Memlûk Devleti, Eyyûbîlerin çöküşü ile Osmanlı İmparatorluğu'nun Mısır'ı ele geçirmesi arasında geçen üç yüzyıla yakın zaman diliminde Mısır ve Suriye'de hüküm sürmüş olan devlet. Memlûk Devleti'ni 1250 ve 1382 yılları arasında kurucu aile Bahrî Memlûkler idare etmiş, 1517 yılına kadar ise Burcî Memlûkler yönetimi ele almıştır. Tarihyazınında devlet bu iki hâne başlıkları altında incelenmiş olup Bahrî Memlûklerin Türk kökenli olması dolayısıyla bu devirde yöneticiler daha çok Türklerden oluşurken daha sonraki dönemde Çerkesler asıl unsur olmuşlardır. Devlet'in bir diğer ismi "Ed Devletü't Türkiyye" olarak kayıtlarda geçer. Tarihçiler arasında; Memlûk devletinin Türk sultanlar döneminde askeri ve siyasi olarak doruğa ulaştığı, ardından ise Çerkesler döneminde uzun süreli bir gerileme dönemine girdiğine dair evrensel bir fikir birliği vardır.
Memlûk Devleti دولة المماليك Devletü'l-Memâlîk | |||||||||||||||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
1250-1517 | |||||||||||||||||||||
Katalan Atlası'na göre Memlûk bayrağı | |||||||||||||||||||||
I. Muhammed dönemindeki en geniş sınırlar. | |||||||||||||||||||||
Başkent | Kahire | ||||||||||||||||||||
Yaygın dil(ler) | Arapça (Mısır ve Klasik) Memlûk Kıpçakçası Kıptîce Kumanca Çerkesce Oğuz Türkçesi Aramice | ||||||||||||||||||||
Resmî din | İslâm (Sünnilik) | ||||||||||||||||||||
Demonim | Memlûk | ||||||||||||||||||||
Hükûmet | Mutlak monarşi | ||||||||||||||||||||
Sultan | |||||||||||||||||||||
| |||||||||||||||||||||
(Halife) | |||||||||||||||||||||
| |||||||||||||||||||||
Tarihçe | |||||||||||||||||||||
| |||||||||||||||||||||
Para birimi | Dinar | ||||||||||||||||||||
|
Yönetici sınıfın Türk Kökenli, halkın ise çoğunluk ile Arap kökenli müteşekkil olduğu bir yapısı bulunan Memlûk Devleti en parlak devrini I. Muhammed'in sultan olduğu yıllarda yaşamış, Çerkes kökenli Burcî Memlûkler idaresindeyse çöküş dönemine girmiştir. İdareci unsur olan memlûklerin kökeni Kuman-Kıpçak, Çerkes, Abhaz, Oğuz ve Gürcü soylu asker kölelerdi. Bu köleler askerî amaçlarla satın alındıklarından sıradan kölelerden daha yüksek statüdeydiler ve silah taşıma izinleri vardı. Zaman ile güçlenerek Memlûk Devleti'ni kuran bir sosyal sınıf hâline gelen bu köleler Mısır vatandaşlarının da üzerinde bir sosyal statüye erişmişlerdir. Sultanlık, zamanla güçten düşmesine karşın Orta Çağ Mısır ve Suriyesi'nde gerek siyasi gerek ekonomik ve gerekse de kültürel olarak İslam'ın Altın Çağını temsil eden bir güç olarak görülmektedir.
Etimoloji
Memlûk (Arapça: مملوك) kelimesi Arapça meleke (Arapça: ملك) fiil kökünden türemiş bir ism-i mefûl olup sözlük anlamı "mâlik olunan şey", "efendisinin temellükü altında bulunan köle" demektir. Bu kelimenin menşesi muhtemel olarak Kur'an'ın birçok ayetinde geçen ibareler olup burada cins ayırt edilmeksizin kadın-erkek bütün köleler ima edilmektedir. Çeşitli İslâm ülkelerinde memlûk yerine gulâm (Arapça: غلام) ve Kuzey Afrika'daki siyahiler için ise abîd (Arapça: عبيد) kelimeleri kullanılmıştır.
Memlûk kelimesi zamanla İslâm tarihi'nde terimsel bir anlam kazanmış ve "harplerde esir düşerek veya tüccarlardan satın alınarak köle yapılan beyaz insan"ı ifade eder olmuştur. Bu anlamı ile memlûk artık "hükümdar veya emirlerin muhafız birliklerinde görev yapan özel ve hukuki bir statüye sahip asker"i ifade etmektedir. Bunların kurdukları devlete de Devletü'l-Memâlîk (Arapça: دولة المماليك) yani günümüz Türkçesindeki karşılığıyla Memlûkler Devleti denilmiştir. Çeşitli kavimlere mensup olan ve Türk adları taşıyan memlûklerin konuştukları dil de Türkçeydi, dolayısıyla Türk veya Etrâk diye çağrılıyorlardı. Bu bağlamda Memlûk Devleti adının yanı sıra ed-Devletü't-Türkiyye (Arapça: الدولة التركية) ve Devletü'l-Etrâk (Arapça: دولة الاتراك) adları da kullanılmaktaydı.
Ayrıca devlete hâkim olan ilk hanedana nispetle Devletü'l-Bahriyye (Arapça: الدولة البحرية), ikinci hanedana nispetle Devletü'l-Burciyye (Arapça: الدولة البرجية) adları da yer yer kullanılmıştır. Yine ikinci hanedanın Çerkes soyundan gelmesine nispetle Devletü'l-Çerâkise (Arapça: دولة الجراكسة) de resmen kullanılmıştır. Tüm bunların yanında Ketboğa devrindeki yönetime kendinin Moğol olmasına göndermeyle ed-Devletü'l-Moğoliyye (Arapça: الدولة المغولية), Kalavun soyunun hüküm devresine Devletü'l-Kalavun (Arapça: دولة قلاوون) ya da Devletü'l-Benî-Kalavun (Arapça: دولة بني قلاوون), I. Baybars soyunun tahtta kaldığı yönetime ise ed-Devletü'z-Zâhiriyye (Arapça: الدولة الظاهرية) denmektedir.
Tarihçe
Kökenleri
Muhafız birliklerinde görev yapan, kendilerine has içtimai ve hukuki statüye sahip memlûkler, bir tür profesyonel asker niteliğinde İslâm toplumuna girmişler ve zamanla siyasi iktidarları ele geçiren bir güç halini almışlardır. Bunu gerçekleştirirken köle olmalarını yadırgamamışlar hatta ulaştıkları konumu bir eleme ve seçilme sonucunda elde ettikleri için memlûk kimliğini bir imtiyaz ve asalet belirtisi olarak görmüşlerdir. Memlûk sınıfına dâhil olmak için bazı önemli kriterler bulunmaktadır. Bunların başta geleni, İslâm âlimlerinin uygun bulduğu kölelik statüsünde ve beyaz ırktan olmaktır. Memlûkler, genellikle Kafkasya'dan ve Orta Asya bozkırlarından gelen ve "Türk" diye adlandırılan kavimlerden seçilirdi. Habeş, Batı Afrikalı ve Hint hadımlar memlûk statüsünde olmayıp bunlar memlûklerin hizmetindeki unsurlardı.
Muhammed ve Dört Halife devirlerinde İslâm ordusu Arap asıllı askerlerden meydana geliyordu. Fetihlerle birlikte Araplar dışında İslâm'a girenlerin sayısında hızlı bir artış görüldü. Yeni Müslüman olanlardan İranlılar ve Kıptîler gönüllü veya ücretli asker konumunda orduya katıldılar. Emevîler döneminde başta Türk, Berberî ve İranî olmak üzere Arap dışı Müslüman askerlerin sayısı daha da arttı. Emevîler için en önemli asker kaynağı Horasan'dı. Öncelikle sınır boylarında yaşayanlar büyük ölçüde Müslümanların tarafına geçmişler ve "mevâlî" sıfatıyla Arap ordularına katılmışlardı. Ancak ordunun kumanda kademesinde Araplar yer alıyor ve mevâlî statüsünde bulunanlar onların kendilerine ikinci sınıf insan gözüyle bakmasını kabullenemiyordu.
Basra Valisi Ubeydullah bin Ziyâd, 674 yılında Buhara seferinden dönerken beraberinde getirdiği 2.000 kişilik bir Türk birliğini Basra'ya yerleştirmişti. Kuteybe bin Müslim'in emrindeki 12.000 askerin de yaklaşık 7.000 kadarı, çoğunluğu Türk asıllı olmak üzere Arap dışı Müslümanlardan oluşuyordu. Diğer taraftan Velîd bin Abdülmelik zamanında gerçekleştirilen Kuzey Afrika ve Endülüs'teki fetihlerden sonra İslâm ordusunda yer alan Berberî asıllı askerlerin sayısı da çok artmıştı.
750 yılında Emevîlerin yıkılmasına sebep olan Horasan kuvvetleri arasında Türk ve İranlı unsurlar çoğunluktaydı. Bu tarihten itibaren Horasanlılar yaklaşık iki nesil boyunca Abbâsî ordusunun en önemli birliklerini teşkil ettiler. Göçebe menşeli bu askerler Irak'taki yeni konumlarına çok çabuk uyum sağladılar ve kısa zamanda halife ve halk nezdinde büyük itibar kazandılar. Emîn ve Memûn arasındaki iç savaşta kardeşini yenen Memûn, Horasan dolaylarından topladığı kuvvetlerle iktidarı ele geçirmiş ve korumayı başarmıştı. İslâm ordusundaki Arap dışı unsurlar arasında Türkler kadar nüfuzlu olanlar yoktu. Mutasım zamanında memlûk sayısında çok hızlı ve önemli bir artış oldu, ordudaki memlûklerin sayısı kısa zamanda 30.000'e ulaştı. Bu birliklerin kumanda kademelerinde yine Türkler bulunuyordu. Mutasım, Türk birlikleri için Sâmerrâ şehrini kurarak onlara geniş iktalar verdi ve yerli halkla karışmalarını engellemek amacıyla Asya steplerinden evlenecekleri kızlar getirtti.
Memlûk sistemi kısa zamanda devletin hüküm sürdüğü bütün topraklara yayıldı. Artık halifelerin memlûkleri yanında eyalet valilerinin de memlûkleri vardı. Ancak bu durum ülke içinde devlet otoritesinin ortadan kalkmasına yol açtı. Başlangıçta vilayetlerdeki düzeni memlûkler sayesinde sağlayan halifeler ve valiler bu defa onların merkeze karşı bağımsızlık mücadeleleriyle karşılaştılar. Babası Memûn'un hizmetinde bir memlûk olan Mısır vali vekili Ahmed bin Tolun, soydaşı memlûklerin desteğini alarak 868 yılında Mısır'da ilk Müslüman-Türk devletini kurdu. Yine Tolunoğullarının yıkılmasından sonra Mısır valiliğine getirilen ve Abbâsîlerin hizmetindeki başka bir Türk memlûkunun oğlu olan Muhammed bin Toğaç emrindeki 8.000 memlûkun desteğiyle Mısır'da iktidarı ele geçirip İhşîdîleri tesis etti. 969 yılında bu devleti yıkan Fâtımîler de memlûk sistemini uygulamak durumunda kaldılar. Fâtımî ordusunda başlangıçta Berberî ve Zencî birlikleri bulunuyordu. Mustansır zamanından itibaren sadece Türklerden meydana gelen memlûk birlikleri kuruldu.
Selâhaddin Eyyûbî'den itibaren Mısır ve Suriye'de istihdam edilen memlûklerin sayısı çok arttı. Bu devirde memlûkler, emirlerin birliklerinin çekirdeğini oluşturmaktaydı. Eyyûbî sultan ve meliklerinin her biri, kendi devletini korumak ve diğer bir melikin toprağı üzerindeki emellerini gerçekleştirebilmek için yeni askerî birlikler kurmak zorunda kaldı. Hasımları karşısında kendilerini güçlü kılacak bir unsur olarak memlûk istihdam etmeye başladılar. 12. yüzyılın ortalarında Orta Doğu'daki irili ufaklı bütün İslâm devletlerinde memlûklerin sayısı ve nüfuzu hızlı bir şekilde arttı. Artık Türk memlûkleri bölgede siyasi ve askerî olaylarda belirleyici bir güç olmuş ve şehzadelerin tahta geçişlerini kontrolleri altına almışlardı.
Selâhaddîn Eyyûbî'nin ölümünden sonra Mısır ve Suriye'de memlûklerin sayı bakımından oldukça arttığı görülür. Çünkü Selâhaddîn'in varisleri devletini aralarında paylaşmışlar ve başta Mısır olmak üzere Dımaşk, Haleb, Hama, Hıms, Baalbek, Kerek gibi Suriye şehirleri Eyyûbî ailesinden şehzâdelerin hüküm sürdüğü önemli merkezler haline gelmişlerdi. Eyyûbî sultanları ve melikleri, hâkimiyetlerini sağlamlaştırmak ve düşmanlarına karşı koyabilmek maksadıyla Kıpçak ülkesinden ve Mâverâünnehir'den çok sayıda memlûk getirterek bunları mükemmel askerler olarak yetiştirmişlerdi.
Bahrî Memlûkler
Ortaya çıkışları
Memlûk gruplarının daha düzenli olarak ortaya çıkması ve nüfuzlarının artması 13. yüzyılın ilk yarısında gerçekleşti. Memlûkler 1240 yılında II. Âdil'i bir darbe ile tahttan indirerek, el-Melik es-Sâlih Eyyûb'u hükümdar yaptılar. es-Sâlih Eyyûb, Moğol İstilası'nın sebep olduğu korku ve karışıklık sırasında binicilikleri, savaşçılıkları, sadakatleri, güzellikleri ve soyları gibi meziyetleri sebebiyle pek çok Kıpçak memlûku satın aldı ve onlara hususi bir itina gösterdi. Bu yüzden onun zamanında Türk memlûklerin nüfuzu daha da arttı. Dönem aktarımına göre; "es-Sâlih, Eyyûbîlerden hiçbir hükümdarın toplamadığı kadar çok sayıda Türk memlûku toplamıştı. Öyle ki Mısır'daki Eyyûbî ordusunun kumandanlarının çoğu onun memlûklerindendi."
es-Sâlih Eyyûb, Mısır'da çoğalan bu memlûklerin arasından çoğunluğunu Kıpçak ve Hârezmlilerin teşkil ettiği ayrı bir memlûk grubu kurup bunları, kara ile irtibatını kesip müstahkem bir hâle getirdikten sonra Nil içindeki er-Ravza adasına yerleştirdi. Arapların Nil Denizi dediği Nil'e izafeten el-Memâlîk el-Bahriyye denilen bu yeni teşekkül, başlangıçta es-Sâlih Eyyûb'u güçlendirdi ise de zamanla nüfuzlarının çok artması Fâtımîlerde olduğu gibi bu sefer de Eyyûbî Devleti'nin çökmesine sebep oldu.
el-Memâlîk el-Bahriyye ya da es-Sâlih'e nispetle el-Memâlîk es-Sâlihiyye 13. yüzyılın ilk yarısında sadece Mısır'ı değil bütün İslâm âlemini tehdit eden iki büyük tehlikeyi, yani Moğol İstilası'nı ve Haçlı Seferlerini bertaraf ederek kendilerine gösterilen ihtimamı boşa çıkarmadılar. Fransa Kralı IX. Louis, 1248 yılında büyük bir Haçlı ordusunun başında Mısır'a doğru hareket etmişti. Bu hücum Mısır'ı istila etmek için yapılan ilk Haçlı hücumu olmamakla birlikte en tehlikelisi idi. Çünkü sayı ve teçhizat bakımından kalabalık ve mükemmel olan bu ordu o zamanın Batı Avrupa hükümdarlarının en kudretlisi ve Haçlı zihniyetine en bağlı olanı tarafından idare edilmekte idi.
Öte yandan IX. Louis sefere çıktığı sırada Yakın Doğu İslâm âleminin ve Mısır'ın durumu hiç de iyi değildi. Louis, Mısır sahillerine geldiği sırada Eyyûbî Sultanı es-Sâlih Eyyûb ağır şekilde hasta idi. Bu sebepten Louis, 1249 yılının 6 Haziranında Dimyat'ı kolayca ele geçirdi. Kaynakların ifadesine göre es-Sâlih Eyyûb bundan fevkalâde müteessir olmuş ve başta kumandanları Fahreddin olmak üzere memlûkleri Dimyat'ı müdafaadaki ihmalleri yüzünden ağır şekilde suçlamıştı. es-Sâlih Eyyûb'un bu başarısızlıkları sebebiyle kendileri hakkında kötü niyetler beslemesinden korkan memlûkler onu öldürmek istemişlerdi. Ancak Fahreddin memlûkları bu planlarından vazgeçirdi. Fahreddin, sultanın hasta olduğunu ve bu sebeple yakında öleceğini ima ederek "Sabrediniz. Nerede ise şifâ bulmak üzeredir. Ölürse ne âlâ, ölmezse zaten sizin elinizdedir" diyerek onları vazgeçirmişti. Bu olaydan kısa bir müddet sonra es-Sâlih Eyyûb'un hastalığı şiddetlenmiş ve nakledildiği Mansûra Kalesi'nde 23 Kasım 1249'da ölmüştür. Aynı anda Haçlılar da Dimyat'tan güneye doğru yürüyüşe geçmiş bulunuyorlardı.
Haçlıların Mısır'ı istilaya giriştikleri bu esnada es-Sâlih Eyyûb'un ölümü ve yerini dolduracak birinin bulunmaması durumu daha da nazikleştirmişti. es-Sâlih Eyyûb'un Muazzam Turanşah adında bir tek oğlu olup genç ve tecrübesiz birisiydi. Üstelik bu sırada Hısn-ı Keyfâ'da nâip olarak bulunuyordu. Ancak es-Sâlih Eyyûb'un hareminde dirayetli bir kadın olan eşi Şecerüddür vardı. Şecerüddür, bu nazik durumda kocasının ölümünü gizleyerek Hısn-ı Keyfâ'daki Turanşah'a acele haber gönderip Mısır'a gelmesini istedi. Öte yandan hâlâ yaşıyormuş gibi es-Sâlih Eyyûb'un odasına yemekler gönderiliyor, fermanlar da yine onun imzası ile çıkarılıyordu.
Şecerüddür'ün aldığı tedbirlere rağmen IX. Louis, es-Sâlih Eyyûb'un ölümünü haber almış ve ölümün sebep olduğu şokun atlatılarak tedbirler alınmadan önce kesin darbesini indirmek üzere acele harekete geçmişti. Nitekim Haçlılar süratli bir yürüyüşle Mansûre'ye kadar ulaştılar. Memlûkler, Haçlıların şehre girip sokaklarda dağılmasını beklediler. Hiç beklemedikleri bir şekilde Haçlılara hücum ederek Mansûre Muharebesi sonucunda 1.500 kadarını öldürdüler ve pek çok da esir ele geçirdiler. Kaçan Haçlıları takip ederek Fâriskûr yakınlarında onları bir kere daha yendiler. Buradaki savaş, Haçlı ordusunun neredeyse tamamen esir edilmesiyle neticelendi. Esirler arasında Fransa Kralı IX. Louis de bulunuyordu.
Mansûre Muharebesi'nden hemen sonra es-Sâlih Eyyûb'un oğlu Turanşah 1250 yılı şubatı sonunda Mısır'a geldi. Kendisi 6 Ocak 1250'de henüz Mısır yolunda iken Dımaşk'ta sultan ilân edilmişti. Turanşah genç ve tecrübesizliğinin yanı sıra kötü huylu ve siyasetten de anlamayan birisiydi. Turanşah, Haçlılara karşı zafer kazanarak ülkesini büyük bir tehlikeden kurtarmış olan memlûkleri kendine rakip ve saltanatına ortak çıkan kişiler olarak görüp kıskanmaya başladı. Kaynakların rivayetine göre Turanşah "içki içip sarhoş olduktan sonra, önünde duran mumları teker teker kılıcıyla kesiyor ve el-Bahriyye'nin ileri gelenlerinin her birisinin isimlerini birer birer zikrederek onlara böyle yapacağım" diyordu.
Turanşah, Hısn-ı Keyfâ'ya haber göndererek kendinin sultan olmasını sağlayan üvey annesi Şecerüddür'ü babasının servetini saklamakla itham etti. Elindeki mücevherleri kendine teslim etmesini, aksi halde kötülük yapacağını söyleyerek onu tehdit etti. Bundan korkan Şecerüddür de el-Bahriyye ile işbirliği yapmaya karar verdi. Memlûkleri ona karşı kışkırtarak "Turanşah'ı öldürünüz. Ben sizin gönlünüzü yaparım" dedi. Bahrî Memlûkler de Turanşah'ı öldürmeye karar vererek başlarında Baybars el-Bundukdârî, Kalavun es-Sâlihî, Câmedâr Aktay ve Aybeg et-Türkmenî olduğu halde 30 Nisan 1250 tarihinde Fâriskûr'a henüz gelmiş olan Turanşah'a kılıçlarıyla hücum ettiler. Turanşah orada ikameti için hazırlanmış olan ahşap bir binaya sığındı. Memlûklerin bu binayı ateşe vermesi üzerine Turanşah kendini Nil'e atarak yüzmeye başladı. Memlûkler dört bir taraftan ok yağdırdılar. Kimse onun yardımına gitmedi ve böylece öldü. Turanşah'ın ölümü ile Eyyûbîlerin Mısır'daki saltanatı da son buldu.
Turanşâh'ın öldürülmesinden sonra Mısır'da yegâne söz sahibi grup olan el-Memâlîk el-Bahriyye, efendileri es-Sâlih Eyyûb'un dul eşi Şecerüddür'ü sultan yaptılar. Şecerüddür, Türk asıllı bir cariye idi. Bu yüzden bazı tarihçiler onu Mısır'da hüküm süren Memlûk Devleti'nin ilk sultanı olarak kabul ederler. Şecerüddür önce hâlâ Dimyat'ta bulunan Haçlılar meselesini halletti. Bunun için Emir Hüsâmeddin Muhammed'i Mansûre'de esir bulunan IX. Louis'e göndererek onunla barış yaptı. Buna göre Memlûkler IX. Louis'yi ve ellerindeki bütün Haçlı esirlerini salıverecekler, buna mukabil Haçlılar da yarısı peşin olarak ödenmek şartıyla 800.000 dinar ödeyecekler ve Dimyat'ı tahliye ederek Mısır'ı tamamen terk edeceklerdi. Antlaşmanın imzalanmasından hemen sonra 7 Mayıs 1250 tarihinde Memlûkler Dimyat'ı teslim aldılar ve taahhüt ettiği fidyenin yarısını ödedikten sonra IX. Louis'i de salıverdiler. Böylece Haçlılar 11 ay 9 gün ellerinde tuttukları Dimyat'ı terk ettiler.
Müslümanlar, İslâm tarihi boyunca başlarında hükümdar olarak bir kadın görmeye alışık değillerdi. Şecerüddür de durumunun farkında olarak devlet ricaline hoş görünmek maksadıyla onlara rütbeler ve iktâlar dağıtıp halkın kalbini kazanmak için de vergileri hafifletti. Bunlara ilaveten muharreratta, sikkelerde ve hutbelerde "Müslümanların Melikesi", "İnananların Emiri Halil'in Annesi", "es-Sâlih'in Zevcesi" gibi ibareler kullanılıyorsa da bütün bunlar bir kadının hükümdarlığını gizlemeye yetmiyor ve herkes asıl sultanın Şecerüddür olduğunu biliyordu. Şecerüddür'ün es Sâlih Eyyûb'dan olan oğlu Halil çok küçük iken vefat etmişti. Şecerüddür, kendi adını zikretmeksizin bu ölü oğluna olan nispetini kullanıyordu. Aslının köle olup Eyyûbî ailesine kan bağı ile bağlı olmaması sebebiyle taht üzerinde şer'an hakkı olmadığını bildiğinden kasten Ümm-i Halil es-Sâlihiyye lakabını kullanarak bir taraftan oğlu Halil ve diğer taraftan da kocası es-Sâlih Eyyûb vasıtasıyla Eyyûbî ailesi ile olan bağına işaretle saltanatına meşru bir kılıf hazırlıyordu. Ancak bütün bunlar Şecerüddür'ün halk gözündeki yerini kuvvetlendirmeye yetmedi. Nitekim Dımaşk Naibi Cemâleddin bin Yağmur ve Kaymariyye ümerası Ümm-i Halil'e bağlılık yemini etmeyi reddettiler. Öte yandan Suriye'deki Eyyûbî melikleri Turanşah'ın öldürülüp yerine Şecerüddür'ün sultan olduğunu duyunca saltanatın kendi ailelerinden gitmiş olması sebebiyle hep birden isyan ettiler.
Şecerüddür'ün Abbâsîlere bağlılığının belirtisi olmak üzere kullandığı "el-Mustasımiyye" lakabı da Müstasım'ı yumuşatmaya yetmemişti. Müstasım, Şecerüddür'ün saltanatını tanımak şöyle dursun Mısır'a gönderdiği mektupla emirleri ayıplamış ve "Orada erkek kalmadıysa bize bildirin, size buradan bir tane gönderelim" demişti. Böylece Şecerüddür içte ve dışta istenilmeyen bir hükümdar olmuştu. Buna ilaveten Nûreddin Mahmud Zengî zamanından beri devam eden Mısır ve Suriye'nin birliği de parçalanmıştı. Bu kötü durumdan kurtulmak için Şecerüddür, emirlerden Aybeg ile evlenerek sultanlığı ona devretti. Böylece Şecerüddür'ün sultanlığı 80 gün sonra, 31 Temmuz 1250'de nihayete erdi.
Aybeg devri
Eyyûbî Devleti'nin yıkılmasından sonra Mısır'da kurulan Memlûk Devleti'nin ilk sultanı Aybeg'tir. Aybeg aslen Türk idi. Yemen'de müstakil bir devlet kurmuş olan Resuloğullarından birinin memlûku iken es-Sâlih Eyyûb'a intikal etmiş, onun hizmetinde yükselerek emirlik derecesine çıkmış ve es-Sâlih Eyyûb onu kendi çaşnigîri yapmıştı. Şecerüddür'ün saltanatı esnasında atabekü'l-asâkir olan Aybeg, Şecerüddür içeride ve dışarıda muhalefetle karşılaşınca ümerânın muvafakatiyle onunla evlenmiş ve sultan olmuştur. Aybeg memlûkler arasında dindarlığı, cömertliği ve görüşlerinin isabetliliği ile tanınmış olmasına rağmen sıradan bir emirdi. Hepsi de el-Bahriyye'nin ileri gelenlerinden olan Aktay, Baybars, Kalavun ve Sungur gibi birbirinden kuvvetli emirler dururken el-Bahriyye grubundan bile olmayan Aybeg'in sultanlığa geçmesi bu emirlerin istedikleri zaman tahttan indirebilecekleri inancıyla geçici bir zaman için de olsa onun üzerinde anlaşmaları sayesinde mümkün olmuştur.
Aybeg sultan olur olmaz içeride ve dışarıda zorluklarla karşılaştı ise de el-Bahriyye'nin yardımı ile bu tehlikeleri bertaraf etti. Fakat el-Bahriyye grubunun lideri Aktay kendine güçlü bir rakip olarak ortaya çıktı. Aktay öyle alametler kullanıyordu ki bunlar sadece sultana ait alametlerdi. Arkadaşları kendi aralarında ona "el-Melikü'l-Cevâd" diyorlardı. Aktay, Hama sahibi el-Melik el-Muzaffer'in kızı ile nişanlanmış ve Aybeg'ten "Nişanlısının sultan kızı olup şehirde alelâde insanlar arasında oturması uygun olmayacağı için Kal'atü'l-Cebel'de oturtulmasını" istemişti. Kal'atü'l-Cebel, sultanların resmî ikametgâhıydı. Aktay'ın bunu istemesinin manası kendini hükümdar yerine koyması demekti. Aktay'ın Eyyûbî ailesinden bir prenses ile evlenmesi tahtta hak talep etmesi için bir vesile idi. Aybeg, 18 Eylül 1254'te kendiyle bir hususu istişare etmek bahanesiyle Aktay'ı Kal'atü'l-Cebel'e davet etti ve onu öldürttü.
Aktay'ın öldürülmesi Kahire'de hemen duyuldu. Baybars, Kalavun, Sungur ve el-Bahriyye'nin ileri gelen diğer emirleri kalenin surları dibinde toplanarak henüz öldürülmediğini zannettikleri Aktay'ı kurtarmak için teşebbüste bulundular. Aybeg, yukarıdan liderleri Aktay'ın başını onlara atınca sıranın yakında kendilerine geleceğini anlayarak Suriye'ye kaçmaya karar verdiler. Aybeg, iç ve dış tehlikeleri bertaraf edip düşmanlarına başarı ile karşı koyarak çeşitli zorlukların hepsinin üstesinden gelmişken ölümü karısı Şecerüddür eliyle oldu. Tarihçinin deyimiyle "çetin bir ceviz" olan Şecerüddür, Aybeg ile evlenip tahttan feragât ederken bunu sadece Müslümanları tatmin etmek için yapmış fakat devlet işlerini elinden bırakmamayı kafasına koymuştu. Şecerüddür, Aybeg'i tamamen kontrolüne almıştı ve Aybeg'in sözü bile geçmiyordu. Bu yüzden Aybeg, Şecerüddür ile yaşamaktan bıkıp usandı. Bilhassa bir müneccimin, sonunun bir kadın eliyle olacağını haber vermesinden sonra da onun başına bir iş açmasından korktu. Aybeg, Musul hâkimi Bedreddin Lülü'nün kızı ile evlenmek üzere nişanlanmıştı. Çok kıskanç olan Şecerüddür öfkelenerek bir suikast tertipledi ve geceleyin hamama giren Aybeg, önceden Şecerüddür tarafından hazırlanmış olan beş adam tarafından 12 Nisan 1257'de öldürüldü. Olayın sabahında Şecerüddür, Aybeg'in geceleyin aniden öldüğünü söyledi ise de Aybeg'in memlûkleri buna inanmadılar ve Şecerüddür ile etrafındakileri yakalayarak öldürdüler.
Nûreddin Ali devri
Memlûkler, saltanatın verasetle intikali kaidesine inanmıyorlardı. Bu yüzden hükümdarlık makamı herhangi bir sultanın vefatından sonra Memlûk emirlerinin büyükleri arasında çekişme mevzusu oluyordu. Bir Memlûk sultanı öldüğü zaman emirlerin büyükleri toplanırlar ve ölen sultanın oğlunu babasının yerine sultan tayin ederlerdi. Ancak bunu veraset kaidesine inandıkları için değil, emirler arasında en kuvvetlisinin ortaya çıkarak diğerlerini bertaraf etmesine kadar geçici bir hal tarzı olarak gördükleri için yaparlardı. Aybeg'in öldürülmesinden sonra büyük emirler arasında Mısır'da aynı durum yaşandı. Emirlerin ileri gelenleri toplanarak Aybek'in oğlu Nûreddin Ali'yi sultan olarak seçtiler. Kendisine el-Mansûr lakabı verildi. Ali, henüz 15 yaşında olup büyük emirlerin önünde direnebilmesi ve ülkeyi tehdit eden dış tehlikelere karşı koyabilmesi mümkün değildi. Nitekim bir müddet sonra büyük emirler arasında rekabet baş gösterdi. Ali'nin nâibi ve emirlerin en kudretlisi olan Kutuz, 1258 yılında Moğolların Hülâgû kumandasında, Abbâsîleri yıktıktan sonra Suriye'ye ulaştıkları haberini aldı. Bunun üzerine, Mısır ayanını ve emirlerin ileri gelenlerini toplayarak Nûreddin Ali'nin böyle güç durumların adamı olmadığını ancak herkesin kendine itaat edeceği kudretli bir kişinin sultan olmasıyla Moğollara karşı konulabileceğini söyledi. Orada hazır bulunan herkes "Bu iş için senden başkası yoktur" dediler. Böylece Kutuz 12 Kasım 1259'da sultan oldu.
Kutuz devri
Kutuz sultan olduğu sıralarda Suriye toprakları Moğol İstilası'na maruz kalmıştı. Kaynaklar Kutuz'un cesur, kahraman, tedbirli, dindar, iyiliksever ve Moğollar ile mücadelede başarılı bir sultan olduğunu müttefikan kaydederler. Herkes ondan Yakın Doğu'da kimsenin karşılarında durmaya muvaffak olamadığı Moğol tehlikesini durdurmasını bekliyordu. Öte yandan Hülâgû'nün elçisi gelerek mukavemet edilmeksizin teslim olunmasını istedi. Aksi takdirde başlarına getirilecek kötülükleri sayarak tehdit etti. Kutuz emirleri toplayarak onlarla durumu görüştü. Savaşa yönelik karar birliği çıkması üzerine Hülâgû'nün elçilerini ortadan ikiye böldürüp başlarını mızrakların ucuna taktırarak teşhir etti. Bu tehlikeli anda Aktay'ın katlinden sonra Suriye'ye kaçan ve hâlâ orada bulunan bir kısım el-Bahriyye memlûku Moğollara karşı mücadelede büyük bir başarı gösterdi. Elçi göndererek Moğol tehlikesine karşı işbirliği yapmayı teklif ettiler. Kutuz onlara aman vererek Mısır'a davet etti. Böylece bütün memlûkler Moğollara karşı Kutuz'un etrafında birleştiler.
Memlûklerin aralarındaki düşmanlıkları unutarak Moğollara karşı birleştikleri bu sırada gelişen olaylar da onlara yardım etti. 1259 Ağustosunda Moğol Hanı Möngke ölmüş ve kardeşleri arasında Moğol İmparatorluğu'nun paylaşılması konusunda anlaşmazlık çıkmıştı. Hülâgû de kardeşinin vefatını duyunca Suriye'deki kuvvetlerinin başında kumandanlarından Ketboğa'yı bırakarak ordusunun büyük bir kısmıyla Karakurum'a gitmişti. Kutuz hazırlıklarını tamamladıktan sonra Moğollar ile karşılaşmak üzere Kahire'den çıktı. Sâlihiyye'ye yaklaştıklarında bazı emirler Moğollar hakkında anlatılan ürkütücü hikâyelerden dolayı tereddüt gösterdiler. Kutuz onlara "Ey Müslüman emirler! Yıllardır beytü'l-mâlin ekmeğini yiyorsunuz ve şimdi de savaşmak istemiyorsunuz. İşte ben gidiyorum. Savaşmak isteyenler benimle gelsin. Kim savaşmak istemezse o da evine dönsün. Allah hepimizi görmektedir. Müslümanların vebali geride kalanların boynunadır" diyerek bir nutuk irat etti. 1260 Haziranında Baybars el-Bundukdârî öncü birliklerin başında olduğu hâlde Gazze'deki Baydarâ'nın üzerine yürüdü. Baydarâ o sırada Baalbek'te bulunan Ketboğa'ya bunu haber verip yardım istedi. Ketboğa ona "olduğun yerde kal ve bekle" diyerek Gazze'yi korumasını ve yardım gelinceye kadar şehri terk etmemesini emretti. Memlûkler Gazze'ye hücum ederek Baydarâ'yı yendiler ve şehri ele geçirdiler. Kutuz bu esnada Suriye'deki Haçlılar ile çatışmaktan ve böylece iki ateş arasında kalmaktan kaçındı. Akka'daki Haçlı hâkimine elçi göndererek Moğollar ile savaşmak için topraklarından geçmek üzere izin istedi. Onların buna muvafakat etmesi üzerine Kutuz, sahili takiben Haçlı topraklarını geçti. Aynicâlût denilen yere vardı. Kutuz, Moğolları yanıltmak için askerlerinin bir kısmını civardaki ormanlıklara gizleyerek öncü birliklerini Baybars'ın kumandasında Moğollara karşı sevk etti. Bu esnada Ketboğa da Aynicâlût'a ulaşmıştı. 3 Eylül 1260 günü Aynicâlût'ta Memlûkler ile Moğollar arasında vuku bulan Ayn Calut Muharebesi'nde Moğollar tam bir mağlubiyete uğradılar. Ketboğa da savaş alanında öldü.
Memlûklerin Aynicâlût'taki zafer, sadece Mısır'ı değil Suriye'yi de Moğol hâkimiyetinden kurtarmıştır. Suriye'deki Haçlıların Müslümanlara hücum etmemeleri ve Hülâgû'nün ordusunun büyük bir kısmıyla Karakurum'a dönmesi, Memlûklerin işini kolaylaştırmıştı.
