Bu maddede yeterince bilgilendirici olmayan ve karşı savunmasız olan kullanılmıştır.Ekim 2023) () ( |
İslam (Arapça: اَلْإِسْلَامُ, romanize:
Lâ ilâhe illallah, Muhammedün Resûlullah Arapça: لا اله الا الله محمد رسول الله Türkçe: Allah'tan başka ilah yoktur, Muhammed Allah'ın elçisidir. (Kelime-i tevhid) | |
Tip | Monoteizm |
---|---|
Milliyet | Çok uluslu |
Sınıflandırma | İbrahimî din |
Aktif saha | Dünya çapında |
Kutsal metin | Kur'an |
Tanrı | Allah |
İbadetler | Namaz, oruç, zekât, hac |
İbadethane | Cami, mescit, cemevi |
Vaiz | İmam, hâfız, müezzin, dede |
Merkez | Mekke, Suudi Arabistan |
Kutsal yerler | Kâbe (Mekke) Mescid-i Nebevî (Medine) Mescid-i Aksa (Kudüs) Arafat Dağı (Mekke) |
Kutsal gün | Cuma |
Kutsal vakitler | Ramazan Kadir Gecesi Ramazan Bayramı Kurban Bayramı Miraç Kandili Berat Kandili Regaib Kandili Mevlid Kandili Üç aylar Muharrem ayı |
Kuruluş | MS y. 610 Mekke, Hicaz, Arabistan (günümüzde Suudi Arabistan) |
Kurucu | Muhammed (y. 570–632) |
Mezhepler | Sünnîlik Şiîlik Haricîlik Alevilik |
Takipçi | y. 2 milyar |
İslam inancına göre İslam'ın kutsal kitabı olan Kur'an'ı oluşturan ayetler ve sureler, Cebrâil adlı melek aracılığıyla, ilki 610 yılında olmak üzere sözlü olarak Muhammed'e vahyedilmiştir. İslam'ın temelinde, "tek ilah olarak Allah'a, O'nun eşi ve benzerinin olmadığına inanmak" anlamına gelen tevhit inancı yatmaktadır. İslam'ın ana kaynağı olan Kur'an'ın dışında Muhammed'in hayatı, davranış tarzı (sünnet) ve sözleri (hadis) de çoğu Müslüman için bağlayıcı bir öneme sahiptir.
Müslümanlar, İslam'ın Âdem, İbrahim, Musa ve İsa gibi peygamberler aracılığıyla daha önce de birçok kez vahyedilmiş olan eksiksiz ve evrensel bir din olduğuna inanırlar. Müslümanlar, dili Arapça olan Kur'an'ı Allah'ın değiştirilmemiş son vahyi olarak kabul ederler. Diğer İbrahimî dinlerde olduğu gibi, İslam'da da doğruların cennette ödüllendirileceği ve haksızların cehennemde cezalandırılacağı inancı vardır.Namaz, oruç ve maddi duruma göre zekat ve hac, İslam dininin başlıca ibadetleri arasında yer alır. İslam, Tanrı'nın (Allah) bir ve tek olduğunu, her şeye gücünün yettiğini, merhametli olduğunu, doğmayıp doğurmadığını ve eşi ile benzerinin olmadığını öğretir.Mekke, Medine ve Kudüs şehirleri, İslam'ın en kutsal mekanlarına ev sahipliği yapmaktadır.
İslam dini, yaklaşık 610 yılında Mekke'de ortaya çıktı.Muhammed, İslam dinini yaymasının yanı sıra, siyasi ve askeri bir yapılanmaya da gitti ve Medine'de İslam Devleti'ni kurdu. Muhammed'in ölümünden sonra, halife denilen hükümdarlar bu devletin ardılı olma iddiasıyla egemenlik sürdüler ve hanedanlarca yönetilen imparatorluklar kurdular; Emevî ve Abbâsî hanedan topraklarının zamanla bölünmesiyle yeni ve farklı Müslüman devletler ortaya çıktı. 8. yüzyıla gelindiğinde İslam inancı, batıda İber Yarımadası'ndan doğuda İndus Nehri'ne kadar uzanıyordu. Daha sonraları İslam'ın Altın Çağı, yani 8. yüzyıl ortalarında başlayan ve 13. yüzyıl sonlarına kadar devam eden, Müslüman dünyasının çoğunun bilimsel, ekonomik ve kültürel yönden zirvede olduğu tarihsel dönem yaşandı. 18. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar sömürgeleştirilen Müslüman çoğunluklu çeşitli bölgeler, II. Dünya Savaşı'ndan sonra bağımsızlıklarını kazandılar. İslam, Orta Çağ'daki Haçlı Seferleri'nden ve Batı'nın sömürgeci egemenliğinden sonra hem ideolojik hem de siyasal olarak Hristiyan dünyasıyla çatışmaya girdi. Yakın zamanda yaşanan bazı gerilimler, bazı köktendinci Müslümanların cihadı köktenci bir biçimde yorumlayıp inançlarını çatışmayla savunmayı dini bir görev saymasına yol açtı ve bunun sonucunda İslamofobi adı verilen kavram dünyaya yayıldı.
Siyasî ve teolojik kavramlarla birbirinden ayrılan Sünnilik ve Şiilik, İslam mezheplerinin başlıcalarıdır. Fakat İslam toplumlarında, kelâm ve fıkıh konuları ile ilgili olarak çok sayıda mezhep bulunur. Günümüzde geleneksel mezheplerin dışında modernist, Kur'ancı veya tarihselci olarak adlandırılan çeşitli görüşler ve yaklaşımlar da mevcuttur.
Dünya nüfusunun yaklaşık %25'ini (yani dörtte birini) kapsayan İslam dini, en büyük dinlerden biri olarak varlığını sürdürüyor. Müslümanların %80-90'ı Sünni, %10-20'si de Şii'dir. Yaklaşık 50 ülkenin nüfusunun çoğunluğu Müslümandır. Müslümanların çoğunluk nüfusta bulunduğu ülkelerin bir kısmı dine dayalı şeriat yönetimlerini benimsemekte, bir kısmı şeriatı belirli alanlarda uygulamakta, bir kısmı şeriatı esas almayıp İslam'ı sadece resmî devlet dini kabul etmekte, geriye kalan diğer ülkeler ise şeriatı devre dışı bırakan laik sistemlerle yönetilmektedir. Endonezya, en büyük Müslüman nüfusa sahip ülkedir; Müslümanların yaklaşık %13'ü (231 milyon) orada yaşamaktadır. Onu sırayla Pakistan, Hindistan ve Bangladeş izlemektedir.Hindistan, sayısal açıdan dünyanın en büyük Müslüman azınlık nüfusunun (195 milyon) yaşadığı ülkedir. Genel olarak Müslümanların yarısından fazlası Asya'da, %25'i Orta Doğu ve Kuzey Afrika'da yaşar; ama dünyanın neredeyse her ülkesinde Müslüman topluluklar vardır.
Etimoloji
İslam, Arapçada "س ل م (sin, lam, mim)" kökünden oluşup bu kökten türeyen "teslimiyet" anlamına gelmektedir. Sonuç olarak İslam, "teslimiyet" anlamına gelirken, Müslüman da "teslim olan" anlamına gelir. Burada teslim olunan, tek Tanrı olduğu kabul edilen Allah'tır. Sözlükte "kurtuluşa ermek, boyun eğmek, teslim olmak, barış yapmak" anlamlarındaki selm kökünden türemiştir. İbn Kuteybe, kelimeyi "boyun eğmek ve itaat etmek" anlamında açıklar. Sonraki kaynaklarda genellikle bu açıklamalar tekrar edilmiş ve "sulh, selâmet, boyun eğmek, tâbî ve teslim olmak" manaları öne çıkarılmıştır.
''Müslüman'' kelimesi, Arapça müslim kelimesine Farsça çoğul eki takılarak elde edilmiş bir kelimedir. Ancak Türkçede tekil gibi kullanılır ve çoğul için Müslümanlar denir.
İnanç esasları ve inançlar
Sünnilikte (Ehl-i Sünnet)
Sünnilikte inanç esasları, amentü (İmanın Şartları) olarak adlandırılır. Klasik kelâm mezhepleri, imanın şartlarından birini kabul etmeyen kişiyi kâfir veya mürted olarak sayarlar. Kur'an'dan alınarak özetlenen iman esasları şunlardan oluşur:
Allah'a, meleklere, kutsal kitaplara, peygamberlere, kıyamete, ölümden sonra dirilmeye ve ahiret hayatına iman etmek, kaza ve kadere iman etmek
Allah
İslam'daki iman esaslarının birincisi ve temeli Allah'a, onun varlığına, yaratıcı olarak ibadet edilmeyi hak eden tek Tanrı olduğuna, onun dışında tapınılan her şeyin batıl olduğuna inanmak, yani tevhiddir. İslam'a göre içerisindeki her şeyle birlikte evrenin yaratıcısı, doğma ve doğurma sıfatlarından münezzeh ve tek Tanrı olan Allah'tır. Onun varlığı ezeli ve ebedidir. Her şeye gücü yeter.
''Allah'' kelimesi, İslam öncesi dönemde çok tanrılı inanca sahip olan Arap toplumunda Tanrı anlamına gelen bir sıfat veya baş Tanrı kabul edilen Hubal için kullanılan bir isimdi.El-Lât, El-Uzzâ ve El-Menât gibi putlar, baş Tanrı olan Hubal'in şefaatçileri ve kızları olarak inanılırdı. İslam ile birlikte, Arap toplumundaki çok tanrılı inanç tek bir Tanrıya indirgenmiş ve ilahların sembolü olan putlar kaldırılmıştır. İslam toplumunda Allah ismi, Tanrı'nın özel adı olarak kullanılmakla birlikte, Allah için kullanılan birçok başka isimler de vardır. Bu isimlerden derlenen 99 tanesi özel bir şekilde ele alınır ve birçoğu Kur'an'da Allah için kullanılan ifadelerden köken alan bu isimlere topluca "güzel isimler" anlamına gelen Esma'ül Hüsna denir.
Öte yandan Allah'ın birliğini ifade eden tevhid öğretisi, İslam'daki en büyük günahın, yani tevhidin ihlali olan bağışlanamaz şirk koşma günahının temelini de oluşturur. Allah'a ortak koşmak, ya birden çok Tanrı'ya inanmaya ya da Allah'ın tam olarak kusursuz olmadığına ve bir ortağa ihtiyaç duyduğuna inanmaya işaret eder.
İslam, Allah'ın insan idrakının ötesinde olduğunu öğretir. Bu durum, Müslümanların Allah'ı düşünmelerine; kim olduğu, ne olduğu ve nasıl olduğu konularına kafa yormalarına herhangi bir engel teşkil etmez; ama asla Allah'ın niteliklerini ya da işlerini anlama beklentisiyle bunu yapmamalılar. Çünkü İslam'a göre insan aklı ve bilinci sınırlı olduğu için, Allah'ı idrak etmeleri de mümkün değildir.
Kelam, İslam inanç felsefesini oluşturan bilim dalının adıdır. Tanrı benzetmesi hakkında antropomorfik bir dil kullanılıp kullanılamayacağı konusunda Yahudi, Hristiyan ve İslam düşünce tarihinde oldukça yoğun tartışmalar olmuştur. Kutsal kitaplarda Tanrı’yı hem teşbih eden hem de tenzih denilen olumsuzlama örneklerine rastlanmaktadır. Üç İbrahimi dinin de bu konuya yaklaşımını incelediğimizde, hem Kur’an’ın hem de Kitab-ı Mukaddes’in olumsuz nitelemeler yanında olumlu nitelemeleri çok daha fazla kullanıldığı görülecektir; yani vahiyde tenzihten çok teşbih vardır.
Allah inancı ve diğer inanç sorunları üzerinde kelamcılar ve imamlar tarafından yürütülen tartışmalar sonucunda birçok kelam ekol ve mezheplerinin ortaya çıktığı görülür:
- Şii - Sufi ekol: Sembolik ifadelerle Allah'ın anlatılmasını onaylar.
- Mücessime, müşebbihe, Selefi, Vehhabî: Kur'an ve hadislerde geçen "antropomorfik" anlatımları gerçek olarak değerlendirmiş ve Tanrı'nın bazı ad veya fiillerine insansı etkiler atfetmişlerdir. Kur'anda da kullanılan ifadelerle Allah'ı teşbihlerle anlatır, ona el-yüz atfeder ve arşta oturduğunu kabul ederler.
- Mâtürîdî - Eş'ari: Sınırlı bir insan-Tanrı benzerliğini kabul eder: görme ve işitme gibi. Allah'ın eli, yüzü gibi ifadeler ise müteşabih kabul ediliyor.
- Mutezile - Cehmiyye: Tevhide aykırı bularak Allah'ın herhangi bir şekilde insana benzetilmesine karşı çıkar ve mutlak soyutlama yapar.
Ruhaniler (Melek, Cin ve Şeytan)
İslam inancında melekler, Allah'ın kendine ibadet ve emirlerini yerine getirsinler diye nurdan yarattığı üstün, ruhanî varlıklardır.Fatır Suresi'ne göre melekler iki, üç veya dört kanatlı elçilerdir.
Baş melek Cebrail, Allah'tan peygamberlere vahiy getirir; Mikâil, doğa olaylarıyla; İsrafil, Kıyamet ve yeniden diriliş günü Sûr üflemekle; Azrail ise canlıların hayatını sona erdirmekle görevlidir. Bunların dışında, insanların sevap ve günahlarını yazan Kirâmen Kâtibîn, insanları kabirde sorguya çeken Münker ve Nekir ve Allah'ın tahtını taşıyan melekleri de vardır.
İslam kültüründe melekler dışında, iyi ve kötülerinin bulunduğuna ve değişik kılıklara girebildiklerine inanılan cinler bulunur. Kur'an'ın 72. suresi Cin Suresi'dir ve birçok Kur'an ayetinde de onlardan bahsedilir. Buna göre cinler, tıpkı insanlar gibi akıl sahibidirler, iyi (müslüman) ve kötü karakterli olanları vardır, yerler, içerler ve çoğalırlar. Cinci ekoller ve Mitolojik anlatımlarda onlar insanlarla ilişkiye girer.
Şeytanlar ve İblis değişik ayetlerde geçer. Müslümanlar, Kur'an okumaya başlarken Euzü Besmele çekerek kovulmuş ve lanetli şeytanın şerrinden Allah'a sığınırlar. İnanca göre Allah Adem'i topraktan yarattığında İblis, diğer meleklerin ve cinlerin aksine Adem'e secde etmemiş; onun topraktan ve kendinin de ateşten yaratıldığını ve dolayısıyla da kendini daha üstün gördüğünü dile getirdiği için Allah tarafından lanetlenmiş ve kovulmuştur.[] O günden sonra da İblis, kıyamet gününe değin Adem'in soyundan gelen insanları kötülüğe teşvik edeceğine dair yemin etmiştir. Bu olay, Kur'an'ın belli başlı ayetlerinde de geçmektedir.
Peygamberler
İslam'da, diğer Semavi dinlerin de zaman zaman İslam olarak adlandırıldığı, yoldan çıkan ve sapıtan insanları Allah'a çağırmak için bazılarının adı Kur’an'da anılmış olan peygamberler gönderildiğine inanılır. Hristiyanlık ve Musevilikte aziz, din büyüğü, ata ya da siyasi şahsiyetler olarak kabul edilen bazılarından da peygamber olarak bahsedilir ve onlara dair kıssalar büyük benzerlikler gösterir.
İslam’a göre insanın ve peygamberlerin tarihi, ilk insan ve peygamber sayılan Âdem ile başlar. Son peygamber ise Muhammed'dir. Kökü ise, inancı açıklamaya gönderilen peygamberler silsilesinin ilk peygamberi İbrahim'e dayanır. Musa ve İsa gibi birçok peygamberin de içinde olduğu bir silsiledir bu. Kur'an'da ise peygamberlerin sayısına dair kesinlik addeden bir ifade bulunmaz ve yalnızca 25 peygamber, ismen anılır.
“ | And olsun, senden önce de peygamberler gönderdik. Onlardan sana anlattıklarımız da var, anlatmadıklarımız da var. Hiçbir peygamber, Allah'ın izni olmadan bir mucize getiremez. Allah'ın emri gelince de hak yerine getirilir. İşte o zaman bunu batıl sayanlar hüsrana uğrarlar. (Mümin Suresi: 78) | „ |
Hadislerde ise peygamberlerin sayılarıyla ilgili çokluk ifade eden rakamlar verilir. Bu sayılar, genellikle 124.000 olarak verilir.
İslam'da peygamberlerin birtakım üstün sıfatlar (zekâ, anlayış, doğruluk, günahsızlık vb.) ile donatıldıklarına, mucizeler göstererek insanları doğruya çağırdıklarına, son peygamber olan Muhammed'in geleceğini ve kıyameti haber verdiklerine inanılır. Bunlardan Adem, ilk peygamber olmasıyla; Nuh, "Tufan" adı verilen olayıyla; İbrahim, tevhid mücadelesi ve Nemrud tarafından ateşe atılması olayıyla; Yusuf, kendi adını taşıyan kıssasıyla; Musa, Davud, İsa ve Muhammed ise getirdikleri şeriat ve kitaplarıyla öne çıkarlar. Musa'ya Tevrat, Davud'a Zebur, İsa'ya İncil ve Muhammed'e Kur'an'ın indirildiğine inanılır.
İslam inanışına göre, Kur'an'da adı geçen veya geçmemiş olmasına rağmen daha önceden gelmiş olup da sayıları tam kesin bilinmeyen peygamberden birine bile inanmayan kişi, tam anlamıyla Müslüman olamaz.[]
İslam'da peygamberlik misyonu iki kategoride değerlendirilir: nebîler ve resuller. Buna göre resuller, kendileriyle birlikte yeni bir şeriat (dinî hükümler, kutsal kitaplar) gönderilen, Allah'ın elçileri olarak tanımlanırlar. Her resulün bir nebî olduğu, buna karşılık her nebînin bir resul olmadığı söylenir. Nebîler, şeriat getirmedikleri için kendilerinden önceki son resulün şeriatına uyarlar. Bu anlayışta Muhammed bir resuldür ve İslam şeriatı da son ve geçerli sayılan tek şeriattır. Bunun yanı sıra bazı İslam alimleri, bazı peygamberleri ülü'l azm, yani kelime anlamıyla sabırlı, gayretli ve kararlı kimseler olarak sınıflandırmışlardır. Bu peygamberler, inanca göre diğer peygamberlere nazaran daha fazla sıkıntılı, zorluklu ve çileli hayatlar yaşamışlardır.Kur'an'da Ahkaf Suresi'nin 35. ayetinden yola çıkarak İslam alimleri, bu peygamberlerin Nuh, İbrahim, Musa, İsa ve Muhammed olduklarını söylemişlerdir.
Muhammed
Muhammed bin Abdullah, İslam'a göre son peygamberdir ve kendine Allah tarafından Kur'an'ın vahyedildiğine inanılır.Resul bir peygamber olarak ortaya koyduğu şeriat, Müslümanlar tarafından uymakla yükümlü olduklarına inanılan son şeriat sayılır. Mekke'de 570 ya da 571 yılında doğmuş, 610 yılında Mekke'ye 5 km uzaklıkta olan Hira Mağarası'nda ilk vahyi almış, Mekkelilerce hakaretlere ve şiddetlere maruz kalmış, bunun için de 622'de Medine'ye göç etmiş, aralıklarla Mekkeli paganlarla savaşmış, 630'da Mekke'yi fethetmiş ve 632'de, Veda Hutbesi'nden sonra Medine'de ölmüştür.
İslam inancında diğer din mensuplarının, önceki peygamberlerin getirdiği dini tahrif etmelerinden dolayı Muhammed'in Allah tarafından aynı mesajın bazı tamamlayıcı değişikliklerle ve mükemmel bir din olarak yeniden gönderildiğine inanılır. Müslümanlar tarafından Muhammed, son peygamber veya ahir zaman peygamberi olarak tanımlanır:
Muhammed yalnızca bir elçi ve peygamberlerin sonuncusudur. (Ahzâb Suresi: 40)
Muhammed'in söz ve fiilleri (hadis ve sünnet), Kur'an'ın yanında ikinci derecede kaynak kabul edilir ve İslam hukukunun iki temel kaynağından biri sayılır.
Kaynaklara göre yaklaşık MS 570 civarında Arabistan'ın Mekke şehrinde, o zamanlar ticaret, bilim, sanat ve kültür merkezlerinin çok uzağında olan, dünyanın geri kalmış bir yerinde doğan Muhammed, hayatının ilk yıllarında hem öksüz hem yetim kalınca, amcası Ebu Talib'in koruması ve gözetimi altında büyüdü. 25 yaşında, Mekke'nin zengin ve dul kadınlarından biri olan Hatice isminde birisiyle evlendi. Kırk yaşında, düzenli olarak bazı geceler inzivaya çekildiği Hira Mağarası'nda iken, Cebrail'in kendine gelerek Allah'ın ilk vahyini ilettiğini duyurdu. Aldığını söylediği vahiylerle birlikte üç yıl sonra, "tevhit" inancını açıkça ilan ederek insanları, İslam inancına göre diğer peygamberlerin de daha önceden öğrettiği şekilde İslam'a davet etmeye başladı. İslami kaynaklar, okuma ve yazmasının olmadığını söylerler.
Başlarda Muhammed kendine az sayıda destekçi buldu ve kimi Mekkeli kabilelerin ve hatta akrabalarının düşmanlıklarıyla karşı karşıya kaldı. Kendisine ve kendi inancını benimseyenlere yapılan eziyetten kaçmak için ilk önce bazı Müslümanları 615 yılında Habeşistan'a gönderdi, ardından 622'de destekçileriyle birlikte Medine'ye göç etti. Hicret adı verilen bu olay, daha sonradan Hicrî takvim olarak da bilinen İslami takvimin başlangıcı kabul edildi.
Medine'ye geldiğinde Muhammed, Medine Sözleşmesi ile birlikte kabileleri tek bir çatı altında topladı, bir devlet sistemi oluşturdu ve İslam'ı buradan yaymaya devam etti. Mekkeli kabileler ile aralıklarla sekiz yıl süren çatışmaların ardından, büyük bir Müslüman ordusu kurarak 630'da kansız bir şekilde Mekke'nin kontrolünü eline geçirdi. Ayrıca yaşamının son dönemlerinde Habeşistan Krallığı, Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu, Mısır, Çin ve Sasani İmparatorluğu başta olmak üzere birçok devletin hükümdarlarına elçiler aracılığıyla İslam'a davet mektupları gönderdi. Muhammed 632'de Medine'de öldüğünde, Arap Yarımadası'nın tamamını fethetmiş ve bölgenin yine neredeyse tamamı İslam'ı benimsemişti.
Kutsal metinler
Müslümanlar, Allah'ın peygamberleri aracılığıyla içinde doğru yolu, iyiliği ve kurtuluşu gösteren ayetler ve sözler bulunduğuna inandıkları dini metinlere inanırlar. Bunlar Adem, Şit, İdris ve İbrahim'in sahifeleri (suhuf) ile Musa, Davud, İsa ve Muhammed’in Tevrat, Zebur, İncil ve Kur’an ismi verilen kutsal kitaplardır.
Kur'an
Kur'an, İslam peygamberi Muhammed'e Allah tarafından melek Cebrail aracılığıyla gönderildiğine inanılan kutsal kitaptır. Müslümanlar, "Hiç şüphe yok ki, bu kitabı biz indirdik, elbette onu yine biz koruyacağız. (Hicr: 9)" ayetine dayanarak Kur'an'ın orijinal olduğuna, değiştirilmediğine inanırlar.
İslam'a göre, Allah'ın son elçisi olarak seçtiği Muhammed'e 22 yılda vahiyle bildirilen Kur'an, Allah'ın son sözünü ve iradesini içerir. İçinde, Allah'ın isteklerini ve emirlerini dünyaya bildiren ayetler vardır. Arapça bir sözcük olan Kur'an, "okumak, ezbere okumak" anlamlarına gelir. Müslümanlara göre Kur'an, Allah'ın insanoğluna göndermiş olduğu harfi harfine sözüdür.
İslam geleneğine göre Muhammed, bir gece Mekke'ye yukarıdan bakan Hira Mağarası'nda tefekküre dalmış iken, Cebrail ona görünüp onu peygamberliğe davet etti ve "Oku!" dedi. Bunu, Kur'an'ın ilk vahyi olan, Alak Suresi'nin ilk beş ayeti izledi. Kur'an'ın tamamı, uzun bir dönem boyunca Muhammed'e indirildi; bu yüzden kademeli olarak başkalarına okuyabildi. Çoğunu Muhammed'in vecit halindeyken aldığı vahiyler, 610'da gelmeye başladı ve 22 yıl sürdü. Başlangıçta Muhammed, bu vahiyleri ezberledi ve sözlü olarak aktardı. Sonrasında takipçileri bunları ezberledi. Fakat sonunda vahiyler, Muhammed'in kendi izni ve kontrolü dahilinde, bazen Muhammed'in katipleri tarafından, bazen de takipçileri tarafından yazıya geçirildi.
“ | Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı alaktan yarattı. Oku! Senin Rabbin en cömert olandır. O, kalemle yazmayı öğretendir, insana bilmediğini öğretendir. (Alak Suresi ilk 5 ayet) Biz Kur'an'ı, insanlara dura dura okuyasın diye ayet ayet ayırdık ve onu peyderpey indirdik. (İsra Suresi: 106) | „ |
İslam öncesi Araplar, ağaçlar, kuyular ve dağlara ilişkin kıssa ve mitolojiler kurgulamış; Safa, Merve, Ebû Kubeys, Arafat, Mina ve Müzdelife'de bulunan kaya ve dağlara ilişkin kültler oluşturmuşlardı. Kur’an, bir kısım çoktanrılı tapınmaları kaldırmasına rağmen, kökleşmiş Arap mukaddesatıyla çatışmamış, aksine büyük oranda bu ritüelleri devam ettirmiştir. Kur'an'da dini emir (farz) ve yasaklar (haram), sosyal düzenlemeler, nasihatler, teşvik ve korkutmalar ile önceki peygamberlerin hikâyeleri içerik olarak önemli yer tutar. İslam inançları ve şeriatın ana kaynağı Kur'an'dır.
Kur'an ayetleri, sure adı verilen bölümleri oluşturur. Kur'an'da toplam 114 sure bulunmaktadır. Kronolojik olarak Kur'an'ın ilk yazılan ayetinin Alak Suresi'nin birinci ayeti olduğuna inanılır; son ayet ise Maide Suresi'nin 3. ayetidir.
...Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim. Size nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam'ı seçtim... (Maide: 3)
Kur'an'ı oluşturan sureler ve ayetler, kronolojik olarak ya da konuya göre değil, genel olarak uzunluğuna göre düzenlenmiştir. Uzun sureler Kur'an'ın başında bulunurken, daha kısa olanlar sona doğru düzenlenmiştir. Bir bütün olarak sureler, çeşitli konuları ele alırlar; ibadetler, siyaset, evlilik, aile yaşamı, muhtaçlara yardım, hijyen, ekonomi konularında yol gösterir. Kur'an'daki bazı sureler, Muhammed'in Mekke'de veya Medine'de bulunma dönemlerine bakılarak Mekke sureleri veya Medine sureleri olarak adlandırılır. Bunun yanı sıra, hem Mekke'de hem Medine'de belirli ayetleri inen sureler de bulunmaktadır. Kur'an'da bazı ayetler çok ritmiktir ve mecazla doludur. Hatta birçoğu yeminlerle başlar.
Kur'an ayetlerinin ne şekilde anlaşılması ve yorumlanması gerektiği ile ilgili mezheplerin değişik görüşleri olmuştur:
- Kur'an ayetlerinin yorumlanmasına karşı çıkan ve sadece anlaşıldığı üzere ve dış şekliyle tatbik edilmesi görüşü: Selefilik ve Zahirilik.
- Ayetlerde derin anlam ve işaretlerin bulunduğu ve asıl anlamlarının bunlar olduğu görüşü: Batıni, Tasavvufi ve Hurufilik.
- Ayetlerin akıl ile yorumlanması: Akılcılar (Mutezile)
- Ayetlerin akıl ve nakil ile birlikte yorumlanması: Hanefilik
- Ayetlerin nakil ile yorumlanması: Nakilciler ve Sünniler (hadis ve sünnetçiler).
- Nakli reddeden ve sadece Kur'an'ı kaynak kabul edenler: Kur'ancılık
Kıyamet ve ahiret
İsrafil (Arapça: إسرافيل), İslam inancına göre dört büyük melekten birisidir ve kıyametin başlangıcı için Sûr adı verilen boruyu üfler. Buna göre İsrafilin ilk üflediğinde kıyamet kopacak, ikinci üfleyişinde ise diriliş ve ahiret yaşamı başlayacaktır.
İslam'a göre kıyametin vaktini istisnasız sadece Allah bilir denir. Ancak aynı zamanda Muhammed bir Ahir zaman peygamberi olarak bilinir ve İslamda Kıyametin her zaman çok yakın olduğuna inanılmıştır.
Kur'an'ın pek çok ayetinde kıyamet gününden, o gün gerçekleşecek olan yıkıcı ve korkutucu doğa olaylarından bahsedilir ve hatta ''Kıyamet'' adında bir sure de bulunur.
Dünyanın sonu olan Kıyamet gününe, yeniden dirilişe ve hesaba çekilme zamanı olan ahirete iman etmek, İslam'ın temel inançlarındandır. Ahiret günü, Allah'ın insanları yeniden diriltip bir arada toplayacağı gündür. O gün insanlardan bazıları, nimetleri bol olan Cennet’e ya da elem verici bir azabın olduğu Cehennem'e gireceklerdir. Kur'an'da ahirete iman, çeşitli ayetlerde vurgulanmış, Bakara Suresi'nin 62. ayetinde ise Allah'a inançla birlikte insanların kurtuluşa erecekleri belirtilmiştir:
“ | Şüphesiz, inananlar (Müslümanlar) ile Yahudiler, Hristiyanlar ve Sâbiîlerden Allah'a ve ahiret gününe inanan ve salih ameller işleyenler için Rableri katında mükafat vardır; onlar korkuya uğramayacaklar, mahzun da olmayacaklardır. (Bakara: 62) | „ |
İslam görüşlerine göre İslam, kendinden önceki İbrahimî dinlerin hükmünü kaldırmış ve hangi dine mensup olunursa olunsun, insanların tümü İslam'a girmekle yükümlüdürler. İslam gelmeden önceki semavî dinlere mensup olanlardan Allah'a ve ahirete inanıp iyi işler yapan insanların, tıpkı İslam'da olduğu gibi kurtuluşa erecekleri belirtilmektedir. İslam bilginleri, Bakara Suresi'nin 62. ayetini de böyle yorumlamışlardır. Zira inanca göre, İslam geldikten sonra dahi İslam'ı kabul etmeyip kendi ölçüleri çerçevesinde Allah'a ve ahirete inananlar kurtuluşa eremezler. İslam'da kurtuluşa ermenin birincil yolu, Allah'a ve onun son elçisi olarak inanılan Muhammed'e iman etmektir. İslam'daki bu birincil iman ve kurtuluş yolu, kelime-i şehadet adı verilen sözde toplanmıştır. Dolayısıyla Kur'an'ın bazı ayetlerinde, ehl-i kitap olarak adlandırılan Yahudilerin ve Hristiyanların İslam'a dönmedikleri sürece kurtuluşa ermeyecekleri söylenir:
"Sırat Köprüsü İnancı"nın Kökeni ve Diğer Versiyonları (, YouTube, 13 Temmuz 2019) |
“ | Şüphesiz, inkar eden kitap ehli ile Allah'a ortak koşanlar, içinde ebedi kalmak üzere cehennem ateşindedirler. İşte onlar, yaratıkların en kötüsüdürler.(Beyyine Suresi: 6) | „ |
Kader
Kadere iman; hayır veya şer olsun, her işin Allah'ın irade, takdir ve yaratmasıyla olduğuna inanma şeklinde tarif edilir. Sünni İslam ilahiyatında, Allah'ın ezelî ve ebedî ilmi ve bilgeliğinin gereği olarak her şeyin onun bilgisi dâhilinde olduğuna ve bu bilgilerin miktar, ölçü anlamında bir deyim olarak Kur'an'da da geçen, “Levh-i Mahfûz”da yazılı kader olduğuna, zamanı geldiğinde de bu bilgilerin tasarımdan fiile çıktığına (kaza) inanılır.
Kader, Kur'an'da imanın bir unsuru ve parçası olarak geçmez. Bununla birlikte, Cibril Hadisi'nin bazı sürümlerinde, Muhammed imanı tanımlarken kader de geçmektedir. Kadere iman, Sünni İslam âlimleri tarafından imanın şartlarından birisi olarak görülür iken, Şiilikte iman esaslarından değildir.
Kader, kelamcılar arasında en çok tartışılan konulardandır. Kaderin iman tanımı içerisinde geçip geçmemesi gerektiği yanında, kadere karşı insan iradesinin gücü, kaderin değişip değişmeyeceği ve kader karşısında insanın sorumluluğu gibi konular uzun tartışmalara sebep olmuştur.
Mutezile ve Kaderiyye mezhepleri, katı kaderci Cebriyye mezhebinin tam karşısında yer almış ve kaderi reddetmişlerdir. Sünni mezhepleri ise kadere inanmayı esas almakla birlikte, kelamcı gelenek, bu inanışı insanın iradesi ile dengelemeye çalışan açıklamalara yer vermişlerdir.
Şiilikte (Şîa)
Şiilik, Muhammed'in ölümünden sonra devlet idaresinin Ali'ye ve onun soyundan gelenlere ait olduğuna inanan mezheptir.
Şiilikte inanç esasları, usul-i din olarak adlandırılır ve genellikle beş unsur ile tanımlanır:
- Tevhid: Allah'ın varlığına ve birliğine inanmak.
- Adalet: İyi ve kötü olan şeylerin bir hikmetinin olması ve olayların arkasındaki hikmetin Allah tarafından bilinirken, her zaman insanlarca anlaşılabilir bir mahiyette olmaması ve iyi ile kötü şeylere karşı Allah'ın insanlara iyi olanları yapmalarını emretmesi ve bunun karşılığında onları mükâfatlandırmasıdır. Adalet, Şiilikte özel bir anlam içerir. Şiilikte eşyanın bazısının doğası hasebiyle içten iyi, bazısının ise kötü olduğu inancı mevcuttur. Olayların arkasında her daim gizli bir hikmet yatmaktadır ve kul, her ne kadar bu hikmete nail olmaya çalışmalıysa da bunu tamamen anlaması pek mümkün değildir. Kişilerin yaptıkları eylemlerde hür olduklarının, Allah'ın da adalet sıfatı sebebiyle kişilerin iyi eylemlerine iyi, kötü eylemlerine karşı kötü bir sonuç yaratmasının "zorunluluk" olduğu görüşündedirler. Yani Allah, adalet sıfatından dolayı iyiliği her daim iyilik, kötülüğü ise her daim kötülük ile sonlandırır.
- Nübüvvet: Peygamberlere iman etmek.
- İmamet / Hilâfet: Allah'ın ehl-i beytten olan belirli şahısları insanlığın önderi (imam, halife) olmak için önceden seçtiğine inanmaktır. Bu inanç dolayısıyla, Sünnilikte bir çeşit kutsallık atfedilen Ali'den önceki halifeler (Ebu Bekir, Ömer, Osman) ve Muaviye sonrası ehl-i beyt soyuna halifeliği teslim etmeyen kişiler, makamı gasp eden ve ehl-i beyte zulüm ve haksızlık yapan kişiler olarak tanımlanırlar ve onlardan uzak durulur (Teberra). Şii inancında Ali ve onun soyundan olan belirli kişilerin gerçek imamlar olduğuna, bunun dinî bir gereklilik olduğuna inanılır ki bu, gerekli vasıflara uyan herkesin imam olabileceğini kabul eden Ehl-i Sünnet ve'l-Cemâ'at mezhebinden çok daha farklıdır ve iki mezhep arasındaki en büyük farktır. İmamet unsuru Şiilikte iman esaslarından biridir. Şii mezheplerinde imamet konusu, yorumlama ve kimlerin imam sayılıp sayılmayacağı hususları bazı farklılıklar arz eder. Şiilikte imamların masumiyeti, yanılmazlığı, sözlerinin dinde delil kabul edilmesi sebebiyle konu ayrıca önemlidir.
- Mead: Kıyamet gününe inanmak.
Bunların dışında şart olarak sıralanmasa da Şiilerde meleklere ve kutsal kitaplara inanılır.
İbadetler (kulluk, tapınma)
Klasik anlayış İslamın ibadet ve giyim gibi şekli unsurlarını ön plana çıkarmakla birlikte, bu unsurları kısmen veya tamamen reddeden batıni toplululuklar da sosyolojik olarak İslam toplumu içerisinde var olagelen gruplardandır.
Sünnilikte
İslam'da, inanan insanların Allah'a ibadet etme ile ilgili birtakım dini yükümlülüklerin bulunduğuna inanılır. Bununla beraber bu yükümlülükler, mezhepten mezhebe değişir. Namaz, oruç, hac ve kurban kesme gibi bazı ibadetler, İslam öncesi Araplarda veya diğer toplumlarda da bulunmaktaydı. İslamiyet bu tapınmaların çoğunu korumuş, bazılarını yeniden düzenlemiş, bazılarını ise kaldırmıştır.
Sünni İslam anlayışına yol gösteren bir hadise göre, İslam'ın beş şartı bulunur ve inananlar için bunları yerine getirmek farzdır, yani zorunludur. Bu yükümlülükleri terkedenler, İslam'da büyük günah işlemiş olurlar ve bazı durumlarda cezalandırılırlar. Örneğin, Sünni İslam'ın dört fıkhi mezhebine göre de namaz ibadetini terk eden Müslümanlar cezalandırılırlar. Bu yükümlülüklerin buluğ (ergenlik) çağı veya reşit olma ile başladığına inanılır.
Abdullah bin Ömer'in rivayet ettiği 'Cibril Hadisi'nde melek Cebrail, sahabelerden birinin kılığına bürünerek Peygamber ve arkadaşlarını ziyaret eder ve Peygamber'e çeşitli sorular sorar:
"Bir gün Rasûlullah'ın yanında bulunduğumuz sırada aniden yanımıza, elbisesi bembeyaz, saçı simsiyah bir zat çıkageldi. Üzerinde yolculuk eseri görülmüyor, bizden de kendini kimse tanımıyordu. Doğru Peygamber'in yanına oturdu ve dizlerini onun dizlerine dayadı. Ellerini de uyluklarının üzerine koydu ve "Ya Muhammed! Bana İslam'ın ne olduğunu söyle!" dedi. Rasûlullah, "İslam, Allah'tan başka ilâh olmadığına, Muhammed'in de Allah'ın resulü olduğuna şehadet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman ve gücün yeterse Beyt'i hac etmendir." diye buyurdu. O zat, "Doğru söyledin." dedi. Babam da (Ömer bin Hattab) dedi ki: "Biz buna hayret ettik. Zira hem soruyor, hem de tasdik ediyordu."
Namaz, oruç, hac, zekât gibi ibadetlerin zamanları ve miktarları, İslam mezheplerinde bazı farklılıklar gösterir. Kişi, yaptığı her ibadetle sevap kazanırken, farz olmasına rağmen yapmadığı ibadetlerle günaha girer.
Bu değerlendirmelerin pratik uygulamada karşılıkları da bulunabilir. Buna göre İslam'da namaz, oruç veya zekat gibi ibadetlerin terki durumunda uygulanacak şer’i ceza işlemleri ve kişinin cezaen öldürülmesi sonrasında, bu kişilerin cenazelerine yapılacak işlemleri de şekillenir. Şöyle ki bu kişiler, mürted kabul edildiklerinde cenaze namazları kılınmaz, Müslüman mezarlığına gömülemez, miras bıraktıkları devlet hazinesine kalırlar.Fıkıhçılar ve İslam alimleri, İslam'ın beş şartını kabul etmesine rağmen, maddi imkanlar sebebiyle zekat veremeyen ve hac görevini yerine getiremeyen Müslümanların günahkar olmadıklarını söylemektedir.
Hanefilere göre İslam'ın uygulanmasına dair ihmal veya ret içeren eylemlerde, kişinin kanatılıncaya kadar dövülmesi veya ölünceye kadar hapsedilmesini de içeren tazir cezaları ile cezalandırılması gerekir. Ayrıca öldüklerinde cenazelerine Müslüman cenazesi muamelesi yapılır.
Şafii ve Maliki mezheplerine göre ise namazı terk etmek, ceza miktarı ve şekli Kur'an ve sünnetle belirlenen suçlardandır ve terk eden, “had” uygulanarak öldürülür. Ancak cenazelerine Müslüman cenazesi muamelesi yapılır, miras bıraktıysa mirasçılarına paylaştırılır.
Hanbeli mezhebinde ise namazı terk eden ve bunda ısrarcı olan kişiler, mürted kabul edilerek mürtedlere kılıçla öldürme şeklinde uygulanan “had cezası” tatbik edilir, cenaze namazı kılınmaz ve ceset, Müslüman mezarlığına gömülmez.
Kelime-i şehadet
İslam'ın ilk şartı, Tanrı olarak sadece Allah'ın varlığına ve Muhammed'in de onun elçisi olduğuna tanıklık (şahitlik) etmek anlamına gelen kelime-i şehadeti dile getirmektir.
“ | Ben şahitlik ederim ki, Allah’tan başka ilah yoktur ve yine şahitlik ederim ki, Muhammed O’nun kulu ve elçisidir. (Kelime-i şehadet) | „ |
Namaz
Namaz (Arapça: صلاة, Salah), İslam'ın her inanana farz kıldığı bir ibadettir. İslam'ın en önemli, en temel ve olmazsa olmaz ibadeti olarak kabul edilir. Kur'an'da günün belli vakitlerinde,abdestle birlikteduaya (salat) kalkılması ifadesi bulunur. Kur'an’a göre namaz, Allah'ı anarak teslimiyetin gösterildiği bir arınma biçimi ve İbrahim Peygamber'e öğretilen bir ibadet şeklidir.
Farz, fıkıh dilinde Kur'an'ın açık olan ve yoruma dayanmayan emirlerine denir. Günlük 5 vakit namazın farz olduğu inancı, Kur'an ayetlerinin yorumu ve hadislere dayanan Sünni İslam toplumlarınca benimsenen bir uygulamadır. Buna göre İslam dünyasının çoğunluğunu oluşturan Sünniler, günde sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsı olmak üzere 5 vakit namaz kılarlar.
Sünni mezhebine göre günlük 5 vakit namaz, Miraç olayında bizzat Allah tarafından Muhammed'e ve onun ümmetine emredilmiştir. Dolayısıyla bu gruptaki Müslümanlar, 5 vakit namazın Cebrail aracılığıyla değil de bizzat Allah'ın kendi tarafından bildirildiğine inandıkları için namaza çok önem verirler.
Şiiler ve Kur'ancılar ise (hadislerin dini referans olmasını reddeden grup), günde 3 vakit namaz kılarlar. Ancak bu üç vakit namazın hangileri olduğu konusu da çok açık değildir. Örneğin bu üç vakitte bir anlayışına göre öğle-ikindi, akşam-yatsı ve sabah olarak; bir başka uygulamada ise akşam, yatsı ve sabah olarak rastlamak olasıdır. Prof. Dr. Süleyman Ateş'e göre Kur'an'da geçen namazlar sabah, akşam ve gece namazından (teheccüd) ibarettir.Alevilikte ise namaz reddedilmemekle birlikte, herhangi bir şart (vakit, şekil, kıble, vb.) belirtilmemiştir.
İlk olarak, camilerde ezan okunması ile Müslümanlar namaza davet edilir. Müslümanlar, dilerlerse namaz kılmak için bir camide toplanır; ama isterlerse tek başına ya da grup halinde herhangi bir temiz yerde de kılabilirler. Namazdan önce abdest alınır. Abdest alınmadan namaz kılınamaz. Abdest ile eller, ağız, burun, yüz, kolların dirseklere kadar olan bölümü, başın (veya saçın) belli bir kısmı, ayaklar ve topuklar yıkanır ve böylelikle temizlenilir. Bu ritüelin şekli ve uygulanışı mezheplere göre bazı değişkenlikler gösterebilir. Abdest alındıktan sonra Müslümanlar, yüzlerini İslam'ın en kutsal kenti olan Mekke'deki Kabe'ye çevirip namazlarını kılmaya başlarlar. Bu yön, camilerde mihrap olarak bilinen süslü bir yapıyla gösterilir. Cami dışındaki Müslümanlar ise, genellikle bir seccade üzerinde namaz kılarlar ve bu da, namazın temiz bir yerde kılındığının bir işaretidir.
Oruç
Oruç, niyet edip imsak vaktinden (alacakaranlık) akşam günbatımına dek, bir şey yiyip içmemek ve her türlü cinsel aktiviteden uzak durmak olarak tanımlanır. Oruç tutmak, sadece Ramazan ayı boyunca farz kılınmış, bayram günleri haricinde de faziletli ve sevaplı olarak görülmüştür. Kur'an'da oruç, Bakara Suresi'nin şu ayetleri ile emredilmiştir:
“ | Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı. (Bakara: 183) Oruç, sayılı günlerdendir. Sizden kim hasta ya da yolculukta olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutar. Oruca gücü yetmeyenler ise, bir yoksul doyumu fidye verir. Bununla birlikte, gönülden kim bir iyilik yaparsa, o kendi için daha hayırlıdır. Eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır. (Bakara: 184) (O sayılı günler), insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur'an'ın kendinde indirildiği Ramazan ayıdır. Öyle ise içinizden kim bu aya ulaşırsa, onu oruçla geçirsin. Kim de hasta veya yolcu olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun. Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez. Bu da sayıyı tamamlamanız ve hidayete ulaştırmasına karşılık Allah'ı yüceltmeniz ve şükretmeniz içindir. (Bakara: 185) | „ |
Hicri takvime göre Ramazan ayında Müslümanlar, mazeret olmadığı sürece, farz olan oruç tutma ibadetlerini gerçekleştirirler. Şafaktan gün batımına kadar oruç tutmak; akut veya kronik hastalığı olan, seyahat eden, aşırı yaşlı, emziren, hamile, şeker hastası ve ergenliğe girmemiş olan kişiler dışında tüm Müslümanlar için farzdır (zorunludur). Şafak öncesi yemeğe sahur, orucun bozulduğu akşam yemeğine ise iftar denir.
Orucun manevi mükafatlarının (sevap) Ramazan ayında katlanarak arttığına inanılır. Bu inanca göre Müslümanlar, sadece yiyecek ve içecekten değil, aynı zamanda tütün ürünlerinden, cinsel ilişkilerden ve günahkar davranışlardan da kaçınırlar; bunun yerine kendilerini daha çok namaza ve Kur'an okumaya adarlar.
Müslümanlar, Kur'an'ın Ramazan ayında (Kadir Gecesi) inmeye başladığına inandıkları için bu aya çok değer verirler. Bu ay süresince her gün şafak sökmeden önce toplanıp sahur adı verilen bir yemek tüketilir. Sahur zorunlu bir uygulama değildir; ancak Muhammed'in bir sünneti olduğu için ve sahur hakkında da bazı hadisleri bulunduğu için, Müslümanların çoğu da bu sünnete uyarak sahur yaparlar. Akşam karanlık çöktükten sonra da, iftar adı verilen daha büyük bir yemekle oruçlar açılır. Bunların yanı sıra, Ramazan'da teravih namazı kılmak, Kur'an'ı baştan sona okumak gibi bazı dini ritüeller de vardır.
Ramazan, Şeker Bayramı ya da Ramazan Bayramı denilen özel bir bayramla sona erer. Bayram, bir ay boyunca sürmüş olan oruç tutma ibadetinin sonudur ve bayramın 1. günü oruç tutulmaz; kimilerine göre mekruh, kimilerine göre ise haramdır. Bayram, bir mükafat niteliği taşımaktadır.
Zekât
Zekât, dini terminolojide "asli ihtiyaçlar" dışında nisap miktarı mala sahip olan ve zengin sayılan her Müslümanın, bu zenginliği üzerinden 1 tam yıl geçtiğinde vereceği, şartları ve oranları belirlenmiş zorunlu bir ödemeyi ifade eder. Ayrıca ödenmesi mecburi olmayan, belirli şartlarla kısıtlanmayan bağışlar için de sadaka ifadesi kullanılır. Kur'an'ın Tevbe Suresi 60. ayetinde zekatın verileceği sayılırken, kullanılan kelime ise bu anlayışın aksine sadakadır.
“ | Sadakalar (zekâtlar), Allah'tan bir farz olarak ancak fakirler, düşkünler, zekat toplayan memurlar, kalpleri İslam'a ısındırılacak olanlarla (özgürlüğüne kavuşturulacak) köleler, borçlular, Allah yolunda mücadele edenler ve yolda kalmış yolcular içindir. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. (Tevbe: 60) | „ |
Fıkıhta kişinin zengin sayılması için ev, bina, elbise, ev eşyaları, bir yıllık yiyecekleri gibi asli ihtiyaçları dışında sahip olması gereken 80 gr altın veya eşdeğer mal miktarına nisap denir. Asli ihtiyaçlar kişinin yaşadığı zaman, mekan, sosyal çevre ve anlayışa göre değişkenlik gösterir.
