Proteinler, bir veya daha fazla uzun amino asit artık zincirini içeren büyük biyomoleküller ve makromolekül'lerdir. Proteinler organizmalar içinde, hücrelere yapı ve organizmalar sağlayarak ve molekülleri bir konumdan diğerine taşıyarak metabolik reaksiyonları katalizleme, DNA kopyalama, uyaranlara yanıt verme dahil olmak üzere çok çeşitli işlevler gerçekleştirir. Proteinler, genlerinin nükleotit dizisi tarafından dikte edilen ve genellikle faaliyetini belirleyen özel 3D yapıya protein katlanmasıyla sonuçlanan amino asit dizilimlerinde birbirlerinden farklıdır.
Proteinler, açlık anında en son tüketilirler. Kimyasal sindirimleri midede başlar. Proteinler ve olarak ikiye ayrılır. Vejeteryanlar et yemezler ama sağlık için hayvansal ürünler yumurta, süt, yoğurt, peynir gibi benzer ürünleri tüketirler.
Hayvansal protein yoğurt, süt, yumurta, çökelek, lor peyniri, az yağlı peynir, tavuk eti, balık eti, diğer hayvan etleri gibi yiyeceklerde hayvansal protein oranı yüksektir.
Bitkisel protein mercimek, fasulye, bezelye, kenevir, chia, karabuğday, ıspanak gibi yiyeceklerde bitkisel protein oranı yüksektir.
Proteinler, amino asitlerin polimerleşmesi sonucu oluşan polimerlerdir. Her proteinin kendisine has özelliklerinin olmasını sağlayan özel amino asit dizilimleri vardır. Proteinlerin işlevlerinin çoğu, kendisini oluşturan amino asitlerin özelliklerinin tayin edilmesiyle anlaşılabilir. İnsandan virüse proteinlerin oluşumunda en çok kullanılan 20 çeşit amino asit vardır.
Bu zincirde bir amino asitin karboksil grubunun bir diğerinin amino grubuna bağlanmasıyla oluşan bağ peptit bağı olarak adlandırılır. Her proteindeki amino asit dizisinin sırası bir gen tarafından tanımlanır ve genetik kod ile kodlanmıştır. Genetik kod 22 "standart" amino asit tanımlasa da proteinlerdeki amino asitler çevrim sonrası değişimle kimyasal olarak değişikliğe uğrar. Bu değişimler ya proteinin işlev görmeye başlamasından önce gerçekleşir ya da kontrol mekanizmalarının parçası olarak, proteinin işlevini değiştirmek için olur. Proteinler belli işlevleri yerine getirmek için beraberce de çalışabilirler ve bazıları bir araya gelip kararlı kompleksler oluşturabilir.
Polisakkaritler, nükleik asitler ve yağlar gibi biyolojik makromoleküllere benzer şekilde, proteinler de canlı organizmaların temel bileşenlerindendir ve hücrelerin içindeki her süreçte yer alırlar. Çoğu protein, biyokimyasal tepkimelerde katalizör işlevi olan enzimlerdir ve metabolizma için yaşamsal bir role sahiptir. Başka proteinlerin ise yapısal veya mekanik işlevleri vardır: örneğin hücre iskeletindeki proteinler, hücrenin şeklini koruması için bir iskele görevi yaparlar. Proteinler hücre haberleşmesi, bağışıklık yanıtı, hücre tutunması ve hücre bölünme döngüsünde yer alır.
Protein, insanların beslenmesinde önemli bir parçadır. Hayvanlar her amino asiti sentezleyemediklerinden, gıda yoluyla almak zorundadırlar. Sindirimde hayvanlar yedikleri proteini serbest amino asitlere parçalayıp bunlarla yeni proteinler sentezler.
"Protein" sözcüğünün kaynağı, Yunanca'nın "birincil öneme sahip" anlamını taşıyan πρώτα (prota) sözcüğüdür. Bu isim, proteinleri 1838'de ilk tanımlayan Jöns Jakob Berzelius tarafından verilmiştir. 1926'da James B. Sumner'in enziminin bir protein olduğunu göstermesine kadar, proteinlerin canlılar için ne derece önemli olduğu tam anlaşılmamıştır. Yapısı çözülen ilk proteinler arasında insülin ve miyoglobin bulunur ki, insülin için 1958'de, miyoglobin için de Max Perutz ve 1962'de Nobel Kimya Ödülü kazanmıştır. Her iki protein de kırınım analizi ile üç boyutlu yapıları çözümlenen ilk proteinlerdendir.
Biyokimya
Proteinler, 20 farklı L-alfa-amino asitten oluşmuş lineer polimerlerdir. Tüm amino asitler, bir birer karboksil ve amino grubu ve bir bağlanıyor olması gibi ortak yapısal özelliklere sahiptir. Bir tek prolin, yan zincirinin amino grubuyla bir halka oluşturması yüzünden biraz farklılık gösterir: bu yüzden, CO-NH amit dizisi sabit bir şekle zorlanır. ayrıntıları verilmiş olan yan zincirlerin farklı kimyasal özellikleri proteinlerin üç boyutlu yapısını belirler ve dolayısıyla protein işlevine etki eder. Bir polipeptit zincirdeki amino asitler bir dehidrasyon tepkimesi sonucu oluşan peptit bağı ile birbirlerine bağlanırlar. Protein zincirine dahil olmuş amino asit birimlerine "kalıntı"; karbon, azot ve oksijen atomlarından oluşan tekrarlayan diziye de "ana zincir" ya da "protein omurgası" denir. Peptit bağının iki rezonans formu vardır ve bunlar ona kısmî çift bağ özelliği kazandırarak, ekseni etrafında dönmesini engeller. Bu yüzden de alfa karbonlar . Peptit bağdaki diğer iki protein omurgasının yerel şeklini belirler.
Her bir amino asitin kimyasal yapısı nedeniyle, protein zincirinin bir yönü vardır. Proteinin serbest bir karboksil grubuna sahip olan ucu, "" (C ucu) ya da "karboksi terminali" (C terminali); serbest bir amino grubu olan ucu ise "" (N ucu) ya da "amino terminali" (N terminali) olarak adlandırılır.
"Protein", "polipeptit" ve "peptit" sözcüklerinin kullanımında bir muğlaklık vardır. "Protein" genelde kararlı bir şekle sahip olan bütün biyolojik molekül için kullanılır. "Peptit" ise genelde kararlı bir üç boyutlu yapıya sahip olmayan, kısa amino asit oligomerleri için kullanılır. Ancak bu iki terim arasındaki sınır belirsizdir ve genelde 20-30 kalıntı dolayındadır. "Polipeptit" ise, uzunluğundan bağımsız olarak, herhangi bir amino asit zinciri için kullanılır ve sıklıkla da tanımlı tek bir biçimin olmadığına işaret eder.
Sentez
Proteinler genlerde kodlanmış bilgiye dayanarak amino asitlerden inşa olurlar. Her proteinin, kendisini kodlayan gendeki nükleotit dizisi tarafından belirlenen, kendine has bir amino asit dizini vardır. Genetik kod, kodon olarak adlandırılan üç nükleotitlik dizinlerden oluşan bir kümedir, her üç nükleotitli kombinasyon bir amino asite karşılık gelir, örneğin AUG metionine karşılık gelir. DNA dört nükleotitten oluştuğu için tüm kodonların sayısı 64'tür, dolayısıyla genetik kod bir miktar tekrar içerir ve bazı amino asitler birden fazla kodon tarafından belirlenir. DNA'da kodlanmış genler önce RNA polimeraz gibi bir protein tarafından transkripsiyon yoluyla bir ön mesajcı RNA (pre-mRNA) molekülünün sentezlenmesi şeklinde okunurlar. Çoğu canlı sonra bu pre-mRNA'yı çeşitli transkripsiyon sonrası değişim biçimleriyle () işlemden geçirip olgun mRNA oluştururlar, bu da protein sentezi için ribozom tarafından bir şablon olarak kullanılır. Prokaryotlarda mRNA üretildikten hemen sonra kullanılabilir veya bir ribozom tarafından bağlanılır. Buna karşın ökaryotlar mRNA'yı hücre çekirdeğinde imal ettikten sonra onu çekirdek zarından sitoplazmaya aktarırlar, protein sentezi orada yer alır. Prokaryotlarda protein sentezi ökaryotlardan daha hızlıdır ve saniyede 20 amino asiti bulabilir.
Bir proteinin bir mRNA şablonundan sentezlenmesine translasyon denir. Ribozoma yüklenen mRNA dizinindeki her kodon, üçer nükleititlik birimler yani kodonlar olarak okunur. Bu işlemde o kodona karşılık gelen amino asiti taşıyan bir taşıyıcı RNA molekülünde bulunan ile mRNA'daki kodon baz eşleşmesi yoluyla eşleştirilir. adı verilen enzim tRNA moleküllerine doğru amino asidi "yükler". Bu sentez sırasında Uzamakta olan polipeptide doğan zincir (İngilizce nascent chain) denir. Proteinler hep N-terminus'tan C-terminus'a doğru uzarlar.
Sentezlenen bir proteinin büyüklüğü dalton birimi (atom kütlesi ile eş anlamlıdır) veya ondan türemiş kilodalton (kDa) ile ifade edilen moleküler kütlesiyle ölçülebilir. Büyüklüğünü belirtmenin bir diğer yolu onu oluşturan amino asitlerin sayısıyladır. Maya proteinleri ortalama 466 amino asit uzunluğunda ve 53 kDA ağırlığındadır. En büyük proteinler kas sarkomerinde bulunan titinlerdir, bunların moleküler kütlesi neredeyse 3000 kDA ve toplum uzunluğu yaklaşık 27000 amino asittir.
Kimyasal sentez
Kısa proteinler laboratuvarda kimyasal yolla da sentezlenebilir. Peptit sentezi olarak adlandırılan yöntemler, (ligation) gibi organik sentez tekniklerine dayandırılmıştır. Kimyasal sentez yoluyla polipeptit zincirlerine doğal olmayan aminoasitlerin de dahil edilmesi mümkündür, örneğin amino asit yan zincirlerine floresan işaretler takılabilir. Bu yöntemler laboratuvar biyokimyası ve hücre biyolojisi araştırmalarında faydalıdır ama genelde ticari uygulamalarda kullanılmazlar. 300 amino asitten uzun polipeptitler için kimyasal sentez verimsizdir ve sentezlenmiş protein kendiliğinden doğadaki üç boyutlu şeklini kazanmayabilir. Çoğu kimyasal sentez yöntemi, biyolojik reaksiyonun tersi yönde, yani C-uçtan N-uca doğru ilerler.
Proteinlerin yapısı
Çoğu protein kendine has üç boyutlu bir yapıyla şekil alır. Proteinin doğal olarak katlanıp oluşturduğu şekle onun denir. Çoğu protein kendini oluşturan amino asitlerin yapısal eğilimleri yoluyla yardım görmeden katlanabilirse de, diğerleri doğal hallerine elde edecek şekilde katlanabilmek için moleküler şaperonlara gereksinim duyarlar. Biyokimyacılar çoğu zaman protein yapısının dört ayrı yönüne değinirler:
- Birincil yapı (primer yapı): Düz amino asit dizini.
