a b Candan 2007, s. 242
- ^ Candan 2007, s. 243
- ^ Candan 2007, s. 244
- ^ a b c d Süngü 2009, s. 7
- ^ a b c d Yıldız 2010, s. 29
- ^ Ali Bulut, Erken Dönem Tesir Mukaddimelerinin Tefsir Usulü Açısından Değerlendirilmesi 4 Haziran 2015 tarihinde Wayback Machine sitesinde ., Doktora Tezi, Süleyman Demirel Üniversitesi, 2009, sayfa 17
- ^ a b Hassan 1972, s. 114
- ^ a b c Süngü 2009, s. 8
- ^ Cheikka, Jumaâ. "İbn Haldun: The Mediterranean in the 14th century, Rise and Fall of Empires içinde İbn Haldun' manuscript and the analysis of his handwriting adlı makale" (İngilizce). İspanya. s. 359. 10 Mart 2016 tarihinde kaynağından . Erişim tarihi: 23 Ağustos 2012.
- ^ a b Süngü 2009, s. 9
- ^ a b c Hassan 1972, s. 112
- ^ a b c d Hassan 1972, s. 113
- ^ a b Hassan 1972, s. 115
- ^ a b Gürkan 1967, s. 224
- ^ a b c Stowasser 1984, s. 179
- ^ a b c d e f Hassan 1972, s. 116
- ^ a b Hassan 1972, s. 119
- ^ a b Hassan 1972, s. 120
- ^ a b Hassan 1972, s. 121
- ^ a b Hassan 1972, s. 122
- ^ Hassan 1972, s. 124
- ^ a b Hassan 1972, s. 125
- ^ a b Kırbaşoğlu 1983, s. 1
- ^ "Aydınlanma savaşçısı Turan Dursun bundan 23 yıl önce katledildi". 4 Eylül 2013. 6 Ağustos 2017 tarihinde kaynağından . Erişim tarihi: 20 Eylül 2020.
- ^ Mukaddime, Onur Yayınları, http://www.solyayinlari.com/solkit/o/m1.html 7 Şubat 2013 tarihinde Wayback Machine sitesinde .
- ^ Kırbaşoğlu, Mehmet Hayri. "Mukaddime'ye Yazılan Giriş Bir İntihal Mi?" (PDF). Ankara Üniversitesi. 2 Haziran 2018 tarihinde kaynağından (PDF). Erişim tarihi: 25 Eylül 2012.
- ^ a b c d Akyol 2011, s. 30
Dış bağlantılar
Wikimedia Commons'ta İbn Haldun ile ilgili ortam dosyaları bulunmaktadır. |
Vikisöz'de İbn Haldun ile ilgili sözleri bulabilirsiniz. |
- Mukaddime (Franz Rosenthal'ın çevirisi)21 Aralık 2017 tarihinde Wayback Machine sitesinde . (İngilizce)
- De Slane'in Fransızca Mukaddime çevirisi: 1. cilt 2.cilt13 Mayıs 2015 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. 3.cilt
- Ibn Khâldûn His Life and Work1 Kasım 2012 tarihinde Wayback Machine sitesinde ., Muhammed Abdullah Enan, Kashmiri Bazar, Lahor (Hindistan), 1941
- , Muhammad Hozien
- Korotayev A. & Khaltourina D. Introduction to Social Macrodynamics: Secular Cycles and Millennial Trends in Africa. Moscow: URSS, 20061 Aralık 2017 tarihinde Wayback Machine sitesinde . (İngilizce)
- Caroline Stone, Ibn Haldun: The Rise and Fall of the Empires13 Temmuz 2009 tarihinde Wayback Machine sitesinde . (İngilizce)
wikipedia, wiki, viki, vikipedia, oku, kitap, kütüphane, kütübhane, ara, ara bul, bul, herşey, ne arasanız burada,hikayeler, makale, kitaplar, öğren, wiki, bilgi, tarih, yukle, izle, telefon için, turk, türk, türkçe, turkce, nasıl yapılır, ne demek, nasıl, yapmak, yapılır, indir, ücretsiz, ücretsiz indir, bedava, bedava indir, mp3, video, mp4, 3gp, jpg, jpeg, gif, png, resim, müzik, şarkı, film, film, oyun, oyunlar, mobil, cep telefonu, telefon, android, ios, apple, samsung, iphone, xiomi, xiaomi, redmi, honor, oppo, nokia, sonya, mi, pc, web, computer, bilgisayar
Ibn Haldun Arapca ابن خلدون 27 Mayis 1332 Tunus 19 Mart 1406 Kahire modern tarihyaziminin sosyolojinin ve iktisatin onculerinden kabul edilen 14 yuzyil dusunuru devlet adami ve tarihcisidir Ayrica Islam aleminde Liberalizm ilkelerini kitaplarinda bulunduran ilk Musluman dusunur Koklu bir aileden geldigi icin iyi bir egitim aldi Tunus ve Fas ta devlet gorevlerinde bulunduktan sonra Girnata ve Misir da calisti Kuzey Afrika nin o donem istikrarsiz ve entrikalarla dolu siyasal yasami 2 yil hapiste yatmasina neden oldu Bedevi kabilelerini cok iyi tanimasindan dolayi aranan bir devlet adami ve danisman oldu Misir da 6 defa Maliki kadiligi yapti Sam i isgal eden Timur ile gorusmesi bir fatih ile bir bilginin ilginc bulusmasi olarak tarihe gecti Ibn Haldun ابن خلدونIbn Haldun Enstitusunun sembolu Arap Amerikan Muzesi MichiganTam adiEbu Zeyd Abdurrahman bin Muhammed bin Haldun el HadramiDogumu27 Mayis 1332 Tunus Hafsi DevletiOlumu19 Mart 1406 73 yasinda Kahire Memluk SultanligiCagi14 yuzyilBolgesiTunus Kuzey AfrikaOkuluIslam DusunuruOnemli fikirleriSosyoloji tarih felsefe siyaset bilimi sosyal bilimler ekonomiEtkilendikleri Platon Aristoteles Farabi Ebu Hanife Dinaveri Ibn i Sina Etkiledikleri Cemil Meric Kemalpasazade Hezarfen Huseyin Muneccimbasi Ahmed Dede Katip Celebi Naima Ahmet Cevdet Pasa Hikmet Kivilcimli Siyasal yasamdan cekildigi donemlerde adini tarihe geciren 7 ciltlik dunya tarihi Kitabu l Iber ve onun giris kitabi olarak dusundugu Mukaddime yi yazdi Eseri Arap dunyasinda etki yaratmasa da Osmanli tarih anlayisini derinden etkilemistir Basta Katip Celebi Naima ve Ahmet Cevdet Pasa olmak uzere Osmanli tarihcileri Osmanli Devleti nin yukselis ve cokusunu pek cok defa onun teorileriyle analiz etti Arap dunyasinda yeniden kesfedilmesi ancak Arap milliyetciliginin gelismeye baslamasi ile oldu 19 yuzyildan itibaren ise Avrupali tarihciler tarafindan kesfedildi ve eserleri buyuk takdir gordu Oyle ki Toynbee aradan gecen yuzyillardan sonra onun icin soyle dedi Herhangi bir zamanda herhangi bir ulkede herhangi bir zihin tarafindan yaratilmis en buyuk tarih felsefesinin sahibi YasamiIbn i Haldun un dogdugu ev Tunus Tam adi Ebu Zeyd Abdurrahman ibn Haldun el Hadrami ya da Abdurrahman b Muhammed b Ebu Bekr Muhammed b Hasan dir Kunyesindeki Ebu Zeyd buyuk oglu Zeyd den gelir Ayrica Misir da Maliki baskadiligi yaptigi icin Veliyuddin ailesi Yemen in Hadramut ilinden oldugu icin Hadrami kendisi Tunus ta dogdugu icin Tunusi diger mezheplere bagli olan kadilardan ayirt edilmek icin Maliki hayatinin onemli bolumunu Magrip te gecirdigi icin de Magribi gibi lakaplarla da anilmistir Ibn i Haldun un yasami cok iyi belgelenmistir Hayati hakkindaki en onemli kaynak kendi yazdigi otobiyografisi Et Ta rif adli eserdir Bu eserde hayatina iliskin cesitli dokumanlar ayrintili sekilde aktarilmistir Bununla birlikte otobiyografisi ozel hayati ve ailesinin gecmisi hakkinda cok az bilgi icerir Endulus te yasayan ve Beni Haldun olarak anilan bir aileden olup 1332 de Hicri 732 Tunus ta dogdu Endulus te onemli devlet gorevlerinde bulunan ailesi 13 yuzyilin ortalarinda Endulus un Kastilya krali III Ferdinand tarafindan ele gecirilmesinden sonra Tunus a goc etti Ailesi Tunus taki Hafsi hanedaninin yaninda resmi hizmetlerde bulundu Buna karsin Ibn i Haldun un babasi ve dedesi politik hayattan cekilmis ve kendilerini mistik bir hayata vermisti Kendisi gibi tarihci olan kardesi Yahya Ibn Haldun Abdulvadi hanedani uzerine bir kitap yazmis ve sarayin resmi tarihcisi olmak isteyen bir rakibi tarafindan suikasta ugramisti Ozgecmisinde Ibn i Haldun kokeninin Islam Peygamberi Muhammed zamanindaki Yemenli Arap kabilelerinden Hadramut a kadar uzandigindan ve ailesinin Islami fetih baslarinda Ispanya ya geldiginden bahseder Kokenini dayandirdigi Vail bin Hacer Muhammed i ziyaret etmis hayir duasini almis ve ondan 70 hadis rivayet etmis bir sahabidir Ibn i Haldun un ailesi 8 yuzyil sonlarinda Yemen den Endulus e goc etmis ve 12 yuzyilda Endulus un Ispanya krali Ferdinand tarafindan ele gecirilmesinden sonra Tunus a goc etmistir Haldun aile isminin kokeni onculleri Osman bin Halid ten gelir Halid ismi Yemen halkinin adeti geregi vav ve nun harfleri eklenerek Haldun bicimine donusmustur Ben i Haldun ailesi birkac kusak boyunca Endulus un Carmona ve Sevilla bolgelerinde yasamistir Ibn i Haldun otobiyografisinde ve bizim ecdadimiz Hadramutlu Yemen Araplarindan Araplarin en taninmis en sayginlarindan olan Vail bin Hacer den gelmektedir der Buna karsin biyografi yazari Muhammed Abdullah Enan bu iddiayi sorgular ve Ibn i Haldun un ailesinin o donemde sosyal statu kazanabilmek icin Arap kabilelerinden oldugunu iddia eden Muladilerden olabilecegini one surer Enan ayni zamanda bazi Berberi gruplarin da kendilerini Arap bir ecdada dayamak icin aldatici ve abartili bir cabaya girdiklerini ayrintili sekilde belgeler Bu cabanin altinda yatan nedenin politik ve sosyal nufuz elde etme arzusu oldugunu belirtir Baska bir goruse gore ise Ibn i Haldun dogdugu yerdeki yerli cogunluk gibi ayni Berberi atalardan gelmektedir Bu goruse gore Berberi kabilelere duydugu hayranlik ve saygi yasadigi donemin geleneksel bakisina pek uymuyordu Ayrica eserlerinde Berberilere ayirdigi yer ve Araplarla karsilastirmalarinda igneleyici ifadeler kullanmasi ve Magrip in disindaki olaylara ve devletlere oldukca ilgisiz kalmasi onun Berberi olabilecegine dair varsayimlar uretilmesini saglamistir Muhammed Hozien bu dusunceye Ibn i Haldun un ailesi Berberi olabilir bununla birlikte atalari zamaninda Endulus ten ayrilip Tunus a gelmisler ise atalarinin Arap oldugunu iddia etme ihtiyaci duymazlardi Cunku Endulus te hukum suren Muvahhidler ve Murabitlar da Berberi idiler ve Ibn i Haldun Berberi kokenini inkar etmeyi dusunmezdi ifadeleriyle karsi cikar Ibn i Haldun un en onemli eseri olarak kabul edilen Mukaddime nin en iyi denilebilecek cevirisini yapan Rosenthal ise bu konuda soyle der Her ne kadar yazarimizin kisiligindeki Berberi ve Ispanyol katkilarin sonradan ise karismis olmasi mumkun olsa da akliselim onun uzak gecmisten gelen Arap kokenine kusku ile bakmamiza izin vermez Egitim ve ogrenim Fas ta bir donem calismalar yaptigi Ebu Inaniye medresesi Ibn i Haldun un dedesi Tunus ta Hafsi sarayinda vezirdi Babasi Muhammed Vabili kendini islami ilimler ve edebiyata adamis birisi idi Ilk ogretmeni babasi oldu ogrenimine ondan aldigi derslerle ve Kur an i ezberleyerek basladi Ailesinin konumu sayesinde Tunus taki en iyi ogretmenlerden egitim alma olanagina kavustu Kaliteli bir Arap egitimi olan Kur an Arap dilbilimi Hadis ve Fikih egitimi aldi O donemin taninmis kiraat alimi olan Seyh Abdullah Muhammed bin Bezzal i Ensari den Kur an i Arapcanin yedi lehcesine gore yedi sekilde okumayi Kiraat i Seba ogrendi Satibiyye ve Raiyye kasidelerini ezberledi Kendi anlatimina gore Kur an i 21 defa yedi kiraat uzerine hatmetti Arap dili ve edebiyatini babasinin disinda Seyh Muhammet el Arabi el Hasayidi Seyh Muhammed Sevvas el Mezazi ve Seyh Ebu Abbas Ahmed bin Kassar dan ogrendi Edebiyat ilmini Seyh Ebu Abdullah bin Bahr den okudu ve onun tavsiyesiyle Muallekati Islamdan once Kabe duvarina asili olan yedi kaside Mutenebbi nin siirlerini ve 10 yuzyil siirlerinin buyuk bir derlemesi olan Egani kitabini okudu ve bazilarini ezberledi Fikih ve hadis ilmini Seyh Semsettin Ebi Abdullah Muhammed bin Cabir Seyh Ebu Abdullah Muhammed bin Abdullah Ceyyani ve Seyh Ebu Kasim Muhammed Kusayr dan ogrendi O donemin ileri gelen aydinlarindan olan Seyh Ebu Abdullah Muhammed bin Suleyman Satti Seyh Muhammed bin Ibrahim Eyli ve