Yeniçeri Ocağı (Osmanlıca: یڭیچری, çev. 'yeni asker'), Osmanlı İmparatorluğu'nda padişaha bağlı kapıkulunun en büyük birimiydi. Kesin kuruluş tarihi bilinmese de, on dördüncü yüzyılın son yarısında I. Murad döneminde (1362-1389) kurulduğu kabul edilir. Avrupa'nın ilk modern daimi ordusudur.
Yeniçeri Ocağı | |
---|---|
tarafından 1573'te suluboya tekniği ile yapılan "Yeniçeri ağası" resmi | |
Etkin | y. 1360'lar-1826 (Cezayir'de 1830) |
Ülke | Osmanlı İmparatorluğu |
Bağlılık | Osmanlı sultanları |
Sınıfı | Piyade |
Büyüklük | <1.000 10.000 (1480) 13.599 (1574) 37.627 (1609) |
Kışlalar | Edirne ve İstanbul |
Giysi rengi | Mavi, kırmızı, beyaz ve yeşil |
Komutanlar | |
Komutan | Yeniçeri ağası |
Yeniçeri Ocağı başlangıçta Ahilik temelinde kurulmasına rağmen daha sonra Bektaşîliğe yöneldi. Hanefiliğe mensup olan Yeniçerilerin taşıdığı İmâm-ı Â'zam bayrağı, ocağın en büyük bayrağıydı. Ocağa asker alımı pençik adı verilen yöntemle, savaşlarda ele geçirilen bölgelerden her 5 erkek çocuğun birinin devlet himayesine alınıp kısa bir eğitim görmesi ve ardından yeniçeri yapılmasıyla gerçekleşiyordu. Bunun yanında devşirme denen yöntem ile devletin hüküm sürdüğü topraklardaki Hristiyan çocuklar Müslüman yapılarak ocağa alındılar. Yeniçerilerin evlenmelerine müsaade edilmesiyle birlikte erkek çocukları da "kuloğlu" adı altında ocağa kaydedilmeye başlandı. Yeniçeri Ocağında "cemâat", "ağa bölükleri", "sekban bölüğü" ve bunlara bağlı toplam 196 adet bölük/orta mevcuttu.
I. Selim (1512-1520) ile I. Süleyman (1520-1566) dönemlerinde yaşlı ve hudutlarda görev yapanlarla sınırlı olmak üzere evlenmelerine müsaade edildi. Yeniçeri çocuklarının "kuloğlu" adıyla ocağa kaydedilmelerine müsaade edilmesi ise ocağın sistemini temelden etkiledi. Ayrıca evlenmenin yaygınlaşmasıyla birlikte yeniçeriler kışlalarda değil kendi evlerinde kalmaya başladılar.
III. Murad'ın saltanatında (1574-1595) ise geleneksel kurallara riayet edilmeden Türkler ve diğer Müslümanlardan da ocağa adam alınmaya başlandı. Zamanla kuralların gevşemesi ve ödeneklerin azalmasıyla birlikte ticaret ve diğer işler yapmaya başladılar. 17. yüzyılın ortalarına doğru ise devşirme sistemi kademeli olarak uygulamadan çıkmaya başladı. 1446'daki Buçuktepe İsyanı bilinen ilk yeniçeri isyanıydı. Bu tarihten itibaren yeniçeriler çeşitli sebeplerle isyan ve ayaklanmalara müdahil oldular. 18. ve 19. yüzyıllarda padişah ve sadrazamların indirilmesiyle sonuçlanan isyanlara müdahil oldular. Nizâm-ı Cedîd ve Sekbân-ı Cedîd gibi birliklerin kurulması sonucu isyan çıkardılar. Yeniçeri Ocağı, işlevini kaybettiği ve eski faydalarının kalmadığı öne sürülerek II. Mahmud tarafından 1826'da kaldırıldı.
Yeniçerilerin İstanbul'da "Eski Odalar" ve "Yeni Odalar" adıyla anılan kışlaları mevcuttu. Bu kışlalar yeniçerilerin askerî ve sivil yaşamlarındaki tüm faaliyetlere ev sahipliği yapardı. Yeniçerilerin yemek pişirdikleri kazanlar kutsal sayılırdı. Bu kazanların savaşta kaybedilmesi durumunda o bölüktekiler görevden alınır ve bir daha o bölüğe kaydedilmezlerdi. Her orta ve bölüğün kendine özel nişanları vardı. Yeniçeriler "börk" adı verilen bir başlık takarlardı. "Çuha" adı verilen kumaştan yapılan mavi veya lacivert renkli cübbeye benzeyen ve "dolama" adıyla bilinen bir elbise giyerlerdi. Kılıç, kalkan, yatağan ve balta, yeniçerilerin başlıca kullandıkları silahlardandı. Tüfek de 16. yüzyıldan itibaren orduda yaygınlaşmasıyla birlikte yeniçeriler tarafından da kullanılmaya başlandı. Yeniçeriler her üç ayda bir "ulufe" adıyla bilinen bir maaş alırlardı. Bunun yanında "düzen akçesi" ve "cülûs bahşişi" gibi isimlerle bahşiş alırlardı. Yeniçeriler suçlu oldukları zaman yalnızca yeniçeri ağasının emriyle yargılanırlar ve teşhir edilmezlerdi. Sefer olmadığı zamanlarda Yeniçeri Ocağında tüm askerlerin katıldığı düzenli talimler yapılırdı.
Yeniçeri Ocağının asker sayısı, sınırların genişlemesine ve ihtiyaca göre değişiklik gösterdi. Yeniçeriler barış dönemlerinde başta Dîvân-ı Hümâyun muhafızlığı olmak üzere çeşitli hizmetlerde kullanılırlardı. Yeniçeri ağası ocaktaki en yetkili zabitti. Onun ardından ise sekbanbaşı ve kul kethüdası gelirdi. Her odanın çorbacı, odabaşı ve vekilharç denen görevli zabitleri mevcuttu.
Tarihçe
Kuruluşu
Osmanlıların Rumeli'deki ilk istilasında bu bölgede daimi ve muvazzaf bir orduya ihtiyaç duydukları anlaşıldı. Tamamen Türklerden oluşan yaya ve müsellemler yetersiz ve disiplinsiz oldukları için, padişahın emriyle sadece askerlik mesleğini icra eden acemi ve yeniçeri adlı Müslümanlaştırılan Hristiyan esirlerden yeni bir askerî birlik oluşturuldu.Yeniçeriler adlı kitabında Reşad Ekrem Koçu; Yeniçeri Ocağının kuruluş sebebinin bu kadar "basit" olmadığını, ocağın Orta Çağ'ın sonlarında derebeylik rejimine karşı Anadolu Türklerini merkezî bir yönetim altında toplamayı amaçlayan Osmanlı Hanedanı'nın mutlak iktidarını sağlamak için kurulduğu ve yeniçerilerin gülbankında söyledikleri "Kulluğumuz padişaha ayan..." sözlerinin de bunu gösterdiğini yazar.
Avrupa'nın ilk modern daimi ordusu olan Yeniçeri Ocağının kesin kuruluş tarihi bilinmese de, on dördüncü yüzyılın son yarısında I. Murad (1362-1389) döneminde kurulduğu kabul edilir.İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Edirne'nin Fethi'nden sonra padişahın verdiği bir beratta iki yeniçeriden bahsedildiğini ve bunun da ocağın o tarihte var olduğunu kanıtladığını belirtir.Âşıkpaşazâde, Neşrî ve Oruç Bey gibi erken dönem tarihçileri ile anonim kaynaklar da teşkilatın 1361'de, Edirne'nin Fethi'nden sonra kurulduğu görüşünde birleşirler.
Yaya ve müsellem adlı birliklerin kurulmasına da katkıda bulunan Çandarlı Kara Halil Hayreddin Paşa'nın acemi ve yeniçeri ocaklarının kuruluşunda da etkili olduğu bilinir.'a göre Orhan Gazi (1323/4-1362) döneminde, kendisinin oğlu ve Rumeli kumandanı Süleyman Paşa'nın emriyle Çandarlı Kara Halil Hayreddin Paşa'nın çevre yerlerden ilk defa yeniçeri yapılmak üzere 1000 kadar gayrimüslim topladı. Bu gayrimüslimler bir eğitime tabi tutulduktan sonra iki akçe maaşla yeniçeri yapıldı. Ancak bu yöntemin kusurlu olduğu anlaşılınca gayrimüslimlerin önce Acemi Ocağında eğitilmeleri ve sonra Yeniçeri Ocağına alınmaları uygun görüldü.
Bozulması
Evlenmeleri ve devşirme sisteminin gevşemesi
Ocağın kuruluşunda yeniçerilerin evlenmesi yasakken, I. Selim (1517-1520) ile I. Süleyman dönemlerinde yaşlılar ve hudutta görev yapanlarla sınırlı olmak üzere Yeniçerilerin evlenmesine müsaade edildi. Ancak sınırlı olarak verilen bu izin zamanla yaygınlaştı ve zamanla serbest bırakıldı. Böylece zamanla "kuloğlu" adıyla yeniçeri çocuklarının Acemi Ocağına istihdam edilmesi meselesi ortaya çıktı. Bu uygulama ilk olarak II. Selim'in cülûsu ile birlikte başladı. Yeniçeriler bu hakkı, tahta geçmek için İstanbul'a gelen yeni padişaha yaptıkları baskıyla elde ettiler ancak bu durum sistemi temelden etkiledi. O tarihe kadar ocağa alınacak askerler, belirli kıstasları karşılayıp, uzun süren bir eğitim sürecini tamamlayarak Acemi Ocağı veya Yeniçeri Ocağına kabul edilirken, kuloğlu sınıfının ocağa alınmasıyla bu sistem tamamen değiştirildi.
III. Murad'ın saltanatında ise savaşlar nedeniyle mevcudu eksilen ocağa geleneksel kurallara riayet edilmeden Türkler ve diğer Müslümanlardan adam alındı.Koçi Bey Risalesi'ndeki kayda göre, III. Murad oğlunun sünnet düğününde davetlileri eğlendirenlerin kendisinden ihsan olarak topçuluk ve cebecilik gibi görevler talep etmeleri üzerine, Yeniçeri ağasına "ağa çırağı" adı altında devşirme olmayanlardan ocağa alım yapma hakkı tanıdı. Ancak bu durum ocaktaki terfi bekleyen eski askerler ile yeniler arasında gruplaşmaların yaşanmasına ve uyumsuzluğa neden oldu. 16. yüzyılın sonlarına doğru sayıları 700'ü bulan kuloğullarından belli yaşa gelenler Acemi Ocağına alınırken, zamanla bu sistem suiistimal edildi ve rüşvet karşılığı gelişigüzel adam alınmaya başlandı. I. Ahmed (1603-1617) döneminde adlı eseri kaleme alan devşirme bir yeniçeri ise ocağın bozulmasının en temel nedenini devşirme uygulamasındaki usulsüzlüklere dayandırır.
Kuralların gevşemesi ve ödeneklerin eksilmesi de yeniçerilerin askerlik dışında başka işlerle uğraşmasına ve ocak disiplininin bozulmasına sebep oldu. I. Süleyman'ın saltanatında bir yeniçerinin askerlik dışında başka bir meslek yapması ocaktan atılma sebebi sayılırken, zamanla yeniçeriler ticaret ve zanaatla uğraşır hale geldi. Evlendikten sonra kışla dışında yaşamaya başlayan yeniçeriler sayesinde şehirdeki kiralık evler askerler ile doldu. Bunun dışında han ve kahvehane gibi yerler ise yeniçerilerin ve yeniçeri olmak isteyen işsizlerin toplandığı bir mekan haline geldi. Yeniçerilerin halkı haraca bağlaması, soyması ve yağmalaması olayları da evlenmelerine müsaade edildikten sonra başladı.
Devşirme sisteminin kaldırılması ve yozlaşma
17. yüzyılın ortalarına doğru Anadolu'dan özellikle Müslüman ve Türklerden ocağa adam alınmasıyla birlikte devşirme sistemi kademeli olarak uygulamadan çıkmaya başladı. Araştırmalara göre en geç 1380'lerde başlayan devşirme sistemi 1640'lardan önce önemli oranda terkedildi. 1640 tarihli bir sefâretnâmede şöyle denilir: "Burada iki etken vardır. Birisi Hristiyanların kendi çocuklarını vermek istememeleri, buna karşı kendilerine yükselme imkânı veren sisteme girmek için Türklerin istekli olmaları…". II. Viyana Kuşatması sürerken İstanbul'da bulunan de devşirme sisteminin sona erdiğini ve ocağa asker almak için şehirdekilere çağrı yapıldığını belirtir. 1700'lerde tamamen uygulamadan çıkan devşirme sisteminin sonuncularından birisi 1666'da yapıldı ve rivayete göre Rumeli'den 300 ila 320 genç toplandı. Kayıtlarda 1687'de Acemi Ocağından 130 kişinin yeniçeri olduğu belirtilirken, rakamın bu kadar az olması ise devşirme sisteminin çok önceden uygulanmadan çıktığını gösterir. Bunun yanında saray ocakları için 18. yüzyılın ortalarına kadar belirli sayıda olmak üzere devşirme yöntemi uygulanmaya devam edildi.
Yeniçerilerin mal ve mülk sahibi olduklarıyla ilgili en erken kayıtlar 1490'a kadar uzanır. Ancak bu tür faaliyetlerin geçinmek amacıyla yapılması 18. yüzyılın sonlarına tarihlenir. Özellikle 1768-1792 tarihleri arasında Rusya ile yapılan savaşlar devlet hazinesini tüketirken, yeniçeriler kendilerini ve ailelerini geçindirmek için ek iş yapmak zorunda kaldılar. Bu dönemde bazen yeniçerilerin üç ayda bir aldıkları ulufeler de ödenmedi. Baron de Tott'un yazdığına göre 1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı esnasında hazinenin yeniçerilere dokuz kıst (üç aylık dönem) borcu vardı. Bu durum yeniçerilerin askerlikten ve profesyonellikten tamamen uzaklaşmasına yol açtı.
17. yüzyıl boyunca ocağın mevcudunun kontrol altında tutulması, ulufelerin ve cülûs bahşişinin ödenmesi gibi konular mali yönden zayıflayan hazine için çözülmesi gereken sorunlardandı. Bu tarihlerde ödeme yapabilmek için zaman zaman sarayın gümüşlerinin eritilerek paraya dönüştürülmesine de rastlanılırdı. Bazı sadrazamlar ocağa ismen kayıtlı olmalarına rağmen mevcut olmayan askerlerin yerine maaş alanlara engel olmaya çalışarak, 1688'de 20.000; 1771'de ise 30.000 yeniçeriyi defterlerden çıkardı. Özellikle 18. yüzyıldan itibaren İstanbul'da yaşayan şehir halkı ocağın sağladığı imkanlardan faydalanmak için yeniçeri olmaya çalıştılar. Akraba ve hemşerileri vasıtasıyla Anadolu ve Balkanlar'dan da İstanbul'a yeniçeri olmak üzere gelenler sayesinde zincirleme göç dalgası oluşuyordu. 18. yüzyıl sonlarında Rumeli ve Anadolu'dan göç alan İstanbul, 1790'lara ait bir esnaf kefalet defterine göre yarısına yakın kısmı askerî birliklerle bağlantılı görünür.
Yeniçeri teşkilatının asıl bozulması 1730-1826 yılları arasında gerçekleşirken bu durum muhaliflerce de itiraf edilir. Yeniçeri Ocağının ortadan kaldırıldığını ilan eden II. Mahmud fermanında; yeniçerilerin eskiden görülen faydalarını saydıktan sonra "yüz seneden beri eski itaatlerinin itaatsizliğe dönüştüğünü ve bu yüzden birçok vilayet ve kalenin düşman eline geçtiğini belirtir. Bunun yanında I. Mahmud ile başlayan yeniçerileri itibarsızlaşma politikası daha sonra gelen padişahlar tarafından da uygulanırken, topçu ve humbaracı gibi ocaklar ıslah edilirken Yeniçeri Ocağı tamamen kendi haline terk edildi. Askerlik yaparak geçinemedikleri için farklı mesleklere yönelen yeniçerilerin, askerî eğitim için istekleri ve zamanları da yoktu.
İsyanlar ve ayaklanmalar
15. yüzyılın ortalarına kadar Yeniçerilerin isyan etmeleri ve itaatsiz hareketlerine dair bir bilgi bulunmamaktadır. Bu tarihten itibaren gerek saltanat değişiminde ve gerek meydana gelen çeşitli olaylarda, menfaatleri sebebiyle ocak ağaları tarafından ya da dışardan kimselerin teşvikiyle isyanlar meydana geldi.II. Murad'ın oğlu II. Mehmed'e tahtı bırakması nedeniyle 1446'da başlayan Buçuktepe İsyanı bilinen ilk yeniçeri ayaklanmasıdır. Bu tarihten itibaren 1589 tarihine kadarki dönemde yeniçerilerin karıştığı olaylar, taht çekişmelerine dayanan siyasi kavgada taraf olmak veya özlük taleplerine ait isteklerin yönetime iletilmesi türündendir. 1589 yılında gerçekleşen Beylerbeyi Vakası ile birlikte saray çevresindeki hiziplerin iktidar ve çıkar kavgaları daha belirleyici rol oynamaya başladı. Yeniçeriler zaman zaman yönetimden hoşnut olmayan ya da çıkarları sarsılan askerî-sivil toplumsal kesimlerin çıkardıkları isyanlara da katıldılar. 19. yüzyılın ilk çeyreğinde Nizâm-ı Cedîd ile başlayan ve Yeniçeri Ocağının ortadan kaldırılmasıyla son bulan dönemde ise yabancı ülkelerin ve uluslararası güçlerin etkinliği ağırlık kazandı.
İstanbul'da çıkan isyan ve ayaklanmaların tamamı yeniçeri kaynaklı değildi. Kapıkulu'nun en büyük birimi olan yeniçeriler, tüm "kul" sistemiyle özdeşleştirildikleri için I. Süleyman dönemi sonrasında çok sayıda kentsel huzursuzluk olayı bir terim halini alarak "yeniçeri isyanları" adıyla anıldı. Bunun yanında kul sisteminde yer alan birlikler her zaman uyum içinde değildi. Hükûmetin isyancı birliklere karşı koymak için kullanacağı küçük birliklerde vardı. Sarayda bulunan birlikler, özellikle de bahçıvanlar ve saray bekçilerinden oluşan bostancı teşkilatı, bu amaçla sıklıkla kullanıldı. Ayrıca, çeşitli birlikler arasında, özellikle yeniçeriler ile kapıkulu sipahileri arasında devam eden rekabet ve çıkar çatışmaları, onları çeşitli siyasi çatışmalarda zıt taraflarda yer almaya zorladı.
Yeniçeriler, devletin muhafazası için tahtta çocuk yaştaki II. Mehmed'i uygun bulmayıp II. Murad'ın tekrar padişah olması için Buçuktepe İsyanı'nı çıkardılar. Ayrıca taht mücadelesi veren ve kendilerine sığınan Şehzade Korkut'u ise I. Selim'den daha iyi bir yönetici olarak düşünmedikleri için I. Selim'in yanında saf tuttular. Buna benzer siyasî olaylarda yeniçerilerin bu tutumu padişahla baba-oğul ilişkisi münasebetine uygun eylemler olarak değerlendirilir. Ancak diğer isyanlarının çoğu özlük haklarıyla ilgiliydi. Mesela 1514'te İran seferi esnasında Eleşkirt'te yırtılan pabuçlarını tüfeklerine asarak I. Selim'e tepkilerini gösterdiler. 1560'ta ise II. Selim'in İstanbul'a gelip saraya girmesini cülus bahşişi ve emeklilik taleplerini karşılaması için engellediler.
16. yüzyılın sonlarında yeniçerilerin kendilerini devletle özdeşleştirme düşüncesi değişime uğradı. III. Murad'dan itibaren padişahlar seferlere gitmemeye başladı. Bu durum padişahın yeniçerilerden uzaklaşmasına, aynı zamanda iktidar gücünü kendi şahsında toplayan ve savaşlarda ordunun başında yer alan padişah imajından yerini seferlere gitmeyen ve iktidarını hane halkına bırakan padişah imajına dönüştü. Bunun yanında 16. yüzyıl boyunca da saray çevresindeki hizipler de imparatorluğun siyasi kararlarında etkili oldular.
17. yüzyılın ortalarında ise iktidara yakın ailelerin oluşturduğu saray içi oligarşisi iktidarı eline almayı başardı. Böylece daha önceki mutlak padişah iktidarındaki padişah-yeniçeri ilişkisi değişime uğradı. Ateşli silah kullanan askere olan ihtiyaç nedeniyle sayıları artırılan yeniçerilerin padişaha olan bağlılıkları azaldı ve iktidarı elinde tutan gruplarla ittifak kurarak, padişaha isteklerini kabul ettirmek isteyenlerle ortak hareket etmeye başladılar. İktidara hakim olma mücadelesinde karşı karşıya gelen hizipler kendi saflarına askerleri de çektiler. Padişahların yetersizlikleri ve çeşitli sebepler dar gelirli askerleri memnuniyetsiz ve isyankar hale getirdi. 1589'daki Beylerbeyi Vakası'ndan 1622'ye kadarki sürede gerçekleşen isyan ve ayaklanmalarda (kapıkulu sipahileri) yeniçerilerden daha aktif rol oynadılar. 1622'de II. Osman'ın tahttan indirilip öldürülmesiyle sonuçlanan Haile-i Osmaniye adı verilen olaylarda yeniçerilerde mevcuttu. Bu olayın ardından IV. Murad'ın otoriteyi sağlamasına kadar yeniçeriler devlet işlerine müdahil olarak istediklerini yaptırdılar. 4-8 Mart 1656 tarihinde sipahiler ve yeniçerilerin çıkardığı Vaka-i Vakvakiye denilen ayaklanma sonucunda ocak ağaları idam edildi.
Köprülü Mehmed Paşa ve oğlu Köprülü Fazıl Ahmed Paşa ile Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın sadaretinde yeniçeriler yalnızca vazifeleriyle meşgul oldular ve hiçbir olaya karışmadılar. Bu kişilerin yönetiminde ocağın sıkıdüzeni tekrar oturtuldu. II. Viyana Kuşatması'nın başarısızlıkla sonuçlanmasıyla birlikte ocağın düzeni bozulmaya başladı. Sadrazamların bizzat sefere gitmeyerek orduyu liyakatsiz kişilere teslim etmeleri savaşlarda başarısız sonuçların alınmasına yol açarken, bu durum orduyu da kızdırdı. Devlet işlerine ilgisi olmayan ve sürekli av peşinde koşan IV. Mehmed tahttan indirildi ve yerine II. Süleyman getirildi.
1703'te yeniçeriler, cebeciler ve ulemanın ön ayak olduğu Edirne Vakası olarak bilinen olayların sonucunda II. Mustafa tahttan indirilip yerine III. Ahmed getirildi. Şeyhülislam Feyzullah Efendi de idam edildi. 1730'da Damat İbrahim Paşa muhaliflerinin örgütlediği ve Patrona Halil İsyanı olarak bilinen olayların sonucunda III. Ahmed tahttan çekilmek zorunda kalırken yerine I. Mahmud geçti. Damat İbrahim Paşa ise idam edildi. Patrona Halil İsyanı iktidarı elinde tutan kesimlerin lüks yaşamına karşın yeniçerilerin önderliğinde toplumsal bir tepki olarak ortaya çıktı ve ayaklanma bittikten sonra dar gelirli halkı isyana sürükleyen lüks konak ve semtlerin tamamı yok edildi. Bu ayaklanmayla birlikte 1807 yılına kadar geçen yaklaşık 80 yıllık sürede isyan ve ayaklanma yaşanmadı.
Yeniçeri Ocağını ıslah etmenin faydasız olduğunu düşünen III. Selim, 1793'te Nizâm-ı Cedîd adıyla eğitimli ve modern yeni bir piyade birliği kurdu ve onların maaş ve teçhizatları karşısında yeniçeriler tamamen arka plâna atıldı. Nizâm-ı Cedîd ile birlikte ulemanın nüfuzunun kırılması ve şeyhülislamın etkinliğine son verilmesi planlandı. Ancak 1807'de Nizâm-ı Cedîd aleyhtarlarından 'nın ön ayak olduğu Kabakçı Mustafa İsyanı ile birlikte yeniçeriler III. Selim'i tahttan indirip yerine IV. Mustafa'yı getirdiler. Kendi varlıklarına tehdit olarak gördükleri Nizâm-ı Cedîd Ordusunu ise lağvettiler.
1808'de Alemdar Mustafa Paşa'nın öncülüğünde başlayan baskın ile birlikte IV. Mustafa tahttan indirilerek yerine II. Mahmud getirildi. Alemdar Mustafa Paşa da sadrazam oldu ve 29 Eylül 1808'de Sened-i İttifak adı verilen ve padişahın yetkilerini sınırlayan yazılı bir sözleşmeyi ona imzalattı. Alemdar Mustafa Paşa, III. Selim'in ıslahatlarına benzer şekilde Sekbân-ı Cedîd adıyla yeni bir askerî birlik kurdu. Ancak bundan rahatsız olan yeniçerilerin organize ettiği, Alemdar Vakası olarak bilinen ayaklanma sonucunda, kurtulamayacağını anlayan Mustafa Paşa kendi bulunduğu binayı patlatarak yaşamına son verdi. Bu olaydan sonra Sekbân-ı Cedîd dağıldı.
Osmanlı İmparatorluğu'nun iki defa eğitimli bir ordu kurma girişimi yeniçerilerin isyanıyla başarısız oldu. Bu olaylardan sonra yeniçeriler 1826'da ortadan kaldırılıncaya kadar her işe müdahil oldular ve her istediklerini yaptırmayı başardılar.
Sokak çatışmaları
17. ve 18. yüzyıllarda geçirdiği değişimle merkezi yönetim tarafından kolay kontrol edilemeyen bir güç haline gelen yeniçerilerden bir kısmı, kişisel ya da grup menfaatleri için sokaklarda şiddet olaylarına başvurdular. Özellikle 18. ve 19. yüzyılların ilk çeyreğine kadar geçen dönemde bu olaylar daha belirgin hale geldi. Osmanlı İmparatorluğu'nda yeniçerilerin konuşlandırıldığı her bölgede çeşitli sokak çatışmaları yaşansa da, imparatorluğun başkenti olması sebebiyle İstanbul'da gerçekleşen olaylar dönemin kaynaklarında kendine daha fazla yer buldu. Dönemin yazarları tarafından yazılan ruznamelerde şehirdeki güvensizlik ortamının siyasi belirsizlik ve isyan dönemlerinde daha da arttığı belirtilir. II. Mahmud (1808-1839) döneminin Osmanlı vakanüvislerinden yeniçerileri "haşerat", "köşe başı kabadayıları", "itlikten kinaye baldırı çıplak gezen nâ-bekârlar" gibi ifadelerle tanımlar.
Şam şehri, 18. yüzyılın ikinci yarısı ve 19. yüzyılın başlarında yerli kulları ile İstanbul'dan gönderilen yeniçeri birlikleri arasında ikiye bölünmüş bir haldeydi. İki grup arasında zaman zaman yaşanan çatışmalar şehirdeki günlük yaşamı aksatıyordu. Yine 18. yüzyılda da Hezargrad kazası da Şam gibi yeniçerilerin nüfuzuna göre bölünmüş bir haldeydi.İbrahim Paşa Camii'ni sınır olarak belirleyen yeniçerilerin 55. cemaati kasabanın batı kısmını, 66. cemaati ise doğu kısmını kontrol ediyordu. Zaman zaman bu iki grup arasında barikatların kurulduğu ve birkaç gün süren çatışmalar da meydana geldi. 18. yüzyılın ikinci yarısında yeniçerilerin kitlesel olarak katıldıkları kayda geçen tek sokak çatışması ise 1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı esnasında gerçekleşti. 1772'de Galata'da kalyoncular ile yeniçeri ocağının 64. cemaati ve 25. ağa bölüğü arasında üç gün süren bir çatışma yaşandı.
Kaldırılması
II. Mahmud'un tasfiye planı
Askerî ve ekonomik açıdan yıpranan Osmanlı İmparatorluğu aynı zamanda isyanlar ve uluslararası sorunlarla da mücadele ediyordu. Avrupalı devletler ise Osmanlı İmparatorluğu'ndaki isyanlarda azınlıkları destekliyordu. Avrupalı devletlere karşı koyacak ve mücadele edecek durumda olmayan Osmanlı İmparatorluğu'nun, Avrupalıların talepleri doğrultusunda geleneksel politikalarını geride bırakarak devleti ayakta tutan temel unsurlarını tasfiye etmesi gerekiyordu. Bunların en başında ise ulema, esnaf, asker, ayan ve eşraf gibi yerel güç odakları vardı. Hem devletin hem de kendi iktidarının varlığını koruyabilmek için batılılar ile iş birliğine gitmeyi uygun gören II. Mahmud, geleneksel unsurların ve yerel direniş odaklarının güç kaynağı olarak gördüğü Yeniçeri Ocağını uzun vadeli ve birkaç aşamalı bir plan ile ortadan kaldırmayı amaçlıyordu. II. Mahmud tasfiye planının ilk aşamasında ocağın itibarını yok etmek amacıyla yetenekli ve tecrübeli zabitleri ocaktan uzaklaştırdı. Bazılarını ise çeşitli sebeplerle uzak vilayetlere gönderterek orada idam ettirdi ve muhalifleri sindirdi. Aynı zamanda da bu sayede kendi safına da adam çekti. Ocağın imhası için Ağa Hüseyin Paşa terfi ettirilerek yeniçeri ağası yapıldı ve padişahın direktiflerini uygulamaya koydu.
Tasfiye planının ikinci aşamasında ise, becerikli ve yetenekli subaylar temizlenerek ocak içindeki dayanışmanın yıkılması planlandı. Bu doğrultuda Hüseyin Ağa odabaşılar ile seğirdim ustaları denilen aşçı ustalarını birbirlerine düşürdü. Dirayetli subayların etkisizleştirilmesiyle ocağın iç dayanışması zayıflatıldı. Bunun dışında ocağın tasfiye edilebilmesi için devlet kadrolarının da yeniden yapılandırılması gerekiyordu. Bu doğrultuda önce sadrazamlık koltuğuna Mehmed Selim Paşa getirildi. II. Mahmud, eğitim ve yargıyı elinde bulunduran ve ilk zamanlardan beri yeniçeriler ile dayanışma içinde hareket eden ulemayı da kontrolü altına alarak yürüttüğü operasyonda onların desteğini elde etmeyi amaçlıyordu. Bu doğrultuda Mekkizade Asım Efendi azledildi ve yerine Kadızade Tahir Efendi tayin edildi. Ayrıca yaptığı icraatlarla şüphe uyandırmaya başlayan Hüseyin Ağa da azledilerek yerine Mehmed Celaleddin Ağa getirildi. II. Mahmud bir yandan Yeniçeri Ocağında gizli kadrolaşma ve tasfiye çalışmalarını sürdürürken aynı zamanda kendine bağlı diğer birliklerdeki asker sayısını artırdı. Ocağın en büyük destekçisi olan ulema ve halk üzerinde yeniçeriler aleyhine propagandalar yaptırarak bu kesimler ile ocağın bağını kesmeyi planlıyordu.
Mora'da devam eden Yunan İsyanı'nın şiddetlendiği bir zamanda II. Mahmud tarafından görevlendirilen Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa isyanı kontrol altına aldı. Nisan 1826'da Mora'nın önemli bir kısmı tekrar Osmanlı İmparatorluğu'nun kontrolüne geçti. Yeni usullere göre eğitilen Mısır kuvvetlerinin, 5 yıldır bastırılamayan halk isyanını bastırmasıyla II. Mahmud bu durumu yeniçerilerin aleyhinde kullanmaya karar verdi. Sadrazam ve devlet erkanının katılımıyla yapılan toplantı sonucunda talimli bir askerî birliğe ihtiyaç olduğu ve bozulan Yeniçeri Ocağının basit bir isyanı bile bastıramadığı konusunda ortak görüşe varıldı. Bu kararlar doğrultusunda "Eşkinci Ocağı" adı altında yeni bir askerî birlik kurulmasına karar verildi. Bu birliğe İstanbul'daki 51 yeniçeri ortasının her birinden 150'şer asker alınması planlandı. Bu sayı daha sonra İstanbul'daki yeniçeri sayısını kapsayacak şekilde artırıldı. Yeniçerilerin tepki göstereceğini bilerek başlatılan girişimde, yeniçerileri daha da tahrik etmek amacıyla bu yeni teşkilattaki askerlerin Avrupa tarzında üniformalarla talim yapacakları duyuruldu.
