Türkiye'de laiklik, Osmanlı İmparatorluğu zamanında yargı ve devlet yönetiminde kısmen kendini göstermeye başlamış, Cumhuriyet devrimi ile anayasanın temel unsurlarından biri haline gelmiş, din ve siyasetin birbirine karışmaması ilkesidir. Laiklik terimi Fransızcadaki karşılığı Laïcité kelimesinden Türkçeye uyarlanmıştır.
Osmanlı'da laikliğin ilk belirtileri II. Mahmud zamanında görülmüştür. Tanzimat dönemindeki reformlarla laik ve Batılı tarzda eğitim için Maarif Nezareti'nin kurulması, II. Meşrutiyet döneminde Şeyhülislamın kabineden çıkarılması gibi adımlarla Osmanlı'da devlet kurumları kısmen laikleşmiştir. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasıyla laiklik ilkesi devlet tarafından tamamen benimsenmiştir.
Laiklik ilkesi toplumun kimi kesimlerince benimsenirken, bazı kesimler buna tepki göstermiştir.[] 2017 yılında uluslararası bir şirket tarafından %1,97 hata payıyla yapılan ankete göre Türk halkının %70'i Türkiye'nin laik bir devlet olmasını desteklediğini, %24'ü ise buna karşı olduğunu belirtmiştir.
Karşıtları din adına devlete etki etme ve bu şekilde devleti ve toplumu idare etme amacını taşırlarken, seküler yaşam biçimini tercih edenler kişisel ve vicdani kanaatlerini devlete mal etme ve bunlar vasıtası ile devleti veya toplumu idare etme çabası içinde bulunmazlar. Laiklik, bir devlet ve toplum yönetimi biçimi olduğundan varlığı veya yokluğu kişilerin yaşam biçimine doğrudan tesir eder. Bu öneminden dolayı Laiklik, T.C. Anayasasının değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek maddeleri arasında sayılmıştır.
Kelime kökeni
Laiklik terimi, Fransızcadaki karşılığı Laïcité kelimesinden Türkçeye uyarlanmıştır. Bu kelime Fransızca diline eski Grekçe bir kelime olan ve din adamları dışındaki "halk" anlamında kullanılmış olup Laos kökünden gelen Laicus kelimesinden geçmiştir. Aynı terimin İngilizce karşılığı secularity olup, Latince bir kelime olan çağ anlamına gelen saeculum kelimesinden geçmiştir. Adlandırılmada çağ sözcüğünün kullanımı kurallarının dogmatik değil çağa göre değişebilir olduğuna işaret etmek içindir. Kavramlar, her iki biçimde de cismi ve bilimsel olan ile soyut ve dinsel olanın birbirine karıştırılmamasını ifade etmektedirler.
Aynı sözcük, Türk yazınında başlangıçta Ziya Gökalp'in La-Dinî, Ahmet İzzet Paşa'nın La-Ruhbanî ve Ubeydullah Efendi'nin İş Hükümeti deyişleri ile ifade olunmaya çalışılmıştır. Daha sonraları kullanılan layisizm terimi yerini tümüyle laiklik sözcüğüne bıraktı.
Özellikle, Ziya Gökalp'in Lâ-Dinî deyişi anlam bakımından karşıt olanlarca çarpıtılmaya çalışılarak dinsizlik anlamı kazandırılmak istenilmiştir. Oysa Arapça bir olumsuzluk ön eki durumunu alan la ile birlikte kelime dinsel olmayan anlamına gelmektedir. Laiklik, Türk yazınında, din ve devlet işlerinin ayrı tutulması ve özellikle devlet işlerinin, toplum idari yapısının ve hukuk aygıtının dinsel ahkamdan tümüyle bağımsız biçimde akıl ve bilime dayandırılması olarak terim anlamı kazandı.
Yapı
- Ayrıca bakınız: Dünyada laiklik
Laik devletlerin tarihsel süreçte oluşturdukları tipik özellikler
Tarihsel olarak, devletlerin laikleşmelerinde sağladıkları tipik özellikler:
- Dinsel özgürlüklerin garanti edilmesi,
- Devlet dinlerine dayanan idari mekanizmaların iptal edilmeleri,
- Kamusal fonların herhangi bir din için kullanımının engellenmesi,
- Yasal dizgelerin dinsel kaynaklı otoriteler tarafından belirlenmesinin önlenmesi,
- Eğitim sistemi (dinsel görüşlerden bağımsız) özgürlüğünün ilerletilmesi,
- Yurttaşların din değiştirme veya dinden kaçınmalarına hoşgörü gösterilmesi,
- Politik önderlerin dinsel inanışlarına dikkat edilmeksizin iktidara gelişlerinin temin edilmesi.
Laik düşüncenin felsefî temelleri
Laikliğin felsefi temelleri; Rönesans, hümanizm ve Reform hareketleri ile bu akım düşünürlerinin eserlerinde kaynaklarını bulur.
16. yüzyılda İtalya’da doğan Rönesans; sanat ve edebiyatta Katolik Vatikan Papalığından ve onun dinsel temalarından uzaklaşarak antik Roma ve Yunan sanat ve felsefecilerinden beslendi. Yayıldığı ülkelere göre içerdiği sanat ve edebiyat tarzının farklı alanlarda oluşmasına yol açtı. Sanatta olduğu gibi edebiyat ve felsefe alanlarında da antik dönem eserlerine dönüşü simgelemesi Yeniden Doğuş olarak nitelenmesini sağladı. Rönesans, skolastik öğretileri yıkıma uğrattığı gibi canlandırdığı hümanist ve akılcı akımları, Avrupa ülkelerinin 18. yüzyıl Aydınlanma Çağı düşünürlerine miras bırakarak ve kökleri MÖ 6. yüzyıla kadar dayandırılan Hümanizm'in tekrar canlanmasını hazırlayarak insan aklına duyulan ilgi ve saygının başlatıcısı oldu.
Aydınlanma Çağı'nın ilk düşünürleri olarak kabul edilen Descartes ve Leibniz’in yanı sıra Hollandalı hümanist Erasmus, David Hume, John Locke, Voltaire, Diderot, Montesquieu ile Rousseau gibi birçok Aydınlanma Çağı filozofları çağdaş laik düşünce alt yapılarının Avrupa ülkelerine yayılmasını sağlayan etkin eserleri ile insanların düşünce ve ideal dünyalarına hitap ederek bunları kuvvetlendirdiler. Bu kişilerin başarısı ve ortak özellikleri; din adamlarınca yüzyıllardır edilgen bir karaktere büründürülen insan ve düşüncesinin özgürleştirilmesine rehberlik etmeleri oldu. Bu da bilim, teknoloji ve sanayi alanlarında bir sonraki yüzyıl yaşanacak patlamaya zemin hazırladı.
Hümanist görüş aynı zamanda ahlâklı ve erdemli olmanın tek dayanağının dinsel inanışlar olmadığını da kabul etmektedir. Kaynaklarını insanda, insan ahlak ve vicdanında arayan laik ahlak felsefesi hümanist düşüncenin ahlak felsefesini yansıtmaktadır. Genel anlamda doğrunun ancak akıl aracılığı ile bulunabileceğini öne süren Kıbrıslı Zenon'un kurucusu olduğu Stoa Okulu'nun antik çağın laik ahlak öğretisini temsil ettiği kabul edilmektedir.
Atatürkçü Laiklik Anlayışı veya Türk Laikliği
Laik toplum ve devlet yapısına verdiği önemle Ziya Gökalp, Fuat Köprülü, Atatürkçü düşünceyi başarı ile edebiyat alanına kazandıran Falih Rıfkı Atay, Türk Hümanizmi eseri ile , Atatürk döneminin efsane Millî Eğitim Bakanı olan ve Dünya Klasikleri'nin Türk diline kazandırılmasını sağlayan Hasan Âli Yücel, Tonguç Baba olarak anılan ve Köy Enstitüleri alanındaki üstün çalışmaları ile bilinen İsmail Hakkı Tonguç, Cumhuriyetin 50. Yılına armağan ettiği Türkiye’de Çağdaşlaşma isimli kitabı Türkiye tarihinin 75 adetlik ender kitapları arasında gösterilen Niyazi Berkes daha gerilere gidilecek olursa Yunus Emre gibi tarihi kişilikler Türkiye'de Hümanist değer yargısının gelişmesine rehberlik eden saygın düşünürler oldular. Türk Hümanizmi adlı eserinde Suat Sinanoğlu, Atatürk Devrim ve reformlarının getirdiği kurum ve kuruluşların Hümanist ruhu taşıdıklarını ve bu ruhun TBMM, Medeni Kanun gibi eserleri taşıdığını belirtti. Bir İnsani Değerler Sistemi olarak tanımlanan Hümanizm; cinsiyet, inanış veya başka bir fark gözetmeyen ulusçu ve eşitlikçi yapısı ile Laik Cumhuriyet'in temel felsefesi olduğu biçiminde yorumlandı.
3 Mart 1924'te kabul edilen bir yasayla Türkiye sınırları içinde bütün öğretim ve eğitim kurumları Maarif Vekâleti'ne (Eğitim Bakanlığı) bağlandı. Tevhid-i Tedrisat Kanunu'yla (Öğretimin Birleştirilmesi Yasası) dinî eğitim ya da dinsel temellere göre eğitim yapan okullar kapatıldı. Şer'iye ve Evkaf Vekâleti (Din İşleri ve Vakıflar Bakanlığı) kaldırılarak din işleriyle ilgili olarak Diyanet İşleri Başkanlığı kuruldu. Böylece Türkiye'de din hizmetleri, devlet kontrolü dışında değil, devletin denetimiyle yürütülecekti. 1924'te halifeliğin kaldırılması, 1925'te tekke, zaviye ve türbelerin kapatılması, Türkiye Cumhuriyeti'nin laikleşme yolunda attığı öteki adımlardır. Yine 1926'da yürürlüğe giren Medeni Kanun ile hukuk alanında da laiklik ilkesi geçerli kılındı. Lise ders programlarından Arapça ve Farsça dersleri kaldırıldı. 1928'de çıkarılan yeni bir yasayla anayasanın ikinci maddesinde yer alan "Türk Devleti'nin dini, İslam dinidir" cümlesi çıkarıldı. Laiklik, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin tek partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi'nin programında altı okla simgelenen ilkelerden biri olarak 1931'de yer aldı.
Bu dönemde zorunlu din derslerinin kabul edilmeyişi 14 Mayıs 1931 tarihli CHP Kongresinde parti programına ilave olunan ek maddede, Din telakkisi vicdan işi olduğundan fırka din fikirlerini devlet ve dünya işlerinden ve siyasetten ayrı tutmayı milletimizin muassır telakkisinde başlıca muvaffakiyet olarak görür. biçiminde ifade olundu ve din dersleri 1933'te okul programlarından çıkarıldı. 1949'da ilköğretim, 1956'da ortaöğretim programlarına "seçmeli ders" olarak yeniden konuldu. Din dersleri 1982 Anayasasının 24. Maddesi ile ilk ve ortaöğrenim kurumlarında zorunlu dersler arasına girdi.
