Diabet ya da Diabetes mellitus (Diabetes: Yunanca: Yunanca: διαβήτης ← Eski Yunanca Grekçe: διαβαίνειν, idrara geçen ve Latince Latince: mellis = tatlı ya da bal), sıklıkla yalnızca diabet ya da diyabet veya halk arasında şeker hastalığı olarak adlandırılan, genellikle kalıtımsal ve çevresel etkenlerin birleşimi ile oluşan ve kandaki glukoz seviyesinin aşırı derecede yükselmesiyle (hiperglisemi) sonuçlanan metabolik bir bozukluktur. Vücutta kan şekerinin düzenlenmesi pek çok sayıda kimyasal madde ve hormonun karmaşık etkileşimi sonucunda sağlanır. Şeker metabolizmasının düzenlenmesinde rol oynayan hormonlardan en önemlisi pankreasın beta hücrelerinden salgılanan insülin hormonudur. Diyabetes Mellitus ya insülin salgılanmasındaki yetersizlik ya da insülinin etkisindeki veya insülin cevabındaki bir bozukluk sonucunda ortaya çıkan yüksek kan şekerinin yol açtığı birkaç grup hastalığı tanımlamak için kullanılan ortak bir terimdir.
Diyabet | |
---|---|
Mavi Halka Evrensel Diyabet Simgesi. | |
Uzmanlık | Diabetology |
Diyabet ya insülin üretiminin azalması yüzünden (Tip 1 diyabette) ya da insülinin etkisine karşı direnç gelişmesiyle (Tip 2 diyabette ve gestasyonel diyabette) oluşur. Her iki durum da sonuçta kan şekerinin yükselmesine (hiperglisemi) neden olur. Aşırı miktarda idrar üretimi diyabetin akut (iveğen) belirtilerinin başında gelir ve bu durumun başlıca sorumlusu hiperglisemidir. Susama ve sıvı tüketimin artması ise aşırı idrar üretimini dengeleme çabasının bir sonucudur. Görmenin bozulması, açıklanamayan kilo kayıpları, yorgunluk ve enerji metabolizmasındaki değişiklikler ise diyabetin öteki belirtileridir. Tüm diyabet vakalarının yaklaşık %1-5’ini yalnızca tek bir gendeki tek bir mutasyon (değişinim) sonucu oluşmuş monogen (tek bir genden kaynaklanan) hastalar oluşturur (örneğin, Gençlerde görülen erişkin tipli diyabette (MODY).
1921 yılında insülinin kullanıma girmesinden bu yana diyabetin tüm türleri tedavi edilebilmektedir ancak kesin bir tedavisi yoktur. İnsülinin şırınga, insülin pompası ya da insülin kalemleri ile enjekte edilmesi Tip 1 diyabetin en temel tedavi yöntemidir. Tip 2 diyabet ise diyet, antihiperglisemik (şeker düşürücü) ilaçlar ve insülin takviyesi ya da bunları bir arada kullanarak kontrol altında tutulur.
Diyabetin kendisi ve diyabette kullanılan tedavi yöntemleri pek çok komplikasyonlara (karmaşıklıklara) yol açabilir. Eğer hastalık iyi kontrol edilmezse hiperglisemi, ketoasidoz ya da nonketotik hiperozmolar koma gibi akut (iveğen) komplikasyonlar gelişebilir. Hastalığın uzun sürede ortaya çıkan (kronik, süreğen)) komplikasyolarının başlıcaları ise; dolaşım sistemi (kardiyovasküler) hastalıkları (hipertansiyon, kalp yetmezliği ve ateroskleroz gibi), kronik böbrek yetmezliği (nefropati), körlüğe sebep olabilen retina hasarı (retinopati), çeşitli tiplerde sinir hasarları (periferik nöropati) ve yara iyileşmesini geciktiren ve impotense sebep olan mikrovasküler bozukluklar sayılabilir. Özellikle ayaklarda gelişen dolaşım bozukluklarının sonucu olarak ortaya çıkan yara iyileşmesinin gecikmesi, ampütasyon ile sonuçlanabilir. Diyabetin uygun şekilde tedavi edilmesinin yanı sıra, kan basıncı kontrolüne yeterince önem verilmesi ve hayat tarzının iyileştirilmesi (sigara içmemek ve kilo kontrolü yapmak gibi) bu kronik komplikasyonların pek çoğunun oluşturduğu riskleri azaltabilir. Bazı ülkelerde travma (yaralanma) sonucu oluşmamış ampütasyonların ana sorumlusu ve yaşlılığa bağlı olmayan körlüklerin de en önemli sebebi diyabettir. Amerika Birleşik Devletleri’nde böbrek diyalizi hastalarının yaklaşık %45’ini diyabetik nefropati hastaları oluşturmaktadır.
Sınıflandırma
Diyabet terimi genellikle aşırı miktarda idrara çıkma ve idrarda glukoz (şeker) bulunması (glukozüri) ile karakterize bir hastalık olan diyabetes mellitus hastalığını tanımlamak için kullanılır. Ancak ender görülen birkaç hastalığa da diyabet ismi verilmektedir. Bunlarin içinde en bilineni Diyabetes Insipidus'tur. Bu hastalıkta idrarda glukoz bulunmaz (insipidus, latince tatsız anlamına gelmektedir). Diyabetes Insipidus böbrek (nefrojenik Diyabetes Insipidus) ya da hipofiz bezi (santral Diyabetes insipidus) kaynaklı olarak gelişebilir.
Eskiden kullanilan "çocukluk çağı diyabeti", "jüvenil diyabet" ve "insüline-bağımlı diyabet" terimleri yerine günümüzde tüm dünyada Tip 1 diyabet terimi kullanılmaktadır. Benzer şekilde eskiden "yetişkin yaşta başlayan diyabet", “obeziteye bağlı diyabet” ve “insüline bağımlı olmayan diyabet” terimleri yerine de Tip 2 diyabet terimi kullanılmaktadır. Bu iki tip diyabetten farklı olarak, henüz isimlendirme konusunda genel bir anlaşmaya varılamamış değişik isimlendirmeler de vardır. Bunlara örnek olarak; yaşlılık diyabeti için kullanılan Tip 3 diyabet, insülin injeksiyonunu gerektirecek kadar ilerlemiş tip 2 diyabet için kullanılan insüline dirençli tip 1 diyabet (ya da duble diyabet), yetişkinlerde görülen gecikmiş otoimmün diyabet (Tip 1.5 diyabet) verilebilir. Diyabetin birde “Gençlerde görülen erişkin tipli diyabet” olarak adlandırılan bir türü vardır. Bu hastaların ailelerinde diyabet hikâyesi vardır ve tip 2 diyabete 30 yaşlarından önce yakalanırlar. Bu isim tek gen mutasyonu sonucunda oluşmuş (monogen) kalıtımsal diyabeti tanımlamak için kullanılan genel bir terimdir.
Tip 1 diyabet
Tip 1 diyabet (Type 1 diyabetes mellitus), pankreasın beta hücrelerinin ürettiği insülin miktarındaki ortadan kalkması ile ortaya çıkan ve sonuçta tam insülin yetersizliğinin oluşması ile karakterize bir hastalıktır. Bu tip diyabet “bağışıklık-aracılı” ya da “idyopatik” olarak ikiye ayrılabilir. Tip 1 diyabet hastalarının çoğunluğunu bağışıklık-aracılı tip oluşturur. Bu tipte pankreasın beta hücrelerinde oluşan kayıpların temel sorumlusu T-hücre aracılı otoimmün yanıttır. Tip 1 diyabetin oluşmasın engellemek için koruyucu bir önlem yoktur. Kuzey Amerika kıtası ve Avrupa'da görülen toplam diyabetes mellitus vakalarının % 10 kadarını Tip 1 diyabet hastaları oluşturur ve bu oran bazı bölgelerde daha da yüksektir. Hastalıktan etkilenen insanların çoğu hastalığa yakalandıklarında sağlıklı ve normal kilodadırlar. Özellikle hastalığın başlangıcında insülin duyarlılığı ve insülin yanıt verebilirliği genellikle normaldir. Tip 1 diyabet hem çocukları hem de yetişkinleri etkileyebilir ama eskiden bu hastalığa “çocukluk çağı diyabeti” adının verilmesinin sebebi, çoğunlukla çocukları etkilemesi yüzündendir.
Tip 1 diyabetin başlıca tedavisi, henüz hastalığın başında bile olsa, sentetik insülinin vücuda enjekte edilmesi ve kan şekeri seviyelerinin sıkı bir şekilde gözlenmesidir. Eğer insülin olmazsa, sıklıkla diyabetik ketoasidoz durumu oluşur ve koma ile sonuçlanabilir. Günümüzde Tip 1 diyabetin tedavisinde, her ne kadar hastalığın seyrini geri çeviremese de, hayat tarzı değişiklikleri (diyet ve egzersiz) de önem kazanmıştır. En çok kullanılan subkütan insülin enjeksiyonundan farklı olarak, insülini bir pompa vasıtasıyla vücuda vermek te olasıdır. İnsülin pompaları, 24 saat boyunca belirli zamanlarda insülini vücuda verebilmelerinin yanında, yemek saatlerinde daha yüksek dozda insülini vererek normal şeker seviyesini düzenleyebilirler. İnsülinin solunum yoluyla kullanılan bir formu (inhalasyon yoluyla) Ocak 2006 tarihinde Amerikan FDA kuruluşu tarafından onaylanmış ve kullanıma girmiştir ancak bu ilaç formu Ekim 2007 tarihinde ekonomik olmaması yüzünden üretici firma tarafından piyasalardan çekilmiştir. Monoklonal antikorlar ya da kök-hücre kaynaklı tedaviler hayvan çalışmalarında etkili olmalarına karşın henüz insanlar üzerindeki klinik çalışmalar tamamlanmamıştır.
Tip 1 diyabetin tedavisinin aralıksız olarak sürdürülmesi tüm vakalar için çok önemlidir. Eğer hastanın aldığı insülinin dozu ve kan şekerinin düzenli olarak kontrol edilmesi konusunda yeterince iyi eğitimi, bilinci, özeni ve disiplini varsa Tip 1 diyabet tedavisi hastaların normal hayatlarını sürdürmelerini engellemez. Ancak, tedavi bazı hastalar için külfetlidir çünkü, insülinin hastaya verilmesi fizyolojik değildir ve bu tedavi yaklaşımı idealden çok uzaktadır. Tip 1 diyabet hastalarının ortalama kan şekeri seviyesi mümkün olduğunca normale (80–120 mg/dl, 4–6 mmol/l) yakın olmalıdır. Bazı doktorlar sıklıkla hipoglisemi yaşayan hastaları için en fazla 140–150 mg/dl (7-7,5 mmol/l) değerlerini önermektedirler. 400 mg/dl (20 mmol/l) değerinden daha fazla kan şekeri değerleri bazen hastaların rahatsız hisetmelerine ve dehidratasyona (aşırı sıvı kaybı) kadar varabilen sık idrara çıkma sorununa yol açabilir. 600 mg/dl (30 mmol/l)nin üzerindeki değerler her ne kadar yaşamı tehdit edecek aciliyette olmasalar bile genellikle tıbbi müdahale gerektirirler. Ancak, hipoglisemi adı verilen düşük kan şekeri değerleri nöbetlere ve bilinç kayıplarına sebep olabilir ve kesinlikle acil olarak tedavi edilmelidir. Hipoglisemi tedavisi yüksek miktarda glukoz içeren jellerin hastanın ağzına yerleştirilmesi ya da glukagon hormonu enjekte edilmesi yoluyla yapılır.
Tip 2 diyabet
Tip 2 diyabet (Type 2 diyabetes mellitus) insülinin etkisine karşı direnç gelişmesi ya da insülin duyarlığının azalması ile insülin sentezi ve salgılanmasının görece azalması ya da bazen tamamen ortadan kalkması ile ortaya çıkan bir hastalıktır. Dokuların insüline yanıt verirliğinin bozulmasının başlıca sorumlusu hücre membranında bulunan insülin reseptörüdür. Ancak, spesifik bozukluk bilinmemektedir. Bilinen bir sebebe bağlı olarak ortaya çıkan tip 2 diyabet vakaları ayrıca sınıflandırılırlar.
Tip 2 diyabetin erken evrelerindeki başlıca bozukluk insülin duyarlılığındaki azalmadır. Bu durum kendisini plazma insülin seviyelerinin artması ile gösterir. Hastalığın bu aşamasındaki hiperglisemi alınacak çeşitli önlemler ve karaciğerde glukoz yapımını azaltan ya da insulin duyarlığını arttıran ilaçlar kullanılarak geri çevrilebilir. Hastalık ilerledikçe, insulin salgılanmasındaki bozukluk daha da ilerler ve genellikle hastalara insulin vermek bir zorunuluk halini alır.
Tip 2 diyabetin oluşma nedeni hakkında birçok teori ileri sürülmüştür. Santral obezitenin (karın bölgesindeki organların çevresinde yoğunlaşmış yağ ile ile oluşan şişmanlık, deri altında toplanmış olan değil) bireyleri insulin direncine yatkın hale getirdiği bilinmektedir. Karın bölgesinde toplanan ve hormonal olarak aktif yağ kütlesi, adipokinler adı verilen bir grup hormon salgılar ve bu hormonlar muhtemelen glukoz toleransını bozar. Tip 2 diyabet hastalarının yaklaşık %55’i obezdir. Öteki faktörler arasında yaşlılık (Kuzey Amerika’da yaşlıların yaklaşık %20’si diyabet hastasıdır) ve kalıtım (Aile geçmişlerinde Tip 2 diyabet hastası bulunan bireylerde hastalık daha yaygın olarak görülür) sayılabilir. Geçtiğimiz 10 yılda, tip 2 diyabet çocukları ve gençleri de etkilemeye başlamıştır. Bu artış bazı ülkelerde yine son on yılda çocuk obezlerin sayısının artması ile yakından ilişklilidir. Son zamanlarda Tip 2 diyabet oranındaki yükselmeye çevre kirliliği de katkıda bulunuyor olabilir. Polikarbonat plastiklerin bileşiminde bulunan bisfenol A maddesinin idrardaki miktarı ile Tip 2 diyabet insidansı arasında pozitif bir ilişki olduğu gösterilmiştir.
Tip 2 diyabet yıllarca fark edilmeden devam edebilir çünkü görünen hastalık semptomları genellikle ya hafiftir, ya hiç semptom yoktur ya da çok seyrektir ve genellikle hiç ketoasidoz nöbeti görülmez. Ancak, farkına varılmayan tip 2 diyabet, diyabetik nefropati sebebiyle böbrek yetmezliğine, çeşitli damar hastalıklarına (koroner arter hastalığı dahil), diyabetik retinopati sebebiyle görme kaybına, diyabetik nöropati sebebiyle duyu ve ağrı hissinin azalmasına, non alkolik steatohepatit sebebiyle (Non-alkolik steatohepatit (NASH) alkol alımı belirli miktarları aşmayan kişilerde ortaya çıkan ve Karaciğerde yağlanma ile birlikte alkolik karaciğer hastalığında olduğu gibi hepatositlerde balonlaşma, iltihabi infiltrasyon, Mallory cisimcikleri, megamitokondria ve fibrozis gibi bulguların görüldüğü hastalıktır) karaciğer hasarına ve diyabetik kardiyomiyopati sebebiyle de kalp yetmezliğine yol açabilir.
Tip 2 diyabet ilk başta genellikle fiziksel aktiviteninin arttırılması, karbohidrat alımının azaltılması ve zayıflama rejimleri ile tedavi edilmeye başlanır. Bu tedavi yaklaşımı çok az miktarda kilo kaybı sağlansa bile (örneğin, özellikle karın bölgesindeki yağ birikiminden verilecek yaklaşık 5 kilogram) insülin duyarlılığını düzeltir. Bazen sadece bu tedavi yaklaşımı ile uzun süreli olarak glukoz seviyelerini kontrol etmek olasıdır. Ancak, bu bireylerde insüline direnç eğilimi ortadan kalkmaz ve bu yüzden diyet, egzersiz ve kilo kontrolüne devam edilmelidir. Eğer gerekiyorsa tedavide ikinci adım, oral antidiyabetik ilaçlar ile tedavidir. Hastalığın başlangıcında insülin üretimi henüz hafif derecede bozulduğu için ağızdan alınan ilaçlar (genellikle birkaç ilacın kombinasyonu şeklinde) insülin üretimini iyileştirebilirler (örneğin, oral sülfonilüreler), karaciğerden salınan glukoz miktarını düzenleyip, bir dereceye kadar insülin direncini azaltabilirler (örneğin, metformin) ya da insülin direncini büyük ölçüde iyileştirebilirler (örneğin, ). Yapılan bir klinik çalışmada, metformin ile tedavi edilen aşırı kilolu hastaların sadece diyet yapan hastalar ile karşılaştırıldıklarında diyabete bağlı tüm sonlandırma kriterlerinde (endpoint) %32, diyabete bağlı ölümlerin %42 ve tüm ölüm oranı ve inme riskinin ise %36 oranında azaldığı tespit edilmiştir. Pankreasın beta hücrelerindeki insülin salgılanmasının daha da bozulması sonucunda ağızdan alınan ilaçlar eninde sonunda yetersiz gelebilirler. Bu noktadaki hastalarda glukoz düzeylerini normal ya da normale yakın bir seviyede tutabilmek için insülin tedavisi gereklidir.
Gestasyonel diyabet
Gestasyonel diyabet (Gebeliğe bağlı diyabet) pek çok açıdan tip 2 diyabetle benzerlikler gösterir. Bu hastalıkta da görece az insülin sekresyonu ve insülin yanıtverirliğinin azalması durumu söz konusudur. Tüm hamilelikler içinde %2-5 oranında görülür ve doğumdan sonra ortadan kaybolabilir. Gestasyonel diyabet tedavi edilebilir bir durumdur ancak tüm hamilelik süresi boyunca dikkatlice izlenmelidir. Hamilelikleri sırasında gestasyonel diyabet gelişen kadınların yaklaşık %20-50 kadarı hayatlarının ileri dönemlerinde tip 2 diyabet hastası olurlar.
Geçici bir durum olmasına rağmen, tedavi edilmeyen gestasyonel diyabet hem fetusun hem de annenin hayatı için tehlikeli olabilir. Makrozomi (yüksek doğum ağırlığı), doğuştan (konjenital) kalp ya da santral sinir sistemi anormallikleri ve iskelet kasındaki şekil bozuklukları (malformasyon), bebek için oluşan risklere örnek olarak verilebilir. Fetustaki insülin miktarının yükselmesi fetus surfaktan yapımını baskılayabilir ve yenidoğanın respiratuvar distres sendromu’na (Hyalen membran hastalığı olarak da isimlendirilen yenidoğanın respiratuvar distres sendromu (RDS), akciğerlerde endojen surfaktanın eksikliğine bağlı olarak doğumda ortaya çıkan pulmoner gelişim bozukluğudur) yolaçabilir. Alyuvar yıkımına bağlı olarak hiperbiluribinemi görülebilir. Daha ciddi vakalarda, fetusu besleyen damarladaki bozukluklar yüzünden plasentanın yeterince beslenememesi sonucunda ölü doğumlar oluşabilir. Plasentanın fonksiyonunun azalması doğumun yapay olarak başlatılmasını gerektirebilir. Eğer belirgin bir fetal distres (sıkıntı) varsa ya da makrozomi ile ilişkili bir hasar riski söz konusu ise doğumun sezaryen yoluyla yapılması gerekebilir.
2008 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılan bir araştırmaya göre, diyabetik olduğu halde hamile kalan Amerikan kadını sayısının arttığını göstermiştir. Son altı yılda anne adaylarınında görülen diyabet oranı ikiye katlanmıştır Bu durum diyabetin hamilelik sırasında yaşanan komplikasyonları artırması için olduğu kadar, aynı zamanda diyabetik annelerin çocuklarının ileride diyabetik olma potansiyeli artırdığı için de son derece önemlidir.
Öteki tipler
Çoğu diyabet vakasında diyabet, tip 1 ve tip 2 diyabet olmak üzere iki farklı ve geniş etiyolojik kategoride incelenir. Ancak, birçok diyabet türünün bilinen bir sebebi vardır ve bu yüzden farklı kategorilere ayrılırlar. Diyabet konusunda yapılan araştırmalar arttıkça, daha önceden tip 1 ya da tip 2 diyabet tanısı konmuş pek çok hasta diyabetin oluşma sebebine göre yeniden sınıflandırılacaktır.
Bazı diyabet türleri vücut dokularının insülin seviyesi normal olsa bile insüline yanıt vermemesi sonucunda oluşur (insülin seviyesinin normal olması ile tip 2 diyabetten ayrılır) ancak bu tür çok nadirdir. Bazı genetik mutasyonlar (otozomal ya da mitokondrial) beta hücrelerin işlevini bozabilir. Bazı vakalarda insülinin etkisinde bozukluk genetik olarak tespit edilebilir. Pankreasta ileri derecede hasar oluşturan herhangi bir hastalık diyabete sebep olabilir (örneğin kronik pankreatit ya da kistik fibrozis). İnsülinin etkisini antagonize eden (etkisini azaltan ya da insülinin etkisine ters etki gösteren) hormonların aşırı salgılandığı hastalıklar diyabete sebep olabilir (bu durum aşırı miktardaki antagonist hormonun engellenmesi ile çözülebilir). Pek çok ilaç insülin salgısını bozabilir ve bazı toksinler pankreasın beta hücrelerine zarar verebilir. ICD-10 tarafından 1992 yılında tanımlanan “beslenme bozukluğuna bağlı diyabet” teşhisi (ICD-10 kodu E12) 1999 yılında şu an hâlen kullanımda olan sınıflandırmanın yürürlüğe girmesiyle DSÖ tarafından teşhis listesinden çıkarılmıştır.
Belirtiler
Poliüri (çok ve sık idrara çıkma), polidipsi (susama hissi ve sıvı alımındaki aşırı artış) ve polifaji (iştah artışı) diyabetin üç klasik belirtisidir. Tip 1 diyabette ve özellikle çocuklarda bu belirtiler çok kısa süre içinde (haftalar ya da aylar) ortaya çıkabilir. Ancak, tip 2 diyabetin belirtileri genellikle çok daha uzun süre içinde gelişir ve bu belirtiler ya çok hafiftirler ya da hiç görünmezler. Tip 1 diyabet çok hızlı ve aşırı kilo kayıplarına (normal ya da fazla yemek tüketimine rağmen) ve hiç azalmayan yorgunluk hissine neden olabilir. Kilo kaybı dışındaki tüm bu sayılan semptomlar, iyi kontrol edilmeyen tip 2 diyabet hastalarında da görünebilir.
Kan glukoz konsantrasyonu, böbreklerde glukoz için eşik değer olan 170–180 mg/dl’nin üzerine çıkarsa, böbrek proksimal tübüllerinden glukozun gerialınımı tam olmaz ve glukozun bir kısmı idrarda kalır. Bu durum idrarın ozmotik basıncının artmasına ve suyun böbrekler tarafından geri emiliminin azalmasına neden olarak idrar yapımının artmasına (poliüri) ve dolayısıyla su kaybına yol açar. Kan hacminde su kaybı yüzünden oluşan kayıp hücreler tarafından tutulmakta olan suyun kana ozmotik yolla geçmesiyle yerine konur, ancak bu durum vücudun susuz kalmasına ve susama hissinin artmasına () neden olur.
Uzun süre yüksek konsantrasyondaki glukoza maruz kalması göz merceğinin glukoz absorbe ederek şekil değiştirmesine ve görmenin bozulmasına neden olur. Kan şekerinin düzenli olarak kontrolünün yapılması ve normal sınırlara yakın tutulması genellikle merceğin şeklinin ilk haline dönmesini sağlar. Bulanık görme diyabet teşhisine giden yolda en yaygın görünen hasta şikayetlerinden birisidir. Tip 1 diyabet hastaları hızlı değişen görme bozuklukları için hazırlıklı olmalıdırlar, Tip 2 diyabet hastalarında görme bozuklukları genellikle aşamalı olarak gerçekleşir ama yine de hastalar bu durum için hazırlıklı olmalıdırlar.
Hastalar (genellikle tip 1 diyabet hastaları) aşırı bir metabolik düzensizlik durumu olarak tanımlanabilecek diyabetik ketoasidoz adı verilen durumu sergileyebilirler. Diyabetik ketoasidozun belirtileri arasında hastaların nefesinde belirgin bir aseton kokusunun olması, Kussmaul solunumu adı verilen çok hızlı ve derin soluma, poliüri, mide bulantısı, kusma ve karın ağrısı, çeşitli tiplerde mental (saldırganlık, mani, zihin karışıklığı ya da halsizlik gibi) bozuklular sayılabilir. Şiddetli diyabetik ketoasidoz vakalarında tablo komaya doğru ilerleyebilir ve ölümle sonuçlanır. Diyabetik ketoasidoz tıbbi bir acil durumdur ve hastaların derhal hastaneye kaldırılmaları gerekir.