Yeniçeri Ocağının imha edilmesi
II. Mahmud'un yürüttüğü bu gizli operasyonun amacı, yeniçerileri kışkırtıp plansız ve zayıf bir isyana sürüklemek ve böylece onları hazırlıksız yakalayıp tamamen yok etmekti. 1826 yılının 14 Haziran gecesi, İstanbul'da Et Meydanı'nda toplanan 200 ila 300 arasında yeniçeri ilk olarak yeniçeri ağasını öldürmek üzere Ağa Kapısı'na doğru yürüdüler, ancak ağayı bulamadılar ve daha sonra sadrazamı öldürmek üzere Bâb-ı Âlî'ye yöneldiler. Bu sırada, yeni katılanlarla birlikte sayıları yaklaşık 2000 kişiye yükseldi. Bâb-ı Âlî'de sadrazamı bulamayan yeniçeriler, binaları ateşe verdiler ve Mısır Kapu Kethüdası Necip Efendi'nin konağına yürümeye başladılar. Ancak Necip Efendi'yi de bulamadılar ve sonunda kışlalarına geri döndüler. Ancak hükûmet tarafından beklenen bu isyan nedeniyle topçu, humbaracı, lağımcı ve tersane ocaklarının reis ve zabitleri hazır bekliyorlardı.
İsyan haberinin II. Mahmud'a ulaşmasıyla birlikte, Sancak-ı Şerif Sultanahmet Camii'ne çıkartıldı; ulema ve halk sancağın altına davet edildi. Bir süre sonra her kesimden insan geldi. Yeniçerilerin bu isyanda Kur'an nüshaları ile ayet-i kerime ve hadis-i şerif bulunan levhaları çiğnedikleri söylentisi yayıldı.
Tophane'den getirilen toplarla Yeni Odalar olarak bilinen yeniçeri kışlasının kapıları top atışlarıyla yıkıldı. İlk atışta birçok yeniçeri öldü, hayatta kalanlar ise kışlaların yakılması sonucu yanarak öldüler. Kışlanın yok edilmesinden sonra da şehirde yeniçeri avı başlatıldı ve yakalanan yeniçeriler alelade bir şekilde sorgulanarak hemen idam edildiler. Yeniçeri Ocağı 17 Haziran 1826 tarihinde Sultan Ahmed Camii'nde öğle namazından sonra Mehmed Esad Efendi[] tarafından okunan padişah fermanıyla birlikte resmen kaldırıldı. Yeniçeri Ocağının yerine Asâkir-i Mansûre-i Muhammediyye adında yeni bir birlik kuruldu.
Sonrası
Ocağın kaldırılmasının ardından yeniçeriliği çağrıştıracak her şeyin ortadan kaldırılması için çalışmalar başladı. II. Mahmud ocağın kaldırılmasından sonra ocağa ait tüm rütbe, elkab, unvan, nişan ve diğer tabirlerin kaldırılmasını emretti. Yeniçerilere ait bütün kayıt ve defterler toplanarak yakıldı. Yeniçerilerle bağları bulunan Bektaşî tarikatları da kaldırıldı. Tarikat mensupları ise farklı şehirlere sürgün edildiler. Yeniçerilerin destekçileri olan ve çoğunlukla imparatorluğun Türk unsurlarından oluşan "kayıkçılar", "bekçiler" ve "tulumbacılar" da dağıtıldı. Sürgüne gönderilen hamalların yerine Ermeni ve Rum hamallar getirildi. İstanbul'daki işsiz ve boş gezenlerde kendi memleketlerine gönderildi. 25 Haziran 1826 tarihli bir rapora göre; 18.500 kişi İstanbul'dan Anadolu'ya gönderildi. II. Mahmud sokak köpeklerini de ortadan kaldırttı. Ocağın kapatılmasından bir süre sonra mehter bölüğü de kapatıldı. Ayrıca cirit oyunu da yasaklandı. Hükûmet aleyhinde konuşmalar yapıldığı gerekçesiyle kahvehaneler de kapatıldı. Meddahların gösterileri yasaklandı. Halkın iktidara karşı eleştirel sesi olan Karagöz ve Hacivat da yasaklandı.
Askerlerin yanı sıra memurların ve sivil halkında fes giymesi zorunla hale getirildi. Yeni kıyafet düzenlemesi 3 Mart 1829'da bir nizamname uygulamaya koyuldu. Nizamnameye göre kavuk kaldırılırken, "imame ve ferace" denilen sarıkla cübbe ise yalnızca ilmiye sınıfıyla sınırlı tutuldu. Devlet memurları ile halkın da "fes, ceket ve pantolon" giymelerine karar verildi. Ayrıca bıyıkların uzunluğu kaş hizasını geçemeyecek, sakallarda çeneden aşağıya yalnızca iki parmak kadar uzayabilecekti.
Ocağın kaldırılmasıyla padişahın otoritesi arttı ancak devletin halk ile olan bağları zayıfladı. Yeniçeriler, esnaf ve alt gelir gruplarıyla olan organik bağları sebebiyle, alt tabakanın sesi ve temsilciliği fonksiyonunu üstleniyorlardı. Osmanlı sisteminde toplumsal muhalefetin önde gelen unsurlarından biri olan Yeniçeri Ocağının kaldırılmasıyla birlikte toplumsal taleplerin yönetime taşınmasını sağlayan kanallarda kapanmış oldu.
Genel yapısı
Yeniçeri Ocağı ve Bektaşîlik
13. yüzyılın sonları ile 14. ve 15. yüzyıllarda Anadolu'da Babâ'îyye, Ahi tarikatleri yaygındı. Anadolu beyliklerinin ordularında bu tarikatlara mensup birçok gönüllü de savaşıyordu.Osman Gazi (1299-1324), Orhan Gazi ve I. Murad dönemlerinde , , Abdalân-ı Rûm ve Bacıyân-ı Rûm gibi tarikat grupları Osmanlı ordusuna gönüllü olarak katıldılar. I. Murad'ın 1366 tarihli bir belgede Ahi reisi olarak anılması da Osmanlıların Ahilikle olan bağlarını gösteriyordu. Nitekim Şeyh Edebali, Çandarlı Kara Halil Hayreddin Paşa ve Şeyh Mahmud gibi etkili Ahi şeyhleri Osmanlı İmparatorluğu'nun kuruluşunda önemli rol oynadılar. Orhan Gazi de bu isimlerden ve Ahilerden faydalanarak "yaya" kuvvetlerine Ahilerin giydikleri beyaz börkü giydirdi. Ahi reisi olan I. Murad da Yeniçeri Ocağını kurduğunda askerlere beyaz börk giydirdi. Uzunçarşılı'ya göre; Babâ'î ismiyle bilinen tarikat tahminen 15. yüzyılın ilk yarısında Babâ'î şeyhlerinden Hacı Bektaş-ı Veli'nin ismini alarak "Bektaşîlik" adı altında faaliyetlerine devam etti. Bu dönemde Ahilik ise eski etkinliğini kaybetti. Yeniçeri Ocağı ise başlangıçta Ahilik temelinde kurulmasına rağmen daha sonra Bektaşîliğe yöneldi.
Yeniçeriler Hanefiliğe mensuptular ve başbayraktarın taşıdığı İmâm-ı Â'zam bayrağı ocağın en büyük bayrağıydı. Yeniçeri ağasının çadırının önüne dikilen bu bayrak, Yeniçeri ağası bayrağı, büyük alay bayrağı ve diğer bayraklardan öncelikliydi. 94. cemaat ortasında bir Bektaşî babası Hacı Bektaş-ı Veli'nin vekili olarak bulunurdu. 18. yüzyılın sonlarında ise 99. oda Bektaşî babalarına tahsis edilirdi ve bunlar "Hû keşanlar/Hû çekenler" olarak tanınırlardı. 16. yüzyılda ocağın üst rütbeli subayları "taife-î Bektaşîyye/güruh-ı Bektaşîyye, zümre-î Bektaşîyân" gibi ifadelerle adlandırılır ve ocağa "Bektaşî Ocağı" da denirdi. Yeniçerilerin ulufelerinin verildiği günlerde Başçavuş Ağa yüksek sesle Yeniçeri gülbangını okur ve sonunda yeniçeriler hep birlikte "huuu!" diyerek gülbangı bitirirlerdi.
Fuat Köprülü'ye göre; 13. yüzyılın ikinci yarısında uç bölgelerde savaşan ve Yeniçeri Ocağının kuruluşunda gazilerle birlikte olan Abdalân-ı Rûm adlı Türkmen babaları Hacı Bektaş-ı Velî’ye bağlıydılar ve onun anısını kutsal sayarlardı. Bu nedenle zamanla Bektaşî menâkıbnâmelerine Hacı Bektaş-ı Veli'nin ocağın kuruluşunda yer aldığına, dua ettiğine, ocağa ad verip bir kazan hediye ettiğine dair rivayetler girdi. Köprülü, bu şekilde Bektaşîlik ile Âhîliğin ocağın kuruluşunda etkili olduğunu ifade eder. Yeniçeri Ocağının Hacı Bektaş-ı Veli'den dua aldığı iddiaları ise İsmail Hakkı Uzunçarşılı tarafından reddedilir. Uzunçarşılı, Âşıkpaşazâde'nin Hacı Bektaş-ı Veli'nin 13. yüzyılın son yarısında vefat ettiğini, Osmanlı Hanedanı ile hiçbir ilgisinin olmadığını ve onlarla görüşmediğini kaydettiğini belirtir. Tarihçi ayrıca ocağın kanunnamesi niteliğindeki Kavanin-i Yeniçeriyan'da da Hacı Bektaş-ı Veli'ye değinilmediğini, Yeniçeri Ocağının kurulması ve askerlere börk verilmesiyle ilgili olarak Vezir Hacı Bektaş Paşa ve Hacı Bektaş-ı Veli'nin oğlu Timurtaş dedenin adlarının geçtiğini vurgular. Bunun yanında Kavanin-i Yeniçeriyan'da yeniçerilerin duruş ve oturuş gibi konularda Hacı Bektaş-ı Veli'nin koyduğu kanun ve kaideleri uyguladıkları yazar.Hammer ise; Yeniçeriliğin, Orhan Gazi'nin saltanatında ortaya çıktığını ve Yeniçeri Ocağının Hacı Bektaş-ı Veli tarafından kutsandığını ileri sürer.
Ahmet Yaşar Ocak ise Bektaşîliğin Osmanlılarda Orhan Gazi'nin Bursa seferine katılan Abdal Musa ile temsil edildiğini, Haydarî dervişleri aracılığıyla gaziler arasında tanındığını ve bu sayede kuruluştan itibaren yeniçeriler arasında yayıldığını belirtir. Halil İnalcık da esir veya devşirmelerin Anadolu'daki Türk ailelerin yanına gönderildiklerinde, Sünnî/kitabî İslam'dan ziyade halk arasında yaygın olan Bektaşîliğe yöneldiklerini belirtir.Paul Wittek ise İslam'dan önce Türk toplumunda yer alan alplerin, İslami dönemdeki askerî kolunu yeniçerilerin teşkil ettiğini, bunlara da "Gâziyân-ı Hacı Bektaş-ı Velî" dendiğini yazar.
Ocağa giriş
Yeniçeri Ocağına farklı zamanlarda birkaç yöntemle asker alımı yapıldı. İlki pençik adı verilen yöntemle, savaşlarda ele geçirilen her beş erkek esirden birinin kısa bir eğitim görmesi ve ardından yeniçeri yapılmasıyla gerçekleştirilirdi. Diğer bir yöntem ise bu esirlerin beş ila sekiz sene boyunca Anadolu'daki Türk ailelerinin hizmetinde çalışması, Türkçeyi ve İslam adetlerini öğrenmesi ve daha sonra ocağa alınmasıydı. Son yöntem ise esirlerin ve devşirmelerin yine Anadolu'daki Türk ailelerine hizmet etmeleri ve ardından Acemi Ocağına kaydettirilmeleriyle başlayarak orada yükselmeleriydi.
Osmanlı İmparatorluğu'nda yaklaşık iki buçuk asır boyunca uygulanan Pençik Kanunu döneminde, Yeniçeri Ocağına asker alımı devşirme sistemi, pençik yöntemi ve kul oğulları dışında başka bir yöntemle gerçekleştirilmedi. Ocağa alınanların kimlik bilgileri, fiziksel özellikleri, günlük ücretleri ve isimleri ulufe defterine kaydedilerek, rastgele adam alımının önüne geçildi. Ocağa, ihtiyaç duyulduğu zaman çeşitli tarihlerde alınacak olan acemiler, ocağın ihtiyacına göre seçilirdi. Yeniçeri ağasının isteği veya ona bağlı cemâat ya da ocak ağalarının emrindeki uygun acemiler divana sunulduktan sonra, "kapıya çıkma" adı verilen yöntemle Yeniçeri Ocağına kaydedilirdi.
Kul kardeşleri adıyla ocaktaki yeniçerilerden farklı bir sınıf mevcuttu. Bu topluluktakiler diğer yeniçeriler gibi devşirilerek Acemi Ocağına kaydedilenlerden değildi. 16. yüzyılın sonlarındaki asker ihtiyacı kapsamında taşra kalelerinde ve özellikle sınırlarda belirli zamanlarda görev yapmak ve daha sonra ocağa kaydedilmek şartıyla dışardan alınırlardı. 16. yüzyılın sonlarındaki Yemen, İran ve Avusturya seferlerinin uzaması nedeniyle bu askerî sınıf ortaya çıktı. Daha sonraki tarihlerde bu askerlerin hizmet süreleri bir yıla düşürülerek Kapıkulunun süvari birliğine veya Yeniçeri Ocağına alındılar.
18. yüzyılda Acemi Ocağının bozulması ve devşirme yönteminin kalkmasıyla birlikte ocağa dışardan adam alınmaya başlandı. Bunun yanında daha önce ocağa mülazım olarak kaydedilip maaşsız sıra bekleyenlerden bir namzet seçilir ve bağlı oldukları yerde bir açık oluşana kadar başka bir sanatla uğraşırlardı. Ocağın ihtiyacı olan pozisyonlar, çavuşların yerlerine mülazımların atanmasıyla doldurulurdu. Mülazımlar, barış dönemlerinde üç yıl hizmet verdikten sonra maaş almaya başlarlardı. Yalnızca yeniçeri unvanını elde etmek amacıyla ismen yeniçeri olan bir grup ise "taslakçı" veya "talip" olarak bilinirdi.
Ortalar ve bölükler
İlk kuruluşunda yalnızca "Cemâat" adı verilen ortalar bulunan ocakta, yaklaşık 1000 asker mevcut idi. Her 100 askerin sorumlusu olarak "yayabaşı" adı verilen bir subay tayin edilirken; bu yüz kişiden oluşan ortalar ise Cemâat adıyla anılırdı. 15. yüzyılın ortalarında sekban bölükleri de ocağa katılırken; II. Bayezid (1481-1512) döneminde ise ağa bölükleri adı verilen bir teşkilat daha meydana geldi ve Yeniçeri Ocağının orta/bölük sayısı 196'ya yükseldi. Cemâat ortalarına yayabeyleri; ağa bölüğü ortalarına "bölüklüler" veya "ağa bölüklüler"; sekbanlara ise "seymenler" de denirdi. Cemâatler 1'den 101'e kadar, padişahın av birliği olan sekbanlar ise 1'den 34'e kadar sıra numarasına sahipti. Sekbanların 65. ortayı oluşturan bir bölüğü atlı olup diğer 34 bölüğü ise piyadeydi. Sekbanlar kethüdasının mensup olduğu bölük ona tahsis edilirdi. Her biri 50 kişiden meydana gelen toplam 61 bölüğe sahip ağa bölükleri ise 1'den 61'e kadar sıra numarasına sahipti. Cemâat ortalarının ilk 5 ortasını oluşturan devecilerin, ihtiyaç olması durumunda başka odalar da eklenerek sayıları artırılırdı. 1623 tarihinde 8, 29, 33, 39, 40, 46, 56, 57, 86, 87 ve 95. ortalar, 1663 senesinde de 6, 8, 25, 29, 33, 39, 42, 43, 45, 46, 47, 48, 57,75, 78, 86, 87, 91, 95 ve 98. ortalar deveci ortalarıydı. Ağa İmamı Ortası ise belli bir orta numarasına sahip değildi ve bulunduğu orta onun adıyla anılırdı. ağa bölüklerinden "asesbaşı" adıyla anılan odanın sabit bir numarası yoktu, asesbaşı nerede olursa o oda onun adıyla anılırdı.
Bölük/orta | Zağarcılar | Saksoncular | Turnacılar | (Hasekiler) | Solaklar | Zemberekçiler | Tüfekçiler | Çergeciler | Tekke | Katrancılar | Hû-çekenler | Beytülmalci |
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
Orta | 64 | 71 | 68 | 14, 49, 66, 67 | 60, 61, 62, 63 | 82 | 92, (bazen 22) | 17 | 40 | 52 | 99 | 101 |
Bölük/orta | Yeniçeri Kethüdası | Başçavuş | Kethüdayeri | Çerge Odası | Bekçi | Paşa Odası | Talimhaneciler | Kayıkçılar |
---|---|---|---|---|---|---|---|---|
Bölük | 1 | 5 | 7'inci (bazen 32, 33, 51) | 17 | 19 | 21 | 54 | 56 |
Bölük/orta | Atlı sekbanlar | Sekbanlar kâtibi | Serşikari |
---|---|---|---|
Bölük | 65 | 18 | 33 |
I. Süleyman (1520-1566) döneminde 12.000 olan ocak mevcudu daha sonraki dönemlerde 50.000'e kadar yükseldi. İlk zamanlarda her bir orta 100 ila 500 askere sahipken, ocağın asker sayısının artmasına karşın orta sayısı aynı kalınca her ortanın asker sayısında artış oldu ve I. Ahmed (1603-1617) ve III. Selim (1789-1807) döneminde bazı ortalar 2-3 bin mevcuda kadar çıktı. Yayabeyleri ilk dönemlerde 10 ortadan oluşurken, 17. yüzyıl başlarında bu sayı 101'e yükseldi. Yayabeylerinin ilk 5 ortasını "deveciler" oluştururdu. Yayabeylerinin görevi Marsigli'nin yazdığına göre sarayı ve sınırları korumaktı. Her orta veya bölüğün subayları, çorbacı, odabaşı, vekilharaç, bayraktar ve başeski gibi rütbe ve görevlerine göre adlandırılırdı. Bir atlı ve 33 yaya bölüğünden oluşan sekbanlar ise yeniçerinin 65. ortasını oluştururdu. Sekbanlar kethüdasının mensup olduğu bölük ona tahsis edilirdi. 15. yüzyıl sonlarında Yeniçeri ağalarının Enderûn'dan seçilmesiyle birlikte, ağa bölükleri adıyla Yeniçeri ağasına özgün bölükler oluşturuldu. I. Süleyman 1. ağa bölüğünü "yoldaş" olarak kabul ederken, Osmanlı padişahları da 1. ağa bölüğünün 1 no'lu neferi olarak ocağa kayıtlı bir yeniçeri kabul edilirdi. Ağa bölüklerine bağlı olan 61. bölükte, bir denetleme esnasında padişahın içtiği şerbet tasını altınla doldurmasından sonra, daha sonra bölüğe gelen padişahlara şerbet ikram etmek gelenek haline geldi.
Kışlalar
Yeniçeri Kışlaları, yeniçerilerin askerî ve sivil yaşamlarındaki bütün faaliyetlerine ev sahipliği yapıyordu. Kışlalar önceleri Edirne'deyken İstanbul'un Fethi ile birlikte merkezi İstanbul oldu ve "kışlak" adı verilen kışlalar inşa edildi. Özellikle I. Süleyman döneminde Edirne'deki kışlalar Avrupa seferleri esnasında aktif şekilde kullanılırken, çeşitli tarihlerde tamir ve bakımdan geçti. I. Süleyman döneminden sonra eski önemini yitiren Edirne'deki kışlalar, 17. yüzyılda Edirne'yi ziyaret eden Evliya Çelebi'nin seyahatnamesinde belirttiğine göre tamamen harabe haldeydi ve günümüze kışlalarla alakalı olduğu iddia edilen yalnızca bir çeşme ve hamam ulaşabildi.
Acemi oğlanlar ve yeniçerilerin kışlaları günümüzde Şehzadebaşı semti ile Aksaray'da bulunuyordu. II. Mehmed (1444-1446/1451-1481) döneminde inşa edilen kışlaların kesin olarak hangi tarihte yapıldığı bilinmez. Ocak geleneklerine göre İstanbul'a giren yeniçerilerden bir kısmı Veli Mahmud Paşa ile birlikte deniz tarafındaki Unkapanı kapısından içeri girerek Eski Odalar'ın bulunduğu alana, Yeniçeri ağasıyla gelenler ise Yeni Odalar'ın bulunduğu alana ellerindeki bayrakları diktiler. Eski Odalar'ın inşası daha önce bittiği için bu isim verildi.
Yeni Odalar daha sonra Tekkeler Meydanı, Et Meydanı ve Câmi-i Miyâne denilen Orta Cami ile birlikte bir kompleks haline geldi. Orta Cami, yeniçeriler için bir toplantı noktasıydı ve yeniçeri isyanları da dahil olmak üzere birçok olayda merkez olarak kullanıldı. Yeni Odalar'da Et Meydanı olarak anılan meydan aynı zamanda Yeniçeri Meydanı olarak da biliniyordu. Yeniçeri ortalarına her gün mirî fiyattan et dağıtımı yapıldığı için Et Meydanı adıyla anılan yerde, yeniçerilerin eğitim yaptıkları bir talimhane, savaş ve av köpeklerinin bulunduğu seksonhane, et dağıtımının yapıldığı tomruk adı verilen kasap dükkanları gibi yapılar mevcuttu. Yeniçeri ağası ise Süleymaniye Camii ile Haliç arasında bir konumda bulunan "Ağa Kapısı" adıyla anılan bir komplekste; "Tekeli Köşk" denen ahşap bir yapıda ikamet ederdi. Bunun yanında Yeniçeri ağasının dışında katar ağalarının da resmî makamları Ağa Kapısı'nda bulunurdu.
İstanbul'daki kışlalar inşa edildikten sonra ortalar arasında anlaşmazlık çıkmaması için, her ortadan seçilen bireyler odalara koşturularak önce giren bireyin cemaati o odayı almaya hak kazanırdı. Bu sebeple oda numaraları sıralı değildi. Kışlalara yeniçerilerden başkalarının girmemesi için Yeni Odalar 7 adet, Eski Odalar ise 3 adet ana kapı ile çevrelendi ve her birine bir yeniçeri ortası nöbetçi olarak yerleştirildi. Yeniçerilerde her orta ve bölüğün "oda" denilen birer kışlası vardı. Çini tuğla ile döşenen zemine sahip olan kışlaların içerisinde peyke ya da sedir bulunurdu ve kapıları mermer direklerler süslüydü. Her kapının üzerinde o ortanın nişanı yer alırdı. Her ortanın mutfağı, kileri, çamaşırhanesi, koğuşu ve orta sofası vardı. Kanunnâme kayıtlarına göre Yeni Odalar'da 40 bölük ve orta, 368 ocaklı oda, 130 çardak, 69 ocak ve kerevet, 90 talimhâne, 20 köşk, 4 tekke ve 158 ahır bulunuyordu. Eski Odalar'da ise 26 bölük, 47 ocaklı koğuş, 55 kerevet, 21 çardak, 1 tekke ve 26 ahır vardı.
Kışlalar 2, 3 ve 4 katlı olarak inşa ediliyordu. 2 katlı bir yeniçeri kışlasının avlusuna büyük bir ana giriş kapısından girilirdi. Bu kapıların hemen yanında nöbetçiler için küçük bir oda ya da her iki tarafta oturacak bir yer bulunurdu. Avlu, üzeri kiremitle döşenen duvarlarla çevriliydi. Avluda giriş kapısının yanlarında avluya doğru açılan tuvalet, çamaşırhane, kömürlük ve odunluk alanları vardı. Kışla binaları genellikle ön ve arkada olmak üzere iki kapıya sahipti. Kışlaların giriş katları orta sofa ya da meydan adıyla anılan ortak kullanım alanlarıydı. Giriş katında yine mutfak, kiler, abdest alma yerleri ve orta hizmetini yapan karakullukçuların odaları yer alırken, bazılarında buraya bitişik olarak yapılan ahırlarda bulunurdu. Kışlaların ikinci katında ise ise yeniçeri zabitlerinin toplantı yerleri ve aşağı kattaki sofaya benzeyen divanhane bulunurdu. Bunun yanında 3 veya 4 katlı olarak inşa edilen kışlaların plan ve odaların konumu 2 katlı kışlalara göre farklılık gösteriyordu. Bu kışlaların üst katları yine zabitler için ayrılırken, giriş katta tuvalet, çamaşırhane, odunluk ve ahırlar yer alırdı. Yeniçerilerin yaşam alanları, mutfak ve kiler gibi kısımlar ise 2. katta bulunurdu. Padişah için 1. ağa bölüğünde "taht-ı hümayun" odası bulunurdu ve padişah buraya gelerek 40 akçelik maaşını aldıktan sonra üzerine altın ekleyerek ocağa geri iade ederdi. 61'inci Solak Ortası'nda da "kasr-ı hümayun" adı verilen padişahın kullanımı için bir oda mevcuttu.
Yeni Odalar, Yeniçeri Ocağının kaldırılması esnasında top atışları ile yıkılırken, Eski Odalar da bu olaydan birkaç gün sonra yıktırıldı. Yeni Odalar'ın bulunduğu alanın adı "Ahmediye", Eski Odalar'ın bulunduğu alanın adı ise "Fevziye" olarak değiştirildi ve kışlaların bulunduğu arsalar ev ve işyeri yapılması için halka verildi.
Bayrak, nişan ve kazan
Yeniçerilerin yemek pişirdikleri orta ve bölük kazanları kutsal sayılırdı. Her odanın küçük zabitlerinin koruması altında bakırdan yapılan 2 ya da 3 kazanı mevcuttu. Orta ve bölük aşçıları herkes tarafından saygı duyulan zabitlerdi. Yeniçeriler arasında suç işleyenler, aşçının gözetiminde hapsedildiği için, mutfaklar aynı zamanda tutukevi olarak da kullanılırdı. Yeniçeriler, herhangi bir meseleyi konuşmak için de kazanların etrafında toplanır ve isyan durumunda orta ve bölük kazanlarını ortaya çıkarırlardı. Kazanlar, bayrak ve nişanlardan daha önemli görüldüğü için muharebede kazanların düşman eline geçmemesine özen gösterilirdi. Muharebede orta veya bölüğün kazanı kaybedilirse, tüm orta ve zabitler görevlerinden alınıp bir daha o orta veya bölüğe kabul edilmezlerdi. Seferlerde kazanlar orta çadırlarının önünde dururdu. İstanbul'un çeşitli semtlerinde inzibat ve asayişi sağlayan yeniçerilere her sabah, orta veya bölüklerinde pişirilen çorbalar dağıtılırdı. Her orta ve bölüğün kendi kazanlarından başka, ocağın ortak sembolü olan Kazan-ı Şerîf adlı ayrı bir kazan da mevcuttu. Bu kazanın Hacı Bektaş-ı Veli'den yadigâr olduğuna ve bizzat onun tarafından yemek pişirildiğine inanılırdı. Kazanların yanı sıra, her birlik için iki takım kepçe, kevgir ve oklava da mevcuttu.
Yeniçeri Ocağında İmâm-ı Â'zam bayrağı, Ağa sancağı bayrağı, alay bayrağı, kethüda bayrağı ve orta ve bölüklerin yarısı sarı, yarısı kırmızı renkli çatal şeklindeki bayrakları mevcuttu. Yeniçeri ağalarının ilk zamanlarda sancakbeyi rütbesinde olmaları nedeniyle tek tuğ taşıdıkları, sonradan beylerbeyi derecesine yükselmeleri nedeniyle iki tuğa yükseltildikleri bilinir. Ocağın alay bayrağı yarısı sarı, yarısı kırmızı renkliydi. İmâm-ı Â'zam bayrağı ocağın Sünniliğini simgelerdi. Beyaz ipekten yapılan bu bayrak, ocağın en büyük bayrağıydı.
Her orta ve bölüğün kendine özel nişanları mevcuttu. Bu nişanlar orta ve bölük kapılarının üzerinde, çadır ve bayraklarda bulunduğu gibi, dövme yöntemiyle kollarına işletenlerde mevcuttu. Ayrıca yeniçeri mezarlarında ve tezkirelerinde de orta nişanları yer alıyordu. Ocağın düzeni bozulduktan sonra esnaflık yapmaya başlayan yeniçeriler ve zaten esnaf olup para karşılığı ocağa yeniçeri olarak kaydolanlar da dükkanlarına kayıtlı oldukları orta veya bölüğün nişanını bulundururlardı. Gönderilen mektuplarda da zarfın üzerine orta nişanının koyulması bir kuraldı.
Özellikle 18. yüzyılın sonlarından itibaren, yeniçeriler yeni yapılan binaları ve limanlardaki gemileri "balta asmak" adı verilen uygulama ile para karşılığı koruma altına alıyorlardı. Bir yeniçeri orta veya bölüğünün nişanının, o orta veya bölüğe mensup askerlerce bina veya gemiye asılmasına "balta asmak" deniyordu. Bu sebeple orta veya bölükler arasında balta asma yüzünden kavgalar çıkıyordu.
- Cemaat adı verilen 1-41. ortaların sembolleri
- Cemaat adı verilen 42-81. ortaların sembolleri
- Cemaatlerin 82-101. ortalar ile bölükler adı verilen 1-20. ortaların sembolleri
- "Bölük" adı verilen 21-61. ortaların sembolleri
Giysiler
Yeniçeriler başlarına Ahilere mahsus beyaz keçeden yapılan "börk" adı verilen başlık takarlardı. Bu başlığa "yeniçeri keçesi" de denirdi. Yeniçeriler ve sınırda görev yapan kul kardeşlerinden başkalarının beyaz börk takması yasaktı. Börk, yaklaşık 45 cm yüksekliğindeydi ve arkaya doğru devrilen ve "yatırtma" denilen bir bölümü vardı. Tiftikten yapılan bu bölüm, yeniçerilerin omuzlarını kaplayacak kadar genişti ve yürürken omuzlarına vururdu. Ayrıca, enseyi yağmur, kar ve soğuktan da korumaya yarardı. Börkün baş kısmı, 3-4 parmak genişliğinde gümüş veya altından yapılan bir zırha sahipti ve en tepesinde demir bir çember bulunurdu. 16. yüzyılda yaşayan diplomat Busbecq, börkü şu şekilde tanımlar:
“ | Bunlar topuklarına kadar inen bir esvap giyerler; başlarındaki serpuş bir kaputun kolundan ibarettir, serpuşun bir kısmı başı sarar, bir kısmı da arkaya enseye çarpar, altlarında gümüşten müstatil biçimde yaldızlı madenî bir parça vardır. | ” |
Börkün ön kısmında, mücevherlerle süslenen ve -Busbecq'in de belirttiği gibi- müstatil bir biçimde "yünlük" adı verilen parlak bir metal kısım bulunurdu. Yeniçerilerin servetine göre değerli veya değersiz taşlarla süslenen bu kısım, en tepedeki demir çembere kadar uzanırdı. Börkler, yünlüklü veya yünlüksüz, üsküf veya kuka gibi farklı türlerde ve özelliklerdeydi. Yeniçeri keçeleri ilk zamanlar Bilecik'te yapılmasına karşın, I. Selim döneminde ocak dışından bazı kişilerin yeniçeri keçesi giyerek kendilerini yeniçeri gibi göstermeleri nedeniyle börkün yeniçeri kışlalarında yapılmasına karar verildi.'da 17. yüzyıl başında yeniçerilerin seferlerde keçe takmayı önemsemediklerinden bahsedilirken, 17. yüzyıldaki muharebelerde keçe taksalar bile zamanla bu alışkanlığın terkedildiği ve keçenin yalnızca merasim ve törenlere mahsus bir giyecek haline geldiği bilinir. Keçe takmayan yeniçeriler bunun yerine fes giyerek üzerine astar sararlardı. Yalnızca karakullukçu adıyla anılan en kıdemsiz yeniçeriler astar saramazlardı.