Kadi Seyh Ebu Abdullah Muhammed bin Abdusselam in meclislerine katilip her birinden icazet aldi Boylece hem akli hem nakli bilimlerde kendini gelistirdi Ayrica matematikci ve filozof olan el Abili den 1282 3 1356 matematik mantik ve felsefe egitimi aldi Ibn i Rust Ibn i Sina Fahreddin Razi ve Serafeddin el Tusi nin eserlerini okudu 17 yasinda iken uc kitayi ve bu arada Tunus sehrini de etkisi altina alan Buyuk Veba Salgininda ailesini kaybetti Tunus Fas ve Girnata da ilk yillari Tunus ta Ibn i Haldun heykeli Egitimi bitince Tunus sehrinde Hafsi hanedanindan Sultan a yazman yapildi 1347 yilinda Tunus u isgal ettiginde henuz yirmi yasinda idi Merini sarayi ile iyi iliskileri oldugu icin Tunus tan Fas a tasindi ve burada Sultan Ebu Ishak in istegi ile in kaleminde alamet katibi olarak calismaya basladi Alamet katibinin gorevi besmele ile ondan sonra gelen resmi yazi arasina kaligrafi ile Allah a hamd olsun Allah a sukur ifadesini yazmakti Bu donemde su anda dahi Fas mimarisinin en guzel orneklerinden olan Ebu Inaniye medresesinde yasadi ve calismalar yapti Donemin Merini Sultani Ebu Inan Faris Ibn i Haldun u daha sonralari sultan fermanlarini yazma gorevine getirdiyse de bu genc Ibn i Haldun un adinin sultana karsi bir takim entrikalara karismasinin onune gecemedi 25 yasinda iken hapse atildi ve Ebu Inan Faris in olumune kadar 22 ay hapiste kaldi Ebu Inan Faris in 1358 de olumunden sonra oglu ve halefi tarafindan serbest birakildi Bu sirada surgunde yasayan amcasi Ebu Salim ile gizlice anlasti Ebu Salim Fas in idaresini ele gecirince Ibn i Haldun a sir katipligi ve hakimlik gibi onemli gorevler verdi Ancak Ebu Salim in Ibn i Haldun un bir arkadasi olan Omer ibn Abdullah tarafindan devrilmesinden sonra umutlari yerle bir oldu Cunku ulkenin yeni hakimi ona hicbir gorev vermedigi gibi Tilimsan da iktidarda olan ve Ibn i Haldun un politik yeteneklerini iyi bilen Abdulvadilerin de ona yardimci olmalarini engelledi Ibn i Haldun buna ragmen politik girisimciligini surdurme isteginden vazgecmedi ve 1362 de Cebelitarik in karsi kiyisina Girnata ya tasindi Fas ta surgunde oldugu sirada yardimci oldugu ve sonradan Girnata emiri olan V Muhammed Ibn i Haldun u cok iyi karsiladi Emir onu bir baris anlasmasi yapmak uzere Sevilla daki Kastilya krali olan Zalim Pedro ya elci olarak gonderdi Kendinden istenen bu anlasmayi basariyla halletti Bir zamanlar ailesinin suruldugu ulkenin kralini bilgisiyle etkiledigi gibi kralin ailesinin zararlarini telafi etme ve oraya yerlesmesi icin yaptigi teklifi de nazikce reddetmistir Ibn i Haldun un Girnata dan ayrilmasina neden olan olaylara iliskin bir belirsizlik vardir Oryantalist Muhsin Mahdi ye gore Girnata da yasadigi surede Sultan V Muhammed ile olan yakin iliskisi kisa zamanda rakibi haline gelecek olan vezir Lisannuddin Ibn Hatip tarafindan artan bir huzursuzluk ile izleniyordu Ibn i Haldun genc sultan Muhammed den idealindeki bilge hukumdari yaratmaya calisiyordu Vezir Ibn Hatip e gore ise bunlar birer sacmalikti ve ulkenin huzurunu bozmaktan baska ise yaramayacak seylerdi Ibn Hatip in cabalari sonunda Ibn i Haldun Kuzey Afrika ya geri gonderildi Ibn Hatip de bir sure sonra V Muhammed tarafindan zindiklikla suclandi ve olduruldu Ibn i Haldun otobiyografisinde Ibn Hatip le catismasina ve Kuzey Afrika ya geri donusune cok az deginir Muhsin Mahdi Ibn i Haldun un V Muhammed i yanlis degerlendirmis olduguna dair sonraki itiraflarindan bu sonucu cikarmistir Diger bir goruse gore ise Ibn Hatip ile iyi arkadaslik kurmus ancak onun dinsizlikle suclanip halk tarafindan taslanarak oldurulmesi bir baska kaynaga gore hapiste bogularak oldurulmustur Ibn i Haldun un Girnata dan ayrilmasina neden olmustur Ancak Ibn Hatip in oldurulme tarihi Nasr a gore 1374 tur ve bu tarihte Ibn i Haldun Girnata yi terkedeli yillar olmustur Seyyid Huseyin Nasr a gore ise Ibn i Haldun hem V Muhammed hem Ibn Hatip ile cok yakin arkadas olmustur ama iki yil sonra onlarin artik kendisine yakinlik duymadiklarini hissettigi icin Girnata dan ayrilip Kuzey Afrika ya donmustur Onemli politik gorevler Hafsilerin 1300 ila 1500 yillari arasinda hukum surdugu topraklar Ibn i Haldun Afrika ya geri dondugunde Hafsiler karisiklik icindeydi Ebu Ishak Tunus ta Ebu Abdullah Bicaye de Ebu Abbas ise Konsantine de saltanat suruyorlardi Bicaye deki Hafsi sultani Ebu Abdullah in veziri olma davetini severek kabul etti Kendisine verilen gorev o donem icin oldukca macerali bir is olan Berberi kabilelerden vergi toplamakti 1366 da Ebu Abdullah in olumunden sonra bu kez Tilimsan hakimi Ebu Abbas a yanasti Birkac yil sonra Tilimsan sultanini yenen ve tahti ele geciren Abdulaziz tarafindan tutsak edildi Ardindan bir dervis hayatina girdi inzivaya cekildi ve 1370 yilinda yeni bir sultan tarafindan Tilimsan a cagrilana kadar dini calismalarla mesgul oldu Ibn i Haldun politik yonelimlerini ve tarafini surekli degistiren biri olmasina karsin gocebe Berberi kabileleri ile iliski kurma konusundaki politik yetenekleri dolayisiyla Kuzey Afrika daki iktidarlar tarafindan aranan biriydi Steplerde ve daglarda yasayan Arap ve Berberi asiret reislerinin hizmet ettigi hukumdarlara siyasal olarak baglanmalarinda onemli rol oynadi Asiret reisleriyle iliskilerinde kazandigi itibar hukumdarin gozunden dustugu zamanlarda bile ona faydali oldu 1375 te Tilimsan daki Abdulvadi Sultani Ebu Hammu tarafindan bir gorev icin Biskra daki Davadid Berberilerine gonderildi Bundan sonra Ibn i Haldun Tilimsan ile Biskra arasinda Bicaye nin guneyinde bulunan Kal atu ibn Seleme adli kalede Beni Arif kabilesinin himayesinde yasadi Burada tarih ve Berberi toplumlari hakkindaki dusuncelerini gelistirmeye basladi ve genis bir dunya tarihi olarak planladigi Kitabu l Iber inin ilk bolumu olan Mukaddime sini yazdi Bu kalede dort yila yakin sure inzivaya cekilip kitabini yazma olanagi bulmasina karsin kitabinin tamamlanabilmesi icin daha fazla kaynaga ihtiyaci oldugunu gorunce kaleden ayrildi ve 1378 de tekrar Tunus a dondu Dogdugu ve cocuklugunu gecirdigi bu topraklardan 20 li yaslarinda ayrilmis ve Fas Girnata ve Cezayir de bircok yerde dolastiktan sonra geri donmustu Tunus ta Kitabu l Iber i uzerinde calismaya devam etti Bu arada Tunus u tekrar fetheden Ebu Abbas onu tekrar hizmetine aldi Ibn i Haldun kendisini calismalarina ve eserini tamamlamaya verdi Ebu Abbas Ibn i Haldun un sadakatinden kuskulu oldugu icin iliskileri gergindi Eserini tamamlayip sultana sundugunda bu gerginlik iyice keskinlesti Bunun nedeni eserinde alisilageldik sekilde sultana medhiyeler duzmeyi atlamasi idi Bunun uzerine Hacca gitme bahanesiyle sultandan izin istedi ki hicbir Musluman sultan buna hayir diyemezdi Orta Cag da hac cogu kez bir cikmaza girdiklerini hisseden Muslumanlar icin nihai bir cozum yolu sayiliyordu Hacca gitmek aylar surdugu icin boylelikle ic politik sorunlardan ve baskilardan da uzak kalmis olunuyordu Boylece Ibn i Haldun Tunus tan ayrildi ve Misir a yelken acti Ibn i Haldun ceyrek asir boyunca Musluman Bati nin yasadigi siyasal kargasaya taniklik etmisti Saray entrikalarini hapisligi guc itibar ve serefli iktidar sahiplerini ve collerde yasayan kabileleri gozlemlemis hepsini deneyimlemisti Misir a yolculugu ile hayatindaki ilk evre sona eriyor ikinci ve yeni bir evre basliyordu Misir yillari Timur ile Farac arasindaki bir savas sahnesi 1515 Ibn i Haldun Misir icin burayi gormeyen Islam in gucunu anlayamaz demisti Cunku diger Islam ulkeleri ozellikle Musluman Bati sinir catismalari isgaller ve ic kargasalarla bogusurken Memluklarin Misir inda refah ve kulturel zenginlik hukum suruyordu Ibn i Haldun Magrip ten sonra cennete gelmis gibi hissetmis olmaliydi Fakat hayatinin geri kalanini gecirecegi Misir da da politikadan tamamen uzak duramadi Misir a gelmeden once muhtemelen Mukaddimesi nedeniyle Misirlilar tarafindan taniniyordu 1384 te Sultan Zahir Berkuk a tanistirildi ve Kamhiye medresesi muderrisligine ve Kahire Maliki baskadiligina tayin edildi Maliki kadiligi dolayisiyla Veliyuddin unvani verildi Ayni zamanda Ezher Camisinde de dersler veriyordu Ancak reformist yorumlari Misirlilar tarafindan direnis ile karsilaninca dava edildi Sultanin huzurunda yapilan durusmasinda beraat ettiyse de gururu incinen Ibn i Haldun baskadilik gorevini birakti Bu karari vermesindeki baska bir etken de ailesini kaybetmesi oldu Ailesini de Misir a getirtmek istemisti ancak Tunus tan deniz yolu ile Misir a gelen gemi bir kasirgaya yakalandi ve esini ve iki oglu disindaki cocuklarini bu kazada kaybetti Nasr a gore ise elestiriler dolayisiyla kadilik makamindan alindi Sultan in sarayindaki gorevi kendisini iyice huzursuz ettigi icin Feyyum vahasindaki kendi mulkune tasindi 1387 yilinda hem hac gorevini yapacagi hem de bir sure kutuphanelerinde calisacagi Mekke ye dogru yola cikti 1388 de Misir a geri donusunden sonra Sargatmes Medresesinde hadis muderrisligine atandi Bu gorevi sirasinda Berkuk a karsi girisilen bir isyan sirasinda muhtemelen baski altinda kalarak diger bazi kadilarla birlikte Berkuk a karsi bir fetva yayinlanmasina katildigi icin gozden dustu Daha sonra Sultan Berkuk ile iliskisini yeniden duzeltti ve bir kez daha Maliki kadisi olarak atandi Ancak kadiligi bu sefer de uzun surmedi bir yildan biraz fazla calistiktan sonra bu gorevden alindi 1401 de Timur Imparatorlugunun hukumdari Timur ile gorusmeye gitmesinden olumune kadar dort kez toplamda ise alti kez daha bu goreve atandi ve her seferinde baska bir nedenle gorevden azledildi 1400 de Berkuk un oglu ve tahtin yeni sahibi Farac Sam a saldiriya gecen Timur a karsi askeri bir sefer hazirligina giristiginde bu sefere Ibn i Haldun da katildi Neredeyse 70 yasina gelmis olan bu devlet adami aslinda Misir dan ayrilmayi istemiyordu ve ayni zamanda bu seferin tehlikeli bir girisim olacagini dusunuyordu Supheleri dogru cikti ve ordu Sam onlerine geldigi sirada genc ve deneyimsiz Farac 10 yasinda tahta cikmisti ve sefer sirasinda 12 yasinda idi geride biraktigi Misir da kolemen emirlerinin isyan cikardigi haberini aldi Ordusunu Sam onunde birakarak Kahire ye dondu Ibn i Haldun digerleriyle birlikte kusatilmis Sam da kaldi Aralik 1400 de ve 1401 basinda Timur ile Ibn i Haldun un tarihi gorusmeleri gerceklesti Bu gorusmeleri otobiyografisinde detayli bicimde anlatmistir Ibn i Haldun Sam halki adina Timur la gorusmeye giden elcilik heyetinin icindeydi ve ondan sehre merhamet etmesini istedi Ulkeleri fetheden Timur ile bir entelektuel arasinda gecen bu gorusmeler iki haftayi buldu ve cok degisik konulara girildi Timur Ibn i Haldun a ozellikle Magrip ulkelerindeki iliskiler hakkinda sorular soruyordu Bunun uzerine