Memlûkler, Mısır tahtını Eyyûbîlerden zorla almışlardı. Bunu ve kendi köle asıllarını unutturmak için kendilerine şeref verecek ve hâkimiyetlerine meşruiyet kazandıracak büyük bir hadiseye ihtiyaçları vardı. Aynicâlût Muharebesi bir taraftan Yakın Doğu İslâm âlemini Moğol tehlikesi karşısında korurken Memlûklerin meşruiyet eksiklerini de örten bir örtü vazifesi görmüştür. Bu sayede herkes Memlûklerin aslen köle olduğunu ve tahtı gasp yoluyla ele geçirdiğini unutarak onları kendilerini Moğol felaketinden kurtaran kişiler olarak görmüştü. Dolayısıyla Memlûklerin hâkimiyetlerinin devamı da Müslümanları korumalarının devamı ile mümkün olacaktı. Aynicâlût zaferi Moğollar ile Müslümanlar arasında olduğu kadar Eyyûbîler ile Memlûkler arasındaki mücadeleyi de ayıran bir savaş olmuştu. Böylece bu savaş, Eyyûbîler devrinin sonlanarak ve Memlûklerin yükselişini ilân etmiştir. Muharebeden sonra Kutuz, Fırat'tan itibaren bütün Suriye ve Mısır'ın efendisi oldu.
Kahire şehri, Aynicâlût'ta muzaffer olan askerleri karşılamak için süslenmiş, caddeler ve sokaklar zafer taklarıyla donatılmış iken süratle gelişen olaylar Kutuz'un ölümü ve Baybars'ın sultan olması ile neticelendi.
Baybars Moğollara karşı gösterdiği başarıdan da güç alarak Kutuz'dan kendini Haleb nâipliğine tayin etmesini istedi. Ancak Kutuz, Baybars'ın bu isteğini yerine getirmedi. Baybars, Kutuz'dan intikam almaya karar vererek el-Bahriyye ileri gelenlerinden arkadaşlarıyla bir plan hazırlayıp fırsat kollamaya başladı. Kutuz avlanmak maksadıyla karargâhtan uzaklaştığında Baybars ona yaklaşarak Aynicâlût'ta ele geçirilen Moğol kadınlarından birini kendine ihsan etmesini istedi. Kutuz onun bu isteğine olumlu cevap verince Baybars buna karşılık elini öpmek bahanesiyle Kutuz'un elini tuttuğu anda daha önce kararlaştırıldığı üzere arkadaşları da harekete geçerek Kutuz'u atından yere yıkarak öldürdüler.
I. Baybars devri
Kutuz'un öldürülmesinden sonra onu öldüren kişinin sultan olması da tabii idi. Zaten Baybars, el-Bahriyye'nin en kudretli emirlerinden birisi olup Kutuz'u öldürme fikri de ona aitti. Bunlara ilaveten Baybars, Moğollar ile savaşta fevkalade şeref ve ün kazanmıştı. Kaynakların bildirdiğine göre el-Bahriyye ümerâsı, Kutuz'u katlettikten sonra Sâlihiyye'de saltanat otağında toplanmışlar ve Baybars'ı sultan yapmaya oy birliğiyle karar vermişlerdi. Onları otağın girişinde karşılayan Atabeg Fârisüddin Aktay'a Kutuz'un öldürüldüğünü haber vermişler ve Aktay onlara "Onu hanginiz öldürdü?" diye sorunca Baybars "Ben" diye cevap vermiş ve Aktay "Hünkarım, buyur onun tahtına otur" demişti. Bu kadar kolaylıkla ve basitçe, öldüren öldürülenin yerini almış ve kurbanın kanı kurumadan yeni hükümdar için askerlerden bağlılık yemini alınmıştı. Sâlihiyye'de bu merasim yapıldıktan sonra Emir Aktay'ın Sultan Baybars'a "Kal'atü'l-Cebel'e girip tahtına oturmadıkça bu iş tamam olmaz" demesi üzerine Baybars, yanında emirleri olduğu hâlde süratle Kahire'ye geldi ve Aynicâlût kahramanı olarak ünlenen Kutuz için süslenmiş olan caddelerden geçerek Kal'atü'l-Cebel'e çıktı. Baybars'ı kalede nâip Emir İzzeddin Aydemir karşıladı. Baybars durumu ona anlattı, Aydemir de hemen yeni sultana biat etti. Tarihçinin rivayet ettiğine göre, Sâlihiyye'de kendine el-Melik el-Kâhir unvanı verilen Baybars, bu lakabın uğursuz olup bununla lakaplanan bir hükümdarın iflâh etmediğinin kendine söylenmesi üzerine el-Melik ez-Zâhir unvanını aldı.
Baybars'ın 26 Ekim 1260 tarihinde Kal'atü'l-Cebel'de tahta oturması ile Memlûk tarihinde yeni bir safha başladı. Baybars içte ve dışta yaptığı icraatıyla Mısır ve Suriye'deki Memlûk Devleti'nin hakiki kurucusu olmuştur. Memlûk Devleti'nin kuruluşunu takip eden on yıl içerisinde beş sultan tahta geçmiş ve devletin içinde bulunduğu istikrarsızlık kurumların oluşturularak bir devlet geleneği oluşmasına mani olmuştu. Sultan Baybars ise 17 yıl müstakil olarak saltanat sürmüş olup Kalavun'dan başka kimse bu kadar uzun müddet saltanat sürmemiştir. Baybars'ın uzun müddet hükümdarlık yapması onun siyasetinin başarısına delalet ettiği gibi idaredeki istikrarı da gösterir.
Baybars, sultan olur olmaz dışarıda Moğol ve Haçlı tehlikesine karşı koyarak nüfuzunu Nübye ve Arap Yarımadası'nda yayacak geniş ufuklu bir siyaset takip etmeye başladı. İçeride ise ayaklanmaları bastırarak emniyet ve asayişi temin ile halkın yükünü hafifletecek bir sürü tedbir aldı. Ayrıca Mısır ve Suriye'de kendinden sonra uzun müddet devam eden Memlûk hâkimiyetini temin edecek idari nizamın esaslarını koyarak ıslahat yaptı. Baybars bu icraatını yapabilmek için bir taraftan İlhanlılara karşı Altın Orda Devleti ile anlaşırken, Suriye'deki Haçlılara karşı da Bizans İmparatorluğu ile anlaştı. Öte yandan Memlûklerin Mısır ve Suriye'deki hâkimiyetini kuvvetlendirmek için Abbasî hilâfetini Mısır'da yeniden tesis etti.
Baybars, 1265, 1269 ve 1271 yıllarında İlhanlıların Memlûk topraklarına yaptığı saldırıları başarı ile püskürttü. Onlara kendi gücünü göstermek için karşı hücumlarda bulundu. Nitekim 1277 yılında İlhanlıların himayesinde olan Anadolu Selçuklu Devleti üzerine yürüyerek burada müşterek İlhanlı ve Selçuklu ordusunu Elbistan ovasında 18 Nisan tarihinde mağlubiyete uğrattı. Onun dönmesinden sonra Abaka Elbistan'a geldi ve savaş meydanının tamamen Moğol ölüleriyle dolu olup bir tek Selçuklu askerinin bile ölmediğini görünce bütün Anadolu'nun tahrip edilmesini ve karşılaşılan herkesin öldürülmesini emretti.
Memlûkler, Moğollara karşı verdikleri mücadele ve gösterdikleri başarıyı Yakın Doğu'daki Haçlılara karşı da gösterdiler. Memlûkler bu mücadelede Moğollara karşı kazandıkları başarıdan daha mühim başarılar elde ettiler. Çünkü Suriye'deki Haçlı varlığını nihai olarak sonlandırmışlardır. Bunu yaparken Memlûkler bazen hem Haçlılara hem de Moğollara karşı aynı anda savaşmak mecburiyetinde kalıyorlardı. Memlûklerin, Haçlılara karşı kazandıkları ilk başarı Mansûre'yi almaları ve 1250 yılında Fâriskûr'da Haçlı ordusuna ağır bir yenilgi yaşatmalarıdır. Baybars 1265 Şubatı başlarında büyük bir ordunun başında yürüyüşe geçerek Kayzeriye, Yafa, Aslis ve Arsuf şehirlerini teslim aldı. 1266 yazında Safed ve Remle'yi aldı. Küçük Ermenistan Krallığı'nı ağır bir yenilgiye uğrattı. Baybars 1267 yılında Tiberya ve Akka mıntıkalarını yağmalayıp ertesi yıl Yafa, eş-Şakîf ve Arnûn şehirlerini istila etti. Nisan 1268'de Antakya'yı yüklü bir ganimet elde etti.
Baybars 1271 yılında Trablus Kontluğu'na hücum etti. Safîtâ, Hısnu'l-Ekrâd ve Hısnu Akkâr kalelerini ele geçirdi. Akka'nın kuzeydoğusundaki Hısnu'l-Karîn kalesini istila etti. Bu son kale Töton Şövalyelerinin elindeydi. Öte yandan Baybars, Kıbrıs kralının Suriye'deki Haçlı kuvvetlerini birleştirmek için gayret sarf etmesi ve Kıbrıslıların Doğu Akdeniz'de dolaşan İslâm gemilerine hücum etmesi gibi sebeplerle 1270 yılında adayı fethetmek için bir donanma gönderdi. Ancak fırtınaya yakalanan Memlûk donanmasının büyük bir kısmı ada sahillerinde batarak bu seferin başarısızlıkla neticelenmesine sebep oldu.
Berke devri
Baybars, tahtta veraset nizamına inanmayan bir memlûktü ve Aybeg'in oğlu Ali'nin azledilerek Kutuz'un sultan oluşunu görmüştü. Buna rağmen, babalık duygusu ağır bastığı için oğlu Berke'nin kendi yerine sultan olmasını istemiş ve sağlığında Berke için bağlılık yemini almış, 1264 yılında onu sultan ilan edip saltanat alametleri ile ata bindirerek kendi de onun yanında yayan yürümüştü. 20 Haziran 1277 tarihinde Baybars Dımaşk'ta ölünce Emir Bilik el-Hazinedâr, Kahire'deki Berke'ye babasının ölümünü haber verdi. Bunun üzerine emirler ona olan biatlarını yenilediler. Aynı şekilde diğer askerler, kadılar ve ayan da biat ettiler. Hatipler camilerde onun adına hutbe okudular. Fakat kısa müddet sonra Berke'nin takip ettiği siyaset ümerâyı kızdırdı. Muhalefet hareketinin başında el-Bahriyye'den Kalavun ve Sungur gibi emirler vardı. Nihayet bu emirler toplanarak Berke'ye bir muhtıra gönderdiler. Durumun ciddiyetini anlayan sultan 17 Ağustos 1279 tarihinde tahttan çekildi.
Sülemiş devri
Ümerâ, Berke'yi tahttan uzaklaştırdıktan sonra Kalavun'a sultan olmasını teklif ettiler. Kalavun onlara "Saltanatın Baybars'ın zürriyetinden çıkmaması daha iyidir" diyerek teklifi geri çevirdi. Kalavun'un saltanatın Baybars'ın soyundan çıkmaması şeklindeki sözleri memlûkler verasete sistemine inanmadıklarından zaten geçersizdi. Bununla birlikte o, sultan olmak için zamanın henüz olgunlaşmadığını görüyor ve ordunun çoğunluğu Baybars'ın memlûklerinden teşekkül ettiğinden kendine karşı isyan edeceklerinden korkuyordu. Bu sebepten Baybars'ın diğer oğlu Sülemiş'i sultan yapmaya karar verdiler. Sülemiş, bu sırada 7 yaşında idi. Ona el-Melik el-Âdil lakabı verildi ve Kalavun da onun atabegi oldu. Bu, Kalavun için bir fırsattı. Yeni sultanın yaşının küçük olmasından istifade ederek perde arkasından durumu kendi için olgunlaştırmaya başladı. Kalavun sonunda ümerâyı toplayıp Sülemiş'in yaşının küçüklüğünden bahsederek kâmil birisi olmadan işlerin iyi yürümeyeceğini ifade etti. Bunun üzerine ümerâ Sülemiş'i azlederek Kalavun'un sultan olmasına karar verdi.
Kalavun devri
26 Kasım 1279'da tahta oturan Kalavun, İlhanlılara karşı selefi Baybars'ın siyasetini takip etti. 1280 ve 1281 yılında İlhanlıların Suriye'ye yaptıkları iki hücumu bertaraf etti. Bu sırada Suriye'deki Haçlılar gerek kendi aralarındaki anlaşmazlıkların artması ve gerekse Batı Avrupa'dan gelen yardımın kesilmesi sebebiyle zor durumdaydılar. Bunu fırsat bilen Kalavun Suriye'deki Haçlı kalıntılarına son vermek için harekete geçti. Kalavun bu amaçla Emir Hüsameddin Toruntay kumandasında bir orduyu Antakya Prensliği'nin son kalıntısı olan Lazkiye'ye sevk etti ve şehir 20 Nisan 1287'de alındı.
Bu sırada 'un ölümünden sonra Trablus Kontluğu dâhilinde anlaşmazlıklar baş göstermiş ve Trablus'taki bazı hizipler Kalavun'dan destek istemişlerdi. Kalavun bunu fırsat bilerek Trablus'u almak için hazırlandı. 1289 Şubatında 40 bin atlı ve 100 bin yayadan müteşekkil ordusuyla ve nisan sonlarında şehir düştü. Kalavun, Haçlı donanması tehdidinden emin olmak için içeride yeni bir şehir bina etti. Bundan bir müddet sonra Haçlılar, Trablus Kontluğu'na bağlı Beyrut ve Cebele gibi şehirleri de tahliye ettiler ve Müslümanlar buraları da ele geçirdiler. Cübeyl bir müddet daha Haçlıların elinde kaldıysa da sonunda Memlûklere itaat etti. Kalavun Akka'daki Haçlılarla bir antlaşma yaptı ise de İtalya'dan gelen bir Haçlı grubunun Müslüman halka ve tüccarlara saldırması bu barışı bozdu. Kalavun hazırlıklarını tamamlayıp Akka'yı fetih için yola çıkmak üzere iken 10 Kasım 1290'da öldü.
Bin dinara satın alındığı için lakabı Elfî olan Kalavun'un memlûklerinin sayısı bir rivayete göre 7 bin, bir rivayete göre de 12 bine kadar ulaşmıştı. Bunlar arasında Çerkes ve As asıllı 3.700 tanesini seçerek kale burçlarına yerleştirmiş ve bu sebeple onlara el-Burciyye adı verilmişti.
Halil devri
Halil, babasının ölümü üzerine Dîvân-ı İnşâ'nın başkanı olan Muhyiddin İbn Abdizzâhir'i çağırarak veliahtlık berâtını getirmesini istemiş ve babasının imza yerini boş görünce "Sultanın bana vermek istemediğini Allah verdi" demişti. Ümerânın kendine biati ile sultan olan Halil tahta geçer geçmez memlûklerin isyanı ile karşılaştı. Duruma hâkim olan Halil babası Kalavun'un Akka'yı Haçlılardan almak için hazırladığı planı tatbike girişti.
Babasının hazırladığı ordunun başında Suriye'ye yürüyen Halil'in 'nda emri altında 60 bin atlı ve 160 bin yayadan müteşekkil insan gücü olup bu ordu kuşatma aletleriyle donatılmıştı. Haçlılar şehri kurtarmak için Suriye'deki bütün kuvvetlerini Akka'da topladılar. Denizden de İtalyanlar ve diğerleri şehrin imdadına koşmuşlardı. Böylece Akka'yı müdafaa etmek için 30-40 bin civarında asker toplanmıştı. Bir buçuk ay süren sıkı bir kuşatma ve şiddetli çarpışmalardan sonra Akka, Memlûklerin eline geçti. Akka'nın düşmesinden sonra Suriye'deki diğer Haçlı kalelerinin ayakta durması mümkün değildi. Sur, Sayda, Antartus peş peşe ele geçirildi. Böylece bütün Suriye sahili Haçlılardan alındı.
Halil, cesur ve savaşçı birisi olmasına ve Haçlılar ile mücadele edip tarihe adını Suriye'den Haçlıları çıkaran hükümdar olarak yazdırmasına rağmen kötü ahlâkı sebebiyle kısa müddet sonra ümerâ ile arası açıldı. Halil sultan olur olmaz devlet ricâline ve babası zamanında sözü geçen ümerâya karşı haşin davranmaya başladı. Daha veliahtlığı esnasında Emir Hüsâmeddin Toruntay ile arası açılmıştı. Bu sebeple bazı emirler Toruntay'ı Halil'e karşı kışkırtmışlarsa da Toruntay onlara müspet cevap vermemişti. Halil, sultan olduktan birkaç gün sonra Toruntay'ı yakalayarak öldürmüştü. Ümerâ onun bu davranışını tasvip etmeyip kendileri için korkmaya başladılar. Sultanın ava çıkmasını fırsat bilen Bedreddin Baydarâ, Nogay, Toruntay, Altınboğa, Hüsâmeddin Lâçin, Şemseddin Karasungur, Aksungur el-Hüsâmî ve Seyfeddin Bahadır onu takip ederek 13 Aralık 1293'te öldürdüler.
Halil'in öldürülmesinden sonra emirler olay mahallinde iken Baydara'nın sultan olmasına karar vererek ona bağlılık yemini edip önünde yer öptüler. Baydara'ya el-Melik el-Muazzam, el-Melik el-Kâhir, el-Melik el-Evhad gibi lakaplar verildi. Halil'in memlûkleri efendilerinin öldürülmesine ve Baydara'nın sultan olmasına razı olmayarak Ketboğa'nın liderliğinde efendilerinin öcünü almak için harekete geçip Baydara ve etrafındakileri kovalayarak onlara yetiştiler. Yapılan savaşta Baydara öldürüldü ve yardımcılarının çoğu da kaçtı. Ketboğa'nın sultan olması beklenirken Halil'in Kal'atü'l-Cebel'de nâip olarak bıraktığı Emir Alemüddin Sencer eş-Şücâî buna mâni oldu. Çünkü iki emir arasında rekabet olup her ikisi de diğerini şimdilik alt edemeyeceklerini anladıklarından Halil'in kardeşi Muhammed'e biat ettiler.
I. Muhammed ve kısa süreli sultanlar devirleri
Muhammed, saltanat müddetinin uzunluğu ve bu müddet zarfında vuku bulan mühim gelişmelerden dolayı Memlûk Devleti tarihinde ehemmiyetli bir yer işgal eder. Mısır halkı da onu seviyor ve onun tahtta kalışını istikrar, emniyet ve refahın garantisi görüyordu. Bu yüzden Kalavun ailesinin Memlûk tarihindeki ehemmiyeti bu ailenin kurucusu Kalavun'dan değil, oğlu Muhammed'den gelmektedir. Ancak Muhammed ilk defa tahta oturduğu zaman dokuz yaşında bir çocuktu. Bu sebeple onun kocaman bir devletin idaresini tek başına yürütmesi çok zordu. Onun için Muhammed'in 1293-1294 yılları arasındaki ilk hükümdarlığı ismen bir hükümdarlık olup fiili kuvvet başta taht nâibi Ketboğa ve vezir Alemüddin Sencer eş-Şucâî olmak üzere büyük emirlerin ellerinde idi. Bu iki emirden her birinin tahtı küçük sultandan almak için birbirlerine girmesi bekleniyordu. Nitekim çok geçmeden beklenen çatışma çıktı. Ketboğa, bir komplo ile Sencer'i bertaraf ederek devlet işlerinde yegâne söz sahibi oldu. Küçük sultan Muhammed'in onun yanında zerre kadar sözü geçmiyordu. Ümerayı toplayarak onlara Muhammed'in yaşının küçük olması sebebiyle memlûklerin reayanın hakkına tecavüz etmeye başladığını, memleketin namusunun parçalandığını ve olgun birisi sultan olmadıkça durumun düzelmeyeceğini söyledi. Bunun üzerine ümerâ, Muhammed'in hal edilip yerine Ketboğa'nın sultan olmasını kararlaştırdı.
Ketboğa, Memlûk tahtına oturur oturmaz tatlı dil ve güler yüzle memlûk ümerâsına yaklaşmaya başladı. I. Muhammed'i annesi ile birlikte kaledeki evlerinden birisinde oturtarak dış dünya ile irtibatlarını kesti. Hüsâmeddin Lâçin'i saltanat nâibi seçerek bütün devlet işlerini ona havale etti ve Fahreddin el-Halilî'yi de vezir yaptı. Çok geçmeden insanlar bazı sebepler yüzünden Ketboğa'dan nefret etmeye ve onun zevalini temenni etmeye başladılar. Bunlardan birincisi, Ketboğa'nın tahta çıktığı yıl Nil'in suyunun alçalarak mahsulün iyi olmaması sebebiyle fiyatların yükselmesine bağlı olarak açlık, hastalık ve ölümlerin yaygınlaşmasıdır. Diğer bir sebep de Ketboğa'nın Moğol asıllı olmasıydı. Ketboğa'nın sultan olduğunu duyan ve İlhanlı Hanı Gazan'ın İslâmiyet'i kabul etmesi sebebiyle oradan kaçan Moğollar Ketboğa'nın yanına gelmişler, kendilerine Uyratlar adı verilen bu Moğolları çok iyi karşılayan Ketboğa onlara zengin iktalar tahsis etmişti. Ketboğa'nın Mısır'da pahalılığın artıp yiyeceğin azaldığı ve açlık sebebiyle sokaklarda insanların öldüğü bir sırada 10 binden fazla Moğol'a hüsnü kabul göstererek misafir etmesi halk arasında öfkeye neden oldu. Bunun yanı sıra bu Uyratların putperest olması da onun asker ve halk tarafından sevilmemesine sebep oldu.
Aslında Ketboğa aleyhindeki bütün hareketlerin arkasında Hüsâmeddin Lâçin bulunuyordu. Çünkü Hüsâmeddin Lâçin, I. Muhammed'in azlindeki komploda kendinin de iştiraki olduğu için kendinin de en az Ketboğa kadar tahtta hakkı olduğuna inanıyordu. Bu sebeple Lâçin, Ketboğa aleyhindeki havayı tahrik etmekle yetinmeyerek onu öldürmek üzere bir plan yaptı. Komployu hisseden Ketboğa saltanatı bırakıp Dımaşk'a kaçarak canını kurtardı.
Ketboğa sığınmak için Dımaşk'a kaçarken Lâçin ümerâyı toplayarak kendine sultan olarak biat etmelerini istedi, bunu temin etmek için onlara "Ben de sizlerden biriyim. Kendimi sizlerden ayırmıyorum. Kendi memlûklerimden hiçbirisini sizin üzerinize çıkarmayacağım. Sizlerden bu konuda hiçbir şikâyet olmayacaktır. Ketboğa'nın memlûklerinin size yaptığı hiçbir şey yapılmayacaktır. Sizler benim arkadaşımsınız ve kardeşlerimsiniz" gibi tatlı sözler söyledi. Böylece ümerânın desteğini kazanan Lâçin sultan oldu. Lâçin, er-Ravk el-Hüsâmî diye bilinen meşhur tahriri yaptırmıştı. Bu tahrir neticesinde emirlerin ve askerlerin toprakları daralmış ve gelirleri azalmıştı. Bu sebeple memlûkler Lâçin'e kızgındılar. Efendileri Halil'in öldürülmesindeki rolü sebebiyle intikam almak isteyen el-Eşrefiyye Memlûkleri de fırsat kolluyorlardı. Neticede el-Burciyye'nin lideri Gürcü'nün idaresinde harekete geçtiler. Lâçin ve nâibi Mengü Timur öldürüldü.
Lâçin'in öldürülmesinden sonra ümerâ toplandığında yeni sultanın kim olacağını belirleme konusunda daha önce aynı durumlarda olduğu gibi hareket edilmiş ve Gürcü "Ey emirler! Sultanı ben öldürdüm. Efendimin öcünü ben aldım. I. Muhammed'in yaşı küçük olduğu için onun sultan olması doğru olmaz" dedikten sonra Emir Tuğcu'yu göstererek "Bu sultan olsun, ben de onun nâibi olayım" demişti. Fakat sultanlığa geçmek isteyenlerin çok olması yüzünden görüşler ayrıldı. Bir emir üzerinde birleşilemediği için I. Muhammed'in tekrar sultan olması kabul edildi. Bunun üzerine I. Muhammed, sürgünde bulunduğu Kerek'ten getirtildi ve Kahire'de bilhassa halk tarafından sıcak bir şekilde karşılandı. Sultanı memlûk ümerâsının tayin etmesine rağmen halkın da Kalavun ailesinin şahsında ülkenin refahını gördüğü için kendi tercihini ortaya koyduğu ilk defa bu hadise vesilesi ile görülmektedir.
I. Muhammed'in Kerek'ten gelmesine kadar geçen yirmi beş gün zarfında ümerâ, boş tahtın etrafında oturmuşlar ve ülkeyi müştereken idare etmişlerdi. I. Muhammed Kahire'ye geldikten sonra tahta oturdu ve ümerâ ona bağlılık yemini etti. Emir Seyfeddin Sellâr saltanat nâibi, Emir Baybars el-Çaşnigîr de üstâdâr tayin edildi. Bu iki emir, Sellâr ve Baybars, sultanın yaşının küçük olmasından yararlanarak devlet işlerini ele geçirip I. Muhammed üzerinde büyük bir baskı kurdular. Öyle ki, yiyecek-içecek ve harçlığı gibi en basit şahsi işlerine bile müdahalede bulundular.
Çok geçmeden Baybars ile Sellâr arasında mücadele baş gösterdi ve bu durum ülke dâhilindeki işlerin de bozulmasına sebep oldu. Nüfuzları her gün gittikçe artan el-Burciyye ile diğer memlûk grupları arasındaki çatışmalar durumu daha da kötüleştirdi. Kahire halkının sokaklarda toplanarak I. Muhammed lehinde nümayiş yapıp sloganlar attığı ve bu yüzden de memlûklerle halk arasında çatışmaların çıktığı görüldü. Sonunda özel hayatına bile müdahale edilen I. Muhammed'in sabrı tükendi ve ümerâdan hacca gitmek için ülkeyi terk etmesine müsaade edilmesini istedi. Bu bahane ile Kahire'den çıkan sultan Kerek'e varır varmaz Baybars ve Sellâr'a mektup yazarak tahttan çekildiğini bildirdi.
II. Baybars devri
Ümerâ, I. Muhammed'in tahttan çekildiğini bildiren mektubunu alınca çok kızdılar. Ona mektup yazarak hemen Mısır'a dönmesini aksi takdirde kendini Kerek'ten sürüp çıkaracaklarını ve ebediyen tahttan mahrum edeceklerini bildirdiler. "Çocukluğu bırakarak hemen buraya gel, eğer şimdi gelmezsen daha sonra da gelemezsin; pişman olursun ama son pişmanlık fayda vermez" mealinde tehditkâr bir üslupla onu tahta davet ettilerse de Kerek'te kalmakta ısrar edip dönmeye yanaşmadı. Böylece tahta kimin çıkacağı meselesi yeniden gündeme geldi. Ümerâ, saltanat nâibi olması sıfatıyla tahtı Sellâr'a teklif ettilerse de, Ketboğa ve Lâçin'in başına gelenlerin kendi başına da gelmesinden korkarak bunu kabul etmedi ve arkadaşı Baybars el-Çaşnigîr'i işaret etti. Böylece ümerâ Baybars el-Çaşnigîr'e II. Baybars olarak biat ettiler. Baybars'a el-Muzaffer unvanı verildi. Sellâr da görevinde kaldı. II. Baybars, el-Burciyye'den olup Çerkes asıllı idi. Kendisinden önce ise hiçbir Çerkes asıllı memlûk sultan olmamıştı.
Yeni sultanın halletmek zorunda olduğu ilk mesele Mısır içinde ve dışında hâlâ büyük bir itibarı olan I. Muhammed meselesi idi. Suriye'deki ümerânın ileri gelenleri II. Baybars'a karşı çıkarak I. Muhammed'e bağlı kaldılar. Ona mektup yazıp kendine yardıma hazır olduklarını bildirdilerse de I. Muhammed sabretmeleri gerektiğini bildirdi. I. Muhammed'in Kerek'teki faaliyetlerinden endişelenen II. Baybars mektup yazarak tehditler savurdu ise de I. Muhammed kendini destekleyen Suriye'deki ümerâdan yardım istedi. II. Baybars kendini sultan ilân edeliden beri niyetleri isyan ederek eski sultanı tahta iade etmek olan Suriye'deki nâipler harekete geçtiler. Mısır'daki emirlerin bir kısmı da I. Muhammed'e geldiler ve onu Mısır'a yürümeye teşvik ettiler. II. Baybars tahtını kurtarmak için biat aldı ise de bu onun tek başına kalmasını engelleyemedi. Sonunda tahttan feragât ettiğini ilan ederek elçi yoluyla af diledi. Kahire'de kalmasının kendi için tehlikeli olacağını sezerek hazinede ne var ne yoksa alıp şehirden çıktı.
I. Muhammed'in üçüncü devri ve soyunun saltanatı
I. Muhammed Suriye'den Kahire'ye doğru yürüyüşünde geçtiği her yerde sıcak bir hüsnü kabul ve sevinçle karşılandı. Sonunda Mısır'a ulaşıp üçüncü ve son kez Memlûk tahtına oturdu. I. Muhammed'in bu üçüncü saltanatı, gerek onun hususi hayatında gerekse Mısır ve Memlûklerin tarihinde mühim bir yer tutar. Üçüncü saltanatında gerçek şahsiyetini ortaya koydu ve bütün devlet işlerini eline alarak ümerânın kendine tahakküm etmesine müsaade etmedi. I. Muhammed'in bu üçüncü saltanatı 31 yıl devam etmiş olup kendinden önceki ve sonraki sultanlardan hiçbirisi bu kadar uzun müddet saltanat sürmemişti. Uzun saltanatı esnasında Suriye'deki Haçlı kalıntılarını bölgeden çıkarmış, İlhanlıları yenerek onların arz ettiği tehlikeyi bertaraf etmiş, içeride sükûn ve istikrarı temin ederken dışarıda ise devletin itibarını yükseltmek ve Memlûk Devleti'ni en geniş hudutlarına ulaştırmak gibi başarılarıyla Mısır halkının takdirini kazanmıştı. Tarihçiler onu tedbirli, heybetli, düşmanlarına karşı amansız, herkesin kendine itaat ettiği, devlet işlerini sımsıkı elinde tutan, deha sahibi bir sultan olarak tarif ederler. Devleti tek başına idare ettiği bu üçüncü ve uzun süren saltanatı esnasında kurulan nizam sayesinde memleketin iktisadi durumu da gelişti. Aynı zamanda memlûk nizamının olgunlaştığı, hükûmet dairelerinin oturduğu, idarede birçok yeniliklerin ve gelişmelerin vuku bulduğu, bazı büyük vazifelerin kaldırılıp bazı yeni vazifelerin getirildiği bir devirdir. I. Muhammed bunlara ek olarak gelir kaynaklarını da düzeltmiş ve iktisadi gelişmeye bağlı olarak devletin geliri de artmıştır.
Bütün bu işleri yaparken I. Muhammed, kendine bağlı ümerânın desteğinden faydalanmıştır. Ancak ümerâya karşı içinde bir ukde bulunan I. Muhammed onlarla münasebetlerinde devamlı şekilde şüpheyi muhafaza etmiş ve yükselttiği herhangi bir emirin nüfuzunun arttığını görünce onu bir vesile ile tesirsiz hale getirmeyi de bilmiştir. Bunun en bariz örneği Dımaşk naipliğine getirdiği Şemseddin Karasungur ve bütün Suriye'nin valiliğini verip pek çok unvanlar ilave ettiği hatta akrabalık kurduğu Emir Tengiz'e karşı yaptıklarında görülmektedir.
Memlûkler, saltanatın veraset yoluyla babadan oğula geçmesi kaidesine inanmamakla birlikte I. Muhammed de kendi neslinden gelenlerin sultan olması konusunda seleflerinden daha az istekli değildi. Bu sebeple sağlığında oğullarından Anûk'u veliaht ilan etmiş fakat Anûk'un ölümü üzerine ümerâyı toplayarak diğer oğlu Seyfeddin Ebû Bekir'in kendinden sonra sultan yapılması için söz almıştı. I. Muhammed'in ölümü ile Memlûk Devleti, tarihinin yeni bir dönemine girdi. Bu devir onun oğulları ve torunlarının devridir. Bahrî Memlûklerin çöküşüne ve Burcî Memlûklerin saltanatı ele geçirmesine kadar devam eden bu devrin en bariz vasfı I. Muhammed'in oğul ve torunlarından çoğunun yaşlarının küçüklüğü sebebiyle ümerânın nüfuzunun artması, emirler arasındaki bitmez tükenmez çekişmeler ve sultanların kısa sürelerle sık sık değişmeleridir. I. Muhammed'in oğullarının hüküm sürdüğü yirmi yıl zarfında sekiz hükümdar gelip geçmiştir. Bu müddet zarfında Mısır, memlûk ümerâsının yağmasına maruz kalmış ve ümerâ çocuk veya genç sultanları istedikleri gibi yönlendirmiştir. Bu devirde Mısır'da da pek çok can alan Kara Ölüm'den başka dikkati çeken bir şey yoktur. Veba, Suriye ve Mısır'da da yayılmış ve her gün binlerce kişi ölmüştü. Öyle ki toprağı işleyecek kimse kalmamıştı. Sultan ve ümerâ bundan kurtulmak için Kahire'den kaçmışlar, işlenmeyen topraklar kıraçlaşıp çarşı pazarda alışveriş durmuş ve hiçbir şeyi alıp satan kalmamıştı. İnsanlar işlerini ve sanatlarını terk etmişler, eğlenceler iptal edilmiş ve her yere hüzün çökmüştü.
Hasan'ın ikinci kez getirildiği saltanattan azledilerek yerine II. Selâhaddin'in sultan ilân edilmesi ile I. Muhammed'in torunlarının devri başladı. Bunlar 1361-1382 yılları arasında art arda hüküm süren dört kişi olup sultanlar yine çocuk yaştadırlar. Bu durum ümerânın gücünü ve şevketini artırmış ve ümerâ arasındaki rekabet memlûk taifesine de sıçramış ve çatışmalar Kahire sokaklarına taşmış, ülke şiddetli bir kargaşaya sürüklenmiştir.
Bu istikrarsız dönemde Çerkes memlûklerin gücü artmış ve memlûk grupları arasındaki mücadelede bunlar kazanarak devleti ele geçirmişler, Kalavun ailesinin inkırazı ile Bahrî Memlûklerin Memlûk Devleti'ndeki hâkimiyeti de sona ermiştir. Bu devirde ahlaki çöküntü şiddetlenmiş, bizzat sultanlar ve ümerânın ileri gelenleri huzursuzluk kaynağı olmuşlardır. Sükûn ve istikrar bozulmuş, üretim düşmüş, halk fakirleşmiş, şikâyetler artmıştır.
Burcî Memlûkler
Ortaya çıkışları
Kalavun, gerek büyük askerî faaliyetleri sebebiyle ve gerekse birbiriyle çekişme halinde olan ümerâ ve memlûk gruplarından hiçbirisine muhtaç olmamak amacıyla kendine bağlı yeni bir memlûk grubu kurmak istedi. Bunların mevcut memlûklerle aynı asıldan olmamasını da tercih eden Kalavun bu grubu yeni bir unsurdan, Çerkeslerden teşkil etmeye karar verdi. O sıralarda Hazar Denizi'nin kuzeyi ile Karadeniz'in doğusunda yaşayan Çerkeslerin Türkler, Hârezmliler ve diğerleriyle akrabalık bağı da yoktu. Kalavun'un yeni memlûk grubunu neden sadece Çerkeslerden teşkil ettiği kesin olarak bilinmemektedir. Bunun başlıca iki ana sebebi olmalıdır: Birincisi, Moğol İstilası sebebiyle ülkeleri istila edilen Çerkeslerin köle pazarlarında çok bol bulunması ve bu sebeple fiyatlarının düşük olmasıdır. İkincisi ise o sıralarda Türklerin çoğunluğunun artık İslâmiyet'i kabul etmiş olup köle pazarlarında daha az sayıda bulunması sebebiyle fiyatlarının yüksek olması. Çerkesler de Türkler gibi yakışıklı, güçlü, kuvvetli, cesur ve itaatkâr idiler.
Sebepler ne olursa olsun, Kalavun 1281 yılına doğru bu düşüncesini tatbik ederek kendi, çocukları ve Müslümanlar için koruyucu kaleler gibi olmaları ümidiyle çok sayıda Çerkes memlûkü satın almaya başladı. Bunları sarayının bulunduğu Kal'atü'l-Cebel'deki burçlara yerleştirdi. Bundan dolayı bu memlûk grubuna el-Memâlîk el-Burciyye (Burcî Memlûkler) veya asıllarından dolayı el-Memâlîk el-Çerâkise (Çerkes Memlûkleri) adı verildi. Kalavun kısa zamanda o kadar çok Çerkes memlûkü satın aldı ki saltanatının son zamanlarına doğru bunların sayısı 3 bini geçmişti. Kalavun, bu yeni memlûklerin Türk memlûkleri ile karışmamasına dikkat edip onların yetiştirilmesine hususi bir itina gösterdi. Hatta bizzat kendi onlara kargı kullanma ve ok atma temrinleri yaptırdı. Giyim-kuşam ve yeme-içmeleri bile diğerlerinden güzel, süslü ve zengin idi.