Daha nadir ancak en az diyabetik ketoasidoz kadar ciddi durum da Hiperglisemik Hiperozmolar Nonketotik Sendrom (HHNS) dur. Ketoasidoz olmaksızın, aşırı hiperglisemi, plazma hiperozmolaritesi ve aşırı su kaybı (dehidratasyon) ile karakterize bir sendromdur. Genellikle tip 2 diyabet hastalarında görülür ve aşırı su kaybının bir sonucu olarak ortaya çıkar. Sıklıkla aşırı miktarda şekerli içecek tüketen hastalarda ve yaşlılarda görülür. Aşırı şekerli sıvı tüketmek sıvı kaybı anlamında kısır bir döngü oluşturmaktan öteye gitmez.
Genetik
Hem tip 1 hem de tip 2 diyabet en azından kısmen kalıtsal hastalıklardır. Tip 1 diyabet, daha çok bir enfeksiyon (esasen viral bir enfeksiyon) sonucunda, daha az yaygın olarak da stres ya da çevresel faktörler (belli bir takım ilaç ya da kimyasala maruz kalmak gibi) sonucunda oluşuyor gibi görünmektedir. Kişilerin bu nedenlerden birine karşı yatkın olup olmamalarını belirleyen genler belirli HLA (İnsan Lökosit Antijeni – Human Leucocyte Antigen. İnsanlarda bağışıklık sisteminin işlevi ile ilgili çok sayıda geni barındıran belirli bir kromozom bölgesine verilen ad) genotiplerine kadar izlenmiştir. Ne var ki, tip 1 diyabette, bu yatkınlık genetik olarak kazanılmış bile olsa hala çevresel bir faktörün tetiklemesine ihtiyaç varmış gibi görünmektedir. Tip 1 diyabet hastalarının küçük bir kısmı mutasyona uğramış bir gen taşırlar ve bu gen “Gençlerde görülen erişkin tipli diyabet”e (MODY)” neden olur.
Tip 2 diyabette daha güçlü bir kalıtım kalıbı vardır. Birinci dereceden akrabalarında tip 2 diyabet vakası olan kişilerde tip 2 diyabet oluşma ihtimali çok yüksektir ve bu sayı diyabetli akraba sayısının artmasıyla daha da artar. Tek yumurta ikizlerinde konkordans (ikizlerden her birinin aynı anda hastalığa yakalanma oranı) %100’e yakındır ve ailesinde diyabet hastası olanlarda bu oran %25 kadardır. Günümüze kadar pek çok sayıda gen ve bu genlerdeki mutasyon ya da polimorfizmler tip 2 diyabet ile ilişkilendirilmiştir. Dahası, tip 2 diyabet için bağımsız risk faktörü olan (tel başına tip 2 diyabete yol açabilen) obezitenin de kısmen kalıtımsal olduğu unutulmamalıdır.
Patofizyoloji
İnsülin, glukozun kandan hücrelere (başta kas ve yağ hücreleri olmak üzere, ama santral sinir sistemi hücrelerine değil) geçişini düzenleyen en önemli hormondur. Bu yüzden, insülin yetersizliği ya da insülin reseptörünün insüline karşı hassasiyetinin kaybolması, tüm diyabet türlerinde önemli bir rol oynar.
Besinlerle alınan karbohidratlar alınmalarından birkaç saat sonra bir monosakkarit olan glukoza dönüştürülür. Glukoz, kanda bulunan temel karbohidrattır ve vücut tarafından enerji kaynağı olarak kullanılır. Bu dönüşüm işlemi, fruktoz, pek çok disakkarit (sukroz ve bazı bireylerde laktoz haricinde) ve nişasta haricindeki hemen bütün polisakkaritler için geçerlidir. İnsülin pankreasın Langerhans adacıklarında bulunan Beta hücrelerinden (β-hücreleri) kandaki glukoz seviyesinin artmasına (basitçe yemeklerden sonra) yanıt olarak salgılanır. İnsülin vücuttaki hücrelerin yaklaşık üçte ikisi tarafından kandaki glukozu alıp, onu enerji kaynağı olarak kullanmak, başka moleküllere çevirmek ya da depolamak için kullanılır.
İnsülin ayrıca karaciğer ve kas dokusunda glukozu glikojen halinde depolamak için gerekli sinyali sağlayan ana hormondur. Kandaki glukoz seviyesinin düşmesi, hem pankreastan salgılanan insülin miktarının azalmasına hem de glikojenin parçalanarak glukoza dönüşmesine neden olur. Bu işlem esasen glukagon hormonu tarafından kontrol edilir. Glukagon insülinin etkisine ters etki gösteren bir hormondur. Glikojenin parçalanmasıyla oluşan glukoz tekrar dolaşıma verilerek kan glukoz seviyesi arttırılır. Bu mekanizma kas hücrelerinde mevcut değildir. Kas hücrelerinde depolanan glikojen glukoza dönüştürüldükten sonra sadece kas hücreleri tarafından acil ihtiyaci karşılamak için kullanılır.
Yüksek insülin seviyeleri hücre büyümesini ve hücre bölünmesini arttırmak, protein sentezini ve yağ depolanmasını arttırmak gibi bazı anabolik (Özümleme ya da yapım) etkiler yapar. İnsülin pek çok iki yönlü metabolik yolakta işlemin katabolizma’dan (Yadımlama ya da yıkım) anabolizma ya doğru olması için gerekli sinyali sağlar. Bu durumda insülin yokluğu sözü edilen metabolik işlemlerin anabolizmadan katabolizmaya doğru olmasına yol açar. Yani düşük insülin düzeyleri vücudun yağ moleküllerini yakmaya başlamasına neden olur ve bunun sonusunda vücut ketozis denilen metabolik durum içerisine girer.
Eğer mevcut insülin miktarı yeterli değilse, hücreler insülinin etkisine zayıf derece yanıt veriyorlarsa (insülin duyarlığının azalması ya da insülin direnci) ya da insülin molekülünde herhangi bir bozukluk varsa, hücreler ihtiyaç duydukları glukozu hücre içerisine alamazlar ya da sonra kullanılmak üzere karaciğer ve kasta depolayamazlar. Bu durumun net sonucu olarak, kan şekeri yükselir, protein sentezi azalır ve asidoz gibi metabolik bozukluklar ortaya çıkar.
Pankreasın Beta hücrelerinden insülinin salgılanması glukoz metabolizması tarafından uyarılır. Glukozun metabolize olmasıyla sentezlenen ATP hücre içindeki ATP / ADP oranı artırır. Bu durum ATP-duyarlı Potasyum (K+) kanallarının (KATP) kapanmasına neden olur. Hücre dışına çıkamayan K+ hücre içindeki potansiyelin yükselmesine ve hücre membranının depolarize olmasına yol açar. Bu durum voltaj-duyarlı Kalsiyum (Ca2+) kanallarını açar ve hüçre içine giren Ca2+ insülinin depo edildiği granüllerden egzositoz yoluyla hücre dışına çıkmasına neden olur
Teşhis
Tip 1 diyabetin ve çoğu tip 2 diyabet vakasının teşhisi, hastaların aşırı miktarda idrara çıkma ve aşırı susamanın yanında çoğunlukla kilo kaybetmeye başlamaktan şikayet etmeleri sonucunda konur. Bu belirtiler gün geçtikçe şiddetlenir. Yeni diyabet teşhisi konmuş hastaların yaklaşık %25’i, diyabet teşhisi konulduğunda diyabetik ketoasidoz da gelişmiştir. Diyabetin öteki tiplerinin teşhisi ise farklı yollarla yapılır. Sıradan bir sağlık taraması sırasında, başka bir tıbbi test sırasında kan şekerinin yüksek bulunması ve görme bozukuluklarının ya da açıklanamayan yorgunluk hissinin ortaya çıkması bunlara örnek olarak verilebilir. Diyabet teşhisi çoğunlukla, hastanın diyabetin sebep olduğu bazı bozukluklardan yakınması ile yapılır. Bunlara örnek olarak, kalp krizi, inme, nöropati, yara iyileşmesinin gecikmesi ya da ayak yaraları, çeşitli görme bozuklukları, çeşitli mantar enfeksiyonları ya da aşırı kilolu ve hipoglisemili çocuk dünyaya getirmek sayılabilir.
Diyabet tekrarlayan ya da kalıcı hiperglisemi ile karakterizedir. Teşhisi aşağıdaki ölçütlere göre yapılır;
- Açlık plazma glukoz seviyesinin 126 mg/dL (7,0 mmol/l) ya da daha yüksek olması,
- Oral glukoz tolerans testi (OGTT) sırasında ağızdan 75 g’lık glukoz yüklemesini takip eden iki saat sonunda plazma glukozunun 200 mg/dL (11,1 mmol/l) ya da üzerinde olması
- Hastanın hiperglisemi belirtileri göstermesi ve rastgele ölçülen plazma glukoz seviyesinin 200 mg/dL (11,1 mmol/l) ya da üzerinde olması
- A1C ≥ % 6,5
Alınacak herhangi bir pozitif sonuç, eğer ortada belirgin bir hiperglisemi yoksa, yukarıda sayılan testlerden birinin başka bir gün tekrar yapılmasıyla doğrulanmalıdır. Pek çok doktor hem ölçülmesinin kolay olması hem de yaklaşık iki saat kadar süren oral glukoz torans testiyle karşılaştırıldığında çok kısa sürece sonuç verdiği için sadece açlık kan şekerini ölçmeyi tercih eder. Şu an yürürlükte olan diyabet tanımına göre açlık kan şekeri değerinin iki kere 126 mg/dL (7,0 mmol/l) değerinden yüksek olması tip 2 diyabet için teşhis konulmasını gerektirir.
Açlık kan şekeri değeri 100 ile 125 mg/dL (6,1 ile 7,0 mmol/l) arasında olan hastalardaki durum “bozulmuş açlık glukozu” olarak tanımlanır. Ağızdan 75 g glukoz yüklemesini takip eden 2 saatin sonunda kan şekeri değerleri 200 mg/dL’yi geçmeyen ancak 140 mg/dL ya da üzerinde bir değere sahip olan hastaların ise “glukoz toleranslarının bozulduğu” kabul edilir. Bozulmuş açlık glukozu ve bozulmuş glukoz toleransı “gizli şeker” olarak da isimlendirilmektedir. Bu iki “prediyabetik” (diyabet öncesi) durumun ikisi de ama özellikle bozuk glukoz toleransı, hem diyabet oluşumu hem de çeşitli kardiyovasküler hastalıkların oluşması için ana risk faktörüdür.
Her ne kadar diyabetin teşhisinde kullanılmasa da, kandaki yüksek glukozun alyuvarlarda bulunan hemoglobine yaklaşık %6 ya da daha fazla oranda geri dönüşümsüz olarak bağlanması (bu hemoglobine “glikozillenmiş hemoglobin” adı verilir ve HbA1c ile gösterilir) pek çok laboratuvar tarafından olağan dışı bir durum olarak değerlendirilir. Alyuvarların ortalama yaşam süreleri 120 gün olduğu için bu değerin ölçülmesi geriye dönük üç aylık ortalama kan glukoz değerlerinin tahmin edilmesi için kullanılır. HbA1c değeri ile ortalama kan glukoz seviyesi arasında pozitif bir orantı vardır. Başka bir deyişle, kan şekeri yükseldikçe glikozillenen hemoglobin miktarı da o oranda fazla olacaktır. Çok sayıda doktor, kan glukoz değerlerinin zaman içerisindeki değişimini takip etmek için, hemen diyabet teşhisinin başlangıcında bu testin yapılmasını isteyebilir. Şu an geçerli olan düzenlemelere göre diyabet hastalarının HbA1c değerinin %7’den düşük olmasını önerilmekte ve bu değer iyi bir glisemik kontrolün göstergesi olarak kabul edilmektedir. Ancak öteki bazı kuruluşlar bu değerin %6,5 olması gerektiğini savunmaktadırlar (Pek çok hasta için, Uluslararası Diyabet Federasyonu (The International Diyabetes Federation) ve Amerikan Endokrinoloji Enstitüsü %6½’tan ve Amerikan Diyabet Birliği ise %7’den düşük değerleri önermektedirler). HbA1c değeri bu değerlerin altında olan diyabet hastalarında retinopati ve diyabetik nöropati de dahil olmak üzere diyabetin pek çok komplikasyonunun oluşma sıklığı anlamlı olarak azdır.
Tarama testi
Hayatın çeşitli dönemlerindeki herkesin ve diyabet için risk faktörlerine sahip kişilerin diyabet taraması yaptırılması önerilir. Tarama testleri koşullara ya da bölgesel politikalara göre değişiklik gösterebilir ve rastgele bir zamanda ölçülen kan şekeri, açlık kan şekeri, ağızdan 75 gr glukoz alımını takip eden 2 saat sonundaki kan şekeri değeri ölçülerek ya da yine glukoz yüklemesini takip eden ancak belirli zaman aralıklarında birçok kez kan şekeri değerinin ölçülmesiyle yapılır. Pek çok sağlık kuruluşu 40-50 yaş arasındaki kişilerin sürekli olarak, bu yaştan büyük kişilerin ise daha sık aralıklarla taranmasını önermektedirler. Daha erken yaştaki taramalar, diyabet için risk faktörü (obezler, ailesinde diyabet hikâyesi olanlar ve çeşitli etnik kökenlerden gelen kişiler gibi) taşıyan bireyler için önerilmektedir.
Diyabetin eşlik ettiği pek çok hastalık da tarama yapılmasını gerektirir. Yüksek kan basıncı (hipertansiyon), yüksek kolesterol, koroner kalp hastalığı, geçirilmiş gestasyonel diyabet, polikistik over sendromu, knonik pankreatit, yağlı karaciğer, hemokromatoz, kistik fibrozis, çeşitli mitokondrial nöropatiler ve miyopatiler, miyotonik distrofi vebazı kalıtsal hiperinsülinemi vakaları bu hastalıklara örnek olarak verilebilir. Uzun süreli ve yüksek dozda glukokortikoidler, bazı anti-kanser ilaçlar (özellikle L-asparajinaz), bazı antipsikotik ilaçlar (özellikle fenotiyazinler) gibi ilaçların kullanımı diyabet gelişme riskini arttırdığı için, bu ilaçları kullanan kişiler için de düzenli diyabet taraması önerilir.
Diyabet teşhisi konmuş kişiler ise diyabetin yol açtığı komplikasyonlar için düzenli aralıklarla test edilirler. Yılda bir kere yapılan mikroalbüminüri için idrar testi ve retinopati için göz muayenesi bu testlerden bazılarıdır.
Korunma
Tip 1 diyabet oluşma riskinin, kişilerin sahip oldukları HLA (İnsan Lökosit Antijeni – Human Leucocyte Antigen. İnsanlarda bağışıklık sisteminin işlevi ile ilgili çok sayıda geni barındıran belirli bir kromozom bölgesine verilen ad) tipleri (özellikle DR3 ve DR4 tipleri) baz alınarak tespit edilen genetik yatkınlıkları, bilinmeyen bazı çevresel faktörler (henüz kanıtlanamamış olsa da bir enfeksiyon olabileceğinden şüphenilmektedir) ve pankreasın insülin üreten beta hücrelerine karşı gelişen kontrolsüz otoimmün (özbağışıklık) yanıta bağlı olduğu bilinmektedir. Bazı araştırıcılar, bebeklerin anne sütüyle beslenmelerinin sonraki hayatlarında diyabet riskini azaltacağını savunmaktadırlar. Diyabet oluşumunu tetikleyebileceği düşünülen çok sayıda besin üzerinde araştırma yapılmış ancak kesin bir kanıt elde edilememiştir. Bebeklere bir yaşlarına kadar günde 2000 IU (ünite) vitamin D verilmesinin ileride diyabete yakalanma olasılıklarını azalttığı gösterilmiş ama aradaki bağlantı açıklanamamıştır.
Tip 2 diyabet riski ise pek çok vaka için beslenme düzeninde değişiklik yapılması ve fiziksel aktivitenin arttırılması ile azaltılabilir. Amerikan Diyabet Birliği, ideal kilonun korunmasını, haftada en az 2½ saat egzersiz yapılmasını (tempolu yürüyüş yapmak yeterli gibi görünmektedir) yağ alımının azaltılmasını ve lifli gıdalar tüketilmesini önermektedir. Amerikan Diyabet Birliği, diyabeti önlemek için alkol tüketilmesini önermemektedir, ancak hafif alkol tüketimi diyabet riskini azaltabilir (Aşırı alkol tüketiminin vücut sistemlerine anlamlı derecede zarar verdiği kesin ve açıktır) Buna benzer tartışmalı bir durum düşük seviyede alkol tüketimi ile kalp hastalıkları arasında da vardır ve buna “Fransız Paradoksu” adı verilmektedir (Fransızlar görece fazla doymuş yağlı besinler tükettikleri halde koroner kalp hastalığından yine görece daha az etkilendikleri için bu isim verilmiştir)
Çeşitli diyet rejimleri tarafından tavsiye edilmesi ve ısrarla vurgulanmasına karşın, düşük glisemik indeksli yiyeceklerin tüketilmesinin klinik açıdan bir yarar sağladığına ilişkin yeterli bir kanıt yoktur.
Pek çok çalışmada belirli bir takım yiyeceğin tüketilmesi ya da ilacın kullanılması ile tip 2 diyabetin bazı özellikleri arasında bağlantı olduğunu ileri sürülmüştür. Yine bazı çalışmalarda diyabete yatkınlığı olan kişilerin profilaktik olarak (hastalığı önlemek ya da geciktirmek amacıyla (profilaksi)) metformin,rosiglitazon, ya da valsartan kullanmalarının hastalığın ilerlemesini geciktirdiğini göstermiştir. Romatoid artrit tedavisi için hidroksiklorokin kullanan hastalarda, diyabet ortaya çıkma sıklığının %77 oranında azaldığını gösterilmiştir ama aradaki nedensel mekanizma açık değildir. Bebeklerini emziren annelerde tip diyabet riskinin azaldığı gösterilmiştir. Besinler ve ilaçlar ile diyabet arasında yukarıda sayılanlar ya da öteki pek çok bağlantıdan herhangi biri için kesin bir kanıt yoktur. Bu bağlantılardan hiçbiri, standart bir klinik yaklaşımı gerektirecek kadar iyi ve yeterli derecede saptanmamıştır.
Tedavi
Diyabet kronik bir hastalıktır ve kesin bir tedavisi yoktur ve hem uzun vadede hem de kısa süre içerisinde ortaya çıkabilecek diyabete bağlı sorunlar için gereken tıbbi önem verilmelidir. Kan şekeri seviyesinin hem kısa hem de uzun süre içerisinde kabul edilebilir sınırlarda tutulabilmesi için hasta eğitiminin, diyet desteğinin, yeterli egzersizin ve hastanın kendi kan şekerini kontrol etmesinin olağanüstü önemi vardır. Hastalığın dikkatlice kontrol edilmesi uzun sürede ortaya çıkan komplikasyon riskinin azaltılması için gereklidir. Bu hedefe teorik olak, diyet, egzersiz ve zayıflama (tip 2 diyabet), çeşitli antidiyabetik ilaçlar (sadece tip 2 diyabet) ve insulin tedavilerinin (tip 1 diyabet ve artık ağızdan alınan ilaçlara cevap vermeyen tip 2 diyabet hastalarında) kombinasyonları ile ulaşılabilir. Buna ek olarak, diyabete eşlik eden yüksek kardiyovasküler hastalık riskini azaltmak için, diyabetli hastaların egzersiz yapmak, az sigara tüketmek ya da daha iyisi hiç sigara kullanmamak, uygun besinlerle beslenmek, diyabetli hastalar için yapılmış özel çoraplar ve ayakkabılar kullanmak ve eğer gerekliyse kan basıncını düşürmek için çeşitli ilaçlar kullanmak gibi, hayat tarzlarında yapacakları değişiklikler ile kan basıncı ve kolesterol seviyelerini kontrol altında tutmaları zorunludur.
Çoğu tip 1 diyabet vakasında, insulin tedavisi “regüler” ya da “NPH insulin” ya /ya da bir insulin analoğu ile (insulin lispro (Humalog®), insulin aspart (Novolog®) ya da insulin glulisin (Apidra®)) ya da bu insulin analoglarının insulin glargin (Lantus®) ya da insulin detemir (Levemir®) ile kombinasyonları yapılarak uygulanır. Tip 1 diyabet için başka bir tedavi yaklaşımı da insülin pompası (örneğin, Deltec Cozmo®, Animas One Touch Ping®, Medtronic Minimed®, Insulet Omnipod®) kullanmaktır. Bir tedavi yöntemi olmayan ama hastaların kendi kan glukoz seviyelerini ölçmelerine ve onlara uyguladıkları tedavinin etkinliği hakkında fikir sahibi olmalarına olanak sağlayan kan glukoz ölçüm cihazları da tedavinin bir parçası olarak değerlendirilebilir. Bu aletleri kullanmak için hastaların bir lanset yardımıyla genellikle parmaklarından alacakları bir damla kan ölçüm için yeterli olmaktadır.
Kesin tedavi
Tip 1 diyabet için kesin tedavi
Tip 1 diyabet hastaları için henüz pratik bir kesin tedavi yöntemi yoktur. Tip 1 diyabet, görece basit bir fonksiyonu olan tek bir organın yine tek bir çeşit hücresinin fonksiyonunun bozulması sebebiyle (pankreasın Langerhans adacıklarında bulunan Beta hücreleri) ortaya çıktığı için, çoğunlukla ya tüm pankreasın ya da sadece beta hücrelerinin değiştirilmesi şeklindeki kesin tedavi yaklaşımı pek çok kez denenmiştir. Sadece pankreas ya da böbrek ve pankreasın birlikte nakli yapılıp artık dışarıdan insülin kullanmaya ihtiyacı kalmayan tip 1 diyabet hastalarının kesin tedavi oldukları düşünülebilir. Diyabete çoğunlukla böbrek ile ilgili komplikasyonlar eşlik ettiği için (diyabetik nefropati) pankreas ve böbreğin aynı anda değiştirilmesi ortaya umut verici sonuçlar çıkarmaktadır. Böbrekle birlikte pankreasında değiştirildiği vakalardaki hayatta kalma oranı, sadece böbreğin değiştirildiği vakalara benzer ya da bu orandan daha yüksektir. Ancak, nakilden sonra bu hastalar uzun süreli bağışıklık baskılayıcı ilaçlar kullanmak zorundadırlar ve vücudun nakledilen yeni organı reddetme ihtimali vardır.
Pankreası bütün olarak nakletmek yerine donörlerden izole edilen pankreas adacık hücrelerinin tip 1 diyabet hastalarının karaciğerlerine enjekte edilmesiyle yapılan adacik nakilleri de umut vadeden sonuçlar ortaya çıkarmaktadır. Karaciğere enjekte edilen adacık hücreleri portal vende yerleşmekte ve bir süre sonra insülin salgılamaya başlamaktadırlar. Adacık hücre nakillerinden sonra doku reddini engelleyebilmek amacıyla hastaların bağışıklık sistemlerini baskılayıcı ilaçlar kullanmaları gerekmektedir. Dışarıdan sadece beta hücrelerinin nakledilmesi deneysel olarak hem insanlar hem de fareler üzerinde denenmiştir ancak, bu tedavi yaklaşımı klinik açıdan henüz pratik değildir ve bunun kısmen de olsa sebebi beta hücre donörü (bağışlayan) kişilerin yetersiz olmasıdır. Her organ naklinde olduğu gibi beta hücrelerin nakledilmesi de bağışıklık yanıtını başlatır ve nakledilen dokuyu korumak adına uzun süreli olarak bağışıklık baskılayıcı ilaçları kullanmak gerekir. Alternatif bir teknik olarak, nakledilecek beta hücrelerini bağışıklık sisteminden izole edip koruyacak yarı geçirgen bir muhafazanın içine koyulması önerilmiştir. Kök hücre araştırmaları da muhtemel bir kesin tedavi yöntemi olarak öne sürülmüştür. Kök hücreler pankreas adacık hücrelerinin yeniden gelişmesini sağlar ve genetik açıdan tedavi edilen kişinin bir parçası olduğu için bağışıklık baskılayıcı ilaçların kullanımını gerektirmeyebilir. Bu işlem fareler üzerinde denenmiştir ve 2007 yılında 15 yeni teşhis edilmiş tip 1 diyabet hastasının kendi kemik iliklerinden alınan kök hücrelerle tedavi edilmeleri sonucunda, bu hastaların pek çoğunda bağışıklık sistemleri baskılandıktan sonra uzun süre boyunca insülin tedavisine gerek kalmadığı gösterilmiştir.