Timur a kuzeybati hanedanlari hakkinda uzun bir rapor sundu Bu rapor bir Turkce lehcesine tercume edildi ancak bugun kayiptir Prof Barbara Stowasser a gore Timur Ibn i Haldun la Kuzey Afrika hakkinda istihbarat toplamak amaciyla konusmak istemisti Ancak Ibn i Haldun bu tuzaga dusmeyecek kadar tecrubeliydi ve Timur un istedigi bilgiler yerine ona gocebe ve kente yerlesmis topluluklar uygarliklarin dogusu ve yikilisi konusunda uzun bir konferans verdi Bu durum karsisinda Timur da ondan bir hizmet talep etmekten vazgecti Ayni zamanda Fez sultanina da Tatar hukumdari ve ordulari hakkinda uzun bir mektup gonderdi Ibn i Haldun otobiyografisinde Timur un sehri ele gecirmesini talan etmesini ve sehirde cikan buyuk yangini anlatmistir 1401 Mart ayinda Kahire ye geri dondu Sonraki bes yilini otobiyografisi ve dunya tarihini tamamlama cabasiyla ve muderrislik ve kadilik yaparak gecirdi Altinci defa Maliki kadisi atanmasindan bir ay sonra 17 Mart 1406 da hayata veda etti ve Nasr Kapisi disinda Sufiyye Kabristani na defnedildi Bilim insani kimligi uzerine soylenenler Ibn i Haldun cesitli yazarlar tarafindan modern tarihciligin siyasal bilimlerin ve sosyolojinin kurucusu olarak gosterilmistir Toynbee ondan herhangi bir zamanda herhangi bir ulkede herhangi bir zihin tarafindan yaratilmis en buyuk tarih felsefesinin sahibi diye sozeder Hitti ye gore Ibni Haldun Islam in en buyuk tarih felsefecisidir Claude Huart Italo Pizzi Reynold Alleyne Nicholson Arap Edebiyati tarihcileri T J de Boer Islam Arap felsefecisi Islam tarihcileri Eduard Meyer tarihciler ondan ovguyle soz ederler A Ferreira ve Ludwig Gumplowicz gibi sosyologlar Ibn i Haldun u sosyolojinin habercisi ve oncusu olarak nitelendirirler Bazi kaynaklarda ise tarih sosyolojisinin sosyal morfolojinin genel sosyolojinin ve siyaset sosyolojisinin oncusu oldugu ileri surulur Cemil Meric e gore Ibn i Haldun kendi semasinda tek yildiz dir Politik kisiligi uzerine elestiriler Ibn i Haldun un yasadigi donem Kuzey Afrika da istikrarsizligin hakim oldugu bir donemdi Istikrarsizlik surekli yeni ittifaklar ve ihanetler yaratiyordu Ibn i Haldun un karmasik politik kisiligini degerlendiren ve kendisi de Misir da yargiclik yapmis olan Muhammed Abdullah Enan biyografisinde Ibn i Haldun un bazi can sikici ozelliklerini hic cekinmeden onumuze koyar Ibn i Haldun bir oportunist intihazi idi Her careye basvurarak firsatlari yakalamasini biliyordu ve amac onun gozunde bu careleri temize cikariyor hakli kiliyordu s 15 Her zaman hic duraksamadan kazananin yaninda yer aliyordu s 19 Onun her zamanki davranisi cigrindan cikmis bencilligine nankorlugune hakkaniyeti ve borclulugu sukrani hic kaale almadan her firsattan yararlanma egilimine taniklik eder s 29 Rosenthal da Ibn i Haldun un bu ozelliklerini yalanlamaz ve Butun deha sahibi insanlar gibi Ibn i Haldun un davranislari ve istemleri caprasikliktan uzak ve yalindi Her care her arac ona gerekli ve dolayisiyla da hakli gorunuyordu ve o hoyratca ve oportunist bir bicimde amacina yoneliyordu diye yazar Hatta Ibn i Haldun u tum zamanlarin en buyuk sahsiyetlerinden biri olarak nitelemesine karsin onun kendi makyavelizminin kurbani oldugunu belirtir Rosenthal e gore yakindigi entrikalar kendi entrikalarina verilen yanitlardan baska bir sey degildi Etkilendigi dusunurlerUlker Gurkan a gore Ibn i Haldun u etkileyen herhangi bir dusunurden soz etmek zordur Mukaddimesinde Yunan ve Rum dusunurlerden ozellikle Aristo ve Eflatun dan bahsetmisse de ne Aristo ne Eflatun ne de sikca karsilastirilmis oldugu Tukididis in dogrudan dogruya eserlerini okumus olduguna dair bir bilgi yoktur Bircok yerde Aristo dan kucumseyici bir dille bahsetmekte ve Islam dusunurlerine ise ancak onlari yermek icin deginmektedir Farabi nin faziletli sehri nden bahsederken toplumsal gercekligin boyle bir devlet gostermedigini belirterek acikca elestirmistir Buna karsin Mustafa Yildiz a gore Ibn i Haldun bu filozoflari elestirse de temel varsayimini onlardan alir Ibn i Haldun olaylarin yasalarini mantiksal cikarimlar yoluyla degil deneyimlerle elde etmek gerektigini belirtse de Platon ve Aristo dan Islam dusunurleri Farabi ve Ibni Sina ya gecmis olan insanin dogasi geregi toplumsal medeni oldugu dusuncesini kabul eder Insanlarin topluluklar halinde bir araya gelmesi bir zorunluluktur ve Tanri halifesi olan insani dunyayi bayindir hale getirmesi icin gondermistir Yine ayni sekilde insanlarin bir yasakciya yani devlete ihtiyaci vardir Ibn i Haldun bu noktada dusuncelerini benimsedigi Farabi ve Ibni Sina dan ayrilir Cunku onlar bu yasakci devleti peygamberlerle sinirlamislardir Halbuki peygamber gonderilmemis olan Mecusiler gibi kavimler de devletler kurup yeryuzunu bayindir etmistir Demek ki devlet Tanri nin emrettigi ve peygamberlerin yerine getirdigi bir sey degil toplumsal yasamin pratik ihtiyaclarinin bir urunudur Bu dusuncesi ile Ibn i Haldun Ibni Sina dan ayrilip kelamcilara daha cok yaklasir Osmanli tarihciligi uzerindeki etkileriIbn i Haldun 16 yuzyildan itibaren Osmanli tarihcileri tarafindan taninmaya baslanir Ilk ornekleri Kemalpasazade de gorulen bu etki 17 yuzyil tarihcilerinden Hezarfen Huseyin o 1691 ve Muneccimbasi Ahmed Dede o 1702 gibi tarihcilerde daha belirgindir Katip Celebi o 1657 Dusturu l Amel adli eserinde Osmanli Devletinin gerilemesini aciklarken Ibn i Haldun un etkisinde oldugu gorulur Ilk Osmanli vakanuvisi Mustafa Naima Efendi nin o 1716 Hicri 1000 yilindan sonraki olaylari anlattigi ve Naima Tarihi adi verilen eserinde Ibn i Haldun un tarih anlayisindan etkilendigi gorulur Naima Ibn i Haldun un devletin bes doneminden olusan teorisini ozetleyerek Osmanli tarihine uyarlar ve Osmanli tarihinin donemlerini bu semaya gore aciklar Naima dan sonraki Osmanli tarihcilerinin de Osmanli Devletinin gidisatini Ibn i Haldun un devlet kuramina dayanarak acikladiklari gorulur Osmanli tarihciliginin donum noktasi sayilan ve 19 yuzyilin en onemli Osmanli tarihcisi Ahmet Cevdet Pasa nin eseri olan 12 ciltlik Tarih i Cevdet te topluma ve devlete bakis tarzinin Ibn i Haldun un bakis tarzi oldugu gorulur Ipsiroglu na gore XVI yuzyil sonlarindan XX yuzyila kadar Osmanlilarda imparatorlugun cokusu ile ilgili dusunceler ve bunu onlemek icin yapilmasi gereken islahatlari yansitan eserlerde Ibni Haldun un goruslerinin ve tarihcilik anlayisinin ozellikle tavirla telakkisinin Osmanli tarihcileri tarafindan benimsendigi bilinmektedir 20 yuzyilin sosyalist tarihcilerinden Hikmet Kivilcimli da Osmanli tarihini Ibn i Haldun un bakis acisiyla ele alir Kivilcimli ya gore Osmanli Beyligi gocebe Mogol ve Turk oymaklarinin Islam medeniyetine yaptiklari gocebe asisi ile ortaya cikmis tavai ful Muluk tur Bizans i da fethedince bir imparatorluk olur Umran ilmiBil ki bu birinci kitapta inceleyecegimiz kaide ve usuller benim tarafimdan icadedilmis olup faydasi cok ve kalpleri siddetle kendine ceken bir ilimdir Ben bu arastirma metodunu derin ugrasma ve incelemelerden sonra iktiza ettim Bahsedecegimiz bu ilim hitabet ilmi degildir Cunku hitabet ilmi mantik ilimlerinden bir ilimdir Ve hitabet ilminin konusu bir fikri kabul veyahut reddetmeye halki tesvik etmek ve meylettirmek uzere soylenen ikna edici faydali sozlerdir Bu ilim siyaset i medeniye ilmi de degildir Cunku siyaset i medeniyye hikmet ve ahlak kaidelerine gore menzil yani insanlarin ocaklarini ve sehirlerini idare etmekten ibaret olup maksat ve gaye halki nev in beka ve muhafazasi yoluna sevk etmektir Bizim bu kitapta bahsedecegimiz ilmin konusu ise bu iki ilmin konusuna yabancidir Fakat bazi cihetlerden bu iki ilim ona benzeyebilir Bu ilmin yeni ihtira ve yeni bastan benim tarafimdan icadedilmis bir ilim oldugunu zannederim Basimin sagligina andicerek Tanri nin mahluklarindan kimsenin bu mefhumda soz soylemis oldugunu bilmedigimi teyit edebilirim Ibn i Haldun Mukaddime Birinci kitap sayfa 91 Ibn i Haldun a gore tarihin gorunur yuzunde bir dizi olaylar yer alirken tarihin asil manasi gizli yuzundedir Mukaddimenin girisinde sirf nakil ve soylentilere dayanan bir tarih bilimine guvenilemeyecegini cesitli milletlerin ve devletlerin gelisimlerinin pespese siralanmasinin tarihi anlamaya hicbir katki saglamayacagini belirtir Onemli olan bu gelismenin sirrini kavramaktir Nakledilen bilgilerin ve olaylarin bir mantik suzgecinden gecirilip gercege uygun olup olmadigini anlamak gerekir Peki toplumlarin gelisip degismesiyle ilgili bu mantik suzgeci nedir Ibn i Haldun a gore tarihin gercek bilgisine ulasabilmek icin sosyal olay ve olgularin objektif gozleminden ise baslamak gerekir Uygarlik ve topluluklarin cesitleri zaman icindeki degisimleri ve bu degisimlerin nedenleri incelenmelidir Iste bunu yapacak bir bilime ihtiyac vardir Ibn i Haldun kendinden onceki dusunurlerin eserlerini tarar ve boyle bir bilimin olusturulmamis oldugunu olusturulmussa da kendisinin buna ulasamadigini belirtir Fars fetholundugunda Halife Omer in eski Farslilardan kalma eserlerin yakilmasini emrettigini bu yuzden bu eserlerin yokolup gittigini Keldanilerin Suryanilerin ve Babil ahalisinin eserlerinin kalmadigini soyleyerek bundan dert yanar Halife Memun un buyuk paralar harcayarak cevirilerini yaptirdigi Yunanlarin eserlerinden bahseder Ibn i Haldun a gore Aristo ya nispet edilen ve onemli bir parcasi ellerde dolasan Siyaset adli bir kitap vardir Fakat bu kitapta da bizim bu eserimizde incelenen konulara dair yeter bilgiler verilmemis delil ve burhanlar da luzumu derecesinde anilmamis baska sozlerle karistirilmistir Ayrica Fars din bilgini Mubezan ve Nusirevan dan da sozeder ve onlarin da Mukaddime de inceledigi ilimle ilgili bazi deginmeleri oldugunu belirtir Bunun disinda Ibni Mukaffa nin risalelerinde ve Kadi Ebubekir Tartusi nin Sirac ul muluk adli eserinde de bu konulara kendi kitabindaki basliklara yakin basliklarla deginildigini ancak bunlarda yeterli delil ve aciklama olmadigini belirtir Ibn i Haldun ilk kez kendisi tarafindan kuruldugunu yeminle belirttigi bu ilime Umran ilmi der ki gercekten de bu kesfi ile bir taraftan bilimsel tarihciligin diger taraftan da sosyolojinin temellerini atmistir Ibn i Hal dun bu yeni bilimin arastiracagi konulari soyle ozetler Gec mis caglarda yasamis kavimlerin durumlari ve yasayislarinda mey dana gelen degisiklikler bunlarin idareyi ve ulkeyi ellerine gecir melerinin sebepleri insan topluluklarinin tabiatlari yerlesik veya gocebe hayat surme gocler ve nufus hareketleri devlet kurma dev letlerin kuvvet kazanmalari ve cokmeleri uretim ve tuketim bilim sanat ticaret kar ve zarar olaylari zamanin akisi icerisinde bu sayilan durumlarin degismesi ve degismelerin sebeplerinin incelen mesi Ibn