Yeniçeriler "çuha" adı verilen kumaştan yapılan mavi veya lacivert renkli bir elbise giyerlerdi. Cübbeye benzeyen ve "dolama" adıyla bilinen bu elbise diz altına kadar uzanırdı. Yürümelerini engellememesi için dolamanın etek kısmını gerektiğinde bellerindeki ipek veya iplikten imal edilen sırma çubuklu kuşaklarına sokarlardı. Bu kuşaklarda ayrıca bıçaklarını taşırlardı. Dolamanın yanında "Barânî" adı verilen yağmurluk çuha da verilirdi. Her yeniçeriye yedişer endâze yağmurluk çuha, bu çuhaların içine de yedişer endâze astarlık bez verilirdi; ayrıca gömleklik bez, sarık için yedi endâze tülbent ve senede bir kez her yeniçeriye "yaka akçesi" adıyla dikiş ücreti olarak ayrıca bir para verilirdi. Yeniçeri çorbacılarına, sekban bölükbaşılara, sekban ve zağarcılara "sobramani" denilen kaputluk yeşil çuha ve dikiş parası olarak da 150 akçe para verilirdi. Sobramani ile yeniçeri kaputundan hariç solaklara "mirî çuha" adı verilen bir çuha daha verilir ve dikiş parası olarak da 60 akçe ödenirdi.
Her yıl, Yeniçeri ağasından başlayarak, ocak ağaları ve Yeniçeri katibi de dahil olmak üzere tüm ocak mensuplarına yaz ve kış mevsimleri için iki kez üst elbisesi, çuha ve kumaş verilirdi. Bahar mevsiminde verilen elbiselere "Bahariye", kış mevsiminde verilenlere ise "Zemistaniyye" denirdi. Ocağın komutanları, serpuşlarından ve çizmelerinin renklerinden tanınırlardı. Yaya ve cemaat kumandanları genellikle sarı renkli çizme giyerken; Kethüda bey, muhzırbaşı, başçavuş gibi ağa bölükleri zabitleri de sarı renkli çizme giyerlerdi. Ağa bölükleri ve yayabaşılar kırmızı, diğer küçük zabitler ise siyah renkli çizme giyerlerdi. Sarı renkli çizme giyen zabitler daha itibarlıydı.
, 1610'da yeniçerilerin şehirde dolaşırken menekşe rengi elbise giydiklerinden bahseder. ise 1570 yılında padişahın Cuma namazına gidişinde cuma alayındaki yeniçerilerin kırmızı renkli kaftan giydiklerini ve şehirde dolaşırken gümüş bir asa taşıdıklarını, ancak bu asanın onları rahatsız ettiğini belirtir.
Yeniçerilerde başeski, bayraktar ya da vekilharç gibi kıdemlere yükselmeden sakal bırakmak yasaktı. Sakal bırakmak emeklilik ve hizmet etmekten kurtulma alameti sayıldığı için, nefer seviyesindeki kişilerin emekli edilecekleri zaman sakal bırakmalarına izin verilirdi.
Sefere hareketleri ve seferdeki görevleri
Padişahın başında bulunduğu seferlere gidilirken sınır kalelerinde ve kasabalarda görev yapanlar haricindeki tüm yeniçeriler seferlere katılırlardı. Sefer yürüyüşlerinde yeniçeriler padişahın önünde giderlerdi. "Konak" adı verilen duraklarda çadırlarını padişahın çadırının her iki yanına kurarak ortasını yola benzer şekilde boş bırakırlar ve bu yolun iki başına da ocaktan askerleri nöbetçi koyarak padişaha muhafızlık yaparlardı. Muharebe esnasında ise muhafızlık görevini ocak ortalarından Solaklar yürütürlerdi. Muharebe alanında geceleri padişahın çadırını ise yine yeniçeri askerleri muhafaza ederdi. Padişah çadırının "çerge" adıyla anılan iki kapılı giriş kısmında ise yüz birinci cemaat ortasına bağlı silahlı muhafızlar beklerlerdi.
Osmanlı ordusunun sefer süresince çadırları kurarak düzen aldığı mekan "ordugâh" olarak adlandırılırdı. Ordugâhta yollar padişah ve paşa çadırlarının olduğu kısımlardan başlayarak yayılır ve Roma kamplarının düzenine benzer şekilde çeşitli bölümlere ayrılırdı. Her çadır yandaki çadırla aynı hizaya gelecek şekilde kurulur, atların bağlandığı direklerde aynı hizada sıralanırdı. Her grubun ayrı yıkanma ve abdest alma çadırı vardı. Ayrıca belirli aralıklarla kazılan ve etrafı tahtalar ile çevrili tuvaletler de vardı. Her bölümde yiyecek satan dükkanlar, terziler ve silah ustası gibi zanaatkarların olduğu bir meydan vardı.
İstanbul'dan Avrupa'ya yapılan seferlerde yeniçeriler padişahı koruması amacıyla bir miktar kuvvet bıraktıktan sonra Halkalı'dan sonra kestirme yolları kullanarak Filibe'ye giderler ve Edirne üzerinden gelen padişahı karşılarlardı. Kapıkulu ocaklarının İstanbul'dan çıkışlarında ve girişlerinde merasim yapılması ise kanundu. Avrupa'ya yapılacak seferlerde toplanma noktası Davutpaşa, Anadolu'ya yapılacak seferlerde ise Üsküdar'daki Doğancılar Meydanı'ydı. Toplanma noktasında yeniçerilere yemek vermek kanundu. Yeniçeriler ordunun merkezinde yer alırlardı. Sağ ve sol taraflarında Kapıkulu süvarileri bulunurdu. Ordunun sağ ve sol cenahlarında ise tımarlı sipahiler yer alırdı. Yeniçeriler padişahın katıldığı seferlerde arka arkaya dokuz saf, serdar ya da seraskerin bulunduğu seferlerde ise arka arkaya üç saf şeklinde dizilirlerdi. Düşman topraklarına girilirken ya da düşman askerleriyle temas yaşanmadan önce cebeciler tarafından yeniçerilere tüfek, kurşun, siper kazmak için kazma ve kürek dağıtılırdı. Ayrıca mehter takımı da askerleri yüreklendirmek için savaşlarda orduya eşlik ederdi.
Yeniçeriler muharebe başlayacağı zaman gülbank çekerek tüfeklerini havaya üç kere ateşlerlerdi. Arka arkaya üç saf şeklinde dizildikleri düzende ilk sıradakiler ateş ettikten sonra yere çöküp tüfeklerini yeniden doldururlarken, ikinci sıradakiler ayağa kalkıp atışlarını yapar ve onlar da tüfeklerini hazırlamak için eğilirlerdi. Sonra da üçüncü sıradakiler ateş ederlerdi. Yeniçerilerin bu şekilde atışlarına "fındık serpmek" adı verilirdi. Yeniçeriler "Hu" çekerek ileri atılırlardı. Yanıltmak ve şaşırtmak Osmanlı savaş taktiğinde önemli bir yer tutardı. Akıncılar ağır zırhlı süvarileri savaş alanından kaçar gibi yaparak hem yorarlar hem de yeniçeri siperlerinin önündeki sivri uçlu engellere doğru çekmeye çalışırlardı. Kalelere veya düşman ordusu içine girmek gibi görevler için "serdengeçti" adında özel bir sınıf mevcuttu. Bu sınıfa mensup askerlere diğerlerinden daha fazla maaş ve çeşitli rütbeler verilirdi.
Silahlar
Yeniçeriler barış zamanı eğri hançer taşırlardı. Seferlerde boynuzdan yapılan bir yay ile okları, 16. yüzyıldan itibaren ise orduda yaygınlaşan tüfekleri kullanırlardı. Yeniçerilerin şahsi olarak tedarik ettikleri tüfekler, devlet tarafından verilen tüfeklerden daha iyi olduğu için yeniçerilerin çoğunluğu miri tüfek kullanmazlardı. 17. yüzyıl yeniçeri kanunnamesinde yeniçerilerin tüfek satın almaları şartı vardı. Yeniçeriler bu sebeple maaşlarının bir kısmını bu harcamalara ayırırlardı. Fransız gördü tanığı Thévenot 1656'da bu konuyla ilgili şunları yazar:
“ | Bir yeniçeri her gün aldığı akçelerinden artırarak 50 "ecu" (altın para) biriktirmeyi ve bir tüfek veya güzel bir kılıç almayı düşünür. Tüfek çok ağırdır ve oldukça iyi bir demirden yapılmıştır. 40-60 "livre" arası satılır. 80 "livre"ye satılanı da vardır. Tüfek kullanırken içine iyice barut koyarlar, sonra demir bir çubukla yuvarlak topu (kurşun) sokarlar. Bundan sonra sağ ellerinde tüfeklerini tutarak sağ omuz hizasına getirirler. Sol eldeki meşin bant tüfeğin ortasındaki halkaya bağlıdır. Halka dipçiğe yakındır, aynı zamanda sağı çekerler, tüfek çakmaklanır. | ” |
Ayrıca eğri ve geniş yüzlü kılıç, kalkan, varsak denilen yatağan, kürde ve balta da yeniçerilerin başlıca kullandıkları silahlardandı. Yeniçerilerde az sayıda da olsa zırh giyenler mevcuttu. Zenberekçiler denilen bir grup ise "zenberek" adlı büyük yayları kullanırlardı. Bu silahı tüfeğin orduda yaygınlaşmasından önce seksen ikinci cemaat ortası kullanırdı. 15. yüzyılda Türk ve Frenk zenberekleri, derbendî cebe, Mısrî kılıç, Dımışkî hançer, Şâmî çomak ve Frengî balta Osmanlı savaşçıları arasında yaygındı. Seferlerde "yeniçeri kazması" adı verilen bir kazma, kürek ve buna benzer malzemeleri de kullanırlardı. Atlı yeniçeriler ve ocağın büyük zabitleriyle, yayabaşı, bölükbaşı ve odabaşıların atlarının eğerlerinin bir tarafında kalkan ile "bozdoğan" denilen başı topuz şeklinde çomak mevcuttu. Yeniçeriler arasında ve ortalarda el kumbarası kullanan askerlerde mevcuttu. Barış zamanlarında taşıdıkları hançer ve "pistolet" adı verilen tabancayı şehirde dolaşırken taşımazlar, bunun yerine asaya benzer bir sopa ile gezerlerdi.
Maaşlar
Yeniçerilere ulufe, ulefe, mevâcib ve vacib gibi isimlerle bilinen bir maaş verilirdi. Bu maaş her üç ayda bir "kıst" denilen dilimler halinde ödenirdi. Birbirini takip eden hicrî ayların baş harflerinin birleştirilmesi ile Masar, Recec, Reşen ve Lezez gibi ulufe dönemlerini belirtmek için isimler türetildi. Devlet hazinesinin yeterli olduğu durumlarda her üç ayda bir dört kıst olarak ödenmesi gereken ulufelerin son iki kıstı birleştirilerek tek kıstta ödenir ve yılda üç defa verilirdi. Son iki ulufenin birleştirilerek ödenmesine Kısteyn mevâcibi denirdi. Her ulufe için asl, mükerrer ve hazine adıyla üç defter tutulur ve daha sonra karşılaştırılarak hata veya usulsüzlük olup olmadığı kontrol edilirdi.
Yeniçeriler ocağa ilk girdiklerinde ikişer akçe yevmiye alırlardı. Bu miktar 17. yüzyılın başlarında üç akçeye çıkartıldı.Koçi Bey Risalesi'ndeki kayda göre 1630'larda bir yeniçerinin gündelik yevmiyesi 3 akçe idi ve yaşı ilerledikçe günlüğü 12 akçeye kadar yükselirdi. 16. yüzyılın sonlarında ve 17. yüzyılın başlarında en yüksek yevmiye 8 veya 9 akçeydi. İngiliz gezgin 1702'de, en düşük yeniçeri maaşının "1 peni" ve en yükseğinin haftada "7 şilin" olduğunu belirtir. ise yeniçerilerin ocağa kaydolduktan sonra ilk olarak 3-4 aspre maaş aldıklarını yazar. 1610'da İngiliz gezgin Sandys ise bir yeniçerinin genellikle 5 aspre aldığını belirtir.
1612 senesinde Nasuh Paşa'nın sadrazamlığına kadar ulufeler her odanın çorbacısına sarı torbalar içinde verilirken, belirtilen tarihten itibaren ise Dîvân-ı Hümâyun'da düzenlenen törenle verilmeye başlandı. Genellikle salı günleri Topkapı Sarayı'nda düzenlenen törende başta sadrazam olmak üzere devlet erkanı hazır bulunurdu. Ulufe dağıtılmadan önce Bâbüssaâde önünde yer alan sofralarda yeniçerilere çorba, pilav ve zerde ikram edilirdi. Yeniçerilerin ulufe alırken ikram edilen yemekleri reddetmesi, padişah veya devlet yönetimine karşı memnuniyetsizliklerinin bir işaretiydi. Yeniçerilerin çorba içmeleri ve muhzırbaşının sadrazam ve devlet erkanına akide şekeri ikram etmesi gibi sembolik hareketler yönetimden memnun olduklarının göstergesiydi.
İaşeler ve çeşitli ödenekler
Zabit | Cülûs (akçe) |
---|---|
Yeniçeri ağası | 100.000 |
Sekbanbaşı | 30.000 |
Yeniçeri kâtibi | 9.000 |
Kul kethüdası | 7.000 |
Yayabaşı (her biri) | 3.000 |
Yeniçeriler, ocağa girişlerinde "düzen akçesi" adı altında 2 akçe alırlardı. Ayrıca tahta çıkan padişahlarda "cülûs bahşişi" adı altında askerlere bahşiş verirlerdi. Bunun yanında mevcut yevmiyelere zam yapılması da "terakki" olarak adlandırılırdı. Padişahlar cülûslarını takip eden ilk çıktıkları seferlerde de kapıkulu fertlerine biner akçe sefer bahşişi verirlerdi. Bundan başka bazen seferlerde gösterdikleri hizmetleri ödüllendirmek içinde bahşiş verilebilirdi. I. Süleyman dönemini anlatan bir risalede ise her üç ayda bir yeniçerilere "yaka" ve "barut akçesi" adı altında kırkar akçe verildiği yazar. Aynı risaleye göre bu dönemde her yeniçeriye üç ayda bir "keman akçesi" adı altında otuz akçe daha ödenirdi. ve 'da da her yeniçeriye "kemanbahâ" adıyla otuz akçe yay parası verilmesinin kanun olduğu belirtilir.
Yeniçerilere maaşlarına ek olarak yiyecek ve giyecekleri için gerekli şeylerin bir kısmı veya tamamı devlet tarafından ödenirdi. Eyyûbî Efendi Kanunnamesi'ne göre yeniçerilerin et ve zahire giderlerinin bir kısmı ve çuha masraflarının tamamı devlet tarafından karşılanırdı.Koçi Bey Risalesi'ndeki kayda göre, yeniçeri ve kapıkulu sipahilerine belirli bir miktar et dağıtımı yapılır ve bu etler, yeniçeri kışlasındaki "Et Meydanı" adı verilen alanda bulunan sekiz kasap dükkânında, her bölüğün asker ve subay sayısına göre paylaştırılırdı. Daha önceleri yeniçeriler yiyecek ve iaşelerini kendi maaşlarından karşılarken, et ve zahire fiyatlarının artmasıyla aradaki fark devlet tarafından karşılandı. Yeniçeri Ocağındaki askerlerin günlük yemek ihtiyaçları, her birinin maaşından haftalık olarak verdikleri 10 akçelik kumanya parasıyla karşılanırdı. Daha sonra haftada bir kez alınan bu ücret haftada iki defaya çıkartıldı. Ayrıca her oda, kendi içerisinde kurduğu vakıflar aracılığıyla kandil yağı, odun, ekmek ve Ramazan masrafları içinde para toplar ve harcardı. Yevmiyeleri az olan yeniçeriler günlük iaşeleri için erzak ve yiyecek parası vermezlerdi. Bunların masrafları kendi bölükleri tarafından karşılanırdı. Kurban Bayramı'nda ise her bölüğe kurbanlık koyun verilir ve yeniçeriler bölüklerinde kurban keserlerdi.
Her orta ve bölüğün kendine ait bir kazanı mevcuttu. Yeniçeri Ocağında, düzenli olarak belirli kişilere ve av köpeklerine verilmek üzere fodla dağıtımı yapılırdı. Yeniçeri Ocağındaki her bir oda için devlet tarafından mum verilirdi. Her hafta dağıtılan 15.000 mumun her biri 16 dirhemdi. Ayrıca senede 25 dirhem üzerinden 70.000 zahire mum dağıtılırdı.
Disiplin ve ceza
Yeniçeri Ocağının devlet otoritesi için önemi oldukça yüksekti ve bu nedenle yeniçeriler, hatalı veya suçlu bulundukları durumlarda sadece yeniçeri ağası tarafından yargılanırlardı. Ancak bu yargılamalar esnasında yeniçeriler halka teşhir edilmez, yargılanma ve cezalandırılma süreçleri gizlilikle yürütülürdü. Yeniçeri ağasının sarayında bulunan Ağa Kapısı, yeniçerilerin davalarının görüldüğü ağa divanının bulunduğu yerdi. Yeniçeri ağası, bu mahkemede başkanlık ederdi. Davası olan yeniçerilerin durumları kethüdabeye bildirilirdi. Kethüdabeyin bulunmadığı durumlarda ise kethüdayeri ve başçavuş, Yeniçerilerin durumunu öğrenir ve ağa divanına aktarırdı. Davalı yeniçeri, bağlı olduğu odanın odabaşısı tarafından ağa divanına getirilirdi.
1702'de 'in yazdığına göre, Yeniçeri Ocağının en yüksek askerî yargıcı veya hakimi olan yeniçeri ağası, hükümdar tarafından bütün yeniçerileri yargılama göreviyle yetkilendirildi. Bu görev sayesinde yeniçeri ağası, otoritesini ve gücünü pekiştirdi. Hill, yeniçerilerin genel suçları için cezaların, bağlı olduğu odanın küçük rütbeli subayları tarafından verildiğini ve aşçılar tarafından uygulandığını belirtir.İsmail Hakkı Uzunçarşılı'nın aktardığına göre, aşçıbaşı suçlu yeniçerileri odanın mutfağında tevkif eder veya tutuklardı. Yeniçeriler ölümü hak eden bir suç işlemeleri halinde yeniçeri ağasının emriyle boğularak idam edilirlerdi; Sandys'e göre boyunlarına ağırlık takılarak denize bırakılırlardı. Eyyubi Kanunnamesi'ne göre ise ölüme çarptırılan yeniçeriler orta çavuşun makamında tutulur, sonra asesbaşının eline teslim edilerek Baba Câfer Zindanı'na sevk edilirlerdi. Burada akşam namazı sonrasında cellatlarca boğularak öldürülen yeniçeriler boyunlarına taş bağlanarak denize atılırlardı.
Yeniçerilerin şarap içmesi yasak olduğundan özellikle savaşlarda askerlerin içkili olması hem ordu düzeninin bozacağından hem de dinen yasak olduğundan, içki içen yeniçeriye ve diğer askerî birliklerde yer alan askerlere ölüm cezası verilirdi. Seferden kaçanların ve katillerin başı satırla kesilir; fitnecilik, hırsızlık ve tecavüz gibi sebeplerle suçlu bulunanlar ise boğularak öldürülürdü. Kışla içinde ya da dışında küfür etmek, kavga etmek ve yoklamadan kaçmak da ağır suç olarak görülürdü. Ordugaha içki sokan satıcılarda cezalandırılırlardı. 1669'da Kandiye Kuşatması'nda Osmanlı ordugahında yer alan Fransız görgü tanığı Georges Guillet de Saint-George, yeniçerilerin çoğunlukla odabaşı tarafından uygulanan elli sopa cezasıyla kurtulduklarını belirtir. Yeniçeri Ocağındaki subaylardan biri idam cezasına çarptırıldığında kethüdabey tarafından cellada teslim edilirdi. Eğer görevinden alınmasını gerektirecek bir suç işlemişse ağa divanında diğer subayların huzurunda görevinden azledilirdi. Mehter, mataracı, çuhadar ve tüfekçi gibi yeniçeri ağasının hizmetindeki ağa gediklileri suçlu bulunduklarında sopa cezası uygulanmaz ve yalnızca kuşakları alınarak yeniçeri ağasının hizmetinden çıkarılırlardı. Görevinden alınan yeniçeri subayları maaşına göre tımar veya zeamet alırdı.
Eyaletlerde görevli yeniçerilerin aralarındaki davalara bölgenin kadısı bakardı. Eyaletlerdeki yeniçerilerden suçlu olanlar kendi kumandanları tarafından cezalandırılırdı. Beylerbeyi divanında yeniçerilere ceza verilmezdi. Eyalet ve kazalarda halka zulmeden, başka bir yeniçeriyi öldüren ve buna benzer suç işleyen yeniçeriler bölgedeki kadı mahkemesinde yargılanarak ceza alırlardı. Evli olan yeniçerilerden suç işleyenlerin cezası başodabaşı tarafından verilirdi. Kazalarda görevli yeniçerilerin ve diğer birlikteki askerlerin disiplini yeniçeri serdarları tarafından sağlanırdı.
Talim ve spor
Ordunun seferde olmadığı dönemlerde Yeniçeri Ocağında tüm askerlerin katıldığı düzenli talimler yapılırdı. Yeniçeriler haftada üç gün ok ve tüfek atış talimleri yaparlardı. Talimhanecibaşı ok talimini, Avcıbaşı ise tüfek talimini yaptırmakla görevli zabitlerdi. Ocağın "Talimhane" ve "Okmeydanı" adıyla anılan atış meydanları vardı. Bu mekânlar ilk olarak II. Bayezid (1481-1512) döneminde yaptırıldı ve I. Süleyman tarafından genişletildi. Talimhanecibaşı 54. ağa bölüğü çorbacısıydı ve bölük mensuplarıyla birlikte askerlere ok dağıtır ve talime nezaret ederdi. Yeniçerilerin talimini izlemek isteyen I. Süleyman için bir yer ve bir çeşme yapıldı. Padişah her sene bir kere buraya gelerek atış yapar ve başarılı askerleri ödüllendirirdi. Padişah geldiğinde saksoncular da orada olur, av köpeklerini ayılara karşı saldırtır ve pehlivan güreştirirlerdi. Her odada birer ikişer pehlivan bulunması kanundu. Gürz sallama ve atma, koşu ve güreş gibi sportif aktiviteler yapılırdı. Solaklar ve kemankeşler de becerilerini gösterirlerdi. Yine Yeniçeri ağası ve ocak zabitleri de atış talimleri yapardı. Bunun dışında yeniçeriler Dîvân-ı Hümâyun'un toplandığı her perşembe günü talimhane de ok atışı yapardı. Burada başarılı olanlar yeniçeri ağasının önerisiyle (Kapıkulu süvarisi) olur ya da farklı terfi veya ödüle kavuşurdu.
Talimhanede kullanılan ok, yay, barut ve fitil gibi malzemelerin giderleri devletçe ödenirdi. 17. yüzyılın ilk yarısından itibaren talim işlerinde gevşeme ve bozulma görüldü. Aynı yüzyılın ilk zamanlarında yeniçeriler talimi bırakmadı ve odabaşları ile birlikte talime gittiler. Yeniçeri ağası da haftada üç gün burada talime katılırdı. Bazı padişahlar sefere gitmeden önce veya giderken yeniçerilere talim yaptırırdı. Örneğin III. Mehmed Eğri Kuşatması'ndan önce haftada iki gün Yeniçerilere tüfek talimi yaptırılmasını emretti. II. Osman'da Lehistan seferine giderken Edirne'de Tunca'nın karşı yakasına nişanlar koydurarak yeniçerilere tüfek atışı yaptırdı ve başarılı olanları ödüllendirdi. Padişahların sefere çıkamadığı ve ocağa keyfi olarak adam kabul edildiği dönemlerde -özellikle 17. yüzyılın ikinci yarısında- talimhaneler işlevini kaybetti ve talimhaneciler de kanuna aykırı olarak ehliyetsiz kişilerden seçilmeye başlandı. Yeni Odalar'da bulunan Okmeydanı'nın köşesinde ocağa ait barut imalâthanesi mevcuttu.
Sayıları
Yıl | Kuvvet |
---|---|
1400 | <1.000 |
1480 | 10.000 |
1529 | 12.000 |
1568 | 12.789 |
1574 | 13.599 |
1592 | 23.232 |
1609 | 37.627 |
1663 | 39.078 |
1670 | 53.849 |
1687 | 70.394 |
1745 | 34.695 |
Yeniçeri Ocağının mevcudu, kuruluşundan itibaren 1.000 askerden başlayarak ihtiyaca ve sınırların genişlemesine bağlı olarak artış gösterdi ve 1582'den itibaren İran ve Avusturya seferleri nedeniyle dışarıdan alımlar yapılarak iki katına çıktı. Özellikle 17. yüzyılda mevcut sayı olağan dışı şekilde artarken, belirli tarihlerde kadro düzenlemeleri yapılarak sayı aşağı düşürüldü. Ancak, ocaktaki kayıtlı askerlerin esameleri başka kişilere satılmaya başlandı ve bu nedenle defterlerde adı bulunan bir yeniçeri, gerçekte ocağın içinde bulunmayabiliyordu. Her muharebe öncesinde, ocaktaki bu boşluğu doldurmak için dışardan alım yapılmasıyla ocak mevcudu yine artış gösterdi. Ocağın ilk dönemlerindeki kesin mevcudu gösteren belgeler bulunmamakla birlikte, ananeye göre ocağa başlangıçta 1.000 asker alındı. Ankara Muharebesi'nde ocağın 10.000 ila 12.000 arasında mevcudu olduğu tahmin edilir. Muharebeden sonra yaşanan Fetret Devri'nde, Musa Çelebi'nin 7.000, Halkokondilis'e göre II. Murad'ın 6.000 ila 10.000 arasında hassa askeri mevcuttu. 15. yüzyılın ortalarından itibaren yeniçeri mevcudu 8.000 ile 10.000 arasındaydı. L'origines des Tucqz adlı eserinde, II. Bayezid döneminde yeniçerilerin 8.000 kadar olduklarını ve daha sonra bu sayının arttığını belirtir.Müri üt-Tevarih ise I. Selim döneminde sayının 8.000 kadar olduğunu yazarken, Kitâb-ı Müstetâb ise I. Süleyman dönemine kadar mevcudun 8.000 kadar olduğunu ve onun döneminde 12.000'e yükseldiğini belirtir. 1526'daki Mohaç Muharebesi ile I. Viyana Kuşatması'nda yeniçerilerin 12.000 mevcudunun olduğu bilinir. 1560'daki reşen mevâcibi nedeniyle verilen maaşlarda yeniçerilerin yetim ve aylıklılar hariç 5.860'ı bölük, 7.035'i cemâat ve 642'si de sekban olmak üzere toplam 13.357 mevcuda sahip oldukları bilinir.
16. yüzyılın ikinci yarısıyla birlikte ocak mevcudu artış gösterdi. III. Murad'ın 1574'teki tahta çıkışında toplam 13.599 kişi olan mevcut, bu hükümdar tarafından İran ve Avusturya ile yapılan savaşlar gerekçe gösterilerek iki katına çıkarıldı. Oğlu III. Mehmed 1595'te tahta geçtiğinde toplam mevcut 26.000'de fazlaydı, 1597'de ise 30.000'i geçti. Bunun yanında devam eden seferler dolayısıyla Acemi Ocağı dışında dışarıdan da Yeniçeri Ocağına alım yapıldı. Kuyucu Murad Paşa'nın 1609'daki yoklamasına göre toplam yeniçeri sayısı 37.627 idi.IV. Murad (1623-1640) döneminde 35.000'i aşan yeniçeri sayısı daha sonra yükselerek 46.176'ya ulaştı. Müri üt-tevarih isimli eserde, IV. Murad döneminde 40.000'den fazla mevcut olması sebebiyle Yeniçeri ağasına "kırk bin kul ağası" diye hitap edildiği yazar. 1653'te Tarhuncu Ahmed Paşa döneminde, çeşitli sebeplerle yükselen ocak mevcudu yaklaşık 55.000'e kadar indirildi fakat Kara Murad Paşa'nın İbşir Mustafa Paşa'yı devirmek ve sadrazamlığa yükselmek için çıkardığı isyan sonucunda bu sayı 80.000'i aştı.
Toplam 16 sene süren Avusturya-Lehistan, Rusya ve Venedik seferleri esnasında ocağa asker alımı yapıldı. 1687'deki II. Süleyman (1687-1691) döneminde, emekli olanlarla birlikte yeniçerilerin İstanbul'daki mevcutları 38.131, cephe ve kalelerdekilerin mevcudu ise 32.263 olmak üzere toplam mevcut 70.394'tü. Karlofça Antlaşması'ndan sonraki muharebesiz geçen 12 senede 70.000 olan ocak mevcudu Amcazade Hüseyin Paşa'nın çabasıyla 40.000'e kadar indirildi. Fakat Sarızade Mehmet Paşa'nın kaydettiğine göre 1703'te yeniçeri sayısı yeniden 53.200'e çıktı. 1745'teki maaş icmaline göre, Ağa Bölükleri'nde 15.803, cemaat ortalarında 16.186 ve sekbanlarda da 16.186 kişi olmak üzere toplam yeniçeri sayısı 34.695 idi. I. Mahmud (1730-1754) döneminde yeniçerilerin maaş kağıtları olan "esame"lerin alım satımına müsaade edilince, ölen yeniçerilerin tespiti güçleşti. 1739'da imzalanan Belgrad Antlaşması'ndan 1768'e kadar geçen yaklaşık 30 senelik zaman diliminde savaş olmadığı halde yeniçeri sayısı artışını sürdürdü. 1804'teki maaş icmaline göre yeniçerilerin emekliler hariç toplam 64.456 mevcudu vardı. 18. ve 19. yüzyılda yaşayan İsveç elçisi d'Ohsson ise kendi döneminde gözlemlediği yeniçerilerin sayılarıyla alakalı olarak, toplam mevcudu bilmenin imkansız olduğunu, çorbacıların defterlerinde verdikleri sayının doğru olmadığını ve takriben 120.000 olarak verilen mevcudun 20.000 tanesinin İstanbul'da gösterildiğini ancak kışlalarda 3.000 yeniçeriden fazla bulunmadığını belirtir.