Mikroskopik ya da nanoteknolojik tedavi yaklaşımları da araştırılmaya devam etmektedir. Önerilen bir sistemde insulin depolanmış bir implant hızlı açılıp kapanan bir valf vasıtasıyla içerdiği insulini kandaki glukoz seviyesine göre kana vermektedir. Buna benzer en az iki farklı yaklaşım canlılar üzerinde yapılan deneylerle gösterilmiştir. Bunlar benzer mantıkla kapalı devre insülin pompası görevi görmektedirler.
Tip 2 diyabet için kesin tedavi
Tip 2 diyabet için de kesin bir tedavi yöntemi yoktur. Aşırı obez diyabet hastalarına uygulanan gastrik baypass ameliyatı ile kan şekeri seviyeleri %80 ile %100 oranında normale döndürülebileceği gösterilmiştir. Bu işlemin mekanizması ayrıntılı bir biçimde incelenmiş ve sağlanan yararın basitçe işlem sonrasındaki kilo kaybına bağlı olmadığı gösterilmiştir. Bu tedavi yöntemi yakın bir gelecekte bazı tip 2 diyabet hastaları için standart bir tedavi olabilir. Bu ameliyat ayrıca aşırı obez insanların ölüm oranlarını %40 kadar azaltmaktadır. Aynı ameliyat daha az sayıdaki normal kilolu ya da hafif obez tip 2 diyabet hastasına da başarıyla uygulanmıştır.
Prognoz (Hastalığın seyri)
Kan şekeri seviyeleri iyi kontrol edilmiş hastalarda diyabetin sebep olduğu komplikasyonlar çok daha az sıklıkta ve daha az şiddette ortaya çıktığı için hasta eğitimi, hastanın durumu hakkındaki bilgisi ve kendi hastalığı ile ilgilenmesi hayati önem taşımaktadır. Hastanın sahip olduğu öteki sağlık sorunları diyabetin bu zararlı etkilerini daha da hızlandırır. Bunlara örnek olarak, sigara kullanımı, yüksek kolesterol seviyeleri, şişmanlık, yüksek kan basıncı (hipertansiyon) ve düzenli egzersiz yapılmaması sayılabilir. Yapılan bir çalışmaya göre, yüksek kan basıncı olan kadınlarda diyabetin ortaya çıkma olasılığı normal bireylerden üç kat fazladır.
Düzenli olarak egzersiz yapan, zayıflayan ve sağlıklı bir diyetle beslenen tip 2 diyabet hastalarının, hastalığın kendisini ya da hastalığın yolaçtığı komplikasyonlardan bazılarını “duraklama” aşamasında tutabilecekleri gösterilmiştir. Şüphesiz, yukarıda sayılan bu önlemler insülin duyarlığını iyileştirerek, insanları tip 2 diyabet için bir aday olmaktan çıkarabilir ya da diyabet öncesi durumlarının gerçek hastalığa dönüşmesini önleyebilir. Ancak, hastalar bunları uygulamaya başlamadan önce mutlaka doktorlarıyla beklenilen faydalar hakkında görüşmelidir. Bu özellikle hastaların hipoglisemi risklerini azaltmaları ve bu uygulamaların yol açabileceği sorunlardan sakınabilmeleri için önemlidir. Gerçekte pek az insan hastalığını “duraklama” aşamasında tutabilmektedir. Ancak, bazı hastalar egzersiz sonrasında vücudun insülin gereksinimi azaldığı için daha az insüline ihtiyaç duyabilirler. Gerçekte uygulanan bu önlemlerin bir faydası olsun ya da olmasın, bu sağlıklı hayat biçiminin hem diyabetik hem de sağlıklı bireyler için sağladığı pek çok fayda vardır.
Diyabetin ilerleyişi yaşlanma ile birlikte değişir. Pankreasın insülin üreten beta hücrelerinin yaşlanma ile birlikte bozulmaya başlaması insülin üretimi azaltır. Buna ek olarak, yaşlanma ile kas dokusunun azalması ve özellikle iç organların çevresinde olmak üzere yağ birikiminin artması, insülin direncini arttırır ve dokuların insüline yanıt vermesini azaltır. Glukoz toleransı yaş ile birlikte gittikçe azalır ve bu yaşlı nüfusta tip 2 diyabet görülme sıklığını arttırır. Yaşlanmaya bağlı glukoz intoleransına sıklıkla insülin rezistansı eşlik eder ama bu kişilerin dolaşımlarında bulunan insülin miktarı daha genç kişilerdeki insülin seviyesi ile benzer ya da aynıdır. Yaşlı hastalar için belirlenen tedavi hedefleri kişiden kişiye değişkenlik gösterir ve hastanın genel sağlık durumu, hayat beklentisi, verilen tedaviye olan bağlılığı ve istekliliği göz önünde bulundurularak belirlenir.
Akut komplikasyonları
Diyabetik ketoasidoz
Diyabetik ketoasidoz (DKA) hiperglisemi, ketonemi (Kanda keton cisimlerinin miktarının artması) ve metabolik asidoz (kan pHının düşmesi) ile karakterize bir durumdur. DKA her zaman acil tıbbi müdahale gerektiren akut (hızlı gelişen) ve tehlikeli bir komplikasyondur. Düşük insülin seviyeleri yüzünden glukozu yeterince kullanamayan karaciğer, enerji kaynağı olarak yağları kullanmaya başlar; bu metabolik yolaktaki ara substrat keton cisimleridir. Bu durum periyodik olduğu sürece normaldir, ama kalıcı olduğunda ve enerji üretiminde devamlı olarak bu yolak kullanıldığında ciddi bir sorun halini alabilir. Kanda keton cisimlerinin yükselmesi kanın pH'nın düşmesine ve diyabetik ketoasidoz oluşmasına neden olur. Genellikle insülin tedavisi şemasına uymayan hastalarda görülür (insülin enjeksiyonunu unutmak ya da gerekenden az insülin kullanmak gibi). Diyabetik ketoasidozun belirtileri arasında hastaların nefesinde belirgin bir aseton kokusunun olması, Kussmaul solunumu adı verilen çok hızlı ve derin soluma, poliüri, mide bulantısı, kusma ve karın ağrısı, çeşitli tiplerde mental (saldırganlık, mani, zihin karışıklığı ya da halsizlik gibi) bozuklular sayılabilir. Hastalar genellikle aşırı sıvı kaybederler (dehidratasyon). Karın ağrısına çok sık rastlanır ve çok şiddetli olabilir. Hastanın bilinç durumu başlangıçta normaldir ama ilerleyen safhalarda komaya kadar ilerleyebilir. Ketoasidoz kolaylıkla kan basıncının aşırı şekilde düşmesine (hipotansiyon), şoka ve ölüme neden olabilicek kadar ciddileşebilir. İdrar tahlili ile keton cisimcikleri tespit edilebilir (kandaki keton cisimleri genellikle DKA belirtileri ortaya çıkmadan önce böbrek eşik değerini aşarak idrara geçer). Hızlı ve yerinde müdahale ile tam bir iyileşme sağlanabilir. Ancak müdahalenin gecikmesi ve yetersiz tedavi ya da DKA’nın yol açtığı sorunlar (beyin ödemi) ölümle sonuçlanabilir. Diyabetik ketoasidoz tıbbi bir acil durumdur ve hastaların derhal hastaneye kaldırılmaları gerekir. Diyabetik ketoasidoz çoğunlukla tip 1 diyabet hastalarında ortaya çıkan bir komplikasyondur ancak tip 2 diyabet hastalarında da görülebilir. Ketoasidozlu diabet hastalarında "Mucormycosis" olarak bilinen mantar hastalığının önemli sonuçlarıyla karşılaşılır.
Hiperglisemik hiperozmolar sendrom (HHS)
Hiperglisemik hiperozmolar sendrom (eski ismiyle Hiperglisemik hiperozmolar nonketotik sendrom (HHNS) ya da bazı kaynaklarda sadece Hiperozmolar Sendrom), diyabetik ketoasidoz belirtileri ile pek çok açıdan benzerlik gösteren ancak tamamen farklı bir sebeple oluşan ve yine tamamen farklı şekilde tedavi edilen metabolik bir durumdur. Hiperglisemik hiperozmolar sendrom, belirgin ketoasidoz olmaksızın, aşırı hiperglisemi, plazma hiperozmolaritesi ve aşırı su kaybı (dehidratasyon) ile karakterize bir sendromdur. Kan şekeri çok yüksek (genellikle 300 mg/dl (16 mmol/l) ve üzeri değerler yüksek kabul edilir) kişilerde, kandaki glukoz kanın ozmotik basıncının yükselmesine ve hücre içindeki su moleküllerinin kana doğru çekilmesine neden olur. Yine yüksek glukoz böbreklerden suyun geri emilmesini engelleyerek üretilen idrar miktarını da arttırır (Buna ozmotik diürez adı verilir). Eğer kaybedilen sıvı yerine konmazsa (ağızdan ya da damar yoluyla), hücrelerin devamlı olarak su kaybetmeleri ve aşırı idrar ile suyun atılması sonucunda hastaların sıvı kaybetmelerine neden olur (dehidratasyon). Sıvı kaybına genellikle elektrolit dengesizlikleri eşlik eder ve bu her zaman tehlikelidir. Eğer müdahale edilmezse dolaşımdaki sıvı miktarının çok azalması sonucunda böbrekler fonksiyonunu yitirmeye başlar. Bu durum zaten yüksek olan glukozun böbrekler yoluyla atılamamasına, kandaki glukozun daha da yükselmesine ve kanın ozmotik basıncının iyice artmasına neden olur. Kanın ozmotik basıncı 320–330 mOsm/kg değerini aşarsa beyin hücrelerinden su kaybedilmeye başlanır ve tablo komaya kadar gidebilir. Hiperglisemik hiperozmolar sendromda, diyabetik ketoasidozda olduğu gibi, acil tıbbi müdahale gereklidir. Müdahaleye genellikle kaybedilen sıvını yerine konması ile başlanır. Hiperglisemik hiperozmolar sendrom tip 2 diyabet hastalarında daha yaygın olarak görülür.
Hipoglisemi
Hipoglisemi ya da anormal derecede düşük kan şekeri, diyabet tedavisinde kullanılan pek çok tedavi yönteminin akut bir komplikasyonudur. Özellikle insülin tedavisi gören tip 1 ve tip 2 diyabet hastalarında görülür. Ancak beta hücrelerinin insülin salgısını arttıran ilaçları kullanan (oral sülfonilüreler, meglitinid ya da fenilalanin analogları gibi), yaşlı ve böbrek bozukluğu olan hastalarda da rastlanır. Bu durum hem diyabetik hem de diyabetik olmayan kişiler arasında nadir görülse de hâlen insülinle tedavi edilen hastalarda görülen komanın bir numaralı sebebidir. Hastada ajitasyon, terleme ve sempatik sinir sisteminin aktivasyonuna bağlı pek çok belirti (korku ve panik gibi) görülür. Hastanın bilinç durumu devamlı değişiklik gösterir ve şiddetli vakalarda komaya, nöbetlere hatta beyin hasarı ve ölüme sebep olabilir. Diyabet hastalarında görülen bu duruma zamanlaması yanlış ve çok fazla insülin kullanmak, çok fazla ve yanlış zamanda yapılan egzersiz (egzersiz yapmak insülin gereksinimini azaltır), yeterince besin alınmaması (özellikle glukoz içeren karbohidratlar) ya da bir öğünün kaçırılması neden olabilir.
İyatrojenik (Uygulanan bir tedavi ya da ilacın istenmeyen yan etkilere ya da komplikasyonlara neden olması) hipoglisemi, basitçe aşırı miktardaki (ya da görece yüksek) insülininin gösterdiği etkiler ve tip 1 ve tip 2 diyabette bozulmuş karşıt glukoz düzenlemesinin bir sonucu olarak ortaya çıkar. Normal bireylerde glukoz seviyesinin aşırı miktarda düşmesine yanıt olarak derhal insülin salgılanması azaltılır ve glukagon ve adrenalin salgılanarak kan şekeri yükseltilmeye ve hipoglisemi düzeltilmeye çalışılır (Buna glukoz metabolizmasının karşıt-düzenlenmesi adı verilir ve glukagon ve adrenalin glukoz metabolizması için karşıt-düzenleyici hormonlar olarak anılır). Ancak, İnsülinin mevcut olmadığı diyabette (tip 1 diyabet) hipoglisemiye yanıt olarak dışarıdan alınan insülinin seviyesi düşürülemez ve buna ek olarak yetersiz glukagon ve adrenalin yanıtları glukozun karşıt-düzenleme mekanizmasının bozulmasına yol açar.
Diyabet hastalarında görülen azalmış sempatoadrenal yanıt hastanın hipoglisemi belirtilerinin (titreme, terleme, panik vs) farkına varmasını zorlaştırır (buna “hipoglisemi habersizliği” (hypoglycemia unawareness) adı verilir). Diyabetik hastalarda gözlenen otonomik nöropati, beyinin art arda geçirilen hipoglisemi nöbetleri yüzünden hipoglisemiye karşı “hassasiyetini” yitirip gerekli yanıtı oluşturmaması ve hastanın hipoglisemi belirtilerini maskeleyecek çeşitli ilaçlar kullanıyor olması hipoglisemi habersizliğinin sebepleri arasında sayılabilir. Pek çok vakada bu kısa süreli hipoglisemi nöbetlerinden kaçınmak hipoglisemi habersizliğini düzeltebilir ancak bu her vaka için geçerli değildir.
Çoğu vakada hipoglisemi şekerli yiyecek ya da içeceklerle tedavi edilir. Diyabetik hastaların hipoglisemi riskine karşı yanlarında şekerleme, kesme şeker ya da glukoz tabletleri bulundurmaları gerekir. Hasta eğer hipoglisemi belirtilerini hissederse hemen 15 gram kadar şeker tüketmeli (örneğin, 1 çorba kaşığı kadar şeker) ve 15 dakika beklemelidir. 15 dakika sonra eğer hala kendini iyi hissetmiyorsa tekrar 15 gram şeker alıp 15 dakika daha beklemelidir. Buna 15/15 kuralı adı verilir.
Ciddi vakalarda, tedavi için glukagon enjeksiyonu (glukagon insülinin etkilerine tamamen ters etki oluşturan bir hormondur) ya da damar yolundan dekstroz infüzyonu ile yapılır, ancak genellikle hastanın bilincinin kapalı olduğu vakalarda bu yola başvurulur. Glukagon karaciğerde glikojen olarak depolanmış halde bulunan glukozu serbest bırakarak (glikojenoliz) kan glukoz düzeyini yükseltir. Bu yüzden glukagon enjeksiyonu yapıldığı durumlarda, glukagon yalnızca bir kez kullanılabilir. Karaciğerde yetersiz miktarda glikojen olması ya da hiç olmaması glukagonun etkisini büyük oranda azaltır. Hastanelerde genellikle dekstroz infüzyonu yapılır.
Kronik komplikasyonları
Damar Hastalıkları
Kan şekerinin uzun süre yüksek seyretmesi kan damarlarına zarar verir (anjiyopati). Kan damarlarının iç yüzeylerini kaplayan endotel hücreleri normalden daha fazla miktarda glukozu hücre içine alırlar çünkü bu hücrelere glukoz girişi insülinden bağımsız olarak gerçekleşir. Hücre içine giren yüksek miktarda glukoz bu hücrelerde proteinlerin glikozillenmesine (protein molekülleri ile glukozun enzimatik birleşimi) ve yüzey glikoproteinlerin birikmesine yol açar. Sonuçta damarların bazal membranı kalınlaşır ve zayıflar. Diyabette bu durumun yol açtığı sorunları tanımlamak için mikrovasküler hastalıklar (küçük damarlarda oluşan hasarlar sebebiyle oluşan) ve makrovasküler hastalıklar (arterlerde oluşan hasarlar sebebiyle oluşan) tabirleri kullanılır.
Küçük çaptaki kan damarlarının hasar görmesi sonucunda oluşan mikroanjiyopati aşağıda sayılan komplikasyonlara yol açabilir;
- Diyabetik retinopati: Diyabete bağlı olarak göz dibi damarlarının bozulması. Retinada oluşan yeni damarların zayıf ve düşük kalitede olması ve ödemi (makulanın sıvı birikimi ile şişmesi) ile karakterize, ciddi görme kaybı ve körlüğe sebep olabilen hastalık. Mikroanjiyopati yüzünden oluşan retina hasarı Amerika Birleşik Devletleri’nde yetişkinlerde görülen körlüğün en yaygın sebebidir.
- Diyabetik nöropati: Hissetme duyusunun normal olmaması ya da azalması, “eldiven-çorap” tarzı his dağılımı (hastalar giymedikleri halde ellerinde eldiven, ayaklarında çorap varmış gibi hissederler), ayaklardan başlayan ancak tüm sinirleri etkileyebilme potansiyeli olan, yaygın bir diyabet komplikasyonudur. Diyabetik nöropati, hasar görmüş damarlarla birlikte diyabetik ayak oluşumuna yol açabilir. ve ise diyabetik nöropatinin farklı türleridir. Diyabetik amyotrofi ise nöropatinin yol açtığı kas güçsüzlüğünü tanımlamak için kullanılır.
- Diyabetik nefropati: Böbreği fonksiyon yapamaz hale gelmesine yol açabilen ileri böbrek hasarı. İlerlemiş vakalarda böbrek nakli gerekebilir. Diyabet gelişmiş ülkelerde en yaygın böbrek yetmezliği sebebidir.
- : Koroner arter hastalığı ya da hipertansiyondan bağımsız olarak kalbin diyastolik (gevşeme) fonksiyonunun bozulması ile karakterize hastalık. İlerleyen vakalarda kalp yetmezliğine yol açabilir.
Makrovasküler hastalıklar (arterlerde meydana gelen hastalıklar) ise çeşitli kardiyovasküler hastalıklara neden olurlar. Bunun başlıca sebebi ise diyabete bağlı olarak gelişen aterosklerozdur. Bu hastalıklardan başlıcaları;
- Koroner arter hastalığı: Miyokard infarktüsü (Kalp krizi) ve anginaya yol açar.
- İnme: Özellikle iskemik tarzda inmelerin oluşmasına nden olur.
- Periferik damar hastalığı: Nörojenik intermittent klaudikasyon (Özellikle aterosklerozlu hastalarda bacak arterlerinde meydana gelen tıkanmalar sonucunda oluşan ve efor sonrasında yetersiz kan dolaşımı yüzünden bacaklarda ağrı hissedilmesine yol açan durum) ve diyabetik ayak oluşumuna neden olur.
- Diyabetik miyonekroz: Kasları besleyen damarların tıkanması sonucunda iskelet kasının beslenemeyip ölmesi.
Diyabetik ayak, genellikle nöropati (uyuşukluk ya da hissizlik ile karakterize) ve damarlarda oluşan hasarların birleşimi sonucunda oluşur. Bu durum ayak derisinde yaralar oluşmasına ve bu yaraların enfekte olmasına yol açar. İleri vakalarda doku nekrozu ve kangren görülebilir. Diyabetik ayak, gelişmiş ülkelerdeki yetişkinlerde travma (yaralanma] sonucu oluşmamış ampütasyonların (parmak ya da ayakların cerrahi olarak kesilip alınması) başlıca sorumlusudur.
Karotid arter stenozu ve abdominal aorta anevrizmaları diyadette çok sık olarak görülmez ancak, diyabet bu hastalıklara sahip olan kişilerdeki ölüm oranını, morbiditeyi ve bunların tedavisi için yapılan ameliyatların riskini artırır.: diyabetik hastaların bilişsel yeteneklerinin azalmasına ve demans (bunama) riskinin artmasına neden olur. Bu durumun oluşması için pek çok teori ileri sürülmüştür. Beyini besleyen damarlarla ilgili bozukluklar ya da insülinin beyinde oluşturduğu etkilerde diyabete bağlı değişiklikler olması bu teorilerden bazılarıdır.
Epidemiyoloji
Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, 2000 yılında tüm dünyada en az 171 milyon diyabet hastası (toplam dünya nüfusunun %2,8’i) vardır. Tüm dünyada diyabetin görülme sıklığı hızla artmaktadır ve 2030 yılında yaklaşık 330 milyon kişinin diyabet hastası olacağı tahmin edilmektedir. Diyabet tüm düm dünyada görülen bir hastalıktır ancak, gelişmiş ülkelerde daha sık (özellikle tip 2 diyabet) görülür. Bununla birlikte, diyabet görülme sıklığındaki en büyük artışın, bu bölgedeki nüfus artışı ve toplam nüfus göz önüne alındığında Asya ve Afrika ülkelerinde görüleceği tahmin edilmektedir. 2030 yılında en fazla diyabet görüleceği tahmin edilen ülke yaklaşık 80 milyon kişi ile Hindistandır ve bu ülkeyi 40 milyon kişi ile Çin ve 30 milyon kişi ile de Amerika Birleşik Devletleri izlemektedir. Gelişmiş ülkelerde diyabet görülme sıklığının artması ile kentleşme eğilimi ve hayat tarzı değişiklikleri arasında bir paralellik vardır. Belki de en önemli etken “batılı tarzı” beslenme alışkanlığı ve obezitedir.
Son 20 seneden beri Kuzey Amerika’da diyabet oranları devamlı artmaktadır. 2008 yılı verilerine göre sadece Amerika Birleşik Devletleri’nde 17,9 milyon diyabet hastası vardır ve henüz diyabet teşhisi konmamış 5,7 milyon insan ile birlikte bu sayı yaklaşık olarak 24 milyon kişidir. Buna ek olarak yaklaşık 57 milyon kişinin diyabet oluşma sıklığını büyük ölçüde arttıran pre-diyabet (gizli-şeker) hastası olduğu tamin edilmektedir.
ABD Hastalık Kontrol ve Korunma Merkezleri diyabeti salgın (epidemik) hastalıklar sınıfına sokmuştur. Hastalığın yıllık maliyetinin 132 milyar dolar olduğu tahmin edilmektedir. Kuzey Amerika’da görülen toplam diyabet vakalarının yaklaşık %5-10’unu tip 1 diyabet vakaları oluşturmaktadır. Bu oran tüm dünyadaki tip 1 diyabet görülme sıklığından biraz farklıdır ancak bu değişikliğin sebebi tam olarak anlaşılamamıştır. Amerikan Diyabet Birliği, ABD Hastalık Kontrol ve Korunma Merkezleri tarafından, 2000 yılından sonra doğan her Amerikalı erkeğin 3'te 1’i ve her kadının 5'te 2’sinin hayatları boyunca diyabete yakalanacakları değerlendirmesine dikkat çekmektedir.
Amerikan Diyabet Birliği’ verilerine göre, 60 yaşından büyük Amerikalıların yaklaşık %18,3’ü (8,6 milyon kişi) diyabet hastasıdır. Diyabetin görülme sıklığı yaş ilerledikçe artmaktadır ve yaşlı nüfusun sayısının artmasına paralel olarak diyabetik hasta sayısının artacağı tahmin edilmektedir. Yapılan bir klinik çalışmaya göre, 65 yaşın üzerindeki nüfusun %18-20’sinde diyabet vardır ve %40’ında da diyabetin erken safhası sayılan glukoz toleransı bozukluğu vardır.
Tarihçe
Diyabet terimi (Yunanca: διαβήτης, diabētēs) Aretaeus of Cappadocia tarafından bulunmuştur. Bu terim, dia- yani “ayrı” ya da “boydan boya” ön eki ve bainein yani “yürümek” ya da “ayakta durmak” fiilinin birleştirilmesiyle oluşturulmuş eski Yunanca διαβαίνειν (diabaínein) kelimesinden türetilmiştir. Diabaínein “bacakları ayırarak yürümek” ya da “ bacakları ayırarak oturmak” anlamına gelir. Bu durumda, bu kelimeden türetilen diabētēs kelimesi ise “bacaklarını ayırarak yürüyen” ya da daha spesifik olarak kullanıldığında “pergel gibi ya da sifon” anlamlarına gelmektedir. Diabētēs kelimesinin ”sifon” anlamı taşıması, aşırı derecede idrara çıkmanın eşlik ettiği bir hastalığı isimlendirmekte kullanılmasının asıl nedenidir. Diyabet 1425 yılında yazılan bir tıbbi belge ile İngilizceye “diyabete” şeklinde geçmiştir. 1625 yılında Thomas Willis tatlı ya da bal anlamına gelen Latince mellis kelimesini, bu hastaların idrarlarının tatlı olduğunu belirtmek için “mellitus” şeklinde eklemiştir. İdrarın tatlı olması, Eski Yunan, Çin, Mısır, Hint ve Pers uygarlıkları tarafından da fark edilmiştir. 1776 yılında Matthew Dobson idrarın tatlı olmasının diyabet hastalarının kanlarındaki ya da idrarlarındaki bir tür aşırı şeker yüzünden oluştuğunu kanıtlamıştır.