Babaları gibi, Kalavun'un oğulları da pek çok Çerkes memlûkü satın aldılar. Böylece gerek sayı gerekse terbiye ve birbirlerine bağlılıkları sebebiyle el-Burciyye grubu saltanata doğru yürümeye başladı. Diğer memlûk grupları ve halkla temas ettirilmeyen el-Burciyye grubunu sayıları arttıkça ve kıdem kazandıkça günlük hayattan tamamen tecrit etmek mümkün değildi. Nitekim el-Burciyye'ye, Kalavun'un oğlu ve halefi Halil'in saltanatı esnasında ilk defa kale burçlarından ve kışlalarından dışarı çıkarak gecelememek şartıyla Kahire'ye inmelerine izin verildi. Böylece ilk defa gerçek hayatı tanımaya başlayan el-Burciyye siyasi olaylara da karışmaya başladı.
el-Burciyye'nin seslerini duyurdukları ilk olay efendilerinin oğlu ve kendi efendileri Halil'i öldüren Baydara'nın katledilmesidir. Küçük yaştaki I. Muhammed'in ilk saltanatı esnasında Türk memlûkleri Ketboğa'yı desteklerken el-Burciyye de Sencer eş-Şucâî'ye destek vermişlerdi. Ancak Sencer'in Kalavun ailesi için değil de kendi menfaati için çalıştığını gören el-Burciyye ondan desteğini çekmiş ve böylece Ketboğa da Sencer'i öldürmüştü. el-Burciyye'nin kader birliği yaptığı I. Muhammed'in 10 yaşında bir çocuk olması sebebiyle önce Ketboğa ve arkasından Hüsâmeddin Lâçin sultan olmuştu. Bu iki hükümdar zamanında el-Bahriyye (Türk memlûkleri) ile el-Burciyye (Çerkes memlûkleri) arasındaki mücadele kızıştı. Ketboğa ve Hüsâmeddin Lâçin'in her ikisi de el-Burciyye'nin nüfuzuna karşı koyabilmek için el-Bahriyye'ye dayandı. el-Burciyye de bu ikisinin şahsında Türk memlûklerine karşı mücadele ettiklerini çok iyi biliyorlardı. Ketboğa'nın el-Burciyye'nin şevketini kırmak için onları muhtelif yerlere dağıtması sebebiyle el-Burciyye de isyanlar çıkarmıştı.
Sonunda Gürcü, bir suikast tertipleyerek Hüsâmeddin Lâçin'i öldürdü. Kalavun ailesine bağlılıklarını sürdüren el-Burciyye, Gürcü ve Tuğcu gibi el-Burciyye ileri gelenlerine rağmen I. Muhammed'i ikinci kez tahta çıkardılar. I. Muhammed'in bu ikinci saltanatı esnasında el-Burciyye'den pek çoğu emir olup yüksek mevkilere getirildiler. Artık güçlerinin farkına varan el-Burciyye, I. Muhammed'in çıkarlarından önce kendi çıkarlarını düşünmeye başladı. el-Burciyye'nin lideri olan Baybars el-Çaşnigîr ve Sellâr'ın tahakkümünden halkın sevgi ve desteği ile kurtulmak isteyen I. Muhammed, tahttan feragat edince artık el-Burciyye için saltanat yolu açılmış ve böylece Baybars el-Çaşnigîr sultan olmuştu. el-Burciyye'den birinin sultan olması Türk memlûklerini hemen harekete geçirdi. Bir taraftan Mısır'da vuku bulan kıtlık ve vebanın sebep olduğu memnuniyetsizlik ve diğer taraftan I. Muhammed'in faaliyetleri ve Türk memlûklerinin isyanıyla baş edemeyen II. Baybars'ın saltanatı uzun sürmemiş ve I. Muhammed üçüncü kez sultan olmuştu. O, bu üçüncü saltanatı esnasında demir eli ile devlete hâkim olmuş, hem Türk hem de Çerkes ümerâsına karşı koyarak önce II. Baybars'ı öldürtmüş ve artık Çerkes memlûkü satın almayı da durdurmuştu. I. Muhammed'in oğulları ve torunlarının saltanatı esnasında el-Burciyye tekrar güçlendi.
Muhammed'in oğlu I. Şâban zamanında Gurlu'nun liderliğinde isyan edip Hacı'yı sultan yaptılar. Türk memlûklerin Gurlu'yu öldürüp Arıktay'ı saltanat nâibi yapmaları üzerine Türklerden bunalan Hacı onlara karşı el-Burciyye ile işbirliği yaptı. Ancak Türkler erken davranarak Hacı'yı öldürüp 1347'de Hasan'ı sultan yaptılar. el-Burciyye'nin önünde artık Türklerle açıktan açığa mücadeleden başka çıkar yol kalmamıştı. Türk memlûklerinin en önde geleni Yelboğa en-Nâsırî idi. Yelboğa 1361'de Hasan'ı öldürerek yerine kardeşinin oğlu II. Selâhaddin'i sultan yapmış ve böylece saltanat I. Muhammed'in torunlarına geçmişti. Kendisinin tahta oturttuğu bu yeni sultanı da beğenmeyen Yelboğa kısa süre sonra onun yerine II. Şâban'ı sultan yaptı. Çocuk sultan II. Şabân, Yelboğa'nın sayıları 4 binden fazla olan memlûklerinin menfaatleri için farklı klikler oluşturup birbirlerine düşmelerinden de yararlanarak Yelboğa'yı öldürmeye muvaffak oldu ise de Yelboğa memlûkleri toptan isyan ettiler. Bu isyancıların içinde aslen Çerkes olan Berkuk da vardı.
Berkuk devri
Berkuk, II. Şâban'ı tahttan indiren ve Memlûk Devleti'nin dizginlerini yeniden Yelboğa memlûklerinin eline veren hareketin liderliğini yaptı. Berkuk, bunu yaparken sadece Yelboğa memlûklerine yardım etmedi, aynı zamanda el-Burciyye'ye de saltanat yolunu açtı. Çünkü kısa bir müddet sonra el-Burciyye, Berkuk'un liderliğinde saltanatı ele geçirdi. Dolayısıyla Berkuk, Burcî Memlûklerin kurucusu olmuştur.
Kaynaklar Berkuk'un Çerkes asıllı olduğunu, esir tüccarları tarafından Mısır'a getirildiğini, 1363 yılında Yelboğa'nın onu satın alarak bir müddet sonra azat edip memlûkleri arasına kattığını kaydederler. Berkuk, 1377'de II. Şâban'ın öldürülerek Alâeddin Ali'nin sultan ilân edilmesiyle biten hâdisede büyük pay sahibi olmuş ve bunu takip eden olaylar esnasında süratle terfi etmeye başlamıştır. Nitekim önce tablhâne emiri arkasından da emir-i mie (yüzbaşı) oldu.
Berkuk'un niyetlerinden korkan bazı Türk ümerâsı, Kalavun ailesinden birisini sultan ilân ettiler. Berkuk bu teşebbüsü boşa çıkardığı gibi bir adım daha atarak kendi atabeg olurken arkadaşı Zeynüddin Berke el-Çobanî de büyük reis-i nevbe oldu. Yelboğa en-Nâsırî'ye gelince o da Trablus nâibliğine gönderildi. Tarihçinin dediğine göre artık herkes iki kişiye gidip geliyordu. Bunlar Berkuk ve Berke idiler. Fakat Berkuk, bütün gidişatı altüst edebilecek bir isyanla karşılaştı. 1379 yılında Çerkes emirlerinden birisi olan İnal el-Yûsufî, Berkuk ve Berke'ye karşı isyan etti. Ancak Berkuk zor da olsa bu ayaklanmayı bastırdı.
Berkuk ve Berke bir müddet sonra birbirinden kurtulmayı düşünecekleri noktaya vardılar. Berkuk, Berke'den kurtulmayı düşünmeye başladıysa da önce Berke aleyhinde kamuoyunu hazırlamalıydı. Bunu sağlamak için bazı vakıf arazileri alarak adamlarına dağıtması için Berke'yi teşvik etti. Bu ise başta şeyhülislam olmak üzere ulema ve halkın, Berke'ye karşı çıkmasına sebep oldu. Diğer taraftan kendi ise Berke'nin hapsettiği kişileri salıvererek halka yaklaşmaya başladı. Berkuk, liderleri Berke'nin uzaklaştırılmasının Türk memlûklerinin isyanını davet edeceğini çok iyi bildiği için muhtemel bir savaşta kendi tarafını kuvvetlendirecek tedbirler almaya başladı. Böylece askerler iki kısma ayrıldılar: Bir tarafta Berkuk taraftarı Çerkesler ve diğer tarafta da Berke taraftarı Türkler. Artık iki taraf arasında çatışma kaçınılmaz hâle gelmişti. Nitekim 1380 yılında bu çatışma vuku buldu. Berke yakalanarak öldürüldü. Berke'nin bertaraf edilmesinden birkaç ay sonra Sultan Alâeddin Ali öldü. Fakat Berkuk, bir müddet daha beklemeyi münasip gördü. Ali'nin yerine kardeşi Hacı'yı sultan yaptı. Hacı, 11 yaşında bir çocuktu. Öyle anlaşılıyor ki Berkuk, liderleri Berke'nin başına gelenleri hazmedememiş olan Türk memlûklerinin gücünü kırmadan kendini sultan ilân etmeyi doğru bulmamıştır. Bu sebepten Berkuk kendini sultan ilân etmeye cesaret edemedi. Türkleri büyük görevlerden uzaklaştırarak yolundaki engelleri kaldırmaya devam etti. Sultan Hacı'nın 11 yaşında bir çocuk olması sebebiyle devlet işlerinin üstesinden gelemeyeceği açıktı. Bu sebeple Hacı, Berkuk ile müşterek olarak devlet işlerini yürüteceklerdi. Bu, Berkuk'un sadece büyük emir (atabeg) olmayıp sultanın vasisi sıfatıyla en yüksek söz sahibi olarak işleri yürütmesi demekti. Berkuk, bu sıfatı ile elindeki geniş salahiyeti kullandı ve büyük görevleri kendi memlûk ve taraftarları ile doldurdu. Öte yandan bazı vergileri kaldırıp ayarında ve vezninde düzenlemeler yaparak parayı kıymetlendirdi. Böylece bir taraftan iktisadi durumu düzeltirken öte yandan da halkın gönlünü kazanmaya ve kendini halka sevdirmeye başladı. Bu sıralarda Türk memlûkleri ise Berkuk'un nüfuzunun artışını endişeli bir şekilde takip ediyorlardı. Onlar Berkuk'un saltanatı ele geçirmesi hâlinde kendilerinin zerre kadar nüfuzlarının kalmayacağını çok iyi biliyorlardı. Bu sebepten Türk memlûkleri, Berkuk'u öldürmek için bir suikast hazırladılar. Bunların başında Ayıtmış bulunuyordu. Bu suikastın başarısızlığı, Türk unsurun zevalinin ilânı ve Çerkes memlûklerinin ikbalinin habercisiydi. Fakat Berkuk bu son adımı atmaktan çekiniyordu. Kendisine yakın olan emirler bunu hissederek onun tahta oturmasını temin edecek adımları kendilerinin atmaları gerektiğine inandılar.
Olaylar Berkuk'un lehine gelişti. Yardımcılarından ikisi sultan II. Hacı'nın yanına giderek üzerindeki saltanat alâmetlerinden tecrit ettikten sonra ailesinin kalmakta olduğu eve götürdüler. Hemen 26 Kasım 1382'de halife ve din adamları, ulemâ, ümerâ ve kadılar getirtilerek Berkuk'a sultan olarak biat edildi ve kendine ez-Zâhir unvanı verildi. Berkuk'un 1382 yılında sultan olmasıyla Bahrî Memlûklerin hükümdarlığı da bitti. Aynı şekilde Türk memlûklerinin hâkimiyeti de sona erdi. 1517 yılındaki Osmanlı fethine kadar devam edecek olan Burcî Memlûkler ya da diğer adıyla Çerkes memlûkleri devri başladı.
Berkuk, Mısır'daki Çerkes memlûklerinin ilk sultanı olması hasebiyle Türk memlûklerine düşmanca bir tavır alması bekleniyordu fakat saltanatının ilk zamanlarında Türklerin de gönlünü hoş etme yolunu takip etti. Bunun bir neticesi olarak nâibü's-saltana olan Yelboğa en-Nâsırî'yi bu görevden azledip Haleb valiliğine gönderirken bir Türk memlûkü olan Sudun'u da nâibü's-saltana tayin etti. Fakat Berkuk, bu siyasetini uzun müddet devam ettirmedi. İşler yoluna girdikçe, tedricî biçimde Türk memlûklerinin zararına olmak üzere büyük görev ve iktaları Çerkes olanlara vermeye başladı. Onun bu siyaseti saltanatı müddetince devam edecek pek çok isyanlara sebep oldu. Bunlardan birisi Elbistan Nâibi Altınboğa'nın 1382 yılındaki isyanıdır. Altınboğa, Türk asıllı idi ve "Hükümdarı Çerkes olan bir devlette ben olmam" diyerek isyan etmişti. Ancak onun bu isyanı beklenilen desteği görmediği için başarısızlıkla neticelendi ve İlhanlılara sığındı.
Berkuk, Altınboğa'nın isyanını henüz bastırmıştı ki bu sefer de karşısında Halife Mütevekkil'i buldu. Kahire'deki Türk ümerâsı Berkuk'u öldürerek Mütevekkil'i sultan ilân etmek için bir suikast hazırlamışlardı. Fakat Berkuk bu suikastı daha başlamadan ortaya çıkararak Mütevekkil'i hilâfetten azledip onun yerine Vâsik'i hilâfete getirdi. Bu andan itibaren Türklere karşı da şiddet politikası takip etmeye başladı. Bu tehdit karşısında Yelboğa memlûkleri ile el-Eşrefiyye memlûkleri birlikte hareket etmeye başladılar. Bu anlaşma 1388 yılında büyük bir isyan şeklinde patlak verdi. el-Eşrefiyye memlûklerinin lideri Malatya Nâibi Mintaş, Yelboğa memlûklerinin reisi ise Haleb Nâibi Yelboğa en-Nâsırî idi.
Berkuk, Suriye şehirlerinin kendi hükmünden çıkıp asi ordunun Mısır yolunda başarılar kazanarak ilerlemekte olduğunu duyunca çok üzüldü. 1389 yılında kendi ordusunun yenilmesinden sonra durumu daha da kötüleşti. Bu esnada bir de ülkeyi perişan eden veba salgını baş göstermişti. Sonunda bir çıkış yolu göremeyen Berkuk, askerlerinin arkasından çıktı ve bir terzinin evinde saklandı. Aynı sırada Yelboğa'nın askerleri de Kahire'ye girip kaleyi ele geçirdiler. Memlûklerde adet olduğu üzere Yelboğa'nın kendini sultan ilân etmesi bekleniyordu. Çünkü Berkuk'un tahttan indirilmesinde en büyük pay sahibi kendi idi. Fakat o, el-Eşrefiyye memlûklerinden, Türklerin muhalefetinden korktuğundan Hacı'yı sultan ilan etti ve el-Mansûr lakabı verildi. Hâlbuki ilk saltanatındaki lakabı en-Nâsır idi.
Yakalanan Berkuk, öldürülmesi durumunda Çerkes memlûklerinin intikam alacaklarından çekinildiği için Kerek'e sürüldü. Fakat çok geçmeden Mintaş ile Yelboğa arasında ayrılık baş gösterdi. İkisi arasındaki mücadele esnasında önce Kerek halkı Berkuk'a sultan olarak itaat etti. Suriye ve Mısır'daki Çerkesler de Berkuk'un etrafında toplandı. Onlardan bir ordu teşkil eden Berkuk, Kerek'ten Dımaşk'a yürüdü. Mintaş, Yelboğa ile olan mücadelesinde galip geldi ise de buna sevinemedi. Şakhab'da 2 Ocak 1390 tarihinde cereyan eden savaşta halife ve II. Hacı'nın kendi safında olması Mintaş'a fayda vermedi. Üstelik sultan ve halife Berkuk'un eline geçtiler. Savaştan hemen sonra II. Hacı, Berkuk lehine tahttan feragat etti. Başta halife olmak üzere orada bulunan ümerâ, kuzât ve diğer ileri gelenler Berkuk'a sultan olarak biat ettiler. Kahire'ye dönen Berkuk tekrar bağlılık yemini aldı.
Bu ikinci saltanatı esnasında Berkuk, Türk memlûklerinden çoğunu bertaraf etti. Yelboğa ve Mintaş'ı ortadan kaldırarak durumunu kuvvetlendirdi. İkinci saltanatı esnasında karşılaştığı meseleler sadece Türk memlûk ve ümerâsının çıkardığı isyanlar değildi. 1394 yılında Suriye ve Mısır'daki Araplar da tehlikeli bir isyan çıkardılar. Bu Arapların amacı hilâfet ve saltanatı ele geçirmekti. Berkuk komployu öğrenerek hareketin elebaşılarını yakaladı ve Arapları da yola getirdi. Türk memlûklerinin ve Arapların çıkardığı isyanları bastırarak iç tehlikeleri başarı ile bertaraf edip Mısır ve Suriye'de hâkimiyetini pekiştiren Berkuk bu sefer de bir dış tehlike ile karşılaştı. Sadece Berkuk'un tahtını değil, bütün Memlûk Devleti'ni tehdit eden bu tehlike Timurlular idi.
Timur'un, 1386 yılında Tebriz'i ele geçirip ertesi yıl Urfa'yı tahrip etmesi üzerine Mardin, Bağdat ve diğer yerlerin hâkimleri Berkuk'a mektup yazarak bu yeni tehlike karşısında ondan yardım istemişlerdi. Fakat süratle hareket eden Timur, 1393 yılında Bağdat'ı ele geçirmiş ve Suriye'de Memlûkler ile komşu olmuştu. Böylece Memlûk Devleti ile Timur arasındaki çatışma çok yaklaşmış bulunuyordu. Nitekim çok geçmeden Timur, Berkuk'a tehdit dolu bir mektup gönderdi. Berkuk, Emir Timur'un tehditlerine kulak asmayarak elçisini öldürttü. Fakat tedbiri de elden bırakmayarak bu tehlikeyi karşılamak için bir taraftan Osmanlılar ve diğer taraftan da Türkmenler ile ittifaklar akdetmeye başladı. Öte taraftan Memlûkler ile Timur arasında vuku bulması kaçınılmaz olan çatışmayı geciktiren mühim bir sebep vardı. Emir Timur Lenk bir taraftan fethettiği geniş topraklar üzerinde hâkimiyetini sağlamaya çalışırken diğer taraftan Hindistan'a hücum ederek yeni bir cephe daha açmıştı. Bu esnada Berkuk'un yapabildiği yegâne iş Timur'un Hindistan'da bulunmasını fırsat bilerek Ahmed bin Üveys'e Bağdat'ı geri alması için para, asker ve teçhizat vererek orada kendine nâip yapmasıdır. Nitekim bu yardımlar sayesinde Ahmed bin Üveys Bağdat'ı ele geçirmeye muvaffak olmuştur. Bunun neticesinde Bağdat, Memlûk Devleti'ne tâbi olmuş ve orada Berkuk adına sikke basılmıştı. Bu yeni durum Memlûk Devleti'ne büyük nüfuz ve şöhret sağlamasına rağmen Timur 1399 yılında süratle Yakın Doğu'ya döndü. 20 Haziran 1399'da ise Berkuk öldü.
Ferec devri
Berkuk ecelinin yaklaştığını hissedince halife, kadılar ve ümerâyı toplayıp kendinden sonra oğullarına sultan olarak biat etmelerini istemişti. Bunlar Ferec, Abdülaziz ve İbrâhim idiler. Bu üç oğul birbiri ardından veliaht kabul edildiler. Berkuk oğullarına vasi olarak Atabekü'l-Asâkir Ayıtmış'ı tayin etmişti. O ölünce büyük oğlu Ferec'e biat edildi. Berkuk'un ölümünden sonra henüz 12 yaşlarında bulunan oğlu Ferec'in sultan olmasını fırsat bilen ümerâ tahtı ele geçirmek için birbirleriyle çekişmeye başladılar. Bu çekişmelerden bunalan Ferec 22 Eylül 1405'te tahttan feragat ederek bir gece kaleden inip Kahire'de saklandı. Onun bulunamaması üzerine ümerâ diğer kardeşi Abdülaziz'i sultan ilân ettiler.
Ferec'in bu birinci saltanatı esnasında Timur'un, Suriye'ye hücumundan başka dikkate değer mühim bir hadise yoktur. Timur Sivas, Maraş ve Ayntab şehirlerini tahrip ettikten sonra Suriye hudutlarına dayanmıştı. Memlûkler, Timur'un Haleb'in kendine teslim edilmesi isteğine kulak asmadılar. Suriye'deki nâibler, mukavemet için bir araya geldiler ise de Timur, Haleb'de onlara ağır bir darbe indirerek şehri yağma ve tahrip etti. Küçük sultan Ferec, beraberinde halife ve kadılar olduğu hâlde ordusunun başında Timur'a karşı yürüdüyse de 1400 yılı sonlarında Timur, Dımaşk yakınlarında Memlûklere ağır bir darbe daha vurdu. Dımaşk'a girerek şehri yağma ve talan etti. Bunun üzerine Ferec Timur'un dikte ettiği şartlarla barış yaptı. Timur'un 1405 yılında ölümü üzerine Suriye ve Mısır'ı tehdit eden tehlike de ortadan kalkmış oldu. Ümerâ arasındaki çekişmelerden bunalan Ferec 69 gün süren bir fasıladan sonra 28 Kasım 1405'te tekrar sultan ilân edildi.
Ferec'in 7 yıl süren bu ikinci saltanatı da tamamen iç isyanlar ve karışıklıklarla doludur. Ülkenin dört bir tarafında ve özellikle Suriye'de karışıklıklar arttı. Haleb Nâibi Cekem, 17 Şubat 1407'de kendine el-Âdil lakabını vererek sultanlığını ilan etti ise de iki ay sonra öldürüldü. Bu sefer Dımaşk Nâibi Nevrûz ile Trablus Nâibi Şeyh el-Mahmûdî birleşerek Ferec'e karşı isyan ettiler ve neticede Ferec'i yenerek ele geçirip öldürmeye muvaffak oldular. Fakat iki emir arasındaki rekabet sebebiyle Müstaîn sultan ilan edildi.
Şeyh el-Mahmûdî devri
Müstaîn'in sultan ilan edilmesi, Şeyh el-Mahmûdî ile Nevrûz arasındaki durumun açıklığa kavuşması için geçici bir tedbirden başka bir şey değildi. Esasen hilâfetin I. Baybars tarafından Mısır'da yeniden tesisinde hiçbir rolü olmayan Abbâsîlerin, Memlûk Devleti'nde de bir ruhani lider ve merasim adamı olmaktan başka fonksiyonları yoktu. Müstaîn hem halife hem de sultan unvanını taşıyan ilk ve son örnektir. Nitekim Şeyh el-Mahmûdî'ni altı ay sonra Müstaîn'i hal edip el-Müeyyed lakabıyla sultan oldu. Dımaşk Nâibi Nevrûz, Şeyh el-Mahmûdî'ye isyan etti ise de Şeyh el-Mahmûdî Suriye'ye yaptığı bir seferle bu kuvvetli ve inatçı rakibinden kurtuldu.
Şeyh'in saltanatı esnasında, güney ve güneydoğu Anadolu'daki Türkmen beylikleri Memlûk Devleti'nin itaatinden çıkmaya teşebbüs ettiler. Fakat Şeyh, yaptığı iki seferle onları tekrar Memlûk Devleti'ne tâbi hâle getirdi. Bu arada Karamanoğulları Beyliği'ne hususi bir ehemmiyet verilmiş ve Şeyh'in oğlu İbrâhim kumandasında bir ordu 1419'da Konya'ya kadar uzanan bir sefer yapmış, Konya'da Şeyh adına hutbe okunup sikke kesilmiş ve Memlûk nüfuzu bu devirde Kayseri'ye kadar uzamıştır.
Şeyh el-Mahmûdî'nin ölümü üzerine kendine halef olarak ümerâdan biat aldığı oğlu Ahmed'in vasisi olan Tatar, kısa zamanda bu küçük çocuğu hal ederek saltanatını ilan etse de Tatar'ın da saltanatı uzun sürmeyip kısa bir müddet sonra öldü. Tatar okumayı çok severdi. Türkçe'ye olan düşkünlüğü sebebiyle sadece Türkçe kitaplardan oluşan bir kütüphane kurmuştu. Bazı dinî ve tarihî eserleri Türkçe'ye tercüme ettirmişti. Tatar'ın ölümünden sonra sultan ilan edilen oğlu Muhammed ise vasisi Barsbay tarafından hal edildi.
Barsbay devri
Barsbay, 16 yıldan fazla saltanat sürdü. Barsbay'ın takip ettiği hatalı iktisadi politika sebebiyle halkın durumu çok kötüleşse de onun zamanında Mısır iç siyaset bakımından istikrarlı bir devir yaşamıştır.
Doğu Akdeniz'deki Kıbrıs, İslâm ülkeleri için daimi bir tehdit oluşturuyordu. Memlûk Devleti kurulduğundan beri zaman zaman buradan Suriye ve Mısır sahillerine akınlar düzenleniyor, burada üslenen korsanlar Akdeniz'deki İslâm ticaret gemilerine de göz açtırmıyorlardı. Memlûkler bu adayı fethederek arz ettiği tehditten kurtulmak istemişler ancak bunu başaramamışlardı. 1423 yılında içinde pek çok ticaret malı ile yüzden fazla insanın bulunduğu iki Müslüman gemisinin Dimyat limanında Franklar tarafından ele geçirilmesi ve Kıbrıs Kralı 'ın da Barsbay'ın Osmanlı Sultanı II. Murad'a gönderdiği hediyeleri taşıyan bir gemiyi ele geçirmesi bardağı taşıran son damla oldu.
Birer yıl ara ile yapılan üç sefer neticesinde Kıbrıs Memlûk eline geçti. Esir edilen Kıbrıs Kralı II. Jean, topal bir katıra bindirilip esirlerin önünde Kahire sokaklarından geçirilerek Barsbay'ın huzuruna çıkarıldı. Barsbay yarısı peşin ödenmek şartıyla 200 bin dinar karşılığında onu serbest bıraktı. Böylece Kıbrıs, Memlûk Devleti'ne tâbi bir ada hâline getirildi ve Jean da orada Memlûk sultanının nâibi oldu. Barsbay'ın saltanatı esnasında halk, ağır vergiler altında ezildi.
Baybars oğlu Yusuf'un kendinden sonra sultan olması için ümerâdan biat almıştı. Ancak 14 yaşında olan Yusuf, tahtını vasisi Çakmak'tan koruyamadı ve yeni sultan 9 Eylül 1438'de ez-Zâhir lakabıyla tahta çıktı.
Çakmak devri
Baybars Kıbrıs'ın fethi ile meşhur olduğu gibi Çakmak da Rodos seferleri ile bilinmektedir. Rodos da Haçlılar için mühim bir üs idi. Bilhassa Hospitalier Şövalyelerinin burayı 1308 yılında ele geçirmelerinden sonra adanın ehemmiyeti daha da artmıştı. Memlûklerin Kıbrıs'ı fethetmelerinden sonra Mısır sahillerine yönelik korsan hücumları kesilmemiş, Küçük Ermenistan ve Kıbrıs'ın düşmesinden sonra korsanlar Rodos'u kendileri için merkez edinmişlerdi.
Çakmak 1440, 1443 ve 1444 yıllarında olmak üzere Rodos'a karşı üç sefer tertipledi. Gerek Rodos şövalyelerinin adalarını canla başla savunmaları ve gerekse Avrupa'dan yardım almaları sebebiyle ada fethedilememişse de Hospitalier Şövalyelerinin Müslüman tüccarlarına ve gemilerine hücum etmemeyi taahhüt etmelerinden sonra barış imzalanmıştır. Çakmak zamanında içeride genellikle sükûn ve asayiş hüküm sürmüştür. Emir Korkmaz ile İnal el-Cekemî'nin çıkardıkları iki isyan ile 1442 yılında Cîze bölgesindeki siyahi kölelerin çıkardığı isyan bunun istisnasıdır. İsyanları bastırılan siyahi kölelerin büyük bir kısmı gemilerle Osmanlı ülkesine gönderilerek orada satılmıştı. Çakmak, 1453 yılında seksen yaşındayken öldü. Hastalığı sırasında oğlu Osman sultan ilân edilmişti fakat kendine el-Mansûr lakabı verilen Osman, tahtta bir buçuk aydan fazla kalamadı. Kendilerine ayarı düşük akçe dağıtılan askerler onu tahttan indirdiler.
Kısa süreli saltanatlar
Osman'ın tahttan indirilmesinden sonra ümerâdan İnal, el-Eşref lakabıyla sultan ilân edildi. İnal devrinin en bariz vasfı memlûk grupları arasındaki çatışma ve isyanlardır. İnal'ın sekiz yıl süren saltanatı esnasında yedi kere isyan ettiler. Ülke dâhilinde sükûn ve istikrarın sarsılmasına, halkın ağır vergiler altında ezilip iktisadi durumunun bozulmasına, devletin zayıflayıp nihai olarak inkırazına sebep olan bu isyanların sebebi memlûk sisteminin bozulmasıdır. Başlangıçta memlûkler daha akil baliğ olmamış küçük yaşta çocukların satın alınarak iyi bir talim ve terbiye ile yetiştirilmeleri sureti ile sağlanıyordu. Fakat 15. yüzyıl başlarından itibaren kendilerine culbân da denilen ve nispeten daha yaşlı, eğitilmesi zor memlûk grupları efendilerine ve devlete öncekiler gibi sadık olmayıp kendilerini borçlu hissetmiyorlar ve şahsi menfaatlerini ön planda tutarak disiplinsiz davranıyorlardı. İşte başlangıçta isyan şeklinde tezahür eden bu davranışlar devleti zaafa sürüklemiş ve bununla paralel olarak sistem de bozulmuştu. Sistemin esasını teşkil eden ikta nizamındaki bozulmalar hem askerin hem de devletin zaafına sebep olmuştur.
Bu sebeple İnal'ın ölümünden sonra sultan olan oğlu Ahmed de tahtta sadece dört ay kalabilmiştir. Ondan sonra hükümdar olan Hoşkadem'in altı yıllık devri, nispeten sükûnet içinde geçmiştir. Hoşkadem'in devrinde Dımaşk Nâibi Cânim'in tahtı ele geçirme teşebbüsünden başka bu huzuru bozan bir hareket olmamıştır.
Hoşkadem'den sonra tahta Yelbay geçmiş, aynı yıl Temürboğa'nın tahta geçişi bunu takip etmiştir. Ancak Temürboğa, Hoşkadem'in memlûklerini ve onların lideri Hayır Bey'i memnun edemediği için Hayır Bey, iki ay sonra onu azletmiştir. Hayır Bey sultanı azleden kişi olarak ez-Zâhir unvanıyla geceleyin tahta oturmuş ancak Kayıtbay süratle kaleye çıkarak duruma hâkim olmuş ve Hayır Bey'i azlederek sultan olmuştur. Sultanlığı sadece bir gece süren Hayır Bey'e de bundan sonra "bir gecelik sultan" denilmiştir.
Kayıtbay devri
Kayıtbay, Çerkes memlûklerinin en bariz sultanıdır.Saltanatı 29 yıl kadar devam etmiş olup Kalavun'dan başka hiç kimse bu kadar uzun müddet tahtta kalmamıştır. Kayıtbay da kendinden önceki sultanlar gibi vergiler ve diğer vasıtalarla devlet hazinesine çok para toplamışsa da bu parayı ya yaptırdığı büyük eserlere veya büyük seferlere sarf etmiştir. Onun Kahire'de yaptırmış olduğu cami bu dönemin en güzel yapısı vasfını taşır. Fakat Kayıtbay'ın karşısında bu imar faaliyetlerinden çok daha mühim bir iş vardı. O da bütün Memlûk sultanlarına devamlı zorluk çıkaran kuzey hududundaki daimi istikrarsızlıktı. Ancak 15. yüzyılın ikinci yarısında Memlûk Devleti'ni uğraştıran zorluklar sadece Suriye'nin kuzeyindeki Türkmenlerin çıkardığı isyanlar değildi.
Bu bölgede meydana gelen karışıklıklara yeni bir unsur daha katılmıştı. Bu ise 1453 yılında İstanbul'u fethettikten sonra gittikçe genişleyen, büyüyen ve nüfuzu artan Osmanlı İmparatorluğu idi. Kayıtbay bu dış tehlikeyi karşılayabilmek için kaçınılmaz olan harplerde sarf edilmek üzere halka ağır vergiler yükledi. Buna ilâveten ülkede veba da yaygınlaşmıştı. 1492 yılında ortaya çıkan veba esnasında nakledildiğine göre sadece Kahire'de günde 10 binden fazla insan ölmüştü. Bu salgın sırasında memlûklerin üçte biri ölmüştü, bizzat sultanın hanımı ve kızı da bundan yakasını kurtaramamıştı. Vebanın akabinde büyük bir kıtlık baş göstermiş, sürüler halinde hayvan ölümleri olmuş, yiyecek bulunamamış ve fiyatlar fevkalâde yükselmişti. Bu yetmezmiş gibi memlûkler, ülkenin ve insanların karşı karşıya kaldıkları zorlukları görmemezlikten gelerek kendi aralarındaki anlaşmazlık ve çatışmaları da devam ettirmişlerdi.
Sonunda 80 yaşını geçen Kayıtbay'ın sıhhati bozulmuş ve oğlu için tahttan feragat ettikten bir gün sonra 6 Ağustos 1496'da ölmüştür. Kayıtbay'ın ölümünden bir gün önce sultan ilân edilen oğlu III. Muhammed'in saltanatı esnasında Kansu Hamsemie isyan etmişse de kaleyi ve sultanı ele geçirememiş fakat bu sırada bir hafta boyunca Kahire'de büyük karışıklık hüküm sürmüştür. III. Muhammed'i Kansu el-Eşrefî takip etmiştir. Kansu'dan sonra Canbolat ve I. Tomanbay gelmiştir. Bütün bu sultanların kısa müddetle tahtta kalmaları, Memlûk Devleti'nin sonuna doğru ülkede hüküm süren karışıklık ve istikrarsızlığı gösterir. Bu devrede taht etrafındaki karışıklığı en iyi gösteren delillerden birisi de sultanların hemen hepsinin öldürülmeleridir. Bu yüzden büyük emirler, artık sultan olmak istememeye başladılar. Nitekim I. Tomanbay'ın öldürülmesinden sonra ümerânın en kuvvetlisi olmasına rağmen Kansu Gavri sultan olmak istememiş ve anlatıya göre âdeta zorla götürülerek tahta oturtulmasından sonra ağlayarak sultanlığı kabul etmişti.
Kansu Gavri devri
Tahta geçtiği sırada 60 yaşını geçmiş bulunan Kansu Gavri, önce Kahire'de nizam ve istikrarı tesis ederek ümerânın büyüklerinden güvendiği kişileri idari kadrolara getirdi. Daha sonra devlet hazinesinin iflas durumundan kurtarılması için tedbirler aldı. Hazineyi hayatiyete kavuşturmak amacıyla kendinden önceki Memlûk sultanlarından hiçbirisinin takip etmediği bir şiddet politikası takip etti. Hatta öyle ki, bütün vergileri 10 ay öncesinden ve bir defada tahsil etti. Bununla da yetinmeyerek arazi, dükkân ve akarlara konan vergiyi değirmenlere, gemilere, nakil vasıtalarına, evlerdeki hizmetçilere ve hatta vakıflara kadar genişletti. Gümrük vergilerini kat kat artırdı. Neticede elde etmek istediği miktarda parayı topladı. Ancak halkın durumu çok kötüleşmiş ve ağır vergiler altında ezilmişlerdi.