- İkincil yapı (seconder yapı): hidrojen bağları ile kararlı kılınan, düzenli tekrarlanan yerel yapılardır. Bunların en yaygın örnekleri (alpha helix) ve (beta sheet). İkincil yapılar yerel olduğu için bir proteinin içinde farklı ikincil yapılara sahip pek çok bölge olabilir.
- Üçüncül yapı (tersiyer yapı): tek bir proteinin tamamının şekli, ikincil yapıların birbirleriyle olan uzaysal ilişkisi. Üçüncül yapı genelde yerel olmayan etkileşimler tarafından kararlı kılınır, bu en yaygın olarak bir oluşmasıyla olur ama tuz köprüleri, hidrojen bağları, ve hatta çevrim sonrası değişimler (İng. post-translational modifications) de olur. Üçüncül yapı ile katlama (İngilizce fold) eş anlamlıdır.
- Dördüncül yapı (kuaterner yapı): Birden fazla protein molekülünün birbiriyle etkileşmesiyle oluşan yapının şekline denir. Bu bağlamda söz konusu proteinlerin bir alt birimleri olduğu söylenir.
Yapıyı oluşturan bu seviyelere ek olarak, proteinlerin işlevlerini görürken birbiriyle ilişkili bir yapıdan başka bir yapıya dönüşmeleri de protein yapısının bir diğer boyutunu oluşturur. Bu işlevsel yeniden yapılanmalardan söz ederken üçüncül veya dördüncül yapılara proteinin "" denir ve bunlar arasındaki geçişlere konformasyonal değişim adı verilir. Bu tür değişimler çoğu zaman bir substrat molekülün bir enzime bağlanmasıyla tetiklenir.
Tipik olarak görülen üçüncül yapılarla ilintili olarak proteinler kabaca üç ana sınıfa ayrılabilirler: küresel (globüler) proteinler, lifli (fibröz) proteinler ve zar (membran) proteinleri. Hemen bütün globüler proteinler suda çözünür ve çoğu enzimdir. Fibröz proteinler çoğunlukla yapısaldırlar; zar proteinleri ise sıkça reseptör olarak görev yapar veya suda çözünen küçük moleküllerin hücre zarından geçmeleri için kanal oluştururlar.
Proteinlerin içinde yer alan özel bir hidrojen bağı türüne denir, bunlar su molekülü saldırısından korunaklıdır ve kendi dehidrasyonlarını sağlarlar. Proteinlerin yapısının bozulmasına denatürasyon denir. Yapısının eski haline dönmesine renatürasyon denir.
Yapı belirlemesi
Bir proteinin üçüncül yapısının veya onun parçası olduğu komplekslerin dördüncül yapısının keşfi, onun işlevi hakkında önemli ipuçları verebilir. Yapı belirlemek için kullanılan en yaygın deneysel teknikler X ışını kristalografisi ve NMR spektroskopisidir, her ikisi de atomik çözünürlükte bilgi sağlarlar., çok büyük protein kompleksleri ve virüsler hakkında daha düşük çözünürlüklü yapısal bilgi üretmekte kullanılır; bunun bir çeşitlemesi sayılan elektron kristalografisi de bazı durumlarda, özellikle membran proteinlerinin iki boyutlarının kristalleri için, yüksek çözünürlüklü bilgi üretebilir. Çözülmüş yapılar genelde Protein Data Bank, (PDB) adlı veri tabanına kaydedilir, bu ücretsiz kaynaktan binlerce proteinin yapısal verileri proteindeki her atomun olarak elde edilebilir.
Yapısı çözülmüş protein sayısından çok daha fazla sayıda gen vardır. Ayrıca, yapısı çözülmüş proteinler, yapı çözmede kullanılan başlıca deneysel tekniklere kolayca tabi tutulabilenlere ağırlıklıdır. Özellikle, globüler proteinlerin X-ışını kristlografisi için kristalleştirilmeleri nispeten kolaydır. Buna karşın membran proteinlerinin kristalleştirilmesi zordur ve PDB'de az sayıda temsil edilirler. girişimleri bu yetersizliklerin üstesinden gelmek amacıyla belli katlama sınıflarına ait yapıları sistematik olarak çözmektedirler. yöntemleri, deneysel olarak yapısı belirlenmemiş proteinler hakkında makul yapıları üretmeyi amaçlar.
Hücresel işlevler
Proteinler genlerde kodlanmış bilgiler tarafından belirlenmiş görevleri yerine getirirler. Bazı RNA tipleri dışında hücrede bulunan çoğu diğer molekül, proteinlerin etki ettiği nispeten asıl elemanlardır. Proteinler bir E. coli hücresininin kuru ağırlığının yarısını oluştururlar, DNA ve RNA ise %3 ve %20'sini oluştururlar. Belli bir hücre veya hücre tipinde bulunan proteinlerin tamamı onun olarak adlandırılır.
Proteinlerin çeşitli hücresel işlevlerini yürütmelerini sağlayan başlıca özellikleri başka moleküllere spesifik ve sıkı bir şekilde bağlanabilmeleridir. Proteinin başka bir moleküle bağlanmasından sorumlu bölgesi (İngilizce binding site) olarak bilinir ve genelde proteinin yüzeyinde bir çukur veya cep şeklindedir. Proteinin üçüncül yapısı bağlanma yerindeki cep ve etrafındaki amino asite yan zincirlerinin kimyasal özelliklerini belirler, bağlanma yeteneği onun tarafından oluşturulur. Protein bağlanması son derece sıkı ve spesifik olabilir; örneğin insan 'ine femtomolardan düşük bir ile bağlanır (<10−15) ama onun amfibi homoloğu olan 'a bağlanmaz (>1 M). Bağlanan molekülde çok ufak bir değişiklik, tek bir metil grubunun eklenmesi gibi, bağlanmayı neredeyse tamamen ortadan kaldırabilir; örneğin valin amino asidine spesifik olan ona çok benzeyen izolösin amino asidini ayırt edebilir.
Proteinler küçük moleküllere bağlanmanın yanı sıra başka proteinlere de bağlanabilirler. Proteinler kendilerinin diğer kopyalarına bağlandıkları zaman oligomerleşip ipliksi yapılar oluştururlar; bu süreç globüler monomerlerden oluşan, kendi kendisiyle birleşip bükülmez lifler meydana getiren yapısal proteinlerde sıkça görülür. enzim etkinliğine de düzenler, hücre döngüsünde ilerlemeyi kontrol eder ve birbiriyle ilişkili pek çok reaksiyonu yürüten büyük protein komplekslerinin birleşmesini sağlar. Proteinler hücre zarına bağlanabilir veya ona entegre olabilir. Bağlanan bir proteinin konformasyon değişikliğine neden olma yeteneği karmaşık ağlarının inşasına olanak sağlar.
Enzimler
Proteinlerin en iyi bilinen rolü kimyasal tepkimelerin katalizleyicisi olarak enzim görevleridir. Enzimler genelde bir veya birkaç tepkimeyi hızlandıran çok özgül katalizörlerdir. Enzimler metabolizma ve katabolizma ile ilgili çoğu tepkimeye etki eder, ayrıca DNA çoğalması, DNA onarımı ve RNA sentezinde de yer alırlar. Bazı enzimler çevrim sonrası değişim adı verilen bir süreç ile başka proteinler üzerinde etki ederler, kimyasal gruplar ekler veya çıkarırlar. Enzimlerin katalizlediği yaklaşık 4000 tepkime bilinmektedir. Enzim katalizinin sağladığı hızlanma çoğu zaman muazzamdır. durumunda hızlanma 1017 kata ulaşabilir.
Enzimler tarafından bağlanan ve etki gören moleküller substrat olarak adlandırılır. Enzimler yüzlerce amino asitten oluşsalar da substratla temas kuranlar bunların çok ufak bir bölümüdür, doğrudan kataliz reaksiyonuyla ilişkili olanlar daha da küçük bir bölümünü oluşturur. Enzimin substrata bağlanan kısmına aktif yer (active site) denir.
Hücre sinyallemesi ve ligand taşıması
Çoğu protein ve süreçlerinde yer alırlar. İnsülin gibi bazı proteinler, hücre dışı proteinler olup sentezlendikleri hücreden uzaktaki dokulardaki hücrelere bir sinyal taşırlar. Diğerleri reseptör olarak çalışan membran proteinleridir, ana işlevleri bir sinyal molekülüne bağlanmak ve hücre içinde bir biyokimyasal tepkiye yol açmaktır. Çoğu reseptör, bağlanma yeri hücre yüzeyinde bulunan ve hücre içinde bir etki bölgesi olan membran proteinidir. Etki bölgesinin bir enzim etkinliği olabilir veya hücredeki başka proteinlerce algılanabilen bir uğrayabilir.
Antikorlar, adaptif bağışıklık sisteminin protein bileşkeleridir, ana işlevleri antijenlere, yani vücuda yabancı olan maddelere, bağlanıp onları imha edilmeleri için işaretlemektir. Antikorlar hücre dışı ortama salgılanabilirler veya plazma hücresi olarak adlandırılan özelleşmiş B lenfositlerinin membranlarına takılabilirler. Enzimlerin substratlarına bağlanma gücü (afinitesi) onun reaksiyonunu yürütme gereğinden dolayı sınırlı olmasına karşın, antikorların böyle bir sınırlaması yoktur. Bir antikorun hedefine bağlanma afinitesi olağanüstü yüksektir.
Çoğu ligand taşıma proteini küçük moleküllere bağlanıp onları çok hücreli bir canlının vücudunda başka bir yere taşırlar. Bu proteinler ligandları yüksek konsantrasyonda olduğu zaman yüksek bir afiniteye sahip olmalı ama konsantrasyonun düşük olduğu hedef dokuda ligandı salmalıdır. Ligand-bağlayıcı proteinin klasik örneği hemoglobindir, omurgalılarda oksijeni akciğerlerden diğer organ ve dokulara taşır ve her biyolojik alemde yakın homologları vardır.
Transmembran proteinler hücre membranının küçük molekil ve iyonlara olan değiştirerek ligand taşıyıcı protein olarak görev yapabilirler. Membranın hidrofobik olan içi polar ve yüklü moleküllerin difüzyonuna elvermez. Membran proteinlerinde bulunan kanallar bu küçük moleküllerin hücreye girip çıkmalarını sağlar. Çoğu iyon kanalı belli bir iyon için özelleşmiştir; örneğin potasyum ve sodyum kanalları bu iki iyondan yalnızca birini geçirirler.
Yapısal proteinler
Yapısal proteinler akışkan biyolojik yapılara bükülmezlik ve peklik sağlarlar. Çoğu yapısal protein , örneğin aktin ve monomerleri globüler ve çözülgen proteinler olmalarına rağmen polimerleştikleri zaman hücre iskeletinin parçası olan, uzun ve bükülmez lifler oluştururlar. Hücre iskeleti hücrenin şeklini ve büyüklüğünü korumasını sağlar. Kollajen ve elastin bağ dokunun önemli bileşkeleridir; keratin ise saç, tırnak, tüy ve bazı hayvanlarda gibi sert veya lifli dokularda yer alır.