Müslümanlar arasında zekat bir vergi midir, yoksa bir ibadet midir tartışması bulunur.[] Zekatın bir vergi olduğu anlayışına göre, şeriat yönetimi altında bulunmayan Müslümanların, yaşadıkları ülkenin vergi yasalarına göre vergi ödedikleri için dini açıdan ayrıca zekat ödemelerine gerek bulunmamakta, ibadet olarak değerlendirilmesi durumunda ise ödemeleri gerekmektedir. Zekatın şartları ve miktarı belirli, zorunlu bir ödeme türü olması onun "bir çeşit vergi" olarak anlaşılmasının temel dayanağıdır.
Hac
İslam'da hac, Hicri takvime göre Zilhicce ayında Arafat Dağı'nda dua edilmesi, Kabe'nin ziyaret edilmesi, şeytan taşlama ve kurban kesilmesi gibi bazı uygulamaların belirli kurallar içinde ve bir arada yapıldığı, ayrıca yalnızca zengin olan Müslümanlara farz olan bir ibadettir. Şeriat hukukunda namaz, oruç, zekat gibi farz kabul edilen dini hükümleri yapmayanlar veya terk edenler için belirli cezalar öngörülür iken, maddi durum yetersizliği nedeniyle hac yapmayanlar için benzer yaptırımlardan söz edilmez. Kur'an'da şu ayetler ile hac emredilmiştir:
“ | Haccı da, umreyi de Allah için tamamlayın. Eğer (düşman, hastalık ve benzer sebeplerle) engellenmiş olursanız, artık size kolay gelen kurbanı gönderin. Bu kurban, yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. İçinizden her kim hastalanır veya başından rahatsız olur da tıraş olmak zorunda kalırsa, fidye olarak ya oruç tutması, ya sadaka vermesi, ya da kurban kesmesi gerekir. Güvende olduğunuz zaman hacca kadar umreyle faydalanmak isteyen kimse, kolayına gelen kurbanı keser. Kurban bulamayan kimse; üçü hacda, yedisi de döndüğünüz zaman tam on gün oruç tutar. Bu, ailesi Mescid-i Haram civarında olmayanlar içindir. Allah'a karşı gelmekten sakının ve Allah'ın cezasının çetin olduğunu bilin. (Bakara 196) İnsanlar arasında haccı ilan et ki, gerek yaya olarak, gerek uzak yollardan gelen yorgun develer üzerinde sana gelsinler. Gelsinler ki, kendilerine ait birtakım menfaatlere şahit olsunlar ve Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanlar üzerine belli günlerde Allah’ın adını ansınlar. Artık onlardan siz de yiyin, yoksula fakire de yedirin. (Hac 27-28) | „ |
Hac, Kâbe'nin yanı sıra diğer bazı kutsal yerlerin birlikte ziyaret edilmesi iken; umre ise sadece Kâbe ziyareti olarak tanımlanır.
Mîkât; hacca başlarken ihram (hac yaparken giyilen dikişsiz beyaz örtü) giyilen, bitişinde de çıkartılan yere denir. Hacda Kâbe ziyaret edilir, tavaf yapılır, Safa ile Merve arasında gidip gelinerek sa'y yapılır, Arafat Dağı'nda vakfe yapılır, Minâ denilen yerde şeytan taşlanır ve ardından kurban kesilir. İslam dünyasının hac günü, Hicri takvime göre Kurban Bayramı'na denk gelen 10 Zilhicce’dir.
Şiilikte İslam'ın şartları
Şiilikte Füru-ı Din denilen dini emirler, Sünnilikte farz olan namaz, oruç, hac ve zekâta ilave olarak Hums, Cihat, Emr-i bi'l ma'rûf ve Nehy-i anil münker, Tevella ve Teberra olarak sıralanır.
Şiîlikte sahip olunan eşyanın veya kârın beşte birlik değerine denk gelen bir vergidir. Dayanağı Enfal Suresi'nin 41. ayetidir:
“ | Allah’a ve ayırım günü, yani iki topluluğun karşılaştığı gün, kulumuza indirdiğimize iman etmişseniz, biliniz ki ganimet olarak ele geçirdiğiniz her şeyin beşte biri Allah’a, peygambere, yakınlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara aittir. Allah her şeye kadirdir. | „ |
Sünnilikte hums, "ganimet malı" olarak savaşta el konulan malların Beyt-ül mal denilen devlet hazinesine devredilmesinden ibarettir. Nereye harcanacağına da emir sahipleri olan yöneticiler karar verir. Şii inancında ise bu vergi, Muhammed'in bir yakını veya soyundan gelen bir kimse, yetimler, ihtiyaç sahipleri veya yurdundan ayrı düşmüş ve yurduna dönecek maddi imkânı bulunmayan kişilerin hakkı olarak tanımlanır.
Ayette geçen "ganimet" sözcüğü, Şiilerde genel bir "kâr"ı ifade eder ve bu sebeple kârın söz konusu olduğu her durumda beşte birlik bir kısım vergi olarak ayette belirtilen yerlere verilmelidir.
Cihat
'İyiliği emretmek ve kötülükten menetmek veya (Arapça: الأمر بالمعروف و النهي عن المنكر) Kur'an kökenli bir ifadedir. Dini jargonda dince iyi ve kötü olarak tanımlanan fiillere atfen kullanılır.
Ayetler etimolojik ve literal anlamda "iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırma" anlamlarına gelmez. Maruf bilinen, aşina olunan anlamındadır ve 30 ayette kullanım amacı aynı kökten gelen örf'ü ifade etmektir. Münker ise belirsiz, tekil veya tuhaf anlamındaki nekr, nekre kelimelerinden marufun zıddı olarak türetilmiş ve olasılıkla günümüzde bid'at (gelenekte olmayan, tuhaf, yeni icatlar, sünnette yer almayan dini uygulamalar) olarak ifade edilenin aynısıdır.
İyiliği emretmek ve kötülüğü engellemek cihadın bir türü olarak kabul edilir, bu sebeple bazı İslami ekollere göre İslam'ın temel farzlarından biridir. Ayrıca İslami anlayışta iyilik ve kötülük kavramlarının göreceliği, yani kastedilen iyiliğin İslam'a göre iyi, kötülüğün ise İslam'a göre kötü olan olduğu göz önüne alınmalıdır. (Ayrıca bakınız: Göreceli ahlak)
İlke cihatçı kökten dincilerle reformist İslamcılar arasında tartışma konusudur. Ana akım İslamcılar görevin hükûmetlere ait olduğunu, kişilerin teker teker bu görevi yapmaya kalkmaları halinde anarşiye yol açılacağını savunurlar. Cihatçı kökten dincilikte ise “iyiliğin emredilip kötülüğün yasaklanması” farz-ı kifâye hükmünde bir vecibedir. Şayet siyasi otorite dinin münker gördüğü hususları ortadan kaldırma konusunda harekete geçmezse bu görev, gücü yetebilen her bir ferdin sorumluluğuna geçmiş olur. İlke Mu'tezile'ye göre "farz-ı ayn"dır.
Ehl-i beyt ve takipçilerini sevmek olarak yorumlanır. Şiilikte imamet/hilâfet inanç esasları arasında yer alır ve Muhammed sonrasında Ali üzerinden 12 imam denilen Muhammed'in soyu devam eder. Şiilikte bunları, takipçilerini, sevenlerini sevmek (veli-dost edinmek) şarttır. Şura Suresi'nin 23. ayetine dayandırılır:
“ | Allah’ın, iman edip dünya ve ahirete faydalı işler yapan kullarına verdiği müjde işte bu! De ki: “Sizden akrabalık (yakınlık) sevgisinden başka bir karşılık istemiyorum.” Kim çaba harcayıp bir iyiliği gerçekleştirirse, bu konuda ona daha büyük güzellikler bahşederiz. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır ve iyiliği asla karşılıksız bırakmaz. | „ |
Şiiler, ayette geçen "yakınlar" sözcüğünü ehl-i beyt ve soy anlamında anlamışlardır.
Ehl-i beytin düşmanı olan kişileri sevmemek, inananların ehl-i beyti sevmeyenleri sevmemeleri, ehl-i beyt düşmanlarına düşman olmaları anlamına gelir ve Şiilikte önemli bir yere sahiptir.
Bu anlayış sebebiyle Şiiler, Sünnilikte sahabe olarak bir çeşit kutsallık atfedilen ilk Müslümanlardan bazılarına karşı nefret olarak tanımlanabilecek bazı antipatik duygular gösterirler. Anlayışın etkileri hadis gibi dini referanslarda görülebileceği gibi günlük yaşamda da, örneğin çocukların isimlendirilmesi gibi hususlarda da net olarak görülür. Yine bu sebeple Şii ve Alevi inancına mensup olan Müslümanlar, geleneksel olarak Allah ve Muhammed adının yanında, ilk halifeler olan Ebu Bekir, Ömer ve Osman'ın adlarının da süsleme olarak duvarlarına asıldığı Sünni ibadethanelerine gitmezler.
Toplumsal yapıyla ilgili düzenlemeler (Şeriat)
Şeriat (Arapça: شريعة), "İslam hukuku" anlamında olup, İslam dinindeki ibadetler, muameleler ve cezaları içerisine alan, dini hukuka ait tüm kavram ve kurallara verilen isimdir.
Klasik anlayışta Şeriatta Kur’an temel kaynaktır ve Kur'an'da geçen emir ve yasaklar temelinde kararlar alınır. Şeriatın ikinci kaynağını hadisler oluşturur. Bazı İslam hukuku ekolleri, Kur'an'da geçmemekle birlikte Kur'an'da geçen bir başka emir veya yasakla aynı illete (sebebe) dayanan konularda da Kur'an'daki emir veya yasağa kıyas yoluyla karar verirler. Özel durumlar dışında haram ve helal yiyeceklerin belirlenmesinde, Şafiî ve İbn Kudame gibi bazı fakihler haram ve helalliğin kriterini "Arabın tabiatına uygunluk ve aykırılık" ile sınırlamışlardır.
Şeriat bir hukuk sistemi olarak tanımlansa da burada günümüz anlamında olgunlaşmış, alan, kural ve sınırları belli olan, bireysel haklar temelinde bir hukuktan bahsetmek olası değildir. Günümüzde hukuk, etik, gelenek, inanç ve ibadet, sınırları ayrımlaşmış ve birbirlerinin alanına girmemesine özen gösterilen kavramlardır. Hukuk etik, örf, inanç veya ibadetle ilgilenmez. Ancak Şeriatte bu kavramlar iç içe geçer ve, örneğin günümüzde sadece bir tercih meselesi olan içki içmek-içmemek veya yetişkinlerin karşılıklı rızaya dayalı cinsel eylemleri veya buna atıf yapılarak gerçekleştirilen konuşmalar (kazf, bu yöresel anlayışlara göre etik bir sorun olabilir) veya inanç veya ibadetlerin terki (irtidat, bu dini bir sorundur) büyük cezai yaptırımlarla karşılanır. Cezalarda suçun ağırlığına göre derecelendirme bulunmaz, Kur'an ve hadiste cinsel suçlarda mütecaviz-mağdur, öldürme-yaralama suçlarında da iki Müslüman arasında olabilecek öldürme dışında (Nisa; 92) diğer geleneklerde olduğu gibi kasıtlı-kasıtsız ayrımı getirilmemiştir. Tâzir olarak sınıflandırılan birçok suçta yasal dayanak (kanunilik ilkesi) olmadığı gibi yargılayanlar açısından suçun kanıtlanması veya ceza alan kişiler arasında aynı suça aynı cezanın verilmesi gibi zorunluluklar da bulunmuyor.
Patricia Crone, şeriat hukukunun Muhammed'in gelenekleri üzerine değil, İskender döneminde geliştirilen Yakın Doğu'nun yasası üzerine kurulduğunu iddia eder. Ona göre Müslümanlar, bu yasayı Allah adına eleyip sistemleştirmiş ve kendi imajlarıyla damgalamıştı. Genel olarak Emevi hilafeti ve özellikle Muaviye'nin kullandığı bu eyalet yasası, ulema tarafından uzun bir uyarlama döneminden sonra, şimdi şeriat dediğimiz uygulama haline geldi.
Günümüzde İslam İşbirliği Teşkilatı'na üye olan ülkeler arasında şeriatı hiçbir şekilde uygulamayan, kısmen veya tamamen uygulayan veya bölgesel farklılıklarla birlikte uygulayan ülkeler bulunur. Şeriat uygulayan ülkeler, uluslararası örgütlerden insan hakları, eşitlikler, kadın hakları, çocukların korunması, bireysel tercihler ve kişi hak ve özgürlüklerinin korunmaması gibi konularda şiddetli eleştirilerle karşılaşmaktadırlar. Şeriat ile Batı hukuk anlayışı arasında İslam'ın bireysel haklar ve özgürlükler kavramına yer vermeyişi, önemli bir çatışma kaynağı olarak öne çıkmaktadır.
Klasik şeriat uygulamalarından bir kısmı, insan haklarına karşı ciddi ihlaller içermektedir. Bunlar, insanların ilhad, irtidat veya fasıklık gibi tanımlamalar ile etiketlenerek suçlu ilan edilmeleri ve bunlara verilen öldürme ve diğer cezalar ile kadının sosyal statüsünü aşağıya çeken, kadınların evlerinden dışarıya izinsiz çıkışlarının ve sosyal hayata katılımlarının yasaklanmasını da içine alan "tesettür-hicap" uygulamalarıdır.
Din savaşları başlatma ve organize etme ve bunun sonucunda da savaş ganimeti olarak değerlendirilen sivillerin, cinsel fiillere açık şekilde köle ve cariye olarak kullanılması -ki bu efendilerin doğal hakkı olarak görülürdü- gibi eylemlerin birer savaş suçu, sistematik olarak uygulandıklarında da insanlığa karşı suçlar kapsamında değerlendirilmesi mümkündür.
Klasik şeriat uygulamaları, farz sayılan ibadetlerin terkini dinden çıkma sayıp onlar için ölüme varan şiddetli cezalar öngörmekte iken, insan hakları kavramının gelişmesi ile İslam ülkelerinde ibadetlerin mükafat veya cezasının uhrevi olarak değerlendirildiği, daha seküler veya kısmi şeriat uygulamaları ön plana çıkmaktadır.
Etiketler ve sosyal sınıflar
Tanımlamalar tanımlamanın kaynağı veya kaynaklık eden ifadenin anlam ve kapsamına dönük yorumlar mezhepler ve anlayışlara göre değişebilmektedir. Örneğin balık dışı deniz ürünleri,mut'a nikâhı, tesettürde haram sayılan bölgeler vb., fıkıh, Kur'an ve hadisten türetilen anlayış ve yorumların toplamıdır ve bir bakıma şeriatın ne olduğunu fıkıhçılar belirler. Ulema, değişik İslam ülkelerinde müftü, kadı, fakih, şeyhulislam, imam, molla gibi isimler alır ve İslami emir, yasak ve yasaları belirleme, kıyas yoluyla yeni kurallar koyma veya muhtelif konuları etiketleme yetkisine sahip olurlar.
Fıkıhta insan davranışları (Ef'âl-i mükellefîn) için geliştirilen etiketler şunlardır: Farz (mutlak zorunluluk ifade eden eylemler ve ibadetler), vacip (farz kadar kesin olmasa da gerekli ve bir alt derece zorunluluk), sünnet (Muhammed'in yaşamı, davranışları ve eylemleri), müstehap (sevilen işler), helal (uygun işler), mekruh (çirkin karşılanan, çok çirkin veya az çirkin) ve haram (kesinlikle yasak). Bu değerlendirmeler fıkıh, mezhep, meşrep ve kişisel anlayışa göre şekillenir ve farklı toplumlarda yerleri de değişebilir.
Bu eylemlerin şeriat anlayışında maddi ya da manevi karşılıkları bulunur. Farz, vacip ve sünnet olarak nitelendirilen eylemlerin terki ile mekruh ve haram olarak nitelendirilen eylemlerin yapılması cezai (had veya tâzir cezaları olarak) karşılık görür. Örneğin, namaz kılmayanların dövülmesi, hapsedilmesi ve kılmamakta ısrar edenlerin öldürülmesi, bu kapsamda ele alınabilir. Bu eylemler tazir cezalarının konusudur ve belli bir sınır ve ölçü olmaksızın hâkimin takdiri ile cezalandırılır. Tazir cezalarında suçun şahitlik veya benzeri mekanizmalarla ispat (Kanunilik ilkesi) zorunluluğu yoktur.
İslam felsefecileri olan Kelamcılar, bir şeyin kötü olduğu için mi yasaklandığı, yoksa yasaklandığı için mi kötü kabul edilmesi gerektiğini de tartışmışlardır. Akılcılara göre dinde bir şeyin yasak olmasının bir sebebi bulunmalıdır ve bu tespit edildiğinde, aynı sebepler çerçevesinde dini yasakların kapsamı genişletilebilmektedir. Örneğin içki yasağına kıyas edilerek, sarhoşluk etkisi veren her şeyin haram olduğuna karar verilebilir. Ancak bir şey yasak olduğu için kötüdür inancına sahip olanlara göre böyle bir kıyaslama kabul edilemez. Onlara göre Allah, eğer yasaklamak isteseydi, içki gibi diğer zararlı veya sarhoş eden şeyleri (uyuşturucu, sigara vb.) yasaklardı.
Sosyal sınıflar
Şeriat anlayışında insanlar değişik ve eşitsiz sınıflara ayrılır.
- İnanç ve yaşam tarzına göre; İslam içinde, salih - fasık veya dışında mülhid / mürted ve Müslüman olmayanlar.
- Müslüman olmayanlar siyasi olarak ikiye ayrılır; Zimmi, kelle vergisi (cizye) karşılığında can güvenliği verilenler - Harbi, (Kendilerine hiçbir can veya mal güvenliği verilmeyenler)
- Soyağacı aidiyeti ile; Seyyid ve şerifler, ayrıcalıklı sınıf, sıradan mahkemelerde yargılanmayan, her türlü vergi ve Müslüman erkeklere getirilen en fazla 4 kadınla evlenme gibi kısıtlamalardan muaf sınıf.Alevi kültüründe Ocak olarak bilinirler.
- Hürriyetlerine göre; Özgür - köle, (yarı köleler; ümmü'l veled, şartlı veya sözleşmeli köleler)
- Milliyetine göre; Araplar (kavm-i necip olarak adlandırıldılar ve yönetici elit kesimi oluşturdular) - mevâlî, (yarı köle, azadlı, Arap olmayan Müslümanlar; Müslüman olmalarına rağmen Arap bir patrona vergi ödemek zorundaydılar.)
- Cinsiyete göre; Erkek - Kadın
- Nikah durumuna göre; Evli - bekar (Zina suçu'nun cezası evli-bekar ayrımına göre (Recm veya 100 kere sopalama) değişebiliyor. (Mut'a nikahı Sünnilerde zina ile eşdeğerdir, ancak had cezası gerekip gerekmediği imamlara göre değişmektedir.))
Bu ayrım şahitliğin reddi veya daha değersiz sayılması gibi hafif, savaş ya da yakarak öldürme (mülhid ve mürtedlerin yakılması) gibi ağır sonuçlar doğurabilir ve miras, ölüm tazminatı, kısas, yönetici (hakim, nakib-ül eşraf) veya yargıç atamaları gibi birçok alanda ayrıcalık veya mahrumiyet olarak kendini gösterebilir. Yasal hak ve sorumluluklar kişinin akil-baliğ olması ile başlar.
Fıkıhta farz ve haram denilen hükümler Kur'an'a dayandırılır. Hanefi fıkhında, diğer mezheplerde bulunmayan bir kavram olan vacip, Kur'an'da geçen, ancak farzlar gibi kesinlik göstermeyen (kurban kesme gibi) dini emirleri ifade etmede kullanılan bir tanımlamadır.
İslam toplumunda hem ibadet (namaz, oruç, vb.) hem de sosyal alanda (selamlaşma, erkek çocukların sünnet edilmesi, cenaze namazı, domuz eti yememe, alkol yasağı, hayvan keserken besmele çekilmesi gibi) bazı genel kurallar bulunur.
Kadın ve evlilik
İslam'da nikâh ile gerçekleştirilen meşru ilişki dışında cinsel yaşam men edilmiş ve zina olarak tanımlanmıştır. Nikâh, İslam hukukunda bir sözleşmedir. Fıkıhta geçerli sayılması için nikâhın şahitlerin huzurunda yapılması, icap ve kabul, erkeğin gayrimüslim olmaması, mehir ve sözleşmenin ilanı gibi bazı şartlar ileri sürülmüştür. Şii mezhebinde ise mut'a, geçerli ve meşru bir ilişki tarzıdır. Sünni mezhebine göre ise mut'a nikâhı önceleri serbest iken, daha sonra yasaklanmıştır ve ilgili Kur'an ayeti neshedilmiştir. Mut'a, Sünni mezheplerde zina olarak tanımlanır ve haram kabul edilir. İslam'da zina ve eşcinsel ilişkiler için cezai yaptırımlar öngörülmüştür. Erkekler 4 kadınla nikahlanabilirken, kadınlar tek erkekle nikahlanabilirler. Boşanma hakkı ağırlıklı olarak erkeklere verilmiştir ama kadın şiddete uğrarsa ya da aldatılırsa boşanma davası açabilir. Bunun yanı sıra, erkeklerin cariye, yani kadın köle hakkı sınırsızdır.
İslam'a göre nikah akdinin gerçekleşebilmesi için şahitlik şarttır. Nikah şahitleri Müslüman olmalı ve nikahın geçerliliği için 2 erkek veya 1 erkek ile 2 kadın şahitlik etmelidir.
İslam'da ve Kur'an'da kadının yeri konusunda Müslümanlar arasında birbirinin tam aksi iki farklı eğilim görülür. Bunlardan birisi, İslam'ın kadını en yüksek mertebeye oturttuğu, kadınlara bütün haklarını verdiği şeklinde iken; diğeri ise Kur'an'ı ataerkil Arap toplumunun önyargılarını yansıtan, kadınları ikinci sınıf bir konuma hapseden bir metin olarak algılayanların tutumudur.
İslam toplumlarında kadının durumunu İslam dininin kurallarının yanı sıra sosyal ve siyasi çevre, etnik yapı ve İslam öncesinden gelen kültür mirası belirlemiştir. Bu sebeple, İslam dünyasında kadının her yerde ve her dönemde aynı konumda olduğunu söylemek mümkün değildir. Ayrıca şeriat hukukunda erkeklerde olduğu gibi, esir veya cariye kadınların giyim kuralları, dini ve toplumsal hakları ve sorumlulukları hür kadınlardan tamamen farklıdır.Hanefî ile Maliki mezheblerine göre; yüz ve el müstesna bütün vücud avrettir. Aynı zamanda kadının mahkemede ifâde vermesi için erkek hakim veya alışveriş için müşteri veya satıcı erkeklere görünmesinde beis yoktur.
Kur'an'da kadın giyimi ile ilgili emir kipi ile ifade edilen cümlelerde kadın giyimi ile ilgili net bir çerçeve çizilmemesi, İslam'da kadın giyiminin yüzyıllar boyunca tartışılan, bir uçta sadece avret olarak tanımlanan edep yerlerinin (cinsel organlarını) örtülmesini yeterli gören, diğer uçta kadının el ve yüzler dahil bütün bedeninin örtülmesini zorlayan anlayışların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Aralarında bazı küçük farklılıklar olmakla birlikte, İslam mezhepleri kadın vücudunun örtülmesi gerektiğini (tesettür) ifade etmişler, ancak zaruri durumlarda geçerli olmak üzere, kendi yakınları ile sınırlı belirli bölgelerin açılabilmesine izin vermişlerdir. Bunun yanında, Hanefi ve Maliki mezheplerinde kadının el ve yüzünün "fitneye yer vermeyecek şekilde" açılabilmesine müsaade edilmiştir.
Otokratik yönetimler; şeriat ve itaat kültürünün ön planda olduğu, bireysel özgürlük ve değerler anlayışının gelişmediği toplumlarda, Kur'an'ın mutlak bir inançla Allah'ın emir ve yasaklarından oluştuğu anlayışının sürekli olarak toplumsal belleğe işlenmesi, tesettür ve zorunlu ibadet kurallarına aykırı davranan bireylere karşı dinsel zorbalığın ve kadına yönelik şiddetin İslam coğrafyasında yaygın olarak görülmesi sonucunu doğurmaktadır. Günümüzde kadın eğitimine ve onun sosyal hayata katılımına değişik rivayetler ve birkaç ayet -muhtemelen tarihsel bağlamından kopartılarak yapılan tercümeleri- ile desteklenen çıkarımlarla şiddetle karşı çıkan bazı köktendinci terör örgütleri İslam dünyasında varlığını sürdürmekte ve eğitim kurumlarına ve özellikle kız öğrencilere karşı saldırılar düzenlemektedirler. (Bakınız: Taliban, Boko Haram, Malala Yusufzay)
Devlet
Bu alt başlığın genişletilmesi gerekiyor. Sayfayı düzenleyerek yardımcı olabilirsiniz. |
Ekonomi
KKTC'deki Yakın Doğu Üniversitesi'nin (YDÜ) İlahiyat Fakültesinde yapılan bir çalışmada, Cahiliye Dönemi'ne ait vergilerle ilgili veriler ve bunların Kur'an’daki malî yükümlülüklerle ilişkisi araştırılmış ve Kur’an’ın söz konusu vergilerinin İslam öncesi Güney, Kuzey ve Hicaz Araplarında, hatta daha eski toplumlarda yer alan düzenlemelerin aynısı olduğu sonucuna varılmıştır.
Diğer dinlere bakış
İslam'da dinler İslam, Yahudilik, Hristiyanlık ve putperestlik olarak formüle edilir. İslam inancına göre Allah yanında tek din İslam'dır ve Muhammed'in getirdiği din, yeni bir din değildir. O, sadece daha önceki peygamberlerin mesajını tekrar açıklamış ve tamamlamıştır ve gönderilmiş peygamberlerin sonuncusudur. İslam'da İbrahimî dinlerin peygamber veya kutsal kişi kabul ettiği kimseler (Nuh, İbrahim, Musa, İsa) birer peygamber; Tevrat, Zebur ve İncil ise tahrif edilerek hükümsüz kalmış kutsal kitaplar olarak kabul edilir.
İslam görüşlerine göre İslam, kendinden önceki İbrahimî dinlerin hükmünü kaldırmış ve hangi dine mensup olunursa olunsun, insanların tümü İslam'a girmekle yükümlüdürler. İslam gelmeden önceki semavî dinlere mensup olanlardan Allah'a ve ahirete inanıp iyi işler yapan insanların, tıpkı İslam'da olduğu gibi kurtuluşa erecekleri belirtilmektedir. İslam bilginleri, Bakara Suresi'nin 62. ayetinden yola çıkarak, İslam geldikten sonra dahi İslam'ı kabul etmeyip kendi ölçüleri çerçevesinde Allah'a ve ahirete inananların kurtuluşa eremeyeceklerini belirtmektedirler. Ayrıca İslam ve bazı Kur'an ayetleri, daha önce kendilerine bir kutsal kitapla bir peygamberin geldiğini kabul eden Yahudiler ve Hristiyanları ehl-i kitap olarak adlandırmaktadır.
Ayrıca Kur'an'da İsa'dan bir peygamber ve "Allah'ın ruhu" (ruhullah) olarak bahsedilir; dolayısıyla Hristiyanlıktaki Baba, Oğul ve Kutsal Ruh'tan oluşan teslis inancı, şirk gerekçesiyle şiddetle reddedilir.
Cihat
İslam peygamberi Muhammed, yaklaşık 10 yıl süren Medine döneminde savaş, baskın, savunma ve seriyye gibi çatışma içeren veya içermeyen 100'e yakın askerî harekât düzenlemiştir ve bunların 27 tanesinde bizzat komutan olarak bulunmuştur. Muhammed'in bizzat ordu başında bulunduğu seferlere İslam literatüründe ''gazve'' adı verilir. Örneğin Bedir, Uhud ve Hendek muharebeleri birer gazve iken; Mute ve 1. Sifülbahr muharebeleri gazve değildir.
İslam'ın bir unsuru olan cihat, Kur'an ve hadislerde her ne kadar Allah adına İslam'ı yaymak amacıyla savaşmak anlamına gelse de, bazı İslami yorumlara göre ise her zaman fiziki bir savaşı tanımlamaz. Zira Arapça kökenli bir sözcük olan ''cihat'', Arapçada ''savaş'' değil, ''mücadele, çaba, gayret'' gibi anlamlara gelmektedir. Bundan ötürü, kişinin İslam adına yaptığı farklı emek ve çabalar da cihat tanımı içerisinde değerlendirilmiştir.
Kur'an'da değişik cihat ayetleri bulunur:
“ | Kendilerine kitap verilenlerden (Hristiyanlar ve Yahudiler) Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Resûlünün haram kıldığını haram tanımayan ve hak dini din edinmeyenlerle, küçük düşürülüp cizyeyi kendi elleriyle verinceye kadar savaşın. (Tevbe Suresi: 29) | „ |
İslam tefsir geleneği, Bizans (Hristiyan) hakimiyetinde olan Suriye bölgesinde ve bu yol üzerindeki gerek Hristiyan gerekse Yahudi topluluklar ile Müslümanlar arasındaki gerginliklerin varlığını koruduğu gerekçesiyle Tevbe Suresi 29. ayetin indiğini kabul etseler de, bu görüş hakkında başka zayıf rivayetler de bulunmaktadır.
Kökenleri Hariciler'e dayanan Radikal İslamcılar, İslam fıkhının aşırı yorumlarına sahip bir İslam devleti ve bu tür bir şeriata uygun toplum yapısı kurma ve bunu diğer insanlara da uygulatmayı amaç edinen, çoğunlukla bu amaçla terörist yöntemlere de başvuran gruplardır. Radikal İslamcılar, kendileri dışındaki mezheplerin Müslümanlarını bidat, küfür ve şirk ile itham etmekte ve onları Müslüman kabul etmediklerinden, onları cihadın bir parçası olarak görüp öldürülmelerinde bir beis görmemektedirler. Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD), El-Kaide, Hizbullah, Taliban gibi örgütler, Radikal İslam'ın günümüz yaklaşımlarını temsil etmektedir.
Tarihi
İslamın çıkış coğrafyası
Muhammed'in hayatı, kıble ve Kur'an'ın ilk yazım yeri olarak Mekke 1970'li yıllardan bu yana tartışılır olmuştur. Mekke'nin, arkeolojik araştırmalarda İslam öncesine gitmeyen yeni bir şehir olarak ortaya çıkışı, tarihi kaynaklar ve haritalarda adının 8. yüzyıl öncesinde geçmemesi, ticaret yolları üzerinde olmaması yanında toprağının tarıma uygunsuzluğu, ayrıca erken İslam tarihi hakkında ipuçları veren Kur'an ve hadis rivayetlerinde tanımlanan bazı yer isimleri ve özellikleri ile uyuşmazlıklar gibi nedenlerle Revizyonist İslam Araştırmaları Okulu olarak adlandırılan tarihçiler Muhammed'in kurgusal (veya Patricia Crone, Michael Cook gibi diğerleri ise O'nun gerçek ama daha kuzeyde yaşamış) bir kişilik olabileceğine inandılar. Kur'anda 16 kere anılan Mescid-i Haram onlara göre Kuzeybatı Arap Yarımadası'ndaydı. Bunun yanında Taifte bulunan bir taş yazıt geleneksel bilgiye aykırı olarak Mescid'i Haram inşa tarihini 78 olarak veriyor.
İslam'ın çıkış yıllarında Arabistan'da çok sayıda bölgesel dil ve alfabe kullanılmaktaydı. Kur'an yazımında kullanılan dil ve alfabenin kuzeyde gelişen, Suriye ve Kufeye kadar uzanan Nebati-Aramaik Arapça dil olduğu ifade ediliyor.
Muaviye'nin sonrasında çıkan karışıklıklarda Yezid askerlerince yıkılan,Kabe'nin aslına uygun olarak yeniden yapılmasının İslam dünyasında uzun süre tartışıldığı ancak bunun gerçekleştirilemediği geleneksel tarih kitaplarında da ifade edilen bir konudur. Kıble üzerinden yapılan bazı araştırmalar İslamın ilk kuruluş yeri olarak Petrayı öne çıkarmıştır.
Kanadalı yazar Dan Gibson "Quranic Geography" ismiyle kitaplaştırdığı araştırmalarında, en eski camilerin mihrap yönlerinin Petra'yı gösterdiklerini, ayet, hadis ve siyer geçen ipuçlarının da Muhammed'in Petra'da yaşadığını ve buradan Medine'ye göç etmiş olduğunun işaretlerini verdiğini söyler.
The Sacred City (2016) (Kutsal Şehir), Türkçe |
“ | Doç Dr. Eren Karakoç Tarih sohbetlerinde İslamın erken çağları ile ilgili bilgiler aktarıyor; “Bizans hiçbir zaman Müslümanlarla savaşmadı, Yermük Muharebesi Bizans ile Gassaniler arasında yapıldı, Muhammed Gassani hükümdarlarının ünvanıydı…”] | „ |
Bu yapı Müslümanların İkinci Fitne olarak niteledikleri Abdullah bin Zübeyr ayaklanmasında yıkılmış, İbni Zübeyr karataşı diğer kutsal eşyalarla birlikte alarak Mekke'ye taşımış, yeni tapınağı burada inşa etmişti. Emevilere karşı Abbasilerin desteğini kazanan yeni mekan birkaç yüzyıllık bir geçiş dönemi sonunda tamamen benimsenmiş, yeni yapılan camilerin yönü Mekke'ye dönük olarak inşa edilmeye başlanmıştı. Ancak Emevi etkisinde kalan Kuzey Afrika ve Endülüs camileri yönlerini bambaşka bir yöne, Güney Afrika'ya çevirerek yeni kıbleye karşı çıkmaya devam etmişlerdi.
Konu ile ilgili ortaya atılan bir diğer iddia ise “bekke”nin bekaa ile bağlantılı olarak ele alınan Kudüs kenti olduğu yönündedir.
Bu sonuçlara, ilk Müslümanlar Kâbe'nin yerini doğru hesaplayamadılar, Abdullah bin Zübeyr olayı ile ilgili 7.ve 8. yy. yazarları John bar Penkaye ve Teofanis Petra'dan değil Mekke'den bahsetmişlerdi, gibi savlarla karşı çıkıldı.
Hicaz bölgesinde Arapçanın kullanıldığını gösteren belge ise, Ömer tarafından Mekke valisi olarak atanan Halid bin Velid'in oğlu Abdurrahman'a ait MS 660'lara tarihlenen taş yazıttır.
Batlamyus (MS 100-170) Arabistan'da aralarında "Macoraba" isimli bir yerleşimi de saydığı 50 yerleşimin listesini yayınlamıştı. Geçmişte Macoraba'nın gerçek Mekke olduğu konusunda genel bir fikir birliği olmasına rağmen, bazı bilim adamları bu sonucu sorguladılar. Modern veriler kullanarak Mekke ile çağrışım yapan antik yer isimlerini Mekke ile eşleştirme eğiliminde çalışmalar ve bu tutumu yanlışlayan araştırmalar günümüzde de devam etmektedir.
Öte yandan haritalı Coğrafya'nın en eski el yazmalarının Batlamyustan 1000 yıl sonra, 12. yüzyıl sonlarında Bizans'ta başladığı biliniyor. Batlamyus'un kendi haritalarını çizdiğine dair somut bir kanıt yoktur. Ancak başlangıç meridyenini sağlam bir şekilde belirleyemediği için, vermiş olduğu koordinatlar da hatalıdır. Bu haritaların Batlamyusa referans veren çok daha sonraki yüzyıllara ait sürümlerinde Macoraba ve diğer yerleşimlerden bahsedilmektedir.
İslamın erken tarihlerinde yazılan eserler konum belirlemekten uzaktır; Süryani yazar John bar Penkaye ve John Damascene Mekke'den çölde bir yer olarak bahseder. Ayrıca Arapların küp şeklinde yapılan ve İslam öncesi Arabistanda oldukça yaygın olan put evlerine Kabe adını verdikleri biliniyor. Bu yapıların İslamlaşma döneminde tahrip edilmesiyle Müslümanlar arasında başlangıçtan bu yana sadece tek bir tane Kabe'nin, Mekke'de var olduğu algısı da yerleşmiştir. Rivayet kültürüne dayalı eserlerin dışında tarih bilimi açısından İslamın erken tarihi, ne zaman ortaya çıktığı, hangi coğrafyada doğup dünyaya yayıldığı konusu günümüzde belirsizliğini korumakta, bu konuda farklı coğrafyalara işaret eden çalışmalarla Muhammed’in hayat hikâyesinin belki de birden fazla kişinin hikâyelerinin birleşimi olabileceği kanaatlerinin ileri sürülmesine yol açan bulgular ortaya konmuştur.
İslam Öncesi Arap Yarımadası
İslam öncesi Arabistan'da her bir aşiret, kendi tanrı ve tanrıçalarını koruyucu olarak görür, bu tanrı ve tanrıçaların ruhları kutsal ağaçlar, taşlar, su kaynakları ve kuyularla ilişkilendirilirdi. Arap mitolojisinde putlar, sembolize ettikleri tanrı veya tanrıçalar nedeniyle kutsal sayılmaktaydılar ve en önemli tapınım aracıydılar. İslam öncesinde, Arap Yarımadası'nda çok sayıda kutsal mekan ve buralarda inşa edilen kübik ilah evleri (Kâbe) bulunduğu, kutsal kabul edilen mekanlar ve ilah evlerinin Araplarca haram aylar boyunca ziyaret edilerek buralarda değişik tapınmaların gerçekleştirildiği bilinmektedir.
Mekke'deki Kâbe, aşiretlerin koruyucu tanrılarının 160 tane put heykeline ev sahipliği yapıyordu. Kâbe'deki El-Manât, El-Lât ve El-Uzzâ ismindeki üç tanrıçanın Allah'ın kızları olduğuna inanılıyordu. Buna karşılık Hristiyanlar ve Yahudiler dahil olmak üzere Arabistan'da tek tanrı inancına sahip çeşitli topluluklar da vardı. Yerli Araplardan olan (Hanifler) de bunlardan birisiydi ve bazen yanlış bir şekilde Hristiyanlar ve Yahudiler arasında sınıflandırılıyorlardı. Müslüman inancına göre, Muhammed de bir Hanif idi ve İbrahim'in oğlu İsmail'in soyundan gelmekteydi.
İslamî literatürde, Arap toplumunun İslam öncesi dönemine ''Cahiliye Dönemi'' adı verilmektedir. Bu terim, Kur'an ve hadislerde Arapların İslam'dan önceki inanç, tutum ve davranışlarını İslami dönemden ayırt etmek veya benimsetmek için kullanılır. Fuhuş, zina, hırsızlık, putlara tapılması, adaletsizlik ve köleliğin olağan görülmesi, bu dönemin özelliklerinden olarak görülür.
İslam tarihçiliğine göre, Cahiliye Dönemi'nde kadınlar alt tabaka insanı olarak görülmüş, üst sınırı olmayan çok eşli evlilik pek yaygındı. Fuhuş bir meslekti ve köle sahipleri kölelerini bu işe zorlamaktaydı. Kadınlar, babalarının veya eşlerinin miraslarından pay alma hakkına sahip değildi. Evlatlar isterlerse, babalarının ölümünün ardından üvey anneleriyle evlenebilirdi. Boşanma hakkı da erkeğe ait ve sınırsızdı. Soylular, kız çocukları olduğunda bunu bir utanç kaynağı olarak görüp onları öldürebilmekteydi. Bu dönemde kızların diri diri toprağa gömüldüğü yönündeki rivayetler de önemli bir yer tutar. Kurban sunma veya diğer nedenlerle yapılan çocuk katliamları konusunda Arapların diğer milletlerden çok da farklı olmadıkları, ifade edilen bir diğer noktadır.
Muhammed Dönemi (y. 610-632)
İslam, 7. yüzyılın başlarında Muhammed aracılığıyla Arap Yarımadası'nda bir din olarak ortaya çıkmıştır. İslam inancına göre, yaklaşık MS 610 civarında Arabistan'ın Mekke kenti yakınlarındaki Hira Mağarası'nda tefekkür halinde olan Muhammed'e Cebrail meleği aracılığıyla ilk vahiy gönderildi. İlk üç sene boyunca sadece ailesini ve akrabalarını uyaran Muhammed, inen bazı ayetlerden sonra insanları apaçık ve toplu bir şekilde İslam'a davet etmeye başladı. Bu süreçte, başta bazı akrabaları ve yakınları olmak üzere birçok Mekkeli kavmin düşmanlıklarına ve eziyetlerine maruz kaldı. Fakat bunun yanı sıra, memleketi Mekke'de birçok Yahudi, Hristiyan ve çoktanrıcı, mesajına inandı. Mekkelilerin bu şiddetli muhalif tutumu karşısında Muhammed, 615 yılında bazı Müslümanları Habeşistan'daki Aksum Krallığı'na gönderdi. Yapılan eziyetlerin dozu iyice artınca da, kendine inananlarla birlikte topluca Medine'ye göç etti. "Hicret" olarak anılan bu olay, İslam tarihinin dönüm noktası olmuştur. Çünkü bu sayede Muhammed Medine'de hiçbir baskı altında bulunmayarak İslam'ı hızlı bir şekilde yaymaya devam etmiştir.
Medine'de otoritesini iyice sağlamlaştıran Muhammed, Müslüman orduları kurarak aralıklarla Mekkeli paganlarla savaştı ve çoğunlukla onlara galip geldi. Muhammed, döneminde Bizans, Sasani, Çin ve Habeşistan başta olmak üzere birçok büyük devletin hükümdarlarına elçiler aracılığıyla İslam'a davet mektubu gönderdi ve bu şekilde adının geniş bir kesimde duyulmasını sağladı. 630 yılında, büyük bir Müslüman ordusu kurarak Mekke'yi fethetti ve Kabe'yi putlardan temizledi. Bu fetih, Arap Yarımadası'nda İslam'ın yayılışını daha da hızlandırdı.
Muhammed, 632'de, Veda Haccı'nı tamamladıktan ve Arafat Dağı'nda yaklaşık 124.000 Müslümana Veda Hutbesi ile son kez seslendikten birkaç ay sonra hastalandı ve Medine'de öldü. Ölümünden önce Arabistan'ın büyük bir kısmının İslam'ı benimseme süreci tamamlanmıştı.
Dört Halife Dönemi (632-661)
Muhammed'in ölümünden sonra İslam Devleti'nin başına Dört Halife olarak bilinen, sırasıyla Ebû Bekir, Ömer, Osman ve Ali geçmiştir. Dinin Arap Yarımadası'nda yayılma süreci de bu dönemde tamamlanmıştır. Ali'nin ölümünden sonra kısa süreliğine Müslümanların biatıyla oğlu Hasan halife olmuş, fakat daha sonra elindeki gücü kullanarak Muaviye hilafeti eline geçirmiş ve iktidar olmuştur. Peygamber'in ölümünden sonra iktidara gelen ilk dört halifeye Sünnî edebiyatında sıkça Hulefâ-i Râşidîn (Râşidîn Halifeliği), yani ''doğruluk üzere bulunan halifeler'' denmiş ve bazen bunlara Hasan bin Ali de eklenmiştir. Bununla birlikte Ebu Bekir, Ömer ve Osman'ın halifelikleri genel olarak Şiî ve Alevîler tarafından tanınmaz. Haricîlerin bugün hâlâ devam eden bir kolu olan İbadiyye ise, sadece ilk iki halife olan Ebu Bekir ve Ömer'i kabul eder ve onları doğruluk üzere halifeler olarak görür.
Ebu Bekir döneminde, öncelikle Muhammed'in ölümü sonrası Arap Yarımadası'nda başlayan kargaşalar giderilmiş ve zaman içinde Sasani İmparatorluğu ve Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu'na doğru ilerlenmiştir. Ömer'in hilâfeti sırasında İslam Devleti sınırları büyük ölçüde genişlemiş,Mezopotamya fethedilip ele geçirilmiş; Mısır, İran, Irak, Filistin, Suriye, Kuzey Afrika ve Ermenistan'ın çeşitli bölümleri ele geçirilmiştir. Daha sonra üçüncü halife olarak seçilen Osman'ın hilâfeti sırasında İran'ın tamamı, Kuzey Afrika'nın tamamına yakını, Kafkaslar ve Kıbrıs ele geçirilmiş ve İslam Devleti topraklarına katılmıştır. Bununla birlikte, kendi zamanında bazı yakınlarının önemli görevlere tayini ve diğer bazı iç sorunlar sebebiyle Osman öldürülmüştür. Osman'ın öldürülüşü ve ortaya çıkan iç savaş ortamı sebebiyle Ali'nin döneminde hilâfet iç meselelere yönelmiş, çıkan iç savaşla uğraşılmıştır. İç savaş ve iç gerilimler sonucunda Ali de öldürülmüş, kendinden sonra halife olan oğlu Hasan ise hilâfeti Muaviye'ye teslim etmek zorunda kalmıştır.
Emevîler Dönemi (661-750)
Muaviye, İslam Devleti'nin başkentini Şam'a taşımış, imparatorluk benzeri bir yapının temellerini atmış ve kendinden sonra oğlu Yezid'i bu makama tayin ederek İslam siyasi tarihinde saltanatı başlatmıştır. Bu harekâta karşı ayaklanan İslam Peygamberi'nin torunu ve dördüncü halife Ali'nin oğlu Hüseyin ise, Yezid tarafından gönderilen askerlerce Kerbela'da taraftarlarıyla birlikte öldürülmüştür. Nitekim bu noktadan sonra daha katı bir Şiî ayrılması söz konusu olmuştur. Muaviye ile birlikte başlayan yeni döneme Emevîler Dönemi denmiştir.
Emevîler Dönemi'nde büyük bölgeler zapt edilmiş, İslam Devleti Asya'nın içlerinden İber Yarımadası'na kadar ilerlemiştir. Her ne kadar siyasi yayılma yükselişe geçmiş olsa da, aynı şey dinî yayılma için söylenemez; nitekim bu dönemde dinî yayılmanın devletin gayrimüslimlerden aldığı vergi göz önünde bulundurularak pek teşvik edilmediği de öne sürülmüştür.
Abbasîler Dönemi (750-1258)
Emevîlerden sonra miladî 750 yılı civarında kurulan Abbasî Hanedanlığı, Emevî Hanedanlığı'nın kontrolünü ve Endülüs (İber Yarımadası'ndaki kısım) haricindeki bütün topraklarını ele geçirmiştir. Abbasîlerin iktidara gelişiyle Abbasiler Dönemi başlamış ve Abbasilerin hilâfeti, 750 yılından 1258 yılına kadar, yani Moğolların Bağdat'ı işgal etmelerine kadar sürmüştür. Abbasiler zamanında hilafet başkenti tekrar değişmiş, Şam'dan Bağdat'a alınmıştır.
Abbasiler döneminde, 8. yüzyılın ortalarında Bağdat'ta Beyt'ül Hikmet adında büyük bir bilim merkezinin kurulması ile İslam’ın Altın Çağı adı verilen dönem başladı. Bilimsel, teknolojik, kültürel ve sanatsal işlevlerin hız kazandığı bu dönemin, Moğolların 1258'de Bağdat'ı kuşatıp yağmalaması ve Abbasi Halifeliği'nin yıkılması ile son bulduğu şeklinde genel bir kabul vardır. Ancak bazı kaynaklarda bu dönemin 14. yüzyıla kadar, bazı kaynaklarda da 15. yüzyıla, hatta 16. yüzyıla kadar sürdüğü ifade edilir.Kindi, Farabi, Hârizmî, İbn-i Sina, İbn-i Heysem, Birûni, İbn Rüşd, El-Cezeri, Gazzali, İbn Battuta, İbn Haldun, Uluğ Bey ve daha birçok ünlü İslam bilginleri bu döneme damgalarını vurdu.
İslam'ın Altın Çağı'nda, Hindistan'dan Endülüs'e kadar geniş coğrafyada bilimsel çalışmalar yapılmakla birlikte tıp, felsefe, teoloji, matematik, astronomi, İslam hukuku gibi geniş yelpazede çalışmalar da yapılıyordu. Bu dönemde, başta Antik Yunan olmak üzere geçmiş uygarlıkların ürettiği bilgi ve düşünceler, tercümelerle İslam dünyasına ve Endülüs kanalıyla Avrupa'ya aktarıldı. Çinlilerle yaptığı savaşlar ve diğer ilişkiler sırasında Araplar, kağıt üretim tekniklerini öğrendiler ve parşömen yerine kağıt kullanımı sayesinde yazılı eserler de daha kolay yayıldı. Matematik alanında ise Hintlerden alınan sıfır ve onlu sayı sisteminin keşfi sayesinde matematiğe olan ilgi ve rağbet arttı ve aritmetik, sıradan insanların dahi anlayabileceği ve günlük yaşamda kullanabileceği bir duruma geldi. Matematik ve aritmetiğin yanı sıra trigonometri de gelişti. Gözlemevleri inşa edildi; optik bilimi ve kimya gelişti.