Saltanatının ilk yıllarında, culbânın ve Arapların çıkardığı bazı patırtıları istisna edersek dikkate değer mühim bir iç hadise vuku bulmamıştır. Ancak, bu yıllarda Mısır'ı tehdit eden dış tehlike Kızıldeniz tarafından geldi. 1497 yılında Vasco da Gama'nın Ümit Burnu'nu keşfetmesinden sonra Portekizliler Kalküta'ya ayak basarak Batı Avrupa ile Yakın Doğu arasında ana ticaret yolu olan Mısır'ın iktisadi durumunu tehdit etmeye başlamıştı. Bu durum muvacehesinde, Kansu Gavri kendi devletinin de dayanağı olan ana gelir kaynağını tehdit eden bu tehlikeyi bertaraf etmek için Portekizliler ve İspanyollarla mücadele etmek üzere Kızıldeniz'de yeni bir donanma hazırladı. Portekizliler ile Memlûkler arasında Hint Okyanusu'nun batısında cereyan eden çatışmada önce Memlûkler galip geldiler ancak ertesi yıl Portekizliler, Dieu Muharebesi'nde Memlûkleri yendiler ve 1513 yılında Aden'e hücum ettiler. Böylece Mısır doğu-batı ticaretindeki aracı rolünü kaybetti.
Portekizlilerin temsil ettiği dış tehlike, Memlûk Devleti'nin zayıflamasına sebep olmuştu. Ancak diğer bir dış tehlike daha vardı ki bu tehlike Gavri'nin saltanatının son zamanlarında büyümüş ve Memlûk Devleti'nin yıkılması ile neticelenmiştir. Memlûk Devleti açısından bu yeni tehlike Osmanlılardı. Kuruluşundan beri devamlı genişleyen ve kuvvetlenen Osmanlı Devleti, 16. yüzyılın başlarında bu genişleme siyasetinde bir yol ayrımına gelmiş bulunuyordu. Bu yüzyılın başlarında Anadolu Türk siyasi birliğini tesis etmişler, Balkanlar'da hâkimiyetlerini pekiştirmişler ve Avrupa ortalarına ulaşmışlardı. Artık önlerinde iki seçenek vardı, ya Avrupa'da Avrupalılar ve Hristiyanlar aleyhine yayılmaya devam edecekler ya da Avrupa'da vardıkları hudut ile yetinecekler ve buna mukabil doğudaki Müslüman devletler aleyhine genişleyeceklerdi. I. Selim, bunlardan ikincisini tercih etti. Türkler'in İran ve Irak'ta hâkim Safevîler ile olan siyasi ve dinî çekişmesinin en üst noktasına ulaştığı bu 16. yüzyıl başında I. Selim, doğu siyasetine ağırlık vererek 1514 yılında Çaldıran'da I. İsmail'e karşı kesin bir zafer kazandı. Osmanlılar, bu zaferden sonra Cezîre ve Musul bölgelerinde hâkimiyetlerini kuvvetli bir şekilde tesis ettiler. Ancak, eskiden beri Memlûk Devleti ile siyasi ve iktisadi münasebetleri olan bu bölgenin Osmanlıların eline geçmesi onları sadece Memlûkler ile komşu yapmamış, Osmanlılar böylece Memlûkleri Kuzey Suriye ve Irak'tan kıskaca almışlardı.
Selim'in İsmail'e karşı kazandığı zaferi duyan Kansu Gavri, Memlûk Devleti'nin bekasının Osmanlılar ile Safevîler arasındaki mücadelenin seyrine bağlı olduğunu sezerel Haleb'e hareket etti. Çaldıran'ın arkasından Selim, Memlûk Devleti'nin himayesindeki Dulkadiroğulları Beyliği'ne son verdi. Bu durumda Memlûk sultanı, Osmanlı tehlikesini kuzey hududunda daha kuvvetli hissetmeye başladı ve onu her ihtimale karşı bazı tedbirler almaya sevk etti. Bir taraftan İsmail ile ittifak akdederken diğer taraftan Selim'in kardeşinin oğlu Şehzade Kasım'a da kucak açtı. Şehzade Kâsım, babası Ahmed'i öldüren amcasından kaçarak Memlûklere sığınmıştı.
Artık Osmanlılar ile Memlûkler arasında her an nihai bir çatışma çıkması beklenir olmuştu. Çok geçmeden Selim'in Memlûk Devleti hudutları yakınında büyük yığınak ve hazırlıklar yaptığı haberleri Gavri'ye ulaştı. Kansu Gavri, Selim'in bu hazırlıkları Safevîlere karşı düzenlenecek bir sefer için yaptığı yolunda çıkardığı söylentilere inanmadı. Casusları vasıtasıyla Selim'in gerçek niyetini öğrenen Kansu Gavri, hemen hazırlıklara başladı. Osmanlıların Memlûkler ile nihai bir hesaplaşmaya hazırlandığı bu sırada durumun vahametini takdir edemeyen memlûkler birbirleriyle mücadeleye devam ettiler. Hâlbuki ufuktaki tehlike onların hepsini silip süpürecekti. Bu sırada maaşlarının gecikmesi sebebiyle bir grup memlûk isyan ederek Kahire'de büyük karışıklık çıkarıp kötülükler yaptılar. Buna kızan Kansu Gavri "Ben artık sultanlık yapmayacağım. Benden başka birisini kendinize sultan yapın" dediyse de ümerânın büyükleri gönlünü yaptılar. Kansu Gavri hazırlıklarını tamamlayıp halifeye ve dört mezhep başkadısına kendi ile birlikte Haleb'e gitmek üzere hazırlanmalarını emreden fermanlar çıkarıyordu. Bu sırada Haleb Nâibi Hayır Bey'den Osmanlıların hazırlıkları konusunda kendine gelen haberlerin yanlış olup aslında Selim'in hazırlıklarının İsmail ile savaş amacına yönelik olduğunu bildiren bir mektup çıkageldi. Daha sonra gelişen hâdiselerin de gösterdiği gibi Hayır Bey başından beri Osmanlılar ile işbirliği içinde idi. Hayır Bey, Dımaşk Nâibi Sibay'ı da Kansu Gavri'ye mektup yazmaya teşvik etti; Sibay, Suriye'de iktisadi durumun kötü olduğunu, sultan kalabalık bir ordu ile geldiği takdirde ülkenin onu kandırmaya gücünün yetmeyeceğini bildirmişti. Özellikle Osmanlıların hudutlarda herhangi bir hareketinin görülmediğini belirtip "Eğer düşman harekete geçerse biz ona yeteriz" diyerek onu yatıştırmıştı.
Buna rağmen Sultan Kansu Gavri, Hayır Bey'in sözlerine inanmayarak hazırlıklarına devam etti; ümerâ ve ordusunu Suriye'ye gitmek üzere 'de topladı. Bu sırada Hayır Bey'den Kansu Gavri'ye yeni bir mektup geldi. Bu mektubunda Hayır Bey, barış görüşmelerinde bulunmak üzere bir Osmanlı elçisinin geldiğini bildiriyordu. Hayır Bey'in mektubu ile Kansu Gavri'ye Osmanlı sultanı Selim'in de bir mektubu gelmişti. Osmanlı sultanı bu mektubunda Kansu Gavri'nin şüphelerini izale edecek ve onu harp hazırlıklarından vazgeçirecek tatlı sözler söylüyor ve ona "Sen benim babamsın. Senden bana dua etmeni istiyorum. Sen ne dersen yaparım" diyordu. Bu hileye de aldanmayan Kansu Gavri, Selim'in mektubunu almasından iki gün sonra ordusunun başında Suriye'ye yürüdü. Kahire'de yerine nâib olarak Tomanbay'ı bırakmıştı.
Kansu Gavri yürüyüşüne devamla 1516 Temmuzunda Haleb'e vardı. Memlûk ordusu, Haleb'de halka çok kötü davranarak onları evlerinden çıkardılar, kadınlarını ve çocuklarını yağmaladılar. Daha sonra Haleb halkının Selim ile birlikte Memlûk ordusuna karşı müşterek hareket etmesinin sebebi buydu. Kansu Gavri'nin Haleb'deki ordugâhına Selim'in iki elçisi gelerek barış için görüşme talep ettiler. Osmanlı elçileri Kansu Gavri'ye "Sultanımız bize salahiyet vermiştir. Sultan sizden ne isterse, bana danışmaksızın yapınız demiştir" dediler. Kansu Gavri, Osmanlı elçilerini çok iyi karşılamış ve kendinin de sulha taraftar olduğunu bildirmişti. Bununla beraber Kansu Gavri, Osmanlıların asıl niyetini hissediyordu. Bunun bir delili de Hayır Bey de dâhil olmak üzere bütün ümerâsını toplayarak vuruşma anında ihanet etmeyeceklerine dair halifenin huzurunda onlardan Kur'an üzerine yemin almasıdır. Keza askerlerden de yemin alınmıştı. Bu da gösteriyor ki Selim ile vuruşacağından emindi. Çok geçmeden Selim, Kansu Gavri'nin elçisine hakaret ederek "Efendine söyle, bizi Merc-i Dâbık'ta karşılasın" dedi. Hakaret alâmeti olarak sakalı kazınan Kansu Gavri'nin elçisi çok kötü bir vaziyette Memlûk karargâhına döndü.
Osmanlılar fiilen harekete geçerek Malatya, Gerger, Behisni ve diğer kaleleri ele geçirmişlerdi. O anda Dımaşk Nâibi Sibay, Hayır Bey'in kendini Kansu Gavri'ye mektup yazarak yatıştırması ve Selim'den emin olmasını istemesinin sebebini anladı. Hemen hücum ederek Hayır Bey'i sımsıkı yakalayıp Kansu Gavri'ye "Hünkârım, Allah'ın inayeti ile düşmanına galip gelmek istiyorsan, bu haini hemen öldür" dedi. Ancak Hayır Bey, ihanetinde yalnız değildi. Ortağı Hama Nâibi Canberdi Gazâlî, hemen araya girdi ve bu iftirayı kabul etmemesi için sultanı ikna etti. Kansu Gavri, başından beri durumundan şüphelenmekle birlikte o anda bu davranışın doğru olmayacağını düşünerek Hayır Bey'i serbest bıraktı.
Nihayet Kansu Gavri, ordusunun başında Osmanlılar ile karşılaşmak üzere kuzeye doğru yürüdü. Merc-i Dâbık denilen yere konuşlanan Kansu Gavri, ordusunu tanzim ederek hazırlıklarını son bir kez daha gözden geçirdi. Çok geçmeden Osmanlı ordusunun öncüleri göründü. 1516 yılı Ağustos ayının 24'ünde, iki taraf arasında cereyan eden büyük savaşta Memlûkler canla başla savaştılar. Memlûk safları arasında çeşitli dedikodular dolaşmaya başladı. Kansu Gavri, ordusunun büyük bir kısmının dağıldığını görmesine rağmen kendi sonuna kadar kılıcı elden bırakmadığı gibi bir taraftan da askerlerini teşvik ediyordu. Bu sırada ümerâdan Zeredkaş Temür, sultanın sancağını alıp Osmanlıların eline geçmemesi için sakladı. Kansu Gavri, o sırada su istemiş kendine altın tasta sunulan soğuk suyu bitiremeden o anda ölmüş ve atından yere yuvarlanmıştı. Kansu Gavri savaş meydanında ölen ilk ve son Memlûk sultanıdır. Öldüğü zaman yaşı 80 civarındaydı.
Mercidâbık Muharebesi'nde Memlûk ordusunun çok ağır bir mağlubiyete uğraması ve başta Memlûk Sultanı Kansu Gavri olmak üzere önde gelen ümerânın pek çoğunun savaş meydanında ölmesi, bir kısım asker ve kumandanın yanı sıra III. Mütevekkil ve Hanefî başkadısı hariç diğer üç mezhep başkadısının esir edilmeleri; bütün bunlara ek olarak Memlûk Devleti'nin kurulduğu günden beri biriktirilen ve korunan milyonlarca dinar değerindeki Memlûk hazinesinin ve ordusunun bütün ağırlıklarının Osmanlıların eline geçmesi Kahire'deki durumu değiştirdi. Bu mağlubiyetten kısa bir süre sonra bütün Suriye'deki Memlûk hâkimiyeti fiilen sona erdiği gibi Mısır da Osmanlı tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştı. Nitekim daha Merc-i Dâbık'tan hemen sonra Haleb'de okunan ilk cuma hutbesinde Selim'in henüz Hicaz'a sahip olmamışken "hâdimü'l-Haremeyni'ş-şerîfeyn" unvanı ile anılması onun Mısır'ı da ele geçirmeye kararlı veya en azından orada da kendi yüksek hâkimiyetinin tanınacağından emin olduğunu gösteriyordu.
Memlûk ordusunun yenilip Kansu Gavri'nin öldüğü Kahire'de kesin olarak anlaşılınca hatipler, hutbede sadece halife adına dua eder oldular. Mısır'ın sultansız kalmasını fırsat bilen eş-Şarkiyye bedevilerinin, Katyâ ile Sâlihiyye arasındaki yolları kesip acınacak bir şekilde Kahire'ye dönmekte olan mağlup askerler başta olmak üzere köylü, esnaf ve tüccardan her sınıf halka kötülükler yapmaya başladıkları sırada Kahire'deki askerler de Osmanlı taraftarı oldukları bahanesiyle şehirdeki çarşı-pazar esnafını yağmalamaya başlamışlardı. Kahire'de can ve mal güvenliğinin kalmadığı bu sırada, saltanat naibi Tomanbay, aldığı zecrî tedbirlerle durumun daha da kötüleşmesini önledi. Mısır'a dönüşü hemen hemen iki ay süren mağlup ve perişan Memlûk ümerâ ve askerlerini karşılayarak elinden geldiği kadar onlara yardım etti.
Ancak taht boş bulunuyor, bir zamanlar Moğol İstilası'nı Suriye'de durduran kudretli Memlûk Devleti'nin sultanlığına kimse talip olmuyordu. Kimsenin Memlûk sultanı olmaya cesaret edemediği, ordunun yenik ve perişan, hazinenin boş ve ümerâ arasındaki dayanışmanın bozulmuş olduğu bu ümitsiz durumda emirler "İstesek de istemesek de aramızda senden başka sultanlığa lâyık kimse yok" diyerek Tomanbay'dan sultan olmasını rica ettiler. Bu nazik durumda saltanatın ateşten gömlek olduğunu bilen Tomanbay onların bu teklifini kabul etmedi. Israrları bir sonuç vermeyen emirler yanlarında Tomanbay ile birlikte bir şeyh olan Ebu's-Suud'un yanına giderek durumu ona anlattılar.
II. Tomanbay devri
Tomanbay'ın, Selim'in Suriye'yi ele geçirmiş olup Mısır'a doğru yürüdüğünü, hazinenin boşalmış olduğu için askere aylık dahi verilemeyeceğini, sultan olmayı kabul etse bile ümerânın kısa bir süre sonra isyan edip kendini tahttan indirerek hapsedeceklerinden çekindiğini söyledi. Onun sultan olmayı istememesi üzerine, Ebu's-Suud orada bulunan emirlere Tomanbay'ın emirlerini dinleyip ona isyan ve ihanet etmeyeceklerine dair Kur'an'a el bastırarak, sonunda Tomanbay'ı razı etti. 11 Ekim 1516 Cuma günü mutat cülûs merasimini yapmak üzere ümerâ ve askerler toplandı. Halife Selim'in elinde esir olduğu için onun yerine babası Müstemsik davet edildi. Hanefî başkadısı ile diğer üç mezhep başkadısının nâibleri de geldiler. O sıralarda artık gözleri bile görmeyen Müstemsik, oğlunun eskiden kendine vermiş olduğu bir vekâlete dayanarak saltanatı Tomanbay'a tefvîz ile ona biat etti ve orada bulunanlar da ona uydular. Böylece Tomanbay, II. Tomanbay olarak Memlûk sultanı oldu ve 50 gün kadar süren bir kesintiden sonra Kahire minberlerinde tekrar Memlûk sultanı adına dua edilmeye başlandı.
II. Tomanbay sultan olduktan sonra ilk iş olarak Mercidâbık bozgunundan kaçıp gelen ümerâya yüksek makam ve pâyeler vererek birer birer taltif etti. Bu sırada Gazze nâibi, "Osmanoğlu Gazze'yi ele geçirmeden imdadımıza yetişin" diye devamlı yardım isteyip duruyordu.
Gerçekten Selim, Mercidâbık'tan dört gün sonra savaşsız olarak Haleb'e girmiş, orada 18 gün kaldıktan sonra güneye inerek 19 Eylül'de Hama ve iki gün sonra da Humus'u barışla alarak yoluna devamla Dımaşk'a varmıştı. Burada iki aydan fazla süren ikameti esnasında Selim, fethettiği ülkeyi yeniden düzenlerken Lübnan ona baş eğmiş ve Filistin de Osmanlı kuvvetlerince fethedilerek Osmanlı orduları Mısır'ın kapısı sayılan Gazze'ye doğru ilerlemeye başlamıştı. Bu arada Selim, Tomanbay'a gönderdiği mektubunda gelip kendine itaatini arz etmesini istiyor, kendine ve yanında geleceklere aman verdiğini bildirerek Gazze dolaylarında faaliyetlerde bulunduğunu duyduğu Canberdi Gazâlî'ye de itaat etmesi için mektup gönderdiğini, itaat etmezse Gazze'ye yürümesi için Hadım Sinan Paşa'ya emir verdiğini yazıyordu.
Osmanlı ordusunun Gazze'ye doğru ilerlediği haberi Kahire'de başta askerler olmak üzere herkesi ümitsizliğe düşürdü. Bir kısım insanlar yükte hafif pahada ağır neleri varsa alıp kaçmaya başladı. Tomanbay bir yandan bu paniği yatıştırmakla uğraşırken bir yandan da imkânsızlıklar içinde ordunun tanzim ve ıslahına çalışıyordu. Ne var ki memlûkler, verilen parayı az buldukları için kabul etmiyorlardı. Binbir güçlükle tedarik edilen para ile sonunda gönülleri yapılan memlûkler Dımaşk nâibliğine tayin edilmiş bulunan Canberdi Gazâlî'nin kumandasında Gazze'ye doğru gönderildi. Tomanbay emirlere para verememiş ve "Gidip kendiniz ve çoluk çocuğunuz için savaşınız. Hazinede bir kuruş para yoktur. Ben de sizlerden biriyim. Savaşa giderseniz ben de sizinle giderim. Gitmezseniz ben de gitmem" demek zorunda kalmıştı.
Selim'in Tomanbay'a gelip kendine itaatini arz etmesini bildiren mektubunun üzerinden bir ay geçmişti ki sayısı 15 kişiyi bulan bir Osmanlı elçilik heyeti ansızın Kahire'de göründü. Çerkes Murad'ın başkanlık ettiği heyetin getirdiği barış şartlarını bildiren mektup kadar heyetin geliş şekli de önemliydi. Gazze'den Kahire'ye kadar olan sahada Memlûk askerleri kum gibi kaynamasına rağmen Osmanlı elçilik heyeti yabancısı oldukları topraklarda Arap kılavuzları sayesinde kimseye görünmeden gizli bir yoldan Kahire'ye ulaşmışlardı. Osmanlı askerinin de bu şekilde kendilerini gafil avlamasından korkan Memlûkler dört bir tarafa devriyeler çıkarıp gizli yolu Osmanlılara gösterdiği için onlara kılavuzluk yapan Arapları da astılar.
Selim, Arapçadan çok Türkçe ibâre bulunan bu son mektubunda kendi adına sikke vurdurup hutbe okutması ve Mısır'ın haracının bir zamanlar Abbâsî halifelerine gönderildiği gibi kendine gönderilmesi şartı ile II. Tomanbay'ı Gazze'den Mısır'a kadar olan yerlerde nâibi olarak görevlendirebileceğini, aksi halde Mısır'a yürüyeceğini bildiriyordu. Selim'in bu mektupları Mısır'a yürümekte mütereddit olup işi tatlılıkla halletmek niyetinde olduğunu göstermektedir. Ancak başta Hama'da Osmanlı saflarına katılan Hayır Bey olmak üzere Selim'i Mısır'a yürümeye teşvik edenler de yok değildi.
İçinde bulunduğu şartlar dolayısıyla Tomanbay, Selim ile anlaşmaya meyilli idi. Ancak Kansu Gavri'nin gönderdiği elçileri öldürmüş olan Selim şimdi de kendine çok ağır hakaretler ediyordu. Buna etrafındaki emirlerin intikam hisleriyle beslenen kışkırtmaları da eklenince Tomanbay, Osmanlı elçilerini öldürttü. Bu ise Selim'in Mısır'a yürümesini artık kaçınılmaz hâle getirmişti. Bu sebeple Tomanbay, bir taraftan Selim'in mektubunun Mısır'da duyulması ile ortaya çıkan paniği yatıştırmaya çalışırken diğer taraftan da orduyu savaşa hazırlamaya ve Kahire'de savunma tedbirleri almaya başladı. Ne var ki askerlere maaşları bile düzenli olarak ödenemiyor ve bu durum büyük hoşnutsuzluğa sebep oluyordu. Bir ara askerler onu öyle sıkıştırdılar ki Tomanbay onlara Kansu Gavri'nin oğlunu getirterek babasının hazinede bir kuruş para bırakmadığını söyletti ise de askerlerin direnmesi üzerine onları sultanlıktan çekilip Mekke'ye gitmekle tehdit etti. Askerler ise Tomanbay'a bir sultana söylenmemesi gereken çok ağır sözler söylediler.
Bu sırada Canberdi Gazâlî kumandasında Osmanlılara karşı gönderilen ordu da Gazze yakınlarında Han Yunus'ta Hadım Sinan Paşa kumandasındaki Osmanlı ordusu tarafından çok ağır bir şekilde yenilgiye uğratılmıştı. Canberdi pek az bir askerle kaçarak Kahire'ye gelebilmişti. Artık Osmanlıların karşısında bir kuvvet kalmamış olup Selim'in her an Kahire'ye yürümesi bekleniyordu. Mısır'da herkesin Osmanlılardan korkup can kaygısına düştüğü bu sırada Tomanbay, tahtını ve ülkesini korumak için bu şartlar altında yapılabileceklerin en iyisini yaparak önce Mercidâbık ve ardından da Han Yunus'ta aldığı iki ağır yenilgi ile moral, teçhizat ve sayıca fevkalâde yıpranmış bulunan Memlûk ordusunu yeniden tanzim ve teçhiz etmek için olağanüstü gayret sarf etti. Yaşlı genç bütün memlûkleri cepheye sürdüğü gibi şehir halkından, Bedevî Araplardan, zenciler ve Mağriblilerden kalabalık sayıda asker toplayarak Kahire içinde ve dışında savunma tedbirleri aldı. Esasında II. Tomanbay, Osmanlı kuvvetlerini Sina Çölü'nün bittiği yer olan Sâlihiyye'de karşılamak istiyordu. Çünkü onun düşüncesine göre çölü geçerken Osmanlı askerleri ve binek hayvanları çok yorulacaklar, dinlenmelerine fırsat vermeden yapılacak bir savaşta onları yenmek kolay olacaktı. Ancak Memlûk ümerâsı onun bu düşüncesine şiddetle karşı çıkarak Kahire dışındaki ile Cebelü'l-Ahmer arasındaki denilen yerde tedbir alınarak savaşın orada kabul edilmesinde ısrar etmişlerdi. Bu yüzden Tomanbay ister istemez Ridâniye'de tedbirlerini aldı. Mukattam Dağı'ndan başlayarak Nil'e kadar uzanan sahada derin hendekler kazdırarak metrisler yaptırdı. Frenklerden temin etmiş olduğu 200 kadar topu Osmanlıların hücumunu beklediği tarafa yönelik olarak sabit bir şekilde yerleştirdi. Bu olayların çağdaşı olan tarihçi 'ın bildirdiğine göre Hospitalier Şövalyelerinin Tomanbay'a yardım olarak 1000 kişilik kurşun atıcı ile barut dolu birkaç gemi gönderdiği duyulmuş ancak bunun aslı çıkmamıştı.
Tomanbay, Ridâniye'de Osmanlılara karşı hazırlanır ve uzun süreceğini tahmin ettiği bir savunma savaşı için gerekli tedbirleri alırken öte tarafta Selim de iki aydan fazla kaldığı Dımaşk'tan 15 Aralık'ta ayrıldı. Kudüs ve diğer mukaddes yerleri ziyaret ettikten sonra, 2 Ocak 1517 tarihinde Gazze'de bulunan Hadım Sinan Paşa ve Osmanlı kuvvetleriyle birleşti. Burada birkaç gün kalarak Kurban Bayramı'nı kutladı ve çölü geçmek için son hazırlıklarını tamamladıktan sonra Gazze'den Mısır'a doğru yola çıkıp 13 gün gibi kısa bir zamanda Sina Çölü'nü geçip 16 Ocak'ta çölün ucundaki Sâlihiyye'ye vardı. İki gün sonra Bilbis'e ulaşan Osmanlı kuvvetleri burada iki gün dinledikten sonra, 22 Ocak'ta Birketü'l-hâc'a vardılar. Nihayet bütün Osmanlı ordusu 23 Ocak 1517 tarihinde Ridâniye'de kendilerini beklemekte olan Memlûk ordusunun karşısında durdu. Bu yürüyüş esnasında Hadım Sinan Paşa ve Hayır Bey'in yakaladıkları bazı Araplardan II. Tomanbay'ın aldığı tedbirleri öğrenen Selim, gereken karşı tedbirleri düşünüp almak ve ona göre düzen almak fırsatını da bulmuştu.
Başlarında sultanları Tomanbay olduğu hâlde Memlûk ordusu Ridâniye'de hendeklerde Osmanlıları bekliyordu. Memlûk toplarının sabit olduğunu öğrenen Selim, onları etkisiz hâle getirmek için askerlerini ikiye ayırarak bir kısmını Memlûklerin beklediği taraftan hücum ettirirken, esas kuvvetleriyle Mukattam Dağı'nı dolaşıp Memlûk ordusunu arkadan çevirdi. O zamana göre oldukça gelişmiş, yivli ve her tarafa kolayca ateş edebilen müteharrik Osmanlı topları Mercidâbık'ta olduğu gibi muharebenin kaderini tayinde müessir oldu. Her iki tarafın da büyük zayiat verdiği, Memlûk Devleti'nin akıbetini belirleyen bu muharebede durumun ümitsizliğini gören Tomanbay, Selim'i ortadan çıkararak durumu lehine çevirebilmek ümidiyle onun kumanda ettiği merkeze hücum etti. Fakat ilerlemeye muvaffak olamayınca Hadım Sinan Paşa'nın kumanda ettiği sağ kanada yüklenerek onu yaraladı ve Selim'in "Bir memleket ona bedel olamaz" dediği devlet adamı olay anında öldü. Tomanbay'ın bu intihar hücumu sırasında Ramazanoğlu Mahmûd Bey ile eski Ayıntab Beyi Yunus Bey de öldürüldü. Ancak bu cesareti Tomanbay'ı galip getirmeye yetmedi. Osmanlıların şiddetli hücumu karşısında tutunamayan Memlûk ordusu yenildi ve askerler kaçıştılar. Tomanbay etrafında kalan az sayıda askerle bir süre daha kahramanca dövüştü ise de sonunda yakalanmaktan korktuğu için o da kaçtı. Memlûk ordugâhını yağmalayan Osmanlı kuvvetleri aynı gün Kahire'ye girdiler. Savaştan bir gün sonra Osmanlı vezirlerinin maiyetinde Hayır Bey ve Mercidâbık'ta esir edilmiş olan halife ve üç mezhep başkadısı olduğu halde Osmanlı ordusu şehre girdi. Aynı gün kılınan cuma namazında Kahire camilerinde hutbe Selim adına okundu. Şehir kılıçla alınmış olduğu için üç gün süre ile yağmalandı ve yakalanan Memlûk askerleri de öldürüldü.
Selim, Ridâniye'de dört gün kaldıktan sonra karargâhını 'ta kurdu. 28 Ocak gecesi Tomanbay etrafına toplayabildiği 10 bin kadar Memlûk ve Arap ile ansızın Kahire'ye girdi. Şehrin önemli bir kısmını ele geçirerek caddelerin giriş-çıkışlarını tutup hendekler kazdırdı ve metrisler yaptırarak ele geçirdiği mahallelerdeki Osmanlı askerlerini öldürdü. Böylece şehir içinde boğaz boğaza bir boğuşma başladı. Şehir halkından bir kısmının da Memlûklere yardım ettiği üç gün süren kanlı sokak çarpışmaları sonunda Osmanlılar Kahire'yi sokak sokak, ev ev yeniden fethettiler. Bu durumda şehir ve sivil halk büyük tahribat ve musibetlere maruz kaldı. Tomanbay'ın bu ani baskın ile elde ettiği geçici başarı daha fazla mal ve can kaybı ile çarpışmaların devam ettiği 30 Ocak Cuma günü bazı Kahire camilerinde kendi adına son defa olarak hutbe okunmasından başka bir sonuç vermedi.
Kahire içinde üç gün süren ölüm-kalım savaşından da ümit ettiği sonucu elde edemeyen Tomanbay, kadın kılığına girerek kaçmayı başardı. Sürekli savaştan yorgun ve bitkin olmasına ve Selim'e karşı bir şart öne sürebilecek durumunda bulunmamasına rağmen Selim'e gönderdiği mektubunda adına Mısır'da hutbe okutup sikke vurduracağını ve kararlaştırılacak bir meblağı her yıl ona ödeyeceğini, ancak önce Selim'in Sâlihiyye'ye çekilmesi gerektiğini bildiriyor aksi hâlde savaşmak üzere Nil'in batı yakasına geçmeye davet ediyordu. Memlûk direnişinin artık kırıldığı anlamına gelen bu mektubun Yavuz'a gelmesinden bir gün sonra Ridâniye Muharebesi'nde Hayır Bey vasıtasıyla Osmanlılara yardım ettiği söylenilen Canberdi Gazâlî beraberinde 700'den fazla ümerâ ve asker olduğu halde gelerek Selim'e itaatini bildirdi. Tomanbay da yakın çevresindeki Hasan bin Merî'nin ihaneti sonucu yakalandı ve durum Selim'e bildirildi. Selim'in, Rumlu Mustafa Paşa, Şehsüvaroğlu Ali Bey ve Canberdi Gazâlî kumandasında gönderdiği birlik, 30 Mart 1517'de Tomanbay'ı yakalayarak bağlayıp Ümmüddinâr denilen yerde bulunan Selim'e getirdiler. Selim aynı gün Tomanbay'ı huzuruna kabul etti.
Tomanbay'ı ayakta karşılayan Yavuz, önce elçilerini öldürmesi sebebiyle onu azarladı ise de arkasından cesaretini ve yiğitliğini övüp kendine bir tutsak gibi değil bir sultan gibi davranarak yanı başında hazırlattığı ikinci bir tahta oturttu. Selim ile son Memlûk Sultanı Tomanbay arasında uzun konuşmalar cereyan etti. Selim, kendini çok uğraştırmasına rağmen korkusuz, gözü pek, açık sözlü ve cesur birisi olan Tomanbay'ın hayatını bağışlamak niyetinde idi. Hatta Yavuz'un Tomanbay'ı Rumeli'de bir sancak beyliğine tayin edeceği, onu kayd-ı hayat şartıyla Mekke'ye süreceği veya beraberinde İstanbul'a götüreceği söylentileri bile duyulmuştu. Fakat Hayır Bey ve Canberdi Gazâlî'nin telkin etmeleri üzerine Yavuz, yakalanmasından 14 gün sonra Tomanbay'ın asılmasını emretti. 13 Nisan 1517 günü, hapsedildiği çadırdan alınan Tomanbay 400 kişilik yeniçeri birliğinin korumasında Bulak'a ve oradan da Züveyle Kapısı'na götürüldü. Kendisi bir ata bindirilmiş olup yol boyunca iki tarafa selâmlar veriyordu. Memlûkler devrinde önemli idamların yapıldığı, başların asılıp ve cesetlerin teşhir edildiği Züveyle Kapısı'nda attan indirilince asılacağını anlayan Tomanbay, orada toplanmış olan halka "Benim için üç kere Fatiha okuyun" deyip ellerini açarak kendi de yüksek sesle üç kere Fatiha okudu. Cellâdın uzattığı ipe boynunu uzatarak "İşini bitir!" dedi. Tomanbay'ın asılışına Dulkadiroğlu Ali Bey nezaret etti. Ali Bey'in babası Şehsuvar da 45 yıl önce aynı yerde, Kayıtbay tarafından astırılmıştı.
II. Tomanbay, Züveyle Kapısı'nda astırılan ilk ve son Memlûk sultanıdır. Cesedi üç gün asılı kaldıktan sonra indirilerek muhteşem bir törenle amcası Kansu Gavri tarafından yaptırılan fakat gömülmesi gerçekleşmeyen medreseye defnedildi. Tomanbay'ın ölümü ile Mısır ve Suriye'de 267 yıl süren Memlûk hâkimiyeti resmen son bulmuş ve bu ülkeler Osmanlı hâkimiyeti altına girmiştir. Esasen Memlûklerin de çoğu Türk olup geri kalanı da tamamen Türkleşmişti. Mısır'ın fethi ile hilâfetin Osmanlılara geçtiği yaygın bir görüş, hatta okul kitaplarına kadar girmiş kesin bir bilgi olmakla birlikte muasır Memlûk kaynaklarında bunun nasıl gerçekleştiği ile ilgili bir bilgi yoktur.
Teşkilât
İdare
Memlûk sistemi, Memlûk Devleti ile birlikte ideal şeklini almıştır. Bu sistemin genel tercihi asker yetiştirilecek aday kölenin cesaret, güçlülük, çeviklik ve uzun boyluluk gibi özellikler taşımasının yanında gazilik, şehitlik, cihat vb. değerler uğruna savaşması idi. Kendisine İslâmî inancın aşılanabilmesi için putperest inanca sahip, yani step kültüründen gelen bir genç, hatta çocuk olması gerekirdi. Aranan şartlara sahip satılık gençler için gerektiğinde büyük paralar ödeniyordu. Bu sebeple bazı bölgelerde yaşayan aileler çocuklarını gönüllü olarak köle tüccarlarına satıyor, bazı babalar ise yüksek kazanç sağlamak için oğullarını bizzat getiriyor ve sıkı pazarlık yapıyordu. Kölelerin satın alınması ve güvenli bir şekilde Mısır'a getirilmesinde köle tacirlerinin çok önemli rolü vardı. Köle ticareti yapanlar, memlûkun anavatanı ile Memlûk Devleti'ni birleştiren zincirin bir halkasını teşkil ediyordu. Köle tacirinin en bilinen lakabı "hoca" idi. Memlûk Devleti, askerî ve idari alanda ihtiyaç duyduğu insan kaynağını memlûk sistemini iyi çalıştırarak sağlıyordu. Bundan dolayı öncelikle köle ticaretini cazip kılacak çeşitli önlemler almıştı; köle tacirleri diğer tüccarların tâbi olduğu vergilerden muaftı. Köle taciri Orta Asya'dan aldığı köleleri doğrudan Mısır'a getirmezdi. Toplanan köleler İslâm âlemine arz için ilk önce büyük şehirlerde açılan köle pazarlarına götürülüyordu; bunların en meşhurları Fustat ve Bağdat'taki dârü'r-rakîk denilen pazarlardı.
Memlûk sultanı için satın alınan kölelerin bedeli beytülmâl tarafından ödenirdi. Bir sultan öldüğü veya tahtından indirildiği zaman küttâbiye ya da kitâbiye denilen, henüz eğitimini tamamlamamış ve bu yüzden sultan tarafından azat edilmemiş memlûkler tekrar beytülmâle gönderilir ve gelenek gereği yeni sultan onları bir daha satın alırdı. Bu sırada kadılar da hazır bulunurdu. Bir memlûk için ödenen fiyat o memlûkun lakabı olabiliyordu. Kaynaklar, Kalavun'un taşıdığı "Elfî" lakabının kendine 1.000 dinara satın alınması sebebiyle takılmış olduğunu belirtir.
Sultan tarafından satın alınan bir memlûk, önce Kahire Kalesi'nin kışlalarında yer alan ve tibak denilen askerî okula yerleştirilirdi. Bu okulda memlûke İslâm dini öğretilir, ardından bir emirle dahi konuşmasına müsaade edilmeyen katı disiplin kuralları içinde askerî bilgiler verilirdi. İbn Haldun'a göre dinî bilgiler eşliğinde yaptırılan bu eğitim askerlik mesleğini motive ediyordu. Öğrenimini bitiren memlûk azat edildikten sonra askerî teçhizatını alır ve sultanın hassa birliğine katılırdı.