Yapısal görev yapan diğer proteinler arasında miyozin, kinesin ve dinein gibi motor proteinler vardır, bunlar mekanik kuvvet yaratırlar. Bu proteinler eşeyli çoğalan çok hücreli canlılarda sperm hücrelerinin ve tek hücreli canlıların hareket yeteneği () için çok önemlidir. Kasların kasılmasında oluşan kuvvet de bu proteinler tarafından meydana gelir.
Araştırma yöntemleri
Biyolojik moleküller arasında en fazla çalışılmış olanlardan olan proteinlerin etkinlikleri ve yapıları hem in vitro hem de in vivo olarak çalışılır. Saflaştırılmış proteinlerin kontrollü ortamlarda incelendiği in vitro çalışmalar bir proteinin nasıl işlev gördüğünü öğrenmeye yarar. Örneğin enzim kinetiği çalışmaları bir enzimin katalitik etkinliğinin ve olası substrat moleküllerine olan afinitesinin araştırılmasına yarar. Buna karşın, proteinlerin hücre içinde hatta bütün bür organizmadaki etkinlikleriyle ilgili in vivo deneyler bir proteinin nerede işlev gördüğü ve nasıl düzenlendiği hakkında tamamlayıcı bilgiler verir.
Protein saflaştırması
İn vitro analizler yapabilmek için bir proteinin diğer hücre bileşkelerinden saflaştırılması gerekir. Bu süreç genelde önce hücrenin parçalanmasıyla ( ile) başlar; hücre zarı bozulur ve hücrenin içeriği (crude lysate) olarak adlandırılan bir sıvı halinde salınır. Bu karışım ile hücrenin farklı kısımlarından oluşmuş bölümlere ayrılır; çözünür proteinler, membran lipitleri ve proteinler, hücre organelleri ve nükleik asitler bu şekilde birbirlerinden ayrılırlar. (salting out) yöntemi ile lizattaki proteinlerin konsantrasyonu artırılabilir. Bunun ardından, arzu edilen proteini saflaştırmak için onun büyüklüğü, elektrik yükü ve bağlanma afinitesi gibi özelliklerine dayanarak çeşitli kromatografi teknikleri kullanılır. Saflaştırmanın derecesini takip etmek için jel elektroforezi (eğer proteinin büyüklüğü biliniyorsa), spektroskopi (eğer proteinin ayırt edici spektroskopik özellikleri varsa) veya ile (eğer proteinin enzim etkinliği varsa) kullanılır.
Doğal bir proteinin laboratuvar uygulamaları için yeterince saf olarak elde edilebilmesi için bir seri saflaştırma aşamasından geçmesi gerekebilir. Bu süreci basitleştirmek için çoğu zaman genetik mühendislik kullanılarak proteinin yapı ve etkinliğine etki etmeden saflaştırılmasını kolaylaştıracak kimyasal özellikler eklenir. Belli bir amino asit dizisinden oluşan bir işaret, çoğu zaman bir seri histidin kalıntısı, proteinin bir ucuna eklenir. Bunun sonucunda, nikel içeren bir kromatografi kolonundan lizat geçirilince histidin kalıntıları nikele bağlanır ve kolonda tutulur, lizattaki işaretlenmemiş diğer her şey kolondan geçip gider.
Hücrede yerleşimi
Proteinlerin in vivo araştırılmalarında hücre içinde sentez ve yerleşimine (lokalizasyonuna) bakılır. Çoğu hücre içi protein sitoplazmada sentezlenir, çoğu membran proteini veya salgılanan protein protein isie endoplazmik retikulumda sentezlenir. Ancak, proteinlerin sentezlendikten sonra belli organellere veya hücre içi yapılara nasıl yollandıklarının ayrıntıları çoğu zaman bir araştırma konusu olur. Hücresel yerleşimi belirlemek için kullanılan faydalı bir teknik, genetik mühendislikle ilgilenilen protein flüoresan bir protein (Green Fluorescent Protein, GFP) ile birleştirerek bir füzyon protein oluşturulmasıdır. hücre içindeki yeri, mikroskop kullanarak kolayca ve açık bir şekilde görüntülenebilir, bunun örnekleri yandaki şekilde görülebilir.
(site-directed mutagenesis) olarak bilinen bir diğer genetik mühendislik yöntemi ile proteinin dizisi ve dolayısıyla onun yapısı, hücresel yerleşimi ve düzenlenmesi değiştirilebilir. Değiştirilmiş protein in vivo olarak GFP işaretlemesi ile, in vitro ise ve bağlanma ölçümleri ile izlenebilir.
Proteomik ve biyoenformatik
Bir hücre veya hücre tipinde bulunan proteinlerin tamamına onun ade verilir, bu tür büyük boyutlu veri kümelerinin araştırılması da proteomik sahasının konusudur (bu dalın ismi ilgili bir saha olan genomikten türetilmiştir). Proteomikte kullanılan anahtar teknikler arasında ve sayılabilir. Protein mikrodizilimleri hücredeki çok sayıda proteinin seviyelerinin belirlenmesini, iki-hibrit taraması ise protein-protein etkileşimlerinin sistematik olarak incelenmesini sağlar. Olası biyolojik etkileşimlerin tümüne (interactome) adı verilir. Mevcut olan her protein katlamasına sahip olan proteinlerin yapılarının sistematik olarak çözme girişimine adı verilmiştir.
Çeşitli organizmalara ait genomik ve proteomik veriler sayesinde araştırmacılar evrimsel olarak birbirine uzak canlılarda bulunan homolog proteinleri dizi hizalaması ile verimli bir şekilde tanımlayabilmektedirler. ile nükleotit dizilerinde restriksiyon enzimi haritaları, analizleri, protein dizilerinden ikincil yapı tahminleri gibi analizler yapılabilir. Bu verilerden inşa edilebilir ve gibi özel yazılımlar kullanarak modern canlılar ve genlerinin ataları hakkında evrimsel hipotezler geliştirilebilir. Biyoenformatik sahası genomik ve proteomik verileri birleştirerek, anlamlandırmak ve analiz eder. Bu yolla biyolojik problemlere gen bulma ve kladistik gibi bilişsel teknikler uygular.
Yapı tahmini ve simülasyon
Yapısal genomik sahasını tamamlayıcı bir yaklaşım olarak , yapısı çözülmemiş proteinler için makul modeller geliştirmeyi amaçlar. Yapı tahmininin en başarılı tipi olan , modellenecek proteine dizin benzerliği olan "şablon" bir yapıya dayanır. Yapısal genomiğin amacı çözülmüş yapılar arasında yeterince çeşitlilik elde edip geri kalanları modellemektir. Mevcut şablon yapılar modellenecek proteine uzaktan ilişkili olduğu durumlarda güvenilir modeller üretmek zordur. Bu sorunun çözümü dizin hizalamasının en doğru şekilde yapılmasından geçmesi gerektiği öne sürülmüştür. Yapı tahmin yöntemleri yeni bir saha olarak gelişmekte olan yol göstermektedir, bu yolla yeni protein katlamaları tasarlanabilmiştir. (molecular docking) ve gibi moleküller arası etkileşimlerin tahmini bu sahada çözülmeye çalışılan daha karmaşık bir problemlerdendir.
Protein katlanması ve bağlanma süreci moleküler dinamik teknikleri ile simüle edilebilir. Moleküler dinamik yöntemlerle hesaplamalarının birleştirilmesi yoluyla da proteinlerin elektronik yapıları incelenmektedir.
Beslenme
Çoğu mikroorganizma ve bitki standart amino asitlerin 20'sini de sentezleyebilmesine karşın hayvanlar bazı amino asitleri diyetlerinden elde etmek zorundadırlar. Bazı amino asitlerin sentezlendiği biyosentetik yollarda yer alan anahtar enzimler, örneğin aspartattan başlayarak lizin, metionin ve treonin sentezinin ilk adımını katalizleyen , hayvanlarda yoktur. Bir organizmanın sentezleyemediği amino asitler olarak bilinir (bu terim sıkça insanlar için gerekli olanları kastetmek için kullanılır). Eğer bir amino asit ortamda mevcutsa çoğu canlı enerji tasarrufu için biyosentetik yolu durdurarak amino asiti ortamdan içine alır. Laboratuvarda bakteriler çoğu zaman belli amino asitleri sentezlemek için gereken genlerden yoksun bırakılarak seçilebilir bir işaret (selectable marker) yaratılır. Bu yolla hücre içine yabancı DNA sokmanın () başarısı belirlenebilir.
Hayvanlarda amino asitler protein içeren besinlerin tüketilmesi yoluyla elde edilir. Yenen proteinler sindirim yoluyla parçalanırlar, bu süreç zarfında protein önce mide asitlerinin etkisiyle doğal yapısı bozulur (denatüre olur) ve ardından proteaz olarak adlandırılan enzimler tarafından yıkıma uğrar. Esansiyel amino asitlerin vücuda alınması canlının sağlığı için çok önemlidir çünkü bu amino asitleri içeren proteinlerin sentezi onların düşük konsantrasyonda olmaları halinde ketlenir (inhibe olur). Amino asitler önemli bir azot kaynağıdır. Vücuda alınan bazı amino asitler, özellikle esansiyel olmayanlar, protein sentezi için doğrudan kullanılmazlar. Onun yerine glukoneogenez yoluyla karbonhidratlara dönüşürler. Glukoneogenez açlık durumunda vücudun kendi proteinlerinden, özelikle kas proteinlerinden, glikoz elde edilmesinde de kullanılır. Protein için gerekli amino asitler; peynir, süt, et gibi hayvansal gıdalardan alınabileceği gibi mercimek, baklagiller, buğday gluteni, tam tahıl, tohumlar (ör: susam/tahin) ve tofu gibi bitkisel besinlerden yeterli miktarda alınabilir.
Tarih
Proteinlerin ayrı bir sınıf biyolojik molekül olduğu On sekizinci yüzyılda ve diğerleri tarafından fark edilmiştir. Bu sınıftaki maddeler ("albüminoid", Eiweisskörper veya matières albuminoides olarak adlandırılmışlardı) asit veya ısının etkisiyle pıhtılaşma veya özellikleriyle tanınmışlardı. 19 yy. başlarında bunların iyi bilinen örnekleri yumurta beyazında bulunan , serum albümini, ve buğday gluteniydi. Yumurta beyazının pişmesi ile sütün kesilmesi arasındaki benzerlik eski çağlarda da fark edilmişti, örneğin yumurta beyazı için albümen adı Yaşlı Plinius tarafından yumurta beyazı anlamına gelen Latince albus ovi 'den türetilmişti.