İslamiyetten önce Türkler göçebeydi. Toplayıcı, avcı, göçebe topluluklar, düzenli ordu, töre ve yurt özellikleriyle pagan, politikon, teokratik ve barbarik değildiler. 10. yüzyılda Türkler, İslamiyeti benimsedikten ve ümmet kültürüne girdikten sonra, devlet ve din ilişkileri İslam dini ile bağlantılı olmuştur. Tanzimata kadar Osmanlı devleti teokrasiye yakın olmasına rağmen, bütün dinlere karşı inanç ve vicdan özgürlüğünü sağlamıştı. Tanzimat ile başlatılan yenileşme, çağdaşlaşma ve gerilemenin önlenmesi çalışmaları aynı zamanda yeni kurulacak Türkiye'nin temel felsefelerinden olan laik devlet ve toplum yapısının oluşmasındaki dinamiğin başlangıcı olma özelliğini de taşıdı.
Türkiye'de laikliğin başlangıcı Tanzimat Dönemi'ne kadar uzanır. 18. yüzyılda başlayan yenileşme hareketleriyle birlikte toplumsal yaşayışın ve devlet düzeninin işleyişinde ikili bir durum ortaya çıktı. Osmanlı Üniversitesi olan Darülfünun'a II. Abdulhamit döneminde 1869 tarihli nizamname ile fıkıh (Şer'i Hukuk) derslerinin yanında Roma Hukuku ve Fransız Medeni Hukuku dersleri zorunlu ders olarak konulmuştu.
Özellikle 19. yüzyılda bu ikilik daha da belirginleşti. İslam dininin gereklerine göre öğretim yapan medreselerin yanında çağdaş eğitim anlayışına göre kurulmuş okullar açıldı. Hukuk alanında da hem İslam hukukuna göre yargılamalar yapılıyor, hem çağdaş hukuk anlayışına göre kurulmuş mahkemeler görev yapıyordu. Padişah ise hem bütün Müslümanların halifesi, hem de Osmanlı Devleti sınırları içinde yaşayan başka dinlerden olan yurttaşların hükümdarı durumundaydı. Bu ikili durum Kurtuluş Savaşı'nın sonuna kadar sürdü.
İlmiye Sınıfından olan bazı ulema III. Selim'e: Askere setre pantolon giydirip imanına halel getiren, önlerine muallim diye Frenkleri düşüren padişaha Allah tevfikatını çok görür, diye söylenmiş, bu dönemde başlayan ve ileride de sürecek olan ıslahat çabalarında muhalif ve çeşitli isyanların kışkırtıcısı olmuşlar ise de zaman içinde değişime ayak uyduramadıklarından medreselerin tümüyle yok olmaları sonucu vaki olmuştur.
Tarihsel gelişim
Osmanlı dönemi
II. Mahmut dönemi 1808-1839 (Aydın Mutlakiyetçi Devlet)
II. Mahmut, ulemaya yalnız din işleriyle uğraşmalarını, hükûmet işlerinin yalnız padişahın mutlak yetkisine ait bir alanda olduğunu eylemleriyle belirtmiştir. Örneğin, düşünülen vergiler, medrese softalarının askere alınması, din kurumunun izni alınmadan haciz ve müsaderelere girişilmesi, vakıf işlerini ele alması, Frenk âdetlerine karşı aşırı ilgi göstermesi gibi konularda Şeyh'ül İslam'ın verdiği bir muhtırayı yırtarak bu gibi işlerin yalnız hükümdar yetkilerine ait olduğunu belirtmiştir.
Bu dönemde maarif, fen ve nafia (Yararlı İşler / Bayındırlık) gibi yeni kavramların yenileşme hareketinin ilk önemli göstergelerinden olarak kullanım alanına dahil olmaya başladıkları görüldü. Fen ve bunun çoğulu olan fünun kelimeleri ortaya çıkarıldı ve kullanıldı.
İlk bu dönemde kullanılmaya başlanan eğitim, bilgi, bilim alanları ile ilgili bulunan bu sözcükler ilgili bulundukları alanlardaki gelişme ihtiyacının bir göstergesi oldukları gibi Tanzimat Dönemi yazınına da miras olarak kalmış oldu.
Bu dönemde ilim kelimesi bugünkü anlamı ile fen bilimlerini değil Kur'an, Sünnet, İcma ve Kıyas sıralamasını oluşturan fıkıh vasıtası ile ortaya çıkarılan bir din bilgisi ve dinsel hukuk alanını ifade etmekte idi. Bu şekilde tesis olunan dinsel bir hukuk olan şeriatin kendisini devlet yönetimi üzerinde söz sahibi olmaktan öte bir idare hukuku biçiminde tanıtmakta olması da bu noktada oldukça önemli bir değerlendirmedir.
Bahsedilen yeni sözcükler ise böyle bir yapıyla iç içe olan ortamda müstakil bir bilimsel bilgi alanının doğuş habercileri olması nedeni ile önem taşımaktadır. Şeyh’ül İslam, din bilginleri olan ulema adına devlet işlerinde fetva makamı olarak bulunsa da Batı ülkelerinin tarihinde olduğu gibi tümüyle bağımsız bir yapı yerine ataması ve azli padişah tarafından yapılan bir devlet makamı olarak sultanın emirleri altında olmuşlardır.
Münevver yani aydın kelimesinin bu sözcüklerin ardından aynı dönemde ortaya çıkışı, bu çabaların düşün alanında sistemleşmeye başlaması olarak değerlendirilebilir.
1824 yılında II. Mahmut tarafından çıkarılan ferman, ilköğretimi zorunlu hale getirmiş olmakla birlikte ilk eğitim alanında II. Mahmut döneminde başka bir gelişme olmamıştır. Ancak o zamana kadar yaygın eğitim; devletin doğrudan ilgilenmediği ve vakıflar eline bırakılmış bir alan olarak bulunmakta idi. Fermanda dikkat çeken bir husus, bu zorunlu eğitimin amacının çocukların, dünya hayatına değil ahret hayatına hazırlanmaları amacını belirtiyor olmasıdır. Bu nedenle Tanzimat Dönemi boyunca dahi ilköğretim tümüyle medrese çıkışlı din adamlarının elinde bulundu.
1827 yılında ilk Tıp Okulu ve Tıbbiyenin ilk biçimi olan Tıphane, 1835’te Yeniçeri Ocağı'nın yerine Harbiye okulları açıldı.
1838 yılındaki ferman ile ilk defa 1839'da açılan Rüşdiye (Orta) Mektepleri ile rüşt yaşında bulunan çocukların devlet memuriyetine hazırlanmaları sağlandı.
II. Mahmut döneminde, devlet ve din işleri ayrılmaya çalışılırken yeni ve bilimsel bilgi ağırlıklı eğitim veren okullar açılmış olmakla birlikte eğitimde ilköğrenim vakıflara bağlı medreseler elinde bırakıldığından köklü bir değişim olmamıştır.
Tanzimat dönemi 1839-1876
Tanzimat öncesinde, II.Mahmut'un yıllarına kadar Osmanlı eğitim sistemi; Topkapı Sarayında bulunan Enderun Okulu, ordu içinde bulunan Yeniçeri Ocağı (1826'ya kadar) ve yaygın olarak ise İlmiye Sınıfının elinde bulunan medreselerden oluşmakta idi.
Rönesans ile birlikte Avrupa'da başlayan yeni dönemde; inceleme, araştırma ve deneysel yöntemlere dayanan öğrenim biçimleri geliştirildi. Kilisenin dinsel öğretisi ile birleşmiş skolastik yöntemlere karşı duruldu, akılcılık öne çıkarıldı. Bunu, bilim alanında yeni buluşlar ve idare alanında yeni yöntemler takip etti.
II. Mahmutʼun 1 Temmuz 1839’da vefatından bir gün sonra tahta çıkan oğlu I. Abdülmecit'in 4 ay sonra 3 Kasım 1839’da Gülhane Parkında ilan ettirdiği Gülhane Hatt-ı Hümayunu ile Tanzimat Dönemi başladı.
Tanzimat sözcüğü, düzen (nizam) verme anlamına gelen tanzimin çoğulu olup düzenlemeler anlamına gelmektedir. Bu ferman ülkenin zayıflama ve geri kalmasını açık bir biçimde şeri yasalardan uzaklaşılmış olmasına bağlamaktadır.
Bununla birlikte veya buna rağmen, ferman ile ilan olunan yenileşme hareketlerinde ilk işlemin ceza hukuku alanında başlamış olması konunun anayasallaşma sürecinin bir parçası olması kadar din ve devlet ilişkilerinde yeni bir sürecin yasal yapıda başlangıcı olması bakımından da dikkat çekicidir.
Din ve hukuk alanına ilişkin reformlar
Tanzimat Fermanı'nın ilan olunmasından bir yıl sonra 1840'ta dönemin ilk yenileşme hareketlerinden olarak fermanda belirtilen suç ve cezalarda yasallık vurgusunun sonucu olarak ceza alanında yasalaşmanın temini için bazı maddeleri Fransız Ceza Hukukundan alınan Ceza Kanunu kabul edildi. 1850 yılında ilk Ticaret Kanunu çıkarıldı. Bu kanun, mevzuat açısından ticari yaşamı bir düzene kavuşturdu ve daha önce ticari teamül kurallarının uygulanmasının yarattığı keyfiliğe son verdi. Geleneksel yargı organı olarak korunan yanında ticaret ve ceza davalarını görmek üzere laik yapısı ile tesis edildi. Bundan önce, 1801'de gümrüklerde kurulmuş olan Ticaret Meclisleri Gümrük Emini'nin başkanlığında ticaret davalarına bakmaya başlamıştı. İşlerin düzenlenmesi için gerekli olan mevzuat Ahmet Cevdet Paşa tarafından Mecelle adı altında derlendi. Önceden beri ecnebi taraflar arasında ortaya çıkan uyuşmazlıklara bakmakta olan Konsolosluk Mahkemeleri ile farklı inanışlardan olan yurttaşların aile ve miras işlerindeki uyuşmazlıklarını götürebildikleri, kendi ruhani önderleri tarafından görülen Cemaat Mahkemeleri de varlıklarını sürdürdü. Ayrıca vakıflarla ilgili davalara bakmak üzere Evkaf Mahkemesi kuruldu. Tanzimat döneminde önceden var olan çok hukuklu sisteme bir de iç işler olarak tanımlanabilecek yapıdaki ikileşme; Şer'iye ve Nizamiye Mahkemeleri olarak eklenmiş oldu.
Din ve eğitim alanına ilişkin diğer reformlar
İlk örnekleri 1839 yılında açılan Rüşdiye (Orta) Mekteplerine ek olarak 1840'ta Okulu açıldı. Bu okul iki bölüme ayrılarak birincisi Maarif-i Adliye, ikincisi edebi bilimler ile ilgili eğitim vermek üzere Maarif-i Edebiyye Mektebi adını aldı. Bu okullar ve diğer rüştiye mektepleri bu dönemde adından çokça bahsedilen fen, sanayi, nafia, maarif alanlarında uzmanlaşmaya yönelik değil, ortaeğitim üzerinden memur yetiştirme amacına hizmet ettiler. Rüşdiye Mekteplerinden mezun olmak memur olmak için getirilen koşullardan oldu. Bu dönemde açılan okullardan en çok mülkiye ve hariciye memurları yetiştirildi.