Bir memlûkun meslek hayatındaki en önemli kişi onu en son satın alan ve azat eden kimseydi. Azat edilen memlûke "atik", azat edene de "mutık", "mevlâ", "üstat", "seyyid" denirdi. Memlûk, son efendisine karşı onun ölümüne kadar büyük saygı ve sadakat duyguları beslemeliydi. I. Baybars'ın sultan olduktan sonra dahi emiri durumundaki mevlâsı Ay Tegin'e büyük saygı gösterdiği ve bunun diğer memlûklere örnek teşkil etmesini istediği bilinmektedir. Bir memlûk, mevlâsına sadakat gösterdiği gibi arkadaşlarına da sadıktı. Memlûkun kölelik ve azatlık arkadaşlarına hûşdâş, arkadaşlık durumunaysa hûşdâşiye denirdi. Hûşdâşlar tam bir dayanışma içindeydi, uzun zamandan beri hûşdâş olanların arasına sonradan katılanlara ecnebî (garip) denir ve kendilerine bir süre yabancı gibi davranılırdı. Hûşdâşiye arasında görülen karşılıklı dayanışma yaşça büyük olanın küçüğü gözetmek için görev almasıyla başlar ve büyük memlûke "ağa", küçük memlûke "ini" denilirdi.
Memlûkler daima Türk isimleri kullanmışlardı. Bu durum onların toplumun geri kalanından ayrılmaları, birlik olmaları ve kendi özgün kimliklerini korumaları hususunda büyük önem taşımıştır. Memlûklerin Türk menşeli olup olmamasının Türk ismi taşımalarına etkisi yoktu, Türk asıllı olmayanlar da Türk adı almak zorundaydı ve bu isim değişikliği genellikle kölenin tüccar tarafından ilk efendisine satışı sırasında yapılırdı. Çeşitli kavimlere mensup olan ve Türk adları taşıyan memlûklerin konuştukları dil de Türkçe idi.
Memlûkler şahsi meziyetleri, sosyal farklılıkları ve askerî alandaki başarıları ile Mısır toplumunda özel bir aristokrat sınıfı oluşturmuştur. Ancak bu tek nesilli bir soyluluktu, yani memlûkun memlûk olmasıyla başlayıp ölümüyle sona eriyordu ve çocuklarına intikal etmiyordu. Çünkü bir memlûkun oğlu kölelik veya esirlikten gelmediği için memlûk olamıyor ve bu sıfatı taşıyamıyordu.
Ordu
Memlûk kara ordusu birkaç kaynaktan oluşturuluyordu. Sultanın memlûklerden oluşan ve Kahire'ye yerleştirilmiş bir daimi ordusu vardı. Her komutanın kendi memlûkleri de olabilirdi. Ayrıca, göçmenlerle memlûklerin oğullarından toplanan özgür doğmuş ve memlûk olmayan süvari sınıfı vardı. Zaman zaman Türkmen, Kürt, Bedevî aşiretler destek verirdi; eyaletlerin de kendi garnizonları bulunurdu.
Tüm memlûkler at sırtında savaşmak üzere eğitilir ve donatılırlardı, yeğlenen silahlar mızrak ile yaydı. Memlûkler iyi silahlanmış, özellikle hafif süvari ile savaşmaya hazırlanmış orta ağırlıkta süvariydi. Özgür doğmuş süvariler ayrı bir birlik oluşturuyordu. Bunların içerisinde Moğol göçmenler, memlûk olarak hizmet edemeyen ancak özgür doğmuşlar içerisinde seçkin bir yeri olan memlûk oğulları vardı.
Memlûk ordusunda piyadenin yeri süvariye göre çok daha önemsizdi. Var olan piyade daha çok yerel nüfustan toplanıyordu.
Mısır'ın denizlerde güçlü olmaması Memlûklerin genişlemesini engelledi. Mısır, uzun mesafeli ticaret için iyi bir merkezdi ama sürekli kereste eksikliği olması deniz ticaret gemiciliğinin gelişmesini önlemiştir. Kereste Anadolu'dan, Hindistan'dan, Doğu Afrika'dan getirtiliyordu. Hatta Hindistan'dan bitmiş gemi bile alınıyordu. Birkaç istisna dışında Mısır gemileri Akdeniz savaşlarına karışmadı; daha çok Hint Okyanusu'nda faaliyet gösteriyorlardı, ancak Portekizliler'in ayarında olmadıkları 1500'lerde kanıtlandı. 1509'da Gucerât Sultanlığı ile ittifak kurarak Portekizlilere karşı savaştılar. Memlûk-Gucerat donanması Diue Muharebesi'nde yenildi ve yok edildi.
Dil
Resmî yazışmalar Arapça olsa da askerî dil çoğunlukla Türkçenin bir kolu olan Memlûk Kıpçakçasıydı. Kansu Gavri Arapça, Farsça ve Türkçe şiirler yazdı; Firdevsî'nin Şehnâmesini de Türkçeye çevirtti.
Sultanlar
Kaynakça
- ^ . There is universal agreement among historians that the Mamluk state reached its height under the Turkish sultans and then fell into a prolonged phase of decline under the Circassians. (İngilizce). Encyclopedia Britannica. 17 Temmuz 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 25 Ekim 2020.
- Kızıltoprak, Süleyman (2004). "Memlük". İslâm Ansiklopedisi. 29. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları. ss. 87-90.
- Kopraman, Kâzım Yaşar (1991). "Bahriyye". İslâm Ansiklopedisi. 4. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları. s. 512.
- Kopraman, Kâzım Yaşar (1992). "Burciyye". İslâm Ansiklopedisi. 6. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları. ss. 419-420.
- Kopraman, Kâzım Yaşar (1992). "Mısır Memlükleri". Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi. 6. İstanbul: Çağ Yayınları. ss. 433-540.
- Kopraman, Kâzım Yaşar (2002). "Mısır Memlûkleri (1250-1517)". Türkler. 5. Ankara: Yeni Türkiye Yayınları. ss. 99-126.
Wikimedia Commons'ta Memlûk Devleti ile ilgili ortam dosyaları bulunmaktadır. |
- Yiğit, İsmail (2004). "Memlükler". İslâm Ansiklopedisi. 29. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları. ss. 97-100.
İşbu madde Mustafa Uyar tarafından CC BY-SA 3.0 lisansı altında yayımlanan metin içermektedir.
wikipedia, wiki, viki, vikipedia, oku, kitap, kütüphane, kütübhane, ara, ara bul, bul, herşey, ne arasanız burada,hikayeler, makale, kitaplar, öğren, wiki, bilgi, tarih, yukle, izle, telefon için, turk, türk, türkçe, turkce, nasıl yapılır, ne demek, nasıl, yapmak, yapılır, indir, ücretsiz, ücretsiz indir, bedava, bedava indir, mp3, video, mp4, 3gp, jpg, jpeg, gif, png, resim, müzik, şarkı, film, film, oyun, oyunlar, mobil, cep telefonu, telefon, android, ios, apple, samsung, iphone, xiomi, xiaomi, redmi, honor, oppo, nokia, sonya, mi, pc, web, computer, bilgisayar
Memluk Devleti Eyyubilerin cokusu ile Osmanli Imparatorlugu nun Misir i ele gecirmesi arasinda gecen uc yuzyila yakin zaman diliminde Misir ve Suriye de hukum surmus olan devlet Memluk Devleti ni 1250 ve 1382 yillari arasinda kurucu aile Bahri Memlukler idare etmis 1517 yilina kadar ise Burci Memlukler yonetimi ele almistir Tarihyazininda devlet bu iki hane basliklari altinda incelenmis olup Bahri Memluklerin Turk kokenli olmasi dolayisiyla bu devirde yoneticiler daha cok Turklerden olusurken daha sonraki donemde Cerkesler asil unsur olmuslardir Devlet in bir diger ismi Ed Devletu t Turkiyye olarak kayitlarda gecer Tarihciler arasinda Memluk devletinin Turk sultanlar doneminde askeri ve siyasi olarak doruga ulastigi ardindan ise Cerkesler doneminde uzun sureli bir gerileme donemine girdigine dair evrensel bir fikir birligi vardir Memluk Devletiدولة المماليك Devletu l Memalik1250 1517Katalan Atlasi na gore Memluk bayragiSultanlik makaminaI Muhammed donemindeki en genis sinirlar BaskentKahireYaygin dil ler Arapca Misir ve Klasik Memluk Kipcakcasi Kiptice Kumanca Cerkesce Oguz Turkcesi AramiceResmi dinIslam Sunnilik DemonimMemlukHukumetMutlak monarsiSultan 1250Seceruddur ilk 1250 1257Aybeg 1260 1277I Baybars 1516 1517II Tomanbay son Halife 1261Mustansir ilk 1262 1302I Hakim 1406 1414Mustain 1508 1516III Mutevekkil son Tarihce Turansah suikasti1250 Ridaniye22 Ocak 1517Para birimiDinarOnculler ArdillarAbbasilerEyyubilerKudus KralligiAntakya PrensligiTrablus KontluguMukurraKilikya Ermeni Kralligi Osmanli Imparatorlugu Yonetici sinifin Turk Kokenli halkin ise cogunluk ile Arap kokenli mutesekkil oldugu bir yapisi bulunan Memluk Devleti en parlak devrini I Muhammed in sultan oldugu yillarda yasamis Cerkes kokenli Burci Memlukler idaresindeyse cokus donemine girmistir Idareci unsur olan memluklerin kokeni Kuman Kipcak Cerkes Abhaz Oguz ve Gurcu soylu asker kolelerdi Bu koleler askeri amaclarla satin alindiklarindan siradan kolelerden daha yuksek statudeydiler ve silah tasima izinleri vardi Zaman ile guclenerek Memluk Devleti ni kuran bir sosyal sinif haline gelen bu koleler Misir vatandaslarinin da uzerinde bir sosyal statuye erismislerdir Sultanlik zamanla gucten dusmesine karsin Orta Cag Misir ve Suriyesi nde gerek siyasi gerek ekonomik ve gerekse de kulturel olarak Islam in Altin Cagini temsil eden bir guc olarak gorulmektedir EtimolojiMemluk Arapca مملوك kelimesi Arapca meleke Arapca ملك fiil kokunden turemis bir ism i meful olup sozluk anlami malik olunan sey efendisinin temelluku altinda bulunan kole demektir Bu kelimenin mensesi muhtemel olarak Kur an in bircok ayetinde gecen ibareler olup burada cins ayirt edilmeksizin kadin erkek butun koleler ima edilmektedir Cesitli Islam ulkelerinde memluk yerine gulam Arapca غلام ve Kuzey Afrika daki siyahiler icin ise abid Arapca عبيد kelimeleri kullanilmistir Memluk kelimesi zamanla Islam tarihi nde terimsel bir anlam kazanmis ve harplerde esir duserek veya tuccarlardan satin alinarak kole yapilan beyaz insan i ifade eder olmustur Bu anlami ile memluk artik hukumdar veya emirlerin muhafiz birliklerinde gorev yapan ozel ve hukuki bir statuye sahip asker i ifade etmektedir Bunlarin kurduklari devlete de Devletu l Memalik Arapca دولة المماليك yani gunumuz Turkcesindeki karsiligiyla Memlukler Devleti denilmistir Cesitli kavimlere mensup olan ve Turk adlari tasiyan memluklerin konustuklari dil de Turkceydi dolayisiyla Turk veya Etrak diye cagriliyorlardi Bu baglamda Memluk Devleti adinin yani sira ed Devletu t Turkiyye Arapca الدولة التركية ve Devletu l Etrak Arapca دولة الاتراك adlari da kullanilmaktaydi Ayrica devlete hakim olan ilk hanedana nispetle Devletu l Bahriyye Arapca الدولة البحرية ikinci hanedana nispetle Devletu l Burciyye Arapca الدولة البرجية adlari da yer yer kullanilmistir Yine ikinci hanedanin Cerkes soyundan gelmesine nispetle Devletu l Cerakise Arapca دولة الجراكسة de resmen kullanilmistir Tum bunlarin yaninda Ketboga devrindeki yonetime kendinin Mogol olmasina gondermeyle ed Devletu l Mogoliyye Arapca الدولة المغولية Kalavun soyunun hukum devresine Devletu l Kalavun Arapca دولة قلاوون ya da Devletu l Beni Kalavun Arapca دولة بني قلاوون I Baybars soyunun tahtta kaldigi yonetime ise ed Devletu z Zahiriyye Arapca الدولة الظاهرية denmektedir TarihceKokenleri Muhafiz birliklerinde gorev yapan kendilerine has ictimai ve hukuki statuye sahip memlukler bir tur profesyonel asker niteliginde Islam toplumuna girmisler ve zamanla siyasi iktidarlari ele geciren bir guc halini almislardir Bunu gerceklestirirken kole olmalarini yadirgamamislar hatta ulastiklari konumu bir eleme ve secilme sonucunda elde ettikleri icin memluk kimligini bir imtiyaz ve asalet belirtisi olarak gormuslerdir Memluk sinifina dahil olmak icin bazi onemli kriterler bulunmaktadir Bunlarin basta geleni Islam alimlerinin uygun buldugu kolelik statusunde ve beyaz irktan olmaktir Memlukler genellikle Kafkasya dan ve Orta Asya bozkirlarindan gelen ve Turk diye adlandirilan kavimlerden secilirdi Habes Bati Afrikali ve Hint hadimlar memluk statusunde olmayip bunlar memluklerin hizmetindeki unsurlardi Muhammed ve Dort Halife devirlerinde Islam ordusu Arap asilli askerlerden meydana geliyordu Fetihlerle birlikte Araplar disinda Islam a girenlerin sayisinda hizli bir artis goruldu Yeni Musluman olanlardan Iranlilar ve Kiptiler gonullu veya ucretli asker konumunda orduya katildilar Emeviler doneminde basta Turk Berberi ve Irani olmak uzere Arap disi Musluman askerlerin sayisi daha da artti Emeviler icin en onemli asker kaynagi Horasan di Oncelikle sinir boylarinda yasayanlar buyuk olcude Muslumanlarin tarafina gecmisler ve mevali sifatiyla Arap ordularina katilmislardi Ancak ordunun kumanda kademesinde Araplar yer aliyor ve mevali statusunde bulunanlar onlarin kendilerine ikinci sinif insan gozuyle bakmasini kabullenemiyordu Basra Valisi Ubeydullah bin Ziyad 674 yilinda Buhara seferinden donerken beraberinde getirdigi 2 000 kisilik bir Turk birligini Basra ya yerlestirmisti Kuteybe bin Muslim in emrindeki 12 000 askerin de yaklasik 7 000 kadari cogunlugu Turk asilli olmak uzere Arap disi Muslumanlardan olusuyordu Diger taraftan Velid bin Abdulmelik zamaninda gerceklestirilen Kuzey Afrika ve Endulus teki fetihlerden sonra Islam ordusunda yer alan Berberi asilli askerlerin sayisi da cok artmisti 750 yilinda Emevilerin yikilmasina sebep olan Horasan kuvvetleri arasinda Turk ve Iranli unsurlar cogunluktaydi Bu tarihten itibaren Horasanlilar yaklasik iki nesil boyunca Abbasi ordusunun en onemli birliklerini teskil ettiler Gocebe menseli bu askerler Irak taki yeni konumlarina cok cabuk uyum sagladilar ve kisa zamanda halife ve halk nezdinde buyuk itibar kazandilar Emin ve Memun arasindaki ic savasta kardesini yenen Memun Horasan dolaylarindan topladigi kuvvetlerle iktidari ele gecirmis ve korumayi basarmisti Islam ordusundaki Arap disi unsurlar arasinda Turkler kadar nufuzlu olanlar yoktu Mutasim zamaninda memluk sayisinda cok hizli ve onemli bir artis oldu ordudaki memluklerin sayisi kisa zamanda 30 000 e ulasti Bu birliklerin kumanda kademelerinde yine Turkler bulunuyordu Mutasim Turk birlikleri icin Samerra sehrini kurarak onlara genis iktalar verdi ve yerli halkla karismalarini engellemek amaciyla Asya steplerinden evlenecekleri kizlar getirtti Memluk sistemi kisa zamanda devletin hukum surdugu butun topraklara yayildi Artik halifelerin memlukleri yaninda eyalet valilerinin de memlukleri vardi Ancak bu durum ulke icinde devlet otoritesinin ortadan kalkmasina yol acti Baslangicta vilayetlerdeki duzeni memlukler sayesinde saglayan halifeler ve valiler bu defa onlarin merkeze karsi bagimsizlik mucadeleleriyle karsilastilar Babasi Memun un hizmetinde bir memluk olan Misir vali vekili Ahmed bin Tolun soydasi memluklerin destegini alarak 868 yilinda Misir da ilk Musluman Turk devletini kurdu Yine Tolunogullarinin yikilmasindan sonra Misir valiligine getirilen ve Abbasilerin hizmetindeki baska bir Turk memlukunun oglu olan Muhammed bin Togac emrindeki 8 000 memlukun destegiyle Misir da iktidari ele gecirip Ihsidileri tesis etti 969 yilinda bu devleti yikan Fatimiler de memluk sistemini uygulamak durumunda kaldilar Fatimi ordusunda baslangicta Berberi ve Zenci birlikleri bulunuyordu Mustansir zamanindan itibaren sadece Turklerden meydana gelen memluk birlikleri kuruldu Selahaddin Eyyubi den itibaren Misir ve Suriye de istihdam edilen memluklerin sayisi cok artti Bu devirde memlukler emirlerin birliklerinin cekirdegini olusturmaktaydi Eyyubi sultan ve meliklerinin her biri kendi devletini korumak ve diger bir melikin topragi uzerindeki emellerini gerceklestirebilmek icin yeni askeri birlikler kurmak zorunda kaldi Hasimlari karsisinda kendilerini guclu kilacak bir unsur olarak memluk istihdam etmeye basladilar 12 yuzyilin ortalarinda Orta Dogu daki irili ufakli butun Islam devletlerinde memluklerin sayisi ve nufuzu hizli bir sekilde artti Artik Turk memlukleri bolgede siyasi ve askeri olaylarda belirleyici bir guc olmus ve sehzadelerin tahta gecislerini kontrolleri altina almislardi Selahaddin Eyyubi nin olumunden sonra Misir ve Suriye de memluklerin sayi bakimindan oldukca arttigi gorulur Cunku Selahaddin in varisleri devletini aralarinda paylasmislar ve basta Misir olmak uzere Dimask Haleb Hama Hims Baalbek Kerek gibi Suriye sehirleri Eyyubi ailesinden sehzadelerin hukum surdugu onemli merkezler haline gelmislerdi Eyyubi sultanlari ve melikleri hakimiyetlerini saglamlastirmak ve dusmanlarina karsi koyabilmek maksadiyla Kipcak ulkesinden ve Maveraunnehir den cok sayida memluk getirterek bunlari mukemmel askerler olarak yetistirmislerdi Bahri Memlukler Ortaya cikislari Memluk gruplarinin daha duzenli olarak ortaya cikmasi ve nufuzlarinin artmasi 13 yuzyilin ilk yarisinda gerceklesti Memlukler 1240 yilinda II Adil i bir darbe ile tahttan indirerek el Melik es Salih Eyyub u hukumdar yaptilar es Salih Eyyub Mogol Istilasi nin sebep oldugu korku ve karisiklik sirasinda binicilikleri savasciliklari sadakatleri guzellikleri ve soylari gibi meziyetleri sebebiyle pek cok Kipcak memluku satin aldi ve onlara hususi bir itina gosterdi Bu yuzden onun zamaninda Turk memluklerin nufuzu daha da artti Donem aktarimina gore es Salih Eyyubilerden hicbir hukumdarin toplamadigi kadar cok sayida Turk memluku toplamisti Oyle ki Misir daki Eyyubi ordusunun kumandanlarinin cogu onun memluklerindendi es Salih Eyyub Misir da cogalan bu memluklerin arasindan cogunlugunu Kipcak ve Harezmlilerin teskil ettigi ayri bir memluk grubu kurup bunlari kara ile irtibatini kesip mustahkem bir hale getirdikten sonra Nil icindeki er Ravza adasina yerlestirdi Araplarin Nil Denizi dedigi Nil e izafeten el Memalik el Bahriyye denilen bu yeni tesekkul baslangicta es Salih Eyyub u guclendirdi ise de zamanla nufuzlarinin cok artmasi Fatimilerde oldugu gibi bu sefer de Eyyubi Devleti nin cokmesine sebep oldu el Memalik el Bahriyye ya da es Salih e nispetle el Memalik es Salihiyye 13 yuzyilin ilk yarisinda sadece Misir i degil butun Islam alemini tehdit eden iki buyuk tehlikeyi yani Mogol Istilasi ni ve Hacli Seferlerini bertaraf ederek kendilerine gosterilen ihtimami bosa cikarmadilar Fransa Krali IX Louis 1248 yilinda buyuk bir Hacli ordusunun basinda Misir a dogru hareket etmisti Bu hucum Misir i istila etmek icin yapilan ilk Hacli hucumu olmamakla birlikte en tehlikelisi idi Cunku sayi ve techizat bakimindan kalabalik ve mukemmel olan bu ordu o zamanin Bati Avrupa hukumdarlarinin en kudretlisi ve Hacli zihniyetine en bagli olani tarafindan idare edilmekte idi Ote yandan IX Louis sefere ciktigi sirada Yakin Dogu Islam aleminin ve Misir in durumu hic de iyi degildi Louis Misir sahillerine geldigi sirada Eyyubi Sultani es Salih Eyyub agir sekilde hasta idi Bu sebepten Louis 1249 yilinin 6 Haziraninda Dimyat i kolayca ele gecirdi Kaynaklarin ifadesine gore es Salih Eyyub bundan fevkalade muteessir olmus ve basta kumandanlari Fahreddin olmak uzere memlukleri Dimyat i mudafaadaki ihmalleri yuzunden agir sekilde suclamisti es Salih Eyyub un bu basarisizliklari sebebiyle kendileri hakkinda kotu niyetler beslemesinden korkan memlukler onu oldurmek istemislerdi Ancak Fahreddin memluklari bu planlarindan vazgecirdi Fahreddin sultanin hasta oldugunu ve bu sebeple yakinda olecegini ima ederek Sabrediniz Nerede ise sifa bulmak uzeredir Olurse ne ala olmezse zaten sizin elinizdedir diyerek onlari vazgecirmisti Bu olaydan kisa bir muddet sonra es Salih Eyyub un hastaligi siddetlenmis ve nakledildigi Mansura Kalesi nde 23 Kasim 1249 da olmustur Ayni anda Haclilar da Dimyat tan guneye dogru yuruyuse gecmis bulunuyorlardi Gustave Dore nin sonucunda IX Louis nin esir alinisini tasvir ettigi resmi Haclilarin Misir i istilaya giristikleri bu esnada es Salih Eyyub un olumu ve yerini dolduracak birinin bulunmamasi durumu daha da naziklestirmisti es Salih Eyyub un Muazzam Turansah adinda bir tek oglu olup genc ve tecrubesiz birisiydi Ustelik bu sirada Hisn i Keyfa da naip olarak bulunuyordu Ancak es Salih Eyyub un hareminde dirayetli bir kadin olan esi Seceruddur vardi Seceruddur bu nazik durumda kocasinin olumunu gizleyerek Hisn i Keyfa daki Turansah a acele haber gonderip Misir a gelmesini istedi Ote yandan hala yasiyormus gibi es Salih Eyyub un odasina yemekler gonderiliyor fermanlar da yine onun imzasi ile cikariliyordu Seceruddur un aldigi tedbirlere ragmen IX Louis es Salih Eyyub un olumunu haber almis ve olumun sebep oldugu sokun atlatilarak tedbirler alinmadan once kesin darbesini indirmek uzere acele harekete gecmisti Nitekim Haclilar suratli bir yuruyusle Mansure ye kadar ulastilar Memlukler Haclilarin sehre girip sokaklarda dagilmasini beklediler Hic beklemedikleri bir sekilde Haclilara hucum ederek Mansure Muharebesi sonucunda 1 500 kadarini oldurduler ve pek cok da esir ele gecirdiler Kacan Haclilari takip ederek Fariskur yakinlarinda onlari bir kere daha yendiler Buradaki savas Hacli ordusunun neredeyse tamamen esir edilmesiyle neticelendi Esirler arasinda Fransa Krali IX Louis de bulunuyordu Mansure Muharebesi nden hemen sonra es Salih Eyyub un oglu Turansah 1250 yili subati sonunda Misir a geldi Kendisi 6 Ocak 1250 de henuz Misir yolunda iken Dimask ta sultan ilan edilmisti Turansah genc ve tecrubesizliginin yani sira kotu huylu ve siyasetten de anlamayan birisiydi Turansah Haclilara karsi zafer kazanarak ulkesini buyuk bir tehlikeden kurtarmis olan memlukleri kendine rakip ve saltanatina ortak cikan kisiler olarak gorup kiskanmaya basladi Kaynaklarin rivayetine gore Turansah icki icip sarhos olduktan sonra onunde duran mumlari teker teker kiliciyla kesiyor ve el Bahriyye nin ileri gelenlerinin her birisinin isimlerini birer birer zikrederek onlara boyle yapacagim diyordu Turansah Hisn i Keyfa ya haber gondererek kendinin sultan olmasini saglayan uvey annesi Seceruddur u babasinin servetini saklamakla itham etti Elindeki mucevherleri kendine teslim etmesini aksi halde kotuluk yapacagini soyleyerek onu tehdit etti Bundan korkan Seceruddur de el Bahriyye ile isbirligi yapmaya karar verdi Memlukleri ona karsi kiskirtarak Turansah i oldurunuz Ben sizin gonlunuzu yaparim dedi Bahri Memlukler de Turansah i oldurmeye karar vererek baslarinda Baybars el Bundukdari Kalavun es Salihi Camedar Aktay ve Aybeg et Turkmeni oldugu halde 30 Nisan 1250 tarihinde Fariskur a henuz gelmis olan Turansah a kiliclariyla hucum ettiler Turansah orada ikameti icin hazirlanmis olan ahsap bir binaya sigindi Memluklerin bu binayi atese vermesi uzerine Turansah kendini Nil e atarak yuzmeye basladi Memlukler dort bir taraftan ok yagdirdilar Kimse onun yardimina gitmedi ve boylece oldu Turansah in olumu ile Eyyubilerin Misir daki saltanati da son buldu Turansah in oldurulmesinden sonra Misir da yegane soz sahibi grup olan el Memalik el Bahriyye efendileri es Salih Eyyub un dul esi Seceruddur u sultan yaptilar Seceruddur Turk asilli bir cariye idi Bu yuzden bazi tarihciler onu Misir da hukum suren Memluk Devleti nin ilk sultani olarak kabul ederler Seceruddur once hala Dimyat ta bulunan Haclilar meselesini halletti Bunun icin Emir Husameddin Muhammed i Mansure de esir bulunan IX Louis e gondererek onunla baris yapti Buna gore Memlukler IX Louis yi ve ellerindeki butun Hacli esirlerini saliverecekler buna mukabil Haclilar da yarisi pesin olarak odenmek sartiyla 800 000 dinar odeyecekler ve Dimyat i tahliye ederek Misir i tamamen terk edeceklerdi Antlasmanin imzalanmasindan hemen sonra 7 Mayis 1250 tarihinde Memlukler Dimyat i teslim aldilar ve taahhut ettigi fidyenin yarisini odedikten sonra IX Louis i de saliverdiler Boylece Haclilar 11 ay 9 gun ellerinde tuttuklari Dimyat i terk ettiler Modern bir Seceruddur tasviri Muslumanlar Islam tarihi boyunca baslarinda hukumdar olarak bir kadin gormeye alisik degillerdi Seceruddur de durumunun farkinda olarak devlet ricaline hos gorunmek maksadiyla onlara rutbeler ve iktalar dagitip halkin kalbini kazanmak icin de vergileri hafifletti Bunlara ilaveten muharreratta sikkelerde ve hutbelerde Muslumanlarin Melikesi Inananlarin Emiri Halil in Annesi es Salih in Zevcesi gibi ibareler kullaniliyorsa da butun bunlar bir kadinin hukumdarligini gizlemeye yetmiyor ve herkes asil sultanin Seceruddur oldugunu biliyordu Seceruddur un es Salih Eyyub dan olan oglu Halil cok kucuk iken vefat etmisti Seceruddur kendi adini zikretmeksizin bu olu ogluna olan nispetini kullaniyordu Aslinin kole olup Eyyubi ailesine kan bagi ile bagli olmamasi sebebiyle taht uzerinde ser an hakki olmadigini bildiginden kasten Umm i Halil es Salihiyye lakabini kullanarak bir taraftan oglu Halil ve diger taraftan da kocasi es Salih Eyyub vasitasiyla Eyyubi ailesi ile olan bagina isaretle saltanatina mesru bir kilif hazirliyordu Ancak butun bunlar Seceruddur un halk gozundeki yerini kuvvetlendirmeye yetmedi Nitekim Dimask Naibi Cemaleddin bin Yagmur ve Kaymariyye umerasi Umm i Halil e baglilik yemini etmeyi reddettiler Ote yandan Suriye deki Eyyubi melikleri Turansah in oldurulup yerine Seceruddur un sultan oldugunu duyunca saltanatin kendi ailelerinden gitmis olmasi sebebiyle hep birden isyan ettiler Seceruddur un Abbasilere bagliliginin belirtisi olmak uzere kullandigi el Mustasimiyye lakabi da Mustasim i yumusatmaya yetmemisti Mustasim Seceruddur un saltanatini tanimak soyle dursun Misir a gonderdigi mektupla emirleri ayiplamis ve Orada erkek kalmadiysa bize bildirin size buradan bir tane gonderelim demisti Boylece Seceruddur icte ve dista istenilmeyen bir hukumdar olmustu Buna ilaveten Nureddin Mahmud Zengi zamanindan beri devam eden Misir ve Suriye nin birligi de parcalanmisti Bu kotu durumdan kurtulmak icin Seceruddur emirlerden Aybeg ile evlenerek sultanligi ona devretti Boylece Seceruddur un sultanligi 80 gun sonra 31 Temmuz 1250 de nihayete erdi Aybeg devri Eyyubi Devleti nin yikilmasindan sonra Misir da kurulan Memluk Devleti nin ilk sultani Aybeg tir Aybeg aslen Turk idi Yemen de mustakil bir devlet kurmus olan Resulogullarindan birinin memluku iken es Salih Eyyub a intikal etmis onun hizmetinde yukselerek emirlik derecesine cikmis ve es Salih Eyyub onu kendi casnigiri yapmisti Seceruddur un saltanati esnasinda atabeku l asakir olan Aybeg Seceruddur iceride ve disarida muhalefetle karsilasinca umeranin muvafakatiyle onunla evlenmis ve sultan olmustur Aybeg memlukler arasinda dindarligi comertligi ve goruslerinin isabetliligi ile taninmis olmasina ragmen siradan bir emirdi Hepsi de el Bahriyye nin ileri gelenlerinden olan Aktay Baybars Kalavun ve Sungur gibi birbirinden kuvvetli emirler dururken el Bahriyye grubundan bile olmayan Aybeg in sultanliga gecmesi bu emirlerin istedikleri zaman tahttan indirebilecekleri inanciyla gecici bir zaman icin de olsa onun uzerinde anlasmalari sayesinde mumkun olmustur Aybeg sultan olur olmaz iceride ve disarida zorluklarla karsilasti ise de el Bahriyye nin yardimi ile bu tehlikeleri bertaraf etti Fakat el Bahriyye grubunun lideri Aktay kendine guclu bir rakip olarak ortaya cikti Aktay oyle alametler kullaniyordu ki bunlar sadece sultana ait alametlerdi Arkadaslari kendi aralarinda ona el Meliku l Cevad diyorlardi Aktay Hama sahibi el Melik el Muzaffer in kizi ile nisanlanmis ve Aybeg ten Nisanlisinin sultan kizi olup sehirde alelade insanlar arasinda oturmasi uygun olmayacagi icin Kal atu l Cebel de oturtulmasini istemisti Kal atu l Cebel sultanlarin resmi ikametgahiydi Aktay in bunu istemesinin manasi kendini hukumdar yerine koymasi demekti Aktay in Eyyubi ailesinden bir prenses ile evlenmesi tahtta hak talep etmesi icin bir vesile idi Aybeg 18 Eylul 1254 te kendiyle bir hususu istisare etmek bahanesiyle Aktay i Kal atu l Cebel e davet etti ve onu oldurttu Aktay in oldurulmesi Kahire de hemen duyuldu Baybars Kalavun Sungur ve el Bahriyye nin ileri gelen diger emirleri kalenin surlari dibinde toplanarak henuz oldurulmedigini zannettikleri Aktay i kurtarmak icin tesebbuste bulundular Aybeg yukaridan liderleri Aktay in basini onlara atinca siranin yakinda kendilerine gelecegini anlayarak Suriye ye kacmaya karar verdiler Aybeg ic ve dis tehlikeleri bertaraf edip dusmanlarina basari ile karsi koyarak cesitli zorluklarin hepsinin ustesinden gelmisken olumu karisi Seceruddur eliyle oldu Tarihcinin deyimiyle cetin bir ceviz olan Seceruddur Aybeg ile evlenip tahttan feragat ederken bunu sadece Muslumanlari tatmin etmek icin yapmis fakat devlet islerini elinden birakmamayi kafasina koymustu Seceruddur Aybeg i tamamen kontrolune almisti ve Aybeg in sozu bile gecmiyordu Bu yuzden Aybeg Seceruddur ile yasamaktan bikip usandi Bilhassa bir muneccimin sonunun bir kadin eliyle olacagini haber vermesinden sonra da onun basina bir is acmasindan korktu Aybeg Musul hakimi Bedreddin Lulu nun kizi ile evlenmek uzere nisanlanmisti Cok kiskanc olan Seceruddur ofkelenerek bir suikast tertipledi ve geceleyin hamama giren Aybeg onceden Seceruddur tarafindan hazirlanmis olan bes adam tarafindan 12 Nisan 1257 de olduruldu Olayin sabahinda Seceruddur Aybeg in geceleyin aniden oldugunu soyledi ise de Aybeg in memlukleri buna inanmadilar ve Seceruddur ile etrafindakileri yakalayarak oldurduler Nureddin Ali devri Memlukler saltanatin verasetle intikali kaidesine inanmiyorlardi Bu yuzden hukumdarlik makami herhangi bir sultanin vefatindan sonra Memluk emirlerinin buyukleri arasinda cekisme mevzusu oluyordu Bir Memluk sultani oldugu zaman emirlerin buyukleri toplanirlar ve olen sultanin oglunu babasinin yerine sultan tayin ederlerdi Ancak bunu veraset kaidesine inandiklari icin degil emirler arasinda en kuvvetlisinin ortaya cikarak digerlerini bertaraf etmesine kadar gecici bir hal tarzi olarak gordukleri icin yaparlardi Aybeg in oldurulmesinden sonra buyuk emirler arasinda Misir da ayni durum yasandi Emirlerin ileri gelenleri toplanarak Aybek in oglu Nureddin Ali yi sultan olarak sectiler Kendisine el Mansur lakabi verildi Ali henuz 15 yasinda olup buyuk emirlerin onunde direnebilmesi ve ulkeyi tehdit eden dis tehlikelere karsi koyabilmesi mumkun degildi Nitekim bir muddet sonra buyuk emirler arasinda rekabet bas gosterdi Ali nin naibi ve emirlerin en kudretlisi olan Kutuz 1258 yilinda Mogollarin Hulagu kumandasinda Abbasileri yiktiktan sonra Suriye ye ulastiklari haberini aldi Bunun uzerine Misir ayanini ve emirlerin ileri gelenlerini toplayarak Nureddin Ali nin boyle guc durumlarin adami olmadigini ancak herkesin kendine itaat edecegi kudretli bir kisinin sultan olmasiyla Mogollara karsi konulabilecegini soyledi Orada hazir bulunan herkes Bu is icin senden baskasi yoktur dediler Boylece Kutuz 12 Kasim 1259 da sultan oldu Kutuz devri sergilenen Kutuz bustu Kutuz sultan oldugu siralarda Suriye topraklari Mogol Istilasi na maruz kalmisti Kaynaklar Kutuz un cesur kahraman tedbirli dindar iyiliksever ve Mogollar ile mucadelede basarili bir sultan oldugunu muttefikan kaydederler Herkes ondan Yakin Dogu da kimsenin karsilarinda durmaya muvaffak olamadigi Mogol tehlikesini durdurmasini bekliyordu Ote yandan Hulagu nun elcisi gelerek mukavemet edilmeksizin teslim olunmasini istedi Aksi takdirde baslarina getirilecek kotulukleri sayarak tehdit etti Kutuz emirleri toplayarak onlarla durumu gorustu Savasa yonelik karar birligi cikmasi uzerine Hulagu nun elcilerini ortadan ikiye boldurup baslarini mizraklarin ucuna taktirarak teshir etti Bu tehlikeli anda Aktay in katlinden sonra Suriye ye kacan ve hala orada bulunan bir kisim el Bahriyye memluku Mogollara karsi mucadelede buyuk bir basari gosterdi