Jöns Jakob Berzelius'un tavsiyesi üzerine Hollandalı kimyager yaygın hayvan ve bitki proteinleri üzerinde yapmıştır. Herkesi şaşırtan bir sonuç, tüm proteinlerin yaklaşık aynı sahip olduklarıydı: birkaç fosfor ve kükürt atomunun yanı sıra yaklaşık olarak C400H620N100O120. Mulder sonuçlarını 1837 ve 1838 tarihlerinde iki makale olarak yayınladı ve "Grundstoff" olarak adlandırdığı bir temel protein maddesi olduğunu, bunun bitkiler tarafından sentezlendiği, hayvanların da onu sindirim yoluyla elde ettiğini hipotezledi. Berzelius bu teorinin ilk savunucularındandı ve 10 Temmuz 1838 tarihli bir mektupta bu madde için "protein" adını önerdi:
- Fibrin ve albüminin organik oksidi için önerdiğim protein ismini (Yunanca) πρωτειος'dan türetmek istedim, çünkü hayvan beslenmesinin temel veya esas bir maddesi olarak görünmektedir.
Mulder protein yıkımı sonucu ortaya çıkan amino asitleri tanımlamaya girişmiş, lösin için (yaklaşık olarak doğru) molekül ağırlığı olan 131 Da bulmuştur.
Mulder'in analizlerinden proteinler için ortaya çıkan en küçük molekül ağırlığı yaklaşık 9 kDa idi, bu rakam o zamanlar üzerinde çalışılan diğer moleküllerden yüzlerce kere daha büyüktü. Bu yüzden proteinlerin kimyasal yapısı (birincil yapıları) 1949'a kadar önemli bir araştırma konusuydu, o tarihte insülinin dizisini çözdü. Proteinlerin peptit bağlarıyla bağlanmış amino asitlerin lineer polimerleri olduğu teorisi 1902'de bir konferansta ve Emil Fischer tarafından aynı zamanda ve birbirlerinden bağımsız olarak sunuldu. Ancak, bazı bilim adamları bu kadar uzun makromoleküllerin çözelti halinde kararlı olabilecekleri konusunda şüpheciydiler. Bu yüzden protein birincil yapısına dair çeşitli alternatif teoriler de geliştirildi, örneğin proteinlerin küçük moleküllerden oluşan kümeler olduğunu öne süren kolloid hipotezi, 'in hipotezi, 'in diketopiperazin hipotezi ve Troensgard'ın pirrol/piperidin hipotezi (1942). Bu teorilerin çoğu, proteinlerin yıkımı sonucunda peptit ve amino asit oluşumunu açıklamakta zorlanıyordu. Nihayet Theodor Svedberg, tekniği ile proteinlerin tanımlı terkibi olan makromoleküller olduğunu, kolloid karışımlar olmadığını gösterdi. Bazı proteinlerin daha küçük proteinlerin kovalent olmayan birleşimleri olabileceği tarafından (hemoglobinin osmotik basıncını ölçerek), daha sonradan da tarafından (Ribonükleaz S üzerindeki çalışmaları ile) gösterildi. Proteinlerde tanımlanmasında kullanılan faydalı bir teknik kütle spektrometrisi olmuştur, bu teknik yakın zamanda protein dizini çözmekte de kullanılmıştır.
Çoğu proteinin modern tekniklerle dahi milligram miktarlardan daha fazla saflaştırılması zordur. Bu yüzden ilk çalışmalar bol miktarda saflaştırılması kolay olan proteinler üzerine odaklanmıştı, bunlar örneğin kan proteinleri, ve mezbahalardan elde edilebilen çeşitli sindirim ve metabolizma enzimleriydi. İkinci Dünya Savaşı'nda tarafından başlatılan, amacı askerleri sağ tutacak kan proteinlerinin saflaştırılması olan, bir proje sırasında protein saflaştırılmasıyla ilgili pek çok teknik geliştirildi. 1950 sonlarında adlı bir sosis imalatçısı, 1 kg pankreatik saflaştırıp bunu dünyadaki tüm bilim insanlarının hizmetine sundu. Bu cömertliğin sonucu olarak RNaz A, izleyen birkaç on yıl boyunca temel araştırmada kullanılan başlıca protein olmuş ve birkaç Nobel Ödülü'ne yol açmıştır.
Protein katlanmasının araştırılması 1910'da Henrietta Chick ve C.J. Martin tarafından yazılmış ünlü bir makale ile başlamıştır. Bu çalışmada sürecinin iki adımdan oluştuğu, proteinin çökelmesinden evvel denatürasyon olarak adlandırılan bir adımın geldiğini göstermişlerdir. Denatürasyonda protein az çözünür hale gelir, enzim aktivitesin kaybeder ve kimyasal olarak daha etkin hale gelir. 1920 ortalarında ve denatürasyonun tersinir olduğunu öne sürdüler; doğru olan bu hipotez baştan bazı bilimciler tarafından "yumurtanın pişmesini geri alınması" olarak alaya alındı. Anson ayrıca denaturasyonun iki halli ("ya var ya yok") bir süreç olduğunu, moleküler bir geçiş sonucunda çözünürlük, enzim etkinliği ve kimyasal etkinlikte büyük bir değişiklik meydana geldiğini de önermişti. 1929'da denatürasyonun aslında bir protein katlanması olduğunu, bazı amino asit yan zincirlerinin çözücüye maruz kalmalarına neden olan bir konformasyon değişikliği olduğunu hipotezledi. Bu (doğru olan) hipoteze göre, alifatik ve reaktif yan zincirlerin suya maruz kalması proteini daha az çözünür ve daha reaktif hale getirmekteydi. Wu'nun hipotezi makul sayılmakla beraber hemen kabul görmedi çünkü o dönemde protein yapısı, enzimoloji ve gözlemlenen değişikliklere neden olabilecek diğer etmenler hakkında çok az şey biliniyordu. 1960'ların başlarında Chris Anfinsen ribonükleaz A'nın katlanmasının hiçbir dış faktöre gerektirmeden tamamen tersinir olduğunu göstererek protein katlanmasıyla ilgili "termodinamik hipotezi" doğruladı. Bu hipoteze göre proteinin katlanmış hali, protein serbest enerjisinin global minimum noktasına karşılık gelmektedir.
Protein katlanma hipotezinin ardından katlanmış proteini kararlı kılan fiziksel etkileşimler konusunda araştırmalar başladı. son derece önemli olduğu ve Irving Langmuir tarafından yapılarının stabilize edebilecek bir mekanizma olarak daha evvelden hipotezlenmişti. Siklol hipotezi 1930'larda Linus Pauling ve diğerleri tarafından çürütülünce bu (doğru olan) hipotez de onunla beraber kenara atılmıştı. Pauling protein yapısının hidrojen bağları tarafından stabilize olduğunu savunuyordu, bu fikir ilk William Astbury tarafından 1933'te öne sürülmüştü. İlginç bir şekilde, Pauling'in H-bağları hakkında hatalı olan teorisi protein ikincil yapı elemanları (alfa sarmal ve beta yaprak) konusunda onun doğru modeller oluşturmasını sağlamıştır. 1959'da tarafından denatürasyon hakkında yazılan, kısmen Kaj Linderstrom-Lang'ın çalışmalarına da dayalı olan, ünlü bir makale hidrofobik etkileşimi bilimdeki doğru konumuna getirdi. Proteinlerin iyonik yapısı Bjerrum, Weber ve Arne Tiselius tarafından kanıtlandı ama Linderstrom-Lang, 1949'da iyonik grupların genelde çözücü tarafından ulaşılabilir olduğunu ve birbirlerine bağlı olmadıklarını gösterdi.
Globüler proteinlerin ikincil ve düşük çözünürlüklü üçüncül yapıları önceleri ve (flow birefringence) gibi hidrodinamik yöntemlerle araştırıldı. Protein yapısını yoklamak için kullanılan sprektroskopik yöntemler ( (circular dichroism), flüoresans, yakın-morötesi ve kizilütesi soğurganlığı (absorpsiyonu)) 1950'lerde geliştirildi. Proteinlerin atom çözünürlüklü ilk yapıları ile 1960'larda, NMR ile de 1980'lerde çözüldü. 2006 yılı itibarıyla Potein Data Bank'da yaklaşık 40.000 atom çözünürlüklü protein yapısı bulunmaktadır. Yakın zamanlarda kriyo-elektron mikroskopisi ve hesapsal protein yapı tahminleri de atomsal çözünürlüğe yaklaşan iki yöntem olmuştur.
Ayrıca bakınız
Kaynakça
- ^ Kendrew JC, Bodo G, Dintzis HM, Parrish RG, Wyckoff H, Phillips DC. (1958)
- ^ Nature 181(4610):662-6.
- ^ Nelson, D. L. and Cox, M. M. (2005) Lehninger's Principles of Biochemistry, 4th Edition, W. H. Freeman and Company, New York.
- ^ a b c Lodish H, Berk A, Matsudaira P, Kaiser CA, Krieger M, Scott MP, Zipurksy SL, Darnell J. (2004). Molecular Cell Biology 5th ed. WH Freeman and Company: New York, NY.
- ^ Dobson CM. (2000). The nature and significance of protein folding. In Mechanisms of Protein Folding 2nd ed. Ed. RH Pain. Frontiers in Molecular Biology series. Oxford University Press: New York, NY.
- ^ Fulton AB, Isaacs WB. (1991). Titin, a huge, elastic sarcomeric protein with a probable role in morphogenesis. Bioessays 13(4):157-61.
- ^ a b c Branden C, Tooze J. (1999). Introduction to Protein Structure 2nd ed. Garland Publishing: New York, NY
- ^ Gonen T, Cheng Y, Sliz P, Hiroaki Y, Fujiyoshi Y, Harrison SC, Walz T. (2005). Lipid-protein interactions in double-layered two-dimensional AQP0 crystals. Nature 438(7068):633-8.
- ^ . www.rcsb.org. 9 Haziran 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 24 Şubat 2016.
- ^ Walian P, Cross TA, Jap BK. (2004). Structural genomics of membrane proteins Genome Biology 5(4): 215.
- ^ a b Voet D, Voet JG. (2004). Biochemistry Vol 1 3rd ed. Wiley: Hoboken, NJ.
- ^ Bairoch A. (2000). (PDF). Nucleic Acids Res. Cilt 28. ss. 304-305. PMID 10592255. 1 Haziran 2011 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 30 Kasım 2006.
- ^ Radzicka A, Wolfenden R. (1995). "A proficient enzyme". Science. 6 (267). ss. 90-931. PMID 7809611.
- ^ "The Catalytic Site Atlas at The European Bioinformatics Institute". 27 Eylül 2018 tarihinde kaynağından . Erişim tarihi: 30 Kasım 2006.
- ^ Zhang Y, Skolnick J. (2005). The protein structure prediction problem could be solved using the current PDB library. Proc Natl Acad Sci USA 102(4):1029-34.
- ^ Kuhlman B, Dantas G, Ireton GC, Varani G, Stoddard BL, Baker D. (2003). Design of a novel globular protein fold with atomic-level accuracy. Science 302(5649):1364-8.
- ^ Hoffmann M, Wanko M, Strodel P, Konig PH, Frauenheim T, Schulten K, Thiel W, Tajkhorshid E, Elstner M. (2006). Color tuning in rhodopsins: the mechanism for the spectral shift between bacteriorhodopsin and sensory rhodopsin II. J Am Chem Soc 128(33):10808-18.