Sonraki dönemler
Emevîler ve Abbasîler döneminde yapılan fetihler sonucu ele geçirilen yeni topraklardaki halklar, aynı zamanda İslam diniyle de tanışmış oluyorlardı. Bunun sonucu olarak zaman içinde birçok bölgeye İslam dini yayıldı. Önce yakın bölgelerde yaşayan İranlılarda, 10. yüzyılda ise kitleler hâlinde Türkler arasında İslam yayılmaya başladı. Tüccarlar aracılığıyla Müslümanlıkla tanışan ve Müslümanlığı kabul eden İdil Bulgarları, ilk Müslüman Türk devleti oldu. Karluk, Yağma ve Çiğil Türkleri, Orta Asya'daki ilk Müslüman Türk devleti olan Karahanlı Devleti'ni (840), Oğuzlar ise Büyük Selçuklu Devleti'ni (1038) kurdular.
909 yılından 1171 yılına kadar Mağrip ve Mısır'daki çeşitli bölgelere Fatimîler isimli bir Arap Şiî (İsmailî) hanedanlığı hükmetmiştir. Hanedanlığın başındaki halife, Şiî İsmailî imamıydı ve bu sebeple seküler gücünün yanı sıra, İsmailî imamet anlayışında da önemli bir yere ve tarihî öneme sahip olmuşlardır. Fatımîler Devleti, 1171 yılında Selahaddin Eyyubi tarafından devrilmiş ve devletin sahip oldukları Mısır, Suriye, Yemen ve Hicaz gibi bölgelerde Eyyûbî Hanedanlığı başa geçmiştir.Zengi Devleti'nin komutanı olan Selahaddin'in bu hamlesi, hem Mısır'da bağımsız bir Eyyûbî Devleti'ni kurmuş oldu, hem de İslam dünyasının çift başlı halifelik sorunu çözülerek halifelik, tekrar Bağdat merkezli Sünni Abbasi Hanedanlığı'na bağlanmış oldu.
Haçlıların 1099'da kutsal şehir Kudüs'ü ele geçirmeleri sonucunda, 12. yüzyıl ortalarında, çoğunluğunu Zengilerin yönettiği ve ağırlıklı olarak Arap-Kürt-Türk karışımı ordularla Hristiyan devletlerle çatışmalara girildi; fakat olumlu bir netice alınamadı. 1187 yılında Müslüman Kürt komutan Selahaddin Eyyubi, Hıttin Muharebesi ile Lüzinyanlı Guy'ın ordusunun tamamını yok edip Kudüs'ü Haçlılardan geri alarak şehri 88 yıl aranın ardından tekrar Müslüman dünyasına kattı. Bu olay üzerine Avrupalılar, Kudüs'ü tekrar ele geçirebilmek için III. Haçlı Seferi'ni düzenlediler. Ancak başarılı olunamadı ve şehir Müslümanların hakimiyetinde kaldı.
Abbasî Hanedanlığı'nın sonu ise, 1258'de Bağdat'ın Moğol istilacıları tarafından yağmalanmasıyla son bulmuştur.Endülüs'teki Emevî kontrolü de 13. yüzyılda düşüşe geçmiş ve bölgedeki en son İslam hükümdarlığı olan Gırnata Emirliği 1492'de düşmüştür.
1250 yılında Eyyubiler Devleti'nin ardılı olarak Mısır'da Memlûk Sultanlığı başlamış, Memlûkların buradaki hâkimiyeti 1517 yılına kadar devam etmiş, 1517 yılında I. Selim komutasındaki Osmanlılar Mısır'ı ele geçirmiştir ve bu fetihten sonra Osmanlılar, hilafeti kendi iktidarları olarak kabul edip ilan etmişler ve Osmanlı padişahları aynı zamanda halife unvanını taşımışlardır. 1517 yılında Osmanlıların Memlûklardan ele geçirdiği halifelik, Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılışının ardından, yaklaşık dört ay boyunca Türkiye Cumhuriyeti'nde uygulanmış, ancak 3 Mart 1924'te Osmanlı'nın mirasçısı durumundaki Türkiye Cumhuriyeti'nin meclisinin (TBMM) aldığı bir kararla feshedilmiş ve yönetim sistemi değişmiştir. Osmanlı İmparatorluğu tarafından yapılan fetihlerle Anadolu'nun neredeyse tamamı ve Balkanlar'da Müslüman nüfus artmış, İslam dini yayılmıştır.
I. Dünya Savaşı'ndan sonra İslam ülkeleri sömürgeleştirildi. II. Dünya Savaşı'ndan sonra da bağımsızlıklarını kazandılar.
Mezhepler ve eğilimler
Mezhepler, dini önderlerin veya toplulukların din algılarıdır. Ayrıca İslam'da siyasi etkenler gibi değişik sebeplere dayanan mezhepsel bölünmeler de olmuştur. Bunlardan Babilik ve Bahailik gibi derin inançsal ayrılık gösteren bazıları, İslam orijinli bağımsız dinler olarak değerlendirilebilirler. Bunun dışında, dini önderlerin yerleşik hale gelmiş farklı anlayış ve yorumlarından kaynaklanan mezhepler vardır.
Geleneksel Sünni-Şii mezhepleri dışında İslam dünyasında etkinliğini devam ettiren başlıca akımlar; Batıni-Sufi eğilimler, Selefi-Vahhabi akımı, Ahmedîlik, Kur'ancılık, Yezdanilik gibi akımlardır.
İslam alimi Muhammed Ebu Zehra, daha sonra klasikleşen Mezhepler Tarihi adlı kitabında İslam dini mezheplerini üç kategori altında işlemektedir: Siyasi mezhepler, itikadi mezhepler ve fıkhi mezhepler.
Siyasi mezhepler
Siyasi mezhepler kategorisi içerisinde Sünnilik (Ehl-i sünnet), Şiilik (Şia) ve Haricilik mezhepleri bulunur. Bu mezheplerin ortaya çıkması ve ayrışması, İslam tarihi açısından önemli bir olaydır ve siyasi etkileri başta olmak üzere birçok çeşitli etkileri olmuştur.
İslam peygamberi Muhammed öldükten sonra ortaya çıkan devletin liderliği sorununda belirli bir ayrışma gerçekleşmiştir. Bazı kişiler devletin lideri olarak, imam konumunda olan Ali'yi görmek istemişlerdir. Nitekim Şiilik inancına göre imamet Ali'nin hakkıdır ve Peygamber bunu yaşarken ima etmiştir. Sünniler, Ali'nin de imamete uygun olduğunu kabul etmekle birlikte, Peygamber'in yaşarken kendinden sonra Ali'nin imam (halife) olması gerektiğini ima ettiğine inanmazlar. Nitekim Şiilerin büyük çoğunluğu Ali öncesindeki 3 halifeyi (Ebu Bekir, Ömer, Osman) kabul etmezken, Sünniler kabul eder. Şiilik ve Sünnilik arasındaki tartışma bu şekilde siyasi bir tartışma ile (kimin imam olması gerektiği) başlamış, zaman içinde iki grup ibadetler ve çeşitli akide konuları açısından da ayrışmışlardır. Üçüncü siyasi grup olan Hariciler ise, başta Ali taraftarı kişilerdi. Bununla birlikte, Sıffin Savaşı sonunda hakem tayin edilmesi olayına sonradan karşı çıkmış, bu hakemliğin küfür olduğunu öne sürmüş ve ayrı bir grup olarak ortaya çıkmışlardır.
Sünnilik
Dünyadaki en yaygın itikadî İslam mezhebi Sünniliktir ve günümüzdeki Müslüman topluluğun %80-85'i Sünni'dir. Sünniler, Şiilikten farklı olarak Peygamber'in ölümünden sonra halife olan ilk dört halifenin (Hulefa-i Raşidin) hepsini tanır ve dört halifeyi "doğruluk üzere olan halifeler" ve "dört seçilmiş dost" (çehâr-ı yâr-i güzîn) olarak saygı ve sevgiyle anarlar. Sünnilikte farklı alimler farklı imamet/hilafet tanımları yapsalar da, ortak noktada herhangi bir kimsenin soyunun imameti hak ettiği fikri bulunmaz ve bu da genel olarak Şia ile arasındaki en büyük ayrılıklardandır. Nitekim imamet ve halife makamı Sünnilikte önemli olsa da, Şia'nın çoğu mezhebinde olduğu gibi itikatta bir yere sahip değildir. Aynı şekilde Peygamber'in torunu Hüseyin'in Kerbelâ'da öldürülmesi hadisesi genel olarak üzücü bir olay olarak kabul edilip olayın sorumlusu olan Yezid, Sünni cemaat içerisinde sıklıkla yerilse ve Sünnilikte isim olarak neredeyse hiç kullanılmasa da,[] Şia'dakine benzer bir şekilde Kerbelâ Olayı her yıl törenlerle anılmaz. Şiâ'daki çeşitli mezheplerde bulunana benzer bir Mehdi inanışı olmadığı gibi, imamet anlayışının farklılığı sebebiyle herhangi bir imamet silsilesi de bulunmamaktadır. Ek olarak, Şia'da birçok mezhebin kabul ettiği imamların üstün akli kabiliyeti, bilgi ve hikmeti olduğu, günahsız ve hatasız oldukları gibi fikirleri Sünnilikte bulunmaz. Ayrıca Şia'da çoğunluk imamların sözlerini de hadis külliyatından sayarken, Sünnilikte hadis külliyatı sadece Muhammed'in sözlerini ve eylemlerini kapsar.
Sünnilerin takip ettikleri akide (inanç) mezhepleri üç tanedir: Matüridilik, Eş'arilik ve Selefilik.[] Matüridilik ve Eş'arilik arasında teorik fıkıhta yirmi kadar noktada farklılık olsa da birbirlerine çok benzerler. Bu iki mezhebin dışında, Sünnilerin takip ettiği ve her ne kadar her daim bir itikat mezhebi olarak anılmasa da, inanç ile ilgili kararlar veren bir başka mezhep de Selefiliktir. Gerek Matüridilik gerekse Eş'arilik, itikadi meselelerde müteşabih ayetleri yorumlarken akla başvursa da, Selefilik bunu doğru bulmaz ve bunun yerine müteşabih ayetleri olduğu gibi kabul eder. Ayrıca iman tanımı, Matüridilik ve Eş'arilikte büyük oranda benzer iken, Selefilikte daha farklıdır. Örneğin Matüridilikte imanda artma veya azalma mümkün değilken ve ibadet farz olsa da imanın bir parçası sayılmazken, Selefiliğe göre ise imanda artma ve azalma mevcut olduğu gibi ibadet de imanın bir parçasıdır. Sahabeleri hayırla anarlar.
Sünni inancında dört büyük yaygın fıkıh mezhebi bulunur. Bunlar: Hanefîlik, Şafiîlik, Malikîlik ve Hanbelîliktir. Bu mezheplerin arasında Hanefilik ve Şafiilik, sıklıkla Matüridilik ve Eşarilik bazlı itikadi görüşlere sıcak bakarken; Hanbelîlik ise Eş'arilik ve Selefilik bazlı görüşlere sıcak bakmıştır ve Hanbeliliğin kurucusu olan Ahmed bin Hanbel, genel olarak bir Selef âlimi sayılır.
Sünni fıkıh uygulamalarında temel kaynaklar iki tanedir: Kur'an ve Sünnet.[] Bu temel fikir, dört büyük fıkıh mezhebi tarafından da kabul edilmiştir.
Sünni mezhebinde mensupları tanımlamak için Ehl-i Sünnet ibaresi de sıklıkla kullanılır. Ehl-i Sünnet'e Matüridi, Eş'ari ve Selefiler dâhil edilir. Bunun dışındakilerin Ehl-i Sünnet'ten sayılıp sayılmadığı farklı âlimlerce farklı yorumlanmıştır. Örneğin İslam alimi Abdulkadir el-Bağdadî'ye göre şeriata bağlı Sufiler ve "ehl-i bid'ate meyletmeyen sarf, nahv, lugat ve edebiyat âlimleri" de Ehl-i Sünnet'e dâhildir. Gerek Ehl-i Sünnet'te yaygın olan dört büyük fıkıh mezhebinin kurucusu sayılan âlimler, gerekse yaygın itikadi mezheplerin kurucuları, önde gelen Ehl-i Sünnet âlimlerindendirler.
Şiilik
Şiîlik, Sünnilikten sonra dünyada en yaygın ikinci itikadî İslam mezhebidir. İslam dünyasının yaklaşık %10-20'si Şiîdir. Sünnilikten farklı olarak imamet ve hilafet makamı Şiîlikte çok önemlidir ve sıklıkla itikatta geçer. Her ne kadar Şia içindeki farklı mezhepler, özellikle imamet hususunda farklı inanç ve görüşlere sahip olsalar da, Şiîler genel olarak Sünnilerden farklı olarak Osman bin Affan'ın halifeliğini kabul etmez, büyük çoğunluğu Ebu Bekir ve Ömer bin Hattab'ın da halifeliklerini kabul etmezler. Ayrıca büyük bir kısmı imameti tanrısal bir makam olarak görür ve imamlara peygamberlerinkine benzer ek özellikler atfederler. Ayrıca Allah'ın adaletinin bir özelliği olduğuna inanılır ve ehl-i beytten çıkan imamlar desteklenir. Şiîler, genellikle Ali taraftarı olmayan sahabeleri benimsemezler.
Şiâ, kendi içerisinde birçok alt mezhebe, fırkaya bölünmüştür. Bu mezheplerin en büyüğü, Onikiciler olarak da adlandırılan İsnâaşeriyye'dir. Türkiye'deki Şiiler de bu fıkhı esas alır. İsimlerini 12 tane imamı kabul etmelerinden alırlar. İsnaaşeriyye inanışına göre, on birinci imam olan Hasan el-Askerî'nin bir oğlu bulunmaktaydı, fakat on ikinci imam olacak bu çocuk gayba karışmış, Allah tarafından insanların çoğunluğundan saklanmıştır. İnanışa göre daha sonra Mehdî olarak zuhur edecek kişi bu imamdır ve bu sebeple Muhammed el-Mehdî olarak da anılır. Bu kola bazen İmamiyye veya Ca'feriyye de dendiği olur. Nitekim Ali Zeynelabidin'in oğlu Muhammed el-Bakır'ın oğlu olan Cafer es-Sadık'ın mezhepte önemli bir yeri vardır ve İsnaaşeriyye'nin kurucusu gibi görüldüğü de olmuştur. Nitekim Muhammed el-Bakır ve oğlu Cafer es-Sadık'la birlikte İsnaaşeriyye'nin temel öğretilerinden birkaçı ortaya atılmıştır. Örneğin, imamların ilâhî bir şekilde seçildiğine, Ali'nin hakkından sonra imam olması gerekenlerin Hasan bin Ali ve Hüseyin bin Ali olduğuna, onlardan sonra ise sırasıyla soydan gelen bir sonraki oğula aktarılmasına ve böylece babadan oğula geçerek devam etmesine inanılmıştır. Ek olarak, imamların masum, yani günahsız ve hatasız olduğuna inanılmıştır.
Aynı zamanda yoğun bir Mehdi inancı bulunmaktadır: Buna göre son imam kaybolmuştur, gayba karışmıştır ve Mehdi olarak çok uzun bir zaman sonra gelecek ve kurtuluşu getirecektir. Bu temelden de kaynaklanarak, Cafer es-Sadık kendi taraftarlarına sabretmeleri, isyan ve ayaklanmalardan uzak durmaları hususunda telkinde bulunmuştur. Bazı İslam tarihçilerine göre Şia'da yaygın olan takiyye, yani kişinin Şii olduğunu ve Şiilikle ilgili özelliklerini toplumdan saklayarak gizli bir biçimde yürütmesi prensibi, Cafer es-Sadık'a dayanır. 1501'de Şah İsmail tarafından kurulan Şii Safevî Devleti, İsnaaşeriyye tarihinde önemli bir rol oynamıştır. İran'da kurulan bu Türk devletinin dini resmen İsnaaşeriyye Şia'sı olmuştur ve İsnaaşeriyye bu dönemde gelişme ve yayılma fırsatı bulmuştur. Daha sonraları Safevi Devleti'ne komşu durumunda olan Osmanlı Devleti'nin halifeliği ilan etmesi, hilafet bazlı Sünni-Şii gerilimi tarihte önemlidir.
Bir diğer Şia kolu olan Zeydiyye'nin ise kurucusu ve isim babası Ali bin Ebu Talib'in oğlu, peygamberin torunu Hüseyin'in soyundan gelen ve bir fıkıh alimi olan Zeyd bin Ali'dir. Zeyd bin Zeynelabidin olarak da anılan Zeyd, ayrıca Hüseyin'den sonra, Hüseyin'in soyundan gelip de Emevîler'e karşı direniş başlatan ilk kişidir. Zeydiyye mezhebi ilk Şii mezheplerindendir. Bununla birlikte görüş olarak Zeydiyye Ehl-i Sünnet'e diğer Şii mezheplerine oranla daha yakındır. Örneğin Zeydiyye'de imamın ehl-i beytten çıkması bir zorunluluk değildir, fakat ehl-i beytten çıkan imam mutlaka desteklenir. İmamette önemli olanın halk desteği olduğuna, soya bağlı bir sıralamaya inanılır. Yine İsnaaşeriyye'den farklı olarak Zeydiyye'de imamların hatasız ve günahsız olduklarına inancı bulunmaz. Ek olarak Zeyd bin Zeynelabidin Ebu Bekir ve Ömer'in imamlıklarını, Ali'ye tercih etmemekle birlikte, kabul etmiştir ve bu onun direnişine başta destek veren birçok kişinin ondan kopmasına ve Cafer es-Sadık'a yaklaşmasına da sebebiyet vermiştir.Zeydiyye'nin bir önemli noktası da İsnaaşeriyye'den farklı olarak imametin sağlanmasında aktif bir yol seçilmesidir. Her ne kadar her zaman bir imam olacağı görüşü olmasa da bir imam olduğu takdirde imametin sağlanması için aktif bir yol seçilir ki Zeyd kendi zamanında direnişe geçmiştir. Bugün özellikle Yemen'de hâkim olan bir Şii koludur.
Bunların dışında bir diğer büyük Şiî mezhebi de İsmailîliktir ve bugünkü Şiî nüfusunun İsnaaşeriyye'den sonraki en büyük ve önemli bölümünü oluştururlar. Diğer Şiâ ve Sünni mezheplerine oranla İslam'ın bâtınî bir yönü olduğu inancı ve bu yönünün araştırılması, tecrübe edilmesine büyük önem verirler. Bu sebeple Şiîliğin daha ezoterik bir şeklini benimsedikleri söylenebilir. Özellikle ilk dönem İsmailîlikte dinî metinlerin zâhirî ve bâtınî olarak iki anlamlı sayılması ve bâtınî tarafının incelenmesi çok büyük önem arz etmiştir.İsmailîler, adlarını Ca'fer es-Sâdık'ın büyük oğlu İsmail bin Ca'fer es-Sâdık'den alırlar. Bazen, İsmailîliğin Mustâlîlik ve Nizârîlik kolları da yediden fazla imâma sahip olmalarına rağmen "Yediciler" olarak adlandırılmaktadırlar. 909 yılında kurulan ve varlığını 1171'e kadar sürdüren Fâtımî devleti; İsmailîler tarafından kurulmuştur. Bu dönem İsmailîlerin altın çağı olarak da adlandırılmıştır; zira bu dönemde İsmailî kültür oldukça gelişmiş, İslam medeniyetine İsmailîlerin katkısı oldukça artmıştır. İsmailîler kendi içlerinde ayrı kollara ayrılırlar. Bu kollardan en büyük ikisi Nizârî İsmailîlik ve Da'vûdî İsmailîliktir.Nizârî İsmailîlikte imamet hâlâ devam etmektedir ve 2014 yılı itibarıyla, 49. imamları olan Kerim Şah'a (IV. Ağa Han) bağlıdırlar. İsmailîlikte dönüm noktasını oluşturan ve Nizârî mezhebinin kurulmasına yol açan ayrışma 1409'da Fâtımî sultanı ve (onsekizinci) İsmailî imamı olan el-Müstansır-billâh el-Fâtımî'nin ölümüyle başlamıştır. Tahta geçmesi düşünülen halef olan oğul Nizâr yerine tahta diğer oğul el-Musta'lî'nin geçmesiyle birlikte İsmailîlikte ayrışma baş göstermiş, İsmaili topluluğun bir kısmı, özellikle İran bölgesinde yaşayanlar ki bunların büyük bir kısmı o zaman Hasan Sabbah yönetimindeydi, Nizâr'ın imametini takip etmişlerdir. Diğer bölgelerde, özellikle Kahire ve Yemen'de, kalan İsmailîler ise el-Müsta'lî'yi desteklemişlerdir.Nizârî İsmâ'îlîlik özellikle İran'da Hasan Sabbah önderliğinde yükselişe geçmiş, önce İran'da daha sonraları ise Hindistan ve Asya'nın farklı bölgelerinde yayılmış ve İsmailî halk yüzyıllarca zaman zaman isyan ederek zaman zaman mutasavvıf veya İsnaaşerî Şiiler kılığına bürünerek varlığını bugüne kadar sürdürmüştür. Müsta'liyye kolu ise daha sonraları Hâfızî ve Tayyibî isimli iki kola ayrılmıştır. Bu ayrışmanın sebebi Fâtımî sultanlarından ve İsmailî imamlarından olan el-Âmir'in ölümü üzerine gerçekleşmiştir ki daha sonra tahta geçen sultanların imametini takip eden grup olan Hâfızîler; Fâtımîler hükümdarlığının çöküşüyle birlikte yavaşça yok olmuşlardır. Daha sonra Tayyibî kolu da "Da'vudî İsmailîlik" ve "Süleymanî İsmailîlik" olarak ikiye ayrılmıştır.
Ali'nin çocukları ve İmamette ikinci ve üçüncü imam olan Hasan bin Ali ve Hüseyin bin Ali, Şiâ'da büyük rol oynar. Bunların dışında altıncı imam olan İmam Ca'fer-i Sâdık da birçok hadisin kaynağı olduğundan çok önemlidir.
Haricilik
Hariciler, Ali bin Ebu Talib'in grubundan ayrılarak ne onu, ne de Osman bin Affan'ı halife olarak kabul etmişlerdir. İslam'ın en radikal gruplarını oluşturan bu mezhep grubunun çoğunluğu çeşitli günahları işleyen kişilerin kâfir olduğuna ve katledilmeleri gerektiğine inanmıştır. En "aşırı"ları, yalnızca kendi mezheplerinden olan Haricileri kabul etmiş, diğer Haricilerin de katlinin farz olduğuna inanmışlardır. Tabiatıyla kendileri Abbasiler devrinde öldürülmüşlerdir. Bugün bu mezhep grubuna bağlı kimselerden sadece Umman'daki İbadiler kalmıştır; fakat bu grup, Haricilerin en ılıman olan grubunu oluşturur.
Sıffin Savaşı'ndan sonra ortaya çıkan Hariciler bir dönem sık sık isyan ederek Emevi Devleti için tehlike oluşturmuşlardır. Sıffin Savaşı'nda önce Ali'nin hakem ile tayini kabul etmesi sebebiyle bir grup ayrılmış ve Haruri olarak anılan ilk Haricileri oluşturmuştur. Sıffin Savaşı ve hemen sonrasında hakemlik fikrine sıcak bakanların bir kısmı da daha sonra hakeme gitmenin dinden çıkaran bir tür günah olduğu kararına varıp, tövbe etmiş ve Haricilerin saflarına katılmışlardır. İsyan amacı gütmeyen ve ayaklanmayan bu ilk grup sadece Ali bin Ebu Talib taraftarları ve Muaviye taraflarından ayrılan, üçüncü bir grup oluşturan ayrılıkçı bir gruptur. İlk dönemdeki Haricilere el-Şurat da denmekteydi. "Satan" anlamına gelen sözcük genelde Haricilerin kendileri için kullandıkları bir isimdi ve Allah'a ve Allah'ın yoluna ruhlarını sattıkları, verdikleri anlamını ima etmekteydi. Bu ilk dönem Haricilerinin büyük çoğunluğu Bedevilerden oluşmaktaydı. Muaviye'ye karşıt eylem hazırlığında olan Ali Haricileri kendiyle birlikte savaşmaya çağırmış fakat olumsuz yanıt almıştır. Nitekim daha sonra gerçekleşen Nahrevan Savaşı'nda Ali taraftarları ve Hariciler savaşmıştır. Bu savaşta Hariciler ezici bir yenilgiyle karşılaşmış ve büyük kayıplar vermişlerdir. Nitekim bu savaş sonucunda Ali'nin taraftarları ile Hariciler arasındaki ayrılık iyice keskinleşmiştir ki Ali'nin ölümü de bir Harici olan Abdurrahman İbn-i Mülcem'in onu katletmesi sonucu gerçekleşmiştir. Hariciler, Ali'nin ve Ali taraftarlarının yenilgisinden sonra başa geçen Emevilere karşı büyük saldırılar gerçekleştirmişler, zaman zaman belirli bölgelerin kontrollerini ele geçirmişler hatta kısa bir süreliğine Mekke ve Medine'yi de ele geçirmişler, zaman içinde geniş ordulara sahip olmuşlardır. Bu dönemlerde en yaygın ve geniş kitle Ezarika ve İbadiyye idi; özellikle Emevilerin çöküşe geçtiği dönemde Harici saldırıları güçlenmiş ve sıklaşmış, İbadiyye kolu bu saldırılarda başı çekmiştir. Devletin başına Abbasiler geçtikten sonra da Harici isyan ve saldırıları devam etmiştir.
Hariciler kendi içlerinde birçok kola bölünmüşlerdir. Bu kollardan bir dönem en büyük çoğunluğa da sahip olan ve en aşırısı sayılan Ezarika, Harici tarihinde önemli bir yere sahiptir. Bu kolun isim babası ve taraftarlarının takipçisi olduğu kişi 'tır. Ezarika kolundan olan Hariciler, Harici olmayan tüm Müslümanları, çocuklar dâhil, katletmenin helal olduğuna inanırlardı. Diğer büyük Harici kolu sayılan ve bugüne kadar varlığını kitlesel bir şekilde sürdürebilmiş tek Harici kolu olan İbadiyye ise Ezarika'ya oranla daha ılımlı olduğu gibi Ehl-i Sünnet'e de diğer kollara oranla daha yakındır. Bugün İbadiyye özellikle Umman'da yoğun olarak bulunmaktadırlar. Umman dışında, Kuzey Afrika ve Zengibar'da da bulunmaktadırlar.
Harici inanışı itikadî meselelerde Sünni ve Şia'ya oranla farklılıklar içerir. Örneğin Harici inanışında şeriatın bir emrine uymamak veya şeriatta yeniliğe gitmek büyük bir günah sayıldığı gibi bu günah sebebiyle kişinin küfre girdiğine ve tövbe etmesi gerektiğine yoksa bir kâfir olarak ölmüş olacağına ve (birçok Harici mezhebine göre) katlinin helal olacağına inanılır. Buradan hareketle üçüncü halife Osman bin Affan'ın katillerini temiz görmüşler, Ebu Bekir ve Ömer ibn Hattab'in ise hilafetlerini kabul etmişlerdir. Şeriatı sıkı bir şekilde takip etmeye çalışıp, ibadete büyük önem verirler.[] İlk itikat mezhepleri arasında ihtilafın yaşanmasına konu olan kader konusunda her ne kadar kadere inanmış olsalar da, Eş'ariyye'nin kurucusu el-Eş'ari, Mu'tezile'nin görüşünü benimsediklerini rivayet etmiştir. Kader konusu özellikle İbadiyye mezhebi arasında tartışma konusu olmuştur. Ebu Ubeyde'nin imam olduğu dönemde, İbadiyye mezhebinde kader konusu tartışılmış, Ebu Ubeyde Allah'ın her şeyi bildiği her şeye gücünün yettiğini fakat kişilerin eylemlerini ve olayları belirleyen olmadığını, kişilerin bunları kendi iradeleriyle belirlediğini ilan etmiştir.
İnanç mezhepleri
İnanç mezhepleri veya İtikadi mezhepler kategorisi, diğerlerine oranla daha geniş olmakla birlikte, bir mezhep olarak tanımlanabilecek kadar gelişmiş olan beş mezhep, genelde bu kategoride zikredilir. Bunlar: Mürcie, Mutezile, Eş'ârîlik, Mâtûridîlik ve Selefîliktir. Bunların dışında Kaderiyye, Cebriyye, Müşebbihe ve Mücessime gibi mezhepler de bulunur; bununla birlikte bu mezhepler diğerlerine göre çok daha küçüktür ve son üçü bugün varlığını koruyan temel siyasi mezhepler olan, Sünnilik ve Şia tarafından İslam dışı kabul edilir. Bu mezheplerden ilki sayılan Mürcie diğer gruplar tarafından, imanlı kişinin günahının önemli olmadığını öne sürmesi başta olmak üzere çeşitli itikadi görüşleri sebebiyle Müslümanların çoğunluğu ve diğer mezheplerce İslam dışı kabul edilir. Mürcie isminin kökeni "ertelemek", "umut vermek" anlamlarına gelen irca köküdür. Nitekim bu hareket ilk kez Osman'ın halifeliği sırasında, iç çekişmeler ve gerilimler yaşanmaya başlayınca çıkmış ve dünyada kişilerin yaptıkları kötülüklerin veya büyük günah işleyenlerin hesabını öteki dünyaya (ahirete) bırakma, erteleme fikrinden köken almıştır. Ayrıca Mürcie mezhebinin ana görüşü olan imanlı kişinin hangi günahı işlerse işlesin azap görmeyeceği ve günahlarının imanının yanında bir etkisinin olmadığı inancı da isimlerinin kökeni olan "irca"nın "umut vermek" anlamıyla ilişkilendirilebilir. Başlarda Mürcie mezhebi Osman ve Ali gibi kişilerin Hariciler tarafından kâfir olarak görülmesine karşı bir tepki olarak doğmuştu ve günahın etkisiz olduğu fikrine sahip değildi; sadece müminler için sonsuz azap olduğunu reddetmekteydiler ki bu Ehl-i Sünnet âlimlerinin çoğunluğunun da görüşüydü. Bununla birlikte zaman içinde Mürcie bu hususta daha uç bir noktaya gitmiş ve imanlı kişinin günahlarının tamamen önemsiz olduğu fikrini ortaya atmışlardır. Genel olarak Mürcie mezhebi Haricî mezhebinin tam diğer uçtaki aşırı dengi olarak görülmektedir.
Mutezile mezhebi bu mezheplerin arasında en akılcı olandır ve genel olarak Ehl-i Sünnet içerisinde hoş karşılanmaz; tekfir edildiği de olmuştur. Mutezile mezhebi her ne kadar bugün pek yaygın olmasa da, özellikle Abbasiler döneminde güçlenmiştir. Mutezile'de akıl ile nass (örneğin bir ayet) çelişkili durduğunda nass akla uygun olacak şekilde tevil edilir (yorumlanır). Mutezile'nin bu tutumu özellikle gelenekçi akımlardan büyük eleştiri almıştır. Mutezile mezhebine bağlı kişilerin inandıkları belirli esaslar bulunmaktadır, bunların başlıcaları şu beşidir: Tevhid, adalet, söz ve tehdit (el-Va'd ve el-Va'id), iki konum arasındaki bir konum (El Menzile beyne'l-menzileteyn) ve iyiliği emretmek-kötülükten menetmek (Emr-i bi'l ma'rûf ve nehy-i anil münker). Bu beş esasa usûlü'l-hamse denir. Tevhid esası Allah'ın varlığı ve birliği anlamındayken adalet esası kader tartışmasıyla ilgili ve Cebriyye'ye bir tepki olarak doğmuş bir esastır. Buna göre insan fiilerinde tamamen hürdür ve fiilerini, Allah'ın ona bahşettiği bir güçten yararlanarak, kendi yaratır. Mutezile argümanlarına göre eğer kişinin durumu bu olmasaydı da Allah onun fiilerini yaratmış olsaydı, kişi davranışlarında hür olmasaydı, Allah'ın kişiyi davranışlarından, fiilerinden dolayı cezalandırması adil olmazdı. Oysaki İslam anlayışına göre Allah adaletin kaynağıdır. Nitekim bu esasın ismi de buradan doğmuştur. Söz ve tehdit yani Arapça özgün tabiri ile el-Va'd ve el-Va'id ise Mürcie mezhebine tepki olarak ortaya çıkmıştır ve Allah'ın sevap işleyenlere söz verdiği (vadettiği) iyiliğin, günah işleyenlere ise tehdit ettiği cezanın gerçekleşeceğini kasdetmektedir. Mutezile mezhebinin bu husustaki mantığı Mürcie mezhebinin tam zıddıdır ve şöyle ilerler: Eğer kişinin imanı yanında günahları etkisiz olsaydı Allah'ın günahlara karşı insanları azap ile korkutması anlamsız olurdu; bu sebeple Allah'ın vadettiği iyilik de ceza da kaçınılmazdır. İki konum arasındaki bir konum esası ise söz ve tehdit esasıyla ilişkilidir; buna göre büyük günah işleyen Mümin tövbe etmeden ölürse azap görür. Bununla birlikte bu kişinin (büyük günah işlemiş Müminin) konumu kâfirlik değildir; bu kişiye fasık denir ve iman ile küfür arasında bir konum olduğuna inanılır ve nitekim esasta ismini bundan almıştır.Emr-i bi'l ma'rûf ve nehy-i anil münker yani iyiliği emretmekten ve kötülükten menetmek ise Mu'tezile'de önemli bir yere sahip bir esastır. İnananların birbirlerine iyiliği tavsiye etmeleri, emretmeleri, kötülükten ise alıkoymaları, men etmeleri anlamına gelmektedir. Mu'tezile'nin bu beş ana esasını ilk ortaya atanın Mutezili düşünür Ebu'l-Huzeyl olduğu düşünülmektedir. Her ne kadar Mutezile bugün ayrı bir itikadi mezhep olarak yaygın olmasa da, önemli Şia kolları, Zeydiyye ve İsnaaşeriyye, Mutezili görüşlerin çoğunluğunu kabul etmiştirler ve bu sebeple itikadda Mutezili bir tavırları vardır. Mutezililerin birçoğu fıkıh mezhebi olarak (yani amelde) Hanefi mezhebine bağlıdır.
Akla itikadi konularda verilen değer ve akıl bazlı bir metodolojinin itikadi yorumlama ve kararlar için kullanılması hususunda, Selefilik Mutezile'nin tam zıddı konumda bulunan bir itikat mezhebidir. Selefiliğe göre nakillerin zahirî (görünen, sözlük veya terim anlamı) ele alınır ve hiçbir nas tevil edilmez. Takdis, tasdik, aczini itiraf etmek, sükût, imsak, keff ve marifetin ehlini teslim Selefîliğin başlıca esaslarıdır.
Aklın itikaddaki yeri hususunda Matüridilik ile Eşarilik bu iki mezhebin ortasında bir konumda yer alsalar da, Matüridilik akla Eşariliğe oranla daha fazla yer ve ağırlık verir. Ehl-i Sünnet'te en yaygın ve başlıca itikadi mezhepler Matüridilik ve Eşariliktir. Matüridilik özellikle Ebu Hanife'nin itikadi konulardaki görüşlerinden etkilendiği için bazı bilim insanları bu mezhebi Hanefiliğin itikadi açıdan devamı saymışlardır. Kurucusu, mezhebe ismini veren, Ebu Mansur el-Matüridî'dir. Eşariyye veya Eşarilik ise ismini kurucusu olan Ebu Hasan Eş'ari'den almaktadır ve özellikle Mutezileye karşıt bir tepki olarak doğmuştur. Nitekim bu tepki daha sonraları, İslam filozoflarına da kaymış, Eşari kelamcıları ile İslam filozofları arasında önemli tartışmalar yaşanmıştır. Her ne kadar Eşarilik ile Matüridilik birbirlerine benzeseler ve çok yakın olsalar da, özellikle ayrıntılarda ve çeşitli hususlarda birbirlerinden ayrılmıştırlar. Amelde Maliki ve Şafii olanların çoğunluğu Eşariyken Hanbeli ve Hanefi olanların küçük bir kısmı Eşaridir.
Fıkıh mezhepleri
Fıkıh mezhepleri, İslam hukuku olan fıkhın farklı yorumlanması nedeniyle oluşmuş mezheplerdir. Bunlar temelde itikadî konularla yani inanç esaslarıyla ilgilenmeseler de, İslam hukukunda kullandıkları metodolojiye yakın bir metodolojiyi kullanan çeşitli itikadî mezheplerle yakınlaşmışlar, belirli itikadî fikirleri savunmuşlardır. Nitekim zaman zaman fıkıh âlimleri itikadî eserler de vermiştir; örneğin bir Sünni fıkıh mezhebi olan Hanefîliğin kurucusu konumundaki Ebu Hanife'nin çeşitli itikadî fikirleri bulunmaktadır ve kendinden sonra gelen bazı itikat, kelam alimleri bu fikirleri kullanmışlardır.
Sünni fıkhi mezheplerinin başlıcaları: Hanefîlik, Şafiîlik, Malikîlik ve Hanbelîlik mezhepleridir. Başlıca Şii fıkıh mezhebi ise İsnaaşeriyye'den olan Caferîliktir. Bunların dışında bugün kitlesel anlamda varlığını sürdürmeyen fakat fıkıh meselelerinde tesiri olmuş, tarihî açıdan önemli fıkıh mezhebi de Zahiriyye'dir.
Caferilik ismini Ali bin Ebu Talib'in torunlarından olan fıkıh alimi Cafer-i Sadık'tan almaktadır. Her ne kadar mezhep genel olarak bir Şii ya da Alevi mezhebi sayılsa da Cafer-i Sadık Sünnilerce önem verilen bir âlimdir. Nitekim kendi, Sünnilikte önemli bir yere sahip, kendi adlarına ekol bulunan çeşitli fıkıh alimlerine, örneğin Hanefiliğin isim babası Ebu Hanife ondan ilmî açıdan yararlanmıştır. Fıkhî açıdan Caferîlik (veya İsnaaşeriyye) Sünni fıkıh mezhepleriyle benzer kaynaklara ve metodolojilere dayanır. Bununla birlikte özellikle fakihlerin (fıkıh bilginlerinin) ağırlıkları ve önemleri, Sünni mezheplere oranla çok daha önemli bir etki ve yere sahip olmuş, Sünni mezheplerden farklı olarak önemli bir hiyerarşik yapıyı ortaya çıkarmıştır.
Sünnî fıkıh okullarından olan Hanefîlik ismini, temel aldığı alim olan Ebu Hanife'den alır ve bugün dünya çapında en yaygın olan fıkıh mezhebidir. Ebu Hanife'nin metodu akılcı bir yaklaşım izler ve Sünnî fıkıh mezhepleri arasında bir fıkhî yol olarak kıyasa en çok değer veren mezheptir. Ayrıca fıkıh mezhepleri arasındaki en liberal mezhep olduğu görüşürü yaygındır. Her ne kadar mezhebin kurucusu olarak Ebu Hanife ismi zikredilse de, mezhebin gelişiminde Ebu Hanife'nin iki öğrencisi Ebu Yusuf ve Muhammed bin Hasan eş-Şeybanî'nin rolleri büyüktür ve bu iki imama birlikte imameyn lakabı takılmıştır. Nitekim Hanefîlikte daha sonraları, imameynin ortak görüş belirttiği ve görüşlerinin Ebu Hanife'den farklı olduğu durumlarda, imameynin görüşleri kabul görmüştür.Orta Asya ülkelerinde, Hindistan, Pakistan ve Afganistan gibi ülkelerdeki Sünni nüfusta yaygın olan Hanefilik, ayrıca Orta Doğu'da Türkiye ve Irak gibi ülkelerde de oldukça yaygındır.
Malikîlik ismini fıkıh alimi ve hadis alimi (muhaddis) olan Malik bin Enes'den alan bir Sünni fıkıh mezhebidir. Temel fıkıh kaynaklarına yaklaşımı Ebu Hanife'ninkine benzemektedir. Her ne kadar re'y ve kıyasla hiç hükmetmediği iddiaları doğru olmasa da, re'y ve kıyası sık kullanmamıştır. Malik icmayı diğer alimlerden daha sık kullanmıştır ve Malikîlikte icma diğer mezheplere oranla daha sık kullanılagelmiştir. Ayrıca sahabe kavli, sahabelerin icraatları ve maslahatlar Malikî mezhebinde diğer mezheplere oranla daha önemli bir kaynak teşkil eder ve daha önemli bir yere sahiptirler. Bugün dört mezhepten üçüncü en büyüğü olan Malikîlik özellikle Kuzey Afrika ve Batı Afrika'da yaygındır.
Şafiîlik ismini el-Şafiî (Muhammed bin İdris Kureyşî) isimli fıkıh alimden alan bir Sünnî fıkıh okuludur. Gerek Ebu Hanife gerekse Malik'ten (Malik bin Enes) oldukça etkilenmiş olan el-Şafiî aynı zamanda Usûl'ül-Fıkıh yani Fıkıh Usûlü ilminin de kurucusudur. İtikadda Şafiîler Eşariliği takip ederler. Bugün Şafiilik Mısır, Somali, Yemen, Hicaz, Endonezya, Malezya ve Etiyopya gibi birçok ülkede yaygındır. Ayrıca Hindistan'ın bazı bölgelerinde de Sünnî Müslümanlar arasında yaygın bir mezheptir.
Sünnî fıkıh mezheplerinden Hanbelîlik adını fıkıh âlimi ve muhaddis Ahmed bin Hanbel'den almaktadır. Ahmed bin Hanbel aynı zamanda Selefîlik ekolü içinde önemli bir yere sahiptir. Hanbelîlik mantıkî metodolojilere en düşük önemi veren fıkıh mezhebi sayılabilir; nitekim özellikle ilk dönemlerde çoğu akılcı metot ve fikri reddetmişlerdir. Eğer bir hususta Kur'an'da ve sahih hadislerde bir karar bulunmuyorsa sahabe kavline, eğer sahabe arasında bir ihtilaf varsa Kur'an ve Sünnet yönünden en güçlü olan tarafın kararına uyulur. Eğer bunların hiçbiri mümkün değilse fakat zayıf bir hadisin varlığı mümkünse, zayıf hadisi takip edilir. Eğer bu da mümkün değilse, en son çare olarak kıyasa başvurulur. Bugün özellikle Arap yarımadasında yaygın olan mezhep aynı zamanda tarih boyunca farklı ekolleri etkilemiştir. Örneğin çağdaş Vahhabilik hareketi Hanbelîlikten büyük ölçüde etkilenmiştir.
Bugün müntesibi bulunmayan fakat birçok konuda hâlâ etkilerini sürdüren bir başka fıkıh mezhebi de Zahiriyye'dir. Bazen belirli tarihî dönemler için Sünnî gelenek içerisindeki beşinci fıkıh mezhebi olarak anıldığı da olur. Kurucusu Davûd el-Isbehânî olan mezhep, fıkıhta aklî metodların çoğunluğunu reddetmesi ve nassların (ayet ve hadislerin) görünen anlamlarını (zahirî anlamlarını) temel alması sebebiyle Zâhîrîyye olarak adlandırılmıştır. Mezhebin gelişiminde büyük rol oynamış ve özellikle Endülüs'te yayılmasına sebep olan başlıca alim ise Ebû Muhammed İbn Hazm'dır. Her ne kadar etkisini yitirse ve zaman içinde kitlesel varlığını kaybetse de, 20. yüzyılda da çeşitli fıkhî eserlerinde Zahirî etkisi ve fıkıh anlayışı devam etmiştir.
Diğer grup ve mezhepler
Çeşitli mezhep ve gruplar, bazı âlimlerce mezhep, bazılarınca ayrı bir din bazılarınca ise dinî farklılıklardan ziyade etnik farklılıklarla ayrışmış gruplar olarak kabul edilirler. Zaman zaman bir mezhep olarak ortaya çıkan ayrı gruplar, zaman içinde gelişerek yeni bir din olmuşlar ve İslam'dan ayrılmışlardır.
Etnik unsurların ve kültürün mezheplerle ve İslam ile kaynaşması sonucu oluşan gruplara bir örnek bugün Türkiye sınırları içerisinde kalan, Anadolu'daki, Alevîlerdir. Anadolu Alevîleri, İran'daki Alevîler farklı olduğundan İran'dakiler, Şiîliğin bir mezhebi sayılırken Türkiye'deki Alevîlerin ayrı din olarak görenler de vardır ve ayrı bir din mi yoksa bir mezhep mi olduğu tartışma konusudur. Zaman zaman Anadolu ve Balkan Alevîlerinin Şia'nın İsnaaşeriyye kolunun Türkî bir yorumu olarak kabul edildiği iddia edilir.
Anadolu Alevîliği
Alevîlik, Sünnîlikten sonra Türkiye'de en yaygın ikinci mezheptir. Sıklıkla ansiklopedilerde ve bilimsel kaynaklarda Şiiliğin Türkiye'deki bir mezhebi olarak tanımlanır. Çıkış noktası İsnaaşeriyye Şiiliği olmasına rağmen uygulamada ve anlayışta oldukça büyük farklılıklar içerdiği gibi Türk kültür ve geleneklerinden büyük oranda etkilenmiştir; özellikle Alevi büyükleri antik Türk inançlarından, örneğin kamcılıktan, Aleviliğin büyük ölçüde etkilendiği ve çeşitli unsurlar barındırdığını ortaya atmışlardır. Nitekim Batılı kaynaklarda Alevilik, "Türk veya Osmanlı Şiiliği" olarak adlandırılır. Alevî sözcüğünün kökeni Ali bin Ebu Talib'in taraftarı anlamına dayanır ki Şiilikte peygamber sonrası ilâhî bir şekilde seçilmiş olan halifenin Ali olduğu inancı Alevilikte mevcuttur. Bununla birlikte kendine has özelliklerinden ötürü, diğer bazı Alevi olarak adlandırılan gruplar gibi (örneğin, Dürziler ve Nusayriler), Şiilik ve Sünnilik dışı ayrı bir mezhep olarak da görüldüğü olmuştur. Ek olarak Alevîlik Türk (Orta Asya ve Anadolu) Sufî gelenekleri ve tasavvuf akımlarından büyük oranda etkilenmiş, Şii unsurların çoğunluğu tasavvufî kavram ve unsurlarla bütünleşmiştir. Bunların dışında çeşitli Türk ve İslam kültürleri dışı etkilerin ve kökenlerin de olduğu bilim insanlarınca öne sürülmüştür: Gnostikler, Zerdüştlük, Manihaizm (Mani dini) ve panteizm gibi. Aleviliğin tanımlamasında son yıllarda Aleviliği ayrı bir din (veya İslam dışı) gibi görme tartışmaları ortaya çıkmış olduğu gibi, bazı bilim insanları Alevileri bir dinî azınlıktan ziyade etnik bir azınlık olarak görmüş ve tanımlamıştırlar. Aleviliğin Türk kültürüyle sık sık bağdaştırılması ve zaman zaman Türk İslamı olarak yorumlanmasının, özellikle Kürt-Alevi etnik grubu bazlı ayrılıkçı hareketlere karşı geliştirildiğini savunan bilim insanları da olmuştur.
Alevilik özellikle Bektaşilik ile büyük ölçüde paraleldir ve bugün iki isim sıklıkla birbiri yerine kullanılır. Bununla birlikte Bektaşilik daha ziyade bir tasavvuf tarikatıdır ve temel nitelikleri, özellikleri de tasavvufîdir. Nitekim Aleviliğin Bektaşilikle iç içeliği sonucu birçok tasavvufî öğe, Bektaşî geleneği Aleviliğe dâhil olmuştur. Cem ayinleri, dede, pir ve mürşitlerin eğitiminde kurtuluşa erecek Sufî yolun takip edilmesi, her ne kadar her Alevi tarafından sıkıca takip edilmese de, Bektaşilik ile Aleviliğin paylaştığı temel unsurlardandır. Bektaşî-Alevî geleneğinde, tasavvufî unsurlarla bütünleşmiş yolu benimseyenlerle, etnik olarak ilgili gelenekten olanlar arasında ayrım yapılır: Hacı Bektaş'ın yolunu takip eden Bektaşi-Alevilere Yol Evladı tabiri kullanılırken, etnik olarak gelenekten olanlara Bel Evladı tabiri tercih edilir.
Alevîler'in ibadet yeri cemevidir. Aslen Bektaşî geleneğinde bir tür inisiyasyon ritüeli olan cem ayini (ayin-i cem) Alevi ibadetinde çok önemli bir yer tutar ki nitekim liturji açısından İsnaaşeriyye ile Alevilik arasındaki büyük farklılıkların bir göstergesidir. Cem ayinlerinde birçok Şii temelli sembol bulunur: Kötü bir sonla karşılaşan imamlar Hüseyin ve Hasan'a atfen on iki mum söndürülür, özellikle On İki İmam, Kerbela gibi şeyleri konu edinen ler söylenir ve semah yapılır. Şii ve Sünnilerin genelinden farklı olarak Ramazan ayında oruç tutmazlar. Kendileri Muharrem ayının 10'unda, üçüncü imam Hüseyin'in Kerbela'da öldürüldüğü günü oruç tutarak geçirirler. Nitekim Şiiler ve Sünnilerce uygulanan ve Sünnilere ve her iki grup tarafından da İslam'ın şartlarından kabul edilen hac da Aleviler tarafından uygulanmaz. Alevilikteki davranışsal temel ise ünlü bir Alevi deyişiyle şöyle tanımlanmıştır: "eline, diline, beline sahip ol".