i Haldun un Tarih i felsefi ilimlerden biri olarak kabul ettirme cabasi klasik felsefe anlayisi ile celisir Her ne kadar Aristo ve Platon un toplum ve devlet konusundaki gorusleri tarihsel ogeler tasisa da her ikisi de tarihi bilgeligin bir dali olarak gormezler Aristo ya gore siir tarihe gore cok daha felsefi ve ustundur cunku tarih ozel ve tikel olana yonelirken siir evrensel olana yonelmektedir Farabi ve Ibni Sina nin bilimler siniflandirmasinda da Tarih in hicbir yeri yoktur Ibn i Haldun un kesfettigini ilan ettigi yeni ilmi kabul ettirmede karsilastigi guclugu anlayabilmek icin dusunurun yasadigi donemde bilim olarak algilanan sey ile bugunku bilim algisi arasindaki farki bilmek gerekir Mustafa Yildiz a gore Tarih in klasik felsefe tarafindan bilim sayilmamasinin iki temel nedeni vardir Birincisi tarihin nesnesi gecmise iliskindir karsimizda bir nesne olarak bulunmaz belirlenemez ve surekli degisir Halbuki bilgeligin konusu ancak Platon un Idealar Evreni ya da Aristo nun Devinmeyen Devindirici si gibi degismeyen seyleri incelemek olabilirdi Ikinci gucluk ise nedensellik ilkesinin uygulanabilirligi konusundadir Burada nedenselligi de bugunku anlayisimizdan daha farkli sekilde anlamak gerekir Klasik felsefede nedensellik tum nedenlerin kendine baglandigi bir Ilk Neden Tanri dusuncesine gider ve felsefenin konusu bu Ilk Neden i incelemektir Oysa Ibn i Haldun somut olaylar arasindaki nedensellikten bahsetmektedir yani nedenselligi tarihe uygulayarak olaylar arasinda geriye donuk baglantilar kurarak tarihe ve toplumlara iliskin yasalar bulmaya calismaktadir Tarihsel olaylarin dogruluklarini denetleyebilmek boylelikle mumkun olabilmektedir Kendi deyisiyle Umran ilmi ile tarihte neyin olanakli neyin olanaksiz oldugu hakkinda bir zorunlu yasa bilgisi ne ulasilir ki bu ayni zamanda tarihcilerin aktara geldikleri haberlerin dogruluk ve yanlisliklarini sinama olanagi verir Ibn i Haldun un olaylarin nedenlerine aralarindaki gorunmeyen bu baglantiya isaret etmesi bircok yazar tarafindan onun icin determinist pozitivist tarihi materyalist ampirist ve rasyonalist gibi tanimlamalar kullanilmasina yol acmistir Hatta Ilyas Ba Yunus ve Ahmed Ferid Ibn Haldun un Islam a hizmet amaciyla eserlerini kaleme aldigi pek soylenemez derler Toplum bicimleriTunus ta bir posta pulunda Ibn i Haldun Ibn i Haldun a gore insan toplumsal bir hayvandir Birkac kisi Allah in verdigi dusunme gucune dayanarak ve birbirleriyle isbirligi yaparak birtakim kurumlar yaratmaya basladiklari an kultur ya da kendi deyimiyle dogmus demektir Insanin soyunu surdurebilmesi icin akli ve eli yeterli olmamis ayni zamanda dayanismasi ve toplumsal sekilde yasamasi gerekmistir Insan topluluklarina bakildiginda bunlarin birbirlerinden farkli olduklari gorulur Ibn i Haldun bunun sebebinin kendi deyimiyle gecinme sekil ve tarzlarinin bir birinden baska ve turluce olmasi oldugunu belirtip bunun disinda topluluklarin yerlestikleri cografi yer iklim iktisadi sartlar uretim sekil ve ilis kilerinin de bu farkliliklari doguran etkenler oldugunu ekler Benzer ozelliklerine bakarak bu topluluklarin siniflandirilabilecegini soyler ve biribirine zit ozelliklere sahip iki grup sayar Bunlari hadari yerlesik toplumlar Gurkan kentsel cevre Stowasser gelismis toplum Yildiz ve bedevi gocebe toplumlar Gurkan col cevresi Stowasser ilkel toplum Yildiz olarak adlandirir Bir de ucra kirsal yerlesim birimlerinde olup tarimla ugrasan yerlesik hayata gecmekle birlikte henuz bir uygarlik kuramamis kucuk topluluklar vardir Bu son gruptaki topluluklardan yerlesik bir topluma bagli olmaksizin sahralarda yerleserek ekincilik ve tarimla ugrasan gruplarin durumlari iyi ve rahatken yerlesik topluluklara tabi olan ve dolayisiyla kendilerinden vergi alinanlarin durumu pek kotu ve asagiliktir Ibn i Haldun bu son gruba kisaca deginip gecer ve iki ana grupla ilgilenir Gocebe toplumlar Ibn i Haldun a gore gocebe yasam toplum halinde yasamanin ilk ornegi olup yerlesik yasamdan once gelir Gocebeler ikiye ayrilabilir Birinci grup olan Coban gocebeler koyun ve inek beslerler Turk Turkmen ve bazi Berberi topluluklar bu gruptandir Ikinci gocebe gruba ise deve besleyen Araplar Bati Afrika daki Berberiler ve Kurt gocebeler girer ki bunlar otlak aramak icin collerin derinliklerine kadar girerler Iste gocebe toplumlarin asil karakteristik ozellikleri bu ikinci grupta gorulmektedir Gocebeler uzak ve tenha yerlerde yasadiklari ve diger toplumlarla temas imkani bulamadiklari icin utangac kaba ve sert tabiatli fakat sehirlilere gore iyi ahlakli olurlar Barinaklari yiyecek ve icecekleri acisindan kanaatkardirlar Egoist degillerdir kabilelerinin cikarlarini kendi cikarlarindan ustun gorurler Bu yuzden cesaret ve kahramanlik baslica deger yargilaridir Kendilerini koruyacak bir devlet teskilati olmadigi icin toplulugun her bireyi her an olabilecek bir saldiriya karsi tetikte ve atik olmalidir Surekli guvenlik sorunu yasadiklarindan yabancilara karsi cekingen ancak kendilerine guvenen savasci ve cesur kisilerdir Bu toplumlar sehir yasaminin rehavetine dalmis yerlesik toplumlar icin daima tehlike olustururlar Yerlesik toplumlar Yerlesik toplumlar devletin kurulmasindan hemen sonra veya devletin kurulusu ile beraber ortaya cikmaktadir Bedevi yasam bicimi sadece yasami surdurebilmek icin gerekli seylerin uretilmesi ile sinirlidir Toplumsal uretimde guc zenginlik rahatlik ve bos zaman istegi ile arti degerler artmaya baslar ve boylece toplum hadari yerlesik yasam bicimine dogru ilerler Gocebe toplumlarin bu yerlesik hayata gecme egilimi kasaba ve sehirlerin kurulmasi ile kendini gosterir Ancak butun gocebe toplumlar devlet kuramazlar Bir kismi kurulmus bir devlete tabi olarak yerlesik hayata gecerler Sadece asabiyye baglari guclu olan toplumlar devlet kurmayi basarir Devletin kurulmasi ile gelinen bu asamada artik gocebelik donemindeki kan bagi yeterli olmaz Toplumsal dayanismayi saglayacak yeni baglara ihtiyac duyulur Boylece hanedana baglilik ve din duygusu devreye girer Din burada oldukca onemli bir rol oynar Farkli kan bagina sahip olan asabiyyeler arasindaki cekismeyi giderip hepsinin tek bir amac etrafinda bir araya gelmesini saglayacak olan dindir Ibn i Haldun kan bagina dayali olan asabiyye olmaksizin dine cagrini yetmeyecegini belirtir Baska deyisle din kan bagina dayali asabiyyesi en guclu olan grubun icinde gelisir ve sonra diger gruplara yayilir Ancak devlet bir kez kurulduktan sonra artik insanlari dis tehlikelerden koruyan bir siyasi orgut var oldugu icin insanlar askerlikten ve tekduze bir is olan uretim yapmaktan vazgecerler ve sanat edebiyat mimarlik gibi kulturel alanlarla ve ticaret ve zanaat gibi daha cok para kazandiran islerle ugrasmaya baslarlar Guvenlik bol para ve isbolumu insanlarda daha guzel daha ince ve yeni ihtiyaclarin olusmasina yol acar Boylece toplum yerlesik hayata gectikce daha cok rahatina ve zevkine duskun daha egoist olur ve giderek kotu aliskanliklar sahibi olur Kolayliklar ve luks ancak cok sayida insan kumeler halinde bir arada yasadigi zaman ortaya cikar Bu luks ve ihtisam beraberinde soysuzlasma ve gerileme tohumlarini getirir Baslangictaki grupta var olan saf baglilik yalin guc ve sadelik yozlasmaya baslar Toplumun rahata alismasi kendilerini guvenli hissettikleri kaleler icinde huzurlu sekilde yasamalari gocebelik donemindeki cesaret ve savas kabiliyetlerini yitirmelerine neden olur Devleti idare edenlerden gelen emirlere uymayi da aliskanlik haline getirirler Idareciler de zulme ve siddete basvurdukca gocebelik donemindeki bagimsizlik ve onur duygularini iyice yitirerek kendine guveni olmayan korkak sinsi ve dalkavuk kisiler haline gelirler Asabiyye ve din Ibn i Haldun un toplumsal orgutlenmelerin nicelikleri caplari gucleri ve basarilari acisindan farklilasmalarini aciklamak icin kullandigi onemli bir kavram asabiyye dir Sozcuk Arapca tutmak bagli olmak anlamina gelen asabe kokunden gelmektedir Farkli arastirmacilar tarafindan yakinlik bagi topluluk duygusu dayanisma duygusu ortak ruh toplumsal uyusma toplumsal dayanisma milliyetcilik fikri askeri ruh gibi karsiliklar verilmistir Ilerlemeci bir yaklasimla toplumlarin ilkellikten uygarliga dogru ilerlemesini guduleyen guc olarak yorumlanabilecek olan asabiyye en acik sekliyle kan bagiyla bagli olan yakin akrabalik iliskilerinde gorulur Ibn i Haldun a gore kabilelerin cesitli yollarla nufusu arttikca bu bag kan bagindan bir kabile veya kavim bagina donusur Bir akrabasi hakarete veya saldiriya ugrayan bir kisi bu saldiri kendisine yapilmis gibi faile dusmanlik besler Ibn i Haldun benzer bir davranis ozelligini collerin derinliklerinde yasayan soylari bozulmamis Arap kabilelerinde de gorur Ancak bu saflik durumu surekli olmaz savas baris ve evlenmelerle baska soylari da icine alarak buyuyen kabilede baskanlik da asabiyye bagi daha guclu olan grupta kalir Cesitli nedenlerle kendi soylarini kaybedip baska bir kabileye siginan topluluklarla da hami mahmi efendi kole iliskilerinden dogan yapma bir akrabalik baginin yarattigi yeni bir asabiyye bagi ortaya cikar Baslangicta yasli ve akil olanlarin hakemligi ile cozumlenen catismalar kabile buyudukce gruplasmalara ve grup ici catismalara yol acar En yogun grup ici dayanismasi olan baska deyisle asabiyye bagi en guclu olan grup digerlerine ustun olur ve hukumranligi eline gecirir Asabiyye bagi bu grup icindeki yardimlasma ve seref duygusundan gelen ve dis dusmanlarla ugrasma gucu veren bir bagdir Eger tum topluluklar esit oranda isbirligi yapmis olsalardi boyle farkliliklar olmazdi Toplumsal orgutlenmenin cap ve yogunlugunu belirleyen degisken grup duygusu grup dayanismasi Asabiyye dir Tum ilkel gruplarda dayanisma direnis gucu ve cesaret vardir ve hepsi de zenginlige ve bos zamana ulasmak isterler Grup dayanismasi onlari fetihler yapmaya da goturur Ya var olan bir devleti fethederler ya da yenisini kurmaya calisirlar Ancak devlet kurma asamasinda kan bagi yeterli gelmez Ihtiyac duyduklari yeni gucu ise dinde bulurlar Din asabiyyesi en guclu olan grubun icinde gelisir ve yayilir Din dunyevi istekler ve hisimligin otesine gectigi icin kan bagina dayali asabiyyeden cok daha guclu bir sadakat duygusu yaratir Ibn i Haldun a gore din bir uygarligin yaratilisindaki en ustun guctur ve ayni zamanda o uygarligi korumak icin de en etkili olanidir Devlet kuramiIbn i Haldun devletin kokeniyle ilgili yazilarinda toplum cemiyet ile devleti ayri ayri varliklar olarak ele alir Toplum insanlarin doga ile mucadelelerinde birbirlerine ihtiyac duymalarindan dolayi bir araya gelmelerinden olusurken devlet insani hemcinslerinin saldirilari ve zulmunden korumak icin