Dış bağlantılar
- Protein Data Bank in Europe18 Eylül 2019 tarihinde Wayback Machine sitesinde . (İngilizce)
- RCSB Protein Databank- US 3 Mart 2016 tarihinde Wayback Machine sitesinde . (İngilizce)
- Proteinler hakkında en kapsamlı bilgi kataloğu (İngilizce)
wikipedia, wiki, viki, vikipedia, oku, kitap, kütüphane, kütübhane, ara, ara bul, bul, herşey, ne arasanız burada,hikayeler, makale, kitaplar, öğren, wiki, bilgi, tarih, yukle, izle, telefon için, turk, türk, türkçe, turkce, nasıl yapılır, ne demek, nasıl, yapmak, yapılır, indir, ücretsiz, ücretsiz indir, bedava, bedava indir, mp3, video, mp4, 3gp, jpg, jpeg, gif, png, resim, müzik, şarkı, film, film, oyun, oyunlar, mobil, cep telefonu, telefon, android, ios, apple, samsung, iphone, xiomi, xiaomi, redmi, honor, oppo, nokia, sonya, mi, pc, web, computer, bilgisayar
Proteinler bir veya daha fazla uzun amino asit artik zincirini iceren buyuk biyomolekuller ve makromolekul lerdir Proteinler organizmalar icinde hucrelere yapi ve organizmalar saglayarak ve molekulleri bir konumdan digerine tasiyarak metabolik reaksiyonlari katalizleme DNA kopyalama uyaranlara yanit verme dahil olmak uzere cok cesitli islevler gerceklestirir Proteinler genlerinin nukleotit dizisi tarafindan dikte edilen ve genellikle faaliyetini belirleyen ozel 3D yapiya protein katlanmasiyla sonuclanan amino asit dizilimlerinde birbirlerinden farklidir Miyoglobin proteininin temelde alfa sarmallardan olusmus 3 boyutlu yapisinin alfa heliks gosterimi Protein zinciri amino uctan karboksil uca dogru maviden kirmiziya gecis yapacak sekilde renklendirilmistir Proteinler aclik aninda en son tuketilirler Kimyasal sindirimleri midede baslar Proteinler ve olarak ikiye ayrilir Vejeteryanlar et yemezler ama saglik icin hayvansal urunler yumurta sut yogurt peynir gibi benzer urunleri tuketirler Hayvansal protein yogurt sut yumurta cokelek lor peyniri az yagli peynir tavuk eti balik eti diger hayvan etleri gibi yiyeceklerde hayvansal protein orani yuksektir Bitkisel protein mercimek fasulye bezelye kenevir chia karabugday ispanak gibi yiyeceklerde bitkisel protein orani yuksektir Proteinler amino asitlerin polimerlesmesi sonucu olusan polimerlerdir Her proteinin kendisine has ozelliklerinin olmasini saglayan ozel amino asit dizilimleri vardir Proteinlerin islevlerinin cogu kendisini olusturan amino asitlerin ozelliklerinin tayin edilmesiyle anlasilabilir Insandan viruse proteinlerin olusumunda en cok kullanilan 20 cesit amino asit vardir Bu zincirde bir amino asitin karboksil grubunun bir digerinin amino grubuna baglanmasiyla olusan bag peptit bagi olarak adlandirilir Her proteindeki amino asit dizisinin sirasi bir gen tarafindan tanimlanir ve genetik kod ile kodlanmistir Genetik kod 22 standart amino asit tanimlasa da proteinlerdeki amino asitler cevrim sonrasi degisimle kimyasal olarak degisiklige ugrar Bu degisimler ya proteinin islev gormeye baslamasindan once gerceklesir ya da kontrol mekanizmalarinin parcasi olarak proteinin islevini degistirmek icin olur Proteinler belli islevleri yerine getirmek icin beraberce de calisabilirler ve bazilari bir araya gelip kararli kompleksler olusturabilir Polisakkaritler nukleik asitler ve yaglar gibi biyolojik makromolekullere benzer sekilde proteinler de canli organizmalarin temel bilesenlerindendir ve hucrelerin icindeki her surecte yer alirlar Cogu protein biyokimyasal tepkimelerde katalizor islevi olan enzimlerdir ve metabolizma icin yasamsal bir role sahiptir Baska proteinlerin ise yapisal veya mekanik islevleri vardir ornegin hucre iskeletindeki proteinler hucrenin seklini korumasi icin bir iskele gorevi yaparlar Proteinler hucre haberlesmesi bagisiklik yaniti hucre tutunmasi ve hucre bolunme dongusunde yer alir Protein insanlarin beslenmesinde onemli bir parcadir Hayvanlar her amino asiti sentezleyemediklerinden gida yoluyla almak zorundadirlar Sindirimde hayvanlar yedikleri proteini serbest amino asitlere parcalayip bunlarla yeni proteinler sentezler Protein sozcugunun kaynagi Yunanca nin birincil oneme sahip anlamini tasiyan prwta prota sozcugudur Bu isim proteinleri 1838 de ilk tanimlayan Jons Jakob Berzelius tarafindan verilmistir 1926 da James B Sumner in enziminin bir protein oldugunu gostermesine kadar proteinlerin canlilar icin ne derece onemli oldugu tam anlasilmamistir Yapisi cozulen ilk proteinler arasinda insulin ve miyoglobin bulunur ki insulin icin 1958 de miyoglobin icin de Max Perutz ve 1962 de Nobel Kimya Odulu kazanmistir Her iki protein de kirinim analizi ile uc boyutlu yapilari cozumlenen ilk proteinlerdendir BiyokimyaAmino asitleri birlestiren peptit baginin rezonans yapisi Birbirine peptit bagiyla baglanmis serin ve alanin birimlerini gosteren bir protein yapisi kesiti Karbonlar beyaz renklidirve daha sade gorunum icin hidrojenler cikarilmistir Proteinler 20 farkli L alfa amino asitten olusmus lineer polimerlerdir Tum amino asitler bir birer karboksil ve amino grubu ve bir baglaniyor olmasi gibi ortak yapisal ozelliklere sahiptir Bir tek prolin yan zincirinin amino grubuyla bir halka olusturmasi yuzunden biraz farklilik gosterir bu yuzden CO NH amit dizisi sabit bir sekle zorlanir ayrintilari verilmis olan yan zincirlerin farkli kimyasal ozellikleri proteinlerin uc boyutlu yapisini belirler ve dolayisiyla protein islevine etki eder Bir polipeptit zincirdeki amino asitler bir dehidrasyon tepkimesi sonucu olusan peptit bagi ile birbirlerine baglanirlar Protein zincirine dahil olmus amino asit birimlerine kalinti karbon azot ve oksijen atomlarindan olusan tekrarlayan diziye de ana zincir ya da protein omurgasi denir Peptit baginin iki rezonans formu vardir ve bunlar ona kismi cift bag ozelligi kazandirarak ekseni etrafinda donmesini engeller Bu yuzden de alfa karbonlar Peptit bagdaki diger iki protein omurgasinin yerel seklini belirler Her bir amino asitin kimyasal yapisi nedeniyle protein zincirinin bir yonu vardir Proteinin serbest bir karboksil grubuna sahip olan ucu C ucu ya da karboksi terminali C terminali serbest bir amino grubu olan ucu ise N ucu ya da amino terminali N terminali olarak adlandirilir Protein polipeptit ve peptit sozcuklerinin kullaniminda bir muglaklik vardir Protein genelde kararli bir sekle sahip olan butun biyolojik molekul icin kullanilir Peptit ise genelde kararli bir uc boyutlu yapiya sahip olmayan kisa amino asit oligomerleri icin kullanilir Ancak bu iki terim arasindaki sinir belirsizdir ve genelde 20 30 kalinti dolayindadir Polipeptit ise uzunlugundan bagimsiz olarak herhangi bir amino asit zinciri icin kullanilir ve siklikla da tanimli tek bir bicimin olmadigina isaret eder SentezProteinler genlerde kodlanmis bilgiye dayanarak amino asitlerden insa olurlar Her proteinin kendisini kodlayan gendeki nukleotit dizisi tarafindan belirlenen kendine has bir amino asit dizini vardir Genetik kod kodon olarak adlandirilan uc nukleotitlik dizinlerden olusan bir kumedir her uc nukleotitli kombinasyon bir amino asite karsilik gelir ornegin AUG metionine karsilik gelir DNA dort nukleotitten olustugu icin tum kodonlarin sayisi 64 tur dolayisiyla genetik kod bir miktar tekrar icerir ve bazi amino asitler birden fazla kodon tarafindan belirlenir DNA da kodlanmis genler once RNA polimeraz gibi bir protein tarafindan transkripsiyon yoluyla bir on mesajci RNA pre mRNA molekulunun sentezlenmesi seklinde okunurlar Cogu canli sonra bu pre mRNA yi cesitli transkripsiyon sonrasi degisim bicimleriyle islemden gecirip olgun mRNA olustururlar bu da protein sentezi icin ribozom tarafindan bir sablon olarak kullanilir Prokaryotlarda mRNA uretildikten hemen sonra kullanilabilir veya bir ribozom tarafindan baglanilir Buna karsin okaryotlar mRNA yi hucre cekirdeginde imal ettikten sonra onu cekirdek zarindan sitoplazmaya aktarirlar protein sentezi orada yer alir Prokaryotlarda protein sentezi okaryotlardan daha hizlidir ve saniyede 20 amino asiti bulabilir Bir proteinin bir mRNA sablonundan sentezlenmesine translasyon denir Ribozoma yuklenen mRNA dizinindeki her kodon ucer nukleititlik birimler yani kodonlar olarak okunur Bu islemde o kodona karsilik gelen amino asiti tasiyan bir tasiyici RNA molekulunde bulunan ile mRNA daki kodon baz eslesmesi yoluyla eslestirilir adi verilen enzim tRNA molekullerine dogru amino asidi yukler Bu sentez sirasinda Uzamakta olan polipeptide dogan zincir Ingilizce nascent chain denir Proteinler hep N terminus tan C terminus a dogru uzarlar Sentezlenen bir proteinin buyuklugu dalton birimi atom kutlesi ile es anlamlidir veya ondan turemis kilodalton kDa ile ifade edilen molekuler kutlesiyle olculebilir Buyuklugunu belirtmenin bir diger yolu onu olusturan amino asitlerin sayisiyladir Maya proteinleri ortalama 466 amino asit uzunlugunda ve 53 kDA agirligindadir En buyuk proteinler kas sarkomerinde bulunan titinlerdir bunlarin molekuler kutlesi neredeyse 3000 kDA ve toplum uzunlugu yaklasik 27000 amino asittir Kimyasal sentez Kisa proteinler laboratuvarda kimyasal yolla da sentezlenebilir Peptit sentezi olarak adlandirilan yontemler ligation gibi organik sentez tekniklerine dayandirilmistir Kimyasal sentez yoluyla polipeptit zincirlerine dogal olmayan aminoasitlerin de dahil edilmesi mumkundur ornegin amino asit yan zincirlerine floresan isaretler takilabilir Bu yontemler laboratuvar biyokimyasi ve hucre biyolojisi arastirmalarinda faydalidir ama genelde ticari uygulamalarda kullanilmazlar 300 amino asitten uzun polipeptitler icin