Türkiye'de bulunan Şiilerin ve dolayısıyla Alevilerin nüfusunun kaçta kaçını oluşturduğu net olarak bilinmemektedir; bununla birlikte Caferilerin ve Alevilerin toplamda nüfusun %7 ile %30 arasında bir kısmını oluşturduğuna yönelik tahminler ve çalışmalar bulunmaktadır. Bir AB raporuna göre Türkiye'de 15-20 milyon Alevi bulunmaktadır. Birçok Alevi yazara göre de Türkiye'deki Alevi nüfusu, Türkiye toplam nüfusunun üçte biri kadardır ki bu yaklaşık 20 milyon veya üzeri bir rakama işaret eder. Bununla birlikte daha düşük tahminler de yapılmış. Bu tahminlere göre Alevi nüfus daha ziyade 10 veya 12 milyon civarıdır; bununla birlikte nüfusa oranı %10'un altına düşüren, net sayıyı 5 milyon civarında tespit eden başka tahminler de vardır. Alevilik tanımının göreceli yönlerinin bulunmasından dolayı tüm tahminlerin doğruluk payı olduğu fikrini ortaya atan bilim insanları da olmuştur.
Tasavvuf
Tasavvuf veya Sufizm bir mezhep olmamakla birlikte, kendine birçok farklı mezhepte yer bulmuş, çileci, zaman zaman ezoterik, monistik veya panteistik yönleri de olan tarikat ya da İslam akımıdır. Tasavvuf veya Sufi kelimelerinin kökeni konusunda ihtilaf olduğu gibi ortaya çıkışı hususunda da ihtilaf vardır. Din bilimleri açısından tasavvuf akımının hicrî ikinci yüzyıldan itibaren başladığı özellikle İslam'ın yaygınlaşması ve yeni toprakların İslam devletine katılmasıyla birlikte yaygınlaştığı bilinmektedir. Cabir bin Hayyan, ve birçok araştırmacı tarafından ilk mutasavvıflardan sayılmışlardır. Tasavvuf akımı kendinden önce ve sonra ortaya çıkan farklı dini veya mistik akımlardan büyük ölçüde etkilenerek ortaya çıkmıştır. Nitekim tasavvuf tarihçelerinde, Antik Çağ'dan tanınmış bazı âlim ve düşünürler, özellikle Hindistan ve Mısır'daki gizemci bazı mezhepler ve felsefeler övülmüş, tasavvufla ilişkilendirilmiş bu felsefelerin tasavvufî düşünceyle ortak bir paydada buluştuğu ifade edilmiştir; Örneğin, batı mistiklerinden Pisagor, birçok mutasavvıf ve eser tarafından sıklıkla övülmüş, tasavvufla ilişkilendirilmiştir.Oryantalist De Lacy O'Leary tasavvufun üzerinde oturduğu temel eylemler, davranışlar ve kavramların İslam'da bulunmadığını ve dışarıdan İslam kültürüne geldiğini iddia etmiştir. Bu fikirler mutasavvıflar arasında bazen kabul görüp, bazen görmemektir. Genelde mutasavvıflar tasavvufî görüşlerin ve kavramların Kur'an temelli olduğunu ve peygamber ile sahabe zamanında olduğuna inanırlar. Tasavvufî düşünce kendi içinde birçok gruba ayrılır ve bu grupların her birine tarikat denir. Tarikatlar, geçmişlerinin peygamberin zamanında yaşayan Müslümanlardan birine kadar gittiğini iddia ederler ve o zamandan günümüze kadar düşüncesel anlamda önderlik etmiş şahısların bir silsilesini oluştururlar. Bazı din bilimciler Batı'daki panteistik düşüncelerle tasavvuftaki ontolojik düşüncelerin benzerliğini savunsa da, birçok mutasavvıf bunu reddetmiştir. Nitekim tasavvufta ontolojik yapı tarikatlar arası farklılık göstermektedir.
Tasavvufun temelinde sıklıkla, Allah'ın tek olduğu, sadece tanrısal anlamda değil varlıksal anlamda da tek olduğu, onun dışında hiçbir varlık bulunmadığı, evrenin ve içindeki canlı cansız her şeyin Allah'ın varlığının bir yansıması olduğu fikri yatar (Vahdet-i Vücut, Panteizm). Bu noktada ontolojik anlayış çoğu tasavvufî akımda benzer olsa da, ayrıntılarda farklar görülür. Tasavvufta Kur’an’da hayatın her alanında zahirî (görünen) şeylerin ardında kalan daha derin bir anlam olduğu fikri egemendir. Bunun dışında özel bir zühd kavramı vardır ve mutasavvıflar hayata dair zevklerden ruhanî zevklere ulaşabilmek için kaçınmalıdırlar. Yoğun bir çilecilik anlayışı mevcuttur fakat bu çileciliğin tezahürleri tarikattan tarikata farklılaşabilir. Tasavvufta farz ve nafile ibadetlerin dışında uzun toplu veya bireysel zikir önemli bir ibadettir. Ayrıca tasavvufta, kişinin kendini tasavvufî anlamda geliştirmesi için, bir şeyhe bağlanması şarttır. Tasavvufa göre kişi tasavvufta ilerledikçe çeşitli varlıksal mertebelerden geçer ve sonunda kemâle erer. Ayrıca beden ve nefis doğaları gereği kötü ve hakir görülür, nefse ve bedensel ihtiyaçlara sıklıkla yenilecek bir düşman, aşılacak bir engel olarak bakılır. Buna göre Allah'ın bir parçası olan ruhun, onun varlığında farkındalığına kavuşması için bunlar şarttır. Nitekim bu da çileciliğin tasavvuftaki yerinin sebeplerindendir. Ayrıca tasavvufta Allah'a karşı duyulan ve önemli bir yeri olan kavramı mevcuttur. Nitekim sıklıkla yapılan ibadetlerin cennet arzusu veya cehennem korkusu yerine bu aşk uğruna yapılması gerektiği vurgulanır. Bu aşk kavramı tasavvuf edebiyatında da kendine önemli bir yer bulmuştur ve gerek Allah'tan gerekse Muhammed'den tasavvuf edebiyatında sıklıkla sevgili olarak söz edilmiştir.
Tasavvuf, özellikle şeyh-mürid ilişkisi ve barındırdığı çeşitli ontolojik fikirler (örneğin vahdet-i vücud) sebebiyle zaman zaman çeşitli din âlimlerince kınanmış ve hatta tekfir edilmiştir. Bu âlimlere bir örnek İbn Teymiye'dir. Gazali gibi bazı İslam âlimleriyse tasavvufî görüşe hak vermiş ve İslam dairesi içinde, saf ve hakikî bir yol olduğunu savunmuş, tasavvufun gelişimine katkılarda bulunmuştur.
Tasavvufun İslam kültüründeki yeri büyüktür ve gerek Sünnî gerekse Şii topluluklarda önemli bir yer tutar. Tasavvuf edebiyatı ve musikîsi İslam kültüründe önemli bir rol oynamıştır. Tarih boyunca birçok tanınmış mutasavvıf şair vardır ve gerek tasavvuf edebiyatı gerekse Doğu edebiyatında önemli bir yere sahiptirler. Bunlara Celaleddin-i Rumî, Şeyh Galib, Feridüddin Attar, Hâfız, Sadi Şirazi, ve Yunus Emre gibi isimler örnek olarak verilebilir.
Dünyada Müslümanlar
Demografi
İslam dini, 2 milyarı aşan inananıyla Hristiyanlıktan sonra dünyanın en yaygın ikinci dinidir.
Dünyadaki Müslümanların çoğu Orta Doğu'da, Afrika'nın ortasında ve kuzeyinde, Asya'nın batısında ve güneydoğusunda ve Balkanlar'da yaşamaktadır. Ayrıca Avrupa, Avustralya ve Amerika gibi diğer kıtalarda da on milyonlarca Müslüman yaşamaktadır. Müslümanların yarısından fazlası Asya'da, %25'i Orta Doğu ve Kuzey Afrika'da yaşar; ama bugün dünyanın neredeyse her ülkesinde Müslüman topluluklar vardır.
Dünya nüfusunun yaklaşık %25'ini kapsayan İslam dini, en büyük dinlerden biri olarak varlığını sürdürmektedir. Müslümanların %80-90'ı Sünni, %10-20'si de Şii'dir. Yaklaşık 50 ülkenin nüfusunun çoğunluğu Müslümandır. Bunların Suudi Arabistan, Afganistan, Pakistan ve İran'ı kapsayan bir avuç kadarı şeriatı temel alan İslam devleti olarak kabul edilir. Diğer ülkelerin çoğu, büyük bölümü Orta Doğu'da olmak üzere, İslam'ı sadece resmi devlet dini kabul eder (Irak, Cezayir, Fas, Mısır...). Bazılarının ise ağırlıklı olarak Müslüman bir nüfusu ama laik yönetimleri vardır (Arnavutluk, Türkiye, Senegal, Bosna-Hersek...).
Endonezya, dünyada en büyük Müslüman nüfusa sahip ülkedir; Müslümanların yaklaşık %13'ü (231 milyon) orada yaşamaktadır. Onu sırasıyla Pakistan, Hindistan ve Bangladeş izlemektedir. Nüfusunun %100'üne yakını Müslüman olan Suudi Arabistan, Müslüman nüfusun tüm nüfusa oranı bakımından dünya birincisidir.Hindistan ise, sayısal açıdan dünyanın en büyük Müslüman azınlık nüfusunun (yaklaşık 195 milyon) yaşadığı ülkedir.
En çok Müslüman bulunan ülkeler
Sıra | Ülke | Konum | Toplam Nüfus (2022) | Müslüman Nüfus | Toplam nüfusun Müslüman yüzdesi (yaklaşık) | Kaynak |
---|---|---|---|---|---|---|
1. | Endonezya | Güneydoğu Asya | 279.134.505 | 229.000.000 | %82.04 | |
2. | Pakistan | Güney Asya | 229.488.994 | 200.400.000 | %87.32 | |
3. | Hindistan | Güney Asya | 1.406.631.776 | 195.000.000 | %13.86 | |
4. | Bangladeş | Güney Asya | 167.885.689 | 153.700.000 | %91.55 | |
5. | Nijerya | Batı Afrika | 216.746.934 | 99.000.000 | %45.67 | |
6. | Mısır | Kuzey Afrika | 106.156.692 | 87.500.000 | %82.42 | |
7. | İran | Batı Asya | 86.022.837 | 82.500.000 | %95.90 | |
8. | Türkiye | Batı Asya | 85.561.976 | 79.850.000 | %93.32 | |
9. | Cezayir | Kuzey Afrika | 45.350.148 | 41.240.913 | %90.93 | |
10. | Sudan | Doğu Afrika | 45.992.020 | 39.585.777 | %86.07 | |
11. | Irak | Batı Asya | 40.222.493 | 38.465.864 | %95.63 | |
12. | Fas | Kuzey Afrika | 37.930.989 | 36.910.560 | %97.30 | |
13. | Etiyopya | Doğu Afrika | 114.963.588 | 35.600.000 | %30.96 | |
14. | Afganistan | Orta Asya'nın güneyi | 38.928.346 | 34.836.014 | %89.48 | |
15. | Suudi Arabistan | Orta Doğu | 34.813.871 | 31.878.000 | %91.56[] | |
16. | Çin | Doğu Asya | 1.439.323.776 | 28.127.500 | %1.95 | |
17. | Yemen | Orta Doğu | 29.825.964 | 27.784.498 | %93.15 | |
18. | Özbekistan | Orta Asya | 33.469.203 | 26.550.000 | %79.32 | |
19. | Nijer | Batı Afrika | 24.206.644 | 21.101.926 | %87.17 | |
20. | Rusya | Kuzey Asya | 145.934.462 | 20.000.000 | %13.70 | |
NOT: Belirtilen rakamlar yaklaşık olup, 2022 yılı verilerini göstermektedir. |
Gelecek yıllarda Müslümanlar
İslam, dünyada en hızlı büyüyen dindir.ABD'li araştırma şirketi Pew Research Center'ın 2017'de yapmış olduğu bir araştırmaya göre İslam dini, en çok 2070 yılında Hristiyanlığı geçip dünyanın en kalabalık dini olacak, yaklaşık 2.9 milyarlık bir nüfusa ulaşacak ve Kuzey Amerika ile Avrupa kıtalarında Müslüman nüfusu artacaktır. Bazı öngörülere göre ise, bu demografik değişimin 2050 yılına kadar gerçekleşmesi beklenmektedir.
Kültür
Sanat
İslamî sanatlar, İslam kültürünün büyük bir bölümünü oluştururlar. İslamî sanat(lar) terimi, görece yeni bir terimdir ve genel olarak modern bir kavram olarak ele alınabilir. Terim ile kastedilen, İslam topraklarında üretilen, İslam kültürünün izini taşıyan sanat eserleridir. Eserlerin illâki Müslüman için veya Müslümanlar tarafından yapılmış olması gerekmez. Nitekim birçok Hindu, Hristiyan ve Yahudi sanatçılar İslamî sanat eserleri verdikleri gibi, Müslümanlar tarafından yapılan bazı sanat eserlerinin alıcıları da gayrimüslimdir. Zaman zaman tarihi İslamî sanat eserleri ve sanatçılar, çağdaş zamanlarda dinîden ziyade millî sanat açısından değerlendirilmiştirler; bununla birlikte bu, genelde yanlış bulunur, zira İslamî sanatlarda tarih boyunca ortak olan değer ve vurgu İslam'dır ve sanatlar birçok etnik grubun katkısının sonucu olarak ortaya çıkmışlardır. Nitekim o dönemlerde İslam topraklarında bulunan vatandaşların da ayırıcı özelliği, etnik gruplarından ziyade dini inançlarıydı ve bu sebeple de bugün birçok tarihî İslamî sanatçının yaşadığı coğrafyaya bakarak etnik kökenini bilmek çok zordur.
İslam itikadındaki Tanrı (Allah) inancında antropomorfizme yer verilmemesi, buna kesin bir şekilde karşı çıkışı ve Allah'ın sureti olmadığı için betimlenemeyecek olduğu inancı, Hristiyanlıktakine benzer bir ikona ve dinî resim geleneğinin oluşmasını engellemiştir. Ayrıca İslam'da peygamberlere tanrısal özelliklerin izafe edilmemesi, peygamberlerin de betimlenmesini dinî anlamda büyük ölçüde gereksiz kılmıştır. Ek olarak, İslam'ın putperestliğe karşı oluşu ve Kur'an'da putperestliğin şiddetli bir şekilde reddedilmesi, özellikle heykel gibi sanatlara Müslümanların, özellikle de aktif pagan putperestliğinin devam ettiği çağlarda, mesafeli durmasına sebep olmuştur. Bununla birlikte Kur'an'da heykel sanatına veya insan (peygamberler dahil) suretlerinin betimlenmesine; tapınmak için, yani putperestlik için yapılmadıkları sürece, herhangi karşıt bir ayet bulunmaz. Nitekim sonraki yüzyıllarda, özellikle yeni fethedilen topraklarda var olan sanat gelenekleri ile İslam'daki kavram ve sembollerin kaynaşması sonucu, özellikle İran bölgesinde, gerek Muhammed gerekse diğer peygamberleri betimleyen görsel eserler, nadir de olsalar yapılmışlardır ve figüratif betimleme, 7. yüzyılın ilk dönemlerine kadar pek de sorunsal olmamıştır. Bununla birlikte, özellikle peygamberin betimlemeleri dinî bir bağlamda değil de tarihî bir bağlamda yapılmıştır.
Batı'da sanatın önder türleri resim ve heykel iken, İslam'da bu formlar yukarıda belirtilen sebeplerin de etkisiyle pek benimsenememiştir. Bunun yerine ahşap, metal işlemeciliği, dekoratif sanatlar, seramik ve cam sanatları ile ciltleme ve hat sanatı büyük yer ve öneme sahip olmuştur. Süsleme sanatlarında özellikle geometrik ve simetrik motifler sıklıkla yer almıştır.
Genellikle gerçekçi suret betimlemesinden uzak duran İslam sanatı, bu nedenle daha hayalci bir tarza sahip olan minyatür sanatını geliştirmiştir. Açı ve özgün stilleriyle minyatür sanatı farklı bir görsel sanat dalıdır ve İslam sanatında büyük yer tutar, hatta başlıca figüratif sanattır. Buna ek olarak, İslam'da önemli bir yer tutan ve güzel yazıyı baz alan hüsn-ü hat sanatı (diğer adıyla hat sanatı veya kaligrafi), İslam toplumundaki suret karşıtlığından da yararlanarak büyük ölçüde gelişmiştir. Hat sanatında birçok tarz ve üstat geliştiği gibi, farklı İslam devletlerinde, Arap alfabesini kullanan farklı dillerde daha farklılaşmış stiller ortaya çıkmıştır. Hat sanatı, gelişiminde zaman zaman soyut da olsa figüratif özellikler de kazanmıştır; örneğin zoomorfik hat eserlerine sıklıkla rastlanır. Özellikle hat sanatıyla birlikte anılan tezhip sanatı, dekoratif bir sanat olarak öne çıkmış ve özellikle Kur'an nüshalarının oluşturulmasında hat ile birlikte dekoratif ve estetik açıdan önemli bir yere sahip olmuştur. Gerek ciltçilik gerekse süsleme açısından en güzel örnekleri sunan Kur'an nüshaları olmuştur. Kur'an nüshalarında hat ve tezhibe sıklıkla rastlanırken, figüratif dekorasyonlara ve betimlemelere ise rastlanmaz. Bunun yerine minyatür gibi figüratif betimlemeler, destan ve manzum hikâyelerin nüshalarında sıklıkla kullanılmıştır.
Bunlara ek olarak, İslam sanatında mimari de önemli bir yere sahiptir. İlk dönemlerde (gerek İslam öncesi ve İslam'ın ortaya çıktığı dönemlerde) İslam'ın geliştiği merkezler olan Mekke ve Medine de mimari açıdan gelişmemiş şehirlerdi. Özellikle İslam Devleti'nin yönetiminin saltanata geçişinden sonra, yapılan fetihlerle mimariye olan ilgi artmış, zaman içinde farklı toprakların mimarisinden de etkilenerek farklı mimari stillerde camiler, mescitler, medreseler, saraylar, köprüler ve kervansaraylar yapılmaya başlanmıştır. İslam’a has ibadet yeri olan camilerin mimarisi, özellikle İslam mimarisi içerisinde önemli bir rol oynamıştır. İlk fethedilen topraklarda, özellikle Suriye'de, kiliseler camilere çevrilmişken, daha sonra fethedilen yeni topraklarda ve kurulan yeni şehirlerde Müslüman camiler inşa etmeye başlamışlardır. Farklı iklimlerden ve etnik kültürlerden etkilenerek cami mimarisi bölgeden bölgeye farklılık gösterir. Bu tip dinî mekânların mimarisinde suret betimlemesine pek yer verilmez, bunun yerine dekoratif, sık sık geometrik ve arabesk türde süslemeler mevcuttur. Bununla birlikte, dinî olmayan seküler mekânların mimarisinde suret betimlemelerine yer verilmiştir; örneğin özellikle eski hamamlarda ve saraylarda buna rastlanır. Bununla birlikte seküler mekânlar zaman içinde dinî mekânlar kadar iyi korunmamıştır.
Tekstil bazlı sanatlar da İslami sanatlar açısından önemli bir yere sahiptirler. Ticari açıdan da büyük bir gelir kapısı oluşturan tekstil üretimi çok gelişmişti ve çok çeşitli ham maddeler kullanmaktaydı.Halılardan çok amaçlı kumaşlara, tülbentlere kadar birçok farklı tekstil ürünü farklı tarz ve tekniklerle dokunarak hazırlanır, önemli bir kısmı ithal edilirdi. Nitekim Orta Çağ'da kiliselerde azizlerin kemiklerinin sarılıp saklandığı işlemeli kumaşların çoğunluğu İslam topraklarından gelmekteydi ve bugün varlığını sürdüren bu kumaşlar, o dönemlerdeki İslam kumaş sanatlarının güzel örneklerini oluşturmaktadır.
Bilim
İslam ve bilim, tarihte uzun bir dönem boyunca iç içe olmuşlardır. İslam'ın yoğun bir şekilde yayıldığı ve İslam devletlerinin her bakımdan yükselişte olduğu İslam'ın altın çağlarında, İslam topraklarında birçok bilim insanı yetişmiş ve bilimsel faaliyetler çok yoğunlaşmıştır.Bilim anlamına gelen ve İslam kültüründe önemli bir yere sahip olan özgün terim ilm'dir. Bu sözcük Türkçede de bilim anlamında, ilim şeklinde, eskimiş olsa da yer almaktadır.İlm terimi aslında "bilgi" anlamında da kullanılır. Her iki anlamı da İslam ile bütünleşmiştir.
İslam'ın yoğun bir şekilde yayıldığı ve İslam devletlerinin yükselişte olduğu Orta Çağ'da, 8 ilâ 15. yüzyıllarda İslam topraklarında birçok bilim insanı yetişmiş, pek çok bilimsel faaliyetler yapılmış ve İslam dünyası bilim, teknoloji, kültür ve sanat gibi birçok alanda dünyanın diğer devletlerini ve bölgelerini geride bırakmıştır. Bu döneme İslam'ın Altın Çağı denmektedir.
İslam devletlerinde ortaya çıkan bilimsel anlayışlara, bulgulara ve bilim insanlarının bütününe zaman zaman İslamî bilimler dendiği olur. Bununla tam olarak neyin kastedildiği zaman zaman tartışma konusu olmuş olsa da, genel olarak Müslümanlar tarafından yapılan bilimsel çalışmaların bütünü anlamındadır. İslamî bilimsel çalışmalar ve bilim insanları, Arap bilimsel çalışmaları ve bilim insanları olarak görülmemelidir; çünkü her ne kadar ortak dilleri Arapça olsa da, bu dönemdeki bilimsel çalışmaları yapan kişiler birçok farklı etnik gruptan gelmekteydi ve ortak noktaları, etnisiteden ziyade İslam devletlerinde yaşayan Müslümanlar olmalarıydı.
Abbasiler devrinde, Harun Reşid tarafından Bağdat'ta Beyt'ül Hikmet (Bilgelik Evi) adında bir bilim merkezinin kurulması ile başlayan ''İslam'ın Altın Çağı''nın, Moğolların 1258'de Bağdat'ı kuşatıp yağmalaması ve Abbasi Halifeliği'nin yıkılması ile son bulduğu şeklinde genel bir kabul vardır. Ancak bazı kaynaklarda bu dönemin 14. yüzyıla kadar, bazı kaynaklarda da 15. yüzyıla, hatta 16. yüzyıla kadar sürdüğü ifade edilir. Bu dönemde Kindi, Farabi, Hârizmî, Câbir bin Hayyân, İbn-i Sina, İbn-i Heysem, Birûni, İbn Rüşd, El-Cezeri, Gazzali, İbn Haldun, İbn-i Battuta, Uluğ Bey ve daha birçok ünlü İslam bilgini çok önemli çalışmalar yaptı. Bu çağda, Hindistan'dan Endülüs'e kadar geniş coğrafyada bilimsel çalışmalar yapılmakla birlikte tıp, felsefe, teoloji, matematik, geometri, astronomi, İslam hukuku gibi geniş yelpazede çalışmalar da yapılıyordu. Bu dönemde, başta Antik Yunan olmak üzere geçmiş uygarlıkların ürettiği bilgi ve düşünceler, tercümelerle İslam dünyasına ve Endülüs kanalıyla Avrupa'ya aktarıldı. Çinlilerle yaptığı savaşlar ve diğer ilişkiler sırasında Araplar, kağıt üretim tekniklerini öğrendiler ve parşömen yerine kağıt kullanımı sayesinde yazılı eserler de daha kolay yayıldı. Matematik alanında ise Hintlerden alınan sıfır ve onlu sayı sisteminin keşfi sayesinde matematiğe olan ilgi ve rağbet arttı ve aritmetik, sıradan insanların dahi anlayabileceği ve günlük yaşamda kullanabileceği bir duruma geldi. Matematik ve aritmetiğin yanı sıra trigonometri de gelişti. Gözlemevleri inşa edildi; optik bilimi ve kimya gelişti.
İslamî bilimsel gelişmelerde ve bilim tarihinde, Antik Yunan filozoflarının eserlerinin İslam kültürüne girişi ve çevrilmesi önemli bir yer tutar ve bu da 8. yüzyılın ortalarında gerçekleşmiştir. Nitekim daha sonradan Batılı kaynaklar, bu filozofların birçoğunun unutulmuş veya kaybolmuş eserlerini İslam devletlerinde bu eserlerin varlıklarını sürdürmeleri sayesinde keşfetmiş olduğu gibi, Müslüman bilim insanlarınca bu bilgiler ışığında ortaya konan bilimsel yenilik ve keşifleri de tanıma fırsatı bulmuşlardır. Ayrıca Yunan filozoflarının eserlerinden büyük ölçüde etkilenen ve diğer bazı dış faktörlerden de beslenen bir İslam felsefesi ve bilimleri geleneği oluşmuştur.Farabi,İbn-i Sina ve İbn-i Rüşd, en tanınmış ve önemli İslam filozoflarındandır.
İslam felsefesi içinde birçok akım oluşmuştur, bunların bazısı İslam'ın ana hatlarını kabul ederken, bir kısmı reddetmiştir. Örneğin materyalist bir felsefeyi savunan Maddeciler veya diğer adıyla Dehriyyûn, Tanrı'nın varlığını reddederlerdi. Bununla birlikte, İslam felsefesi içinde oluşan akımların büyük bir kısmı İslamî temelleri benimsemiş, İslam ile Yunan filozoflarının görüşlerini kaynaştırmaya ve uzlaştırmaya çalışmıştır. Bu açıdan çıkan en büyük ve en çok tartışma yaratan meselelerden bazıları, ahiretin salt ruhanî mi yoksa bedensel de mi olacağı, evrenin ezelî olup olmadığı ve dolayısıyla da Tanrı'nın yoktan var etmesi gibi meselelerdir. Akılcı ve dış etkilerden etkilenen bir başka akım da kelam, yani İslam teolojisidir. Bununla birlikte zaman içinde İslam filozofları ve kelam âlimleri ayrışmış ve sıklıkla tartışmalarda karşıt taraflarda bulunmuşlardır. İslam filozofları, Yunan filozoflarının eserlerini ve görüşlerini İslamî bir temelde ele alıp, çeşitli kesinlikleri tevil ederken; kelam âlimleri daha geleneksel bir yolu edinmiş, Yunan filozoflarının görüşlerini ikinci plana itmişlerdir. Özellikle Eşari kelamcıları bu konuda ileriye gitmiş ve bilimsel nedenselliği reddetmiştir.
Gerek Kur'an'da bilimsel konuları işlediği söylenilen ve insanlara çoğu zaman düşünmeyi ve sorgulamayı nasihat eden ayetlerin bulunması, gerekse ilmi öven hadislerin bulunması (bunlardan en meşhuru, ''İlim, Çin'de dahi olsa gidip alınız.'' hadisidir), ayrıca İslam'da genel olarak akıl ile dinin birbiriyle karşıt olmadığı fikri, fetihlerin ardından zenginleşen ve yayılan İslam devletlerinde bilimsel gelişme buluşlarının artmasına neden olmuştur. Bu sebeple, Orta Çağ başta olmak üzere çeşitli dönemlerde İslam devletlerinde önemli bilim insanları yetişmiştir. Bunlardan bazıları şunlardır: İbn-i Heysem, Biruni, İbn Nefis, İbn Bace, İbn Tufeyl, Harizmi, Cabir bin Hayyan, Battani, Ömer Hayyam, Cezeri, İbn Haldun, Nasîrüddin Tûsî, Takiyüddin. Batı bilim tarihinde bu bilim insanlarının birçoğunun buluşları daha sonradan tanınmıştır ve sonraki çağlarda çalışmalar yapan Batılı bilim insanlarının çalışmalarına ilham olmuşlardır. Bu Müslüman bilim insanlarının buluşları ve çalışmaları çok çeşitliydi ve felsefeden matematiğe, matematikten tıbba, tıptan hukuka, hukuktan astronomiye, astronomiden sosyolojiye kadar çok çeşitli ve geniş bir alanda, birçok farklı bilim dalını kapsayacak şekildeydi.
Edebiyat
İslam'da dil ve edebiyat, çoğunlukla Arap, Fars, Hint, Kürt ve Türk edebiyatları ile oluşmuş ve gelişmiştir.
İslam edebiyatında en bilinen edebi eser, Orta Çağ'da kaleme alınmış olan, Orta Doğu kökenli olan, çerçeve anlatı tekniğiyle efsanevi Pers Prensesi Şehrazad'ın anlattıklarına dayanan Binbir Gece Masalları'dır. Eser, 10. yüzyılda şekillendi, 14. yüzyıla kadar son halini aldı. Bu derleme, Batı'da 18. yüzyılda, ilk olarak Antoine Galland tarafından tercüme edildiğinden bu yana pek etkili olmuştur. Özellikle Fransa'da birçok taklidi yazılmıştır.Alaaddin'in Sihirli Lambası, Ali Baba ve Kırk Haramiler ve Denizci Sinbad, en bilindik masalların başında gelmektedir.
Arap edebiyatı, Arap dilinde müellifler tarafından üretilen, hem düzyazı hem de şiir yazısıdır. Edebiyat için kullanılan Arapça sözcük; görgü kurallarından türetilen, nezaket, kültür ve zenginliği ifade eden "Edeb"tir. Arap edebiyatı 5. yüzyılda ortaya çıktı ve bundan önce sadece yazı dilinin parçaları bulunuyordu. İnsanlar tarafından Arap dilinde en müthiş eser olarak kabul edilen Kur'an, Arap kültürü ve edebiyatı üzerinde en büyük kalıcı etkiye sahip olmuştur. Arap edebiyatı, İslam'ın Altın Çağı boyunca gelişti ve Arap dünyasının yanı sıra, dünyanın geri kalanındaki şairler ve nesir yazarları ile günümüze kadar canlı kaldı.
Fars edebiyatı, Fars dilinde sözlü kompozisyonlar ve yazılı metinlerden oluşur. 2.5 bin yılı aşkın bir süreyle dünyanın en eski edebiyatlarından birisidir. Kaynakları, bugünkü İran, Irak, Suriye, Afganistan, Kafkaslar ve Türkiye dahil olmak üzere Antik İran'da, Orta Asya bölgelerinde (Tacikistan gibi) ve Farsçanın tarihsel olarak ana veya resmi dil olduğu Güney Asya'da bulunmaktadır. Örneğin, Fars edebiyatının merkezlerinden biri olan Belh'de (günümüz Afganistan'ında) doğan ve ünlü Fars şairlerinden biri olan Mevlana Celaleddin-i Rumi, eserlerini Farsça yazdı ve Anadolu Selçuklularının başkenti Konya'da yaşadı. Gazneliler, Orta ve Güney Asya'da geniş bölgeleri fethettiler ve saray dili olarak Farsçayı kabul ettiler. Yine günümüz İran topraklarında hüküm süren Büyük Selçuklu İmparatorluğu, Türk boylarından kurulmuş olmasına rağmen Türk-Fars geleneğini bünyelerinde barındırdılar ve zamanla İranlılaştılar. Bazıları, Yunanca ve Arapça gibi diğer dillerden Persler tarafından yazılmış eserlerin dahil edildiğini düşündüğünden, tüm Fars edebiyatı Farsça yazılmamıştır. Aynı zamanda, Farsça yazılmış tüm eserler, Persler veya İranlılar tarafından yazılmamıştır; çünkü Türk, Kafkas ve Hint şairleri ve yazarları da Fars kültür ortamında Farsça dilini kullanmışlardır.Firdevsi, Sadi-i Şirazi, Hafız-ı Şirazi, Feridüddin Attar, Nizami-i Gencevi, Mevlana ve Ömer Hayyam gibi Fars şairleri, Batı'da da tanınmaktadır ve birçok ülkenin edebiyatını etkilemiştir.
Kürt edebiyatı, Kürtçe ile yaratılmış sözlü ve yazılı edebi eserleri kapsayan edebiyattır. İslam öncesi Kürt edebiyatına dair hiçbir bilimsel bulgu ve bilgi yoktur. Kürt anlatılarının büyük bir kısmı sözlü şekilde yayılmış ve bu sözlü edebiyat bugün de sürmektedir. 20. yüzyılın başına kadar olan yazılı edebiyat ise şiir şeklindedir. Nesirin gelişmesi ise daha çok politik ve sosyal gelişmeler sayesinde olmuştur. Kürt edebiyatı 20. yüzyılda on yıllar süren sınırlamalar ve yasaklamalarla karşılaşmıştır. Bilinen ilk Kürt şairleri Abdussamed Babek, Ali Hariri, Melayê Batê, Molla Ahmed-i Cezirî, Faki Tayran ve Ahmed-i Hani'dir. A. Babek 10. yüzyıl, A. Hariri 11. yüzyıl, diğerleri ise 15. ve 17. yüzyıllar arasında yaşamış ve Kürtçenin Kurmanci lehçesiyle yazmışlardır. Bu dönemde Kürtlerin edebi merkezi Botan Emirliği ve başkenti de Cizre idi. Özellikle Ahmed-i Hani tarafından yazılan Mem û Zîn, en bilinen romantik Kürt eserlerindendir. En iyi bilinen ve yaygın destanlar, 'ın türküleri ve epik şiirleri ile Siyabend ile Xecê destanıdır.
Hindistan'ın Gazneliler tarafından ele geçirilmesinden bu yana, 1000 yıl boyunca İslam dünyasının doğu yarısının Fars-İslam kültürü Hint kültürünü etkilemeye başladı. Farsça dili; Gazneliler, Delhi Sultanlığı, Bengal Sultanlığı, Dekkan Sultanlığı (Kutbşahlar gibi) ve Babür İmparatorluğu gibi çoğu Hint imparatorluğunun resmi dili oldu. Edebiyat ve gazeller gibi şiirdeki Farsça sanatsal formlar, Urduca ve diğer Hint edebiyatını önemli ölçüde etkiledi.
11. yüzyıldan itibaren Türk edebiyatında ve Türk dillerinde büyüyen bir İslami edebiyat topluluğu vardı. Anadolu'ya Selçukluların gelişiyle birlikte Farsçanın bölgedeki uygulaması ve kullanımı güçlü bir şekilde canlandı. Selçukluların bir kolu olan Anadolu Selçuklu Devleti, Fars dilini, sanatını ve edebiyatını Anadolu'ya taşıdı. Fars dilini imparatorluğun resmi dili olarak kabul ettiler. Halefleri olarak görülen Osmanlılar, bu geleneği devraldı. Farsça, imparatorluğun edebiyat diliydi. Türk dilinin ve edebiyatının Türkiye topraklarında gelişen ilk ürünleri ise, 13. yüzyılın sonu ile 14. yüzyılın başlarına aittir. 19. yüzyıla kadar Fars-İslam geleneği çevresinde gelişen Türk yazınının ürünleri, Halk edebiyatı ve Divan edebiyatı olarak birbirinden farklı yanları olan iki kolda gelişti.Osmanlı sarayı çevresinde; Fars edebiyatının etkisiyle üretilen, klasik edebiyat denilen divan edebiyatı ağır basarken, halk arasında sözlü gelenek uzun bir zaman devam etti. 19. yüzyılda Tanzimat Dönemi ile beraber Türk yazınında Doğu etkisi azalmaya başladı ve yerini Batı kökenli edebiyat unsurları almaya başladı. Bu dönemde Türk yazıncılar özellikle Fransız edebiyatından önemli ölçüde etkilendiler.
Tiyatro, sinema ve müzik
İslam tiyatroya izin verirken; Allah'ın, Muhammed'in, peygamberlerin, sahabelerin veya meleklerin tasvir edilmesine izin vermez.
Orta Çağ İslam dünyasında en popüler tiyatro biçimleri, kukla tiyatrosu ve oyuncuların İslam tarihinin bölümlerini yeniden canlandırdığı, ta'ziye olarak bilinen canlı oyunlardır. Özellikle Şii İslami oyunlar, Ali'nin oğulları Hasan ve Hüseyin'in şehitliği etrafında dönüyordu. Kukla tiyatrosunun en eski ve kalıcı biçimlerinden biri, Endonezya'daki Wayang'tır. Öncelikle İslam öncesi efsaneleri anlatsa da, aynı zamanda Emir Hamza'nın maceraları gibi İslami destanlar için de önemli bir aşamadır. Aynı zamanda Türk gölge tiyatrosu Karagöz ve Hacivat, bölgede kuklacılığı büyük ölçüde etkilemiştir.
İslam çok kültürlü bir din olduğu için, taraftarlarının müzikal ifadeleri de çeşitlidir. Anadolu topraklarını (şimdiki Türkiye'yi) fetheden ve Osmanlıların öncülü durumundaki Selçuklu Türkleri, İslam müziği üzerinde önemli bir etkiye sahipti. Sahra Altı Afrika, Hindistan ve Malay Takımadaları da büyük Müslüman nüfusa sahiptir; ancak bu bölgeler İslam müziğinin çeşitli gelenekleri üzerindeki merkezden daha az etkiye sahiptir. Özellikle Müslüman mutasavvıfların birliği olan Sufiler, müziklerini çok uzaklara yaydılar.
Türetilmiş dinler
Dürzi, Berghouata ve Ha-Mim gibi bazı hareketler ya İslam'dan ortaya çıktı ya da İslam'la belirli inançları paylaşmaya geldi veya her biri ayrı bir din mi yoksa İslam'ın bir mezhebi bazen tartışmalıdır. , 12. yüzyılda Adiyy bin Müsafir tarafından Kürtlere tanıtılan yerel Kürt inançları ile İslami Sufi doktrininin bir karışımı olarak görülüyor. Bábilik, On iki Şii'den kaynaklanıyor ve takipçilerinden biri olan Mirza Hüseyin 'Ali Nuri Baha'u'llah iken Seyyid Ali Muhammed i-Shirazi al-Bab'dan geçti.Guru Nanak tarafından on beşinci yüzyılın sonlarında Pencap'ta kurulan Sihizm, bazı İslami etkilerle birlikte öncelikle Hinduizmin özelliklerini de içerir.
İslam eleştirisi ve mitolojiler
İslam'ın eleştirisi değişik şekillerde yapılmıştır. Bunlar sadece Kur'an'ı temel alarak "geleneksel İslam"ın eleştirisini yapan, İslam'ın içinden grup kişilerin eleştirileri, Muhammed eleştirisi, Kur'an eleştirisi, Hadis eleştirisi, Şeriat eleştirisi gibi başlıklarda toplanabilir.
Mitolojiler
İslam'da inanılan birçok inanç, uygulama ve kavramın kaynakları Arap ve Orta Doğu mitolojilerinde, Zerdüştlükte, Yahudi-Hristiyan kültürlerinde, Sümer-Mezopotamya bölgesi ve Hint kültürleri gibi Orta Doğu'ya komşu bölgelerin inançlarında bulunabilir. Bu kavramların kısmen veya tamamen söyleyiş ve içerik değişimlerine uğrayarak İslami literatür içerisine yerleşmiş oldukları düşünülmektedir.
İslam'da ve diğer Orta Doğu dinlerindeki büyük oranda Sümer kaynaklı olan Evren'in ve Âdem'in yaratılışı ile Tufan olayı aynen paylaşılır. Kur'an'da Allah'ın evreni 6 günde yaratıp sonra da Arş'a çekildiği anlatılır. Âdem ve eşi Havva, cennette çamurdan tek bir nefisten yaratılır ve onlara Allah kendi ruhundan üfler. Âdem ile Havva, İblis'in kandırması ile nefislerine yenik düşerler ve yasak meyveyi yedikleri için cennetten çıkarılarak Yahudi inancındakine benzer şekilde 7000 yıl önce olduğuna inanılan bir zaman diliminde dünyaya gönderilirler. Ancak herhangi bir süre veya zaman dilimi telkin eden bu ve benzeri söylemler Kur'an'da geçmez; bu ifadelerin genel dayanağı ise, Kur'an'ın bir parçası olmayan ve Muhammed'e isnat edilen hadislerdir.[]
İslam mitolojisinde bulunan, kimisi Kur'an'da direkt geçen, kimisi de hadislerle veya başka yollarla geleneğe girmiş olan İslami söylence örneklerinden bazıları şunlardır:
- Âdem ve Havva
- Habil ve Kabil
- İblis'in kovulması ve şeytana dönüşmesi
- Babil Kulesi
- Tufan (Nuh Tufanı)
Siyer hikâyeleri
Siyer hikâyeleri, geleneksel İslami literatürde Muhammed'in biyografilerine verilen isimdir. Kur'an ve hadislere ek olarak, Muhammed'in hayatı ve İslam'ın ilk dönemi hakkındaki çoğu tarihi bilginin kaynağıdırlar. Siyerler, içlerinde birçok mucizeyi ve ders alınması istenen olay ve korkutmaları barındırır. Bunlardan bazıları şöyledir:
- Bir kayanın yarığından çıkan Salih'in devesi
- Muhammed'in doğum gecesinde yaşanılan birtakım doğa olayları ve mucizeler
- Miraç mucizesi
- Başka birtakım mucizeler, kerâmetler, tanrısal yardımlar
- Fil Vakası (Fil Olayı)
- Ay'ın ikiye yarılması
- Miraç olayından sonra Muhammed'in Mekkelilere bir ticaret kervanının yarın geleceği zamanı söylemesi, ancak kervanın 1 saat kadar gecikmesi ve bunun için de Allah'ın, Muhammed'in Mekkelilere karşı yalancı duruma düşmesini engellemek için Güneş'in doğuşunu 1 saat kadar geciktirmesi
- Balığın Yunus'u yutması
- İbrahim'in ateşe atılması ve atıldığı ateşin bir bahçeye dönmesi
- İbrahim'e gökten kurbanlık koç indirilmesi
- İsa'nın göğe yükseltilmesi
Ruhaniler ve tılsımlar
Harut ve Marut, ruhlar, Malik, melekler, cinler, İfrit, Zebaniler, İblis, şeytanlar, huriler, gılmanlar, Esma'ül Hüsna, Cevşen, Celcelutiye, nazar ve büyü duaları vb...
Mitolojik veya yarı mitolojik kişi, topluluk, yer, nesne ve hayvanlar
Muallak taşı, Hacerü'l-Esved, Levh-i Mahfûz, Arş, Sidret'ül münteha, gök katları, Âdem ve Havva, Nuh, İbrahim, Süleyman, Belkıs, Hızır ile İlyas, Lokman, İsa, Meryem, Zülkarneyn, Ashab-ı Kehf, Yemen kralı Ebrehe, Burak bineği, Ali, Fatıma...
Eskatoloji ve korku içerikli
Dabbetü'l-arz, Kıyamet, Ahir zaman, İsrafil'in borusu (sûr'a), Yecüc ve Mecüc, Mehdi, Mesih, Kıyamet savaşı, Deccal, Süfyani, kabir azabı, Zebaniler, Malik, sırât köprüsü, Kevser havuzu, Araf...
Ayrıca bakınız
Notlar
- ^ a b c Müslümanlar, İslam'ın Adem'den beri çeşitli peygamberler (İbrahim, Musa, İsa vb.) aracılığıyla birçok kez bildirilmiş olan evrensel bir din olduğuna inanırlar. Dolayısıyla tarihsel bakış açısıyla İslam'ın 7. yüzyıl başlarında ortaya çıktığı söylense de, Müslümanlar arasında İslam'ın öteden beri süregelen evrensel ve tek din olduğu inancı vardır. Bu inançtan hareketle İslam alimleri, Muhammed'in İslam'ın kurucusu olduğunu değil, onun sadece İslam'ın son peygamberi olduğunu kabul ederler. (https://islamansiklopedisi.org.tr/din#8 5 Mart 2022 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.)
- ^ İslâmiyet olarak da bilinir. Bazı kaynaklarda ise Muhammedîlik veya Muhammedizm olarak da geçer, ancak bu tanım Müslümanlar tarafından kabul edilmez.
* The Mohammedan dynasties 1 Ocak 2014 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. books.google.com. Erişim: 17 Temmuz 2011- Mohammed and Mohammedanism 5 Nisan 2018 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. Katolik Ansiklopedisi. Erişim: 17 Temmuz 2011
- The History Of The Mohammedan Dynasties In Spain Vol II 7 Ağustos 2011 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. Archive.org: Erişim 17 Temmuz 2011
- ^ İslam'a göre Tanrı (Allah), doğan bir varlık olmadığı gibi hiçbir şekilde bir çocuk da edinmemiştir. Bu bildirisiyle İslam, Hristiyan ilahiyatındaki teslis inancını triteizm olarak yorumlayarak reddetmektedir. Nitekim bu yorumdan hareketle Kur'an'da, Nisa Suresi'nde Hristiyanlara ithafen "Allah'ın bir olduğu ve üç olmadığı" belirtilmektedir.
(Bkz. https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Nis%C3%A2-suresi/664/171-ayet-tefsiri 8 Şubat 2022 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.) - ^ İslam bilginlerinin çoğunluğu, Kur'an ve hadislerden yola çıkarak, şeytanların atası olan İblis'in ateşten yaratılmış bir cin olduğunu söylemektedir. Bunun dışında, onun daha önceden bir melek olduğunu söyleyen zayıf görüşler de vardır.
(Bkz. https://islamansiklopedisi.org.tr/seytan 8 Kasım 2021 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.) - ^ İbrahim'in, Yahudilik ve Hristiyanlıkta İshak'ı, İslam'da ise İsmail'i kurban sunmak istediğine inanılır.Saffat:100:107
- ^ Âdem'in İslam inancında ''ilk peygamber'' olduğu kesinlikle kabul edilirken, ''ilk insan'' olduğu konusunda İslam bilginleri ve akademisyenleri arasında da dahil olmak üzere bazı tartışmalar bulunmaktadır.
- ^ 10 Ekim 680 (Hicri: 10 Muharrem 61) yılında Ali bin Ebu Talib'in oğlu Hüseyin, ailesi ve takipçileri (toplam 72 kişi) Kerbela’da Ali'nin ordusundan ayrılan Haricîler tarafından katledildi. Aleviler, bu olayı anmak için Muharrem ayında on iki gün "matem orucu" tutar, ehl-i beyte olan bağlılıklarını dile getirirler ve bu olayı lânetlerler. Sonra da İmam Zeynel Abidin’in sağ kurtulması nedeniyle Aşure çorbası pişirip dağıtırlar.
Kaynakça
- ^ "Arşivlenmiş kopya". 21 Aralık 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 21 Aralık 2021.
- ^ "Arşivlenmiş kopya". 6 Aralık 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 29 Ocak 2022.
- ^ "Müslümanlık". TDK Güncel Türkçe Sözlük. 5 Ocak 2009 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. URL erişim tarihi: 12 Mayıs 2008.
- ^ a b c Esposito, John L. (15 Mayıs 2003). The Oxford Dictionary of Islam (İngilizce). Oxford University Press, USA. ISBN . 16 Ocak 2024 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 16 Ocak 2024.
- ^ "İSLÂM - TDV İslâm Ansiklopedisi". TDV İslam Ansiklopedisi. 24 Eylül 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 7 Şubat 2022.
- ^ mümin 19 Ocak 2012 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. DilDernegi.org.tr. Erişim: 30 Eylül 2011
- ^ "Islam." Oxford Dictionary of English 2e, Oxford University Press, 2003.
- ^ "Muslim." Oxford Dictionary of English 2e, Oxford University Press, 2003.
- ^ a b Dinler Kitabı (The Religions Book), Alfa Yayınları, 2019.
- ^ Reeves, John C. (2004). Bible and Qurʼān: Essays in Scriptural Intertextuality (İngilizce). BRILL. ISBN . 27 Şubat 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 27 Şubat 2022.
- ^ Bennett, Clinton (2010). Interpreting the Qur'an: a guide for the uninitiated. Continuum International Publishing Group. p. 101.
- ^ "Eschatology - Oxford Islamic Studies Online". www.oxfordislamicstudies.com. 13 Eylül 2010 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 27 Şubat 2022.
- ^ "KUR'AN-I KERİM | 605. Sayfa | İhlâs Sûresi". kuran.diyanet.gov.tr. 18 Haziran 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 8 Şubat 2022.
- ^ Campo, Juan Eduardo (2009). Encyclopedia of Islam (İngilizce). Infobase Publishing. s. 34. ISBN . 27 Şubat 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 27 Şubat 2022.
- ^ The Oxford Encyclopedia of Philosophy, Science, and Technology in Islam (İngilizce). Oxford University Press. 2014. doi:10.1093/acref:oiso/9780199812578.001.0001/acref-9780199812578. ISBN . 24 Şubat 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 27 Şubat 2022.