Eğitimin çağdaşlaştırılması çabalarının ürünü olarak ortaya çıkan öğretmen yetiştirme ihtiyacına cevap vermek üzere 1848’de Mektebi ve kız öğretmen yetiştirmek üzere 1870’te adı ile öğretmen okulları kuruldu. Bu zamana kadar kızların mahalle mektebinde sadece dinsel nitelikli eğitim almaları biçiminde sürdürülen geleneksel uygulamaya son verilmiş oldu. Tıbbiye adını alan Tıp Okulu ilk mezunlarını 1843 yılında verdi.
1869'da çıkarılan Maarif-i Umumiye Nizamnamesinin 79 ve 129. Maddelerine göre İstanbul'da çağdaş anlamda teşkil edilecek ilk üniversitenin kurulması ve bu üniversitenin Edebiyat, Hukuk ve Fen Fakültelerini barındırması kararlaştırıldı. 20 Şubat 1870'te Darülfünun adı ile açılışı yapılan üniversitenin açılışında konuşan Safvet Efendi, ülkenin geri kalmış olmasını ilk iki yüzyılı içinde bilim ve fen alanlarına gösterilen ilgi, saygı ve teşvikin sonraları devam etmemiş olmasına bağlayarak Darülfünun'un işte bu eksikliği kapatacak nitelikte olacağını belirtti. Başvurular arasından tespit edilen 450 öğrencinin çoğunluğunu medrese çıkışlı talebeler oluşturdu.
Ancak açılışta konuşan, kendisini Afgani lafzı ile tanıtan bir İranlı olan Cemaleddin Afgani'nin heretik olarak yorumlanan konuşması medrese talebeleri ve ilmiyenin tepkilerine neden olduğundan Cemaleddin ülke dışına sürgün edildi, ardından okul kapatıldı. Medreselilerin Cemaleddin üzerinden gösterdiği tepkilerin gerçek hedefinin fen okulları olduğu yorumları yapıldı. Cemaleddin'in ülke dışına gönderilmesine rağmen okul kapatıldı. İstanbul'dan gittiği Mısır'da ünlü Mısırlı talebesi Muhammed Abduh'u yetiştirdi.
Tanzimat Döneminde, sibyan (ilk) mektepleri ve medreseler devam etmekle birlikte yeni kurulan Rüşdiye (Orta), İdadi (Lise), Sultaniler (Lise ve Yüksekokul) ve Darül Fünun (Üniversite) gibi eğitim kurumları Maarif Nezaretine bağlandığından bu dönemin eğitim alanında da hukuk alanında olduğu gibi ikili bir yapı doğdu. Din işleri ve kısmen görülmeye devam eden adliye işleri gibi, sibyan mektepleri ve medreseler eliyle görülen eğitim işleri önceden olduğu gibi Meşihat'a yani Şeyhülislama bağlı bulunmaya devam etti. Şeyhülislama bağlı okullar dini ağırlıklı eğitim vermeye devam ederken Maarif Nezaretine bağlanan yeni okullarda dinî eğitim de bulunmakla birlikte yeni düzene göre Batılı tarzda eğitim verildi.
Kanun-u Esasi Dönemi, 23 Aralık 1876-20 Nisan 1924
V. Murat’ın akıl rahatsızlığının baş göstermesi üzerine, Şehzade olan II. Abdülhamit kendisi ile görüşmeye gelen Mithat Paşa’ya tahta çıkma karşılığı bir temel yasanın oluşturulması yani Kanuni Esasi'yi ilan etme sözü verdi. Hatta şartsız bir sultanlığı kabul etmeyeceğini de görüşmesinde sözlerine ekledi.
Tahta çıktığında Kanun-u Esasi'nin hazırlanması işini Mithat Paşa’nın başında bulunduğu bir komisyona havale etti. Mithat Paşa, yaklaşan Tersane Konferansı'nda katılımcı ülkelerin Osmanlı'ya karşı uygulayacakları baskıyı durdurmak için Konferanstan önce Kanun-u Esasi'yi hazırlama işini tamamlamaya çalıştı.
23 Aralık 1876’da ilan olunan Kanun-u Esasi'ye rağmen Tersane Konferansı'nda çıkan kararların Osmanlı tarafından kabul edilmemesi üzerine 24 Nisan 1877’de 93 Harbi olarak bilinen Osmanlı-Rus Savaşı başladı. Ruslar Yeşilköy’e kadar geldiklerinde imzalanan barış andlaşmasından sonra II. Abdülhamit, Kanun-u Esasi'yi yine aynı kanunun 7. Maddesine göre 31 Ocak’da Ruslarla imzalanan Edirne Mütarekesi'nden sonra 13 Şubat 1878'de tatil ettiğini açıkladı. Osmanlı-Rus Savaşı ile geçen iki yıllık süre I. Meşrutiyet dönemi olarak anıldı.
I. Meşrutiyet Dönemi, 23 Aralık 1876 - 13 Şubat 1878
23 Aralık 1876’da Beyazıt Meydanı'nda Çorluluzade Celaleddin Paşa tarafından okunarak ilân olunan Kanun-u Esasi, Osmanlı İmparatorluğu'nun ilk temel yasası olması ve buna dayanarak meclisli bir dönemin başlamış olması nedenleri ile ilk anayasal dönem olarak kabul edilmektedir.
Kanun-u Esasi, anayasallaşma sürecinde taşıdığı önemle birlikte din devlet ilişkilerinde ileriye dönük belirgin bir gelişme sağlamadı. Daha çok din ve devlet işlerini iç içe geçiren bir yapı getirdi. Kanun-u Esasi toplam 121 maddeden müteşekkil olarak oluşturuldu. II. Abdülhamit komisyonun çalışmaları bitirmeye yaklaştığı anlarda, sultana sakıncalı gördüğü kişileri herhangi bir yargılama olmaksızın sürgün etme hakkı veren bir maddenin ilave olunmasını istedi. Bu madde ilave olunmadan taslağı onaylamayacağını da belirtti. Böylece 113. Madde ilave olundu. 4. Madde padişahı dinin hamisi olarak tanıtıyordu. 35. Madde ise padişaha seçimle gelecek Meclis-i Mebûsan ile Vükela arasında ihtilaf olması halinde Vükela heyetini değiştirme ve/veya Meclis-i Mebûsan'ı fesh etme yetkisini veriyordu. 5 Şubat 1877’de II. Abdülhamit daha önce Sadrazamlığa getirdiği Mithat Paşa’yı azlettiğini bildirerek sürgüne gönderdi.
II. Abdülhamid, Kanun-u Esasi'de yer alan 7. maddeye dayanarak 1878'de Kanun-u Esasi'yi tatil ettiğini bildirince I. Meşrutiyet olarak anılan dönem sona erdi.
II. Meşrutiyet Dönemi 24 Temmuz 1908-11 Nisan 1920
II. Meşrutiyet döneminde padişaha bağlılık anlayışından padişahın anayasaya bağlılığı esasına geçildi. II. Meşrutiyet'i hazırlayan Türkçülük, muasırlaşma ve Batılılaşma gibi akımların, II. Abdülhamid’in gelenekçiliği temsil eden ve bunu kuvvetlendiren Arapçacılık ve İslamcılığına tepki ile geliştiğini belirtmek yerinde bir tespit olur. 1916’da Şeyhülislam kabineden çıkarıldı. Tek eşlilik halen gündem konusu olamasa da erkeklerin ikinci bir kadınla evlenebilmeleri için ilk eşin rızasının şart koşulduğu yeni aile hukuku nizamnamesi 1917’de çıkarıldı. Kız liseleri açıldığı gibi kızların üniversiteye gidebilmeleri sağlandı. Kadın devlet memuriyetine girmeye başladı.
13 Nisan 1909'da çıkan 31 Mart Vakası isyanında gelişmelerden ve yönetimden memnun olmayanlar Meclis-i Mebûsan'ı bastılar. Din elden gidiyor propagandasının etkisinde kalanlar Adliye Nazırı ile bazı milletvekillerini katlettiler ve şeriat yönetimine dönülerek meşrutiyete ve uygulamalarına son verilmesini istediler. Bu olay üzerine Selanik'te oluşturulan Hüseyin Hüsnü Paşa'nın komutanı ve Mustafa Kemal'in de Kurmay Subayı olduğu Hareket Ordusu, İstanbul yakınlarında komuta değişikliğine giderek Mahmut Şevket Paşa'nın komutasında ve Enver Bey'in Kurmaylığında şehre girdi ve asileri tedip etti. 22 Ağustos'ta Kanun-u Esasi'nin 21. Maddesinde değişiklikler yapılarak parlamenter yönetime geçildi. Padişahın yetkilerinde kısıtlamalar yapılarak Padişahın da anayasaya yani Kanun-u Esasi'ye bağlılığı getirildi. Padişaha yargı kararına gerek duymadan sürgün yetkisi tanıyan 113. Madde kaldırıldı. Yasama, yürütme ve yargı güçlerinin birbirinden ayrıldığı Kuvvetler Ayrılığı ilkesi benimsendi. Ancak bu ilkenin tam olarak yerleşebilmesi 1961 Anayasası ile sağlandı.
II. Abdülhamid rejiminin sansürleri sona erdiğinden II. Meşrutiyet döneminde eğitim alanında birçok görüş ortaya koyan yazılar yazıldı. Nitekim anayasal gelişmeler, teokratik saltanattan meşruti sisteme, oradan da laik cumhuriyete doğru bir çizgi izlemiştir.
Cumhuriyet dönemi ve Atatürk devrimleri
Devrimcilik niteliği
Din Devleti görüşüne karşılık Ulus Devleti görüşünün zaferi, çağdaşlaşma yolunda birbiri arkasından gelecek bir dizi reformun kapısını açmış oluyordu. Bunların başlıcaları hukuk, eğitim, yazı, dil ve genel olarak yaşam ve kültür alanındaki değişmeler olmuştur. Bunlar yeni perspektif içinde Cumhuriyet devrimleri olarak tanımlanırlar; çünkü onlara hâlâ karşı olanlar bulunduğu halde koşullar bu değişikliklere girişilmesini âdeta kendiliklerinden zorlar ve bir önderin kılavuzluğunun rotasını çizerler.
Saltanat ve Hilafetin Kaldırılması
Saltanat, dünyasal bir egemenlikten başka bir şey değildi. Egemenlik ulusa geçtiği için saltanat diye bir şey artık yoktu. Mustafa Kemal:
“ | Efendiler, egemenlik hiçbir ulusa hiçbir zaman ulemâ tartışmaları ile verilmemiştir. Egemenlik hep güç kullanılarak zorla alınır. Türk ulusu elinden alınan egemenliği şimdi kendi eline almış bulunuyor. Bu bir gerçek. Önümüzdeki sorun bunun ulusun elinde bırakılıp bırakılmayacağı sorunu değil, sadece bu gerçeği ilan etme sorunudur. Anlamazlarsa doğal olan nasılsa olacaktır; şu farkla ki belki birkaç kafa kesilecektir. | „ |
25 Şubat 1924'te Meclis'te din ve devlet ayrımı teklifi tartışılmaya başlandı. Önergede hilafetin kaldırılması, Şer'iye ve Evkaf Vekâleti'nin, medreselerin kaldırılması maddeleri de vardı. 25 Şubat'tan 3 Mart'a kadar süren tartışmalardan ve Adliye Bakanı Seyyid Bey'in hilafet hakkında bilgi veren söylevinden sonra bu teklifler Meclis'te kabul edildi.