Hizmetleri
Yeniçeriler barış zamanlarında çeşitli hizmetler yaparlardı. Bunlardan en önemlisi Dîvân-ı Hümâyun muhafızlığıydı. Yeniçeriler ilk zamanlardan itibaren 15. yüzyıl sonlarına kadar her gün ve bu tarihten yaklaşık 17. yüzyıl sonlarına kadar ise haftada iki veya dört gün toplanan Dîvân-ı Hümâyun toplantılarında muhafızlık görevini yürütürlerdi. Bir diğer hizmetleri de İstanbul başta olmak üzere şehirlerde çıkan yangınları söndürmekti. Yangın söndürmek için gerekli ekipmanlar şehir emini tarafından sağlanır ve yeniçeri odalarında bulunurdu. Yeniçeriler yangınları söndürürken bir yandan da yağmayı önlemek için nöbet tutarlardı. Yeniçeriler belirli zamanlarda yeniçeri ağasıyla birlikte İstanbul'da kolluk görevini yürütürlerdi. İstanbul'daki "kulluk" adıyla anılan karakolların, kale kapılarının açılıp kapanması görevi de yeniçerilere aitti. Herhangi bir semtin inzibatını yürüten yeniçeriye "kullukçu", kale kapılarındaki nöbetçilere ise "yasakçı" denirdi. Yeniçeriler taşralarda kale muhafızlığı da yaparlardı. Yeniçeri ortaları sırayla ve üç sene boyunca kalelerde muhafızlık görevini yürütürler ve sırası biten ortanın yerine İstanbul'dan başka bir orta gönderilirdi. İhtiyar, yaralı, sakat veya suç işlemiş yeniçeriler "Hisar eri" sıfatıyla şehir kalelerinde geri hizmette görev yaparlardı. Yeniçeriler sefer çağrısı geldiğinde çok ağır hasta olmadıkça görevli oldukları yerden ayrılarak sefere katılmak zorundaydılar. Ancak bu durum yeniçeri teşkilatının bozulmasıyla birlikte değişti, yeniçeriler ayrıcalık ve rüşvet karşılığında çeşitli mazeretlerle sefere katılmamaya başladılar.
Barış dönemlerinde yeniçerilerin bir kısmı yabancı gezgin ve diplomatlara ücret karşılığında rehberlik ve muhafızlık yaparlardı. Gezgin ve yeniçerinin anlaşmasına göre görevli yeniçeri muhafızlık görevinin yanında gezgine at, araba ve erzak temin eder, sınırdan geçiş için gerekli evrak ve izinlerin alınmasını sağlardı. İngiliz gezgin Henry Blunt 1634 yılında Venedik'ten İstanbul'a kadar bir yeniçeri ile muhafızlık ve rehberlik için anlaştığını şu sözlerle açıklar:
“ | Önce Venedik'te bana at, araba ve kumanya bulması ve geçiş izni alması için İstanbul'a kadar bütün yol masrafları ve ücretini ödeyerek bir yeniçeri ile anlaştım. Sonra 1634 yılının Mayıs ayının yedisinde bir Venedik gemisine bindim. | ” |
Yeniçerilerden bazıları da gönüllü olarak muhafızlık ve rehberlik yaparlardı. 1602-1605 yılları arasında arkadaşlarıyla Orta Doğu'ya seyahat eden , iki kardeş yeniçerinin evinin bir kısmını kiraladıklarını ve bu yeniçerilerden en az birinin şehirde gezerken sürekli kendileriyle birlikte gelerek rahat gezmelerini sağladığını belirtir.
Ağa gemilerinin kaptanları ve baş yardımcıları da, güvenilir oldukları için yeniçeri ocağından seçilirlerdi. Su yollarının korunması ve dağ koruculuğu gibi görevlerde ihtiyar yeniçeriler tarafından yürütülürdü. "Saka" adıyla anılan grup yeniçerilerin savaş ve barış zamanlarında, yıkanma, temizlik ve içme sularını taşımak ve temin etmekle görevliydiler. Bunların haricinde yeniçerilerin imtiyaz ve şerefini elde etmek amacıyla şehir ve kasaba halkından gönüllü yeniçeriler de vardı. Bunlar o bölgenin yeniçeri serdarının defterinde kayıtlıydılar. Bu grup savaş zamanlarında ulufe defterine kaydolurlar ve mensup oldukları ortaya dahil olurlardı.
Yeniçerilerin evlenmeleri, çocukları ve verasetleri
Ocağın kuruluşundan 16. yüzyılın başına kadar yeniçerilerin evlenmesi yasaktı. Bölükbaşı, yayabaşı ve ocak zabiti olmayan yeniçeriler evlenemez ve ihtiyarlamadan sakal bırakamazdı. I. Selim'in sadrazamı Yunus Paşa, evlenmek isteyen Yeniçeri Ocağındaki yaşlı kardeşi için padişahtan izin istedi, bu isteği ilk başta reddedilse de daha sonra padişahtan izin adı ve böylece ilk defa bir yeniçerinin evlenmesine bu tarihte izin verildi. Daha sonra evlenmek isteyen yeniçeriler içinde yaşlı olması ve padişahın iznini alması şartı arandı. Evlenen bir yeniçeri odasında kıdemli olsa bile bölükbaşı ya da odabaşı olma hakkını kaybederdi. Ancak, evlenmenin yaygınlaşmasıyla birlikte evli olanlar arasından da odabaşı seçilmesine izin verildi. Görgü tanıklarının gözlemlerine göre 17. yüzyılın ikinci yarısında yeniçerilerin birçoğu evliydi. 1676'da George Wheler, yeniçerilerin çoğunun evli olduğunu ve disiplinden uzak olduklarını belirtir. İngiliz görgü tanığı Henry Blunt da, yeniçerilerin çoğunun evli olduğunu ve ticaretle uğraştıklarını belirtir. Emekli olan bekar yeniçeriler isterlerse kışlalarında kalmaya devam ederlerdi.
Evlenme izni verilmesinden sonra evlenen yeniçeriler sayıca azdı. Evli yeniçeriler yaşlı oldukları için genellikle kalelerde ya da hafif hizmetlerde görev yaparlardı. Çocuk sahibi olan yeniçerilerin her doğan çocukları için yevmiyelerine birer akçe zam yapılır ve eskisi gibi hizmet beklenmediği için de yükselme haklarını kaybederlerdi. Evlenen yeniçerilere evlerinde kalmalarına izin verildi. İlk zamanlar evinde kalan yeniçeriler sayıca az olmasına karşın daha sonraları, -özellikle 18. yüzyıldan itibaren- kışlalarda yeniçeri sayısı oldukça azaldı. Evlenen yeniçeri yarı ayrılmış olarak görülürdü. 17. yüzyılın sonlarında evli yeniçeriler her hafta Cuma günü odalarına gelip zabitlere görünürlerdi. Evli yeniçerilerin evlerini geçindirmek için ocaktan aldıkları maaşın yeterli gelmemesi nedeniyle ticaret ve esnaflık yapmalarına müsaade edildi. 1621'deki isimsiz bir seyahatnameye göre evli yeniçerilerden çocukları doğanların gündelik maaşlarına her gün için birer "aspre" zam yapılırdı.
1610'da 'in yazdıklarına göre evli olan yeniçerilerin ilk çocukları doğduktan sonra kaydedilir ve ileride maaş alma hakkı tanınırdı. Doğacak diğer çocukları doğuştan Türk sayıldığından maaş bağlanmazdı. Yeniçerilerin doğan erkek çocukları Yeniçeri Ocağına ulufeli olarak kaydedilirdi. Önce Acemi Ocağına ve daha sonra da Yeniçeri Ocağına kaydedilen çocuklar "kuloğlu" adıyla anılırdı. Yeniçerilerin yetim çocukları Osmanlı kaynaklarında ve belgelerde "Nânhoran" ya da "Fodlahoran" gibi adlarla anılırdı. Yeniçerilerin mirasları kanuna göre "Beyt-ül mal" denilen ocak sandıklarına kalırdı. Osmanlı kaynaklarında ölen yeniçerilerin miraslarının ailelerine kaldığıyla ilgili bir bilgi yoktur. 1621 yılına ait isimsiz bir Fransız görgü tanığının notlarına göre ölen yeniçerilerin mirasları bağlı oldukları odaya kalmazdı. Osmanlı kaynaklarına göre ise ölen yeniçerilerin mirası, bağlı bulunduğu odanın sandığında bekletilir ve yetim oğlu belli bir yaşa gelince ona verilirdi.
Zabitler
Büyük zabitler
İlk zamanlar yeniçeri ağası, yeniçeri kâtibi, kul kethüdası, turnacıbaşı, baş yayabaşı, mühzür ağa ve baş çavuş ocağın en büyük zabitleriydi. Daha sonra sekban ortaları da yeniçeri ocağına dahil edilince sekbanbaşı yeniçeri ağasından sonraki en büyük zabit oldu. Kul kethüdası ile Kethüda yeri rütbeleri arasında yer alan ağalara "katar ağaları" denirdi.Koçi Bey Risalesi'ndeki kayda göre 1630'larda ocağın 16 kumandanı veya ağası olduğu yazılıdır. 'ne göre yeniçeri ağası, sekbanbaşı ve kul kethüdasının divandaki yerleri rütbelerine göre; Sekbanbaşı yeniçeri ağasının sağ tarafında, kul kethüdası ve da sekbanbaşının bir alt yanında otururlardı. Eyyûbî Efendi Kanunnamesi'nde turnacıbaşı, saksoncubaşı, zağarcıbaşı ve kethüda bey olarak alt rütbeden üst rütbeye doğru gösterilir. Hasekiler bu sıraya göre terfi ederdi. Başçavuş terfi etmesi durumunda haseki, azledilmesi halinde ise deveci olurdu. Zemberekçi ortasının çorbacısı rütbece haseki rütbesine eşit sayılırken, seferde zemberekçibaşı ocağın imamından bir üst rütbedeydi. 1702'deki atamada mühzür ağanın turnacıbaşı rütbesine yükselmesiyle onun yerine bölükbaşı getirildi. 1705'te ise mühzür ağaya kadar aşağıdaki tabloya benzer bir silsile uygulandı, mühzür ağadan sonra araya kethüda yeri girdi, baş bölükbaşı onun ardından gelirdi ve aradan hasekiler çıkarılarak; kul kethüdası, zağarcıbaşı, saksoncubaşı, turnacıbaşı, mühzür ağa, kethüdayeri ve baş bölükbaşı şeklinde bir sıralama uygulanırdı.
Zabit | Görev |
---|---|
Birinci derecedeki büyük zabitler | |
Yeniçeri ağası | Yeniçeri ve Acemi ocaklarının başkumandanı |
Sekbanbaşı | Sekban ortaları kumandanı |
Kul kethüdası (Kethüdabey) | 1. ağa bölüğü kumandanı |
Zağarcıbaşı | 64. süvari ve piyade Zağarcılar ortası kumandanı |
Saksoncubaşı | 71. orta kumandanı |
Turnacıbaşı (Ser turnaf) | 68. orta kumandanı |
(Hasekiler) (Dört haseki) | 14. 49. 66. ve 67. ortalar kumandanı |
Başçavuş | 5. ağa bölüğü kumandanı ve ocak başçavuşu |
İkinci derecedeki büyük zabitler | |
Başdeveci | Cemaat ortalarındaki deveci ortalarının en kıdemlisi |
Deveciler | Cemaat ortalarındaki deveci ortalarının diğer kumandanları |
Baş yayabaşı | Cemaat ortalarındaki en kıdemli yayabaşı |
Mühzür ağa (Ocak mühzürü) | Ağa bölüklerinden muayyen odası olmayan bölük kumandanı |
Kethüda yeri (Cay-ı kethüda) | Ağa bölüklerinden muayyen odası olmayan bölük kumandanı |
Baş bölükbaşı | Ağa bölüklerindeki en kıdemli bölükbaşı |
Orta ve bölük zabitleri
Kışladaki her odanın; çorbacı, odabaşı ve vekilharç denen görevli zabitleri vardı. Çorbacının her orta veya bölüğe göre farklı isimleri vardı. Cemaat ortalarının çorbacıları "yayabaşı"; Ağa ve sekban bölüklerinin çorbacıları ise "bölükbaşı" olarak anılırdı. Bu kişiler orta ve bölüğün işlerinden ve düzeninden sorumlulardı. Çorbacıların arasında bazıları daha yüksek rütbelerde görev alırdı. Görevlerine göre giysileri değişiklik gösterirdi. Çorbacılar genellikle tüylerle süslenen bir başlık takarlardı. Çorbacıların yardımcıları konumunda olan diğer zabitler ise sırasıyla; oda kethüdası, odabaşı, vekilharç, bayraktar, başeski, usta veya aşçıbaşıydı. Ocakta çorbacı, odabaşı ve aşçı usta askerlerle doğrudan ilişkili oldukları için en yetkin sınıfı oluşturuyorlardı. Ağa imamı, imam odası adıyla bilinen 94. ortanın çorbacısıydı. Ağa bölüklerinin birinci odasının çorbacısı aynı zamanda bütün çorbacıların ve yeniçerilerin en yüksek rütbeli subayı olan "kethüda bey" idi. Yeniçeri ağasının emrindeki kethüda bey yeniçerilerin görev dağılımını yapardı. Çorbacıdan sonra gelen odabaşı ise bölüğün disiplininden sorumluydu. Yeniçerilerin kendi aralarında toplayıp yardım sandığına koydukları vakıf paralarının işletilmesi de odabaşının sorumluluğundaydı. Bu nedenle de "oda mütevellisi" adıyla da anılırdı.
Ağa bölüklerindeki odabaşıların en kıdemlisine baş odabaşı, yaya bölüklerindeki odabaşıların en kıdemlisine ise oda kethüdası denirdi. Odabaşından sonra gelen vekilharç ise haftada bir kez toplanan para ile bölüğün iaşesini sağlardı. Eyyûbî Efendi Kanunnamesi'ne göre her bölüğün bayraktarı, aşçısı ve mehterhanesi mevcuttu. Bölüğün en kıdemlilerinden olan bayraktar bölüğün üçgen formundaki bayrağını taşımakla görevliydi. Rütbece bayraktardan sonra gelen başeski ise şehirde kullukçu olarak bilinen karakolların kumandanlığını yapardı. Karakol kumandanı görevindekilere "başkarakullukçu" denirdi. Bölüğün matbah adıyla anılan mutfaklarından ve kazanından sorumlu olan zabite aşçıbaşı denirdi. Aşçıbaşıların civelek adı verilen yardımcıları bulunurdu.
Oda görevlileri
Yeniçerilerin kaldıkları kışlalardaki odaların temizliği ve düzeni, ocağa yeni katılan karakullukçu adı verilen kıdemsiz Yeniçeriler tarafından sağlanırdı. Karakullukçular, oda büyüklüğüne göre değişen sayılarda, odaların temizliği, kıdemli Yeniçerilere hizmet ve bulaşıkların yıkanması gibi görevleri yerine getirirlerdi.
Az mevcutlu odalarda karakullukçu sayısı bir veya iki kişi olurken, kethüdabey ve başçavuş odaları gibi kalabalık yerlerde ise dört ya da beş kişi görevlendirilirdi. Bu durumda, en kıdemsizlere sadece "karakullukçu" denirdi. Bir üst kademede olanlara "pazara giden", daha sonrakilere "papuçcu" ve en üst kademedekilere de "kandilci" adı verilirdi. Yeniçeri Ocağında sürat ve fiziksel güç gerektiren seğirdim alayı ve ulufe töreni gibi etkinliklerde büyük ihtimalle ocağın en genç personeli olan karakullukçular görev yaparlardı. Karakullukçular terfi ettiklerinde "küçük müteferrika" unvanını alırlardı ve böylece hizmetten kurtulurlardı. Daha sonra "orta müteferrika" ve "baş müteferrika" gibi unvanlarla yükselmeye devam ederlerdi. Bu aşamalardan geçtikten sonra kıdem alan neferler, odabaşı ve ihtiyarlarla birlikte oda sofasında oturma hakkı elde ederlerdi ve asaleten yeniçeri olurlardı. Bu süreçte, tarikatlara benzer bir şekilde sarık sarma töreni de yapılır ve tören sonunda, gerektiğinde ibraz edilmek üzere "sofa tezkeresi" adı verilen bir belge verilirdi. Terfi eden nefer bir koyun keserek odaya ziyafet verirdi.
Notlar
- ^ Osmanlı ordusunun ilk maaşlı düzenli piyade birliğidir.
- ^ Evlenme yaygınlaşsa da bekarlık ocak ortadan kalkıncaya kadar varlığı korudu. Özellikle yeniçerilerin terfiinde bekarlık önemli bir kriterdi.
- ^ I. Süleyman'ın Zigetvar Seferi esnasında atının gemi kırıldı ve bunu bir yeniçeri tamir etti. Padişah bunu duyunca asker grubunun içine esnaf karıştırılamayacağını belirterek, ilgili yeniçeriye emekli ulufesi vererek ocaktan attırdı.
- ^ III. Selim, IV. Mustafa ve II. Mahmud dönemlerinin tarihçilerinden ve Georg Oğulukyan.
- ^ Orhan Gazi'nin Bursa Seferi'nde Babaî tarikatına mensup Geyikli Baba, Abdal Musa ve gibi baba ve dervişler yer aldı.
- ^ Genel anlamda; eski Türk başlığıdır.
- ^ Osmanlılar'da yeniçeri taburlarına "orta" denilirdi.
- ^ Kul karındaşları da denirdi.
- ^ Serpiyadegân ya da yayabaşı da denirdi.
- ^ Devlete-hazineye ait, hükümet malı anlamına gelen söz.
- ^ Mutfaklara "matbah" denirdi.
- ^ Yeniçerilerin tüfek kurşunlarına "Yeniçeri fındığı" denirdi.
- ^ Osmanlı kaynaklarında "tüfenk" ve "tüfeng" şeklinde de geçer.
- ^ İmaretlerde ve çeşitli fırınlarda pişirilen, ihtiyaç sahiplerine ve özel olarak belirlenen kişilere verilen kepekli undan yapılan pide biçimindeki yiyecektir. Fodula olarak da bilinir.
- ^ Sekson, samson ve sersekson olarak da bilinir.
- ^ Hükümdara ve hükümdar sarayına ait kurumlar, hizmetler ve görevliler için kullanılan tabirdir.
- ^ Osmanlılar'da memur ve askerlere verilen maaş için kullanılan terimdir.
- ^ Osmanlı İmparatorluğu'nun para birimi Akçe, batılı kaynaklar tarafından asper/aspre olarak adlandırılırdı.
Kaynakça
- Özel
- ^ Emecen, Feridun (2013). (PDF). TDV İslâm Ansiklopedisi. 43. Türkiye Diyanet Vakfı. s. 354. ISBN . 1 Mart 2023 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi.
- ^ Uzunçarşılı 1988, ss. 144-146.
- ^ Koçu 2004, ss. 15-16.
- ^ Balfour & Kinross 1977, s. 52.
- ^ Goodwin, Jason (1998). Lords of the Horizons (İngilizce). New York: H. Holt. ss. 59, 179-181. ISBN .
- ^ Uzunçarşılı 1988, ss. 144-145.
- ^ a b Uzunçarşılı 1988, s. 145.
- ^ Sakin 2011, s. 23.
- ^ Uzunçarşılı 1988, s. 146.
- ^ Toroser 2011, ss. 55-56.
- ^ a b c Sakin 2011, s. 57.
- ^ a b Yüksel 2017, s. 275.
- ^ a b c Sakin 2011, ss. 57-58.
- ^ Aybet 2010, s. 84.
- ^ Çiftçi 2010, s. 38.
- ^ Pul 2020, ss. 1004-1005.
- ^ Çiftçi 2010, s. 37.
- ^ Sakin 2011, s. 58.
- ^ Sakin 2011, s. 59.
- ^ Sakin 2011, ss. 59-60.
- ^ Sakin 2011, s. 60.
- ^ Sakin 2011, ss. 60-61.
- ^ Yıldız 2022, s. 25-26.
- ^ Sakin 2011, s. 61.
- ^ a b Sakin 2011, s. 62.
- ^ a b Uzunçarşılı 1988, ss. 420-421.
- ^ Uzunçarşılı 1988, s. 506.
- ^ Sakin 2011, s. 65.
- ^ a b Sakin 2011, s. 66.
- ^ Kafadar 2007, s. 124.
- ^ Sakin 2011, ss. 66-67.
- ^ Sakin 2011, s. 67.
- ^ Sakin 2011, s. 68.
- ^ Sakin 2011, s. 69.
- ^ Sakin 2011, ss. 69-70.
- ^ Sakin 2011, s. 70.
- ^ Uzunçarşılı 1988, s. 509.
- ^ Uzunçarşılı 1988, s. 511.
- ^ Uzunçarşılı 1988, ss. 511-512.
- ^ Uzunçarşılı 1988, s. 513.
- ^ Sakin 2011, ss. 76-77.
- ^ Sakin 2011, s. 76.
- ^ Sakin 2011, s. 78.
- ^ Uzunçarşılı 1988, s. 514.
- ^ a b c d Uzunçarşılı 1988, s. 505.
- ^ a b Sakin 2011, s. 95.
- ^ Sakin 2011, s. 102.
- ^ a b Uzunçarşılı 1988, s. 515.
- ^ Yıldız 2022, s. 261.
- ^ Yıldız 2022, s. 263.
- ^ Yıldız 2022, s. 264.
- ^ Yıldız 2022, s. 265.
- ^ Yıldız 2022, s. 266.
- ^ Sakin 2011, s. 111.
- ^ Sakin 2011, s. 110.
- ^ Sakin 2011, ss. 111-112.
- ^ Sakin 2011, s. 114.
- ^ Sakin 2011, s. 115.
- ^ Sakin 2011, s. 117.
- ^ Sakin 2011, s. 118.
- ^ Sakin 2011, s. 119.
- ^ Sakin 2011, s. 120.
- ^ Sakin 2011, s. 121.
- ^ a b Sakin 2011, s. 122.
- ^ a b Sakin 2011, s. 123.
- ^ a b Sakin 2011, s. 124.
- ^ Sakin 2011, s. 125.
- ^ Uzunçarşılı 1988, s. 555.
- ^ Uzunçarşılı 1988, s. 558.
- ^ Sakin 2011, s. 130.
- ^ a b Sakin 2011, s. 128.
- ^ Uzunçarşılı 1988, ss. 558-559.
- ^ a b Sakin 2011, s. 129.
- ^ Sakin 2011, s. 131.
- ^ a b Sakin 2011, s. 132.
- ^ Sakin 2011, ss. 134-135.
- ^ Sakin 2011, s. 52.
- ^ a b Uzunçarşılı 1988, s. 147.
- ^ Esin, 1992 1 Mart 2023 tarihinde Wayback Machine sitesinde . TDV İslâm Ansiklopedisi, s. 327
- ^ Uzunçarşılı 1988, s. 148.
- ^ Uzunçarşılı 1988, ss. 148-149.
- ^ Koçu 2004, s. 78.
- ^ Sakin 2011, s. 51.
- ^ Alkan 2009, s. 250.
- ^ a b c Alkan 2009, s. 248.
- ^ Toroser 2011, s. 58.
- ^ Özey 2013, s. 56.
- ^ İnalcık 2017, s. 202.
- ^ a b Uzunçarşılı 1988, s. 151.
- ^ Uzunçarşılı 1988, s. 172.
- ^ Uzunçarşılı 1988, s. 153.
- ^ Sakin 2011, ss. 23-24.
- ^ a b Aybet 2010, s. 90.
- ^ a b c Sakin 2011, s. 24.
- ^ a b c d Sakin 2011, s. 26.
- ^ Sakin 2011, ss. 25-26.
- ^ Uzunçarşılı 1988, s. 170.
- ^ Sakin 2011, s. 27.
- ^ a b Sakin 2011, ss. 26-27.
- ^ Sakin 2011, s. 49.
- ^ Pul 2020, s. 995.
- ^ Uzunçarşılı 1988, s. 238.
- ^ Pul 2020, s. 996.
- ^ Sunar 2013, s. 253.
- ^ a b Sakin 2011, s. 32.
- ^ Uzunçarşılı 1988, ss. 238-239.
- ^ Pul 2020, ss. 995-996.
- ^ a b Sunar 2015, s. 193.
- ^ a b Uzunçarşılı 1988, s. 241.
- ^ a b Pul 2020, s. 997.
- ^ Kenanoğlu, 2020 10 Nisan 2023 tarihinde Wayback Machine sitesinde . TDV İslâm Ansiklopedisi, s. 157
- ^ Goodwin 2008, s. 71.
- ^ Koçu 2004, s. 102.
- ^ Uzunçarşılı 1988, s. 239.
- ^ Uzunçarşılı 1988, ss. 239-240.
- ^ Sunar 2013, s. 257.
- ^ Uzunçarşılı 1988, ss. 241-242.
- ^ Sunar 2013, s. 262.
- ^ Sunar 2013, ss. 262-263.
- ^ Sunar 2013, s. 264.
- ^ Sunar 2013, s. 265.
- ^ Sakin 2011, s. 35.
- ^ Uzunçarşılı 1988, ss. 244-245.
- ^ Uzunçarşılı 1988, s. 258.
- ^ Uzunçarşılı 1988, s. 259.
- ^ a b Sakin 2011, s. 31.
- ^ Uzunçarşılı 1988, s. 290.
- ^ Uzunçarşılı 1988, s. 291.
- ^ Uzunçarşılı 1988, s. 292.
- ^ Uzunçarşılı 1988, s. 293.
- ^ Sakin 2011, s. 200.
- ^ Uzunçarşılı 1988, ss. 263-264.
- ^ Uzunçarşılı 1988, s. 263.
- ^ Uzunçarşılı 1988, s. 267.
- ^ Gül 2020, ss. 23-24.
- ^ Uzunçarşılı 1988, s. 268.
- ^ a b Uzunçarşılı 1988, s. 270.
- ^ Uzunçarşılı 1988, s. 269.
- ^ Uzunçarşılı 1988, s. 271.
- ^ Aybet 2010, s. 138.
- ^ Gül 2020, s. 25.
- ^ Uzunçarşılı 1988, s. 363.
- ^ a b c Uzunçarşılı 1988, s. 364.
- ^ Goodwin 2008, s. 77.
- ^ a b Uzunçarşılı 1988, s. 366.
- ^ Uzunçarşılı 1988, s. 367.
- ^ a b Uzunçarşılı 1988, s. 375.
- ^ Yaldır 2009, s. 8.
- ^ Uzunçarşılı 1988, ss. 375-376.
- ^ Goodwin 2008, s. 79.
- ^ a b Uzunçarşılı 1988, s. 376.
- ^ Ágoston, 2012 10 Nisan 2023 tarihinde Wayback Machine sitesinde . TDV İslâm Ansiklopedisi, s. 459
- ^ a b Aybet 2010, s. 140.
- ^ a b Uzunçarşılı 1988, s. 377.
- ^ a b c Uzunçarşılı 1988, s. 411.
- ^ Sakin 2011, s. 42.
- ^ Uzunçarşılı 1988, s. 412.
- ^ Uzunçarşılı 1988, s. 414.
- ^ Aybet 2010, s. 103.
- ^ Sakin 2011, s. 43.
- ^ Sunar 2012, s. 124.
- ^ Uzunçarşılı 1988, s. 422.
- ^ Sunar 2012, s. 125.
- ^ Uzunçarşılı 1988, s. 341.
- ^ Sakin 2011, s. 210.
- ^ Sakin 2011, s. 212.
- ^ Uzunçarşılı 1988, s. 337.
- ^ Uzunçarşılı 1988, s. 343.
- ^ Uzunçarşılı 1988, s. 338.
- ^ Kaytaz 2013, s. 52.
- ^ Aybet 2010, s. 101.
- ^ Aybet 2010, ss. 101-102.
- ^ a b Uzunçarşılı 1988, s. 254.
- ^ Aybet 2010, s. 102.
- ^ a b Uzunçarşılı 1988, s. 260.
- ^ Uzunçarşılı 1988, ss. 246-247.
- ^ a b Aybet 2010, s. 142.
- ^ a b Aybet 2010, s. 143.
- ^ Uzunçarşılı 1988, s. 355.
- ^ a b c Aybet 2010, s. 144.
- ^ Göksel 2009, s. 45.
- ^ Aybet 2010, s. 145.
- ^ Özcan, 2019 17 Ekim 2022 tarihinde Wayback Machine sitesinde . TDV İslâm Ansiklopedisi, s. 451
- ^ a b Uzunçarşılı 1988, s. 332.
- ^ Göksel 2009, ss. 46-47.
- ^ Uzunçarşılı 1988, s. 333.
- ^ Uzunçarşılı 1988, ss. 333-334.
- ^ Uzunçarşılı 1988, s. 334.
- ^ Uzunçarşılı 1988, s. 335.
- ^ Nicolle 1995, ss. 9-10.
- ^ a b c İnalcık 2017, s. 90.
- ^ a b Uzunçarşılı 1988, s. 613.
- ^ a b c Uzunçarşılı 1988, s. 614.
- ^ a b Ágoston 2014, s. 113.
- ^ Uzunçarşılı 1988, s. 616.
- ^ a b Uzunçarşılı 1988, s. 617.
- ^ a b Uzunçarşılı 1988, s. 618.
- ^ Uzunçarşılı 1988, s. 611.
- ^ Özcan, 1997 25 Temmuz 2021 tarihinde Wayback Machine sitesinde . TDV İslâm Ansiklopedisi, s. 394
- ^ Uzunçarşılı 1988, ss. 611-612.
- ^ Uzunçarşılı 1988, s. 612.
- ^ Uzunçarşılı 1988, ss. 612-613.
- ^ Öz, 2019 25 Eylül 2022 tarihinde Wayback Machine sitesinde . TDV İslâm Ansiklopedisi, s. 69
- ^ Uzunçarşılı 1988, s. 615.
- ^ Uzunçarşılı 1988, s. 619.
- ^ Uzunçarşılı 1988, s. 321.
- ^ Sakin 2011, s. 215.
- ^ Uzunçarşılı 1988, s. 323.
- ^ Uzunçarşılı 1988, s. 325.
- ^ Uzunçarşılı 1988, s. 327.
- ^ Uzunçarşılı 1988, s. 328.
- ^ Aybet 2010, s. 151.
- ^ Aybet 2010, s. 153.
- ^ Sakin 2011, s. 220.
- ^ Aybet 2010, s. 150.
- ^ Uzunçarşılı 1988, s. 330.
- ^ Uzunçarşılı 1988, s. 331.
- ^ Uzunçarşılı 1988, s. 306.
- ^ Aybet 2010, s. 156.
- ^ Goodwin 2008, s. 69.
- ^ Uzunçarşılı 1988, s. 307.
- ^ Salihoğlu, 1989 20 Mart 2023 tarihinde Wayback Machine sitesinde . TDV İslâm Ansiklopedisi, s. 225
- ^ a b Aybet 2010, s. 157.
- ^ Aybet 2010, s. 158.
- ^ Aybet 2010, s. 159.
- ^ Uzunçarşılı 1988, s. 173.
- ^ a b Uzunçarşılı 1988, s. 176.
- ^ Aybet 2010, s. 106.
- ^ Uzunçarşılı 1988, s. 174.
- ^ a b c Aybet 2010, s. 97.
- ^ a b Sakin 2011, s. 37.
- ^ Sakin 2011, s. 38.
- ^ Aybet 2010, ss. 97-98.
- ^ Aybet 2010, s. 98.
- ^ a b Sakin 2011, s. 39.
- ^ Sakin 2011, s. 41.
- Genel
- Alkan, Mustafa (2009). "YENİÇERİLER VE BEKTAŞÎLİK Janissaries and the Bectashi Order". Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi, 50. ss. 243-260. ISSN 1306-8253. 2 Mart 2023 tarihinde kaynağından . Erişim tarihi: 21 Nisan 2023.
- Aybet, Gülgün Üçel (2010). Avrupalı Seyyahların Gözüyle Osmanlı Ordusu (1530-1699) (1 bas.). İstanbul: İletişim Yayınları. ISBN .
- Balfour, Patrick; Kinross, Baron (1977). The Ottoman Centuries: The Rise and Fall of the Turkish Empire (İngilizce). Londra: Perennial. ISBN .
- Çiftçi, Cafer (2010). "Osmanlı Taşrasında Yeniçerilerin Varlığı ve Askerlik Dışı Faaliyetleri" (PDF). Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi OTAM, 27. ss. 27-57. ISSN 1019-469X. 1 Mart 2023 tarihinde kaynağından (PDF). Erişim tarihi: 21 Nisan 2023.
- Goodwin, Godfrey (2008). Yeniçeriler. İstanbul: Doğan Kitap. ISBN .