- ^ Trofimov, Yaroslav. 2008. The Siege of Mecca: The 1979 Uprising at Islam's Holiest Shrine. Knopf. New York. . s. 79.
- ^ Watt, William Montgomery (2003). Islam and the Integration of Society 16 Ocak 2024 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.. Psychology Press. s. 5. ISBN 978-0-415-17587-6.
- ^ Saliba, George. 1994. Arap Astronomi Tarihi: İslam'ın Altın Çağında Gezegen Teorileri. New York: New York University Press. . 245, 250, 256-57.
- ^ Arnold, Thomas Walker. The Preaching of Islam: A History of the Propagation of the Muslim Faith. s. 125–258.
- ^ a b c d Dinler Tarihi (The Religions Book), Alfa Yayınları, çeviren: Ahmet Fethi Yıldırım, 2019. (sayfa: 251)
- ^ a b c Kaynak hatası: Geçersiz
<ref>
etiketi;:0
isimli refler için metin sağlanmadı (Bkz: ) - ^ "İslamofobi nedir?".
wikipedia, wiki, viki, vikipedia, oku, kitap, kütüphane, kütübhane, ara, ara bul, bul, herşey, ne arasanız burada,hikayeler, makale, kitaplar, öğren, wiki, bilgi, tarih, yukle, izle, telefon için, turk, türk, türkçe, turkce, nasıl yapılır, ne demek, nasıl, yapmak, yapılır, indir, ücretsiz, ücretsiz indir, bedava, bedava indir, mp3, video, mp4, 3gp, jpg, jpeg, gif, png, resim, müzik, şarkı, film, film, oyun, oyunlar, mobil, cep telefonu, telefon, android, ios, apple, samsung, iphone, xiomi, xiaomi, redmi, honor, oppo, nokia, sonya, mi, pc, web, computer, bilgisayar
Bu maddede yeterince bilgilendirici olmayan ve baglanti olumune karsi savunmasiz olan yalin URL ler kullanilmistir Maddenin dogrulanabilir kalmasini ve maddede tutarli bir kaynak biciminin surdurulebilmesini saglamak adina lutfen bunlari tamamlayin Ekim 2023 Bu sablonun nasil ve ne zaman kaldirilmasi gerektigini ogrenin Islam Arapca ا ل إ س ل ام romanize Islamiyet veya Muslumanlik tek Tanri inancina dayali en yaygin Ibrahimi dinlerden birisidir Allah in resulu ve son peygamber olduguna inanilan Muhammed tarafindan 610 yilinda Arabistan in Mekke sehrinde kurulmus ve yayilmistir Takipcilerine iman etmis veya inanan anlamlarina gelen mumin veya Allah a teslimiyet gosteren anlamina gelen Musluman denir Gunumuzde Islam 2 milyari askin takipci sayisiyla yeryuzunun Hristiyanliktan sonraki en kalabalik dinidir Islam ا ل إ س ل ام Islam in kiblesi olan Kabe deki MuslumanlarLa ilahe illallah Muhammedun Resulullah Arapca لا اله الا الله محمد رسول الله Turkce Allah tan baska ilah yoktur Muhammed Allah in elcisidir Kelime i tevhid TipMonoteizmMilliyetCok ulusluSiniflandirmaIbrahimi dinAktif sahaDunya capindaKutsal metinKur anTanriAllahIbadetlerNamaz oruc zekat hacIbadethaneCami mescit cemeviVaizImam hafiz muezzin dedeMerkezMekke Suudi ArabistanKutsal yerlerKabe Mekke Mescid i Nebevi Medine Mescid i Aksa Kudus Arafat Dagi Mekke Kutsal gunCumaKutsal vakitlerRamazan Kadir Gecesi Ramazan Bayrami Kurban Bayrami Mirac Kandili Berat Kandili Regaib Kandili Mevlid Kandili Uc aylar Muharrem ayiKurulusMS y 610 Mekke Hicaz Arabistan gunumuzde Suudi Arabistan KurucuMuhammed y 570 632 MezheplerSunnilik Siilik Haricilik AlevilikTakipciy 2 milyarUnlu Osmanli ressami Osman Hamdi Bey in Kur an Okuyan Kiz adli tablosu Islam inancina gore Islam in kutsal kitabi olan Kur an i olusturan ayetler ve sureler Cebrail adli melek araciligiyla ilki 610 yilinda olmak uzere sozlu olarak Muhammed e vahyedilmistir Islam in temelinde tek ilah olarak Allah a O nun esi ve benzerinin olmadigina inanmak anlamina gelen tevhit inanci yatmaktadir Islam in ana kaynagi olan Kur an in disinda Muhammed in hayati davranis tarzi sunnet ve sozleri hadis de cogu Musluman icin baglayici bir oneme sahiptir Muslumanlar Islam in Adem Ibrahim Musa ve Isa gibi peygamberler araciligiyla daha once de bircok kez vahyedilmis olan eksiksiz ve evrensel bir din olduguna inanirlar Muslumanlar dili Arapca olan Kur an i Allah in degistirilmemis son vahyi olarak kabul ederler Diger Ibrahimi dinlerde oldugu gibi Islam da da dogrularin cennette odullendirilecegi ve haksizlarin cehennemde cezalandirilacagi inanci vardir Namaz oruc ve maddi duruma gore zekat ve hac Islam dininin baslica ibadetleri arasinda yer alir Islam Tanri nin Allah bir ve tek oldugunu her seye gucunun yettigini merhametli oldugunu dogmayip dogurmadigini ve esi ile benzerinin olmadigini ogretir Mekke Medine ve Kudus sehirleri Islam in en kutsal mekanlarina ev sahipligi yapmaktadir Islam dini yaklasik 610 yilinda Mekke de ortaya cikti Muhammed Islam dinini yaymasinin yani sira siyasi ve askeri bir yapilanmaya da gitti ve Medine de Islam Devleti ni kurdu Muhammed in olumunden sonra halife denilen hukumdarlar bu devletin ardili olma iddiasiyla egemenlik surduler ve hanedanlarca yonetilen imparatorluklar kurdular Emevi ve Abbasi hanedan topraklarinin zamanla bolunmesiyle yeni ve farkli Musluman devletler ortaya cikti 8 yuzyila gelindiginde Islam inanci batida Iber Yarimadasi ndan doguda Indus Nehri ne kadar uzaniyordu Daha sonralari Islam in Altin Cagi yani 8 yuzyil ortalarinda baslayan ve 13 yuzyil sonlarina kadar devam eden Musluman dunyasinin cogunun bilimsel ekonomik ve kulturel yonden zirvede oldugu tarihsel donem yasandi 18 yuzyildan 20 yuzyila kadar somurgelestirilen Musluman cogunluklu cesitli bolgeler II Dunya Savasi ndan sonra bagimsizliklarini kazandilar Islam Orta Cag daki Hacli Seferleri nden ve Bati nin somurgeci egemenliginden sonra hem ideolojik hem de siyasal olarak Hristiyan dunyasiyla catismaya girdi Yakin zamanda yasanan bazi gerilimler bazi koktendinci Muslumanlarin cihadi koktenci bir bicimde yorumlayip inanclarini catismayla savunmayi dini bir gorev saymasina yol acti ve bunun sonucunda Islamofobi adi verilen kavram dunyaya yayildi Siyasi ve teolojik kavramlarla birbirinden ayrilan Sunnilik ve Siilik Islam mezheplerinin baslicalaridir Fakat Islam toplumlarinda kelam ve fikih konulari ile ilgili olarak cok sayida mezhep bulunur Gunumuzde geleneksel mezheplerin disinda modernist Kur anci veya tarihselci olarak adlandirilan cesitli gorusler ve yaklasimlar da mevcuttur Dunya nufusunun yaklasik 25 ini yani dortte birini kapsayan Islam dini en buyuk dinlerden biri olarak varligini surduruyor Muslumanlarin 80 90 i Sunni 10 20 si de Sii dir Yaklasik 50 ulkenin nufusunun cogunlugu Muslumandir Muslumanlarin cogunluk nufusta bulundugu ulkelerin bir kismi dine dayali seriat yonetimlerini benimsemekte bir kismi seriati belirli alanlarda uygulamakta bir kismi seriati esas almayip Islam i sadece resmi devlet dini kabul etmekte geriye kalan diger ulkeler ise seriati devre disi birakan laik sistemlerle yonetilmektedir Endonezya en buyuk Musluman nufusa sahip ulkedir Muslumanlarin yaklasik 13 u 231 milyon orada yasamaktadir Onu sirayla Pakistan Hindistan ve Banglades izlemektedir Hindistan sayisal acidan dunyanin en buyuk Musluman azinlik nufusunun 195 milyon yasadigi ulkedir Genel olarak Muslumanlarin yarisindan fazlasi Asya da 25 i Orta Dogu ve Kuzey Afrika da yasar ama dunyanin neredeyse her ulkesinde Musluman topluluklar vardir EtimolojiIslam Arapcada س ل م sin lam mim kokunden olusup bu kokten tureyen teslimiyet anlamina gelmektedir Sonuc olarak Islam teslimiyet anlamina gelirken Musluman da teslim olan anlamina gelir Burada teslim olunan tek Tanri oldugu kabul edilen Allah tir Sozlukte kurtulusa ermek boyun egmek teslim olmak baris yapmak anlamlarindaki selm kokunden turemistir Ibn Kuteybe kelimeyi boyun egmek ve itaat etmek anlaminda aciklar Sonraki kaynaklarda genellikle bu aciklamalar tekrar edilmis ve sulh selamet boyun egmek tabi ve teslim olmak manalari one cikarilmistir Musluman kelimesi Arapca muslim kelimesine Farsca cogul eki takilarak elde edilmis bir kelimedir Ancak Turkcede tekil gibi kullanilir ve cogul icin Muslumanlar denir Inanc esaslari ve inanclarSunnilikte Ehl i Sunnet Sunnilikte inanc esaslari amentu Imanin Sartlari olarak adlandirilir Klasik kelam mezhepleri imanin sartlarindan birini kabul etmeyen kisiyi kafir veya murted olarak sayarlar Kur an dan alinarak ozetlenen iman esaslari sunlardan olusur Allah a meleklere kutsal kitaplara peygamberlere kiyamete olumden sonra dirilmeye ve ahiret hayatina iman etmek kaza ve kadere iman etmek Allah Ayasofya da Allah yazan bir madalyon Istanbul Turkiye Islam daki iman esaslarinin birincisi ve temeli Allah a onun varligina yaratici olarak ibadet edilmeyi hak eden tek Tanri olduguna onun disinda tapinilan her seyin batil olduguna inanmak yani tevhiddir Islam a gore icerisindeki her seyle birlikte evrenin yaraticisi dogma ve dogurma sifatlarindan munezzeh ve tek Tanri olan Allah tir Onun varligi ezeli ve ebedidir Her seye gucu yeter Allah kelimesi Islam oncesi donemde cok tanrili inanca sahip olan Arap toplumunda Tanri anlamina gelen bir sifat veya bas Tanri kabul edilen Hubal icin kullanilan bir isimdi El Lat El Uzza ve El Menat gibi putlar bas Tanri olan Hubal in sefaatcileri ve kizlari olarak inanilirdi Islam ile birlikte Arap toplumundaki cok tanrili inanc tek bir Tanriya indirgenmis ve ilahlarin sembolu olan putlar kaldirilmistir Islam toplumunda Allah ismi Tanri nin ozel adi olarak kullanilmakla birlikte Allah icin kullanilan bircok baska isimler de vardir Bu isimlerden derlenen 99 tanesi ozel bir sekilde ele alinir ve bircogu Kur an da Allah icin kullanilan ifadelerden koken alan bu isimlere topluca guzel isimler anlamina gelen Esma ul Husna denir Islamiyetin yayilisi Sii nufusa sahip bolgeler Sunni cogunluga sahip ulkeler Sunni cogunluga sahip bolgeler Eskiden muslumanlarin elinde olan topraklar Katolik cogunluga sahip ulkeler Ortodoks cogunluga sahip ulkeler Protestan cogunluga sahip ulkeler Diger dinler Ateist cogunluga sahip ulkelerIsa havarileri ile Islamda Isa Tanri ya da oglu degildir Ancak bir bakirenin oluleri bile diriltebilen mucize cocugudur Seytan taslama 1942 Ibrahim in esi Hacer in Ismail icin su ararken karsisina cikan seytani taslamasini temsil eden Hacgorevlerinden biri Ote yandan Allah in birligini ifade eden tevhid ogretisi Islam daki en buyuk gunahin yani tevhidin ihlali olan bagislanamaz sirk kosma gunahinin temelini de olusturur Allah a ortak kosmak ya birden cok Tanri ya inanmaya ya da Allah in tam olarak kusursuz olmadigina ve bir ortaga ihtiyac duyduguna inanmaya isaret eder Islam Allah in insan idrakinin otesinde oldugunu ogretir Bu durum Muslumanlarin Allah i dusunmelerine kim oldugu ne oldugu ve nasil oldugu konularina kafa yormalarina herhangi bir engel teskil etmez ama asla Allah in niteliklerini ya da islerini anlama beklentisiyle bunu yapmamalilar Cunku Islam a gore insan akli ve bilinci sinirli oldugu icin Allah i idrak etmeleri de mumkun degildir Kelam Islam inanc felsefesini olusturan bilim dalinin adidir Tanri benzetmesi hakkinda antropomorfik bir dil kullanilip kullanilamayacagi konusunda Yahudi Hristiyan ve Islam dusunce tarihinde oldukca yogun tartismalar olmustur Kutsal kitaplarda Tanri yi hem tesbih eden hem de tenzih denilen olumsuzlama orneklerine rastlanmaktadir Uc Ibrahimi dinin de bu konuya yaklasimini inceledigimizde hem Kur an in hem de Kitab i Mukaddes in olumsuz nitelemeler yaninda olumlu nitelemeleri cok daha fazla kullanildigi gorulecektir yani vahiyde tenzihten cok tesbih vardir Allah inanci ve diger inanc sorunlari uzerinde kelamcilar ve imamlar tarafindan yurutulen tartismalar sonucunda bircok kelam ekol ve mezheplerinin ortaya ciktigi gorulur Sii Sufi ekol Sembolik ifadelerle Allah in anlatilmasini onaylar Mucessime musebbihe Selefi Vehhabi Kur an ve hadislerde gecen antropomorfik anlatimlari gercek olarak degerlendirmis ve Tanri nin bazi ad veya fiillerine insansi etkiler atfetmislerdir Kur anda da kullanilan ifadelerle Allah i tesbihlerle anlatir ona el yuz atfeder ve arsta oturdugunu kabul ederler Maturidi Es ari Sinirli bir insan Tanri benzerligini kabul eder gorme ve isitme gibi Allah in eli yuzu gibi ifadeler ise mutesabih kabul ediliyor Mutezile Cehmiyye Tevhide aykiri bularak Allah in herhangi bir sekilde insana benzetilmesine karsi cikar ve mutlak soyutlama yapar Ruhaniler Melek Cin ve Seytan Melek Cebrail ve Muhammed Islam inancinda melekler Allah in kendine ibadet ve emirlerini yerine getirsinler diye nurdan yarattigi ustun ruhani varliklardir Fatir Suresi ne gore melekler iki uc veya dort kanatli elcilerdir Bas melek Cebrail Allah tan peygamberlere vahiy getirir Mikail doga olaylariyla Israfil Kiyamet ve yeniden dirilis gunu Sur uflemekle Azrail ise canlilarin hayatini sona erdirmekle gorevlidir Bunlarin disinda insanlarin sevap ve gunahlarini yazan Kiramen Katibin insanlari kabirde sorguya ceken Munker ve Nekir ve Allah in tahtini tasiyan melekleri de vardir Islam kulturunde melekler disinda iyi ve kotulerinin bulunduguna ve degisik kiliklara girebildiklerine inanilan cinler bulunur Kur an in 72 suresi Cin Suresi dir ve bircok Kur an ayetinde de onlardan bahsedilir Buna gore cinler tipki insanlar gibi akil sahibidirler iyi musluman ve kotu karakterli olanlari vardir yerler icerler ve cogalirlar Cinci ekoller ve Mitolojik anlatimlarda onlar insanlarla iliskiye girer Seytanlar ve Iblis degisik ayetlerde gecer Muslumanlar Kur an okumaya baslarken Euzu Besmele cekerek kovulmus ve lanetli seytanin serrinden Allah a siginirlar Inanca gore Allah Adem i topraktan yarattiginda Iblis diger meleklerin ve cinlerin aksine Adem e secde etmemis onun topraktan ve kendinin de atesten yaratildigini ve dolayisiyla da kendini daha ustun gordugunu dile getirdigi icin Allah tarafindan lanetlenmis ve kovulmustur kaynak guvenilir mi O gunden sonra da Iblis kiyamet gunune degin Adem in soyundan gelen insanlari kotuluge tesvik edecegine dair yemin etmistir Bu olay Kur an in belli basli ayetlerinde de gecmektedir Peygamberler Ishak in Islam da Ismail babasi Ibrahim tarafindan kurban edilisi tablosu Bazilari bu hikayeyi Insan kurbanindan donus icin uydurulmus bir mit kabul eder Islam da diger Semavi dinlerin de zaman zaman Islam olarak adlandirildigi yoldan cikan ve sapitan insanlari Allah a cagirmak icin bazilarinin adi Kur an da anilmis olan peygamberler gonderildigine inanilir Hristiyanlik ve Musevilikte aziz din buyugu ata ya da siyasi sahsiyetler olarak kabul edilen bazilarindan da peygamber olarak bahsedilir ve onlara dair kissalar buyuk benzerlikler gosterir Islam a gore insanin ve peygamberlerin tarihi ilk insan ve peygamber sayilan Adem ile baslar Son peygamber ise Muhammed dir Koku ise inanci aciklamaya gonderilen peygamberler silsilesinin ilk peygamberi Ibrahim e dayanir Musa ve Isa gibi bircok peygamberin de icinde oldugu bir silsiledir bu Kur an da ise peygamberlerin sayisina dair kesinlik addeden bir ifade bulunmaz ve yalnizca 25 peygamber ismen anilir And olsun senden once de peygamberler gonderdik Onlardan sana anlattiklarimiz da var anlatmadiklarimiz da var Hicbir peygamber Allah in izni olmadan bir mucize getiremez Allah in emri gelince de hak yerine getirilir Iste o zaman bunu batil sayanlar husrana ugrarlar Mumin Suresi 78 Hadislerde ise peygamberlerin sayilariyla ilgili cokluk ifade eden rakamlar verilir Bu sayilar genellikle 124 000 olarak verilir Kur anda 136 kere adi anilan Musa Altin buzagi icin Harun ve Israilogullarina ofkelenerek YHVH nin kendi parmaklari ile yazip verdigi tas tableti kirar Rembrandt 1659 Islam da peygamberlerin birtakim ustun sifatlar zeka anlayis dogruluk gunahsizlik vb ile donatildiklarina mucizeler gostererek insanlari dogruya cagirdiklarina son peygamber olan Muhammed in gelecegini ve kiyameti haber verdiklerine inanilir Bunlardan Adem ilk peygamber olmasiyla Nuh Tufan adi verilen olayiyla Ibrahim tevhid mucadelesi ve Nemrud tarafindan atese atilmasi olayiyla Yusuf kendi adini tasiyan kissasiyla Musa Davud Isa ve Muhammed ise getirdikleri seriat ve kitaplariyla one cikarlar Musa ya Tevrat Davud a Zebur Isa ya Incil ve Muhammed e Kur an in indirildigine inanilir Islam inanisina gore Kur an da adi gecen veya gecmemis olmasina ragmen daha onceden gelmis olup da sayilari tam kesin bilinmeyen peygamberden birine bile inanmayan kisi tam anlamiyla Musluman olamaz kaynak guvenilir mi Islam da peygamberlik misyonu iki kategoride degerlendirilir nebiler ve resuller Buna gore resuller kendileriyle birlikte yeni bir seriat dini hukumler kutsal kitaplar gonderilen Allah in elcileri olarak tanimlanirlar Her resulun bir nebi oldugu buna karsilik her nebinin bir resul olmadigi soylenir Nebiler seriat getirmedikleri icin kendilerinden onceki son resulun seriatina uyarlar Bu anlayista Muhammed bir resuldur ve Islam seriati da son ve gecerli sayilan tek seriattir Bunun yani sira bazi Islam alimleri bazi peygamberleri ulu l azm yani kelime anlamiyla sabirli gayretli ve kararli kimseler olarak siniflandirmislardir Bu peygamberler inanca gore diger peygamberlere nazaran daha fazla sikintili zorluklu ve cileli hayatlar yasamislardir Kur an da Ahkaf Suresi nin 35 ayetinden yola cikarak Islam alimleri bu peygamberlerin Nuh Ibrahim Musa Isa ve Muhammed olduklarini soylemislerdir Muhammed Kabe deki Muhammed Siyer i Nebi 1595 Burada Islami geleneklere uygun bir sekilde yuzsuz bir figur cizilmistir Arapca Muhammed yazisi Muhammed bin Abdullah Islam a gore son peygamberdir ve kendine Allah tarafindan Kur an in vahyedildigine inanilir Resul bir peygamber olarak ortaya koydugu seriat Muslumanlar tarafindan uymakla yukumlu olduklarina inanilan son seriat sayilir Mekke de 570 ya da 571 yilinda dogmus 610 yilinda Mekke ye 5 km uzaklikta olan Hira Magarasi nda ilk vahyi almis Mekkelilerce hakaretlere ve siddetlere maruz kalmis bunun icin de 622 de Medine ye goc etmis araliklarla Mekkeli paganlarla savasmis 630 da Mekke yi fethetmis ve 632 de Veda Hutbesi nden sonra Medine de olmustur Islam inancinda diger din mensuplarinin onceki peygamberlerin getirdigi dini tahrif etmelerinden dolayi Muhammed in Allah tarafindan ayni mesajin bazi tamamlayici degisikliklerle ve mukemmel bir din olarak yeniden gonderildigine inanilir Muslumanlar tarafindan Muhammed son peygamber veya ahir zaman peygamberi olarak tanimlanir Muhammed yalnizca bir elci ve peygamberlerin sonuncusudur Ahzab Suresi 40 Muhammed in soz ve fiilleri hadis ve sunnet Kur an in yaninda ikinci derecede kaynak kabul edilir ve Islam hukukunun iki temel kaynagindan biri sayilir Kaynaklara gore yaklasik MS 570 civarinda Arabistan in Mekke sehrinde o zamanlar ticaret bilim sanat ve kultur merkezlerinin cok uzaginda olan dunyanin geri kalmis bir yerinde dogan Muhammed hayatinin ilk yillarinda hem oksuz hem yetim kalinca amcasi Ebu Talib in korumasi ve gozetimi altinda buyudu 25 yasinda Mekke nin zengin ve dul kadinlarindan biri olan Hatice isminde birisiyle evlendi Kirk yasinda duzenli olarak bazi geceler inzivaya cekildigi Hira Magarasi nda iken Cebrail in kendine gelerek Allah in ilk vahyini ilettigini duyurdu Aldigini soyledigi vahiylerle birlikte uc yil sonra tevhit inancini acikca ilan ederek insanlari Islam inancina gore diger peygamberlerin de daha onceden ogrettigi sekilde Islam a davet etmeye basladi Islami kaynaklar okuma ve yazmasinin olmadigini soylerler Baslarda Muhammed kendine az sayida destekci buldu ve kimi Mekkeli kabilelerin ve hatta akrabalarinin dusmanliklariyla karsi karsiya kaldi Kendisine ve kendi inancini benimseyenlere yapilan eziyetten kacmak icin ilk once bazi Muslumanlari 615 yilinda Habesistan a gonderdi ardindan 622 de destekcileriyle birlikte Medine ye goc etti Hicret adi verilen bu olay daha sonradan Hicri takvim olarak da bilinen Islami takvimin baslangici kabul edildi Medine ye geldiginde Muhammed Medine Sozlesmesi ile birlikte kabileleri tek bir cati altinda topladi bir devlet sistemi olusturdu ve Islam i buradan yaymaya devam etti Mekkeli kabileler ile araliklarla sekiz yil suren catismalarin ardindan buyuk bir Musluman ordusu kurarak 630 da kansiz bir sekilde Mekke nin kontrolunu eline gecirdi Ayrica yasaminin son donemlerinde Habesistan Kralligi Dogu Roma Bizans Imparatorlugu Misir Cin ve Sasani Imparatorlugu basta olmak uzere bircok devletin hukumdarlarina elciler araciligiyla Islam a davet mektuplari gonderdi Muhammed 632 de Medine de oldugunde Arap Yarimadasi nin tamamini fethetmis ve bolgenin yine neredeyse tamami Islam i benimsemisti Sana a el yazmalari UV isik kullanilarak ortaya konan altmetinler gunumuz Kur anlarindan cok farklidir Gerd R Puin bunun gelisen bir metin anlamina geldigine inaniyordu Benzer bir ifade Lawrence Conrad tarafindan Muhammed in biyografisi icin kullanilir Cunku O nun incelemelerine gore H ikinci yuzyila kadar Peygamber in dogum tarihiyle ilgili Islami bilimsel gorus 85 yillik bir cesitlilik sergilemisti Kutsal metinler Muslumanlar Allah in peygamberleri araciligiyla icinde dogru yolu iyiligi ve kurtulusu gosteren ayetler ve sozler bulunduguna inandiklari dini metinlere inanirlar Bunlar Adem Sit Idris ve Ibrahim in sahifeleri suhuf ile Musa Davud Isa ve Muhammed in Tevrat Zebur Incil ve Kur an ismi verilen kutsal kitaplardir Kur an Kur an Islam peygamberi Muhammed e Allah tarafindan melek Cebrail araciligiyla gonderildigine inanilan kutsal kitaptir Muslumanlar Hic suphe yok ki bu kitabi biz indirdik elbette onu yine biz koruyacagiz Hicr 9 ayetine dayanarak Kur an in orijinal olduguna degistirilmedigine inanirlar Islam a gore Allah in son elcisi olarak sectigi Muhammed e 22 yilda vahiyle bildirilen Kur an Allah in son sozunu ve iradesini icerir Icinde Allah in isteklerini ve emirlerini dunyaya bildiren ayetler vardir Arapca bir sozcuk olan Kur an okumak ezbere okumak anlamlarina gelir Muslumanlara gore Kur an Allah in insanogluna gondermis oldugu harfi harfine sozudur Nuh un gemisi Zubdetu t Tevarih Gilgamis Destani Tevrat ve Kur an da yeniden islenir Ancak gemi Tufan sonrasinda Tevrat yazarlarina gore Ararat dagina oturdugu halde Kur anda Cudi dagina oturtulur Islam gelenegine gore Muhammed bir gece Mekke ye yukaridan bakan Hira Magarasi nda tefekkure dalmis iken Cebrail ona gorunup onu peygamberlige davet etti ve Oku dedi Bunu Kur an in ilk vahyi olan Alak Suresi nin ilk bes ayeti izledi Kur an in tamami uzun bir donem boyunca Muhammed e indirildi bu yuzden kademeli olarak baskalarina okuyabildi Cogunu Muhammed in vecit halindeyken aldigi vahiyler 610 da gelmeye basladi ve 22 yil surdu Baslangicta Muhammed bu vahiyleri ezberledi ve sozlu olarak aktardi Sonrasinda takipcileri bunlari ezberledi Fakat sonunda vahiyler Muhammed in kendi izni ve kontrolu dahilinde bazen Muhammed in katipleri tarafindan bazen de takipcileri tarafindan yaziya gecirildi Yaratan Rabbinin adiyla oku O insani alaktan yaratti Oku Senin Rabbin en comert olandir O kalemle yazmayi ogretendir insana bilmedigini ogretendir Alak Suresi ilk 5 ayet Biz Kur an i insanlara dura dura okuyasin diye ayet ayet ayirdik ve onu peyderpey indirdik Isra Suresi 106 Islam oncesi Araplar agaclar kuyular ve daglara iliskin kissa ve mitolojiler kurgulamis Safa Merve Ebu Kubeys Arafat Mina ve Muzdelife de bulunan kaya ve daglara iliskin kultler olusturmuslardi Kur an bir kisim coktanrili tapinmalari kaldirmasina ragmen koklesmis Arap mukaddesatiyla catismamis aksine buyuk oranda bu rituelleri devam ettirmistir Kur an da dini emir farz ve yasaklar haram sosyal duzenlemeler nasihatler tesvik ve korkutmalar ile onceki peygamberlerin hikayeleri icerik olarak onemli yer tutar Islam inanclari ve seriatin ana kaynagi Kur an dir Kur an ayetleri sure adi verilen bolumleri olusturur Kur an da toplam 114 sure bulunmaktadir Kronolojik olarak Kur an in ilk yazilan ayetinin Alak Suresi nin birinci ayeti olduguna inanilir son ayet ise Maide Suresi nin 3 ayetidir Bugun sizin icin dininizi kemale erdirdim Size nimetimi tamamladim ve sizin icin din olarak Islam i sectim Maide 3 Kur an i olusturan sureler ve ayetler kronolojik olarak ya da konuya gore degil genel olarak uzunluguna gore duzenlenmistir Uzun sureler Kur an in basinda bulunurken daha kisa olanlar sona dogru duzenlenmistir Bir butun olarak sureler cesitli konulari ele alirlar ibadetler siyaset evlilik aile yasami muhtaclara yardim hijyen ekonomi konularinda yol gosterir Kur an daki bazi sureler Muhammed in Mekke de veya Medine de bulunma donemlerine bakilarak Mekke sureleri veya Medine sureleri olarak adlandirilir Bunun yani sira hem Mekke de hem Medine de belirli ayetleri inen sureler de bulunmaktadir Kur an da bazi ayetler cok ritmiktir ve mecazla doludur Hatta bircogu yeminlerle baslar Muslumanlara gore Kur an Allah in insanogluna gonderdigi son vahiydir Kur an ayetlerinin ne sekilde anlasilmasi ve yorumlanmasi gerektigi ile ilgili mezheplerin degisik gorusleri olmustur Kur an ayetlerinin yorumlanmasina karsi cikan ve sadece anlasildigi uzere ve dis sekliyle tatbik edilmesi gorusu Selefilik ve Zahirilik Ayetlerde derin anlam ve isaretlerin bulundugu ve asil anlamlarinin bunlar oldugu gorusu Batini Tasavvufi ve Hurufilik Ayetlerin akil ile yorumlanmasi Akilcilar Mutezile Ayetlerin akil ve nakil ile birlikte yorumlanmasi Hanefilik Ayetlerin nakil ile yorumlanmasi Nakilciler ve Sunniler hadis ve sunnetciler Nakli reddeden ve sadece Kur an i kaynak kabul edenler Kur ancilikKiyamet ve ahiret Melek Israfil El Kazvini 1270 Israfilin Islam disindaki meleklerden Uriel veya Raphael in karsiligi oldugu ileri surulur Israfil Arapca إسرافيل Islam inancina gore dort buyuk melekten birisidir ve kiyametin baslangici icin Sur adi verilen boruyu ufler Buna gore Israfilin ilk uflediginde kiyamet kopacak ikinci ufleyisinde ise dirilis ve ahiret yasami baslayacaktir Islam a gore kiyametin vaktini istisnasiz sadece Allah bilir denir Ancak ayni zamanda Muhammed bir Ahir zaman peygamberi olarak bilinir ve Islamda Kiyametin her zaman cok yakin olduguna inanilmistir Kur an in pek cok ayetinde kiyamet gununden o gun gerceklesecek olan yikici ve korkutucu doga olaylarindan bahsedilir ve hatta Kiyamet adinda bir sure de bulunur Dunyanin sonu olan Kiyamet gunune yeniden dirilise ve hesaba cekilme zamani olan ahirete iman etmek Islam in temel inanclarindandir Ahiret gunu Allah in insanlari yeniden diriltip bir arada toplayacagi gundur O gun insanlardan bazilari nimetleri bol olan Cennet e ya da elem verici bir azabin oldugu Cehennem e gireceklerdir Kur an da ahirete iman cesitli ayetlerde vurgulanmis Bakara Suresi nin 62 ayetinde ise Allah a inancla birlikte insanlarin kurtulusa erecekleri belirtilmistir Muhammed in Ahiret gezisi Cehennem Antik Israil de yaratilan dehset ve korku unsurlarinin Ge Ben Hinnomda yakilarak Molek e Kurban sunulan cocuklar Yeremya 32 35 evrimi ile ilgiliydi Kur anin Cehennem inde Molek Malik e donusur Minyatur 15 yuzyil Suphesiz inananlar Muslumanlar ile Yahudiler Hristiyanlar ve Sabiilerden Allah a ve ahiret gunune inanan ve salih ameller isleyenler icin Rableri katinda mukafat vardir onlar korkuya ugramayacaklar mahzun da olmayacaklardir Bakara 62 Islam goruslerine gore Islam kendinden onceki Ibrahimi dinlerin hukmunu kaldirmis ve hangi dine mensup olunursa olunsun insanlarin tumu Islam a girmekle yukumludurler Islam gelmeden onceki semavi dinlere mensup olanlardan Allah a ve ahirete inanip iyi isler yapan insanlarin tipki Islam da oldugu gibi kurtulusa erecekleri belirtilmektedir Islam bilginleri Bakara Suresi nin 62 ayetini de boyle yorumlamislardir Zira inanca gore Islam geldikten sonra dahi Islam i kabul etmeyip kendi olculeri cercevesinde Allah a ve ahirete inananlar kurtulusa eremezler Islam da kurtulusa ermenin birincil yolu Allah a ve onun son elcisi olarak inanilan Muhammed e iman etmektir Islam daki bu birincil iman ve kurtulus yolu kelime i sehadet adi verilen sozde toplanmistir Dolayisiyla Kur an in bazi ayetlerinde ehl i kitap olarak adlandirilan Yahudilerin ve Hristiyanlarin Islam a donmedikleri surece kurtulusa ermeyecekleri soylenir Harici video Sirat Koprusu Inanci nin Kokeni ve Diger Versiyonlari YouTube 13 Temmuz 2019 Suphesiz inkar eden kitap ehli ile Allah a ortak kosanlar icinde ebedi kalmak uzere cehennem atesindedirler Iste onlar yaratiklarin en kotusudurler Beyyine Suresi 6 Kader Kadere iman hayir veya ser olsun her isin Allah in irade takdir ve yaratmasiyla olduguna inanma seklinde tarif edilir Sunni Islam ilahiyatinda Allah in ezeli ve ebedi ilmi ve bilgeliginin geregi olarak her seyin onun bilgisi dahilinde olduguna ve bu bilgilerin miktar olcu anlaminda bir deyim olarak Kur an da da gecen Levh i Mahfuz da yazili kader olduguna zamani geldiginde de bu bilgilerin tasarimdan fiile ciktigina kaza inanilir Kader Kur an da imanin bir unsuru ve parcasi olarak gecmez Bununla birlikte Cibril Hadisi nin bazi surumlerinde Muhammed imani tanimlarken kader de gecmektedir Kadere iman Sunni Islam alimleri tarafindan imanin sartlarindan birisi olarak gorulur iken Siilikte iman esaslarindan degildir Kader kelamcilar arasinda en cok tartisilan konulardandir Kaderin iman tanimi icerisinde gecip gecmemesi gerektigi yaninda kadere karsi insan iradesinin gucu kaderin degisip degismeyecegi ve kader karsisinda insanin sorumlulugu gibi konular uzun tartismalara sebep olmustur Mutezile ve Kaderiyye mezhepleri kati kaderci Cebriyye mezhebinin tam karsisinda yer almis ve kaderi reddetmislerdir Sunni mezhepleri ise kadere inanmayi esas almakla birlikte kelamci gelenek bu inanisi insanin iradesi ile dengelemeye calisan aciklamalara yer vermislerdir Siilikte Sia Siilik Muhammed in olumunden sonra devlet idaresinin Ali ye ve onun soyundan gelenlere ait olduguna inanan mezheptir Sii mezhebinde Gadir i Hum da yer alan Ali nin secilmesi Ilhanlilar donemi el yazmasi gorseli Siilikte inanc esaslari usul i din olarak adlandirilir ve genellikle bes unsur ile tanimlanir Tevhid Allah in varligina ve birligine inanmak Adalet Iyi ve kotu olan seylerin bir hikmetinin olmasi ve olaylarin arkasindaki hikmetin Allah tarafindan bilinirken her zaman insanlarca anlasilabilir bir mahiyette olmamasi ve iyi ile kotu seylere karsi Allah in insanlara iyi olanlari yapmalarini emretmesi ve bunun karsiliginda onlari mukafatlandirmasidir Adalet Siilikte ozel bir anlam icerir Siilikte esyanin bazisinin dogasi hasebiyle icten iyi bazisinin ise kotu oldugu inanci mevcuttur Olaylarin arkasinda her daim gizli bir hikmet yatmaktadir ve kul her ne kadar bu hikmete nail olmaya calismaliysa da bunu tamamen anlamasi pek mumkun degildir Kisilerin yaptiklari eylemlerde hur olduklarinin Allah in da adalet sifati sebebiyle kisilerin iyi eylemlerine iyi kotu eylemlerine karsi kotu bir sonuc yaratmasinin zorunluluk oldugu gorusundedirler Yani Allah adalet sifatindan dolayi iyiligi her daim iyilik kotulugu ise her daim kotuluk ile sonlandirir Nubuvvet Peygamberlere iman etmek Imamet Hilafet Allah in ehl i beytten olan belirli sahislari insanligin onderi imam halife olmak icin onceden sectigine inanmaktir Bu inanc dolayisiyla Sunnilikte bir cesit kutsallik atfedilen Ali den onceki halifeler Ebu Bekir Omer Osman ve Muaviye sonrasi ehl i beyt soyuna halifeligi teslim etmeyen kisiler makami gasp eden ve ehl i beyte zulum ve haksizlik yapan kisiler olarak tanimlanirlar ve onlardan uzak durulur Teberra Sii inancinda Ali ve onun soyundan olan belirli kisilerin gercek imamlar olduguna bunun dini bir gereklilik olduguna inanilir ki bu gerekli vasiflara uyan herkesin imam olabilecegini kabul eden Ehl i Sunnet ve l Cema at mezhebinden cok daha farklidir ve iki mezhep arasindaki en buyuk farktir Imamet unsuru Siilikte iman esaslarindan biridir Sii mezheplerinde imamet konusu yorumlama ve kimlerin imam sayilip sayilmayacagi hususlari bazi farkliliklar arz eder Siilikte imamlarin masumiyeti yanilmazligi sozlerinin dinde delil kabul edilmesi sebebiyle konu ayrica onemlidir Mead Kiyamet gunune inanmak Bunlarin disinda sart olarak siralanmasa da Siilerde meleklere ve kutsal kitaplara inanilir Ibadetler kulluk tapinma Klasik anlayis Islamin ibadet ve giyim gibi sekli unsurlarini on plana cikarmakla birlikte bu unsurlari kismen veya tamamen reddeden batini toplululuklar da sosyolojik olarak Islam toplumu icerisinde var olagelen gruplardandir Sunnilikte Camide dua eden bir Musluman Islam da inanan insanlarin Allah a ibadet etme ile ilgili birtakim dini yukumluluklerin bulunduguna inanilir Bununla beraber bu yukumlulukler mezhepten mezhebe degisir Namaz oruc hac ve kurban kesme gibi bazi ibadetler Islam oncesi Araplarda veya diger toplumlarda da bulunmaktaydi Islamiyet bu tapinmalarin cogunu korumus bazilarini yeniden duzenlemis bazilarini ise kaldirmistir Sunni Islam anlayisina yol gosteren bir hadise gore Islam in bes sarti bulunur ve inananlar icin bunlari yerine getirmek farzdir yani zorunludur Bu yukumlulukleri terkedenler Islam da buyuk gunah islemis olurlar ve bazi durumlarda cezalandirilirlar Ornegin Sunni Islam in dort fikhi mezhebine gore de namaz ibadetini terk eden Muslumanlar cezalandirilirlar Bu yukumluluklerin bulug ergenlik cagi veya resit olma ile basladigina inanilir Abdullah bin Omer in rivayet ettigi Cibril Hadisi nde melek Cebrail sahabelerden birinin kiligina burunerek Peygamber ve arkadaslarini ziyaret eder ve Peygamber e cesitli sorular sorar Bir gun Rasulullah in yaninda bulundugumuz sirada aniden yanimiza elbisesi bembeyaz saci simsiyah bir zat cikageldi Uzerinde yolculuk eseri gorulmuyor bizden de kendini kimse tanimiyordu Dogru Peygamber in yanina oturdu ve dizlerini onun dizlerine dayadi Ellerini de uyluklarinin uzerine koydu ve Ya Muhammed Bana Islam in ne oldugunu soyle dedi Rasulullah Islam Allah tan baska ilah olmadigina Muhammed in de Allah in resulu olduguna sehadet etmen namazi dosdogru kilman zekati vermen Ramazan orucunu tutman ve gucun yeterse Beyt i hac etmendir diye buyurdu O zat Dogru soyledin dedi Babam da Omer bin Hattab dedi ki Biz buna hayret ettik Zira hem soruyor hem de tasdik ediyordu Namaz oruc hac zekat gibi ibadetlerin zamanlari ve miktarlari Islam mezheplerinde bazi farkliliklar gosterir Kisi yaptigi her ibadetle sevap kazanirken farz olmasina ragmen yapmadigi ibadetlerle gunaha girer Islam in bes sarti Bu degerlendirmelerin pratik uygulamada karsiliklari da bulunabilir Buna gore Islam da namaz oruc veya zekat gibi ibadetlerin terki durumunda uygulanacak ser i ceza islemleri ve kisinin cezaen oldurulmesi sonrasinda bu kisilerin cenazelerine yapilacak islemleri de sekillenir Soyle ki bu kisiler murted kabul edildiklerinde cenaze namazlari kilinmaz Musluman mezarligina gomulemez miras biraktiklari devlet hazinesine kalirlar Fikihcilar ve Islam alimleri Islam in bes sartini kabul etmesine ragmen maddi imkanlar sebebiyle zekat veremeyen ve hac gorevini yerine getiremeyen Muslumanlarin gunahkar olmadiklarini soylemektedir Hanefilere gore Islam in uygulanmasina dair ihmal veya ret iceren eylemlerde kisinin kanatilincaya kadar dovulmesi veya olunceye kadar hapsedilmesini de iceren tazir cezalari ile cezalandirilmasi gerekir Ayrica olduklerinde cenazelerine Musluman cenazesi muamelesi yapilir Safii ve Maliki mezheplerine gore ise namazi terk etmek ceza miktari ve sekli Kur an ve sunnetle belirlenen suclardandir ve terk eden had uygulanarak oldurulur Ancak cenazelerine Musluman cenazesi muamelesi yapilir miras biraktiysa mirascilarina paylastirilir Hanbeli mezhebinde ise namazi terk eden ve bunda israrci olan kisiler murted kabul edilerek murtedlere kilicla oldurme seklinde uygulanan had cezasi tatbik edilir cenaze namazi kilinmaz ve ceset Musluman mezarligina gomulmez Kelime i sehadet source source track Kelime i sehadetin okunusu Islam in ilk sarti Tanri olarak sadece Allah in varligina ve Muhammed in de onun elcisi olduguna taniklik sahitlik etmek anlamina gelen kelime i sehadeti dile getirmektir Ben sahitlik ederim ki Allah tan baska ilah yoktur ve yine sahitlik ederim ki Muhammed O nun kulu ve elcisidir Kelime i sehadet Namaz Sunni solda ve Sii sag Muslumanlar cuma namazinda Tahran Iran 2018 Siiler namazda ellerini yana salar iken cogu Sunni Musluman ellerini onde baglar Cemaatle namaz kilarken secdeye giden Muslumanlar Namaz Arapca صلاة Salah Islam in her inanana farz kildigi bir ibadettir Islam in en onemli en temel ve olmazsa olmaz ibadeti olarak kabul edilir Kur an da gunun belli vakitlerinde abdestle birlikteduaya salat kalkilmasi ifadesi bulunur Kur an a gore namaz Allah i anarak teslimiyetin gosterildigi bir arinma bicimi ve Ibrahim Peygamber e ogretilen bir ibadet seklidir Farz fikih dilinde Kur an in acik olan ve yoruma dayanmayan emirlerine denir Gunluk 5 vakit namazin farz oldugu inanci Kur an ayetlerinin yorumu ve hadislere dayanan Sunni Islam toplumlarinca benimsenen bir uygulamadir Buna gore Islam dunyasinin cogunlugunu olusturan Sunniler gunde sabah ogle ikindi aksam ve yatsi olmak uzere 5 vakit namaz kilarlar Sunni mezhebine gore gunluk 5 vakit namaz Mirac olayinda bizzat Allah tarafindan Muhammed e ve onun ummetine emredilmistir Dolayisiyla bu gruptaki Muslumanlar 5 vakit namazin Cebrail araciligiyla degil de bizzat Allah in kendi tarafindan bildirildigine inandiklari icin namaza cok onem verirler Siiler ve Kur ancilar ise hadislerin dini referans olmasini reddeden grup gunde 3 vakit namaz kilarlar Ancak bu uc vakit namazin hangileri oldugu konusu da cok acik degildir Ornegin bu uc vakitte bir anlayisina gore ogle ikindi aksam yatsi ve sabah olarak bir baska uygulamada ise aksam yatsi ve sabah olarak rastlamak olasidir Prof Dr Suleyman Ates e gore Kur an da gecen namazlar sabah aksam ve gece namazindan teheccud ibarettir Alevilikte ise namaz reddedilmemekle birlikte herhangi bir sart vakit sekil kible vb belirtilmemistir Ilk olarak camilerde ezan okunmasi ile Muslumanlar namaza davet edilir Muslumanlar dilerlerse namaz kilmak icin bir camide toplanir ama isterlerse tek basina ya da grup halinde herhangi bir temiz yerde de kilabilirler Namazdan once abdest alinir Abdest alinmadan namaz kilinamaz Abdest ile eller agiz burun yuz kollarin dirseklere kadar olan bolumu basin veya sacin belli bir kismi ayaklar ve topuklar yikanir ve boylelikle temizlenilir Bu rituelin sekli ve uygulanisi mezheplere gore bazi degiskenlikler gosterebilir Abdest alindiktan sonra Muslumanlar yuzlerini Islam in en kutsal kenti olan Mekke deki Kabe ye cevirip namazlarini kilmaya baslarlar Bu yon camilerde mihrap olarak bilinen suslu bir yapiyla gosterilir Cami disindaki Muslumanlar ise genellikle bir seccade uzerinde namaz kilarlar ve bu da namazin temiz bir yerde kilindiginin bir isaretidir Oruc Ramazan ayinda oruc tutan Muslumanlar toplu bir sekilde iftar saatini beklerken Kahire Misir Sultanahmet Camii nde toplu bir iftar sofrasi Istanbul Turkiye Oruc niyet edip imsak vaktinden alacakaranlik aksam gunbatimina dek bir sey yiyip icmemek ve her turlu cinsel aktiviteden uzak durmak olarak tanimlanir Oruc tutmak sadece Ramazan ayi boyunca farz kilinmis bayram gunleri haricinde de faziletli ve sevapli olarak gorulmustur Kur an da oruc Bakara Suresi nin su ayetleri ile emredilmistir Ey iman edenler Allah a karsi gelmekten sakinmaniz icin oruc sizden oncekilere farz kilindigi gibi size de farz kilindi Bakara 183 Oruc sayili gunlerdendir Sizden kim hasta ya da yolculukta olursa tutamadigi gunler sayisinca baska gunlerde tutar Oruca gucu yetmeyenler ise bir yoksul doyumu fidye verir Bununla birlikte gonulden kim bir iyilik yaparsa o kendi icin daha hayirlidir Eger bilirseniz oruc tutmaniz sizin icin daha hayirlidir Bakara 184 O sayili gunler insanlar icin bir hidayet rehberi dogru yolun ve hak ile batili birbirinden ayirmanin apacik delilleri olarak Kur an in kendinde indirildigi Ramazan ayidir Oyle ise icinizden kim bu aya ulasirsa onu orucla gecirsin Kim de hasta veya yolcu olursa tutamadigi gunler sayisinca baska gunlerde tutsun Allah size kolaylik diler zorluk dilemez Bu da sayiyi tamamlamaniz ve hidayete ulastirmasina karsilik Allah i yuceltmeniz ve sukretmeniz icindir Bakara 185 Hicri takvime gore Ramazan ayinda Muslumanlar mazeret olmadigi surece farz olan oruc tutma ibadetlerini gerceklestirirler Safaktan gun batimina kadar oruc tutmak akut veya kronik hastaligi olan seyahat eden asiri yasli emziren hamile seker hastasi ve ergenlige girmemis olan kisiler disinda tum Muslumanlar icin farzdir zorunludur Safak oncesi yemege