Diyabet eski devirlerde bir tür ölüm cezası şeklinde görülüyordu. Hipokrat muhtemelen bu hastalık için bir tedavi olamayacağını düşündüğü için bu hastalıktan hiç söz etmemiştir. Aretaeus hastalığı tedavi etmeye çalışmış ancak bir ilerleme sağlayamamıştır ve “diyabetli bir hayat kısa, berbat ve acı içinde geçer” şeklinde bir yorum yapmıştır.
Sushruta (MÖ 6. yüzyıl) diyabeti medhumeha olarak sınıflandırmış ve diyabeti şişmanlık ve hareketsiz yaşam biçimi (sedanter) ile ilişkilendirmiş ve hastalarına tedavi için egzersiz yapmalarını önermiştir. Eski Hintler diyabeti teşhis etmek için hastanın idrarının çevresine karıncaların toplanmasını kullanmışlar ve bu hastalığa “tatlı idrarlı hastalık” anlamına gelen “medhumeha” ismini vermişlerdir. Kore, Çin ve Japonlar bu diyabete, benzer şekilde idrarın tatlı olduğunu belirten isimler vermişlerdir. Orta Çağ'da Fars’ta İbn-i Sina (980-1037) El-Kanun fi't-Tıb adlı eserinde diyabetten oldukça ayrıntılı şekilde bahsetmiş ve hastalığı aşırı iştah artışı ve cinsel işlevlerin azalması şeklinde tanımlamış ve idrarın tatlı olmasından da bahsetmiştir. Ondan önceki Aretaeus gibi, İbn-i Sina’da birincil ve ikincil diyabetleri tanımlamıştır. İbn-i Sina ayrıca diyabetik kangreni tanımlamış ve diyabeti Acı bakla, Çemen otu ve bir tür Zerdeçal tohumunun karışımı ile tedavi etmiştir. Bu karışım ile idrardaki glukoz miktarı belirgin şekilde azalmaktadır ve hala bazı hekimlerce kullanılması önerilmektedir. İbn-i Sina ayrıca “diyabetes insipidus”u tarihte ilk defa eksiksiz bir biçimde tanımlamıştır. Diyabet ve diyabetes insipidus tanımları ise Johann Peter Frank (1745-1821) tarafından ayrılmıştır.
Her ne kadar diyabet antik çağlardan beri biliniyor ve hastalığın tedavisi için yararlı olan çeşitli yöntemler Orta Çağdan beri biliniyor olsa da hastalığın patogenezi ancak 1900’lü yıllarda deneysel olarak anlaşılabilmiştir. Pankreasın diyabette oynadığı rolün keşfedilmesi, genellikle 1889 yılında pankreası çıkarılmış köpeklerin diyabetin tüm belirtilerini gösterdiklerini ve kısa bir süre sonra da öldüklerini bulan Joseph von Mering ve Oskar Minkowski’ye atfedilir. 1910 yılında Sir Edward Albert Sharpey-Schafer diyabet hastalarında normalde pankreasın ürettiği tek bir kimyasal maddenin eksik olduğunu ileri sürmüş ve bu maddeye insülin adını vermiştir. İnsülin Latince “ada” anlamına gelen “insula” kelimesinden türetilmiştir ve pankreasın insülin üreten hücrelerinin bulunduğu Langerhans adacıklarını belirtmek için bu ad verilmiştir.
Pankreasın metabolizmada oynadığı endokrin fonksiyon ve insülinin gerçekten var olduğu, 1921 yılına kadar açıklığa kavuşturulamamıştır. 1921 yılında Sir Frederick Grant Banting ve Charles Herbert Best, Joseph von Mering ve Oskar Minkowski’nin yaptıkları deneylerini tekrarlamışlar ve bu deneyi bir adım daha ile götürerek, pankreası çıkarılan köpeklere, sağlıklı köpeklerin pankreaslarının Langerhans adacıklarından hazırladıkları ekstreyi vererek tüm diyabet belirtilerinin ortadan kalktığını göstermişlerdir. Sonrasında Banting, Best, and öteki meslektaşları (özellikle kimyacı James Collip) Toronto Üniversitesinde domuz pankresından insülin hormonunu ayırıp saflaştırmaya başladılar. Bu uğraşları sonucunda diyabetin etkin bir şekilde tedavi edilmesinin (yani insülin enjeksiyonunun) yolu açılmış oldu ve ilk hasta (Leonard Thompson) 1922 yılında tedavi edildi. Bu buluşları için Banting ve laboratuvarın yöneticisi olan John James Richard Macleod’a 1923 yılında Nobel Tıp Ödülü verildi. Bu iki araştırıcı da ödülden aldıkları parayı başta Best ve Collip olmak üzere tüm takım arkadaşları ile paylaştılar. Banting ve Best insülin üretim yöntemi ile ilgili olarak aldıkları patent için para talep etmediler ve insülinin ticari olarak üretilmesini kontrol etmeye çalışmadılar. Bu kararlarının sonucunda insülin üretimi ve tedavisi hızla tüm dünyaya yayıldı. Banting daha sonra doğum günü olan 14 Kasım tarihinin “Dünya Diyabet Günü” olarak belirlenmesi ile onurlandırıldı.
Şu gün tip 1 ve tip 2 diyabet olarak adlandırılan hastalıklar arasındaki fark ilk kez Sir Harold Percival (Harry) Himsworth tarafından, Ocak 1936 tarihinde ortaya konmuştur.
Tedavisinin bulunmasına karşın, diyabet en önemli ölüm nedenleri arasında kalmıştır. Örneğin, istatistiki araştırmalar Malta’da 1927 yılı içinde ölüm nedeni belli olan ölüm oranının (diyabete bağlı) her 100.000 kişide 47,7 rakamına ulaştığını göstermiştir.
Diyabet ile ilgili öteki önemli keşifler;
- 1942 yılında oral antidiyabetik sülfonilüreler bulundu.
- 1950’lerin sonlarında tip 2 diyabet tedavisinden kullanılmaya başlandı. Bu sınıf ilaçların ilki olan zaman zaman ölümcül olabilen laktik asidoza yol açabildiği için tüm dünyada kullanımdan kalktı. Ancak aynı sınıf ilaçlardan biri olan metformin ilk defa 1979 yılında Fransa’da kullanıma girdi.
- İnsülinin amino asit dizilimi belirlendi. Dizilimi belirleyen Sir Frederick Sanger bu buluşu için 1958 yılında Nobel Kimya Ödülünü aldı.
- Rosalyn Yalow ve Solomon Berson tarafından insülin için radyoimmunolojik yöntem geliştirildi ve bu araştırıcılar 1977 yılında Nobel Tıp Ödülü’ne layık görüldüler.
- İnsülinin 3 boyutlu yapısı aydınlatıldı.
- 1980 yılında Amerikan biyoteknoloji firması Genentech insan insülini üretim yöntemini geliştirdi. Bu yöntemin temelinde, insanlarda insülin molekülünü kodlayan gen dizisinin bir bakteriye aktarılması sonucunda bu bakterinin insülin üretmeye başlaması ve üretilen bu insülinin saflaştırılması yatmaktadır.
- 1988 yılında Gerald M. Reaven tarafından tanımlanan ve kardiyovasküler hastalıklar ve diyabet için risk faktörü olan bir takım bozuklukları tanımlamak için metabolik sendrom tanımı kullanılmaya başlandı.
- Yapılan geniş çaplı bir klinik araştırmanın sonuçlarına göre, kan şekeri seviyesini olabildiğince normal seviyede tutmak için yapılan yoğun glisemik kontrolün, diyabetin yol açtığı kronik komplikasyonları önemli ölçüde azalttığı gösterilmiştir.
- 1990’lı yıllarda ilk sınıfı insülin duyarlılık arttırıcı ilaç kullanıma sunuldu.
Kaynakça
- ^ . International Diyabetes Federation. 17 Mart 2006. 16 Mayıs 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi.
- ^ L M Tierney, S J McPhee, M A Papadakis (2002). Current medical Diagnosis & Treatment. International edition. New York: Lange Medical Books/McGraw-Hill. ss. 1203-1215. .
- ^ a b Rother, KI (2007). "Diyabetes Treatment — Bridging the Divide". N Engl J Med. 356 (15). ss. 1499-1501. doi:10.1056/NEJMp078030. (PMID) 17429082. 3 Eylül 2009 tarihinde kaynağından . Erişim tarihi: 12 Aralık 2008.
- ^ a b Dünya Sağlık Örgütü Department of Noncommunicable Disease Surveillance (1999). "Definition, Diagnosis and Classification of Diyabetes Mellitus and its Complications" (PDF). 28 Mayıs 2015 tarihinde kaynağından (PDF).
- ^ "Monogenic Forms of Diyabetes: Neonatal Diyabetes Mellitus and Maturity-onset Diyabetes of the Young". National Diyabetes Information Clearinghouse (NDIC). National Institute of Diyabetes and Digestive and Kidney Diseases, NIH. Erişim tarihi: 4 Ağustos 2008.[]
- ^ Mailloux, Lionel (13 Şubat 2007). . UpToDate. 22 Şubat 2008 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 7 Aralık 2007.
- ^ . . 25 Ağustos 2005. 3 Temmuz 2009 tarihinde kaynağından arşivlendi.
- ^ . 1 Şubat 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 23 Eylül 2007.
- ^ "FDA Approves First Ever Inhaled Insulin Combination Product for Treatment of Diyabetes". 13 Mayıs 2009 tarihinde kaynağından . Erişim tarihi: 9 Eylül 2007.
- ^ . 16 Şubat 2010 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 23 Ekim 2008.
- ^ Baillie, K (5 Temmuz 2008). . ClinicLog.com. 17 Şubat 2012 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 23 Temmuz 2008.
- ^ Eberhart, MS; Ogden, C; Engelgau, M; Cadwell, B; Hedley, AA; Saydah, SH (19 Kasım 2004). "Prevalence of Overweight and Obesity Among Adults with Diagnosed Diyabetes --- United States, 1988--1994 and 1999--2002". Morbidity and Mortality Weekly Report. 53 (45). Centers for Disease Control and Prevention. ss. 1066-1068. 11 Eylül 2018 tarihinde kaynağından . Erişim tarihi: 11 Mart 2007.
- ^ Arlan Rosenbloom, Janet H Silverstein (2003). Type 2 Diyabetes in Children and Adolescents: A Clinician's Guide to Diagnosis, Epidemiology, Pathogenesis, Prevention, and Treatment. American Diyabetes Association,U.S. s. 1. .
- ^ Lang, Iain A.; Galloway, Tamara S.; Scarlett, Alan; Henley, William E.; Depledge, Michael; Wallace, Robert B.; Melzer, David (2008). "Association of Urinary Bisphenol A Concentration with Medical Disorders and Laboratory Abnormalities in Adults". Journal of the American Medical Association. 300 (1). ss. 1303-1310.
- ^ "Effect of intensive blood-glucose control with metformin on complications in overweight patients with type 2 diyabetes (UKPDS 34). UK Prospective Diyabetes Study (UKPDS) Group". Lancet. 352 (9131). 1998. ss. 854-65. doi:10.1016/S0140-6736(98)07037-8. (PMID) 9742977.
- ^ AVERY ME, MEAD J (Mayıs 1959). "Surface properties in relation to atelectasis and hyaline membrane disease". AMA J Dis Child. 97 (5, Part 1). ss. 517-23. (PMID) 13649082.
- ^ Lawrence JM, Contreras R, Chen W, Sacks DA (Mayıs 2008). "Trends in the prevalence of preexisting diyabetes and gestational diyabetes mellitus among a racially/ethnically diverse population of pregnant women, 1999-2005". Diyabetes Care. 31 (5). ss. 899-904. doi:10.2337/dc07-2345. (PMID) 18223030.
- ^ Newgard CB, McGarry JD (1995). "Metabolic coupling factors in pancreatic beta-cell signal transduction". Annu. Rev. Biochem. Cilt 64. ss. 689-719. doi:10.1146/annurev.bi.64.070195.003353. (PMID) 7574498.
- ^ Santaguida PL, Balion C, Hunt D, Morrison K, Gerstein H, Raina P, Booker L, Yazdi H. . Summary of Evidence Report/Technology Assessment, No. 128. . 11 Kasım 2012 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 20 Temmuz 2008.
- ^ Sniderman, AD; Bhopal, R; Prabhakaran, D; Sarrafzadegan, N; Tchernof, A (2007). "Why might South Asians be so susceptible to central obesity and its atherogenic consequences? The adipose tissue overflow hypothesis". International journal of epidemiology. 36 (1). ss. 220-225. doi:10.1093/ije/dyl245. (PMID) 17510078.
- ^ Genuth S (Ocak-Şubat 2006). "Insights from the diyabetes control and complications trial/epidemiology of diyabetes interventions and complications study on the use of intensive glycemic treatment to reduce the risk of complications of type 1 diyabetes". Endocr Pract. 12 (Suppl 1). ss. 34-41. ISSN 1530-891X. (PMID) 16627378.
- ^ Borch-Johnsen K, Joner G, Mandrup-Poulsen T, Christy M, Zachau-Christiansen B, Kastrup K, Nerup J (1984). "Relation between breast-feeding and incidence rates of insulin-dependent diyabetes mellitus. A hypothesis". Lancet. 2 (8411). ss. 1083-6. doi:10.1016/S0140-6736(84)91517-4. (PMID) 6150150.
- ^ Naim Shehadeh, Raanan Shamir, Moshe Berant, Amos Etzioni (2001). . Pediatric Diyabetes. 2 (4). ss. 175-177. doi:10.1034/j.1399-5448.2001.20406.x. 5 Ekim 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 18 Aralık 2008.
- ^ Virtanen S, Knip M (2003). "Nutritional risk predictors of beta cell autoimmunity and type 1 diyabetes at a young age". Am J Clin Nutr. 78 (6). ss. 1053-67. (PMID) 14668264.
- ^ Hyppönen E, Läärä E, Reunanen A, Järvelin MR, Virtanen SM (2001). "Intake of vitamin D and risk of type 1 diyabetes: a birth-cohort study". Lancet. Cilt 358. s. 1500. doi:10.1016/S0140-6736(01)06580-1. (PMID) 11705562.
- ^ Lindström J, Ilanne-Parikka P, Peltonen M, Aunola S, Eriksson J, Hemiö K, Hämäläinen H, Härkönen P, Keinänen-Kiukaanniemi S, Laakso M, Louheranta A, Mannelin M, Paturi M, Sundvall J, Valle T, Uusitupa M, Tuomilehto J (2006). "Sustained reduction in the incidence of type 2 diyabetes by lifestyle intervention: follow-up of the Finnish Diyabetes Prevention Study". Lancet. 368 (9548). ss. 1673-9. doi:10.1016/S0140-6736(06)69701-8. (PMID) 17098085.
- ^ a b Knowler W, Barrett-Connor E, Fowler S, Hamman R, Lachin J, Walker E, Nathan D (2002). "Reduction in the incidence of type 2 diyabetes with lifestyle intervention or metformin". N Engl J Med. 346 (6). ss. 393-403. doi:10.1056/NEJMoa012512. (PMID) 11832527.
- ^ Bantle JP, Wylie-Rosett J, Albright AL; ve diğerleri. (2006). "Nutrition recommendations and interventions for diyabetes--2006: a position statement of the American Diyabetes Association". Diyabetes Care. 29 (9). ss. 2140-57. doi:10.2337/dc06-9914. (PMID) 16936169.[]
- ^ Gerstein H, Yusuf S, Bosch J, Pogue J, Sheridan P, Dinccag N, Hanefeld M, Hoogwerf B, Laakso M, Mohan V, Shaw J, Zinman B, Holman R (2006). "Effect of rosiglitazone on the frequency of diyabetes in patients with impaired glucose tolerance or impaired fasting glucose: a randomised controlled trial". Lancet. 368 (9541). ss. 1096-105. doi:10.1016/S0140-6736(06)69420-8. (PMID) 16997664.
- ^ Kjeldsen SE, Julius S, Mancia G, McInnes GT, Hua T, Weber MA, Coca A, Ekman S, Girerd X, Jamerson K, Larochelle P, Macdonald TM, Schmieder RE, Schork MA, Stolt P, Viskoper R, Widimsky J, Zanchetti A; for the VALUE Trial Investigators (2006). "Effects of valsartan compared to amlodipine on preventing type 2 diyabetes in high-risk hypertensive patients: the VALUE trial". J Hypertens. 24 (7). ss. 1405-1412. doi:10.1097/01.hjh.0000234122.55895.5b. (PMID) 16794491.
- ^ Wasko MC, Hubert HB, Lingala VB; ve diğerleri. (2007). "Hydroxychloroquine and risk of diyabetes in patients with rheumatoid arthritis". JAMA. 298 (2). ss. 187-93. doi:10.1001/jama.298.2.187. (PMID) 17622600.
- ^ Stuebe AM, Rich-Edwards JW, Willett WC, Manson JE, Michels KB (2005). "Duration of lactation and incidence of type 2 diyabetes". JAMA. 294 (20). ss. 2601-10. doi:10.1001/jama.294.20.2601. (PMID) 16304074.
- ^ Adler, A.I.; Stratton, I. M.; Neil, H.A.; ve diğerleri. (2000). "Association of systolic blood pressure with macrovascular and microvascular complications of type 2 diyabetes (UKPDS 36): prospective observational study". BMJ. 321 (7258). ss. 412-419. doi:10.1136/bmj.321.7258.412. ISSN 0959-8146. (PMID) 10938049. 2 Mayıs 2006 tarihinde kaynağından . Erişim tarihi: 24 Aralık 2008.
- ^ a b c Vinik AI, Fishwick DT, Pittenger G (2004). "Advances in diyabetes for the millennium: toward a cure for diyabetes". MedGenMed : Medscape general medicine. 6 (3 Suppl). s. 12. (PMID) 15647717.
- ^ Stratta RJ, Alloway RR. (1998). "Pancreas transplantation for diyabetes mellitus: a guide to recipient selection and optimum immunosuppression". BioDrugs. 10 (5). ss. 347-357. doi:10.2165/00063030-199810050-00002. (PMID) 18020607.
- ^ Naftanel M, Harlan D (2004). "Pancreatic islet transplantation". PLoS Med. 1 (3). ss. e58; quiz e75. doi:10.1371/journal.pmed.0010058. (PMID) 15630467. Full text[]
- ^ Shapiro AM, Ricordi C, Hering BJ; ve diğerleri. (2006). "International trial of the Edmonton protocol for islet transplantation". N. Engl. J. Med. 355 (13). ss. 1318-30. doi:10.1056/NEJMoa061267. (PMID) 17005949.
- ^ Voltarelli, JC; Couri, CE; Stracieri, AB; Oliveira, MC; Moraes, DA; Pieroni, F; Coutinho, M; Malmegrim, KC; Foss-Freitas, MC; Simoes, BP; Foss, MC; Squiers, E; Burt, RK (2007). "Autologous nonmyeloablative hematopoietic stem cell transplantation in newly diagnosed type 1 diyabetes mellitus". JAMA. 297 (14). ss. 1568-76. doi:10.1001/jama.297.14.1568. (PMID) 17426276. 16 Ocak 2010 tarihinde kaynağından . Erişim tarihi: 24 Aralık 2008.
- ^ Rubino, F; Gagner, M (2002). "Potential of surgery for curing type 2 diyabetes mellitus". Ann. Surg. 236 (5). ss. 554-9. doi:10.1097/00000658-200211000-00003. ISSN 0003-4932. (PMC) 1422611 $2. (PMID) 12409659.
- ^ Adams, TD; Gress, RE; Smith, SC; ve diğerleri. (2007). "Long-term mortality after gastric bypass surgery". N. Engl. J. Med. 357 (8). ss. 753-61. doi:10.1056/NEJMoa066603. (PMID) 17715409.
- ^ Cohen, RV; Schiavon, CA; Pinheiro, JS; Correa, JL; Rubino, F (2007). "Duodenal-jejunal bypass for the treatment of type 2 diyabetes in patients with body mass index of 22-34 kg/m2: a report of 2 cases". Surg Obes Relat Dis. 3 (2). ss. 195-7. doi:10.1016/j.soard.2007.01.009. (PMID) 17386401.
- ^ Vasonconcelos, Alberto (1 Eylül 2007). "Could type 2 diyabetes be reversed using surgery?". New Scientist, 2619. ss. 11-13. Erişim tarihi: 26 Eylül 2007.
- ^ Nathan, D.M.; Cleary, P.A.; Backlund, J.Y.; ve diğerleri. (2005). "Intensive diyabetes treatment and cardiovascular disease in patients with type 1 diyabetes". N. Engl. J. Med. 353 (25). ss. 2643-53. doi:10.1056/NEJMoa052187. (PMID) 16371630.
- ^ The Diyabetes Control and Complications Trial Research Group (1995). . Annals of Internal Medicine. 122 (8). ss. 561-568. ISSN 0003-4819. (PMID) 7887548. 15 Şubat 2009 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 24 Aralık 2008.
- ^ a b Harris MI, Flegal KM, Cowie CC; ve diğerleri. (1998). "Prevalence of diyabetes, impaired fasting glucose, and impaired glucose tolerance in U.S. adults. The Third National Health and Nutrition Examination Survey, 1988-1994". Diyabetes Care. 21 (4). ss. 518-24. doi:10.2337/diacare.21.4.518. (PMID) 9571335.
- ^ Annette M. Chang and Jeffrey B. Halter (2003). "Aging and insulin secretion". AJP - Endocrinology and Metabolism. 17 Eylül 2009 tarihinde kaynağından . Erişim tarihi: 14 Mayıs 2007.
- ^ . Diyabetes Dateline. National Institute of Diyabetes and Digestive and Kidney Diseases. 2002. 14 Ocak 2010 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 14 Mayıs 2007.
- ^ Roden MM, Zaoutis TE, Buchanan WL, et al. Epidemiology and outcome of Mucormycosis: a review of 929 reported cases". Clinical Infectious Diseases, 41 (5): 634–653, 2005
- ^ Weiss J, Sumpio B (2006). "Review of prevalence and outcome of vascular disease in patients with diyabetes mellitus". Eur J Vasc Endovasc Surg. 31 (2). ss. 143-50. doi:10.1016/j.ejvs.2005.08.015. (PMID) 16203161.
- ^ Aristides Veves, Rayaz A. Malik (2007). Diyabetic Neuropathy: Clinical Management (Clinical Diyabetes), İkinci Basım. New York: Humana Press. ss. 188-198. ISBN .
- ^ Gispen WH, Biessels GJ (Kasım 2000). "Cognition and synaptic plasticity in diyabetes mellitus". Trends Neurosci. 23 (11). ss. 542-9. doi:10.1016/S0166-2236(00)01656-8. (PMID) 11074263.
- ^ a b c d Wild S, Roglic G, Green A, Sicree R, King H (Mayıs 2004). "Global prevalence of diyabetes: estimates for the year 2000 and projections for 2030". Diyabetes Care. 27 (5). ss. 1047-53. doi:10.2337/diacare.27.5.1047. (PMID) 15111519.[]
- ^ http://www.cdc.gov/Features/diyabetesfactsheet/ []
- ^ "CDC's Diyabetes Program - News and Information - Press Releases - October 26 2000". 8 Mart 2013 tarihinde kaynağından . Erişim tarihi: 23 Haziran 2008.
- ^ Narayan K, Boyle J, Thompson T, Sorensen S, Williamson D (2003). "Lifetime risk for diyabetes mellitus in the United States". JAMA. 290 (14). ss. 1884-90. doi:10.1001/jama.290.14.1884. (PMID) 14532317.
- ^ . 2005. 22 Ekim 2009 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 17 Mart 2006.
- ^ . Elderly And Diyabetes - Diyabetes and Seniors. LifeMed Media. 2006. 20 Şubat 2010 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 14 Mayıs 2007.
- ^ Dobson, M. (1776). "Nature of the urine in diyabetes". Medical Observations and Inquiries. Cilt 5. ss. 298-310.
- ^ Medvei (1993). History of Clinical Endocrinology. 23-34
- ^ a b Dwivedi, Girish & Dwivedi, Shridhar (2007). History of Medicine: Sushruta – the Clinician – Teacher par Excellence 10 Ekim 2008 tarihinde Wayback Machine sitesinde .. National Informatics Centre (Government of India)
- ^ Nabipour, I. (2003), "Clinical Endocrinology in the Islamic Civilization in Iran", International Journal of Endocrinology and Metabolism, cilt 1, ss. 43-45 [44-5]
- ^ a b c Patlak M (2002). "New weapons to combat an ancient disease: treating diyabetes". Faseb J. 16 (14). s. 1853. doi:10.1096/fj.02-0974bkt. (PMID) 12468446. 30 Ocak 2009 tarihinde kaynağından . Erişim tarihi: 2 Ocak 2009.