olusturulan bir seydir Insanlar hemcinslerinin tacizinden korunabilmek icin bir yasakciya ihtiyac duyar ve onun otoritesine boyun egerler Devlet de toplum gibi dogal bir seydir tum insan topluluklarini kapsar ancak bu ne Tanri buyrugudur ne de tek tanrili dinlere ozgu bir durumdur Ibn i Haldun burada Islam dusunurlerinden ayrilir ve hukumdarlik ile peygamberligi karistirdiklari icin onlari elestirir Ehl i kitap olmayan kavimlerin de cok sayida devlet kurdugunu hatta bunlarin sayisinin Ehl i Kitap olanlardan cok daha fazla oldugunu soyler Ona gore peygamberlik ile hukumdarlik arasinda hicbir mantiki ve zorunlu iliski yoktur Devletin asamalari Ibn i Haldun a gore devletler de tipki insanlar gibi dogar buyur yaslanir ve olur Buna gore devletin gecirdigi asamalari bese ayirir Hatta bu bes asamanin uc ya da dort kusagin ortalama omru olan 120 yilda tamamlandigini ileri surer Ibn i Haldun un bu sureyi tespit ederken zamaninda doktor ve muneccimlerin normal insan hayatinin 120 yil oldugu iddiasina dayandigi ve bu yuzden devletlerin normal yasam surelerinin de 120 yili asamayacagini dusundugu ileri surulmustur Birinci asama fetih ve kurulus asamasidir Bu asamada yerlesik bir yonetimin elinden askeri guc ile iktidar alinir Asabiyye baglarinin cok guclu oldugu hukumdarin bir lord ya da kraldan cok bir sef oldugu donemdir Ikinci asamada hukumdar iktidari tekeline almaya baslar Bunun icin kendisinin basa gelmesini saglayan dogal dayanismayi tasfiye etmeye baslar onunla guc paylasanlari ortadan kaldirir kan bagina dayali dayanisma yerine dogrudan kendisine bagli parali asker ve burokratlardan olusan bir grup olusturmaya baslar Bunlarin disinda bilginlerden olusan danismanlar da bulur Ibn i Haldun a gore bilginler en kotu siyasal danismanlardir Ayrintidan cok evrenseli insan turu yerine tum turleri gormek uzere egitildikleri ve toplumsal ve siyasal olaylari tek baslarina gormek yerine birbirleriyle kiyaslayarak gordukleri icin olumsuz siyasal onerilerde bulunurlar Hukumdarlara asil yararli olan ogutleri ise ortalama zekaya sahip alelade kisiler verirler Ucuncu asama ekonomik refahin arttigi kulturel unsurlarin gelistigi bir yukselis ya da luks ve debdebe asamasidir Bu asamada hukumdar kisisel gelirini artirmak tebaasinin vergilerini azaltarak devletin mali kaynaklarini artirmak ve yeniden duzenlemek kentleri guzellestirmek icin ugrasir Herkes ekonomik refahtan payini alir guzel sanatlar bilim ve el sanatlari tesvik gorur hakim siniflar kulturel projelerin koruyuculari olarak boy gosterirler Refah ve serbestlik devletin egemen iklimi haline gelir Dorduncu asama doyum tatmin ve kendini begenme asamasidir Istikrar ve barisin egemen oldugu yonetimde yenilikci hicbir girisimin olmadigi eski yonetimlerin taklit edildigi ve bundan ayrilmanin devleti yikacagina inanilan bir asamadir Hem yonetenler hem yonetilenler bu istikrar ve refahin ebediyen devam edecegine inanirlar Devlet kurucularinin gucu ve basarilarina gore bu durum gercekten de uzun surebilir Ancak bu asama icinde farkina varilmadan gerileme ve cozulme baslamis ve devlet son asamasi olan sefahat ve israf asamasina gecmektedir Son asama sefahat israf ve cokus asamasidir Bu asamada hukumdarin ekonomik ve toplumsal olaylari kisisel arzularina gore yonetmeye calismasiyla devlette iyilesmesi olanakli olmayan hastaliklar ortaya cikar Hukumdarin luksunu ve destegini satin almis oldugu ordu ve burokrasinin destegini surdurebilmesi icin vergileri artirmasi gerekir Artan vergi oranlari ekonomik faaliyetlerin azalmasina neden olur ve hukumdarin amacinin tersine devlet gelirleri azalir Yonetilenlerin devletten beklentileri zayiflar ve umutsuzluk yayilir Ekonomik faaliyetler duraklar insanlar uzun vadeli planlar yapamaz olurlar Dogum hizi geriler kalabalik kentlerde nufus ve cevre sorunlari ortaya cikar Devlet cozulmeye baslar Merkezden uzak bolgelerdeki valiler generaller prensler ya da baska devletler belli toprak parcalarini koparmaya baslarlar Baskentte bile ordu ve burokratlar hukumdarin otoritesini ele gecirmeye hukumdari sadece makam ve sifattan olusan bir seye donusturmeye baslar Sonunda disaridan gelen asabiyyesi guclu genc saglikli bir topluluk devleti istila eder ve curuyen yapiyi ortadan kaldirip yenisini kurar Toplumsal ve siyasal kosullar devletin bu asamalarinda bir takim degisiklikler yapabilse bile Ibn i Haldun da kati bir belirlenimcilik vardir Her devlet bu surecleri yasar ve bunlar dongusel bir sekilde surekli tekrarlanir Goruldugu gibi bir asamadan digerine gecis toplumsal yapidaki dogal guclerle aciklanir Ibn i Haldun a gore bu surec bir toplumsal yasadir ve kisilerin iradesinden bagimsizdir Siyaset bicimleri Ibn i Haldun yerlesik yasamin ortaya cikardigi karmasik sorunlari cozebilmek hukumdarin yetkilerini sinirlandirip belli kurallara uymasini saglamak ve devleti cokmekten kurtarabilmek icin belli bir siyaset izlenmesi gerektigini ileri surer Ona gore uc tur siyaset vardir Akli siyaset Insanlarin akillari ile bulup koyduklari kanunlar araciligi ile devleti yonetmeleridir Siyasetci akla dayanarak kimi zaman yoneticinin iyiligini kimi zaman da yonetimin sistemin iyiligini arastiran kisidir Ibn i Haldun bu siyaseti de ikiye ayirir Birinci tipi bilgiye ve akla dayandigi icin iyidir Akli siyasetin diger bir seklinde ise devlet yonetimi siddet ve cebire dayanir Bu siyaset bicimi akli siyasetin kotu bir bicimi oldugu halde gerek Musluman gerek Musluman olmayan cok sayida devlette uygulanir Medeni siyaset Filozoflarin ileri surdukleri ideal bir siyaset bicimi olup gercekle ilgisizdir Idare eden bir otorite olmaksizin insanlarin baris ve huzur icinde yasamasi seklindeki bir sistemdir krs Anarsizm Ibn i Haldun a gore boyle bir sistemin gerceklesebilmesi icin her bir ferdin fazilet ve bilgi sahibi olmasi gerekir ki pratikte bu gerceklesmesi uzak bir ihtimaldir Nitekim filozoflar da bu gercegi kabul ederler Dini siyaset Devletin peygamber tarafindan bildirilmis olan Tanri buyruklari ile idare edilmesidir Dini kurallar insanlarin davranislarini gosterdigi kadar devletin izlemesi gereken yolu da gosterir Peygamberden sonra da halifeler tarafindan yurutulur Bu yuzden hem bu dunya hem ahiret icin faydali bir siyasettir Ibn i Haldun a gore Islam devletleri telifci bir yol izlemisler once seriat hukumlerine sonra da filozoflarin ortaya koyduklari etik kurallara uymaya calismislardir Buna ornek olarak da Halife Memun zamaninda Sultan Tahir bin Huseyin in ogluna devleti nasil idare etmesi gerektigi hakkinda tavsiyeleri tasiyan bir mektubunu ornek gosterir Medeni siyaseti tamamen hayali bir tarz olarak tanimlayarak devre disi birakan Ibn i Haldun akli ve dini siyaset turlerini karsilastirir ve dini siyasetin akli siyasetten ustun oldugunu ileri surer Ibn i Haldun da bati dunyasinda sonradan gelisen din ve devlet islerinin birbirinden ayrilmasi seklindeki fikre hicbir sekilde rastlanmaz Bu anlamda ortodoks islam siyasi dusunce bicimine baglidir Dunyada cok sayida akli dunyevi siyaset yurutuldugunu goren Ibn i Haldun Islam toplumlarini bunlardan ayirir Islam toplumunun devam edebilmesinin yolunun peygamberin koydugu kurallarin surdurulmesinde oldugunu halifelik kurumunun da bunun icin gerekli oldugunu belirtir Ibn i Haldun bu cercevede Islam devletinin gecirdigi asamalari inceler Buna gore Muhammed den Halife Omer e kadar olan surecte dini siyaset uygulanmisken Emevi hanedani ile islam devleti dini siyasetten ayrilmis ve akli dunyevi siyasete gecmistir Bu yuzden yikilmis ve iktidar Abbasilere gecmistir Abbasi halifesi Mutasim in saltanati ile benzer bir durum yasanmis ve bundan sonra Arap asabiyyesi bozulmustur Diger konulardaki yaklasimlariIlimler siniflandirmasi Ibn i Haldun henuz gencliginde yazdigi Sifau s Sail adli tasavvufa dair kitabinda iki tur ilim oldugunu belirtir Birincisi cisim alemine iliskin olan kesbi ilimler digeri ise ruhlar alemine iliskin olan vehbi ilimlerdir Kesbi ilimler duyular araciligiyla yapilir Bu ilimlerde esyaya iliskin sentez analiz ve kiyaslamalar yapilir Baska deyisle akli felsefi ilimlerdir Kesbi ilimler mantik tabiat metafizik ve matematiksel ilimlerden olusur Matematiksel ilimler de kendi icinde hendese aritmetik musiki ve astronomi olarak dort kisimdan olusur Ibn i Haldun metafizigi akli felsefi ilimler icerisine koymakla birlikte metafizigin akilla kavranamayacagini ileri surer Vehbi ilimler ise ruhlar aleminden melekler araciligiyla yapilir En yuce ilim bu ilimdir Vahiy bu ilimi elde etmenin en ust asamasi iken daha alt bir asamada kalbe ufleme yer alir Bu iki asamanin da altinda ise kalbe dogma seklinde baska bir asama vardir Ibn i Haldun Mukaddime sinde ise ilimleri amaclarina gore siniflandirir Burada ilimleri amac ilimleri ve arac ilimleri seklinde iki gruba ayirir Amac ilimlerde detayli aciklamalar yapmak gerekirken arac ilimlerde gerekmez Buna gore amac ilimlere ornek dini ilimlerden tefsir hadis fikih ve kelam felsefi ilimlerden tabiat ve ilahiyatken arac ilimlere ornek dini ilimler icin Arapca ve miras ilmi felsefi ilimler icin ise mantik ilmidir Varliklar siniflandirmasi Aristo ve onu islami cercevede yorumlayan bircok islam filozofu gibi Ibn i Haldun da varliklari asagidan yukariya belli bir duzene gore siralar ve yine benzer sekilde ruhani alem cismani alem gibi ayri alemlere yerlestirir Ibn i Haldun varliklarin icinde oldugu uc alemden sozeder Bunlar duyularimizla idrak edilen ve icinde maden bitki ve Hayvanlarin bulundugu duyular alemi veya maddi ve cismani alem icinde insanlarin bulundugu ve dusunce ile idrak edilen dusunce alemi ya da beseri alem ve ruyalar ve kalbe ilham gelmesi gibi daha farkli sekillerde hissettigimiz melekler ve ruhlar alemi dir Bu alemlerdeki varliklar da yukaridan asagiya bir duzen icinde siralanirlar Her alemin en ust basamagindaki varlik kendinden sonra gelen alemin en alt basamagindaki varliga gecis ozelligine sahiptir Ornegin bitkiler aleminin son basamaginda yer alan uzum ve hurma ile hayvanlar aleminin en alt basamagindaki salyangozun boyle bir iliskisi vardir Benzer sekilde duyular aleminde en ust seviyede olan maymun ile dusunceler alemindeki insan da boyle bir iliskiye sahiptir Peygamberlerin de insan gorunumunde olmalarina karsin en ust basamakta olduklari icin bir ust alem olan melekler alemi ne gecmeleri mumkundur Insan akli Insan dusuncesinin cesitli dereceleri vardir Ilk derece temyizi akil dir Insan bu akil sayesinde kendisini tehlikelerden korur para kazanir ve yasamini surdurur Ikinci derece tecrubi akil dir Toplum icerisinde iliskiler kurma toplumsal kurallari olusturma bu akil sayesinde gerceklesir Ucuncu derece ise nazari akil dir ve varlik i