Hukuk devrimi ve çağdaş hukuk düzeninin oluşturulması
Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması yolunda hukuk alanında yapılan devrimler ve yenilikler, Cumhuriyet döneminin ve yeni Türkiye'nin en önemli çağdaşlaşma hamleleri olarak ceza hukuku ve medeni hukuk düzenlemeleri ile gerçekleştirildi. Kadın veya erkek veya kişisel kanaatlerine bağlı olmaksızın tüm vatandaşların eşit yasal haklara sahip olmaları ve hukuk birliğinin tesis edilmesi bu alanlardaki düzenlemeler ile gerçekleştirildi. Gerçekleştirilen Hukuk Devrimi ile Sened-i İttifak'tan bu yana devam eden Anayasallaşma Süreci tamamlandı, hem hukuk hem de eğitim alanlarında Tanzimat ile birlikte oluşturulan ikili yapılara son verildi ve Çağdaşlaşma Süreci temellerine oturtuldu.
Atatürk Devrimleri'nin temel taşı olan Laiklik Devrimi, 3 Mart 1924'te hilafetin ilgası ve Şer'iye ve Evkaf Vekâleti'nin kapatılması ile başlatıldı. Müteakiben, 8 Nisan 1924'te 469 sayılı yasa ile kapatıldılar. Bunu 4 Ekim 1926'da Türk Medeni Kanunu'nun kabul edilerek ek 864 sayılı Tatbikat Kanunu ile Mecelle'nin lağvedilmesi takip etti ve böylece Laiklik Devrimi hukuki ve kurumsal bütünlüğe kavuşturuldu.
1924 Anayasasında 5 Aralık 1934 tarihinde yapılan değişiklik ile otuz yaşını tamamlayan kadın veya erkek her vatandaşın milletvekili olabileceği belirtilmiştir.
Türkiye, ulusal bir devlet olarak kurulmuştur. Yani toplum, kendi kaderi hakkında karar verebilme erkine sahiptir ki; buna “Türk Ulusu” denir. Ulus (devletin) ne bir tebaası ne bir ırk, ne de bir ümmettir. Ulus, haklarını akla göre düzenleyen toplumdur. Bu bakımdan egemenliğin kayıtsız şartsız ulusun olması demek, devletin “lâik” olması demektir. Bazı çevreler, Türk Hukuku’nda lâikliğin bir tanımının olmadığını iddia etmektedirler. Oysa Anayasanın 24. maddesi, lâikliği, rasyonalist felsefenin çözümlemesine göre tanımlamıştır:
“ | Kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasî veya hukukî temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasî veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz. | „ |
— Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, Madde 24 |
Din ve laik eğitim
Tevhidi Tedrisat yasası ile eğitimin tümüyle devlet ve yasa denetimi içinde bulunması sağlanmıştır.
Cumhuriyet dönemi devrimlerinin hukuk alanı yanında önemli bir yer tuttukları öteki alan eğitim alanıdır. Bu alanın devrimci ilkeye göre çağdaşlaştırılması işi hukuk alanında olduğundan daha çok sayıda sorunlarla doludur. Hukuk alanında olduğu gibi bu alanda da temel ilke, eğitimi birleştirme ve bütünleştirme ilkesidir. Bunun bir yanı müslüman halkın eğitim kurallarındaki ikiliğin kaldırılması, öteki yanı özellikle müslüman olan ya da olmayan ilkeğitimin devlet yetkisi alanı içine alınması, ulusal eğitim kavramının getirilmesidir. Bu yönün açılışında da Atatürk'ün önderliği başta gelir. Haziran 1921 gibi erken bir tarihte bir eğitim kongresindeki konuşmasında söylediği şu sözler bunu iyi yansıtır:
“ | Bu savaş yılları içinde bile dikkatle hazırlanması gereken programları geliştirmeliyiz. Bütün eğitim sistemimizin verimli olarak çalışacağı temelleri hazırlamalıyız. Benim inancıma göre ulusumuzun geri kalışında geleneksel eğitim yöntemleri en büyük etken olmuştur. Ulusal eğitimden söz ettiğim zaman bütün geleneksel inançlardan, Doğu'dan ya da Batı'dan gelen bütün yabancı etkilerden arınmış, ulusal niteliğimize uyan eğitimi anlıyorum. | „ |
Din ve laik hukuk
ve kurumu, Cumhuriyet döneminde dinin devlet, hukuk ve eğitim alanları ile ilişkisini net bir şekilde belirleyici olarak ortaya koyması bakımından oldukça önemlidir. Çünkü bu kanunun birinci maddesi Müslümanlık kurallarını muamelat yani işlemler ve inançlar ile ibadetler olarak iki biçimde değerlendirmiştir. Bahsedilen ilk alanın Büyük Millet Meclisi'nin yasama yetkisi altında olduğunun belirtilmesi ile dinsel inanış ve esasların devlet ve idare alanı içinde belirleyici olmasının önüne geçilerek şeri hukuk sistemine son verilmiştir. Ancak ibadetler ve inanç esasları gibi diğer konular Diyanet İşleri Başkanlığı'nın konusu olmuştur.
Hukuk çerçevesi içinde, Din üzerinde üç alanda kısıtlama bulunduğu görülür. Birincisi, 'na göre mezhep ya da tarikatlere dayalı cemiyet kurulamamasıdır. Bu madde, Medeni Kanun'daki, Dinsel Tesisler Kurulabileceği ilkesinin, daha geniş bir çerçeve içinde bakılmadığı takdirde yanlış yorumlanmasını önleyecek niteliktedir. Bu madde ayrımcı olmayan, herkesin katılabileceği, örneğin cami yapımı ve onarımı için, hayrat işleri, meslek yardımlaşması, din yapıtları meydana getirme gibi amaçlarla cemiyet kurulmasını yasaklamaz. İkinci kısıtlama belirli bir din grubundan destek sağlama amacı olan siyasal parti kurulamamasıdır. Örneğin bir Katolik partisi, bir Müslüman partisi, bir İslam birliği ya da İslam devleti partisi, Alevi ya da Yahudi partisi gibi bir parti Türkiye'de kurulamaz. Üçüncü kısıtlama 1949'da Ceza Kanunu'nda yapılan değişiklerle de pekiştirilen ve Anayasanın Laiklik İlkesine Aykırı olan, devletin sosyal, ekonomik, politik, hukuksal nizamlarını kısmen de olsa din esaslarına göre değiştirmeyi güden eylemlerin suç sayılmasıdır.
“ | Atatürk devrimlerinin iki temel taşı, Lâyisizm ve Eğitim Birliğidir. Millet bütün dünya işlerinde ne şeriat ne de herhangi bir ideolojinin baskısında olmayarak, yalnız günün şartları içinde kendisi için en yararlıyı düşünerek karar verir: Öz Atatürkçülük budur. | „ |
Türkiye'nin laik bir devlet olarak doğuşunun ilk aşaması olarak kabul edilebilecek halifelik makamının ve Şer'iye (Din İşleri) ve Evkaf (Vakıflar) Vekâleti'nin 1921 tarihli Teşkilat-ı Esasiye isimli anayasası ile kaldırılmasından sonra, diğer pek çok reformun temeli olma niteliği kazandı. Devlet ve din işlerinin tam ayrımı, 5 Şubat 1937 tarihinde Türk Anayasasına dahil edilerek laiklik devrimi anayasal gelişimini kazandı.
Atatürk dönemi devrim ve reformlarından bazıları
- Saltanat rejiminin kaldırılması, 1 Kasım 1922.
- Yeni Türk Devleti'nin cumhuriyet olarak ilanı, 29 Ekim 1923.
- Halifelik makamının kaldırılması, 3 Mart 1924.
- Dinsel eğitim sisteminin kaldırılması ve ulusal eğitim sistemine giriş, 3 Mart 1924.
- Dinsel mahkemelerin kapatılması, 1924-1937.
- Başta Türk Medeni Kanunu ve Türk Ceza Kanunu'nun kabul edilerek yasaların laik devlet yapısına dönüştürülmesi, 1924-1937.
- Şapka ve Kıyafet Devrimi, 25 Kasım 1925.
- Mezhep yanlısı manastır ve derviş localarının kapanması, 30 Kasım 1925.
- Uluslararası ölçü, saat ve takvime geçilmesi, 1925-1931.
- Cinsiyetler arası eşitliği tanıma, 1926-1931.
- Yeni Türk alfabesine geçiş, 1 Kasım 1928.
- Soyadı Kanunu, 21 Haziran 1934.
- Lakap ve takma adların kaldırılması, 26 Kasım 1934.
- Laiklik ilkesinin anayasaya girişi, 5 Şubat 1937.
Ayrıca bakınız
Kaynakça
- ^ Hoffman, Max; Werz, Michael; Halpin, John. . Center for American Progress. 12 Şubat 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 6 Ağustos 2020.
- ^ . 11 Mayıs 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 15 Mart 2012.
- ^ Jean Baubérot Jean Baubérot, Secular Principle 5 Kasım 2013 tarihinde Wayback Machine sitesinde .
- ^ "The Secular Principle". 8 Mayıs 2013 tarihinde kaynağından . Erişim tarihi: 7 Kasım 2013.
- ^ . 29 Mayıs 2013 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 16 Eylül 2013.
- ^ "Hürriyet Gazetesi, Abdulhamit ve Roma Hukuku". 16 Ağustos 2013 tarihinde kaynağından . Erişim tarihi: 16 Eylül 2013.
- ^ Antel, Tanzimat Maarifi, İstanbul, 1940
- ^ Engelhardt, Edouard. Tanzimat, çev. Ayda Düz (İstanbul, 1976) s. 22
- ^ a b "Tanzimat Fermanı, Viki Kaynak". 15 Mart 2012 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 15 Mart 2012.
- ^ Makale, Durhan, İbrahim. Tanzimat Döneminde Osmanlı Yargı Teşkilâtındaki Gelişmeler[]
- ^ (PDF). 6 Ağustos 2010 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 15 Mart 2012.
- ^ Berkes, Niyazi (2002). Türkiye'de Çağdaşlaşma, 2. Basım, YKY yayımcı. S. 521.
- ^ Gazi Mustafa Kemal, 421-422
- ^ "[[Türkiye Büyük Millet Meclisi]], TC. Anayasası, Madde 24". 16 Ekim 2013 tarihinde kaynağından . Erişim tarihi: 20 Ekim 2013.
- ^ "Lâiklik Konusunda Kavram Kargaşası, Prof. Dr. M. Sadık Acar" (PDF). 31 Temmuz 2014 tarihinde kaynağından (PDF). Erişim tarihi: 20 Ekim 2013.
- ^ Atatürk'ün Maarife ait Direktifleri,3-10 ve 17
- ^ Berkes, Niyazi (2002). Türkiye'de Çağdaşlaşma, 2. Basım, YKY yayımcı. S. 536.