- ^ Von Mehring J, Minkowski O. (1890). "Diyabetes mellitus nach pankreasexstirpation". Arch Exp Pathol Pharmakol. Cilt 26. ss. 371-387. doi:10.1007/BF01831214.
- ^ Banting FG, Best CH, Collip JB, Campbell WR, Fletcher AA (1922). "Pancreatic extracts in the treatment of diyabetes mellitus". Canad Med Assoc J. Cilt 12. ss. 141-146. (PMID) 1933711.
- ^ Himsworth (1936). "Diyabetes mellitus: its differentiation into insulin-sensitive and insulin-insensitive types". Lancet. Cilt i. ss. 127-130. doi:10.1016/S0140-6736(01)36134-2.
- ^ Department of Health (Malta), 1897–1972:Annual Reports.
- ^ Yalow RS, Berson SA (1960). "Immunoassay of endogenous plasma insulin in man". J. Clin. Invest. Cilt 39. ss. 1157-75. doi:10.1172/JCI104130. (PMID) 13846364.
- ^ The Diyabetes Control And Complications Trial Research Group, (1993). "The effect of intensive treatment of diyabetes on the development and progression of long-term complications in insulin-dependent diyabetes mellitus. The Diyabetes Control and Complications Trial Research Group". N Engl J Med. 329 (14). ss. 977-86. doi:10.1056/NEJM199309303291401. (PMID) 8366922.
Sınıflandırma | D |
---|---|
Dış kaynaklar |
|
wikipedia, wiki, viki, vikipedia, oku, kitap, kütüphane, kütübhane, ara, ara bul, bul, herşey, ne arasanız burada,hikayeler, makale, kitaplar, öğren, wiki, bilgi, tarih, yukle, izle, telefon için, turk, türk, türkçe, turkce, nasıl yapılır, ne demek, nasıl, yapmak, yapılır, indir, ücretsiz, ücretsiz indir, bedava, bedava indir, mp3, video, mp4, 3gp, jpg, jpeg, gif, png, resim, müzik, şarkı, film, film, oyun, oyunlar, mobil, cep telefonu, telefon, android, ios, apple, samsung, iphone, xiomi, xiaomi, redmi, honor, oppo, nokia, sonya, mi, pc, web, computer, bilgisayar
Diabet ya da Diabetes mellitus Diabetes Yunanca Yunanca diabhths Eski Yunanca Grekce diabainein idrara gecen ve Latince Latince mellis tatli ya da bal siklikla yalnizca diabet ya da diyabet veya halk arasinda seker hastaligi olarak adlandirilan genellikle kalitimsal ve cevresel etkenlerin birlesimi ile olusan ve kandaki glukoz seviyesinin asiri derecede yukselmesiyle hiperglisemi sonuclanan metabolik bir bozukluktur Vucutta kan sekerinin duzenlenmesi pek cok sayida kimyasal madde ve hormonun karmasik etkilesimi sonucunda saglanir Seker metabolizmasinin duzenlenmesinde rol oynayan hormonlardan en onemlisi pankreasin beta hucrelerinden salgilanan insulin hormonudur Diyabetes Mellitus ya insulin salgilanmasindaki yetersizlik ya da insulinin etkisindeki veya insulin cevabindaki bir bozukluk sonucunda ortaya cikan yuksek kan sekerinin yol actigi birkac grup hastaligi tanimlamak icin kullanilan ortak bir terimdir DiyabetMavi Halka Evrensel Diyabet Simgesi UzmanlikDiabetology Diyabet ya insulin uretiminin azalmasi yuzunden Tip 1 diyabette ya da insulinin etkisine karsi direnc gelismesiyle Tip 2 diyabette ve gestasyonel diyabette olusur Her iki durum da sonucta kan sekerinin yukselmesine hiperglisemi neden olur Asiri miktarda idrar uretimi diyabetin akut ivegen belirtilerinin basinda gelir ve bu durumun baslica sorumlusu hiperglisemidir Susama ve sivi tuketimin artmasi ise asiri idrar uretimini dengeleme cabasinin bir sonucudur Gormenin bozulmasi aciklanamayan kilo kayiplari yorgunluk ve enerji metabolizmasindaki degisiklikler ise diyabetin oteki belirtileridir Tum diyabet vakalarinin yaklasik 1 5 ini yalnizca tek bir gendeki tek bir mutasyon degisinim sonucu olusmus monogen tek bir genden kaynaklanan hastalar olusturur ornegin Genclerde gorulen eriskin tipli diyabette MODY 1921 yilinda insulinin kullanima girmesinden bu yana diyabetin tum turleri tedavi edilebilmektedir ancak kesin bir tedavisi yoktur Insulinin siringa insulin pompasi ya da insulin kalemleri ile enjekte edilmesi Tip 1 diyabetin en temel tedavi yontemidir Tip 2 diyabet ise diyet antihiperglisemik seker dusurucu ilaclar ve insulin takviyesi ya da bunlari bir arada kullanarak kontrol altinda tutulur Diyabetin kendisi ve diyabette kullanilan tedavi yontemleri pek cok komplikasyonlara karmasikliklara yol acabilir Eger hastalik iyi kontrol edilmezse hiperglisemi ketoasidoz ya da nonketotik hiperozmolar koma gibi akut ivegen komplikasyonlar gelisebilir Hastaligin uzun surede ortaya cikan kronik suregen komplikasyolarinin baslicalari ise dolasim sistemi kardiyovaskuler hastaliklari hipertansiyon kalp yetmezligi ve ateroskleroz gibi kronik bobrek yetmezligi nefropati korluge sebep olabilen retina hasari retinopati cesitli tiplerde sinir hasarlari periferik noropati ve yara iyilesmesini geciktiren ve impotense sebep olan mikrovaskuler bozukluklar sayilabilir Ozellikle ayaklarda gelisen dolasim bozukluklarinin sonucu olarak ortaya cikan yara iyilesmesinin gecikmesi amputasyon ile sonuclanabilir Diyabetin uygun sekilde tedavi edilmesinin yani sira kan basinci kontrolune yeterince onem verilmesi ve hayat tarzinin iyilestirilmesi sigara icmemek ve kilo kontrolu yapmak gibi bu kronik komplikasyonlarin pek cogunun olusturdugu riskleri azaltabilir Bazi ulkelerde travma yaralanma sonucu olusmamis amputasyonlarin ana sorumlusu ve yasliliga bagli olmayan korluklerin de en onemli sebebi diyabettir Amerika Birlesik Devletleri nde bobrek diyalizi hastalarinin yaklasik 45 ini diyabetik nefropati hastalari olusturmaktadir SiniflandirmaDiyabet terimi genellikle asiri miktarda idrara cikma ve idrarda glukoz seker bulunmasi glukozuri ile karakterize bir hastalik olan diyabetes mellitus hastaligini tanimlamak icin kullanilir Ancak ender gorulen birkac hastaliga da diyabet ismi verilmektedir Bunlarin icinde en bilineni Diyabetes Insipidus tur Bu hastalikta idrarda glukoz bulunmaz insipidus latince tatsiz anlamina gelmektedir Diyabetes Insipidus bobrek nefrojenik Diyabetes Insipidus ya da hipofiz bezi santral Diyabetes insipidus kaynakli olarak gelisebilir Eskiden kullanilan cocukluk cagi diyabeti juvenil diyabet ve insuline bagimli diyabet terimleri yerine gunumuzde tum dunyada Tip 1 diyabet terimi kullanilmaktadir Benzer sekilde eskiden yetiskin yasta baslayan diyabet obeziteye bagli diyabet ve insuline bagimli olmayan diyabet terimleri yerine de Tip 2 diyabet terimi kullanilmaktadir Bu iki tip diyabetten farkli olarak henuz isimlendirme konusunda genel bir anlasmaya varilamamis degisik isimlendirmeler de vardir Bunlara ornek olarak yaslilik diyabeti icin kullanilan Tip 3 diyabet insulin injeksiyonunu gerektirecek kadar ilerlemis tip 2 diyabet icin kullanilan insuline direncli tip 1 diyabet ya da duble diyabet yetiskinlerde gorulen gecikmis otoimmun diyabet Tip 1 5 diyabet verilebilir Diyabetin birde Genclerde gorulen eriskin tipli diyabet olarak adlandirilan bir turu vardir Bu hastalarin ailelerinde diyabet hikayesi vardir ve tip 2 diyabete 30 yaslarindan once yakalanirlar Bu isim tek gen mutasyonu sonucunda olusmus monogen kalitimsal diyabeti tanimlamak icin kullanilan genel bir terimdir Tip 1 diyabet Tip 1 diyabet Type 1 diyabetes mellitus pankreasin beta hucrelerinin urettigi insulin miktarindaki ortadan kalkmasi ile ortaya cikan ve sonucta tam insulin yetersizliginin olusmasi ile karakterize bir hastaliktir Bu tip diyabet bagisiklik aracili ya da idyopatik olarak ikiye ayrilabilir Tip 1 diyabet hastalarinin cogunlugunu bagisiklik aracili tip olusturur Bu tipte pankreasin beta hucrelerinde olusan kayiplarin temel sorumlusu T hucre aracili otoimmun yanittir Tip 1 diyabetin olusmasin engellemek icin koruyucu bir onlem yoktur Kuzey Amerika kitasi ve Avrupa da gorulen toplam diyabetes mellitus vakalarinin 10 kadarini Tip 1 diyabet hastalari olusturur ve bu oran bazi bolgelerde daha da yuksektir Hastaliktan etkilenen insanlarin cogu hastaliga yakalandiklarinda saglikli ve normal kilodadirlar Ozellikle hastaligin baslangicinda insulin duyarliligi ve insulin yanit verebilirligi genellikle normaldir Tip 1 diyabet hem cocuklari hem de yetiskinleri etkileyebilir ama eskiden bu hastaliga cocukluk cagi diyabeti adinin verilmesinin sebebi cogunlukla cocuklari etkilemesi yuzundendir Tip 1 diyabetin baslica tedavisi henuz hastaligin basinda bile olsa sentetik insulinin vucuda enjekte edilmesi ve kan sekeri seviyelerinin siki bir sekilde gozlenmesidir Eger insulin olmazsa siklikla diyabetik ketoasidoz durumu olusur ve koma ile sonuclanabilir Gunumuzde Tip 1 diyabetin tedavisinde her ne kadar hastaligin seyrini geri ceviremese de hayat tarzi degisiklikleri diyet ve egzersiz de onem kazanmistir En cok kullanilan subkutan insulin enjeksiyonundan farkli olarak insulini bir pompa vasitasiyla vucuda vermek te olasidir Insulin pompalari 24 saat boyunca belirli zamanlarda insulini vucuda verebilmelerinin yaninda yemek saatlerinde daha yuksek dozda insulini vererek normal seker seviyesini duzenleyebilirler Insulinin solunum yoluyla kullanilan bir formu inhalasyon yoluyla Ocak 2006 tarihinde Amerikan FDA kurulusu tarafindan onaylanmis ve kullanima girmistir ancak bu ilac formu Ekim 2007 tarihinde ekonomik olmamasi yuzunden uretici firma tarafindan piyasalardan cekilmistir Monoklonal antikorlar ya da kok hucre kaynakli tedaviler hayvan calismalarinda etkili olmalarina karsin henuz insanlar uzerindeki klinik calismalar tamamlanmamistir Tip 1 diyabetin tedavisinin araliksiz olarak surdurulmesi tum vakalar icin cok onemlidir Eger hastanin aldigi insulinin dozu ve kan sekerinin duzenli olarak kontrol edilmesi konusunda yeterince iyi egitimi bilinci ozeni ve disiplini varsa Tip 1 diyabet tedavisi hastalarin normal hayatlarini surdurmelerini engellemez Ancak tedavi bazi hastalar icin kulfetlidir cunku insulinin hastaya verilmesi fizyolojik degildir ve bu tedavi yaklasimi idealden cok uzaktadir Tip 1 diyabet hastalarinin ortalama kan sekeri seviyesi mumkun oldugunca normale 80 120 mg dl 4 6 mmol l yakin olmalidir Bazi doktorlar siklikla hipoglisemi yasayan hastalari icin en fazla 140 150 mg dl 7 7 5 mmol l degerlerini onermektedirler 400 mg dl 20 mmol l degerinden daha fazla kan sekeri degerleri bazen hastalarin rahatsiz hisetmelerine ve dehidratasyona asiri sivi kaybi kadar varabilen sik idrara cikma sorununa yol acabilir 600 mg dl 30 mmol l nin uzerindeki degerler her ne kadar yasami tehdit edecek aciliyette olmasalar bile genellikle tibbi mudahale gerektirirler Ancak hipoglisemi adi verilen dusuk kan sekeri degerleri nobetlere ve bilinc kayiplarina sebep olabilir ve kesinlikle acil olarak tedavi edilmelidir Hipoglisemi tedavisi yuksek miktarda glukoz iceren jellerin hastanin agzina yerlestirilmesi ya da glukagon hormonu enjekte edilmesi yoluyla yapilir Tip 2 diyabet Tip 2 diyabet Type 2 diyabetes mellitus insulinin etkisine karsi direnc gelismesi ya da insulin duyarliginin azalmasi ile insulin sentezi ve salgilanmasinin gorece azalmasi ya da bazen tamamen ortadan kalkmasi ile ortaya cikan bir hastaliktir Dokularin insuline yanit verirliginin bozulmasinin baslica sorumlusu hucre membraninda bulunan insulin reseptorudur Ancak spesifik bozukluk bilinmemektedir Bilinen bir sebebe bagli olarak ortaya cikan tip 2 diyabet vakalari ayrica siniflandirilirlar Tip 2 diyabetin erken evrelerindeki baslica bozukluk insulin duyarliligindaki azalmadir Bu durum kendisini plazma insulin seviyelerinin artmasi ile gosterir Hastaligin bu asamasindaki hiperglisemi alinacak cesitli onlemler ve karacigerde glukoz yapimini azaltan ya da insulin duyarligini arttiran ilaclar kullanilarak geri cevrilebilir Hastalik ilerledikce insulin salgilanmasindaki bozukluk daha da ilerler ve genellikle hastalara insulin vermek bir zorunuluk halini alir Tip 2 diyabetin olusma nedeni hakkinda bircok teori ileri surulmustur Santral obezitenin karin bolgesindeki organlarin cevresinde yogunlasmis yag ile ile olusan sismanlik deri altinda toplanmis olan degil bireyleri insulin direncine yatkin hale getirdigi bilinmektedir Karin bolgesinde toplanan ve hormonal olarak aktif yag kutlesi adipokinler adi verilen bir grup hormon salgilar ve bu hormonlar muhtemelen glukoz toleransini bozar Tip 2 diyabet hastalarinin yaklasik 55 i obezdir Oteki faktorler arasinda yaslilik Kuzey Amerika da yaslilarin yaklasik 20 si diyabet hastasidir ve kalitim Aile gecmislerinde Tip 2 diyabet hastasi bulunan bireylerde hastalik daha yaygin olarak gorulur sayilabilir Gectigimiz 10 yilda tip 2 diyabet cocuklari ve gencleri de etkilemeye baslamistir Bu artis bazi ulkelerde yine son on yilda cocuk obezlerin sayisinin artmasi ile yakindan ilisklilidir Son zamanlarda Tip 2 diyabet oranindaki yukselmeye cevre kirliligi de katkida bulunuyor olabilir Polikarbonat plastiklerin bilesiminde bulunan bisfenol A maddesinin idrardaki miktari ile Tip 2 diyabet insidansi arasinda pozitif bir iliski oldugu gosterilmistir Tip 2 diyabet yillarca fark edilmeden devam edebilir cunku gorunen hastalik semptomlari genellikle ya hafiftir ya hic semptom yoktur ya da cok seyrektir ve genellikle hic ketoasidoz nobeti gorulmez Ancak farkina varilmayan tip 2 diyabet diyabetik nefropati sebebiyle bobrek yetmezligine cesitli damar hastaliklarina koroner arter hastaligi dahil diyabetik retinopati sebebiyle gorme kaybina diyabetik noropati sebebiyle duyu ve agri hissinin azalmasina non alkolik steatohepatit sebebiyle Non alkolik steatohepatit NASH alkol alimi belirli miktarlari asmayan kisilerde ortaya cikan ve Karacigerde yaglanma ile birlikte alkolik karaciger hastaliginda oldugu gibi hepatositlerde balonlasma iltihabi infiltrasyon Mallory cisimcikleri megamitokondria ve fibrozis gibi bulgularin goruldugu hastaliktir karaciger hasarina ve diyabetik kardiyomiyopati sebebiyle de kalp yetmezligine yol acabilir Tip 2 diyabet ilk basta genellikle fiziksel aktiviteninin arttirilmasi karbohidrat aliminin azaltilmasi ve zayiflama rejimleri ile tedavi edilmeye baslanir Bu tedavi yaklasimi cok az miktarda kilo kaybi saglansa bile ornegin ozellikle karin bolgesindeki yag birikiminden verilecek yaklasik 5 kilogram insulin duyarliligini duzeltir Bazen sadece bu tedavi yaklasimi ile uzun sureli olarak glukoz seviyelerini kontrol etmek olasidir Ancak bu bireylerde insuline direnc egilimi ortadan kalkmaz ve bu yuzden diyet egzersiz ve kilo kontrolune devam edilmelidir Eger gerekiyorsa tedavide ikinci adim oral antidiyabetik ilaclar ile tedavidir Hastaligin baslangicinda insulin uretimi henuz hafif derecede bozuldugu icin agizdan alinan ilaclar genellikle birkac ilacin kombinasyonu seklinde insulin uretimini iyilestirebilirler ornegin oral sulfonilureler karacigerden salinan glukoz miktarini duzenleyip bir dereceye kadar insulin direncini azaltabilirler ornegin metformin ya da insulin direncini buyuk olcude iyilestirebilirler ornegin Yapilan bir klinik calismada metformin ile tedavi edilen asiri kilolu hastalarin sadece diyet yapan hastalar ile karsilastirildiklarinda diyabete bagli tum sonlandirma kriterlerinde endpoint 32 diyabete bagli olumlerin 42 ve tum olum orani ve inme riskinin ise 36 oraninda azaldigi tespit edilmistir Pankreasin beta hucrelerindeki insulin salgilanmasinin daha da bozulmasi sonucunda agizdan alinan ilaclar eninde sonunda yetersiz gelebilirler Bu noktadaki hastalarda glukoz duzeylerini normal ya da normale yakin bir seviyede tutabilmek icin insulin tedavisi gereklidir Gestasyonel diyabet Gestasyonel diyabet Gebelige bagli diyabet pek cok acidan tip 2 diyabetle benzerlikler gosterir Bu hastalikta da gorece az insulin sekresyonu ve insulin yanitverirliginin azalmasi durumu soz konusudur Tum hamilelikler icinde 2 5 oraninda gorulur ve dogumdan sonra ortadan kaybolabilir Gestasyonel diyabet tedavi edilebilir bir durumdur ancak tum hamilelik suresi boyunca dikkatlice izlenmelidir Hamilelikleri sirasinda gestasyonel diyabet gelisen kadinlarin yaklasik 20 50 kadari hayatlarinin ileri donemlerinde tip 2 diyabet hastasi olurlar Gecici bir durum olmasina ragmen tedavi edilmeyen gestasyonel diyabet hem fetusun hem de annenin hayati icin tehlikeli olabilir Makrozomi yuksek dogum agirligi dogustan konjenital kalp ya da santral sinir sistemi anormallikleri ve iskelet kasindaki sekil bozukluklari malformasyon bebek icin olusan risklere ornek olarak verilebilir Fetustaki insulin miktarinin yukselmesi fetus surfaktan yapimini baskilayabilir ve yenidoganin respiratuvar distres sendromu na Hyalen membran hastaligi olarak da isimlendirilen yenidoganin respiratuvar distres sendromu RDS akcigerlerde endojen surfaktanin eksikligine bagli olarak dogumda ortaya cikan pulmoner gelisim bozuklugudur yolacabilir Alyuvar yikimina bagli olarak hiperbiluribinemi gorulebilir Daha ciddi vakalarda fetusu besleyen damarladaki bozukluklar yuzunden plasentanin yeterince beslenememesi sonucunda olu dogumlar olusabilir Plasentanin fonksiyonunun azalmasi dogumun yapay olarak baslatilmasini gerektirebilir Eger belirgin bir fetal distres sikinti varsa ya da makrozomi ile iliskili bir hasar riski soz konusu ise dogumun sezaryen yoluyla yapilmasi gerekebilir 2008 yilinda Amerika Birlesik Devletleri nde yapilan bir arastirmaya gore diyabetik oldugu halde hamile kalan Amerikan kadini sayisinin arttigini gostermistir Son alti yilda anne adaylarininda gorulen diyabet orani ikiye katlanmistir Bu durum diyabetin hamilelik sirasinda yasanan komplikasyonlari artirmasi icin oldugu kadar ayni zamanda diyabetik annelerin cocuklarinin ileride diyabetik olma potansiyeli artirdigi icin de son derece onemlidir Oteki tipler Cogu diyabet vakasinda diyabet tip 1 ve tip 2 diyabet olmak uzere iki farkli ve genis etiyolojik kategoride incelenir Ancak bircok diyabet turunun bilinen bir sebebi vardir ve bu yuzden farkli kategorilere ayrilirlar Diyabet konusunda yapilan arastirmalar arttikca daha onceden tip 1 ya da tip 2 diyabet tanisi konmus pek cok hasta diyabetin olusma sebebine gore yeniden siniflandirilacaktir Bazi diyabet turleri vucut dokularinin insulin seviyesi normal olsa bile insuline yanit vermemesi sonucunda olusur insulin seviyesinin normal olmasi ile tip 2 diyabetten ayrilir ancak bu tur cok nadirdir Bazi genetik mutasyonlar otozomal ya da mitokondrial beta hucrelerin islevini bozabilir Bazi vakalarda insulinin etkisinde bozukluk genetik olarak tespit edilebilir Pankreasta ileri derecede hasar olusturan herhangi bir hastalik diyabete sebep olabilir ornegin kronik pankreatit ya da kistik fibrozis Insulinin etkisini antagonize eden etkisini azaltan ya da insulinin etkisine ters etki gosteren hormonlarin asiri salgilandigi hastaliklar diyabete sebep olabilir bu durum asiri miktardaki antagonist hormonun engellenmesi ile cozulebilir Pek cok ilac insulin salgisini bozabilir ve bazi toksinler pankreasin beta hucrelerine zarar verebilir ICD 10 tarafindan 1992 yilinda tanimlanan beslenme bozukluguna bagli diyabet teshisi ICD 10 kodu E12 1999 yilinda su an halen kullanimda olan siniflandirmanin yururluge girmesiyle DSO tarafindan teshis listesinden cikarilmistir BelirtilerPoliuri cok ve sik idrara cikma polidipsi susama hissi ve sivi alimindaki asiri artis ve polifaji istah artisi diyabetin uc klasik belirtisidir Tip 1 diyabette ve ozellikle cocuklarda bu belirtiler cok kisa sure icinde haftalar ya da aylar ortaya cikabilir Ancak tip 2 diyabetin belirtileri genellikle cok daha uzun sure icinde gelisir ve bu belirtiler ya cok hafiftirler ya da hic gorunmezler Tip 1 diyabet cok hizli ve asiri kilo kayiplarina normal ya da fazla yemek tuketimine ragmen ve hic azalmayan yorgunluk hissine neden olabilir Kilo kaybi disindaki tum bu sayilan semptomlar iyi kontrol edilmeyen tip 2 diyabet hastalarinda da gorunebilir Kan glukoz konsantrasyonu bobreklerde glukoz icin esik deger olan 170 180 mg dl nin uzerine cikarsa bobrek proksimal tubullerinden glukozun gerialinimi tam olmaz ve glukozun bir kismi idrarda kalir Bu durum idrarin ozmotik basincinin artmasina ve suyun bobrekler tarafindan geri emiliminin azalmasina neden olarak idrar yapiminin artmasina poliuri ve dolayisiyla su kaybina yol acar Kan hacminde su kaybi yuzunden olusan kayip hucreler tarafindan tutulmakta olan suyun kana ozmotik yolla gecmesiyle yerine konur ancak bu durum vucudun susuz kalmasina ve susama hissinin artmasina neden olur Uzun sure yuksek konsantrasyondaki glukoza maruz kalmasi goz merceginin glukoz absorbe ederek sekil degistirmesine ve gormenin bozulmasina neden olur Kan sekerinin duzenli olarak kontrolunun yapilmasi ve normal sinirlara yakin tutulmasi genellikle mercegin seklinin ilk haline donmesini saglar Bulanik gorme diyabet teshisine giden yolda en yaygin gorunen hasta