kimyasal sentez verimsizdir ve sentezlenmis protein kendiliginden dogadaki uc boyutlu seklini kazanmayabilir Cogu kimyasal sentez yontemi biyolojik reaksiyonun tersi yonde yani C uctan N uca dogru ilerler Proteinlerin yapisiTrioz fosfat izomeraz enziminin uc boyutlu yapisinin uc farkli gosterimi Solda atom tipine gore renklendirilmis tum atomlu gosterim Ortada ikincil yapi turlerine gore renklendirilmis protein omurga seklinin sematik gosterimi Sagda kalinti tiplerine gore renklendirilmis asit kalintilar kirmizi bazik kalintilar mavi polar kalintilar yesil nonpolar kalintilar beyaz cozucu tarafindan erisilir yuzey gosterimi Cogu protein kendine has uc boyutlu bir yapiyla sekil alir Proteinin dogal olarak katlanip olusturdugu sekle onun denir Cogu protein kendini olusturan amino asitlerin yapisal egilimleri yoluyla yardim gormeden katlanabilirse de digerleri dogal hallerine elde edecek sekilde katlanabilmek icin molekuler saperonlara gereksinim duyarlar Biyokimyacilar cogu zaman protein yapisinin dort ayri yonune deginirler Birincil yapi primer yapi Duz amino asit dizini Ikincil yapi seconder yapi hidrojen baglari ile kararli kilinan duzenli tekrarlanan yerel yapilardir Bunlarin en yaygin ornekleri alpha helix ve beta sheet Ikincil yapilar yerel oldugu icin bir proteinin icinde farkli ikincil yapilara sahip pek cok bolge olabilir Ucuncul yapi tersiyer yapi tek bir proteinin tamaminin sekli ikincil yapilarin birbirleriyle olan uzaysal iliskisi Ucuncul yapi genelde yerel olmayan etkilesimler tarafindan kararli kilinir bu en yaygin olarak bir olusmasiyla olur ama tuz kopruleri hidrojen baglari ve hatta cevrim sonrasi degisimler Ing post translational modifications de olur Ucuncul yapi ile katlama Ingilizce fold es anlamlidir Dorduncul yapi kuaterner yapi Birden fazla protein molekulunun birbiriyle etkilesmesiyle olusan yapinin sekline denir Bu baglamda soz konusu proteinlerin bir alt birimleri oldugu soylenir Yapiyi olusturan bu seviyelere ek olarak proteinlerin islevlerini gorurken birbiriyle iliskili bir yapidan baska bir yapiya donusmeleri de protein yapisinin bir diger boyutunu olusturur Bu islevsel yeniden yapilanmalardan soz ederken ucuncul veya dorduncul yapilara proteinin denir ve bunlar arasindaki gecislere konformasyonal degisim adi verilir Bu tur degisimler cogu zaman bir substrat molekulun bir enzime baglanmasiyla tetiklenir Cesitli proteinlerin birbirine goreceli boylarini gosteren molekuler yuzeyleri Soldan saga Antikor IgG Hemoglobin Insulin bir hormon Adenilat kinaz bir enzim ve Glutamin sentetaz bir enzim Tipik olarak gorulen ucuncul yapilarla ilintili olarak proteinler kabaca uc ana sinifa ayrilabilirler kuresel globuler proteinler lifli fibroz proteinler ve zar membran proteinleri Hemen butun globuler proteinler suda cozunur ve cogu enzimdir Fibroz proteinler cogunlukla yapisaldirlar zar proteinleri ise sikca reseptor olarak gorev yapar veya suda cozunen kucuk molekullerin hucre zarindan gecmeleri icin kanal olustururlar Proteinlerin icinde yer alan ozel bir hidrojen bagi turune denir bunlar su molekulu saldirisindan korunaklidir ve kendi dehidrasyonlarini saglarlar Proteinlerin yapisinin bozulmasina denaturasyon denir Yapisinin eski haline donmesine renaturasyon denir Yapi belirlemesiBir proteinin ucuncul yapisinin veya onun parcasi oldugu komplekslerin dorduncul yapisinin kesfi onun islevi hakkinda onemli ipuclari verebilir Yapi belirlemek icin kullanilan en yaygin deneysel teknikler X isini kristalografisi ve NMR spektroskopisidir her ikisi de atomik cozunurlukte bilgi saglarlar cok buyuk protein kompleksleri ve virusler hakkinda daha dusuk cozunurluklu yapisal bilgi uretmekte kullanilir bunun bir cesitlemesi sayilan elektron kristalografisi de bazi durumlarda ozellikle membran proteinlerinin iki boyutlarinin kristalleri icin yuksek cozunurluklu bilgi uretebilir Cozulmus yapilar genelde Protein Data Bank PDB adli veri tabanina kaydedilir bu ucretsiz kaynaktan binlerce proteinin yapisal verileri proteindeki her atomun olarak elde edilebilir Yapisi cozulmus protein sayisindan cok daha fazla sayida gen vardir Ayrica yapisi cozulmus proteinler yapi cozmede kullanilan baslica deneysel tekniklere kolayca tabi tutulabilenlere agirliklidir Ozellikle globuler proteinlerin X isini kristlografisi icin kristallestirilmeleri nispeten kolaydir Buna karsin membran proteinlerinin kristallestirilmesi zordur ve PDB de az sayida temsil edilirler girisimleri bu yetersizliklerin ustesinden gelmek amaciyla belli katlama siniflarina ait yapilari sistematik olarak cozmektedirler yontemleri deneysel olarak yapisi belirlenmemis proteinler hakkinda makul yapilari uretmeyi amaclar Hucresel islevlerProteinler genlerde kodlanmis bilgiler tarafindan belirlenmis gorevleri yerine getirirler Bazi RNA tipleri disinda hucrede bulunan cogu diger molekul proteinlerin etki ettigi nispeten asil elemanlardir Proteinler bir E coli hucresininin kuru agirliginin yarisini olustururlar DNA ve RNA ise 3 ve 20 sini olustururlar Belli bir hucre veya hucre tipinde bulunan proteinlerin tamami onun olarak adlandirilir enzimi top ve cubuk molekuler model gosterimi Substratlari olan ATP ve glikoz sag yukari kosede ayni olcekte gorulebilir Proteinlerin cesitli hucresel islevlerini yurutmelerini saglayan baslica ozellikleri baska molekullere spesifik ve siki bir sekilde baglanabilmeleridir Proteinin baska bir molekule baglanmasindan sorumlu bolgesi Ingilizce binding site olarak bilinir ve genelde proteinin yuzeyinde bir cukur veya cep seklindedir Proteinin ucuncul yapisi baglanma yerindeki cep ve etrafindaki amino asite yan zincirlerinin kimyasal ozelliklerini belirler baglanma yetenegi onun tarafindan olusturulur Protein baglanmasi son derece siki ve spesifik olabilir ornegin insan ine femtomolardan dusuk bir ile baglanir lt 10 15 ama onun amfibi homologu olan a baglanmaz gt 1 M Baglanan molekulde cok ufak bir degisiklik tek bir metil grubunun eklenmesi gibi baglanmayi neredeyse tamamen ortadan kaldirabilir ornegin valin amino asidine spesifik olan ona cok benzeyen izolosin amino asidini ayirt edebilir Proteinler kucuk molekullere baglanmanin yani sira baska proteinlere de baglanabilirler Proteinler kendilerinin diger kopyalarina baglandiklari zaman oligomerlesip ipliksi yapilar olustururlar bu surec globuler monomerlerden olusan kendi kendisiyle birlesip bukulmez lifler meydana getiren yapisal proteinlerde sikca gorulur enzim etkinligine de duzenler hucre dongusunde ilerlemeyi kontrol eder ve birbiriyle iliskili pek cok reaksiyonu yuruten buyuk protein komplekslerinin birlesmesini saglar Proteinler hucre zarina baglanabilir veya ona entegre olabilir Baglanan bir proteinin konformasyon degisikligine neden olma yetenegi karmasik aglarinin insasina olanak saglar Enzimler Proteinlerin en iyi bilinen rolu kimyasal tepkimelerin katalizleyicisi olarak enzim gorevleridir Enzimler genelde bir veya birkac tepkimeyi hizlandiran cok ozgul katalizorlerdir Enzimler metabolizma ve katabolizma ile ilgili cogu tepkimeye etki eder ayrica DNA cogalmasi DNA onarimi ve RNA sentezinde de yer alirlar Bazi enzimler cevrim sonrasi degisim adi verilen bir surec ile baska proteinler uzerinde etki ederler kimyasal gruplar ekler veya cikarirlar Enzimlerin katalizledigi yaklasik 4000 tepkime bilinmektedir Enzim katalizinin sagladigi hizlanma cogu zaman muazzamdir durumunda hizlanma 1017 kata ulasabilir Enzimler tarafindan baglanan ve etki goren molekuller substrat olarak adlandirilir Enzimler yuzlerce amino asitten olussalar da substratla temas kuranlar bunlarin cok ufak bir bolumudur dogrudan kataliz reaksiyonuyla iliskili olanlar daha da kucuk bir bolumunu olusturur Enzimin substrata baglanan kismina aktif yer active site denir Hucre sinyallemesi ve ligand tasimasi Koleraya karsi bir fare antikorunun karbonhidrat antijenine baglanmis hali Antikorun agir ve hafif zincirleri turuncu ve mavi renkte sematik olarak tepedeki karbonhidrat ise van der Waals gosterimi ile gorunmektedir atom tipine gore renklendirilmistir karbon siyan oksijen kirmizi azot mavi Cogu protein ve sureclerinde yer alirlar Insulin gibi bazi proteinler hucre disi proteinler olup sentezlendikleri hucreden uzaktaki dokulardaki hucrelere bir sinyal tasirlar Digerleri reseptor olarak calisan membran proteinleridir ana islevleri bir sinyal molekulune baglanmak ve hucre icinde bir biyokimyasal tepkiye yol acmaktir Cogu reseptor baglanma yeri hucre yuzeyinde bulunan ve hucre icinde bir etki bolgesi olan membran proteinidir Etki bolgesinin bir enzim etkinligi olabilir veya hucredeki baska proteinlerce algilanabilen bir ugrayabilir Antikorlar adaptif bagisiklik sisteminin protein bileskeleridir ana islevleri antijenlere yani vucuda yabanci olan maddelere baglanip onlari imha edilmeleri icin isaretlemektir Antikorlar hucre disi ortama salgilanabilirler veya plazma hucresi olarak adlandirilan ozellesmis B lenfositlerinin membranlarina takilabilirler Enzimlerin substratlarina baglanma gucu afinitesi onun reaksiyonunu yurutme gereginden dolayi sinirli olmasina karsin antikorlarin boyle bir sinirlamasi yoktur Bir antikorun hedefine baglanma afinitesi olaganustu yuksektir Cogu ligand tasima proteini kucuk molekullere baglanip onlari cok hucreli bir canlinin vucudunda baska bir yere tasirlar Bu proteinler ligandlari yuksek konsantrasyonda oldugu zaman yuksek bir afiniteye sahip olmali ama konsantrasyonun dusuk oldugu hedef dokuda ligandi