- Göksel, Sinan Can (2009), OSMANLI ASKERİ DÜZENİ ve YENİÇERİLER (Bitirme Ödevi), Ankara: Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü
- Gül, Abdulkasim (2020), 18. YÜZYILDA YENİÇERİ TEŞKİLATI (Doktora Tezi), Erzurum: Atatürk Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı
- İnalcık, Halil (Ekim 2017), Osmanlı İmparatorluǧu Klasik Çaǧ (1300-1600), Ruşen Sezer, çev. (24. bas.), İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, ISBN
- Kafadar, Cemal (2007). "JANISSARIES AND OTHER RIFFRAFF OTTOMAN İSTANBUL: REBELS WITHOUT A CAUSE?" (PDF). International Journal of Turkish Studies: IJTS / University of Wisconsin (İngilizce), 13. ss. 113-134. Erişim tarihi: 5 Mayıs 2023.
- Kaytaz, Fatma (2013). "OSMANLI ASKERÎ TEŞKİLATI HAKKINDA BİLİNMEYEN BİR ESER "YENİÇERİ OCAĞINA İLİŞKİN BİR RİSALE" (DEĞERLENDİRME VE METİN)". İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, 57. ss. 45-68. Erişim tarihi: 9 Mayıs 2023.
- Koçu, Reşad Ekrem (2004). Yeniçeriler (3 bas.). İstanbul: Doğan Kitap. ISBN .
- Nicolle, David (1995). The Janissaries (İngilizce). Londra: Osprey Publishing. ISBN .
- Özey, Betül (2013), BEKTAŞÎLİK-YENİÇERİ OCAĞI İLİŞKİSİ (Yüksek Lisans Tezi), İstanbul: Marmara Üniversitesi
- Pul, Ayşe (2020). "Yeniçeri Teşkilatına Dair Bir Risale (Değerlendirme-Karşılaştırmalı Metin)". Belleten. 84 (301). ss. 983-1044. ISSN 0041-4255. 1 Mart 2023 tarihinde kaynağından . Erişim tarihi: 21 Nisan 2023.
- Sakin, Orhan (2011). Yeniçeri Ocağı (Tarihi ve Yasaları). İstanbul: Doğu Kitabevi. ISBN .
- Sunar, Mehmet Mert (2015). "İstanbul'da Yeniçeri Mekânları: Eski ve Yeni Odalar". Antikçağdan XXI. Yüzyıla Büyük İstanbul Tarihi. 2. İstanbul: İstanbul Büyükşehir Belediyesi (Kültür A.Ş.) Yayınları. ss. 191-197.
- Sunar, Mehmet Mert (2012). "ULÛFE" (PDF). TDV İslâm Ansiklopedisi. 42. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı. ss. 124-126.
- Sunar, Mehmet Mert (2013). "XVIII. Yüzyıl ve XIX. Yüzyıl Başları Yeniçeri Kışlaları Üzerine Bir Değerlendirme". Savaş, Teknoloji ve Deneysel Çalışmalar - Yeni Bir Askeri Tarih Özlemi. İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları. ISBN .
- Toroser, Tayfun (2011). Kavanin-i Yeniçeriyan (Yeniçeri Kanunları). İstanbul: İş Bankası Kültür Yayınları. ISBN .
- Uzunçarşılı, İsmail Hakkı (1988). Osmanlı Devleti Teşkilâtından Kapukulu Ocakları - I (3 bas.). Ankara: Türk Tarih Kurumu. ISBN .
- Yaldır, Ayşe Aysun (2009), ASKERİ MÜZİK TOPLULUĞU MEHTER, GELENEKSEL KIYAFET VE MÜZİK ENSTRÜMANLARININ PLASTİK AÇIDAN SERAMİK SANAT OBJELERİNE DÖNÜŞÜMÜ (Yüksek Lisans Tezi), İzmir: Dokuz Eylül Üniversitesi
- Yıldız, Aysel (2022). Spyropoulos, Mehmet Mert; Sunar, Yannis (Ed.). Payitaht Yeniçerileri - Padişahın “Asi” Kulları (1700-1826) (1 bas.). İstanbul: Kitap Yayınevi. ISBN .
- Yüksel, Ahmet (2017). "Yeniçeri Ocağı, Bozulma ve Casusluk" (PDF). Journal of World History. 9 (2). ss. 271-296. doi:10.9737/hist.2017.535. ISSN 1309-4173. 1 Mart 2023 tarihinde kaynağından (PDF). Erişim tarihi: 21 Nisan 2023.
Konuyla ilgili yayınlar
- Akdağ, Mustafa (1947). "YENİÇERİ OCAK NİZAMININ BOZULUŞU". Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi. 5 (3). ss. 291-309. Erişim tarihi: 22 Mayıs 2023.
wikipedia, wiki, viki, vikipedia, oku, kitap, kütüphane, kütübhane, ara, ara bul, bul, herşey, ne arasanız burada,hikayeler, makale, kitaplar, öğren, wiki, bilgi, tarih, yukle, izle, telefon için, turk, türk, türkçe, turkce, nasıl yapılır, ne demek, nasıl, yapmak, yapılır, indir, ücretsiz, ücretsiz indir, bedava, bedava indir, mp3, video, mp4, 3gp, jpg, jpeg, gif, png, resim, müzik, şarkı, film, film, oyun, oyunlar, mobil, cep telefonu, telefon, android, ios, apple, samsung, iphone, xiomi, xiaomi, redmi, honor, oppo, nokia, sonya, mi, pc, web, computer, bilgisayar
Yeniceri Ocagi Osmanlica یڭیچری cev yeni asker Osmanli Imparatorlugu nda padisaha bagli kapikulunun en buyuk birimiydi Kesin kurulus tarihi bilinmese de on dorduncu yuzyilin son yarisinda I Murad doneminde 1362 1389 kuruldugu kabul edilir Avrupa nin ilk modern daimi ordusudur Yeniceri Ocagitarafindan 1573 te suluboya teknigi ile yapilan Yeniceri agasi resmiEtkiny 1360 lar 1826 Cezayir de 1830 Ulke Osmanli ImparatorluguBaglilikOsmanli sultanlariSinifiPiyadeBuyukluk lt 1 000 10 000 1480 13 599 1574 37 627 1609 KislalarEdirne ve IstanbulGiysi rengiMavi kirmizi beyaz ve yesilKomutanlarKomutanYeniceri agasiOsmanli ordusunun kara kuvvetlerindeki suvari ve piyade birliklerini gosteren sema Yeniceri Ocagi baslangicta Ahilik temelinde kurulmasina ragmen daha sonra Bektasilige yoneldi Hanefilige mensup olan Yenicerilerin tasidigi Imam i A zam bayragi ocagin en buyuk bayragiydi Ocaga asker alimi pencik adi verilen yontemle savaslarda ele gecirilen bolgelerden her 5 erkek cocugun birinin devlet himayesine alinip kisa bir egitim gormesi ve ardindan yeniceri yapilmasiyla gerceklesiyordu Bunun yaninda devsirme denen yontem ile devletin hukum surdugu topraklardaki Hristiyan cocuklar Musluman yapilarak ocaga alindilar Yenicerilerin evlenmelerine musaade edilmesiyle birlikte erkek cocuklari da kuloglu adi altinda ocaga kaydedilmeye baslandi Yeniceri Ocaginda cemaat aga bolukleri sekban bolugu ve bunlara bagli toplam 196 adet boluk orta mevcuttu I Selim 1512 1520 ile I Suleyman 1520 1566 donemlerinde yasli ve hudutlarda gorev yapanlarla sinirli olmak uzere evlenmelerine musaade edildi Yeniceri cocuklarinin kuloglu adiyla ocaga kaydedilmelerine musaade edilmesi ise ocagin sistemini temelden etkiledi Ayrica evlenmenin yayginlasmasiyla birlikte yeniceriler kislalarda degil kendi evlerinde kalmaya basladilar III Murad in saltanatinda 1574 1595 ise geleneksel kurallara riayet edilmeden Turkler ve diger Muslumanlardan da ocaga adam alinmaya baslandi Zamanla kurallarin gevsemesi ve odeneklerin azalmasiyla birlikte ticaret ve diger isler yapmaya basladilar 17 yuzyilin ortalarina dogru ise devsirme sistemi kademeli olarak uygulamadan cikmaya basladi 1446 daki Bucuktepe Isyani bilinen ilk yeniceri isyaniydi Bu tarihten itibaren yeniceriler cesitli sebeplerle isyan ve ayaklanmalara mudahil oldular 18 ve 19 yuzyillarda padisah ve sadrazamlarin indirilmesiyle sonuclanan isyanlara mudahil oldular Nizam i Cedid ve Sekban i Cedid gibi birliklerin kurulmasi sonucu isyan cikardilar Yeniceri Ocagi islevini kaybettigi ve eski faydalarinin kalmadigi one surulerek II Mahmud tarafindan 1826 da kaldirildi Yenicerilerin Istanbul da Eski Odalar ve Yeni Odalar adiyla anilan kislalari mevcuttu Bu kislalar yenicerilerin askeri ve sivil yasamlarindaki tum faaliyetlere ev sahipligi yapardi Yenicerilerin yemek pisirdikleri kazanlar kutsal sayilirdi Bu kazanlarin savasta kaybedilmesi durumunda o boluktekiler gorevden alinir ve bir daha o boluge kaydedilmezlerdi Her orta ve bolugun kendine ozel nisanlari vardi Yeniceriler bork adi verilen bir baslik takarlardi Cuha adi verilen kumastan yapilan mavi veya lacivert renkli cubbeye benzeyen ve dolama adiyla bilinen bir elbise giyerlerdi Kilic kalkan yatagan ve balta yenicerilerin baslica kullandiklari silahlardandi Tufek de 16 yuzyildan itibaren orduda yayginlasmasiyla birlikte yeniceriler tarafindan da kullanilmaya baslandi Yeniceriler her uc ayda bir ulufe adiyla bilinen bir maas alirlardi Bunun yaninda duzen akcesi ve culus bahsisi gibi isimlerle bahsis alirlardi Yeniceriler suclu olduklari zaman yalnizca yeniceri agasinin emriyle yargilanirlar ve teshir edilmezlerdi Sefer olmadigi zamanlarda Yeniceri Ocaginda tum askerlerin katildigi duzenli talimler yapilirdi Yeniceri Ocaginin asker sayisi sinirlarin genislemesine ve ihtiyaca gore degisiklik gosterdi Yeniceriler baris donemlerinde basta Divan i Humayun muhafizligi olmak uzere cesitli hizmetlerde kullanilirlardi Yeniceri agasi ocaktaki en yetkili zabitti Onun ardindan ise sekbanbasi ve kul kethudasi gelirdi Her odanin corbaci odabasi ve vekilharc denen gorevli zabitleri mevcuttu TarihceKurulusu Osmanlilarin Rumeli deki ilk istilasinda bu bolgede daimi ve muvazzaf bir orduya ihtiyac duyduklari anlasildi Tamamen Turklerden olusan yaya ve musellemler yetersiz ve disiplinsiz olduklari icin padisahin emriyle sadece askerlik meslegini icra eden acemi ve yeniceri adli Muslumanlastirilan Hristiyan esirlerden yeni bir askeri birlik olusturuldu Yeniceriler adli kitabinda Resad Ekrem Kocu Yeniceri Ocaginin kurulus sebebinin bu kadar basit olmadigini ocagin Orta Cag in sonlarinda derebeylik rejimine karsi Anadolu Turklerini merkezi bir yonetim altinda toplamayi amaclayan Osmanli Hanedani nin mutlak iktidarini saglamak icin kuruldugu ve yenicerilerin gulbankinda soyledikleri Kullugumuz padisaha ayan sozlerinin de bunu gosterdigini yazar Avrupa nin ilk modern daimi ordusu olan Yeniceri Ocaginin kesin kurulus tarihi bilinmese de on dorduncu yuzyilin son yarisinda I Murad 1362 1389 doneminde kuruldugu kabul edilir Ismail Hakki Uzuncarsili Edirne nin Fethi nden sonra padisahin verdigi bir beratta iki yeniceriden bahsedildigini ve bunun da ocagin o tarihte var oldugunu kanitladigini belirtir Asikpasazade Nesri ve Oruc Bey gibi erken donem tarihcileri ile anonim kaynaklar da teskilatin 1361 de Edirne nin Fethi nden sonra kuruldugu gorusunde birlesirler Yaya ve musellem adli birliklerin kurulmasina da katkida bulunan Candarli Kara Halil Hayreddin Pasa nin acemi ve yeniceri ocaklarinin kurulusunda da etkili oldugu bilinir a gore Orhan Gazi 1323 4 1362 doneminde kendisinin oglu ve Rumeli kumandani Suleyman Pasa nin emriyle Candarli Kara Halil Hayreddin Pasa nin cevre yerlerden ilk defa yeniceri yapilmak uzere 1000 kadar gayrimuslim topladi Bu gayrimuslimler bir egitime tabi tutulduktan sonra iki akce maasla yeniceri yapildi Ancak bu yontemin kusurlu oldugu anlasilinca gayrimuslimlerin once Acemi Ocaginda egitilmeleri ve sonra Yeniceri Ocagina alinmalari uygun goruldu Bozulmasi Evlenmeleri ve devsirme sisteminin gevsemesi Ocagin kurulusunda yenicerilerin evlenmesi yasakken I Selim 1517 1520 ile I Suleyman donemlerinde yaslilar ve hudutta gorev yapanlarla sinirli olmak uzere Yenicerilerin evlenmesine musaade edildi Ancak sinirli olarak verilen bu izin zamanla yayginlasti ve zamanla serbest birakildi Boylece zamanla kuloglu adiyla yeniceri cocuklarinin Acemi Ocagina istihdam edilmesi meselesi ortaya cikti Bu uygulama ilk olarak II Selim in culusu ile birlikte basladi Yeniceriler bu hakki tahta gecmek icin Istanbul a gelen yeni padisaha yaptiklari baskiyla elde ettiler ancak bu durum sistemi temelden etkiledi O tarihe kadar ocaga alinacak askerler belirli kistaslari karsilayip uzun suren bir egitim surecini tamamlayarak Acemi Ocagi veya Yeniceri Ocagina kabul edilirken kuloglu sinifinin ocaga alinmasiyla bu sistem tamamen degistirildi III Murad in saltanatinda ise savaslar nedeniyle mevcudu eksilen ocaga geleneksel kurallara riayet edilmeden Turkler ve diger Muslumanlardan adam alindi Koci Bey Risalesi ndeki kayda gore III Murad oglunun sunnet dugununde davetlileri eglendirenlerin kendisinden ihsan olarak topculuk ve cebecilik gibi gorevler talep etmeleri uzerine Yeniceri agasina aga ciragi adi altinda devsirme olmayanlardan ocaga alim yapma hakki tanidi Ancak bu durum ocaktaki terfi bekleyen eski askerler ile yeniler arasinda gruplasmalarin yasanmasina ve uyumsuzluga neden oldu 16 yuzyilin sonlarina dogru sayilari 700 u bulan kulogullarindan belli yasa gelenler Acemi Ocagina alinirken zamanla bu sistem suiistimal edildi ve rusvet karsiligi gelisiguzel adam alinmaya baslandi I Ahmed 1603 1617 doneminde adli eseri kaleme alan devsirme bir yeniceri ise ocagin bozulmasinin en temel nedenini devsirme uygulamasindaki usulsuzluklere dayandirir Kurallarin gevsemesi ve odeneklerin eksilmesi de yenicerilerin askerlik disinda baska islerle ugrasmasina ve ocak disiplininin bozulmasina sebep oldu I Suleyman in saltanatinda bir yenicerinin askerlik disinda baska bir meslek yapmasi ocaktan atilma sebebi sayilirken zamanla yeniceriler ticaret ve zanaatla ugrasir hale geldi Evlendikten sonra kisla disinda yasamaya baslayan yeniceriler sayesinde sehirdeki kiralik evler askerler ile doldu Bunun disinda han ve kahvehane gibi yerler ise yenicerilerin ve yeniceri olmak isteyen issizlerin toplandigi bir mekan haline geldi Yenicerilerin halki haraca baglamasi soymasi ve yagmalamasi olaylari da evlenmelerine musaade edildikten sonra basladi Devsirme sisteminin kaldirilmasi ve yozlasma 17 yuzyilin ortalarina dogru Anadolu dan ozellikle Musluman ve Turklerden ocaga adam alinmasiyla birlikte devsirme sistemi kademeli olarak uygulamadan cikmaya basladi Arastirmalara gore en gec 1380 lerde baslayan devsirme sistemi 1640 lardan once onemli oranda terkedildi 1640 tarihli bir sefaretnamede soyle denilir Burada iki etken vardir Birisi Hristiyanlarin kendi cocuklarini vermek istememeleri buna karsi kendilerine yukselme imkani veren sisteme girmek icin Turklerin istekli olmalari II Viyana Kusatmasi surerken Istanbul da bulunan de devsirme sisteminin sona erdigini ve ocaga asker almak icin sehirdekilere cagri yapildigini belirtir 1700 lerde tamamen uygulamadan cikan devsirme sisteminin sonuncularindan birisi 1666 da yapildi ve rivayete gore Rumeli den 300 ila 320 genc toplandi Kayitlarda 1687 de Acemi Ocagindan 130 kisinin yeniceri oldugu belirtilirken rakamin bu kadar az olmasi ise devsirme sisteminin cok onceden uygulanmadan ciktigini gosterir Bunun yaninda saray ocaklari icin 18 yuzyilin ortalarina kadar belirli sayida olmak uzere devsirme yontemi uygulanmaya devam edildi Yenicerilerin mal ve mulk sahibi olduklariyla ilgili en erken kayitlar 1490 a kadar uzanir Ancak bu tur faaliyetlerin gecinmek amaciyla yapilmasi 18 yuzyilin sonlarina tarihlenir Ozellikle 1768 1792 tarihleri arasinda Rusya ile yapilan savaslar devlet hazinesini tuketirken yeniceriler kendilerini ve ailelerini gecindirmek icin ek is yapmak zorunda kaldilar Bu donemde bazen yenicerilerin uc ayda bir aldiklari ulufeler de odenmedi Baron de Tott un yazdigina gore 1768 1774 Osmanli Rus Savasi esnasinda hazinenin yenicerilere dokuz kist uc aylik donem borcu vardi Bu durum yenicerilerin askerlikten ve profesyonellikten tamamen uzaklasmasina yol acti 17 yuzyil boyunca ocagin mevcudunun kontrol altinda tutulmasi ulufelerin ve culus bahsisinin odenmesi gibi konular mali yonden zayiflayan hazine icin cozulmesi gereken sorunlardandi Bu tarihlerde odeme yapabilmek icin zaman zaman sarayin gumuslerinin eritilerek paraya donusturulmesine de rastlanilirdi Bazi sadrazamlar ocaga ismen kayitli olmalarina ragmen mevcut olmayan askerlerin yerine maas alanlara engel olmaya calisarak 1688 de 20 000 1771 de ise 30 000 yeniceriyi defterlerden cikardi Ozellikle 18 yuzyildan itibaren Istanbul da yasayan sehir halki ocagin sagladigi imkanlardan faydalanmak icin yeniceri olmaya calistilar Akraba ve hemserileri vasitasiyla Anadolu ve Balkanlar dan da Istanbul a yeniceri olmak uzere gelenler sayesinde zincirleme goc dalgasi olusuyordu 18 yuzyil sonlarinda Rumeli ve Anadolu dan goc alan Istanbul 1790 lara ait bir esnaf kefalet defterine gore yarisina yakin kismi askeri birliklerle baglantili gorunur Yeniceri teskilatinin asil bozulmasi 1730 1826 yillari arasinda gerceklesirken bu durum muhaliflerce de itiraf edilir Yeniceri Ocaginin ortadan kaldirildigini ilan eden II Mahmud fermaninda yenicerilerin eskiden gorulen faydalarini saydiktan sonra yuz seneden beri eski itaatlerinin itaatsizlige donustugunu ve bu yuzden bircok vilayet ve kalenin dusman eline gectigini belirtir Bunun yaninda I Mahmud ile baslayan yenicerileri itibarsizlasma politikasi daha sonra gelen padisahlar tarafindan da uygulanirken topcu ve humbaraci gibi ocaklar islah edilirken Yeniceri Ocagi tamamen kendi haline terk edildi Askerlik yaparak gecinemedikleri icin farkli mesleklere yonelen yenicerilerin askeri egitim icin istekleri ve zamanlari da yoktu Isyanlar ve ayaklanmalar Levni nin Surname i Vehbi adli eserindeki minyaturde yeniceriler canak yagmasinda gorulur Padisah tarafindan verilen ziyafette yenicerilerin yemegi pilav reddetmeleri sultandan memnun olmadiklarinin gostergesiydi Surname i Vehbi 1720 Topkapi Sarayi Muzesi Istanbul 15 yuzyilin ortalarina kadar Yenicerilerin isyan etmeleri ve itaatsiz hareketlerine dair bir bilgi bulunmamaktadir Bu tarihten itibaren gerek saltanat degisiminde ve gerek meydana gelen cesitli olaylarda menfaatleri sebebiyle ocak agalari tarafindan ya da disardan kimselerin tesvikiyle isyanlar meydana geldi II Murad in oglu II Mehmed e tahti birakmasi nedeniyle 1446 da baslayan Bucuktepe Isyani bilinen ilk yeniceri ayaklanmasidir Bu tarihten itibaren 1589 tarihine kadarki donemde yenicerilerin karistigi olaylar taht cekismelerine dayanan siyasi kavgada taraf olmak veya ozluk taleplerine ait isteklerin yonetime iletilmesi turundendir 1589 yilinda gerceklesen Beylerbeyi Vakasi ile birlikte saray cevresindeki hiziplerin iktidar ve cikar kavgalari daha belirleyici rol oynamaya basladi Yeniceriler zaman zaman yonetimden hosnut olmayan ya da cikarlari sarsilan askeri sivil toplumsal kesimlerin cikardiklari isyanlara da katildilar 19 yuzyilin ilk ceyreginde Nizam i Cedid ile baslayan ve Yeniceri Ocaginin ortadan kaldirilmasiyla son bulan donemde ise yabanci ulkelerin ve uluslararasi guclerin etkinligi agirlik kazandi Istanbul da cikan isyan ve ayaklanmalarin tamami yeniceri kaynakli degildi Kapikulu nun en buyuk birimi olan yeniceriler tum kul sistemiyle ozdeslestirildikleri icin I Suleyman donemi sonrasinda cok sayida kentsel huzursuzluk olayi bir terim halini alarak yeniceri isyanlari adiyla anildi Bunun yaninda kul sisteminde yer alan birlikler her zaman uyum icinde degildi Hukumetin isyanci birliklere karsi koymak icin kullanacagi kucuk birliklerde vardi Sarayda bulunan birlikler ozellikle de bahcivanlar ve saray bekcilerinden olusan bostanci teskilati bu amacla siklikla kullanildi Ayrica cesitli birlikler arasinda ozellikle yeniceriler ile kapikulu sipahileri arasinda devam eden rekabet ve cikar catismalari onlari cesitli siyasi catismalarda zit taraflarda yer almaya zorladi Yeniceriler devletin muhafazasi icin tahtta cocuk yastaki II Mehmed i uygun bulmayip II Murad in tekrar padisah olmasi icin Bucuktepe Isyani ni cikardilar Ayrica taht mucadelesi veren ve kendilerine siginan Sehzade Korkut u ise I Selim den daha iyi bir yonetici olarak dusunmedikleri icin I Selim in yaninda saf tuttular Buna benzer siyasi olaylarda yenicerilerin bu tutumu padisahla baba ogul iliskisi munasebetine uygun eylemler olarak degerlendirilir Ancak diger isyanlarinin cogu ozluk haklariyla ilgiliydi Mesela 1514 te Iran seferi esnasinda Eleskirt te yirtilan pabuclarini tufeklerine asarak I Selim e tepkilerini gosterdiler 1560 ta ise II Selim in Istanbul a gelip saraya girmesini culus bahsisi ve emeklilik taleplerini karsilamasi icin engellediler Vaka i Vakvakiye olarak bilinen ayaklanma sonucunda idam edilen kisiler ve cinar agacina asilan kesik baslari Jean Baptiste Vanmour un tasviriyle Patrona Halil ve yandaslarinin oldurulmesini konu alan tablo De moord op Patrona Halil en zijn volgelingen y 1730 y 1737 16 yuzyilin sonlarinda yenicerilerin kendilerini devletle ozdeslestirme dusuncesi degisime ugradi III Murad dan itibaren padisahlar seferlere gitmemeye basladi Bu durum padisahin yenicerilerden uzaklasmasina ayni zamanda iktidar gucunu kendi sahsinda toplayan ve savaslarda ordunun basinda yer alan padisah imajindan yerini seferlere gitmeyen ve iktidarini hane halkina birakan padisah imajina donustu Bunun yaninda 16 yuzyil boyunca da saray cevresindeki hizipler de imparatorlugun siyasi kararlarinda etkili oldular 17 yuzyilin ortalarinda ise iktidara yakin ailelerin olusturdugu saray ici oligarsisi iktidari eline almayi basardi Boylece daha onceki mutlak padisah iktidarindaki padisah yeniceri iliskisi degisime ugradi Atesli silah kullanan askere olan ihtiyac nedeniyle sayilari artirilan yenicerilerin padisaha olan bagliliklari azaldi ve iktidari elinde tutan gruplarla ittifak kurarak padisaha isteklerini kabul ettirmek isteyenlerle ortak hareket etmeye basladilar Iktidara hakim olma mucadelesinde karsi karsiya gelen hizipler kendi saflarina askerleri de cektiler Padisahlarin yetersizlikleri ve cesitli sebepler dar gelirli askerleri memnuniyetsiz ve isyankar hale getirdi 1589 daki Beylerbeyi Vakasi ndan 1622 ye kadarki surede gerceklesen isyan ve ayaklanmalarda kapikulu sipahileri yenicerilerden daha aktif rol oynadilar 1622 de II Osman in tahttan indirilip oldurulmesiyle sonuclanan Haile i Osmaniye adi verilen olaylarda yenicerilerde mevcuttu Bu olayin ardindan IV Murad in otoriteyi saglamasina kadar yeniceriler devlet islerine mudahil olarak istediklerini yaptirdilar 4 8 Mart 1656 tarihinde sipahiler ve yenicerilerin cikardigi Vaka i Vakvakiye denilen ayaklanma sonucunda ocak agalari idam edildi Koprulu Mehmed Pasa ve oglu Koprulu Fazil Ahmed Pasa ile Merzifonlu Kara Mustafa Pasa nin sadaretinde yeniceriler yalnizca vazifeleriyle mesgul oldular ve hicbir olaya karismadilar Bu kisilerin yonetiminde ocagin sikiduzeni tekrar oturtuldu II Viyana Kusatmasi nin basarisizlikla sonuclanmasiyla birlikte ocagin duzeni bozulmaya basladi Sadrazamlarin bizzat sefere gitmeyerek orduyu liyakatsiz kisilere teslim etmeleri savaslarda basarisiz sonuclarin alinmasina yol acarken bu durum orduyu da kizdirdi Devlet islerine ilgisi olmayan ve surekli av pesinde kosan IV Mehmed tahttan indirildi ve yerine II Suleyman getirildi 1703 te yeniceriler cebeciler ve ulemanin on ayak oldugu Edirne Vakasi olarak bilinen olaylarin sonucunda II Mustafa tahttan indirilip yerine III Ahmed getirildi Seyhulislam Feyzullah Efendi de idam edildi 1730 da Damat Ibrahim Pasa muhaliflerinin orgutledigi ve Patrona Halil Isyani olarak bilinen olaylarin sonucunda III Ahmed tahttan cekilmek zorunda kalirken yerine I Mahmud gecti Damat Ibrahim Pasa ise idam edildi Patrona Halil Isyani iktidari elinde tutan kesimlerin luks yasamina karsin yenicerilerin onderliginde toplumsal bir tepki olarak ortaya cikti ve ayaklanma bittikten sonra dar gelirli halki isyana surukleyen luks konak ve semtlerin tamami yok edildi Bu ayaklanmayla birlikte 1807 yilina kadar gecen yaklasik 80 yillik surede isyan ve ayaklanma yasanmadi Yeniceri Ocagini islah etmenin faydasiz oldugunu dusunen III Selim 1793 te Nizam i Cedid adiyla egitimli ve modern yeni bir piyade birligi kurdu ve onlarin maas ve techizatlari karsisinda yeniceriler tamamen arka plana atildi Nizam i Cedid ile birlikte ulemanin nufuzunun kirilmasi ve seyhulislamin etkinligine son verilmesi planlandi Ancak 1807 de Nizam i Cedid aleyhtarlarindan nin on ayak oldugu Kabakci Mustafa Isyani ile birlikte yeniceriler III Selim i tahttan indirip yerine IV Mustafa yi getirdiler Kendi varliklarina tehdit olarak gordukleri Nizam i Cedid Ordusunu ise lagvettiler 1808 de Alemdar Mustafa Pasa nin onculugunde baslayan baskin ile birlikte IV Mustafa tahttan indirilerek yerine II Mahmud getirildi Alemdar Mustafa Pasa da sadrazam oldu ve 29 Eylul 1808 de Sened i Ittifak adi verilen ve padisahin yetkilerini sinirlayan yazili bir sozlesmeyi ona imzalatti Alemdar Mustafa Pasa III Selim in islahatlarina benzer sekilde Sekban i Cedid adiyla yeni bir askeri birlik kurdu Ancak bundan rahatsiz olan yenicerilerin organize ettigi Alemdar Vakasi olarak bilinen ayaklanma sonucunda kurtulamayacagini anlayan Mustafa Pasa kendi bulundugu binayi patlatarak yasamina son verdi Bu olaydan sonra Sekban i Cedid dagildi Osmanli Imparatorlugu nun iki defa egitimli bir ordu kurma girisimi yenicerilerin isyaniyla basarisiz oldu Bu olaylardan sonra yeniceriler 1826 da ortadan kaldirilincaya kadar her ise mudahil oldular ve her istediklerini yaptirmayi basardilar Sokak catismalari 17 ve 18 yuzyillarda gecirdigi degisimle merkezi yonetim tarafindan kolay kontrol edilemeyen bir guc haline gelen yenicerilerden bir kismi kisisel ya da grup menfaatleri icin sokaklarda siddet olaylarina basvurdular Ozellikle 18 ve 19 yuzyillarin ilk ceyregine kadar gecen donemde bu olaylar daha belirgin hale geldi Osmanli Imparatorlugu nda yenicerilerin konuslandirildigi her bolgede cesitli sokak catismalari yasansa da imparatorlugun baskenti olmasi sebebiyle Istanbul da gerceklesen olaylar donemin kaynaklarinda kendine daha fazla yer buldu Donemin yazarlari tarafindan yazilan ruznamelerde sehirdeki guvensizlik ortaminin siyasi belirsizlik ve isyan donemlerinde daha da arttigi belirtilir II Mahmud 1808 1839 doneminin Osmanli vakanuvislerinden yenicerileri haserat kose basi kabadayilari itlikten kinaye baldiri ciplak gezen na bekarlar gibi ifadelerle tanimlar Sam sehri 18 yuzyilin ikinci yarisi ve 19 yuzyilin baslarinda yerli kullari ile Istanbul dan gonderilen yeniceri birlikleri arasinda ikiye bolunmus bir haldeydi Iki grup arasinda zaman zaman yasanan catismalar sehirdeki gunluk yasami aksatiyordu Yine 18 yuzyilda da Hezargrad kazasi da Sam gibi yenicerilerin nufuzuna gore bolunmus bir haldeydi Ibrahim Pasa Camii ni sinir olarak belirleyen yenicerilerin 55 cemaati kasabanin bati kismini 66 cemaati ise dogu kismini kontrol ediyordu Zaman zaman bu iki grup arasinda barikatlarin kuruldugu ve birkac gun suren catismalar da meydana geldi 18 yuzyilin