oldugu gibi tum ozellikleriyle bu akil kavrayabilir Ibn i Haldun un akil konusundaki dusunceleri Farabi nin dusunceleriyle ortusur Farabi ve Ibn i Rusd de akli ameli ve nazari akil olarak iki gruba ayirirlar Ibn i Haldun a gore ilimler sosyal sartlarla birlikte gelisen tecrubi akil in urunleridir Insanda aklin olusumu konusunda Ibn i Haldun idealist filozoflardan ayrilir ve Farabi Ibn i Sina ve bazi Kuran ayetlerinin benimsedigi gibi insanin dogustan bilgi getirmedigini dusunur Bilgi a posteriori dir sonradan edinilir Insan dunyaya geldiginde zihni bos bir levha gibidir Ibn i Haldun bazi yonlerden Farabi ve Ibn i Sina ile ortak yaklasimlara sahip olsa da ruhani aleme ait bilgiye insanin akil yoluyla ulasabilecegini reddeder Ona gore insan bu bilgiye vahiy disinda bir yolla erisemez bizim erisebilecegimiz sadece beseri alem in bilgisidir Mukaddime nin 6 bolumunde Felsefe ve Filozoflara Reddiye basligi altinda bu goruslerini aciklar Iktisat Ibn i Haldun a gore ilk uretim tarzi bedeviliktir Gocebe yasamin ihtiyaclari sinirlidir Hayvancilik ve tarim sade bir yasam tarzi getirir Sehir hayatinda ise uretim artar bu ticareti gelistirir ve insanlar artan zamanlarini zanaat alanlarina ayirirlar ve ihtiyaclar giderek cesitlenir Bu cesitlenme tuketim ve israf artisini da beraberinde getirir Ihtiyaclari karsilamak icin emek sarf etmek gerekir Bu yuzden uretimde emegin rolu uzerine deginir Malin degerini iki sey belirler Biri harcanan emek digeri ise mala olan talep Eger elde edilen kazanc o kazanci saglayan kisinin harcamalarina gidiyorsa gecim araci dir ihtiyactan fazla oluyorsa sermaye haline gelir Sehirlerde emek arzi fazla oldugu icin sermaye ortaya cikar Ibn i Haldun ekonomik faaliyetler konusunda liberal bir goruse sahiptir Ozel girisimciligi savunur ve devletin ekonomik hayata mudahale etmesine karsi cikar Ona gore ekonomik olaylarin da kendine has kanunlari vardir ve bunlar uzerinde uygulanacak bir baski ekonomiyi altust eder Ekonomik sartlarin bozuk ticari hayatin dengesiz gelir dagiliminin adil olmadigi bir toplumda refah ve saglam bir ahlaki hayat da ortaya cikamaz Devletin gorevi ekonomik hayatin bir duzen icinde gelismesini saglamaktir Devletin ekonomiye adil olmayan mudahaleleri haksiz vergilendirmede bulunmasi veya mulkiyete el koymasi ekonomiyi olumsuz etkiler ve devlet varligini devam ettirmesi icin gereken vergilerden mahrum kalir Devletin gelirleri azalinca da asil yapmasi gereken adalet savunma diplomasi gibi faaliyetlerini yapamaz hale gelir ve coker Ibn i Haldun a gore ekonomide ucret kar ve vergi den olusan bir dongu vardir Ucretler azalmadigi surece pazara gelir pazarda elde edilen kazanc kar yaratir artan kar ise vergiye donusur Bu dongunun surmesini saglamak ve dengeli bir ekonomik politika izlemek devletin gorevidir Ucret ve ayliklari eksiltmek devletin gelirini eksiltir der Cunku azalan ucretler ekonomiyi durgunluga surukleyecek ve bu da vergileri azaltacaktir Ayni sekilde vergilerin dusuk olmasi da vergi gelirlerinin artmasi ile sonuclanacaktir Dusuk vergiler yatirimcilari tesvik edecek ve hem yatirimlar hem de istihdam artacaktir Ibn i Haldun devletin ticaret yapmasina da karsi cikar Ona gore bu ureticiler icin zararlidir ve vergi duzenini bozar Devletin rekabet ettigi bir alanda ciftciler ve tuccarlar rekabet edemez Cunku devlet hem uretimi icin gereken girdileri diger girisimcilerden cok daha ucuza alabilir hem de diger girisimcileri urettigi mali cok daha pahaliya satin almak zorunda birakabilir Bu durumda haksiz rekabet ortaya cikar devlet arz talep dengesini bozarak her iki tarafin da zarar etmesine neden olmus olur Tuccar ve ciftcilerin geliri dustugu icin hem yeni girisimler olmaz hem de vergilerde azalma olur EserleriBil ki tarih ilmi milletler ve kavimlerin birbirinden nakil ve rivayet edegelmekte olduklari ilimlerdendir Tarih ogrenmek icin atlara uzengiler ve develere semerler baglanarak binek hayvanlarina binerek seferler ihtiyar olunur Halk ve hicbir seye onem vermeyen gafiller bile tarih ogrenmek isterler Hukumdarlar ve Yemen hukumdarlari olan Kayl ler tarih ogrenmek icin birbirleriyle yaris ederler Onu anlamak hususunda bilginler ve cahiller birbirine denktir Tarih zahirine bakildiginda gecmisteki olaylarin ve devletlerin hallerinin ve gecen cagdaki haberlerin ote tarafina gecmez Tarihte sozler istinatlarla nakl olunur ve tarihi olaylarla meseleler darbolunur Meclisler cemaatle doldugunda tarih olaylari nakledilerek toplantilar tazelenir ve dinleyenler hoslanir ve ragbetle dinlenir Tarih insanlarin ve kavimlerin hal ve durumlarinin nasil degismis oldugunu devlet sinirlarinin nasil genislemis kuvvet ve kudretlerinin nasil artmis bulundugunu olum ve yikilma cagi gelinceye kadar yeryuzunu nasil imar ettiklerini bize bildirir Bu tarihin zahiri acik anlasilan manasidir Tarihin icinde saklanan mana ise incelemek dusunmek arastirmaktan ve varligin kainatin sebep ve illetlerini dikkatle anlamak ve hadiselerin vuku ve cereyaninin sebep ve tertibini inceleyip bilmekten ibarettir Iste bundan dolayi tarih sereflidir ve hikmet in icine dalmistir Bundan oturu tarih hikmet felsefe ilimlerinden sayilmaga layiktir Ibn i Haldun Mukaddime nin giris bolumunden Bircok Arap aliminin aksine Ibn i Haldun buyuk dunya tarihi olan Kitabu l Iber disinda fazla bir eser kaleme almamistir Kendi otobiyografisinde de diger yazilarindan hic soz etmemis olmasi bazi tarihciler tarafindan dusunurun tarihci olarak ve Kitabu l Iber yazari olarak taninmak istedigi seklinde degerlendirilmistir Buna karsin diger bazi kaynaklardan Kuzey Afrika da ve Endulus te yasadigi yillar boyunca baska eserler kaleme aldigi bilinmektedir Kaside i Burde serhi Ibn Rusd felsefesi hakkinda bir risale Mantiga dair bir risale Kitab el Mantik Hesap Matematik hakkinda bir risale Kitab el Hisab Marakes sultanina yazilan bir risale Siire dair bir risale Kitabu l Iber Tam adiyla Araplarla Arap Olmayanlarin ve Berberilerin ve Ayni Devirdeki Bu yuk Kudret Sahiplerinin Muharebelerine ait Kaynak ve Haberleri Toplayan ve Yorumlayan Kitap كتاب العبر وديوان المبتدأ والخبر في أيام العرب والعجم والبربر ومن عاصرهم من ذويالسلطان الأكبر Kitabu l Iber ve Divanu l Mubtede ve l Haber fi Eyyami l Arab ve l Acem ve l Berber ve men Asarahum min zeviyiyi s Sultani l Ekber adli bu eser Ibn i Haldun un yedi ciltten olusan ve onu olumsuzlestiren en onemli eseridir Kitabin adinda gecen iber sozcugu ibret sozcugunun coguludur Mustafa Yildiz a gore Yahudi Hristiyan cizgisel tarih anlayisini benimseyen Islamiyete gore tarih peygamberlerin topluma vermek istediklerini ogrenmek dogru yoldan cikmamak ve hatalardan ibret almak icin onemlidir Bir dunya tarihi niteliginde olan eser uc bolume ayrilir Birinci bolum Bir onsoz ve giristen olusan birinci ciltten olusur ve Mukaddime adini almistir Ikinci bolum Eserin 2 3 4 ve 5 ciltelerinden olusur Arap tarihinin yaninda Fars Yahudi Eski Misir Turk ve Franklar gibi cesitli toplumlarin tarihleri anlatilir Emevi ve Abbasi hanedanlarinin tarihi de bu bolumde anlatilir Ucuncu bolum 6 ve 7 ciltten olusur Kuzey Afrika daki Berberiler ve Musluman hanedanlarin tarihi anlatilir Mukaddime Ibn i Haldun un en cok taninan eseri Mukaddime Arapca المقد مة el mukaddime buyuk tarih kitabinin 1 cildidir Aslinda Mukaddime Islami tarihi eserlerde bir gelenek olan Tarihe ovgu ondeyisi olarak yazilmistir ve kisa bir bolumdur Bu kisa bolum 7 kitaptan olusan Kitabu l Iber in tamamina bir Giris olarak yazilmistir 7 ciltlik tarih kitabinin ilk cildi olan Kitab i Evvel ise yazarin teorik goruslerini acikladigi oldukca kapsamli bir eser haline gelmis 3 cilt halinde yayinlaniyor ve daha Ibn i Haldun hayatta iken Mukaddime diye anilmaya baslanmis ve kendisi de bunu benimsemistir Bu yuzden Umit Hassan Z F Findikoglu nun bu kisa giris bolumunu Mukaddime nin Mukaddimesi adlandirmasini dogru bulmaz Bu kisa metin birinci cilt olan Kitab i Evvel in degil tamami 7 cilt olan Kitabu l Iber in Mukaddimesidir Ibn i Haldun bir onsozde kitabini tanitir ve tarih ilminin oneminden bahseder Giris bolumunde ise tarih ilminde yontem sorununa deginir ve ozellikle Islam tarihcilerinin hatalarini gosterip yontemlerini elestirir Toplumlarin gelisim ve hareket sureclerine dair degerlendirmeleri iceren Mukaddime 6 bolumden olusur bolum Iklimlerin ve beslenmenin insan tabiati ve uygarliklar uzerindeki etkileri bolum Gocebe ve yerlesik kulturlerin karsilastirilmasi ve iki kultur arasindaki catismalarin sosyal sonuclari bolum Devletlerin dogusu ve cokusu saltanat hilafet ve krallik yapmanin kosullari ve kurallari bolum Koy ve kasaba hayati ile imar faaliyetleri ve bunun Islam devleti ile ilgisi bolum Donemin ana meslekleri gecim araclari sanat ticaret ziraat tarim ve insaat gibi ekonomik faaliyetler bolum Bilimlerin siniflandirilmasi egitim yontemleriLubab ul Muhassal Yazarin kendi el yazmasi bassayfasi Arapca Lubab al muhassal Ilk kitabi Lubab ul Muhassal لباب المحصل في أصول الدين Lubab ul Muhassal fi Usuli d Din Fahreddin Razi nin El Muhassal isimli kitabinin bir ozeti ve yorumu olup 19 yasinda iken Tunus ta hocasi el Abili nin denetiminde yazilmistir Kapaginda Ibn i Haldun un imzasi olan kitabin orijinali imzasi yandaki resimde goruluyor Madrid e 45 km uzakliktaki Escorial kutuphanesinde korunmaktadir 4 bolumden olusan kitap Ispanyolcaya da cevrilmis ve gunumuze ulasmistir Sifau s Sail li Tehzibi l Mesail Sifau s Sail شفاء السائل diye anilan bu kitabi tasavvufa dairdir ve Mukaddime den once 1372 ile 1374 yillari arasinda yazmis oldugu kabul edilir Eser Muhammed Tavit et Tanci tarafindan 1358 de yayimlanmis Suleyman Uludag tarafindan da 1977 de Turkceye cevrilmistir Et Tarif bi ibn Haldun Et Tarif bi ibn Haldun Et Tarifu bi Ibni Haldun ve Rihletehu Garben ve Sarken التعريف بابن خلدون ورحلته غربا وشرقا yazarin otobiyografisidir Bu eseri Misir da yazmaya baslamis ve olumunden bir yil oncesine kadar olan hayatini yolculuklarini ve anilarini anlatmistir Bu otobiyografiyi daha sonra Kitabu l Iber adini verecegi dunya tarihinin 7 ve son cildine eklemistir Mukaddime nin klasiklesen cevirisini yapan Franz Rosenthal e gore Ibn i Haldun un yazdigi otobiyografisi Islam edebiyat tarihinin en ayrintili otobiyografisi olmakla kalmaz Islam disi degisik cag ve uygarliklarda yazilmis otobiyografiler arasinda da hem yazilisindaki dikkat ve ozen hem de olaylari anlatisindaki ayrinti zenginligi acisindan onemli bir yere sahiptir Otobiyografi ilk kez Kitabu l Iber in 1867 yilindaki Bulak baskisinda yayinlanmistir Mukaddime uzerine yapilan calismalar gelistikce bu metnin tatminkar olmadigi gorulmus ve Mukaddime nin 1904 teki Kahire baskisinda genisletilmis haliyle