- ^ Atay, Falih Rıfkı. (2006) (Atatürkçülük Nedir?) Bateş Yayımcı. S. 18
Dış bağlantılar
- . Uzay Bulut. Gatestone Institute. 29 Mayıs 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi.
- Makale, Türkiye Cumhuriyetinin Temeli Laiklik 1 Temmuz 2021 tarihinde Wayback Machine sitesinde .
wikipedia, wiki, viki, vikipedia, oku, kitap, kütüphane, kütübhane, ara, ara bul, bul, herşey, ne arasanız burada,hikayeler, makale, kitaplar, öğren, wiki, bilgi, tarih, yukle, izle, telefon için, turk, türk, türkçe, turkce, nasıl yapılır, ne demek, nasıl, yapmak, yapılır, indir, ücretsiz, ücretsiz indir, bedava, bedava indir, mp3, video, mp4, 3gp, jpg, jpeg, gif, png, resim, müzik, şarkı, film, film, oyun, oyunlar, mobil, cep telefonu, telefon, android, ios, apple, samsung, iphone, xiomi, xiaomi, redmi, honor, oppo, nokia, sonya, mi, pc, web, computer, bilgisayar
Turkiye de laiklik Osmanli Imparatorlugu zamaninda yargi ve devlet yonetiminde kismen kendini gostermeye baslamis Cumhuriyet devrimi ile anayasanin temel unsurlarindan biri haline gelmis din ve siyasetin birbirine karismamasi ilkesidir Laiklik terimi Fransizcadaki karsiligi Laicite kelimesinden Turkceye uyarlanmistir Mustafa Kemal Ataturk Cumhuriyet Halk Partisi nin Mayis 1935 teki kurultayinda konusma yaparken Osmanli da laikligin ilk belirtileri II Mahmud zamaninda gorulmustur Tanzimat donemindeki reformlarla laik ve Batili tarzda egitim icin Maarif Nezareti nin kurulmasi II Mesrutiyet doneminde Seyhulislamin kabineden cikarilmasi gibi adimlarla Osmanli da devlet kurumlari kismen laiklesmistir Turkiye Cumhuriyeti nin kurulmasiyla laiklik ilkesi devlet tarafindan tamamen benimsenmistir Laiklik ilkesi toplumun kimi kesimlerince benimsenirken bazi kesimler buna tepki gostermistir daha genis aciklama gerekli 2017 yilinda uluslararasi bir sirket tarafindan 1 97 hata payiyla yapilan ankete gore Turk halkinin 70 i Turkiye nin laik bir devlet olmasini destekledigini 24 u ise buna karsi oldugunu belirtmistir Karsitlari din adina devlete etki etme ve bu sekilde devleti ve toplumu idare etme amacini tasirlarken sekuler yasam bicimini tercih edenler kisisel ve vicdani kanaatlerini devlete mal etme ve bunlar vasitasi ile devleti veya toplumu idare etme cabasi icinde bulunmazlar Laiklik bir devlet ve toplum yonetimi bicimi oldugundan varligi veya yoklugu kisilerin yasam bicimine dogrudan tesir eder Bu oneminden dolayi Laiklik T C Anayasasinin degistirilmesi teklif dahi edilemeyecek maddeleri arasinda sayilmistir Kelime kokeniLaiklik terimi Fransizcadaki karsiligi Laicite kelimesinden Turkceye uyarlanmistir Bu kelime Fransizca diline eski Grekce bir kelime olan ve din adamlari disindaki halk anlaminda kullanilmis olup Laos kokunden gelen Laicus kelimesinden gecmistir Ayni terimin Ingilizce karsiligi secularity olup Latince bir kelime olan cag anlamina gelen saeculum kelimesinden gecmistir Adlandirilmada cag sozcugunun kullanimi kurallarinin dogmatik degil caga gore degisebilir olduguna isaret etmek icindir Kavramlar her iki bicimde de cismi ve bilimsel olan ile soyut ve dinsel olanin birbirine karistirilmamasini ifade etmektedirler Ayni sozcuk Turk yazininda baslangicta Ziya Gokalp in La Dini Ahmet Izzet Pasa nin La Ruhbani ve Ubeydullah Efendi nin Is Hukumeti deyisleri ile ifade olunmaya calisilmistir Daha sonralari kullanilan layisizm terimi yerini tumuyle laiklik sozcugune birakti Ozellikle Ziya Gokalp in La Dini deyisi anlam bakimindan karsit olanlarca carpitilmaya calisilarak dinsizlik anlami kazandirilmak istenilmistir Oysa Arapca bir olumsuzluk on eki durumunu alan la ile birlikte kelime dinsel olmayan anlamina gelmektedir Laiklik Turk yazininda din ve devlet islerinin ayri tutulmasi ve ozellikle devlet islerinin toplum idari yapisinin ve hukuk aygitinin dinsel ahkamdan tumuyle bagimsiz bicimde akil ve bilime dayandirilmasi olarak terim anlami kazandi YapiAyrica bakiniz Dunyada laiklikLaik devletlerin tarihsel surecte olusturduklari tipik ozellikler Tarihsel olarak devletlerin laiklesmelerinde sagladiklari tipik ozellikler Dinsel ozgurluklerin garanti edilmesi Devlet dinlerine dayanan idari mekanizmalarin iptal edilmeleri Kamusal fonlarin herhangi bir din icin kullaniminin engellenmesi Yasal dizgelerin dinsel kaynakli otoriteler tarafindan belirlenmesinin onlenmesi Egitim sistemi dinsel goruslerden bagimsiz ozgurlugunun ilerletilmesi Yurttaslarin din degistirme veya dinden kacinmalarina hosgoru gosterilmesi Politik onderlerin dinsel inanislarina dikkat edilmeksizin iktidara gelislerinin temin edilmesi Laik dusuncenin felsefi temelleri Laikligin felsefi temelleri Ronesans humanizm ve Reform hareketleri ile bu akim dusunurlerinin eserlerinde kaynaklarini bulur 16 yuzyilda Italya da dogan Ronesans sanat ve edebiyatta Katolik Vatikan Papaligindan ve onun dinsel temalarindan uzaklasarak antik Roma ve Yunan sanat ve felsefecilerinden beslendi Yayildigi ulkelere gore icerdigi sanat ve edebiyat tarzinin farkli alanlarda olusmasina yol acti Sanatta oldugu gibi edebiyat ve felsefe alanlarinda da antik donem eserlerine donusu simgelemesi Yeniden Dogus olarak nitelenmesini sagladi Ronesans skolastik ogretileri yikima ugrattigi gibi canlandirdigi humanist ve akilci akimlari Avrupa ulkelerinin 18 yuzyil Aydinlanma Cagi dusunurlerine miras birakarak ve kokleri MO 6 yuzyila kadar dayandirilan Humanizm in tekrar canlanmasini hazirlayarak insan aklina duyulan ilgi ve sayginin baslaticisi oldu Aydinlanma Cagi nin ilk dusunurleri olarak kabul edilen Descartes ve Leibniz in yani sira Hollandali humanist Erasmus David Hume John Locke Voltaire Diderot Montesquieu ile Rousseau gibi bircok Aydinlanma Cagi filozoflari cagdas laik dusunce alt yapilarinin Avrupa ulkelerine yayilmasini saglayan etkin eserleri ile insanlarin dusunce ve ideal dunyalarina hitap ederek bunlari kuvvetlendirdiler Bu kisilerin basarisi ve ortak ozellikleri din adamlarinca yuzyillardir edilgen bir karaktere burundurulen insan ve dusuncesinin ozgurlestirilmesine rehberlik etmeleri oldu Bu da bilim teknoloji ve sanayi alanlarinda bir sonraki yuzyil yasanacak patlamaya zemin hazirladi Humanist gorus ayni zamanda ahlakli ve erdemli olmanin tek dayanaginin dinsel inanislar olmadigini da kabul etmektedir Kaynaklarini insanda insan ahlak ve vicdaninda arayan laik ahlak felsefesi humanist dusuncenin ahlak felsefesini yansitmaktadir Genel anlamda dogrunun ancak akil araciligi ile bulunabilecegini one suren Kibrisli Zenon un kurucusu oldugu Stoa Okulu nun antik cagin laik ahlak ogretisini temsil ettigi kabul edilmektedir Ataturkcu Laiklik Anlayisi veya Turk Laikligi Laik toplum ve devlet yapisina verdigi onemle Ziya Gokalp Fuat Koprulu Ataturkcu dusunceyi basari ile edebiyat alanina kazandiran Falih Rifki Atay Turk Humanizmi eseri ile Ataturk doneminin efsane Milli Egitim Bakani olan ve Dunya Klasikleri nin Turk diline kazandirilmasini saglayan Hasan Ali Yucel Tonguc Baba olarak anilan ve Koy Enstituleri alanindaki ustun calismalari ile bilinen Ismail Hakki Tonguc Cumhuriyetin 50 Yilina armagan ettigi Turkiye de Cagdaslasma isimli kitabi Turkiye tarihinin 75 adetlik ender kitaplari arasinda gosterilen Niyazi Berkes daha gerilere gidilecek olursa Yunus Emre gibi tarihi kisilikler Turkiye de Humanist deger yargisinin gelismesine rehberlik eden saygin dusunurler oldular Turk Humanizmi adli eserinde Suat Sinanoglu Ataturk Devrim ve reformlarinin getirdigi kurum ve kuruluslarin Humanist ruhu tasidiklarini ve bu ruhun TBMM Medeni Kanun gibi eserleri tasidigini belirtti Bir Insani Degerler Sistemi olarak tanimlanan Humanizm cinsiyet inanis veya baska bir fark gozetmeyen uluscu ve esitlikci yapisi ile Laik Cumhuriyet in temel felsefesi oldugu biciminde yorumlandi 3 Mart 1924 te kabul edilen bir yasayla Turkiye sinirlari icinde butun ogretim ve egitim kurumlari Maarif Vekaleti ne Egitim Bakanligi baglandi Tevhid i Tedrisat Kanunu yla Ogretimin Birlestirilmesi Yasasi dini egitim ya da dinsel temellere gore egitim yapan okullar kapatildi Ser iye ve Evkaf Vekaleti Din Isleri ve Vakiflar Bakanligi kaldirilarak din isleriyle ilgili olarak Diyanet Isleri Baskanligi kuruldu Boylece Turkiye de din hizmetleri devlet kontrolu disinda degil devletin denetimiyle yurutulecekti 1924 te halifeligin kaldirilmasi 1925 te tekke zaviye ve turbelerin kapatilmasi Turkiye Cumhuriyeti nin laiklesme yolunda attigi oteki adimlardir Yine 1926 da yururluge giren Medeni Kanun ile hukuk alaninda da laiklik ilkesi gecerli kilindi Lise ders programlarindan Arapca ve Farsca dersleri kaldirildi 1928 de cikarilan yeni bir yasayla anayasanin ikinci maddesinde yer alan Turk Devleti nin dini Islam dinidir cumlesi cikarildi Laiklik yeni kurulan Turkiye Cumhuriyeti nin tek partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi nin programinda alti okla simgelenen ilkelerden biri