ikinci yarisinda yenicerilerin kitlesel olarak katildiklari kayda gecen tek sokak catismasi ise 1768 1774 Osmanli Rus Savasi esnasinda gerceklesti 1772 de Galata da kalyoncular ile yeniceri ocaginin 64 cemaati ve 25 aga bolugu arasinda uc gun suren bir catisma yasandi Kaldirilmasi II Mahmud un tasfiye plani Askeri ve ekonomik acidan yipranan Osmanli Imparatorlugu ayni zamanda isyanlar ve uluslararasi sorunlarla da mucadele ediyordu Avrupali devletler ise Osmanli Imparatorlugu ndaki isyanlarda azinliklari destekliyordu Avrupali devletlere karsi koyacak ve mucadele edecek durumda olmayan Osmanli Imparatorlugu nun Avrupalilarin talepleri dogrultusunda geleneksel politikalarini geride birakarak devleti ayakta tutan temel unsurlarini tasfiye etmesi gerekiyordu Bunlarin en basinda ise ulema esnaf asker ayan ve esraf gibi yerel guc odaklari vardi Hem devletin hem de kendi iktidarinin varligini koruyabilmek icin batililar ile is birligine gitmeyi uygun goren II Mahmud geleneksel unsurlarin ve yerel direnis odaklarinin guc kaynagi olarak gordugu Yeniceri Ocagini uzun vadeli ve birkac asamali bir plan ile ortadan kaldirmayi amacliyordu II Mahmud tasfiye planinin ilk asamasinda ocagin itibarini yok etmek amaciyla yetenekli ve tecrubeli zabitleri ocaktan uzaklastirdi Bazilarini ise cesitli sebeplerle uzak vilayetlere gonderterek orada idam ettirdi ve muhalifleri sindirdi Ayni zamanda da bu sayede kendi safina da adam cekti Ocagin imhasi icin Aga Huseyin Pasa terfi ettirilerek yeniceri agasi yapildi ve padisahin direktiflerini uygulamaya koydu Tasfiye planinin ikinci asamasinda ise becerikli ve yetenekli subaylar temizlenerek ocak icindeki dayanismanin yikilmasi planlandi Bu dogrultuda Huseyin Aga odabasilar ile segirdim ustalari denilen asci ustalarini birbirlerine dusurdu Dirayetli subaylarin etkisizlestirilmesiyle ocagin ic dayanismasi zayiflatildi Bunun disinda ocagin tasfiye edilebilmesi icin devlet kadrolarinin da yeniden yapilandirilmasi gerekiyordu Bu dogrultuda once sadrazamlik koltuguna Mehmed Selim Pasa getirildi II Mahmud egitim ve yargiyi elinde bulunduran ve ilk zamanlardan beri yeniceriler ile dayanisma icinde hareket eden ulemayi da kontrolu altina alarak yuruttugu operasyonda onlarin destegini elde etmeyi amacliyordu Bu dogrultuda Mekkizade Asim Efendi azledildi ve yerine Kadizade Tahir Efendi tayin edildi Ayrica yaptigi icraatlarla suphe uyandirmaya baslayan Huseyin Aga da azledilerek yerine Mehmed Celaleddin Aga getirildi II Mahmud bir yandan Yeniceri Ocaginda gizli kadrolasma ve tasfiye calismalarini surdururken ayni zamanda kendine bagli diger birliklerdeki asker sayisini artirdi Ocagin en buyuk destekcisi olan ulema ve halk uzerinde yeniceriler aleyhine propagandalar yaptirarak bu kesimler ile ocagin bagini kesmeyi planliyordu Mora da devam eden Yunan Isyani nin siddetlendigi bir zamanda II Mahmud tarafindan gorevlendirilen Misir Valisi Mehmed Ali Pasa isyani kontrol altina aldi Nisan 1826 da Mora nin onemli bir kismi tekrar Osmanli Imparatorlugu nun kontrolune gecti Yeni usullere gore egitilen Misir kuvvetlerinin 5 yildir bastirilamayan halk isyanini bastirmasiyla II Mahmud bu durumu yenicerilerin aleyhinde kullanmaya karar verdi Sadrazam ve devlet erkaninin katilimiyla yapilan toplanti sonucunda talimli bir askeri birlige ihtiyac oldugu ve bozulan Yeniceri Ocaginin basit bir isyani bile bastiramadigi konusunda ortak goruse varildi Bu kararlar dogrultusunda Eskinci Ocagi adi altinda yeni bir askeri birlik kurulmasina karar verildi Bu birlige Istanbul daki 51 yeniceri ortasinin her birinden 150 ser asker alinmasi planlandi Bu sayi daha sonra Istanbul daki yeniceri sayisini kapsayacak sekilde artirildi Yenicerilerin tepki gosterecegini bilerek baslatilan girisimde yenicerileri daha da tahrik etmek amaciyla bu yeni teskilattaki askerlerin Avrupa tarzinda uniformalarla talim yapacaklari duyuruldu Yeniceri Ocaginin imha edilmesi II Mahmud un yuruttugu bu gizli operasyonun amaci yenicerileri kiskirtip plansiz ve zayif bir isyana suruklemek ve boylece onlari hazirliksiz yakalayip tamamen yok etmekti 1826 yilinin 14 Haziran gecesi Istanbul da Et Meydani nda toplanan 200 ila 300 arasinda yeniceri ilk olarak yeniceri agasini oldurmek uzere Aga Kapisi na dogru yuruduler ancak agayi bulamadilar ve daha sonra sadrazami oldurmek uzere Bab i Ali ye yoneldiler Bu sirada yeni katilanlarla birlikte sayilari yaklasik 2000 kisiye yukseldi Bab i Ali de sadrazami bulamayan yeniceriler binalari atese verdiler ve Misir Kapu Kethudasi Necip Efendi nin konagina yurumeye basladilar Ancak Necip Efendi yi de bulamadilar ve sonunda kislalarina geri donduler Ancak hukumet tarafindan beklenen bu isyan nedeniyle topcu humbaraci lagimci ve tersane ocaklarinin reis ve zabitleri hazir bekliyorlardi Isyan haberinin II Mahmud a ulasmasiyla birlikte Sancak i Serif Sultanahmet Camii ne cikartildi ulema ve halk sancagin altina davet edildi Bir sure sonra her kesimden insan geldi Yenicerilerin bu isyanda Kur an nushalari ile ayet i kerime ve hadis i serif bulunan levhalari cignedikleri soylentisi yayildi Tophane den getirilen toplarla Yeni Odalar olarak bilinen yeniceri kislasinin kapilari top atislariyla yikildi Ilk atista bircok yeniceri oldu hayatta kalanlar ise kislalarin yakilmasi sonucu yanarak olduler Kislanin yok edilmesinden sonra da sehirde yeniceri avi baslatildi ve yakalanan yeniceriler alelade bir sekilde sorgulanarak hemen idam edildiler Yeniceri Ocagi 17 Haziran 1826 tarihinde Sultan Ahmed Camii nde ogle namazindan sonra Mehmed Esad Efendi anlam ayrimi gerekli tarafindan okunan padisah fermaniyla birlikte resmen kaldirildi Yeniceri Ocaginin yerine Asakir i Mansure i Muhammediyye adinda yeni bir birlik kuruldu Sonrasi Yenicerilere ait butun kayitlarin Ayasofya Hamami nin kulhaninda yakildigini aciklayan belge Ocagin kaldirilmasinin ardindan yeniceriligi cagristiracak her seyin ortadan kaldirilmasi icin calismalar basladi II Mahmud ocagin kaldirilmasindan sonra ocaga ait tum rutbe elkab unvan nisan ve diger tabirlerin kaldirilmasini emretti Yenicerilere ait butun kayit ve defterler toplanarak yakildi Yenicerilerle baglari bulunan Bektasi tarikatlari da kaldirildi Tarikat mensuplari ise farkli sehirlere surgun edildiler Yenicerilerin destekcileri olan ve cogunlukla imparatorlugun Turk unsurlarindan olusan kayikcilar bekciler ve tulumbacilar da dagitildi Surgune gonderilen hamallarin yerine Ermeni ve Rum hamallar getirildi Istanbul daki issiz ve bos gezenlerde kendi memleketlerine gonderildi 25 Haziran 1826 tarihli bir rapora gore 18 500 kisi Istanbul dan Anadolu ya gonderildi II Mahmud sokak kopeklerini de ortadan kaldirtti Ocagin kapatilmasindan bir sure sonra mehter bolugu de kapatildi Ayrica cirit oyunu da yasaklandi Hukumet aleyhinde konusmalar yapildigi gerekcesiyle kahvehaneler de kapatildi Meddahlarin gosterileri yasaklandi Halkin iktidara karsi elestirel sesi olan Karagoz ve Hacivat da yasaklandi Askerlerin yani sira memurlarin ve sivil halkinda fes giymesi zorunla hale getirildi Yeni kiyafet duzenlemesi 3 Mart 1829 da bir nizamname uygulamaya koyuldu Nizamnameye gore kavuk kaldirilirken imame ve ferace denilen sarikla cubbe ise yalnizca ilmiye sinifiyla sinirli tutuldu Devlet memurlari ile halkin da fes ceket ve pantolon giymelerine karar verildi Ayrica biyiklarin uzunlugu kas hizasini gecemeyecek sakallarda ceneden asagiya yalnizca iki parmak kadar uzayabilecekti Ocagin kaldirilmasiyla padisahin otoritesi artti ancak devletin halk ile olan baglari zayifladi Yeniceriler esnaf ve alt gelir gruplariyla olan organik baglari sebebiyle alt tabakanin sesi ve temsilciligi fonksiyonunu ustleniyorlardi Osmanli sisteminde toplumsal muhalefetin onde gelen unsurlarindan biri olan Yeniceri Ocaginin kaldirilmasiyla birlikte toplumsal taleplerin yonetime tasinmasini saglayan kanallarda kapanmis oldu Genel yapisiYeniceri Ocagi ve Bektasilik Ocagin Bektasilikle baglantisini gosteren 1652 tarihli Yeniceri Ulufe Defteri nin ilk sayfasinda ozetle yeniceriler Sultan Haci Bektas i Veli kocekleri ve dervisleri olarak tanimlanir 13 yuzyilin sonlari ile 14 ve 15 yuzyillarda Anadolu da Baba iyye Ahi tarikatleri yaygindi Anadolu beyliklerinin ordularinda bu tarikatlara mensup bircok gonullu de savasiyordu Osman Gazi 1299 1324 Orhan Gazi ve I Murad donemlerinde Abdalan i Rum ve Baciyan i Rum gibi tarikat gruplari Osmanli ordusuna gonullu olarak katildilar I Murad in 1366 tarihli bir belgede Ahi reisi olarak anilmasi da Osmanlilarin Ahilikle olan baglarini gosteriyordu Nitekim Seyh Edebali Candarli Kara Halil Hayreddin Pasa ve Seyh Mahmud gibi etkili Ahi seyhleri Osmanli Imparatorlugu nun kurulusunda onemli rol oynadilar Orhan Gazi de bu isimlerden ve Ahilerden faydalanarak yaya kuvvetlerine Ahilerin giydikleri beyaz borku giydirdi Ahi reisi olan I Murad da Yeniceri Ocagini kurdugunda askerlere beyaz bork giydirdi Uzuncarsili ya gore Baba i ismiyle bilinen tarikat tahminen 15 yuzyilin ilk yarisinda Baba i seyhlerinden Haci Bektas i Veli nin ismini alarak Bektasilik adi altinda faaliyetlerine devam etti Bu donemde Ahilik ise eski etkinligini kaybetti Yeniceri Ocagi ise baslangicta Ahilik temelinde kurulmasina ragmen daha sonra Bektasilige yoneldi Yeniceriler Hanefilige mensuptular ve basbayraktarin tasidigi Imam i A zam bayragi ocagin en buyuk bayragiydi Yeniceri agasinin cadirinin onune dikilen bu bayrak Yeniceri agasi bayragi buyuk alay bayragi ve diger bayraklardan oncelikliydi 94 cemaat ortasinda bir Bektasi babasi Haci Bektas i Veli nin vekili olarak bulunurdu 18 yuzyilin sonlarinda ise 99 oda Bektasi babalarina tahsis edilirdi ve bunlar Hu kesanlar Hu cekenler olarak taninirlardi 16 yuzyilda ocagin ust rutbeli subaylari taife i Bektasiyye guruh i Bektasiyye zumre i Bektasiyan gibi ifadelerle adlandirilir ve ocaga Bektasi Ocagi da denirdi Yenicerilerin ulufelerinin verildigi gunlerde Bascavus Aga yuksek sesle Yeniceri gulbangini okur ve sonunda yeniceriler hep birlikte huuu diyerek gulbangi bitirirlerdi Fuat Koprulu ye gore 13 yuzyilin ikinci yarisinda uc bolgelerde savasan ve Yeniceri Ocaginin kurulusunda gazilerle birlikte olan Abdalan i Rum adli Turkmen babalari Haci Bektas i Veli ye bagliydilar ve onun anisini kutsal sayarlardi Bu nedenle zamanla Bektasi menakibnamelerine Haci Bektas i Veli nin ocagin kurulusunda yer aldigina dua ettigine ocaga ad verip bir kazan hediye ettigine dair rivayetler girdi Koprulu bu sekilde Bektasilik ile Ahiligin ocagin kurulusunda etkili oldugunu ifade eder Yeniceri Ocaginin Haci Bektas i Veli den dua aldigi iddialari ise Ismail Hakki Uzuncarsili tarafindan reddedilir Uzuncarsili Asikpasazade nin Haci Bektas i Veli nin 13 yuzyilin son yarisinda vefat ettigini Osmanli Hanedani ile hicbir ilgisinin olmadigini ve onlarla gorusmedigini kaydettigini belirtir Tarihci ayrica ocagin kanunnamesi niteligindeki Kavanin i Yeniceriyan da da Haci Bektas i Veli ye deginilmedigini Yeniceri Ocaginin kurulmasi ve askerlere bork verilmesiyle ilgili olarak Vezir Haci Bektas Pasa ve Haci Bektas i Veli nin oglu Timurtas dedenin adlarinin gectigini vurgular Bunun yaninda Kavanin i Yeniceriyan da yenicerilerin durus ve oturus gibi konularda Haci Bektas i Veli nin koydugu kanun ve kaideleri uyguladiklari yazar Hammer ise Yeniceriligin Orhan Gazi nin saltanatinda ortaya ciktigini ve Yeniceri Ocaginin Haci Bektas i Veli tarafindan kutsandigini ileri surer Ahmet Yasar Ocak ise Bektasiligin Osmanlilarda Orhan Gazi nin Bursa seferine katilan Abdal Musa ile temsil edildigini Haydari dervisleri araciligiyla gaziler arasinda tanindigini ve bu sayede kurulustan itibaren yeniceriler arasinda yayildigini belirtir Halil Inalcik da esir veya devsirmelerin Anadolu daki Turk ailelerin yanina gonderildiklerinde Sunni kitabi Islam dan ziyade halk arasinda yaygin olan Bektasilige yoneldiklerini belirtir Paul Wittek ise Islam dan once Turk toplumunda yer alan alplerin Islami donemdeki askeri kolunu yenicerilerin teskil ettigini bunlara da Gaziyan i Haci Bektas i Veli dendigini yazar Ocaga giris Mehmedoglu Salih in 101 cemaate katildigini gosteren tezkire 1822 1826 yillari arasinda duzenlenen ve turunun son orneklerinden biridir Yeniceri Ocagina farkli zamanlarda birkac yontemle asker alimi yapildi Ilki pencik adi verilen yontemle savaslarda ele gecirilen her bes erkek esirden birinin kisa bir egitim gormesi ve ardindan yeniceri yapilmasiyla gerceklestirilirdi Diger bir yontem ise bu esirlerin bes ila sekiz sene boyunca Anadolu daki Turk ailelerinin hizmetinde calismasi Turkceyi ve Islam adetlerini ogrenmesi ve daha sonra ocaga alinmasiydi Son yontem ise esirlerin ve devsirmelerin yine Anadolu daki Turk ailelerine hizmet etmeleri ve ardindan Acemi Ocagina kaydettirilmeleriyle baslayarak orada yukselmeleriydi Osmanli Imparatorlugu nda yaklasik iki bucuk asir boyunca uygulanan Pencik Kanunu doneminde Yeniceri Ocagina asker alimi devsirme sistemi pencik yontemi ve kul ogullari disinda baska bir yontemle gerceklestirilmedi Ocaga alinanlarin kimlik bilgileri fiziksel ozellikleri gunluk ucretleri ve isimleri ulufe defterine kaydedilerek rastgele adam aliminin onune gecildi Ocaga ihtiyac duyuldugu zaman cesitli tarihlerde alinacak olan acemiler ocagin ihtiyacina gore secilirdi Yeniceri agasinin istegi veya ona bagli cemaat ya da ocak agalarinin emrindeki uygun acemiler divana sunulduktan sonra kapiya cikma adi verilen yontemle Yeniceri Ocagina kaydedilirdi Kul kardesleri adiyla ocaktaki yenicerilerden farkli bir sinif mevcuttu Bu topluluktakiler diger yeniceriler gibi devsirilerek Acemi Ocagina kaydedilenlerden degildi 16 yuzyilin sonlarindaki asker ihtiyaci kapsaminda tasra kalelerinde ve ozellikle sinirlarda belirli zamanlarda gorev yapmak ve daha sonra ocaga kaydedilmek sartiyla disardan alinirlardi 16 yuzyilin sonlarindaki Yemen Iran ve Avusturya seferlerinin uzamasi nedeniyle bu askeri sinif ortaya cikti Daha sonraki tarihlerde bu askerlerin hizmet sureleri bir yila dusurulerek Kapikulunun suvari birligine veya Yeniceri Ocagina alindilar 18 yuzyilda Acemi Ocaginin bozulmasi ve devsirme yonteminin kalkmasiyla birlikte ocaga disardan adam alinmaya baslandi Bunun yaninda daha once ocaga mulazim olarak kaydedilip maassiz sira bekleyenlerden bir namzet secilir ve bagli olduklari yerde bir acik olusana kadar baska bir sanatla ugrasirlardi Ocagin ihtiyaci olan pozisyonlar cavuslarin yerlerine mulazimlarin atanmasiyla doldurulurdu Mulazimlar baris donemlerinde uc yil hizmet verdikten sonra maas almaya baslarlardi Yalnizca yeniceri unvanini elde etmek amaciyla ismen yeniceri olan bir grup ise taslakci veya talip olarak bilinirdi Ortalar ve bolukler Ilk kurulusunda yalnizca Cemaat adi verilen ortalar bulunan ocakta yaklasik 1000 asker mevcut idi Her 100 askerin sorumlusu olarak yayabasi adi verilen bir subay tayin edilirken bu yuz kisiden olusan ortalar ise Cemaat adiyla anilirdi 15 yuzyilin ortalarinda sekban bolukleri de ocaga katilirken II Bayezid 1481 1512 doneminde ise aga bolukleri adi verilen bir teskilat daha meydana geldi ve Yeniceri Ocaginin orta boluk sayisi 196 ya yukseldi Cemaat ortalarina yayabeyleri aga bolugu ortalarina bolukluler veya aga bolukluler sekbanlara ise seymenler de denirdi Cemaatler 1 den 101 e kadar padisahin av birligi olan sekbanlar ise 1 den 34 e kadar sira numarasina sahipti Sekbanlarin 65 ortayi olusturan bir bolugu atli olup diger 34 bolugu ise piyadeydi Sekbanlar kethudasinin mensup oldugu boluk ona tahsis edilirdi Her biri 50 kisiden meydana gelen toplam 61 boluge sahip aga bolukleri ise 1 den 61 e kadar sira numarasina sahipti Cemaat ortalarinin ilk 5 ortasini olusturan devecilerin ihtiyac olmasi durumunda baska odalar da eklenerek sayilari artirilirdi 1623 tarihinde 8 29 33 39 40 46 56 57 86 87 ve 95 ortalar 1663 senesinde de 6 8 25 29 33 39 42 43 45 46 47 48 57 75 78 86 87 91 95 ve 98 ortalar deveci ortalariydi Aga Imami Ortasi ise belli bir orta numarasina sahip degildi ve bulundugu orta onun adiyla anilirdi aga boluklerinden asesbasi adiyla anilan odanin sabit bir numarasi yoktu asesbasi nerede olursa o oda onun adiyla anilirdi Cemaat ortalarinin orta numaralari Boluk orta Zagarcilar Saksoncular Turnacilar Hasekiler Solaklar Zemberekciler Tufekciler Cergeciler Tekke Katrancilar Hu cekenler BeytulmalciOrta 64 71 68 14 49 66 67 60 61 62 63 82 92 bazen 22 17 40 52 99 101Aga boluklerinin boluk numaralari Boluk orta Yeniceri Kethudasi Bascavus Kethudayeri Cerge Odasi Bekci Pasa Odasi Talimhaneciler KayikcilarBoluk 1 5 7 inci bazen 32 33 51 17 19 21 54 56Sekban boluklerinin boluk numaralari Boluk orta Atli sekbanlar Sekbanlar katibi SersikariBoluk 65 18 33 I Suleyman 1520 1566 doneminde 12 000 olan ocak mevcudu daha sonraki donemlerde 50 000 e kadar yukseldi Ilk zamanlarda her bir orta 100 ila 500 askere sahipken ocagin asker sayisinin artmasina karsin orta sayisi ayni kalinca her ortanin asker sayisinda artis oldu ve I Ahmed 1603 1617 ve III Selim 1789 1807 doneminde bazi ortalar 2 3 bin mevcuda kadar cikti Yayabeyleri ilk donemlerde 10 ortadan olusurken 17 yuzyil baslarinda bu sayi 101 e yukseldi Yayabeylerinin ilk 5 ortasini deveciler olustururdu Yayabeylerinin gorevi Marsigli nin yazdigina gore sarayi ve sinirlari korumakti Her orta veya bolugun subaylari corbaci odabasi vekilharac bayraktar ve baseski gibi rutbe ve gorevlerine gore adlandirilirdi Bir atli ve 33 yaya bolugunden olusan sekbanlar ise yenicerinin 65 ortasini olustururdu Sekbanlar kethudasinin mensup oldugu boluk ona tahsis edilirdi 15 yuzyil sonlarinda Yeniceri agalarinin Enderun dan secilmesiyle birlikte aga bolukleri adiyla Yeniceri agasina ozgun bolukler olusturuldu I Suleyman 1 aga bolugunu yoldas olarak kabul ederken Osmanli padisahlari da 1 aga bolugunun 1 no lu neferi olarak ocaga kayitli bir yeniceri kabul edilirdi Aga boluklerine bagli olan 61 bolukte bir denetleme esnasinda padisahin ictigi serbet tasini altinla doldurmasindan sonra daha sonra boluge gelen padisahlara serbet ikram etmek gelenek haline geldi Kislalar1537 yilinda Matrakci Nasuh tarafindan yapilan Yeni Odalar adindaki askeri kislalari gosteren bir cizim Yeniceri Kislalari yenicerilerin askeri ve sivil yasamlarindaki butun faaliyetlerine ev sahipligi yapiyordu Kislalar onceleri Edirne deyken Istanbul un Fethi ile birlikte merkezi Istanbul oldu ve kislak adi verilen kislalar insa edildi Ozellikle I Suleyman doneminde Edirne deki kislalar Avrupa seferleri esnasinda aktif sekilde kullanilirken cesitli tarihlerde tamir ve bakimdan gecti I Suleyman doneminden sonra eski onemini yitiren Edirne deki kislalar 17 yuzyilda Edirne yi ziyaret eden Evliya Celebi nin seyahatnamesinde belirttigine gore tamamen harabe haldeydi ve gunumuze kislalarla alakali oldugu iddia edilen yalnizca bir cesme ve hamam ulasabildi Istanbul un Sehzadebasi semtinde yer alan Acemi ve Yeniceri Ocagi kislalarinin insa edildigi alanin konumunun gosterildigi harita Istanbul un Fethi nden sonra insa edilen bu kislalar Eski Odalar olarak bilinir Aksaray da yer alan ve Yeni Odalar adiyla anilan Yeniceri kislalarinin bulundugu alanin gosterildigi harita Acemi oglanlar ve yenicerilerin kislalari gunumuzde Sehzadebasi semti ile Aksaray da bulunuyordu II Mehmed 1444 1446 1451 1481 doneminde insa edilen kislalarin kesin olarak hangi tarihte yapildigi bilinmez Ocak geleneklerine gore Istanbul a giren yenicerilerden bir kismi Veli Mahmud Pasa ile birlikte deniz tarafindaki Unkapani kapisindan iceri girerek Eski Odalar in bulundugu alana Yeniceri agasiyla gelenler ise Yeni Odalar in bulundugu alana ellerindeki bayraklari diktiler Eski Odalar in insasi daha once bittigi icin bu isim verildi Yeni Odalar daha sonra Tekkeler Meydani Et Meydani ve Cami i Miyane denilen Orta Cami ile birlikte bir kompleks haline geldi Orta Cami yeniceriler icin bir toplanti noktasiydi ve yeniceri isyanlari da dahil olmak uzere bircok olayda merkez olarak kullanildi Yeni Odalar da Et Meydani olarak anilan meydan ayni zamanda Yeniceri Meydani olarak da biliniyordu Yeniceri ortalarina her gun miri fiyattan et dagitimi yapildigi icin Et Meydani adiyla anilan yerde yenicerilerin egitim yaptiklari bir talimhane savas ve av kopeklerinin bulundugu seksonhane et dagitiminin yapildigi tomruk adi verilen kasap dukkanlari gibi yapilar mevcuttu Yeniceri agasi ise Suleymaniye Camii ile Halic arasinda bir konumda bulunan Aga Kapisi adiyla anilan bir komplekste Tekeli Kosk denen ahsap bir yapida ikamet ederdi Bunun yaninda Yeniceri agasinin disinda katar agalarinin da resmi makamlari Aga Kapisi nda bulunurdu Istanbul daki kislalar insa edildikten sonra ortalar arasinda anlasmazlik cikmamasi icin her ortadan secilen bireyler odalara kosturularak once giren bireyin cemaati o odayi almaya hak kazanirdi Bu sebeple oda numaralari sirali degildi Kislalara yenicerilerden baskalarinin girmemesi icin Yeni Odalar 7 adet Eski Odalar ise 3 adet ana kapi ile cevrelendi ve her birine bir yeniceri ortasi nobetci olarak yerlestirildi Yenicerilerde her orta ve bolugun oda denilen birer kislasi vardi Cini tugla ile dosenen zemine sahip olan kislalarin icerisinde peyke ya da sedir bulunurdu ve kapilari mermer direklerler susluydu Her kapinin uzerinde o ortanin nisani yer alirdi Her ortanin mutfagi kileri camasirhanesi kogusu ve orta sofasi vardi Kanunname kayitlarina gore Yeni Odalar da 40 boluk ve orta 368 ocakli oda 130 cardak 69 ocak ve kerevet 90 talimhane 20 kosk 4 tekke ve 158 ahir bulunuyordu Eski Odalar da ise 26 boluk 47 ocakli kogus 55 kerevet 21 cardak 1 tekke ve 26 ahir vardi Kislalar 2 3 ve 4 katli olarak insa ediliyordu 2 katli bir yeniceri kislasinin avlusuna buyuk bir ana giris kapisindan girilirdi Bu kapilarin hemen yaninda nobetciler icin kucuk bir oda ya da her iki tarafta oturacak bir yer bulunurdu Avlu uzeri kiremitle dosenen duvarlarla cevriliydi Avluda giris kapisinin yanlarinda avluya dogru acilan tuvalet camasirhane komurluk ve odunluk alanlari vardi Kisla binalari genellikle on ve arkada olmak uzere iki kapiya sahipti Kislalarin giris katlari orta sofa ya da meydan adiyla anilan ortak kullanim alanlariydi Giris katinda yine mutfak kiler abdest alma yerleri ve orta hizmetini yapan karakullukcularin odalari yer alirken bazilarinda buraya bitisik olarak yapilan ahirlarda bulunurdu Kislalarin ikinci katinda ise ise yeniceri zabitlerinin toplanti yerleri ve asagi kattaki sofaya benzeyen divanhane bulunurdu Bunun yaninda 3 veya 4 katli olarak insa edilen kislalarin plan ve odalarin konumu 2 katli kislalara gore farklilik gosteriyordu Bu kislalarin ust katlari yine zabitler icin ayrilirken giris katta tuvalet camasirhane odunluk ve ahirlar yer alirdi Yenicerilerin yasam alanlari mutfak ve kiler gibi kisimlar ise 2 katta bulunurdu Padisah icin 1 aga bolugunde taht i humayun odasi bulunurdu ve padisah buraya gelerek 40 akcelik maasini aldiktan sonra uzerine altin ekleyerek ocaga geri iade ederdi 61 inci Solak Ortasi nda da kasr i humayun adi verilen padisahin kullanimi icin bir oda mevcuttu Yeni Odalar Yeniceri Ocaginin kaldirilmasi esnasinda top atislari ile yikilirken Eski Odalar da bu olaydan birkac gun sonra yiktirildi Yeni Odalar in bulundugu alanin adi Ahmediye Eski Odalar in bulundugu alanin adi ise Fevziye olarak degistirildi ve kislalarin bulundugu arsalar ev ve isyeri yapilmasi icin halka verildi Bayrak nisan ve kazan1809 yilinda anonim bir Yunan sanatcinin corba kazani ve kepce tasiyan Yenicerileri betimleyen resmi in tasviriyle kazan ve kepce tasiyan yeniceriler Moeurs usages costumes des Othomans 1812 Yenicerilerin yemek pisirdikleri orta ve boluk kazanlari kutsal sayilirdi Her odanin kucuk zabitlerinin korumasi altinda bakirdan yapilan 2 ya da 3 kazani mevcuttu Orta ve boluk ascilari herkes tarafindan saygi duyulan zabitlerdi Yeniceriler arasinda suc isleyenler ascinin gozetiminde hapsedildigi icin mutfaklar ayni zamanda tutukevi olarak da kullanilirdi Yeniceriler herhangi bir meseleyi konusmak icin de kazanlarin etrafinda toplanir ve isyan durumunda orta ve boluk kazanlarini ortaya cikarirlardi Kazanlar bayrak ve nisanlardan daha onemli goruldugu icin muharebede kazanlarin dusman eline gecmemesine ozen gosterilirdi Muharebede orta veya bolugun kazani kaybedilirse tum orta ve zabitler gorevlerinden alinip bir daha o orta veya boluge kabul edilmezlerdi Seferlerde kazanlar orta cadirlarinin onunde dururdu Istanbul un cesitli semtlerinde inzibat ve asayisi saglayan yenicerilere her sabah orta veya boluklerinde pisirilen corbalar dagitilirdi Her orta ve bolugun kendi kazanlarindan baska ocagin ortak sembolu olan Kazan i Serif adli ayri bir kazan da mevcuttu Bu kazanin Haci Bektas i Veli den yadigar olduguna ve bizzat onun tarafindan yemek pisirildigine inanilirdi Kazanlarin yani sira her birlik icin iki takim kepce kevgir ve oklava da mevcuttu Yeniceri Ocaginda Imam i A zam bayragi Aga sancagi bayragi alay bayragi kethuda bayragi ve orta ve boluklerin yarisi sari yarisi kirmizi renkli catal seklindeki bayraklari mevcuttu Yeniceri agalarinin ilk zamanlarda sancakbeyi rutbesinde olmalari nedeniyle tek tug tasidiklari sonradan beylerbeyi derecesine yukselmeleri nedeniyle iki tuga yukseltildikleri bilinir Ocagin