Elci gondererek Mogol tehlikesine karsi isbirligi yapmayi teklif ettiler Kutuz onlara aman vererek Misir a davet etti Boylece butun memlukler Mogollara karsi Kutuz un etrafinda birlestiler Memluklerin aralarindaki dusmanliklari unutarak Mogollara karsi birlestikleri bu sirada gelisen olaylar da onlara yardim etti 1259 Agustosunda Mogol Hani Mongke olmus ve kardesleri arasinda Mogol Imparatorlugu nun paylasilmasi konusunda anlasmazlik cikmisti Hulagu de kardesinin vefatini duyunca Suriye deki kuvvetlerinin basinda kumandanlarindan Ketboga yi birakarak ordusunun buyuk bir kismiyla Karakurum a gitmisti Kutuz hazirliklarini tamamladiktan sonra Mogollar ile karsilasmak uzere Kahire den cikti Salihiyye ye yaklastiklarinda bazi emirler Mogollar hakkinda anlatilan urkutucu hikayelerden dolayi tereddut gosterdiler Kutuz onlara Ey Musluman emirler Yillardir beytu l malin ekmegini yiyorsunuz ve simdi de savasmak istemiyorsunuz Iste ben gidiyorum Savasmak isteyenler benimle gelsin Kim savasmak istemezse o da evine donsun Allah hepimizi gormektedir Muslumanlarin vebali geride kalanlarin boynunadir diyerek bir nutuk irat etti 1260 Haziraninda Baybars el Bundukdari oncu birliklerin basinda oldugu halde Gazze deki Baydara nin uzerine yurudu Baydara o sirada Baalbek te bulunan Ketboga ya bunu haber verip yardim istedi Ketboga ona oldugun yerde kal ve bekle diyerek Gazze yi korumasini ve yardim gelinceye kadar sehri terk etmemesini emretti Memlukler Gazze ye hucum ederek Baydara yi yendiler ve sehri ele gecirdiler Kutuz bu esnada Suriye deki Haclilar ile catismaktan ve boylece iki ates arasinda kalmaktan kacindi Akka daki Hacli hakimine elci gondererek Mogollar ile savasmak icin topraklarindan gecmek uzere izin istedi Onlarin buna muvafakat etmesi uzerine Kutuz sahili takiben Hacli topraklarini gecti Aynicalut denilen yere vardi Kutuz Mogollari yaniltmak icin askerlerinin bir kismini civardaki ormanliklara gizleyerek oncu birliklerini Baybars in kumandasinda Mogollara karsi sevk etti Bu esnada Ketboga da Aynicalut a ulasmisti 3 Eylul 1260 gunu Aynicalut ta Memlukler ile Mogollar arasinda vuku bulan Ayn Calut Muharebesi nde Mogollar tam bir maglubiyete ugradilar Ketboga da savas alaninda oldu Memluklerin Aynicalut taki zafer sadece Misir i degil Suriye yi de Mogol hakimiyetinden kurtarmistir Suriye deki Haclilarin Muslumanlara hucum etmemeleri ve Hulagu nun ordusunun buyuk bir kismiyla Karakurum a donmesi Memluklerin isini kolaylastirmisti Memlukler Misir tahtini Eyyubilerden zorla almislardi Bunu ve kendi kole asillarini unutturmak icin kendilerine seref verecek ve hakimiyetlerine mesruiyet kazandiracak buyuk bir hadiseye ihtiyaclari vardi Aynicalut Muharebesi bir taraftan Yakin Dogu Islam alemini Mogol tehlikesi karsisinda korurken Memluklerin mesruiyet eksiklerini de orten bir ortu vazifesi gormustur Bu sayede herkes Memluklerin aslen kole oldugunu ve tahti gasp yoluyla ele gecirdigini unutarak onlari kendilerini Mogol felaketinden kurtaran kisiler olarak gormustu Dolayisiyla Memluklerin hakimiyetlerinin devami da Muslumanlari korumalarinin devami ile mumkun olacakti Aynicalut zaferi Mogollar ile Muslumanlar arasinda oldugu kadar Eyyubiler ile Memlukler arasindaki mucadeleyi de ayiran bir savas olmustu Boylece bu savas Eyyubiler devrinin sonlanarak ve Memluklerin yukselisini ilan etmistir Muharebeden sonra Kutuz Firat tan itibaren butun Suriye ve Misir in efendisi oldu Kahire sehri Aynicalut ta muzaffer olan askerleri karsilamak icin suslenmis caddeler ve sokaklar zafer taklariyla donatilmis iken suratle gelisen olaylar Kutuz un olumu ve Baybars in sultan olmasi ile neticelendi Baybars Mogollara karsi gosterdigi basaridan da guc alarak Kutuz dan kendini Haleb naipligine tayin etmesini istedi Ancak Kutuz Baybars in bu istegini yerine getirmedi Baybars Kutuz dan intikam almaya karar vererek el Bahriyye ileri gelenlerinden arkadaslariyla bir plan hazirlayip firsat kollamaya basladi Kutuz avlanmak maksadiyla karargahtan uzaklastiginda Baybars ona yaklasarak Aynicalut ta ele gecirilen Mogol kadinlarindan birini kendine ihsan etmesini istedi Kutuz onun bu istegine olumlu cevap verince Baybars buna karsilik elini opmek bahanesiyle Kutuz un elini tuttugu anda daha once kararlastirildigi uzere arkadaslari da harekete gecerek Kutuz u atindan yere yikarak oldurduler I Baybars devri I Baybars in hukumdarlik simgesi olarak kullandigi aslan motifinin islendigi bir kabartma Kutuz un oldurulmesinden sonra onu olduren kisinin sultan olmasi da tabii idi Zaten Baybars el Bahriyye nin en kudretli emirlerinden birisi olup Kutuz u oldurme fikri de ona aitti Bunlara ilaveten Baybars Mogollar ile savasta fevkalade seref ve un kazanmisti Kaynaklarin bildirdigine gore el Bahriyye umerasi Kutuz u katlettikten sonra Salihiyye de saltanat otaginda toplanmislar ve Baybars i sultan yapmaya oy birligiyle karar vermislerdi Onlari otagin girisinde karsilayan Atabeg Farisuddin Aktay a Kutuz un olduruldugunu haber vermisler ve Aktay onlara Onu hanginiz oldurdu diye sorunca Baybars Ben diye cevap vermis ve Aktay Hunkarim buyur onun tahtina otur demisti Bu kadar kolaylikla ve basitce olduren oldurulenin yerini almis ve kurbanin kani kurumadan yeni hukumdar icin askerlerden baglilik yemini alinmisti Salihiyye de bu merasim yapildiktan sonra Emir Aktay in Sultan Baybars a Kal atu l Cebel e girip tahtina oturmadikca bu is tamam olmaz demesi uzerine Baybars yaninda emirleri oldugu halde suratle Kahire ye geldi ve Aynicalut kahramani olarak unlenen Kutuz icin suslenmis olan caddelerden gecerek Kal atu l Cebel e cikti Baybars i kalede naip Emir Izzeddin Aydemir karsiladi Baybars durumu ona anlatti Aydemir de hemen yeni sultana biat etti Tarihcinin rivayet ettigine gore Salihiyye de kendine el Melik el Kahir unvani verilen Baybars bu lakabin ugursuz olup bununla lakaplanan bir hukumdarin iflah etmediginin kendine soylenmesi uzerine el Melik ez Zahir unvanini aldi Baybars in 26 Ekim 1260 tarihinde Kal atu l Cebel de tahta oturmasi ile Memluk tarihinde yeni bir safha basladi Baybars icte ve dista yaptigi icraatiyla Misir ve Suriye deki Memluk Devleti nin hakiki kurucusu olmustur Memluk Devleti nin kurulusunu takip eden on yil icerisinde bes sultan tahta gecmis ve devletin icinde bulundugu istikrarsizlik kurumlarin olusturularak bir devlet gelenegi olusmasina mani olmustu Sultan Baybars ise 17 yil mustakil olarak saltanat surmus olup Kalavun dan baska kimse bu kadar uzun muddet saltanat surmemistir Baybars in uzun muddet hukumdarlik yapmasi onun siyasetinin basarisina delalet ettigi gibi idaredeki istikrari da gosterir Baybars sultan olur olmaz disarida Mogol ve Hacli tehlikesine karsi koyarak nufuzunu Nubye ve Arap Yarimadasi nda yayacak genis ufuklu bir siyaset takip etmeye basladi Iceride ise ayaklanmalari bastirarak emniyet ve asayisi temin ile halkin yukunu hafifletecek bir suru tedbir aldi Ayrica Misir ve Suriye de kendinden sonra uzun muddet devam eden Memluk hakimiyetini temin edecek idari nizamin esaslarini koyarak islahat yapti Baybars bu icraatini yapabilmek icin bir taraftan Ilhanlilara karsi Altin Orda Devleti ile anlasirken Suriye deki Haclilara karsi da Bizans Imparatorlugu ile anlasti Ote yandan Memluklerin Misir ve Suriye deki hakimiyetini kuvvetlendirmek icin Abbasi hilafetini Misir da yeniden tesis etti Baybars 1265 1269 ve 1271 yillarinda Ilhanlilarin Memluk topraklarina yaptigi saldirilari basari ile puskurttu Onlara kendi gucunu gostermek icin karsi hucumlarda bulundu Nitekim 1277 yilinda Ilhanlilarin himayesinde olan Anadolu Selcuklu Devleti uzerine yuruyerek burada musterek Ilhanli ve Selcuklu ordusunu Elbistan ovasinda 18 Nisan tarihinde maglubiyete ugratti Onun donmesinden sonra Abaka Elbistan a geldi ve savas meydaninin tamamen Mogol oluleriyle dolu olup bir tek Selcuklu askerinin bile olmedigini gorunce butun Anadolu nun tahrip edilmesini ve karsilasilan herkesin oldurulmesini emretti Memlukler Mogollara karsi verdikleri mucadele ve gosterdikleri basariyi Yakin Dogu daki Haclilara karsi da gosterdiler Memlukler bu mucadelede Mogollara karsi kazandiklari basaridan daha muhim basarilar elde ettiler Cunku Suriye deki Hacli varligini nihai olarak sonlandirmislardir Bunu yaparken Memlukler bazen hem Haclilara hem de Mogollara karsi ayni anda savasmak mecburiyetinde kaliyorlardi Memluklerin Haclilara karsi kazandiklari ilk basari Mansure yi almalari ve 1250 yilinda Fariskur da Hacli ordusuna agir bir yenilgi yasatmalaridir Baybars 1265 Subati baslarinda buyuk bir ordunun basinda yuruyuse gecerek Kayzeriye Yafa Aslis ve Arsuf sehirlerini teslim aldi 1266 yazinda Safed ve Remle yi aldi Kucuk Ermenistan Kralligi ni agir bir yenilgiye ugratti Baybars 1267 yilinda Tiberya ve Akka mintikalarini yagmalayip ertesi yil Yafa es Sakif ve Arnun sehirlerini istila etti Nisan 1268 de Antakya yi yuklu bir ganimet elde etti Baybars 1271 yilinda Trablus Kontlugu na hucum etti Safita Hisnu l Ekrad ve Hisnu Akkar kalelerini ele gecirdi Akka nin kuzeydogusundaki Hisnu l Karin kalesini istila etti Bu son kale Toton Sovalyelerinin elindeydi Ote yandan Baybars Kibris kralinin Suriye deki Hacli kuvvetlerini birlestirmek icin gayret sarf etmesi ve Kibrislilarin Dogu Akdeniz de dolasan Islam gemilerine hucum etmesi gibi sebeplerle 1270 yilinda adayi fethetmek icin bir donanma gonderdi Ancak firtinaya yakalanan Memluk donanmasinin buyuk bir kismi ada sahillerinde batarak bu seferin basarisizlikla neticelenmesine sebep oldu Berke devri Baybars tahtta veraset nizamina inanmayan bir memluktu ve Aybeg in oglu Ali nin azledilerek Kutuz un sultan olusunu gormustu Buna ragmen babalik duygusu agir bastigi icin oglu Berke nin kendi yerine sultan olmasini istemis ve sagliginda Berke icin baglilik yemini almis 1264 yilinda onu sultan ilan edip saltanat alametleri ile ata bindirerek kendi de onun yaninda yayan yurumustu 20 Haziran 1277 tarihinde Baybars Dimask ta olunce Emir Bilik el Hazinedar Kahire deki Berke ye babasinin olumunu haber verdi Bunun uzerine emirler ona olan biatlarini yenilediler Ayni sekilde diger askerler kadilar ve ayan da biat ettiler Hatipler camilerde onun adina hutbe okudular Fakat kisa muddet sonra Berke nin takip ettigi siyaset umerayi kizdirdi Muhalefet hareketinin basinda el Bahriyye den Kalavun ve Sungur gibi emirler vardi Nihayet bu emirler toplanarak Berke ye bir muhtira gonderdiler Durumun ciddiyetini anlayan sultan 17 Agustos 1279 tarihinde tahttan cekildi Sulemis devri Umera Berke yi tahttan uzaklastirdiktan sonra Kalavun a sultan olmasini teklif ettiler Kalavun onlara Saltanatin Baybars in zurriyetinden cikmamasi daha iyidir diyerek teklifi geri cevirdi Kalavun un saltanatin Baybars in soyundan cikmamasi seklindeki sozleri memlukler verasete sistemine inanmadiklarindan zaten gecersizdi Bununla birlikte o sultan olmak icin zamanin henuz olgunlasmadigini goruyor ve ordunun cogunlugu Baybars in memluklerinden tesekkul ettiginden kendine karsi isyan edeceklerinden korkuyordu Bu sebepten Baybars in diger oglu Sulemis i sultan yapmaya karar verdiler Sulemis bu sirada 7 yasinda idi Ona el Melik el Adil lakabi verildi ve Kalavun da onun atabegi oldu Bu Kalavun icin bir firsatti Yeni sultanin yasinin kucuk olmasindan istifade ederek perde arkasindan durumu kendi icin olgunlastirmaya basladi Kalavun sonunda umerayi toplayip Sulemis in yasinin kucuklugunden bahsederek kamil birisi olmadan islerin iyi yurumeyecegini ifade etti Bunun uzerine umera Sulemis i azlederek Kalavun un sultan olmasina karar verdi Kalavun devri Kalavun un bir tasviri 26 Kasim 1279 da tahta oturan Kalavun Ilhanlilara karsi selefi Baybars in siyasetini takip etti 1280 ve 1281 yilinda Ilhanlilarin Suriye ye yaptiklari iki hucumu bertaraf etti Bu sirada Suriye deki Haclilar gerek kendi aralarindaki anlasmazliklarin artmasi ve gerekse Bati Avrupa dan gelen yardimin kesilmesi sebebiyle zor durumdaydilar Bunu firsat bilen Kalavun Suriye deki Hacli kalintilarina son vermek icin harekete gecti Kalavun bu amacla Emir Husameddin Toruntay kumandasinda bir orduyu Antakya Prensligi nin son kalintisi olan Lazkiye ye sevk etti ve sehir 20 Nisan 1287 de alindi Bu sirada un olumunden sonra Trablus Kontlugu dahilinde anlasmazliklar bas gostermis ve Trablus taki bazi hizipler Kalavun dan destek istemislerdi Kalavun bunu firsat bilerek Trablus u almak icin hazirlandi 1289 Subatinda 40 bin atli ve 100 bin yayadan mutesekkil ordusuyla ve nisan sonlarinda sehir dustu Kalavun Hacli donanmasi tehdidinden emin olmak icin iceride yeni bir sehir bina etti Bundan bir muddet sonra Haclilar Trablus Kontlugu na bagli Beyrut ve Cebele gibi sehirleri de tahliye ettiler ve Muslumanlar buralari da ele gecirdiler Cubeyl bir muddet daha Haclilarin elinde kaldiysa da sonunda Memluklere itaat etti Kalavun Akka daki Haclilarla bir antlasma yapti ise de Italya dan gelen bir Hacli grubunun Musluman halka ve tuccarlara saldirmasi bu barisi bozdu Kalavun hazirliklarini tamamlayip Akka yi fetih icin yola cikmak uzere iken 10 Kasim 1290 da oldu Bin dinara satin alindigi icin lakabi Elfi olan Kalavun un memluklerinin sayisi bir rivayete gore 7 bin bir rivayete gore de 12 bine kadar ulasmisti Bunlar arasinda Cerkes ve As asilli 3 700 tanesini secerek kale burclarina yerlestirmis ve bu sebeple onlara el Burciyye adi verilmisti Halil devri Halil babasinin olumu uzerine Divan i Insa nin baskani olan Muhyiddin Ibn Abdizzahir i cagirarak veliahtlik beratini getirmesini istemis ve babasinin imza yerini bos gorunce Sultanin bana vermek istemedigini Allah verdi demisti Umeranin kendine biati ile sultan olan Halil tahta gecer gecmez memluklerin isyani ile karsilasti Duruma hakim olan Halil babasi Kalavun un Akka yi Haclilardan almak icin hazirladigi plani tatbike giristi Babasinin hazirladigi ordunun basinda Suriye ye yuruyen Halil in nda emri altinda 60 bin atli ve 160 bin yayadan mutesekkil insan gucu olup bu ordu kusatma aletleriyle donatilmisti Haclilar sehri kurtarmak icin Suriye deki butun kuvvetlerini Akka da topladilar Denizden de Italyanlar ve digerleri sehrin imdadina kosmuslardi Boylece Akka yi mudafaa etmek icin 30 40 bin civarinda asker toplanmisti Bir bucuk ay suren siki bir kusatma ve siddetli carpismalardan sonra Akka Memluklerin eline gecti Akka nin dusmesinden sonra Suriye deki diger Hacli kalelerinin ayakta durmasi mumkun degildi Sur Sayda Antartus pes pese ele gecirildi Boylece butun Suriye sahili Haclilardan alindi Halil cesur ve savasci birisi olmasina ve Haclilar ile mucadele edip tarihe adini Suriye den Haclilari cikaran hukumdar olarak yazdirmasina ragmen kotu ahlaki sebebiyle kisa muddet sonra umera ile arasi acildi Halil sultan olur olmaz devlet ricaline ve babasi zamaninda sozu gecen umeraya karsi hasin davranmaya basladi Daha veliahtligi esnasinda Emir Husameddin Toruntay ile arasi acilmisti Bu sebeple bazi emirler Toruntay i Halil e karsi kiskirtmislarsa da Toruntay onlara muspet cevap vermemisti Halil sultan olduktan birkac gun sonra Toruntay i yakalayarak oldurmustu Umera onun bu davranisini tasvip etmeyip kendileri icin korkmaya basladilar Sultanin ava cikmasini firsat bilen Bedreddin Baydara Nogay Toruntay Altinboga Husameddin Lacin Semseddin Karasungur Aksungur el Husami ve Seyfeddin Bahadir onu takip ederek 13 Aralik 1293 te oldurduler Halil in oldurulmesinden sonra emirler olay mahallinde iken Baydara nin sultan olmasina karar vererek ona baglilik yemini edip onunde yer optuler Baydara ya el Melik el Muazzam el Melik el Kahir el Melik el Evhad gibi lakaplar verildi Halil in memlukleri efendilerinin oldurulmesine ve Baydara nin sultan olmasina razi olmayarak Ketboga nin liderliginde efendilerinin ocunu almak icin harekete gecip Baydara ve etrafindakileri kovalayarak onlara yetistiler Yapilan savasta Baydara olduruldu ve yardimcilarinin cogu da kacti Ketboga nin sultan olmasi beklenirken Halil in Kal atu l Cebel de naip olarak biraktigi Emir Alemuddin Sencer es Sucai buna mani oldu Cunku iki emir arasinda rekabet olup her ikisi de digerini simdilik alt edemeyeceklerini anladiklarindan Halil in kardesi Muhammed e biat ettiler I Muhammed ve kisa sureli sultanlar devirleri Muhammed saltanat muddetinin uzunlugu ve bu muddet zarfinda vuku bulan muhim gelismelerden dolayi Memluk Devleti tarihinde ehemmiyetli bir yer isgal eder Misir halki da onu seviyor ve onun tahtta kalisini istikrar emniyet ve refahin garantisi goruyordu Bu yuzden Kalavun ailesinin Memluk tarihindeki ehemmiyeti bu ailenin kurucusu Kalavun dan degil oglu Muhammed den gelmektedir Ancak Muhammed ilk defa tahta oturdugu zaman dokuz yasinda bir cocuktu Bu sebeple onun kocaman bir devletin idaresini tek basina yurutmesi cok zordu Onun icin Muhammed in 1293 1294 yillari arasindaki ilk hukumdarligi ismen bir hukumdarlik olup fiili kuvvet basta taht naibi Ketboga ve vezir Alemuddin Sencer es Sucai olmak uzere buyuk emirlerin ellerinde idi Bu iki emirden her birinin tahti kucuk sultandan almak icin birbirlerine girmesi bekleniyordu Nitekim cok gecmeden beklenen catisma cikti Ketboga bir komplo ile Sencer i bertaraf ederek devlet islerinde yegane soz sahibi oldu Kucuk sultan Muhammed in onun yaninda zerre kadar sozu gecmiyordu Umerayi toplayarak onlara Muhammed in yasinin kucuk olmasi sebebiyle memluklerin reayanin hakkina tecavuz etmeye basladigini memleketin namusunun parcalandigini ve olgun birisi sultan olmadikca durumun duzelmeyecegini soyledi Bunun uzerine umera Muhammed in hal edilip yerine Ketboga nin sultan olmasini kararlastirdi Ketboga nin hukumdarlik alametlerinen biri olan kendi adina bastirdigi para Ketboga Memluk tahtina oturur oturmaz tatli dil ve guler yuzle memluk umerasina yaklasmaya basladi I Muhammed i annesi ile birlikte kaledeki evlerinden birisinde oturtarak dis dunya ile irtibatlarini kesti Husameddin Lacin i saltanat naibi secerek butun devlet islerini ona havale etti ve Fahreddin el Halili yi de vezir yapti Cok gecmeden insanlar bazi sebepler yuzunden Ketboga dan nefret etmeye ve onun zevalini temenni etmeye basladilar Bunlardan birincisi Ketboga nin tahta ciktigi yil Nil in suyunun alcalarak mahsulun iyi olmamasi sebebiyle fiyatlarin yukselmesine bagli olarak aclik hastalik ve olumlerin yayginlasmasidir Diger bir sebep de Ketboga nin Mogol asilli olmasiydi Ketboga nin sultan oldugunu duyan ve Ilhanli Hani Gazan in Islamiyet i kabul etmesi sebebiyle oradan kacan Mogollar Ketboga nin yanina gelmisler kendilerine Uyratlar adi verilen bu Mogollari cok iyi karsilayan Ketboga onlara zengin iktalar tahsis etmisti Ketboga nin Misir da pahaliligin artip yiyecegin azaldigi ve aclik sebebiyle sokaklarda insanlarin oldugu bir sirada 10 binden fazla Mogol a husnu kabul gostererek misafir etmesi halk arasinda ofkeye neden oldu Bunun yani sira bu Uyratlarin putperest olmasi da onun asker ve halk tarafindan sevilmemesine sebep oldu Aslinda Ketboga aleyhindeki butun hareketlerin arkasinda Husameddin Lacin bulunuyordu Cunku Husameddin Lacin I Muhammed in azlindeki komploda kendinin de istiraki oldugu icin kendinin de en az Ketboga kadar tahtta hakki olduguna inaniyordu Bu sebeple Lacin Ketboga aleyhindeki havayi tahrik etmekle yetinmeyerek onu oldurmek uzere bir plan yapti Komployu hisseden Ketboga saltanati birakip Dimask a kacarak canini kurtardi Ketboga siginmak icin Dimask a kacarken Lacin umerayi toplayarak kendine sultan olarak biat etmelerini istedi bunu temin etmek icin onlara Ben de sizlerden biriyim Kendimi sizlerden ayirmiyorum Kendi memluklerimden hicbirisini sizin uzerinize cikarmayacagim Sizlerden bu konuda hicbir sikayet olmayacaktir Ketboga nin memluklerinin size yaptigi hicbir sey yapilmayacaktir Sizler benim arkadasimsiniz ve kardeslerimsiniz gibi tatli sozler soyledi Boylece umeranin destegini kazanan Lacin sultan oldu Lacin er Ravk el Husami diye bilinen meshur tahriri yaptirmisti Bu tahrir neticesinde emirlerin ve askerlerin topraklari daralmis ve gelirleri azalmisti Bu sebeple memlukler Lacin e kizgindilar Efendileri Halil in oldurulmesindeki rolu sebebiyle intikam almak isteyen el Esrefiyye Memlukleri de firsat kolluyorlardi Neticede el Burciyye nin lideri Gurcu nun idaresinde harekete gectiler Lacin ve naibi Mengu Timur olduruldu I Muhammed in kacarak sigindigi Kerek Kalesi Lacin in oldurulmesinden sonra umera toplandiginda yeni sultanin kim olacagini belirleme konusunda daha once ayni durumlarda oldugu gibi hareket edilmis ve Gurcu Ey emirler Sultani ben oldurdum Efendimin ocunu ben aldim I Muhammed in yasi kucuk oldugu icin onun sultan olmasi dogru olmaz dedikten sonra Emir Tugcu yu gostererek Bu sultan olsun ben de onun naibi olayim demisti Fakat sultanliga gecmek isteyenlerin cok olmasi yuzunden gorusler ayrildi Bir emir uzerinde birlesilemedigi icin I Muhammed in tekrar sultan olmasi kabul edildi Bunun uzerine I Muhammed surgunde bulundugu Kerek ten getirtildi ve Kahire de bilhassa halk tarafindan sicak bir sekilde karsilandi Sultani memluk umerasinin tayin etmesine ragmen halkin da Kalavun ailesinin sahsinda ulkenin refahini gordugu icin kendi tercihini ortaya koydugu ilk defa bu hadise vesilesi ile gorulmektedir I Muhammed in Kerek ten gelmesine kadar gecen yirmi bes gun zarfinda umera bos tahtin etrafinda oturmuslar ve ulkeyi mustereken idare etmislerdi I Muhammed Kahire ye geldikten sonra tahta oturdu ve umera ona baglilik yemini etti Emir Seyfeddin Sellar saltanat naibi Emir Baybars el Casnigir de ustadar tayin edildi Bu iki emir Sellar ve Baybars sultanin yasinin kucuk olmasindan yararlanarak devlet islerini ele gecirip I Muhammed uzerinde buyuk bir baski kurdular Oyle ki yiyecek icecek ve harcligi gibi en basit sahsi islerine bile mudahalede bulundular Cok gecmeden Baybars ile Sellar arasinda mucadele bas gosterdi ve bu durum ulke dahilindeki islerin de bozulmasina sebep oldu Nufuzlari her gun gittikce artan el Burciyye ile diger memluk gruplari arasindaki catismalar durumu daha da kotulestirdi Kahire halkinin sokaklarda toplanarak I Muhammed lehinde numayis yapip sloganlar attigi ve bu yuzden de memluklerle halk arasinda catismalarin ciktigi goruldu Sonunda ozel hayatina bile mudahale edilen I Muhammed in sabri tukendi ve umeradan hacca gitmek icin ulkeyi terk etmesine musaade edilmesini istedi Bu bahane ile Kahire den cikan sultan Kerek e varir varmaz Baybars ve Sellar a mektup yazarak tahttan cekildigini bildirdi II Baybars devri Umera I Muhammed in tahttan cekildigini bildiren mektubunu alinca cok kizdilar Ona mektup yazarak hemen Misir a donmesini aksi takdirde kendini Kerek ten surup cikaracaklarini ve ebediyen tahttan mahrum edeceklerini bildirdiler Cocuklugu birakarak hemen buraya gel eger simdi gelmezsen daha sonra da gelemezsin pisman olursun ama son pismanlik fayda vermez mealinde tehditkar bir uslupla onu tahta davet ettilerse de Kerek te kalmakta israr edip donmeye yanasmadi Boylece tahta kimin cikacagi meselesi yeniden gundeme geldi Umera saltanat naibi olmasi sifatiyla tahti Sellar a teklif ettilerse de Ketboga ve Lacin in basina gelenlerin kendi basina da gelmesinden korkarak bunu kabul etmedi ve arkadasi Baybars el Casnigir i isaret etti Boylece umera Baybars el Casnigir e II Baybars olarak biat ettiler Baybars a el Muzaffer unvani verildi Sellar da gorevinde kaldi II Baybars el Burciyye den olup Cerkes asilli idi Kendisinden once ise hicbir Cerkes asilli memluk sultan olmamisti Yeni sultanin halletmek zorunda oldugu ilk mesele Misir icinde ve disinda hala buyuk bir itibari olan I Muhammed meselesi idi Suriye deki umeranin ileri gelenleri II Baybars a karsi cikarak I Muhammed e bagli kaldilar Ona mektup yazip kendine yardima hazir olduklarini bildirdilerse de I Muhammed sabretmeleri gerektigini bildirdi I Muhammed in Kerek teki faaliyetlerinden endiselenen II Baybars mektup yazarak tehditler savurdu ise de I Muhammed kendini destekleyen Suriye deki umeradan yardim istedi II Baybars kendini sultan ilan edeliden beri niyetleri isyan ederek eski sultani tahta iade etmek olan Suriye deki naipler harekete gectiler Misir daki emirlerin bir kismi da I Muhammed e geldiler ve onu Misir a yurumeye tesvik ettiler II Baybars tahtini kurtarmak icin biat aldi ise de bu onun tek basina kalmasini engelleyemedi Sonunda tahttan feragat ettigini ilan ederek elci yoluyla af diledi Kahire de kalmasinin kendi icin tehlikeli olacagini sezerek hazinede ne var ne yoksa alip sehirden cikti I Muhammed in ucuncu devri ve soyunun saltanati I Muhammed Suriye den Kahire ye dogru yuruyusunde gectigi her yerde sicak bir husnu kabul ve sevincle karsilandi Sonunda Misir a ulasip ucuncu ve son kez Memluk tahtina oturdu I Muhammed in bu ucuncu saltanati gerek onun hususi hayatinda gerekse Misir ve Memluklerin tarihinde muhim bir yer tutar Ucuncu saltanatinda gercek sahsiyetini ortaya koydu ve butun devlet islerini eline alarak umeranin kendine tahakkum etmesine musaade etmedi I Muhammed in bu ucuncu saltanati 31 yil devam etmis olup kendinden onceki ve sonraki sultanlardan hicbirisi bu kadar uzun muddet saltanat surmemisti Uzun saltanati esnasinda Suriye deki Hacli kalintilarini bolgeden cikarmis Ilhanlilari yenerek onlarin arz ettigi tehlikeyi bertaraf etmis iceride sukun ve istikrari temin ederken disarida ise devletin itibarini yukseltmek ve Memluk Devleti ni en genis hudutlarina ulastirmak gibi basarilariyla Misir halkinin takdirini kazanmisti Tarihciler onu tedbirli heybetli dusmanlarina karsi amansiz herkesin kendine itaat ettigi devlet islerini simsiki elinde tutan deha sahibi bir sultan olarak tarif ederler Devleti tek basina idare ettigi bu ucuncu ve uzun suren saltanati esnasinda kurulan nizam sayesinde memleketin iktisadi durumu da gelisti Ayni zamanda memluk nizaminin olgunlastigi hukumet dairelerinin oturdugu idarede bircok yeniliklerin ve gelismelerin vuku buldugu bazi buyuk vazifelerin kaldirilip bazi yeni vazifelerin getirildigi bir devirdir I Muhammed bunlara ek olarak gelir kaynaklarini da duzeltmis ve iktisadi gelismeye bagli olarak devletin geliri de artmistir Butun bu isleri yaparken I Muhammed kendine bagli umeranin desteginden faydalanmistir Ancak umeraya karsi icinde bir ukde bulunan I Muhammed onlarla munasebetlerinde devamli sekilde supheyi muhafaza etmis ve yukselttigi herhangi bir emirin nufuzunun arttigini gorunce onu bir vesile ile tesirsiz hale getirmeyi de bilmistir Bunun en bariz ornegi Dimask naipligine getirdigi Semseddin Karasungur ve butun Suriye nin valiligini verip pek cok unvanlar ilave ettigi hatta akrabalik kurdugu Emir Tengiz e karsi yaptiklarinda gorulmektedir I Muhammed in saltanat camisi olarak insa ettirdigi Sultan en Nasir Muhammed Camii nden bir gorunum Memlukler saltanatin veraset yoluyla babadan ogula gecmesi kaidesine inanmamakla birlikte I Muhammed de kendi neslinden gelenlerin sultan olmasi konusunda seleflerinden daha az istekli degildi Bu sebeple sagliginda ogullarindan Anuk u veliaht ilan etmis fakat Anuk un olumu uzerine umerayi toplayarak diger oglu Seyfeddin Ebu Bekir in kendinden sonra sultan yapilmasi icin soz almisti I Muhammed in olumu ile Memluk Devleti tarihinin yeni bir donemine girdi Bu devir onun ogullari ve torunlarinin devridir Bahri Memluklerin cokusune ve Burci Memluklerin saltanati ele gecirmesine kadar devam eden bu devrin en bariz vasfi I Muhammed in ogul ve torunlarindan cogunun yaslarinin kucuklugu sebebiyle umeranin nufuzunun artmasi emirler arasindaki bitmez tukenmez cekismeler ve sultanlarin kisa surelerle sik sik degismeleridir I Muhammed in ogullarinin hukum surdugu yirmi yil zarfinda sekiz hukumdar gelip gecmistir Bu muddet zarfinda Misir memluk umerasinin yagmasina maruz kalmis ve umera cocuk veya genc sultanlari istedikleri gibi yonlendirmistir Bu devirde Misir da da pek cok can alan Kara Olum den baska dikkati ceken bir sey yoktur Veba Suriye ve Misir da da yayilmis ve her gun binlerce kisi olmustu Oyle ki topragi isleyecek kimse kalmamisti Sultan ve umera bundan kurtulmak icin Kahire den kacmislar islenmeyen topraklar kiraclasip carsi pazarda alisveris durmus ve hicbir seyi alip satan kalmamisti Insanlar islerini ve sanatlarini terk etmisler eglenceler iptal edilmis ve her yere huzun cokmustu Hasan in ikinci kez getirildigi saltanattan azledilerek yerine II Selahaddin in sultan ilan edilmesi ile I Muhammed in torunlarinin devri basladi Bunlar 1361 1382 yillari arasinda art arda hukum suren dort kisi olup sultanlar yine cocuk yastadirlar Bu durum umeranin gucunu ve sevketini artirmis ve umera arasindaki rekabet memluk taifesine de sicramis ve catismalar Kahire sokaklarina tasmis ulke siddetli bir kargasaya suruklenmistir Bu istikrarsiz donemde Cerkes memluklerin gucu artmis ve memluk gruplari arasindaki mucadelede bunlar kazanarak devleti ele gecirmisler Kalavun ailesinin inkirazi ile Bahri Memluklerin Memluk Devleti ndeki hakimiyeti de sona ermistir Bu devirde ahlaki cokuntu siddetlenmis bizzat sultanlar ve umeranin ileri gelenleri huzursuzluk kaynagi olmuslardir Sukun ve istikrar bozulmus uretim dusmus halk fakirlesmis sikayetler artmistir Burci Memlukler Ortaya cikislari Kalavun gerek buyuk askeri faaliyetleri sebebiyle ve gerekse birbiriyle cekisme halinde olan umera ve memluk gruplarindan hicbirisine muhtac olmamak amaciyla kendine bagli yeni bir memluk grubu kurmak istedi Bunlarin mevcut memluklerle ayni asildan olmamasini da tercih eden Kalavun bu grubu yeni bir unsurdan Cerkeslerden teskil etmeye karar verdi O siralarda Hazar Denizi nin kuzeyi ile Karadeniz in dogusunda yasayan Cerkeslerin Turkler Harezmliler ve digerleriyle akrabalik bagi da yoktu Kalavun un yeni memluk grubunu neden sadece Cerkeslerden teskil ettigi kesin olarak bilinmemektedir Bunun baslica iki ana sebebi olmalidir Birincisi Mogol Istilasi sebebiyle ulkeleri istila edilen Cerkeslerin kole pazarlarinda cok bol bulunmasi ve bu sebeple fiyatlarinin dusuk olmasidir Ikincisi ise o siralarda Turklerin cogunlugunun artik Islamiyet i kabul etmis olup kole pazarlarinda daha az sayida bulunmasi sebebiyle fiyatlarinin yuksek olmasi Cerkesler de Turkler gibi yakisikli guclu kuvvetli cesur ve itaatkar