salmalidir Ligand baglayici proteinin klasik ornegi hemoglobindir omurgalilarda oksijeni akcigerlerden diger organ ve dokulara tasir ve her biyolojik alemde yakin homologlari vardir Transmembran proteinler hucre membraninin kucuk molekil ve iyonlara olan degistirerek ligand tasiyici protein olarak gorev yapabilirler Membranin hidrofobik olan ici polar ve yuklu molekullerin difuzyonuna elvermez Membran proteinlerinde bulunan kanallar bu kucuk molekullerin hucreye girip cikmalarini saglar Cogu iyon kanali belli bir iyon icin ozellesmistir ornegin potasyum ve sodyum kanallari bu iki iyondan yalnizca birini gecirirler Yapisal proteinler Yapisal proteinler akiskan biyolojik yapilara bukulmezlik ve peklik saglarlar Cogu yapisal protein ornegin aktin ve monomerleri globuler ve cozulgen proteinler olmalarina ragmen polimerlestikleri zaman hucre iskeletinin parcasi olan uzun ve bukulmez lifler olustururlar Hucre iskeleti hucrenin seklini ve buyuklugunu korumasini saglar Kollajen ve elastin bag dokunun onemli bileskeleridir keratin ise sac tirnak tuy ve bazi hayvanlarda gibi sert veya lifli dokularda yer alir Yapisal gorev yapan diger proteinler arasinda miyozin kinesin ve dinein gibi motor proteinler vardir bunlar mekanik kuvvet yaratirlar Bu proteinler eseyli cogalan cok hucreli canlilarda sperm hucrelerinin ve tek hucreli canlilarin hareket yetenegi icin cok onemlidir Kaslarin kasilmasinda olusan kuvvet de bu proteinler tarafindan meydana gelir Arastirma yontemleriBiyolojik molekuller arasinda en fazla calisilmis olanlardan olan proteinlerin etkinlikleri ve yapilari hem in vitro hem de in vivo olarak calisilir Saflastirilmis proteinlerin kontrollu ortamlarda incelendigi in vitro calismalar bir proteinin nasil islev gordugunu ogrenmeye yarar Ornegin enzim kinetigi calismalari bir enzimin katalitik etkinliginin ve olasi substrat molekullerine olan afinitesinin arastirilmasina yarar Buna karsin proteinlerin hucre icinde hatta butun bur organizmadaki etkinlikleriyle ilgili in vivo deneyler bir proteinin nerede islev gordugu ve nasil duzenlendigi hakkinda tamamlayici bilgiler verir Protein saflastirmasi In vitro analizler yapabilmek icin bir proteinin diger hucre bileskelerinden saflastirilmasi gerekir Bu surec genelde once hucrenin parcalanmasiyla ile baslar hucre zari bozulur ve hucrenin icerigi crude lysate olarak adlandirilan bir sivi halinde salinir Bu karisim ile hucrenin farkli kisimlarindan olusmus bolumlere ayrilir cozunur proteinler membran lipitleri ve proteinler hucre organelleri ve nukleik asitler bu sekilde birbirlerinden ayrilirlar salting out yontemi ile lizattaki proteinlerin konsantrasyonu artirilabilir Bunun ardindan arzu edilen proteini saflastirmak icin onun buyuklugu elektrik yuku ve baglanma afinitesi gibi ozelliklerine dayanarak cesitli kromatografi teknikleri kullanilir Saflastirmanin derecesini takip etmek icin jel elektroforezi eger proteinin buyuklugu biliniyorsa spektroskopi eger proteinin ayirt edici spektroskopik ozellikleri varsa veya ile eger proteinin enzim etkinligi varsa kullanilir Dogal bir proteinin laboratuvar uygulamalari icin yeterince saf olarak elde edilebilmesi icin bir seri saflastirma asamasindan gecmesi gerekebilir Bu sureci basitlestirmek icin cogu zaman genetik muhendislik kullanilarak proteinin yapi ve etkinligine etki etmeden saflastirilmasini kolaylastiracak kimyasal ozellikler eklenir Belli bir amino asit dizisinden olusan bir isaret cogu zaman bir seri histidin kalintisi proteinin bir ucuna eklenir Bunun sonucunda nikel iceren bir kromatografi kolonundan lizat gecirilince histidin kalintilari nikele baglanir ve kolonda tutulur lizattaki isaretlenmemis diger her sey kolondan gecip gider Hucrede yerlesimi Farkli hucre bolmeleri ve yapilarinda yer alan ile isaretlenmis proteinler Proteinlerin in vivo arastirilmalarinda hucre icinde sentez ve yerlesimine lokalizasyonuna bakilir Cogu hucre ici protein sitoplazmada sentezlenir cogu membran proteini veya salgilanan protein protein isie endoplazmik retikulumda sentezlenir Ancak proteinlerin sentezlendikten sonra belli organellere veya hucre ici yapilara nasil yollandiklarinin ayrintilari cogu zaman bir arastirma konusu olur Hucresel yerlesimi belirlemek icin kullanilan faydali bir teknik genetik muhendislikle ilgilenilen protein fluoresan bir protein Green Fluorescent Protein GFP ile birlestirerek bir fuzyon protein olusturulmasidir hucre icindeki yeri mikroskop kullanarak kolayca ve acik bir sekilde goruntulenebilir bunun ornekleri yandaki sekilde gorulebilir site directed mutagenesis olarak bilinen bir diger genetik muhendislik yontemi ile proteinin dizisi ve dolayisiyla onun yapisi hucresel yerlesimi ve duzenlenmesi degistirilebilir Degistirilmis protein in vivo olarak GFP isaretlemesi ile in vitro ise ve baglanma olcumleri ile izlenebilir Proteomik ve biyoenformatik Bir hucre veya hucre tipinde bulunan proteinlerin tamamina onun ade verilir bu tur buyuk boyutlu veri kumelerinin arastirilmasi da proteomik sahasinin konusudur bu dalin ismi ilgili bir saha olan genomikten turetilmistir Proteomikte kullanilan anahtar teknikler arasinda ve sayilabilir Protein mikrodizilimleri hucredeki cok sayida proteinin seviyelerinin belirlenmesini iki hibrit taramasi ise protein protein etkilesimlerinin sistematik olarak incelenmesini saglar Olasi biyolojik etkilesimlerin tumune interactome adi verilir Mevcut olan her protein katlamasina sahip olan proteinlerin yapilarinin sistematik olarak cozme girisimine adi verilmistir Cesitli organizmalara ait genomik ve proteomik veriler sayesinde arastirmacilar evrimsel olarak birbirine uzak canlilarda bulunan homolog proteinleri dizi hizalamasi ile verimli bir sekilde tanimlayabilmektedirler ile nukleotit dizilerinde restriksiyon enzimi haritalari analizleri protein dizilerinden ikincil yapi tahminleri gibi analizler yapilabilir Bu verilerden insa edilebilir ve gibi ozel yazilimlar kullanarak modern canlilar ve genlerinin atalari hakkinda evrimsel hipotezler gelistirilebilir Biyoenformatik sahasi genomik ve proteomik verileri birlestirerek anlamlandirmak ve analiz eder Bu yolla biyolojik problemlere gen bulma ve kladistik gibi bilissel teknikler uygular Yapi tahmini ve simulasyon Yapisal genomik sahasini tamamlayici bir yaklasim olarak yapisi cozulmemis proteinler icin makul modeller gelistirmeyi amaclar Yapi tahmininin en basarili tipi olan modellenecek proteine dizin benzerligi olan sablon bir yapiya dayanir Yapisal genomigin amaci cozulmus yapilar arasinda yeterince cesitlilik elde edip geri kalanlari modellemektir Mevcut sablon yapilar modellenecek proteine uzaktan iliskili oldugu durumlarda guvenilir modeller uretmek zordur Bu sorunun cozumu dizin hizalamasinin en dogru sekilde yapilmasindan gecmesi gerektigi one surulmustur Yapi tahmin yontemleri yeni bir saha olarak gelismekte olan yol gostermektedir bu yolla yeni protein katlamalari tasarlanabilmistir molecular docking ve gibi molekuller arasi etkilesimlerin tahmini bu sahada cozulmeye calisilan daha karmasik bir problemlerdendir Protein katlanmasi ve baglanma sureci molekuler dinamik teknikleri ile simule edilebilir Molekuler dinamik yontemlerle hesaplamalarinin birlestirilmesi yoluyla da proteinlerin elektronik yapilari incelenmektedir Beslenme Cogu mikroorganizma ve bitki standart amino asitlerin 20 sini de sentezleyebilmesine karsin hayvanlar bazi amino asitleri diyetlerinden elde etmek zorundadirlar Bazi amino asitlerin sentezlendigi biyosentetik yollarda yer alan anahtar enzimler ornegin aspartattan baslayarak lizin metionin ve treonin sentezinin ilk adimini katalizleyen hayvanlarda yoktur Bir organizmanin sentezleyemedigi amino asitler olarak bilinir bu terim sikca insanlar icin gerekli olanlari kastetmek icin kullanilir Eger bir amino asit ortamda mevcutsa cogu canli enerji tasarrufu icin biyosentetik yolu durdurarak amino asiti ortamdan icine alir Laboratuvarda bakteriler cogu zaman belli amino asitleri sentezlemek icin gereken genlerden yoksun birakilarak secilebilir bir isaret selectable marker yaratilir Bu yolla hucre icine yabanci DNA sokmanin basarisi belirlenebilir Hayvanlarda amino asitler protein iceren besinlerin tuketilmesi yoluyla elde edilir Yenen proteinler sindirim yoluyla parcalanirlar bu surec zarfinda protein once mide asitlerinin etkisiyle dogal yapisi bozulur denature olur ve ardindan proteaz olarak adlandirilan enzimler tarafindan yikima ugrar Esansiyel amino asitlerin vucuda alinmasi canlinin sagligi icin cok onemlidir cunku bu amino asitleri iceren proteinlerin sentezi onlarin dusuk konsantrasyonda olmalari halinde ketlenir inhibe olur Amino asitler onemli bir azot kaynagidir Vucuda alinan bazi amino asitler ozellikle esansiyel olmayanlar protein sentezi icin dogrudan kullanilmazlar Onun yerine glukoneogenez yoluyla karbonhidratlara donusurler Glukoneogenez aclik durumunda vucudun kendi proteinlerinden ozelikle kas proteinlerinden glikoz elde edilmesinde de kullanilir Protein icin gerekli amino asitler peynir sut et gibi hayvansal gidalardan alinabilecegi gibi mercimek baklagiller bugday gluteni tam tahil tohumlar or susam tahin ve tofu gibi bitkisel besinlerden yeterli miktarda alinabilir TarihProteinlerin ayri bir sinif biyolojik molekul oldugu On sekizinci yuzyilda ve digerleri tarafindan fark edilmistir Bu siniftaki maddeler albuminoid Eiweisskorper veya matieres albuminoides olarak adlandirilmislardi asit veya isinin etkisiyle