olarak 1931 de yer aldi Bu donemde zorunlu din derslerinin kabul edilmeyisi 14 Mayis 1931 tarihli CHP Kongresinde parti programina ilave olunan ek maddede Din telakkisi vicdan isi oldugundan firka din fikirlerini devlet ve dunya islerinden ve siyasetten ayri tutmayi milletimizin muassir telakkisinde baslica muvaffakiyet olarak gorur biciminde ifade olundu ve din dersleri 1933 te okul programlarindan cikarildi 1949 da ilkogretim 1956 da ortaogretim programlarina secmeli ders olarak yeniden konuldu Din dersleri 1982 Anayasasinin 24 Maddesi ile ilk ve ortaogrenim kurumlarinda zorunlu dersler arasina girdi Islamiyetten once Turkler gocebeydi Toplayici avci gocebe topluluklar duzenli ordu tore ve yurt ozellikleriyle pagan politikon teokratik ve barbarik degildiler 10 yuzyilda Turkler Islamiyeti benimsedikten ve ummet kulturune girdikten sonra devlet ve din iliskileri Islam dini ile baglantili olmustur Tanzimata kadar Osmanli devleti teokrasiye yakin olmasina ragmen butun dinlere karsi inanc ve vicdan ozgurlugunu saglamisti Tanzimat ile baslatilan yenilesme cagdaslasma ve gerilemenin onlenmesi calismalari ayni zamanda yeni kurulacak Turkiye nin temel felsefelerinden olan laik devlet ve toplum yapisinin olusmasindaki dinamigin baslangici olma ozelligini de tasidi Turkiye de laikligin baslangici Tanzimat Donemi ne kadar uzanir 18 yuzyilda baslayan yenilesme hareketleriyle birlikte toplumsal yasayisin ve devlet duzeninin isleyisinde ikili bir durum ortaya cikti Osmanli Universitesi olan Darulfunun a II Abdulhamit doneminde 1869 tarihli nizamname ile fikih Ser i Hukuk derslerinin yaninda Roma Hukuku ve Fransiz Medeni Hukuku dersleri zorunlu ders olarak konulmustu Ozellikle 19 yuzyilda bu ikilik daha da belirginlesti Islam dininin gereklerine gore ogretim yapan medreselerin yaninda cagdas egitim anlayisina gore kurulmus okullar acildi Hukuk alaninda da hem Islam hukukuna gore yargilamalar yapiliyor hem cagdas hukuk anlayisina gore kurulmus mahkemeler gorev yapiyordu Padisah ise hem butun Muslumanlarin halifesi hem de Osmanli Devleti sinirlari icinde yasayan baska dinlerden olan yurttaslarin hukumdari durumundaydi Bu ikili durum Kurtulus Savasi nin sonuna kadar surdu Ilmiye Sinifindan olan bazi ulema III Selim e Askere setre pantolon giydirip imanina halel getiren onlerine muallim diye Frenkleri dusuren padisaha Allah tevfikatini cok gorur diye soylenmis bu donemde baslayan ve ileride de surecek olan islahat cabalarinda muhalif ve cesitli isyanlarin kiskirticisi olmuslar ise de zaman icinde degisime ayak uyduramadiklarindan medreselerin tumuyle yok olmalari sonucu vaki olmustur Tarihsel gelisimOsmanli donemi II Mahmut donemi 1808 1839 Aydin Mutlakiyetci Devlet II Mahmut II Mahmut ulemaya yalniz din isleriyle ugrasmalarini hukumet islerinin yalniz padisahin mutlak yetkisine ait bir alanda oldugunu eylemleriyle belirtmistir Ornegin dusunulen vergiler medrese softalarinin askere alinmasi din kurumunun izni alinmadan haciz ve musaderelere girisilmesi vakif islerini ele almasi Frenk adetlerine karsi asiri ilgi gostermesi gibi konularda Seyh ul Islam in verdigi bir muhtirayi yirtarak bu gibi islerin yalniz hukumdar yetkilerine ait oldugunu belirtmistir Bu donemde maarif fen ve nafia Yararli Isler Bayindirlik gibi yeni kavramlarin yenilesme hareketinin ilk onemli gostergelerinden olarak kullanim alanina dahil olmaya basladiklari goruldu Fen ve bunun cogulu olan funun kelimeleri ortaya cikarildi ve kullanildi Ilk bu donemde kullanilmaya baslanan egitim bilgi bilim alanlari ile ilgili bulunan bu sozcukler ilgili bulunduklari alanlardaki gelisme ihtiyacinin bir gostergesi olduklari gibi Tanzimat Donemi yazinina da miras olarak kalmis oldu Bu donemde ilim kelimesi bugunku anlami ile fen bilimlerini degil Kur an Sunnet Icma ve Kiyas siralamasini olusturan fikih vasitasi ile ortaya cikarilan bir din bilgisi ve dinsel hukuk alanini ifade etmekte idi Bu sekilde tesis olunan dinsel bir hukuk olan seriatin kendisini devlet yonetimi uzerinde soz sahibi olmaktan ote bir idare hukuku biciminde tanitmakta olmasi da bu noktada oldukca onemli bir degerlendirmedir Bahsedilen yeni sozcukler ise boyle bir yapiyla ic ice olan ortamda mustakil bir bilimsel bilgi alaninin dogus habercileri olmasi nedeni ile onem tasimaktadir Seyh ul Islam din bilginleri olan ulema adina devlet islerinde fetva makami olarak bulunsa da Bati ulkelerinin tarihinde oldugu gibi tumuyle bagimsiz bir yapi yerine atamasi ve azli padisah tarafindan yapilan bir devlet makami olarak sultanin emirleri altinda olmuslardir Munevver yani aydin kelimesinin bu sozcuklerin ardindan ayni donemde ortaya cikisi bu cabalarin dusun alaninda sistemlesmeye baslamasi olarak degerlendirilebilir 1824 yilinda II Mahmut tarafindan cikarilan ferman ilkogretimi zorunlu hale getirmis olmakla birlikte ilk egitim alaninda II Mahmut doneminde baska bir gelisme olmamistir Ancak o zamana kadar yaygin egitim devletin dogrudan ilgilenmedigi ve vakiflar eline birakilmis bir alan olarak bulunmakta idi Fermanda dikkat ceken bir husus bu zorunlu egitimin amacinin cocuklarin dunya hayatina degil ahret hayatina hazirlanmalari amacini belirtiyor olmasidir Bu nedenle Tanzimat Donemi boyunca dahi ilkogretim tumuyle medrese cikisli din adamlarinin elinde bulundu 1827 yilinda ilk Tip Okulu ve Tibbiyenin ilk bicimi olan Tiphane 1835 te Yeniceri Ocagi nin yerine Harbiye okullari acildi 1838 yilindaki ferman ile ilk defa 1839 da acilan Rusdiye Orta Mektepleri ile rust yasinda bulunan cocuklarin devlet memuriyetine hazirlanmalari saglandi II Mahmut doneminde devlet ve din isleri ayrilmaya calisilirken yeni ve bilimsel bilgi agirlikli egitim veren okullar acilmis olmakla birlikte egitimde ilkogrenim vakiflara bagli medreseler elinde birakildigindan koklu bir degisim olmamistir Tanzimat donemi 1839 1876 Sultan I Abdulmecit Tanzimat oncesinde II Mahmut un yillarina kadar Osmanli egitim sistemi Topkapi Sarayinda bulunan Enderun Okulu ordu icinde bulunan Yeniceri Ocagi 1826 ya kadar ve yaygin olarak ise Ilmiye Sinifinin elinde bulunan medreselerden olusmakta idi Ronesans ile birlikte Avrupa da baslayan yeni donemde inceleme arastirma ve deneysel yontemlere dayanan ogrenim bicimleri gelistirildi Kilisenin dinsel ogretisi ile birlesmis skolastik yontemlere karsi duruldu akilcilik one cikarildi Bunu bilim alaninda yeni buluslar ve idare alaninda yeni yontemler takip etti II Mahmutʼun 1 Temmuz 1839 da vefatindan bir gun sonra tahta cikan oglu I Abdulmecit in 4 ay sonra 3 Kasim 1839 da Gulhane Parkinda ilan ettirdigi Gulhane Hatt i Humayunu ile Tanzimat Donemi basladi Tanzimat sozcugu duzen nizam verme anlamina gelen tanzimin cogulu olup duzenlemeler anlamina gelmektedir Bu ferman ulkenin zayiflama ve geri kalmasini acik bir bicimde seri yasalardan uzaklasilmis olmasina baglamaktadir Bununla birlikte veya buna ragmen ferman ile ilan olunan yenilesme hareketlerinde ilk islemin ceza hukuku alaninda baslamis olmasi konunun anayasallasma surecinin bir parcasi olmasi kadar din ve devlet iliskilerinde yeni bir surecin yasal yapida baslangici olmasi bakimindan da dikkat cekicidir Ahmet Cevdet PasaDin ve hukuk alanina iliskin reformlar Tanzimat Fermani nin ilan olunmasindan bir yil sonra 1840 ta donemin ilk yenilesme hareketlerinden olarak fermanda belirtilen suc ve cezalarda yasallik vurgusunun sonucu olarak ceza alaninda yasalasmanin temini icin bazi maddeleri Fransiz Ceza Hukukundan alinan Ceza Kanunu kabul edildi 1850 yilinda ilk Ticaret Kanunu cikarildi Bu kanun mevzuat acisindan ticari yasami bir duzene kavusturdu ve daha once ticari teamul kurallarinin uygulanmasinin yarattigi keyfilige son verdi Geleneksel yargi organi olarak korunan yaninda ticaret ve ceza davalarini gormek uzere laik yapisi ile tesis edildi Bundan once 1801 de gumruklerde kurulmus olan Ticaret Meclisleri Gumruk Emini nin baskanliginda ticaret davalarina bakmaya baslamisti Islerin duzenlenmesi icin gerekli olan mevzuat Ahmet Cevdet Pasa tarafindan Mecelle adi altinda derlendi Onceden beri ecnebi taraflar arasinda ortaya cikan uyusmazliklara bakmakta olan Konsolosluk Mahkemeleri ile farkli inanislardan olan yurttaslarin aile ve miras islerindeki uyusmazliklarini goturebildikleri kendi ruhani onderleri tarafindan gorulen Cemaat Mahkemeleri de varliklarini surdurdu Ayrica vakiflarla ilgili davalara bakmak uzere Evkaf Mahkemesi kuruldu Tanzimat doneminde onceden var olan cok hukuklu sisteme bir de ic isler olarak tanimlanabilecek yapidaki ikilesme Ser iye ve Nizamiye Mahkemeleri olarak eklenmis oldu Din ve egitim alanina iliskin diger reformlar Ilk ornekleri 1839 yilinda acilan Rusdiye Orta Mekteplerine ek olarak 1840 ta Okulu acildi Bu okul iki bolume ayrilarak birincisi Maarif i Adliye ikincisi edebi bilimler ile ilgili egitim vermek uzere Maarif i Edebiyye Mektebi adini