sahur orucun bozuldugu aksam yemegine ise iftar denir Orucun manevi mukafatlarinin sevap Ramazan ayinda katlanarak arttigina inanilir Bu inanca gore Muslumanlar sadece yiyecek ve icecekten degil ayni zamanda tutun urunlerinden cinsel iliskilerden ve gunahkar davranislardan da kacinirlar bunun yerine kendilerini daha cok namaza ve Kur an okumaya adarlar Muslumanlar Kur an in Ramazan ayinda Kadir Gecesi inmeye basladigina inandiklari icin bu aya cok deger verirler Bu ay suresince her gun safak sokmeden once toplanip sahur adi verilen bir yemek tuketilir Sahur zorunlu bir uygulama degildir ancak Muhammed in bir sunneti oldugu icin ve sahur hakkinda da bazi hadisleri bulundugu icin Muslumanlarin cogu da bu sunnete uyarak sahur yaparlar Aksam karanlik coktukten sonra da iftar adi verilen daha buyuk bir yemekle oruclar acilir Bunlarin yani sira Ramazan da teravih namazi kilmak Kur an i bastan sona okumak gibi bazi dini ritueller de vardir Ramazan Seker Bayrami ya da Ramazan Bayrami denilen ozel bir bayramla sona erer Bayram bir ay boyunca surmus olan oruc tutma ibadetinin sonudur ve bayramin 1 gunu oruc tutulmaz kimilerine gore mekruh kimilerine gore ise haramdir Bayram bir mukafat niteligi tasimaktadir Zekat Zekat dini terminolojide asli ihtiyaclar disinda nisap miktari mala sahip olan ve zengin sayilan her Muslumanin bu zenginligi uzerinden 1 tam yil gectiginde verecegi sartlari ve oranlari belirlenmis zorunlu bir odemeyi ifade eder Ayrica odenmesi mecburi olmayan belirli sartlarla kisitlanmayan bagislar icin de sadaka ifadesi kullanilir Kur an in Tevbe Suresi 60 ayetinde zekatin verilecegi sayilirken kullanilan kelime ise bu anlayisin aksine sadakadir Sadakalar zekatlar Allah tan bir farz olarak ancak fakirler duskunler zekat toplayan memurlar kalpleri Islam a isindirilacak olanlarla ozgurlugune kavusturulacak koleler borclular Allah yolunda mucadele edenler ve yolda kalmis yolcular icindir Allah hakkiyla bilendir hukum ve hikmet sahibidir Tevbe 60 Fikihta kisinin zengin sayilmasi icin ev bina elbise ev esyalari bir yillik yiyecekleri gibi asli ihtiyaclari disinda sahip olmasi gereken 80 gr altin veya esdeger mal miktarina nisap denir Asli ihtiyaclar kisinin yasadigi zaman mekan sosyal cevre ve anlayisa gore degiskenlik gosterir Muslumanlar arasinda zekat bir vergi midir yoksa bir ibadet midir tartismasi bulunur kaynak guvenilir mi Zekatin bir vergi oldugu anlayisina gore seriat yonetimi altinda bulunmayan Muslumanlarin yasadiklari ulkenin vergi yasalarina gore vergi odedikleri icin dini acidan ayrica zekat odemelerine gerek bulunmamakta ibadet olarak degerlendirilmesi durumunda ise odemeleri gerekmektedir Zekatin sartlari ve miktari belirli zorunlu bir odeme turu olmasi onun bir cesit vergi olarak anlasilmasinin temel dayanagidir Hac Mekke deki Kabe yi tavaf eden ibadet eden Muslumanlar Hac Islam dininde onemli bir ibadettir Islam da hac Hicri takvime gore Zilhicce ayinda Arafat Dagi nda dua edilmesi Kabe nin ziyaret edilmesi seytan taslama ve kurban kesilmesi gibi bazi uygulamalarin belirli kurallar icinde ve bir arada yapildigi ayrica yalnizca zengin olan Muslumanlara farz olan bir ibadettir Seriat hukukunda namaz oruc zekat gibi farz kabul edilen dini hukumleri yapmayanlar veya terk edenler icin belirli cezalar ongorulur iken maddi durum yetersizligi nedeniyle hac yapmayanlar icin benzer yaptirimlardan soz edilmez Kur an da su ayetler ile hac emredilmistir Hacci da umreyi de Allah icin tamamlayin Eger dusman hastalik ve benzer sebeplerle engellenmis olursaniz artik size kolay gelen kurbani gonderin Bu kurban yerine varincaya kadar baslarinizi tiras etmeyin Icinizden her kim hastalanir veya basindan rahatsiz olur da tiras olmak zorunda kalirsa fidye olarak ya oruc tutmasi ya sadaka vermesi ya da kurban kesmesi gerekir Guvende oldugunuz zaman hacca kadar umreyle faydalanmak isteyen kimse kolayina gelen kurbani keser Kurban bulamayan kimse ucu hacda yedisi de dondugunuz zaman tam on gun oruc tutar Bu ailesi Mescid i Haram civarinda olmayanlar icindir Allah a karsi gelmekten sakinin ve Allah in cezasinin cetin oldugunu bilin Bakara 196 Insanlar arasinda hacci ilan et ki gerek yaya olarak gerek uzak yollardan gelen yorgun develer uzerinde sana gelsinler Gelsinler ki kendilerine ait birtakim menfaatlere sahit olsunlar ve Allah in kendilerine rizik olarak verdigi hayvanlar uzerine belli gunlerde Allah in adini ansinlar Artik onlardan siz de yiyin yoksula fakire de yedirin Hac 27 28 Hac Kabe nin yani sira diger bazi kutsal yerlerin birlikte ziyaret edilmesi iken umre ise sadece Kabe ziyareti olarak tanimlanir Mikat hacca baslarken ihram hac yaparken giyilen dikissiz beyaz ortu giyilen bitisinde de cikartilan yere denir Hacda Kabe ziyaret edilir tavaf yapilir Safa ile Merve arasinda gidip gelinerek sa y yapilir Arafat Dagi nda vakfe yapilir Mina denilen yerde seytan taslanir ve ardindan kurban kesilir Islam dunyasinin hac gunu Hicri takvime gore Kurban Bayrami na denk gelen 10 Zilhicce dir Siilikte Islam in sartlari Siilikte Furu i Din denilen dini emirler Sunnilikte farz olan namaz oruc hac ve zekata ilave olarak Hums Cihat Emr i bi l ma ruf ve Nehy i anil munker Tevella ve Teberra olarak siralanir Hums Siilikte sahip olunan esyanin veya karin beste birlik degerine denk gelen bir vergidir Dayanagi Enfal Suresi nin 41 ayetidir Allah a ve ayirim gunu yani iki toplulugun karsilastigi gun kulumuza indirdigimize iman etmisseniz biliniz ki ganimet olarak ele gecirdiginiz her seyin beste biri Allah a peygambere yakinlara yetimlere yoksullara ve yolda kalmislara aittir Allah her seye kadirdir Sunnilikte hums ganimet mali olarak savasta el konulan mallarin Beyt ul mal denilen devlet hazinesine devredilmesinden ibarettir Nereye harcanacagina da emir sahipleri olan yoneticiler karar verir Sii inancinda ise bu vergi Muhammed in bir yakini veya soyundan gelen bir kimse yetimler ihtiyac sahipleri veya yurdundan ayri dusmus ve yurduna donecek maddi imkani bulunmayan kisilerin hakki olarak tanimlanir Ayette gecen ganimet sozcugu Siilerde genel bir kar i ifade eder ve bu sebeple karin soz konusu oldugu her durumda beste birlik bir kisim vergi olarak ayette belirtilen yerlere verilmelidir Cihat Emr i bi l ma ruf ve Nehy i anil munker Iyiligi emretmek ve kotulukten menetmekveya Arapca الأمر بالمعروف و النهي عن المنكر Kur an kokenli bir ifadedir Dini jargonda dince iyi ve kotu olarak tanimlanan fiillere atfen kullanilir Ayetler etimolojik ve literal anlamda iyiligi emretmek ve kotulukten sakindirma anlamlarina gelmez Maruf bilinen asina olunan anlamindadir ve 30 ayette kullanim amaci ayni kokten gelen orf u ifade etmektir Munker ise belirsiz tekil veya tuhaf anlamindaki nekr nekre kelimelerinden marufun ziddi olarak turetilmis ve olasilikla gunumuzde bid at gelenekte olmayan tuhaf yeni icatlar sunnette yer almayan dini uygulamalar olarak ifade edilenin aynisidir Iyiligi emretmek ve kotulugu engellemek cihadin bir turu olarak kabul edilir bu sebeple bazi Islami ekollere gore Islam in temel farzlarindan biridir Ayrica Islami anlayista iyilik ve kotuluk kavramlarinin goreceligi yani kastedilen iyiligin Islam a gore iyi kotulugun ise Islam a gore kotu olan oldugu goz onune alinmalidir Ayrica bakiniz Goreceli ahlak Ilke cihatci kokten dincilerle reformist Islamcilar arasinda tartisma konusudur Ana akim Islamcilar gorevin hukumetlere ait oldugunu kisilerin teker teker bu gorevi yapmaya kalkmalari halinde anarsiye yol acilacagini savunurlar Cihatci kokten dincilikte ise iyiligin emredilip kotulugun yasaklanmasi farz i kifaye hukmunde bir vecibedir Sayet siyasi otorite dinin munker gordugu hususlari ortadan kaldirma konusunda harekete gecmezse bu gorev gucu yetebilen her bir ferdin sorumluluguna gecmis olur Ilke Mu tezile ye gore farz i ayn dir Tevella Ehl i beyt ve takipcilerini sevmek olarak yorumlanir Siilikte imamet hilafet inanc esaslari arasinda yer alir ve Muhammed sonrasinda Ali uzerinden 12 imam denilen Muhammed in soyu devam eder Siilikte bunlari takipcilerini sevenlerini sevmek veli dost edinmek sarttir Sura Suresi nin 23 ayetine dayandirilir Allah in iman edip dunya ve ahirete faydali isler yapan kullarina verdigi mujde iste bu De ki Sizden akrabalik yakinlik sevgisinden baska bir karsilik istemiyorum Kim caba harcayip bir iyiligi gerceklestirirse bu konuda ona daha buyuk guzellikler bahsederiz Suphesiz Allah cok bagislayicidir ve iyiligi asla karsiliksiz birakmaz Siiler ayette gecen yakinlar sozcugunu ehl i beyt ve soy anlaminda anlamislardir Teberra Ehl i beytin dusmani olan kisileri sevmemek inananlarin ehl i beyti sevmeyenleri sevmemeleri ehl i beyt dusmanlarina dusman olmalari anlamina gelir ve Siilikte onemli bir yere sahiptir Bu anlayis sebebiyle Siiler Sunnilikte sahabe olarak bir cesit kutsallik atfedilen ilk Muslumanlardan bazilarina karsi nefret olarak tanimlanabilecek bazi antipatik duygular gosterirler Anlayisin etkileri hadis gibi dini referanslarda gorulebilecegi gibi gunluk yasamda da ornegin cocuklarin isimlendirilmesi gibi hususlarda da net olarak gorulur Yine bu sebeple Sii ve Alevi inancina mensup olan Muslumanlar geleneksel olarak Allah ve Muhammed adinin yaninda ilk halifeler olan Ebu Bekir Omer ve Osman in adlarinin da susleme olarak duvarlarina asildigi Sunni ibadethanelerine gitmezler Toplumsal yapiyla ilgili duzenlemeler Seriat Seriat Arapca شريعة Islam hukuku anlaminda olup Islam dinindeki ibadetler muameleler ve cezalari icerisine alan dini hukuka ait tum kavram ve kurallara verilen isimdir Klasik anlayista Seriatta Kur an temel kaynaktir ve Kur an da gecen emir ve yasaklar temelinde kararlar alinir Seriatin ikinci kaynagini hadisler olusturur Bazi Islam hukuku ekolleri Kur an da gecmemekle birlikte Kur an da gecen bir baska emir veya yasakla ayni illete sebebe dayanan konularda da Kur an daki emir veya yasaga kiyas yoluyla karar verirler Ozel durumlar disinda haram ve helal yiyeceklerin belirlenmesinde Safii ve Ibn Kudame gibi bazi fakihler haram ve helalligin kriterini Arabin tabiatina uygunluk ve aykirilik ile sinirlamislardir Seriat bir hukuk sistemi olarak tanimlansa da burada gunumuz anlaminda olgunlasmis alan kural ve sinirlari belli olan bireysel haklar temelinde bir hukuktan bahsetmek olasi degildir Gunumuzde hukuk etik gelenek inanc ve ibadet sinirlari ayrimlasmis ve birbirlerinin alanina girmemesine ozen gosterilen kavramlardir Hukuk etik orf inanc veya ibadetle ilgilenmez Ancak Seriatte bu kavramlar ic ice gecer ve ornegin gunumuzde sadece bir tercih meselesi olan icki icmek icmemek veya yetiskinlerin karsilikli rizaya dayali cinsel eylemleri veya buna atif yapilarak gerceklestirilen konusmalar kazf bu yoresel anlayislara gore etik bir sorun olabilir veya inanc veya ibadetlerin terki irtidat bu dini bir sorundur buyuk cezai yaptirimlarla karsilanir Cezalarda sucun agirligina gore derecelendirme bulunmaz Kur an ve hadiste cinsel suclarda mutecaviz magdur oldurme yaralama suclarinda da iki Musluman arasinda olabilecek oldurme disinda Nisa 92 diger geleneklerde oldugu gibi kasitli kasitsiz ayrimi getirilmemistir Tazir olarak siniflandirilan bircok sucta yasal dayanak kanunilik ilkesi olmadigi gibi yargilayanlar acisindan sucun kanitlanmasi veya ceza alan kisiler arasinda ayni suca ayni cezanin verilmesi gibi zorunluluklar da bulunmuyor Patricia Crone seriat hukukunun Muhammed in gelenekleri uzerine degil Iskender doneminde gelistirilen Yakin Dogu nun yasasi uzerine kuruldugunu iddia eder Ona gore Muslumanlar bu yasayi Allah adina eleyip sistemlestirmis ve kendi imajlariyla damgalamisti Genel olarak Emevi hilafeti ve ozellikle Muaviye nin kullandigi bu eyalet yasasi ulema tarafindan uzun bir uyarlama doneminden sonra simdi seriat dedigimiz uygulama haline geldi Yargida seriati uygulamayan Islam Isbirligi Teskilati uyesi ulkeler Seriati kismen kisisel durumlarda evlilik bosanma miras ve velayet uygulayan bunun disinda uygulamayanlar Seriat kanunlarini butunu ile kabul eden ulkeler Seriati bolgesel farklar gozeterek uygulayan ulkeler Gunumuzde Islam Isbirligi Teskilati na uye olan ulkeler arasinda seriati hicbir sekilde uygulamayan kismen veya tamamen uygulayan veya bolgesel farkliliklarla birlikte uygulayan ulkeler bulunur Seriat uygulayan ulkeler uluslararasi orgutlerden insan haklari esitlikler kadin haklari cocuklarin korunmasi bireysel tercihler ve kisi hak ve ozgurluklerinin korunmamasi gibi konularda siddetli elestirilerle karsilasmaktadirlar Seriat ile Bati hukuk anlayisi arasinda Islam in bireysel haklar ve ozgurlukler kavramina yer vermeyisi onemli bir catisma kaynagi olarak one cikmaktadir Klasik seriat uygulamalarindan bir kismi insan haklarina karsi ciddi ihlaller icermektedir Bunlar insanlarin ilhad irtidat veya fasiklik gibi tanimlamalar ile etiketlenerek suclu ilan edilmeleri ve bunlara verilen oldurme ve diger cezalar ile kadinin sosyal statusunu asagiya ceken kadinlarin evlerinden disariya izinsiz cikislarinin ve sosyal hayata katilimlarinin yasaklanmasini da icine alan tesettur hicap uygulamalaridir Din savaslari baslatma ve organize etme ve bunun sonucunda da savas ganimeti olarak degerlendirilen sivillerin cinsel fiillere acik sekilde kole ve cariye olarak kullanilmasi ki bu efendilerin dogal hakki olarak gorulurdu gibi eylemlerin birer savas sucu sistematik olarak uygulandiklarinda da insanliga karsi suclar kapsaminda degerlendirilmesi mumkundur Mutsuz bir kadin kadiya kocasinin iktidarsizligini sikayet ediyor 18 yuzyil Osmanli minyaturu Klasik seriat uygulamalari farz sayilan ibadetlerin terkini dinden cikma sayip onlar icin olume varan siddetli cezalar ongormekte iken insan haklari kavraminin gelismesi ile Islam ulkelerinde ibadetlerin mukafat veya cezasinin uhrevi olarak degerlendirildigi daha sekuler veya kismi seriat uygulamalari on plana cikmaktadir Etiketler ve sosyal siniflar Tanimlamalar tanimlamanin kaynagi veya kaynaklik eden ifadenin anlam ve kapsamina donuk yorumlar mezhepler ve anlayislara gore degisebilmektedir Ornegin balik disi deniz urunleri mut a nikahi tesetturde haram sayilan bolgeler vb fikih Kur an ve hadisten turetilen anlayis ve yorumlarin toplamidir ve bir bakima seriatin ne oldugunu fikihcilar belirler Ulema degisik Islam ulkelerinde muftu kadi fakih seyhulislam imam molla gibi isimler alir ve Islami emir yasak ve yasalari belirleme kiyas yoluyla yeni kurallar koyma veya muhtelif konulari etiketleme yetkisine sahip olurlar Fikihta insan davranislari Ef al i mukellefin icin gelistirilen etiketler sunlardir Farz mutlak zorunluluk ifade eden eylemler ve ibadetler vacip farz kadar kesin olmasa da gerekli ve bir alt derece zorunluluk sunnet Muhammed in yasami davranislari ve eylemleri mustehap sevilen isler helal uygun isler mekruh cirkin karsilanan cok cirkin veya az cirkin ve haram kesinlikle yasak Bu degerlendirmeler fikih mezhep mesrep ve kisisel anlayisa gore sekillenir ve farkli toplumlarda yerleri de degisebilir Bu eylemlerin seriat anlayisinda maddi ya da manevi karsiliklari bulunur Farz vacip ve sunnet olarak nitelendirilen eylemlerin terki ile mekruh ve haram olarak nitelendirilen eylemlerin yapilmasi cezai had veya tazir cezalari olarak karsilik gorur Ornegin namaz kilmayanlarin dovulmesi hapsedilmesi ve kilmamakta israr edenlerin oldurulmesi bu kapsamda ele alinabilir Bu eylemler tazir cezalarinin konusudur ve belli bir sinir ve olcu olmaksizin hakimin takdiri ile cezalandirilir Tazir cezalarinda sucun sahitlik veya benzeri mekanizmalarla ispat Kanunilik ilkesi zorunlulugu yoktur Islam felsefecileri olan Kelamcilar bir seyin kotu oldugu icin mi yasaklandigi yoksa yasaklandigi icin mi kotu kabul edilmesi gerektigini de tartismislardir Akilcilara gore dinde bir seyin yasak olmasinin bir sebebi bulunmalidir ve bu tespit edildiginde ayni sebepler cercevesinde dini yasaklarin kapsami genisletilebilmektedir Ornegin icki yasagina kiyas edilerek sarhosluk etkisi veren her seyin haram olduguna karar verilebilir Ancak bir sey yasak oldugu icin kotudur inancina sahip olanlara gore boyle bir kiyaslama kabul edilemez Onlara gore Allah eger yasaklamak isteseydi icki gibi diger zararli veya sarhos eden seyleri uyusturucu sigara vb yasaklardi Sosyal siniflar Seriat anlayisinda insanlar degisik ve esitsiz siniflara ayrilir Inanc ve yasam tarzina gore Islam icinde salih fasik veya disinda mulhid murted ve Musluman olmayanlar Musluman olmayanlar siyasi olarak ikiye ayrilir Zimmi kelle vergisi cizye karsiliginda can guvenligi verilenler Harbi Kendilerine hicbir can veya mal guvenligi verilmeyenler Soyagaci aidiyeti ile Seyyid ve serifler ayricalikli sinif siradan mahkemelerde yargilanmayan her turlu vergi ve Musluman erkeklere getirilen en fazla 4 kadinla evlenme gibi kisitlamalardan muaf sinif Alevi kulturunde Ocak olarak bilinirler Hurriyetlerine gore Ozgur kole yari koleler ummu l veled sartli veya sozlesmeli koleler Milliyetine gore Araplar kavm i necip olarak adlandirildilar ve yonetici elit kesimi olusturdular mevali yari kole azadli Arap olmayan Muslumanlar Musluman olmalarina ragmen Arap bir patrona vergi odemek zorundaydilar Cinsiyete gore Erkek Kadin Nikah durumuna gore Evli bekar Zina sucu nun cezasi evli bekar ayrimina gore Recm veya 100 kere sopalama degisebiliyor Mut a nikahi Sunnilerde zina ile esdegerdir ancak had cezasi gerekip gerekmedigi imamlara gore degismektedir Bu ayrim sahitligin reddi veya daha degersiz sayilmasi gibi hafif savas ya da yakarak oldurme mulhid ve murtedlerin yakilmasi gibi agir sonuclar dogurabilir ve miras olum tazminati kisas yonetici hakim nakib ul esraf veya yargic atamalari gibi bircok alanda ayricalik veya mahrumiyet olarak kendini gosterebilir Yasal hak ve sorumluluklar kisinin akil balig olmasi ile baslar Fikihta farz ve haram denilen hukumler Kur an a dayandirilir Hanefi fikhinda diger mezheplerde bulunmayan bir kavram olan vacip Kur an da gecen ancak farzlar gibi kesinlik gostermeyen kurban kesme gibi dini emirleri ifade etmede kullanilan bir tanimlamadir Islam toplumunda hem ibadet namaz oruc vb hem de sosyal alanda selamlasma erkek cocuklarin sunnet edilmesi cenaze namazi domuz eti yememe alkol yasagi hayvan keserken besmele cekilmesi gibi bazi genel kurallar bulunur Kadin ve evlilik Osmanli da Cariye sizin icin temiz kilinan kadinlardan ikiser ucer dorder nikahlayin Eger adaleti gozetemeyeceginizden korkarsaniz o zaman bir tane ya da elinizin altinda sahip olduklariniz esire veya cariyeler ile yetinin Nisa suresi 3 Islam da nikah ile gerceklestirilen mesru iliski disinda cinsel yasam men edilmis ve zina olarak tanimlanmistir Nikah Islam hukukunda bir sozlesmedir Fikihta gecerli sayilmasi icin nikahin sahitlerin huzurunda yapilmasi icap ve kabul erkegin gayrimuslim olmamasi mehir ve sozlesmenin ilani gibi bazi sartlar ileri surulmustur Sii mezhebinde ise mut a gecerli ve mesru bir iliski tarzidir Sunni mezhebine gore ise mut a nikahi onceleri serbest iken daha sonra yasaklanmistir ve ilgili Kur an ayeti neshedilmistir Mut a Sunni mezheplerde zina olarak tanimlanir ve haram kabul edilir Islam da zina ve escinsel iliskiler icin cezai yaptirimlar ongorulmustur Erkekler 4 kadinla nikahlanabilirken kadinlar tek erkekle nikahlanabilirler Bosanma hakki agirlikli olarak erkeklere verilmistir ama kadin siddete ugrarsa ya da aldatilirsa bosanma davasi acabilir Bunun yani sira erkeklerin cariye yani kadin kole hakki sinirsizdir Islam a gore nikah akdinin gerceklesebilmesi icin sahitlik sarttir Nikah sahitleri Musluman olmali ve nikahin gecerliligi icin 2 erkek veya 1 erkek ile 2 kadin sahitlik etmelidir Islam da ve Kur an da kadinin yeri konusunda Muslumanlar arasinda birbirinin tam aksi iki farkli egilim gorulur Bunlardan birisi Islam in kadini en yuksek mertebeye oturttugu kadinlara butun haklarini verdigi seklinde iken digeri ise Kur an i ataerkil Arap toplumunun onyargilarini yansitan kadinlari ikinci sinif bir konuma hapseden bir metin olarak algilayanlarin tutumudur Tesetturlu bazi Islam kadinlari sol ustten baslayarak saat yonunde Turkiye Birlesik Arap Emirlikleri Iran Hindistan Tesettur giyimi ulkelere gore farklilik gosterebilmektedir Islam toplumlarinda kadinin durumunu Islam dininin kurallarinin yani sira sosyal ve siyasi cevre etnik yapi ve Islam oncesinden gelen kultur mirasi belirlemistir Bu sebeple Islam dunyasinda kadinin her yerde ve her donemde ayni konumda oldugunu soylemek mumkun degildir Ayrica seriat hukukunda erkeklerde oldugu gibi esir veya cariye kadinlarin giyim kurallari dini ve toplumsal haklari ve sorumluluklari hur kadinlardan tamamen farklidir Hanefi ile Maliki mezheblerine gore yuz ve el mustesna butun vucud avrettir Ayni zamanda kadinin mahkemede ifade vermesi icin erkek hakim veya alisveris icin musteri veya satici erkeklere gorunmesinde beis yoktur Kur an da kadin giyimi ile ilgili emir kipi ile ifade edilen cumlelerde kadin giyimi ile ilgili net bir cerceve cizilmemesi Islam da kadin giyiminin yuzyillar boyunca tartisilan bir ucta sadece avret olarak tanimlanan edep yerlerinin cinsel organlarini ortulmesini yeterli goren diger ucta kadinin el ve yuzler dahil butun bedeninin ortulmesini zorlayan anlayislarin ortaya cikmasina neden olmustur Aralarinda bazi kucuk farkliliklar olmakla birlikte Islam mezhepleri kadin vucudunun ortulmesi gerektigini tesettur ifade etmisler ancak zaruri durumlarda gecerli olmak uzere kendi yakinlari ile sinirli belirli bolgelerin acilabilmesine izin vermislerdir Bunun yaninda Hanefi ve Maliki mezheplerinde kadinin el ve yuzunun fitneye yer vermeyecek sekilde acilabilmesine musaade edilmistir Otokratik yonetimler seriat ve itaat kulturunun on planda oldugu bireysel ozgurluk ve degerler anlayisinin gelismedigi toplumlarda Kur an in mutlak bir inancla Allah in emir ve yasaklarindan olustugu anlayisinin surekli olarak toplumsal bellege islenmesi tesettur ve zorunlu ibadet kurallarina aykiri davranan bireylere karsi dinsel zorbaligin ve kadina yonelik siddetin Islam cografyasinda yaygin olarak gorulmesi sonucunu dogurmaktadir Gunumuzde kadin egitimine ve onun sosyal hayata katilimina degisik rivayetler ve birkac ayet muhtemelen tarihsel baglamindan kopartilarak yapilan tercumeleri ile desteklenen cikarimlarla siddetle karsi cikan bazi koktendinci teror orgutleri Islam dunyasinda varligini surdurmekte ve egitim kurumlarina ve ozellikle kiz ogrencilere karsi saldirilar duzenlemektedirler Bakiniz Taliban Boko Haram Malala Yusufzay Devlet Bu alt basligin genisletilmesi gerekiyor Sayfayi duzenleyerek yardimci olabilirsiniz Rasidin halifelerin zamaninda kullanilan Islami para ornegi Sasani Imparatorlugu hukumdari II Husrev in taklidi Bishapur basimi Tarih H 36 MS 656 Sasani tarzi bust kenarda bismillah Kurdeleler ve gorevlilerle ates sunagi yildiz ve hilal cevreleyen alevler solda tarih sagda para adi Rasidun Halifeliginin Sikkesi 647 670 Bizans figuru II Konstans Hacli asa ve hacli kureyi tutuyor ile Ekonomi KKTC deki Yakin Dogu Universitesi nin YDU Ilahiyat Fakultesinde yapilan bir calismada Cahiliye Donemi ne ait vergilerle ilgili veriler ve bunlarin Kur an daki mali yukumluluklerle iliskisi arastirilmis ve Kur an in soz konusu vergilerinin Islam oncesi Guney Kuzey ve Hicaz Araplarinda hatta daha eski toplumlarda yer alan duzenlemelerin aynisi oldugu sonucuna varilmistir Diger dinlere bakis Uc buyuk Ibrahimi dinin sembolu soldan saga Hristiyanlik Islam Yahudilik Islam da dinler Islam Yahudilik Hristiyanlik ve putperestlik olarak formule edilir Islam inancina gore Allah yaninda tek din Islam dir ve Muhammed in getirdigi din yeni bir din degildir O sadece daha onceki peygamberlerin mesajini tekrar aciklamis ve tamamlamistir ve gonderilmis peygamberlerin sonuncusudur Islam da Ibrahimi dinlerin peygamber veya kutsal kisi kabul ettigi kimseler Nuh Ibrahim Musa Isa birer peygamber Tevrat Zebur ve Incil ise tahrif edilerek hukumsuz kalmis kutsal kitaplar olarak kabul edilir Islam goruslerine gore Islam kendinden onceki Ibrahimi dinlerin hukmunu kaldirmis ve hangi dine mensup olunursa olunsun insanlarin tumu Islam a girmekle yukumludurler Islam gelmeden onceki semavi dinlere mensup olanlardan Allah a ve ahirete inanip iyi isler yapan insanlarin tipki Islam da oldugu gibi kurtulusa erecekleri belirtilmektedir Islam bilginleri Bakara Suresi nin 62 ayetinden yola cikarak Islam geldikten sonra dahi Islam i kabul etmeyip kendi olculeri cercevesinde Allah a ve ahirete inananlarin kurtulusa eremeyeceklerini belirtmektedirler Ayrica Islam ve bazi Kur an ayetleri daha once kendilerine bir kutsal kitapla bir peygamberin geldigini kabul eden Yahudiler ve Hristiyanlari ehl i kitap olarak adlandirmaktadir Ayrica Kur an da Isa dan bir peygamber ve Allah in ruhu ruhullah olarak bahsedilir dolayisiyla Hristiyanliktaki Baba Ogul ve Kutsal Ruh tan olusan teslis inanci sirk gerekcesiyle siddetle reddedilir Cihat Uhud Muharebesi nde 625 Muhammed ve Musluman ordusu Islam peygamberi Muhammed yaklasik 10 yil suren Medine doneminde savas baskin savunma ve seriyye gibi catisma iceren veya icermeyen 100 e yakin askeri harekat duzenlemistir ve bunlarin 27 tanesinde bizzat komutan olarak bulunmustur Muhammed in bizzat ordu basinda bulundugu seferlere Islam literaturunde gazve adi verilir Ornegin Bedir Uhud ve Hendek muharebeleri birer gazve iken Mute ve 1 Sifulbahr muharebeleri gazve degildir Islam in bir unsuru olan cihat Kur an ve hadislerde her ne kadar Allah adina Islam i yaymak amaciyla savasmak anlamina gelse de bazi Islami yorumlara gore ise her zaman fiziki bir savasi tanimlamaz Zira Arapca kokenli bir sozcuk olan cihat Arapcada savas degil mucadele caba gayret gibi anlamlara gelmektedir Bundan oturu kisinin Islam adina yaptigi farkli emek ve cabalar da cihat tanimi icerisinde degerlendirilmistir Kur an da degisik cihat ayetleri bulunur Kendilerine kitap verilenlerden Hristiyanlar ve Yahudiler Allah a ve ahiret gunune inanmayan Allah in ve Resulunun haram kildigini haram tanimayan ve hak dini din edinmeyenlerle kucuk dusurulup cizyeyi kendi elleriyle verinceye kadar savasin Tevbe Suresi 29 Islam tefsir gelenegi Bizans Hristiyan hakimiyetinde olan Suriye bolgesinde ve bu yol uzerindeki gerek Hristiyan gerekse Yahudi topluluklar ile Muslumanlar arasindaki gerginliklerin varligini korudugu gerekcesiyle Tevbe Suresi 29 ayetin indigini kabul etseler de bu gorus hakkinda baska zayif rivayetler de bulunmaktadir Kokenleri Hariciler e dayanan Radikal Islamcilar Islam fikhinin asiri yorumlarina sahip bir Islam devleti ve bu tur bir seriata uygun toplum yapisi kurma ve bunu diger insanlara da uygulatmayi amac edinen cogunlukla bu amacla terorist yontemlere de basvuran gruplardir Radikal Islamcilar kendileri disindaki mezheplerin Muslumanlarini bidat kufur ve sirk ile itham etmekte ve onlari Musluman kabul etmediklerinden onlari cihadin bir parcasi olarak gorup oldurulmelerinde bir beis gormemektedirler Irak ve Sam Islam Devleti ISID El Kaide Hizbullah Taliban gibi orgutler Radikal Islam in gunumuz yaklasimlarini temsil etmektedir TarihiIslamin cikis cografyasi Gunumuz Urdun sinirlari icerisinde yer alan ve Islam in erken tarihinin cografyasi iddialarinin odak merkezi olan Petra Antik Kenti Muhammed in hayati kible ve Kur an in ilk yazim yeri olarak Mekke 1970 li yillardan bu yana tartisilir olmustur Mekke nin arkeolojik arastirmalarda Islam oncesine gitmeyen yeni bir sehir olarak ortaya cikisi tarihi kaynaklar ve haritalarda adinin 8 yuzyil oncesinde gecmemesi ticaret yollari uzerinde olmamasi yaninda topraginin tarima uygunsuzlugu ayrica erken Islam tarihi hakkinda ipuclari veren Kur an ve hadis rivayetlerinde tanimlanan bazi yer isimleri ve ozellikleri ile uyusmazliklar gibi nedenlerle Revizyonist Islam Arastirmalari Okulu olarak adlandirilan tarihciler Muhammed in kurgusal veya Patricia Crone Michael Cook gibi digerleri ise O nun gercek ama daha kuzeyde yasamis bir kisilik olabilecegine inandilar Kur anda 16 kere anilan Mescid i Haram onlara gore Kuzeybati Arap Yarimadasi ndaydi Bunun yaninda Taifte bulunan bir tas yazit geleneksel bilgiye aykiri olarak Mescid i Haram insa tarihini 78 olarak veriyor Islam in cikis yillarinda Arabistan da cok sayida bolgesel dil ve alfabe kullanilmaktaydi Kur an yaziminda kullanilan dil ve alfabenin kuzeyde gelisen Suriye ve Kufeye kadar uzanan Nebati Aramaik Arapca dil oldugu ifade ediliyor Muaviye nin sonrasinda cikan karisikliklarda Yezid askerlerince yikilan Kabe nin aslina uygun olarak yeniden yapilmasinin Islam dunyasinda uzun sure tartisildigi ancak bunun gerceklestirilemedigi geleneksel tarih kitaplarinda da ifade edilen bir konudur Kible uzerinden yapilan bazi arastirmalar Islamin ilk kurulus yeri olarak Petrayi one cikarmistir Kanadali yazar Dan Gibson Quranic Geography ismiyle kitaplastirdigi arastirmalarinda en eski camilerin mihrap yonlerinin Petra yi gosterdiklerini ayet hadis ve siyer gecen ipuclarinin da Muhammed in Petra da yasadigini ve buradan Medine ye goc etmis oldugunun isaretlerini verdigini soyler Harici videoThe Sacred City 2016 Kutsal Sehir Turkce Doc Dr Eren Karakoc Tarih sohbetlerinde Islamin erken caglari ile ilgili bilgiler aktariyor Bizans hicbir zaman Muslumanlarla savasmadi Yermuk Muharebesi Bizans ile Gassaniler arasinda yapildi Muhammed Gassani hukumdarlarinin unvaniydi Bu yapi Muslumanlarin Ikinci Fitne olarak niteledikleri Abdullah bin Zubeyr ayaklanmasinda yikilmis Ibni Zubeyr karatasi diger kutsal esyalarla birlikte alarak Mekke ye tasimis yeni tapinagi burada insa etmisti Emevilere karsi Abbasilerin destegini kazanan yeni mekan birkac yuzyillik bir gecis donemi sonunda tamamen benimsenmis yeni yapilan camilerin yonu Mekke ye donuk olarak insa edilmeye baslanmisti Ancak Emevi etkisinde kalan Kuzey Afrika ve Endulus camileri yonlerini bambaska bir yone Guney Afrika ya cevirerek yeni kibleye karsi cikmaya devam etmislerdi Konu ile ilgili ortaya atilan bir diger iddia ise bekke nin bekaa ile baglantili olarak ele alinan Kudus kenti oldugu yonundedir Bu sonuclara ilk Muslumanlar Kabe nin yerini dogru hesaplayamadilar Abdullah bin Zubeyr olayi ile ilgili 7 ve 8 yy yazarlari John bar Penkaye ve Teofanis Petra dan degil Mekke den bahsetmislerdi gibi savlarla karsi cikildi Hicaz bolgesinde Arapcanin kullanildigini gosteren belge ise Omer tarafindan Mekke valisi olarak atanan Halid bin Velid in oglu Abdurrahman a ait MS 660 lara tarihlenen tas yazittir Batlamyus MS 100 170 Arabistan da aralarinda Macoraba isimli bir yerlesimi de saydigi 50 yerlesimin listesini yayinlamisti Gecmiste Macoraba nin gercek Mekke oldugu konusunda genel bir fikir birligi olmasina ragmen bazi bilim adamlari bu sonucu sorguladilar Modern veriler kullanarak Mekke ile cagrisim yapan antik yer isimlerini Mekke ile eslestirme egiliminde calismalar ve bu tutumu yanlislayan arastirmalar gunumuzde de devam etmektedir Batlamyus un dunya haritasi Ote yandan haritali Cografya nin en eski el yazmalarinin Batlamyustan 1000 yil sonra 12 yuzyil sonlarinda Bizans ta basladigi biliniyor Batlamyus un kendi haritalarini cizdigine dair somut bir kanit yoktur Ancak baslangic meridyenini saglam bir sekilde belirleyemedigi icin vermis oldugu koordinatlar da hatalidir Bu haritalarin Batlamyusa referans veren cok daha sonraki yuzyillara ait surumlerinde Macoraba ve diger yerlesimlerden bahsedilmektedir Islamin erken tarihlerinde yazilan eserler konum belirlemekten uzaktir Suryani yazar John bar Penkaye ve John Damascene Mekke den colde bir yer olarak bahseder Ayrica Araplarin kup seklinde yapilan ve Islam oncesi Arabistanda oldukca yaygin olan put evlerine Kabe adini verdikleri biliniyor Bu yapilarin Islamlasma doneminde tahrip edilmesiyle Muslumanlar arasinda baslangictan bu yana sadece tek bir tane Kabe nin Mekke de var oldugu algisi da yerlesmistir Rivayet kulturune dayali eserlerin disinda tarih bilimi acisindan Islamin erken tarihi ne zaman ortaya ciktigi hangi cografyada dogup dunyaya yayildigi konusu gunumuzde belirsizligini korumakta bu konuda farkli cografyalara isaret eden calismalarla Muhammed in hayat hikayesinin belki de birden fazla kisinin hikayelerinin birlesimi olabilecegi kanaatlerinin ileri surulmesine yol acan bulgular ortaya konmustur Islam Oncesi Arap Yarimadasi Kenan bastanrisi El in heykeli I O 1400 1200 Megiddo Isim Cebrail Mikail Azrail Ismail Israil gibi bilesik isimlerde kendini gostermeye devam ediyor Ornegin Cebra il El in gucu dur en Hatra dan bir kabartma Arap tanricalar El Lat ve olasilikla Menat ve el Uzza Araplara gore El Ilah in kizlariydilar Irak Muzesi Islam oncesi Arabistan da her bir asiret kendi tanri ve tanricalarini koruyucu olarak gorur bu tanri ve tanricalarin ruhlari kutsal agaclar taslar su kaynaklari ve kuyularla iliskilendirilirdi Arap mitolojisinde putlar sembolize ettikleri tanri veya tanricalar nedeniyle kutsal sayilmaktaydilar ve en onemli tapinim araciydilar Islam oncesinde Arap Yarimadasi nda cok sayida kutsal mekan ve buralarda insa edilen kubik ilah evleri Kabe bulundugu kutsal kabul edilen mekanlar ve ilah evlerinin Araplarca haram aylar boyunca ziyaret edilerek buralarda degisik tapinmalarin gerceklestirildigi bilinmektedir Mekke deki Kabe asiretlerin koruyucu tanrilarinin 160 tane put heykeline ev sahipligi yapiyordu Kabe deki El Manat El Lat ve El Uzza ismindeki uc tanricanin Allah in kizlari olduguna inaniliyordu Buna karsilik Hristiyanlar ve Yahudiler dahil olmak uzere Arabistan da tek tanri inancina sahip cesitli topluluklar da vardi Yerli Araplardan olan Hanifler de bunlardan birisiydi ve bazen yanlis bir sekilde Hristiyanlar ve Yahudiler arasinda siniflandiriliyorlardi Musluman inancina gore Muhammed de bir Hanif idi ve Ibrahim in oglu Ismail in soyundan gelmekteydi Islami literaturde Arap toplumunun Islam oncesi donemine Cahiliye Donemi adi verilmektedir Bu terim Kur an ve hadislerde Araplarin Islam dan onceki inanc tutum ve davranislarini Islami donemden ayirt etmek veya benimsetmek icin kullanilir Fuhus zina hirsizlik putlara tapilmasi adaletsizlik ve koleligin olagan gorulmesi bu donemin ozelliklerinden olarak gorulur Islam tarihciligine gore Cahiliye Donemi nde kadinlar alt tabaka insani olarak gorulmus ust siniri olmayan cok esli evlilik pek yaygindi Fuhus bir meslekti ve kole sahipleri kolelerini bu ise zorlamaktaydi Kadinlar babalarinin veya eslerinin miraslarindan pay alma hakkina sahip degildi Evlatlar isterlerse babalarinin olumunun ardindan uvey anneleriyle evlenebilirdi Bosanma hakki da erkege ait ve sinirsizdi Soylular kiz cocuklari oldugunda bunu bir utanc kaynagi olarak gorup onlari oldurebilmekteydi Bu donemde kizlarin diri diri topraga gomuldugu yonundeki rivayetler de onemli bir yer tutar Kurban sunma veya diger nedenlerle yapilan cocuk katliamlari konusunda Araplarin diger milletlerden cok da farkli olmadiklari ifade edilen bir diger noktadir Muhammed Donemi y 610 632 Muhammed ve Musluman ordusunun Mekke ye ilerleyisini gosteren bir tasvir 630 Islam 7 yuzyilin baslarinda Muhammed araciligiyla Arap Yarimadasi nda bir din olarak ortaya cikmistir Islam inancina gore yaklasik MS 610 civarinda Arabistan in Mekke kenti yakinlarindaki Hira Magarasi nda tefekkur halinde olan Muhammed e Cebrail melegi araciligiyla ilk vahiy gonderildi Ilk uc sene boyunca sadece ailesini ve akrabalarini uyaran Muhammed inen bazi ayetlerden sonra insanlari apacik ve toplu bir sekilde Islam a davet etmeye basladi Bu surecte basta bazi akrabalari ve yakinlari olmak uzere bircok Mekkeli kavmin dusmanliklarina ve eziyetlerine maruz kaldi Fakat bunun yani sira memleketi Mekke de bircok Yahudi Hristiyan ve coktanrici mesajina inandi Mekkelilerin bu siddetli muhalif tutumu karsisinda Muhammed 615 yilinda bazi Muslumanlari Habesistan daki Aksum Kralligi na gonderdi Yapilan eziyetlerin dozu iyice artinca da kendine inananlarla birlikte topluca Medine ye goc etti Hicret olarak anilan bu olay Islam tarihinin donum noktasi olmustur Cunku bu sayede Muhammed Medine de hicbir baski altinda bulunmayarak Islam i hizli bir sekilde yaymaya devam etmistir Medine de otoritesini iyice saglamlastiran Muhammed Musluman ordulari kurarak araliklarla Mekkeli paganlarla savasti ve cogunlukla onlara galip geldi Muhammed doneminde Bizans Sasani Cin ve Habesistan basta olmak uzere bircok buyuk devletin hukumdarlarina elciler araciligiyla Islam a davet mektubu gonderdi ve bu sekilde adinin genis bir kesimde duyulmasini sagladi 630 yilinda buyuk bir Musluman ordusu kurarak Mekke yi fethetti ve Kabe yi putlardan temizledi Bu fetih Arap Yarimadasi nda Islam in yayilisini daha da hizlandirdi Muhammed 632 de Veda Hacci ni tamamladiktan ve Arafat Dagi nda yaklasik 124 000 Muslumana Veda Hutbesi ile son kez seslendikten birkac ay sonra hastalandi ve Medine de oldu Olumunden once Arabistan in buyuk bir kisminin Islam i benimseme sureci tamamlanmisti Dort Halife Donemi 632 661 622 750 yillari arasinda Islam Devleti Muhammed doneminde ele gecirilen topraklar 622 632 Dort Halife doneminde ilave edilenler 632 661 Emeviler doneminde ilave edilenler 661 750 Rasidun halifeler kendi ulkelerinde yeni bir para tasarimi yapmak yerine Sasanilerin sembollerini Hilal yildiz ates tapinagi son imparator 2 Husrev resmi paralari uzerine Bismillah cumlesini ekleyerek kullandilar Onlar ayni yontemle uzerinde hac ve Bizans imparator resimleri bulunan Bizans paralarini da kullandilar Muhammed in olumunden sonra Islam Devleti nin basina Dort Halife olarak bilinen sirasiyla Ebu Bekir Omer Osman ve Ali gecmistir Dinin Arap Yarimadasi nda yayilma sureci de bu donemde tamamlanmistir Ali nin olumunden sonra kisa sureligine Muslumanlarin biatiyla oglu Hasan halife olmus fakat daha sonra elindeki gucu kullanarak Muaviye hilafeti eline gecirmis ve iktidar olmustur Peygamber in olumunden sonra iktidara gelen ilk dort halifeye Sunni edebiyatinda sikca Hulefa i Rasidin Rasidin Halifeligi yani dogruluk uzere bulunan halifeler denmis ve bazen bunlara Hasan bin Ali de eklenmistir Bununla birlikte Ebu Bekir Omer ve Osman in halifelikleri genel olarak Sii ve Aleviler tarafindan taninmaz Haricilerin bugun hala devam eden bir kolu olan Ibadiyye ise sadece ilk iki halife olan Ebu Bekir ve Omer i kabul eder ve onlari dogruluk uzere halifeler olarak gorur Ebu Bekir doneminde oncelikle Muhammed in olumu sonrasi Arap Yarimadasi nda baslayan kargasalar giderilmis ve zaman icinde Sasani Imparatorlugu ve Dogu Roma Bizans Imparatorlugu na dogru ilerlenmistir Omer in hilafeti sirasinda Islam Devleti sinirlari buyuk olcude genislemis Mezopotamya fethedilip ele gecirilmis Misir Iran Irak Filistin Suriye Kuzey Afrika ve Ermenistan in cesitli bolumleri ele gecirilmistir Daha sonra ucuncu halife olarak secilen Osman in hilafeti sirasinda Iran in tamami Kuzey Afrika nin tamamina yakini Kafkaslar ve Kibris ele gecirilmis ve Islam Devleti topraklarina katilmistir Bununla birlikte kendi zamaninda bazi yakinlarinin onemli gorevlere tayini ve diger bazi ic sorunlar sebebiyle Osman oldurulmustur Osman in oldurulusu ve ortaya cikan ic savas ortami sebebiyle Ali nin doneminde hilafet ic meselelere yonelmis cikan ic savasla ugrasilmistir Ic savas ve ic gerilimler sonucunda Ali de oldurulmus kendinden sonra halife olan oglu Hasan ise hilafeti Muaviye ye teslim etmek zorunda kalmistir Emeviler Donemi 661 750 Emevilerin bir kolu olan Endulus Emevi Devleti tarafindan yapilan ve Ispanya nin Cordoba kentinde yer alan Kurtuba Camii Muaviye Islam Devleti nin baskentini Sam a tasimis imparatorluk benzeri bir yapinin temellerini atmis ve kendinden sonra oglu Yezid i bu makama tayin ederek Islam siyasi tarihinde saltanati baslatmistir Bu harekata karsi ayaklanan Islam Peygamberi nin torunu ve dorduncu halife Ali nin oglu Huseyin ise Yezid tarafindan gonderilen askerlerce Kerbela da taraftarlariyla birlikte oldurulmustur Nitekim bu noktadan sonra daha kati bir Sii ayrilmasi soz konusu olmustur Muaviye ile birlikte baslayan yeni doneme Emeviler Donemi denmistir Emeviler Donemi nde buyuk bolgeler zapt