sikayetlerinden birisidir Tip 1 diyabet hastalari hizli degisen gorme bozukluklari icin hazirlikli olmalidirlar Tip 2 diyabet hastalarinda gorme bozukluklari genellikle asamali olarak gerceklesir ama yine de hastalar bu durum icin hazirlikli olmalidirlar Hastalar genellikle tip 1 diyabet hastalari asiri bir metabolik duzensizlik durumu olarak tanimlanabilecek diyabetik ketoasidoz adi verilen durumu sergileyebilirler Diyabetik ketoasidozun belirtileri arasinda hastalarin nefesinde belirgin bir aseton kokusunun olmasi Kussmaul solunumu adi verilen cok hizli ve derin soluma poliuri mide bulantisi kusma ve karin agrisi cesitli tiplerde mental saldirganlik mani zihin karisikligi ya da halsizlik gibi bozuklular sayilabilir Siddetli diyabetik ketoasidoz vakalarinda tablo komaya dogru ilerleyebilir ve olumle sonuclanir Diyabetik ketoasidoz tibbi bir acil durumdur ve hastalarin derhal hastaneye kaldirilmalari gerekir Daha nadir ancak en az diyabetik ketoasidoz kadar ciddi durum da Hiperglisemik Hiperozmolar Nonketotik Sendrom HHNS dur Ketoasidoz olmaksizin asiri hiperglisemi plazma hiperozmolaritesi ve asiri su kaybi dehidratasyon ile karakterize bir sendromdur Genellikle tip 2 diyabet hastalarinda gorulur ve asiri su kaybinin bir sonucu olarak ortaya cikar Siklikla asiri miktarda sekerli icecek tuketen hastalarda ve yaslilarda gorulur Asiri sekerli sivi tuketmek sivi kaybi anlaminda kisir bir dongu olusturmaktan oteye gitmez GenetikHem tip 1 hem de tip 2 diyabet en azindan kismen kalitsal hastaliklardir Tip 1 diyabet daha cok bir enfeksiyon esasen viral bir enfeksiyon sonucunda daha az yaygin olarak da stres ya da cevresel faktorler belli bir takim ilac ya da kimyasala maruz kalmak gibi sonucunda olusuyor gibi gorunmektedir Kisilerin bu nedenlerden birine karsi yatkin olup olmamalarini belirleyen genler belirli HLA Insan Lokosit Antijeni Human Leucocyte Antigen Insanlarda bagisiklik sisteminin islevi ile ilgili cok sayida geni barindiran belirli bir kromozom bolgesine verilen ad genotiplerine kadar izlenmistir Ne var ki tip 1 diyabette bu yatkinlik genetik olarak kazanilmis bile olsa hala cevresel bir faktorun tetiklemesine ihtiyac varmis gibi gorunmektedir Tip 1 diyabet hastalarinin kucuk bir kismi mutasyona ugramis bir gen tasirlar ve bu gen Genclerde gorulen eriskin tipli diyabet e MODY neden olur Tip 2 diyabette daha guclu bir kalitim kalibi vardir Birinci dereceden akrabalarinda tip 2 diyabet vakasi olan kisilerde tip 2 diyabet olusma ihtimali cok yuksektir ve bu sayi diyabetli akraba sayisinin artmasiyla daha da artar Tek yumurta ikizlerinde konkordans ikizlerden her birinin ayni anda hastaliga yakalanma orani 100 e yakindir ve ailesinde diyabet hastasi olanlarda bu oran 25 kadardir Gunumuze kadar pek cok sayida gen ve bu genlerdeki mutasyon ya da polimorfizmler tip 2 diyabet ile iliskilendirilmistir Dahasi tip 2 diyabet icin bagimsiz risk faktoru olan tel basina tip 2 diyabete yol acabilen obezitenin de kismen kalitimsal oldugu unutulmamalidir PatofizyolojiPankreastan insulin salgilanmasinin mekanizmasi Pankreasta insulin kan glukoz seviyesinden bagimsiz olarak sabit bir hizda sentezlenir Sentezlenen insulin egzositoz yoluyla salgilanmak uzere granuller icerisinde saklanir Insulinin salgilanmasi esas olarak besinlere ve besinlerde bulunan glukoz miktarina baglidir Kandaki glukoz oraninin artmasi insulinin salgilanmasi icin esas nedendir Insulin glukozun kandan hucrelere basta kas ve yag hucreleri olmak uzere ama santral sinir sistemi hucrelerine degil gecisini duzenleyen en onemli hormondur Bu yuzden insulin yetersizligi ya da insulin reseptorunun insuline karsi hassasiyetinin kaybolmasi tum diyabet turlerinde onemli bir rol oynar Besinlerle alinan karbohidratlar alinmalarindan birkac saat sonra bir monosakkarit olan glukoza donusturulur Glukoz kanda bulunan temel karbohidrattir ve vucut tarafindan enerji kaynagi olarak kullanilir Bu donusum islemi fruktoz pek cok disakkarit sukroz ve bazi bireylerde laktoz haricinde ve nisasta haricindeki hemen butun polisakkaritler icin gecerlidir Insulin pankreasin Langerhans adaciklarinda bulunan Beta hucrelerinden b hucreleri kandaki glukoz seviyesinin artmasina basitce yemeklerden sonra yanit olarak salgilanir Insulin vucuttaki hucrelerin yaklasik ucte ikisi tarafindan kandaki glukozu alip onu enerji kaynagi olarak kullanmak baska molekullere cevirmek ya da depolamak icin kullanilir Insulin ayrica karaciger ve kas dokusunda glukozu glikojen halinde depolamak icin gerekli sinyali saglayan ana hormondur Kandaki glukoz seviyesinin dusmesi hem pankreastan salgilanan insulin miktarinin azalmasina hem de glikojenin parcalanarak glukoza donusmesine neden olur Bu islem esasen glukagon hormonu tarafindan kontrol edilir Glukagon insulinin etkisine ters etki gosteren bir hormondur Glikojenin parcalanmasiyla olusan glukoz tekrar dolasima verilerek kan glukoz seviyesi arttirilir Bu mekanizma kas hucrelerinde mevcut degildir Kas hucrelerinde depolanan glikojen glukoza donusturuldukten sonra sadece kas hucreleri tarafindan acil ihtiyaci karsilamak icin kullanilir Yuksek insulin seviyeleri hucre buyumesini ve hucre bolunmesini arttirmak protein sentezini ve yag depolanmasini arttirmak gibi bazi anabolik Ozumleme ya da yapim etkiler yapar Insulin pek cok iki yonlu metabolik yolakta islemin katabolizma dan Yadimlama ya da yikim anabolizma ya dogru olmasi icin gerekli sinyali saglar Bu durumda insulin yoklugu sozu edilen metabolik islemlerin anabolizmadan katabolizmaya dogru olmasina yol acar Yani dusuk insulin duzeyleri vucudun yag molekullerini yakmaya baslamasina neden olur ve bunun sonusunda vucut ketozis denilen metabolik durum icerisine girer Eger mevcut insulin miktari yeterli degilse hucreler insulinin etkisine zayif derece yanit veriyorlarsa insulin duyarliginin azalmasi ya da insulin direnci ya da insulin molekulunde herhangi bir bozukluk varsa hucreler ihtiyac duyduklari glukozu hucre icerisine alamazlar ya da sonra kullanilmak uzere karaciger ve kasta depolayamazlar Bu durumun net sonucu olarak kan sekeri yukselir protein sentezi azalir ve asidoz gibi metabolik bozukluklar ortaya cikar Pankreasin Beta hucrelerinden insulinin salgilanmasi glukoz metabolizmasi tarafindan uyarilir Glukozun metabolize olmasiyla sentezlenen ATP hucre icindeki ATP ADP orani artirir Bu durum ATP duyarli Potasyum K kanallarinin KATP kapanmasina neden olur Hucre disina cikamayan K hucre icindeki potansiyelin yukselmesine ve hucre membraninin depolarize olmasina yol acar Bu durum voltaj duyarli Kalsiyum Ca2 kanallarini acar ve hucre icine giren Ca2 insulinin depo edildigi granullerden egzositoz yoluyla hucre disina cikmasina neden olurTeshisOral glukoz tolerans testi ve aclik kan sekeri olcumlerinin ozeti Tip 1 diyabetin ve cogu tip 2 diyabet vakasinin teshisi hastalarin asiri miktarda idrara cikma ve asiri susamanin yaninda cogunlukla kilo kaybetmeye baslamaktan sikayet etmeleri sonucunda konur Bu belirtiler gun gectikce siddetlenir Yeni diyabet teshisi konmus hastalarin yaklasik 25 i diyabet teshisi konuldugunda diyabetik ketoasidoz da gelismistir Diyabetin oteki tiplerinin teshisi ise farkli yollarla yapilir Siradan bir saglik taramasi sirasinda baska bir tibbi test sirasinda kan sekerinin yuksek bulunmasi ve gorme bozukuluklarinin ya da aciklanamayan yorgunluk hissinin ortaya cikmasi bunlara ornek olarak verilebilir Diyabet teshisi cogunlukla hastanin diyabetin sebep oldugu bazi bozukluklardan yakinmasi ile yapilir Bunlara ornek olarak kalp krizi inme noropati yara iyilesmesinin gecikmesi ya da ayak yaralari cesitli gorme bozukluklari cesitli mantar enfeksiyonlari ya da asiri kilolu ve hipoglisemili cocuk dunyaya getirmek sayilabilir Diyabet tekrarlayan ya da kalici hiperglisemi ile karakterizedir Teshisi asagidaki olcutlere gore yapilir Aclik plazma glukoz seviyesinin 126 mg dL 7 0 mmol l ya da daha yuksek olmasi Oral glukoz tolerans testi OGTT sirasinda agizdan 75 g lik glukoz yuklemesini takip eden iki saat sonunda plazma glukozunun 200 mg dL 11 1 mmol l ya da uzerinde olmasi Hastanin hiperglisemi belirtileri gostermesi ve rastgele olculen plazma glukoz seviyesinin 200 mg dL 11 1 mmol l ya da uzerinde olmasi A1C 6 5 Alinacak herhangi bir pozitif sonuc eger ortada belirgin bir hiperglisemi yoksa yukarida sayilan testlerden birinin baska bir gun tekrar yapilmasiyla dogrulanmalidir Pek cok doktor hem olculmesinin kolay olmasi hem de yaklasik iki saat kadar suren oral glukoz torans testiyle karsilastirildiginda cok kisa surece sonuc verdigi icin sadece aclik kan sekerini olcmeyi tercih eder Su an yururlukte olan diyabet tanimina gore aclik kan sekeri degerinin iki kere 126 mg dL 7 0 mmol l degerinden yuksek olmasi tip 2 diyabet icin teshis konulmasini gerektirir Aclik kan sekeri degeri 100 ile 125 mg dL 6 1 ile 7 0 mmol l arasinda olan hastalardaki durum bozulmus aclik glukozu olarak tanimlanir Agizdan 75 g glukoz yuklemesini takip eden 2 saatin sonunda kan sekeri degerleri 200 mg dL yi gecmeyen ancak 140 mg dL ya da uzerinde bir degere sahip olan hastalarin ise glukoz toleranslarinin bozuldugu kabul edilir Bozulmus aclik glukozu ve bozulmus glukoz toleransi gizli seker olarak da isimlendirilmektedir Bu iki prediyabetik diyabet oncesi durumun ikisi de ama ozellikle bozuk glukoz toleransi hem diyabet olusumu hem de cesitli kardiyovaskuler hastaliklarin olusmasi icin ana risk faktorudur Her ne kadar diyabetin teshisinde kullanilmasa da kandaki yuksek glukozun alyuvarlarda bulunan hemoglobine yaklasik 6 ya da daha fazla oranda geri donusumsuz olarak baglanmasi bu hemoglobine glikozillenmis hemoglobin adi verilir ve HbA1c ile gosterilir pek cok laboratuvar tarafindan olagan disi bir durum olarak degerlendirilir Alyuvarlarin ortalama yasam sureleri 120 gun oldugu icin bu degerin olculmesi geriye donuk uc aylik ortalama kan glukoz degerlerinin tahmin edilmesi icin kullanilir HbA1c degeri ile ortalama kan glukoz seviyesi arasinda pozitif bir oranti vardir Baska bir deyisle kan sekeri yukseldikce glikozillenen hemoglobin miktari da o oranda fazla olacaktir Cok sayida doktor kan glukoz degerlerinin zaman icerisindeki degisimini takip etmek icin hemen diyabet teshisinin baslangicinda bu testin yapilmasini isteyebilir Su an gecerli olan duzenlemelere gore diyabet hastalarinin HbA1c degerinin 7 den dusuk olmasini onerilmekte ve bu deger iyi bir glisemik kontrolun gostergesi olarak kabul edilmektedir Ancak oteki bazi kuruluslar bu degerin 6 5 olmasi gerektigini savunmaktadirlar Pek cok hasta icin Uluslararasi Diyabet Federasyonu The International Diyabetes Federation ve Amerikan Endokrinoloji Enstitusu 6 tan ve Amerikan Diyabet Birligi ise 7 den dusuk degerleri onermektedirler HbA1c degeri bu degerlerin altinda olan diyabet hastalarinda retinopati ve diyabetik noropati de dahil olmak uzere diyabetin pek cok komplikasyonunun olusma sikligi anlamli olarak azdir Tarama testiHayatin cesitli donemlerindeki herkesin ve diyabet icin risk faktorlerine sahip kisilerin diyabet taramasi yaptirilmasi onerilir Tarama testleri kosullara ya da bolgesel politikalara gore degisiklik gosterebilir ve rastgele bir zamanda olculen kan sekeri aclik kan sekeri agizdan 75 gr glukoz alimini takip eden 2 saat sonundaki kan sekeri degeri olculerek ya da yine glukoz yuklemesini takip eden ancak belirli zaman araliklarinda bircok kez kan sekeri degerinin olculmesiyle yapilir Pek cok saglik kurulusu 40 50 yas arasindaki kisilerin surekli olarak bu yastan buyuk kisilerin ise daha sik araliklarla taranmasini onermektedirler Daha erken yastaki taramalar diyabet icin risk faktoru obezler ailesinde diyabet hikayesi olanlar ve cesitli etnik kokenlerden gelen kisiler gibi tasiyan bireyler icin onerilmektedir Diyabetin eslik ettigi pek cok hastalik da tarama yapilmasini gerektirir Yuksek kan basinci hipertansiyon yuksek kolesterol koroner kalp hastaligi gecirilmis gestasyonel diyabet polikistik over sendromu knonik pankreatit yagli karaciger hemokromatoz kistik fibrozis cesitli mitokondrial noropatiler ve miyopatiler miyotonik distrofi vebazi kalitsal hiperinsulinemi vakalari bu hastaliklara ornek olarak verilebilir Uzun sureli ve yuksek dozda glukokortikoidler bazi anti kanser ilaclar ozellikle L asparajinaz bazi antipsikotik ilaclar ozellikle fenotiyazinler gibi ilaclarin kullanimi diyabet gelisme riskini arttirdigi icin bu ilaclari kullanan kisiler icin de duzenli diyabet taramasi onerilir Diyabet teshisi konmus kisiler ise diyabetin yol actigi komplikasyonlar icin duzenli araliklarla test edilirler Yilda bir kere yapilan mikroalbuminuri icin idrar testi ve retinopati icin goz muayenesi bu testlerden bazilaridir KorunmaTip 1 diyabet olusma riskinin kisilerin sahip olduklari HLA Insan Lokosit Antijeni Human Leucocyte Antigen Insanlarda bagisiklik sisteminin islevi ile ilgili cok sayida geni barindiran belirli bir kromozom bolgesine verilen ad tipleri ozellikle DR3 ve DR4 tipleri baz alinarak tespit edilen genetik yatkinliklari bilinmeyen bazi cevresel faktorler henuz kanitlanamamis olsa da bir enfeksiyon olabileceginden suphenilmektedir ve pankreasin insulin ureten beta hucrelerine karsi gelisen kontrolsuz otoimmun ozbagisiklik yanita bagli oldugu bilinmektedir Bazi arastiricilar bebeklerin anne sutuyle beslenmelerinin sonraki hayatlarinda diyabet riskini azaltacagini savunmaktadirlar Diyabet olusumunu tetikleyebilecegi dusunulen cok sayida besin uzerinde arastirma yapilmis ancak kesin bir kanit elde edilememistir Bebeklere bir yaslarina kadar gunde 2000 IU unite vitamin D verilmesinin ileride diyabete yakalanma olasiliklarini azalttigi gosterilmis ama aradaki baglanti aciklanamamistir Tip 2 diyabet riski ise pek cok vaka icin beslenme duzeninde degisiklik yapilmasi ve fiziksel aktivitenin arttirilmasi ile azaltilabilir Amerikan Diyabet Birligi ideal kilonun korunmasini haftada en az 2 saat egzersiz yapilmasini tempolu yuruyus yapmak yeterli gibi gorunmektedir yag aliminin azaltilmasini ve lifli gidalar tuketilmesini onermektedir Amerikan Diyabet Birligi diyabeti onlemek icin alkol tuketilmesini onermemektedir ancak hafif alkol tuketimi diyabet riskini azaltabilir Asiri alkol tuketiminin vucut sistemlerine anlamli derecede zarar verdigi kesin ve aciktir Buna benzer tartismali bir durum dusuk seviyede alkol tuketimi ile kalp hastaliklari arasinda da vardir ve buna Fransiz Paradoksu adi verilmektedir Fransizlar gorece fazla doymus yagli besinler tukettikleri halde koroner kalp hastaligindan yine gorece daha az etkilendikleri icin bu isim verilmistir Cesitli diyet rejimleri tarafindan tavsiye edilmesi ve israrla vurgulanmasina karsin dusuk glisemik indeksli yiyeceklerin tuketilmesinin klinik acidan bir yarar sagladigina iliskin yeterli bir kanit yoktur Pek cok calismada belirli bir takim yiyecegin tuketilmesi ya da ilacin kullanilmasi ile tip 2 diyabetin bazi ozellikleri arasinda baglanti oldugunu ileri surulmustur Yine bazi calismalarda diyabete yatkinligi olan kisilerin profilaktik olarak hastaligi onlemek ya da geciktirmek amaciyla profilaksi metformin rosiglitazon ya da valsartan kullanmalarinin hastaligin ilerlemesini geciktirdigini gostermistir Romatoid artrit tedavisi icin hidroksiklorokin kullanan hastalarda diyabet ortaya cikma sikliginin 77 oraninda azaldigini gosterilmistir ama aradaki nedensel mekanizma acik degildir Bebeklerini emziren annelerde tip diyabet riskinin azaldigi gosterilmistir Besinler ve ilaclar ile diyabet arasinda yukarida sayilanlar ya da oteki pek cok baglantidan herhangi biri icin kesin bir kanit yoktur Bu baglantilardan hicbiri standart bir klinik yaklasimi gerektirecek kadar iyi ve yeterli derecede saptanmamistir TedaviInsulin Kalemi ile insulin enjeksiyonuParmak ucundan alinan kan ile glukoz olcumu Diyabet kronik bir hastaliktir ve kesin bir tedavisi yoktur ve hem uzun vadede hem de kisa sure icerisinde ortaya cikabilecek diyabete bagli sorunlar icin gereken tibbi onem verilmelidir Kan sekeri seviyesinin hem kisa hem de uzun sure icerisinde kabul edilebilir sinirlarda tutulabilmesi icin hasta egitiminin diyet desteginin yeterli egzersizin ve hastanin kendi kan sekerini kontrol etmesinin olaganustu onemi vardir Hastaligin dikkatlice kontrol edilmesi uzun surede ortaya cikan komplikasyon riskinin azaltilmasi icin gereklidir Bu hedefe teorik olak diyet egzersiz ve zayiflama tip 2 diyabet cesitli antidiyabetik ilaclar sadece tip 2 diyabet ve insulin tedavilerinin tip 1 diyabet ve artik agizdan alinan ilaclara cevap vermeyen tip 2 diyabet hastalarinda kombinasyonlari ile ulasilabilir Buna ek olarak diyabete eslik eden yuksek kardiyovaskuler hastalik riskini azaltmak icin diyabetli hastalarin egzersiz yapmak az sigara tuketmek ya da daha iyisi hic sigara kullanmamak uygun besinlerle beslenmek diyabetli hastalar icin yapilmis ozel coraplar ve ayakkabilar kullanmak ve eger gerekliyse kan basincini dusurmek icin cesitli ilaclar kullanmak gibi hayat tarzlarinda yapacaklari degisiklikler ile kan basinci ve kolesterol seviyelerini kontrol altinda tutmalari zorunludur Insulin pompasi ve infuzyon seti Cogu tip 1 diyabet vakasinda insulin tedavisi reguler ya da NPH insulin ya ya da bir insulin analogu ile insulin lispro Humalog insulin aspart Novolog ya da insulin glulisin Apidra ya da bu insulin analoglarinin insulin glargin Lantus ya da insulin detemir Levemir ile kombinasyonlari yapilarak uygulanir Tip 1 diyabet icin baska bir tedavi yaklasimi da insulin pompasi ornegin Deltec Cozmo Animas One Touch Ping Medtronic Minimed Insulet Omnipod kullanmaktir Bir tedavi yontemi olmayan ama hastalarin kendi kan glukoz seviyelerini olcmelerine ve onlara uyguladiklari tedavinin etkinligi hakkinda fikir sahibi olmalarina olanak saglayan kan glukoz olcum cihazlari da tedavinin bir parcasi olarak degerlendirilebilir Bu aletleri kullanmak icin hastalarin bir lanset yardimiyla genellikle parmaklarindan alacaklari bir damla kan olcum icin yeterli olmaktadir Kesin tedaviTip 1 diyabet icin kesin tedavi Tip 1 diyabet hastalari icin henuz pratik bir kesin tedavi yontemi yoktur Tip 1 diyabet gorece basit bir fonksiyonu olan tek bir organin yine tek bir cesit hucresinin fonksiyonunun bozulmasi sebebiyle pankreasin Langerhans adaciklarinda bulunan Beta hucreleri ortaya ciktigi icin cogunlukla ya tum pankreasin ya da sadece beta hucrelerinin degistirilmesi seklindeki kesin tedavi yaklasimi pek cok kez denenmistir Sadece pankreas ya da bobrek ve pankreasin birlikte nakli yapilip artik disaridan insulin kullanmaya ihtiyaci kalmayan tip 1 diyabet hastalarinin kesin tedavi olduklari dusunulebilir Diyabete cogunlukla bobrek ile ilgili komplikasyonlar eslik ettigi icin diyabetik nefropati pankreas ve bobregin ayni anda degistirilmesi ortaya umut verici sonuclar cikarmaktadir Bobrekle birlikte pankreasinda degistirildigi vakalardaki hayatta kalma orani sadece bobregin degistirildigi vakalara benzer ya da bu orandan daha yuksektir Ancak nakilden sonra bu hastalar uzun sureli bagisiklik baskilayici ilaclar kullanmak zorundadirlar ve vucudun nakledilen yeni organi reddetme ihtimali vardir Diyabet tedavisinde kullanilan adacik naklinin asamalari Pankreasi butun olarak nakletmek yerine donorlerden izole edilen pankreas adacik hucrelerinin tip 1 diyabet hastalarinin karacigerlerine enjekte edilmesiyle yapilan adacik nakilleri de umut vadeden sonuclar ortaya cikarmaktadir Karacigere enjekte edilen adacik hucreleri portal vende yerlesmekte ve bir sure sonra insulin salgilamaya baslamaktadirlar Adacik hucre nakillerinden sonra doku reddini engelleyebilmek amaciyla hastalarin bagisiklik sistemlerini baskilayici ilaclar kullanmalari gerekmektedir Disaridan sadece beta hucrelerinin nakledilmesi deneysel olarak hem insanlar hem de fareler uzerinde denenmistir ancak bu tedavi yaklasimi klinik acidan henuz pratik degildir ve bunun kismen de olsa sebebi beta hucre donoru bagislayan kisilerin yetersiz olmasidir Her organ naklinde oldugu gibi beta hucrelerin nakledilmesi de bagisiklik yanitini baslatir ve nakledilen dokuyu korumak adina uzun sureli olarak bagisiklik baskilayici ilaclari kullanmak gerekir Alternatif bir teknik olarak nakledilecek beta hucrelerini bagisiklik sisteminden izole edip koruyacak yari gecirgen bir muhafazanin icine koyulmasi onerilmistir Kok hucre arastirmalari da muhtemel bir kesin tedavi yontemi olarak one surulmustur Kok hucreler pankreas adacik