pihtilasma veya ozellikleriyle taninmislardi 19 yy baslarinda bunlarin iyi bilinen ornekleri yumurta beyazinda bulunan serum albumini ve bugday gluteniydi Yumurta beyazinin pismesi ile sutun kesilmesi arasindaki benzerlik eski caglarda da fark edilmisti ornegin yumurta beyazi icin albumen adi Yasli Plinius tarafindan yumurta beyazi anlamina gelen Latince albus ovi den turetilmisti Jons Jakob Berzelius un tavsiyesi uzerine Hollandali kimyager yaygin hayvan ve bitki proteinleri uzerinde yapmistir Herkesi sasirtan bir sonuc tum proteinlerin yaklasik ayni sahip olduklariydi birkac fosfor ve kukurt atomunun yani sira yaklasik olarak C400H620N100O120 Mulder sonuclarini 1837 ve 1838 tarihlerinde iki makale olarak yayinladi ve Grundstoff olarak adlandirdigi bir temel protein maddesi oldugunu bunun bitkiler tarafindan sentezlendigi hayvanlarin da onu sindirim yoluyla elde ettigini hipotezledi Berzelius bu teorinin ilk savunucularindandi ve 10 Temmuz 1838 tarihli bir mektupta bu madde icin protein adini onerdi Fibrin ve albuminin organik oksidi icin onerdigim protein ismini Yunanca prwteios dan turetmek istedim cunku hayvan beslenmesinin temel veya esas bir maddesi olarak gorunmektedir Mulder protein yikimi sonucu ortaya cikan amino asitleri tanimlamaya girismis losin icin yaklasik olarak dogru molekul agirligi olan 131 Da bulmustur Mulder in analizlerinden proteinler icin ortaya cikan en kucuk molekul agirligi yaklasik 9 kDa idi bu rakam o zamanlar uzerinde calisilan diger molekullerden yuzlerce kere daha buyuktu Bu yuzden proteinlerin kimyasal yapisi birincil yapilari 1949 a kadar onemli bir arastirma konusuydu o tarihte insulinin dizisini cozdu Proteinlerin peptit baglariyla baglanmis amino asitlerin lineer polimerleri oldugu teorisi 1902 de bir konferansta ve Emil Fischer tarafindan ayni zamanda ve birbirlerinden bagimsiz olarak sunuldu Ancak bazi bilim adamlari bu kadar uzun makromolekullerin cozelti halinde kararli olabilecekleri konusunda supheciydiler Bu yuzden protein birincil yapisina dair cesitli alternatif teoriler de gelistirildi ornegin proteinlerin kucuk molekullerden olusan kumeler oldugunu one suren kolloid hipotezi in hipotezi in diketopiperazin hipotezi ve Troensgard in pirrol piperidin hipotezi 1942 Bu teorilerin cogu proteinlerin yikimi sonucunda peptit ve amino asit olusumunu aciklamakta zorlaniyordu Nihayet Theodor Svedberg teknigi ile proteinlerin tanimli terkibi olan makromolekuller oldugunu kolloid karisimlar olmadigini gosterdi Bazi proteinlerin daha kucuk proteinlerin kovalent olmayan birlesimleri olabilecegi tarafindan hemoglobinin osmotik basincini olcerek daha sonradan da tarafindan Ribonukleaz S uzerindeki calismalari ile gosterildi Proteinlerde tanimlanmasinda kullanilan faydali bir teknik kutle spektrometrisi olmustur bu teknik yakin zamanda protein dizini cozmekte de kullanilmistir Cogu proteinin modern tekniklerle dahi milligram miktarlardan daha fazla saflastirilmasi zordur Bu yuzden ilk calismalar bol miktarda saflastirilmasi kolay olan proteinler uzerine odaklanmisti bunlar ornegin kan proteinleri ve mezbahalardan elde edilebilen cesitli sindirim ve metabolizma enzimleriydi Ikinci Dunya Savasi nda tarafindan baslatilan amaci askerleri sag tutacak kan proteinlerinin saflastirilmasi olan bir proje sirasinda protein saflastirilmasiyla ilgili pek cok teknik gelistirildi 1950 sonlarinda adli bir sosis imalatcisi 1 kg pankreatik saflastirip bunu dunyadaki tum bilim insanlarinin hizmetine sundu Bu comertligin sonucu olarak RNaz A izleyen birkac on yil boyunca temel arastirmada kullanilan baslica protein olmus ve birkac Nobel Odulu ne yol acmistir Protein katlanmasinin arastirilmasi 1910 da Henrietta Chick ve C J Martin tarafindan yazilmis unlu bir makale ile baslamistir Bu calismada surecinin iki adimdan olustugu proteinin cokelmesinden evvel denaturasyon olarak adlandirilan bir adimin geldigini gostermislerdir Denaturasyonda protein az cozunur hale gelir enzim aktivitesin kaybeder ve kimyasal olarak daha etkin hale gelir 1920 ortalarinda ve denaturasyonun tersinir oldugunu one surduler dogru olan bu hipotez bastan bazi bilimciler tarafindan yumurtanin pismesini geri alinmasi olarak alaya alindi Anson ayrica denaturasyonun iki halli ya var ya yok bir surec oldugunu molekuler bir gecis sonucunda cozunurluk enzim etkinligi ve kimyasal etkinlikte buyuk bir degisiklik meydana geldigini de onermisti 1929 da denaturasyonun aslinda bir protein katlanmasi oldugunu bazi amino asit yan zincirlerinin cozucuye maruz kalmalarina neden olan bir konformasyon degisikligi oldugunu hipotezledi Bu dogru olan hipoteze gore alifatik ve reaktif yan zincirlerin suya maruz kalmasi proteini daha az cozunur ve daha reaktif hale getirmekteydi Wu nun hipotezi makul sayilmakla beraber hemen kabul gormedi cunku o donemde protein yapisi enzimoloji ve gozlemlenen degisikliklere neden olabilecek diger etmenler hakkinda cok az sey biliniyordu 1960 larin baslarinda Chris Anfinsen ribonukleaz A nin katlanmasinin hicbir dis faktore gerektirmeden tamamen tersinir oldugunu gostererek protein katlanmasiyla ilgili termodinamik hipotezi dogruladi Bu hipoteze gore proteinin katlanmis hali protein serbest enerjisinin global minimum noktasina karsilik gelmektedir Protein katlanma hipotezinin ardindan katlanmis proteini kararli kilan fiziksel etkilesimler konusunda arastirmalar basladi son derece onemli oldugu ve Irving Langmuir tarafindan yapilarinin stabilize edebilecek bir mekanizma olarak daha evvelden hipotezlenmisti Siklol hipotezi 1930 larda Linus Pauling ve digerleri tarafindan curutulunce bu dogru olan hipotez de onunla beraber kenara atilmisti Pauling protein yapisinin hidrojen baglari tarafindan stabilize oldugunu savunuyordu bu fikir ilk William Astbury tarafindan 1933 te one surulmustu Ilginc bir sekilde Pauling in H baglari hakkinda hatali olan teorisi protein ikincil yapi elemanlari alfa sarmal ve beta yaprak konusunda onun dogru modeller olusturmasini saglamistir 1959 da tarafindan denaturasyon hakkinda yazilan kismen Kaj Linderstrom Lang in calismalarina da dayali olan unlu bir makale hidrofobik etkilesimi bilimdeki dogru konumuna getirdi Proteinlerin iyonik yapisi Bjerrum Weber ve Arne Tiselius tarafindan kanitlandi ama Linderstrom Lang 1949 da iyonik gruplarin genelde cozucu tarafindan ulasilabilir oldugunu ve birbirlerine bagli olmadiklarini gosterdi Globuler proteinlerin ikincil ve dusuk cozunurluklu ucuncul yapilari onceleri ve flow birefringence gibi hidrodinamik yontemlerle arastirildi Protein yapisini yoklamak icin kullanilan sprektroskopik yontemler circular dichroism fluoresans yakin morotesi ve kizilutesi sogurganligi absorpsiyonu 1950 lerde gelistirildi Proteinlerin atom cozunurluklu ilk yapilari ile 1960 larda NMR ile de 1980 lerde cozuldu 2006 yili itibariyla Potein Data Bank da yaklasik 40 000 atom cozunurluklu protein yapisi bulunmaktadir Yakin zamanlarda kriyo elektron mikroskopisi ve hesapsal protein yapi tahminleri de atomsal cozunurluge yaklasan iki yontem olmustur Ayrica bakinizAmino asit Proteinler listesi PrionKaynakca Kendrew JC Bodo G Dintzis HM Parrish RG Wyckoff H Phillips DC 1958 Nature 181 4610 662 6 Nelson D L and Cox M M 2005 Lehninger s Principles of Biochemistry 4th Edition W H Freeman and Company New York a b c Lodish H Berk A Matsudaira P Kaiser CA Krieger M Scott MP Zipurksy SL Darnell J 2004 Molecular Cell Biology 5th ed WH Freeman and Company New York NY Dobson CM 2000 The nature and significance of protein folding In Mechanisms of Protein Folding 2nd ed Ed RH Pain Frontiers in Molecular Biology series Oxford University Press New York NY Fulton AB Isaacs WB 1991 Titin a huge elastic sarcomeric protein with a probable role in morphogenesis Bioessays 13 4 157 61 a b c Branden C Tooze J 1999 Introduction to Protein Structure 2nd ed Garland Publishing New York NY Gonen T Cheng Y Sliz P Hiroaki Y Fujiyoshi Y Harrison SC Walz T 2005 Lipid protein interactions in double layered two dimensional AQP0 crystals Nature 438 7068 633 8 www rcsb org 9 Haziran 2016 tarihinde kaynagindan arsivlendi Erisim tarihi 24 Subat 2016 Walian P Cross TA Jap BK 2004 Structural genomics of membrane proteins Genome Biology 5 4 215 a b Voet D Voet JG 2004 Biochemistry Vol 1 3rd ed Wiley Hoboken NJ Bairoch A 2000 PDF Nucleic Acids Res Cilt 28 ss 304 305 PMID 10592255 1 Haziran 2011 tarihinde kaynagindan PDF arsivlendi Erisim tarihi 30 Kasim 2006 Radzicka A Wolfenden R 1995 A proficient enzyme Science 6 267 ss 90 931 PMID 7809611 The Catalytic Site Atlas at The European Bioinformatics Institute 27 Eylul 2018 tarihinde kaynagindan Erisim tarihi 30 Kasim 2006 Zhang Y Skolnick J 2005 The protein structure prediction problem could be solved using the current PDB library Proc Natl Acad Sci USA 102 4 1029 34 Kuhlman B Dantas G Ireton GC Varani G Stoddard BL Baker D 2003 Design of a novel globular protein fold with atomic level accuracy Science 302 5649 1364 8 Hoffmann M Wanko M Strodel P Konig PH Frauenheim T Schulten K Thiel W Tajkhorshid E Elstner M 2006 Color tuning in rhodopsins the mechanism for the spectral shift between bacteriorhodopsin and sensory rhodopsin II J Am Chem Soc 128 33 10808 18 Dis baglantilarProtein Data Bank in Europe18 Eylul 2019 tarihinde Wayback Machine sitesinde Ingilizce RCSB Protein Databank US 3 Mart 2016 tarihinde Wayback Machine sitesinde Ingilizce Proteinler hakkinda en kapsamli bilgi katalogu Ingilizce