yeniden yayinlanmistir Bu metin de sadece 1394 e kadar olan olaylari iceriyordu Eserin devami ise ancak 1951 yilinda bulunmus ve Muħammad ibn Tawit at Tanji tarafindan Kahire de yayinlanmistir Eser bu haliyle 1405 yili ortalarina kadar yani olumunden bir yil oncesine kadar olan sureci kapsamaktadir Ibn i Haldun un eksik biraktigi bazi otobiyografik notlar ise arkadasi Ibn el Hatip in el Ihata fi ahbar el Girnata sindan ogrenilmektedir Ibn i Haldun ile ilgili biyografilerin yazilmasi ise ancak 1950 den sonra gerceklesmistir Diger eserleri Yukarida sayilan eserlerin disinda Ibn i Haldun a ait 6 eser daha bulunmaktadir Kaside i Burde serhi Ibn Rusd felsefesi hakkinda bir risale Mantiga dair bir risale Kitab el Mantik Hesap hakkinda bir risale Kitab el Hisab Marakes sultanina yazilan bir risale Siire dair bir risaleCagdas dunyada taninmasiIbn i Haldun Mukaddime III Cilt 1863 yilina ait de Slane cevirisi Fransizca Ibn i Haldun Mukaddime yi yazdiginda 45 yasinda idi Bundan sonra olunceye kadar gecen surede eseri uzerinde pek cok degisiklik yapti yeniden duzenledi Dolayisiyla eserin farkli yazmalari olustu Ibn i Haldun hayatta iken yazildigi dusunulen dort yazma bugun Turkiye dedir Iki yazma da hemen olumunden sonra yazilmis izlenimi vermektedir Turkiye de Suleymaniye Nuruosmaniye Topkapi Sarayi Atif Efendi Ragip Pasa Murat Molla Millet Istanbul Universitesi Orhan Bey Camii kutuphanelerinde Mukaddime yazmalari bulunmaktadir Ibn i Haldun un yasadigi donem icin oldukca yeni ve modern olan dusunceleri Dogu da yeterince ilgi gormemistir Goruslerinin 14 yuzyilin sonu ve 15 yuzyilin basinda Arap dusunce dunyasi uzerinde etkisi olduguna dair hemen hicbir kanit yoktur Ibn i Haldun u 16 ve 17 yuzyilda yeniden kesfedenler Osmanlilar oldu Osmanlilarda tarih ve siyasal dusunce uzerine yogunlasma egilimi vardi ve dogal olarak Ibn i Haldun Osmanli aydinlarinin ilgisini cekti 16 17 ve 18 yuzyilda Ibn i Haldun un eserlerinin incelenmesi Osmanli dusuncesinin gelisiminde onemli yer tutar Avrupa da taninmaya baslamasi ise ancak 19 yuzyilda olmustur Katip Celebi Naima ve diger Osmanli tarihcilerinin Mukaddime nin yazmalarindan faydalandiklari bilinmektedir Eserin Turkceye ilk cevirisi ise III Ahmet doneminde 1730 da Pirizade Mehmet Sahib Efendi 1674 1748 tarafindan yapilmistir Pirizade eserin ilk 5 bolumunu cevirmis kalan 6 bolumu ya da 3 cildi ise daha sonra Ahmet Cevdet Efendi cevirmistir Pirizade nin metni 1859 da Kahire de basilmistir Litograf olarak basilan bu metin 617 buyuk sayfadan olusmaktadir Bunun disinda Rosenthal Misir da Kavalali Mehmet Ali Pasa icin yapilan bir Turkce ceviriden de bahsetmektedir Eser bir yil sonra 1860 ta Ahmet Cevdet Pasa nin ceviriyi tamamladigi haliyle Istanbul da basilmistir Ayni yillarda Kitabu l Iber den ilk ceviriler ise Abdullatif Suphi Pasa tarafindan yapilmistir Pirizade Ahmet Cevdet cevirisinin yayinlandigi yil eserin Arapca tam metni de Paris te basilmis ve birkac yil sonra De Slane tarafindan Fransizcaya cevrilmistir De Slane daha sonra Kitabu l Iber in 6 ve 7 ciltlerini de Arapca ve Fransizca olarak yayimladi Kitabu l Iber in tamami ise 1867 68 de Bulak Kahire de yayimlandi 1900 lerin basina kadar Ibn i Haldun ve Mukaddime si uzerine Ingilizce ve Fransizca olarak cesitli makaleler yazildi Ornegin Silvestre de Sacy Chrestomathie Arabe adli eserinde Mukaddimeden secme parcalara yer vermis Joseph von Hammer Purgstall ise Notice sur L Introduction a la Connaisance de L Histoire Celebre Ouvrage Arabe d Ibn Khaldounda Mukaddime nin ilk 5 bolumunun bir tasvirini yapmistir 1835 te Jakob Grefve 1852 de Quatremere de Quincy de Ibn i Haldun u bati dunyasina tanitmis ve nihayet de Slane in cevirileri yayimlanmistir Butun bunlara karsin Ibn i Haldun un sosyoloji alaninda ilgi cekmesi Robert Flint in 1893 te yazdigi History of Philosophy of History Tarih felsefesinin tarihi sayesinde olmustur Ardindan Gumplowicz in Soziologische Essaysda yazdigi bolum ile dusunure olan ilgi artmis ve ardindan Ibn i Haldun uzerine sayisiz kitap ve makale yazilmistir Bunlar T Husain La Philosophie Sociale d Ibn Khaldoun Paris 1917 R Maunier Les Idees Economiques d un Philosophe Arabe an XIV siecle 1917 Gabrieli II concetti della asabiyyah nel pensiere storico d Ibn Haldun Tunis 1930 N Scmidt Ibn Khaldun Historian Sociologist and Philosopher NewYork 1930 G Bouthoul Ibn Khaldoun Paris 1930 M K Ayad Die Geschicts und Gesellschaftslehre Ibn Haldun Stuttgart 1930 E Rosenthal Ibn Khalduns Gedanken uber den Saat Munchen Berlin 1932 H A R Gibb The islam Background of Ibn Khaldun s Political Theory London 1935 A Shimmel Ibn Chaldun Tubingen 1951 M Mahdi Ibn Haldun s Philosophy of History 1957 G H Bousquet Les Textes Sociologiques de la Mouqaddima Paris 1965 Ibn i Haldun un ve Mukaddime nin bati dunyasinda taninmaya baslanmasiyla ayni donemde Mukaddime ve Ibn i Haldun Islam dunyasinda da Arap toplumlarinin uluslasma sureci icin yararlanilan bir kaynak oldu Bu cercevede Mukaddime Arap toplumlarinin sosyo ekonomik gelismesi surecinde siyasal hedefler cikarma amaciyla kullanilmaya calisildi Mukaddime nin Arapca disinda Ingilizce Fransizca Almanca Turkce Farsca Urduca Hintce Portekizce Ibranice tam cevirileri bulunmaktadir Rosenthal cevirisi Mukaddime cevirilerinde oncelikle Arapca metnin esas alinmasi dusunulur Ancak metnin Arapca baskilarinin hayret verecek derecede yanlis basilmis oldugu ortaya cikmistir Guvenilir bir Arapca baski bulmak oldukca zordur Bunun disinda Ibn i Haldun un Mukaddime yi ilk yazisindan sonra defalarca degistirdigi bazi bolumleri cikardigi eklemeler yaptigi biliniyor Bu da ceviri yaparken elde bulunan cok sayida el yazmasi nushayi karsilastirarak bir inceleme yapmak gerekliligini ortaya cikarmistir Bugune kadar yapilan ceviri girisimlerinden Franz Rosenthal ve Zakir Kadiri Ugan cevirileri bu acilardan en basarili ceviriler olmustur Mukaddime nin en degerli yazmalari Turkiye kutuphanelerinde bulunmaktadir Rosenthal Suleymaniye Kutuphanesindeki dort Nuruosmaniye Kutuphanesindeki yedi Topkapi Atif Efendi Ragip Pasa Murat Molla Millet Istanbul Universitesi ve Orhan Bey Camii kutuphanelerindeki birer adet yazmanin tumunu inceledi Bes yazmayi cevirisine esas aldi ve digerlerinden de yararlandi Esas alinan yazmalardan ozellikle Yeni Cami ve Atif Efendi yazmalari tum dunya kutuphanelerindekilerin en onemlileridir Atif Efendi yazmasinda Ibn i Haldun un kendi el yazisiyla bu yazmayi inceledigi duzelttigi ve Mukaddime nin hicbir yazmasinin bundan dogru olmadigi seklinde bir not vardir Rosenthal 10 yil suren bir calismanin sonunda nitelikli ve yogun emek iceren Mukaddime cevirisini tamamladi Rosenthal in cevirisi Arapca bulunabilecek herhangi bir Mukaddime nushasindan cok daha guvenilirdir Bu sorunlarin disinda Mukaddime cevirilerinde en cok karsilasilan sorunlardan biri yazarin dusuncelerini cagdas bir yazarin kaleme alabilecegi bicimde yazarak yazarin dusuncelerini modernlestirmektir ki De Slane in cevirilerinde boyle bir tehlike ortaya cikar Bir diger sorun ise kullanilan terimlerde ortaya cikar ki yeni bir ilim gelistirdigi iddiasinda olan Ibn i Haldun dogal olarak bazi terimler uretmis bazilarina da yeni anlamlar vermistir Rosenthal cevirisi bu acilardan metnin orijinaline oldukca yakindir ve umran asabiyyet bedevi gibi terimleri oldugu gibi birakir Zeki Velidi Togan Rosenthal cevirisini muazzam diye niteleyerek diger cevirilerin eksigini soyle aciklar Eserin Bulak tabi onun Tunus ta yazilmis ilk hali idi Quatremere nin istifade ettigi nusha onun biraz sonra Misir da iken yazdigi redaksiyonu idi Istanbul ve Bursa kutuphanelerindeki yazmalar ise eserin en son redaksiyonlarindan ibarettir F Rosenthal bu nushalardan kamilen istifade etmis Bir de Ibn Haldun un Suriye Seyahatnamesini ve Kitap al Muhassal nam eserini gormus bu sayede Mukaddime deki bazi muglak noktalarin dogru izahini yapabilmistir Fakat M Tanci nin yayinladigi Sifa ul Mesail ini maalesef gorememistir Rosenthal cevirisi bir ceviri olmanin sinirlarini asmis yazmalar arasindaki farkliliklari ve en son redaksiyonlari gosterdigi icin 1958 den beri yaygin guvenilir temel referans metni haline gelmistir Mukaddime nin Turkce cevirileri Mukaddime cok sayida Osmanli tarihcisi tarafindan yararlanilmis bir eser olmasina karsin yazilisindan 500 yil sonra II Abdulhamit serbest goruslerinden oturu kitabin okunmasini ve satilmasini yasakladi Pirizade nin yayimladigi ilk ceviriden sonra yeni alfabe ile yapilan ilk ceviri Zakir Kadiri Ugan in cevirisi oldu Bu ceviri Milli Egitim Bakanligi tarafindan 3 cilt halinde yayinlandi ve ilk baskisi 1954 ile 1957 arasinda ikinci baskisi 1968 70 yillarinda yapildi Eserin ikinci defa Turkceye cevirisi Turan Dursun tarafindan yapildi Kitabin ilk cildi Onur Yayinlari tarafindan 1977 de yayinlandi 12 Eylul darbesi ve kitabi ilk baskiya hazirlayan Ilhan Erdost un oldurulmesinden dolayi ikinci cildi ancak 1989 da yayinlanabildi Turan Dursun un planina gore kitap 4 cilt halinde yayinlanacakti Ancak ucuncu kitabin cevirisini yayinevine biraktiktan bir sure sonra 1990 da silahli bir saldiri sonucu olmesi uzerine ceviri yarim kaldi Daha sonra Sevim Belli Vincent Monteil in Fransizca cevirisinden ikinci kez Onur Yayinlari icin cevirdi Mukaddime nin ucuncu cevirisi Suleyman Uludag tarafindan yapildi Ceviri Dergah Yayinlari tarafindan 2 cilt olarak yayinlandi Kirbasoglu bu ceviriyi Rosenthal ve Ugan cevirileriyle karsilastirdi ve ceviriye sert elestiriler yoneltti Ayrica cevirinin onundeki uzun giris metninin de intihal oldugunu ileri surdu Ibn i Haldun biyografileri Muhammed Abdullah Enan Ibn Khaldun His Life and Work1 Kasim 2012 tarihinde Wayback Machine sitesinde Kashmiri Bazar Lahor Hindistan 1941 Ibn Khaldun in Egypt His Public Functions and His Historical Research 1382 1406 University of California Press Berkeley Los Angeles 1967 Ibn Khaldun and Tamerlane Their Historic Meeting in Damascus 1401 A D 803 A H Ibn i Haldun un otobiyografisi uzerine bir calisma Los Angeles 1952 Suleyman Uludag Ibn Haldun IA Istanbul 1999 c XIX ss 538 543 Ali Abdulvahid Vafi Temhid Li Mukaddimeti Ibn Haldun Mukaddime icinde c I Daru Nahdati Misir yy ts ss 27 50 Umit Hassan Ibn Haldun Metodu ve Siyaset Teorisi Dogubati Yay Ankara 2010 Abdurrahman Lakhassi Ibn Haldun Islam Felsefesi Tarihi icinde edit S Huseyin Nasr Oliver Leaman cev Samil Ocal Hasan Tuncay Basoglu Acilim Kitap Istanbul 2001 ss 413 428 Walter Joseph Fischel Ibn Khaldun in Egypt His Public Functions and His Historical Research 1382 1406 A Study in Islamic Historiography University of California Press Berkeley 1967 Biyografi ve bibliyografya Muhsin Mahdi