edilmis Islam Devleti Asya nin iclerinden Iber Yarimadasi na kadar ilerlemistir Her ne kadar siyasi yayilma yukselise gecmis olsa da ayni sey dini yayilma icin soylenemez nitekim bu donemde dini yayilmanin devletin gayrimuslimlerden aldigi vergi goz onunde bulundurularak pek tesvik edilmedigi de one surulmustur Abbasiler Donemi 750 1258 Beyt ul Hikmet kutuphanesinde calisan alimler Emevilerden sonra miladi 750 yili civarinda kurulan Abbasi Hanedanligi Emevi Hanedanligi nin kontrolunu ve Endulus Iber Yarimadasi ndaki kisim haricindeki butun topraklarini ele gecirmistir Abbasilerin iktidara gelisiyle Abbasiler Donemi baslamis ve Abbasilerin hilafeti 750 yilindan 1258 yilina kadar yani Mogollarin Bagdat i isgal etmelerine kadar surmustur Abbasiler zamaninda hilafet baskenti tekrar degismis Sam dan Bagdat a alinmistir Bagdat ta bulunan bir Abbasi Sarayi Abbasiler doneminde 8 yuzyilin ortalarinda Bagdat ta Beyt ul Hikmet adinda buyuk bir bilim merkezinin kurulmasi ile Islam in Altin Cagi adi verilen donem basladi Bilimsel teknolojik kulturel ve sanatsal islevlerin hiz kazandigi bu donemin Mogollarin 1258 de Bagdat i kusatip yagmalamasi ve Abbasi Halifeligi nin yikilmasi ile son buldugu seklinde genel bir kabul vardir Ancak bazi kaynaklarda bu donemin 14 yuzyila kadar bazi kaynaklarda da 15 yuzyila hatta 16 yuzyila kadar surdugu ifade edilir Kindi Farabi Harizmi Ibn i Sina Ibn i Heysem Biruni Ibn Rusd El Cezeri Gazzali Ibn Battuta Ibn Haldun Ulug Bey ve daha bircok unlu Islam bilginleri bu doneme damgalarini vurdu Islam in Altin Cagi nda Hindistan dan Endulus e kadar genis cografyada bilimsel calismalar yapilmakla birlikte tip felsefe teoloji matematik astronomi Islam hukuku gibi genis yelpazede calismalar da yapiliyordu Bu donemde basta Antik Yunan olmak uzere gecmis uygarliklarin urettigi bilgi ve dusunceler tercumelerle Islam dunyasina ve Endulus kanaliyla Avrupa ya aktarildi Cinlilerle yaptigi savaslar ve diger iliskiler sirasinda Araplar kagit uretim tekniklerini ogrendiler ve parsomen yerine kagit kullanimi sayesinde yazili eserler de daha kolay yayildi Matematik alaninda ise Hintlerden alinan sifir ve onlu sayi sisteminin kesfi sayesinde matematige olan ilgi ve ragbet artti ve aritmetik siradan insanlarin dahi anlayabilecegi ve gunluk yasamda kullanabilecegi bir duruma geldi Matematik ve aritmetigin yani sira trigonometri de gelisti Gozlemevleri insa edildi optik bilimi ve kimya gelisti Sonraki donemler Emeviler ve Abbasiler doneminde yapilan fetihler sonucu ele gecirilen yeni topraklardaki halklar ayni zamanda Islam diniyle de tanismis oluyorlardi Bunun sonucu olarak zaman icinde bircok bolgeye Islam dini yayildi Once yakin bolgelerde yasayan Iranlilarda 10 yuzyilda ise kitleler halinde Turkler arasinda Islam yayilmaya basladi Tuccarlar araciligiyla Muslumanlikla tanisan ve Muslumanligi kabul eden Idil Bulgarlari ilk Musluman Turk devleti oldu Karluk Yagma ve Cigil Turkleri Orta Asya daki ilk Musluman Turk devleti olan Karahanli Devleti ni 840 Oguzlar ise Buyuk Selcuklu Devleti ni 1038 kurdular Fatimiler Devleti tarafindan baskent Kahire de yaptirilan El Hakim Camii 909 yilindan 1171 yilina kadar Magrip ve Misir daki cesitli bolgelere Fatimiler isimli bir Arap Sii Ismaili hanedanligi hukmetmistir Hanedanligin basindaki halife Sii Ismaili imamiydi ve bu sebeple sekuler gucunun yani sira Ismaili imamet anlayisinda da onemli bir yere ve tarihi oneme sahip olmuslardir Fatimiler Devleti 1171 yilinda Selahaddin Eyyubi tarafindan devrilmis ve devletin sahip olduklari Misir Suriye Yemen ve Hicaz gibi bolgelerde Eyyubi Hanedanligi basa gecmistir Zengi Devleti nin komutani olan Selahaddin in bu hamlesi hem Misir da bagimsiz bir Eyyubi Devleti ni kurmus oldu hem de Islam dunyasinin cift basli halifelik sorunu cozulerek halifelik tekrar Bagdat merkezli Sunni Abbasi Hanedanligi na baglanmis oldu Hittin Muharebesi nden sonra Selahaddin Eyyubi ve esir Kudus Krali Luzinyanli Guy Haclilarin 1099 da kutsal sehir Kudus u ele gecirmeleri sonucunda 12 yuzyil ortalarinda cogunlugunu Zengilerin yonettigi ve agirlikli olarak Arap Kurt Turk karisimi ordularla Hristiyan devletlerle catismalara girildi fakat olumlu bir netice alinamadi 1187 yilinda Musluman Kurt komutan Selahaddin Eyyubi Hittin Muharebesi ile Luzinyanli Guy in ordusunun tamamini yok edip Kudus u Haclilardan geri alarak sehri 88 yil aranin ardindan tekrar Musluman dunyasina katti Bu olay uzerine Avrupalilar Kudus u tekrar ele gecirebilmek icin III Hacli Seferi ni duzenlediler Ancak basarili olunamadi ve sehir Muslumanlarin hakimiyetinde kaldi Abbasi Hanedanligi nin sonu ise 1258 de Bagdat in Mogol istilacilari tarafindan yagmalanmasiyla son bulmustur Endulus teki Emevi kontrolu de 13 yuzyilda dususe gecmis ve bolgedeki en son Islam hukumdarligi olan Girnata Emirligi 1492 de dusmustur 1250 yilinda Eyyubiler Devleti nin ardili olarak Misir da Memluk Sultanligi baslamis Memluklarin buradaki hakimiyeti 1517 yilina kadar devam etmis 1517 yilinda I Selim komutasindaki Osmanlilar Misir i ele gecirmistir ve bu fetihten sonra Osmanlilar hilafeti kendi iktidarlari olarak kabul edip ilan etmisler ve Osmanli padisahlari ayni zamanda halife unvanini tasimislardir 1517 yilinda Osmanlilarin Memluklardan ele gecirdigi halifelik Osmanli Imparatorlugu nun yikilisinin ardindan yaklasik dort ay boyunca Turkiye Cumhuriyeti nde uygulanmis ancak 3 Mart 1924 te Osmanli nin mirascisi durumundaki Turkiye Cumhuriyeti nin meclisinin TBMM aldigi bir kararla feshedilmis ve yonetim sistemi degismistir Osmanli Imparatorlugu tarafindan yapilan fetihlerle Anadolu nun neredeyse tamami ve Balkanlar da Musluman nufus artmis Islam dini yayilmistir I Dunya Savasi ndan sonra Islam ulkeleri somurgelestirildi II Dunya Savasi ndan sonra da bagimsizliklarini kazandilar Mezhepler ve egilimlerGunumuz Mekke sehrinden ve Kabe den bir gorunum Cahiliye Donemi nde Kabe bircok put heykeli barindiriyordu Mezhepler dini onderlerin veya topluluklarin din algilaridir Ayrica Islam da siyasi etkenler gibi degisik sebeplere dayanan mezhepsel bolunmeler de olmustur Bunlardan Babilik ve Bahailik gibi derin inancsal ayrilik gosteren bazilari Islam orijinli bagimsiz dinler olarak degerlendirilebilirler Bunun disinda dini onderlerin yerlesik hale gelmis farkli anlayis ve yorumlarindan kaynaklanan mezhepler vardir Geleneksel Sunni Sii mezhepleri disinda Islam dunyasinda etkinligini devam ettiren baslica akimlar Batini Sufi egilimler Selefi Vahhabi akimi Ahmedilik Kur ancilik Yezdanilik gibi akimlardir Islam alimi Muhammed Ebu Zehra daha sonra klasiklesen Mezhepler Tarihi adli kitabinda Islam dini mezheplerini uc kategori altinda islemektedir Siyasi mezhepler itikadi mezhepler ve fikhi mezhepler Siyasi mezhepler Siyasi mezhepler kategorisi icerisinde Sunnilik Ehl i sunnet Siilik Sia ve Haricilik mezhepleri bulunur Bu mezheplerin ortaya cikmasi ve ayrismasi Islam tarihi acisindan onemli bir olaydir ve siyasi etkileri basta olmak uzere bircok cesitli etkileri olmustur Islam peygamberi Muhammed oldukten sonra ortaya cikan devletin liderligi sorununda belirli bir ayrisma gerceklesmistir Bazi kisiler devletin lideri olarak imam konumunda olan Ali yi gormek istemislerdir Nitekim Siilik inancina gore imamet Ali nin hakkidir ve Peygamber bunu yasarken ima etmistir Sunniler Ali nin de imamete uygun oldugunu kabul etmekle birlikte Peygamber in yasarken kendinden sonra Ali nin imam halife olmasi gerektigini ima ettigine inanmazlar Nitekim Siilerin buyuk cogunlugu Ali oncesindeki 3 halifeyi Ebu Bekir Omer Osman kabul etmezken Sunniler kabul eder Siilik ve Sunnilik arasindaki tartisma bu sekilde siyasi bir tartisma ile kimin imam olmasi gerektigi baslamis zaman icinde iki grup ibadetler ve cesitli akide konulari acisindan da ayrismislardir Ucuncu siyasi grup olan Hariciler ise basta Ali taraftari kisilerdi Bununla birlikte Siffin Savasi sonunda hakem tayin edilmesi olayina sonradan karsi cikmis bu hakemligin kufur oldugunu one surmus ve ayri bir grup olarak ortaya cikmislardir Islam mezhepleri ve fikih mezhepleri Sunnilik Acik yesil Hanefilik Turuncu Malikilik Mavi Safilik Koyu yesil Hanbelilik Siilik Koyu pembe Caferilik Acik pembe Zeydilik Sunnilik Dunyadaki en yaygin itikadi Islam mezhebi Sunniliktir ve gunumuzdeki Musluman toplulugun 80 85 i Sunni dir Sunniler Siilikten farkli olarak Peygamber in olumunden sonra halife olan ilk dort halifenin Hulefa i Rasidin hepsini tanir ve dort halifeyi dogruluk uzere olan halifeler ve dort secilmis dost cehar i yar i guzin olarak saygi ve sevgiyle anarlar Sunnilikte farkli alimler farkli imamet hilafet tanimlari yapsalar da ortak noktada herhangi bir kimsenin soyunun imameti hak ettigi fikri bulunmaz ve bu da genel olarak Sia ile arasindaki en buyuk ayriliklardandir Nitekim imamet ve halife makami Sunnilikte onemli olsa da Sia nin cogu mezhebinde oldugu gibi itikatta bir yere sahip degildir Ayni sekilde Peygamber in torunu Huseyin in Kerbela da oldurulmesi hadisesi genel olarak uzucu bir olay olarak kabul edilip olayin sorumlusu olan Yezid Sunni cemaat icerisinde siklikla yerilse ve Sunnilikte isim olarak neredeyse hic kullanilmasa da kaynak guvenilir mi Sia dakine benzer bir sekilde Kerbela Olayi her yil torenlerle anilmaz Sia daki cesitli mezheplerde bulunana benzer bir Mehdi inanisi olmadigi gibi imamet anlayisinin farkliligi sebebiyle herhangi bir imamet silsilesi de bulunmamaktadir Ek olarak Sia da bircok mezhebin kabul ettigi imamlarin ustun akli kabiliyeti bilgi ve hikmeti oldugu gunahsiz ve hatasiz olduklari gibi fikirleri Sunnilikte bulunmaz Ayrica Sia da cogunluk imamlarin sozlerini de hadis kulliyatindan sayarken Sunnilikte hadis kulliyati sadece Muhammed in sozlerini ve eylemlerini kapsar Tunus un Kayrevan kentindeki Kayrevan Ulu Camii ozellikle 9 11 yuzyillari arasinda Malikilik mezhebine vurgu yapan onemli bir Islami ilim merkeziydi Sehir UNESCO Dunya Miraslari Listesindedir Sunnilerin takip ettikleri akide inanc mezhepleri uc tanedir Maturidilik Es arilik ve Selefilik kaynak guvenilir mi Maturidilik ve Es arilik arasinda teorik fikihta yirmi kadar noktada farklilik olsa da birbirlerine cok benzerler Bu iki mezhebin disinda Sunnilerin takip ettigi ve her ne kadar her daim bir itikat mezhebi olarak anilmasa da inanc ile ilgili kararlar veren bir baska mezhep de Selefiliktir Gerek Maturidilik gerekse Es arilik itikadi meselelerde mutesabih ayetleri yorumlarken akla basvursa da Selefilik bunu dogru bulmaz ve bunun yerine mutesabih ayetleri oldugu gibi kabul eder Ayrica iman tanimi Maturidilik ve Es arilikte buyuk oranda benzer iken Selefilikte daha farklidir Ornegin Maturidilikte imanda artma veya azalma mumkun degilken ve ibadet farz olsa da imanin bir parcasi sayilmazken Selefilige gore ise imanda artma ve azalma mevcut oldugu gibi ibadet de imanin bir parcasidir Sahabeleri hayirla anarlar Malezya nin Shah Alam kentinde bulunan Sultan Selahaddin Abdulaziz Camii Guneydogu Asya nin ikinci buyuk camisidir Ulkede yogun din Islam dir ve inananlarin cogu da Sunnilik e bagli olan Safiilik mezhebindendir Sunni inancinda dort buyuk yaygin fikih mezhebi bulunur Bunlar Hanefilik Safiilik Malikilik ve Hanbeliliktir Bu mezheplerin arasinda Hanefilik ve Safiilik siklikla Maturidilik ve Esarilik bazli itikadi goruslere sicak bakarken Hanbelilik ise Es arilik ve Selefilik bazli goruslere sicak bakmistir ve Hanbeliligin kurucusu olan Ahmed bin Hanbel genel olarak bir Selef alimi sayilir Sunni fikih uygulamalarinda temel kaynaklar iki tanedir Kur an ve Sunnet kaynak guvenilir mi Bu temel fikir dort buyuk fikih mezhebi tarafindan da kabul edilmistir Sunni mezhebinde mensuplari tanimlamak icin Ehl i Sunnet ibaresi de siklikla kullanilir Ehl i Sunnet e Maturidi Es ari ve Selefiler dahil edilir Bunun disindakilerin Ehl i Sunnet ten sayilip sayilmadigi farkli alimlerce farkli yorumlanmistir Ornegin Islam alimi Abdulkadir el Bagdadi ye gore seriata bagli Sufiler ve ehl i bid ate meyletmeyen sarf nahv lugat ve edebiyat alimleri de Ehl i Sunnet e dahildir Gerek Ehl i Sunnet te yaygin olan dort buyuk fikih mezhebinin kurucusu sayilan alimler gerekse yaygin itikadi mezheplerin kuruculari onde gelen Ehl i Sunnet alimlerindendirler Siilik Irak in Necef sehrinde bulunan ve Siilerin birinci imami olan Ali bin Ebu Talib in gomulu oldugu dusunulen Imam Ali TurbesiAlevilikte ve Siilikte onemli bir yere sahip olan Ali nin Zulfikar isimli iki basli kilicinin temsili bir resmi Siilik Sunnilikten sonra dunyada en yaygin ikinci itikadi Islam mezhebidir Islam dunyasinin yaklasik 10 20 si Siidir Sunnilikten farkli olarak imamet ve hilafet makami Siilikte cok onemlidir ve siklikla itikatta gecer Her ne kadar Sia icindeki farkli mezhepler ozellikle imamet hususunda farkli inanc ve goruslere sahip olsalar da Siiler genel olarak Sunnilerden farkli olarak Osman bin Affan in halifeligini kabul etmez buyuk cogunlugu Ebu Bekir ve Omer bin Hattab in da halifeliklerini kabul etmezler Ayrica buyuk bir kismi imameti tanrisal bir makam olarak gorur ve imamlara peygamberlerinkine benzer ek ozellikler atfederler Ayrica Allah in adaletinin bir ozelligi olduguna inanilir ve ehl i beytten cikan imamlar desteklenir Siiler genellikle Ali taraftari olmayan sahabeleri benimsemezler Sia kendi icerisinde bircok alt mezhebe firkaya bolunmustur Bu mezheplerin en buyugu Onikiciler olarak da adlandirilan Isnaaseriyye dir Turkiye deki Siiler de bu fikhi esas alir Isimlerini 12 tane imami kabul etmelerinden alirlar Isnaaseriyye inanisina gore on birinci imam olan Hasan el Askeri nin bir oglu bulunmaktaydi fakat on ikinci imam olacak bu cocuk gayba karismis Allah tarafindan insanlarin cogunlugundan saklanmistir Inanisa gore daha sonra Mehdi olarak zuhur edecek kisi bu imamdir ve bu sebeple Muhammed el Mehdi olarak da anilir Bu kola bazen Imamiyye veya Ca feriyye de dendigi olur Nitekim Ali Zeynelabidin in oglu Muhammed el Bakir in oglu olan Cafer es Sadik in mezhepte onemli bir yeri vardir ve Isnaaseriyye nin kurucusu gibi goruldugu de olmustur Nitekim Muhammed el Bakir ve oglu Cafer es Sadik la birlikte Isnaaseriyye nin temel ogretilerinden birkaci ortaya atilmistir Ornegin imamlarin ilahi bir sekilde secildigine Ali nin hakkindan sonra imam olmasi gerekenlerin Hasan bin Ali ve Huseyin bin Ali olduguna onlardan sonra ise sirasiyla soydan gelen bir sonraki ogula aktarilmasina ve boylece babadan ogula gecerek devam etmesine inanilmistir Ek olarak imamlarin masum yani gunahsiz ve hatasiz olduguna inanilmistir Ayni zamanda yogun bir Mehdi inanci bulunmaktadir Buna gore son imam kaybolmustur gayba karismistir ve Mehdi olarak cok uzun bir zaman sonra gelecek ve kurtulusu getirecektir Bu temelden de kaynaklanarak Cafer es Sadik kendi taraftarlarina sabretmeleri isyan ve ayaklanmalardan uzak durmalari hususunda telkinde bulunmustur Bazi Islam tarihcilerine gore Sia da yaygin olan takiyye yani kisinin Sii oldugunu ve Siilikle ilgili ozelliklerini toplumdan saklayarak gizli bir bicimde yurutmesi prensibi Cafer es Sadik a dayanir 1501 de Sah Ismail tarafindan kurulan Sii Safevi Devleti Isnaaseriyye tarihinde onemli bir rol oynamistir Iran da kurulan bu Turk devletinin dini resmen Isnaaseriyye Sia si olmustur ve Isnaaseriyye bu donemde gelisme ve yayilma firsati bulmustur Daha sonralari Safevi Devleti ne komsu durumunda olan Osmanli Devleti nin halifeligi ilan etmesi hilafet bazli Sunni Sii gerilimi tarihte onemlidir 10 Muharrem Asure Gunu Huseyin bin Ali nin Kerbela da katledilmesi Bir diger Sia kolu olan Zeydiyye nin ise kurucusu ve isim babasi Ali bin Ebu Talib in oglu peygamberin torunu Huseyin in soyundan gelen ve bir fikih alimi olan Zeyd bin Ali dir Zeyd bin Zeynelabidin olarak da anilan Zeyd ayrica Huseyin den sonra Huseyin in soyundan gelip de Emeviler e karsi direnis baslatan ilk kisidir Zeydiyye mezhebi ilk Sii mezheplerindendir Bununla birlikte gorus olarak Zeydiyye Ehl i Sunnet e diger Sii mezheplerine oranla daha yakindir Ornegin Zeydiyye de imamin ehl i beytten cikmasi bir zorunluluk degildir fakat ehl i beytten cikan imam mutlaka desteklenir Imamette onemli olanin halk destegi olduguna soya bagli bir siralamaya inanilir Yine Isnaaseriyye den farkli olarak Zeydiyye de imamlarin hatasiz ve gunahsiz olduklarina inanci bulunmaz Ek olarak Zeyd bin Zeynelabidin Ebu Bekir ve Omer in imamliklarini Ali ye tercih etmemekle birlikte kabul etmistir ve bu onun direnisine basta destek veren bircok kisinin ondan kopmasina ve Cafer es Sadik a yaklasmasina da sebebiyet vermistir Zeydiyye nin bir onemli noktasi da Isnaaseriyye den farkli olarak imametin saglanmasinda aktif bir yol secilmesidir Her ne kadar her zaman bir imam olacagi gorusu olmasa da bir imam oldugu takdirde imametin saglanmasi icin aktif bir yol secilir ki Zeyd kendi zamaninda direnise gecmistir Bugun ozellikle Yemen de hakim olan bir Sii koludur Iran da Muharrem ayinin anilmasi Bunlarin disinda bir diger buyuk Sii mezhebi de Ismaililiktir ve bugunku Sii nufusunun Isnaaseriyye den sonraki en buyuk ve onemli bolumunu olustururlar Diger Sia ve Sunni mezheplerine oranla Islam in batini bir yonu oldugu inanci ve bu yonunun arastirilmasi tecrube edilmesine buyuk onem verirler Bu sebeple Siiligin daha ezoterik bir seklini benimsedikleri soylenebilir Ozellikle ilk donem Ismaililikte dini metinlerin zahiri ve batini olarak iki anlamli sayilmasi ve batini tarafinin incelenmesi cok buyuk onem arz etmistir Ismaililer adlarini Ca fer es Sadik in buyuk oglu Ismail bin Ca fer es Sadik den alirlar Bazen Ismaililigin Mustalilik ve Nizarilik kollari da yediden fazla imama sahip olmalarina ragmen Yediciler olarak adlandirilmaktadirlar 909 yilinda kurulan ve varligini 1171 e kadar surduren Fatimi devleti Ismaililer tarafindan kurulmustur Bu donem Ismaililerin altin cagi olarak da adlandirilmistir zira bu donemde Ismaili kultur oldukca gelismis Islam medeniyetine Ismaililerin katkisi oldukca artmistir Ismaililer kendi iclerinde ayri kollara ayrilirlar Bu kollardan en buyuk ikisi Nizari Ismaililik ve Da vudi Ismaililiktir Nizari Ismaililikte imamet hala devam etmektedir ve 2014 yili itibariyla 49 imamlari olan Kerim Sah a IV Aga Han baglidirlar Ismaililikte donum noktasini olusturan ve Nizari mezhebinin kurulmasina yol acan ayrisma 1409 da Fatimi sultani ve onsekizinci Ismaili imami olan el Mustansir billah el Fatimi nin olumuyle baslamistir Tahta gecmesi dusunulen halef olan ogul Nizar yerine tahta diger ogul el Musta li nin gecmesiyle birlikte Ismaililikte ayrisma bas gostermis Ismaili toplulugun bir kismi ozellikle Iran bolgesinde yasayanlar ki bunlarin buyuk bir kismi o zaman Hasan Sabbah yonetimindeydi Nizar in imametini takip etmislerdir Diger bolgelerde ozellikle Kahire ve Yemen de kalan Ismaililer ise el Musta li yi desteklemislerdir Nizari Isma ililik ozellikle Iran da Hasan Sabbah onderliginde yukselise gecmis once Iran da daha sonralari ise Hindistan ve Asya nin farkli bolgelerinde yayilmis ve Ismaili halk yuzyillarca zaman zaman isyan ederek zaman zaman mutasavvif veya Isnaaseri Siiler kiligina burunerek varligini bugune kadar surdurmustur Musta liyye kolu ise daha sonralari Hafizi ve Tayyibi isimli iki kola ayrilmistir Bu ayrismanin sebebi Fatimi sultanlarindan ve Ismaili imamlarindan olan el Amir in olumu uzerine gerceklesmistir ki daha sonra tahta gecen sultanlarin imametini takip eden grup olan Hafiziler Fatimiler hukumdarliginin cokusuyle birlikte yavasca yok olmuslardir Daha sonra Tayyibi kolu da Da vudi Ismaililik ve Suleymani Ismaililik olarak ikiye ayrilmistir Ali nin cocuklari ve Imamette ikinci ve ucuncu imam olan Hasan bin Ali ve Huseyin bin Ali Sia da buyuk rol oynar Bunlarin disinda altinci imam olan Imam Ca fer i Sadik da bircok hadisin kaynagi oldugundan cok onemlidir Haricilik Hariciler Ali bin Ebu Talib in grubundan ayrilarak ne onu ne de Osman bin Affan i halife olarak kabul etmislerdir Islam in en radikal gruplarini olusturan bu mezhep grubunun cogunlugu cesitli gunahlari isleyen kisilerin kafir olduguna ve katledilmeleri gerektigine inanmistir En asiri lari yalnizca kendi mezheplerinden olan Haricileri kabul etmis diger Haricilerin de katlinin farz olduguna inanmislardir Tabiatiyla kendileri Abbasiler devrinde oldurulmuslerdir Bugun bu mezhep grubuna bagli kimselerden sadece Umman daki Ibadiler kalmistir fakat bu grup Haricilerin en iliman olan grubunu olusturur Siffin Savasi ndan sonra ortaya cikan Hariciler bir donem sik sik isyan ederek Emevi Devleti icin tehlike olusturmuslardir Siffin Savasi nda once Ali nin hakem ile tayini kabul etmesi sebebiyle bir grup ayrilmis ve Haruri olarak anilan ilk Haricileri olusturmustur Siffin Savasi ve hemen sonrasinda hakemlik fikrine sicak bakanlarin bir kismi da daha sonra hakeme gitmenin dinden cikaran bir tur gunah oldugu kararina varip tovbe etmis ve Haricilerin saflarina katilmislardir Isyan amaci gutmeyen ve ayaklanmayan bu ilk grup sadece Ali bin Ebu Talib taraftarlari ve Muaviye taraflarindan ayrilan ucuncu bir grup olusturan ayrilikci bir gruptur Ilk donemdeki Haricilere el Surat da denmekteydi Satan anlamina gelen sozcuk genelde Haricilerin kendileri icin kullandiklari bir isimdi ve Allah a ve Allah in yoluna ruhlarini sattiklari verdikleri anlamini ima etmekteydi Bu ilk donem Haricilerinin buyuk cogunlugu Bedevilerden olusmaktaydi Muaviye ye karsit eylem hazirliginda olan Ali Haricileri kendiyle birlikte savasmaya cagirmis fakat olumsuz yanit almistir Nitekim daha sonra gerceklesen Nahrevan Savasi nda Ali taraftarlari ve Hariciler savasmistir Bu savasta Hariciler ezici bir yenilgiyle karsilasmis ve buyuk kayiplar vermislerdir Nitekim bu savas sonucunda Ali nin taraftarlari ile Hariciler arasindaki ayrilik iyice keskinlesmistir ki Ali nin olumu de bir Harici olan Abdurrahman Ibn i Mulcem in onu katletmesi sonucu gerceklesmistir Hariciler Ali nin ve Ali taraftarlarinin yenilgisinden sonra basa gecen Emevilere karsi buyuk saldirilar gerceklestirmisler zaman zaman belirli bolgelerin kontrollerini ele gecirmisler hatta kisa bir sureligine Mekke ve Medine yi de ele gecirmisler zaman icinde genis ordulara sahip olmuslardir Bu donemlerde en yaygin ve genis kitle Ezarika ve Ibadiyye idi ozellikle Emevilerin cokuse gectigi donemde Harici saldirilari guclenmis ve siklasmis Ibadiyye kolu bu saldirilarda basi cekmistir Devletin basina Abbasiler gectikten sonra da Harici isyan ve saldirilari devam etmistir Hariciler kendi iclerinde bircok kola bolunmuslerdir Bu kollardan bir donem en buyuk cogunluga da sahip olan ve en asirisi sayilan Ezarika Harici tarihinde onemli bir yere sahiptir Bu kolun isim babasi ve taraftarlarinin takipcisi oldugu kisi tir Ezarika kolundan olan Hariciler Harici olmayan tum Muslumanlari cocuklar dahil katletmenin helal olduguna inanirlardi Diger buyuk Harici kolu sayilan ve bugune kadar varligini kitlesel bir sekilde surdurebilmis tek Harici kolu olan Ibadiyye ise Ezarika ya oranla daha ilimli oldugu gibi Ehl i Sunnet e de diger kollara oranla daha yakindir Bugun Ibadiyye ozellikle Umman da yogun olarak bulunmaktadirlar Umman disinda Kuzey Afrika ve Zengibar da da bulunmaktadirlar Harici inanisi itikadi meselelerde Sunni ve Sia ya oranla farkliliklar icerir Ornegin Harici inanisinda seriatin bir emrine uymamak veya seriatta yenilige gitmek buyuk bir gunah sayildigi gibi bu gunah sebebiyle kisinin kufre girdigine ve tovbe etmesi gerektigine yoksa bir kafir olarak olmus olacagina ve bircok Harici mezhebine gore katlinin helal olacagina inanilir Buradan hareketle ucuncu halife Osman bin Affan in katillerini temiz gormusler Ebu Bekir ve Omer ibn Hattab in ise hilafetlerini kabul etmislerdir Seriati siki bir sekilde takip etmeye calisip ibadete buyuk onem verirler kaynak guvenilir mi Ilk itikat mezhepleri arasinda ihtilafin yasanmasina konu olan kader konusunda her ne kadar kadere inanmis olsalar da Es ariyye nin kurucusu el Es ari Mu tezile nin gorusunu benimsediklerini rivayet etmistir Kader konusu ozellikle Ibadiyye mezhebi arasinda tartisma konusu olmustur Ebu Ubeyde nin imam oldugu donemde Ibadiyye mezhebinde kader konusu tartisilmis Ebu Ubeyde Allah in her seyi bildigi her seye gucunun yettigini fakat kisilerin eylemlerini ve olaylari belirleyen olmadigini kisilerin bunlari kendi iradeleriyle belirledigini ilan etmistir Inanc mezhepleri Inanc mezhepleri veya Itikadi mezhepler kategorisi digerlerine oranla daha genis olmakla birlikte bir mezhep olarak tanimlanabilecek kadar gelismis olan bes mezhep genelde bu kategoride zikredilir Bunlar Murcie Mutezile Es arilik Maturidilik ve Selefiliktir Bunlarin disinda Kaderiyye Cebriyye Musebbihe ve Mucessime gibi mezhepler de bulunur bununla birlikte bu mezhepler digerlerine gore cok daha kucuktur ve son ucu bugun varligini koruyan temel siyasi mezhepler olan Sunnilik ve Sia tarafindan Islam disi kabul edilir Bu mezheplerden ilki sayilan Murcie diger gruplar tarafindan imanli kisinin gunahinin onemli olmadigini one surmesi basta olmak uzere cesitli itikadi gorusleri sebebiyle Muslumanlarin cogunlugu ve diger mezheplerce Islam disi kabul edilir Murcie isminin kokeni ertelemek umut vermek anlamlarina gelen irca kokudur Nitekim bu hareket ilk kez Osman in halifeligi sirasinda ic cekismeler ve gerilimler yasanmaya baslayinca cikmis ve dunyada kisilerin yaptiklari kotuluklerin veya buyuk gunah isleyenlerin hesabini oteki dunyaya ahirete birakma erteleme fikrinden koken almistir Ayrica Murcie mezhebinin ana gorusu olan imanli kisinin hangi gunahi islerse islesin azap gormeyecegi ve gunahlarinin imaninin yaninda bir etkisinin olmadigi inanci da isimlerinin kokeni olan irca nin umut vermek anlamiyla iliskilendirilebilir Baslarda Murcie mezhebi Osman ve Ali gibi kisilerin Hariciler tarafindan kafir olarak gorulmesine karsi bir tepki olarak dogmustu ve gunahin etkisiz oldugu fikrine sahip degildi sadece muminler icin sonsuz azap oldugunu reddetmekteydiler ki bu Ehl i Sunnet alimlerinin cogunlugunun da gorusuydu Bununla birlikte zaman icinde Murcie bu hususta daha uc bir noktaya gitmis ve imanli kisinin gunahlarinin tamamen onemsiz oldugu fikrini ortaya atmislardir Genel olarak Murcie mezhebi Harici mezhebinin tam diger uctaki asiri dengi olarak gorulmektedir Mutezile mezhebi bu mezheplerin arasinda en akilci olandir ve genel olarak Ehl i Sunnet icerisinde hos karsilanmaz tekfir edildigi de olmustur Mutezile mezhebi her ne kadar bugun pek yaygin olmasa da ozellikle Abbasiler doneminde guclenmistir Mutezile de akil ile nass ornegin bir ayet celiskili durdugunda nass akla uygun olacak sekilde tevil edilir yorumlanir Mutezile nin bu tutumu ozellikle gelenekci akimlardan buyuk elestiri almistir Mutezile mezhebine bagli kisilerin inandiklari belirli esaslar bulunmaktadir bunlarin baslicalari su besidir Tevhid adalet soz ve tehdit el Va d ve el Va id iki konum arasindaki bir konum El Menzile beyne l menzileteyn ve iyiligi emretmek kotulukten menetmek Emr i bi l ma ruf ve nehy i anil munker Bu bes esasa usulu l hamse denir Tevhid esasi Allah in varligi ve birligi anlamindayken adalet esasi kader tartismasiyla ilgili ve Cebriyye ye bir tepki olarak dogmus bir esastir Buna gore insan fiilerinde tamamen hurdur ve fiilerini Allah in ona bahsettigi bir gucten yararlanarak kendi yaratir Mutezile argumanlarina gore eger kisinin durumu bu olmasaydi da Allah onun fiilerini yaratmis olsaydi kisi davranislarinda hur olmasaydi Allah in kisiyi davranislarindan fiilerinden dolayi cezalandirmasi adil olmazdi Oysaki Islam anlayisina gore Allah adaletin kaynagidir Nitekim bu esasin ismi de buradan dogmustur Soz ve tehdit yani Arapca ozgun tabiri ile el Va d ve el Va id ise Murcie mezhebine tepki olarak ortaya cikmistir ve Allah in sevap isleyenlere soz verdigi vadettigi iyiligin gunah isleyenlere ise tehdit ettigi cezanin gerceklesecegini kasdetmektedir Mutezile mezhebinin bu husustaki mantigi Murcie mezhebinin tam ziddidir ve soyle ilerler Eger kisinin imani yaninda gunahlari etkisiz olsaydi Allah in gunahlara karsi insanlari azap ile korkutmasi anlamsiz olurdu bu sebeple Allah in vadettigi iyilik de ceza da kacinilmazdir Iki konum arasindaki bir konum esasi ise soz ve tehdit esasiyla iliskilidir buna gore buyuk gunah isleyen Mumin tovbe etmeden olurse azap gorur Bununla birlikte bu kisinin buyuk gunah islemis Muminin konumu kafirlik degildir bu kisiye fasik denir ve iman ile kufur arasinda bir konum olduguna inanilir ve nitekim esasta ismini bundan almistir Emr i bi l ma ruf ve nehy i anil munker yani iyiligi emretmekten ve kotulukten menetmek ise Mu tezile de onemli bir yere sahip bir esastir Inananlarin birbirlerine iyiligi tavsiye etmeleri emretmeleri kotulukten ise alikoymalari men etmeleri anlamina gelmektedir Mu tezile nin bu bes ana esasini ilk ortaya atanin Mutezili dusunur Ebu l Huzeyl oldugu dusunulmektedir Her ne kadar Mutezile bugun ayri bir itikadi mezhep olarak yaygin olmasa da onemli Sia kollari Zeydiyye ve Isnaaseriyye Mutezili goruslerin cogunlugunu kabul etmistirler ve bu sebeple itikadda Mutezili bir tavirlari vardir Mutezililerin bircogu fikih mezhebi olarak yani amelde Hanefi mezhebine baglidir Akla itikadi konularda verilen deger ve akil bazli bir metodolojinin itikadi yorumlama ve kararlar icin kullanilmasi hususunda Selefilik Mutezile nin tam ziddi konumda bulunan bir itikat mezhebidir Selefilige gore nakillerin zahiri gorunen sozluk veya terim anlami ele alinir ve hicbir nas tevil edilmez Takdis tasdik aczini itiraf etmek sukut imsak keff ve marifetin ehlini teslim Selefiligin baslica esaslaridir Aklin itikaddaki yeri hususunda Maturidilik ile Esarilik bu iki mezhebin ortasinda bir konumda yer alsalar da Maturidilik akla Esarilige oranla daha fazla yer ve agirlik verir Ehl i Sunnet te en yaygin ve baslica itikadi mezhepler Maturidilik ve Esariliktir Maturidilik ozellikle Ebu Hanife nin itikadi konulardaki goruslerinden etkilendigi icin bazi bilim insanlari bu mezhebi Hanefiligin itikadi acidan devami saymislardir Kurucusu mezhebe ismini veren Ebu Mansur el Maturidi dir Esariyye veya Esarilik ise ismini kurucusu olan Ebu Hasan Es ari den almaktadir ve ozellikle Mutezileye karsit bir tepki olarak dogmustur Nitekim bu tepki daha sonralari Islam filozoflarina da kaymis Esari kelamcilari ile Islam filozoflari arasinda onemli tartismalar yasanmistir Her ne kadar Esarilik ile Maturidilik birbirlerine benzeseler ve cok yakin olsalar da ozellikle ayrintilarda ve cesitli hususlarda birbirlerinden ayrilmistirlar Amelde Maliki ve Safii olanlarin cogunlugu Esariyken Hanbeli ve Hanefi olanlarin kucuk bir kismi Esaridir Fikih mezhepleri Fikih mezhepleri Islam hukuku olan fikhin farkli yorumlanmasi nedeniyle olusmus mezheplerdir Bunlar temelde itikadi konularla yani inanc esaslariyla ilgilenmeseler de Islam hukukunda kullandiklari metodolojiye yakin bir metodolojiyi kullanan cesitli itikadi mezheplerle yakinlasmislar belirli itikadi fikirleri savunmuslardir Nitekim zaman zaman fikih alimleri itikadi eserler de vermistir ornegin bir Sunni fikih mezhebi olan Hanefiligin kurucusu konumundaki Ebu Hanife nin cesitli itikadi fikirleri bulunmaktadir ve kendinden sonra gelen bazi itikat kelam alimleri bu fikirleri kullanmislardir Sunni fikhi mezheplerinin baslicalari Hanefilik Safiilik Malikilik ve Hanbelilik mezhepleridir Baslica Sii fikih mezhebi ise Isnaaseriyye den olan Caferiliktir Bunlarin disinda bugun kitlesel anlamda varligini surdurmeyen fakat fikih meselelerinde tesiri olmus tarihi acidan onemli fikih mezhebi de Zahiriyye dir Caferilik ismini Ali bin Ebu Talib in torunlarindan olan fikih alimi Cafer i Sadik tan almaktadir Her ne kadar mezhep genel olarak bir Sii ya da Alevi mezhebi sayilsa da Cafer i Sadik Sunnilerce onem verilen bir alimdir Nitekim kendi Sunnilikte onemli bir yere sahip kendi adlarina ekol bulunan cesitli fikih alimlerine ornegin Hanefiligin isim babasi Ebu Hanife ondan ilmi acidan yararlanmistir Fikhi acidan Caferilik veya Isnaaseriyye Sunni fikih mezhepleriyle benzer kaynaklara ve metodolojilere dayanir Bununla birlikte ozellikle fakihlerin fikih bilginlerinin agirliklari ve onemleri Sunni mezheplere oranla cok daha onemli bir etki ve yere sahip olmus Sunni mezheplerden farkli olarak onemli bir hiyerarsik yapiyi ortaya cikarmistir Sunni fikih okullarindan olan Hanefilik ismini temel aldigi alim olan Ebu Hanife den alir ve bugun dunya capinda en yaygin olan fikih mezhebidir Ebu Hanife nin metodu akilci bir yaklasim izler ve Sunni fikih mezhepleri arasinda bir fikhi yol olarak kiyasa en cok deger veren mezheptir Ayrica fikih mezhepleri arasindaki en liberal mezhep oldugu gorusuru yaygindir Her ne kadar mezhebin kurucusu olarak Ebu Hanife ismi zikredilse de mezhebin gelisiminde Ebu Hanife nin iki ogrencisi Ebu Yusuf ve Muhammed bin Hasan es Seybani nin rolleri buyuktur ve bu iki imama birlikte imameyn lakabi takilmistir Nitekim Hanefilikte daha sonralari imameynin ortak gorus belirttigi ve goruslerinin Ebu Hanife den farkli oldugu durumlarda imameynin gorusleri kabul gormustur Orta Asya ulkelerinde Hindistan Pakistan ve Afganistan gibi ulkelerdeki Sunni nufusta yaygin olan Hanefilik ayrica Orta Dogu da Turkiye ve Irak gibi ulkelerde de oldukca yaygindir Malikilik ismini fikih alimi ve hadis alimi muhaddis olan Malik bin Enes den alan bir Sunni fikih mezhebidir Temel fikih kaynaklarina yaklasimi Ebu Hanife ninkine benzemektedir Her ne kadar re y ve kiyasla hic hukmetmedigi iddialari dogru olmasa da re y ve kiyasi sik kullanmamistir Malik icmayi diger alimlerden daha sik kullanmistir ve Malikilikte icma diger mezheplere oranla daha sik kullanilagelmistir Ayrica sahabe kavli sahabelerin icraatlari ve maslahatlar Maliki mezhebinde diger mezheplere oranla daha onemli bir kaynak teskil eder ve daha onemli bir yere sahiptirler Bugun dort mezhepten ucuncu en buyugu olan Malikilik ozellikle Kuzey Afrika ve Bati Afrika da yaygindir Safiilik ismini el Safii Muhammed bin Idris Kureysi isimli fikih alimden alan bir Sunni fikih okuludur Gerek Ebu Hanife gerekse Malik ten Malik bin Enes oldukca etkilenmis olan el Safii ayni zamanda Usul ul Fikih yani Fikih Usulu ilminin de kurucusudur Itikadda Safiiler Esariligi takip ederler Bugun Safiilik Misir Somali Yemen Hicaz Endonezya Malezya ve Etiyopya gibi bircok ulkede yaygindir Ayrica Hindistan in bazi bolgelerinde de Sunni Muslumanlar arasinda yaygin bir mezheptir Sunni fikih mezheplerinden Hanbelilik adini fikih alimi ve muhaddis Ahmed bin Hanbel den almaktadir Ahmed bin Hanbel ayni zamanda Selefilik ekolu icinde onemli bir yere sahiptir Hanbelilik mantiki metodolojilere en dusuk onemi veren fikih mezhebi sayilabilir nitekim ozellikle ilk donemlerde cogu akilci metot ve fikri reddetmislerdir Eger bir hususta Kur an da ve sahih hadislerde bir karar bulunmuyorsa sahabe kavline eger sahabe arasinda bir ihtilaf varsa Kur an ve Sunnet yonunden en guclu olan tarafin kararina uyulur Eger bunlarin hicbiri mumkun degilse fakat zayif bir hadisin varligi mumkunse zayif hadisi takip edilir Eger bu da mumkun degilse en son care olarak kiyasa basvurulur Bugun ozellikle Arap yarimadasinda yaygin olan mezhep ayni zamanda tarih boyunca farkli ekolleri etkilemistir Ornegin cagdas Vahhabilik hareketi Hanbelilikten buyuk olcude etkilenmistir Bugun muntesibi bulunmayan fakat bircok konuda hala etkilerini surduren bir baska fikih mezhebi de Zahiriyye dir Bazen belirli tarihi donemler icin Sunni gelenek icerisindeki besinci fikih mezhebi olarak anildigi da olur Kurucusu Davud el Isbehani olan mezhep fikihta akli metodlarin cogunlugunu reddetmesi ve nasslarin ayet ve hadislerin gorunen anlamlarini zahiri anlamlarini temel almasi sebebiyle Zahiriyye olarak adlandirilmistir Mezhebin gelisiminde buyuk rol oynamis ve ozellikle Endulus te yayilmasina sebep olan baslica alim ise Ebu Muhammed Ibn Hazm dir Her ne kadar etkisini yitirse ve zaman icinde kitlesel varligini kaybetse de 20 yuzyilda da cesitli fikhi eserlerinde Zahiri etkisi ve fikih anlayisi devam etmistir Diger grup ve mezhepler Cesitli mezhep ve gruplar bazi alimlerce mezhep bazilarinca ayri bir din bazilarinca ise dini farkliliklardan ziyade etnik farkliliklarla ayrismis gruplar olarak kabul edilirler Zaman zaman bir mezhep olarak ortaya cikan ayri gruplar zaman icinde geliserek yeni bir din olmuslar ve Islam dan ayrilmislardir Etnik unsurlarin ve kulturun mezheplerle ve Islam ile kaynasmasi sonucu olusan gruplara bir ornek bugun Turkiye sinirlari icerisinde kalan Anadolu daki Alevilerdir Anadolu Alevileri Iran daki Aleviler farkli oldugundan Iran dakiler Siiligin bir mezhebi sayilirken Turkiye deki Alevilerin ayri din olarak gorenler de vardir ve ayri bir din mi yoksa bir mezhep mi oldugu tartisma konusudur Zaman zaman Anadolu ve Balkan Alevilerinin Sia nin Isnaaseriyye kolunun Turki bir yorumu olarak kabul edildigi iddia edilir Anadolu Aleviligi Alevilik Sunnilikten sonra Turkiye de en yaygin ikinci mezheptir Siklikla ansiklopedilerde ve bilimsel kaynaklarda Siiligin Turkiye deki bir mezhebi olarak tanimlanir Cikis noktasi Isnaaseriyye Siiligi olmasina ragmen uygulamada ve anlayista oldukca buyuk farkliliklar icerdigi gibi Turk kultur ve geleneklerinden buyuk oranda etkilenmistir ozellikle Alevi buyukleri antik Turk inanclarindan ornegin kamciliktan Aleviligin buyuk olcude etkilendigi ve cesitli unsurlar barindirdigini ortaya atmislardir Nitekim Batili kaynaklarda Alevilik Turk veya Osmanli Siiligi olarak adlandirilir Alevi sozcugunun kokeni Ali bin Ebu Talib in taraftari anlamina dayanir ki Siilikte peygamber sonrasi ilahi bir sekilde secilmis olan halifenin Ali oldugu inanci Alevilikte mevcuttur Bununla birlikte kendine has ozelliklerinden oturu diger bazi Alevi olarak adlandirilan gruplar gibi ornegin Durziler ve Nusayriler Siilik ve Sunnilik disi ayri bir mezhep olarak da goruldugu olmustur Ek olarak Alevilik Turk Orta Asya ve Anadolu Sufi gelenekleri ve tasavvuf akimlarindan buyuk oranda etkilenmis Sii unsurlarin cogunlugu tasavvufi kavram ve unsurlarla butunlesmistir Bunlarin disinda cesitli Turk ve Islam kulturleri disi etkilerin ve kokenlerin de oldugu bilim insanlarinca one surulmustur Gnostikler Zerdustluk Manihaizm Mani dini ve panteizm gibi Aleviligin tanimlamasinda son yillarda Aleviligi ayri bir din veya Islam disi gibi gorme tartismalari ortaya cikmis oldugu gibi bazi bilim insanlari Alevileri bir dini azinliktan ziyade etnik bir azinlik olarak gormus ve tanimlamistirlar Aleviligin Turk kulturuyle sik sik bagdastirilmasi ve zaman zaman Turk Islami olarak yorumlanmasinin ozellikle Kurt Alevi etnik grubu bazli ayrilikci hareketlere karsi gelistirildigini savunan bilim insanlari da olmustur Alevilik ozellikle Bektasilik ile buyuk olcude paraleldir ve bugun iki isim siklikla birbiri yerine kullanilir Bununla birlikte Bektasilik daha ziyade bir tasavvuf tarikatidir ve temel nitelikleri ozellikleri de tasavvufidir Nitekim Aleviligin Bektasilikle ic iceligi sonucu bircok tasavvufi oge Bektasi gelenegi Alevilige dahil olmustur Cem ayinleri dede pir ve mursitlerin egitiminde kurtulusa erecek Sufi yolun takip edilmesi her ne kadar her Alevi tarafindan sikica takip edilmese de Bektasilik ile Aleviligin paylastigi temel unsurlardandir Bektasi Alevi geleneginde tasavvufi unsurlarla butunlesmis yolu benimseyenlerle etnik olarak ilgili gelenekten olanlar arasinda ayrim yapilir Haci Bektas in yolunu takip eden Bektasi Alevilere Yol Evladi tabiri kullanilirken etnik olarak gelenekten olanlara Bel Evladi tabiri tercih edilir Aleviler in ibadet yeri cemevidir Aslen Bektasi geleneginde bir tur inisiyasyon ritueli olan cem ayini ayin i cem Alevi ibadetinde cok onemli bir yer tutar ki nitekim liturji acisindan Isnaaseriyye ile Alevilik arasindaki buyuk farkliliklarin bir gostergesidir Cem ayinlerinde bircok Sii temelli sembol bulunur Kotu bir sonla karsilasan imamlar Huseyin ve Hasan a atfen on iki mum sondurulur ozellikle On Iki Imam Kerbela gibi seyleri konu edinen ler soylenir ve semah yapilir