idiler Sebepler ne olursa olsun Kalavun 1281 yilina dogru bu dusuncesini tatbik ederek kendi cocuklari ve Muslumanlar icin koruyucu kaleler gibi olmalari umidiyle cok sayida Cerkes memluku satin almaya basladi Bunlari sarayinin bulundugu Kal atu l Cebel deki burclara yerlestirdi Bundan dolayi bu memluk grubuna el Memalik el Burciyye Burci Memlukler veya asillarindan dolayi el Memalik el Cerakise Cerkes Memlukleri adi verildi Kalavun kisa zamanda o kadar cok Cerkes memluku satin aldi ki saltanatinin son zamanlarina dogru bunlarin sayisi 3 bini gecmisti Kalavun bu yeni memluklerin Turk memlukleri ile karismamasina dikkat edip onlarin yetistirilmesine hususi bir itina gosterdi Hatta bizzat kendi onlara kargi kullanma ve ok atma temrinleri yaptirdi Giyim kusam ve yeme icmeleri bile digerlerinden guzel suslu ve zengin idi Babalari gibi Kalavun un ogullari da pek cok Cerkes memluku satin aldilar Boylece gerek sayi gerekse terbiye ve birbirlerine bagliliklari sebebiyle el Burciyye grubu saltanata dogru yurumeye basladi Diger memluk gruplari ve halkla temas ettirilmeyen el Burciyye grubunu sayilari arttikca ve kidem kazandikca gunluk hayattan tamamen tecrit etmek mumkun degildi Nitekim el Burciyye ye Kalavun un oglu ve halefi Halil in saltanati esnasinda ilk defa kale burclarindan ve kislalarindan disari cikarak gecelememek sartiyla Kahire ye inmelerine izin verildi Boylece ilk defa gercek hayati tanimaya baslayan el Burciyye siyasi olaylara da karismaya basladi el Burciyye nin seslerini duyurduklari ilk olay efendilerinin oglu ve kendi efendileri Halil i olduren Baydara nin katledilmesidir Kucuk yastaki I Muhammed in ilk saltanati esnasinda Turk memlukleri Ketboga yi desteklerken el Burciyye de Sencer es Sucai ye destek vermislerdi Ancak Sencer in Kalavun ailesi icin degil de kendi menfaati icin calistigini goren el Burciyye ondan destegini cekmis ve boylece Ketboga da Sencer i oldurmustu el Burciyye nin kader birligi yaptigi I Muhammed in 10 yasinda bir cocuk olmasi sebebiyle once Ketboga ve arkasindan Husameddin Lacin sultan olmustu Bu iki hukumdar zamaninda el Bahriyye Turk memlukleri ile el Burciyye Cerkes memlukleri arasindaki mucadele kizisti Ketboga ve Husameddin Lacin in her ikisi de el Burciyye nin nufuzuna karsi koyabilmek icin el Bahriyye ye dayandi el Burciyye de bu ikisinin sahsinda Turk memluklerine karsi mucadele ettiklerini cok iyi biliyorlardi Ketboga nin el Burciyye nin sevketini kirmak icin onlari muhtelif yerlere dagitmasi sebebiyle el Burciyye de isyanlar cikarmisti Sonunda Gurcu bir suikast tertipleyerek Husameddin Lacin i oldurdu Kalavun ailesine bagliliklarini surduren el Burciyye Gurcu ve Tugcu gibi el Burciyye ileri gelenlerine ragmen I Muhammed i ikinci kez tahta cikardilar I Muhammed in bu ikinci saltanati esnasinda el Burciyye den pek cogu emir olup yuksek mevkilere getirildiler Artik guclerinin farkina varan el Burciyye I Muhammed in cikarlarindan once kendi cikarlarini dusunmeye basladi el Burciyye nin lideri olan Baybars el Casnigir ve Sellar in tahakkumunden halkin sevgi ve destegi ile kurtulmak isteyen I Muhammed tahttan feragat edince artik el Burciyye icin saltanat yolu acilmis ve boylece Baybars el Casnigir sultan olmustu el Burciyye den birinin sultan olmasi Turk memluklerini hemen harekete gecirdi Bir taraftan Misir da vuku bulan kitlik ve vebanin sebep oldugu memnuniyetsizlik ve diger taraftan I Muhammed in faaliyetleri ve Turk memluklerinin isyaniyla bas edemeyen II Baybars in saltanati uzun surmemis ve I Muhammed ucuncu kez sultan olmustu O bu ucuncu saltanati esnasinda demir eli ile devlete hakim olmus hem Turk hem de Cerkes umerasina karsi koyarak once II Baybars i oldurtmus ve artik Cerkes memluku satin almayi da durdurmustu I Muhammed in ogullari ve torunlarinin saltanati esnasinda el Burciyye tekrar guclendi Muhammed in oglu I Saban zamaninda Gurlu nun liderliginde isyan edip Haci yi sultan yaptilar Turk memluklerin Gurlu yu oldurup Ariktay i saltanat naibi yapmalari uzerine Turklerden bunalan Haci onlara karsi el Burciyye ile isbirligi yapti Ancak Turkler erken davranarak Haci yi oldurup 1347 de Hasan i sultan yaptilar el Burciyye nin onunde artik Turklerle aciktan aciga mucadeleden baska cikar yol kalmamisti Turk memluklerinin en onde geleni Yelboga en Nasiri idi Yelboga 1361 de Hasan i oldurerek yerine kardesinin oglu II Selahaddin i sultan yapmis ve boylece saltanat I Muhammed in torunlarina gecmisti Kendisinin tahta oturttugu bu yeni sultani da begenmeyen Yelboga kisa sure sonra onun yerine II Saban i sultan yapti Cocuk sultan II Saban Yelboga nin sayilari 4 binden fazla olan memluklerinin menfaatleri icin farkli klikler olusturup birbirlerine dusmelerinden de yararlanarak Yelboga yi oldurmeye muvaffak oldu ise de Yelboga memlukleri toptan isyan ettiler Bu isyancilarin icinde aslen Cerkes olan Berkuk da vardi Berkuk devri Berkuk II Saban i tahttan indiren ve Memluk Devleti nin dizginlerini yeniden Yelboga memluklerinin eline veren hareketin liderligini yapti Berkuk bunu yaparken sadece Yelboga memluklerine yardim etmedi ayni zamanda el Burciyye ye de saltanat yolunu acti Cunku kisa bir muddet sonra el Burciyye Berkuk un liderliginde saltanati ele gecirdi Dolayisiyla Berkuk Burci Memluklerin kurucusu olmustur Kaynaklar Berkuk un Cerkes asilli oldugunu esir tuccarlari tarafindan Misir a getirildigini 1363 yilinda Yelboga nin onu satin alarak bir muddet sonra azat edip memlukleri arasina kattigini kaydederler Berkuk 1377 de II Saban in oldurulerek Alaeddin Ali nin sultan ilan edilmesiyle biten hadisede buyuk pay sahibi olmus ve bunu takip eden olaylar esnasinda suratle terfi etmeye baslamistir Nitekim once tablhane emiri arkasindan da emir i mie yuzbasi oldu Berkuk un niyetlerinden korkan bazi Turk umerasi Kalavun ailesinden birisini sultan ilan ettiler Berkuk bu tesebbusu bosa cikardigi gibi bir adim daha atarak kendi atabeg olurken arkadasi Zeynuddin Berke el Cobani de buyuk reis i nevbe oldu Yelboga en Nasiri ye gelince o da Trablus naibligine gonderildi Tarihcinin dedigine gore artik herkes iki kisiye gidip geliyordu Bunlar Berkuk ve Berke idiler Fakat Berkuk butun gidisati altust edebilecek bir isyanla karsilasti 1379 yilinda Cerkes emirlerinden birisi olan Inal el Yusufi Berkuk ve Berke ye karsi isyan etti Ancak Berkuk zor da olsa bu ayaklanmayi bastirdi Berkuk ve Berke bir muddet sonra birbirinden kurtulmayi dusunecekleri noktaya vardilar Berkuk Berke den kurtulmayi dusunmeye basladiysa da once Berke aleyhinde kamuoyunu hazirlamaliydi Bunu saglamak icin bazi vakif arazileri alarak adamlarina dagitmasi icin Berke yi tesvik etti Bu ise basta seyhulislam olmak uzere ulema ve halkin Berke ye karsi cikmasina sebep oldu Diger taraftan kendi ise Berke nin hapsettigi kisileri salivererek halka yaklasmaya basladi Berkuk liderleri Berke nin uzaklastirilmasinin Turk memluklerinin isyanini davet edecegini cok iyi bildigi icin muhtemel bir savasta kendi tarafini kuvvetlendirecek tedbirler almaya basladi Boylece askerler iki kisma ayrildilar Bir tarafta Berkuk taraftari Cerkesler ve diger tarafta da Berke taraftari Turkler Artik iki taraf arasinda catisma kacinilmaz hale gelmisti Nitekim 1380 yilinda bu catisma vuku buldu Berke yakalanarak olduruldu Berke nin bertaraf edilmesinden birkac ay sonra Sultan Alaeddin Ali oldu Fakat Berkuk bir muddet daha beklemeyi munasip gordu Ali nin yerine kardesi Haci yi sultan yapti Haci 11 yasinda bir cocuktu Oyle anlasiliyor ki Berkuk liderleri Berke nin basina gelenleri hazmedememis olan Turk memluklerinin gucunu kirmadan kendini sultan ilan etmeyi dogru bulmamistir Bu sebepten Berkuk kendini sultan ilan etmeye cesaret edemedi Turkleri buyuk gorevlerden uzaklastirarak yolundaki engelleri kaldirmaya devam etti Sultan Haci nin 11 yasinda bir cocuk olmasi sebebiyle devlet islerinin ustesinden gelemeyecegi acikti Bu sebeple Haci Berkuk ile musterek olarak devlet islerini yuruteceklerdi Bu Berkuk un sadece buyuk emir atabeg olmayip sultanin vasisi sifatiyla en yuksek soz sahibi olarak isleri yurutmesi demekti Berkuk bu sifati ile elindeki genis salahiyeti kullandi ve buyuk gorevleri kendi memluk ve taraftarlari ile doldurdu Ote yandan bazi vergileri kaldirip ayarinda ve vezninde duzenlemeler yaparak parayi kiymetlendirdi Boylece bir taraftan iktisadi durumu duzeltirken ote yandan da halkin gonlunu kazanmaya ve kendini halka sevdirmeye basladi Bu siralarda Turk memlukleri ise Berkuk un nufuzunun artisini endiseli bir sekilde takip ediyorlardi Onlar Berkuk un saltanati ele gecirmesi halinde kendilerinin zerre kadar nufuzlarinin kalmayacagini cok iyi biliyorlardi Bu sebepten Turk memlukleri Berkuk u oldurmek icin bir suikast hazirladilar Bunlarin basinda Ayitmis bulunuyordu Bu suikastin basarisizligi Turk unsurun zevalinin ilani ve Cerkes memluklerinin ikbalinin habercisiydi Fakat Berkuk bu son adimi atmaktan cekiniyordu Kendisine yakin olan emirler bunu hissederek onun tahta oturmasini temin edecek adimlari kendilerinin atmalari gerektigine inandilar Berkuk un 1389 da tek sultan olarak kendi adina bastirdigi para Olaylar Berkuk un lehine gelisti Yardimcilarindan ikisi sultan II Haci nin yanina giderek uzerindeki saltanat alametlerinden tecrit ettikten sonra ailesinin kalmakta oldugu eve goturduler Hemen 26 Kasim 1382 de halife ve din adamlari ulema umera ve kadilar getirtilerek Berkuk a sultan olarak biat edildi ve kendine ez Zahir unvani verildi Berkuk un 1382 yilinda sultan olmasiyla Bahri Memluklerin hukumdarligi da bitti Ayni sekilde Turk memluklerinin hakimiyeti de sona erdi 1517 yilindaki Osmanli fethine kadar devam edecek olan Burci Memlukler ya da diger adiyla Cerkes memlukleri devri basladi Berkuk Misir daki Cerkes memluklerinin ilk sultani olmasi hasebiyle Turk memluklerine dusmanca bir tavir almasi bekleniyordu fakat saltanatinin ilk zamanlarinda Turklerin de gonlunu hos etme yolunu takip etti Bunun bir neticesi olarak naibu s saltana olan Yelboga en Nasiri yi bu gorevden azledip Haleb valiligine gonderirken bir Turk memluku olan Sudun u da naibu s saltana tayin etti Fakat Berkuk bu siyasetini uzun muddet devam ettirmedi Isler yoluna girdikce tedrici bicimde Turk memluklerinin zararina olmak uzere buyuk gorev ve iktalari Cerkes olanlara vermeye basladi Onun bu siyaseti saltanati muddetince devam edecek pek cok isyanlara sebep oldu Bunlardan birisi Elbistan Naibi Altinboga nin 1382 yilindaki isyanidir Altinboga Turk asilli idi ve Hukumdari Cerkes olan bir devlette ben olmam diyerek isyan etmisti Ancak onun bu isyani beklenilen destegi gormedigi icin basarisizlikla neticelendi ve Ilhanlilara sigindi Berkuk Altinboga nin isyanini henuz bastirmisti ki bu sefer de karsisinda Halife Mutevekkil i buldu Kahire deki Turk umerasi Berkuk u oldurerek Mutevekkil i sultan ilan etmek icin bir suikast hazirlamislardi Fakat Berkuk bu suikasti daha baslamadan ortaya cikararak Mutevekkil i hilafetten azledip onun yerine Vasik i hilafete getirdi Bu andan itibaren Turklere karsi da siddet politikasi takip etmeye basladi Bu tehdit karsisinda Yelboga memlukleri ile el Esrefiyye memlukleri birlikte hareket etmeye basladilar Bu anlasma 1388 yilinda buyuk bir isyan seklinde patlak verdi el Esrefiyye memluklerinin lideri Malatya Naibi Mintas Yelboga memluklerinin reisi ise Haleb Naibi Yelboga en Nasiri idi Berkuk Suriye sehirlerinin kendi hukmunden cikip asi ordunun Misir yolunda basarilar kazanarak ilerlemekte oldugunu duyunca cok uzuldu 1389 yilinda kendi ordusunun yenilmesinden sonra durumu daha da kotulesti Bu esnada bir de ulkeyi perisan eden veba salgini bas gostermisti Sonunda bir cikis yolu goremeyen Berkuk askerlerinin arkasindan cikti ve bir terzinin evinde saklandi Ayni sirada Yelboga nin askerleri de Kahire ye girip kaleyi ele gecirdiler Memluklerde adet oldugu uzere Yelboga nin kendini sultan ilan etmesi bekleniyordu Cunku Berkuk un tahttan indirilmesinde en buyuk pay sahibi kendi idi Fakat o el Esrefiyye memluklerinden Turklerin muhalefetinden korktugundan Haci yi sultan ilan etti ve el Mansur lakabi verildi Halbuki ilk saltanatindaki lakabi en Nasir idi Yakalanan Berkuk oldurulmesi durumunda Cerkes memluklerinin intikam alacaklarindan cekinildigi icin Kerek e suruldu Fakat cok gecmeden Mintas ile Yelboga arasinda ayrilik bas gosterdi Ikisi arasindaki mucadele esnasinda once Kerek halki Berkuk a sultan olarak itaat etti Suriye ve Misir daki Cerkesler de Berkuk un etrafinda toplandi Onlardan bir ordu teskil eden Berkuk Kerek ten Dimask a yurudu Mintas Yelboga ile olan mucadelesinde galip geldi ise de buna sevinemedi Sakhab da 2 Ocak 1390 tarihinde cereyan eden savasta halife ve II Haci nin kendi safinda olmasi Mintas a fayda vermedi Ustelik sultan ve halife Berkuk un eline gectiler Savastan hemen sonra II Haci Berkuk lehine tahttan feragat etti Basta halife olmak uzere orada bulunan umera kuzat ve diger ileri gelenler Berkuk a sultan olarak biat ettiler Kahire ye donen Berkuk tekrar baglilik yemini aldi Bu ikinci saltanati esnasinda Berkuk Turk memluklerinden cogunu bertaraf etti Yelboga ve Mintas i ortadan kaldirarak durumunu kuvvetlendirdi Ikinci saltanati esnasinda karsilastigi meseleler sadece Turk memluk ve umerasinin cikardigi isyanlar degildi 1394 yilinda Suriye ve Misir daki Araplar da tehlikeli bir isyan cikardilar Bu Araplarin amaci hilafet ve saltanati ele gecirmekti Berkuk komployu ogrenerek hareketin elebasilarini yakaladi ve Araplari da yola getirdi Turk memluklerinin ve Araplarin cikardigi isyanlari bastirarak ic tehlikeleri basari ile bertaraf edip Misir ve Suriye de hakimiyetini pekistiren Berkuk bu sefer de bir dis tehlike ile karsilasti Sadece Berkuk un tahtini degil butun Memluk Devleti ni tehdit eden bu tehlike Timurlular idi Timur un 1386 yilinda Tebriz i ele gecirip ertesi yil Urfa yi tahrip etmesi uzerine Mardin Bagdat ve diger yerlerin hakimleri Berkuk a mektup yazarak bu yeni tehlike karsisinda ondan yardim istemislerdi Fakat suratle hareket eden Timur 1393 yilinda Bagdat i ele gecirmis ve Suriye de Memlukler ile komsu olmustu Boylece Memluk Devleti ile Timur arasindaki catisma cok yaklasmis bulunuyordu Nitekim cok gecmeden Timur Berkuk a tehdit dolu bir mektup gonderdi Berkuk Emir Timur un tehditlerine kulak asmayarak elcisini oldurttu Fakat tedbiri de elden birakmayarak bu tehlikeyi karsilamak icin bir taraftan Osmanlilar ve diger taraftan da Turkmenler ile ittifaklar akdetmeye basladi Ote taraftan Memlukler ile Timur arasinda vuku bulmasi kacinilmaz olan catismayi geciktiren muhim bir sebep vardi Emir Timur Lenk bir taraftan fethettigi genis topraklar uzerinde hakimiyetini saglamaya calisirken diger taraftan Hindistan a hucum ederek yeni bir cephe daha acmisti Bu esnada Berkuk un yapabildigi yegane is Timur un Hindistan da bulunmasini firsat bilerek Ahmed bin Uveys e Bagdat i geri almasi icin para asker ve techizat vererek orada kendine naip yapmasidir Nitekim bu yardimlar sayesinde Ahmed bin Uveys Bagdat i ele gecirmeye muvaffak olmustur Bunun neticesinde Bagdat Memluk Devleti ne tabi olmus ve orada Berkuk adina sikke basilmisti Bu yeni durum Memluk Devleti ne buyuk nufuz ve sohret saglamasina ragmen Timur 1399 yilinda suratle Yakin Dogu ya dondu 20 Haziran 1399 da ise Berkuk oldu Ferec devri Berkuk ecelinin yaklastigini hissedince halife kadilar ve umerayi toplayip kendinden sonra ogullarina sultan olarak biat etmelerini istemisti Bunlar Ferec Abdulaziz ve Ibrahim idiler Bu uc ogul birbiri ardindan veliaht kabul edildiler Berkuk ogullarina vasi olarak Atabeku l Asakir Ayitmis i tayin etmisti O olunce buyuk oglu Ferec e biat edildi Berkuk un olumunden sonra henuz 12 yaslarinda bulunan oglu Ferec in sultan olmasini firsat bilen umera tahti ele gecirmek icin birbirleriyle cekismeye basladilar Bu cekismelerden bunalan Ferec 22 Eylul 1405 te tahttan feragat ederek bir gece kaleden inip Kahire de saklandi Onun bulunamamasi uzerine umera diger kardesi Abdulaziz i sultan ilan ettiler Ferec in bu birinci saltanati esnasinda Timur un Suriye ye hucumundan baska dikkate deger muhim bir hadise yoktur Timur Sivas Maras ve Ayntab sehirlerini tahrip ettikten sonra Suriye hudutlarina dayanmisti Memlukler Timur un Haleb in kendine teslim edilmesi istegine kulak asmadilar Suriye deki naibler mukavemet icin bir araya geldiler ise de Timur Haleb de onlara agir bir darbe indirerek sehri yagma ve tahrip etti Kucuk sultan Ferec beraberinde halife ve kadilar oldugu halde ordusunun basinda Timur a karsi yuruduyse de 1400 yili sonlarinda Timur Dimask yakinlarinda Memluklere agir bir darbe daha vurdu Dimask a girerek sehri yagma ve talan etti Bunun uzerine Ferec Timur un dikte ettigi sartlarla baris yapti Timur un 1405 yilinda olumu uzerine Suriye ve Misir i tehdit eden tehlike de ortadan kalkmis oldu Umera arasindaki cekismelerden bunalan Ferec 69 gun suren bir fasiladan sonra 28 Kasim 1405 te tekrar sultan ilan edildi Ferec in 7 yil suren bu ikinci saltanati da tamamen ic isyanlar ve karisikliklarla doludur Ulkenin dort bir tarafinda ve ozellikle Suriye de karisikliklar artti Haleb Naibi Cekem 17 Subat 1407 de kendine el Adil lakabini vererek sultanligini ilan etti ise de iki ay sonra olduruldu Bu sefer Dimask Naibi Nevruz ile Trablus Naibi Seyh el Mahmudi birleserek Ferec e karsi isyan ettiler ve neticede Ferec i yenerek ele gecirip oldurmeye muvaffak oldular Fakat iki emir arasindaki rekabet sebebiyle Mustain sultan ilan edildi Seyh el Mahmudi devri Mustain in sultan ilan edilmesi Seyh el Mahmudi ile Nevruz arasindaki durumun acikliga kavusmasi icin gecici bir tedbirden baska bir sey degildi Esasen hilafetin I Baybars tarafindan Misir da yeniden tesisinde hicbir rolu olmayan Abbasilerin Memluk Devleti nde de bir ruhani lider ve merasim adami olmaktan baska fonksiyonlari yoktu Mustain hem halife hem de sultan unvanini tasiyan ilk ve son ornektir Nitekim Seyh el Mahmudi ni alti ay sonra Mustain i hal edip el Mueyyed lakabiyla sultan oldu Dimask Naibi Nevruz Seyh el Mahmudi ye isyan etti ise de Seyh el Mahmudi Suriye ye yaptigi bir seferle bu kuvvetli ve inatci rakibinden kurtuldu Seyh in saltanati esnasinda guney ve guneydogu Anadolu daki Turkmen beylikleri Memluk Devleti nin itaatinden cikmaya tesebbus ettiler Fakat Seyh yaptigi iki seferle onlari tekrar Memluk Devleti ne tabi hale getirdi Bu arada Karamanogullari Beyligi ne hususi bir ehemmiyet verilmis ve Seyh in oglu Ibrahim kumandasinda bir ordu 1419 da Konya ya kadar uzanan bir sefer yapmis Konya da Seyh adina hutbe okunup sikke kesilmis ve Memluk nufuzu bu devirde Kayseri ye kadar uzamistir Seyh el Mahmudi nin olumu uzerine kendine halef olarak umeradan biat aldigi oglu Ahmed in vasisi olan Tatar kisa zamanda bu kucuk cocugu hal ederek saltanatini ilan etse de Tatar in da saltanati uzun surmeyip kisa bir muddet sonra oldu Tatar okumayi cok severdi Turkce ye olan duskunlugu sebebiyle sadece Turkce kitaplardan olusan bir kutuphane kurmustu Bazi dini ve tarihi eserleri Turkce ye tercume ettirmisti Tatar in olumunden sonra sultan ilan edilen oglu Muhammed ise vasisi Barsbay tarafindan hal edildi Barsbay devri Barsbay 16 yildan fazla saltanat surdu Barsbay in takip ettigi hatali iktisadi politika sebebiyle halkin durumu cok kotulesse de onun zamaninda Misir ic siyaset bakimindan istikrarli bir devir yasamistir Barsbay in turbesinin resmedildigi bir tas baski Dogu Akdeniz deki Kibris Islam ulkeleri icin daimi bir tehdit olusturuyordu Memluk Devleti kuruldugundan beri zaman zaman buradan Suriye ve Misir sahillerine akinlar duzenleniyor burada uslenen korsanlar Akdeniz deki Islam ticaret gemilerine de goz actirmiyorlardi Memlukler bu adayi fethederek arz ettigi tehditten kurtulmak istemisler ancak bunu basaramamislardi 1423 yilinda icinde pek cok ticaret mali ile yuzden fazla insanin bulundugu iki Musluman gemisinin Dimyat limaninda Franklar tarafindan ele gecirilmesi ve Kibris Krali in da Barsbay in Osmanli Sultani II Murad a gonderdigi hediyeleri tasiyan bir gemiyi ele gecirmesi bardagi tasiran son damla oldu Birer yil ara ile yapilan uc sefer neticesinde Kibris Memluk eline gecti Esir edilen Kibris Krali II Jean topal bir katira bindirilip esirlerin onunde Kahire sokaklarindan gecirilerek Barsbay in huzuruna cikarildi Barsbay yarisi pesin odenmek sartiyla 200 bin dinar karsiliginda onu serbest birakti Boylece Kibris Memluk Devleti ne tabi bir ada haline getirildi ve Jean da orada Memluk sultaninin naibi oldu Barsbay in saltanati esnasinda halk agir vergiler altinda ezildi Baybars oglu Yusuf un kendinden sonra sultan olmasi icin umeradan biat almisti Ancak 14 yasinda olan Yusuf tahtini vasisi Cakmak tan koruyamadi ve yeni sultan 9 Eylul 1438 de ez Zahir lakabiyla tahta cikti Cakmak devri Baybars Kibris in fethi ile meshur oldugu gibi Cakmak da Rodos seferleri ile bilinmektedir Rodos da Haclilar icin muhim bir us idi Bilhassa Hospitalier Sovalyelerinin burayi 1308 yilinda ele gecirmelerinden sonra adanin ehemmiyeti daha da artmisti Memluklerin Kibris i fethetmelerinden sonra Misir sahillerine yonelik korsan hucumlari kesilmemis Kucuk Ermenistan ve Kibris in dusmesinden sonra korsanlar Rodos u kendileri icin merkez edinmislerdi Cakmak 1440 1443 ve 1444 yillarinda olmak uzere Rodos a karsi uc sefer tertipledi Gerek Rodos sovalyelerinin adalarini canla basla savunmalari ve gerekse Avrupa dan yardim almalari sebebiyle ada fethedilememisse de Hospitalier Sovalyelerinin Musluman tuccarlarina ve gemilerine hucum etmemeyi taahhut etmelerinden sonra baris imzalanmistir Cakmak zamaninda iceride genellikle sukun ve asayis hukum surmustur Emir Korkmaz ile Inal el Cekemi nin cikardiklari iki isyan ile 1442 yilinda Cize bolgesindeki siyahi kolelerin cikardigi isyan bunun istisnasidir Isyanlari bastirilan siyahi kolelerin buyuk bir kismi gemilerle Osmanli ulkesine gonderilerek orada satilmisti Cakmak 1453 yilinda seksen yasindayken oldu Hastaligi sirasinda oglu Osman sultan ilan edilmisti fakat kendine el Mansur lakabi verilen Osman tahtta bir bucuk aydan fazla kalamadi Kendilerine ayari dusuk akce dagitilan askerler onu tahttan indirdiler Kisa sureli saltanatlar Osman in tahttan indirilmesinden sonra umeradan Inal el Esref lakabiyla sultan ilan edildi Inal devrinin en bariz vasfi memluk gruplari arasindaki catisma ve isyanlardir Inal in sekiz yil suren saltanati esnasinda yedi kere isyan ettiler Ulke dahilinde sukun ve istikrarin sarsilmasina halkin agir vergiler altinda ezilip iktisadi durumunun bozulmasina devletin zayiflayip nihai olarak inkirazina sebep olan bu isyanlarin sebebi memluk sisteminin bozulmasidir Baslangicta memlukler daha akil balig olmamis kucuk yasta cocuklarin satin alinarak iyi bir talim ve terbiye ile yetistirilmeleri sureti ile saglaniyordu Fakat 15 yuzyil baslarindan itibaren kendilerine culban da denilen ve nispeten daha yasli egitilmesi zor memluk gruplari efendilerine ve devlete oncekiler gibi sadik olmayip kendilerini borclu hissetmiyorlar ve sahsi menfaatlerini on planda tutarak disiplinsiz davraniyorlardi Iste baslangicta isyan seklinde tezahur eden bu davranislar devleti zaafa suruklemis ve bununla paralel olarak sistem de bozulmustu Sistemin esasini teskil eden ikta nizamindaki bozulmalar hem askerin hem de devletin zaafina sebep olmustur Kayitbay a ait tombak zirh Bu sebeple Inal in olumunden sonra sultan olan oglu Ahmed de tahtta sadece dort ay kalabilmistir Ondan sonra hukumdar olan Hoskadem in alti yillik devri nispeten sukunet icinde gecmistir Hoskadem in devrinde Dimask Naibi Canim in tahti ele gecirme tesebbusunden baska bu huzuru bozan bir hareket olmamistir Hoskadem den sonra tahta Yelbay gecmis ayni yil Temurboga nin tahta gecisi bunu takip etmistir Ancak Temurboga Hoskadem in memluklerini ve onlarin lideri Hayir Bey i memnun edemedigi icin Hayir Bey iki ay sonra onu azletmistir Hayir Bey sultani azleden kisi olarak ez Zahir unvaniyla geceleyin tahta oturmus ancak Kayitbay suratle kaleye cikarak duruma hakim olmus ve Hayir Bey i azlederek sultan olmustur Sultanligi sadece bir gece suren Hayir Bey e de bundan sonra bir gecelik sultan denilmistir Kayitbay devri Kayitbay Cerkes memluklerinin en bariz sultanidir Saltanati 29 yil kadar devam etmis olup Kalavun dan baska hic kimse bu kadar uzun muddet tahtta kalmamistir Kayitbay da kendinden onceki sultanlar gibi vergiler ve diger vasitalarla devlet hazinesine cok para toplamissa da bu parayi ya yaptirdigi buyuk eserlere veya buyuk seferlere sarf etmistir Onun Kahire de yaptirmis oldugu cami bu donemin en guzel yapisi vasfini tasir Fakat Kayitbay in karsisinda bu imar faaliyetlerinden cok daha muhim bir is vardi O da butun Memluk sultanlarina devamli zorluk cikaran kuzey hududundaki daimi istikrarsizlikti Ancak 15 yuzyilin ikinci yarisinda Memluk Devleti ni ugrastiran zorluklar sadece Suriye nin kuzeyindeki Turkmenlerin cikardigi isyanlar degildi Bu bolgede meydana gelen karisikliklara yeni bir unsur daha katilmisti Bu ise 1453 yilinda Istanbul u fethettikten sonra gittikce genisleyen buyuyen ve nufuzu artan Osmanli Imparatorlugu idi Kayitbay bu dis tehlikeyi karsilayabilmek icin kacinilmaz olan harplerde sarf edilmek uzere halka agir vergiler yukledi Buna ilaveten ulkede veba da yayginlasmisti 1492 yilinda ortaya cikan veba esnasinda nakledildigine gore sadece Kahire de gunde 10 binden fazla insan olmustu Bu salgin sirasinda memluklerin ucte biri olmustu bizzat sultanin hanimi ve kizi da bundan yakasini kurtaramamisti Vebanin akabinde buyuk bir kitlik bas gostermis suruler halinde hayvan olumleri olmus yiyecek bulunamamis ve fiyatlar fevkalade yukselmisti Bu yetmezmis gibi memlukler ulkenin ve insanlarin karsi karsiya kaldiklari zorluklari gormemezlikten gelerek kendi aralarindaki anlasmazlik ve catismalari da devam ettirmislerdi Sonunda 80 yasini gecen Kayitbay in sihhati bozulmus ve oglu icin tahttan feragat ettikten bir gun sonra 6 Agustos 1496 da olmustur Kayitbay in olumunden bir gun once sultan ilan edilen oglu III Muhammed in saltanati esnasinda Kansu Hamsemie isyan etmisse de kaleyi ve sultani ele gecirememis fakat bu sirada bir hafta boyunca Kahire de buyuk karisiklik hukum surmustur III Muhammed i Kansu el Esrefi takip etmistir Kansu dan sonra Canbolat ve I Tomanbay gelmistir Butun bu sultanlarin kisa muddetle tahtta kalmalari Memluk Devleti nin sonuna dogru ulkede hukum suren karisiklik ve istikrarsizligi gosterir Bu devrede taht etrafindaki karisikligi en iyi gosteren delillerden birisi de sultanlarin hemen hepsinin oldurulmeleridir Bu yuzden buyuk emirler artik sultan olmak istememeye basladilar Nitekim I Tomanbay in oldurulmesinden sonra umeranin en kuvvetlisi olmasina ragmen Kansu Gavri sultan olmak istememis ve anlatiya gore adeta zorla goturulerek tahta oturtulmasindan sonra aglayarak sultanligi kabul etmisti Kansu Gavri devri Kansu Gavrinin bir portresi Tahta gectigi sirada 60 yasini gecmis bulunan Kansu Gavri once Kahire de nizam ve istikrari tesis ederek umeranin buyuklerinden guvendigi kisileri idari kadrolara getirdi Daha sonra devlet hazinesinin iflas durumundan kurtarilmasi icin tedbirler aldi Hazineyi hayatiyete kavusturmak amaciyla kendinden onceki Memluk sultanlarindan hicbirisinin takip etmedigi bir siddet politikasi takip etti Hatta oyle ki butun vergileri 10 ay oncesinden ve bir defada tahsil etti Bununla da yetinmeyerek arazi dukkan ve akarlara konan vergiyi degirmenlere gemilere nakil vasitalarina evlerdeki hizmetcilere ve hatta vakiflara kadar genisletti Gumruk vergilerini kat kat artirdi Neticede elde etmek istedigi miktarda parayi topladi Ancak halkin durumu cok kotulesmis ve agir vergiler altinda ezilmislerdi Saltanatinin ilk yillarinda culbanin ve Araplarin cikardigi bazi patirtilari istisna edersek dikkate deger muhim bir ic hadise vuku bulmamistir Ancak bu yillarda Misir i tehdit eden dis tehlike Kizildeniz tarafindan geldi 1497 yilinda Vasco da Gama nin Umit Burnu nu kesfetmesinden sonra Portekizliler Kalkuta ya ayak basarak Bati Avrupa ile Yakin Dogu arasinda ana ticaret yolu olan Misir in iktisadi durumunu tehdit etmeye baslamisti Bu durum muvacehesinde Kansu Gavri kendi devletinin de dayanagi olan ana gelir kaynagini tehdit eden bu tehlikeyi bertaraf etmek icin Portekizliler ve Ispanyollarla mucadele etmek uzere Kizildeniz de yeni bir donanma hazirladi Portekizliler ile Memlukler arasinda Hint Okyanusu nun batisinda cereyan eden catismada once Memlukler galip geldiler ancak ertesi yil Portekizliler Dieu Muharebesi nde Memlukleri yendiler ve 1513 yilinda Aden e hucum ettiler Boylece Misir dogu bati ticaretindeki araci rolunu kaybetti Portekizlilerin temsil ettigi dis tehlike Memluk Devleti nin zayiflamasina sebep olmustu Ancak diger bir dis tehlike daha vardi ki bu tehlike Gavri nin saltanatinin son zamanlarinda buyumus ve Memluk Devleti nin yikilmasi ile neticelenmistir Memluk Devleti acisindan bu yeni tehlike Osmanlilardi Kurulusundan beri devamli genisleyen ve kuvvetlenen Osmanli Devleti 16 yuzyilin baslarinda bu genisleme siyasetinde bir yol ayrimina gelmis bulunuyordu Bu yuzyilin baslarinda Anadolu Turk siyasi birligini tesis etmisler Balkanlar da hakimiyetlerini pekistirmisler ve Avrupa ortalarina ulasmislardi Artik onlerinde iki secenek vardi ya Avrupa da Avrupalilar ve Hristiyanlar aleyhine yayilmaya devam edecekler ya da Avrupa da vardiklari hudut ile yetinecekler ve buna mukabil dogudaki Musluman devletler aleyhine genisleyeceklerdi I Selim bunlardan ikincisini tercih etti Turkler in Iran ve Irak ta hakim Safeviler ile olan siyasi ve dini cekismesinin en ust noktasina ulastigi bu 16 yuzyil basinda I Selim dogu siyasetine agirlik vererek 1514 yilinda Caldiran da I Ismail e karsi kesin bir zafer kazandi Osmanlilar bu zaferden sonra Cezire ve Musul bolgelerinde hakimiyetlerini kuvvetli bir sekilde tesis ettiler Ancak eskiden beri Memluk Devleti ile siyasi ve iktisadi munasebetleri olan bu bolgenin Osmanlilarin eline gecmesi onlari sadece Memlukler ile komsu yapmamis Osmanlilar boylece Memlukleri Kuzey Suriye ve Irak tan kiskaca almislardi Selim in Ismail e karsi kazandigi zaferi duyan