alay bayragi yarisi sari yarisi kirmizi renkliydi Imam i A zam bayragi ocagin Sunniligini simgelerdi Beyaz ipekten yapilan bu bayrak ocagin en buyuk bayragiydi Her orta ve bolugun kendine ozel nisanlari mevcuttu Bu nisanlar orta ve boluk kapilarinin uzerinde cadir ve bayraklarda bulundugu gibi dovme yontemiyle kollarina isletenlerde mevcuttu Ayrica yeniceri mezarlarinda ve tezkirelerinde de orta nisanlari yer aliyordu Ocagin duzeni bozulduktan sonra esnaflik yapmaya baslayan yeniceriler ve zaten esnaf olup para karsiligi ocaga yeniceri olarak kaydolanlar da dukkanlarina kayitli olduklari orta veya bolugun nisanini bulundururlardi Gonderilen mektuplarda da zarfin uzerine orta nisaninin koyulmasi bir kuraldi Ozellikle 18 yuzyilin sonlarindan itibaren yeniceriler yeni yapilan binalari ve limanlardaki gemileri balta asmak adi verilen uygulama ile para karsiligi koruma altina aliyorlardi Bir yeniceri orta veya bolugunun nisaninin o orta veya boluge mensup askerlerce bina veya gemiye asilmasina balta asmak deniyordu Bu sebeple orta veya bolukler arasinda balta asma yuzunden kavgalar cikiyordu Cemaat adi verilen 1 41 ortalarin sembolleri Cemaat adi verilen 42 81 ortalarin sembolleri Cemaatlerin 82 101 ortalar ile bolukler adi verilen 1 20 ortalarin sembolleri Boluk adi verilen 21 61 ortalarin sembolleriGiysilerBir yeniceri uniformasi ve beyaz bork Corbacilarin borkunun uzerinde supurge sorgucu vardir Claes Ralamb Ralambska draktboken 1657 Yeniceriler baslarina Ahilere mahsus beyaz keceden yapilan bork adi verilen baslik takarlardi Bu basliga yeniceri kecesi de denirdi Yeniceriler ve sinirda gorev yapan kul kardeslerinden baskalarinin beyaz bork takmasi yasakti Bork yaklasik 45 cm yuksekligindeydi ve arkaya dogru devrilen ve yatirtma denilen bir bolumu vardi Tiftikten yapilan bu bolum yenicerilerin omuzlarini kaplayacak kadar genisti ve yururken omuzlarina vururdu Ayrica enseyi yagmur kar ve soguktan da korumaya yarardi Borkun bas kismi 3 4 parmak genisliginde gumus veya altindan yapilan bir zirha sahipti ve en tepesinde demir bir cember bulunurdu 16 yuzyilda yasayan diplomat Busbecq borku su sekilde tanimlar Bunlar topuklarina kadar inen bir esvap giyerler baslarindaki serpus bir kaputun kolundan ibarettir serpusun bir kismi basi sarar bir kismi da arkaya enseye carpar altlarinda gumusten mustatil bicimde yaldizli madeni bir parca vardir Borkun on kisminda mucevherlerle suslenen ve Busbecq in de belirttigi gibi mustatil bir bicimde yunluk adi verilen parlak bir metal kisim bulunurdu Yenicerilerin servetine gore degerli veya degersiz taslarla suslenen bu kisim en tepedeki demir cembere kadar uzanirdi Borkler yunluklu veya yunluksuz uskuf veya kuka gibi farkli turlerde ve ozelliklerdeydi Yeniceri keceleri ilk zamanlar Bilecik te yapilmasina karsin I Selim doneminde ocak disindan bazi kisilerin yeniceri kecesi giyerek kendilerini yeniceri gibi gostermeleri nedeniyle borkun yeniceri kislalarinda yapilmasina karar verildi da 17 yuzyil basinda yenicerilerin seferlerde kece takmayi onemsemediklerinden bahsedilirken 17 yuzyildaki muharebelerde kece taksalar bile zamanla bu aliskanligin terkedildigi ve kecenin yalnizca merasim ve torenlere mahsus bir giyecek haline geldigi bilinir Kece takmayan yeniceriler bunun yerine fes giyerek uzerine astar sararlardi Yalnizca karakullukcu adiyla anilan en kidemsiz yeniceriler astar saramazlardi Yeniceriler cuha adi verilen kumastan yapilan mavi veya lacivert renkli bir elbise giyerlerdi Cubbeye benzeyen ve dolama adiyla bilinen bu elbise diz altina kadar uzanirdi Yurumelerini engellememesi icin dolamanin etek kismini gerektiginde bellerindeki ipek veya iplikten imal edilen sirma cubuklu kusaklarina sokarlardi Bu kusaklarda ayrica bicaklarini tasirlardi Dolamanin yaninda Barani adi verilen yagmurluk cuha da verilirdi Her yeniceriye yediser endaze yagmurluk cuha bu cuhalarin icine de yediser endaze astarlik bez verilirdi ayrica gomleklik bez sarik icin yedi endaze tulbent ve senede bir kez her yeniceriye yaka akcesi adiyla dikis ucreti olarak ayrica bir para verilirdi Yeniceri corbacilarina sekban bolukbasilara sekban ve zagarcilara sobramani denilen kaputluk yesil cuha ve dikis parasi olarak da 150 akce para verilirdi Sobramani ile yeniceri kaputundan haric solaklara miri cuha adi verilen bir cuha daha verilir ve dikis parasi olarak da 60 akce odenirdi Her yil Yeniceri agasindan baslayarak ocak agalari ve Yeniceri katibi de dahil olmak uzere tum ocak mensuplarina yaz ve kis mevsimleri icin iki kez ust elbisesi cuha ve kumas verilirdi Bahar mevsiminde verilen elbiselere Bahariye kis mevsiminde verilenlere ise Zemistaniyye denirdi Ocagin komutanlari serpuslarindan ve cizmelerinin renklerinden taninirlardi Yaya ve cemaat kumandanlari genellikle sari renkli cizme giyerken Kethuda bey muhzirbasi bascavus gibi aga bolukleri zabitleri de sari renkli cizme giyerlerdi Aga bolukleri ve yayabasilar kirmizi diger kucuk zabitler ise siyah renkli cizme giyerlerdi Sari renkli cizme giyen zabitler daha itibarliydi 1610 da yenicerilerin sehirde dolasirken menekse rengi elbise giydiklerinden bahseder ise 1570 yilinda padisahin Cuma namazina gidisinde cuma alayindaki yenicerilerin kirmizi renkli kaftan giydiklerini ve sehirde dolasirken gumus bir asa tasidiklarini ancak bu asanin onlari rahatsiz ettigini belirtir Yenicerilerde baseski bayraktar ya da vekilharc gibi kidemlere yukselmeden sakal birakmak yasakti Sakal birakmak emeklilik ve hizmet etmekten kurtulma alameti sayildigi icin nefer seviyesindeki kisilerin emekli edilecekleri zaman sakal birakmalarina izin verilirdi Sefere hareketleri ve seferdeki gorevleriSurname i Vehbi adli eserde tasvir edilen mehteran bolugu ve onlarin nagmeleri esliginde yuruyen yeniceriler Padisahin basinda bulundugu seferlere gidilirken sinir kalelerinde ve kasabalarda gorev yapanlar haricindeki tum yeniceriler seferlere katilirlardi Sefer yuruyuslerinde yeniceriler padisahin onunde giderlerdi Konak adi verilen duraklarda cadirlarini padisahin cadirinin her iki yanina kurarak ortasini yola benzer sekilde bos birakirlar ve bu yolun iki basina da ocaktan askerleri nobetci koyarak padisaha muhafizlik yaparlardi Muharebe esnasinda ise muhafizlik gorevini ocak ortalarindan Solaklar yuruturlerdi Muharebe alaninda geceleri padisahin cadirini ise yine yeniceri askerleri muhafaza ederdi Padisah cadirinin cerge adiyla anilan iki kapili giris kisminda ise yuz birinci cemaat ortasina bagli silahli muhafizlar beklerlerdi Osmanli ordusunun sefer suresince cadirlari kurarak duzen aldigi mekan ordugah olarak adlandirilirdi Ordugahta yollar padisah ve pasa cadirlarinin oldugu kisimlardan baslayarak yayilir ve Roma kamplarinin duzenine benzer sekilde cesitli bolumlere ayrilirdi Her cadir yandaki cadirla ayni hizaya gelecek sekilde kurulur atlarin baglandigi direklerde ayni hizada siralanirdi Her grubun ayri yikanma ve abdest alma cadiri vardi Ayrica belirli araliklarla kazilan ve etrafi tahtalar ile cevrili tuvaletler de vardi Her bolumde yiyecek satan dukkanlar terziler ve silah ustasi gibi zanaatkarlarin oldugu bir meydan vardi Istanbul dan Avrupa ya yapilan seferlerde yeniceriler padisahi korumasi amaciyla bir miktar kuvvet biraktiktan sonra Halkali dan sonra kestirme yollari kullanarak Filibe ye giderler ve Edirne uzerinden gelen padisahi karsilarlardi Kapikulu ocaklarinin Istanbul dan cikislarinda ve girislerinde merasim yapilmasi ise kanundu Avrupa ya yapilacak seferlerde toplanma noktasi Davutpasa Anadolu ya yapilacak seferlerde ise Uskudar daki Dogancilar Meydani ydi Toplanma noktasinda yenicerilere yemek vermek kanundu Yeniceriler ordunun merkezinde yer alirlardi Sag ve sol taraflarinda Kapikulu suvarileri bulunurdu Ordunun sag ve sol cenahlarinda ise timarli sipahiler yer alirdi Yeniceriler padisahin katildigi seferlerde arka arkaya dokuz saf serdar ya da seraskerin bulundugu seferlerde ise arka arkaya uc saf seklinde dizilirlerdi Dusman topraklarina girilirken ya da dusman askerleriyle temas yasanmadan once cebeciler tarafindan yenicerilere tufek kursun siper kazmak icin kazma ve kurek dagitilirdi Ayrica mehter takimi da askerleri yureklendirmek icin savaslarda orduya eslik ederdi Yeniceriler muharebe baslayacagi zaman gulbank cekerek tufeklerini havaya uc kere ateslerlerdi Arka arkaya uc saf seklinde dizildikleri duzende ilk siradakiler ates ettikten sonra yere cokup tufeklerini yeniden doldururlarken ikinci siradakiler ayaga kalkip atislarini yapar ve onlar da tufeklerini hazirlamak icin egilirlerdi Sonra da ucuncu siradakiler ates ederlerdi Yenicerilerin bu sekilde atislarina findik serpmek adi verilirdi Yeniceriler Hu cekerek ileri atilirlardi Yaniltmak ve sasirtmak Osmanli savas taktiginde onemli bir yer tutardi Akincilar agir zirhli suvarileri savas alanindan kacar gibi yaparak hem yorarlar hem de yeniceri siperlerinin onundeki sivri uclu engellere dogru cekmeye calisirlardi Kalelere veya dusman ordusu icine girmek gibi gorevler icin serdengecti adinda ozel bir sinif mevcuttu Bu sinifa mensup askerlere digerlerinden daha fazla maas ve cesitli rutbeler verilirdi SilahlarTopkapi Sarayi nda sergilenen cesitli Turk tufekleri Yeniceriler baris zamani egri hancer tasirlardi Seferlerde boynuzdan yapilan bir yay ile oklari 16 yuzyildan itibaren ise orduda yayginlasan tufekleri kullanirlardi Yenicerilerin sahsi olarak tedarik ettikleri tufekler devlet tarafindan verilen tufeklerden daha iyi oldugu icin yenicerilerin cogunlugu miri tufek kullanmazlardi 17 yuzyil yeniceri kanunnamesinde yenicerilerin tufek satin almalari sarti vardi Yeniceriler bu sebeple maaslarinin bir kismini bu harcamalara ayirirlardi Fransiz gordu tanigi Thevenot 1656 da bu konuyla ilgili sunlari yazar Bir yeniceri her gun aldigi akcelerinden artirarak 50 ecu altin para biriktirmeyi ve bir tufek veya guzel bir kilic almayi dusunur Tufek cok agirdir ve oldukca iyi bir demirden yapilmistir 40 60 livre arasi satilir 80 livre ye satilani da vardir Tufek kullanirken icine iyice barut koyarlar sonra demir bir cubukla yuvarlak topu kursun sokarlar Bundan sonra sag ellerinde tufeklerini tutarak sag omuz hizasina getirirler Sol eldeki mesin bant tufegin ortasindaki halkaya baglidir Halka dipcige yakindir ayni zamanda sagi cekerler tufek cakmaklanir Ayrica egri ve genis yuzlu kilic kalkan varsak denilen yatagan kurde ve balta da yenicerilerin baslica kullandiklari silahlardandi Yenicerilerde az sayida da olsa zirh giyenler mevcuttu Zenberekciler denilen bir grup ise zenberek adli buyuk yaylari kullanirlardi Bu silahi tufegin orduda yayginlasmasindan once seksen ikinci cemaat ortasi kullanirdi 15 yuzyilda Turk ve Frenk zenberekleri derbendi cebe Misri kilic Dimiski hancer Sami comak ve Frengi balta Osmanli savascilari arasinda yaygindi Seferlerde yeniceri kazmasi adi verilen bir kazma kurek ve buna benzer malzemeleri de kullanirlardi Atli yeniceriler ve ocagin buyuk zabitleriyle yayabasi bolukbasi ve odabasilarin atlarinin egerlerinin bir tarafinda kalkan ile bozdogan denilen basi topuz seklinde comak mevcuttu Yeniceriler arasinda ve ortalarda el kumbarasi kullanan askerlerde mevcuttu Baris zamanlarinda tasidiklari hancer ve pistolet adi verilen tabancayi sehirde dolasirken tasimazlar bunun yerine asaya benzer bir sopa ile gezerlerdi MaaslarYenicerilere ulufe ulefe mevacib ve vacib gibi isimlerle bilinen bir maas verilirdi Bu maas her uc ayda bir kist denilen dilimler halinde odenirdi Birbirini takip eden hicri aylarin bas harflerinin birlestirilmesi ile Masar Recec Resen ve Lezez gibi ulufe donemlerini belirtmek icin isimler turetildi Devlet hazinesinin yeterli oldugu durumlarda her uc ayda bir dort kist olarak odenmesi gereken ulufelerin son iki kisti birlestirilerek tek kistta odenir ve yilda uc defa verilirdi Son iki ulufenin birlestirilerek odenmesine Kisteyn mevacibi denirdi Her ulufe icin asl mukerrer ve hazine adiyla uc defter tutulur ve daha sonra karsilastirilarak hata veya usulsuzluk olup olmadigi kontrol edilirdi Yeniceriler ocaga ilk girdiklerinde ikiser akce yevmiye alirlardi Bu miktar 17 yuzyilin baslarinda uc akceye cikartildi Koci Bey Risalesi ndeki kayda gore 1630 larda bir yenicerinin gundelik yevmiyesi 3 akce idi ve yasi ilerledikce gunlugu 12 akceye kadar yukselirdi 16 yuzyilin sonlarinda ve 17 yuzyilin baslarinda en yuksek yevmiye 8 veya 9 akceydi Ingiliz gezgin 1702 de en dusuk yeniceri maasinin 1 peni ve en yukseginin haftada 7 silin oldugunu belirtir ise yenicerilerin ocaga kaydolduktan sonra ilk olarak 3 4 aspre maas aldiklarini yazar 1610 da Ingiliz gezgin Sandys ise bir yenicerinin genellikle 5 aspre aldigini belirtir 1612 senesinde Nasuh Pasa nin sadrazamligina kadar ulufeler her odanin corbacisina sari torbalar icinde verilirken belirtilen tarihten itibaren ise Divan i Humayun da duzenlenen torenle verilmeye baslandi Genellikle sali gunleri Topkapi Sarayi nda duzenlenen torende basta sadrazam olmak uzere devlet erkani hazir bulunurdu Ulufe dagitilmadan once Babussaade onunde yer alan sofralarda yenicerilere corba pilav ve zerde ikram edilirdi Yenicerilerin ulufe alirken ikram edilen yemekleri reddetmesi padisah veya devlet yonetimine karsi memnuniyetsizliklerinin bir isaretiydi Yenicerilerin corba icmeleri ve muhzirbasinin sadrazam ve devlet erkanina akide sekeri ikram etmesi gibi sembolik hareketler yonetimden memnun olduklarinin gostergesiydi Iaseler ve cesitli odenekler1648 de IV Mehmed in culusunda Yeniceri Ocagina ve zabitlere verilen bahsis miktarlari Zabit Culus akce Yeniceri agasi 100 000Sekbanbasi 30 000Yeniceri katibi 9 000Kul kethudasi 7 000Yayabasi her biri 3 000 Yeniceriler ocaga girislerinde duzen akcesi adi altinda 2 akce alirlardi Ayrica tahta cikan padisahlarda culus bahsisi adi altinda askerlere bahsis verirlerdi Bunun yaninda mevcut yevmiyelere zam yapilmasi da terakki olarak adlandirilirdi Padisahlar culuslarini takip eden ilk ciktiklari seferlerde de kapikulu fertlerine biner akce sefer bahsisi verirlerdi Bundan baska bazen seferlerde gosterdikleri hizmetleri odullendirmek icinde bahsis verilebilirdi I Suleyman donemini anlatan bir risalede ise her uc ayda bir yenicerilere yaka ve barut akcesi adi altinda kirkar akce verildigi yazar Ayni risaleye gore bu donemde her yeniceriye uc ayda bir keman akcesi adi altinda otuz akce daha odenirdi ve da da her yeniceriye kemanbaha adiyla otuz akce yay parasi verilmesinin kanun oldugu belirtilir Yenicerilere maaslarina ek olarak yiyecek ve giyecekleri icin gerekli seylerin bir kismi veya tamami devlet tarafindan odenirdi Eyyubi Efendi Kanunnamesi ne gore yenicerilerin et ve zahire giderlerinin bir kismi ve cuha masraflarinin tamami devlet tarafindan karsilanirdi Koci Bey Risalesi ndeki kayda gore yeniceri ve kapikulu sipahilerine belirli bir miktar et dagitimi yapilir ve bu etler yeniceri kislasindaki Et Meydani adi verilen alanda bulunan sekiz kasap dukkaninda her bolugun asker ve subay sayisina gore paylastirilirdi Daha onceleri yeniceriler yiyecek ve iaselerini kendi maaslarindan karsilarken et ve zahire fiyatlarinin artmasiyla aradaki fark devlet tarafindan karsilandi Yeniceri Ocagindaki askerlerin gunluk yemek ihtiyaclari her birinin maasindan haftalik olarak verdikleri 10 akcelik kumanya parasiyla karsilanirdi Daha sonra haftada bir kez alinan bu ucret haftada iki defaya cikartildi Ayrica her oda kendi icerisinde kurdugu vakiflar araciligiyla kandil yagi odun ekmek ve Ramazan masraflari icinde para toplar ve harcardi Yevmiyeleri az olan yeniceriler gunluk iaseleri icin erzak ve yiyecek parasi vermezlerdi Bunlarin masraflari kendi bolukleri tarafindan karsilanirdi Kurban Bayrami nda ise her boluge kurbanlik koyun verilir ve yeniceriler boluklerinde kurban keserlerdi Her orta ve bolugun kendine ait bir kazani mevcuttu Yeniceri Ocaginda duzenli olarak belirli kisilere ve av kopeklerine verilmek uzere fodla dagitimi yapilirdi Yeniceri Ocagindaki her bir oda icin devlet tarafindan mum verilirdi Her hafta dagitilan 15 000 mumun her biri 16 dirhemdi Ayrica senede 25 dirhem uzerinden 70 000 zahire mum dagitilirdi Disiplin ve cezaYeniceri Ocaginin devlet otoritesi icin onemi oldukca yuksekti ve bu nedenle yeniceriler hatali veya suclu bulunduklari durumlarda sadece yeniceri agasi tarafindan yargilanirlardi Ancak bu yargilamalar esnasinda yeniceriler halka teshir edilmez yargilanma ve cezalandirilma surecleri gizlilikle yurutulurdu Yeniceri agasinin sarayinda bulunan Aga Kapisi yenicerilerin davalarinin goruldugu aga divaninin bulundugu yerdi Yeniceri agasi bu mahkemede baskanlik ederdi Davasi olan yenicerilerin durumlari kethudabeye bildirilirdi Kethudabeyin bulunmadigi durumlarda ise kethudayeri ve bascavus Yenicerilerin durumunu ogrenir ve aga divanina aktarirdi Davali yeniceri bagli oldugu odanin odabasisi tarafindan aga divanina getirilirdi 1702 de in yazdigina gore Yeniceri Ocaginin en yuksek askeri yargici veya hakimi olan yeniceri agasi hukumdar tarafindan butun yenicerileri yargilama goreviyle yetkilendirildi Bu gorev sayesinde yeniceri agasi otoritesini ve gucunu pekistirdi Hill yenicerilerin genel suclari icin cezalarin bagli oldugu odanin kucuk rutbeli subaylari tarafindan verildigini ve ascilar tarafindan uygulandigini belirtir Ismail Hakki Uzuncarsili nin aktardigina gore ascibasi suclu yenicerileri odanin mutfaginda tevkif eder veya tutuklardi Yeniceriler olumu hak eden bir suc islemeleri halinde yeniceri agasinin emriyle bogularak idam edilirlerdi Sandys e gore boyunlarina agirlik takilarak denize birakilirlardi Eyyubi Kanunnamesi ne gore ise olume carptirilan yeniceriler orta cavusun makaminda tutulur sonra asesbasinin eline teslim edilerek Baba Cafer Zindani na sevk edilirlerdi Burada aksam namazi sonrasinda cellatlarca bogularak oldurulen yeniceriler boyunlarina tas baglanarak denize atilirlardi Yenicerilerin sarap icmesi yasak oldugundan ozellikle savaslarda askerlerin ickili olmasi hem ordu duzeninin bozacagindan hem de dinen yasak oldugundan icki icen yeniceriye ve diger askeri birliklerde yer alan askerlere olum cezasi verilirdi Seferden kacanlarin ve katillerin basi satirla kesilir fitnecilik hirsizlik ve tecavuz gibi sebeplerle suclu bulunanlar ise bogularak oldurulurdu Kisla icinde ya da disinda kufur etmek kavga etmek ve yoklamadan kacmak da agir suc olarak gorulurdu Ordugaha icki sokan saticilarda cezalandirilirlardi 1669 da Kandiye Kusatmasi nda Osmanli ordugahinda yer alan Fransiz gorgu tanigi Georges Guillet de Saint George yenicerilerin cogunlukla odabasi tarafindan uygulanan elli sopa cezasiyla kurtulduklarini belirtir Yeniceri Ocagindaki subaylardan biri idam cezasina carptirildiginda kethudabey tarafindan cellada teslim edilirdi Eger gorevinden alinmasini gerektirecek bir suc islemisse aga divaninda diger subaylarin huzurunda gorevinden azledilirdi Mehter mataraci cuhadar ve tufekci gibi yeniceri agasinin hizmetindeki aga gediklileri suclu bulunduklarinda sopa cezasi uygulanmaz ve yalnizca kusaklari alinarak yeniceri agasinin hizmetinden cikarilirlardi Gorevinden alinan yeniceri subaylari maasina gore timar veya zeamet alirdi Eyaletlerde gorevli yenicerilerin aralarindaki davalara bolgenin kadisi bakardi Eyaletlerdeki yenicerilerden suclu olanlar kendi kumandanlari tarafindan cezalandirilirdi Beylerbeyi divaninda yenicerilere ceza verilmezdi Eyalet ve kazalarda halka zulmeden baska bir yeniceriyi olduren ve buna benzer suc isleyen yeniceriler bolgedeki kadi mahkemesinde yargilanarak ceza alirlardi Evli olan yenicerilerden suc isleyenlerin cezasi basodabasi tarafindan verilirdi Kazalarda gorevli yenicerilerin ve diger birlikteki askerlerin disiplini yeniceri serdarlari tarafindan saglanirdi Talim ve sporClaes Ralamb in 1657 deki Ralambska draktboken adli eserinde yer alan bir saksoncu ve sakson cinsi kopegi Ordunun seferde olmadigi donemlerde Yeniceri Ocaginda tum askerlerin katildigi duzenli talimler yapilirdi Yeniceriler haftada uc gun ok ve tufek atis talimleri yaparlardi Talimhanecibasi ok talimini Avcibasi ise tufek talimini yaptirmakla gorevli zabitlerdi Ocagin Talimhane ve Okmeydani adiyla anilan atis meydanlari vardi Bu mekanlar ilk olarak II Bayezid 1481 1512 doneminde yaptirildi ve I Suleyman tarafindan genisletildi Talimhanecibasi 54 aga bolugu corbacisiydi ve boluk mensuplariyla birlikte askerlere ok dagitir ve talime nezaret ederdi Yenicerilerin talimini izlemek isteyen I Suleyman icin bir yer ve bir cesme yapildi Padisah her sene bir kere buraya gelerek atis yapar ve basarili askerleri odullendirirdi Padisah geldiginde saksoncular da orada olur av kopeklerini ayilara karsi saldirtir ve pehlivan gurestirirlerdi Her odada birer ikiser pehlivan bulunmasi kanundu Gurz sallama ve atma kosu ve gures gibi sportif aktiviteler yapilirdi Solaklar ve kemankesler de becerilerini gosterirlerdi Yine Yeniceri agasi ve ocak zabitleri de atis talimleri yapardi Bunun disinda yeniceriler Divan i Humayun un toplandigi her persembe gunu talimhane de ok atisi yapardi Burada basarili olanlar yeniceri agasinin onerisiyle Kapikulu suvarisi olur ya da farkli terfi veya odule kavusurdu Talimhanede kullanilan ok yay barut ve fitil gibi malzemelerin giderleri devletce odenirdi 17 yuzyilin ilk yarisindan itibaren talim islerinde gevseme ve bozulma goruldu Ayni yuzyilin ilk zamanlarinda yeniceriler talimi birakmadi ve odabaslari ile birlikte talime gittiler Yeniceri agasi da haftada uc gun burada talime katilirdi Bazi padisahlar sefere gitmeden once veya giderken yenicerilere talim yaptirirdi Ornegin III Mehmed Egri Kusatmasi ndan once haftada iki gun Yenicerilere tufek talimi yaptirilmasini emretti II Osman da Lehistan seferine giderken Edirne de Tunca nin karsi yakasina nisanlar koydurarak yenicerilere tufek atisi yaptirdi ve basarili olanlari odullendirdi Padisahlarin sefere cikamadigi ve ocaga keyfi olarak adam kabul edildigi donemlerde ozellikle 17 yuzyilin ikinci yarisinda talimhaneler islevini kaybetti ve talimhaneciler de kanuna aykiri olarak ehliyetsiz kisilerden secilmeye baslandi Yeni Odalar da bulunan Okmeydani nin kosesinde ocaga ait barut imalathanesi mevcuttu SayilariCesitli tarihlerde yeniceri sayilari Yil Kuvvet1400 lt 1 0001480 10 0001529 12 0001568 12 7891574 13 5991592 23 2321609 37 6271663 39 0781670 53 8491687 70 3941745 34 695 Yeniceri Ocaginin mevcudu kurulusundan itibaren 1 000 askerden baslayarak ihtiyaca ve sinirlarin genislemesine bagli olarak artis gosterdi ve 1582 den itibaren Iran ve Avusturya seferleri nedeniyle disaridan alimlar yapilarak iki katina cikti Ozellikle 17 yuzyilda mevcut sayi olagan disi sekilde artarken belirli tarihlerde kadro duzenlemeleri yapilarak sayi asagi dusuruldu Ancak ocaktaki kayitli askerlerin esameleri baska kisilere satilmaya baslandi ve bu nedenle defterlerde adi bulunan bir yeniceri gercekte ocagin icinde bulunmayabiliyordu Her muharebe oncesinde ocaktaki bu boslugu doldurmak icin disardan alim yapilmasiyla ocak mevcudu yine artis gosterdi Ocagin ilk donemlerindeki kesin mevcudu gosteren belgeler bulunmamakla birlikte ananeye gore ocaga baslangicta 1 000 asker alindi Ankara Muharebesi nde ocagin 10 000 ila 12 000 arasinda mevcudu oldugu tahmin edilir Muharebeden sonra yasanan Fetret Devri nde Musa Celebi nin 7 000 Halkokondilis e gore II Murad in 6 000 ila 10 000 arasinda hassa askeri mevcuttu 15 yuzyilin ortalarindan itibaren yeniceri mevcudu 8 000 ile 10 000 arasindaydi L origines des Tucqz adli eserinde II Bayezid doneminde yenicerilerin 8 000 kadar olduklarini ve daha sonra bu sayinin arttigini belirtir Muri ut Tevarih ise I Selim doneminde sayinin 8 000 kadar oldugunu yazarken Kitab i Mustetab ise I Suleyman donemine kadar mevcudun 8 000 kadar oldugunu ve onun doneminde 12 000 e yukseldigini belirtir 1526 daki Mohac Muharebesi ile I Viyana Kusatmasi nda yenicerilerin 12 000 mevcudunun oldugu bilinir 1560 daki resen mevacibi nedeniyle verilen maaslarda yenicerilerin yetim ve ayliklilar haric 5 860 i boluk 7 035 i cemaat ve 642 si de sekban olmak uzere toplam 13 357 mevcuda sahip olduklari bilinir 16 yuzyilin ikinci yarisiyla birlikte ocak mevcudu artis gosterdi III Murad in 1574 teki tahta cikisinda toplam 13 599 kisi olan mevcut bu hukumdar tarafindan Iran ve Avusturya ile yapilan savaslar gerekce gosterilerek iki katina cikarildi Oglu III Mehmed 1595 te tahta gectiginde toplam mevcut 26 000 de fazlaydi 1597 de ise 30 000 i gecti Bunun yaninda devam eden seferler dolayisiyla Acemi Ocagi disinda disaridan da Yeniceri Ocagina alim yapildi Kuyucu Murad Pasa nin 1609 daki yoklamasina gore toplam yeniceri sayisi 37 627 idi IV Murad 1623 1640 doneminde 35 000 i asan yeniceri sayisi daha sonra yukselerek 46 176 ya ulasti Muri ut tevarih isimli eserde IV Murad doneminde 40 000 den fazla mevcut olmasi sebebiyle Yeniceri agasina kirk bin kul agasi diye hitap edildigi yazar 1653 te Tarhuncu Ahmed Pasa doneminde cesitli sebeplerle yukselen ocak mevcudu yaklasik 55 000 e kadar indirildi fakat Kara Murad Pasa nin Ibsir Mustafa Pasa yi devirmek ve sadrazamliga yukselmek icin cikardigi isyan sonucunda bu sayi 80 000 i asti Toplam 16 sene suren Avusturya Lehistan Rusya ve Venedik seferleri esnasinda ocaga asker alimi