aldi Bu okullar ve diger rustiye mektepleri bu donemde adindan cokca bahsedilen fen sanayi nafia maarif alanlarinda uzmanlasmaya yonelik degil ortaegitim uzerinden memur yetistirme amacina hizmet ettiler Rusdiye Mekteplerinden mezun olmak memur olmak icin getirilen kosullardan oldu Bu donemde acilan okullardan en cok mulkiye ve hariciye memurlari yetistirildi Egitimin cagdaslastirilmasi cabalarinin urunu olarak ortaya cikan ogretmen yetistirme ihtiyacina cevap vermek uzere 1848 de Mektebi ve kiz ogretmen yetistirmek uzere 1870 te adi ile ogretmen okullari kuruldu Bu zamana kadar kizlarin mahalle mektebinde sadece dinsel nitelikli egitim almalari biciminde surdurulen geleneksel uygulamaya son verilmis oldu Tibbiye adini alan Tip Okulu ilk mezunlarini 1843 yilinda verdi 1869 da cikarilan Maarif i Umumiye Nizamnamesinin 79 ve 129 Maddelerine gore Istanbul da cagdas anlamda teskil edilecek ilk universitenin kurulmasi ve bu universitenin Edebiyat Hukuk ve Fen Fakultelerini barindirmasi kararlastirildi 20 Subat 1870 te Darulfunun adi ile acilisi yapilan universitenin acilisinda konusan Safvet Efendi ulkenin geri kalmis olmasini ilk iki yuzyili icinde bilim ve fen alanlarina gosterilen ilgi saygi ve tesvikin sonralari devam etmemis olmasina baglayarak Darulfunun un iste bu eksikligi kapatacak nitelikte olacagini belirtti Basvurular arasindan tespit edilen 450 ogrencinin cogunlugunu medrese cikisli talebeler olusturdu Ancak acilista konusan kendisini Afgani lafzi ile tanitan bir Iranli olan Cemaleddin Afgani nin heretik olarak yorumlanan konusmasi medrese talebeleri ve ilmiyenin tepkilerine neden oldugundan Cemaleddin ulke disina surgun edildi ardindan okul kapatildi Medreselilerin Cemaleddin uzerinden gosterdigi tepkilerin gercek hedefinin fen okullari oldugu yorumlari yapildi Cemaleddin in ulke disina gonderilmesine ragmen okul kapatildi Istanbul dan gittigi Misir da unlu Misirli talebesi Muhammed Abduh u yetistirdi Tanzimat Doneminde sibyan ilk mektepleri ve medreseler devam etmekle birlikte yeni kurulan Rusdiye Orta Idadi Lise Sultaniler Lise ve Yuksekokul ve Darul Funun Universite gibi egitim kurumlari Maarif Nezaretine baglandigindan bu donemin egitim alaninda da hukuk alaninda oldugu gibi ikili bir yapi dogdu Din isleri ve kismen gorulmeye devam eden adliye isleri gibi sibyan mektepleri ve medreseler eliyle gorulen egitim isleri onceden oldugu gibi Mesihat a yani Seyhulislama bagli bulunmaya devam etti Seyhulislama bagli okullar dini agirlikli egitim vermeye devam ederken Maarif Nezaretine baglanan yeni okullarda dini egitim de bulunmakla birlikte yeni duzene gore Batili tarzda egitim verildi Kanun u Esasi Donemi 23 Aralik 1876 20 Nisan 1924 Kanun u Esasi nin mimari Mithat Pasa V Murat in akil rahatsizliginin bas gostermesi uzerine Sehzade olan II Abdulhamit kendisi ile gorusmeye gelen Mithat Pasa ya tahta cikma karsiligi bir temel yasanin olusturulmasi yani Kanuni Esasi yi ilan etme sozu verdi Hatta sartsiz bir sultanligi kabul etmeyecegini de gorusmesinde sozlerine ekledi Tahta ciktiginda Kanun u Esasi nin hazirlanmasi isini Mithat Pasa nin basinda bulundugu bir komisyona havale etti Mithat Pasa yaklasan Tersane Konferansi nda katilimci ulkelerin Osmanli ya karsi uygulayacaklari baskiyi durdurmak icin Konferanstan once Kanun u Esasi yi hazirlama isini tamamlamaya calisti 23 Aralik 1876 da ilan olunan Kanun u Esasi ye ragmen Tersane Konferansi nda cikan kararlarin Osmanli tarafindan kabul edilmemesi uzerine 24 Nisan 1877 de 93 Harbi olarak bilinen Osmanli Rus Savasi basladi Ruslar Yesilkoy e kadar geldiklerinde imzalanan baris andlasmasindan sonra II Abdulhamit Kanun u Esasi yi yine ayni kanunun 7 Maddesine gore 31 Ocak da Ruslarla imzalanan Edirne Mutarekesi nden sonra 13 Subat 1878 de tatil ettigini acikladi Osmanli Rus Savasi ile gecen iki yillik sure I Mesrutiyet donemi olarak anildi I Mesrutiyet Donemi 23 Aralik 1876 13 Subat 1878 Meclis i Mebusan in acilisi 1876 23 Aralik 1876 da Beyazit Meydani nda Corluluzade Celaleddin Pasa tarafindan okunarak ilan olunan Kanun u Esasi Osmanli Imparatorlugu nun ilk temel yasasi olmasi ve buna dayanarak meclisli bir donemin baslamis olmasi nedenleri ile ilk anayasal donem olarak kabul edilmektedir Kanun u Esasi anayasallasma surecinde tasidigi onemle birlikte din devlet iliskilerinde ileriye donuk belirgin bir gelisme saglamadi Daha cok din ve devlet islerini ic ice geciren bir yapi getirdi Kanun u Esasi toplam 121 maddeden mutesekkil olarak olusturuldu II Abdulhamit komisyonun calismalari bitirmeye yaklastigi anlarda sultana sakincali gordugu kisileri herhangi bir yargilama olmaksizin surgun etme hakki veren bir maddenin ilave olunmasini istedi Bu madde ilave olunmadan taslagi onaylamayacagini da belirtti Boylece 113 Madde ilave olundu 4 Madde padisahi dinin hamisi olarak tanitiyordu 35 Madde ise padisaha secimle gelecek Meclis i Mebusan ile Vukela arasinda ihtilaf olmasi halinde Vukela heyetini degistirme ve veya Meclis i Mebusan i fesh etme yetkisini veriyordu 5 Subat 1877 de II Abdulhamit daha once Sadrazamliga getirdigi Mithat Pasa yi azlettigini bildirerek surgune gonderdi II Abdulhamid Kanun u Esasi de yer alan 7 maddeye dayanarak 1878 de Kanun u Esasi yi tatil ettigini bildirince I Mesrutiyet olarak anilan donem sona erdi II Mesrutiyet Donemi 24 Temmuz 1908 11 Nisan 1920 Mithat Pasa nin Sisli de Abide i Hurriyet teki anit mezari II Mesrutiyet doneminde padisaha baglilik anlayisindan padisahin anayasaya bagliligi esasina gecildi II Mesrutiyet i hazirlayan Turkculuk muasirlasma ve Batililasma gibi akimlarin II Abdulhamid in gelenekciligi temsil eden ve bunu kuvvetlendiren Arapcacilik ve Islamciligina tepki ile gelistigini belirtmek yerinde bir tespit olur 1916 da Seyhulislam kabineden cikarildi Tek eslilik halen gundem konusu olamasa da erkeklerin ikinci bir kadinla evlenebilmeleri icin ilk esin rizasinin sart kosuldugu yeni aile hukuku nizamnamesi 1917 de cikarildi Kiz liseleri acildigi gibi kizlarin universiteye gidebilmeleri saglandi Kadin devlet memuriyetine girmeye basladi 13 Nisan 1909 da cikan 31 Mart Vakasi isyaninda gelismelerden ve yonetimden memnun olmayanlar Meclis i Mebusan i bastilar Din elden gidiyor propagandasinin etkisinde kalanlar Adliye Naziri ile bazi milletvekillerini katlettiler ve seriat yonetimine donulerek mesrutiyete ve uygulamalarina son verilmesini istediler Bu olay uzerine Selanik te olusturulan Huseyin Husnu Pasa nin komutani ve Mustafa Kemal in de Kurmay Subayi oldugu Hareket Ordusu Istanbul yakinlarinda komuta degisikligine giderek Mahmut Sevket Pasa nin komutasinda ve Enver Bey in Kurmayliginda sehre girdi ve asileri tedip etti 22 Agustos ta Kanun u Esasi nin 21 Maddesinde degisiklikler yapilarak parlamenter yonetime gecildi Padisahin yetkilerinde kisitlamalar yapilarak Padisahin da anayasaya yani Kanun u Esasi ye bagliligi getirildi Padisaha yargi kararina gerek duymadan surgun yetkisi taniyan 113 Madde kaldirildi Yasama yurutme ve yargi guclerinin birbirinden ayrildigi Kuvvetler Ayriligi ilkesi benimsendi Ancak bu ilkenin tam olarak yerlesebilmesi 1961 Anayasasi ile saglandi II Abdulhamid rejiminin sansurleri sona erdiginden II Mesrutiyet doneminde egitim alaninda bircok gorus ortaya koyan yazilar yazildi Nitekim anayasal gelismeler teokratik saltanattan mesruti sisteme oradan da laik cumhuriyete dogru bir cizgi izlemistir Cumhuriyet donemi ve Ataturk devrimleri Devrimcilik niteligi Din Devleti gorusune karsilik Ulus Devleti gorusunun zaferi cagdaslasma yolunda birbiri arkasindan gelecek bir dizi reformun kapisini acmis oluyordu Bunlarin baslicalari hukuk egitim yazi dil ve genel olarak yasam ve kultur alanindaki degismeler olmustur Bunlar yeni perspektif icinde Cumhuriyet devrimleri olarak tanimlanirlar cunku onlara hala karsi olanlar bulundugu halde kosullar bu degisikliklere girisilmesini adeta kendiliklerinden zorlar ve bir onderin kilavuzlugunun rotasini cizerler Saltanat ve Hilafetin Kaldirilmasi Turkiye nin ilk cumhurbaskani Mustafa Kemal Ataturk yaninda Ismet Inonu Fevzi Cakmak ve kadrosunun diger uyeleriyle birlikte TBMM den cikiyor 29 Ekim 1930 Saltanat dunyasal bir egemenlikten baska bir sey degildi Egemenlik ulusa gectigi icin saltanat diye bir sey artik yoktu Mustafa Kemal Efendiler egemenlik hicbir ulusa hicbir zaman ulema tartismalari ile verilmemistir Egemenlik hep guc kullanilarak zorla alinir Turk ulusu elinden alinan egemenligi simdi kendi eline almis bulunuyor Bu bir gercek Onumuzdeki sorun bunun ulusun elinde birakilip birakilmayacagi sorunu degil sadece bu gercegi ilan etme sorunudur Anlamazlarsa dogal olan nasilsa olacaktir su farkla ki belki birkac kafa kesilecektir 25 Subat 1924 te Meclis te din ve devlet ayrimi teklifi tartisilmaya baslandi Onergede hilafetin kaldirilmasi Ser iye ve Evkaf Vekaleti nin