Sii ve Sunnilerin genelinden farkli olarak Ramazan ayinda oruc tutmazlar Kendileri Muharrem ayinin 10 unda ucuncu imam Huseyin in Kerbela da olduruldugu gunu oruc tutarak gecirirler Nitekim Siiler ve Sunnilerce uygulanan ve Sunnilere ve her iki grup tarafindan da Islam in sartlarindan kabul edilen hac da Aleviler tarafindan uygulanmaz Alevilikteki davranissal temel ise unlu bir Alevi deyisiyle soyle tanimlanmistir eline diline beline sahip ol Turkiye de bulunan Siilerin ve dolayisiyla Alevilerin nufusunun kacta kacini olusturdugu net olarak bilinmemektedir bununla birlikte Caferilerin ve Alevilerin toplamda nufusun 7 ile 30 arasinda bir kismini olusturduguna yonelik tahminler ve calismalar bulunmaktadir Bir AB raporuna gore Turkiye de 15 20 milyon Alevi bulunmaktadir Bircok Alevi yazara gore de Turkiye deki Alevi nufusu Turkiye toplam nufusunun ucte biri kadardir ki bu yaklasik 20 milyon veya uzeri bir rakama isaret eder Bununla birlikte daha dusuk tahminler de yapilmis Bu tahminlere gore Alevi nufus daha ziyade 10 veya 12 milyon civaridir bununla birlikte nufusa orani 10 un altina dusuren net sayiyi 5 milyon civarinda tespit eden baska tahminler de vardir Alevilik taniminin goreceli yonlerinin bulunmasindan dolayi tum tahminlerin dogruluk payi oldugu fikrini ortaya atan bilim insanlari da olmustur Tasavvuf Rifaiyye tarikatindan zikreden sahislari gosteren bir betimleme Tasavvuf veya Sufizm bir mezhep olmamakla birlikte kendine bircok farkli mezhepte yer bulmus cileci zaman zaman ezoterik monistik veya panteistik yonleri de olan tarikat ya da Islam akimidir Tasavvuf veya Sufi kelimelerinin kokeni konusunda ihtilaf oldugu gibi ortaya cikisi hususunda da ihtilaf vardir Din bilimleri acisindan tasavvuf akiminin hicri ikinci yuzyildan itibaren basladigi ozellikle Islam in yayginlasmasi ve yeni topraklarin Islam devletine katilmasiyla birlikte yayginlastigi bilinmektedir Cabir bin Hayyan ve bircok arastirmaci tarafindan ilk mutasavviflardan sayilmislardir Tasavvuf akimi kendinden once ve sonra ortaya cikan farkli dini veya mistik akimlardan buyuk olcude etkilenerek ortaya cikmistir Nitekim tasavvuf tarihcelerinde Antik Cag dan taninmis bazi alim ve dusunurler ozellikle Hindistan ve Misir daki gizemci bazi mezhepler ve felsefeler ovulmus tasavvufla iliskilendirilmis bu felsefelerin tasavvufi dusunceyle ortak bir paydada bulustugu ifade edilmistir Ornegin bati mistiklerinden Pisagor bircok mutasavvif ve eser tarafindan siklikla ovulmus tasavvufla iliskilendirilmistir Oryantalist De Lacy O Leary tasavvufun uzerinde oturdugu temel eylemler davranislar ve kavramlarin Islam da bulunmadigini ve disaridan Islam kulturune geldigini iddia etmistir Bu fikirler mutasavviflar arasinda bazen kabul gorup bazen gormemektir Genelde mutasavviflar tasavvufi goruslerin ve kavramlarin Kur an temelli oldugunu ve peygamber ile sahabe zamaninda olduguna inanirlar Tasavvufi dusunce kendi icinde bircok gruba ayrilir ve bu gruplarin her birine tarikat denir Tarikatlar gecmislerinin peygamberin zamaninda yasayan Muslumanlardan birine kadar gittigini iddia ederler ve o zamandan gunumuze kadar dusuncesel anlamda onderlik etmis sahislarin bir silsilesini olustururlar Bazi din bilimciler Bati daki panteistik dusuncelerle tasavvuftaki ontolojik dusuncelerin benzerligini savunsa da bircok mutasavvif bunu reddetmistir Nitekim tasavvufta ontolojik yapi tarikatlar arasi farklilik gostermektedir Tasavvufun temelinde siklikla Allah in tek oldugu sadece tanrisal anlamda degil varliksal anlamda da tek oldugu onun disinda hicbir varlik bulunmadigi evrenin ve icindeki canli cansiz her seyin Allah in varliginin bir yansimasi oldugu fikri yatar Vahdet i Vucut Panteizm Bu noktada ontolojik anlayis cogu tasavvufi akimda benzer olsa da ayrintilarda farklar gorulur Tasavvufta Kur an da hayatin her alaninda zahiri gorunen seylerin ardinda kalan daha derin bir anlam oldugu fikri egemendir Bunun disinda ozel bir zuhd kavrami vardir ve mutasavviflar hayata dair zevklerden ruhani zevklere ulasabilmek icin kacinmalidirlar Yogun bir cilecilik anlayisi mevcuttur fakat bu cileciligin tezahurleri tarikattan tarikata farklilasabilir Tasavvufta farz ve nafile ibadetlerin disinda uzun toplu veya bireysel zikir onemli bir ibadettir Ayrica tasavvufta kisinin kendini tasavvufi anlamda gelistirmesi icin bir seyhe baglanmasi sarttir Tasavvufa gore kisi tasavvufta ilerledikce cesitli varliksal mertebelerden gecer ve sonunda kemale erer Ayrica beden ve nefis dogalari geregi kotu ve hakir gorulur nefse ve bedensel ihtiyaclara siklikla yenilecek bir dusman asilacak bir engel olarak bakilir Buna gore Allah in bir parcasi olan ruhun onun varliginda farkindaligina kavusmasi icin bunlar sarttir Nitekim bu da cileciligin tasavvuftaki yerinin sebeplerindendir Ayrica tasavvufta Allah a karsi duyulan ve onemli bir yeri olan kavrami mevcuttur Nitekim siklikla yapilan ibadetlerin cennet arzusu veya cehennem korkusu yerine bu ask ugruna yapilmasi gerektigi vurgulanir Bu ask kavrami tasavvuf edebiyatinda da kendine onemli bir yer bulmustur ve gerek Allah tan gerekse Muhammed den tasavvuf edebiyatinda siklikla sevgili olarak soz edilmistir Tasavvuf ozellikle seyh murid iliskisi ve barindirdigi cesitli ontolojik fikirler ornegin vahdet i vucud sebebiyle zaman zaman cesitli din alimlerince kinanmis ve hatta tekfir edilmistir Bu alimlere bir ornek Ibn Teymiye dir Gazali gibi bazi Islam alimleriyse tasavvufi goruse hak vermis ve Islam dairesi icinde saf ve hakiki bir yol oldugunu savunmus tasavvufun gelisimine katkilarda bulunmustur Tasavvufun Islam kulturundeki yeri buyuktur ve gerek Sunni gerekse Sii topluluklarda onemli bir yer tutar Tasavvuf edebiyati ve musikisi Islam kulturunde onemli bir rol oynamistir Tarih boyunca bircok taninmis mutasavvif sair vardir ve gerek tasavvuf edebiyati gerekse Dogu edebiyatinda onemli bir yere sahiptirler Bunlara Celaleddin i Rumi Seyh Galib Feriduddin Attar Hafiz Sadi Sirazi ve Yunus Emre gibi isimler ornek olarak verilebilir Dunyada MuslumanlarMuslumanlarin yeryuzundeki dagilimini gosteren Pew kurulusuna ait bir harita Demografi Islam dini 2 milyari asan inananiyla Hristiyanliktan sonra dunyanin en yaygin ikinci dinidir Dunyadaki Muslumanlarin cogu Orta Dogu da Afrika nin ortasinda ve kuzeyinde Asya nin batisinda ve guneydogusunda ve Balkanlar da yasamaktadir Ayrica Avrupa Avustralya ve Amerika gibi diger kitalarda da on milyonlarca Musluman yasamaktadir Muslumanlarin yarisindan fazlasi Asya da 25 i Orta Dogu ve Kuzey Afrika da yasar ama bugun dunyanin neredeyse her ulkesinde Musluman topluluklar vardir Dunya nufusunun yaklasik 25 ini kapsayan Islam dini en buyuk dinlerden biri olarak varligini surdurmektedir Muslumanlarin 80 90 i Sunni 10 20 si de Sii dir Yaklasik 50 ulkenin nufusunun cogunlugu Muslumandir Bunlarin Suudi Arabistan Afganistan Pakistan ve Iran i kapsayan bir avuc kadari seriati temel alan Islam devleti olarak kabul edilir Diger ulkelerin cogu buyuk bolumu Orta Dogu da olmak uzere Islam i sadece resmi devlet dini kabul eder Irak Cezayir Fas Misir Bazilarinin ise agirlikli olarak Musluman bir nufusu ama laik yonetimleri vardir Arnavutluk Turkiye Senegal Bosna Hersek Endonezya dunyada en buyuk Musluman nufusa sahip ulkedir Muslumanlarin yaklasik 13 u 231 milyon orada yasamaktadir Onu sirasiyla Pakistan Hindistan ve Banglades izlemektedir Nufusunun 100 une yakini Musluman olan Suudi Arabistan Musluman nufusun tum nufusa orani bakimindan dunya birincisidir Hindistan ise sayisal acidan dunyanin en buyuk Musluman azinlik nufusunun yaklasik 195 milyon yasadigi ulkedir En cok Musluman bulunan ulkeler Sira Ulke Konum Toplam Nufus 2022 Musluman Nufus Toplam nufusun Musluman yuzdesi yaklasik Kaynak1 Endonezya Guneydogu Asya 279 134 505 229 000 000 82 042 Pakistan Guney Asya 229 488 994 200 400 000 87 323 Hindistan Guney Asya 1 406 631 776 195 000 000 13 864 Banglades Guney Asya 167 885 689 153 700 000 91 555 Nijerya Bati Afrika 216 746 934 99 000 000 45 676 Misir Kuzey Afrika 106 156 692 87 500 000 82 427 Iran Bati Asya 86 022 837 82 500 000 95 908 Turkiye Bati Asya 85 561 976 79 850 000 93 329 Cezayir Kuzey Afrika 45 350 148 41 240 913 90 9310 Sudan Dogu Afrika 45 992 020 39 585 777 86 0711 Irak Bati Asya 40 222 493 38 465 864 95 6312 Fas Kuzey Afrika 37 930 989 36 910 560 97 3013 Etiyopya Dogu Afrika 114 963 588 35 600 000 30 9614 Afganistan Orta Asya nin guneyi 38 928 346 34 836 014 89 4815 Suudi Arabistan Orta Dogu 34 813 871 31 878 000 91 56 daha iyi kaynak gerekli 16 Cin Dogu Asya 1 439 323 776 28 127 500 1 9517 Yemen Orta Dogu 29 825 964 27 784 498 93 1518 Ozbekistan Orta Asya 33 469 203 26 550 000 79 3219 Nijer Bati Afrika 24 206 644 21 101 926 87 1720 Rusya Kuzey Asya 145 934 462 20 000 000 13 70NOT Belirtilen rakamlar yaklasik olup 2022 yili verilerini gostermektedir Gelecek yillarda Muslumanlar Islam dunyada en hizli buyuyen dindir ABD li arastirma sirketi Pew Research Center in 2017 de yapmis oldugu bir arastirmaya gore Islam dini en cok 2070 yilinda Hristiyanligi gecip dunyanin en kalabalik dini olacak yaklasik 2 9 milyarlik bir nufusa ulasacak ve Kuzey Amerika ile Avrupa kitalarinda Musluman nufusu artacaktir Bazi ongorulere gore ise bu demografik degisimin 2050 yilina kadar gerceklesmesi beklenmektedir KulturSanat Selimiye Camii nin kubbesinin ici Edirne Turkiye Islami sanatlarda dekoratif sanatlar onemli bir yer tutar Islami sanatlar Islam kulturunun buyuk bir bolumunu olustururlar Islami sanat lar terimi gorece yeni bir terimdir ve genel olarak modern bir kavram olarak ele alinabilir Terim ile kastedilen Islam topraklarinda uretilen Islam kulturunun izini tasiyan sanat eserleridir Eserlerin illaki Musluman icin veya Muslumanlar tarafindan yapilmis olmasi gerekmez Nitekim bircok Hindu Hristiyan ve Yahudi sanatcilar Islami sanat eserleri verdikleri gibi Muslumanlar tarafindan yapilan bazi sanat eserlerinin alicilari da gayrimuslimdir Zaman zaman tarihi Islami sanat eserleri ve sanatcilar cagdas zamanlarda diniden ziyade milli sanat acisindan degerlendirilmistirler bununla birlikte bu genelde yanlis bulunur zira Islami sanatlarda tarih boyunca ortak olan deger ve vurgu Islam dir ve sanatlar bircok etnik grubun katkisinin sonucu olarak ortaya cikmislardir Nitekim o donemlerde Islam topraklarinda bulunan vatandaslarin da ayirici ozelligi etnik gruplarindan ziyade dini inanclariydi ve bu sebeple de bugun bircok tarihi Islami sanatcinin yasadigi cografyaya bakarak etnik kokenini bilmek cok zordur Endulus Emevi Devleti doneminden kalma El Hamra Sarayi Granada Ispanya 1507 den kalma Leyla ile Mecnun hikayesinin betimlendigi bir minyatur Islam itikadindaki Tanri Allah inancinda antropomorfizme yer verilmemesi buna kesin bir sekilde karsi cikisi ve Allah in sureti olmadigi icin betimlenemeyecek oldugu inanci Hristiyanliktakine benzer bir ikona ve dini resim geleneginin olusmasini engellemistir Ayrica Islam da peygamberlere tanrisal ozelliklerin izafe edilmemesi peygamberlerin de betimlenmesini dini anlamda buyuk olcude gereksiz kilmistir Ek olarak Islam in putperestlige karsi olusu ve Kur an da putperestligin siddetli bir sekilde reddedilmesi ozellikle heykel gibi sanatlara Muslumanlarin ozellikle de aktif pagan putperestliginin devam ettigi caglarda mesafeli durmasina sebep olmustur Bununla birlikte Kur an da heykel sanatina veya insan peygamberler dahil suretlerinin betimlenmesine tapinmak icin yani putperestlik icin yapilmadiklari surece herhangi karsit bir ayet bulunmaz Nitekim sonraki yuzyillarda ozellikle yeni fethedilen topraklarda var olan sanat gelenekleri ile Islam daki kavram ve sembollerin kaynasmasi sonucu ozellikle Iran bolgesinde gerek Muhammed gerekse diger peygamberleri betimleyen gorsel eserler nadir de olsalar yapilmislardir ve figuratif betimleme 7 yuzyilin ilk donemlerine kadar pek de sorunsal olmamistir Bununla birlikte ozellikle peygamberin betimlemeleri dini bir baglamda degil de tarihi bir baglamda yapilmistir Istanbul daki Suleymaniye Camii nin avlusunda bazi hat yazilariEdenhall in Sansi olarak adlandirilan 13 yuzyildan kalma bir Suriye ve Misir zarifli beher Orta Cag dan beri beher Ingiltere dedir Bati da sanatin onder turleri resim ve heykel iken Islam da bu formlar yukarida belirtilen sebeplerin de etkisiyle pek benimsenememistir Bunun yerine ahsap metal islemeciligi dekoratif sanatlar seramik ve cam sanatlari ile ciltleme ve hat sanati buyuk yer ve oneme sahip olmustur Susleme sanatlarinda ozellikle geometrik ve simetrik motifler siklikla yer almistir Genellikle gercekci suret betimlemesinden uzak duran Islam sanati bu nedenle daha hayalci bir tarza sahip olan minyatur sanatini gelistirmistir Aci ve ozgun stilleriyle minyatur sanati farkli bir gorsel sanat dalidir ve Islam sanatinda buyuk yer tutar hatta baslica figuratif sanattir Buna ek olarak Islam da onemli bir yer tutan ve guzel yaziyi baz alan husn u hat sanati diger adiyla hat sanati veya kaligrafi Islam toplumundaki suret karsitligindan da yararlanarak buyuk olcude gelismistir Hat sanatinda bircok tarz ve ustat gelistigi gibi farkli Islam devletlerinde Arap alfabesini kullanan farkli dillerde daha farklilasmis stiller ortaya cikmistir Hat sanati gelisiminde zaman zaman soyut da olsa figuratif ozellikler de kazanmistir ornegin zoomorfik hat eserlerine siklikla rastlanir Ozellikle hat sanatiyla birlikte anilan tezhip sanati dekoratif bir sanat olarak one cikmis ve ozellikle Kur an nushalarinin olusturulmasinda hat ile birlikte dekoratif ve estetik acidan onemli bir yere sahip olmustur Gerek ciltcilik gerekse susleme acisindan en guzel ornekleri sunan Kur an nushalari olmustur Kur an nushalarinda hat ve tezhibe siklikla rastlanirken figuratif dekorasyonlara ve betimlemelere ise rastlanmaz Bunun yerine minyatur gibi figuratif betimlemeler destan ve manzum hikayelerin nushalarinda siklikla kullanilmistir Osmanli padisahi I Ahmed tarafindan 1609 17 arasinda yaptirilan avlusu ve minareleriyle Sultanahmet Camii Istanbul Turkiye Bunlara ek olarak Islam sanatinda mimari de onemli bir yere sahiptir Ilk donemlerde gerek Islam oncesi ve Islam in ortaya ciktigi donemlerde Islam in gelistigi merkezler olan Mekke ve Medine de mimari acidan gelismemis sehirlerdi Ozellikle Islam Devleti nin yonetiminin saltanata gecisinden sonra yapilan fetihlerle mimariye olan ilgi artmis zaman icinde farkli topraklarin mimarisinden de etkilenerek farkli mimari stillerde camiler mescitler medreseler saraylar kopruler ve kervansaraylar yapilmaya baslanmistir Islam a has ibadet yeri olan camilerin mimarisi ozellikle Islam mimarisi icerisinde onemli bir rol oynamistir Ilk fethedilen topraklarda ozellikle Suriye de kiliseler camilere cevrilmisken daha sonra fethedilen yeni topraklarda ve kurulan yeni sehirlerde Musluman camiler insa etmeye baslamislardir Farkli iklimlerden ve etnik kulturlerden etkilenerek cami mimarisi bolgeden bolgeye farklilik gosterir Bu tip dini mekanlarin mimarisinde suret betimlemesine pek yer verilmez bunun yerine dekoratif sik sik geometrik ve arabesk turde suslemeler mevcuttur Bununla birlikte dini olmayan sekuler mekanlarin mimarisinde suret betimlemelerine yer verilmistir ornegin ozellikle eski hamamlarda ve saraylarda buna rastlanir Bununla birlikte sekuler mekanlar zaman icinde dini mekanlar kadar iyi korunmamistir Tekstil bazli sanatlar da Islami sanatlar acisindan onemli bir yere sahiptirler Ticari acidan da buyuk bir gelir kapisi olusturan tekstil uretimi cok gelismisti ve cok cesitli ham maddeler kullanmaktaydi Halilardan cok amacli kumaslara tulbentlere kadar bircok farkli tekstil urunu farkli tarz ve tekniklerle dokunarak hazirlanir onemli bir kismi ithal edilirdi Nitekim Orta Cag da kiliselerde azizlerin kemiklerinin sarilip saklandigi islemeli kumaslarin cogunlugu Islam topraklarindan gelmekteydi ve bugun varligini surduren bu kumaslar o donemlerdeki Islam kumas sanatlarinin guzel orneklerini olusturmaktadir Bilim 11 yuzyil dolaylarindan kalma El Biruni tarafindan yapilmis ve Ay in farkli evrelerini gosteren bir cizim Islam ve bilim tarihte uzun bir donem boyunca ic ice olmuslardir Islam in yogun bir sekilde yayildigi ve Islam devletlerinin her bakimdan yukseliste oldugu Islam in altin caglarinda Islam topraklarinda bircok bilim insani yetismis ve bilimsel faaliyetler cok yogunlasmistir Bilim anlamina gelen ve Islam kulturunde onemli bir yere sahip olan ozgun terim ilm dir Bu sozcuk Turkcede de bilim anlaminda ilim seklinde eskimis olsa da yer almaktadir Ilm terimi aslinda bilgi anlaminda da kullanilir Her iki anlami da Islam ile butunlesmistir Islam in yogun bir sekilde yayildigi ve Islam devletlerinin yukseliste oldugu Orta Cag da 8 ila 15 yuzyillarda Islam topraklarinda bircok bilim insani yetismis pek cok bilimsel faaliyetler yapilmis ve Islam dunyasi bilim teknoloji kultur ve sanat gibi bircok alanda dunyanin diger devletlerini ve bolgelerini geride birakmistir Bu doneme Islam in Altin Cagi denmektedir Islam devletlerinde ortaya cikan bilimsel anlayislara bulgulara ve bilim insanlarinin butunune zaman zaman Islami bilimler dendigi olur Bununla tam olarak neyin kastedildigi zaman zaman tartisma konusu olmus olsa da genel olarak Muslumanlar tarafindan yapilan bilimsel calismalarin butunu anlamindadir Islami bilimsel calismalar ve bilim insanlari Arap bilimsel calismalari ve bilim insanlari olarak gorulmemelidir cunku her ne kadar ortak dilleri Arapca olsa da bu donemdeki bilimsel calismalari yapan kisiler bircok farkli etnik gruptan gelmekteydi ve ortak noktalari etnisiteden ziyade Islam devletlerinde yasayan Muslumanlar olmalariydi Unlu Islam hekimi Ibn i Sina nin yazmis oldugu El Kanun i fit Tib adli eserinde bulunan ve insanin sindirim sistemini gosteren bir cizim Unlu Yunan filozofu Sokrates i ogrencileriyle tartisirken tasvir eden 13 yuzyildan kalma Arapca bir el yazmasi Abbasiler devrinde Harun Resid tarafindan Bagdat ta Beyt ul Hikmet Bilgelik Evi adinda bir bilim merkezinin kurulmasi ile baslayan Islam in Altin Cagi nin Mogollarin 1258 de Bagdat i kusatip yagmalamasi ve Abbasi Halifeligi nin yikilmasi ile son buldugu seklinde genel bir kabul vardir Ancak bazi kaynaklarda bu donemin 14 yuzyila kadar bazi kaynaklarda da 15 yuzyila hatta 16 yuzyila kadar surdugu ifade edilir Bu donemde Kindi Farabi Harizmi Cabir bin Hayyan Ibn i Sina Ibn i Heysem Biruni Ibn Rusd El Cezeri Gazzali Ibn Haldun Ibn i Battuta Ulug Bey ve daha bircok unlu Islam bilgini cok onemli calismalar yapti Bu cagda Hindistan dan Endulus e kadar genis cografyada bilimsel calismalar yapilmakla birlikte tip felsefe teoloji matematik geometri astronomi Islam hukuku gibi genis yelpazede calismalar da yapiliyordu Bu donemde basta Antik Yunan olmak uzere gecmis uygarliklarin urettigi bilgi ve dusunceler tercumelerle Islam dunyasina ve Endulus kanaliyla Avrupa ya aktarildi Cinlilerle yaptigi savaslar ve diger iliskiler sirasinda Araplar kagit uretim tekniklerini ogrendiler ve parsomen yerine kagit kullanimi sayesinde yazili eserler de daha kolay yayildi Matematik alaninda ise Hintlerden alinan sifir ve onlu sayi sisteminin kesfi sayesinde matematige olan ilgi ve ragbet artti ve aritmetik siradan insanlarin dahi anlayabilecegi ve gunluk yasamda kullanabilecegi bir duruma geldi Matematik ve aritmetigin yani sira trigonometri de gelisti Gozlemevleri insa edildi optik bilimi ve kimya gelisti y 1200 tarihli bir el yazmasindan kalan Huneyn bin Ishak a ait olan ve gozun anatomisini anlatan bir cizim Cizreli muhendis El Cezeri nin tasarladigi ve otomatik su kaldirmaya yarayan bir otomatin betimlemesi Yaklasik 1205 yilindan kalma Islami bilimsel gelismelerde ve bilim tarihinde Antik Yunan filozoflarinin eserlerinin Islam kulturune girisi ve cevrilmesi onemli bir yer tutar ve bu da 8 yuzyilin ortalarinda gerceklesmistir Nitekim daha sonradan Batili kaynaklar bu filozoflarin bircogunun unutulmus veya kaybolmus eserlerini Islam devletlerinde bu eserlerin varliklarini surdurmeleri sayesinde kesfetmis oldugu gibi Musluman bilim insanlarinca bu bilgiler isiginda ortaya konan bilimsel yenilik ve kesifleri de tanima firsati bulmuslardir Ayrica Yunan filozoflarinin eserlerinden buyuk olcude etkilenen ve diger bazi dis faktorlerden de beslenen bir Islam felsefesi ve bilimleri gelenegi olusmustur Farabi Ibn i Sina ve Ibn i Rusd en taninmis ve onemli Islam filozoflarindandir Harizmi nin cebir hakkinda yazdigi kitabindan bir sayfa Islam felsefesi icinde bircok akim olusmustur bunlarin bazisi Islam in ana hatlarini kabul ederken bir kismi reddetmistir Ornegin materyalist bir felsefeyi savunan Maddeciler veya diger adiyla Dehriyyun Tanri nin varligini reddederlerdi Bununla birlikte Islam felsefesi icinde olusan akimlarin buyuk bir kismi Islami temelleri benimsemis Islam ile Yunan filozoflarinin goruslerini kaynastirmaya ve uzlastirmaya calismistir Bu acidan cikan en buyuk ve en cok tartisma yaratan meselelerden bazilari ahiretin salt ruhani mi yoksa bedensel de mi olacagi evrenin ezeli olup olmadigi ve dolayisiyla da Tanri nin yoktan var etmesi gibi meselelerdir Akilci ve dis etkilerden etkilenen bir baska akim da kelam yani Islam teolojisidir Bununla birlikte zaman icinde Islam filozoflari ve kelam alimleri ayrismis ve siklikla tartismalarda karsit taraflarda bulunmuslardir Islam filozoflari Yunan filozoflarinin eserlerini ve goruslerini Islami bir temelde ele alip cesitli kesinlikleri tevil ederken kelam alimleri daha geleneksel bir yolu edinmis Yunan filozoflarinin goruslerini ikinci plana itmislerdir Ozellikle Esari kelamcilari bu konuda ileriye gitmis ve bilimsel nedenselligi reddetmistir Gerek Kur an da bilimsel konulari isledigi soylenilen ve insanlara cogu zaman dusunmeyi ve sorgulamayi nasihat eden ayetlerin bulunmasi gerekse ilmi oven hadislerin bulunmasi bunlardan en meshuru Ilim Cin de dahi olsa gidip aliniz hadisidir ayrica Islam da genel olarak akil ile dinin birbiriyle karsit olmadigi fikri fetihlerin ardindan zenginlesen ve yayilan Islam devletlerinde bilimsel gelisme buluslarinin artmasina neden olmustur Bu sebeple Orta Cag basta olmak uzere cesitli donemlerde Islam devletlerinde onemli bilim insanlari yetismistir Bunlardan bazilari sunlardir Ibn i Heysem Biruni Ibn Nefis Ibn Bace Ibn Tufeyl Harizmi Cabir bin Hayyan Battani Omer Hayyam Cezeri Ibn Haldun Nasiruddin Tusi Takiyuddin Bati bilim tarihinde bu bilim insanlarinin bircogunun buluslari daha sonradan taninmistir ve sonraki caglarda calismalar yapan Batili bilim insanlarinin calismalarina ilham olmuslardir Bu Musluman bilim insanlarinin buluslari ve calismalari cok cesitliydi ve felsefeden matematige matematikten tibba tiptan hukuka hukuktan astronomiye astronomiden sosyolojiye kadar cok cesitli ve genis bir alanda bircok farkli bilim dalini kapsayacak sekildeydi Edebiyat Islam da dil ve edebiyat cogunlukla Arap Fars Hint Kurt ve Turk edebiyatlari ile olusmus ve gelismistir Binbir Gece Masallari nda gecen unlu Ali Baba ve Kirk Haramiler masalinin cizimi Islam edebiyatinda en bilinen edebi eser Orta Cag da kaleme alinmis olan Orta Dogu kokenli olan cerceve anlati teknigiyle efsanevi Pers Prensesi Sehrazad in anlattiklarina dayanan Binbir Gece Masallari dir Eser 10 yuzyilda sekillendi 14 yuzyila kadar son halini aldi Bu derleme Bati da 18 yuzyilda ilk olarak Antoine Galland tarafindan tercume edildiginden bu yana pek etkili olmustur Ozellikle Fransa da bircok taklidi yazilmistir Alaaddin in Sihirli Lambasi Ali Baba ve Kirk Haramiler ve Denizci Sinbad en bilindik masallarin basinda gelmektedir Fars edebiyatinin onde gelen sairlerinden olan Firdevsi nin Sehname adli eserinde gecen ve Rustem in kahramanligini anlatan bir sahne Arap edebiyati Arap dilinde muellifler tarafindan uretilen hem duzyazi hem de siir yazisidir Edebiyat icin kullanilan Arapca sozcuk gorgu kurallarindan turetilen nezaket kultur ve zenginligi ifade eden Edeb tir Arap edebiyati 5 yuzyilda ortaya cikti ve bundan once sadece yazi dilinin parcalari bulunuyordu Insanlar tarafindan Arap dilinde en muthis eser olarak kabul edilen Kur an Arap kulturu ve edebiyati uzerinde en buyuk kalici etkiye sahip olmustur Arap edebiyati Islam in Altin Cagi boyunca gelisti ve Arap dunyasinin yani sira dunyanin geri kalanindaki sairler ve nesir yazarlari ile gunumuze kadar canli kaldi Fars edebiyati Fars dilinde sozlu kompozisyonlar ve yazili metinlerden olusur 2 5 bin yili askin bir sureyle dunyanin en eski edebiyatlarindan birisidir Kaynaklari bugunku Iran Irak Suriye Afganistan Kafkaslar ve Turkiye dahil olmak uzere Antik Iran da Orta Asya bolgelerinde Tacikistan gibi ve Farscanin tarihsel olarak ana veya resmi dil oldugu Guney Asya da bulunmaktadir Ornegin Fars edebiyatinin merkezlerinden biri olan Belh de gunumuz Afganistan inda dogan ve unlu Fars sairlerinden biri olan Mevlana Celaleddin i Rumi eserlerini Farsca yazdi ve Anadolu Selcuklularinin baskenti Konya da yasadi Gazneliler Orta ve Guney Asya da genis bolgeleri fethettiler ve saray dili olarak Farscayi kabul ettiler Yine gunumuz Iran topraklarinda hukum suren Buyuk Selcuklu Imparatorlugu Turk boylarindan kurulmus olmasina ragmen Turk Fars gelenegini bunyelerinde barindirdilar ve zamanla Iranlilastilar Bazilari Yunanca ve Arapca gibi diger dillerden Persler tarafindan yazilmis eserlerin dahil edildigini dusundugunden tum Fars edebiyati Farsca yazilmamistir Ayni zamanda Farsca yazilmis tum eserler Persler veya Iranlilar tarafindan yazilmamistir cunku Turk Kafkas ve Hint sairleri ve yazarlari da Fars kultur ortaminda Farsca dilini kullanmislardir Firdevsi Sadi i Sirazi Hafiz i Sirazi Feriduddin Attar Nizami i Gencevi Mevlana ve Omer Hayyam gibi Fars sairleri Bati da da taninmaktadir ve bircok ulkenin edebiyatini etkilemistir Unlu Kurt edebiyatcisi Ahmed i Hani nin Mem u Zin adli eserin ana karakterleri olan Mem ve Zin in Cizre deki mezari Kurt edebiyati Kurtce ile yaratilmis sozlu ve yazili edebi eserleri kapsayan edebiyattir Islam oncesi Kurt edebiyatina dair hicbir bilimsel bulgu ve bilgi yoktur Kurt anlatilarinin buyuk bir kismi sozlu sekilde yayilmis ve bu sozlu edebiyat bugun de surmektedir 20 yuzyilin basina kadar olan yazili edebiyat ise siir seklindedir Nesirin gelismesi ise daha cok politik ve sosyal gelismeler sayesinde olmustur Kurt edebiyati 20 yuzyilda on yillar suren sinirlamalar ve yasaklamalarla karsilasmistir Bilinen ilk Kurt sairleri Abdussamed Babek Ali Hariri Melaye Bate Molla Ahmed i Ceziri Faki Tayran ve Ahmed i Hani dir A Babek 10 yuzyil A Hariri 11 yuzyil digerleri ise 15 ve 17 yuzyillar arasinda yasamis ve Kurtcenin Kurmanci lehcesiyle yazmislardir Bu donemde Kurtlerin edebi merkezi Botan Emirligi ve baskenti de Cizre idi Ozellikle Ahmed i Hani tarafindan yazilan Mem u Zin en bilinen romantik Kurt eserlerindendir En iyi bilinen ve yaygin destanlar in turkuleri ve epik siirleri ile Siyabend ile Xece destanidir Turk anonim edebiyatinda muzip ve hazircevap kisiligiyle on plana cikan Nasreddin Hoca Hindistan in Gazneliler tarafindan ele gecirilmesinden bu yana 1000 yil boyunca Islam dunyasinin dogu yarisinin Fars Islam kulturu Hint kulturunu etkilemeye basladi Farsca dili Gazneliler Delhi Sultanligi Bengal Sultanligi Dekkan Sultanligi Kutbsahlar gibi ve Babur Imparatorlugu gibi cogu Hint imparatorlugunun resmi dili oldu Edebiyat ve gazeller gibi siirdeki Farsca sanatsal formlar Urduca ve diger Hint edebiyatini onemli olcude etkiledi 11 yuzyildan itibaren Turk edebiyatinda ve Turk dillerinde buyuyen bir Islami edebiyat toplulugu vardi Anadolu ya Selcuklularin gelisiyle birlikte Farscanin bolgedeki uygulamasi ve kullanimi guclu bir sekilde canlandi Selcuklularin bir kolu olan Anadolu Selcuklu Devleti Fars dilini sanatini ve edebiyatini Anadolu ya tasidi Fars dilini imparatorlugun resmi dili olarak kabul ettiler Halefleri olarak gorulen Osmanlilar bu gelenegi devraldi Farsca imparatorlugun edebiyat diliydi Turk dilinin ve edebiyatinin Turkiye topraklarinda gelisen ilk urunleri ise 13 yuzyilin sonu ile 14 yuzyilin baslarina aittir 19 yuzyila kadar Fars Islam gelenegi cevresinde gelisen Turk yazininin urunleri Halk edebiyati ve Divan edebiyati olarak birbirinden farkli yanlari olan iki kolda gelisti Osmanli sarayi cevresinde Fars edebiyatinin etkisiyle uretilen klasik edebiyat denilen divan edebiyati agir basarken halk arasinda sozlu gelenek uzun bir zaman devam etti 19 yuzyilda Tanzimat Donemi ile beraber Turk yazininda Dogu etkisi azalmaya basladi ve yerini Bati kokenli edebiyat unsurlari almaya basladi Bu donemde Turk yazincilar ozellikle Fransiz edebiyatindan onemli olcude etkilendiler Tiyatro sinema ve muzik Wayang tiyatrosundaki Emir Hamza kuklasi Endonezya Islam tiyatroya izin verirken Allah in Muhammed in peygamberlerin sahabelerin veya meleklerin tasvir edilmesine izin vermez Orta Cag Islam dunyasinda en populer tiyatro bicimleri kukla tiyatrosu ve oyuncularin Islam tarihinin bolumlerini yeniden canlandirdigi ta ziye olarak bilinen canli oyunlardir Ozellikle Sii Islami oyunlar Ali nin ogullari Hasan ve Huseyin in sehitligi etrafinda donuyordu Kukla tiyatrosunun en eski ve kalici bicimlerinden biri Endonezya daki Wayang tir Oncelikle Islam oncesi efsaneleri anlatsa da ayni zamanda Emir Hamza nin maceralari gibi Islami destanlar icin de onemli bir asamadir Ayni zamanda Turk golge tiyatrosu Karagoz ve Hacivat bolgede kuklaciligi buyuk olcude etkilemistir Islam cok kulturlu bir din oldugu icin taraftarlarinin muzikal ifadeleri de cesitlidir Anadolu topraklarini simdiki Turkiye yi fetheden ve Osmanlilarin onculu durumundaki Selcuklu Turkleri Islam muzigi uzerinde onemli bir etkiye sahipti Sahra Alti Afrika Hindistan ve Malay Takimadalari da buyuk Musluman nufusa sahiptir ancak bu bolgeler Islam muziginin cesitli gelenekleri uzerindeki merkezden daha az etkiye sahiptir Ozellikle Musluman mutasavviflarin birligi olan Sufiler muziklerini cok uzaklara yaydilar Turetilmis dinlerDurzi Berghouata ve Ha Mim gibi bazi hareketler ya Islam dan ortaya cikti ya da Islam la belirli inanclari paylasmaya geldi veya her biri ayri bir din mi yoksa Islam in bir mezhebi bazen tartismalidir 12 yuzyilda Adiyy bin Musafir tarafindan Kurtlere tanitilan yerel Kurt inanclari ile Islami Sufi doktrininin bir karisimi olarak goruluyor Babilik On iki Sii den kaynaklaniyor ve takipcilerinden biri olan Mirza Huseyin Ali Nuri Baha u llah iken Seyyid Ali Muhammed i Shirazi al Bab dan gecti Guru Nanak tarafindan on besinci yuzyilin sonlarinda Pencap ta kurulan Sihizm bazi Islami etkilerle birlikte oncelikle Hinduizmin ozelliklerini de icerir Islam elestirisi ve mitolojilerIslam in elestirisi degisik sekillerde yapilmistir Bunlar sadece Kur an i temel alarak geleneksel Islam in elestirisini yapan Islam in icinden grup kisilerin elestirileri Muhammed elestirisi Kur an elestirisi Hadis elestirisi Seriat elestirisi gibi basliklarda toplanabilir Mitolojiler Cinlerin siyah krali Malik Kitab el Bulhan 14 yuzyil Malik Islam inancinda cehennem bekcisidir Zulkarneyn anlatisinda gecen Zulkarneyn in Ye cuc ve Me cuc u engelleyecek bir set insa ettirmesini betimleyen 16 yuzyildan kalma bir Fars minyaturu Muhammed in bolunen Ay i isaret ettigi 16 yuzyildan kalma bir tasvir Burada Islami geleneklere uygun olarak Muhammed yuzu gorunmeyecek bir sekilde resmedilmistir Islam da inanilan bircok inanc uygulama ve kavramin kaynaklari Arap ve Orta Dogu mitolojilerinde Zerdustlukte Yahudi Hristiyan kulturlerinde Sumer Mezopotamya bolgesi ve Hint kulturleri gibi Orta Dogu ya komsu bolgelerin inanclarinda bulunabilir Bu kavramlarin kismen veya tamamen soyleyis ve icerik degisimlerine ugrayarak Islami literatur icerisine yerlesmis olduklari dusunulmektedir Islam da ve diger Orta Dogu dinlerindeki buyuk oranda Sumer kaynakli olan Evren in ve Adem in yaratilisi ile Tufan olayi aynen paylasilir Kur an da Allah in evreni 6 gunde yaratip sonra da Ars a cekildigi anlatilir Adem ve esi Havva cennette camurdan tek bir nefisten yaratilir ve onlara Allah kendi ruhundan ufler Adem ile Havva Iblis in kandirmasi ile nefislerine yenik duserler ve yasak meyveyi yedikleri icin cennetten cikarilarak Yahudi inancindakine benzer sekilde 7000 yil once olduguna inanilan bir zaman diliminde dunyaya gonderilirler Ancak herhangi bir sure veya zaman dilimi telkin eden bu ve benzeri soylemler Kur an da gecmez bu ifadelerin genel dayanagi ise Kur an in bir parcasi olmayan ve Muhammed e isnat edilen hadislerdir kaynak guvenilir mi Islam mitolojisinde bulunan kimisi Kur an da direkt gecen kimisi de hadislerle veya baska yollarla gelenege girmis olan Islami soylence orneklerinden bazilari sunlardir Yaratilis ve Tufan hikayeleri Adem ve Havva Habil ve Kabil Iblis in kovulmasi ve seytana donusmesi Babil Kulesi Tufan Nuh Tufani Siyer hikayeleri Siyer hikayeleri geleneksel Islami literaturde Muhammed in biyografilerine verilen isimdir Kur an ve hadislere ek olarak Muhammed in hayati ve Islam in ilk donemi hakkindaki cogu tarihi bilginin kaynagidirlar Siyerler iclerinde bircok mucizeyi ve ders alinmasi istenen olay ve korkutmalari barindirir Bunlardan bazilari soyledir Bir kayanin yarigindan cikan Salih in devesi Muhammed in dogum gecesinde yasanilan birtakim doga olaylari ve mucizeler Mirac mucizesi Baska birtakim mucizeler kerametler tanrisal yardimlar Fil Vakasi Fil Olayi Ay in ikiye yarilmasi Mirac olayindan sonra Muhammed in Mekkelilere bir ticaret kervaninin yarin gelecegi zamani soylemesi ancak kervanin 1 saat kadar gecikmesi ve bunun icin de Allah in Muhammed in Mekkelilere karsi yalanci duruma dusmesini engellemek icin Gunes in dogusunu 1 saat kadar geciktirmesi Baligin Yunus u yutmasi Ibrahim in atese atilmasi ve atildigi atesin bir bahceye donmesi Ibrahim e gokten kurbanlik koc indirilmesi Isa nin goge yukseltilmesiRuhaniler ve tilsimlar Harut ve Marut ruhlar Malik melekler cinler Ifrit Zebaniler Iblis seytanlar huriler gilmanlar Esma ul Husna Cevsen Celcelutiye nazar ve buyu dualari vb Mitolojik veya yari mitolojik kisi topluluk yer nesne ve hayvanlar Muallak tasi Haceru l Esved Levh i Mahfuz Ars Sidret ul munteha gok katlari Adem ve Havva Nuh Ibrahim Suleyman Belkis Hizir ile Ilyas Lokman Isa Meryem Zulkarneyn Ashab i Kehf Yemen krali Ebrehe Burak binegi Ali Fatima Eskatoloji ve korku icerikli Dabbetu l arz Kiyamet Ahir zaman Israfil in borusu sur a Yecuc ve Mecuc Mehdi Mesih Kiyamet savasi Deccal Sufyani kabir azabi Zebaniler Malik sirat koprusu Kevser havuzu Araf Ayrica bakinizMuhammed Islam ve kadin Islam da insan haklariNotlar a b c Muslumanlar Islam in Adem den beri cesitli peygamberler Ibrahim Musa Isa vb araciligiyla bircok kez bildirilmis olan evrensel bir din olduguna inanirlar Dolayisiyla tarihsel bakis acisiyla Islam in 7 yuzyil baslarinda ortaya ciktigi soylense de Muslumanlar arasinda Islam in oteden beri suregelen evrensel ve tek din oldugu inanci vardir Bu inanctan hareketle Islam alimleri Muhammed in Islam in kurucusu oldugunu degil onun sadece Islam in son peygamberi oldugunu kabul ederler https islamansiklopedisi org tr din 8 5 Mart 2022 tarihinde Wayback Machine sitesinde arsivlendi Islamiyet olarak da bilinir Bazi kaynaklarda ise Muhammedilik veya Muhammedizm olarak da gecer ancak bu tanim Muslumanlar tarafindan kabul edilmez The Mohammedan dynasties 1 Ocak 2014 tarihinde Wayback Machine sitesinde arsivlendi books google com Erisim 17 Temmuz 2011 Mohammed and Mohammedanism 5 Nisan 2018 tarihinde Wayback Machine sitesinde arsivlendi Katolik Ansiklopedisi Erisim 17 Temmuz 2011 The History Of The Mohammedan Dynasties In Spain Vol II 7 Agustos 2011 tarihinde Wayback Machine sitesinde arsivlendi Archive org Erisim 17 Temmuz 2011 Islam a gore Tanri Allah dogan bir varlik olmadigi gibi hicbir sekilde bir cocuk da edinmemistir Bu bildirisiyle Islam Hristiyan ilahiyatindaki teslis inancini triteizm olarak yorumlayarak reddetmektedir Nitekim bu yorumdan hareketle Kur an da Nisa Suresi nde Hristiyanlara ithafen Allah in bir oldugu ve uc olmadigi belirtilmektedir Bkz https kuran diyanet gov tr tefsir Nis C3 A2 suresi 664 171 ayet tefsiri 8 Subat 2022 tarihinde Wayback Machine sitesinde arsivlendi Islam bilginlerinin cogunlugu Kur an ve hadislerden yola cikarak seytanlarin atasi olan Iblis in atesten yaratilmis bir cin oldugunu soylemektedir Bunun disinda onun daha onceden bir melek oldugunu soyleyen zayif gorusler de vardir Bkz https islamansiklopedisi org tr seytan 8 Kasim 2021 tarihinde Wayback Machine sitesinde arsivlendi Ibrahim in Yahudilik ve Hristiyanlikta Ishak i Islam da ise Ismail i kurban sunmak istedigine inanilir Saffat 100 107 Adem in Islam inancinda ilk peygamber oldugu kesinlikle kabul edilirken ilk insan oldugu konusunda Islam bilginleri ve akademisyenleri arasinda da dahil olmak uzere bazi tartismalar bulunmaktadir 10 Ekim 680 Hicri 10 Muharrem 61 yilinda Ali bin Ebu Talib in oglu Huseyin ailesi ve takipcileri toplam 72 kisi Kerbela da Ali nin ordusundan ayrilan Hariciler tarafindan katledildi Aleviler bu olayi anmak icin Muharrem ayinda on iki gun matem orucu tutar ehl i beyte olan bagliliklarini dile getirirler ve bu olayi lanetlerler Sonra da Imam Zeynel Abidin in sag kurtulmasi nedeniyle Asure corbasi pisirip dagitirlar Kaynakca Arsivlenmis kopya 21 Aralik 2021 tarihinde kaynagindan arsivlendi Erisim tarihi 21 Aralik 2021 Arsivlenmis kopya 6 Aralik 2020 tarihinde kaynagindan arsivlendi Erisim tarihi 29 Ocak 2022 Muslumanlik TDK Guncel Turkce Sozluk 5 Ocak 2009 tarihinde Wayback Machine sitesinde arsivlendi URL erisim tarihi 12 Mayis 2008 a b c Esposito John L 15 Mayis 2003 The Oxford Dictionary of Islam Ingilizce Oxford University Press USA ISBN 978 0 19 512559 7 16 Ocak 2024 tarihinde kaynagindan arsivlendi Erisim tarihi 16 Ocak 2024 ISLAM TDV Islam Ansiklopedisi TDV Islam Ansiklopedisi 24 Eylul 2019 tarihinde kaynagindan arsivlendi Erisim tarihi 7 Subat 2022 mumin 19 Ocak 2012 tarihinde Wayback Machine sitesinde arsivlendi DilDernegi org tr Erisim 30 Eylul 2011 Islam Oxford Dictionary of English 2e Oxford University Press 2003 Muslim Oxford Dictionary of English 2e Oxford University Press 2003 a b Dinler Kitabi The Religions Book Alfa Yayinlari 2019 Reeves John C 2004 Bible and Qurʼan Essays in Scriptural Intertextuality Ingilizce BRILL ISBN 978 90 04 12726 5 27 Subat 2022 tarihinde kaynagindan arsivlendi Erisim tarihi 27 Subat 2022 Bennett Clinton 2010 Interpreting the Qur an a guide for the uninitiated Continuum International Publishing Group p 101 Eschatology Oxford Islamic Studies Online www oxfordislamicstudies com 13 Eylul 2010 tarihinde kaynagindan arsivlendi Erisim tarihi 27 Subat 2022 KUR AN I KERIM 605 Sayfa Ihlas Suresi kuran diyanet gov tr 18 Haziran 2017 tarihinde kaynagindan arsivlendi Erisim tarihi 8 Subat 2022 Campo Juan Eduardo 2009 Encyclopedia of Islam Ingilizce Infobase Publishing s 34 ISBN 978 1 4381 2696 8 27 Subat 2022 tarihinde kaynagindan arsivlendi Erisim tarihi 27 Subat 2022 The Oxford Encyclopedia of Philosophy Science and Technology in Islam Ingilizce Oxford University Press 2014 doi 10 1093 acref oiso 9780199812578 001 0001 acref 9780199812578 ISBN 978 0 19 981257 8 24 Subat 2021 tarihinde kaynagindan arsivlendi Erisim tarihi 27 Subat 2022 Trofimov Yaroslav 2008 The Siege of Mecca The 1979 Uprising at Islam s Holiest Shrine Knopf New York ISBN 978 0 307 47290 8 s 79 Watt William Montgomery 2003 Islam and the Integration of Society 16 Ocak 2024 tarihinde Wayback Machine sitesinde arsivlendi Psychology Press s 5 ISBN 978 0 415 17587 6 Saliba George 1994 Arap Astronomi Tarihi Islam in Altin Caginda Gezegen Teorileri New York New York University Press ISBN 0 8147 8023 7 245 250 256 57 Arnold Thomas Walker The Preaching of Islam A History of the Propagation of the Muslim Faith s 125 258 a b c d Dinler Tarihi The Religions Book Alfa Yayinlari ceviren Ahmet Fethi Yildirim 2019 sayfa 251 a b c Kaynak hatasi Gecersiz lt ref gt etiketi 0 isimli refler icin metin saglanmadi Bkz Kaynak gosterme Islamofobi nedir