yapildi 1687 deki II Suleyman 1687 1691 doneminde emekli olanlarla birlikte yenicerilerin Istanbul daki mevcutlari 38 131 cephe ve kalelerdekilerin mevcudu ise 32 263 olmak uzere toplam mevcut 70 394 tu Karlofca Antlasmasi ndan sonraki muharebesiz gecen 12 senede 70 000 olan ocak mevcudu Amcazade Huseyin Pasa nin cabasiyla 40 000 e kadar indirildi Fakat Sarizade Mehmet Pasa nin kaydettigine gore 1703 te yeniceri sayisi yeniden 53 200 e cikti 1745 teki maas icmaline gore Aga Bolukleri nde 15 803 cemaat ortalarinda 16 186 ve sekbanlarda da 16 186 kisi olmak uzere toplam yeniceri sayisi 34 695 idi I Mahmud 1730 1754 doneminde yenicerilerin maas kagitlari olan esame lerin alim satimina musaade edilince olen yenicerilerin tespiti guclesti 1739 da imzalanan Belgrad Antlasmasi ndan 1768 e kadar gecen yaklasik 30 senelik zaman diliminde savas olmadigi halde yeniceri sayisi artisini surdurdu 1804 teki maas icmaline gore yenicerilerin emekliler haric toplam 64 456 mevcudu vardi 18 ve 19 yuzyilda yasayan Isvec elcisi d Ohsson ise kendi doneminde gozlemledigi yenicerilerin sayilariyla alakali olarak toplam mevcudu bilmenin imkansiz oldugunu corbacilarin defterlerinde verdikleri sayinin dogru olmadigini ve takriben 120 000 olarak verilen mevcudun 20 000 tanesinin Istanbul da gosterildigini ancak kislalarda 3 000 yeniceriden fazla bulunmadigini belirtir HizmetleriAlexandre Gabriel Decamps in ziyaret ettigi Izmir de devriye dolasan Turk askerlerini tasvir ettigi tablosu The Turkish Patrol 1831 Wallace Collection Londra Yeniceriler baris zamanlarinda cesitli hizmetler yaparlardi Bunlardan en onemlisi Divan i Humayun muhafizligiydi Yeniceriler ilk zamanlardan itibaren 15 yuzyil sonlarina kadar her gun ve bu tarihten yaklasik 17 yuzyil sonlarina kadar ise haftada iki veya dort gun toplanan Divan i Humayun toplantilarinda muhafizlik gorevini yuruturlerdi Bir diger hizmetleri de Istanbul basta olmak uzere sehirlerde cikan yanginlari sondurmekti Yangin sondurmek icin gerekli ekipmanlar sehir emini tarafindan saglanir ve yeniceri odalarinda bulunurdu Yeniceriler yanginlari sondururken bir yandan da yagmayi onlemek icin nobet tutarlardi Yeniceriler belirli zamanlarda yeniceri agasiyla birlikte Istanbul da kolluk gorevini yuruturlerdi Istanbul daki kulluk adiyla anilan karakollarin kale kapilarinin acilip kapanmasi gorevi de yenicerilere aitti Herhangi bir semtin inzibatini yuruten yeniceriye kullukcu kale kapilarindaki nobetcilere ise yasakci denirdi Yeniceriler tasralarda kale muhafizligi da yaparlardi Yeniceri ortalari sirayla ve uc sene boyunca kalelerde muhafizlik gorevini yuruturler ve sirasi biten ortanin yerine Istanbul dan baska bir orta gonderilirdi Ihtiyar yarali sakat veya suc islemis yeniceriler Hisar eri sifatiyla sehir kalelerinde geri hizmette gorev yaparlardi Yeniceriler sefer cagrisi geldiginde cok agir hasta olmadikca gorevli olduklari yerden ayrilarak sefere katilmak zorundaydilar Ancak bu durum yeniceri teskilatinin bozulmasiyla birlikte degisti yeniceriler ayricalik ve rusvet karsiliginda cesitli mazeretlerle sefere katilmamaya basladilar Baris donemlerinde yenicerilerin bir kismi yabanci gezgin ve diplomatlara ucret karsiliginda rehberlik ve muhafizlik yaparlardi Gezgin ve yenicerinin anlasmasina gore gorevli yeniceri muhafizlik gorevinin yaninda gezgine at araba ve erzak temin eder sinirdan gecis icin gerekli evrak ve izinlerin alinmasini saglardi Ingiliz gezgin Henry Blunt 1634 yilinda Venedik ten Istanbul a kadar bir yeniceri ile muhafizlik ve rehberlik icin anlastigini su sozlerle aciklar Once Venedik te bana at araba ve kumanya bulmasi ve gecis izni almasi icin Istanbul a kadar butun yol masraflari ve ucretini odeyerek bir yeniceri ile anlastim Sonra 1634 yilinin Mayis ayinin yedisinde bir Venedik gemisine bindim Yenicerilerden bazilari da gonullu olarak muhafizlik ve rehberlik yaparlardi 1602 1605 yillari arasinda arkadaslariyla Orta Dogu ya seyahat eden iki kardes yenicerinin evinin bir kismini kiraladiklarini ve bu yenicerilerden en az birinin sehirde gezerken surekli kendileriyle birlikte gelerek rahat gezmelerini sagladigini belirtir Aga gemilerinin kaptanlari ve bas yardimcilari da guvenilir olduklari icin yeniceri ocagindan secilirlerdi Su yollarinin korunmasi ve dag koruculugu gibi gorevlerde ihtiyar yeniceriler tarafindan yurutulurdu Saka adiyla anilan grup yenicerilerin savas ve baris zamanlarinda yikanma temizlik ve icme sularini tasimak ve temin etmekle gorevliydiler Bunlarin haricinde yenicerilerin imtiyaz ve serefini elde etmek amaciyla sehir ve kasaba halkindan gonullu yeniceriler de vardi Bunlar o bolgenin yeniceri serdarinin defterinde kayitliydilar Bu grup savas zamanlarinda ulufe defterine kaydolurlar ve mensup olduklari ortaya dahil olurlardi Yenicerilerin evlenmeleri cocuklari ve verasetleriOcagin kurulusundan 16 yuzyilin basina kadar yenicerilerin evlenmesi yasakti Bolukbasi yayabasi ve ocak zabiti olmayan yeniceriler evlenemez ve ihtiyarlamadan sakal birakamazdi I Selim in sadrazami Yunus Pasa evlenmek isteyen Yeniceri Ocagindaki yasli kardesi icin padisahtan izin istedi bu istegi ilk basta reddedilse de daha sonra padisahtan izin adi ve boylece ilk defa bir yenicerinin evlenmesine bu tarihte izin verildi Daha sonra evlenmek isteyen yeniceriler icinde yasli olmasi ve padisahin iznini almasi sarti arandi Evlenen bir yeniceri odasinda kidemli olsa bile bolukbasi ya da odabasi olma hakkini kaybederdi Ancak evlenmenin yayginlasmasiyla birlikte evli olanlar arasindan da odabasi secilmesine izin verildi Gorgu taniklarinin gozlemlerine gore 17 yuzyilin ikinci yarisinda yenicerilerin bircogu evliydi 1676 da George Wheler yenicerilerin cogunun evli oldugunu ve disiplinden uzak olduklarini belirtir Ingiliz gorgu tanigi Henry Blunt da yenicerilerin cogunun evli oldugunu ve ticaretle ugrastiklarini belirtir Emekli olan bekar yeniceriler isterlerse kislalarinda kalmaya devam ederlerdi Evlenme izni verilmesinden sonra evlenen yeniceriler sayica azdi Evli yeniceriler yasli olduklari icin genellikle kalelerde ya da hafif hizmetlerde gorev yaparlardi Cocuk sahibi olan yenicerilerin her dogan cocuklari icin yevmiyelerine birer akce zam yapilir ve eskisi gibi hizmet beklenmedigi icin de yukselme haklarini kaybederlerdi Evlenen yenicerilere evlerinde kalmalarina izin verildi Ilk zamanlar evinde kalan yeniceriler sayica az olmasina karsin daha sonralari ozellikle 18 yuzyildan itibaren kislalarda yeniceri sayisi oldukca azaldi Evlenen yeniceri yari ayrilmis olarak gorulurdu 17 yuzyilin sonlarinda evli yeniceriler her hafta Cuma gunu odalarina gelip zabitlere gorunurlerdi Evli yenicerilerin evlerini gecindirmek icin ocaktan aldiklari maasin yeterli gelmemesi nedeniyle ticaret ve esnaflik yapmalarina musaade edildi 1621 deki isimsiz bir seyahatnameye gore evli yenicerilerden cocuklari doganlarin gundelik maaslarina her gun icin birer aspre zam yapilirdi 1610 da in yazdiklarina gore evli olan yenicerilerin ilk cocuklari dogduktan sonra kaydedilir ve ileride maas alma hakki taninirdi Dogacak diger cocuklari dogustan Turk sayildigindan maas baglanmazdi Yenicerilerin dogan erkek cocuklari Yeniceri Ocagina ulufeli olarak kaydedilirdi Once Acemi Ocagina ve daha sonra da Yeniceri Ocagina kaydedilen cocuklar kuloglu adiyla anilirdi Yenicerilerin yetim cocuklari Osmanli kaynaklarinda ve belgelerde Nanhoran ya da Fodlahoran gibi adlarla anilirdi Yenicerilerin miraslari kanuna gore Beyt ul mal denilen ocak sandiklarina kalirdi Osmanli kaynaklarinda olen yenicerilerin miraslarinin ailelerine kaldigiyla ilgili bir bilgi yoktur 1621 yilina ait isimsiz bir Fransiz gorgu taniginin notlarina gore olen yenicerilerin miraslari bagli olduklari odaya kalmazdi Osmanli kaynaklarina gore ise olen yenicerilerin mirasi bagli bulundugu odanin sandiginda bekletilir ve yetim oglu belli bir yasa gelince ona verilirdi ZabitlerBuyuk zabitler Jean Baptiste Vanmour un 18 yuzyilda cizdigi yagliboya tablosunda bir Yeniceri agasi Anonim bir Yunan sanatci tarafindan 19 yuzyilda suluboya teknigi ile yapilan kul kethudasi resmi Ilk zamanlar yeniceri agasi yeniceri katibi kul kethudasi turnacibasi bas yayabasi muhzur aga ve bas cavus ocagin en buyuk zabitleriydi Daha sonra sekban ortalari da yeniceri ocagina dahil edilince sekbanbasi yeniceri agasindan sonraki en buyuk zabit oldu Kul kethudasi ile Kethuda yeri rutbeleri arasinda yer alan agalara katar agalari denirdi Koci Bey Risalesi ndeki kayda gore 1630 larda ocagin 16 kumandani veya agasi oldugu yazilidir ne gore yeniceri agasi sekbanbasi ve kul kethudasinin divandaki yerleri rutbelerine gore Sekbanbasi yeniceri agasinin sag tarafinda kul kethudasi ve da sekbanbasinin bir alt yaninda otururlardi Eyyubi Efendi Kanunnamesi nde turnacibasi saksoncubasi zagarcibasi ve kethuda bey olarak alt rutbeden ust rutbeye dogru gosterilir Hasekiler bu siraya gore terfi ederdi Bascavus terfi etmesi durumunda haseki azledilmesi halinde ise deveci olurdu Zemberekci ortasinin corbacisi rutbece haseki rutbesine esit sayilirken seferde zemberekcibasi ocagin imamindan bir ust rutbedeydi 1702 deki atamada muhzur aganin turnacibasi rutbesine yukselmesiyle onun yerine bolukbasi getirildi 1705 te ise muhzur agaya kadar asagidaki tabloya benzer bir silsile uygulandi muhzur agadan sonra araya kethuda yeri girdi bas bolukbasi onun ardindan gelirdi ve aradan hasekiler cikarilarak kul kethudasi zagarcibasi saksoncubasi turnacibasi muhzur aga kethudayeri ve bas bolukbasi seklinde bir siralama uygulanirdi Yetki bakimindan Yeniceri Ocaginin en buyuk zabitleri Zabit GorevBirinci derecedeki buyuk zabitlerYeniceri agasi Yeniceri ve Acemi ocaklarinin baskumandaniSekbanbasi Sekban ortalari kumandaniKul kethudasi Kethudabey 1 aga bolugu kumandaniZagarcibasi 64 suvari ve piyade Zagarcilar ortasi kumandaniSaksoncubasi 71 orta kumandaniTurnacibasi Ser turnaf 68 orta kumandaniHasekiler Dort haseki 14 49 66 ve 67 ortalar kumandaniBascavus 5 aga bolugu kumandani ve ocak bascavusuIkinci derecedeki buyuk zabitlerBasdeveci Cemaat ortalarindaki deveci ortalarinin en kidemlisiDeveciler Cemaat ortalarindaki deveci ortalarinin diger kumandanlariBas yayabasi Cemaat ortalarindaki en kidemli yayabasiMuhzur aga Ocak muhzuru Aga boluklerinden muayyen odasi olmayan boluk kumandaniKethuda yeri Cay i kethuda Aga boluklerinden muayyen odasi olmayan boluk kumandaniBas bolukbasi Aga boluklerindeki en kidemli bolukbasiOrta ve boluk zabitleri Giovanni Jean Brindesi ye ait bir resimde acik mavi giysisiyle bir odabasi gorulur Musee des anciens costumes turcs d Istanbul 11 1855 Giovanni Jean Brindesi ye ait bir resimde bir usta yenicerinin her iki yaninda karakullukcu adiyla anilan en kidemsiz yeniceriler gorulur Musee des anciens costumes turcs d Istanbul 13 1855 Kisladaki her odanin corbaci odabasi ve vekilharc denen gorevli zabitleri vardi Corbacinin her orta veya boluge gore farkli isimleri vardi Cemaat ortalarinin corbacilari yayabasi Aga ve sekban boluklerinin corbacilari ise bolukbasi olarak anilirdi Bu kisiler orta ve bolugun islerinden ve duzeninden sorumlulardi Corbacilarin arasinda bazilari daha yuksek rutbelerde gorev alirdi Gorevlerine gore giysileri degisiklik gosterirdi Corbacilar genellikle tuylerle suslenen bir baslik takarlardi Corbacilarin yardimcilari konumunda olan diger zabitler ise sirasiyla oda kethudasi odabasi vekilharc bayraktar baseski usta veya ascibasiydi Ocakta corbaci odabasi ve asci usta askerlerle dogrudan iliskili olduklari icin en yetkin sinifi olusturuyorlardi Aga imami imam odasi adiyla bilinen 94 ortanin corbacisiydi Aga boluklerinin birinci odasinin corbacisi ayni zamanda butun corbacilarin ve yenicerilerin en yuksek rutbeli subayi olan kethuda bey idi Yeniceri agasinin emrindeki kethuda bey yenicerilerin gorev dagilimini yapardi Corbacidan sonra gelen odabasi ise bolugun disiplininden sorumluydu Yenicerilerin kendi aralarinda toplayip yardim sandigina koyduklari vakif paralarinin isletilmesi de odabasinin sorumlulugundaydi Bu nedenle de oda mutevellisi adiyla da anilirdi Aga boluklerindeki odabasilarin en kidemlisine bas odabasi yaya boluklerindeki odabasilarin en kidemlisine ise oda kethudasi denirdi Odabasindan sonra gelen vekilharc ise haftada bir kez toplanan para ile bolugun iasesini saglardi Eyyubi Efendi Kanunnamesi ne gore her bolugun bayraktari ascisi ve mehterhanesi mevcuttu Bolugun en kidemlilerinden olan bayraktar bolugun ucgen formundaki bayragini tasimakla gorevliydi Rutbece bayraktardan sonra gelen baseski ise sehirde kullukcu olarak bilinen karakollarin kumandanligini yapardi Karakol kumandani gorevindekilere baskarakullukcu denirdi Bolugun matbah adiyla anilan mutfaklarindan ve kazanindan sorumlu olan zabite ascibasi denirdi Ascibasilarin civelek adi verilen yardimcilari bulunurdu Oda gorevlileriYenicerilerin kaldiklari kislalardaki odalarin temizligi ve duzeni ocaga yeni katilan karakullukcu adi verilen kidemsiz Yeniceriler tarafindan saglanirdi Karakullukcular oda buyuklugune gore degisen sayilarda odalarin temizligi kidemli Yenicerilere hizmet ve bulasiklarin yikanmasi gibi gorevleri yerine getirirlerdi Az mevcutlu odalarda karakullukcu sayisi bir veya iki kisi olurken kethudabey ve bascavus odalari gibi kalabalik yerlerde ise dort ya da bes kisi gorevlendirilirdi Bu durumda en kidemsizlere sadece karakullukcu denirdi Bir ust kademede olanlara pazara giden daha sonrakilere papuccu ve en ust kademedekilere de kandilci adi verilirdi Yeniceri Ocaginda surat ve fiziksel guc gerektiren segirdim alayi ve ulufe toreni gibi etkinliklerde buyuk ihtimalle ocagin en genc personeli olan karakullukcular gorev yaparlardi Karakullukcular terfi ettiklerinde kucuk muteferrika unvanini alirlardi ve boylece hizmetten kurtulurlardi Daha sonra orta muteferrika ve bas muteferrika gibi unvanlarla yukselmeye devam ederlerdi Bu asamalardan gectikten sonra kidem alan neferler odabasi ve ihtiyarlarla birlikte oda sofasinda oturma hakki elde ederlerdi ve asaleten yeniceri olurlardi Bu surecte tarikatlara benzer bir sekilde sarik sarma toreni de yapilir ve toren sonunda gerektiginde ibraz edilmek uzere sofa tezkeresi adi verilen bir belge verilirdi Terfi eden nefer bir koyun keserek odaya ziyafet verirdi Notlar Osmanli ordusunun ilk maasli duzenli piyade birligidir Evlenme yayginlassa da bekarlik ocak ortadan kalkincaya kadar varligi korudu Ozellikle yenicerilerin terfiinde bekarlik onemli bir kriterdi I Suleyman in Zigetvar Seferi esnasinda atinin gemi kirildi ve bunu bir yeniceri tamir etti Padisah bunu duyunca asker grubunun icine esnaf karistirilamayacagini belirterek ilgili yeniceriye emekli ulufesi vererek ocaktan attirdi III Selim IV Mustafa ve II Mahmud donemlerinin tarihcilerinden ve Georg Ogulukyan Orhan Gazi nin Bursa Seferi nde Babai tarikatina mensup Geyikli Baba Abdal Musa ve gibi baba ve dervisler yer aldi Genel anlamda eski Turk basligidir Osmanlilar da yeniceri taburlarina orta denilirdi Kul karindaslari da denirdi Serpiyadegan ya da yayabasi da denirdi Devlete hazineye ait hukumet mali anlamina gelen soz Mutfaklara matbah denirdi Yenicerilerin tufek kursunlarina Yeniceri findigi denirdi Osmanli kaynaklarinda tufenk ve tufeng seklinde de gecer Imaretlerde ve cesitli firinlarda pisirilen ihtiyac sahiplerine ve ozel olarak belirlenen kisilere verilen kepekli undan yapilan pide bicimindeki yiyecektir Fodula olarak da bilinir Sekson samson ve sersekson olarak da bilinir Hukumdara ve hukumdar sarayina ait kurumlar hizmetler ve gorevliler icin kullanilan tabirdir Osmanlilar da memur ve askerlere verilen maas icin kullanilan terimdir Osmanli Imparatorlugu nun para birimi Akce batili kaynaklar tarafindan asper aspre olarak adlandirilirdi KaynakcaOzel Emecen Feridun 2013 PDF TDV Islam Ansiklopedisi 43 Turkiye Diyanet Vakfi s 354 ISBN 9753897545 1 Mart 2023 tarihinde kaynagindan PDF arsivlendi Uzuncarsili 1988 ss 144 146 Kocu 2004 ss 15 16 Balfour amp Kinross 1977 s 52 Goodwin Jason 1998 Lords of the Horizons Ingilizce New York H Holt ss 59 179 181 ISBN 0 8050 4081 1 Uzuncarsili 1988 ss 144 145 a b Uzuncarsili 1988 s 145 Sakin 2011 s 23 Uzuncarsili 1988 s 146 Toroser 2011 ss 55 56 a b c Sakin 2011 s 57 a b Yuksel 2017 s 275 a b c Sakin 2011 ss 57 58 Aybet 2010 s 84 Ciftci 2010 s 38 Pul 2020 ss 1004 1005 Ciftci 2010 s 37 Sakin 2011 s 58 Sakin 2011 s 59 Sakin 2011 ss 59 60 Sakin 2011 s 60 Sakin 2011 ss 60 61 Yildiz 2022 s 25 26 Sakin 2011 s 61 a b Sakin 2011 s 62 a b Uzuncarsili 1988 ss 420 421 Uzuncarsili 1988 s 506 Sakin 2011 s 65 a b Sakin 2011 s 66 Kafadar 2007 s 124 Sakin 2011 ss 66 67 Sakin 2011 s 67 Sakin 2011 s 68 Sakin 2011 s 69 Sakin 2011 ss 69 70 Sakin 2011 s 70 Uzuncarsili 1988 s 509 Uzuncarsili 1988 s 511 Uzuncarsili 1988 ss 511 512 Uzuncarsili 1988 s 513 Sakin 2011 ss 76 77 Sakin 2011 s 76 Sakin 2011 s 78 Uzuncarsili 1988 s 514 a b c d Uzuncarsili 1988 s 505 a b Sakin 2011 s 95 Sakin 2011 s 102 a b Uzuncarsili 1988 s 515 Yildiz 2022 s 261 Yildiz 2022 s 263 Yildiz 2022 s 264 Yildiz 2022 s 265 Yildiz 2022 s 266 Sakin 2011 s 111 Sakin 2011 s 110 Sakin 2011 ss 111 112 Sakin 2011 s 114 Sakin 2011 s 115 Sakin 2011 s 117 Sakin 2011 s 118 Sakin 2011 s 119 Sakin 2011 s 120 Sakin 2011 s 121 a b Sakin 2011 s 122 a b Sakin 2011 s 123 a b Sakin 2011 s 124 Sakin 2011 s 125 Uzuncarsili 1988 s 555 Uzuncarsili 1988 s 558 Sakin 2011 s 130 a b Sakin 2011 s 128 Uzuncarsili 1988 ss 558 559 a b Sakin 2011 s 129 Sakin 2011 s 131 a b Sakin 2011 s 132 Sakin 2011 ss 134 135 Sakin 2011 s 52 a b Uzuncarsili 1988 s 147 Esin 1992 1 Mart 2023 tarihinde Wayback Machine sitesinde TDV Islam Ansiklopedisi s 327 Uzuncarsili 1988 s 148 Uzuncarsili 1988 ss 148 149 Kocu 2004 s 78 Sakin 2011 s 51 Alkan 2009 s 250 a b c Alkan 2009 s 248 Toroser 2011 s 58 Ozey 2013 s 56 Inalcik 2017 s 202 a b Uzuncarsili 1988 s 151 Uzuncarsili 1988 s 172 Uzuncarsili 1988 s 153 Sakin 2011 ss 23 24 a b Aybet 2010 s 90 a b c Sakin 2011 s 24 a b c d Sakin 2011 s 26 Sakin 2011 ss 25 26 Uzuncarsili 1988 s 170 Sakin 2011 s 27 a b Sakin 2011 ss 26 27 Sakin 2011 s 49 Pul 2020 s 995 Uzuncarsili 1988 s 238 Pul 2020 s 996 Sunar 2013 s 253 a b Sakin 2011 s 32 Uzuncarsili 1988 ss 238 239 Pul 2020 ss 995 996 a b Sunar 2015 s 193 a b Uzuncarsili 1988 s 241 a b Pul 2020 s 997 Kenanoglu 2020 10 Nisan 2023 tarihinde Wayback Machine sitesinde TDV Islam Ansiklopedisi s 157 Goodwin 2008 s 71 Kocu 2004 s 102 Uzuncarsili 1988 s 239 Uzuncarsili 1988 ss 239 240 Sunar 2013 s 257 Uzuncarsili 1988 ss 241 242 Sunar 2013 s 262 Sunar 2013 ss 262 263 Sunar 2013 s 264 Sunar 2013 s 265 Sakin 2011 s 35 Uzuncarsili 1988 ss 244 245 Uzuncarsili 1988 s 258 Uzuncarsili 1988 s 259 a b Sakin 2011 s 31 Uzuncarsili 1988 s 290 Uzuncarsili 1988 s 291 Uzuncarsili 1988 s 292 Uzuncarsili 1988 s 293 Sakin 2011 s 200 Uzuncarsili 1988 ss 263 264 Uzuncarsili 1988 s 263 Uzuncarsili 1988 s 267 Gul 2020 ss 23 24 Uzuncarsili 1988 s 268 a b Uzuncarsili 1988 s 270 Uzuncarsili 1988 s 269 Uzuncarsili 1988 s 271 Aybet 2010 s 138 Gul 2020 s 25 Uzuncarsili 1988 s 363 a b c Uzuncarsili 1988 s 364 Goodwin 2008 s 77 a b Uzuncarsili 1988 s 366 Uzuncarsili 1988 s 367 a b Uzuncarsili 1988 s 375 Yaldir 2009 s 8 Uzuncarsili 1988 ss 375 376 Goodwin 2008 s 79 a b Uzuncarsili 1988 s 376 Agoston 2012 10 Nisan 2023 tarihinde Wayback Machine sitesinde TDV Islam Ansiklopedisi s 459 a b Aybet 2010 s 140 a b Uzuncarsili 1988 s 377 a b c Uzuncarsili 1988 s 411 Sakin 2011 s 42 Uzuncarsili 1988 s 412 Uzuncarsili 1988 s 414 Aybet 2010 s 103 Sakin 2011 s 43 Sunar 2012 s 124 Uzuncarsili 1988 s 422 Sunar 2012 s 125 Uzuncarsili 1988 s 341 Sakin 2011 s 210 Sakin 2011 s 212 Uzuncarsili 1988 s 337 Uzuncarsili 1988 s 343 Uzuncarsili 1988 s 338 Kaytaz 2013 s 52 Aybet 2010 s 101 Aybet 2010 ss 101 102 a b Uzuncarsili 1988 s 254 Aybet 2010 s 102 a b Uzuncarsili 1988 s 260 Uzuncarsili 1988 ss 246 247 a b Aybet 2010 s 142 a b Aybet 2010 s 143 Uzuncarsili 1988 s 355 a b c Aybet 2010 s 144 Goksel 2009 s 45 Aybet 2010 s 145 Ozcan 2019 17 Ekim 2022 tarihinde Wayback Machine sitesinde TDV Islam Ansiklopedisi s 451 a b Uzuncarsili 1988 s 332 Goksel 2009 ss 46 47 Uzuncarsili 1988 s 333 Uzuncarsili 1988 ss 333 334 Uzuncarsili 1988 s 334 Uzuncarsili 1988 s 335 Nicolle 1995 ss 9 10 a b c Inalcik 2017 s 90 a b Uzuncarsili 1988 s 613 a b c Uzuncarsili 1988 s 614 a b Agoston 2014 s 113 Uzuncarsili 1988 s 616 a b Uzuncarsili 1988 s 617 a b Uzuncarsili 1988 s 618 Uzuncarsili 1988 s 611 Ozcan 1997 25 Temmuz 2021 tarihinde Wayback Machine sitesinde TDV Islam Ansiklopedisi s 394 Uzuncarsili 1988 ss 611 612 Uzuncarsili 1988 s 612 Uzuncarsili 1988 ss 612 613 Oz 2019 25 Eylul 2022 tarihinde Wayback Machine sitesinde TDV Islam Ansiklopedisi s 69 Uzuncarsili 1988 s 615 Uzuncarsili 1988 s 619 Uzuncarsili 1988 s 321 Sakin 2011 s 215 Uzuncarsili 1988 s 323 Uzuncarsili 1988 s 325 Uzuncarsili 1988 s 327 Uzuncarsili 1988 s 328 Aybet 2010 s 151 Aybet 2010 s 153 Sakin 2011 s 220 Aybet 2010 s 150 Uzuncarsili 1988 s 330 Uzuncarsili 1988 s 331 Uzuncarsili 1988 s 306 Aybet 2010 s 156 Goodwin 2008 s 69 Uzuncarsili 1988 s 307 Salihoglu 1989 20 Mart 2023 tarihinde Wayback Machine sitesinde TDV Islam Ansiklopedisi s 225 a b Aybet 2010 s 157 Aybet 2010 s 158 Aybet 2010 s 159 Uzuncarsili 1988 s 173 a b Uzuncarsili 1988 s 176 Aybet 2010 s 106 Uzuncarsili 1988 s 174 a b c Aybet 2010 s 97 a b Sakin 2011 s 37 Sakin 2011 s 38 Aybet 2010 ss 97 98 Aybet 2010 s 98 a b Sakin 2011 s 39 Sakin 2011 s 41 GenelAlkan Mustafa 2009 YENICERILER VE BEKTASILIK Janissaries and the Bectashi Order Turk Kulturu ve Haci Bektas Veli Arastirma Dergisi 50 ss 243 260 ISSN 1306 8253 2 Mart 2023 tarihinde kaynagindan Erisim tarihi 21 Nisan 2023 Aybet Gulgun Ucel 2010 Avrupali Seyyahlarin Gozuyle Osmanli Ordusu 1530 1699 1 bas Istanbul Iletisim Yayinlari ISBN 9789750507960 Balfour Patrick Kinross Baron 1977 The Ottoman Centuries The Rise and Fall of the Turkish Empire Ingilizce Londra Perennial ISBN 9780688080938 Ciftci Cafer 2010 Osmanli Tasrasinda Yenicerilerin Varligi ve Askerlik Disi Faaliyetleri PDF Osmanli Tarihi Arastirma ve Uygulama Merkezi Dergisi OTAM 27 ss 27 57 ISSN 1019 469X 1 Mart 2023 tarihinde kaynagindan PDF Erisim tarihi 21 Nisan 2023 Goodwin Godfrey 2008 Yeniceriler Istanbul Dogan Kitap ISBN 9789759917890 Goksel Sinan Can 2009 OSMANLI ASKERI DUZENI ve YENICERILER Bitirme Odevi Ankara Ankara Universitesi Sosyal Bilimler Enstitusu Gul Abdulkasim 2020 18 YUZYILDA YENICERI TESKILATI Doktora Tezi Erzurum Ataturk Universitesi Turkiyat Arastirmalari Enstitusu Tarih Anabilim Dali Inalcik Halil Ekim 2017 Osmanli Imparatorluǧu Klasik Caǧ 1300 1600 Rusen Sezer cev 24 bas Istanbul Yapi Kredi Yayinlari ISBN 978 9750 805 88 2 Kafadar Cemal 2007 JANISSARIES AND OTHER RIFFRAFF OTTOMAN ISTANBUL REBELS WITHOUT A CAUSE PDF International Journal of Turkish Studies IJTS University of Wisconsin Ingilizce 13 ss 113 134 Erisim tarihi 5 Mayis 2023 Kaytaz Fatma 2013 OSMANLI ASKERI TESKILATI HAKKINDA BILINMEYEN BIR ESER YENICERI OCAGINA ILISKIN BIR RISALE DEGERLENDIRME VE METIN Istanbul Universitesi Edebiyat Fakultesi Tarih Dergisi 57 ss 45 68 Erisim tarihi 9 Mayis 2023 Kocu Resad Ekrem 2004 Yeniceriler 3 bas Istanbul Dogan Kitap ISBN 9752931650 Nicolle David 1995 The Janissaries Ingilizce Londra Osprey Publishing ISBN 9781855324138 Ozey Betul 2013 BEKTASILIK YENICERI OCAGI ILISKISI Yuksek Lisans Tezi Istanbul Marmara Universitesi Pul Ayse 2020 Yeniceri Teskilatina Dair Bir Risale Degerlendirme Karsilastirmali Metin Belleten 84 301 ss 983 1044 ISSN 0041 4255 1 Mart 2023 tarihinde kaynagindan Erisim tarihi 21 Nisan 2023 Sakin Orhan 2011 Yeniceri Ocagi Tarihi ve Yasalari Istanbul Dogu Kitabevi ISBN 9789944397759 Sunar Mehmet Mert 2015 Istanbul da Yeniceri Mekanlari Eski ve Yeni Odalar Antikcagdan XXI Yuzyila Buyuk Istanbul Tarihi 2 Istanbul Istanbul Buyuksehir Belediyesi Kultur A S Yayinlari ss 191 197 Sunar Mehmet Mert 2012 ULUFE PDF TDV Islam Ansiklopedisi 42 Istanbul Turkiye Diyanet Vakfi ss 124 126 Sunar Mehmet Mert 2013 XVIII Yuzyil ve XIX Yuzyil Baslari Yeniceri Kislalari Uzerine Bir Degerlendirme Savas Teknoloji ve Deneysel Calismalar Yeni Bir Askeri Tarih Ozlemi Istanbul Tarih Vakfi Yurt Yayinlari ISBN 9789753333009 Toroser Tayfun 2011 Kavanin i Yeniceriyan Yeniceri Kanunlari Istanbul Is Bankasi Kultur Yayinlari ISBN 9789944888073 Uzuncarsili Ismail Hakki 1988 Osmanli Devleti Teskilatindan Kapukulu Ocaklari I 3 bas Ankara Turk Tarih Kurumu ISBN 975160057X Yaldir Ayse Aysun 2009 ASKERI MUZIK TOPLULUGU MEHTER GELENEKSEL KIYAFET VE MUZIK ENSTRUMANLARININ PLASTIK ACIDAN SERAMIK SANAT OBJELERINE DONUSUMU Yuksek Lisans Tezi Izmir Dokuz Eylul Universitesi Yildiz Aysel 2022 Spyropoulos Mehmet Mert Sunar Yannis Ed Payitaht Yenicerileri Padisahin Asi Kullari 1700 1826 1 bas Istanbul Kitap Yayinevi ISBN 9786051052212 Yuksel Ahmet 2017 Yeniceri Ocagi Bozulma ve Casusluk PDF Journal of World History 9 2 ss 271 296 doi 10 9737 hist 2017 535 ISSN 1309 4173 1 Mart 2023 tarihinde kaynagindan PDF Erisim tarihi 21 Nisan 2023 Konuyla ilgili yayinlarAkdag Mustafa 1947 YENICERI OCAK NIZAMININ BOZULUSU Ankara Universitesi Dil ve Tarih Cografya Fakultesi Dergisi 5 3 ss 291 309 Erisim tarihi 22 Mayis 2023