medreselerin kaldirilmasi maddeleri de vardi 25 Subat tan 3 Mart a kadar suren tartismalardan ve Adliye Bakani Seyyid Bey in hilafet hakkinda bilgi veren soylevinden sonra bu teklifler Meclis te kabul edildi Hukuk devrimi ve cagdas hukuk duzeninin olusturulmasi Ataturk Cankaya Kosku ndeki kutuphanede 16 Temmuz 1929 Din ve devlet islerinin birbirinden ayrilmasi yolunda hukuk alaninda yapilan devrimler ve yenilikler Cumhuriyet doneminin ve yeni Turkiye nin en onemli cagdaslasma hamleleri olarak ceza hukuku ve medeni hukuk duzenlemeleri ile gerceklestirildi Kadin veya erkek veya kisisel kanaatlerine bagli olmaksizin tum vatandaslarin esit yasal haklara sahip olmalari ve hukuk birliginin tesis edilmesi bu alanlardaki duzenlemeler ile gerceklestirildi Gerceklestirilen Hukuk Devrimi ile Sened i Ittifak tan bu yana devam eden Anayasallasma Sureci tamamlandi hem hukuk hem de egitim alanlarinda Tanzimat ile birlikte olusturulan ikili yapilara son verildi ve Cagdaslasma Sureci temellerine oturtuldu Ataturk Devrimleri nin temel tasi olan Laiklik Devrimi 3 Mart 1924 te hilafetin ilgasi ve Ser iye ve Evkaf Vekaleti nin kapatilmasi ile baslatildi Muteakiben 8 Nisan 1924 te 469 sayili yasa ile kapatildilar Bunu 4 Ekim 1926 da Turk Medeni Kanunu nun kabul edilerek ek 864 sayili Tatbikat Kanunu ile Mecelle nin lagvedilmesi takip etti ve boylece Laiklik Devrimi hukuki ve kurumsal butunluge kavusturuldu 1924 Anayasasinda 5 Aralik 1934 tarihinde yapilan degisiklik ile otuz yasini tamamlayan kadin veya erkek her vatandasin milletvekili olabilecegi belirtilmistir Turkiye ulusal bir devlet olarak kurulmustur Yani toplum kendi kaderi hakkinda karar verebilme erkine sahiptir ki buna Turk Ulusu denir Ulus devletin ne bir tebaasi ne bir irk ne de bir ummettir Ulus haklarini akla gore duzenleyen toplumdur Bu bakimdan egemenligin kayitsiz sartsiz ulusun olmasi demek devletin laik olmasi demektir Bazi cevreler Turk Hukuku nda laikligin bir taniminin olmadigini iddia etmektedirler Oysa Anayasanin 24 maddesi laikligi rasyonalist felsefenin cozumlemesine gore tanimlamistir Kimse Devletin sosyal ekonomik siyasi veya hukuki temel duzenini kismen de olsa din kurallarina dayandirma veya siyasi veya kisisel cikar yahut nufuz saglama amaciyla her ne suretle olursa olsun dini veya din duygularini yahut dince kutsal seyleri istismar edemez ve kotuye kullanamaz Turkiye Cumhuriyeti Anayasasi Madde 24Din ve laik egitim 20 Eylul 1928 Basogretmen Gazi Mustafa Kemal Kayseri de halka yeni Turk alfabesini tanitirken Tevhidi Tedrisat yasasi ile egitimin tumuyle devlet ve yasa denetimi icinde bulunmasi saglanmistir Cumhuriyet donemi devrimlerinin hukuk alani yaninda onemli bir yer tuttuklari oteki alan egitim alanidir Bu alanin devrimci ilkeye gore cagdaslastirilmasi isi hukuk alaninda oldugundan daha cok sayida sorunlarla doludur Hukuk alaninda oldugu gibi bu alanda da temel ilke egitimi birlestirme ve butunlestirme ilkesidir Bunun bir yani musluman halkin egitim kurallarindaki ikiligin kaldirilmasi oteki yani ozellikle musluman olan ya da olmayan ilkegitimin devlet yetkisi alani icine alinmasi ulusal egitim kavraminin getirilmesidir Bu yonun acilisinda da Ataturk un onderligi basta gelir Haziran 1921 gibi erken bir tarihte bir egitim kongresindeki konusmasinda soyledigi su sozler bunu iyi yansitir Bu savas yillari icinde bile dikkatle hazirlanmasi gereken programlari gelistirmeliyiz Butun egitim sistemimizin verimli olarak calisacagi temelleri hazirlamaliyiz Benim inancima gore ulusumuzun geri kalisinda geleneksel egitim yontemleri en buyuk etken olmustur Ulusal egitimden soz ettigim zaman butun geleneksel inanclardan Dogu dan ya da Bati dan gelen butun yabanci etkilerden arinmis ulusal niteligimize uyan egitimi anliyorum Din ve laik hukuk ve kurumu Cumhuriyet doneminde dinin devlet hukuk ve egitim alanlari ile iliskisini net bir sekilde belirleyici olarak ortaya koymasi bakimindan oldukca onemlidir Cunku bu kanunun birinci maddesi Muslumanlik kurallarini muamelat yani islemler ve inanclar ile ibadetler olarak iki bicimde degerlendirmistir Bahsedilen ilk alanin Buyuk Millet Meclisi nin yasama yetkisi altinda oldugunun belirtilmesi ile dinsel inanis ve esaslarin devlet ve idare alani icinde belirleyici olmasinin onune gecilerek seri hukuk sistemine son verilmistir Ancak ibadetler ve inanc esaslari gibi diger konular Diyanet Isleri Baskanligi nin konusu olmustur Hukuk cercevesi icinde Din uzerinde uc alanda kisitlama bulundugu gorulur Birincisi na gore mezhep ya da tarikatlere dayali cemiyet kurulamamasidir Bu madde Medeni Kanun daki Dinsel Tesisler Kurulabilecegi ilkesinin daha genis bir cerceve icinde bakilmadigi takdirde yanlis yorumlanmasini onleyecek niteliktedir Bu madde ayrimci olmayan herkesin katilabilecegi ornegin cami yapimi ve onarimi icin hayrat isleri meslek yardimlasmasi din yapitlari meydana getirme gibi amaclarla cemiyet kurulmasini yasaklamaz Ikinci kisitlama belirli bir din grubundan destek saglama amaci olan siyasal parti kurulamamasidir Ornegin bir Katolik partisi bir Musluman partisi bir Islam birligi ya da Islam devleti partisi Alevi ya da Yahudi partisi gibi bir parti Turkiye de kurulamaz Ucuncu kisitlama 1949 da Ceza Kanunu nda yapilan degisiklerle de pekistirilen ve Anayasanin Laiklik Ilkesine Aykiri olan devletin sosyal ekonomik politik hukuksal nizamlarini kismen de olsa din esaslarina gore degistirmeyi guden eylemlerin suc sayilmasidir Ataturk devrimlerinin iki temel tasi Layisizm ve Egitim Birligidir Millet butun dunya islerinde ne seriat ne de herhangi bir ideolojinin baskisinda olmayarak yalniz gunun sartlari icinde kendisi icin en yararliyi dusunerek karar verir Oz Ataturkculuk budur 1924 1960 yillari arasindaki yasama calismalarina ev sahipligi yapan Cumhuriyet Muzesi Turkiye nin laik bir devlet olarak dogusunun ilk asamasi olarak kabul edilebilecek halifelik makaminin ve Ser iye Din Isleri ve Evkaf Vakiflar Vekaleti nin 1921 tarihli Teskilat i Esasiye isimli anayasasi ile kaldirilmasindan sonra diger pek cok reformun temeli olma niteligi kazandi Devlet ve din islerinin tam ayrimi 5 Subat 1937 tarihinde Turk Anayasasina dahil edilerek laiklik devrimi anayasal gelisimini kazandi Ataturk donemi devrim ve reformlarindan bazilariSaltanat rejiminin kaldirilmasi 1 Kasim 1922 Yeni Turk Devleti nin cumhuriyet olarak ilani 29 Ekim 1923 Halifelik makaminin kaldirilmasi 3 Mart 1924 Dinsel egitim sisteminin kaldirilmasi ve ulusal egitim sistemine giris 3 Mart 1924 Dinsel mahkemelerin kapatilmasi 1924 1937 Basta Turk Medeni Kanunu ve Turk Ceza Kanunu nun kabul edilerek yasalarin laik devlet yapisina donusturulmesi 1924 1937 Sapka ve Kiyafet Devrimi 25 Kasim 1925 Mezhep yanlisi manastir ve dervis localarinin kapanmasi 30 Kasim 1925 Uluslararasi olcu saat ve takvime gecilmesi 1925 1931 Cinsiyetler arasi esitligi tanima 1926 1931 Yeni Turk alfabesine gecis 1 Kasim 1928 Soyadi Kanunu 21 Haziran 1934 Lakap ve takma adlarin kaldirilmasi 26 Kasim 1934 Laiklik ilkesinin anayasaya girisi 5 Subat 1937 Ayrica bakinizLaiklik Sekulerizm Laik ahlak Laik hukuk Laik devlet Aydinlanma Cagi Dunyada laiklik Ataturk DevrimleriKaynakca Hoffman Max Werz Michael Halpin John Center for American Progress 12 Subat 2018 tarihinde kaynagindan arsivlendi Erisim tarihi 6 Agustos 2020 11 Mayis 2015 tarihinde kaynagindan arsivlendi Erisim tarihi 15 Mart 2012 Jean Bauberot Jean Bauberot Secular Principle 5 Kasim 2013 tarihinde Wayback Machine sitesinde The Secular Principle 8 Mayis 2013 tarihinde kaynagindan Erisim tarihi 7 Kasim 2013 29 Mayis 2013 tarihinde kaynagindan arsivlendi Erisim tarihi 16 Eylul 2013 Hurriyet Gazetesi Abdulhamit ve Roma Hukuku 16 Agustos 2013 tarihinde kaynagindan Erisim tarihi 16 Eylul 2013 Antel Tanzimat Maarifi Istanbul 1940 Engelhardt Edouard Tanzimat cev Ayda Duz Istanbul 1976 s 22 a b Tanzimat Fermani Viki Kaynak 15 Mart 2012 tarihinde kaynagindan arsivlendi Erisim tarihi 15 Mart 2012 Makale Durhan Ibrahim Tanzimat Doneminde Osmanli Yargi Teskilatindaki Gelismeler olu kirik baglanti PDF 6 Agustos 2010 tarihinde kaynagindan PDF arsivlendi Erisim tarihi 15 Mart 2012 Berkes Niyazi 2002 Turkiye de Cagdaslasma 2 Basim YKY yayimci S 521 Gazi Mustafa Kemal 421 422 Turkiye Buyuk Millet Meclisi TC Anayasasi Madde 24 16 Ekim 2013 tarihinde kaynagindan Erisim tarihi 20 Ekim 2013 Laiklik Konusunda Kavram Kargasasi Prof Dr M Sadik Acar PDF 31 Temmuz 2014 tarihinde kaynagindan PDF Erisim tarihi 20 Ekim 2013 Ataturk un Maarife ait Direktifleri 3 10 ve 17 Berkes Niyazi 2002 Turkiye de Cagdaslasma 2 Basim YKY yayimci S 536 Atay Falih Rifki 2006 Ataturkculuk Nedir Bates Yayimci S 18Dis baglantilar Uzay Bulut Gatestone Institute 29 Mayis 2015 tarihinde kaynagindan arsivlendi Makale Turkiye Cumhuriyetinin Temeli Laiklik 1 Temmuz 2021 tarihinde Wayback Machine sitesinde