Ibn Khaldun s Philosophy of History A Study in the Philosophic Foundation of the Science of Culture Allen and Unwin London 1957 University Press Chicago 1964 1971 ISBN 0226501833 Ayrica bakinizCografya kaderdir Ibn Haldun UniversitesiNotlar Ebu Zeyd Abdurrahman bin Muhammed bin Haldun el Hadrami Arapca أبو زيد عبد الرحمن بن محمد بن خلدون الحضرمي KaynakcaHaldun Ibn 1990 Mukaddime Sark Islam Klasikleri Milli Egitim Bakanligi Istanbul ISBN 975 11 0349 2 erisim tarihi kullanmak icin url gerekiyor yardim Ugan Zakir Kadiri 1949 Tercuman in Onsoz u Eseri Yazanin Hal Tercumesi Sark Islam Klasikleri Milli Egitim Bakanligi Istanbul ISBN 975 11 0349 2 erisim tarihi kullanmak icin url gerekiyor yardim Sungu Arife 2009 PDF Suleyman Demirel Universitesi Sosyal Bilimler Enstitusu 19 Kasim 2012 tarihinde kaynagindan PDF arsivlendi erisim tarihi 17 Agustos 2012 Yildiz Mustafa 2010 PDF Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi 2010 Guz 17 Haziran 2012 tarihinde kaynagindan PDF arsivlendi erisim tarihi 11 Eylul 2012 Gurkan Ulker 1967 PDF Ankara Universitesi Hukuk Fakultesi Dergisi AUHF 1967 24 01 04 17 Kasim 2015 tarihinde kaynagindan PDF arsivlendi erisim tarihi 11 Eylul 2012 Stowasser Barbara 1984 Ibn Haldun un Tarih Felsefesi Devletlerin ve Uygarliklarin Yukselisi ve Cokusu PDF Ankara Universitesi Siyasal Bilgiler Fakultesi Dergisi 3 Haziran 2018 tarihinde kaynagindan PDF erisim tarihi 13 Eylul 2012 Hassan Umit 1972 Ibn Haldun Mukaddimesi Metninin Yayginlik Kazanmasi Uzerine Notlar PDF Ankara Universitesi Siyasal Bilgiler Fakultesi Dergisi Cilt 28 Sayi 3 2 Haziran 2018 tarihinde kaynagindan PDF erisim tarihi 13 Eylul 2012 Sener Cemal 2002 Ibni Haldun da Devlet Anlayisi Aydusu Yayinlari 25 Ocak 2013 tarihinde kaynagindan erisim tarihi 20 Eylul 2012 Akyol Aygun 2011 PDF Hitit Universitesi Ilahiyat Fakultesi Dergisi 18 Ekim 2012 tarihinde kaynagindan PDF arsivlendi erisim tarihi 11 Eylul 2012 Kodaman Bayram 2002 PDF Hitit Universitesi Ilahiyat Fakultesi Dergisi Suleyman Demirel Universitesi Sosyal Bilimler Enstitusu Doktora Tezi 4 Haziran 2015 tarihinde kaynagindan PDF arsivlendi erisim tarihi 25 Eylul 2012 Kirbasoglu Mehmet Hayri 1983 Ibn i Haldun un Mukaddimesinin Yeni Bir Tercumesi Uzerine PDF Ankara Universitesi Ilahiyat Fakultesi Dergisi Ankara Universitesi Cilt 27 17 Nisan 2012 tarihinde kaynagindan PDF erisim tarihi 25 Eylul 2012 Monteil Vincent 15 Subat 1967 Ibn i Haldun un Mukaddimesinin Fransizca Cevirisine Yazdigi Onsoz PDF Onur Yayinlari 2 Kasim 2013 tarihinde kaynagindan PDF erisim tarihi 3 Ekim 2012 Candan Nesrin 2007 PDF 2007 Cilt 14 sayi 2 Celal Bayar Universitesi 10 Ocak 2017 tarihinde kaynagindan PDF arsivlendi erisim tarihi 3 Ekim 2012 Erbas Yildirim 2008 PDF 2008 Cilt 3 sayi 1 Sakarya Universitesi 17 Kasim 2012 tarihinde kaynagindan PDF arsivlendi erisim tarihi 3 Ekim 2012 Albayrak Ahmet 2000 Bir Medeniyet Kuramcisi Olarak Ibn Haldun PDF 2000 Cilt 9 sayi 9 Uludag Universitesi erisim tarihi 3 Ekim 2012 olu kirik baglanti H Emre Bagce Ibni Haldun un Ideoloji Kurami Karsilastirmali Bir Cozumleme Dogu Bati Dusunce Dergisi cilt 8 sayi 31 2005 Kadir Canatan Mukaddime Klasik Sosyal Bilimler Sozlugu Rasyo Yayincilik Istanbul 2009 Kadir Canatan Ibn Haldun Perspektifinden Bilgi Sosyolojisi Acilim Kitap Istanbul 2013 Dipnotlar a b Gurkan 1967 s 225 Toynbee Arnold J 1934 A Study of History III The Growths of Civilizations Ingilizce Oxford University Press he has conceived and formulated a philosophy of history which is undoubtedly the greatest work of its kind that has ever yet been created by any mind in any time or place a b c d e f g h i j k Seyyid Huseyin Nasr 2001 25 Islam Felsefesi Tarihi 1 Leaman 2 bas Istanbul Acilim Kitap ss 413 427 ISBN 9789944105002 erisim tarihi kullanmak icin url gerekiyor yardim a b c d e f Sungu 2009 s 1 Otobiyografik kitabi Et Tarif 1951 yilinda Kahire de Muħammad ibn Tawit at Tanji tarafindan yayinlanmistir Fransizca Journal asiatique 10 Kasim 2012 tarihinde Wayback Machine sitesinde a b Ali Abd al Wahid Wafi Muqaddimat Ibn Chaldun Cilt I sayfa 40 Kahire 1965 Et Tarif ten aktaran sayfa 2429 Al Waraq 26 Ekim 2008 tarihinde Wayback Machine sitesinde yayini A Ibn Khaldun His life and Works for Mohammad Enan a b Monteil 1967 s 27 29 Mayis 2016 tarihinde kaynagindan arsivlendi Erisim tarihi 21 Agustos 2012 Demirtas Zulfu 2011 PDF National Education dergisi s 112 23 Kasim 2015 tarihinde kaynagindan PDF arsivlendi Erisim tarihi 21 Agustos 2012 a b Ugan 1949 s I a b Ugan 1949 s II A M Al Araki From Ibn Khaldun Discourse of the Method and Concepts of Economic Sociology 18 Ekim 2006 tarihinde Wayback Machine sitesinde 18 Eylul 2012 de erisildi a b Sungu 2009 s 2 a b c Sungu 2009 s 3 Islam Tarihi Ansiklopedisi Hafsiler maddesi 1 Agustos 2013 tarihinde Wayback Machine sitesinde a b c d Sungu 2009 s 4 a b Stowasser Barbara 5 Ocak 1984 Ibn i Haldun un Tarih Felsefesi Devletlerin ve Uygarliklarin Yukselisi ve Cokusu PDF Ankara Ankara Universitesi 3 Haziran 2018 tarihinde kaynagindan PDF Erisim tarihi 21 Agustos 2012 Sungu 2009 s 5 a b c d Candan 2007 s 237 a b Erbas 2008 s 235 Ibn Haldun His Life and Work 1 Kasim 2012 tarihinde Wayback Machine sitesinde 1941 Monteil 1967 s 30 a b Monteil 1967 s 31 a b c Gurkan 1967 s 226 a b Yildiz 2010 s 39 Kodaman 2002 s 6 Kodaman 2002 s 8 Kodaman 2002 s 11 Kodaman 2002 s 17 Kodaman 2002 s 290 Haldun 1990 s 91 a b Ibn Haldun 1990 Mukaddime Istanbul Milli Egitim Bakanligi ss 4 5 ISBN 9789759959111 a b Gurkan 1967 s 227 Haldun 1990 s 92 Haldun 1990 s 94 Haldun 1990 s 95 Erbas 2008 s 242 a b Gurkan 1967 s 229 a b Yildiz 2010 s 31 Yildiz 2010 s 37 a b c d Yildiz 2010 s 38 a b Erbas 2008 s 237 Ahmet Arslan Ibn Haldun Vadi Yay Ankara 2002 s 92 93 aktaran Mustafa Yildiz Ibn i Haldun un tarihselci devlet kurami Findikoglu Ictimaiyyat II 99 Sati el Husri Ibn Haldun Sosyolojisi s 230 Findikoglu a g e s 60 Ulken Ictimai Doktrinler Tarihi s 38 aktaran Albayrak 2000 Kostas Ibn Haldun un Mukaddimesine Dair Bazi Musahedeler III Din Ogretimi sy 16 Eylul 1988 s 77 aktaran Albayrak 2000 Diger tanimlamalar icin bk I Erol Kozak Ibn Haldun a gore Insan Toplum Iktisat Istanbul 1984 s 50 aktaran Albayrak 2000 Albayrak 2000 s 3 Ilyas Ba Yunus Ahmed Ferid Islam Sosyolojisi Bir Giris Denemesi trc Ridvan Kaya Istanbul 1986 s 47 aktaran Albayrak 2000 a b c Stowasser 1984 s 175 a b c d e Gurkan 1967 s 230 a b c d e Yildiz 2010 s 40 a b Gurkan 1967 s 231 a b c d e Gurkan 1967 s 233 Gurkan 1967 s 235 Yildiz 2010 s 42 a b c d Yildiz 2010 s 43 a b c d e Stowasser 1984 s 176 Gurkan 1967 s 234 a b c Yildiz 2010 s 41 Gurkan farkli arastirmacilarin adlandirmalarinin bir listesini su sekilde vermistir Mesela Rosenthal genel anlamda kan akrabaligina dayanan ayni zumre ye ait bulunmaktan dogan sosyal iliskiyi ifade eden bu terimin kap samina kan birligini oldugu kadar insanlardaki bir arada yasama egilimini veya musterek bir fikir etrafinda beraber olmayi kat tigi kanisindadir 37 Ayad ise asabiyyeyi toplulugu bir arada tu tan topluluga yaratici guc veren ve kaderini etkileyen hayat ener jilerinin toplami olarak niteler 38 Terimi esprit de corp bir lik ruhu diye ceviren Toynbee ye gore asabiyye gocebelerin colde ki hayat kavgasina karsi psikolojik reaksiyonlarini yansitmakta dir 39 Becker ve Barnes terimi sosyal hayatta veya sosyal teski latlanmada kutsal terimi ile ilgili kabul ederler 40 Von Kremer ise kavrami milliyetcilik duygusu ile aciklar 41 Gurkan Ulker age sayfa 232 a b Gurkan 1967 s 236 a b c d e Yildiz 2010 s 44 a b c d e f Stowasser 1984 s 177 Gurkan 1967 s 241 Ibn i Haldun a gore vergiler dusurulunce vergi geliri artar tersine artirilinca gelir azalir cunku vergi gelirleri ekonomik faaliyetlerden saglanir ve vergileri artirmak ekonomik faaliyette bulunanlari urkutup kacirir Stowasser age sayfa 178 a b Stowasser 1984 s 178 a b c d Yildiz 2010 s 45 a b c d Sener 2002 a b c d e Gurkan 1967 s 238 Stowasser 1984 s 181 a b Yildiz 2010 s 46 a b Akyol 2011 s 33 a b Akyol 2011 s 36 Akyol 2011 s 37 Ibn i Haldun a gore bedenin maddi engellerden kurtulma duzeyine gore kisi tasavvufun degisik derecelerinde yer alir Buna gore baslangic asamasi muhadara dir sonra mukasefe asamasi en son olarak da musahede asamasi gelir Bu son asama hakkin huzurunda bulunmak anlamina gelir ve en yuksek asamadir Sungu 2009 s 18 a b c Sungu 2009 s 16 Sungu 2009 s 17 a b Sungu 2009 s 13 a b Sungu 2009 s 15 a b Candan 2007 s 241 a b Candan 2007 s 242 Candan 2007 s 243 Candan 2007 s 244 a b c d Sungu 2009 s 7 a b c d Yildiz 2010 s 29 Ali Bulut Erken Donem Tesir Mukaddimelerinin Tefsir Usulu Acisindan Degerlendirilmesi 4 Haziran 2015 tarihinde Wayback Machine sitesinde Doktora Tezi Suleyman Demirel Universitesi 2009 sayfa 17 a b Hassan 1972 s 114 a b c Sungu 2009 s 8 Cheikka Jumaa Ibn Haldun The Mediterranean in the 14th century Rise and Fall of Empires icinde Ibn Haldun manuscript and the analysis of his handwriting adli makale Ingilizce Ispanya s 359 10 Mart 2016 tarihinde kaynagindan Erisim tarihi 23 Agustos 2012 a b Sungu 2009 s 9 a b c Hassan 1972 s 112 a b c d Hassan 1972 s 113 a b Hassan 1972 s 115 a b Gurkan 1967 s 224 a b c Stowasser 1984 s 179 a b c d e f Hassan 1972 s 116 a b Hassan 1972 s 119 a b Hassan 1972 s 120 a b Hassan 1972 s 121 a b Hassan 1972 s 122 Hassan 1972 s 124 a b Hassan 1972 s 125 a b Kirbasoglu 1983 s 1 Aydinlanma savascisi Turan Dursun bundan 23 yil once katledildi 4 Eylul 2013 6 Agustos 2017 tarihinde kaynagindan Erisim tarihi 20 Eylul 2020 Mukaddime Onur Yayinlari http www solyayinlari com solkit o m1 html 7 Subat 2013 tarihinde Wayback Machine sitesinde Kirbasoglu Mehmet Hayri Mukaddime ye Yazilan Giris Bir Intihal Mi PDF Ankara Universitesi 2 Haziran 2018 tarihinde kaynagindan PDF Erisim tarihi 25 Eylul 2012 a b c d Akyol 2011 s 30Dis baglantilarWikimedia Commons ta Ibn Haldun ile ilgili ortam dosyalari bulunmaktadir Vikisoz de Ibn Haldun ile ilgili sozleri bulabilirsiniz Mukaddime Franz Rosenthal in cevirisi 21 Aralik 2017 tarihinde Wayback Machine sitesinde Ingilizce De Slane in Fransizca Mukaddime cevirisi 1 cilt 2 cilt13 Mayis 2015 tarihinde Wayback Machine sitesinde arsivlendi 3 cilt Ibn Khaldun His Life and Work1 Kasim 2012 tarihinde Wayback Machine sitesinde Muhammed Abdullah Enan Kashmiri Bazar Lahor Hindistan 1941 Muhammad Hozien Korotayev A amp Khaltourina D Introduction to Social Macrodynamics Secular Cycles and Millennial Trends in Africa Moscow URSS 20061 Aralik 2017 tarihinde Wayback Machine sitesinde Ingilizce Caroline Stone Ibn Haldun The Rise and Fall of the Empires13 Temmuz 2009 tarihinde Wayback Machine sitesinde Ingilizce