Kansu Gavri Memluk Devleti nin bekasinin Osmanlilar ile Safeviler arasindaki mucadelenin seyrine bagli oldugunu sezerel Haleb e hareket etti Caldiran in arkasindan Selim Memluk Devleti nin himayesindeki Dulkadirogullari Beyligi ne son verdi Bu durumda Memluk sultani Osmanli tehlikesini kuzey hududunda daha kuvvetli hissetmeye basladi ve onu her ihtimale karsi bazi tedbirler almaya sevk etti Bir taraftan Ismail ile ittifak akdederken diger taraftan Selim in kardesinin oglu Sehzade Kasim a da kucak acti Sehzade Kasim babasi Ahmed i olduren amcasindan kacarak Memluklere siginmisti Artik Osmanlilar ile Memlukler arasinda her an nihai bir catisma cikmasi beklenir olmustu Cok gecmeden Selim in Memluk Devleti hudutlari yakininda buyuk yiginak ve hazirliklar yaptigi haberleri Gavri ye ulasti Kansu Gavri Selim in bu hazirliklari Safevilere karsi duzenlenecek bir sefer icin yaptigi yolunda cikardigi soylentilere inanmadi Casuslari vasitasiyla Selim in gercek niyetini ogrenen Kansu Gavri hemen hazirliklara basladi Osmanlilarin Memlukler ile nihai bir hesaplasmaya hazirlandigi bu sirada durumun vahametini takdir edemeyen memlukler birbirleriyle mucadeleye devam ettiler Halbuki ufuktaki tehlike onlarin hepsini silip supurecekti Bu sirada maaslarinin gecikmesi sebebiyle bir grup memluk isyan ederek Kahire de buyuk karisiklik cikarip kotulukler yaptilar Buna kizan Kansu Gavri Ben artik sultanlik yapmayacagim Benden baska birisini kendinize sultan yapin dediyse de umeranin buyukleri gonlunu yaptilar Kansu Gavri hazirliklarini tamamlayip halifeye ve dort mezhep baskadisina kendi ile birlikte Haleb e gitmek uzere hazirlanmalarini emreden fermanlar cikariyordu Bu sirada Haleb Naibi Hayir Bey den Osmanlilarin hazirliklari konusunda kendine gelen haberlerin yanlis olup aslinda Selim in hazirliklarinin Ismail ile savas amacina yonelik oldugunu bildiren bir mektup cikageldi Daha sonra gelisen hadiselerin de gosterdigi gibi Hayir Bey basindan beri Osmanlilar ile isbirligi icinde idi Hayir Bey Dimask Naibi Sibay i da Kansu Gavri ye mektup yazmaya tesvik etti Sibay Suriye de iktisadi durumun kotu oldugunu sultan kalabalik bir ordu ile geldigi takdirde ulkenin onu kandirmaya gucunun yetmeyecegini bildirmisti Ozellikle Osmanlilarin hudutlarda herhangi bir hareketinin gorulmedigini belirtip Eger dusman harekete gecerse biz ona yeteriz diyerek onu yatistirmisti Buna ragmen Sultan Kansu Gavri Hayir Bey in sozlerine inanmayarak hazirliklarina devam etti umera ve ordusunu Suriye ye gitmek uzere de topladi Bu sirada Hayir Bey den Kansu Gavri ye yeni bir mektup geldi Bu mektubunda Hayir Bey baris gorusmelerinde bulunmak uzere bir Osmanli elcisinin geldigini bildiriyordu Hayir Bey in mektubu ile Kansu Gavri ye Osmanli sultani Selim in de bir mektubu gelmisti Osmanli sultani bu mektubunda Kansu Gavri nin suphelerini izale edecek ve onu harp hazirliklarindan vazgecirecek tatli sozler soyluyor ve ona Sen benim babamsin Senden bana dua etmeni istiyorum Sen ne dersen yaparim diyordu Bu hileye de aldanmayan Kansu Gavri Selim in mektubunu almasindan iki gun sonra ordusunun basinda Suriye ye yurudu Kahire de yerine naib olarak Tomanbay i birakmisti Kansu Gavri yuruyusune devamla 1516 Temmuzunda Haleb e vardi Memluk ordusu Haleb de halka cok kotu davranarak onlari evlerinden cikardilar kadinlarini ve cocuklarini yagmaladilar Daha sonra Haleb halkinin Selim ile birlikte Memluk ordusuna karsi musterek hareket etmesinin sebebi buydu Kansu Gavri nin Haleb deki ordugahina Selim in iki elcisi gelerek baris icin gorusme talep ettiler Osmanli elcileri Kansu Gavri ye Sultanimiz bize salahiyet vermistir Sultan sizden ne isterse bana danismaksizin yapiniz demistir dediler Kansu Gavri Osmanli elcilerini cok iyi karsilamis ve kendinin de sulha taraftar oldugunu bildirmisti Bununla beraber Kansu Gavri Osmanlilarin asil niyetini hissediyordu Bunun bir delili de Hayir Bey de dahil olmak uzere butun umerasini toplayarak vurusma aninda ihanet etmeyeceklerine dair halifenin huzurunda onlardan Kur an uzerine yemin almasidir Keza askerlerden de yemin alinmisti Bu da gosteriyor ki Selim ile vurusacagindan emindi Cok gecmeden Selim Kansu Gavri nin elcisine hakaret ederek Efendine soyle bizi Merc i Dabik ta karsilasin dedi Hakaret alameti olarak sakali kazinan Kansu Gavri nin elcisi cok kotu bir vaziyette Memluk karargahina dondu Osmanlilar fiilen harekete gecerek Malatya Gerger Behisni ve diger kaleleri ele gecirmislerdi O anda Dimask Naibi Sibay Hayir Bey in kendini Kansu Gavri ye mektup yazarak yatistirmasi ve Selim den emin olmasini istemesinin sebebini anladi Hemen hucum ederek Hayir Bey i simsiki yakalayip Kansu Gavri ye Hunkarim Allah in inayeti ile dusmanina galip gelmek istiyorsan bu haini hemen oldur dedi Ancak Hayir Bey ihanetinde yalniz degildi Ortagi Hama Naibi Canberdi Gazali hemen araya girdi ve bu iftirayi kabul etmemesi icin sultani ikna etti Kansu Gavri basindan beri durumundan suphelenmekle birlikte o anda bu davranisin dogru olmayacagini dusunerek Hayir Bey i serbest birakti Nihayet Kansu Gavri ordusunun basinda Osmanlilar ile karsilasmak uzere kuzeye dogru yurudu Merc i Dabik denilen yere konuslanan Kansu Gavri ordusunu tanzim ederek hazirliklarini son bir kez daha gozden gecirdi Cok gecmeden Osmanli ordusunun onculeri gorundu 1516 yili Agustos ayinin 24 unde iki taraf arasinda cereyan eden buyuk savasta Memlukler canla basla savastilar Memluk saflari arasinda cesitli dedikodular dolasmaya basladi Kansu Gavri ordusunun buyuk bir kisminin dagildigini gormesine ragmen kendi sonuna kadar kilici elden birakmadigi gibi bir taraftan da askerlerini tesvik ediyordu Bu sirada umeradan Zeredkas Temur sultanin sancagini alip Osmanlilarin eline gecmemesi icin sakladi Kansu Gavri o sirada su istemis kendine altin tasta sunulan soguk suyu bitiremeden o anda olmus ve atindan yere yuvarlanmisti Kansu Gavri savas meydaninda olen ilk ve son Memluk sultanidir Oldugu zaman yasi 80 civarindaydi Mercidabik Muharebesi nin tasvir edildigi bir resim Mercidabik Muharebesi nde Memluk ordusunun cok agir bir maglubiyete ugramasi ve basta Memluk Sultani Kansu Gavri olmak uzere onde gelen umeranin pek cogunun savas meydaninda olmesi bir kisim asker ve kumandanin yani sira III Mutevekkil ve Hanefi baskadisi haric diger uc mezhep baskadisinin esir edilmeleri butun bunlara ek olarak Memluk Devleti nin kuruldugu gunden beri biriktirilen ve korunan milyonlarca dinar degerindeki Memluk hazinesinin ve ordusunun butun agirliklarinin Osmanlilarin eline gecmesi Kahire deki durumu degistirdi Bu maglubiyetten kisa bir sure sonra butun Suriye deki Memluk hakimiyeti fiilen sona erdigi gibi Misir da Osmanli tehlikesi ile karsi karsiya kalmisti Nitekim daha Merc i Dabik tan hemen sonra Haleb de okunan ilk cuma hutbesinde Selim in henuz Hicaz a sahip olmamisken hadimu l Haremeyni s serifeyn unvani ile anilmasi onun Misir i da ele gecirmeye kararli veya en azindan orada da kendi yuksek hakimiyetinin taninacagindan emin oldugunu gosteriyordu Memluk ordusunun yenilip Kansu Gavri nin oldugu Kahire de kesin olarak anlasilinca hatipler hutbede sadece halife adina dua eder oldular Misir in sultansiz kalmasini firsat bilen es Sarkiyye bedevilerinin Katya ile Salihiyye arasindaki yollari kesip acinacak bir sekilde Kahire ye donmekte olan maglup askerler basta olmak uzere koylu esnaf ve tuccardan her sinif halka kotulukler yapmaya basladiklari sirada Kahire deki askerler de Osmanli taraftari olduklari bahanesiyle sehirdeki carsi pazar esnafini yagmalamaya baslamislardi Kahire de can ve mal guvenliginin kalmadigi bu sirada saltanat naibi Tomanbay aldigi zecri tedbirlerle durumun daha da kotulesmesini onledi Misir a donusu hemen hemen iki ay suren maglup ve perisan Memluk umera ve askerlerini karsilayarak elinden geldigi kadar onlara yardim etti Ancak taht bos bulunuyor bir zamanlar Mogol Istilasi ni Suriye de durduran kudretli Memluk Devleti nin sultanligina kimse talip olmuyordu Kimsenin Memluk sultani olmaya cesaret edemedigi ordunun yenik ve perisan hazinenin bos ve umera arasindaki dayanismanin bozulmus oldugu bu umitsiz durumda emirler Istesek de istemesek de aramizda senden baska sultanliga layik kimse yok diyerek Tomanbay dan sultan olmasini rica ettiler Bu nazik durumda saltanatin atesten gomlek oldugunu bilen Tomanbay onlarin bu teklifini kabul etmedi Israrlari bir sonuc vermeyen emirler yanlarinda Tomanbay ile birlikte bir seyh olan Ebu s Suud un yanina giderek durumu ona anlattilar II Tomanbay devri Tomanbay in Selim in Suriye yi ele gecirmis olup Misir a dogru yurudugunu hazinenin bosalmis oldugu icin askere aylik dahi verilemeyecegini sultan olmayi kabul etse bile umeranin kisa bir sure sonra isyan edip kendini tahttan indirerek hapsedeceklerinden cekindigini soyledi Onun sultan olmayi istememesi uzerine Ebu s Suud orada bulunan emirlere Tomanbay in emirlerini dinleyip ona isyan ve ihanet etmeyeceklerine dair Kur an a el bastirarak sonunda Tomanbay i razi etti 11 Ekim 1516 Cuma gunu mutat culus merasimini yapmak uzere umera ve askerler toplandi Halife Selim in elinde esir oldugu icin onun yerine babasi Mustemsik davet edildi Hanefi baskadisi ile diger uc mezhep baskadisinin naibleri de geldiler O siralarda artik gozleri bile gormeyen Mustemsik oglunun eskiden kendine vermis oldugu bir vekalete dayanarak saltanati Tomanbay a tefviz ile ona biat etti ve orada bulunanlar da ona uydular Boylece Tomanbay II Tomanbay olarak Memluk sultani oldu ve 50 gun kadar suren bir kesintiden sonra Kahire minberlerinde tekrar Memluk sultani adina dua edilmeye baslandi II Tomanbay sultan olduktan sonra ilk is olarak Mercidabik bozgunundan kacip gelen umeraya yuksek makam ve payeler vererek birer birer taltif etti Bu sirada Gazze naibi Osmanoglu Gazze yi ele gecirmeden imdadimiza yetisin diye devamli yardim isteyip duruyordu Gercekten Selim Mercidabik tan dort gun sonra savassiz olarak Haleb e girmis orada 18 gun kaldiktan sonra guneye inerek 19 Eylul de Hama ve iki gun sonra da Humus u barisla alarak yoluna devamla Dimask a varmisti Burada iki aydan fazla suren ikameti esnasinda Selim fethettigi ulkeyi yeniden duzenlerken Lubnan ona bas egmis ve Filistin de Osmanli kuvvetlerince fethedilerek Osmanli ordulari Misir in kapisi sayilan Gazze ye dogru ilerlemeye baslamisti Bu arada Selim Tomanbay a gonderdigi mektubunda gelip kendine itaatini arz etmesini istiyor kendine ve yaninda geleceklere aman verdigini bildirerek Gazze dolaylarinda faaliyetlerde bulundugunu duydugu Canberdi Gazali ye de itaat etmesi icin mektup gonderdigini itaat etmezse Gazze ye yurumesi icin Hadim Sinan Pasa ya emir verdigini yaziyordu Osmanli ordusunun Gazze ye dogru ilerledigi haberi Kahire de basta askerler olmak uzere herkesi umitsizlige dusurdu Bir kisim insanlar yukte hafif pahada agir neleri varsa alip kacmaya basladi Tomanbay bir yandan bu panigi yatistirmakla ugrasirken bir yandan da imkansizliklar icinde ordunun tanzim ve islahina calisiyordu Ne var ki memlukler verilen parayi az bulduklari icin kabul etmiyorlardi Binbir guclukle tedarik edilen para ile sonunda gonulleri yapilan memlukler Dimask naibligine tayin edilmis bulunan Canberdi Gazali nin kumandasinda Gazze ye dogru gonderildi Tomanbay emirlere para verememis ve Gidip kendiniz ve coluk cocugunuz icin savasiniz Hazinede bir kurus para yoktur Ben de sizlerden biriyim Savasa giderseniz ben de sizinle giderim Gitmezseniz ben de gitmem demek zorunda kalmisti Selim in Tomanbay a gelip kendine itaatini arz etmesini bildiren mektubunun uzerinden bir ay gecmisti ki sayisi 15 kisiyi bulan bir Osmanli elcilik heyeti ansizin Kahire de gorundu Cerkes Murad in baskanlik ettigi heyetin getirdigi baris sartlarini bildiren mektup kadar heyetin gelis sekli de onemliydi Gazze den Kahire ye kadar olan sahada Memluk askerleri kum gibi kaynamasina ragmen Osmanli elcilik heyeti yabancisi olduklari topraklarda Arap kilavuzlari sayesinde kimseye gorunmeden gizli bir yoldan Kahire ye ulasmislardi Osmanli askerinin de bu sekilde kendilerini gafil avlamasindan korkan Memlukler dort bir tarafa devriyeler cikarip gizli yolu Osmanlilara gosterdigi icin onlara kilavuzluk yapan Araplari da astilar Selim Arapcadan cok Turkce ibare bulunan bu son mektubunda kendi adina sikke vurdurup hutbe okutmasi ve Misir in haracinin bir zamanlar Abbasi halifelerine gonderildigi gibi kendine gonderilmesi sarti ile II Tomanbay i Gazze den Misir a kadar olan yerlerde naibi olarak gorevlendirebilecegini aksi halde Misir a yuruyecegini bildiriyordu Selim in bu mektuplari Misir a yurumekte mutereddit olup isi tatlilikla halletmek niyetinde oldugunu gostermektedir Ancak basta Hama da Osmanli saflarina katilan Hayir Bey olmak uzere Selim i Misir a yurumeye tesvik edenler de yok degildi Icinde bulundugu sartlar dolayisiyla Tomanbay Selim ile anlasmaya meyilli idi Ancak Kansu Gavri nin gonderdigi elcileri oldurmus olan Selim simdi de kendine cok agir hakaretler ediyordu Buna etrafindaki emirlerin intikam hisleriyle beslenen kiskirtmalari da eklenince Tomanbay Osmanli elcilerini oldurttu Bu ise Selim in Misir a yurumesini artik kacinilmaz hale getirmisti Bu sebeple Tomanbay bir taraftan Selim in mektubunun Misir da duyulmasi ile ortaya cikan panigi yatistirmaya calisirken diger taraftan da orduyu savasa hazirlamaya ve Kahire de savunma tedbirleri almaya basladi Ne var ki askerlere maaslari bile duzenli olarak odenemiyor ve bu durum buyuk hosnutsuzluga sebep oluyordu Bir ara askerler onu oyle sikistirdilar ki Tomanbay onlara Kansu Gavri nin oglunu getirterek babasinin hazinede bir kurus para birakmadigini soyletti ise de askerlerin direnmesi uzerine onlari sultanliktan cekilip Mekke ye gitmekle tehdit etti Askerler ise Tomanbay a bir sultana soylenmemesi gereken cok agir sozler soylediler Bu sirada Canberdi Gazali kumandasinda Osmanlilara karsi gonderilen ordu da Gazze yakinlarinda Han Yunus ta Hadim Sinan Pasa kumandasindaki Osmanli ordusu tarafindan cok agir bir sekilde yenilgiye ugratilmisti Canberdi pek az bir askerle kacarak Kahire ye gelebilmisti Artik Osmanlilarin karsisinda bir kuvvet kalmamis olup Selim in her an Kahire ye yurumesi bekleniyordu Misir da herkesin Osmanlilardan korkup can kaygisina dustugu bu sirada Tomanbay tahtini ve ulkesini korumak icin bu sartlar altinda yapilabileceklerin en iyisini yaparak once Mercidabik ve ardindan da Han Yunus ta aldigi iki agir yenilgi ile moral techizat ve sayica fevkalade yipranmis bulunan Memluk ordusunu yeniden tanzim ve techiz etmek icin olaganustu gayret sarf etti Yasli genc butun memlukleri cepheye surdugu gibi sehir halkindan Bedevi Araplardan zenciler ve Magriblilerden kalabalik sayida asker toplayarak Kahire icinde ve disinda savunma tedbirleri aldi Esasinda II Tomanbay Osmanli kuvvetlerini Sina Colu nun bittigi yer olan Salihiyye de karsilamak istiyordu Cunku onun dusuncesine gore colu gecerken Osmanli askerleri ve binek hayvanlari cok yorulacaklar dinlenmelerine firsat vermeden yapilacak bir savasta onlari yenmek kolay olacakti Ancak Memluk umerasi onun bu dusuncesine siddetle karsi cikarak Kahire disindaki ile Cebelu l Ahmer arasindaki denilen yerde tedbir alinarak savasin orada kabul edilmesinde israr etmislerdi Bu yuzden Tomanbay ister istemez Ridaniye de tedbirlerini aldi Mukattam Dagi ndan baslayarak Nil e kadar uzanan sahada derin hendekler kazdirarak metrisler yaptirdi Frenklerden temin etmis oldugu 200 kadar topu Osmanlilarin hucumunu bekledigi tarafa yonelik olarak sabit bir sekilde yerlestirdi Bu olaylarin cagdasi olan tarihci in bildirdigine gore Hospitalier Sovalyelerinin Tomanbay a yardim olarak 1000 kisilik kursun atici ile barut dolu birkac gemi gonderdigi duyulmus ancak bunun asli cikmamisti Tomanbay Ridaniye de Osmanlilara karsi hazirlanir ve uzun surecegini tahmin ettigi bir savunma savasi icin gerekli tedbirleri alirken ote tarafta Selim de iki aydan fazla kaldigi Dimask tan 15 Aralik ta ayrildi Kudus ve diger mukaddes yerleri ziyaret ettikten sonra 2 Ocak 1517 tarihinde Gazze de bulunan Hadim Sinan Pasa ve Osmanli kuvvetleriyle birlesti Burada birkac gun kalarak Kurban Bayrami ni kutladi ve colu gecmek icin son hazirliklarini tamamladiktan sonra Gazze den Misir a dogru yola cikip 13 gun gibi kisa bir zamanda Sina Colu nu gecip 16 Ocak ta colun ucundaki Salihiyye ye vardi Iki gun sonra Bilbis e ulasan Osmanli kuvvetleri burada iki gun dinledikten sonra 22 Ocak ta Birketu l hac a vardilar Nihayet butun Osmanli ordusu 23 Ocak 1517 tarihinde Ridaniye de kendilerini beklemekte olan Memluk ordusunun karsisinda durdu Bu yuruyus esnasinda Hadim Sinan Pasa ve Hayir Bey in yakaladiklari bazi Araplardan II Tomanbay in aldigi tedbirleri ogrenen Selim gereken karsi tedbirleri dusunup almak ve ona gore duzen almak firsatini da bulmustu Baslarinda sultanlari Tomanbay oldugu halde Memluk ordusu Ridaniye de hendeklerde Osmanlilari bekliyordu Memluk toplarinin sabit oldugunu ogrenen Selim onlari etkisiz hale getirmek icin askerlerini ikiye ayirarak bir kismini Memluklerin bekledigi taraftan hucum ettirirken esas kuvvetleriyle Mukattam Dagi ni dolasip Memluk ordusunu arkadan cevirdi O zamana gore oldukca gelismis yivli ve her tarafa kolayca ates edebilen muteharrik Osmanli toplari Mercidabik ta oldugu gibi muharebenin kaderini tayinde muessir oldu Her iki tarafin da buyuk zayiat verdigi Memluk Devleti nin akibetini belirleyen bu muharebede durumun umitsizligini goren Tomanbay Selim i ortadan cikararak durumu lehine cevirebilmek umidiyle onun kumanda ettigi merkeze hucum etti Fakat ilerlemeye muvaffak olamayinca Hadim Sinan Pasa nin kumanda ettigi sag kanada yuklenerek onu yaraladi ve Selim in Bir memleket ona bedel olamaz dedigi devlet adami olay aninda oldu Tomanbay in bu intihar hucumu sirasinda Ramazanoglu Mahmud Bey ile eski Ayintab Beyi Yunus Bey de olduruldu Ancak bu cesareti Tomanbay i galip getirmeye yetmedi Osmanlilarin siddetli hucumu karsisinda tutunamayan Memluk ordusu yenildi ve askerler kacistilar Tomanbay etrafinda kalan az sayida askerle bir sure daha kahramanca dovustu ise de sonunda yakalanmaktan korktugu icin o da kacti Memluk ordugahini yagmalayan Osmanli kuvvetleri ayni gun Kahire ye girdiler Savastan bir gun sonra Osmanli vezirlerinin maiyetinde Hayir Bey ve Mercidabik ta esir edilmis olan halife ve uc mezhep baskadisi oldugu halde Osmanli ordusu sehre girdi Ayni gun kilinan cuma namazinda Kahire camilerinde hutbe Selim adina okundu Sehir kilicla alinmis oldugu icin uc gun sure ile yagmalandi ve yakalanan Memluk askerleri de olduruldu Selim Ridaniye de dort gun kaldiktan sonra karargahini ta kurdu 28 Ocak gecesi Tomanbay etrafina toplayabildigi 10 bin kadar Memluk ve Arap ile ansizin Kahire ye girdi Sehrin onemli bir kismini ele gecirerek caddelerin giris cikislarini tutup hendekler kazdirdi ve metrisler yaptirarak ele gecirdigi mahallelerdeki Osmanli askerlerini oldurdu Boylece sehir icinde bogaz bogaza bir bogusma basladi Sehir halkindan bir kisminin da Memluklere yardim ettigi uc gun suren kanli sokak carpismalari sonunda Osmanlilar Kahire yi sokak sokak ev ev yeniden fethettiler Bu durumda sehir ve sivil halk buyuk tahribat ve musibetlere maruz kaldi Tomanbay in bu ani baskin ile elde ettigi gecici basari daha fazla mal ve can kaybi ile carpismalarin devam ettigi 30 Ocak Cuma gunu bazi Kahire camilerinde kendi adina son defa olarak hutbe okunmasindan baska bir sonuc vermedi Kahire icinde uc gun suren olum kalim savasindan da umit ettigi sonucu elde edemeyen Tomanbay kadin kiligina girerek kacmayi basardi Surekli savastan yorgun ve bitkin olmasina ve Selim e karsi bir sart one surebilecek durumunda bulunmamasina ragmen Selim e gonderdigi mektubunda adina Misir da hutbe okutup sikke vurduracagini ve kararlastirilacak bir meblagi her yil ona odeyecegini ancak once Selim in Salihiyye ye cekilmesi gerektigini bildiriyor aksi halde savasmak uzere Nil in bati yakasina gecmeye davet ediyordu Memluk direnisinin artik kirildigi anlamina gelen bu mektubun Yavuz a gelmesinden bir gun sonra Ridaniye Muharebesi nde Hayir Bey vasitasiyla Osmanlilara yardim ettigi soylenilen Canberdi Gazali beraberinde 700 den fazla umera ve asker oldugu halde gelerek Selim e itaatini bildirdi Tomanbay da yakin cevresindeki Hasan bin Meri nin ihaneti sonucu yakalandi ve durum Selim e bildirildi Selim in Rumlu Mustafa Pasa Sehsuvaroglu Ali Bey ve Canberdi Gazali kumandasinda gonderdigi birlik 30 Mart 1517 de Tomanbay i yakalayarak baglayip Ummuddinar denilen yerde bulunan Selim e getirdiler Selim ayni gun Tomanbay i huzuruna kabul etti II Tomanbay in Zuveyle Kapisi nda asili vaziyette resmedildigi gravur Tomanbay i ayakta karsilayan Yavuz once elcilerini oldurmesi sebebiyle onu azarladi ise de arkasindan cesaretini ve yigitligini ovup kendine bir tutsak gibi degil bir sultan gibi davranarak yani basinda hazirlattigi ikinci bir tahta oturttu Selim ile son Memluk Sultani Tomanbay arasinda uzun konusmalar cereyan etti Selim kendini cok ugrastirmasina ragmen korkusuz gozu pek acik sozlu ve cesur birisi olan Tomanbay in hayatini bagislamak niyetinde idi Hatta Yavuz un Tomanbay i Rumeli de bir sancak beyligine tayin edecegi onu kayd i hayat sartiyla Mekke ye surecegi veya beraberinde Istanbul a goturecegi soylentileri bile duyulmustu Fakat Hayir Bey ve Canberdi Gazali nin telkin etmeleri uzerine Yavuz yakalanmasindan 14 gun sonra Tomanbay in asilmasini emretti 13 Nisan 1517 gunu hapsedildigi cadirdan alinan Tomanbay 400 kisilik yeniceri birliginin korumasinda Bulak a ve oradan da Zuveyle Kapisi na goturuldu Kendisi bir ata bindirilmis olup yol boyunca iki tarafa selamlar veriyordu Memlukler devrinde onemli idamlarin yapildigi baslarin asilip ve cesetlerin teshir edildigi Zuveyle Kapisi nda attan indirilince asilacagini anlayan Tomanbay orada toplanmis olan halka Benim icin uc kere Fatiha okuyun deyip ellerini acarak kendi de yuksek sesle uc kere Fatiha okudu Celladin uzattigi ipe boynunu uzatarak Isini bitir dedi Tomanbay in asilisina Dulkadiroglu Ali Bey nezaret etti Ali Bey in babasi Sehsuvar da 45 yil once ayni yerde Kayitbay tarafindan astirilmisti II Tomanbay Zuveyle Kapisi nda astirilan ilk ve son Memluk sultanidir Cesedi uc gun asili kaldiktan sonra indirilerek muhtesem bir torenle amcasi Kansu Gavri tarafindan yaptirilan fakat gomulmesi gerceklesmeyen medreseye defnedildi Tomanbay in olumu ile Misir ve Suriye de 267 yil suren Memluk hakimiyeti resmen son bulmus ve bu ulkeler Osmanli hakimiyeti altina girmistir Esasen Memluklerin de cogu Turk olup geri kalani da tamamen Turklesmisti Misir in fethi ile hilafetin Osmanlilara gectigi yaygin bir gorus hatta okul kitaplarina kadar girmis kesin bir bilgi olmakla birlikte muasir Memluk kaynaklarinda bunun nasil gerceklestigi ile ilgili bir bilgi yoktur TeskilatIdare Memluk sistemi Memluk Devleti ile birlikte ideal seklini almistir Bu sistemin genel tercihi asker yetistirilecek aday kolenin cesaret gucluluk ceviklik ve uzun boyluluk gibi ozellikler tasimasinin yaninda gazilik sehitlik cihat vb degerler ugruna savasmasi idi Kendisine Islami inancin asilanabilmesi icin putperest inanca sahip yani step kulturunden gelen bir genc hatta cocuk olmasi gerekirdi Aranan sartlara sahip satilik gencler icin gerektiginde buyuk paralar odeniyordu Bu sebeple bazi bolgelerde yasayan aileler cocuklarini gonullu olarak kole tuccarlarina satiyor bazi babalar ise yuksek kazanc saglamak icin ogullarini bizzat getiriyor ve siki pazarlik yapiyordu Kolelerin satin alinmasi ve guvenli bir sekilde Misir a getirilmesinde kole tacirlerinin cok onemli rolu vardi Kole ticareti yapanlar memlukun anavatani ile Memluk Devleti ni birlestiren zincirin bir halkasini teskil ediyordu Kole tacirinin en bilinen lakabi hoca idi Memluk Devleti askeri ve idari alanda ihtiyac duydugu insan kaynagini memluk sistemini iyi calistirarak sagliyordu Bundan dolayi oncelikle kole ticaretini cazip kilacak cesitli onlemler almisti kole tacirleri diger tuccarlarin tabi oldugu vergilerden muafti Kole taciri Orta Asya dan aldigi koleleri dogrudan Misir a getirmezdi Toplanan koleler Islam alemine arz icin ilk once buyuk sehirlerde acilan kole pazarlarina goturuluyordu bunlarin en meshurlari Fustat ve Bagdat taki daru r rakik denilen pazarlardi Memluk sultani icin satin alinan kolelerin bedeli beytulmal tarafindan odenirdi Bir sultan oldugu veya tahtindan indirildigi zaman kuttabiye ya da kitabiye denilen henuz egitimini tamamlamamis ve bu yuzden sultan tarafindan azat edilmemis memlukler tekrar beytulmale gonderilir ve gelenek geregi yeni sultan onlari bir daha satin alirdi Bu sirada kadilar da hazir bulunurdu Bir memluk icin odenen fiyat o memlukun lakabi olabiliyordu Kaynaklar Kalavun un tasidigi Elfi lakabinin kendine 1 000 dinara satin alinmasi sebebiyle takilmis oldugunu belirtir Sultan tarafindan satin alinan bir memluk once Kahire Kalesi nin kislalarinda yer alan ve tibak denilen askeri okula yerlestirilirdi Bu okulda memluke Islam dini ogretilir ardindan bir emirle dahi konusmasina musaade edilmeyen kati disiplin kurallari icinde askeri bilgiler verilirdi Ibn Haldun a gore dini bilgiler esliginde yaptirilan bu egitim askerlik meslegini motive ediyordu Ogrenimini bitiren memluk azat edildikten sonra askeri techizatini alir ve sultanin hassa birligine katilirdi Bir memlukun meslek hayatindaki en onemli kisi onu en son satin alan ve azat eden kimseydi Azat edilen memluke atik azat edene de mutik mevla ustat seyyid denirdi Memluk son efendisine karsi onun olumune kadar buyuk saygi ve sadakat duygulari beslemeliydi I Baybars in sultan olduktan sonra dahi emiri durumundaki mevlasi Ay Tegin e buyuk saygi gosterdigi ve bunun diger memluklere ornek teskil etmesini istedigi bilinmektedir Bir memluk mevlasina sadakat gosterdigi gibi arkadaslarina da sadikti Memlukun kolelik ve azatlik arkadaslarina husdas arkadaslik durumunaysa husdasiye denirdi Husdaslar tam bir dayanisma icindeydi uzun zamandan beri husdas olanlarin arasina sonradan katilanlara ecnebi garip denir ve kendilerine bir sure yabanci gibi davranilirdi Husdasiye arasinda gorulen karsilikli dayanisma yasca buyuk olanin kucugu gozetmek icin gorev almasiyla baslar ve buyuk memluke aga kucuk memluke ini denilirdi Memlukler daima Turk isimleri kullanmislardi Bu durum onlarin toplumun geri kalanindan ayrilmalari birlik olmalari ve kendi ozgun kimliklerini korumalari hususunda buyuk onem tasimistir Memluklerin Turk menseli olup olmamasinin Turk ismi tasimalarina etkisi yoktu Turk asilli olmayanlar da Turk adi almak zorundaydi ve bu isim degisikligi genellikle kolenin tuccar tarafindan ilk efendisine satisi sirasinda yapilirdi Cesitli kavimlere mensup olan ve Turk adlari tasiyan memluklerin konustuklari dil de Turkce idi Memlukler sahsi meziyetleri sosyal farkliliklari ve askeri alandaki basarilari ile Misir toplumunda ozel bir aristokrat sinifi olusturmustur Ancak bu tek nesilli bir soyluluktu yani memlukun memluk olmasiyla baslayip olumuyle sona eriyordu ve cocuklarina intikal etmiyordu Cunku bir memlukun oglu kolelik veya esirlikten gelmedigi icin memluk olamiyor ve bu sifati tasiyamiyordu Ordu Bir Memluk suvarisinin zirhi ve bacak zirhi detayi Memluk kara ordusu birkac kaynaktan olusturuluyordu Sultanin memluklerden olusan ve Kahire ye yerlestirilmis bir daimi ordusu vardi Her komutanin kendi memlukleri de olabilirdi Ayrica gocmenlerle memluklerin ogullarindan toplanan ozgur dogmus ve memluk olmayan suvari sinifi vardi Zaman zaman Turkmen Kurt Bedevi asiretler destek verirdi eyaletlerin de kendi garnizonlari bulunurdu Tum memlukler at sirtinda savasmak uzere egitilir ve donatilirlardi yeglenen silahlar mizrak ile yaydi Memlukler iyi silahlanmis ozellikle hafif suvari ile savasmaya hazirlanmis orta agirlikta suvariydi Ozgur dogmus suvariler ayri bir birlik olusturuyordu Bunlarin icerisinde Mogol gocmenler memluk olarak hizmet edemeyen ancak ozgur dogmuslar icerisinde seckin bir yeri olan memluk ogullari vardi Memluk ordusunda piyadenin yeri suvariye gore cok daha onemsizdi Var olan piyade daha cok yerel nufustan toplaniyordu Misir in denizlerde guclu olmamasi Memluklerin genislemesini engelledi Misir uzun mesafeli ticaret icin iyi bir merkezdi ama surekli kereste eksikligi olmasi deniz ticaret gemiciliginin gelismesini onlemistir Kereste Anadolu dan Hindistan dan Dogu Afrika dan getirtiliyordu Hatta Hindistan dan bitmis gemi bile aliniyordu Birkac istisna disinda Misir gemileri Akdeniz savaslarina karismadi daha cok Hint Okyanusu nda faaliyet gosteriyorlardi ancak Portekizliler in ayarinda olmadiklari 1500 lerde kanitlandi 1509 da Gucerat Sultanligi ile ittifak kurarak Portekizlilere karsi savastilar Memluk Gucerat donanmasi Diue Muharebesi nde yenildi ve yok edildi DilResmi yazismalar Arapca olsa da askeri dil cogunlukla Turkcenin bir kolu olan Memluk Kipcakcasiydi Kansu Gavri Arapca Farsca ve Turkce siirler yazdi Firdevsi nin Sehnamesini de Turkceye cevirtti SultanlarKaynakca There is universal agreement among historians that the Mamluk state reached its height under the Turkish sultans and then fell into a prolonged phase of decline under the Circassians Ingilizce Encyclopedia Britannica 17 Temmuz 2015 tarihinde kaynagindan arsivlendi Erisim tarihi 25 Ekim 2020 Kiziltoprak Suleyman 2004 Memluk Islam Ansiklopedisi 29 Istanbul Turkiye Diyanet Vakfi Yayinlari ss 87 90 Kopraman Kazim Yasar 1991 Bahriyye Islam Ansiklopedisi 4 Istanbul Turkiye Diyanet Vakfi Yayinlari s 512 Kopraman Kazim Yasar 1992 Burciyye Islam Ansiklopedisi 6 Istanbul Turkiye Diyanet Vakfi Yayinlari ss 419 420 Kopraman Kazim Yasar 1992 Misir Memlukleri Dogustan Gunumuze Buyuk Islam Tarihi 6 Istanbul Cag Yayinlari ss 433 540 Kopraman Kazim Yasar 2002 Misir Memlukleri 1250 1517 Turkler 5 Ankara Yeni Turkiye Yayinlari ss 99 126 Wikimedia Commons ta Memluk Devleti ile ilgili ortam dosyalari bulunmaktadir Yigit Ismail 2004 Memlukler Islam Ansiklopedisi 29 Istanbul Turkiye Diyanet Vakfi Yayinlari ss 97 100 Isbu madde Mustafa Uyar tarafindan CC BY SA 3 0 lisansi altinda yayimlanan metin icermektedir