hucrelerinin yeniden gelismesini saglar ve genetik acidan tedavi edilen kisinin bir parcasi oldugu icin bagisiklik baskilayici ilaclarin kullanimini gerektirmeyebilir Bu islem fareler uzerinde denenmistir ve 2007 yilinda 15 yeni teshis edilmis tip 1 diyabet hastasinin kendi kemik iliklerinden alinan kok hucrelerle tedavi edilmeleri sonucunda bu hastalarin pek cogunda bagisiklik sistemleri baskilandiktan sonra uzun sure boyunca insulin tedavisine gerek kalmadigi gosterilmistir Mikroskopik ya da nanoteknolojik tedavi yaklasimlari da arastirilmaya devam etmektedir Onerilen bir sistemde insulin depolanmis bir implant hizli acilip kapanan bir valf vasitasiyla icerdigi insulini kandaki glukoz seviyesine gore kana vermektedir Buna benzer en az iki farkli yaklasim canlilar uzerinde yapilan deneylerle gosterilmistir Bunlar benzer mantikla kapali devre insulin pompasi gorevi gormektedirler Tip 2 diyabet icin kesin tedavi Tip 2 diyabet icin de kesin bir tedavi yontemi yoktur Asiri obez diyabet hastalarina uygulanan gastrik baypass ameliyati ile kan sekeri seviyeleri 80 ile 100 oraninda normale dondurulebilecegi gosterilmistir Bu islemin mekanizmasi ayrintili bir bicimde incelenmis ve saglanan yararin basitce islem sonrasindaki kilo kaybina bagli olmadigi gosterilmistir Bu tedavi yontemi yakin bir gelecekte bazi tip 2 diyabet hastalari icin standart bir tedavi olabilir Bu ameliyat ayrica asiri obez insanlarin olum oranlarini 40 kadar azaltmaktadir Ayni ameliyat daha az sayidaki normal kilolu ya da hafif obez tip 2 diyabet hastasina da basariyla uygulanmistir Prognoz Hastaligin seyri Kan sekeri seviyeleri iyi kontrol edilmis hastalarda diyabetin sebep oldugu komplikasyonlar cok daha az siklikta ve daha az siddette ortaya ciktigi icin hasta egitimi hastanin durumu hakkindaki bilgisi ve kendi hastaligi ile ilgilenmesi hayati onem tasimaktadir Hastanin sahip oldugu oteki saglik sorunlari diyabetin bu zararli etkilerini daha da hizlandirir Bunlara ornek olarak sigara kullanimi yuksek kolesterol seviyeleri sismanlik yuksek kan basinci hipertansiyon ve duzenli egzersiz yapilmamasi sayilabilir Yapilan bir calismaya gore yuksek kan basinci olan kadinlarda diyabetin ortaya cikma olasiligi normal bireylerden uc kat fazladir Duzenli olarak egzersiz yapan zayiflayan ve saglikli bir diyetle beslenen tip 2 diyabet hastalarinin hastaligin kendisini ya da hastaligin yolactigi komplikasyonlardan bazilarini duraklama asamasinda tutabilecekleri gosterilmistir Suphesiz yukarida sayilan bu onlemler insulin duyarligini iyilestirerek insanlari tip 2 diyabet icin bir aday olmaktan cikarabilir ya da diyabet oncesi durumlarinin gercek hastaliga donusmesini onleyebilir Ancak hastalar bunlari uygulamaya baslamadan once mutlaka doktorlariyla beklenilen faydalar hakkinda gorusmelidir Bu ozellikle hastalarin hipoglisemi risklerini azaltmalari ve bu uygulamalarin yol acabilecegi sorunlardan sakinabilmeleri icin onemlidir Gercekte pek az insan hastaligini duraklama asamasinda tutabilmektedir Ancak bazi hastalar egzersiz sonrasinda vucudun insulin gereksinimi azaldigi icin daha az insuline ihtiyac duyabilirler Gercekte uygulanan bu onlemlerin bir faydasi olsun ya da olmasin bu saglikli hayat biciminin hem diyabetik hem de saglikli bireyler icin sagladigi pek cok fayda vardir Diyabetin ilerleyisi yaslanma ile birlikte degisir Pankreasin insulin ureten beta hucrelerinin yaslanma ile birlikte bozulmaya baslamasi insulin uretimi azaltir Buna ek olarak yaslanma ile kas dokusunun azalmasi ve ozellikle ic organlarin cevresinde olmak uzere yag birikiminin artmasi insulin direncini arttirir ve dokularin insuline yanit vermesini azaltir Glukoz toleransi yas ile birlikte gittikce azalir ve bu yasli nufusta tip 2 diyabet gorulme sikligini arttirir Yaslanmaya bagli glukoz intoleransina siklikla insulin rezistansi eslik eder ama bu kisilerin dolasimlarinda bulunan insulin miktari daha genc kisilerdeki insulin seviyesi ile benzer ya da aynidir Yasli hastalar icin belirlenen tedavi hedefleri kisiden kisiye degiskenlik gosterir ve hastanin genel saglik durumu hayat beklentisi verilen tedaviye olan bagliligi ve istekliligi goz onunde bulundurularak belirlenir Akut komplikasyonlariDiyabetik ketoasidoz Diyabetik ketoasidoz DKA hiperglisemi ketonemi Kanda keton cisimlerinin miktarinin artmasi ve metabolik asidoz kan pHinin dusmesi ile karakterize bir durumdur DKA her zaman acil tibbi mudahale gerektiren akut hizli gelisen ve tehlikeli bir komplikasyondur Dusuk insulin seviyeleri yuzunden glukozu yeterince kullanamayan karaciger enerji kaynagi olarak yaglari kullanmaya baslar bu metabolik yolaktaki ara substrat keton cisimleridir Bu durum periyodik oldugu surece normaldir ama kalici oldugunda ve enerji uretiminde devamli olarak bu yolak kullanildiginda ciddi bir sorun halini alabilir Kanda keton cisimlerinin yukselmesi kanin pH nin dusmesine ve diyabetik ketoasidoz olusmasina neden olur Genellikle insulin tedavisi semasina uymayan hastalarda gorulur insulin enjeksiyonunu unutmak ya da gerekenden az insulin kullanmak gibi Diyabetik ketoasidozun belirtileri arasinda hastalarin nefesinde belirgin bir aseton kokusunun olmasi Kussmaul solunumu adi verilen cok hizli ve derin soluma poliuri mide bulantisi kusma ve karin agrisi cesitli tiplerde mental saldirganlik mani zihin karisikligi ya da halsizlik gibi bozuklular sayilabilir Hastalar genellikle asiri sivi kaybederler dehidratasyon Karin agrisina cok sik rastlanir ve cok siddetli olabilir Hastanin bilinc durumu baslangicta normaldir ama ilerleyen safhalarda komaya kadar ilerleyebilir Ketoasidoz kolaylikla kan basincinin asiri sekilde dusmesine hipotansiyon soka ve olume neden olabilicek kadar ciddilesebilir Idrar tahlili ile keton cisimcikleri tespit edilebilir kandaki keton cisimleri genellikle DKA belirtileri ortaya cikmadan once bobrek esik degerini asarak idrara gecer Hizli ve yerinde mudahale ile tam bir iyilesme saglanabilir Ancak mudahalenin gecikmesi ve yetersiz tedavi ya da DKA nin yol actigi sorunlar beyin odemi olumle sonuclanabilir Diyabetik ketoasidoz tibbi bir acil durumdur ve hastalarin derhal hastaneye kaldirilmalari gerekir Diyabetik ketoasidoz cogunlukla tip 1 diyabet hastalarinda ortaya cikan bir komplikasyondur ancak tip 2 diyabet hastalarinda da gorulebilir Ketoasidozlu diabet hastalarinda Mucormycosis olarak bilinen mantar hastaliginin onemli sonuclariyla karsilasilir Hiperglisemik hiperozmolar sendrom HHS Hiperglisemik hiperozmolar sendrom eski ismiyle Hiperglisemik hiperozmolar nonketotik sendrom HHNS ya da bazi kaynaklarda sadece Hiperozmolar Sendrom diyabetik ketoasidoz belirtileri ile pek cok acidan benzerlik gosteren ancak tamamen farkli bir sebeple olusan ve yine tamamen farkli sekilde tedavi edilen metabolik bir durumdur Hiperglisemik hiperozmolar sendrom belirgin ketoasidoz olmaksizin asiri hiperglisemi plazma hiperozmolaritesi ve asiri su kaybi dehidratasyon ile karakterize bir sendromdur Kan sekeri cok yuksek genellikle 300 mg dl 16 mmol l ve uzeri degerler yuksek kabul edilir kisilerde kandaki glukoz kanin ozmotik basincinin yukselmesine ve hucre icindeki su molekullerinin kana dogru cekilmesine neden olur Yine yuksek glukoz bobreklerden suyun geri emilmesini engelleyerek uretilen idrar miktarini da arttirir Buna ozmotik diurez adi verilir Eger kaybedilen sivi yerine konmazsa agizdan ya da damar yoluyla hucrelerin devamli olarak su kaybetmeleri ve asiri idrar ile suyun atilmasi sonucunda hastalarin sivi kaybetmelerine neden olur dehidratasyon Sivi kaybina genellikle elektrolit dengesizlikleri eslik eder ve bu her zaman tehlikelidir Eger mudahale edilmezse dolasimdaki sivi miktarinin cok azalmasi sonucunda bobrekler fonksiyonunu yitirmeye baslar Bu durum zaten yuksek olan glukozun bobrekler yoluyla atilamamasina kandaki glukozun daha da yukselmesine ve kanin ozmotik basincinin iyice artmasina neden olur Kanin ozmotik basinci 320 330 mOsm kg degerini asarsa beyin hucrelerinden su kaybedilmeye baslanir ve tablo komaya kadar gidebilir Hiperglisemik hiperozmolar sendromda diyabetik ketoasidozda oldugu gibi acil tibbi mudahale gereklidir Mudahaleye genellikle kaybedilen sivini yerine konmasi ile baslanir Hiperglisemik hiperozmolar sendrom tip 2 diyabet hastalarinda daha yaygin olarak gorulur Hipoglisemi Hipoglisemi ya da anormal derecede dusuk kan sekeri diyabet tedavisinde kullanilan pek cok tedavi yonteminin akut bir komplikasyonudur Ozellikle insulin tedavisi goren tip 1 ve tip 2 diyabet hastalarinda gorulur Ancak beta hucrelerinin insulin salgisini arttiran ilaclari kullanan oral sulfonilureler meglitinid ya da fenilalanin analoglari gibi yasli ve bobrek bozuklugu olan hastalarda da rastlanir Bu durum hem diyabetik hem de diyabetik olmayan kisiler arasinda nadir gorulse de halen insulinle tedavi edilen hastalarda gorulen komanin bir numarali sebebidir Hastada ajitasyon terleme ve sempatik sinir sisteminin aktivasyonuna bagli pek cok belirti korku ve panik gibi gorulur Hastanin bilinc durumu devamli degisiklik gosterir ve siddetli vakalarda komaya nobetlere hatta beyin hasari ve olume sebep olabilir Diyabet hastalarinda gorulen bu duruma zamanlamasi yanlis ve cok fazla insulin kullanmak cok fazla ve yanlis zamanda yapilan egzersiz egzersiz yapmak insulin gereksinimini azaltir yeterince besin alinmamasi ozellikle glukoz iceren karbohidratlar ya da bir ogunun kacirilmasi neden olabilir Iyatrojenik Uygulanan bir tedavi ya da ilacin istenmeyen yan etkilere ya da komplikasyonlara neden olmasi hipoglisemi basitce asiri miktardaki ya da gorece yuksek insulininin gosterdigi etkiler ve tip 1 ve tip 2 diyabette bozulmus karsit glukoz duzenlemesinin bir sonucu olarak ortaya cikar Normal bireylerde glukoz seviyesinin asiri miktarda dusmesine yanit olarak derhal insulin salgilanmasi azaltilir ve glukagon ve adrenalin salgilanarak kan sekeri yukseltilmeye ve hipoglisemi duzeltilmeye calisilir Buna glukoz metabolizmasinin karsit duzenlenmesi adi verilir ve glukagon ve adrenalin glukoz metabolizmasi icin karsit duzenleyici hormonlar olarak anilir Ancak Insulinin mevcut olmadigi diyabette tip 1 diyabet hipoglisemiye yanit olarak disaridan alinan insulinin seviyesi dusurulemez ve buna ek olarak yetersiz glukagon ve adrenalin yanitlari glukozun karsit duzenleme mekanizmasinin bozulmasina yol acar Diyabet hastalarinda gorulen azalmis sempatoadrenal yanit hastanin hipoglisemi belirtilerinin titreme terleme panik vs farkina varmasini zorlastirir buna hipoglisemi habersizligi hypoglycemia unawareness adi verilir Diyabetik hastalarda gozlenen otonomik noropati beyinin art arda gecirilen hipoglisemi nobetleri yuzunden hipoglisemiye karsi hassasiyetini yitirip gerekli yaniti olusturmamasi ve hastanin hipoglisemi belirtilerini maskeleyecek cesitli ilaclar kullaniyor olmasi hipoglisemi habersizliginin sebepleri arasinda sayilabilir Pek cok vakada bu kisa sureli hipoglisemi nobetlerinden kacinmak hipoglisemi habersizligini duzeltebilir ancak bu her vaka icin gecerli degildir Cogu vakada hipoglisemi sekerli yiyecek ya da iceceklerle tedavi edilir Diyabetik hastalarin hipoglisemi riskine karsi yanlarinda sekerleme kesme seker ya da glukoz tabletleri bulundurmalari gerekir Hasta eger hipoglisemi belirtilerini hissederse hemen 15 gram kadar seker tuketmeli ornegin 1 corba kasigi kadar seker ve 15 dakika beklemelidir 15 dakika sonra eger hala kendini iyi hissetmiyorsa tekrar 15 gram seker alip 15 dakika daha beklemelidir Buna 15 15 kurali adi verilir Ciddi vakalarda tedavi icin glukagon enjeksiyonu glukagon insulinin etkilerine tamamen ters etki olusturan bir hormondur ya da damar yolundan dekstroz infuzyonu ile yapilir ancak genellikle hastanin bilincinin kapali oldugu vakalarda bu yola basvurulur Glukagon karacigerde glikojen olarak depolanmis halde bulunan glukozu serbest birakarak glikojenoliz kan glukoz duzeyini yukseltir Bu yuzden glukagon enjeksiyonu yapildigi durumlarda glukagon yalnizca bir kez kullanilabilir Karacigerde yetersiz miktarda glikojen olmasi ya da hic olmamasi glukagonun etkisini buyuk oranda azaltir Hastanelerde genellikle dekstroz infuzyonu yapilir Kronik komplikasyonlariDamar Hastaliklari Kan sekerinin uzun sure yuksek seyretmesi kan damarlarina zarar verir anjiyopati Kan damarlarinin ic yuzeylerini kaplayan endotel hucreleri normalden daha fazla miktarda glukozu hucre icine alirlar cunku bu hucrelere glukoz girisi insulinden bagimsiz olarak gerceklesir Hucre icine giren yuksek miktarda glukoz bu hucrelerde proteinlerin glikozillenmesine protein molekulleri ile glukozun enzimatik birlesimi ve yuzey glikoproteinlerin birikmesine yol acar Sonucta damarlarin bazal membrani kalinlasir ve zayiflar Diyabette bu durumun yol actigi sorunlari tanimlamak icin mikrovaskuler hastaliklar kucuk damarlarda olusan hasarlar sebebiyle olusan ve makrovaskuler hastaliklar arterlerde olusan hasarlar sebebiyle olusan tabirleri kullanilir Kucuk captaki kan damarlarinin hasar gormesi sonucunda olusan mikroanjiyopati asagida sayilan komplikasyonlara yol acabilir Diyabetik retinopati Diyabete bagli olarak goz dibi damarlarinin bozulmasi Retinada olusan yeni damarlarin zayif ve dusuk kalitede olmasi ve odemi makulanin sivi birikimi ile sismesi ile karakterize ciddi gorme kaybi ve korluge sebep olabilen hastalik Mikroanjiyopati yuzunden olusan retina hasari Amerika Birlesik Devletleri nde yetiskinlerde gorulen korlugun en yaygin sebebidir Retinanin kucuk damarlarinda hafif bozulmalar Bazi damarlar sismis ve retina dokusuna dogru sivi sizdiriyor Normal insan gorusuDiyabetik noropati Hissetme duyusunun normal olmamasi ya da azalmasi eldiven corap tarzi his dagilimi hastalar giymedikleri halde ellerinde eldiven ayaklarinda corap varmis gibi hissederler ayaklardan baslayan ancak tum sinirleri etkileyebilme potansiyeli olan yaygin bir diyabet komplikasyonudur Diyabetik noropati hasar gormus damarlarla birlikte diyabetik ayak olusumuna yol acabilir ve ise diyabetik noropatinin farkli turleridir Diyabetik amyotrofi ise noropatinin yol actigi kas gucsuzlugunu tanimlamak icin kullanilir Diyabetik nefropati Bobregi fonksiyon yapamaz hale gelmesine yol acabilen ileri bobrek hasari Ilerlemis vakalarda bobrek nakli gerekebilir Diyabet gelismis ulkelerde en yaygin bobrek yetmezligi sebebidir Koroner arter hastaligi ya da hipertansiyondan bagimsiz olarak kalbin diyastolik gevseme fonksiyonunun bozulmasi ile karakterize hastalik Ilerleyen vakalarda kalp yetmezligine yol acabilir Makrovaskuler hastaliklar arterlerde meydana gelen hastaliklar ise cesitli kardiyovaskuler hastaliklara neden olurlar Bunun baslica sebebi ise diyabete bagli olarak gelisen aterosklerozdur Bu hastaliklardan baslicalari Koroner arter hastaligi Miyokard infarktusu Kalp krizi ve anginaya yol acar Inme Ozellikle iskemik tarzda inmelerin olusmasina nden olur Periferik damar hastaligi Norojenik intermittent klaudikasyon Ozellikle aterosklerozlu hastalarda bacak arterlerinde meydana gelen tikanmalar sonucunda olusan ve efor sonrasinda yetersiz kan dolasimi yuzunden bacaklarda agri hissedilmesine yol acan durum ve diyabetik ayak olusumuna neden olur Diyabetik miyonekroz Kaslari besleyen damarlarin tikanmasi sonucunda iskelet kasinin beslenemeyip olmesi Diyabetik ayak genellikle noropati uyusukluk ya da hissizlik ile karakterize ve damarlarda olusan hasarlarin birlesimi sonucunda olusur Bu durum ayak derisinde yaralar olusmasina ve bu yaralarin enfekte olmasina yol acar Ileri vakalarda doku nekrozu ve kangren gorulebilir Diyabetik ayak gelismis ulkelerdeki yetiskinlerde travma yaralanma sonucu olusmamis amputasyonlarin parmak ya da ayaklarin cerrahi olarak kesilip alinmasi baslica sorumlusudur Karotid arter stenozu ve abdominal aorta anevrizmalari diyadette cok sik olarak gorulmez ancak diyabet bu hastaliklara sahip olan kisilerdeki olum oranini morbiditeyi ve bunlarin tedavisi icin yapilan ameliyatlarin riskini artirir diyabetik hastalarin bilissel yeteneklerinin azalmasina ve demans bunama riskinin artmasina neden olur Bu durumun olusmasi icin pek cok teori ileri surulmustur Beyini besleyen damarlarla ilgili bozukluklar ya da insulinin beyinde olusturdugu etkilerde diyabete bagli degisiklikler olmasi bu teorilerden bazilaridir EpidemiyolojiDunya Saglik Orgutu verilerine gore 2000 yilinda tum dunyada en az 171 milyon diyabet hastasi toplam dunya nufusunun 2 8 i vardir Tum dunyada diyabetin gorulme sikligi hizla artmaktadir ve 2030 yilinda yaklasik 330 milyon kisinin diyabet hastasi olacagi tahmin edilmektedir Diyabet tum dum dunyada gorulen bir hastaliktir ancak gelismis ulkelerde daha sik ozellikle tip 2 diyabet gorulur Bununla birlikte diyabet gorulme sikligindaki en buyuk artisin bu bolgedeki nufus artisi ve toplam nufus goz onune alindiginda Asya ve Afrika ulkelerinde gorulecegi tahmin edilmektedir 2030 yilinda en fazla diyabet gorulecegi tahmin edilen ulke yaklasik 80 milyon kisi ile Hindistandir ve bu ulkeyi 40 milyon kisi ile Cin ve 30 milyon kisi ile de Amerika Birlesik Devletleri izlemektedir Gelismis ulkelerde diyabet gorulme sikliginin artmasi ile kentlesme egilimi ve hayat tarzi degisiklikleri arasinda bir paralellik vardir Belki de en onemli etken batili tarzi beslenme aliskanligi ve obezitedir Son 20 seneden beri Kuzey Amerika da diyabet oranlari devamli artmaktadir 2008 yili verilerine gore sadece Amerika Birlesik Devletleri nde 17 9 milyon diyabet hastasi vardir ve henuz diyabet teshisi konmamis 5 7 milyon insan ile birlikte bu sayi yaklasik olarak 24 milyon kisidir Buna ek olarak yaklasik 57 milyon kisinin diyabet olusma sikligini buyuk olcude arttiran pre diyabet gizli seker hastasi oldugu tamin edilmektedir ABD Hastalik Kontrol ve Korunma Merkezleri diyabeti salgin epidemik hastaliklar sinifina sokmustur Hastaligin yillik maliyetinin 132 milyar dolar oldugu tahmin edilmektedir Kuzey Amerika da gorulen toplam diyabet vakalarinin yaklasik 5 10 unu tip 1 diyabet vakalari olusturmaktadir Bu oran tum dunyadaki tip 1 diyabet gorulme sikligindan biraz farklidir ancak bu degisikligin sebebi tam olarak anlasilamamistir Amerikan Diyabet Birligi ABD Hastalik Kontrol ve Korunma Merkezleri tarafindan 2000 yilindan sonra dogan her Amerikali erkegin 3 te 1 i ve her kadinin 5 te 2 sinin hayatlari boyunca diyabete yakalanacaklari degerlendirmesine dikkat cekmektedir Amerikan Diyabet Birligi verilerine gore 60 yasindan buyuk Amerikalilarin yaklasik 18 3 u 8 6 milyon kisi diyabet hastasidir Diyabetin gorulme sikligi yas ilerledikce artmaktadir ve yasli nufusun sayisinin artmasina paralel olarak diyabetik hasta sayisinin artacagi tahmin edilmektedir Yapilan bir klinik calismaya gore 65 yasin uzerindeki nufusun 18 20 sinde diyabet vardir ve 40 inda da diyabetin erken safhasi sayilan glukoz toleransi bozuklugu vardir TarihceDiyabet terimi Yunanca diabhths diabetes Aretaeus of Cappadocia tarafindan bulunmustur Bu terim dia yani ayri ya da boydan boya on eki ve bainein yani yurumek ya da ayakta durmak fiilinin birlestirilmesiyle olusturulmus eski Yunanca diabainein diabainein kelimesinden turetilmistir Diabainein bacaklari ayirarak yurumek ya da bacaklari ayirarak oturmak anlamina gelir Bu durumda bu kelimeden turetilen diabetes kelimesi ise bacaklarini ayirarak yuruyen ya da daha spesifik olarak kullanildiginda pergel gibi ya da sifon anlamlarina gelmektedir Diabetes kelimesinin sifon anlami tasimasi asiri derecede idrara cikmanin eslik ettigi bir hastaligi isimlendirmekte kullanilmasinin asil nedenidir Diyabet 1425 yilinda yazilan bir tibbi belge ile Ingilizceye diyabete seklinde gecmistir 1625 yilinda Thomas Willis tatli ya da bal anlamina gelen Latince mellis kelimesini bu hastalarin idrarlarinin tatli oldugunu belirtmek icin mellitus seklinde eklemistir Idrarin tatli olmasi Eski Yunan Cin Misir Hint ve Pers uygarliklari tarafindan da fark edilmistir 1776 yilinda Matthew Dobson idrarin tatli olmasinin diyabet hastalarinin kanlarindaki ya da idrarlarindaki bir tur asiri seker yuzunden olustugunu kanitlamistir Diyabet eski devirlerde bir tur olum cezasi seklinde goruluyordu Hipokrat muhtemelen bu hastalik icin bir tedavi olamayacagini dusundugu icin bu hastaliktan hic soz etmemistir Aretaeus hastaligi tedavi etmeye calismis ancak bir ilerleme saglayamamistir ve diyabetli bir hayat kisa berbat ve aci icinde gecer seklinde bir yorum yapmistir Sushruta MO 6 yuzyil diyabeti medhumeha olarak siniflandirmis ve diyabeti sismanlik ve hareketsiz yasam bicimi sedanter ile iliskilendirmis ve hastalarina tedavi icin egzersiz yapmalarini onermistir Eski Hintler diyabeti teshis etmek icin hastanin idrarinin cevresine karincalarin toplanmasini kullanmislar ve bu hastaliga tatli idrarli hastalik anlamina gelen medhumeha ismini vermislerdir Kore Cin ve Japonlar bu diyabete benzer sekilde idrarin tatli oldugunu belirten isimler vermislerdir Orta Cag da Fars ta Ibn i Sina 980 1037 El Kanun fi t Tib adli eserinde diyabetten oldukca ayrintili sekilde bahsetmis ve hastaligi asiri istah artisi ve cinsel islevlerin azalmasi seklinde tanimlamis ve idrarin tatli olmasindan da bahsetmistir Ondan onceki Aretaeus gibi Ibn i Sina da birincil ve ikincil diyabetleri tanimlamistir Ibn i Sina ayrica diyabetik kangreni tanimlamis ve diyabeti Aci bakla Cemen otu ve bir tur Zerdecal tohumunun karisimi ile tedavi etmistir Bu karisim ile idrardaki glukoz miktari belirgin sekilde azalmaktadir ve hala bazi hekimlerce kullanilmasi onerilmektedir Ibn i Sina ayrica diyabetes insipidus u tarihte ilk defa eksiksiz bir bicimde tanimlamistir Diyabet ve diyabetes insipidus tanimlari ise Johann Peter Frank 1745 1821 tarafindan ayrilmistir Her ne kadar diyabet antik caglardan beri biliniyor ve hastaligin tedavisi icin yararli olan cesitli yontemler Orta Cagdan beri biliniyor olsa da hastaligin patogenezi ancak 1900 lu yillarda deneysel olarak anlasilabilmistir Pankreasin diyabette oynadigi rolun kesfedilmesi genellikle 1889 yilinda pankreasi cikarilmis kopeklerin diyabetin tum belirtilerini gosterdiklerini ve kisa bir sure sonra da olduklerini bulan Joseph von Mering ve Oskar Minkowski ye atfedilir 1910 yilinda Sir Edward Albert Sharpey Schafer diyabet hastalarinda normalde pankreasin urettigi tek bir kimyasal maddenin eksik oldugunu ileri surmus ve bu maddeye insulin adini vermistir Insulin Latince ada anlamina gelen insula kelimesinden turetilmistir ve pankreasin insulin ureten hucrelerinin bulundugu Langerhans adaciklarini belirtmek icin bu ad verilmistir Dr Frederick Banting sagda ve Dr Charles Best Pankreasin metabolizmada oynadigi endokrin fonksiyon ve insulinin gercekten var oldugu 1921 yilina kadar acikliga kavusturulamamistir 1921 yilinda Sir Frederick Grant Banting ve Charles Herbert Best Joseph von Mering ve Oskar Minkowski nin yaptiklari deneylerini tekrarlamislar ve bu deneyi bir adim daha ile goturerek pankreasi cikarilan kopeklere saglikli kopeklerin pankreaslarinin Langerhans adaciklarindan hazirladiklari ekstreyi vererek tum diyabet belirtilerinin ortadan kalktigini gostermislerdir Sonrasinda Banting Best and oteki meslektaslari ozellikle kimyaci James Collip Toronto Universitesinde domuz pankresindan insulin hormonunu ayirip saflastirmaya basladilar Bu ugraslari sonucunda diyabetin etkin bir sekilde tedavi edilmesinin yani insulin enjeksiyonunun yolu acilmis oldu ve ilk hasta Leonard Thompson 1922 yilinda tedavi edildi Bu buluslari icin Banting ve laboratuvarin yoneticisi olan John James Richard Macleod a 1923 yilinda Nobel Tip Odulu verildi Bu iki arastirici da odulden aldiklari parayi basta Best ve Collip olmak uzere tum takim arkadaslari ile paylastilar Banting ve Best insulin uretim yontemi ile ilgili olarak aldiklari patent icin para talep etmediler ve insulinin ticari olarak uretilmesini kontrol etmeye calismadilar Bu kararlarinin sonucunda insulin uretimi ve tedavisi hizla tum dunyaya yayildi Banting daha sonra dogum gunu olan 14 Kasim tarihinin Dunya Diyabet Gunu olarak belirlenmesi ile onurlandirildi Su gun tip 1 ve tip 2 diyabet olarak adlandirilan hastaliklar arasindaki fark ilk kez Sir Harold Percival Harry Himsworth tarafindan Ocak 1936 tarihinde ortaya konmustur Tedavisinin bulunmasina karsin diyabet en onemli olum nedenleri arasinda kalmistir Ornegin istatistiki arastirmalar Malta da 1927 yili icinde olum nedeni belli olan olum oraninin diyabete bagli her 100 000 kiside 47 7 rakamina ulastigini gostermistir Diyabet ile ilgili oteki onemli kesifler 1942 yilinda oral antidiyabetik sulfonilureler bulundu 1950 lerin sonlarinda tip 2 diyabet tedavisinden kullanilmaya baslandi Bu sinif ilaclarin ilki olan zaman zaman olumcul olabilen laktik asidoza yol acabildigi icin tum dunyada kullanimdan kalkti Ancak ayni sinif ilaclardan biri olan metformin ilk defa 1979 yilinda Fransa da kullanima girdi Insulinin amino asit dizilimi belirlendi Dizilimi belirleyen Sir Frederick Sanger bu bulusu icin 1958 yilinda Nobel Kimya Odulunu aldi Rosalyn Yalow ve Solomon Berson tarafindan insulin icin radyoimmunolojik yontem gelistirildi ve bu arastiricilar 1977 yilinda Nobel Tip Odulu ne layik gorulduler Insulinin 3 boyutlu yapisi aydinlatildi 1980 yilinda Amerikan biyoteknoloji firmasi Genentech insan insulini uretim yontemini gelistirdi Bu yontemin temelinde insanlarda insulin molekulunu kodlayan gen dizisinin bir bakteriye aktarilmasi sonucunda bu bakterinin insulin uretmeye baslamasi ve uretilen bu insulinin saflastirilmasi yatmaktadir 1988 yilinda Gerald M Reaven tarafindan tanimlanan ve kardiyovaskuler hastaliklar ve diyabet icin risk faktoru olan bir takim bozukluklari tanimlamak icin metabolik sendrom tanimi kullanilmaya baslandi Yapilan genis capli bir klinik arastirmanin sonuclarina gore kan sekeri seviyesini olabildigince normal seviyede tutmak icin yapilan yogun glisemik kontrolun diyabetin yol actigi kronik komplikasyonlari onemli olcude azalttigi gosterilmistir 1990 li yillarda ilk sinifi insulin duyarlilik arttirici ilac kullanima sunuldu Kaynakca International Diyabetes Federation 17 Mart 2006 16 Mayis 2015 tarihinde kaynagindan arsivlendi L M Tierney S J McPhee M A Papadakis 2002 Current medical Diagnosis amp Treatment International edition New York Lange Medical Books McGraw Hill ss 1203 1215 ISBN 0 07 137688 7 a b Rother KI 2007 Diyabetes Treatment Bridging the Divide N Engl J Med 356 15 ss 1499 1501 doi 10 1056 NEJMp078030 PMID 17429082 3 Eylul 2009 tarihinde kaynagindan Erisim tarihi 12 Aralik 2008 a b Dunya Saglik Orgutu Department of Noncommunicable Disease Surveillance 1999 Definition Diagnosis and Classification of Diyabetes Mellitus and its Complications PDF 28 Mayis 2015 tarihinde kaynagindan PDF Monogenic Forms of Diyabetes Neonatal Diyabetes Mellitus and Maturity onset Diyabetes of the Young National Diyabetes Information Clearinghouse NDIC National Institute of Diyabetes and Digestive and Kidney Diseases NIH Erisim tarihi 4 Agustos 2008 olu kirik baglanti Mailloux Lionel 13 Subat 2007 UpToDate 22 Subat 2008 tarihinde kaynagindan arsivlendi Erisim tarihi 7 Aralik 2007 25 Agustos 2005 3 Temmuz 2009 tarihinde kaynagindan arsivlendi 1 Subat 2015 tarihinde kaynagindan arsivlendi Erisim tarihi 23 Eylul 2007 FDA Approves First Ever Inhaled Insulin Combination Product for Treatment of Diyabetes 13 Mayis 2009 tarihinde kaynagindan Erisim tarihi 9 Eylul 2007 16 Subat 2010 tarihinde kaynagindan arsivlendi Erisim tarihi 23 Ekim 2008 Baillie K 5 Temmuz 2008 ClinicLog com 17 Subat 2012 tarihinde kaynagindan arsivlendi Erisim tarihi 23 Temmuz 2008 Eberhart MS Ogden C Engelgau M Cadwell B Hedley AA Saydah SH 19 Kasim 2004 Prevalence of Overweight and Obesity Among Adults with Diagnosed Diyabetes United States 1988 1994 and 1999 2002 Morbidity and Mortality Weekly Report 53 45 Centers for Disease Control and Prevention ss 1066 1068 11 Eylul 2018 tarihinde kaynagindan Erisim tarihi 11 Mart 2007 Arlan Rosenbloom Janet H Silverstein 2003 Type 2 Diyabetes in Children and Adolescents A Clinician s Guide to Diagnosis Epidemiology Pathogenesis Prevention and Treatment American Diyabetes Association U S s 1 ISBN 978 1 58040 155 5 Lang Iain A Galloway Tamara S Scarlett Alan Henley William E Depledge Michael Wallace Robert B Melzer David 2008 Association of Urinary Bisphenol A Concentration with Medical Disorders and Laboratory Abnormalities in Adults Journal of the American Medical Association 300 1 ss 1303 1310 Effect of intensive blood glucose control with metformin on complications in overweight patients with type 2 diyabetes UKPDS 34 UK Prospective Diyabetes Study UKPDS Group Lancet 352 9131 1998 ss 854 65 doi 10 1016 S0140 6736 98 07037 8 PMID 9742977 AVERY ME MEAD J Mayis 1959 Surface properties in relation to atelectasis and hyaline membrane disease AMA J Dis Child 97 5 Part 1 ss 517 23 PMID 13649082 Lawrence JM Contreras R Chen W Sacks DA Mayis 2008 Trends in the prevalence of preexisting diyabetes and gestational diyabetes mellitus among a racially ethnically diverse population of pregnant women 1999 2005 Diyabetes Care 31 5 ss 899 904 doi 10 2337 dc07 2345 PMID 18223030 KB1 bakim Birden fazla ad yazar listesi link Newgard CB McGarry JD 1995 Metabolic coupling factors in pancreatic beta cell signal transduction Annu Rev Biochem Cilt 64 ss 689 719 doi 10 1146 annurev bi 64 070195 003353 PMID 7574498 Santaguida PL Balion C Hunt D Morrison K Gerstein H Raina P Booker L Yazdi H Summary of Evidence Report Technology Assessment No 128 11 Kasim 2012 tarihinde kaynagindan arsivlendi Erisim tarihi 20 Temmuz 2008 KB1 bakim Birden fazla ad yazar listesi link Sniderman AD Bhopal R Prabhakaran D Sarrafzadegan N Tchernof A 2007 Why might South Asians be so susceptible to central obesity and its atherogenic consequences The adipose tissue overflow hypothesis International journal of epidemiology 36 1 ss 220 225 doi 10 1093 ije dyl245 PMID 17510078 Genuth S Ocak Subat 2006 Insights from the diyabetes control and complications trial epidemiology of diyabetes interventions and complications study on the use of intensive glycemic treatment to reduce the risk of complications of type 1 diyabetes Endocr Pract 12 Suppl 1 ss 34 41 ISSN 1530 891X PMID 16627378 Borch Johnsen K Joner G Mandrup Poulsen T Christy M Zachau Christiansen B Kastrup K Nerup J 1984 Relation between breast feeding and incidence rates of insulin dependent diyabetes mellitus A hypothesis Lancet 2 8411 ss 1083 6 doi 10 1016 S0140 6736 84 91517 4 PMID 6150150 KB1 bakim Birden fazla ad yazar listesi link Naim Shehadeh Raanan Shamir Moshe Berant Amos Etzioni 2001 Pediatric Diyabetes 2 4 ss 175 177 doi 10 1034 j 1399 5448 2001 20406 x 5 Ekim 2022 tarihinde kaynagindan arsivlendi Erisim tarihi 18 Aralik 2008 KB1 bakim Birden fazla ad yazar listesi link Virtanen S Knip M 2003 Nutritional risk predictors of beta cell autoimmunity and type 1 diyabetes at a young age Am J Clin Nutr 78 6 ss 1053 67 PMID 14668264 Hypponen E Laara E Reunanen A Jarvelin MR Virtanen SM 2001 Intake of vitamin D and risk of type 1 diyabetes a birth cohort study Lancet Cilt 358 s 1500 doi 10 1016 S0140 6736 01 06580 1 PMID 11705562 KB1 bakim Birden fazla ad yazar listesi link Lindstrom J Ilanne Parikka P Peltonen M Aunola S Eriksson J Hemio K Hamalainen H Harkonen P Keinanen Kiukaanniemi S Laakso M Louheranta A Mannelin M Paturi M Sundvall J Valle T Uusitupa M Tuomilehto J 2006 Sustained reduction in the incidence of type 2 diyabetes by lifestyle intervention follow up of the Finnish Diyabetes Prevention Study Lancet 368 9548 ss 1673 9 doi 10 1016 S0140 6736 06 69701 8 PMID 17098085 KB1 bakim Birden fazla ad yazar listesi link a b Knowler W Barrett Connor E Fowler S Hamman R Lachin J Walker E Nathan D 2002 Reduction in the incidence of type 2 diyabetes with lifestyle intervention or metformin N Engl J Med 346 6 ss 393 403 doi 10 1056 NEJMoa012512 PMID 11832527 KB1 bakim Birden fazla ad yazar listesi link Bantle JP Wylie Rosett J Albright AL ve digerleri 2006 Nutrition recommendations and interventions for diyabetes 2006 a position statement of the American Diyabetes Association Diyabetes Care 29 9 ss 2140 57 doi 10 2337 dc06 9914 PMID 16936169 KB1 bakim Digerlerinin yanlis kullanimi link KB1 bakim Birden fazla ad yazar listesi link olu kirik baglanti Gerstein H Yusuf S Bosch J Pogue J Sheridan P Dinccag N Hanefeld M Hoogwerf B Laakso M Mohan V Shaw J Zinman B Holman R 2006 Effect of rosiglitazone on the frequency of diyabetes in patients with impaired glucose tolerance or impaired fasting glucose a randomised controlled trial Lancet 368 9541 ss 1096 105 doi 10 1016 S0140 6736 06 69420 8 PMID 16997664 KB1 bakim Birden fazla ad yazar listesi link Kjeldsen SE Julius S Mancia G McInnes GT Hua T Weber MA Coca A Ekman S Girerd X Jamerson K Larochelle P Macdonald TM Schmieder RE Schork MA Stolt P Viskoper R Widimsky J Zanchetti A for the VALUE Trial Investigators 2006 Effects of valsartan compared to amlodipine on preventing type 2 diyabetes in high risk hypertensive patients the VALUE trial J Hypertens 24 7 ss 1405 1412 doi 10 1097 01 hjh 0000234122 55895 5b PMID 16794491 KB1 bakim Birden fazla ad yazar listesi link Wasko MC Hubert HB Lingala VB ve digerleri 2007 Hydroxychloroquine and risk of diyabetes in patients with rheumatoid arthritis JAMA 298 2 ss 187 93 doi 10 1001 jama 298 2 187 PMID 17622600 KB1 bakim Digerlerinin yanlis kullanimi link KB1 bakim Birden fazla ad yazar listesi link Stuebe AM Rich Edwards JW Willett WC Manson JE Michels KB 2005 Duration of lactation and incidence of type 2 diyabetes JAMA 294 20 ss 2601 10 doi 10 1001 jama 294 20 2601 PMID 16304074 KB1 bakim Birden fazla ad yazar listesi link Adler A I Stratton I M Neil H A ve digerleri 2000 Association of systolic blood pressure with macrovascular and microvascular complications of type 2 diyabetes UKPDS 36 prospective observational study BMJ 321 7258 ss 412 419 doi 10 1136 bmj 321 7258 412 ISSN 0959 8146 PMID 10938049 2 Mayis 2006 tarihinde kaynagindan Erisim tarihi 24 Aralik 2008 KB1 bakim Digerlerinin yanlis kullanimi link a b c Vinik AI Fishwick DT Pittenger G 2004 Advances in diyabetes for the millennium toward a cure for diyabetes MedGenMed Medscape general medicine 6 3 Suppl s 12 PMID 15647717 KB1 bakim Birden fazla ad yazar listesi link Stratta RJ Alloway RR 1998 Pancreas transplantation for diyabetes mellitus a guide to recipient selection and optimum immunosuppression BioDrugs 10 5 ss 347 357 doi 10 2165 00063030 199810050 00002 PMID 18020607 Naftanel M Harlan D 2004 Pancreatic islet transplantation PLoS Med 1 3 ss e58 quiz e75 doi 10 1371 journal pmed 0010058 PMID 15630467 Full text olu kirik baglanti Shapiro AM Ricordi C Hering BJ ve digerleri 2006 International trial of the Edmonton protocol for islet transplantation N Engl J Med 355 13 ss 1318 30 doi 10 1056 NEJMoa061267 PMID 17005949 KB1 bakim Digerlerinin yanlis kullanimi link KB1 bakim Birden fazla ad yazar listesi link Voltarelli JC Couri CE Stracieri AB Oliveira MC Moraes DA Pieroni F Coutinho M Malmegrim KC Foss Freitas MC Simoes BP Foss MC Squiers E Burt RK 2007 Autologous nonmyeloablative hematopoietic stem cell transplantation in newly diagnosed type 1 diyabetes mellitus JAMA 297 14 ss 1568 76 doi 10 1001 jama 297 14 1568 PMID 17426276 16 Ocak 2010 tarihinde kaynagindan Erisim tarihi 24 Aralik 2008 Rubino F Gagner M 2002 Potential of surgery for curing type 2 diyabetes mellitus Ann Surg 236 5 ss 554 9 doi 10 1097 00000658 200211000 00003 ISSN 0003 4932 PMC 1422611 2 PMID 12409659 Adams TD Gress RE Smith SC ve digerleri 2007 Long term mortality after gastric bypass surgery N Engl J Med 357 8 ss 753 61 doi 10 1056 NEJMoa066603 PMID 17715409 KB1 bakim Digerlerinin yanlis kullanimi link Cohen RV Schiavon CA Pinheiro JS Correa JL Rubino F 2007 Duodenal jejunal bypass for the treatment of type 2 diyabetes in patients with body mass index of 22 34 kg m2 a report of 2 cases Surg Obes Relat Dis 3 2 ss 195 7 doi 10 1016 j soard 2007 01 009 PMID 17386401 Vasonconcelos Alberto 1 Eylul 2007 Could type 2 diyabetes be reversed using surgery New Scientist 2619 ss 11 13 Erisim tarihi 26 Eylul 2007 Nathan D M Cleary P A Backlund J Y ve digerleri 2005 Intensive diyabetes treatment and cardiovascular disease in patients with type 1 diyabetes N Engl J Med 353 25 ss 2643 53 doi 10 1056 NEJMoa052187 PMID 16371630 KB1 bakim Digerlerinin yanlis kullanimi link The Diyabetes Control and Complications Trial Research Group 1995 Annals of Internal Medicine 122 8 ss 561 568 ISSN 0003 4819 PMID 7887548 15 Subat 2009 tarihinde kaynagindan arsivlendi Erisim tarihi 24 Aralik 2008 a b Harris MI Flegal KM Cowie CC ve digerleri 1998 Prevalence of diyabetes impaired fasting glucose and impaired glucose tolerance in U S adults The Third National Health and Nutrition Examination Survey 1988 1994 Diyabetes Care 21 4 ss 518 24 doi 10 2337 diacare 21 4 518 PMID 9571335 KB1 bakim Digerlerinin yanlis kullanimi link KB1 bakim Birden fazla ad yazar listesi link Annette M Chang and Jeffrey B Halter 2003 Aging and insulin secretion AJP Endocrinology and Metabolism 17 Eylul 2009 tarihinde kaynagindan Erisim tarihi 14 Mayis 2007 Diyabetes Dateline National Institute of Diyabetes and Digestive and Kidney Diseases 2002 14 Ocak 2010 tarihinde kaynagindan arsivlendi Erisim tarihi 14 Mayis 2007 Roden MM Zaoutis TE Buchanan WL et al Epidemiology and outcome of Mucormycosis a review of 929 reported cases Clinical Infectious Diseases 41 5 634 653 2005 Weiss J Sumpio B 2006 Review of prevalence and outcome of vascular disease in patients with diyabetes mellitus Eur J Vasc Endovasc Surg 31 2 ss 143 50 doi 10 1016 j ejvs 2005 08 015 PMID 16203161 Aristides Veves Rayaz A Malik 2007 Diyabetic Neuropathy Clinical Management Clinical Diyabetes Ikinci Basim New York Humana Press ss 188 198 ISBN 1 58829 626 1 Gispen WH Biessels GJ Kasim 2000 Cognition and synaptic plasticity in diyabetes mellitus Trends Neurosci 23 11 ss 542 9 doi 10 1016 S0166 2236 00 01656 8 PMID 11074263 a b c d Wild S Roglic G Green A Sicree R King H Mayis 2004 Global prevalence of diyabetes estimates for the year 2000 and projections for 2030 Diyabetes Care 27 5 ss 1047 53 doi 10 2337 diacare 27 5 1047 PMID 15111519 KB1 bakim Birden fazla ad yazar listesi link olu kirik baglanti http www cdc gov Features diyabetesfactsheet yalin URL CDC s Diyabetes Program News and Information Press Releases October 26 2000 8 Mart 2013 tarihinde kaynagindan Erisim tarihi 23 Haziran 2008 Narayan K Boyle J Thompson T Sorensen S Williamson D 2003 Lifetime risk for diyabetes mellitus in the United States JAMA 290 14 ss 1884 90 doi 10 1001 jama 290 14 1884 PMID 14532317 KB1 bakim Birden fazla ad yazar listesi link 2005 22 Ekim 2009 tarihinde kaynagindan arsivlendi Erisim tarihi 17 Mart 2006 Elderly And Diyabetes Diyabetes and Seniors LifeMed Media 2006 20 Subat 2010 tarihinde kaynagindan arsivlendi Erisim tarihi 14 Mayis 2007 Dobson M 1776 Nature of the urine in diyabetes Medical Observations and Inquiries Cilt 5 ss 298 310 Medvei 1993 History of Clinical Endocrinology 23 34 a b Dwivedi Girish amp Dwivedi Shridhar 2007 History of Medicine Sushruta the Clinician Teacher par Excellence 10 Ekim 2008 tarihinde Wayback Machine sitesinde National Informatics Centre Government of India Nabipour I 2003 Clinical Endocrinology in the Islamic Civilization in Iran International Journal of Endocrinology and Metabolism cilt 1 ss 43 45 44 5 a b c Patlak M 2002 New weapons to combat an ancient disease treating diyabetes Faseb J 16 14 s 1853 doi 10 1096 fj 02 0974bkt PMID 12468446 30 Ocak 2009 tarihinde kaynagindan Erisim tarihi 2 Ocak 2009 Von Mehring J Minkowski O 1890 Diyabetes mellitus nach pankreasexstirpation Arch Exp Pathol Pharmakol Cilt 26 ss 371 387 doi 10 1007 BF01831214 Banting FG Best CH Collip JB Campbell WR Fletcher AA 1922 Pancreatic extracts in the treatment of diyabetes mellitus Canad Med Assoc J Cilt 12 ss 141 146 PMID 1933711 KB1 bakim Birden fazla ad yazar listesi link Himsworth 1936 Diyabetes mellitus its differentiation into insulin sensitive and insulin insensitive types Lancet Cilt i ss 127 130 doi 10 1016 S0140 6736 01 36134 2 Department of Health Malta 1897 1972 Annual Reports Yalow RS Berson SA 1960 Immunoassay of endogenous plasma insulin in man J Clin Invest Cilt 39 ss 1157 75 doi 10 1172 JCI104130 PMID 13846364 The Diyabetes Control And Complications Trial Research Group 1993 The effect of intensive treatment of diyabetes on the development and progression of long term complications in insulin dependent diyabetes mellitus The Diyabetes Control and Complications Trial Research Group N Engl J Med 329 14 ss 977 86 doi 10 1056 NEJM199309303291401 PMID 8366922 SiniflandirmaDICD 10 E 1 E 2 ICD 9 CM 250MeSH D003920Dis kaynaklarMedlinePlus 001214eMedicine med 546Patient UK Diyabet